TÜRSAB DERGİ Türkiye Seyahat Acentaları Birliği Association of Turkish Travel Agencies MART 2014 MARCH 345 ÇANAKKALE ZAFERİ’NİN 99. YILDÖNÜMÜ 99th AnnIversary of Çanakkale VIctory MARMARİS Armutalan Kültür Merkezi Açıldı Armutalan Cultural Center WAS OPENED GARİBALDİ İstanbul’a Yeni Bir Kütür Mabedi A NEW CULTURAL TEMPLE IN İSTANBUL SULTANHANI Bozkırın En Güzel Kervansarayı The most beautIful caravanseraI of the steppes BENİN Afrika’nın En Küçük Ülkelerinden ONE OF THE Smallest CountRIES In AfrIca İSTANBUL ARKEOLOJİ MÜZELERİ KOLEKSİYONUNDAN ÇİNİ MİHRAP Erken Osmanlı Dönemi çini sanatına hâkim olan renkli sır tekniği ile yapılmış, 1432 tarihli Karamanoğlu İbrahim Bey İmareti’ne ait çini mihrap. Bitkisel ve geometrik bezemeli çini levhalardan oluşan mihrabın kitabe panosunda, nesih hatla Bakara Sûresi’nin 255. (Ayet-el Kürsî) ayeti, kûfî hatla da 256. ve 257. ayetleri yazılıdır. Ana Sponsor İstanbul Arkeoloji Müzeleri TÜRSAB’ın desteğiyle yenileniyor İstanbul Arkeoloji Müzeleri Osman Hamdi Bey Yokuşu Sultanahmet İstanbul • Tel: 212 520 77 40 - 41 • www.istanbularkeoloji.gov.tr HALL : 25 STAND : 137 Sayı 345 Mart 2014 Issue 345 2014 March TÜRSAB TÜRK‹YE SEYAHAT ACENTALARI B‹RL‹⁄‹ ‹çindekiler Contents taraf›ndan ayl›k olarak yay›nlan›r Published monthly by ASSOCIATION OF TURKISH TRAVEL AGENCIES Evliya Çelebi Garibaldi Evi Evliya Çelebi Garibaldi House ISSN 1300-3364 Yerel Süreli Yay›n Local Periodical 6 Dünyayı Değiştiren Çanakkale Savaşları Çanakkale Battle That Changed The World TÜRSAB ad›na Sahibi Owner on behalf of TÜRSAB Başaran ULUSOY 12 Marmaris Armutalan Kültür Merkezi Açıldı Marmaris Armutalan Cultural Center Opened Sorumlu Yaz› ‹şleri Müdürü Managing Editor Feyyaz YALÇIN TÜRSAB ad›na Yay›n Koordinatörü Publication Coordinator on behalf of TÜRSAB Arzu ÇENG‹L 18 Garibaldi Evi Garibaldi House Yayın Kurulu Editorial Board Başaran ULUSOY, Arzu ÇENGİL, Hümeyra ÖZALP KONYAR, Ayşim ALPMAN, Özgür AÇIKBAŞ, Aylin ŞEN, Elif TÜRKÖLMEZ, Zafer AVŞAR, Gökçe KÖSEOĞLU, Gülce ERHAN BALTAOĞLU 24 Aksaray Sultanhanı Aksaray Sultanhanı 30 Anadolu Lezzetleri (Çorum) Tastes of Anatolia (Çorum) 34 Benin Benin 40 Şeylerin Tarihi History of Things Çanakkale Zaferi Marmaris Armutalan Kültür Merkezi Çanakkale Victory Marmaris Armutalan Cultural Center Haber ve Görsel Koordinasyon News and Visual Coordination Özgür AÇIKBAŞ 44 Evliya Çelebi Evliya Çelebi 48 Not defteri Notebook 50 Osmanlı Saray Mücevheri Ottoman Palace Jewelry Grafik Uygulama Graphical Implementation Semih BÜYÜKKURT Osmanlı Saray Mücevheri Erdoba Elegance Otel Ottoman Palace Jewelry Erdoba Elegance Hotel 54 Erdoba Elegance Hotel Convention Center Baskı Printing Müka Matbaa Bask› Tarihi Print Date Mart/March 2014 TÜRSAB Tel: (0.212) 259 84 04 Faks: (0.212) 259 06 56 Esentepe Mah. Villa Cad. No: 7 Şişli-İstanbul/Türkiye www.tursab.org.tr e-mail:tursab@tursab.org.tr 56 BYK Seçimleri BYK Elections 58 TÜRSAB Haberler TÜRSAB News 60 EXPO Haberler EXPO News 62 THY Haberler THY News Görsel ve Editoryal Yönetim Visual and Editorial Management Hümeyra ÖZALP KONYAR Aksaray Sultanhanı Benin Aksaray Sultanhanı Benin TÜRSAB DERG‹, Bas›n Konseyi üyesi olup, Bas›n Meslek ‹lkeleri’ne uymaya söz vermiştir. TÜRSAB DERG‹’de yay›nlanan yaz› ve fotoğraflardan kaynak gösterilmeden al›nt› yap›lamaz. TÜRSAB MAGAZINE is a member of the Turkish Press Council and has resolved to abide by the Press Code of Ethics. None of the articles and photographs published in the TÜRSAB MAGAZINE maybe quoted without mentioning of resource. Başaran Ulusoy TÜRSAB Yönetim Kurulu Başkan› The President of TÜRSAB İNTERNET VE ACENTALAR Hepinizin bildiği gibi 1618 sayılı yasanın yürürlüğe girmesi ile seyahat acentalığı faaliyetinde bulunabilmek için TÜRSAB’a üyelik zorunlu kılındı. TÜRSAB da 28 Eylül 1972 tarihinde yürürlüğe giren bu kanun ile kurulup, seyahat acentalarının kuruluş işlemlerinden itibaren tüm işlemlerinde yetkili kurum olarak faaliyet göstermeye başladı. Yıllardır, meslek büyüklerim başta olmak üzere, turizm sektörüne emek veren bizler de bu bayrağı layıkıyla taşımak için çok çalıştık. 2013 Yılı Temmuz ayında TÜRSAB bünyesinde kurulan Kaçak Faaliyetleri Takip Departmanı ise bu tarihten günümüze kadar internet üzerinde 6700’e yakın web sayfasının incelemesini tamamladı. İncelemeler sonrasında 353 kaçak faaliyet yapan site hakkında işlem başlatıldı. Tespit edilen kaçak faaliyetlerle ilgili ilk etapta bu faaliyetleri yürütenlere Seyahat Acentası belgesi almaları yönünde uyarı yapılırken bunu kabul etmeyenler hakkında sitenin kapatılması yönünde hukuki işlem başlatıldı. Bizler TÜRSAB olarak, 70’li yıllardan günümüze bu bayrağı hakettiği yere taşımak için çok çalıştık, çalışmaya da devam ediyoruz. Bizler, belge sahibi tüm acentaların açtıkları web sayfalarında belge adını, belge numarasını ve TÜRSAB logosunu kullanmalarını önemle rica ediyoruz. Çünkü TÜRSAB olarak, öncelikli ilkemiz ülkemize hizmet etmek, en önemli görevimizse insanımıza güven veren bir hizmet anlayışıyla çalışmak. INTERNET AND AGENCIES As you all know, all travel agencies must be a member of TÜRSAB according to law no 1618. Founded based on this law of 28 September 1972, TÜRSAB started to work as an certificated institution for all agency transactions starting from their establishment stage. We - and in particular our senior colleagues and others who make sacrifices for the tourism sector - have tried to work diligently to be able to duly carry this flag. The Illegal Activities Monitoring Department, established within the scope of TÜRSAB in July 2013, completed the scrutinizing of about 6700 web pages on the net. Following these examinations, prosecution cases were brought against 353 illegal sites. At the first stage, those agencies involved in illegal activities without a certificate were warned about getting a Travel Agency Certificate. Then, they were informed about legal action against those not obeying the rules. We, as TÜRSAB, from the 1970s to the present day, have worked to carry this flag to the place it deserves and our work is still ongoing. We are strongly urging all certificated agencies to use their certificate name, number and TÜRSAB logo on their web pages. Because, as TÜRSAB, our priority is to serve our country, and our most important assignment is to work with an approach which gives confidence to our people. TÜRSAB DERGİ | MART 2014 3 akut.org.tr twitter.com/AKUT_Dernegi facebook.com/AKUT AKUT yaz 2930’a gönder, 5TL bağış yap, bir hayat da sen kurtar! 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Zaferi’nin 99. Yıldönümü Kutlu Olsun! DÜNYAYI DEĞİŞTİREN ÇANAKKALE SAVAŞLARI ÇANAKKALE (DARDANELLES) BATTLE THAT CHANGED THE WORLD Have a happy 99th Anniversary of 18 March Çanakkale Victory and Martyrs’ Day! Rasim Konyar ısının apar; baz ın y i in ih r nyan lum ta “Her top , öbürlerini ve dü rih yaptığı ta er” ylı tkil İlber Orta . r D gidişini e f. o r P 6 TÜRSAB DERGİ | MART 2014 ry, but kes histo others a m y it n ects mmu “Every co at some make aff th y r the histo rse of the world” ylı ou İlber Orta c e th and Prof. Dr. Tarihçi İlber Ortaylı, Çanakkale Savaşları ve 18 Mart Zaferi için “Her toplum tarihini yapar; bazısının yaptığı tarih, öbürlerini ve dünyanın gidişini etkiler” diyor. Gerçekten de Çanakkale Boğazı’nda 1914 Kasım’ından 18 Mart 1915’e kadar süren ve zaferle biten bir dizi deniz savaşıyla, gene 1915 Nisan’ından 1916 başlarına kadar Gelibolu Yarımadası’nda yapılan kara savaşları, dünyanın tarih ve coğrafyasını da farklılaştırmıştı. Osmanlı ordularının Balkan Savaşları’nda zedelenen prestijini de güçlendiren bu zaferin etkisi Rusya’ya da uzanıyor. Boğazları ele geçiremeyen Batılı devletler, Doğulu müttefikleri Rusya’ya ulaşamayınca, Çarlık Rusyası çökerken, 1917 devrimi yükselmiş. Balkanlarda bu zafer Romanya, Yunanistan ve İtalya’nın bir süre savaş dışında kalmalarını sağlayıp, Arap ayaklanmalarını da bir yıl kadar geciktirmişti. Birleşik Filo’nun Boğaz’da uğradığı yenilgi, İngiltere ve Fransa’nın da prestijini sarsmış; İngilizlerin, denizlerdeki tartışılmaz üstünlüğü algısını ortadan kaldırmış ve bu da onların sömürgelerinde bağımsızlık ve özgürlük akımlarının doğuşuna yol açmıştı. Burada kimin için dövüştüklerini sorgulayan Anzakların ülkesi Avustralya ve Yeni Zelanda gibi... Historian İlber Ortaylı says about the Çanakkale Battle and 18 March Victory “Every community makes its own history, but the history that some make affects others and the course of the world.” Indeed, a series of sea battles which lasted from November 1914 to 18 March 1915 at the Dardanelles Straits and came to an end with a victory, and the land battles fought from April 1915 to early 1916 in the Gelibolu (Gallipoli) Peninsula changed the history and geography of the world. The impact of this battle, which restored the Ottoman armies’ prestige lost in the Balkan Wars, extends to Russia. Since Western Countries did not seize the straits and their Eastern allies could not reach Russia, Tsarist Russia collapsed in the 1917 Revolution. This victory won in the Balkans ensured that Romania, Greece and Italy stayed out of the war for a while, and delayed the Arab revolts one year more. The allied fleet’s defeat at the Straits shook England and France’s prestige by destroying the perception of British’s undisputed dominance of the seas. Thus it led to risings, independence and freedom in their colonies. Just like in Australia and New Zealand: the Anzac countries who questioned why they fought here… 18 Mart’ın tarihimizdeki yeri 18 Mart 1915’den önce, Çanakkale’ye gelen düşman donanmaları, güçlü bir direnişle karşılaşacaklarını hiç düşünmüyor, dönemin en modern savaş gemileri ve zırhlılarıyla tabyalardaki Türk ordusunu top atışlarıyla bertaraf ederek, iki gün içinde İstanbul’a ulaşmayı planlıyorlardı. Nusret mayın gemisinin denize döşediği Rus mayınları sayesinde Çanakkale’de çok kritik bir gidiş, başarıyla sonuçlandı. Nusret’i diğer orduların gemilerinden üstün yapan, “ölümüne” bir cesaret, teknik, askeri disiplin ve özveriydi. Nitekim, denizden geçemeyeceklerini anlayınca kara savaşlarını başlatan düşman orduları karada da durdurulmuş, “Çanakkale geçilmez” sözü böyle ortaya çıkmıştı. Askeri, sivili, köylüsü, öğrencisi, Türk halkı şehit düşmüş, fakat Çanakkale, direnişin sembolü olmuştu. 18 Mart akşamı İstanbul ve zafer haberinin ulaştığı bütün Türk şehirlerinde, kasabalarında ve köylerinde evler bayraklarla süslenmiş, aydınlatılmış ve şenlik yapılmıştı... Historical Place of March 18 Our enemies’ armadas coming to the Dardanelles never expected to find a powerful resistance and planned to reach İstanbul within 2 days after annihilating the Turkish Army with their cutting edge battleships and cannons. However if it was not for the Russian mines that the mine planting vessel named Nusret planted under the sea, the course of the war could have been very different. What made Nusret superior to other nations’ ships was “a deadly courage”, technique, military discipline and sacrifice. Eventually, the enemy armies, who attacked on land after realizing that they would not sail through the straits, were stopped on land too, and thus the phrase “They shall not pass at Çanakkale “ was born. Çanakkale become a resistance symbol despite the deaths of many soldiers, civilians, villagers, students; that is, the Turkish nation was martyred. On the evening of March 18, houses were decorated with flags, illuminated with lanterns and processions were held in İstanbul and other Turkish cities as news of the victory spread... “Çanakkale: Yeni Türkiye’nin önsözü” TÜRSAB Yönetim Kurulu Başkanı Başaran Ulusoy, her yıl olduğu gibi geçen sene de 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Zaferi’nin 98. Yıldönümü vesilesiyle verdiği mesajı, “Çanakkale Savaşları; bu dünyada eşi benzeri olmayan, her yıl onlarca insanın atalarını saygıyla andığı tek savaştır. Çanakkale, yeni Türkiye’nin önsözüdür” diyerek bitirmişti. Gerçekten de Türkiye’nin aydınlık yarınlara taşınması mücadelesinin kanla, özveriyle, vatan aşkıyla yazılan “önsöz”ü olan “Çanakkale: Preface of New Turkey” Last year, as every year, TÜRSAB President Başaran Ulusoy finished the message he gave on the occasion of the 98th anniversary of the Çanakkale victory by saying “The Dardanelles Battle is the only one for which many people commemorate their ancestors with a deep respect. Çanakkale is the preface of new Turkey.” Indeed Çanakkale was a preface written in blood, sacrifices and the love for home in the struggle to carry Turkey to a better tomorrow. The Gallipoli Peninsula National Historical Park - which TÜRSAB DERGİ | MART 2014 7 Çanakkale, ve savaşın bütün izleri ile anıtlarını barındıran Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı her yıl binlerce ziyaretçiyi kendine çekmeye devam ediyor. ANZAKLAR VE ÇANAKKALE Çanakkale sadece ulusal tarihimizin değil, aynı zamanda dünya tarihinin de anlamlı değer ve izlerini barındırıyor. Yeni Zelanda ve Avustralya’dan gelip Çanakkale’de yenik düşmelerine rağmen bu tarihi olayı unutmayan Anzaklar, onların çocukları ve torunları da her yıl 25 Nisan’da; Gelibolu’da şafak vakti buluşup, kutsal kabul ettikleri bu toprakları ziyaret ediyor, geçmişlerini ve şehitlerini anıyor. “Anzak”, “Avustralya ve Yeni Zelanda Kolordusu”; “Australian and New Zealand Army Corps” sözcüklerinin baş harflerinden oluşan, zaman içinde sadece o kolorduyu değil, ulus için savaşı ve ölümü göze almayı da simgeleyen bir sözcük olmuş. Kimileri de bunu gurur verici bir ortak soyadı gibi taşıyor. Avustralya hükümetine bağlı “AnzacSite. Gov.au” resmi web sitesi de Çanakkale Savaşları, Çanakkale Anıtı, Gelibolu, Anzak Koyu ve Türk Anıtları için özel olarak Türkçe dilinde sayfalar içeriyor. Turizm acentaları için de çok ilginç bilgiler var! ANZACS AND ÇANAKKALE Çanakkale bears not only the meaningful values and marks of our national history but also of world history. Anzacs from Australia, New Zealand have not forgotten this historical event, even though they were defeated, and their children, and grandchildren still visit. Every year on April 25 they come to these sacred soils to commemorate their martyrs and their history, coming together at dawn in Gallipoli. The word “Anzac” comes from the initials “Australia and New Zealand Army Corps”. It not only defines the army forces but has, over time, become a symbol of dying for war and for the nation. Some people bear these letters just like a proud surname. The official Australian Government web site “Anzacsite. gov.au” includes Turkish pages for the Dardanelles Battle, the Dardanelles Monument, Gallipoli, Anzac Bay and Turkish Monuments. There is also very interesting information for tourism agencies! Anzak Şehitliği (üstte), Helles Memorial (ortada) ve Anzak askerini taşıyan Mehmetçik Heykeli (solda). Anzac Martyrdom (above), Helles Memorial (middle) Mehmetçik Statue, which depicts an Anzac soldier being carried by a Turkish Soldier (Mehmetçik) (left). 8 TÜRSAB DERGİ | MART 2014 18 Mart Şehitleri Anıtı’nın hikayesi Yapımına 1952 yılında karar verilen ve temeli 17 Nisan 1954 tarihinde atılan Çanakkale Anıtı, 21 Ağustos 1960 tarihinde resmi olarak ziyarete açılmıştı. O tarihten bu yana yarım asırdan fazla zaman geçti ama daha Gazi Mustafa Kemal Çanakkale Savaşı cephesinde (en üstte), Çanakkale Boğazı ve savaşa gönderme yapan ünlü yazı (üstte) ve Hamidiye Tabyaları (altta). Gazi (Veteran) Mustafa Kemal at the front in the Dardanelles battle (the top), Çanakkale Straits and the famous inscription referring to the war (above) and Hamidiye Redoubts (below). öncesi de var... Anıtın fikir babası, Atatürk’ün silah arkadaşı ve ilk askeri pilotu Emin Nihat Sözeri. Gerekli fonu bir araya getirebilmek için onlarca yıl mücadele veren Sözeri, sonunda 253 bin şehidin anısına, bu anıtı milletimize armağan etmişti. 1944 yılında bir proje yarışması açılmış, yarışmayı mimar Feridun Kip, Doğan Erginbaş, İsmail Utkular ve mühendis Ertuğrul Barla’nın projelendirdiği eser kazanmıştı. Anıtın finansal nedenlerden dolayı yapımı birkaç defa durdurulmuş, 15 Mart 1958’de sadece gövdesi tamamlanabilen anıt için Milliyet gazetesi ülke çapında bağış kampanyası başlatmıştı. Morto Limanı ile Çanakkale Boğazı girişi arasında bulunan Anıt’ın altında Savaş Eserleri Müzesi, yanında Mehmetçik Anıtı ve Türk Şehitliği bulunuyor. 25x25 m bir kaidede yer alan, 42 m uzunluğundaki 4 ayak üzerinde yükselen Anıt, 625 metrekarelik bir alanı kapsıyor. bears every mark of the battle and contains monuments - continues to attract thousands of visitors every year. The Story of the March 18 Martyrs Çanakkale Monument, whose construction was decided in 1952 and whose foundation was laid on 17 April 1954, was officially opened to visitors on 21 August 1960. More than half century has passed since that time. The mastermind of the monument was Emin Nihat Sözeri, a brother in arms of Atatürk and the first air force pilot. After struggling to raise the necessary funds for many years, Mr. Sözeri presented this monument to our people in the memory of our 253,000 beloved martyrs. A work which was planned jointly by architects Feridun Kip, Doğan Erginbaş, İsmail Utkular and the engineer Ertuğrul Barla won the competition held in 1944. Construction of this monument would be stopped for a few times for economic reasons, so Milliyet Newspaper started a nationwide fund-raising campaign on 15 March 1958 to complete the monument. You can see Savaş Eserleri Müzesi (War Works Museum) below the Monument situated between Morto Harbor and the entrance of Çanakkale Straits, and Mehmetçik Anıtı ve Türk Şehitliği (Mehmetçik Monument and Turkish Martyrdom) nearby. Situated on a 25x25 pedestal and resting on 4 42-metre columns, the Monument covers of an area of 625 square meters. NUSRET MAYIN GEMİSİ ŞİMDİ NEREDE? 2011 yılında İstanbul Tersanesi Komutanlığı’nda inşa edilen Nusret Mayın Gemisi’nin bire bir ölçülerindeki “tıpkı yapımı” bugün Çanakkale Deniz Müzesi Komutanlığı’nda sergileniyor. Asıl adı Nusrat olan geminin kendisi ise 1962’de satışa çıkarılmış, Kaptan Nusret adıyla kuru yük gemisi olarak hizmet vermiş. 1990 yılında Mersin açıklarında alabora olan gemi, 1999’da bir grup gönüllü tarafından su yüzüne çıkarılmış. 2003 yılında Tarsus Belediyesi tarafından, Çanakkale Savaşları ile ilgili heykellerin de yer aldığı bir çevre düzenlemesi ile anıt haline getirilmiş. Bir de son derece ayrıntılı web sitesi yapılmış: nusratmayingemisi.com WHERE IS THE NUSRET MINEPLANTER NOW? “The exact simulation” of the Nusret Mine planter on a one to one scale, which was constructed at the İstanbul Naval Shipyard in 2011, is now on display at Çanakkale Naval Museum. The original ship, whose real name is Nusrat, was on sale in 1962 after serving as a dry cargo vessel. After she capsized off Mersin in 1990, the original ship was brought to the surface by a group of volunteers in 1999. In 2003, she was represented in a monument by Tarsus Municipality which includes statues depicting the Dardanelles Battle. Also a very detailed web page is online: nusratmayingemisi.com Kanlısırt Siperleri (üstte). Kanlısırt Trenches (above). TÜRSAB DERGİ | MART 2014 9 GELİBOLU YARIMADASI TARİHİ MİLLİ PARKI Gallıpolı Penınsula Natıonal Hıstorıcal Park You can get to the Gallipoli Peninsula National Historical Park, which is visited by ten thousands of domestic and foreign tourists every year, with the ferryboats run by GESTAŞ and Kilitbahir leaving from downtown. This area of 33 thousand hectares (81,544 acres) in Gelibolu, in every part of which the marks of the war can be seen, sheds light on Turkey’s recent history. Here are some routes for a National Park trip generally favored by tourism agencies. • 4 Saatlik Gezi Güzergahı: Kilitbahir Kalesi Seyit Onbaşı Anıtı ve Mecidiye Tabyaları Çanakkale Şehitler Abidesi 57. Alay Şehitliği Conkbayırı, Atatürk Anıtı ve Siperleri Kilitbahir Kalesi (en üstte), Ertuğrul Siperleri (üstte) ve 57. Alay Anıtı (altta). Kilitbahir Castle (the top), Ertuğrul Trenches (above) and 57th Regiment Monument (below). •2 Günlük Gezi Güzergahı: Kilitbahir Köyü ve Kalesi Seyit Onbaşı Anıtı ve Mecidiye Tabyaları Soğanlıdere Şehitliği Şahindere Şehitliği Alçıtepe Köyü Bakı Terası Kaymakam Yarbay Hasan Bey Şehitliği Çanakkale Şehitler Abidesi Seddülbahir Köyü Yahya Çavuş Anıtı ve Şehitliği Sargıyeri ve Hastane Şehitliği Kabatepe Tanıtma Merkezi ve Müzesi Anzak Koyu Mehmetçiğe Saygı Anıtı Kanlı Sırt Anıtı ve Kitabesi 57. Alay Şehitliği Mehmet Çavuş Anıtı Conkbayırı, Atatürk Anıtı, Siperler ve Kitabeler 10 TÜRSAB DERGİ | MART 2014 • A One Day Trip Route Kilitbahir Village and Castle Corporal Seyit Monument and Mecidiye Redoubts Şahindere Martyrdom Alçıtepe Village Sargıyeri (Bandage-Place) Martyrdom • Çanakkale Martyrs’ Memorial Sergeant Yahya Memorial and Martyrdom Kabatepe Anzac Bay 57th Regiment Martyrdom Conkbayırı, Atatürk Memorial and Trenches Her yıl, on binlerce yerli ve yabancı turistin ziyaret ettiği Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı’na kent merkezinden GESTAŞ ve Kilitbahir araba vapurlarıyla geçilebiliyor. Savaşın izlerinin her yerde görülebildiği Gelibolu’daki 33 bin hektarlık alan, Türkiye’nin yakın tarihine ışık tutuyor. Genellikle seyahat acentalarının düzenlediği turların tercih edildiği Milli Park gezisi için öneri güzergahlar: • Bir Günlük Gezi Güzergahı: Kilitbahir Köyü ve Kalesi Seyit Onbaşı Anıtı ve Mecidiye Tabyaları Şahindere Şehitliği Alçıtepe Köyü Sargıyeri Şehitliği Çanakkale Şehitler Abidesi Yahya Çavuş Anıtı ve Şehitliği Kabatepe Anzak Koyu 57. Alay Şehitliği Conkbayırı, Atatürk Anıtı ve Siperleri • A 4 hour trip route: Kilitbahir Castle Corporal Seyit Monument and Mecidiye Redoubts, Çanakkale Martyrs’ Memorial 57th Regiment Martyrdom Conkbayırı, Atatürk Memorial and Trenches Soğanlıdere Şehitliği (üstte), Conk Bayırı (altta). Soğanlıdere Martyrdom (above) Conk Bayırı (below). • A Two Day Trip Route Kilitbahir Village and Castle Corporal Seyit Monument and Mecidiye Redoubts Şahindere Martyrdom Soğanlıdere Martyrdom Alçıpete Village Bakı Terrace Lt.Col Kaimakam Hasan Bey Martyrdom Çanakkale Martyrs’ Memorial Seddülbahir Village Sergeant Yahya Memorial and Martyrdom Sargıyeri and Hospital Martyrdom Kabatepe Introduction Centre and Museum Anzac Bay The Homage Monument for Mehmetçik (Turkish Soldier) Kanlı Sırt (Bloody Ridge) Monument and Inscription 57th Regiment Martyrdom Sergeant Mehmet Monument Conkbayırı, Atatürk Memorial and Trenches Özgür Açıkbaş MARMARİS ARMUTALAN KÜLTÜR MERKEZİ AÇILDI TÜRSAB ve Armutalan Belediyesi’nin iş birliğiyle gerçekleşen Marmaris Armutalan Kültür ve Kongre Merkezi bölgede hem turizm hem de yerleşik nüfus için yepyeni bir alternatif yaratacak. 12 TÜRSAB DERGİ | MART 2014 MARMARİS ARMUTALAN CULTURAL CENTER WAS OPENED Marmaris Armutalan Culture and Congress Center, constructed in cooperation with TÜRSAB and Armutalan Municipality, will create a fresh alternative for both tourism and the area’s residents. TÜRSAB DERGİ | MART 2014 13 RAKAMLARLA MARMARİS ARMUTALAN KÜLTÜR VE KONGRE MERKEZİ • Toplam inşaat alanı 3100 m2. • Bodrum katında 600 m2 düğün salonu, • 100 m2 nikah salonu ve mutfak. • Zemin katta 6 adet işyeri, toplam 360 m2. • 1. katta kafeterya, kütüphane, okuma salonu ve ofisler. • 2. katta 700 kişi kapasiteli toplantı salonu ve fuaye alanı. • 3. katta TÜRSAB Marmaris BYK Ofisi, BYK Toplantı Salonu. • Teras katında kokteyl alanı ve her katta bayan, erkek ve engelli tuvaletleri. ARMUTALAN CULTURE AND CONGRESS CENTER WITH THE FIGURES • Total construction area 3100 m2 • A 600 m2 wedding hall in the basement • A 100 m2 wedding hall and a kitchen • 6 work places in the basement covering 360 m2 • A cafeteria, a library and a reading room and offices on the 1st floor • A meeting hall with a 700-person capacity and a foyer. • TÜRSAB Marmaris BYK (Regional Executive Board) office, and BYK Meeting Hall on the 3rd floor. • A cocktail area on the terrace and handicapped restrooms for females and males on the every floor. 14 TÜRSAB DERGİ | MART 2014 Armutalan Belediyesi’nin tahsis ettiği arazi üzerine, TÜRSAB tarafından inşa edilen ve yapımı yaklaşık iki yıl süren Armutalan Kültür ve Kongre Merkezi törenle hizmete girdi. Açılışa Muğla Valisi Mustafa Hakan Güvençer, TÜRSAB Yönetim Kurulu Başkanı Başaran Ulusoy, Muğla Belediye Başkanı Osman Gürün, Marmaris Kaymakamı Ali Galip Saral, Marmaris Belediye Başkanı Ali Acar, CHP İl Başkanı Mustafa Öztürk, İlçe Daire Müdürleri, Aksaz Deniz Üs Komutanlığı temsilcileri, çok sayıda davetli ve vatandaş katıldı. Açılış töreninde konuşan Muğla Valisi Mustafa Hakan Güvençer: “Bu eser milletin sevgi ve özverisinin ortak ürünüdür” diyerek başladığı konuşmasına şöyle devam etti: “Daha güçlü bir Türkiye için ortak bir yürüyüş içerisindeyiz. Bu mukaddes yürüyüşte atılan her adım bu yürüyüş için önemlidir. Bu adımlardan birinin coşkusunu paylaşmak için bir aradayız. Bu ortak gururu, coşkuyu paylaşmak sonuçları büyütecek, bizleri hedefe çok daha yakınlaştıracaktır. Şahsım, Vilayetim, tüm Muğla, Marmaris ve Armutalan halkı adına Başaran Ulusoy’a ve Muhammet Ünlü’ye böyle bir eser yarattıkları için çok teşekkür ederim” Başaran Ulusoy: “Ekmeğimiz ve itibarımız turizm” TÜRSAB Yönetim Kurulu Başkanı Başaran Ulusoy ise konuşmasında Marmaris’e kazandırılan eserin özelliklerini aktardı ve özetle şunları söyledi: “24 ay önce verdiğimiz sözü tuttuk. Çok amaçlı, çevreyle uyumlu, 3100 m2 toplam inşaat alanına sahip, 700 kişilik konferans salonu olan, diğer salonlarıyla beraber bu güzel eseri Marmaris’e kazandırmış olduk. Bu eserin kazandırılmasında bana en büyük desteği veren meslektaşlarıma ve seyahat acentalarına teşekkür ediyorum. Bu eseri birlikte yaptık ve bitirdik. Bundan sonrası da sizlere ait. Sizler düzenleyeceğiniz etkinliklerle ve konferanslarla bu tesise gelerek, tesisin yaşamasına katkı sağlayacaksınız. Tesisi TÜRSAB ve Armutalan Belediyesi’nin iş birliğiyle yaptık ancak artık bu, bölgeye ait bir merkez oldu. Ekmeğimiz ve itibarımız olan turizm Marmaris’te yeşerecek, yeşillenecek ve yaşayacak.” TÜRSAB’a teşekkürler... Törende söz alan Armutalan Belediye Başkanı Muhammet Ünlü ise TÜRSAB’a teşekkür ederek başladığı konuşmasında şunları söyledi: “Armutalan ve Marmaris’e yakışan güzel bir eser kazandırdığımıza inanıyorum. Bu eserin bu bölgeye kazandırılmasında en büyük katkı TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy’undur. TÜRSAB yönetimi ve Başaran Muğla Valisi Mustafa Hakan Güvençer (üstte solda), TÜRSAB Yönetim Kurulu Başkanı Başaran Ulusoy (üstte ortada) ve Armutalan Belediye Başkanı Muhammet Ünlü (üstte sağda). Muğla Belediye Bandosu’nun konser verdiği açılışın ardından katılımcılar merkezi gezdi (solda). Muğla Governor Hakan Güvençer (upper left) TÜRSAB President Başaran Ulusoy (upper right), Armutalan Municipality Mayor Muhammet Ünlü (upper right), Participants seen visiting the center after the concert given by Muğla Municipality Band. (left). Armutalan Culture and Congress Center, built in 2 years by TÜRSAB on land designated by Armutalan Municipality, was put into service following the inauguration. In the opening ceremony, Muğla Governor Hakan Güvençer, TÜRSAB President Başaran Ulusoy, Muğla Municipality Mayor Osman Gürün, Marmaris Kaimakam (a district governor) Ali Galip Saral, Marmaris Municipality Mayor Ali Acar, Provincial Head of CHP (Republican’s People Party), Aksaz Marine Base Command representatives and many invitees and many citizens were amongst the participants. Starting his speech with the words at the inauguration, “This work is co-produced with the people’s love and sacrifice,” Muğla Governor Mustafa Hakan Güvençer continued as follows: “We are walking together to create a more powerful Turkey. Every step taken during this sacred walk is important. “We are here to share the enthusiasm of these steps. Sharing this common pride and enthusiasm will make the results bigger, and get us much closer to the targets. On behalf of myself, my province, Soldan; Armutalan Belediye Başkanı Muhammet Ünlü, İl Kültür Turizm Müdürü Kamil Özer, TÜRSAB Yönetim Kurulu Başkanı Başaran Ulusoy, Muğla Valisi Mustafa Hakan Güvençer, Muğla Belediye Başkanı Osman Gürün, Marmaris Kaymakamı Ali Galip Saral. From left: Armutalan Municipality Mayor Muhammet Ünlü, Kamil Özer, The Provincial Director of Culture and Tourism, TÜRSAB President Başaran Ulusoy, Muğla Governor Mustafa Hakan Güvençer, Muğla Municipality Mayor Osman Gürün, Marmaris Kaimakam Ali Galip Saral. TÜRSAB DERGİ | MART 2014 15 Ulusoy’a katkılarından dolayı şükranlarımı sunuyorum. Bu eserin Marmaris’e ve bölgemize büyük ekonomik katkısı olacağına, turizmin çeşitlenmesi ve bölgemizin ve ülkemizin tanıtımına büyük katkı sağlayacağına inanıyorum.” Armutalan Belediyesi olarak tüzel kişiliklerinin 31 Mart itibariyle sona ereceğini de ifade eden Ünlü, görevde bulunduğu 10 yıla yakın süre içerisinde Armutalan ve bölgesine hizmet anlamında büyük katkılar verdiklerini belirtti. Ünlü, sözlerini şöyle bitirdi: “Bölgemizin ve beldemizin çağdaş ve yaşanılabilir seviyeye çıkarılması için gece gündüz demeden çalıştık. Bölgemizde engelli kardeşlerimizin eğitim alabileceği ve çalışma imkanı bulabileceği ‘Engelli Kafe’yi yaptık. Bu zaman içerisinde yaptığımız çalışmalar ile halkımızın yaşantısını kolaylaştırmak ve burada yaşayan engelli kardeşlerimizin daha iyi bir yaşam ve çalışma imkanlarına sahip olması için elimizden gelen tüm gayreti gösterdik. Bu güzel eserlerin tek başına yaratılması tabi ki mümkün değil. Bu başarı ekip ve birlikte çalışmanın ürünüdür. 10 yıllık zaman zarfında belediye meclisi üyesi arkadaşlarımızın da büyük destekleri olmuştur. Emek ve çaba gösteren herkese çok teşekkür ederim.” Açılış konuşmalarından sonra davetliler Armutalan Kültür ve Kongre Merkezi’ni gezerek, merkezin turizme ve yöreye getireceği katkı ile işletimi konusunda fikir alışverişinde bulundular. Açılış sırasında Muğla Valisi Mustafa Hakan Güvençer TÜRSAB Marmaris BYK Başkanı İsmail N. Özbozdağ’a katkılarından dolayı teşekkür plaketi verdi. Ayrıca Armutalan Belediye Başkanı Muhammet Ünlü’de TÜRSAB Yönetim Kurulu Başkanı Başaran Ulusoy’a Marmaris Armutalan Kültür Merkezi’nin yapımında göstermiş oldukları destek için teşekkür plaketi verdi (altta). 700 kişi kapasiteli toplantı salonu (sağda). During the inauguration, Muğla Governor Mustafa Hakan Güvençer gave a “thank you plaque” to İsmail N. Özbozdağ, the Chairman of BYK for his contributions. Moreover, Armutalan Municipality Mayor Muhammet Ünlü, gave a “thank you plaque” to TÜRSAB President Başaran Ulusoy for his support he gave during the construction process of Marmaris Armutalan Culture Center. (below). A meeting room with a 700-person capacity (right). 16 TÜRSAB DERGİ | MART 2014 Marmaris and Armutalan People, I would like to thank very much Başaran Ulusoy and Muhammet Ünlü for creating such a great work.” Başaran Ulusoy: “Our Bread and Prestige are only tourism.” As for TÜRSAB president Başaran Ulusoy, after relating the features of the works brought in Marmaris, he said briefly: “We kept our word that we gave 24 months ago. We are honored to bring to life this good work which is located on a plot of 3100 square meters, with a conference room for 700 people, and with other halls in Marmaris. I would like to thank my colleagues and the travel agencies who gave the biggest support to me during this process. We all together created and finished this work. The rest belongs to you. You will make contributions to the facility to sustain it with the organizations and conferences you will hold. Yes, we finalized this facility in corroboration with Armutalan Municipality, but this is a facility for this whole region now. Tourism: Our bread and prestige will bloom, flourish and live in Marmaris.” Thanks to TÜRSAB... Taking the floor at the ceremony, and starting his speech with thanks to TÜRSAB Armutalan Municipality Mayor Muhammet, Ünlü went on to say that: “I believe, we brought a great work to a deserving Marmaris. The biggest contribution in bringing this work to our region came from TÜRSAB President Başaran Ulusoy I am offering my gratitude to TÜRSAB Board of Members and Mr. Başaran Ulusoy for their contributions. I cherish the hope that this work will bring a big economic benefit to Marmaris and our region, and make a huge contribution to the diversification of tourism, and advertise our region and country.” Stating that their legal entities will expire on March 31st, Mr. Ünlü went on to say that they have made big contributions to Armutalan and vicinity in the sense of giving service during their approximately 10-year period of administration. Mr. Ünlü finalized his speech with these words: “We diligently worked day and night to raise our region and district to a higher, contemporary and livable level. We built the “Handicapped Café” in which our handicapped people can get education and find educational opportunities. We pulled all the stops out to make our handicapped brothers and sisters’ lives easier, help them find much better working opportunities. Making these things happen on one’s own is of course impossible. This achievement is a product of working together. Our city council member friends have greatly backed us during this 10-year term. I would like to thank everybody who endeavored to make this all possible.” Following the opening speeches, invitees walked around the Armutalan Culture and Congress Center, and exchanged ideas about how this center would contribute to tourism and region. TÜRSAB DERGİ | MART 2014 17 İSTANBUL’A YENİ BİR KÜLTÜR MABEDİ GARİBALDİ EVİ Adını İtalyan Birliği’nin kurucusu Giuseppe Garibaldi’den alan ve Beyoğlu’nun en özgün binalarından biri olan Garibaldi Evi, TÜRSAB himayesinde restore ediliyor. Türkiyeİtalya ilişkileri adına önemli bir dostluk köprüsü oluşturan proje, İstanbul’un kültür hayatına da yeni bir boyut katacak. Semih Büyükkurt & Sedat Bornovalı Arşivi 18 TÜRSAB DERGİ | MART 2014 GARIBALDI HOUSE, A NEW CULTURAL TEMPLE IN ISTANBUL… Garibaldi House, named after G Giuseppe Garibaldi, the founder of the Italian Society, and one of most authentic buildings in İstanbul, is being restored under the auspices of TÜRSAB. The project which creates an important bridge for friendship on behalf of TurkeyItaly relations is expected to bring a new aspect to the cultural life of İstanbul. 19. yüzyıldan beri kültürel etkinliklere ev sahipliği yapan Beyoğlu’ndaki Garibaldi Binası TÜRSAB himayesinde restore ediliyor. İtalyan Başkonsolosu Gianluca Alberini’nin önerisi ve İtalyan İşçi Yardımlaşma Derneği’nin 47 üyesinin oybirliğiyle işletme hakları TÜRSAB’a verilen bina, halka açık bir müze ve kültür evi olarak hizmet verecek. Casa Garibaldi (Garibaldi Evi) projesinin koordinatörü Sedat Bornovalı’yla binanın geçmişini ve geleceğini konuştuk. TÜRSAB DERGİ: Bize biraz Garibaldi Binası’nın tarihinden söz edebilir misiniz? Bu binanın mimari ve kültürel özellikleri açısından İstanbul için önemi nedir? SEDAT BORNOVALI: 1861 yılında Giuseppe Garibaldi tarafından kurulan İtalya Birliği’nden 2 yıl sonra, İstanbul’daki İtalyan işçileri bir dernek çatısı altında birleşmişler. 1884 yılında bugünkü arsalarını satın almış, hemen bir yıl sonra da 1885 Kasım’ında binalarının açılışını yapmışlar. Bina bugünkü haliyle 1909 restorasyonundan çıktığı günün çizgilerini taşıyor. İstanbul’un 19. yüzyıldaki son derece kozmopolit yapısını hatırlatırken, yurt dışından ciddi göç alan ve önde gelen bir Avrupa başkenti olduğu gerçeğinin de altını çiziyor. Ülkemizde ya da daha sonra başka yerlerde isim yapacak kişilerin bu dernek çatısı altında toplandığını ve özellikle İstanbul’un çehresine damga vurduklarını görüyoruz. 150 yıldır eksiksiz duran arşivleri çok önemli tarihsel kaynak niteliği taşıyor. Bina heykel örnekleri başta olmak üzere önemli sanat eserlerine de ev sahipliği yapıyor. Bunun dışında Beyoğlu binalarının ne yazık ki sıklıkla başına gelen bir talihsizlik var; genellikle dış cepheleri biraz eski hallerine benzer şekilde muhafaza ediliyor ancak iç mekânlar ve tefriş tümüyle yitiriliyor. Büyük şans ve biraz da özen sonucu bizim iç mekânımız da bir asır önceki haliyle değişmeden korunmuş. Sizin yolunuz bu binayla nasıl kesişti? Çok nadiren özel vesilelerle açılan ve her zaman gözümün önünde tozlu ve dökük haliyle canlanan binada bazı etkinliklere katılma fırsatım olmuştu. Bienal gibi vesilelerin dışında beni tabi ki en çok etkileyen Garibaldi’nin torununun torunu Anita Garibaldi’nin burayı ziyaret ettiği gün, kendisiyle Garibaldi Building, a host for cultural activities since the 19th Century in Beyoğlu, is being restored under the auspices of TÜRSAB. The building, of which operating rights were transferred to TÜRSAB upon the suggestion of Italian Consul General Gianluca Alberi and unanimity of votes of 47 members of Italian Workers Aiding Association, will serve as a museum and culture house open to the public. We talked about the past and the future of the building with Sedat Bornovalı, the coordinator of the Casa Garibaldi (Garibaldi House) Project. TÜRSAB MAGAZINE: Will you tell us a bit about the history of the Garibaldi Building? What is the importance of this building for İstanbul in terms of architectural and cultural features? SEDAT BORNOVALI: Italian workers in İstanbul came together under an association’s roof 2 years after Giuseppe Garibaldi had established the Italian Society in 1861. One year after buying their present lot in 1884, in November 1885, the workers carried out their building’s opening. In its present state, the building still bears the marks of the period when it was restored in 1909. At the same time that this edifice reminds us of the extremely cosmopolitan structure of society in İstanbul of the 19th Century, it underscores Istanbul’s importance as a leading European capital that received great immigrations from abroad. We know that famous people (some who brought their fame with them and others who became famous here in our country) gathered under the roof of an association, and left their marks on the silhouette of İstanbul. Their archives, preserved in full for 150 years, are considered to be a very important historical source. It hosts in particular building and statue samples and other important art works. In addition to this, I want to talk about a problem which is often experienced by Beyoğlu buildings. Although their exteriors are generally preserved to resemble their former states, the interior spaces and furnishings are being completely lost. Owing to good luck and our care, our interior space has been preserved unchanged from what it was 100 years ago. Giuseppe Garibaldi’nin doğumunun yüzüncü yılı anısına 1907 yılında yaptırılan büstü (solda), restorasyon öncesi salonlardan biri ve bir kapı detayı. Garibaldi’s Bust, made in memory of his 100th anniversary in 1907. (left) One of its halls before restoration and a door detail. TÜRSAB DERGİ | MART 2014 19 aynı çatı altında bulunma keyfi ve şerefiydi. Sonra demir kapılar yine kapandı ve büyük salonda yapılan birkaç etkinlik dışında yine kimseler o engeli aşamadı. Yolumun son kesişmesi ise çok gurur verici şekilde oldu. İtalya Başkonsolosu Sayın Gianluca Alberini hiç beklemediğim bir anda, başka bir sohbet esnasında, derneğin ve binasının geleceğe taşınması için dernek yönetimine öneride bulunacağını söyledi. Bu konuda görev kabul edip edemeyeceğimi sordu. Evet yanıtımın beraberinde neler getireceğini hiç düşünmeden hemen onay verdim. Binanın işletme haklarının TÜRSAB’da olması hakkında ne düşünüyorsunuz? Sayın Başkonsolos’la en doğru kararın bu olacağı konusunda mutabakata vardık. TÜRSAB Başkanı Sayın Başaran Ulusoy’un vizyonuna son derece uygun bir girişim olduğundan hiç şüphe etmiyordum. Binlerce üye acentanın de katacağı sinerji ile bugüne kadar neredeyse metruk duran bu binanın İstanbul’un ve Beyoğlu’nun en merkezi noktasında bulunmasının getireceği avantajlarla hemen kentin kültür, sanat ve turizm yaşamına en aktif şekilde gireceğinden eminim. Nitekim daha restorasyon aşamasında bile binlerce ziyaretçimiz oldu. Bunların önemli bir kısmı binayı ve hazinelerini, ayrıca tarihsel arka planını daha iyi tanıyarak gruplarına anlatmayı arzu eden turist rehberi meslektaşlarım. Diğer önemli bir kısım ise Türk ve İtalyan akademisyenlerden oluşuyor. Daha önceleri hiç tanımadıkları bu tarih hazinesine duydukları bilgi açlığını bir an önce doyurmaya çalışıyorlar. Çeşitli vesilelerle ülkemize uğrayan İtalyan siyasetçilerin de mutlaka uğramayı talep ettiği yerlerden biri haline geldi. Ünlü yazar Prof. Umberto Eco ise muhtemelen en unutulmaz ziyaretçilerimiz arasında kalacak. Binanın restorasyon çalışmaları bittikten sonra, Garibaldi binasının geleceği ile ilgili beklentileriniz neler? “Beklentilerim daha şimdiden karşılandı” dersem yanlış olmaz. Her şeyden önemlisi; milli servetimizin parçası olan bu güzel binanın kentimizin ve ziyaretçilerin yaşamının bir parçası olabilmesiydi. Daha şimdiden gerçek oldu. Kapalı kalmış kitapların, el yazmalarının ve başka eserlerin tanınmasıydı. Dijitalleştirme tamamlanmak üzere. Çok yakında hepsine internetten erişim olacak. Sadece el yazısıyla tutulan kayıtlar 40 bin sayfa kadar. Cumhurbaşkanımızın Roma’daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda İtalya Cumhurbaşkanı ve yüzlerce seçkin davetli önünde binamızdan söz etmesi ise tarifi çok zor bir şerefti. Sanırım kimse beklenti değil hayal olarak bile böyle bir şeyi kolay kolay düşünmezdi. Bize biraz restorasyon çalışmaları hakkında bilgi verir misiniz? Çok titiz bir ekip ve arka planda gönüllü destek veren büyük bir akademisyen ordusu ile yürütülen çalışmalarımız sırasında her konuyu kendi dalındaki en önemli uzmanlar bir araya gelip değerlendiriyor. How did you meet with this building? I happened to participate in some activities in this building, which is opened on very rare occasions, and I always dreamed of its dusty and shabby condition. Apart from some occasions such as biennials, what impressed me most was of course the pleasure and honor of meeting with Garibaldi’s great-great granddaughter Anita Garibaldi on that day under the same roof, at the time she visited here. Later, the iron gates were closed again and nobody could overcome that obstacle apart from some activities held there. My meeting with this building took place in a very proud way. Italian Consul General Gianluca Alberi, during another conversation, unexpectedly told me that he would make a suggestion to the board members of the association for carrying the association and its building to the future. He asked me if I would undertake any task relating to the subject. Without hesitation about what a yes answer would mean, I accepted it. What do you think about TÜRSAB getting the operating rights of the building? The Consul General and I came to an agreement that this would be the optimum decision. I was sure that this would be an enterprise which is most fit to TÜRSAB President Başaran Ulusoy’s vision. I’m positive that this almost derelict building will immediately bring a zealous energy into the cultural and artistic life of the city, thanks to its central location in Beyoğlu and the synergy thousands of members would create. Indeed, even during the restoration stage, we received many visitors. Most of those visitors were tour guides who desired to introduce this building and its treasures to their groups after learning about its historical background. The other considerable part of the visitors is Turk and Italian academicians. What they do is to satisfy right away their hunger for information related to a historical treasure they never tasted before. In time, this building has become one of the places where Italian politicians, who come to turkey on various occasions, absolutely want to stop by. As for Prof. Umberto Eco, the famous writer will probably remain one of our most unforgettable visitors. After restoration, what would your expectations be about the future of the building? I can say that our expectations were met already. What we wanted is to enable this elegant building, a part of our national wealth, Garibaldi 1861’de İtalya’nın birliğini sağladığında Savoy Hanedanı’nın başında kral Vittorio Emanuele II vardı (soldaki iki büst), İtalya’nın en büyük şairlerinden Dante’nin büstü (sağda) ve salonlardan bir başka görünüm (üstte). When Garibaldi ensured Italian Unity in 1861, Vittorio Amanuele II was ruling Savoy Dynasty (two Busts at left). One of the greatest poets of Italy, Dante’s Bust (right). Another image from the halls (above). 20 TÜRSAB DERGİ | MART 2014 Umberto Eco ile Sedat Bornovalı (sağda), Garibaldi binasındaki belgeler ve eski kitaplar (yanda ve altta), Hartmann Schedel’in 1493 tarihli İstanbul gravürü. Sedat Bornovalı with Umberto Eco (right). Old books and some documents in Garibaldi Building (side and below). An İstanbul gravure made by Hartmann Schedel in 1943. UMBERTO ECO IS IN GARIBALDI BUILDING World renowned Italian Writer Umberto Eco paid a visit to the Garibaldi Building during his İstanbul travel. Mr. Bornovalı relates that visit as follows: “It would not be exaggeration that his visit was one of those moments which definitely left a mark in the annals of our project. Being a library fan as well as one of most significant cultural envoys in the world, Mr. Eco had not even heard our building’s name during his visit in 1998. As for his visit after our project started, as the first stop during his İstanbul trip, he paid us a visit at 10:15 AM on a Sunday morning. Despite his old age, he fervently climbed stairs extending two floors. He told us that he had a counterpart of İstanbul gravure in his extraordinary library, but his copy was a colorless one, so he had to accept being defeated.” UMBERTO ECO GARİBALDİ BİNASINDA Dünyaca ünlü İtalyan yazar Umberto Eco İstanbul ziyareti sırasında Garibaldi Binası’nı da ziyaret etmişti. Bornovalı o ziyareti şöyle anlatıyor: “Ziyaretinin projemizin geçmişinde kesinlikle iz bırakan anlardan biri olduğunu söylemek zor olmaz. Dünyanın en önemli kültür insanlarından biri olmasının yanı sıra yine bu doğasına uygun olarak bir kütüphane tutkunu olan Eco, 1998 yılındaki İstanbul ziyaretinde binamızın adını bile duymamış. Projemiz başladıktan sonraki ziyaretinde ise bir pazar sabahı saat 10:15’te İstanbul gezisinin ilk durağı olarak bizi ziyaret etti. Çok genç olmayan yaşına rağmen iki kat merdivenimizi büyük heyecanla çıktı. Arşivimizdeki en keyifli eserlerden biri olan 1493 tarihli İstanbul gravürünün bir eşine kendi olağanüstü kütüphanesinde de sahip olduğunu ancak onunki renksiz bir nüsha olduğu için bu konuda yenilgiyi kabul etmesi gerektiğini de dile getirdi.” TÜRSAB DERGİ | MART 2014 21 ULUSOY, İTALYA CUMHURBAŞKANI İLE GÖRÜŞTÜ Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Ocak ayında İtalya’ya resmi bir ziyaret gerçekleştirmiş, heyette TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy da yer almıştı. Türk heyetinin onuruna verilen akşam yemeğinde İtalya Cumhurbaşkanı Giorgio Napolitano, Başaran Ulusoy’un Garibaldi binasının restorasyon çalışmalarına ilişkin aktardığı bilgileri büyük bir ilgi ile dinledi. Resmi temaslar sırasında, konuşmasında İstanbul’daki Garibaldi binasından da söz eden Cumhurbaşkanı Abdullah Gül için ise Garibaldi’nin tarihi çalışma masasının örtüsü kaldırıldı ve Gül’ün Şeref Defteri’ni bu masada imzalaması sağlandı. MR. ULUSOY MET WITH THE ITALIAN PRIME MINISTER President Abdullah Gül paid an official visit to Italy in January, and TÜRSAB President Başaran Ulusoy was also amongst those who participated in the delegation. At the dinner given in honor of the Turkish Delegation, Italian President Giorgio Napolitano listened attentively as Mr. Başaran Ulusoy briefed him on the restoration of the Garibaldi Building. During the official visit, Abdullah Gül talked about the Garibaldi Building in İstanbul and Garibaldi’s historical work table was unveiled so that he could write and sign the Book of Honor. Merkezimiz daha restorasyon aşamasından başlayarak bir disiplinlerarası bilim platformu haline geldi. Bazen akademisyenlerimizin mesai saatleriyle çakışmasın diye gecenin geç saatlerinde toplantılar yaptığımız dahi oluyor. Çalışmalar bittiğinde bina hem özgün niteliğinden hiçbir şey yitirmemiş hem de çağdaş gerekliliklerin hepsine sahip bir yer olacak. Hem kendisi anıt eser olarak gezilebilecek hem de barındıracağı geçici etkinliklerle de ayrıca ziyaretçileri kendine çekecek. İstanbullular şu an burada böyle bir binanın olduğunun farkında değil. Restorasyon çalışmaları bittikten sonra burayı daha çok insanın ziyaret edeceğine ve bu algının değişeceğine inanıyor musunuz? Aksi mümkün değil. Tabi ki çok daha fazlası olacak. Şu sırada sokakta dolaşan kişilerin burayı fazla tanımaması olağan. Açıkçası şu anda henüz bu tür bir çekicilik yaratmayı denemiş de değiliz. 22 TÜRSAB DERGİ | MART 2014 Kanaat oluşturan gruplara tanıtıp restorasyon ve araştırma sürecinde sadece bilimsel ve profesyonel çevreyle sınırlı kalmaya çalıştık. Şimdilik akademik dünya ve turizm profesyonelleri aşinalık kuruyor. Halka açabileceğimiz anda tabi ki bu yaklaşımımız çok daha genele yayılacak. İstanbul’da bulunan önemli tarihi yapılar tek tek yıkılıyor. Dünya böyle kıymetli yerleri korurken biz biraz hoyrat davranıyoruz. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Ne yazık ki insan gibi yapılar da ölümsüz değil. Ancak biraz özenle ömürler uzayabiliyor. Çok hatalar yapılmış, haklısınız. Ancak yapılmış olan hatalara üzülmek yerine elimizdekilerin kıymetini bilip onların üzerine titresek bile herkese yetecek kadar tarihi eserimiz var. Garibaldi projesi de bu duyarlılığın bir yansıması olarak var olanı korumaya, tanıtmaya ve paylaşmaya yöneliyor. Garibaldi binasının restorasyon çalışmalarından görüntüler, kütüphanesi, salonları, mobilya ve sergilenen eserlerinden detaylar ile Garibaldi’nin fotoğrafı. Some moments from the restoration of the Garibaldi Building, some details from its library, halls, furniture, and works displayed as well as Garibaldi’s photo. to be an indispensible part of the visitors’ life and our city. It’s been carried out already. We desired those closed books to be opened, manuscripts and the other works to be introduced. Making digital copies is almost done. All materials will be accessible via the Internet soon. Records only kept with handwriting are about 40,000 pages. Our President’s remarks about our buildings in the presence of the Italian President and the hundreds of distinguished guests at the Presidential Place in Rome was an great honor. I think, nobody would have imagined of such a thing. Will you tell us a little bit about restoration works? Our works are being painstakingly restored by a team supported by volunteers behind the scenes. Every subject is being evaluated by the experts in their branches. Even starting from the restoration stage, our center has become an interdisciplinary science platform. We are even holding some meetings at the very late hours of the night so that our academicians’ working hours will not overlap with the meetings. When those works are completed, the building will transform into a place which has modern necessities without losing any of its originality. People will visit it as monument-work, and the building will attract many visitors for temporary activities held in it. open it to the public, our understanding will spread more in general sense. One by one, significant historical edifices are demolished in Istanbul. As the world preserves such valuable places, we act heedlessly. What would you like to say about this? Unfortunately, like people, buildings don’t last forever. Notwithstanding that, their life can be extended with a bit more care. You are right – many mistakes have been made. Instead of being sad about the mistakes made, if we cherish what we have, we can talk about many historical works. The Garibaldi Project too, as a conveyance of this sensibility, is oriented to preserve, introduce and share with the existing ones. Istanbul People are not aware of this building now. Do you think that more people will visit here after the restoration and change this perception? The opposite is impossible. Of course many more advances will take place. It’s very normal that the people in the street don’t know about this place. Frankly, we did not yet try to create an attraction. We just introduced it to some groups who can create a perception, and stayed within the scientific and professional circle during restoration and research process. At present, only the academic world and tourism professionals are aware of this place. When we TÜRSAB DERGİ | MART 2014 23 24 TÜRSAB DERGİ | MART 2014 SULTANHANI B O Z K I R I N E N G Ü Z E L K E RVA N S A R AY I Aksaray’da bulunan Sultanhanı Alaeddin Keykubat tarafından yaptırılmış özel bir yapı. Han, yapıldığı günkü özelliklerini korumaya devam ediyor... Kentin tarihi hanlarını, Aksaray İl Kültür ve Turizm Müdür Vekili Mustafa Doğan ile İl Kültür ve Turizm Müdürülüğü’nden Ömer Ok’un derlediği bilgilerle aktarıyoruz. Aksaray İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Arşivi The most beautiful caravanserai of the steppes SULTANHANI Situated in Aksaray, Sultanhanı (han means inn) is an unusual edifice constructed by Alaeddin Keykubat. This caravanserai still bears the features of the day it was built... Here are the historical caravanserais of the city. We’ll present them using the information compiled by Mustafa Doğan, Aksaray Provincial Culture and Tourism Vice Director, and Ömer Ok from the Provincial Culture and Tourism Directorate. TÜRSAB DERGİ | MART 2014 25 İpek Yolu’nun önemli bir noktası olan Aksaray’ın Sultanhanı ilçesi ziyaretçilerin ilgi odağı. Çünkü burada yüzlerce yıldır ayakta duran özel bir yapı, Sultanhanı Kervansarayı, bulunuyor. 1229 yılında Selçuklu hükümdarı Alaeddin Keykubat tarafından yaptırılan kervansaray dönemin ihtiyaçlarına uygun olarak inşa edilmiş. Yazlık ve kışlık bölümler yolcuların rahat etmesi için özel olarak tasarlanmış. Kervansarayın toplam alanı 4866 m2yi buluyor. Bu özelliğiyle Sultanhanı Anadolu hanları içinde oldukça büyük bir han. Sultanhanı’nın mimarisi ilgi çekici. Girişteki sivri kemerin hemen altında “Elminnetül Lillah” yani “Kudret Allah’ındır” yazıyor. Uzun bir dehlizden geçtikten sonra avluya varılıyor. Avlunun sol tarafında yolcular için düzenlenmiş odalar, salonlar, iki hamam ve ambarlar var. Avlunun ortasında dört kemer üzerine dayanmış bir mescit bulunur. Bu mescit Selçuklu süsleme sanatının en güzel örneğini sergiler. Basık kemerli bir kapıdan girilince kışlık kısma geçilir. Üstü tonozla örtülü bu kısım beş farklı odaya ayrılır. Ortadaki sahanlık diğerlerinden daha büyük ve geniş. Yoksul yolcular için ayakkabı Sultanhanı’nda yatakhane ve aşhane, erzak ambarları, ticari eşya depoları, yolcuların hayvanları için ahırlar, samanlıklar, yolcuların namaz kılmaları için mescit, misafirlerin yıkanması için hamamlar, abdest almaları için şadırvanlar, tedavileri için hastane ve eczane, ayakkabılarının tamiri ve yoksul yolculara yenisinin yapılması için ayakkabıcı, hayvanları nallamak için nalbant, bu teşkilat ve tesisleri idare edecek, gelir ve gider hesaplarını yapacak divan (büro) ve memurları olduğu biliniyor. Sultanhanı’nda hasta yolcuların iyileşene kadar tedavi edildiği, hayvanlarının veteriner tarafından kontrol edildiği ve tedavi masraflarının vakıf tarafından karşılandığı da biliniyor. Yaşlı ve yoksul yolcular handa ölürse, kefen masrafları da vakıf gelirlerinden karşılanıyor. Sultanhanı Kervansarayı’nda akşam olunca kapılar sıkıca kapatılır, görevliler tarafından kandiller yakılırmış. Kapı kapandıktan sonra hiç kimse dışarıya çıkarılmaz, fakat dışarıdan gelenler içeriye alınırmış. Şafak sökünce davullar çalınır, herkes uyandıktan sonra hancı; “Ey ümmet-i Muhammed! Malınız, canınız, elbiseleriniz ve atınız tamam mı?” diye sorar, herkes; “tamamdır, Allahüteala hayır sahibine rahmet eylesin” diyerek Sultanhanı’nı kuran kişiye dua ederlermiş. Herkes gerekli yol hazırlıklarını yaptıktan sonra kapılar açılır, hancı misafirlere; “Gafil gitmeyin, herkesi arkadaş etmeyin, yürüyün, Allah asan (kolay) getire” diye dua edip ve uyarılarda bulunduktan sonra kervanlar uğurlanırmış. İlyas Bey’i saklayan han Barış zamanında ticari amaçlar için kullanılan Sultanhanı, savaş zamanında o belde ahalisinin düşman hücumundan korunmak için sığındığı veya sefer esnasında ordunun konakladığı bir yer olarak da kullanılmış. Bilhassa sınır 26 TÜRSAB DERGİ | MART 2014 Aksaray’s Sultanhanı county lies at an important point on the Silk Road and is an attraction center for visitors who come to see Sultanhanı Caravanserai, a special building still standing after hundreds of years. The Caravanserai was built by Seljuk Sultan Alaeddin Keykubat in 1229 to meet the needs of that period. The summer and winter parts of the caravanserai were specially designed to make travelers comfortable. The total area of the Caravanserai covers 4866 square meters. The Sultanhanı is considered to be quite a large caravanserai compared to the other Anatolian inns. Sultanhanı’s architectural structure is alluring. “Elminnetül Lillah” or “The Might Belongs to God” is written just beneath the pointed arch at the entrance. Visitors arrive in the yard after passing through a long corridor. On the left side of the yard are rooms arranged for the travelers, halls, two baths and the storerooms. A mescit (or small mosque) supported by 4 arches is located at the center of the yard. This small mosque is a good example of Sejuck Ornamental Art. Entering through a low arched gate, you come to the winter part. This part, covered with a vault, is divided into 5 different rooms. The patio in the middle is larger and bigger than the others. Shoes for the poor travelers. Sultanhanı had a bunkhouse, soup kitchen, cellars, warehouses for commercial goods, stalls for travelers’ animals, haylofts, a mescit for travelers to pray, şadırvanlar (fountains) for ablution, baths for travelers to take a shower, a hospital and pharmacy, shoe repairs and a cobbler to make new shoes for poor travelers, a blacksmith, a council and officials to manage these facilities and keep the books. It’s also known that medical treatment of poor travelers’ treatment was continued until they recovered, their animals were examined by veterinarians and all treatment costs were met by the foundation. If poor and old travelers died in the Caravanserai, all funeral expenses would be covered by the foundation. It’s said that when the dusk fell, the gates were closed tightly and candles were lit by the attendants. After the gates were closed, nobody was allowed to go outside, but those coming from outside were allowed in. When the dawn broke, drums would play, everybody would wake up, and the innkeeper would ask “Ye the Moslems! Are your goods, your life, clothes and horse OK?”. Then everybody would pray for the founder of the Sultanhanı, saying “Yes, it’s OK. May Almighty God bless the innkeeper.” Then, everyone made preparations for the trip, the gates would open and then the innkeeper would pray to the guests saying “Don’t go outside carelessly, make everyone a friend, may God make your tasks easy.” The caravans would thus be seen off in this way. The han protecting İlyas Bey Sultanhanı was used for commercial purposes in peace time, but also as a hiding place for the local residents to be protected from enemy’s raids or as an army Enıgmatıc symbol ın the caravanseraı ALAYHAN’DAKİ ESRARENGİZ SEMBOL There are many caravanserais in Aksaray. A striking lion figure was found at Alayhan Caravanserai during the restoration works. However, the meaning of this “one headed two bodied lion figure”, which was located at the entrance of the caravanserai dating back to the 12th century, has not yet been discovered. There are different theories about this interesting symbol which is only seen in Alayhan. The Seljuk-era Caravanserai lies at the 35th kilometer on the Aksaray-Nevşehir Highway. Alayhan was built by Kılıçarslan II, an Anatolian Seljucks Sultan of the 12th Century, and is one of most important caravansaries situated on the Silk Road. Though the figure of the lion is seen on some works that the Turks created before and after accepting Islam, what makes this symbol different and special is that the lion has one head but two bodies. Experts make different comments about this figure. Some assert that it shows that the power of the State increased two-fold while others put forward that the lion symbolizes Kılıçarslan II (aslan means lion in Turkish). A one-headed, two-bodied lion figure can also be seen in the Tirmiz Palace, built in south Uzbekistan in the period of the Karakhanids. In Anatolia however, this figure is only found at Alayhan Caravanserai and this makes this caravanserai unique. Usage of this figure as Aksaray’s symbol is also under discussion. Aksaray’da pek çok kervansaray bulunuyor. Bunlardan biri olan Alayhan Kervansarayı’nda bir süredir devam eden restorasyon çalışmaları sırasında dikkat çeken bir aslan figürü bulundu. 12. yüzyıldan kalma kervansaray girişindeki “tek başlı çift gövdeli aslan figürü”nün anlamı ise henüz çözülemedi. Anadolu’da sadece Alayhan’da görülen bu ilginç sembolle ilgili farklı görüşler ortaya atılıyor. Selçuklu Dönemi’nde yaptırılan Kervansaray, Aksaray-Nevşehir karayolunun 35. kilometresinde yer alıyor. 12. yüzyılda Anadolu Selçuklu Sultanı 2. Kılıçarslan Dönemi’nde yapılan Alayhan İpek Yolu’ndaki en önemli kervansaraylardan biri. Türkler’in İslamiyet’i kabulünden önce ve sonra yaptıkları bazı eserlerde aslan figürü görülüyor ancak buradaki sembolü özel ve farklı kılan, aslanın çift gövdeli ve tek başlı olması. Uzmanlar tarafından bu figürle ilgili farklı yorumlar yapılıyor. Devletin gücünün iki katına çıkmasının yanı sıra 2. Kılıçarslan’ı sembolize ettiği de öne sürülüyor. Karahanlılar Dönemi’nde yapılan, Özbekistan’ın güneyindeki Tirmiz Sarayı’nda da tek başlı çift gövdeli aslan figürü görülür. Ancak Anadolu’da sadece Alayhan Kervansarayı’nda karşımıza çıkıyor. Dolayısıyla bu da kervansarayı çok özel kılıyor. Bu figürün Aksaray’ın sembolü olarak kullanılması da gündemde. TÜRSAB DERGİ | MART 2014 27 boylarına yakın kervansaraylar, hudut kalesi vazifesini görmüş. Sultanhanı; kendisine 150 kadar askeriyle birlikte sığınan İlyas adlı kahraman bir Türk beyini, hanı 20 bin askerle iki ay gibi uzun bir süre kuşatan Moğol komutanı İrincin Noyan’a teslim etmeyerek, aşılması zor bir kale olduğunu da göstermiş. Aynı zamanda Evkaf (Vakıflar) Nazırlığı da yapan Aksaraylı ünlü tarihçi Kerimüddin Mahmud Aksaray-i, “Selçuklu Devletleri” isimli eserinde kervanlara rahat vermeyen haydutlara engel olmak için harap durumdaki bu hanı tamir ettirdiğini yazmış. Ünlü mimar Muhammed bin Havlan el-Dımışki tarafından inşa edilen bu hanın kapalı bölümünün taç kapısındaki kitabede “Yakılmak suretiyle harap olduğu için bu mübarek kapı Kılıçarslan oğlu Ulu Sultan, din ve dünyanın yardımcısı, fetih babası Keyhüsrev’in hükümdarlık günlerinde -Allah saltanatını muhalled etsin- 667 yılında Sultan’ın mütevellisi zayıf kulu, Allah’ın rahmetine muhtaç Hüseyin oğlu Sinacüddin Ahmet’in eliyle yenilendi” yazıyor. Bu da hanın bir zamanlar önemli restorasyonlardan geçtiğini gösteriyor. Bugün tamamen ayakta ve sapasağlam olan, tarihi İpek Yolu’nun önemli noktası Sultanhanı geçmiş yüzyılların büyüsünü yansıtmaya devam ediyor. 28 TÜRSAB DERGİ | MART 2014 billet during campaigns. Particularly caravanserais near to borders were used as border castles. Sultanhanı proved to be a hard castle to conquer when it protected a heroic Turkish Bey named İlyas and his 150 soldiers. İlyas Bey and his men were not handed over to the Mongolian Commander İrincin Noyan who besieged the castle with 20,000 soldiers for 2 months. The famous historian, Kerimüddin Mahmut Aksaray-i (of Aksaray) who also served as Vakıflar Nazırı (A minister in foundations) wrote in his book “Selçuklu Devletleri” (Seljucks States) that İlyas Bey had this Caravanserai, which was in ruins, repaired to stop the brigands who always assaulted the caravans. On the epitaph on the crown gate to the interior part of this inn built by famous architect Muhammed bin Havlan el-Dımışki there is an inscription which reads “ Since it was ruined by fire, it has been renewed by favor of Sinacüddin Ahmet, son of Hüseyin who seeks God’s mercy, a poor foundation officer of the Sultan in 667, in the reign of Keyhüsrev, the Sublime Sultan, son of reverend Kılıçarslan and helper of the world and religion –May god make his rule eternalSultanhanı, an important point on the historical silk road which is safe and sound today, continues to conveys the charm of past centuries. ANADOLU LEZZETLERİ tastes of anatolia Ç ORUM Rasim Konyar ANADOLU TARİHİNİN BAŞLANGICI Yaşam kültürü zincirinin mutfaktaki halkaları gastronomi turizmini de öne çıkartıyor. Çorum, Hitit kimliğine de sahip çıkarak, bu alanda yol alan sayılı illerimizden… Avrupa Birliği, Türkiye’yi beklete dursun, kimi bilim insanları, Avrupa kültürünün, bu kıtaya göç eden Anadolu Taş Devri halkından kaynaklandığı tezini iştiyakla savunuyor. Alman Helmut Uhlig, “Avrupa’nın Anası Anadolu” kitabında bu tezi antropoloji, arkeoloji, etnoloji ve teoloji yardımı ile derinleştirerek ilk ortaya koyanlardan. Çatalhöyük’ten yola çıkıp, Hattuşa’da uzun bir mola veren Uhlig’e bakılırsa, neredeyse her taşın altından, Hattiler ile bilinen en eski Hint-Avrupa dilini konuşan ve Anadolu’da 9 yüzyıl hüküm süren Hitit uygarlığının izleri çıkıyor. İşte Hititler’in başkenti Hattuşa’ya, Alacahöyük, Boğazkale ve Şapinuva’ya ev sahipliği yapan Çorum, böylesi önemli bir uygarlığın mirasçısı. Hitit Yolu ve Kızılırmak Havzası Gastronomi Yürüyüş Yolu Çorum’un “Hitit Yolu”ndan sonra başlattığı “Kızılırmak Havzası Çorum Gastronomi ve Yürüyüş Rotası” (gastronomiyolu.com) projesi, havzanın kültürel, tarihsel ve doğal güzelliklerini, geleneksel ve özgün yemek kültürüyle harmanlandığı bir eko turizm çalışması. Proje gastronomi turizminin hemen tüm ihtiyaçlarına başarıyla cevap veriyor. Çorum’un başarısı bu projelerle sınırlı değil. Sivil mimari mirası konakları onarıp yerel mutfak ile bağdaştıran, Osmanlı kültürünü de dışlamayan Çorum’da, uzun zamandır kamu, yerel, özel, sivil işbirlikleri ve akademisyenlerin desteği ile yapılan Hititoloji kongreleri, araştırmalar, yayınlar, yemek yarışmaları gibi yan etkinlikler kararlılıkla sürdürülüyor. Bu konuda yapılan alan çalışmalarına 30 TÜRSAB DERGİ | MART 2014 THE BEGINNING OF ANATOLIAN HISTORY The rings in the chain of culture are advancing gastronomy tourism. Çorum, which also claims its Hittite identity, is one of our leading provinces that are moving forward in this sense… Despite the European Union keeping Turkey waiting, some scientists passionately assert that the European culture is based on Anatolian Stone Age People. In his book “Avrupa’nın Anası Anadolu” (Anatolia, the mother of Europe), the German Helmut Uhlig was one of the first scholars to put this argument forward. In presenting this thesis, he made use of anthropology, archeology, ethnology and theology supported by detailed research. According to Uhlig - who sets off from Çatalhöyük and takes a long rest in Hattusa - the footprints of the Hattis and the Hittites, who spoke the oldest Indo-European language known and reigned over Anatolia for 9 centuries, are seen almost under every rock. Indeed Çorum, which was home to Hattusa, the capital of Hittites, Alacahöyük, Boğazkale and Şapinuva, has inherited an important civilization. Hittite Road, Kızılırmak Basin Gastronomy Walking Road Kızılırmak Basin Çorum Gastronomy and Walking Road (gastronomiyolu.com) project, started by Çorum Province after the “Hittite Road” project, is an ecotourism work which blends the basin’s cultural, historical, and natural beauties with a traditional and unique cuisine culture. The project meets almost all the criteria of dayalı bir de ödüllü kitap var ki şimdi ona daha yakından bakalım… “Çorum Mutfağına Güzelleme” Çorum Valilerinden Nurullah Çakır ile araştırmacı yazar Nilhan Aras, uzmanlar ve Çorumlularla elele vermiş, kapsamlı bir etnografik alan çalışmasını takiben “Çorum Mutfağına Güzelleme”yi ortaya çıkarmış. Ahmet Uhri, Ersin Demirel, Nedim Atilla, Eyüp Kemal Sevinç, İbrahim Gösterir, Ülkü Menşure Solak, Asuman Albayrak, Arif Bilgin, Ahmet Örs, Mustafa Serdar Çorumlu, Artun Ünsal, Nihal Kadıoğlu Çevik, Aylin Öney Tan, metinleriyle kitaba ışık tutmuş. Editör Nilhan Aras, 500 kaynak kişiyle konuşmuş, yemek tariflerini derlemiş, 150’sini de kitaba koymuş. Sonuçta ortaya bir yemek kitabından çok öte; son derece değerli bir mutfak kültürü envanteri çıkmış. Kitap, dünyada yemek kitapları Oscarı olarak bilinen “Gourmand Dünyanın En İyileri” ödülleri kapsamında Türkiye’nin “En İyi Yerel Mutfak Kitabı Ödülü”nü aldı. Aynı biçimde Asuman Albayrak, Ahmet Ohri ve Ülkü M. Solak’ın içeriği ile daha önce de yine Metro Yayınları’ndan çıkan “Deneysel Bir Arkeoloji Çalışması Olarak Hitit Mutfağı” kitabı da Gourmand ödülü almıştı. Hitit ve Çorum Mutfağı Çorum Arkeoloji Müzesi’nde bulunan Hitit Dönemi erzak küpleri, ocak ayakları, çanaklar, gaga ağızlı ya da sade testiler, çaydanlıklar, süzgeçler Hitit ülkesinin gelişkin bir gastronomy tourism. The achievement of Çorum is not limited to this. As a province, Çorum is renovating the mansions inherited from civil architecture and harmonizing local cuisine without shunning Ottoman culture. Furthermore, Hittitology congresses are being held with local, private and civil collaboration and the support of academics, research, publications and side activities such as meal competitions. There is also a prize-winning book based on these studies …let’s take a look at it. “Çorum Mutfağına Güzelleme” (In praise of Çorum cuisine) Nurullah Çakır, one of the former Governors of Çorum, investigative writer Nilhan Aras, some experts and Çorum residents have hand in hand created “Çorum Mutfağına Güzelleme” in the wake of a very extensive ethnographic field study. Ahmet Uhri, Ersin Demirel, Nedim Atilla, Hattuşa’nın kapısını bekleyen aslanlardan biri (sol sayfa), Çorum’un ünlü restoranı Katipler Konağı kapısı ve salonu ile Hattuşa örenyeri (üstte). Alacahöyük Müzesi’nde sergilenen eserlerden: Frig uygarlığına ait Demir Çağı İçki Kabı (üstte), Çaydanlık (solda), Ocak Ayağı (ortada) ve Gaga Ağızlı Testi (sağda). One of the lions guarding the gate of the Hattusa (left page), Katipler Konağı with its gate and hall, and Hattusa Ruins (upper) Some works exhibited in Alacahöyük Museum: Iron Age Vessel from the Phrygian Civilization (upper) Kettle (left) Furnace Leg (Middle) and Beak mouthed Jug (right). TÜRSAB DERGİ | MART 2014 31 İSKİLİP DOLMASI “Tek kazanda mükellef bir şölen, İskilip Dolması: Anadolu Muftağı’ndan Yaratıcı bir Pişirme Yöntemi” Aylin Öney Tan, Çorum Mutfağına Güzelleme için yazdığı İskilip Dolması yazısına böyle atmış başlığı. İskilip ya da Ca Dolması tek bir tencerede bütün bir ziyafeti pişirmeyi olanaklı kılan yaratıcı bir yemek. Et, kazanda ağır ağır pişerken, onun üstünde, “ca” denen bir bez torbaya konulan pirinç de etin buharıyla pişip pilav oluyor. 12 saat süren pişirme sırasında kapağı hamurla sıvanan kazan ilkel bir düdüklü tencereye dönüşüyor. Aşçılar kısık olması gereken odun ateşini kontrol için gece nöbet tutuyor. Aylin Öney Tan’a göre çok az mutfak aracı ve malzeme ile çok sayıda insanı ağırlamak için İskilip halkının bir yaratıcılık örneği olan bu yemek, teknolojiye de ilham verecek ve belki de tüm aletleri tek bir alette birleştiren yepyeni bir pişirme aleti icat edilecek. Bu arada İskilip Belediyesi’nin gurur duydukları bu yemeğin coğrafi işaretini aldığını da belirtelim. İSKİLİP DOLMASI “A consummate feast in only one cauldron, İskilip Dolması (Stuffed): A Creative Cooking Method from Anatolian Cuisine”. This is the headline that Aylin Öney Tan gave to the essay she wrote entitled “İskilip Dolması”in the book “Çorum Mutfağına Güzelleme”. İskilip or Ca Dolması is a creative dish which ensures a whole feast in only one cauldron. As the meat slowly stews in the cauldron, the rice is slowly steamed above it in a cloth bag called a “ca”. The cauldron’s lid is sealed with dough during the 12 hours of cooking and becomes a primitive pressure cooker. Cooks are on guard at night to check that the wood fire is low. Aylin Önen Tan thinks that this meal was created by the İskilip people in order to host many guests with the minimum of tools and ingredients, and that this dish inspired culinary technology so that a brand new cooking device combining all utensils was invented. İskilip Municipality has obtained the geographic naming rights this dish which they are proud of. mutfak kültürüne de sahip olduğunun birer kanıtı. Yazılı tabletlerdeki bilgilere göre Hititlerin yiyecek hazırlama ve tüketim biçimleri de bugünkü Çorum mutfağına çok benziyor. Bunları bir araya toplayan Asuman Albayrak’a göre onlar da tahılları un ve tane olarak kullanıyor; başak halindeyken toplayıp, ateşte kavurarak tüketiyor, Çorum’un “Çatal Aşı” çorbası ve keşkek benzeri yemekler yapıyor, Osmancık, Kargı, Oğuzlar ilçelerinde yenen çevirme kebap ve soğuk etleri benzer biçimde hazırlıyorlarmış. Hem Hititliler’de hem bugünkü Çorum’da sakatata verilen önem, yiyecekleri toprağa gömerek saklama, meyvalardan sirke, pekmez, şurup, turşu kurma, 100’den fazla çeşitte ve doğal mayalı ekmek yapımı, yabani fıstık, badem yetiştirme, meşe palamudu külünü yemeklerde kullanma, diğer ortak özelliklerden bazıları. Şimdi mesele, bu ayrıcalığı gelenekten geleceğe doğru taşımak, bunu da yerliye yabancıya güzelce duyurmak olsa gerek ki Çorumlular da bunun gayet bilincinde gözüküyor... 32 TÜRSAB DERGİ | MART 2014 YAPMADAN DÖNMEYİN • Çorum’da Hitit Yolu Gastronomi ve Yürüyüş Yolu’nu ve Katipler Konağı gibi lezzet durağı lokantaları keşfetmeden, • 94 yıldan sonra Boğazköy Müzesi’ne dönen tarihi “Boğazköy Sfenksi” ile tanışmadan, • Çatal Aşı, Sirkeli Cacık, Madımak, Meyvalı Turşu, kuru ve sulu Çorum Mantısı, Keşkek, Dodurga, Karpuz, Elma turşuları, Çorum Ketesi, Yanıç, Oğmaç, Kargı Tulum Peyniri, Pekmez Peltesi, Hedik, Karaçuval Helvası, Gül Burma ve Has Baklava ve sanatlı bir şekilde biçimlendirilmiş bir tür un kurabiyesi olan Şekerleme’yi, güzel koksun diye kabukları çeyiz sandıklarına konulan İskilip’in elmasını ve İskilip Dolması’nı tatmadan, • Meşhur Çorum Leblebisi, Osmancık ve Kargı pirinci, Yoncalı yolluğu, İskilip ağaç oyma işleri, Eski Alibey dokumaları almadan dönmeyin. Eyüp Kemal Sevinç, İbrahim Gösterir, Ülkü Menşure Solak, Asuman Albayrak, Arif Bilgin, Ahmet Örs, Mustafa Serdar Çorumlu, Artun Ünsal, Nihal Kadıoğlu Çevik and Aylin Öney Tan are amongst those who contributed with their texts. Nihan Aras, the editor of the book, compiled recipes after speaking with 500 sources and included 150 of them in the book. The result was much more than a cookbook: it was an extremely important kitchen culture inventory. The book was awarded “ Best Local Kicthen Book Prize” in Şapinuva-Ortaköy kazılarında ortaya çıkan dev boyutlardaki yiyecek ve içecek küpleri (altta). Katipler Konağı’nda ikram edilen cacık ve turşu çeşitleri (sol alt köşede). Sağ sayfa: Lüle Sıkma (Gül Burma) Baklava ile Şekerleme (sol üst köşede), Katipler Konağı (sağda) ve Peynirli Dürüm ile Çatal Aşı (altta). Giant sized food and drink jars unearthed at the Şapinuva -Ortaköy excavations (below). Cacık and pickles assortments offered at Katipler Konağı (bottom left corner). Right page: Lüle Sıkma (a kind of dessert) Baklava and Şekerleme (top left corner) Katipler Konağı (right) Peynirli Dürüm and Çatal Aşı (bottom). Don’t Leave WIthout • Discovering the Hittite Road, Gastronomy Walking Road and restaurants such as Katipler Konağı • Visiting historic “Boğazköy Sphinx” which became “Boğazköy Museum” after 94 years. • Tasting Çatal Aşı, Cacık with Vinegar, Madımak, Pickle with Fruit, Watery Çorum Mantı, Keşkek, Dodurga, Apple Prickles, Çorum Pie, Yanıç, Hedik and similar unique meals as well as a sweet named “şekerleme” a kind of stylishly shaped cookie and İskilip Apple peelings put into a wedding chest for a delicious aroma. • Buying famous Çorum Roasted Chickpeas, Osmancı and Kargı Rice, Yoncalı rug, İskilip Wood carving works, Old Alibey weavings. the “Gourmand Best of the World” awards, which is known as the Oscars of the cookbooks. “Deneysel Bir Arkeloloji Çalışması Olarak Hitit Mutfağı” (Hittite Kitchen as an Experimental Archeological Study) compiled by Asuman Albayrak, Ahmet Ohri and Ülkü M. Solak also won a Gourmand Prize award. Hittite and Çorum Cuisine Supply jars from the Hittite Age, furnace legs, earthen wares, beak mouthed or plain jugs, kettles, filters: they are all proof that the Hittite Country has a refined cuisine culture. According to the information on inscribed tablets, Hittite food preparation and consumption styles very much resemble Çorum’s cuisine today. According to Asuman Albayrak who put them together, the Hittites used cereal both as flour and grain. They consumed it after harvesting and searing in fire. They also cooked some dishes similar to Çorum’s “Çatal Aşı” soup and Keşkek and prepared çevirme kebap (kebap roasted by turning) and cold meats eaten similarly today in Osmancık and Kargı Oğuzlar counties. Both the Hittites and Çorum people today give great importance to giblets. Storing food by burying it underground, making vinegar, molasses, syrup from fruit, pickling, baking more than 100 kinds of natural yeasted bread, breeding wild peanuts, almonds, and using the ash of the nutgall in cooking meals are some of the other common features. Now, our duty is to carry this exclusivity from tradition to the future, introduce this to both foreigners and local people. Actually, Çorum People seem to be well aware of this... ÇATAL AŞI MALZEME: 1 su bardağı yeşil mercimek, 1 su bardağı çekilmiş yarma,1 baş orta boy soğan, 3 yemek kaşığı tereyağı, 2 su bardağı et suyu, 7 su bardağı su, 1 tatlı kaşığı kuru nane, 1 çay kaşığı tuz. YAPILIŞI: • Yıkanmış mercimek, soğuk suda, azaldıkça su eklenerek iyice pişirilir, kırmızı rengini vermesi sağlanır. • Yıkanmış yarma, tuz ve et suyu eklenir. İnce doğranmış soğanlar tereyağında pembeleşene dek kavrulup nane eklenerek sos yapılır. • Çorbaya servis sırasında bu sos dökülür. (Bu yemeğin püf noktası mercimeğin rengini bırakması için soğuk suyla haşlamasında. Bazıları da soğanlar kavrulunca onları da çorbaya ekliyor. Çatal Aşı genellikle çökelekli dürüm eşliğinde yeniyor.) ÇATAL AŞI IndIgredIents 1 glass of green lentils, 1 glass of ground cracked wheat, a medium size onion, 3 table spoons of butter, 2 glasses of broth, 7 glasses of water, 1 dessertspoon of dried mint, 1 teaspoon of salt Method: Cook washed lentils well in the cold water by adding water as it evaporates. This gives its red colour. Add washed cracked wheat, salt and broth. Fry finely chopped onions until brown, then add dried mint until it becomes a sauce. This sauce is poured on the soup when it’s served. (The trick in making this meal is to boil the lentils with cold water, so that the colour separates). Some prefer to add the onions to the soup when they get brown. Çatal Aşı is generally eaten with çökelek (a unique cheese) stuffed bread. TÜRSAB DERGİ | MART 2014 33 Ben Bir Benin Vatandaşıyım... Eski adı Dahomey olan Batı Afrika’nın bu küçük ve ilginç ülkesini, Benin Fahri Konsolosu Orhan Kural anlatıyor... I am a Citizen of Benin Orhan Kural, Benin Honorary Consul, is telling us about one of West Africa’s small and interesting country, formerly named Dahomey... Shutterstock & Orhan Kural Arşivi & Wikipedia Benin’in Ganvie köyünden görüntüler ile Beninli bir kadın (Shutterstock, Anton_Ivanov). Some images of Ganvie Village in Benin, a woman from Benin (Shutterstock, Anton_Ivanov). 34 TÜRSAB DERGİ | MART 2014 Benin, eski adı Dahomey... Orta Afrika’da, Togo, Nijerya, Burkina Faso ve Nijer’in komşusu. Afrika’nın en az tanınan ve en küçük ülkelerinden biri... Türkiye Gezginler Kulübü Kurucu Başkanı ve İTÜ Maden Fakültesi Öğretim Üyesi Orhan Kural, aynı zamanda Benin Cumhuriyeti İstanbul Fahri Konsolosu. Gelin bu ilginç ülkeyi “Ben bir Benin Vatandaşıyım” diyen Orhan Kural’ın aktardığı bilgilerle tanıyalım... TÜRSAB DERGİ: Siz, Benin’in fahri konsolosusunuz. Bize, Türkiye’nin pek tanımadığı bir ülke olan Benin’i anlatır mısınız? Üç kardeş üç krallık kurdu bu topraklarda. Bunlardan en güçlüsü ve hırslısı Dahomey idi. Benin, 1899’da Fransızların egemenliğine geçtiğinde, Dahomey Krallığı 1625’ten beri bu topraklarda hüküm sürüyordu. 17. ve 18. yüzyıllarda yerli halkının çoğu köle olarak toplandığı için buralara “Köle Kıyısı” adı verildi. Fransız Batı Afrikası’nın bir parçası olan Benin, diğer komşu ülkeler gibi 1960 yılında bağımsızlığını kazandı. 1975 yılında ülkenin lideri olan Karekou Mattheur, isim değiştirerek bu ufak ülkeye “Benin” dedi. Asker kökenli Kérékou Benin’i 40 yıl yönettikten sonra, 2006 yılında ekonomi dalında uzman Dr. Yayi Bonni halkın oyu ile Devlet Başkanı olarak göreve başladı ve ikinci dönem tekrar seçildi. Batı Afrika’nın en küçük ülkelerinden biridir. Ama aynı zamanda 300 milyon nüfuslu Orta Afrika’nın giriş kapısıdır. Ülkede hangi dil konuşuluyor? Fransızca mı hakim? En fazla kullanılan yerel dil “Fon” dilidir. Fetişizmin ve Vudu inançlarının doğduğu coğrafyadır. Bugün ise Vudu geleneği en yaygın Benin... its former name was Dahomey... is the neighbor of Togo, Nigeria, Burkina Faso and Niger in Central Africa and one of those less known and small countries... Orhan Kural, the Founding Chairman of the Turkey Travelers Club, Lecturer at the İTÜ’s Faculty of Mines (İstanbul Technical University), is also Benin Honorary Consul in İstanbul. Let’s get to know this interesting country through the anecdotes by Orhan Kural who says “I am a Citizen of Benin”... TÜRSAB Magazine: You are Benin Honorary Consul. Will you tell us about Benin which not well known in Turkey. Three brothers established a kingdom in the land occupied today by Benin. The most powerful and ambitious was Dahomey. The Kingdom of Dahomey reigned over these soils from 1625 until Benin came into the dominion of the French in 1899. These places were called “Slave Shore” because most of the indigenous people of Benin were captured as slaves in the 17th and 18th Centuries. Benin, being a part of French West Africa, just like other neighboring countries, gained its independence in 1960. In 1975, Mathieu Kérékou, the leader of the country, renamed it “Benin.” After Mathieu Kérékou, originally a TÜRSAB DERGİ | MART 2014 35 BENİN CUMHURİYETİ Başkent: Porto Novo En Büyük Kenti: Cotonou Nüfus: 6.769.914 Yüzölçümü: 112.622 kilometrekare Kişi Başına Düşen Milli Gelir: 1.451 USD Resmi Dil: Fransızca Para Birimi: Afrika Frankı, CFA (Sekiz Afrika Ülkesinin Ortak Para Birimi) Komşuları: Togo, Nijerya, Burkina Faso ve Nijer. İklim: Ekvatoral iklim hakimdir. Ulaşım: Air France’ın her Pazartesi, Çarşamba, Cuma ve Pazar günleri tek aktarmalı, ParisCotonou ya da Paris-Lagos -Cotonou olarak iki aktarmalı uçuşları var. Türk Havayolları ile doğrudan Accra’ya (Gana) uçularak, Togo üzerinden, 8 saatlik karayolu ile Cotonou’ya ulaşmak da mümkün. http://www.beninfk.com BENIN REPUBLIC Capital: Porto Novo The Biggest City: Cotonou Population: 6,769,914 Surface: 112,622 km2 (27829502 acres) Per Capita Income: $1451 Official Language: French Currency: Africa Frank (CFA) (Common Currency of 8 Africa countries) Neighbors: Togo, Nigeria, Burkina Faso and Niger Climate: Equatorial climates dominate Transportation: One connecting flight of Air France, Paris Cotonou, or 2 connecting flights Paris-Lagos-Cotonou on every Monday, Wednesday, Friday and Sunday. From turkey, it’s only possible to arrive at Cotonou by first flying with Turkish Airlines to Accra (Ghana), and then driving for 8 hours through Togo. http://www.beninfk.com 36 TÜRSAB DERGİ | MART 2014 bu ülkede uygulanmakta. Benin mutfağı Fransız etkisi ile bölgenin en iyisi olarak şöhret yapmıştır. Benin ekonomisi, transit ticaret ve tarım ağırlıklı bir yapı sergiler. Palmiye yağı, pamuk, yerfıstığı ve kahve gibi ürünler yurtdışına satılmakla birlikte, kuraklık yüzünden üretim düzensiz bir yapıya sahiptir. Benin’de ticaret yapan Lübnanlı bir grup bulunmakta. Vudu pazarında hayal edebileceğiniz her tür hayvanın başı, organları ve derileri satılıyor. Filler, aslanlar, timsahlar… 1980 yıllarında ortaya çıkarılan petrol yataklarından elde edilen petrol, bugün ihraç edilmektedir. Benin’de nereleri gezdiniz? Bize biraz “Yüzen Köy Ganvie”den bahseder misiniz? Ganvie köyünü, Fon ve Dahomey krallıkları askerlerinin öfkesinden korkan köy halkı, Benin köylerinin geleneksel evleri (üstte), Zoungbodji Anıtı (üstte), Quidah Bazilikası (sağda). Sağ sayfa: Vudu dansçıları (üstte), Vudu sembolleri resmeden kadınlar, fetiş pazarlarında satılan ürünler ve Vudu boyalı köy evleri. Traditional Benin Houses (above), Zoungbodji Monument (above), Quidah Basilica (right). Right Page: Voodoo Dancers (above), women picturing Voodoo figures, products sold at fetish market and village houses painted in Voodoo style. soldier, ruled Benin for 40 years, Dr. Yayi Bonni, an economics expert, took office as President in 2006 and was reelected by popular vote for a second term. Though being one of the smallest countries of West Africa, Benin is also the gateway to Central Africa with a population of 300 million. What language is spoken there? Is French dominant in Benin? The most common language is “Fon,” a local language. It’s the geography where the faiths of “Fetishism and Voodoo” were born. Benin is where the Voodoo tradition is seen most commonly today. Benin cuisine is very famous as the best in the region thanks to French influence. Benin’s economic structure consists mainly of transit trade and agriculture. Notwithstanding that some products such as palm oil, cotton, peanut and coffee are sold abroad, production is irregular owing to drought. There is a significant group of Lebanese who trade in Benin. Every imaginable kind of animal head, organ and skin is sold in the Voodoo market. Examples are elephants, lions, crocodiles... The oil extracted from the reserves discovered in the 1980s are being exported today. What parts of Benin did you visit? Would you tell us a bit about “Ganvie, the Swimming Village?” Ganvie Village was established in the 17th Century by the villagers who were afraid of the fury of the Fon and Dahomey Kingdoms’ soldiers and seeking protection. In that period, soldiers would avoid entering into the water owing to some religious beliefs. Ganvie, the so-called Venice of Africa with its population of 12,000, spread to a considerably large area in time. It’s a full-fledged village with its school, post office, hospital and general store. Even they created gardens around the houses. The only vehicle used here is the “boat.” The depth of the lake reaches up to 2 meters. TÜRSAB DERGİ | MART 2014 37 “korunma” amacıyla 17. yüzyılda kurmuş. O dönemde askerler dini nedenlerle suya girmekten kaçınırlarmış. On iki bin nüfusu ile Afrika’nın Venedik’i olarak anılan Ganvie, zaman içinde oldukça geniş bir alana yayılmış. Okulu, postanesi, hastanesi, bakkalı ile tam teşekküllü bir köy burası. Hatta evlerinin etrafında bahçeler bile oluşturmuşlar. Burada kullanılan tek araç “kayık”. Gölün derinliği iki metreyi buluyor. “Benin’e gidince mutlaka görün” dediğiniz bir yer var mı? Cotonou’daki Dantokpa Pazarı ile El Sanatları Merkezi, tüm rehber kitaplar tarafından “gezilmesi gereken yerler” olarak tavsiye ediliyor. Jonquet kıyılarında çok sayıda bar, gece kulübü ve restoran bulacaksınız. Benin’de başta inşaat olmak üzere bazı önemli sektörlere de Çinliler hâkim. Benin’de vudu geleneğinden bahseder misiniz? Vuduların Kutsal Ormanı’na giriyoruz. Koca bir erkeklik uzvu ile bereket tanrısı “Leda”, bugün bir simge olan üzerine çiviler çakılı “Çakatu”, fırtına, şimşek, yağmur ve adalet tanrısı “Çangü”, hala kralın ruhunu taşıdığına inanılan kutsal ağaç “Irona”, tek ayağı ile kötü ruhları kovan “Kumandan Tanrı”, “her gördüğünü öldürme” deyip avcının tüfeğine sarılan “Yılan Tanrı” ve daha niceleri parkın içinde karşımıza çıkıyor. Dünyada bir diğer örneği olmayan Yılanlar Tapınağı’nın kapısında bizi gözlerinden korku ve öfke okunan, suratlarındaki 10 yara izi ile kolayca tanınan yılan tarikatına ait gençler karşılıyor. Her Kasım ayında mabedin girişinde bir keçi kurban edilirmiş. Bu merasim sırasında kullanılan Hindistancevizi yağının sarı izlerini duvarlarda Beninli çocuklar (Shutterstock, Anton_Ivanov), (üstte), Kabul töreninde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Benin Devlet Başkanı ve konuklar, Orhan Kural (üst sıra, soldan dördüncü). Sağ sayfa: Ganvie’de Stilt köyü (üstte) ve Ganvie pazarı (altta). Benin Children (Shutterstock, Anton_Ivanov) (above) President Abdullah Gül, President of Benin and the guests, at the Initiation Ceremony, Oran Kural (above row, 4th from the left). Right Page: Stilt Village, Ganvie (above) and Ganvie Bazaar (below). When going to Benin, is there any place you strongly recommend to be seen? Dantokpa Market and the Hand Crafts Center in Cotonou are recommended by all travel books as “must-see places”. You will find lots of night clubs, and restaurants at the shore of Jonquet. Many important business sectors are dominated by the Chinese in Benin, particularly the construction sector, Would you mention about Voodoo tradition in Benin? We are entering the Sacred Forest of Voodoos. We are facing a huge phallus and “Leda” the fertility god; “Çakatu”, today’s symbol with nails driven into it; “Çangü”, the storm, lighting, rain and justice god; “Irona,” a sacred tree still believed to contain the king’s soul; “Commander God,” who kicks out the evils with his one foot; “Snake God,” who holds on to the hunter’s gun saying “don’t kill everything you see” and many more in the park. At the entrance of the Snakes Temple, which is unprecedented bugün bile görmek mümkün. Bu mabedin bir odasında kıvrılmış çok sayıda piton yılanı ile dilek mağarasından başka bir şey görmedik. Yılanlar gece mabetten ayrılıp, sabah ise geri dönerlermiş. Benin nüfusunun yüzde 55’inin katıldığı Vudu ayinlerinde tamburun o sihirli ezgileriyle rengârenk kıyafetlerine bürünmüş inanmışlar, transa geçiyorlar, hiç bir yorgunluk hissetmeden dansları saatlerce sürüyor. Ölü evlerine ziyarete gidiliyor. Amaç Tanrı’ya sevgiyi ispatlamak. Zaten “Vudum” aslında “ruh” demek. Vudu dini atalarına ve doğaya saygı duyar ve bunu da ayinlerle duyurur. Nijerya sınırına yakın olan 180 bin nüfuslu Porto Novo’da koloni döneminin o esrarlı havasını teneffüs edebilirsiniz. Brezilya stilindeki süslü kiliseye bazı eklemeler yaparak camiye dönüştürmüşler. Benin’in İstanbul temsilcisi olmak nasıl bir duygu? Benim gençlik hayallerimden biri de “hariciye”de okuyup günün birinde bir coğrafyada elçi olmaktı. Bir bakıma bu tutkum yerine geldi. Mutluyum. Gerçi Türkiye’de yaşayan Beninli sayısı genellikle öğrencilerle sınırlı. Ama konsolosluk binamız Tarihî Yarımada’da geleneksel bir Osmanlı evi yapısındadır. Hatta birçok filmde de gösterildi. Fahri konsolosluk görevlerimiz arasında ülkemizi ziyaret eden Benin heyetleri ile ilgilenmek, iki ülke arasındaki ticaret hacmini artırmak, çerçeve anlaşmaları ile askeri, sportif ve kültürel alanlarda işbirliği yapmak, karşılıklı fuarlara katılmak ve turizmi canlandırmak var. Benin Devlet Başkanı Dr. Yayi Bonni’yi de iki defa Türkiye’de ağırladık... in the world, some young people from the Snake Order, easily recognizable due to 10 scars on their fierce and full of fear faces, meet us. Every November in the past, a goat would be sacrificed at the entrance of the temple. It’s possible to see today the yellow traces of the coconut oil used during this ceremony. We did not see anything but many pythons coiled in one room of the temple and a wishing cave. According to what we were told, snakes leave the temple at night and come back in the morning. In those Voodoo rituals, in which 55 percent of Benin People participate, believers in colorful garments go into a trance and dance for hours accompanied by the magic beats of the drums without getting tired. They pay visits to funeral homes. The aim is to prove their love of God. Actually “Voodoom” means “soul.” Believers in the Voodoo religion pay homage to their ancestors and nature, and display this through their rituals. You can feel the mysterious air of the colonial period in Porto Novo, a city of 180,000, near the border with Nigeria. They have transformed the Brazilian style decorated church into a mosque with some alterations. How does it feel to be a representative of İstanbul to Benin? One of my childhood dreams was to be an ambassador one day, after attending the Ministry of Foreign Affairs. In one sense, my passion was met. I’m happy. In fact, the number of Benin citizens living in Turkey today is limited to students. But, our consulate building is built in the traditional Ottoman style and located on the Historical Peninsula. Even it has been shown in many movies too. To receive the Benin delegates who visit our country, to increase the volume of trade between our two countries, to cooperate in military, athletic and cultural spheres with the outline agreements, to participate in fairs mutually, and to stimulate tourism are among the duties of our honorary consulate. We received Benin President Dr. Yayi Bonni twice in Turkey. TÜRSAB DERGİ | MART 2014 39 ŞEYLERİN TARİHİ history of things HAVA DURUMUNU ŞEMSİYEDEN ÖĞRENECEKSİNİZ! Shutterstock&Wikipedia Sıcaktan korunmak için... Yağmurdan korunmak için... Modaya uymak için... Şemsiye, tarih boyunca pek çok şekilde kullanıldı. Ama yakın gelecekte, size hava durumunu da bildirecek. Navigasyon aleti gibi yol da gösterecek. 40 TÜRSAB DERGİ | MART 2014 YOU WILL LEARN HOW THE WHEATHER FORECASTING IS FROM AN UNBRELLA To protect from the heat… to protect from the rain… for the fashion… The umbrella was used in many ways during the history. But in the immediate future it will be able to notify you of the current weather forecast, even direct you like a navigation devise. Bir şemsiye, olsa olsa ne kadar pahalı olabilir sizce? Zorlamadan söyleyelim: Dünyanın en pahalı şemsiyesi 50 bin dolara satılıyor. Yani 100 bin küsur liraya. Şemsiye, adı üstünde dolar milyarderlerinin alışveriş ettiği Billionaire Couture’un Londra’da açtığı yeni mağazasında satışa sunuldu. Fiyatının nedeni ise, timsah derisinden yapılmış ve bir “tasarım ürünü” olması. Evinden çıkıp arabasına binen, arabadan inip ofisine veya bir başka mekâna gidenlerin artık şemsiye kullanmadığı ortada. Şemsiye, yollarda yürüyenler için. Bu yüzden, lüks tüketicilerine şemsiye satabilmek için böyle lüks, hatta ultra-lüks ürünler tasarlanıyor. Palmiye yapraklarından bugüne, uzun ve ilginç bir yolculuk, değil mi! Güneşi durduran eşya Şemsiyenin tarihinin bundan 4 bin yıl öncesine dayandığı sanılıyor. İlk olarak Mezopotamya’da bir rütbenin ya da bir ayrıcalığın simgesi olarak kullanılmaya başlandı. İşlevi de farklıydı. Bu ilk şemsiyeler Mezopotamyalıları yağmurdan değil, güneşi bol olan topraklarda yakıcı güneşten korumak için kullanılıyordu. Şemsiyeler yüzyıllar boyu hep güneşten korunmak için kullanıldı. Hatta İngilizce’de şemsiye anlamındaki “umbrella” sözcüğü, latince gölge anlamına gelen “umbra” sözcüğünden türedi. Şemsiyenin ilk zamanlardaki bir diğer adı da “parasol” du. Parasol kelimesindeki “para” durdurmak, “sol” kelimesi ise güneş ışığı anlamında. Yani, adını yine güneşi durdurmaktan aldı. Bizim dilimize Arapça’dan giren “şemsiye” sözcüğünün kökeni de, Şems=Güneş! Tanrı’nın kalkanı MÖ 1200 yıllarına gelindiğinde şemsiye Mısırlılarda dini bir anlam kazandı. Mısırlılar gökyüzünün Tanrı’nın vücudundan yapılmış, dünyayı koruyan bir şemsiye olduğuna inanıyorlardı. Başlarının üzerinde taşıdıkları şemsiye yüksek ahlak simgesiydi. Şemsiyeyi yağmura karşı ilk kullananlar Çinliler olmuştu. Kağıttan yapılan şemsiyeleri su geçirmemesi için reçine ile tabakalamışlardı. Romalılar şemsiye kültürünü Mısırlılardan aldılar. Ama şemsiyeyi hep kadınsı bir simge olarak gördüler. Şemsiye erkekler tarafından hiç kullanılmadı. Gupta İmparatorluğu döneminde şemsiyeli kadın (MS 4-6. yy) (sol üstte), Londra’daki ünlü James Smith & Sons şemsiye dükkanı (sağ üstte), Edward Manet’nin 1881 yılında yaptığı Şemsiyeli Kadın tablosu (üstte) ve 1882 tarihli “La petite soeur par Hector Malot” ilüstrasyon kitabından bavul ve şemsiye çizimleri (üstte) ile 1911 tarihli “Die Frau als Hausärztin”den şemsiyeli kadın çizimleri (sağda). The lady with an umbrella in the reign of Gupta Empire (4th -6th Centuries AD) (upper left), The famous James Smith & Sons umbrella shop in London (upper right), “The Lady with Umbrella” a painting by Edward Manet in 1881 (above) and suitcase and umbrella sketches from the illustration book “La petite soeur par Hector Malot” (1882) (above) as well as The Lady with Umbrella sketches from “Die Frau als Hausärztin” (1911) (right). How expensive would an umbrella be at most? Let’s say it now without bothering you: The most expensive umbrella in the world is being sold for $50 thousand, which means 100,000 Turkish Liras. The umbrella is offered for sale in the new store that the Billionaire Couture opened in London. The store’s name says it all: this is where billionaires shop! The reason for this expensive price is that it’s been manufactured from the crocodile skin and “a design production.” It’s evident that people who leave their homes, get in their cars, get out of their cars and go to their offices or somewhere else are not using umbrellas any more. Umbrellas are only for people walking in the street. Therefore, luxury or ultra luxury products are designed to sell umbrellas to high income consumers. It’s a very long and amazing voyage from the palmate leaves to the present day, isn’t it? The Item that stops the Sun The history of the umbrella is estimated to go back 4,000 years. It began to be used as a symbol of a rank or privilege for the first time in Mesopotamia. Its function was also different than now. These early umbrellas were used not to protect the Mesopotamians from the rain but from the scorching sun in a land full of rays from the sun. Umbrellas were used as protection from the sun over the centuries. Even the word “umbrella” in English derived from the Latin word “umbra” meaning shadow. Another name of the umbrella at the early times was “parasol.” Part of “para” in the word means “stop” and “sol” means sun. That is, its name came from “stopping the sun.” As for our own language, Turkish, şemsiye is umbrella and came from the Arabic word “şems,” meaning sun. TÜRSAB DERGİ | MART 2014 41 God’s Shield By the 1200s B.C, “umbrella” gained a religious meaning in Egypt. The Egyptians believed that the sky is an umbrella which is made out of God’s body and protects the world. The umbrella they bear on their heads was a symbol of a higher morality. It was the Chinese who used for the first time the umbrella for rain. They coated the umbrellas made out of paper with a resin for waterproofing. Romans inherited the umbrella culture from the Egyptians. But they always considered the umbrella as a feminine symbol. Umbrellas were never used by men, but women would like much the umbrella as an ornament. Plus it protected their white skins which separated them from the slaves and farmers working in the fields. Thus, the umbrella was demanded much by the nobles in Rome. Later on, it was discovered that umbrellas made out of oily paper and papyrus could be used for rain. Some distinguished ladies of Rome, Athena, and the Anatolian soils always took their umbrellas when they went to watch theatre plays. Kadınlarsa, şemsiyeyi bir süs olarak çok beğenmişti. Üstelik, onları kölelerden ve tarlada çalışan çiftçilerden ayıran beyaz tenlerini koruyordu. Bu yüzden şemsiye Roma’da asiller arasında büyük rağbet gördü. Sonrasında yağlı kağıttan, papirüsten yapılmış şemsiyelerin yağmura karşı da kullanılabileceği keşfedildi. Roma’da, Atina’da, Anadolu topraklarındaki tiyatrolarda seçkin kadınlar şemsiyelerini yanlarından ayırmaz olmuşlardı. Siyah şemsiye sahnede Şemsiyenin Batı dünyasında yaygınlaşması 16. yüzyılın sonlarıdır. Faslı bir gezgin ve yazar olan Janas Hanway (1712-1786) şemsiyeyi Londra’da kullanarak aksesuarın tanınmasını sağlamıştı. Şemsiye, bu nedenle başlangıçta “Hanway” olarak adlandırıldı. Bu döneme dair bir başka ilginç not da, yine İngilizler deyince akla gelen “siyah şemsiye”nin doğuşuydu. Şemsiyelerin yapıldığı kumaşlar, suya karşı akışkanlık kazandırmak için yağlanıyordu. Bir tür petrol türevi olan yağ yüzünden kumaşlar zamanla kararıyor, kirli siyah bir renk alıyordu. Soruna o günlerin teknolojisi ile çare bulunamayınca, kumaş daha baştan siyah olarak seçildi. Soylu ve varlıklı İngilizlerin vazgeçilmez aksesuarı “siyah şemsiye” de böylece tarih sahnesine çıktı. Giderek öyle bir statü simgesi oldu ki, teknolojik çözümlere rağmen siyah renkten vazgeçilmedi. Daha hafif… Daha şık… Siyah, varlığını korusa da, ilerleyen teknoloji şemsiyeyi çok etkiledi. Her şeyden önce el yapımı şemsiyelerin yerini seri üretim aldı. 1830 yılında Londra’da “James Smith and Sons” adlı şirket, bu konuda öncü oldu. Yeni şemsiyeler hafiflemeye de başladı. Saplarının yapımında ahşap tercih edildi. 1800’lerin sonlarına doğru da alüminyum, plastik, titanyum gibi çok daha hafif materyaller kullanılır oldu. Tabi kumaş seçenekleri zenginleşti. Naylonun bulunmasıyla yağmurun şemsiye üzerinden akıp gitmesi sorun olmaktan çıktı. Hâlâ geniş kitlelere uzak bir nesneydi şemsiye. Ancak ülkeden ülkeye, 42 TÜRSAB DERGİ | MART 2014 Black Umbrella Took the Stage The spread of the umbrella in the western world falls at the end of the 16th century. Janas Hanway (1712-86), a Moroccan traveler and writer, led the way for the umbrella being introduced by carrying it in London. That’s why the umbrella was named after “Hanway” in the beginning. Another interesting note during this period was the birth of the Black Umbrella, which is remembered when speaking of the British. The cloth from which umbrellas were made would be oiled in order to repel water. Owing to the kind of petroleum from which the oil was derived, the fabric would become a dirty black color in time. Since there wasn’t a good solution for this problem with the technology of that time, black cloth was selected from the very beginning. Thus, the “Black Umbrella,” an indispensable item for blue blood British, took the stage of the history. The black umbrella gradually became such a status symbol that the black color maintained its popularity despite new technological solutions. Lighter and More Chic Though the black color sustained its existence, advancing technology very much affected the production of umbrellas. Above all, mass production replaced handmade umbrellas. In London a company named “James Smith and Sons” was a pioneer in the subject in 1830. New umbrellas began to be lighter. The preferred material for making handles was wood. Towards the end of the 1800s, lighter materials such as aluminum, plastic, and titanium began to be used. Of course, fabric choices also increased in time. With the invention of the nylon, flowing the rain over the umbrella was no longer a problem. But, the umbrella was still an item out of reach for ordinary people. However, from country to country, it slowly began to be known, and become a fashion on the European Continent. As for İstanbul, the umbrella began to be seen in our daily life after a British citizen named Robenson began to manufacture them in 1882. Ladies would carry little chic models used as accessories in recreation areas, and clerks would be seen strolling in Pera with umbrellas that looked like canes... People of the Ottoman era included the umbrella in their daily life despite keeping a distance with it. Suddenly, the umbrella became widespread at the crossroads of its own history. İspanya’nın Madrid kentinde şemsiyelerle gerçekleştirilen bir sokak festivali (sol sayfa, sol başta) ve MÖ 3. yy’da Çin İmparatoru’nu koruyan şemsiyeli Teracota askerleri (sağda). A street festival held with umbrellas in Madrid, Spain (Left Page, at the left end) and Terracotta soldiers with umbrellas, who guard the Chinese Empire in 3rd century BC (right). Avrupa kıtasında tanınıp moda olmaya başlamıştı. İstanbul’da ise, 1882 yılında Robenson adlı bir İngiliz’in üretime başlamasıyla hayatımıza girdi. Kadınların mesire yerlerinde, daha çok aksesuar gibi kullandığı şık, küçük modellerle… Pera’da gezmeye çıkan Katiplerin bastonu andıran şemsiyeleri… Osmanlı, belli bir mesafeyle de olsa şemsiyeyi hayatına kattı. Kendi tarihinin o kavşağında, şemsiye bir yandan yaygınlaştı… Bir yandan da kumaş seçenekleri, modelleri ve hatta “boyu” ile büyük bir değişime uğradı. Japon şemsiyesi 20. yüzyılın başında, sahneye başta Japonlar olmak üzere Uzak Doğulu üreticiler çıkmaya başladı. Kısa sürede de ucuz iş gücü yüzünden pazar payını artırdı. Bunun üzerine, Avrupa’daki şemsiye fabrikaları birer birer kapanmaya başladı. Sahneyi Japonlara bıraktı. Şemsiye, Japon kültüründe hep özel bir öneme sahip olmuştu. Yüzyıllar öncesine uzanan resimlerde kadınlar geleneksel giysileri ve şemsiyeleri ile tasvir edildi. Dayanıklı ve su geçirmeyen kağıttan yapılma şemsiyeler, yüzyıllardır kullanılıyordu zaten. Yeni teknolojiye uyarlanması hiç de zor olmadı. Japonya, özellikle kapanınca boyu kısalan ve çantalara sığan şemsiyeleriyle dünyayı fethetti. Hepsi bu kadar değil. Japonlar, bu ilginç nesnenin renkli tarihine şimdi bambaşka bir boyut kazandırıyor. Henüz deneysel aşamada. Çünkü henüz maliyeti düşürülemedi. Ancak, her eşyada olduğu gibi, mutlaka maliyet düşürülecek ve “uzay çağı şemsiyeleri” yakında sokaklara çıkacaktır. Uzay Çağı şemsiyeleri Japonlar, şemsiyenin iç kısmını “içbükey bir bilgisayar ekranı” gibi tasarladı. Nasıl ki günümüzde, stadyumlardaki dev ekranlara görüntüler verilebiliyorsa, aynı tekniğin şemsiyede de mümkün olduğu görüldü. Böylece, şemsiyenin ucundaki minicik bir “alıcı” ile istenen bilgi şemsiyenin içine aktarılabiliyordu. Örneğin, gideceğiniz yerdeki hava durumu… Yağmur yağıp yağmadığı gibi işe yarar bilgiler… Çok meraklısı iseniz, tabi gözünüzü yoldan ayırmamak kaydıyla, borsa verileri… Bu teknoloji ile, şemsiyeyi bir “navigasyon” cihazı gibi kullanmak da mümkün olacak. Şemsiyedeki veriler sizi gideceğiniz yere yönlendirecek. Kısacası, bu mütevazı nesne, yüzyıllardır olduğu gibi yine “ihtiyaç” olmayı sürdürecek. At the same time, it underwent a big change with its many choices, models, and sizes. Japanese Umbrellas At the beginning of the 20th century, Japanese manufacturers in particular and Far Eastern producers began to appear on the scene. These producers succeeded in increasing their market share thanks to their cheap workforces. As a result, umbrella factories in Europe began to be closed one by one, leaving the stage to the Japanese. The umbrella always had a special importance in Japanese culture. Women were depicted with their traditional garments and umbrellas in pictures which date back many centuries. Durable umbrellas made out of waterproof paper had already been used over the centuries. Adaptating them to the new technology was not difficult at all. The Japanese managed to conquer the whole world in particular with folding umbrellas that were small enough to fit into bags when folded. Not finished yet, the Japanese are occupied nowadays with bringing a new aspect to the colorful history of this interesting item. The new design is in an experimental stage now, because its cost cannot be reduced yet. Notwithstanding this, as is the case with every product, its cost will be absolutely reduced and “space age umbrellas,” if you like, will start to be seen in the streets before long. Space Age Umbrellas The Japanese designed the internal part of the umbrella just like a concave computer screen. Using the same technology as big screens found in stadiums, desired information can be transmitted to the inside of an umbrella via a tiny receptor located on the tip of umbrella. For instance, weather conditions of the place where you want to go... Useful information like whether it will be rainy... Stock market data if you are so curious about it, provided that you must keep your eye on the road. Using umbrellas like a navigation apparatus will be possible with this technology. Data on your umbrella will direct you where you want to go. Soon, this humble item will again become “a need” for people as it has been for centuries. TÜRSAB DERGİ | MART 2014 43 ÇOK YÖNLÜ, ÇOK İŞLEVLİ, ÇOK YAZAN, ÇOK GEZEN, ÇOK BİLEN... 403 Yaşında Bir Dünya Kültür Mirası: EVLİYA ÇELEBİ A VERSATILE, MULTIFUNCTIONAL PERSON WHO WRITES MUCH, TRAVELS MUCH, KNOWS MUCH... A 403 years World Culture Heritage: EVLİYA ÇELEBİ 44 TÜRSAB DERGİ | MART 2014 İstanbul ile başlayan, Anadolu’ya ve sonra dünyaya uzanan gözlemleri ile 17. yy’ın en büyük gezgini Evliya Çelebi’nin yazı ile ilişkisi duvar yazıları; “hak” ile başlıyor. O aynı zamanda usta bir hakkâk ve hattat! Geçtiği yerlerdeki camilere, hamamlara hatta kimi yaşlı ağaç gövdelerine bıraktığı 30 dolayında duvar yazısı olduğunu Seyahatname’de de belirtmiş. Yaşamı boyunca ona verilen bazı görevlerden dolayı asker, subay, memur, bürokrat, yönetici ve elçi olduğu da biliniyor. Gene de onun “Seyahatname”de şifrelenen “tarihçi”, “edebiyatçı”, “belgeselci”, “müzisyen”, “gurme yazarı” hatta “magazinci” kimlikleri öne çıkıyor. Çelebi ve mübalağa Yazılarındaki olağandışılıklar, doğaüstülükler ve mübalağa bilimsel bir kaynak olarak küçümsenmesine yol açsa da esaslı bir tarih kaynağı olarak Çelebi’ye gönderme yapmadan da pek geçilemez. Evliya Çelebi uzmanı Prof. Dankoff, sık sık onun bu özelliğini çok sevdiğini vurgularken Çelebi’nin rüyalarının bile gerçekten görülmüş değil, kurgulanmış olabileceğine dikkat çeken ve “yazdığı metin güzelliğini mübalâğalarından ve subjektifliğinden alır” diyen yazar Beşir Ayvazoğlu “mübalağa”nın Evliya Çelebi’nin üslûp özelliği olduğunu söyleyenlerdendir. Evliya Çelebi’nin harita ve seyahat yaklaşımı Evliya Çelebi, harita ile seyahat ilişkisinin önemini, en çok Nil’in kaynağını görmek amacıyla çıktığı fakat kaynağa ulaşamadan farklı rotalar izlemek zorunda kaldığı Mısır yolculuğunda farketmiş. Nitekim Batlamyus’un dünyayı “ilim ve akıl” gücüyle anlatmasına karşılık, “Yeni Dünya’yı keşfeden Padre ve Kolon (Kolombus) adlı rahiplerin haritalarının çok güvenilir” olduğunu özellikle vurgulamış. Nuran Tezcan, “Evliya Çelebi’nin Belgesel İzleri” başlıklı makalesinde şöyle söylüyor: “Çelebi, daha önce coğrafyacıların Sudan tarafına sıcaktan ulaşamadığını, bu bölgenin bilinmediğini, dolayısıyla kendisinin üstadı Nakkaş Hükmizâde Alî Beg’den öğrendiği üzere seyahati esnasında resmetmiş olduğu kaleleri, şehirleri, nehir, dağ ve gölleri, Nil ve Fûncistân seyahatini tamamladıktan sonra, Papamunta (resimli ilk dünya haritası Mappamundi) gibi haritada göstermeyi amaçladığını belirtmiş.” The most sublime traveler of the 17th century was Evliya Çelebi. His observations started from İstanbul and extended to Anatolia and to the world. His relation to writing starts from the engraved mural writings . He was a master “engraver” and a “calligraphist.” Çelebi mentioned in his 10 volume “Seyahatname” (“book of travels”) that he left behind about 30 mural writings on the mosques, public baths, even old tree trunks where he travelled. Owing to some duties given to him during his lifetime, he is also known as soldier, officer, bureaucrat, administrator and ambassador. However, his other identities documented in the Seyahatname such as “historian,” “man of letters,” “documentarian,” “musician,” “gourmet,” even “magazine writer” also stand out. Çelebi and Exaggeration Even though some extraordinary, supernatural things and exaggerations, which he related, undermine his work as a scientific source, one cannot ignore references to his Seyahatname. Prof. Dankoff, an expert on Evliya Çelebi, often underscores that he very much likes this feature of Çelebi’s. The writer Beşir Ayvazoğlu notes that Çelebi’s dreams had not been real but fabricated and adds that “the text he wrote owes its beauty to those exaggerations and subjectivity. Exaggeration is his writing style.” Evliya Çelebi’s Map and Travel Approach Evliya Çelebi mostly noticed the importance of the relationship of maps and travel during his travels in Egypt. He set off to find the Nile’s source but, without a map, had to follow several routes that failed to reach to the source. Çelebi particularly stressed that Batlamyus interprets the world with “the power of science and mind,” and the reliability of the “maps of the priests named Padre and Colon (Colombus) who discovered the New World.” Nurcan Tezcan says much in her essay titled “Evliya Çelebi’s Documental Marks” such as: “After reaching the region of Sudan, previously undiscovered by geographers because of the heat, Evliya Çelebi stated that his aim was to show those cities, castles, rivers, mountains and the lakes through the illustrations of his travels. He gave thanks to his master Nakkaş (Muralist) TÜRSAB DERGİ | MART 2014 45 Hükmizade Ali Beg who taught him by using maps like Papamunta (the first illustrated world map, Mappamundi) after Çelebi finished his Nil and Funcistan travels.” “Nil’in Bilgileri Üzerine Benzersiz İnci” Çelebi’nin Nil seyahatinden sonra hazırlanmış olan bir harita var ve bu belge, 18. yy’dan bu yana Vatikan Kütüphanesi’nde koruma altında. 2011’de, sadece küçük bir bölümün özel izinle Türk basınına gösterilen haritanın uzunluğu 6 metre. Kaba bir bez üzerine çizilmiş olan haritada kuzey ve güney ters yönde olup üstte Nil’in kaynağı, altta Nil deltası görülüyor. Seyahatname’nin 10’uncu cildindeki tasvirlerin de yer aldığı haritanın Evliya Çelebi’nin gözetiminde hazırlandığı kanıtlanmış. Esasen ciddi bir restorasyona muhtaç olduğu için hâlâ Vatikan Kütüphanesi’nin arşivinde saklanan bu harita, “Evliya Çelebi uzmanı” iki bilim insanı, Robert Dankoff ve Nuran Tezcan sayesinde erişilebilir kılınmış. Dankoff ve Tezcan, “Nil’in Bilgileri Üzerine Benzersiz İnci (Dürr-i bî-misîl în ahbâr-ı Nîl)” adını taşıyan bu haritayı, Seyahatnâme ile karşılaştırarak doğumunun 400. yılında Evliyâ’ya sunulmuş güzel bir armağan olarak basılmasını sağlamışlar. Nitekim Nil haritasından sonra Marmara Üniversitesi’nden bir ekip de onun Nil haritasından daha önce yaptığı bilinen Dicle-Fırat, Yukarı Mezopotamya haritasının izini sürmüş ve haritayı Suudi Arabistan’da bulmuştu. Kimbilir, belki de Çelebi haritalarından daha fazla var ve bir yerlerde keşfedilmeyi bekliyorlar. Onlar keşfedilmeyi bekleye dursun, bizler için Seyahatname, keşfedildikçe tad alınacak 10 ciltlik bir hazine hâlâ. Sözümüzü noktalamadan önce Seyahatname’nin Latin alfabesi ve bugünkü Türkçe ile anlaşılır kılınarak basılmasına yaşamını adamış, editörlüğünü de yapmış Dr. Yücel Dağlı’yı da rahmet ve şükranla analım... Unprecedented Pearl on Nil’s Knowledge A map prepared after Çelebi’s Nil travel has been preserved in the Vatican Library since the 18th Century. The length of this map is 6 meters. A small part was shown to the Turkish Press under the auspices of a private permission in 2011. In the map, drawn on a coarse cloth, north and south are mistakenly reversed: the main source of the Nile is seen above and the delta is shown below. It’s been proven that the map, which also includes descriptions in the 10th volume of the Seyahatname, was prepared under the guidance of Evliya Çelebi. The map, currently preserved in the archive of the Vatican Library since it needs a serious restoration, was made available thanks to the valuable efforts of Robert Dankoff and Nurcan Tezcan, two scholars and experts on Evliya Çelebi. After comparing it with Seyahatname, Dankoff and Tezcan enabled this map titled “Unprecedented Pearl on Nil’s Knowledge” (Dürr-i bî-misîl în ahbâr-ı Nîl) to be published as a gift to Evliya on his 400th birth anniversary. Indeed, after the Nile map, a team from Marmara University tracked and found the Tigris-Euphrates Upper Mesopotamia Map in Saudi Arabia, which is known to have been made by Çelebi before the Nil Map. Who knows? More Çelebi Maps might be waiting somewhere else to be discovered. Let them wait to be discovered, but the Seyahatname is still a treasury of 10 volumes of which the more you discover, the more you relish. Before saying my last word, let’s remember gratefully Dr. Yücel Dağlı who dedicated his life to publishing Seyahatname d in Latin Alphabets by rendering it understandable with present Turkish... EVLİYA ÇELEBİ’NİN DÜNYASI: HARİTA KOLEKSİYONU Kültür ve Turizm Bakanlığı, Evliya Çelebi’nin yalnızca 2011’de değil, gelecek yıllarda da anılması, yaşatılması ve eserinden yararlanılabilmesi amacıyla onun gezdiği yerleri, özellikleri ve ziyaret tarihleri ile belirten 30’a yakın sayıda harita hazırlattı. Evliya Çelebi’nin seyahat ettiği tüm coğrafyayı kapsayan, biri yetişkinlere diğeri çocuklara yönelik olarak hazırlanan 27 parçalık “Evliya Çelebi’nin Dünyası” adı verilen bu kartografik çalışma, o tarihten beri gerek yurtiçinde gerek yurtdışında sergileniyor... EVLİYA ÇELEBİ’S WORLD MAP COLLECTION Evliya Çelebi’nin Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan Seyahatnamesi’nin kapağı, el yazmasından bir örnek ve Vatikan Kütüphanesi. Cover of the book titled Seyahatname by Evliya Çelebi, which was published by Yapı Kredi Yayınları. A sample from the manuscript, and Vatican Library. 46 TÜRSAB DERGİ | MART 2014 The Ministry of Culture and Tourism had “about 30 maps, which show the places he visited with dates and features, prepared so that he not only will be remembered, embalmed, and whose works will be benefited in 2011 but also in the years to come. This cartographic work, which covers the whole geography that Evliya Çelebi traveled through, is called “Evliya Çelebi’s World” and it consists of 27 pieces. It was released in two versions, one oriented to adults, the other to children and has been on display domestically and abroad since then. NOT DEFTERİ notebook Falda Balık Çıktı! TÜRSAB Yönetim Kurulu Başkanı Başaran Ulusoy, hemen her konuşmasında “kıyılarımızın ve denizin turizmdeki önemini” vurguluyor, “Denizlerimizde balık tükeniyor” diyor. Biraz da bunun verdiği ilhamla bu sayımızda notları, balıktan seçtik. Hem de çok renkli, çok ilginç bilgilerle… • “Balina köpekbalığı” dünyanın en büyük balığı. Ağırlığı 14 tondan fazla. Biz insanlar için ürkütücü bir büyüklükte olmasına rağmen, çok zararsızlar. Genelde planktonlarla beslenirler. Dünyanın en küçük balık türü ise Trimmatom namus denilen Hint Okyanusu’nda yaşayan bir kaya balığıdır. Tam büyüklüğe ulaştığında boyu yaklaşık 2 milimetre olur. • Bazı balıklar uçabilir! Uçan balıklar yan yüzgeçlerini kanat olarak kullanarak suyun yüzeyinde süzülürler. 2,5, hatta 5 metre yükseğe... • Dünyada en çok bulunan balık, küçük tatlı su balığı olan ışıldak balığıdır. Bilim adamları, ışıldak balıklarının sayısının trilyonlara ulaştığını tahmin etmektedir. • Köpek balığı denince aklımıza ilk gelen Jaws olur, değil mi!.. Nedeni de elbette, Steven Spielberg’in yönettiği, neredeyse hemen hemen herkesin izlediği film. “Çene” anlamına gelen Jaws, ABD Kongre Kütüphanesi tarafından “kültürel, tarihi ve estetik olarak önemli” filmler arasına dahil edildi. Ve “dünyanın en ünlü balığı” oldu! • Sinemanın bir de “sevimli balığı” var: Kayıp Balık Nemo. Amerika’da 2003’te gösterime girdiğinde ilk üç günde 70 milyon dolar hasılat yapmış ve o zamana dek bir animasyon filmi için en iyi açılış rekorunu kırmıştı… Nitekim, 2004 Oscarlarında “en iyi canlandırma” ödülünü almıştı. 48 TÜRSAB DERGİ | MART 2014 A fortune teller said there is a fish in your future TÜRSAB President Başaran Ulusoy underlines “the importance of our shores and sea in tourism” in almost every speech. Inspired by this, we decided to pick out our notes about fish, moreover, with very interesting and colorful facts. • The “Whale Shark” is the biggest fish in the world. It weights more than 14 tons. Despite their frightening size, they are completely harmless. They generally eat plankton. As for the smallest fish species in the world, we find a rockfish called Trimmatom Namus, which lives in the Indian Ocean. It’s about to 2 mms when it is completely grown. • Some fish can fly! Using their side fins, flying fish can soar above the surface of the water. They go up 2,5 to even 5 meters high… • The most common fish in the world is the Spothead Lantern Fish, a little fresh-water fish. Scientists estimate that the number of this fish reaches into the trillions. • When speaking about sharks, the first thing that comes to our mind is of course Jaws! Isn’t it? The reason for this is of course that movie which was directed by • Balık, zodyağın da son burcu. 20 Şubat ile 20 Mart arasında doğan Balıklar, genel olarak “duygusal” yapılarıyla bilinir. Ama, bu burcun ünlülerini okuyunca, özelliklerine “dehâ”yı da eklemek gerektiğini düşünceksiniz: Albert Einstein, Antonio Vivaldi, Frederic Chopin, Victor Hugo, John Steinbeck, Michelangelo, Alexander Graham Bell, Salvador Dali… Ve bazı kaynaklara göre 13 Mart günü doğan Mustafa Kemal Atatürk. • Burçlara inanmıyor musunuz? Peki ya rüya tabirlerine? Rüyada balık görmek “hayırlı bir şey olacağının” habercisidir. Balık daima “kısmet” diye yorumlanır. Canlı balık görmek de, aşkta ve işte şansın açılacağını gösterir. • İnançtan söz etmişken… Türkiye’de bir de “kutsal olduğuna” inanılan balıklar var. Şanlıurfa’da Balıklıgöl, İbrahim Peygamber’in ateşe atıldığında düştüğü yer olarak bilinir. İbrahim Peygamber, Nemrut tarafından bugünkü kalenin bulunduğu tepeden ateşe atılır. Bu sırada Allah tarafından ateşe “Ey ateş, İbrahim’e karşı serin ve selamet ol!” emri verilir. Bu emir üzerine ateş suya, odunlar ise balığa dönüşür. Steven Spielberg and watched almost by everyone. Meaning “chins,” the movie “Jaws” was included by the US Library of Congress in its list of “historically, esthetically and culturally important movies.” So it won the title of “the most famous fish of the world!” • The cinema also has “a likeable fish:” Nemo! When the movie “Finding Nemo” was released in the USA in 2003, it grossed $70 million, beating the opening record within 3 days as an animation until then... Indeed the movie won the “Best Animation Oscar” in 2004. • The fish named Pisces is also the last horoscope sign in the Zodiac. Pisces, born between February 20 and March 20, are known as “emotional” people. But when you hear of the famous ones of this sign, you’ll think to add “prodigy” to their features: Albert Einstein, Antonio Vivaldi, Frederic Chopin, Victor Hugo, John Steinbeck, Michelangelo, Alexander Graham Bell, Salvador Dali... And Mustafa Kemal Atatürk, who was born on March 13, according to some sources. • Don’t you believe in horoscopes? So what about dream interpretations? Seeing a fish in a dream heralds the happening of “a good thing.” Fish always is interpreted as “good fortune.” Seeing live fish shows that your chances will increase in love and business. • Speaking of belief... There are some fish “considered to be sacred” in Turkey too. Balıklıgöl (a lake full of fish) in Şanlıurfa is known as the place where Prophet Abraham fell when thrown into the fire. Prophet Abraham was thrown by Nimrod into the fire from the hill where the present castle is located. Meanwhile, Almighty God ordered the fire saying “Ye Fire! Be calm and peaceful for Abraham.” Upon this order, fire became water, woods became fish. Uçan balık (solda), Urfa’nın kutsal balıkları (sol üstte), Nemo (sağ üstte), balina köpek balığı (ortada) ve köpek balığı (altta). Flying fish (left), Sacred Fish of Urfa (upper left), Nemo (upper right), Whale Shark (middle) and shark (below). TÜRSAB DERGİ | MART 2014 49 “Osmanlı Saray Mücevheri-Mücevher Üzerinden Tarihi Okumak”, Prof. Dr. Gül İrepoğlu. BKG (Bilkent Kültür Girişimi) Yayınları, 359 sayfa. “Osmanlı Saray Mücevheri- Mücevher Üzerinden Tarihi Okumak” by ”, Prof. Dr. Gül İrepoğlu. BKG (Bilkent Kültür Girişimi) Publishings 359 pp. Osmanlı Saray Mücevheri kitabı arşivi OSMANLI SARAY MÜCEVHERİ MÜCEVHER ÜZERİNDEN TARİH OKUMAK PROF. DR. GÜL İREPOĞLU’NUN İKİNCİ BASKISINI YAPAN KİTABI OSMANLI’NIN GÖZ KAMAŞTIRAN HAZİNESİNİ ANLATIYOR. OTTOMAN PALACE JEWELRY READING HISTORY THROUGH JEWELRY PROF. DR. GÜL İREPOĞLU'S BOOK, WHICH IS IN ITS SECOND EDITION, TELLS US ABOUT THE DAZZLING TREASURE OF THE OTTOMANS. Topkapı Sarayı Müzesi’nden; Dörtgen Zümrütlü Sorguç (sağ üstte), Fatih Sultan Mehmet ve takıları (sağda). From Topkapı Palace Museum: Crest with the Tetragon Emerald (upper right), Sultan Mehmed the Conquer and his jewellery (right). 50 TÜRSAB DERGİ | MART 2014 Bir tarafta 600 yıllık bir imparatorluğun tarihi, bir tarafta saray mücevherleri. Öyle bir kitap düşünün ki bu iki alanı birleştirip, mücevher üzerinden tarihe bir ayna tutsun! İşte mimar, sanat tarihçi, akademisyen ve yazar Gül İrepoğlu’nun “Osmanlı Saray Mücevheri-Mücevher Üzerinden Tarihi Okumak” başlıklı kitabı, böyle bir kitap. Üstelik, kitap ülkemizde benzer çaptakilerin pek de sık yakalayamadığı bir başarıyla kısa sürede ikinci baskısını yaptı. Aynı kitabın ABD, New York Metropolitan Müzesi’nde satılan İngilizce versiyonu da kısa sürede tükendi… Okurla yüzyüze iletişim kurmak… İrepoğlu’nun çok az yazarda bulunan bir başka özelliği de kitapları için düzenlenen sohbet toplantılarına sık sık bizzat katılması. “Osmanlı Saray Mücevheri konusunda o kadar çok konuşma yaptım ki hepsini sayamadım doğrusu” diyen İrepoğlu, “okurla yüzyüze iletişim” konusunda şunları söylüyor: “Kitap yazmanın en muhteşem getirisi, yazdıklarınızı anlayıp değerini bildiğini size ileten okuyuculara sahip olabilmektir. Osmanlı Saray Mücevheri kitabımla bağlantılı konuşmalarım sırasında dinleyicilerin bakışlarından, dikkatlerinden, hatta vücut dillerinden konuyla kurdukları sıcak bağı okuduğumda daha şevkle anlatırım, hatta coşarım. Her konuşmanın dinleyici kitlesi farklıdır; örneğin geçtiğimiz Nisan ayında New York ve Washington DC’de yaptığım dört konuşmanın her biri farklı kitleler içindi ve en çok New York Bard College’de, öğretim üyeleri ve doktora öğrencilerine verdiğim konferans sonrası oluşan entelektüel ortamın tadını çıkardım. Öte yandan On one hand, the history of a 600-year Empire, on the other hand, palace jewels. Just imagine a book which combines these two spheres and holds a mirror to history using jewels! Here is such a book: “Osmanlı Saray Mücevheri- Mücevher Üzerinden Tarihi Okumak” (Imperial Ottoman JewelryReading History Through Jewelry) by art historian, academic, architect and writer Gül İrepoğlu. Moreover, this book was soon published as a second edition, gaining great successes which similar books could not. The English version of the same book, which is on sale in NY Metropolitan Museum, quickly sold out too… Topkapı Sarayı Müzesi’nden; Elmas sorguç (solda), Sultan I.Abdülhamit (ortada), Sultan Abdülmecit (sağda), Gelin Başı İğnesi (altta) ve Gelin Sorgucu (en altta). From Topkapı Palace Museum: Diamond Crest (Left), Sultan Abdulhamit I (middle), Sultan Abdulmecit (right) Bridal Hair Pin (below) and Bridal Crest (bottom). Communicating with the reader face to face... A further feature of İrepoğlu which is rarely observed in other writers is her frequent participation in discussion meetings held for her books. Stating “I made so many speeches about the Ottoman Palace Jewels that I could not count them all”, she remarks on communication with the reader face to face as follows: “The most important return from writing a book is to have readers who understand what you mean in your book and feedback. During my conversations relating to my book “Osmanlı Saray Mücevheri”, when I notice from their looks, attention, and even their body languages the cordial connection they have established with the subject, I begin to talk more enthusiastically and fervently. The intended audience is different for every speech. For example, each of the four speeches that I made in April in New York and Washington DC was for different people. I most relished the intellectual atmosphere after the conference I gave for the lecturers, and postgraduate students at Bard College in NY. On TÜRSAB DERGİ | MART 2014 51 Soldan sağa: Kanuni Levnî-Silsilenâme, Sultan III. Mustafa, Sultan I. Abdülhamit ve Kanuni’nin Taçlı Gravürü, Agostino Veneziano, 1535, MET, The Elisha Whittelsey Coll. Altta: Sultan III. Ahmet, Levnî-Silsilenâme, Tuğralı Sorguç ve detayı. From left to right: Kanuni, Levni Silsilename (a kind of genealogy) Sultan Mustafa III, Sultan Abdülhamid I, and the gravure of Kanuni (the Magnificent Suleiman) with crown. Agostino Veneziano, 1535, MET, The Elisha Whittelsey Coll. Below: Sultan Ahmet III, Levni Silsilename, The crest with tughra and its detail. PADİŞAHLAR VE İHTİŞAMLI SORGUÇLARI PadIshahs and theIr splendId crests Prof. İrepoğlu touches on the importance and magnificence of the Padishah’s crests. The Ottoman Crests were symbols of Prof. İrepoğlu kitabında padişah sorguçlarının ihtişamı ve önemine magnificence and might. Even though a Padishah does not wear de değiniyor. Osmanlı’da sorguç, ihtişamın ve kudretin temsilcisiydi. it, it used to represent Power, and it would be placed at the Padişahın başında taşınmasa bile iktidarı temsil ederdi ve ölümde head of the coffin to accompany him in death, along with the de ona eşlik etmek üzere cenazelerde tabutun başına yerleştirilir sarcophagus in the shrines. ve türbelerde sanduka başına konurdu. İrepoğlu’nun kaleminden Some quotes relating to crests from İrepoğlu’s pen: sorguçlara dair kısa alıntılar: It’s said that it became a symbol of taking over the sultanate • Kanuni Sultan Süleyman’ın tahta çıkarken serpuş üzerine iki sorguç after Suleiman the Magnificent wore 2 crests for his ascension takarak bunun saltanatı devralma geleneğinin bir simgesi haline getirdiği to the throne... söylenir... • It’s seen that the size and beauty of the crests vary depending • Padişah sorguçlarının boyutunun ve görkeminin takılan vesileye göre on the reason for which they are worn; a crest at ceremonies değişebildiği görülür; törenlerdeki sorguçla günlük yaşamda kullandıkları can differ from the ones used in daily life or the crest they wear veya sefere giderken taktıkları farklı farklı sorguçlar olabilir... when going to war... • Topkapı Sarayı Müzesi Hazine Dairesi’nin en dikkat çeken • We can see Kaşıkçı (spoonmaker) Diamond, one of the most parçalarından Kaşıkçı Elması, Sultan I. Abdülhamit’in sorgucu olarak salient pieces from Topkapı Palace Museum Treasury Chamber karşımıza çıkar ve Topkapı Sarayı Müzesi koleksiyonunda bulunan as Abdülhamid I’s crest and it competes with the Sultan - so to yağlıboya portredeki gönkemli görünümüyle adeta hükümdarla yarışır... speak - with its splendid appearance in the oil portrait in the • Tavernier, hazinedarbaşının kendisine anlattıklarına dayanarak Topkapı Palace Museum collection... Hazine’de irili ufaklı yüz elliden fazla sorguç bulunduğunu belirtir • Based on what the Head Treasurer himself says, Tavernier ve padişahın küçük olanları sefer sırasında, çok daha gösterişli reports that there are more than 150 crests in different sizes in olan büyükleriniyse bir törende ya da İstanbul’u gezerken, gücünü the Treasury Chamber. He relates that the Sultan wears small ones during campaigns, and wears the large sergilemek amacıyla taktığını aktarır... and more ornate ones at ceremonies or when strolling through İstanbul to display his power... • Fatih Sultan Mehmet döneminde askerlerin başlıklarında telli • In the reign of Fatih the Conquer, it’s known that some soldiers formed a visual shield standing around yünlerden sorguçlarla padişahın çevresinde durarak görsel bir kalkan the Sultan with their crests made out of wool mixed with threads... The term “broom crest” is used for oluşturdukları bilinir... “Süpürge Sorguç” terimi bunlar için kullanılır... these. • 18. yy sorguçlarında görülen yuvaların ve yan zincirlerin Hint • The similarity of the nests and side chains seen in the 18th century crests to Indian jewels reminds us mücevherine olan benzerliği bu tür sorguçların Hindkârî olarak that these crests have been defined as Hindkari tanımlanmış olabileceğini düşündürür... (Indian Style) • Kanuni Sultan Süleyman için Alvise Gritti’nin öncülüğünde Venedikli • The helmet-crown which was designed by Venetian kuyumcular tarafından hazırlanan ve günümüzde ancak resimlerde jewelers under the guidance of Alvise Gritti for görülebilen miğfer-tacınsa bir benzeri yoktur. Padişahın, tepesinde Suleiman the Magnificent is seen only in pictures hilal biçimli bir sorguç yuvasından yükselen uzun tüyünden başka üst today and was an unprecedented and unique item. üste oturan dört tacın üzerindeki inanılmaz This jewel has a long plume rising from a crescent irilikte 12 karatlık incileriyle, elmaslı alınlığı ve shaped hole, amazingly large pearls and 12 carats enseliğiyle, üzerindeki 50 elmas, 47 yakut, 27 on 4 crowns located successively each other, 50 zümrüt, 49 inci ve iri tek turkuazıyla, kadife kaplı diamonds, 47 rubies, 27 emeralds, 49 pearls, and one abanoz mahfazasındaki 144 bin düka altını değer large turquoise. It was preserved in its velvet ebony biçilen bu pahalı mücevheri satın almayı kabul case and valued at 144,000 duka golds. By buying etmesi, bir Avrupalı hükümdar göstergesinin this very expensive jewel, the Sultan may have been kendi kavramlarına uygulanmış halini, gelecekteki pointing out that a future European ruler could act tasarılarının bir uzantısı olarak görmesi olmalıdır... this way... yine New York’ta pek geniş bir uluslararası yelpazede konferanslara yer veren 92Y isimli yerdeki konuşmamı daha genel bilgiler üzerine kurdum, sorular da yine genel bilgilerle ilgili geldi. Washington’da ise hem Türklerin, hem de tarihle ilgili Amerikalıların soru yağmuru neredeyse konferansların kendisi kadar sürdü. Bir de her ülkeye göre üzerinde durulan soruların farklılaşması ilginç gelir bana, örneğin Almanya’da merak edilenle Macaristan’da, ya da Yunanistan’da merak edilen farklıdır, yahut Pakistan’da konferansları izlemek için başka şehirlerden gelen kuyumcuların ilgisi bambaşkadır... O kadar çok konuşma yaptım ki... Düşündüm de, sanırım bu konuda yurt içinde yaklaşık 30-40, yurt dışında yaklaşık 20 konferans vermişimdir.” Topkapı Sarayı Müzesi’nden; Murassa Çin porseleni fincanlar (solda), Mücevherli kadın, Konstantin Kapıdağlı (sol altta) ve Murassa ahşap yazı kutusu (sağda). From Topkapı Palace Museum: Jeweled Chinese cups (left) Woman with Jewel. Konstantin Kapıdağlı (below left) and wooden jeweled writing chest (right) . the other hand, I prepared my presentation on more general facts at a place named 92Y, which hosts global conferences in an international spectrum, and the questions posed to me were about those general facts. In Washington, the torrent of questions asked by both Turks and Americans who are interested in history almost lasted as long as the conferences did. One more interesting thing is that the questions posed differ in every different country. For example what is wondered about in Germany differs from what’s pondered in Hungary, or Greece. Or, the interest of the jewelers coming from other cities to listen to the conferences in Pakistan is completely different than the others… I made so many speeches that… I think, I must have attended 30-40 conferences domestically, and 20 abroad.” EN GÖZDE ARMAĞAN: MÜCEVHER Prof. Dr. Gül İrepoğlu kitabında, Osmanlı padişahlarının sadrazamlarına, harem kadınlarına ve çevresinde ödüllendirmek istediği kişilere mücevher armağan etmesinin bir gelenek olduğunu yazıyor ve pek çok örnek aktarıyor. İşte bunlardan bir kaçı... • Sultan IV. Murat’ın 1628 yılında Erzurum’dan zaferle dönen Sadrazam Hüsrev Paşa’yı ödüllendirmek üzere verdiği sorguçları Naîmâ şöyle anlatır: “Ol gün Hüsrev Paşa’nın şan ve şöhretinin büyüklüğünü, alayının azametini görenler hayret içinde kaldı. Gördüğü hizmet karşılığında, cenab-ı padişah tarafından ikram olarak gönderilen iki toplu mücevher sorguç ki, mücevvezesinin (padişah ve yüksek memurlar tarafından giyilen yüksek kavuk) biri sağ tarafında, biri sol tarafında konmuş olup, pırıltısı güneş ışığına karşı gözleri kamaştırırdı. Padişahın ihsan ettiği murassa kılıç dahi yanında idi...” • Padişahlar sıkça mücevheri armağan olarak verdikleri gibi, padişaha çeşitli vesilelerle mücevherler sunulması da gelenektendir. Armağan vermek, yani eski terimle “pişkeş çekmek”, özellikle söz konusu olan mücevherse, karşılığını bulmuştur; 1700 yılında Hassa Çuhadarı Ali Ağa, kendisine armağan edilen Arnavud Köyü’ndeki yalıya padişahı davet ederek bir şölen vermiş, ardından hünkara başka armağanlar yanında bir donanmış at, necef bir kaşıkla necef bir kase ve bir altın saat sunmuş, Sultan II. Mustafa bu armağanlardan çok hoşlanarak kendi sırtındaki çuha kaplı samur erkân kürkünü çıkararak ağaya giydirmiştir... • Sultan Abdülmecit’in Harem’de çok keyif aldığı bir saz meclisinin ardından hazinedarına getirttiği mücevherleri Harem kadınlarına “Bu gecenin yadigârı” diyerek kendi elleriyle takması da mücevherle ifade bulan bir takdir yoludur... • Sultan Abdülhamit, sadrazamı Sait Paşa’nın kızları saraya geldiğinde onlara küpeler, bilezikler, broşlar armağan ettirmiş, paşanın haremi doğum yaptığında bir taç ve gerdanlık yollayarak iltifat etmiştir... • Nevrûz dolayısıyla da mücevher armağan edildiği anlaşılır; 17. yüzyılın sonunda İbşir Paşa sadrazamlığa getirildiğinde Nevrûz pişkeşiyle sadrazamlık pişkeşini birleştirerek çok gösterişli armağanlar hazırlatmıştır... THE FAVORITE GIFT: JEWELS Prof. Dr. Gül İrepoğlu says in her book that Ottoman Padishahs presenting jewels to their grand viziers, harem women and favorite people was a tradition and she gives some examples. Here are a few of them... • Naima (a Turkish Historian) describes the crests that Sultan Murat VI gave to his Grand Vizier Hüsrev Pasha on his triumphant return from the Erzurum campaign: “Whoever saw the greatness of fame and glory of Hüsrev Pasha that day was astonished. In return for the services rendered, he was sent 2 crests by the Padisah and these crests were put on both sides of his dazzling mücevveze (a high turban worn by padisah and high ranking officials). The sword encrusted with gems that the Padisah gave him is on him too...” • The padisahs gave the jewels as present and, likewise, offering some gems and jewels to the padisahs in some cases is a tradition too. When giving a present, that is “peşkeş çekmek” (make a present) to use an old Turkish phrase, a jewel is the perfect gift. Inviting the Padisah to the mansion presented to him in Arnavutköy in 1700, Hassa Footman Ali Agha, held a feast for the Padisah, and afterwards he gave the Padisah a spoon made of crystallized quartz, a crystallized quartz bowl, and a golden watch as well as a harnessed horse. In return, very impressed with these gifts, Sultan Mustafa II, on the spot, clothed Agha with his weasel fur covered with broadcloth. • Saying “these will remind you of this night” Sultan Abdulmecit made his treasurer fetch jewels with which, accompanied by music, he adorned the harem women he was so fond of. This is another way of showing admiration by offering jewels... • Sultan Abdülhamid presented ear rings, bracelets and brooches to Sait Pasha’s daughters when they come to the Court, and praised him by sending a crown and a necklace when one of the Pasha’s harem gave birth... • It’s known that presenting jewels is related to Nevruz. When İbşir Pasha was assigned grand vizier at the end of 17th century, he made his servants prepare gorgeous presents by combining Nevruz pişke (pişke: gift) with grand viziership pişke... TÜRSAB DERGİ | MART 2014 53 Güneydoğu Anadolu’nun masal kenti Mardin’de özel olarak tasarlanmış muhteşem bir otel: ERDOBA ELEGANCE HOTEL CONVENTION CENTER Erdoba Elegance Hotel Arşivi A magnificent, exclusively designed hotel in a fabulous city in Southeast Anatolia, ERDOBA ELEGANCE HOTEL CONVENTION CENTER Mardin’in ilk 5 yıldızlı oteli olan Erdoba Elegance Hotel Convention Center, şehrin tam merkezinde, Batı konforuyla Doğu misafirperverliğini buluşturan eşsiz bir konaklama tesisi. Yılın 12 ayı hizmet veren otel; Güneydoğu’nun benzersiz atmosferinde; iş, turizm, eğlence amaçlı gezilere durak oluyor. 21 bin m2 kapalı alana sahip olan otelin 220 odası var. Son derece titiz tasarlanmış 213 oda ve çok özel 7 suit ile geniş bir yelpazede hizmet veriyor. Kongre merkezi Doğu ve Güney Doğu Anadolu Bölgesi’nin en büyük kongre merkezi olarak dikkatleri üzerine çeken Erdoba, modern 5 yıldız mükemmelliği ile iş yükünü eğlenceli hale getiriyor. Tüm organizasyonları mükemmel bir etkinliğe dönüştüren tesis, profesyonel bir anlayışla kongre turizminde de iddialı olduğunu kanıtlıyor. Bölünebilme özelliğine sahip en büyüğü 600 kişilik 10 adet toplantı salonu ve geniş fuaye alanı farklı organizasyonlara imkan sağlarken, toplantı salonuna bitişik özel mutfağı hızlı servis imkanı sunuyor. Konferans, toplantı, seminer gibi organizasyonların düzenlendiği şık ve göz alıcı atmosfere, gelişmiş teknolojik ekipmanlar ve geniş bir teknik altyapı eşlik ediyor. En mutlu anlar Konuklarının özel davetleri ve en mutlu anları için de pek çok alternatif sunan Erdoba Elegance; düğün, nişan gibi özel davetlerin de mükemmel adresi. Bu alanda çeşitli organizasyonlara ev sahipliği yapan Erdoba Elegance, Havuzbaşı’nda oturma düzeni ile 1000 kişilik davetlere imza atıyor. Profesyonel ekibi, iddialı mutfağı, misafirlerinin isteği doğrultusunda hazırlanmış özel menüleri ile düğün ve davetlerin seçkin adresi konumunda. Güne keyifli bir başlangıç yapmak ya da günün yorgunluğunu atmak için kapalı yüzme havuzundan, fitness salonuna, Türk hamamından, saunaya, Fin hamamından, soğuk duşlara ve masaja kadar her türlü hizmetin sunulduğu “Elegance Club” ise ayrıcalıklı hizmet almak isteyenler için ideal bir ortam sunuyor. www.erdobaelegance.com 54 TÜRSAB DERGİ | MART 2014 Located in central Mardin, this first 5-star hotel, Erdoba Elegance Hotel Convention Center is a unique resort where western comfort meets oriental hospitality. The hotel is open 12 months a year, has a unique atmosphere, and is a stop for business, tourism and entertainment trips. It is located on an area of 21,000 square meters and has 220 rooms. It provides a wide range of services with its 213 meticulously designed rooms and 7 very private suits. Convention Centre Erdoba, which attracts great attention as the biggest congress center of East and Southeast Anatolia, lightens the work load thanks to its 5-star perfection. Combining all organizations into a perfect activity, this facility, which is based on a professional approach, has proved that it’s impressive in congress tourism too. It provides opportunities for different organizations with its 10 divisible meeting halls (the largest of which has a capacity of 600 people) and with a large foyer area, its special kitchen near the meeting rooms offers very quick service. Cutting edge technological equipment and an extensive technical infrastructure are accompanied by a dazzling atmosphere in which events such as conferences, meetings, and seminars are held The happiest moments Offering a lot of choices for private events and for guests’ happiest moments of the guests, Erdoba Elegance is also a perfect address for private occasions such as weddings and engagements. Erdoba Elegance, which hosts many organizations in this area, stands out with poolside seating arrangements for 1000. Thanks to its professional staff, impressive cuisine and customer oriented special menus, it’s a distinguished address for weddings and private parties. If you want a happy start to the day, and need to relax “Elegance Club” provides an ideal environment with every kind of service from indoor swimming pool to fitness center, Turkish bath to sauna, Finnish sauna to cold showers and massage services. www.erdobaelegance.com TÜRSAB DERGİ | MART 2014 55 TÜRSAB BÖLGESEL YÜRÜTME KURULLARI SEÇİMLER DEVAM EDİYOR TÜRSAB Yönetim Kurulu Kararı ile yeniden yapılandırılan BYK’ların sayısı 21’den 36’ya çıkarıldı. 17 Ocak 2013 tarihinde başlayan seçim süreci hala devam ediyor. TÜRSAB REGIONAL EXECUTIVE BOARDS ELECTIONS ARE CONTINUING The number of BYKs (Regional Executive Boards) which were restructured by the decision of the Board of Directors went to 36 from 21. The election process that started on 17 January 2013 is still going on. Türkiye genelinde acenta sayılarının artması, bölge ihtiyaçlarının çeşitlenmesi ve yerinde hizmet verilmesinin kolaylaştırılması amacıyla Bölgesel Yürütme Kurulları yeniden yapılandırıldı ve TÜRSAB İç Tüzüğü’nün 85. maddesi gereği seçim süreci başlatıldı. Böylece tüzüğün 51. ve 77. maddeleri ile “TÜRSAB Bölgesel Yürütme Kurulları’nın Seçimi ile Çalışma Usul ve Esasları Yönetmeliği”nin, “Bölgesel Kurul Toplantısı ve Seçimler” başlığı altında yer alan 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13. ve 14. maddelerine uygun olarak seçimler gerçekleştirilmeye başlandı. BYK seçimleri ile ilgili olarak TÜRSAB Yönetim Kurulu Başkanı Başaran Ulusoy şunları söyledi: “Türkiye genelinde 21 olan Bölgesel Yürütme Kurulu sayısını 36’ya çıkardık. Gelecekte turizm açısından önem oluşturacak bölgeleri büyük bir titizlikle ayrı ayrı ele aldık. Tüm acentalarımıza birlik ve beraberlik içerisinde yola çıkmayı öneriyorum. Bilimsel turizmin geleceğinin konuşulacağı ortamlarda bir araya gelebilmeyi temenni ediyorum. Biz TÜRSAB olarak sizlere her türlü imkanı sağlamaya çalışıyoruz; bundan sonra da hizmeti ayağa taşıyan bir anlayış izleyeceğiz.” TÜRSAB Genel Sekreteri Çetin Gürcün ise “Tüm BYK’ların, başta Türk turizm sektörüne ve TÜRSAB’a çok büyük katkılar sağlayacağını düşünüyorum. BYK’lar mesleki anlamda, eğitim ve sorunların yerinde çözümü için önemli oluşumlardır. Tüm meslektaşlarımıza başarılar diliyorum” dedi. Regional Executive Boards were restructured because of the augmentation of the agencies and the diversification of the regional needs and with the purpose of facilitating the delivery of services at the spot all across Turkey. Thus, the election process was started pursuant to the 85th Article of TÜRSAB Internal Regulation. So, the elections in question were started to be carried out complying with the 51st and 77th articles of Internal Regulation and the 5th, 6th, 7th, 8th, 9th, 10th, 11th, 12th, 13th and 14th Articles specified under the title of “Regional Board Meetings and Elections” of “TÜRSAB Regional Executive Boards’ Election and Working Procedures and Principles Regulation.” TÜRSAB President Başaran Ulusoy said relating to the BYK elections: “We increased the number of BYKs from 21 to 36 all across Turkey. We meticulously evaluated some regions which would become important centers in the future. I advised our all agencies to set off in unity and solidarity. I hope that we’ll meet in some environments in which the future of scientific tourism will be discussed. We, as TÜRSAB, try to provide every kind of opportunity to you, and will continue to work with an approach to carry the service at the feet of our costumers.” As for Çetin Gürcün, Secretary General of TÜRSAB, “I believe that all BYKs will bring huge contributions particularly to the Turkish tourism sector and to TÜRSAB too. BYKs in the vocational sense are very important entities for solving problems locally. I wish success for our all colleagues.” Diğer BYK’larımızın seçimleri tamamlandığında, Nisan sayımızda yer vereceğiz. We will inform you about our other BYKs in our April issue, after they are completed. 56 TÜRSAB DERGİ | MART 2014 BYK, YENİ YÜRÜTME KURULU ÜYELERİ BYK, NEW EXECUTIVE BOARD MEMBERS ERCİYES BYK Fatih Özköse (Alvis Turizm), Yusuf Postallı (Postallı Turizm), Tuba Altmışyedioğlu (Tilda Turizm), Fikret Altuner (Btt Turizm) Ahmet Akı (Şahika Turizm), Mehmet Yıldız (Tunagür Turizm), Ahmet Çalık (Kasseria Travel), Ziya Sayıcı (Sivas Turizm), Halit İnaltekin (Çavuşoğlu Turizm). İsmail Özbozdağ (Dorado Turizm), Özgür Ertem (Diana Turizm), Özlem Önel (Lemar Turizm), Mustafa Erdoğan (G’day Turizm), Şenay Tokmak (Kyklopes Turizm), Bülent Didin (Travego Travel Market), Menderes Sarıgül (Mavi Çizgi Turizm), Halil Yaltırık (Resort Turizm), Mustafa Atasoy (Sundance Turizm). BATI AKDENİZ BYK Süleyman Kaya (Light Turizm), Salih Taşçı (Evergreen Turizm), Turgut Kahya (Travellers World Turizm), Abdullah Koyuncu (Telmessos Turizm), Mehmet Çobanoğlu (Kaunos Turizm), Metin Öncül (Brave Turizm), Ertuğrul Gürkan (Fethiye Lovers Turizm), Fethi Kemal Öztürk (Latebreaks Turizm), Ramazan Güneş (Kalgay Turizm). BOĞAZİÇİ BYK İbrahim Ulus (Haktur Turizm), Emel Çağlayan (Worldwide Travel Services), Nilgün Oktay (Nevege Turizm), Ertan Demirbaş (M.T.I Travel), Tolga Özbabacan (S.T.H Travel), Metin Pişirici (Apt Tur), Fatih Çamlıca (Burgundy Anthusa Travel), Burak Güçlü (39 Turizm), Salih Zeki Salihoğlu (Bright Travel). DOĞU ANADOLU BYK Abdullah Tunçdemir (Ayanıs Turizm), Haldun Türkoğlu (Sardur Turizm), Taner Baskın (Gever Turizm), Bayram Laçin (Bozova Turizm), Ömer Öngel (Süphan Turizm) Cevdet Özgökçe (Ch Özgökçe Turizm), Harika Doğaç (Butterfly Travel). İSTANBUL ASYA BYK Selim Okur (Darni Turizm), Yiğit Arsu (Lion Turizm), Eşref Şentürk (Birey Turizm), Veli Koca (Vetam Turizm), Kubilay Demirsöz (Fora Turizm), Yamaç Ongan, (Achill Turizm), Cemal Çiçek (Ay-Mc Turizm), Serap Değirmenci, (Tamgör Turizm), Sedad Başalan (Özcivelek Turizm). İSTANBUL AVRUPA BYK İbrahim Halil Kalay (Aruşa Turizm), Bedirhan Bayka (Sky Turizm), Cengiz Samancı (Avro Tours), Selma Güner (Asama Turizm), M. Mustafa Karatepe (Mihar Turizm), İlker Pişirici (Pi-Tur Turizm), Gökalp Yak (Gökalp Yak Turizm), Yıldırım Taş (Turizm Atölyesi), Hamit Tahan (Alamo Turizm). MARMARİS BYK ORTA ANADOLU BYK KAPADOKYA BYK Muammer Sak (Argeus Turizm), Mehmet Keçeci (Yama Turizm), Coşkun Kırtıl (Rock City Turizm), Sabahat Duran (Peerless Turizm), Ahmet Küçükyıldız (Hit The Road Turizm), Bilal Coşkun (Grand Daily Turizm), Ali Dede Coşkuner (Anahita Turizm), Muttalip Aldemir (Andromeda Turizm), Ayhan Eroğlu (Great Turizm). KUŞADASI BYK Fahrettin Çiçek (Peninsula Turizm), Gökhan Aydın (Anker Turizm), Volkan Yırtımcı (Tayf Turizm), Nejat Bahçeli (Sun&Fun Turizm), Aktay Sert (Brookside Turizm), Mustafa Uçar (Kon-Mer Turizm), Funda Yılmaz (Lavinia Turizm), Kazım Okuyucu (Kevser Turizm), Ali Kuluyever (Cruiseksper). MANAVGAT-SİDE BYK Ahmet Özden (Traum Turizm), Muhammed Yalçın (Diana Turizm), Yusuf Ziya Köseoğlu (Fundgrube Turizm), Rıdvan Atik (Correct Turizm), Kemal Akyıldız (Kokpit Turizm), Celal Çetin (Wunder Reisen Turizm), Mehmet Uslu (Phantom Turizm), Mehmet Ekim (Talent Reisen), Hakkı Öncül (Schöner Reisen). Ercan M. Durmuş (Agm Ankara Gezi Merkezi Turizm), Selami Haşimoğlu (Ayder Turizm), C. Engin Şahin (Akahan Turizm), Okan Gökbayır (Repino Turizm), Pınar Balandı Berberoğlu (Anri Turizm), Çetin Kanoğlu (V. Viya Turizm), Uğur Köknar (Lucky Turizm), Akın Şakul (Delegation Turizm), Ömer Yaşartürk (Glida Turizm). PERA BYK Gökhan Özkan (Deep Nature Travel), İlker Türkel (Işıl Tur), Günnür Gündüz Ayar (More Travel), Burcu Deligöz (Mavaret House Travel), Ferial Orhan (Albaker Turizm), Ümit Yaşar Toprak (Sonarex Turizm), Onur Şenoğul (A.u. Turizm), Uğur Kurt (Ejder Turizm), Saadettin Erdinç (Navigatour Turizm). TOPKAPI BYK Mustafa Şahinoğlu (Şahinoğlu Turizm), Ekrem Usta (Fez Travel), Gürkan Özcan (She Turizm), Ayfer Kuralay (Geos Turizm), Zeki Aydoslu (Timeks Turizm), Enver Beyazyüz (Mysia Travel), Şener Yiğit (Esdanbul Travel), Ahmet Erdem (Koraltan Turizm), Gül Derya Köroğlu (Pride Travel). YEDİGÖLLER BYK Kadir Genç (Genç Turizm), Aytekin Şahinbaş (Kalde Turizm), Recep Topal (İzmit Gürkan Turizm), Cafer Kurt (Kurtlar Turizm), Ali Bakırtaş (Tafi Turizm), Serdar Sarı (Giba Turizm), Fatih Sarıoğlu (Kocaeli Turizm), Suat Akın (Avt Turizm), Ruhi Karaalp (Heykel Turizm). Gerçekleşen BYK seçimlerinden görüntüler. Some images from Regional Executive Boards elections. TÜRSAB DERGİ | MART 2014 57 TÜRSAB h a b e r le r... Cooperation with Bulgaria BULGARİSTAN İLE İŞBİRLİĞİ 30 Ocak 2014 tarihinde düzenlenen, Bulgaristan ve Türk temsilcilerinin hazır bulunduğu bir toplantıda, iki ülke arasındaki işbirliği olanakları değerlendirildi. Toplantının ana gündem maddeleri arasında, turizm dalındaki ortak paydalar, iki ülke arasında öğrenci değişimleri ve 4-7 Aralık 2014 tarihleri arasında yapılacak olan Travel Turkey İzmir Turizm Fuar ve Konferansı’na ilişkin hazırlık konuları yer aldı. Bulgaristan Turizmden Sorumlu Bakan Yardımcısı Branimir Botev ile Bulgaristan İstanbul Ticari Konsolosu Toşko Tomov’un da bulunduğu toplantıya, TÜRSAB adına Kurumsal İlişkiler Departmanı temsilcileri katıldı. GENOVA TANITIMI At a meeting held on 30 January 2014 with the participation of Turkish and Bulgarian representatives, cooperation opportunities between the two countries were discussed. The common points of tourism, student exchanges between the two countries and preparations for the Travel Turkey İzmir Tourism Fair and Conference to be held between 4-7 December 2014 were amongst the main topics of the meeting’s agenda. In the meeting, at which Branimir Botev, Vice Minister of Tourism, Toşko Tomov, the Bulgaria Commercial Consul to İstanbul were present, the representatives from Corporate Affairs Department participated on behalf of TÜRSAB. Introducing Genova At an event held in İstanbul in a collaboration with THY, Genova Alba Travel and Genova Sestri Levante Hotels, suggestions relating to “Genova destination starting from Turkey” were evaluated. First, a presentation was made at the dinner held on 29 January 2014 at Nişantaşı DiVine Restaurant and “outgoing” agencies who accept Genova as a destination, or want to accept it, were informed about the topic. THY, Genova Alba Travel ve Genova Sestri Levante Hotels işbirliğinde İstanbul’da düzenlenen bir organizasyonda “Türkiye çıkışlı Genova destinasyonu” için öneriler görüşüldü. 29 Ocak 2014 tarihinde, Nişantaşı DiVine Restoran’da düzenlenen yemekli toplantıda önce bir sunum yapıldı ve Genova’yı destinasyon olarak tanıyan veya tanımak isteyen “outgoing” acentalara bilgi aktarıldı. TÜRSAB Arşivi İRAN HEYETİNİ AĞIRLADIK TÜRSAB Genel Merkezi bu kez İranlı turizmcilerden oluşan bir heyeti ağırladı. İran İslam Cumhuriyeti İstanbul Başkonsolosluğu’nun talebiyle, 31 Ocak 2014 tarihinde düzenlenen toplantıda iki ülke arasında gerçekleştirilecek işbirliği olanakları görüşüldü. İranlı heyet temcilcilerinin yanısıra İran destinasyonuna ilgi gösteren Türk acenta temsilcilerinin katıldığı toplantıda TÜRSAB Başkan Danışmanı Nurdan Üstman da vardı. We hosted The Iranian Delegation TÜRSAB Headquarters welcomed a delegation consisting of Iranian tourism professionals. Cooperation opportunities were discussed at the meeting held on 31 January 2014 at the request of the Iran Islam Republic’s Istanbul Consulate General. As well as Iranian representatives, the meeting was attended by representatives of Turkish agencies interested in Iran as a destination and by Nurdan Üstman, TÜRSAB President’s advisor. DRV’YE Almanya dışından ilk üye Türkiye’den Almanya Seyahat Birliği Yurtdışı Turizm Komisyonu üyeliğine seçilen Hikmet Atilla DRV’de Türk turizmini temsil edecek. Almanya Seyahat Birliği (DRV), toplam 11 bin üyeye sahip, dünya seyahat endüstrisinin en büyük meslek örgütlerinden biri. Birliğin bünyesinde Yurtdışı Turizm Komisyonu’na, ilk defa Almanya dışından bir üye seçildi. Birliğin Yönetim Kurulu kararı ile Yurtdışı Turizm Komisyonu’na seçilen, Didim’de faaliyet gösteren Raffinesse Travel’ın sahibi ve Didim Ticaret Odası Meclis Üyesi Hikmet Atilla. Alınan bu kararla DRV tarihine geçen Hikmet Atilla, bundan sonraki çalışmalarında hem ülkemizi temsil edecek, hem de Türk turizminin tanıtımına katkı sağlayacak. Raffinesse Travel sahibi ve Didim Ticaret Odası Meclis Üyesi Hikmet Atilla DRV üyeliği ile ilgi olarak şunları söyledi: “Yurtdışı Turizm Komisyonu’ndaki görevim Almanya’da faaliyet gösteren tur operatörlerine ve seyahat acentelerine Türkiye turizminde olan gelişmeleri aktarmak olacaktır. Almanya turizm pazarında Türkiye’yi daha ileri noktalara taşımak için çaba sarf edeceğim. Turizmin yaygınlaştırılması ve turizmin deniz, kum, güneş algısının yanında diğer turizm özelliklerine de dikkatin çekilmesi konularında çalışmalarım olacak. Hem Türkiye turizm sektöründeki tecrübemi aktaracağım, hem de sorunsuz bir turizmin gelişimi için katkıda bulanacağım. Bu arada Türkiye turizmi ile diğer ülkelerin turizmi arasındaki farkındalığı da değerlendirme fırsatı yakalamak ve DRV’nin Türkiye turizmine bakışını değerlendirmek görevlerim arasında olacaktır.” ANADOLUJET’ten YENİ KAMPANYA Ekonomik ve konforlu seyahatin kapılarını açan AnadoluJet, yüzde 50 indirimli “İkinci Bahar” ve “Çocuk-Gençlik” kampanyası düzenliyor. 20 Şubat’ta başlayan kampanya 15 Nisan tarihine kadar devam edecek ve Kıbrıs dahil tüm AnadoluJet uçuşlarında geçerli olacak. AnadoluJet tarafından yayınlanan basın bülteninde kampanya şöyle tanıtılıyor: “Halkın havayolu AnadoluJet, yediden yetmişe herkesi en uygun fiyatlarla uçurmaya devam ediyor. Hem yaşadığı dünyayı fazlası ile merak eden minikleri ve gençleri; hem de onlarla birlikte ikinci baharını yaşayan 65 yaş üstü yetişkinleri unutmayan AnadoluJet, yepyeni bir kampanya başlatıyor. AnadoluJet’in farklı yaş gruplarına hitap eden yüzde 50 indirimli “İkinci Bahar” ve “Çocuk-Gençlik” kampanyası; 2-12 yaş arası çocukları, 13-24 yaş arası gençleri ve 65 yaş üzeri yetişkinleri kapsıyor. 20 Şubat-15 Nisan tarihleri arasındaki Kıbrıs dahil tüm AnadoluJet uçuşlarında geçerli olacak kampanyalı uçak biletleri; 10 Şubat tarihinde satışa çıkacak ve 15 Nisan’a kadar devam edecek.” AnadoluJet, uçuşları ve kampanyaları ile ilgili ayrıntılı bilgiye www.anadolujet.com resmi internet sitesinden ve 444 2 538 numaralı çağrı merkezinden ulaşılabiliyor. The First DRV Member outside Germany is from Turkey Hikmet Atilla, elected as a member of the German Travel Association Foreign Commission, will represent Turkish tourism at DRV. The German Travel Association (DRV in German) with its 11,000 members is one of the biggest vocational organizations in the tourism industry. For the first time, a member outside Germany was elected to the association’s Foreign Tourism Commission. This member, elected by the decision of the Board of Directors, is Atilla Kaya, owner of Rafinesse Travel in Didim, and a member of Didim Chamber of Commerce Council. Going down in history with this decision, Hikmet Atilla will both represent our country and make a contribution to the promotion of tourism in his future efforts. Atilla Kaya briefly spoke about his DRV membership: “My responsibility at the Foreign Tourism Commission is to convey the advances taking place in Turkish tourism to tour operators and travel agencies working in Germany. I’ll strive to raise Turkey to higher levels in the tourism market in Germany. I will get involved in the efforts to spread tourism, and focus people on other features of tourism apart from sea, sand and sun. I’ll share my experience in the tourism sector, and make a contribution towards the improvement of a smooth running tourism system. I’ll also find opportunities to evaluate the differences in approaches between Turkey and other countries, and assess how DRV considers Turkish Tourism” A NEW CAMPAIGN FROM ANADOLUJET Opening the gate to economic and comfortable travel, AnadoluJet is starting a 50% discounted “İkinci Bahar” (a term used to describe middle-age) and “Child-Youth” campaign. The campaign kicks off on February 20 and will continue until April 15. It will apply to all AnadoluJet flights including Cyprus. The campaign is introduced in the news bulletin issued by AnadoluJet: “AnadoluJet, the people’s airline, is continuing to fly everyone from 7 to 70 at the most competitive prices. The new campaign does not forget small children and youths who wonder about the world they live in as well as adults over 65 and in their “second spring”. The 50% discounted “İkinci Bahar” and “ChildYouth” campaign targets various age groups, covering kids between 2-12, youths 13-24 and adults over 65. Discounted air tickets for all AnadoluJet flights including Cyprus between February 20 and April 15 go on sale on 10 February and will continue to be on sale until 15 April.” More detailed information about the campaign can be obtained from the official site “www.anadolujet.com and the call center on 444 2 538 TÜRSAB DERGİ | MART 2014 59 Gölü’nde EXPO EXPO Yalıtım Hızlandı h a b e r le r... EXPO 2016 Antalya’da gölet ve sedde üzerinde devam eden yalıtım çalışmalarında yüzde 35’lik bölüm tamamlandı. EXPO 2016 Antalya alanında ağaçlandırma çalışmaları devam ederken, Expo Gölü ve sedde üzerine yapılan membran kaplama işlemi büyük bir hızla devam ediyor. Alanda yapılacak toplam membran kaplama işleminde yüzde 35’lik bölüm tamamlandı. Expo Gölü’nde toplam 90 bin metrekare membran kaplama yapılacak. Bunun yaklaşık yüzde 14’lik bölümünü oluşturan 12 bin 500 metrekaresi tamamlandı. Sedde üzerine toplamda yapılacak 35 bin metrekarelik kaplamanın ise yüzde 90’lık bölümünü oluşturan 32 bin metrekaresi bitirildi. Ayrıca, EXPO 2016 Antalya alanında bulunan idari binanın restorasyon çalışması da devam ediyor. Hizmet binası olarak kullanılacak binada Aralık ayında başlayan çalışmaların Mart ayı sonunda tamamlanması hedefleniyor. Isolation works accelerated at the EXPO Lake Expo Arşivi Thirty five percent of the isolation work ongoing on the banks and the pond has been completed. As afforestation is continuing in the EXPO 2016 area, the membrane-covering process on the banks and the pond continues at a great pace. Thirty five percent of the membrane-covering process to be done in the area is complete. Totally, 90,000 m2 (or 22 Acres) membrane covering will be carried out at the EXPO Lake. 12500 m2 - about 14 percent of it – is finished already. 32,000 m2 which is 90 percent of the total 35,000 m2, has been completed. In addition to this, the restoration of the administrative building at the EXPO 2016 site is continuing. Works started in December in the building, which will be a service building, are being targeted for completion at the end of March. Kaymakam Mehmet Baygül’den Ziyaret Döşemealtı Kaymakamı Mehmet Baygül, EXPO 2016 Antalya Ajansı’nı ziyaret etti. EXPO 2016 Antalya Ajansı Genel Sekreteri Selami Gülay, yapılan çalışmalarla ilgili Kaymakam Mehmet Baygül’e bilgi verdi ve EXPO 2016 Antalya’nın sembol çiçeği Şakayık’ı sundu. A visit by Kaimakam Mehmet Baygül Mehmet Baygül, Döşemealtı District Kaimakam, paid a visit to the EXPO 2016 Antalya Agency. Selami Gülay, the Secretary General of EXPO 2016 Antalya Agency, informed Kaimakam Mehmet Baygül about the efforts made and presented him the peony, the flower symbol of EXPO. EXPO 2016 ANTALYA AJANSI 14. YÖNETİM KURULU TOPLANDI Yönetim Kurulu Toplantısı’ndan sonra “Tarım ve İnsan” konulu fotoğraf sergisi açıldı. Yönetim Kurulu Toplantısı’ndan sonra “Tarım ve İnsan” konulu fotoğraf sergisi açıldı. EXPO 2016 Antalya Ajansı 14. Yönetim Kurulu Toplantısı, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı ve EXPO 2016 Antalya Ajansı Yönetim Kurulu Başkanı M. Mehdi Eker başkanlığında gerçekleşti. Yönetim Kurulu toplantısı sonrası Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından bu yıl 5’incisi gerçekleşen “Tarım ve İnsan” konulu fotoğraf yarışmasında dereceye giden fotoğrafların yer aldığı serginin açılışı yapıldı. 40 adet fotoğrafın bulunduğu serginin açılışını Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı M. Mehdi Eker, Antalya Valisi ve EXPO 2016 Antalya Ajansı Yönetim Kurulu Başkan Vekili Sebahattin Öztürk, EXPO 2016 Antalya Ajansı Yönetim Kurulu üyeleri birlikte yaptı. The EXPO 2016 Antalya Agency 14TH BOARD OF DIRECTORS ASSEMBLED After the Meeting of the Board of Directors, a photograph exhibition with the theme “Agriculture and Man” was opened. The EXPO 2016 Antalya Agency 14th Meeting of the Board of Directors, headed by Mehdi Eker, Minister of Food, Agriculture and Livestock was held. The opening of the photo exhibition in which 40 pictures are displayed was carried out jointly by Mehdi Eker, Minister of Food, Agriculture and Livestock, Sebahattin Öztürk, the Governor of Antalya and the Vice President of the Executive Board of EXPO 2016 Antalya Agency, and Antalya Agency Board of Directors Members. Gülay ve Tigem ANBİRLİK’te EXPO 2016 Antalya Ajansı Genel Sekreteri Selami Gülay ve TİGEM Boztepe Tarım İşletmeleri Müdürü Olcay Akın’la birlikte Antalya Pamuk ve Narenciye Tarım Satış Kooperatifleri Birliği (ANTBİRLİK) Genel Müdürü Atilla Deniz’i ziyaret etti. Genel Sekreter Gülay, ziyaretlerde EXPO 2016 Antalya çalışmaları hakkında bilgi verdi. Mr. Gülay and Tigem in ANBİRLİK Selami Gülay, the Secretary General of EXPO 2016 Antalya Agency visited Olcay Akın, the Director of TİGEM Boztepe Agriculture Enterprises, and Atilla Deniz, the General Director of Antalya Cotton and Citrus Sales Cooperatives Union (ANTBİRLİK). During these visits, Secretary General Selami Gülay updated the directors on the works at EXPO 2016 Antalya. TÜRSAB DERGİ | MART 2014 61 THY BİRLİKTE FARKLIYIZ THY Arşivi ve Shutterstock h a b e r le r... TOGETHER WE ARE DIFFERENT Her sene dünya genelinden Türk Hava Yolları yöneticilerini bir araya getiren yönetim zirvesi tamamlandı. The annual management summit that brings together Turkish Airlines managers from around the world has ended. Türk Hava Yolları'nın dünya çapında 600 yöneticisinin bir araya gelerek 2013 yılını değerlendirdikleri ve 2014 yılının hedeflerini tartıştıkları zirvede bu sene ana tema, "Birlikte Farklıyız" olarak belirlendi. Yönetim Zirvesi’ne başta Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Türk Hava Yolları Yönetim Kurulu ve İcra Komitesi Başkanı Hamdi Topçu, Türk Hava Yolları Genel Müdürü Doç. Dr. Temel Kotil, Türk Hava Yolları Yönetim Kurulu üyeleri ve Türk Hava Yolları iştiraklerinin ve yurt içi - yurt dışı destinasyonlarının idarecileri olmak üzere 600’e yakın yönetici katıldı. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek yaptığı konuşmada "Türkiye ve Türk Hava Yolları birlikte çok yol kat etti. Tüm çalışanlarınızın desteğiyle başarılarınızı devam ettireceğinize yürekten inanıyorum." dedi. Türk Hava Yolları Yönetim Kurulu ve İcra Komitesi Başkanı Hamdi Topçu, 2013’te Türk Hava Yolları'nın yüzde 20 büyümeyi başardığını dile getirerek bu başarıda emeği geçen tüm çalışanlara teşekkür etti. Konuşmasına 2014 hedeflerini anlatarak devam eden Topçu "Türk Hava Yolları 2014 yılında hassas bir dönemden geçecek. Gerçekten global bir şirket olma hedefimizi ilerilere taşımak istiyorsak daha çok çalışmalı ve rakiplerimizden çok daha iyi işler ortaya çıkarmalıyız.” dedi. MASTERS OF COMMUNICATIONS IN ISTANBUL The third meeting of Turkish Airlines' international organization, Social Trippin', which provides an opportunity for generating and exchanging ideas about issues of interest to aviation, took place recently in Istanbul. For information about the event, where creative ideas for giving passengers the perfect flight experience were presented under the rubric "The Future of Aviation", visit the website at http://www.socialtrippinistanbul.com. “Together We are Different” was the theme at this year’s summit, where 600 Turkish Airlines managers from around the world came together to assess 2013 and discuss targets for 2014. Close to 600 managers took part in summit, among them Finance Minister Mehmet Şimşek, Turkish Airlines’ Chairman of the Board and Executive Committee Hamdi Topçu, Turkish Airlines’ President and CEO Temel Kotil, Ph.D., members of Turkish Airlines’ Board of Directors, managers of the domestic - international destinations and airline’s subsidiaries. Speaking at the meeting, Finance Minister Mehmet Şimşek said, “Turkey and Turkish Airlines have come a long way together. I wholeheartedly believe you will sustain that success with the support of all your employees.” Chairman of the Board and Executive Committee Hamdi Topçu in his talk drew attention to Turkish Airlines’ 20% growth in 2013 and thanked all employees whose efforts contributed to that success. Topçu, who went on to define the targets for 2014, said, “Turkish Airlines is facing a critical period in 2014. If we want to move forward toward our goal of being a truly global company, we have to work even harder and do better than our competitors. We are going to continue to move this company forward.” İLETİŞİM USTALARI İSTANBUL'DAYDI Havacılığa dair birçok konu ile ilgili fikir üretimi ve farklı görüş alışverişine olanak sağlayan Türk Hava Yolları'nın uluslararası organizasyonu Social Trippin’ üçüncü buluşmasını İstanbul'da gerçekleştirdi. "Havacılığın Geleceği" ana başlığı altında yolcuların uçuş deneyimini mükemmelleştirmek için yaratıcı fikirlerin sunulduğu etkinliğe dair detaylı bilgi için www.socialtrippinistanbul.com web sitesini ziyaret edebilirsiniz. TourIstanbul’a İLGİ BÜYÜYOR Türk Hava Yolları’nın dış hattan dış hata seyahat eden transit yolcularını İngilizce rehber eşliğinde İstanbul’un tarihi ve turistik mekânlarında keyifli bir yolculuğa çıkaran TourIstanbul, 2013 yılında yaklaşık olarak 16 bin yolcuya hizmet ederek büyümesini sürdürdü. TourIstanbul’a ait detaylı ve güncel program akışına www.istanbulinhours.com web sitesinden ulaşabilirsiniz. INTEREST is GROWING in TourIstanbul TourIstanbul takes transit passengers on Turkish Airlines’ international routes on an enjoyable jaunt to Istanbul’s historic and touristic sites in the company of an English-speaking guide. The service, which served some 16,000 passengers in 2013, continues to expand. The daily schedule and further information about TourIstanbul are available over the website www.istanbulinhours.com SİNOP UÇUŞLARI BAŞLIYOR Pist bakım ve onarım çalışmaları nedeniyle bir yıldır kapalı olan Sinop Havalimanı'nın tekrar hizmete girmesiyle birlikte Türk Hava Yolları Sinop uçuşlarına yeniden başladı. Haftanın yedi günü boyunca yapılan karşılıklı seferler hakkında detaylı bilgi edinmek ve bilet satın almak için www.turkishairlines.com web adresini ziyaret edebilirsiniz. SİNOP FLIGHTS GET UNDER WAY Turkish Airlines recently resumed flights to Sinop following the reopening of Sinop Airport which had been closed for a year due to runway maintenance and repairs. Tickets and further information about the airline’s daily turnabout flights are available over the website www.turkishairlines.com SELFSHOT İLE YILDIZLARA KATILIN Kobe ve Messi'nin büyük ses getiren Selfie ShootOut serüvenine ortak olma şansı iPhone'unuzda. Selfshot iPhone uygulaması ile reklam filminin geçtiği destinasyonları arka plan olarak kullanıp fotoğrafınızı çekebilir, sosyal medyada yayınlayabilirsiniz. Sosyal medyada en büyük ilgiyi gören fotoğraf ise sahibine gidiş dönüş uçak bileti kazandıracak. JOIN THE STARS WITH SELFSHOT You have a chance now to join in Kobe and Messi’s wildly popular Selfie Shootout from your own iPhone! With the Self Shot iPhone app, you can snap a photo of yourself using the destinations in the advertising film as background and post them on social media. The photo that gets the most hits will win its owner a roundtrip ticket on Turkish Airlines. TÜRSAB DERGİ | MART 2014 63
© Copyright 2024 Paperzz