Zeytinliklerin Durumu Yeni Yasama Yılına Kaldı - Köy

Türkiye’nin Tarım Gazetesi
AĞUSTOS 2014
Yıl:3 Sayı:33
TÜRKİYE KÖY KALKINMA VE DİĞER TARIMSAL AMAÇLI KOOPERATİF BİRLİKLERİ MERKEZ BİRLİĞİ GAZETESİ
Zeytinliklerin Durumu
Yeni Yasama Yılına Kaldı
»» Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nca hazırlanan, 25 dönümden küçük zeytinliklerde
maden ve enerji yatırımlarına izin veren yasa tasarısı büyük tepkilere yol açmıştı.
Zeytinliklerin durumu Meclis’in tatile girmesiyle Yeni Yasama Yılına kaldı.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nca
hazırlanan Elektrik Piyasası Kanunu ile
3573 Sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerin Aşılattırılması Hakkında Kanunda Değişikliğe Dair Kanun Tasarısı”nın
4. maddesi ile zeytin alanlarında, Gıda
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın izniyle, tesisler yapılabileceği hükmünün
getirilmesi gündeme gelmişti.
Yapılacak düzenlemenin hayata geçmesi durumunda, 25 dönümden az büyüklükteki zeytin bahçeleri ‘zeytinlik‘ statüsünden çıkartılarak, sıradan arazi olarak
kabul edilecek. Kamu yararı görülmesi
durumunda ise, bu alanlarda enerji ve
yapılaşma faaliyetlerine izin çıkacak.
Türkiye dünyanın dördüncü büyük zeytin üreticisi. Yaklaşık 500 bin üreticiyle
160 milyondan fazla ağaçla zeytin üretiyor. Türkiye‘deki zeytinliklerin ortalama
büyüklüğü 10 dönüm civarında, tasarıya
göre buralar zeytinlik olarak sayılmıyor.
35753 Sayılı Mecut Yasa’nın 20. Maddesinde, ‘Zeytinlik sahaları içinde ve
bu sahalara en az 3 kilometre mesafede
zeytinyağı fabrikası hariç zeytinliklerin
vegatatif ve generatif gelişmesine mani
olacak kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletilemez. Bu alanlarda yapılacak zeytinyağı
fabrikaları ile küçük ölçekli tarımsal
sanayi işletmeleri yapımı ve işletilmesi
Tarım ve Köyişleri Bakanlığının iznine
bağlıdır. Zeytincilik sahaları daraltılamaz.’ denilmekte. Yeni Yasa Tasarısı
kanunlaşırsa ‘Kamu Yararı’ görülmesi
durumunda; zeytinlikerde madencilik
faaliyeti yapılmasının önünü açıldığı gibi
bu alanlarda, petrol ve doğalgaz işletme
faaliyetleri, jeotermal, savunmaya yönelik stratejik ihtiyaçlar, yol, altyapı ve
üst yapı faaliyetleri ve elektrik üretimine
izin çıkmış olacak. » Syf 11’de
Saman Fiyatları 10
Kuruştan 40 Kuruşa Çıktı
“Bıçak Kemiğe Dayandı, Bize
Af Yoksa Sokağa Çıkacağız”
»» Bu yıl kış aylarında yaşanan kuraklığa
bağlı olarak saman fiyatları 3-4 katına çıktı
ve 40 kuruşa ulaştı.
»» Elektrik borçları yüzünden sıkıntıya düşen
Sulama Kooperatifleri ortakları isyanda.
Geçen sene hasat döneminde
kilogramı 10-15 kuruş arasında değişen samanın fiyatı, yoğun talebin ardından
35-40 kuruşa kadar çıktı. İç
piyasada fiyatların bu kadar
artmasının ardından ithalatın da yolu açıldı. Hayvancılık yapanların besin
olarak kullandığı samanın
fiyatı şimdi üretcileri kara
kara düşündürüyor.
Kuraklık nedeniyle İç Anadolu Bölgesi’nde özellikle
Konya, Eskişehir, Ankara
Polatlı gibi hububat üretiminin en yaygın olduğu
bölgelerdeki bir çok tarlada
ekinler yetersiz kalırken, bu
durum saman fiyatlarını da
olumsuz etkiliyor. » Syf 10’da
“Kooperatifçilik Aile
Çiftçiliğinin Örgütlü
Halidir”
Türkiye Milli Kooperatifler Birliği
Genel Başkanı
Muammer Niksarlı ile
Kooperatifçiliğin Geleceğini
Konuştuk.
» Syf 12’de
TBMM’nde görüşülmeye başlayan “Torba Yasası” içinde
bulunduğu söylenen yeni
Af Tasarısında çiftçilerin
elektrik borçlarının bulunmamasına Türkiye Sulama
Kooperatifleri Birliği Genel
Başkanı Halis Uysal “Hazırlanan Torba Yasası içinde
neredeyse herkese af var bize
yok. 380 bin ortağımız aileleri ile birlikte 1,5 milyon kişi
çok perişan. Telefonlarım
susmuyor. ‘Başkan bıçak kemiğe dayandı. Bizde sokağa
çıkalım’ diyorlar.” dedi.
2014 Uluslararası Aile Tarımı Yılı
Bademler Çiçek Açtı
»» İzmir Büyükşehir Belediyesi ile
Bademler Köyü Tarımsal Kalkınma
Kooperatifi arasında düzenlenen ‘Yazlıkkışlık Mevsimlik Çiçek ve Sardunya Alım
Sözleşmesi’ imzalandı.
Türkiye’nin ilk köy tiyatrosu
olan Bademler Köyü Tiyatrosu’sunun bahçesinde gerçekleşen, 770 bin TL bedelle
1 milyon 200 bin adet mevsimlik çiçek ve 20 bin adet
sardunya alımı için yapılan
imza törenine; Urla Belediye Başkanı Sibel Uyar, ilçe
belediye başkanları, belediye
meclis üyeleri, Bademliler ve
kooperatif ortakları katıldı.
İmza töreninde konuşan Büyükşehir Belediyesi Başkanı
Aziz Kocaoğlu, tarımın ve
kırsalın kalkınması için ellerinden gelen tüm çabayı gösterdiklerini belirterek, üreticilere de birlik olun çağrısı
yaptı. » Syf 8’de
Or-Koop 17. Olağan Genel
Kurulunu Gerçekleştirdi
»» Türkiye Ormancılık Kooperatifleri Merkez
Birliğinin 17. Genel Kurulu 18 Temmuz
2014 tarihinde Ankara Swiss Otel’de
gerçekleştirildi.
Genel Başkanı Halis Uysal,
“Torba Yasası” içinde bulunan
birçok sektör için düşünülen
af taslağında, üyelerin elektrik
borçları ve faizlerinin bulunmamasının üzücü olduğunu,
vatandaşlar arasında ayrıcalık
yapıldığını söyledi. » Syf 6’da
Genel Kurul’a Or-Koop Merkez
Birliğine bağlı Bölge Birlikleri
ve birim kooperatiflerden delegeler, Yönetim Kurulu Üye-
leri ve temsilcileri, sivil toplum
örgütlerinin temsilcileri, siyasi
parti temsilcileri ve basın
mensupları katıldı. » Syf 6’da
Hadi İLBAŞ
Prof.Dr. T. Ayhan ÇIKIN
Erol AKAR
Dünden Bugüne
Kooperatifçilik -33» Syf 2’de
Uluslararası
Kooperatifler Günü
» Syf 10’da
Yeni Üst Örgütlenme
Moddellerine Doğru
Kümelenme... » Syf 11’de
Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA
Ünal ÖRNEK
“Dir” Örtük Adıyla Yapılacak
Kırmızı Et İthalatı
Kime Yarayacak? » Syf 4’te
Zeytinlikleri
Yok Edecek Kanun
Buğdaya Dikkat!
» Syf 5’te
» Syf 19’da
Dr. Nezaket CÖMERT
Dr. Erhan EKMEN
Doç.Dr. Deniz Yılmaz
Pestel Analizi
Yeni Arayışlar:
Sözleşmeli Tarım
Biçerdöverle
Ürün Hasadı -I-
» Syf 15’te
» Syf 16’da
» Syf 18’de
KOOPERATİFÇİLİK
- sürecek - Yazarımızın önceki yazıla-
rına www.koykoop.org adresinden ulaşabilirsiniz.
‘Çiftçim’ Tarımsal Kalkınma Kooperatifleri
Ürün Satış Merkezi Açıldı
»» İzmir ilinde faaliyet gösteren ve markalı/ambalajlı üretimleri olan kooperatifler bir araya
gelerek oluşturduğu ‘Çiftçim’ ürün satış merkezi 21 Temmuz 2014 tarihinde hizmete girdi..
• Bağarası ve Yenibağarası Tarımsal Kalkınma Kooperatifi,
1971 yılından bu yana faaliyet gösteren Türkiye Köy Kalkınma ve
Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatif Birlikleri, 1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu’nun geçiçi 2. maddesi gereği, intibak dışı kalarak tüzel
kişiliklerini korumuş ve Merkez Birliği düzeyinde KÖY-KOOP adı altında üst örgütlenmelerini tamamlamışlardır.
Köy-Koop Merkez Birliği; Tarıma ait farklı çalışma alanlarında
(Hayvancılık, Süt üretimi ve işlenmesi, seracılık, halı–kilim üretimi,
zeytin ve zeytinyağı işlenmesi, bal, çeltik üretimi ve işlenmesi,
çiçekçilik, fidan, salça, reçel, konserve üretimi v.b.) etkinlik gösterir.
YAYIN KURULU
• Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI
• Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA
• Prof.Dr. Ayhan ÇIKIN
• Prof.Dr. Cem ÖZKAN
• Prof.Dr. Bülent GÜLÇUBUK
• Yrd. Doç.Dr. Tuba ŞANLI
• Yrd. Doç.Dr. Hilal TUNCA
• Yrd.Doç.Dr. Levent DOĞANKAYA
• Dr. Yener ATASEVEN
• Dr. Özdal KÖKSAL
• Dr. Neşe N. TOPRAK
• Dr. Selen Deviren SAYGIN
• Dr. Güray AKDOĞAN
• Dr. Caner KOÇ
• Uzm. Dr. Esra GÜNERİ
• Ünal ÖRNEK
• Erol AKAR
• Tevfik Fikret CENGİZ
Gazetemizin Yayın Kurulu Üyeleri Fahri Olarak Görev Yapmaktadırlar.
SA
M
LA
AÇLI KOO
P
ER
RK
• Bademli Tarımsal Kalkınma Kooperatifi,
KÖY-KOOP MERKEZ BİRLİĞİ
LİKLERİ M
E
• Tire Süt Müstahsilleri Tarımsal Kalkınma Kooperatifi,
01/08/2014 Temmuz 2014 Dönemine Ait Mal ve Hizmet
01/09/2014 Satışlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Bs)
BİR
Başlangıç olarak Çiftçim
Tarımsal Kalkınma
Kooperatifleri Ürün
Satış Merkezi’nde yer
alacak Tarımsal kalkınma
Kooperatifleri:
01/08/2014 Temmuz 2014 Dönemine Ait Mal ve Hizmet
01/09/2014 Alımlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Ba)
F
• İğdeli Tarımsal Kalkınma Kooperatifi,
• Gödence Tarımsal Kalkınma Kooperatifi,
• İzmir Arı Yetiştiricileri Birliği,
Hayata geçen satış merkezinden alışveriş yaparak sağlıklı, güvenli ve kaliteli
gıda tüketileceği gibi, büyük emeklerle
üretimi sürdüren üreticiler de doğrudan
desteklenmiş olacak.
01/08/2014 Temmuz 2014 Dönemine Ait Katma Değer
26/08/2014 Vergisinin Ödemesi
İ
AT
‘Çiftçim’ de sadece kooperatif/birlik ürünlerinin satışı yapılmakta ve böylece tüketiciye güvenilir ve kaliteli ürünler sunulmaktadır. Satış merkezinde şimdilik
İzmir kooperatiflerinin ürünleri satışa
sunuldu. Ancak en kısa zamanda diğer
illerde faaliyet gösteren kooperatif ürünlerine de yer verilmesi planlanıyor. Piyasada satışı yapılan ve ambalajlı ürünü
bulunan 5 Tarımsal Kalkınma Kooperatifi ve 1 Birlik müştereken almış oldukları
karar ve imzalanan protokol ile “Çiftçim”
in marketing hizmetlerinin yürütülmesi
görevini S.S. Tire Süt Müstahsilleri Tarımsal Kalkınma Kooperatifine verildi.
Temmuz 2014 Dönemine Ait İstihkaktan Kesinti Suretiyle Tahsil Edilen Damga Vergisi ile
01/08/2014
Sürekli Mükellefiyeti Bulunanlar İçin Makbuz
25/08/2014
Karşılığı Ödenmesi Gereken Damga Vergisinin
Beyanı
M
Bu iki kötü olayın 1980’den sonraki kooperatiflere, birliklere, Merkez
Birliği’ne ders olmasını dilerim.
01/08/2014 Temmuz 2014 Dönemine Ait Katma Değer
25/08/2014 Vergisinin Beyanı
RI
İkincisi, bugün kooperatifçiliğimizin
çölde su arar gibi aradığı Kooperatifler
Bankasının güya yabancı sermayeye
karşı çıkmak adına yerle bir edilmesi.
Temmuz 2014 Dönemine Ait GVK 94. Madde
01/08/2014
ile KVK 15. ve 30. Maddelerine Göre Yapılan
25/08/2014
Tevkifatların Muhtasar Beyanname ile Beyanı
V E D İ Ğ E R TA
Ertesi günü banka yetkilileri bana telefon ettiler. Sonuçtan son derece üzüntü
duyduklarını, bu durumda bankanın
faaliyete geçmemesi konusunda rapor
vereceklerini söylediler. Kredilerin kişilere verilmediğini, sağlama alıp Kooperatifler Bankası’nı kurmalarını rica
ettim. “Bu önerinizi değerlendireceğiz”
dediler. Bir hafta sonra maalesef yeni
Bu kötülüklerden birisi, Mösyö
Deumeng’in
Fransa,
Bulgaristan,
Türkiye üçlüsünü bir araya getirip
Türkiye’nin tarım ürünlerini ihraç etmek amacıyla kurulmak istenen şirketin bizden sonraki çoğunlukça göz ardı
edilmesi.
01/08/2014 Temmuz 2014 Dönemine Ait İlan ve Reklam
20/08/2014 Vergisinin Beyanı ve Ödemesi
MA
Genel Kurul bitti. Bizim listemiz çoğunlukta olmasına rağmen delinerek karşı
tarafın azınlık listesini çoğunluğa çevirdi.
Kooperatifçilik el ele tutuşmak, konuları birlikte çözmek için güç birliği
kazanmak demektir. Onu aşırı uçların
esiri yapmak, kooperatifçiliğe ihanettir.
Sosyal Demokrat görüşü kendine yol
gösterici olarak kabul edip temsil ettiği
insanların ekonomik, sosyal sorunlarına sahip çıkmak gerçek kooperatifçiliğin ruhudur. Politikayı ikinci plana iterek ekonomik, sosyal konulara el atan
kooperatifçilik gerçek kooperatifçiliktir.
Geçmişte, niçin kurulduğunu, amacının ne olduğunu ikinci plana itip politikayı birinci plana çıkaran yöneticiler
başarılı olamamışlar, kooperatifçiliğe
kötülük yapmışlardır.
01/08/2014 2014 II. Geçici Vergi Dönemine (Nisan-Mayıs18/08/2014 Haziran) Ait Gelir Geçici Vergisinin Ödemesi
IN
Bir Ankara dışı gezimden dönüşte Genel Müdürle Avukatımızın erken Genel
Kurul kararı aldığını öğrendim. Çok
şaşırmıştım. Böyle bir karara ne gerek
Genel Kurulda, Genel Başkan
olarak ben yapılacak işleri
tek tek sayarak Genel Kurula
bilgi verdim. Kooperatifler
Bankasının bir üst yetkilisi
de Banka hakkında neler
yapılacağını anlattı. Daha
sonra muhalif gruptan bir
arkadaş söz aldı ve bizim
Osmanlı’nın canına okuyan
KAPİTİLASYONU geri
getirmek istediğimizi söyledi.
Tabi neler konuşulduğunu
banka yetkililerine ve diğer
yabancı konuklara İngilizceye
çeviriyordum. Bu arkadaşın
bu denli ağır konuşmasından
tüm banka yetkilileri şoke
oldular.
01/08/2014 2014 II. Geçici Vergi Dönemine (Nisan-Mayıs14/08/2014 Haziran) Ait Kurum Geçici Vergisinin Beyanı
K
Aksilikler. Aksilikler
olduğunu sordum. Çünkü genel kurula
daha bir yıl vardı. Onlar, muhaliflerin
yerli yersiz eleştirilerinden çalışamaz
hale geldiklerini söylediler. Genel Kurul Tarihi 26 Şubat 1980 idi Hollandalılar 4 Mart 1980 de düğmeye basacaklardı. Arkadaşlarımıza çok büyük bir
hata yaptıklarını söyledim.
Zaman zaman bu konuda konuşmalar
yapılır Köy –Koop Merkez Birliğinde
görev almış üst düzey kişiler bile “Kooperatifler Bankası” söz konusu edildiğinde neden olarak 1980 ihtilalini gösterirler. Bankanın kurulamamasında
1980 ihtilalinin bir etkisi olmamıştır.
Köylünün seçtiği kendi üyeleri, hırslarının esiri olarak Türkiye’yi Kooperatifler
Bankasız bırakmışlardır. Bu iki kere iki
dört eder gibi açık bir gerçektir.
01/08/2014 2014 II. Geçici Vergi Dönemine (Nisan-Mayıs14/08/2014 Haziran) Ait Gelir Geçici Vergisinin Beyanı
L
Bankanın Genel Müdürü bizden olacak,
iki Genel Müdür Yardımcısı onlardan
olacaktı. Bir Hollanda gezimde Banka
Genel Müdür Yardımcılığı yapacak kişileri benimle tanıştırdılar. Beğenmezsem değiştirebileceklerini söylediler.
Mevcut Bağcılar Bankasının sermayesi
5 milyon lira. Biz bunu 50 milyona çıkarmıştık. Hollandalılar Kooperatifler
Bankası kurulduğunda sermayesini
500 milyona çıkaracaklardı.
Köy-Koop Genel Merkezinin alt katını
Banka Genel Müdürlüğü yapmayı tasarlamıştık.
Hadi İLBAŞ
Köy-Koop Eski Genel Başkanı
Yeni gelen çoğunluk iktidarı “biz de
bu tür işleri yaparız” dercesine iki kez
Hollanda’ya gittiler Ne var ki, elleri boş
döndüler.
KA
Arkadaşlarımızın gayretleriyle
bankanın %67 payını ele
geçirdik. Banka artık bizimdi.
Bankanın adını Kooperatifler
Bankasına çevirmek için
sabırsızlanıyorduk. Banka
payının çoğunluğunu ele
geçirdiğimizi Hollandalı
dostlarımıza bildirdik. Onlar
bize 1980 yılının 4 Şubat
tarihinin bankanın kuruluş
tarihi olacağını bildirdiler.
yönetime güvenmediklerini ve kooperatifler bankası için yatırımdan vazgeçtiklerini söylediler. Şoke olmuştum. Ne
yazık ki yapılacak bir şey yoktu.
Ğİ • KÖY
Türkiye’de küçük bir banka bulmak ya
da satın almak önersisini Yönetim Kuruluna götürdüm. Daha önce de belirttiğim gibi, rahmetli Mahmut Türkmenoğlu ve Mustafa Başer İzmir’de böyle
bir banka bulunduğunu söylediler Kendilerine her türlü araştırma için yetki
verdik. Arkadaşlarımız bir süre sonra
bize daha ayrıntılı bilgi getirdiler. BAĞCILAR BANKASI adlı, 5 milyon sermayeli bu bankanın varisleri Egenin çeşitli
yerlerine dağılmışlardı. Kimisi hayattaydı, kimisi yaşamıyordu. Tüm bunların sahip oldukları payları satın almak
öyle kolay değildi. Bu arada Demirel’in
yeğeni de yandaşlarıyla birlikte bu bankayı satın almak için çırpınıp duruyorlardı.
Ağustos 2014 Dönemi muhasebe işleri ile
ilgili yapılması gerekenleri madde madde aşağıda sıralamış bulunmaktayız. İşlerinizde bolluk ve bereket diliyorum.
RLİ
Kooperatifler Bankası Teşebbüsü ve Akıbeti
Bİ
»»
Değerli Kooperatif Yöneticileri ve
Kooperatif Ortakları,
Z
Dünden Bugüne Kooperatifçilik -33-
MUHASEBEDE BU AY
E
2
Ağustos 2014 Köy-Koop Haber
İmtiyaz Sahibi ve Yayınlayan:
S.S. Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı
Kooperatifler Birliği KÖY-KOOP Adına
Yakup YILDIZ
Sorumlu Yazıişleri Müdürü:
Mehmet SEVER
Genel Yayın Yönetmeni: Emel TUĞRUL
Haber Müdürü: Turgay SOLMAZ
Haber Koordinatörü: Ayhan ELMALIPINAR
Reklam Müdürü: Yasemin ACAR
Merkez Adres: Paris Cad. 24/7 Kavaklıdere-Ankara
Tel: 0312.419 63 95 Faks: 0312. 419 63 96
Web: www.koykoop.org • E-posta: info@koykoop.org
Yayın Türü: Yaygın Süreli Yayın
Temmuz 2014 ANKARA
Baskı:
Atalay Matbaacılık Ltd. Şti.
Elif Sk. Sütçü Kemal İşhanı No:7/236-237 İskitler - ANKARA
Tel: 0312. 384 41 82
Yazıların Sorumluluğu yazarlara, ilanların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir.
4
Ağustos 2014 Köy-Koop Haber
TARIM
“Dir” Örtük Adıyla Yapılacak
Kırmızı Et İthalatı Kime
Yarayacak?
»» Yıllardır sahneye konulan oyun yine sahnede. Kasaplık canlı
hayvan ithalatından sonra karkas et ithalatına izin verildiği
bildiriliyor.
Gazetelerin yazdığına göre; Ulusal Kırmızı
Et Konseyi’nin sanayi grubu, Gıda Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı’nın da desteği ile DİR
kapsamında et ithalatı için İhracat Genel
Müdürlüğü’ne resmen başvurmuş bulunuyor.
Bilindiği üzere, DİR “Dâhili İşleme Rejimi”
kapsamındaki ürünler sıfır gümrükle ithal
ediliyor ve iç piyasaya sunulamıyor. İç piyasada herhangi bir ürünün bedeli uluslararası fiyata göre yüksek, ancak ithal edilen
ürünün dâhilde işlenerek dış pazarlara satma olanağı varsa bu rejim uygulanabiliyor.
Tamamının ihraç edilmesi gerekiyor. Yalnız
burada bir aldatmaca devreye sokuluyor. Sıfır gümrükle ithal edilen ürünler iç piyasaya
sürülüyor. İthalatçı çıkar sağlıyor. Bununla
birlikte dâhilde fiyatlar aşağı çekildiği için
üretici zararlı çıkıyor ve üretim geriliyor.
DİR’i savunanlara göre; ithal edilecek et
ile sanayicilerimiz Ortadoğu ülkelerinin
işlenmiş et ihtiyacını karşılayacaklar ve en
az 500 milyon dolarlık bir ihracat yapacaklarmış. Ancak üretim yetersizliğinden
dolayı yüzde 50 kapasite ile çalışıyorlarmış.
Bugün için ise yüzde 75 gümrükle karkas et
ithal edilmesi ihracat olanağına engelmiş.
Buna karşılık, üreticiler ise DİR kapsamında ithal edilecek etin iç piyasaya sunulacağını söylüyorlar ve “ İthal edilecek karkasın
yüzde 20’si kemik, yüzde 5’i işleme firesi ve
yüzde 75’i ise ettir. Bunun en az yüzde 50’si
bonfile ve kontrfile gibi kıymetli etleri içerir. Bu etler iç piyasada pazarlanacak. Geriye kalan karkasın yüzde 25’i salam, sosis ve
sucuğa işlenerek ihraç edilebilir.” şeklinde
açıklama yapıyorlar.
Türkiye kırmızı ette neden havlu
attı?
Bize göre günlük çözümlemelerin ötesinde,
önce neden bu duruma düşüldü, bunu irdelemek gerekiyor. Aksi durumda kafasını
kuma sokmuş deve kuşundan farkımız olmaz, olmayacak.
Batı, ABD/AB, doğayı aşırı bir şekilde sömürerek gereksinimlerinden daha çok tarımsal stok ve girdi oluşturuyor. Bunlara
pazar bulmak için çevre ülkelerinin tarımlarını çökertiyor, çökertmeye devam ediyor. Çökertmek için de tarım ürünlerinde
Dünya Borsa Fiyatları’nı aşağıya çekiyorlar,
arkasından Dünya Ticaret Örgütü ve Dünya
Bankası gibi örgütleri kullanarak çevre ülkelerine ithalatı dayatıyorlar.
Bu bağlamda Türkiye Tarımı’nda yeni-liberal politikalar uygulandı. Tarımsal KİTLER
özelleştirildi. İç piyasayı terbiye etmek gerekçesiyle tarım ürünleri ithal edildi. Desteklemelerde istikrarsızlık ve yetersizlik yaratıldı. Yetersiz desteklemeler ise üreticinin
büyük çoğunluğunu oluşturan küçük ve orta
ölçekli işletmelere değil, dev işletmelerin yaratılması ya da çok sınırlı büyük işletmeler
lehine kullanıldı, bu süreç devam ediyor.
Anılan politikaların hayvansal üretime yansıması ise şöyle oldu; Desteklemelerde sığır
yetiştiriciliği öne çıkarıldı. Çünkü Batı’nın
elinde olağanüstü sığır ürünleri ve bunları
yaratan sığır stokları vardı. Koyun ve keçi
yetiştiriciliği yakın dönemlere değin görmezlikten gelindi.
Batı’da sığır stokları yine dayanılmaz duruma gelince 2008’den itibaren Türkiye’ye
inek sütünden üretilmiş yağsız süt tozları,
doğrudan ya da dolaylı buzağı maması olarak pazarlandı. Sanayici bunlara yönelince
çiğ süt fiyatları düştü ve 1 milyona yakın
anaç inek kasaba gitti. Kasaplık olacak yaklaşık 400–450 bin civarında besi danası piyasaya giremedi.
Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI
İzmir Çiftçi Örgütleri
Güçbirliği Platformu
mustafa.kaymakci68@gmail.com
Sığır sayısı ve buna bağlı olarak piyasaya
girmesi beklenen kasaplık dana sayısındaki
ani düşüş, et açığını tetikledi. Sonuç da kırmızı et üretimi alarm vermeye başladı.
Ancak et açığının ortaya çıkmasında, yukarıda da değindiğimiz gibi koyun ve keçi yetiştiriciliğinin yakın dönemlere değin görmezlikten gelinmesiyle sayılarının yarı yarıya
azalması ana etmenlerden biri oldu. Bu yeterince görülmüyor, dile getirilmek istenmiyor. Koyun-keçi sayısının hızla azalmasında
şehirlerde oturan, ancak kafaları yıkanarak
kültürüne yabancılaşmış kitlelerin koyunkeçi ürünlerini tüketmekten kaçınması yanında ayrılıkçı terör de rol oynadı. Geçtiğimiz yıllarda koyun ve keçi eti fiyatlarının
ne kadar aşağıda olduğunu anımsayın. Para
kazanamayan çobanlar ne yapsın?
Hiç kimse günlük çözümler peşinde koşmasın. Kimi zamanlar et ithalatı için hazırlıklar yapılıyor, kimi zamanlar da karkas et
ithalatı düşünmüyoruz deniliyor. Bir şaşkınlık devam ediyor.
Et üretimini artırmak için ne
yapmalı?
• Tarımda uygulanan yeni-liberal politikalardan vazgeçilmeli.
• Mademki Avrupa Birliği’ne girmek isteniyor. Orada uygulanan Ortak Piyasa düzeni
Türkiye’de de gerçekleştirilmeli.
• Özelleştirilen ve kimileri de kapatılan Tarımsal KİT’leri; Süt Endüstri Kurumu, Yem
Sanayi, Yapağı ve Tiftik Anonim Şirketleri
yeniden açılmalı. Et-Balık Kurumu’nu işlevsel hale getirilmeli.
• Ulusal Süt ve Et Konseyleri’nde üreticilerin çıkarları doğrultusunda kararlar alınmalı.
• Koyun ve keçiciliğin hayvansal üretim
içindeki payını yükseltecek düzenlemelere
hız verilmeli.
• Hayvan ıslahı çalışmalarına önem verilmeli. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı,
yetiştirici Birlikleri ve üniversitelerle ortak
ıslah çalışmalarına ivme vermeli.
• Kesinlikle ve kesinlikle hayvansal ürünlerinde ithalata yönelmemeli. Dünya Ticaret Örgütü’nün getirdiği zorlamalara çare
aranmalı. Örneğin ithalatta kalite standartları yükseltilmeli.
Son söz yerine: DİR örtük adıyla yapılacak karkas et ithali de canlı hayvan ithalatı gibi hayvancılığı olumsuz
etkileyecek. Çünkü yapılan her ithalatta yetiştiriciler fakirleşiyor, hayvan sayısı azalıyor ve hayvansal üretimimiz düşüyor. İthalat lobisine ve
AB/ABD’li tekelci firmalara yarıyor.
Onlar zenginleşiyor, biz fakirleşiyor.
Bir başka deyişle Fakir Türk Çiftçisi,
Zengin Batı Çiftçisi’ne yardım ediyor.
İthalat kesinlikle çözüm değil. Bağımlılık
yaratıyor. Tıpkı afyon, esrar gibi.
Mühendis Niteliğinde Çiftçiler Yetişecek
»» Türkiye-Fransa arasında ilk kez düzenlenen agroekoloji konulu
Agreenium sempozyumu, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nin ev
sahipliğinde gerçekleşti.
İki gün süren sempozyum, çok
sayıda uzmanı ve iki ülkenin
ilgili kuruluş temsilcilerini bir
araya getirdi.
Sempozyumla ilgili değerlendirme yapan Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanı
Prof. Dr. Çolak, “Fransa ile
uluslararası ilişkilerimiz çok
ileri değil fakat Fransa’dan gelen talep üzerine bizde çok faydalı bulduk ve böyle bir çalıştayın hazırlanmasını Türkiye’de
gerçekleştirilmesini üstlendik.
Fransa’da tarımla ilgili 16 okulun biraraya gelerek kurdukları
Agreenium isminde bir konsorsiyum var. Konsorsiyumun
içinde üniversiteler, bakanlık
birimleri var. Fransa' da çiftçi
eğitimini ve çiftçinin mühendis haline getirilmesini, daha
doğrusu çiftçiye bir mühendis
vasfı kazandırmasını hedefleyen bir yapıdalar. ” dedi.
Çiftçilikle uğraşan yatırımcı
ve girişimcilerin, üniversite,
bakanlık, meslek odaları işbirliği ile yapılacak eğitim programıyla adeta birer mühendis
donanımına kavuşturulmasının amaçlandığını, Türkiye'de
yapılan çalışmada 15 uygulama
grubu tespit edildiğini belirten
Çolak, "Bu 15 uygulama grubu altında yaklaşık 200 adet
tarım uygulaması ele alınarak
eğitimler verilmesi karara bağlandı. Toprak işlemesinden
tutun, hayvan genetik materyalinin seçimine ve yönetimine kadar, tarım makinelerinin
seçimi ve yönetimine kadar
birçok konu bu kapsama alanı içerisinde var. Yani tarımla
uğraşan çiftçinin düzenli ve
bütüncül bir tarım, sürdürülebilir bir tarım yapabilmesi için
ekolojiye de saygılı. Çünkü çalıştayın konusu agroekolojiydi.
Sürdürülebilir tarım dediğimiz zaman agroekolojiyi göz
önüne almak zorundayız. Yani
çevreye doğaya saygılı doğal
kaynaklarımızı tüketmeden,
çevremizi yok etmeden, tahribat yapmadan doğayla dost
tarımsal faaliyet demektir. Bunun özellikle çiftçilere çok iyi
anlatılması lazım. Sonrasında
2015 yılında bu sempozyum
Fransa’da gerçekleştirilecek ve
Fransa ayağında öyle tahmin
ediyorum ki, biz şuanda yol
haritasını hazırlamaya başladık. Fransa Büyükelçiliği ile
Agreeniumun yöneticileriyle
her türlü bağlantılarımızı yaptık. Görüşerek yol haritamızı
belirleyeceğiz ve yaptıklarımızı, atmamız gereken adımları
Fransa’da tartışacağız. Sonrasında daha yaygın bir şekilde
büyük bir projeyle bunu hayata geçireceğiz. Bu çiftçinin mühendis çiftçiler haline getirilmesi aslında bizim uzun yıllar
önce ortaya koyduğumuz bir
idealdir. Bu idealimize Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığımız da katılmaktadır. Özellikle buradaki mezunlarımızın
birer girişimci olarak mezun
verilmesi, çiftçilikle uğraşan
yatırımcı ve girişimcilerin tarafımızdan bakanlığımızla birlikte işbirliği ile yürüteceğimiz,
meslek odamızın da katılacağı
eğitim programıyla adeta birer mühendis donanımına kavuşturulması bütün dileğimiz.
Böylece Türk tarımının biz
gelecekte sürdürülebilir tarım
agro-ekolojik tarım anlamında
çok önemli adımlar atacağına
inanıyoruz. Fransa olan işbirliğine de çok önem veriyoruz,
çok anlamlı buluyoruz. Bu
eğitimlerin sonunda, çalıştayların sonunda aslında ortaya
şu çıkacak. Burada çiftçi eği-
timlerini bir anda çalıştaylarla
gerçekleştirmiyoruz. Sadece
bu eğitimlerde nasıl bir rota ve
nasıl bir kompozisyon oluşacağını ortaya koyuyoruz. Daha
sonra düzenlenecek projelerle
çiftçi eğitimlerine başlanacak.
Bu Agreenium Konsorsiyumuna muhtemelen Türkiye’
den gelişmiş üniversiteler de
katılacak."dedi.
Haymana'da Çiftçi
Eğitim Merkezi
Geçmişte Ankara Ziraat Fakültesi olarak hayvancılık eğitimleri, bitkisel üretimle ilgili eğitimler yaptıklarını ve olumlu
sonuçlar aldıklarını kaydeden
Çolak, Şu anda Çalışma Bakanlığına sunulmuş bir projelerinin olduğunu, eğer bu
gerçekleşirse Haymana’daki
araştırma uygulama çiftçiliğini
bir çiftçi eğitim merkezi olarak
yapılandıracaklarını belirtti.
Ahmet Çolak, Güvenilir gıdaya
erişiminin en önemli sorun
haline geldiğini, bunu çözebilmenin tek yolunun Türkiye
genelinde iyi tarım uygulamaları, organik tarım ve klasik
tarımını iyileştirerek, hem doğayı tahrip etmeden, gereksiz
tarım ilacını doğaya vermeden, olabildiği kadar organik
formüllü tarım ilaçlarını kullanarak, gelecek nesillerimize
çok daha güvenilir gıdalarla
nesilleri yetiştirmek, onlarında
güvenle yaşayabilecekleri bir
çevreyi onlara miras olarak bırakmak olacağını ifade etti.
Suriyeli Tarım İşçileri Çukurova’da
»» Türkiye'nin en verimli tarım alanlarından Çukurova, savaştan kaçıp
Türkiye'ye sığınan Suriyeliler için ekmek kapısı oldu.
Suriye'de yaşanan iç savaş sonrası Türkiye'ye sığınanların
sayısı resmi rakamlara göre 1
milyona yaklaştı. Bu insanlardan yaklaşık 300 bini kamplarda kalıyor, diğerleri farklı
şehirlere dağılmış durumda.
Adana'ya gelen Suriyelilerin
çoğu tarım işçisi olarak çalışıyor. Binlerce Suriyeli, sabiber,
patlıcan, pamuk dikimi yapıyor. Salatalık, patates, domates
ve karpuz toplayarak hayatını
sürdürüyor. Suriyelilerden bir
kısmı tarla başlarında kurulan
çadırlarda, bir kısmı da kenar
mahallelerde 3-4 aile olarak
kiraladıkları ev veya depolarda
ikamet ediyor. Çocuklar akşama kadar çadırların çevresinde
vakit geçiriyor. Okula gitme
imkanı bulamayan çocuklar,
savaşın bitmesini ve okula gitmeyi ümit ediyor.
Seyhan Ziraat Odası Başkanı
lada bunların çalışma imkânı
olabilmektedir.
Dolayısıyla
daha kolay iş bulabildiklerinden dolayı çok yoğun biçimde
tarım sektöründe Suriyeliler
çalışıyor” dedi.
Süleyman Girmen, Adana'ya
gelen Suriyelilerin en kolay iş
bulabildikleri sektörün tarım
olduğunu belirtti. Reel sektörde kalifiye elemana ihtiyaç duyulduğunu, tarımda ise herkesin çalışabildiğini vurgulayan
Girmen, “Suriye’deki olaylardan sonra Adana çok büyük bir
göç aldı. Gelen insanlar vasıflı
olabildiği kadar çoğu da vasıfsız. Bu insanların en kolay
iş buldukları sektör de tarım.
Reel sektörde fazla yaşlı veya
küçük insanlar, belli bir yaşın
altındakiler çalışamaz ama tar-
Çukurova
Elciler
Derneği Başkanı Feyzi Ete, Suriyelilerin gelmesiyle birlikte
Güneydoğu’dan gelen tarım
işçilerinin veya 25-30 senedir tarım işçisi olarak çalışan
insanların mağdur olduğunu
ifade etti. Ete, "Suriyeli tarım
işçileri, ucuz iş gücü olarak
görülüyor. Bu durum ilerleyen
zamanlarda büyük sorunlar
doğurabilir. Normal işçiler Suriyelilerin yaşadığı sıkıntılardan dolayı şimdilik sessiz kalıyorlar ama homurdanmalar
başladı. İlerleyen zamanlarda
iş bulamama durumunda büyük sorunlar patlak verebilir."
uyarısında bulundu.
Köy-Koop Haber Ağustos 2014
GÜNDEM
5
Darıbükü Köyü Haritadan Silinecek
Zeytinlikleri Yok Edecek Kanun
»» Isparta ve Antalya sınırlarında 17 kilometrekare alanı kapsayan Kasımlar
Barajı ve 3 HES projesi nedeniyle Isparta’nın Sütçüler İlçesi'ne bağlı
Darıbükü Köyü haritadan silinecek.
»» İsrailli şahinler, buldozerlerle zeytinliklerini yok ederek
Filistinlileri çökertmeyi önemli bir strateji olarak kullandılar.
Şimdi Türkiye’de sonucu benzer olabilecek bir tasarıyı kendi
ellerimizle hazırlıyoruz.
Sütçüler İlçesi’nde Ayvalıpınar’
dan başlayan Kartöz ve Ayvalı derelerinin Antalya’nın
Manavgat İlçesi Değirmenözü
Köyü’nde Yukarı Köprüçay’la
birleştiği bölgede, Taçyıldız
Elektrik Sanayi Üretik A.Ş. firması tarafından yapımı devam
eden Kasımlar Barajı, Kasımlar
I, Kasımlar II ve Değirmenözü
HES projeleriyle Kalker Ocağı
ve Kırma Eleme Tesisleri Beton
Santrali’ne ilişkin, köylülerin
hukuki mücadelesi sürüyor.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın
‘ÇED Olumlu’ kararına karşı köylüler ve doğaseverler,
2012’nin Eylül ayında Isparta
İdare Mahkemesi’ne yürütmeyi durdurma ve raporun iptaline ilişkin dava açmıştı. Ancak
mahkeme, projenin birden fazla
ili kapsadığı gerekçesiyle ’görevsizlik’ kararı vererek, dosyayı Aralık 2012’de Danıştay’a
gönderdi. Danıştay 14’üncü
Dairesi’nde devam eden davaya
ilişkin 5 kişiden oluşan bilirkişi
heyeti bölgede inceleme yaptı.
ÇED Olumlu raporunda ekosisteme
etkilerin
yeterince
değerlendirilmediğine
dikkat
çekiliyor. Ayrıcı, projedeki su
miktarlarının birbiriyle uyuşmadığı, projenin entegre olmasına rağmen iletim tesislerinin
projede bulunmadığı söyleniyor. Projede yaklaşık 300 nüfuslu ve bölgenin merkezi ko-
numundaki
doğal
bir
cenneti andıran Sütçüler’in Darıbükü Köyü’nün tamamen su
altında kalacağı belirtilirken,
halkın ne yapacağına dair projede hiç bilgi de yer almıyor.
Yukarı Köprüçay Havzası zengin biyolojik çeşitliliğe sahip.
Bölgede sürüngenler, kuşlar ve
bitkiler bakımından önemli endemik türler var. Bunlardan biri
gökkuzgun kuşu ve kızıl akbabalar. Bölgede 10 endemik bitki
olduğu raporda var ama alanda
geniş yayılım olduğundan tamamen yok edilmeyeceği söylenmiş.
298 milyon liralık proje
3 HES, 1 baraj, taş ocağı ve beton santralinden oluşan 298
milyon liralık proje kapsamında
99 MW’lık kurulu güçle yıllık
266 bin MW/h elektrik enerjisi
üretimi planlanıyor. Proje tüm
yapılarıyla birlikte Isparta ve
Antalya’da 17 kilometrekarelik
alanı kapsıyor. Davası devam
eden projede baraj ve HES inşaatlarına başlandı ve inşaatlarda
yüzde 30, yüzde 50 seviyelerine
ulaşıldı.
Ne Kadar Ağaç Kesilecek
Projenin resmi bilgisinde 11 bin
ağaç kesilecek. Ağırlıklı kızılçam ve karaçam. Ardıç, çınar
ve meşelerde kesilecek ağaçlar
arasında. Bunların dışında yol
ve iletim hattı için kaç bin ağacın kesileceği ise belirtilmemiş.
Bölge zengin biyolojik çeşitliliğe sahip. Bölgede sürüngenler,
kuşlar ve bitkiler bakımından
önemli endemik türler var. Bunlardan biri gökkuzgun kuşu ve
kızıl akbabalar. Baraj altında
kalan bitkilerde yok olacak.
Tasarıyı
destekleyenler
Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı’nın yetki kulolumsuz sonuçları yıllanımı olacak ancak bu
lar içinde görebilecekler.
bizi ikna edemiyor. TaUmarız bu yanlıştan bir
sarıda zeytinlik alanlarda
an önce dönülür. TBMM
yapılabilecek faaliyetler
bir yasa çıkarmak üzere.
Yasanın adı: ‘’Elektrik
Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA tanımlanırken bir de “savunmaya yönelik stratejik
Piyasası Kanunu ile ZeyEge Üniversitesi Ziraat Fakültesi ihtiyaçlar” sayılıyor. Zeytinciliğin Islahı ve Yabatayfun.ozkaya@ege.edu.tr
tin Kanunu çıktığından
nilerinin Aşılattırılması
bu yana bu konuda bir
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’’. Kısaca Zeytin- ihtiyaç ortaya çıktığını zannetmiyorum.
cilik Kanunu dediğimiz önceki yasamız Bu madde istismara çok açık. Savunma
zeytinlik alanların yok olması ve zarar gör- deyince akan sular duracağı için ciddi
mesini ciddi bir şeklide engelliyordu. Yasa itirazların olacağı yerlerde bu gerekçenin
tasarısı ile zeytinlik alanlarda madencilik kullanılmayacağını kim garanti edebilir.
faaliyetleri, elektrik üretimine yönelik ya- Kısacası taslak zeytinliklerin yok olmasıtırımlar, petrol, doğalgaz arama ve işletme na yönelik büyük tehlikeleri içermektedir.
Taslağın bir maddesi zeytinlik sahalarına
faaliyetleri yapılabilecek.
her çeşit hayvanın sokulmasının yasak
olduğunu öngörmektedir. Zarar görenin
Eğer biz ülkemizin birçok
şikâyeti üzerine ihlal edenler altı ay hapis
yerinde bu yatırımlar için
veya adli para cezası ile cezalandırılacakdoğanın nasıl katledildiğini
lardır. Bu madde taslağın en masum madbiliyorsak, zeytinliklerin de
desidir. Acaba “taslakta hiç mi iyi şey yok”
nasıl yok edilebileceğini tahmin
denmesin diye sokulmuş gibi. Zeytinlikleedebiliriz. Bu taslak, korumayı
re bazı durumlarda hayvanlar zarar verebidevam ettiriyor gibi görünse
lir. Ancak boylanmış zeytinliklerin altında
hayvan otlatma oldukça yaygın ve olumlu
de bir maddesi ile zeytinlik
bir uygulamadır. Şimdi bu taslak ile köylü
alanı tanımlıyor ve 25 dekarın
istese bile kendi zeytinliğinde hayvan otlaaltındakileri tanımın dışında
tamayacak gibi görünmektedir.
bırakıyor.
En iyisi bu tasarının tümden iptalidir.
Bunları yağmalamak çok kolay. Dolayısı Ziraat Odaları ne yapıyor? Onları ve ilgili
ile bu alanlar için nerede ise hiçbir koru- bütün kuruluşları hemen şimdi tasarıyı
ma kalmıyor. Ülkemizdeki zeytinliklerin eleştirmeye ve gerekli tepkileri gösterezici çoğunluğunun 25 dekar altında ol- meye davet ediyoruz. Ya da sonsuza kaduğu biliniyor. 25 dekarın üstü için Gıda, dar sussunlar.
6
Ağustos 2014 Köy-Koop Haber
GÜNDEM
“Bıçak Kemiğe Dayandı.
Bize Af Yoksa Sokağa Çıkacağız”
»» Elektrik borçları yüzünden sıkıntıya düşen Sulama
Kooperatifleri ortakları isyanda.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görüşülmeye başlayan “Torba Yasası”
içinde bulunduğu söylenen yeni Af
Tasarısında çiftçilerin elektrik borçlarının bulunmamasına Türkiye
Sulama Kooperatifleri Birliği Genel
Başkanı Halis Uysal “Hazırlanan
Torba Yasası içinde neredeyse herkese af var bize yok. 380 bin ortağımız aileleri ile birlikte 1,5 milyon kişi
çok perişan. Telefonlarım susmuyor.
‘Başkan bıçak kemiğe dayandı. Bizde
sokağa çıkalım’ diyorlar.” dedi.
“Torba Yasası” içinde bulunan birçok sektör için düşünülen af taslağında, üyelerin elektrik borçları ve
faizlerinin bulunmamasının üzücü olduğunu, vatandaşlar arasında
ayrıcalık yapıldığını belirten TÜSKOOP Genel Başkanı Halis Uysal,
“Merkezimize bağlı 27 Bölge Birliği,
2500 Sulama Kooperatifinin 380 bin
ortağı bulunuyor. Bu ortaklarımız
aileleri ile birlikte 1,5 milyon kişidir.
Elektrik dağıtımı özelleştirmeden
önce gelen TEDAŞ’a ana para olarak
810 milyon lira borcumuz vardı. Zor
durumda olan ortaklarımız borçlarını ödeyemeyince, devlet 1 milyar 200
bin lirada tahakkuk ettirdi. Elektrik
dağıtımı özelleşince şirketlere de 1
milyar civarında borcumuz oluştu.
Her açıdan çok zor durumda olan
ortaklarımız ve aileleri borç batağına
düştüler. Biz en üst yönetim olarak
bu af yasa tasarısı öncesi iki bakanlık bizden önerilerimizi istemişti.
İki bakanlık tarafından hazırlanan
taslakta, ortaklarımızın özellikle
elektrik borçlarının taksitlendirilmesi, faizlerinin kaldırılmasıni talep
etmiştik. Biz Bakanlar Kurulu’nda
hazırlanan bu taslağın çıkmasını
beklerken, hazırlanan bu af tasarısında bizlerden hiç bahsedilmemesi,
ortaklarımızı ve ailelerini adeta şok
etti.” diye konuştu.
AB ülkelerinde tarımsal
elektrik ücreti 11 sent, bizde
23 sent.
Avrupa Birliği üye ülkeleri ve diğer
gelişmiş ülkelerin içinde Türkiye’deki çiftçilerin çok zor durumda olduğunu söyleyen Uysal, “Tarımsal
elektrik üzerinde %45’e varan çeşitli maliyet arttırıcı unsurlar var. AB
ülkelerinde tarımsal elektrik ücreti
11 sent, bizde 23 sent. AB ülkelerinde KVD yok, bizde %18,5, ayrıca
Türkiye’de %19 elektrik kaçağı var.
Ve %5 belediye payı, %2,5 TRT payı,
%1 fon var. Bunların kaldırılması
Türk çiftçisine rahat bir nefes aldıracaktır.” dedi.
“Herkese af var. Bize niye yok” diyen Halis Uysal, “ Hazırlanan yeni
af tasarısına çiftçilerin de dahil edilmesi, özellikle ortaklarımızın elektrik borçlarının da uygun bir şekilde
af taslağında yer almasını istiyoruz.
Ortaklarımız genel merkezimizin kapısını aşındırıyorlar. Telefonlarımız
susmuyor ‘Hakkızımı aramak istiyoruz. Ağzı var dili yok olan çiftçiler
olarak bizim de mi sokağa çıkmamızı istiyorlar. Artık bıçak kemiğe dayandı. Açlık sofulugu bozar’ diyorlar.
Genel Merkez olarak bugüne kadar
çalmadığımız kapı kalmadı. Milletvekillerimizin vicdanlarına sesleniyoruz.” diye konuştu.
»» Düzce Üniversitesi Arıcılık Araştırma, Geliştirme ve
Uygulama Merkezi (DAGEM), arıcılık ve arı ürünleri
konusundaki Ar-Ge çalışmalarına ev sahipliği yapacak.
Kekeçoğlu, arıcılıkta iyi olmamıza
rağmen, önemli aksaklık ve eksiklikler var olduğunu,bunları gidermek
için, "Tüzel-özel kişiler, kamu-özel
kurumlar yani hiç fark etmiyor, ucu
arıcılığa ya da arıya değen her türlü
projeyi üretebilen kişi veya kurumların bir araya getirileceği platform
oluşturacağız. Buraya katılacak ki-
»» Türkiye Ormancılık Kooperatifleri Merkez Birliğinin 17. Genel Kurulu 18 Temmuz
2014 tarihinde Ankara Swiss Otel’de gerçekleştirildi.
Genel Kurul’a Or-Koop Merkez Birliğine bağlı Bölge Birlikleri ve birim
kooperatiflerden delegeler, Yönetim Kurulu Üyeleri ve temsilcileri,
sivil toplum örgütlerinin temsilcileri, siyasi parti temsilcileri ve basın
mensupları katıldı.
Arıcılıkta Yenilikçi Ürünler
Desteklenecek
Arıcılık ve Arı Ürünleri Ar-Ge Proje
Pazarı Projesi'yle girişimci ve yatırımcılar bir araya getirilerek yenilikçi
ürünler geliştirilmesi hedefleniyor.
DAGEM Müdürü ve Proje Yürütücüsü Yrd. Doç. Dr. Meral Kekeçoğlu
"Arının tüm ürünleri, ilaç ve kozmetik sanayisinde değerlendirilerek ekonomik gelir sağlanabildiği,
Ülkemizde ise bu durumun çok geri
planda kaldığını, yeni yeni atılımlar
başladığını, bu atılımları biraz daha
ileri götürmek için böyle bir etkinlik
düşüncesini oluşturduklarını, ArGe çalışmasının TÜBİTAK, Doğu
Marmara Kalkınma Ajansı ile Düzce
Ticaret ve Sanayi Odası tarafından
desteklendiğini , ekim ayında da uygulamaya geçeceklerini belirtti.
Or-Koop 17. Olağan Genel Kurulunu
Gerçekleştirdi
şiler, fikri olup da gerçekleştirecek
bütçe ve imkanı bulunmayan insanlar olacak. Sizin bir fikriniz var, farklı bir kovan geliştirmişsiniz ya da arı
ürünüyle ilgili krem geliştirmişsiniz
ancak bunu sanayiye aktaramıyorsunuz. Bu etkinlikte fikri olanlarla
sanayiyi bir araya getiriyoruz. Arıcılıkla, arı ürünleriyle, makine teknolojileriyle fikri olan herkesi etkinliğimize bekliyoruz." dedi
Arı ve ürünlerinin geleceği ve modernizasyonunu ele alacaklarına
dikkati çeken Kekeçoğlu, "Burada,
belki tüm dünyaya satabileceğimiz
kovan tasarımı, belki tüm dünya
ülkelerinde, Paris'in ünlü kozmetik
mağazasında satılacak yeni krem
markası şekillenecek. Türkiye'de ilk
defa arıcılık ve Ar-Ge günleri düzenleniyor" diye konuştu.
Genel Kurul’da Or-Koop’un kuruluşundan bu güne yaptığı çalışmaları
anlatan bir kısa film gösterimi gerçekleşti. Duygulu anların yaşandığı
bir atmofserde açılış konuşmasını
gerçekleştiren, Türkiye Ormancılık Kooperatifleri (Or-Koop) Genel
Başkanı Cafer Yüksel, “Birçoğunuzun yakinen içinde bulunduğu,
beraber olduğumuz bu süreçlerde,
direncimde, kararlılığımda en ufak
bir zafiyetim olmadı. Bu günlere
nasıl geldiğimizi birçoğumuz biliyor. En zor günlerimizde ağlamadım, güçlüklerin karşısında boyun
eğmedim. Bugün yaptığımız işlerin
karşısında duygulanıyorum. Yaşadığımız tüm sorunların üstesinden
bugüne kadar geldik, bugünde,
gelecekte de bu zorlukları yenecek
güçte olacağımıza inanıyorum.”
diye konuştu.
Genel Kurul’da bir konuşma yapan
Tarım Orman-İş Sendikası Başkanı
Şükrü Durmuş, “Adına yeni dünya
düzeni denen, aslında; sermayenin
küreselleşmesi, dünyayı sermayenin kendi çıkarlarına uygun yapılaştıran bir olgudur. Neoliberalizm
özünde vahşi kapitalizmin tam
kendisi olup, dünyayı kendi çıkarları adına şekillendirme projesi adı
altında, dünya emek örgütlerine
ve emekçilerine yeni yıkım politikaları uygulanıyor. Bu politikalar
ne yazık ki Avrupa’ya baktığımızda bizde daha acımasız ve can alıcı şekilde yansıyor. Özellikle son
12 yıldır ülkemizi yöneten siyasal
iktidar, ‘kraldan daha çok kralcı’
mantığıyla, çalışma yaşamına yönelik düzenlemeleri emekçilerin,
çalışanların aleyhine, sermayenin
lehine düzenliyor. Bunu yaparken
de çalışma yaşamını güvencesiz
hale getiren, emeği yok sayan ve
taşeron sistemini bu alana yaygınlaştıran politikalarını acımasızca
yürütüyor. Bu politikalardan en çok
nasibini alan ormancılık sektörüdür. Dünyada iş güvenliği yasa tasarılarına paralel olarak, ülkemizde
İş Güvenliği ve İş Sağlığı Yasası’nın
kapsamı ne yazık ki, orman köylülerini kapsam dışında bırakmıştır.
Yıllarda bu alanda güvencesizliği
hep birlikte yaşıyoruz.” dedi.
Sayıları 20 binin üzerinde orman
köylerinin, orman içi ve bitişiğinde
yaşayan yurttaşlarımızın yaşadığı
sıkıntı ve sorunlarının çok önemli
olduğunu, bu sorunların kökenine
inmek gerktiğini vurgulayan, Kırsal Çevre ve Ormancılık Sorunları
Araştırma Derneği Yönetim Kurulu
Üyesi Ahmet Demirtaş yaptığı konuşmasında, “Bugünkü iktidar 12
yıl önce iktidara geldiğinde ‘devlet
ormancılığından, millet ormancılığına geçeceğiz’ diye bir slogan
ortaya atmıştı. Ve bu gerçekleşti.
Yapılan bütün hukuksal düzenlemeler, yönetmelikler tümüyle ormancılık sektöründe çalışan orman
emekçilerinin yoksullaştırılması,
işsizleştirilmesi sürecini doğurdu. Dikili satış orman emekçilerinin daha az iş bulmaları anlamına
geliyor. Bunu yaygınlaştırmakla
övünen bir ormancılık yönetimiyle
karşı karşıyayız. 18 Nisan’da yapılan iki yönetmelik değişikliğiyle,
ormanlarımızın önemli bir bölümü
uluslararası konsorsiyumun, ‘yap,
işlet, devret’ modeliyle ormanlarda
yapacağı karayolu, demiryolu gibi
işlerini ücretsiz hale getirdi. Buralardan çıkacak pasaların da başka
bir ormanı çöplük haline getirmeyi öngören düzenlemeler getirdi.”
diye konuştu.
Demirtaş, “Görüyorsunuz ki, ormanlarımız sadece sermayenin ve
sadece ormanlardan para kazanmak üzere örgütlenmiş sermayenin
daha fazla para kazanmasını öngören bir yaklaşımla hukuksal düzenlemeler yapılıyor. Anayasa’nın
169 ve 197. maddesine, 6831 Sayılı
Orman Yasası’na karşı hileli yollar
düşünülüyor. Bu günlerde Meclis’te
olan Torba Yasa’ya ormancılık ile il-
ket kültürü ve gözlüğüyle hazırlandı. Bu durumu çözemiyoruz.
Bunun suçu günahı bizim, demek
ki biz kendimizi anlatamadık, anlatamıyoruz. Şirket ile kooperatif
arasındaki farkı anlatamıyoruz ki,
karşımıza böyle bir ucube çıkıyor.
Türkiye’nin bir sorunu olarak bunu
söylüyorum. Bizim bilgimiz yetersiz de durmadan dışarıdan uzman
getiriyoruz. Kooperatifler Stratejisini yazacağız, nasıl yazacağız?
Uzman getiriyoruz, kooperatifler
yasasını yazacağız, nasıl yazalım?
1969 yılından bu yana en sıradan
bir insan bile uzmanlaştı bu konuda. Hepimiz uzmanlaştık, iyi kötü
dünyayı öğrenmeye başladık. Bu
konularda fazla soracağımız bir
soru yok. Keşke soracağımız sorulardan bir sonuç çıkarabilseydik.
Gezdiklerimizden, gördüklerimizden, çağırdıklarımızdan bir sonuç
çıkartabilseydik.” dedi.
Kooperatifçilik Strateji ve Eylem
Planı’nın tüm sektörlerden görüş
alınarak, 7 ana hedef ve 36 eylem
belirlediklerini söyleyen, Gümrük
ve Ticaret Bakanlığı Kooperatifçilik Müdürlüğü, Genel Müdür Yardımcısı Arif Sami Seymenoğlu “Bu
gili bir madde eklendi. Ormanlarda,
milli parklarda ve benzeri yerlerde
temeli, bodrum katı ve çatısı hariç,
2 kat yapı yapmaya ve bunları özel
kişilere yaptırmaya yetki veriliyor.
Bunu yaptıracak olan kurullarda,
ormancılıkla ilgili kamu kuruluşları
değil; belediyeler ve özel idareler.
Burada yapılacak işlerde, orman
içinde ve bitişiğinde yaşayan orman köylüsünün, ormancılıkla ilgili
işlerde devre dışı bırakıldığı, bunun
yerine özelleştirilerek, müteahhitlere, sermaye kesimlerine verilecek
işler. Bu imar işlemlerinin yapılmasında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
dışlanıyor. Yerine Orman ve Su İşleri Bakanlığı yetkilendiriliyor. Ormanlarımız büyük yıkım içerisinde.
Dünyanın en büyük havaalanını yapıyoruz dedikleri yer, orman. Kayıtlarda buralar orman gözükürken,
dört tane fidan diktikleri zaman da,
ormanı artırdım diyecekler. Böyle
bir yanılsamayla, böyle sanal bir
ortamla karşı karşıyayız.” değerlendirmesinde bulundu.
eylemlerin büyük bir bölümünü
faaliyete geçirdik. Bu eylemler üzerindeki faaliyetlerimiz devam edecek. Çünkü Kooperatifçilik Strateji
ve Eylem Planı 5 yıllık bir süreci
kapsamaktadır.” dedi.
Strateji Belgesi’nin neleri öngördüğünü kısa başlıklar altında bir
değerlendirmesini yapan Seymenoğlu, “Bakanlık olarak kooperatiflerde parçalı bir yapının olduğunu
görüyoruz. Yapı kooperatifleri Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na, tarımsal kooperatifler Gıda Tarım
ve Hayvancılık Bakanlığı’na, diğer
kooperatifler ise Gümrük ve Ticaret
Bakanlığı’nın çatısı altında, denetime, kuruluşa ve izlemeye tabiler.
Ülkemizde genel olarak baktığımızda kooperatiflerin imajı biraz alt
seviyelerde. Öncelikle halletmemiz
gereken bu imaj sorunu. En başta
kooperatifçilikte görev alan insanların, biz ne kadar ortak hareket
etme kültürüne sahibiz. Kooperatifimize ne kadar sahip çıkıyoruz.
Genel kurullarda kendi çıkarımız
doğrultusunda mı oy kullanıyoruz,
yoksa kooperatifçiliğin olmazsa olmazları doğrultusunda mı?. Ben
birincisinin daha ağırlıklı olduğunu
düşünüyorum.” dedi.
Strateji Belgesinde çok amaçlı kooperatifçiliği önerdikleri bilgisini de
veren Seymenoğlu, “Az kooperatif,
çok amaçlı, çok işlevsel kooperatif”
diye konuştu.
Konukların konuşmalarının ardından Gündem maddeleri karara
bağlanarak dilek ve temennilerle
Genel Kurul sonlandı.
Yeni Kooperatifler Yasası,
kooperatifçilik kültürü
dikkate alınmadan, şirket
kültürü ve gözlüğüyle
hazırlandı.
Genel Kurul’da, ülkemizde ve dünyada kooperatiflerin yaşadığı son
gelişmeler hakkında bilgi aktaran,
Türkiye Milli Kooperatifler Birliği
Genel Başkanı Muammer Niksarlı
yaptığı konuşmasında, “Yeni Kooperatifler Yasası, kooperatifçilik
kültürü dikkate alınmadan, şir-
Köy-Koop Haber Ağustos 2014
GÜNDEM
Tuz Gölü’nde Flamingo
Ölümleri Artıyor
Çeltikte Rekor Üretim Bekleniyor
»» Türkiye’nin ikinci büyük gölü ve 305 Önemli Doğa Alanı’ndan
biri olan ve 1. Derece Doğal Sit olarak tescil edilen, uluslararası
kriterlere göre A sınıfı bir sulak alan ilan edilen Tuz Gölü yanlış
su politikaları ile tamamen kuruma aşamasına geldi.
Dünyada flamingolar için en önemli kuluçka sahalarından biri olan Tuz Gölü'nde sular 12 gün
içinde 270 metre çekilirken, flamingo cenneti
olan göldeki ölü kuş sayısı 50'ye ulaştı.
Doğa Derneğinin verdiği bilgiye göre
Flamingoların Akdeniz havzasındaki en
önemli üreme alanlarından biri olan gölde
geçtiğimiz senelerde gerçekleşen yoğun yağışlar nedeni ile sayıları 22 bini bulan yavru sayısı bu sene yaklaşık %90’lık düşüşle
2650 bireyi ancak buldu.
Doğa Derneği uzmanlarının gerçekleştirdiği havadan fotoğraflama çalışmalarında
gölün yarısından fazlasının Haziran sonu
itibarı ile tamamen kurumuş olduğu tespit
edildi. Flamingolar ise gölün batı kısmında
kalan bir avuç sudan medet umuyorlar. Yumurtadan çıkan yavruların kısıtlı su nedeni
ile beslenememe ve ölüm tehlikesi ise kaygı
verici bir boyutta. Ölü yavrulara rastlanmaya başlandı bile. 2003 yılından itibaren Tuz
Gölü’nde flamingoları takip eden ve her yıl
hava fotoğrafları ile yavruları tespit ederek
flamingoların sayımını gerçekleştiren Doğa
Derneği uzmanları türün geleceğinin büyük risk altında olduğunu belirtti.
Kurumanın nedeni yanlış su
politikaları
Doğa Derneğine göre küresel ısınma gibi
olguların etkisi olsa da gölün kurumasının esas nedeni gölü besleyen su kaynaklarının önünün kesilmiş olması. Havzada
yapılan baraj ve kanal inşaatları, on binlerce yasadışı kuyu ve aşırı su tüketen tarımsal ürünler ve göle su akışını engelleyen
tuzlalar,Türkiye’nin en büyük ikinci gölünü
kuruttu.
Uzmanlar bir kaç senedir dile getirilen
başka havzalardan Tuz Gölü’ne su taşıma
yönteminin ise o havzaların da sonu anlamında gelebileceğini söylüyor. Çözüm Tuz
Gölü’nü besleyen doğal su kaynaklarının
yeniden önünün açılması.
Geçtiğimiz yıllara göre daha fazla
yağış vardı
Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre son 8 yılda Cihanbeyli, Aksaray,
Şereflikoçhisar ve Kulu istasyonlarında öl-
çülen ilk 4 aylık toplam yağış ortalamaları
bu yıl düşmek bir yana 2007 ve 2008 yılları
ortalamalarının iki katı . Bu yıl Mayıs ve Haziran ayındaki yoğun yağışlar hesaba katılmadan bile bu oranlar kurumanın esas sebebinin yağış miktarı olmadığını gösteriyor.
Konu hakkında açıklama yapan Doğa Derneği Genel Müdürü Engin Yılmaz “Her
gölün kuruyuşu ile vicdanların da kuruduğuna şahit oluyoruz. Yaklaşık 60 yıldır taşıma suyla değirmen çevirmeye çalışıyoruz;
doğayı canlıların yaşam hakkını hiçe sayan
politikalarla Anadolu’yu hızla kurutuyoruz.
Tuz Gölü gibi Türkiye’nin en kurak bölgesinde su ihtiyacı en yüksek tarım ürünlerini
yetiştiriyoruz. Bunun için, barajlar ve sondaj kuyuları ile önce nehirleri ve yeraltı su
rezervlerini, ardından bunların beslediği gölleri yok ediyoruz. Oysa göl bulunduğu coğrafyanın kalbidir. Tuz gölü’nün
kuruması tüm havzanın yaşam
döngüsünün, biyolojik ve kültürel zenginliğinin geri dönüşsüz bir biçimde yok edilmesi
anlamına geliyor. Flamingoların bu sene susuzluktan dolayı ürememeyi tercih ederek
yaşadığı trajedi tüm canlıların
ortak kaderi olabilir. Oysa Tuz
gölünü yaşatmak mümkün:
Yöreye uygun, az su tüketen
bitkiler yetiştirerek, tarımda
tasarruflu sulama sistemleri
kullanarak, en önemlisi gölün
de her canlı gibi suya ihtiyacı
olduğunu hatırlayarak, derelerden akan suyu barajlarla,
kuyularla kesmeyerek.”
»» Bu sene Amerika kıtasında kuraklık etkili oldu. Kaliforniya, Arjantin
ve Uruguay’dan ülkemize pirinç ithal ediliyor. Bu ülkelerde ekimin yüzde
25-30 azaldığı söyleniyor. Bu durum üreticimizi olumlu etkileyecek. Çeltik
üreticisi bu sene tatmin edici bir piyasayla karşılaşabilir…
Dünyada “Asya tipi” ince taneHalim UTLU
li ve “Japonika” denilen Türk
Gıda
Tarım
ve Hayvancılık Bakanlığı
mutfağının tercih ettiği “BalBaş Kontrolör
do, Osmancık tipi 2″cinsinde
pirinç üretildiği, Japonika tipi
çeltik üreticisi ülkelerin, bu yıl Dünya pirinç
kuraklıkla karşı karşıya olduğu,
üretiminde daralma var
bunun da Türk çeltik üreticisine
yarayacağı ifade edilerek, geçen
Pirinç üretiminde Dünyada bir
yıl olduğu gibi, bu yıl da Türkidaralma olduğunda, Türkiye’de
ye genelinde 900 bin ton çeltik
fiyatların yükselişe geçtiğini,
üretileceği tahminleri yapılıyor.
bunun çiftçileri memnun ederJaponika tipi çeltik üreticisi ül- ken, tüketicileri üzdüğünü bekelerin, bu yıl kuraklıkla karşı lirten Sürek,”Bu sene özellikle
karşıya olduğu, bunun da Türk Amerika kıtasında kuraklık
çeltik üreticisine yarayacağına
etkili oldu. Kaliforniya, Arjandikkat çekilerek, çeltik fiyattin ve Uruguay’dan ülkemize
larının, bu yıl da üreticisinin
pirinç ithal ediliyor. Bu ülkeleryüzünü güldüreceği konuşulude ekimin yüzde 25-30 azaldıyor. Asya tipi pirincin, üretilğı söyleniyor. Bu durum bizim
diği Uzak doğu pazarında tüçiftçiyi olumlu etkiler. Çeltik
ketildiği, diğer tip pirincin ise
üreticisinin bu sene tatmin ediTürkiye’nin de aralarında olci bir piyasayla karşılaşacağını
duğu Avustralya, Arjantin, Mıdüşünüyorum.” diyor.
sır, Uruguay ve ABD’nde hem
üretilip, hem de bu bölgelerde
pazarlandığını belirten Trakya
Tarımsal Araştırma Enstitüsü
Çeltik Bölüm Başkanı Dr. Halil
Sürek, kuraklığa yakalanmayan çeltik üreticisinin, emeğinin karşılığını fazlasıyla aldığına dikkat çekiyor.
Bahçeniz için
en iyi seçim!
Çay Ekim Alanları Ekonomik
Ömrünü Tamamlamak Üzere
Çay tarım alanlarının genişliği bakımından dünyada 7'nci, kuru çay üretiminde Çin, Hindistan,
Kenya ve Sri Lanka'dan
sonra 5'inci sırada yer
alan Türkiye'de çayı
bekleyen büyük tehlikeyi Avukat Remzi Kazmaz, ‘Çaylar Şirketten’
isimli kitabında yazdı.
Ömrünü tamamlamaya başlayan çayın eskisi
gibi ürün vermediğini,
geçmişte buradan elde
edilen gelirle birkaç aile
geçinirken bugün ailelerin geçinebilmek için başka işlerde çalışmak
zorunda kaldığına dikkati çeken
Kazmaz, kitabında bu önemli tarımsal sorun hakkında şu bilgileri verdi: “Çay ekildikten dört sene sonra
ürün vermeye başlar. 100 yıla yakın
bir süre kadar da yaşayabilir. En iyi
ürününü ise 10-15 yaş civarındayken
verir. Bizim çaylıklar 1938’de ekilme-
ye başlanmış. Anlayacağınız normal yaşam
sürelerinin
sonuna
yaklaşıyorlar. Artık
yenilenmeleri lazım.
Şayet yenilenmezlerse
bu gidişle en iyimser
tahminle 20 yıl içinde
çay kalmayacak. Tabii
bir de yanlış gübreleme ve toprağın kireçlenmesine hidroelektrik santralleri için
yapılan doğa katliamı da eklenince süre
daha da kısalacak."
Kazmaz, yetkililere yaşlanmış, verimden düşmüş çay bahçelerinin
acilen yenilenmesi için çağrıda bulundu. 1938’de olduğu gibi bugün de
yeniden çay ekim alanlarının oluşturulması gerektiğini vurgulayan
Kazmaz, çayın bu topraklarda sürdürülebilir bir ürün olabilmesi için
çalışmalara acil olarak başlanması
gerektiğini sözlerine ekledi.
7
Frutteto 3 Classic
Bahçe profesyonelleri için en iyi tercih!
SDF Euro III, 3 ve 4 silindirli, turbo intercooler motor ile, 62 HP’ den 96 HP
ye kadar güç seçeneği, 30+15 vites, 540- 540 ECO - 1000 devir PTO, yüksek
manevra kabiliyeti ve ideal ölçüleri ile bahçeler Frutteto ile daha verimli olacak.
Orjinal yağları ve soğutucuları kullanmanız tavsiye edilir.
SAME, bir
same-tractors.com
markasıdır.
Üretici malını
iyi fiyattan
değerlendirecek
Fabrikaların elinde yerli stok
olmadığını, tüccarın hasat zamanı depolarını doldurmak
için alıcı olarak piyasaya gireceğini ve ürünün değerleneceğini
kaydeden Sürek, Türkiye’de
çeltik ekilebilen sahaların hemen hemen tamamında ekim
yapıldığını, dolayısıyla üreticinin malını iyi fiyattan değerlendirebileceğini belirtiyor.
Çeltiğin verimli olması,
Temmuz ve Ağustos
sıcaklarına bağlı
Çeltik ekiminin, Mayıs ortalarına kadar bitirilmesi gerekirken, bahar aylarının bol yağışlı
olması nedeniyle, 20 Haziran’a
kadar kaydığı ve ekim sonrası yağışların da, çeltiğin gelişmesinde etkili olduğu ilgili
çevrelerce belirtiliyor. Çeltiğin
verimli olmasının Temmuz ve
Ağustos sıcaklarına bağlı olduğu vurgulanırken, geçen yıl
olduğu gibi, bu yıl da Türkiye
genelinde 900 bin ton çeltik
üretileceği tahminleri yapılıyor.
8
Ağustos 2014 Köy-Koop Haber
TARIM
TMO’dan Taahhütnameli Alım
»» TMO Genel Müdürlüğü, Trakya'daki buğday
üreticisinin depolama sıkıntısını çözmek maksadıyla
taahhütnameli alıma gidiyor. Uygulama 31 Aralık 2014
tarihine kadar sürecek.
Toprak Mahsulleri Ofisi
(TMO) Kırklareli Şube
Müdürü İhsan Çakır,
“Toprak Mahsulleri Ofisi olarak üreticilerimizin
geçici depolama ihtiyacının karşılanması maksadıyla genel müdürlüğümüzün aldığı karar ile
taahhütnameli alım uygulamasına başlıyoruz”
dedi.
Konuyla ilgili bir açıklama yapan,
TMO Kırklareli Şube Müdürü İhsan Çakır, “Edirne. Tekirdağ. Kırklareli ile Istanbulun Avrupa yakası
ve Çanakkale'nin Gelibolu ilçesinde
yaklaşık 2 milyon 100 bin ton buğday üretimi yapılması öngördüklerini belirtti. Üreticilerin depolama sıkıntısını geçici olarak çözmek
amacıyla TMO Genel Müdürlüğünce
taahhütnameli alını uygulamasının
başlayacağını bildiren Çakır, uygulamanın sadece Trakya Bölgesi nde
geçerli olacağını ifade etti.
Uygulamanın 31 Aralık
2014 tarihine kadar sürdürüleceğini belirten Çakır, “Bölgemizde üretimin
geçmiş yıllara göre yüksek
olması sebebiyle üreticilerimiz Anadolu'dan alıcının
gelmesini bekliyor TMO
olarak üreticilerimizin geçici depolama ihtiyacının
karşılanması
maksadıyla
genel müdürlüğümüzün aldığı karar ile taahhütnameli alım uygula
masına başlıyoruz. Ürününü taahhütname karşılığı TMO depolarına
bırakan üreticilerimizden 0.067 lira
ton gün ve KDV depo kira Ücreti alacağı/ Bu da 1 ton urunun 1 aylık depo
kirası bedeli 2.32 lira olacak 100 ton
ürün veren bir üretici 237 lira depo
ücreti ödemek durumunda kalacak
diye konuştu. Çakır, uygulama ile
alınacak ürünlerin açık depolama
yapılacağı bilgisinide verdi.
Solucan Gübresi Üretimiyle Gelir
Sağlayacaklar
»» Aydın Germencik’te Kaliforniya solucanı cinsinden
organik gübre üretimine başlandı.
Atıl vaziyette bulunan
Moralı İlköğretim Okulu binasında, organik
gübre üretimi için 6 bin
adet ergin Kaliforniya solucanı yetiştirme
ortamı kurulmasının
ardından, emonstrasyon kapsamında ilk altı
ayda solucanların çoğalmasıyla organik gübre üretimine başlandı.
Germencik Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü'nde görevli Ziraat
Mühendisi Şule Dinler yaptığı açıklamada, projenin çiftçiler için gelir
getirecek önemli bir konu olduğunu
belirtti. Organik Gübre Üretimi Demonstrasyonu projesi ile insan sağlığını tehdit eden zirai ilaç ve kimyasal
gübre kullanımını minimuma indirmeyi, ekolojik yollarla elde edilen
vermikompostun (solucan gübresi)
kimyasal gübrelerin ikamesi olmasını sağlayıp çiftçiye kendi organik gübresini yine kendisinin üretmeye teşvik etmeyi amaçladıklarını belirten
Dinler, "Gıda Tarım ve Hayvancılık
İlçe Müdürlüğü tarafından hazırlanan proje ile 17 bin TL devlet desteği
sonucu 6 bin 'Kaliforniya Kırmızı Solucan' cinsiyle başlatılan organik
gübre projesi sonucu
50 bin solucana ulaşıldı. Projeye ocak ayında
başladık, haziran ayına
kadar çoğalmaları için
çalışmalar yaptık. Bu
cins solucanlar çok fazla yemeleri ve
hızla çoğalmalarıyla çevre şartlarına karşı adaptasyon gösterebiliyor.
Projeyi yoğun kimyasal gübre kullanımı neticesinde toprakların yapısı
bozulduğu için hazırladık." dedi. Solucanlara yem olarak semt pazarlarından ve bahçelerden topladıkları
bitki artıklarını, karton, kâğıt, çay
posası, yumurta kabuğu, ahır gübresi verdiklerini, yemleri dışkılamaları
sonucu istedikleri formda gübre oluşumunu sağladıklarını söyleyen Dinler, elde ettikleri gübrenin toprağın
yapısını iyileştirdiğini, besinlerin alımını kolaylaştırdığını, solucanların
salgılamış oldukları sölom sıvısı ile
toprak kökenli mantar hastalıklarını
baskılama özellikleri bulunduğunu
da sözlerine ekledi.
Limagrain Tohum Firması
3.Fabrikasını Türkiye'ye Kuruyor
Fransa'da iki fabrikası
olan dünyanın 4. büyük tohum firması Limagrain 3.fabrikasını
Türkiye'de
Bursa'da
kuruyor. Fabrika 50
milyon liraya mal olacak . Fabrikada , ayçiçeği, mısır,
buğday, arpa, kanola, tohumları işlenerek paketlenecek ve pazara sunulacak.
Çiftçilerin kurduğu ve temeli kooperatifçiliğe dayanan Limagrain'in
Türkiye'de 30 yıl önce faaliyete başlamış. Ayçiçeğinde Türkiye'nin en
önemli iki tarım satış kooperatif birliği, Trakyabirlik ve Karadenizbirlik
Limagrain Türkiye'nin ortağı.
Limagrain
Grubu
Fransa'da kurulan ve 2
bin ortaklı bir kooperatif şirketi. Tohumculukta
dünyanın 4. büyük firması. Dünyada 140'tan
fazla ülkede faaliyet göstermekte. 8 bin 600 çalışanı bulunmakta. . Satışlarının yüzde 13'ünü
araştırma ve geliştirme çalışmalarına ayıran firma Ar-ge ve ıslah çalışmalarına 2013'te 250 milyon Avro
harcadı. Türkiye'de 5 farklı şirketi,
62 milyon Avro cirosu, 183 çalışanı
bulunmakta.Şirket, kuraklığa dayanıklı çeşitler geliştirmek,erkenci ve
geçiçi çeşitlerin adaptasyonunu sağlamak üzerine çalışmalar yapacak.
Bademler Çiçek Açtı
»» İzmir Büyükşehir Belediyesi ile Bademler Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi
arasında düzenlenen ‘Yazlık-kışlık Mevsimlik Çiçek ve Sardunya Alım Sözleşmesi’
imzalandı.
Türkiye’nin ilk köy tiyatrosu
olan Bademler Köyü Tiyatrosu’sunun bahçesinde gerçekleşen, 770 bin TL bedelle
1 milyon 200 bin adet mevsimlik çiçek ve 20 bin adet
sardunya alımı için yapılan
imza törenine; Urla Belediye Başkanı Sibel Uyar, ilçe
belediye başkanları, belediye
meclis üyeleri, Bademliler ve
kooperatif ortakları katıldı.
İmza töreni öncesinde, sanatçı Yolcu
Bilgiç kısa bir türkü dinletisi sunarken, Bademler Köyü Tiyatrosu, Turgut Özakman’ın “Deliler” adlı oyunundan bir bölümsahneye koydu.
İmza töreninde konuşan
Büyükşehir Belediyesi
Başkanı Aziz Kocaoğlu,
tarımın ve kırsalın
kalkınması için ellerinden
gelen tüm çabayı
gösterdiklerini belirterek,
üreticilere de birlik olun
çağrısı yaptı.
Bir dönem kooperatifler ve birliklerin belli grupları tarafından yok
edilmeye çalışıldığını hatırlatan
Kocaoğlu, üreticiye pazarda rekabet
güçlerini arttırmaları için birleşme
tavsiyesinde bulundu. ‘’Tabelayı
kaldırıp da Bademler köyü yerine
mahalle yazmakla köy köylükten
çıkmıyor’’ değerlendirmesinde bulunan Kocaoğlu, ‘’İzmir Türkiye’nin
büyüme hızının 2 buçuk kat üzerinde büyüyor. Giderek de bu büyüme
trendi yükselecek. Çünkü İzmir’de
her şey var. İzmir’de eksik olanları, İzmir’deki motivasyonu, birlik
beraberliği, küllenmiş dayanışma
vurgusunu ve yatırım, bilişim aşkını hep birlikte İzmirli kanaat önderleriyle birlikte ayağa kaldırdık.
Bugün İzmir’i kimse geri götüremez.” diye konuştu.
“Atatürk’ü anlamak onun
ilke ve inkılaplarına sahip
çıkmak lafta olmaz. Onun
gibi özü sözü bir olmak gerekir. Bu anlamda kooperatifi
kuranlara , bugüne getirenlere, bugünü yaşatmaya çalışanlara ve Kooperatiflere
sözde değil özde sahip çıkan
Aziz başkanımıza çok teşekkür ediyoruz “ diye konuştu.
Bademler Köyü Tarımsal Kalkınma
Kooperatif Başkanı Mehmet Sever;
“İlk fidanın can suyunu beş yıl önce
veren Aziz Kocaoğlu ile tekrar bu
heyecanı yaşıyoruz. Daha örgütlü
olarak yolumuza devam edeceğiz.
Urla Belediye Başkanı Sibel Uyar’da
bu konuda sadece düşüncesini değil
iradesini ortaya koydu. Tüm yöneticilerimizi kooperatiflerde örgütleyerek organizasyonu sağlayan Urla
Belediyesi Başkanlığına teşekkür
ediyoruz” dedi. Sever, doğal yaşam
projesinin ilk adımını atacaklarını
belirtti. Bu proje ile ülkemizde yeni
bir öncülük olacağını söyledi.
Törenin ardından doğal yaşam projesinin gerçekleşeceği alan ziyaret
edilerek, seralar gezildi.
Prof.Dr. Ziya Gökalp Mülayim kaleme aldığı “Atatürk’ten Bu Güne Kooperatifçilik” adlı kitabından alıntı
yaparak konuşmasına başlayan
Urla Belediye Başkanı Sibel Uyar,
3 Bin Dönüm Tarım Arazisi
Sanayiye Kurban Edilecek
»» Manisa OSB 6’ncı bölge için ön fizibilite çalışmaları için birinci sınıf tarım
arazilerinin bulunduğu Karaali köyünden Akgedik köyüne uzanan 3 bin 310 dönüm
arazinin kamulaştırmak istenmesi tepkilere neden oldu.
3 bin 310 dönüm 1. sınıf tarım arazisinin yanı sıra bin dönüm de orman
fidanlığı olmak üzere toplamda 4
bin 310 dönüm alanın içerisinde
ayrıca, 250 dönüm hayvan otlatma
merası bulunuyor. Zeytin, börülce,
karpuz, bamya, kiraz, mısır, elma
gibi her türlü meyve ve sebze yetiştirilen alanda yer alan Gürle’de
200, Akgedik’te 500, Karaali’de
850, Emlakdere’de 800 ve komşu
köylerden de 700 kişi bu topraklardan geçimini sağlıyor. Kamulaştırılmak istenen 3 bin 310 dönümlük arazinin bin 363 dönümü
Karaali ve Akgedik, 960 dönümü
Emlakdere’ye ve 987 dönümü de
Gürle’ye ait.
Manisa 6’ncı OSB için kamulaştırılmak istenen birinci sınıf tarım arazilerinin sanayiye verilmesinin tam
anlamıyla bir katliam olacağının altını çizen Ziraat Mühendisleri Odası Manisa Şubesi Başkanı İbrahim
Derman, “Alaşehir’de Jeotermal,
Gördes’te, Turgutlu Çaldağı’nda nikel ve İzmir İstanbul Otoyolunun 8
bin dekarlık alanı ve şuanda burada
bulunma nedenimiz olan Akgedik’te
bu araziler Manisa’nın hemen dibinde tarım vasfını kaybederek sanayiye ayrılmak isteniyor” dedi.
“Bunlar da giderse tarım
biter”
Manisa Barosu Çevre Komisyonu
Başkanı Av. Menderes Hırçıner ise,
“Burada Akgedik Köyü ve Karaali köyü halkının ve yöredeki diğer
köylerimiz yıllardır tarımla meşgul
olarak Manisa’mızın en değerli tarım ürünlerini üreterek ülkemize
ve devletimize katkıda bulunmaktadır. Bu katkıya devam etmek istemektedirler. Bundan önce yapılan
kamulaştırmalarda zaten tarım arazilerinin önemli bir kısmı organize
sanayi bölgelerine terk edilmişti.
Artık köylü için yaşamsal öneme
hayız olan çok sınırlı bir tarım alanı
kaldı. Bu araziler de kamulaştırıldığı takdirde burada tarım artık bundan sonra sona erecek.
‘Köylü olarak eylem yapacağız”
Karaali Köyü Muhtarı Salih Bulut,
“Bizden bin 360 dönüm yer talep
etmesi ve bu yerlerin birinci sınıf
tarım arazisi olması hasabiyle bir
de devletimizi hergün televizyonlarda kamu spotları yayınlıyor. Diyor ki ‘Birinci sınıf tarım arazilerine
sanayi, konut hiçbir şey yapılamaz’
fakat birinci derece tarım arazile-
rini OSB’ye vermek istiyor. Şimdi
bu bir çelişki değil midir? Bizim bu
atalarımızdan, dedelerimizden kalan yeşil, asma, üzüm bağı, mısır,
kavun, karpuz, bamya ne istersen
ekebilirsin bu topraklarda. Yıllarca
bu topraklar bu insanlara ekmek
verdi. Bu ekmek vermesine devam
etmesini istiyoruz. Burası Gediz
Havzasının bir uzantısıdır. Buranın harap olmasını istemiyoruz.
Sanayiye verilmesini istemiyoruz.
Biz köylü olarak her türlü eylemi
yapacağız. Demokratik haklarımızı
sonuna kadar kullanacağız.
Emlakdere Muhtarı Kadir Kocabıyık ise, “Bu kamulaştırmadan
en çok mağdur olan köy bizim köyümüz. 3-4 ve 5’inci bölge bizim
oralarda kamulaştırıldı. 2001 ve
2003’te kamulaştırıldı bu bölge ve
çok cüzi miktarlara yapıldı. Bizim
ovanın tamamı sulu tarım arazisi
olarak geçiyordu. Manisa’nın sanayileşmesine karşı değiliz ama
burada yerlerimiz gitti. Kalan yerlerimiz 960 dönüm bir yer kaldı.
İnsanlarımız mağdur oldu. gerçekten de bugün mahallemizde 65 yaş
üstünde insan kalmadı. Biz 2001 yılında giden bu yerlerden dolayı çok
üzüldük. 8 bin dönüm yerimiz vardı
geriye 960 dönüm yer kaldı o da birinci sınıf olduğu için kaldı. Burasının da kamulaştırılması gündemde.
Vatandaşımızın bir kısmı buradan
geçiniyor.” dedi. YeşilGazete
Köy-Koop Haber Ağustos 2014
TARIM
Siyah İncire Destek Geliyor
»» Uludağ Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği, siyah
incir üretiminde dölleme işlemlerinin kontrollü olarak
gerçekleşmesi için, ‘İlek Bahçesi’ kurulacağını açıkladı
Uludağ Yaş Meyve Sebze İhracatçıları
Birliği (UYMSİB), yaş meyve sebze ihracatında simge haline gelen Bursa Siyahı İnciri’nin kalite ve verimliliğinin
artırılmasına yönelik olan “Bursa Siyahı İnciri İçin Uygun İlek İnciri Çeşit ve
Tiplerinin Saptanması ve İlek Bahçesi
Kurulması Projesi”ni hayata geçiriyor.
Proje, Bursa Siyahı İnciri’nın uygun erkek incirler tarafından “ilekleme” denen
döllenmesi işlemini içeriyor. UYMSİB
tarafından uzun zamandır çalışmaları
süren proje, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından onaylandı.
Projenin Bakanlık tarafından onaylanması ile ilgili değerlendirmelerde bulunan Dr. Salih Çalı, projenin kabulunun
UYMSİB ve sektör adına sevindirici bir
haber olduğunu belirtti.
İhracatta ön koşulun kalite olduğunu
hatırlatan Çalı, şöyle konuştu: “Bursa Siyahı İnciri, Avrupa ülkeleri başta
olmak üzere birçok ülke tarafından
yoğun talep görüyor. Bursa Siyahı’nın
kaliteli ürün verebilmesi için mutlaka
tozlanması ve döllenmesi gerekiyordu.
Bu projeyi geliştirmekteki amacımız
Bursa Siyahı İnciri’ne uygun tozlayıcı
tip ve çeşitleri belirlemek, Bakanlığa
sunulan ve kabul edilen proje yaklaşık
210 bin TL tutarında,bütçenin yüzde
10'unu ihracatçıların öz desteğiyle sağlayacağız. Projeden ilk somut sonucu
2 yıl içinde alacağız. Bahçe tesisi aşamasıyla da 5 yıl içerisinde projenin ilk
meyvelerini yiyeceğiz” dedi.
UYMSİB, 4 Ağustos’da “Bursa Siyahı
İnciri Yetiştiriciliğinde Önemli Sorunlar ve Çözümler’ konulu konferans düzenliyor. Konfeansta bu özel meyveyi
koruma ve çözüm yolları ele alınacak.
Dünyada Her 3 Gıdadan Biri
Çöpe Gidiyor
»» Birleşmiş Milletler (BM) Gıda ve Tarım Örgütü’ne (FAO),
tüketim için üretilen her 3 gıdadan biri yenmeden israf
ediliyor. Bu israfın maliyeti ise yaklaşık 750 milyar dolar.
ABD'de üretilen gıdaların yüzde 40'ı hiç
yenmezken, Avrupa'da ise her yıl 100
milyon ton yemek çöpe gidiyor. Buna
rağmen dünyada milyarlarca insan sefalet çekiyor. Oysa verilere göre, tüm
insanlara yetecek kadar gıda var.
Yine FAO verilerine göre tarlada ekilen
ürünlerin yüzde 28'si çöpe gidiyor. İsraf edilen söz konusu gıdaların yüzde
39’unu meyve ve sebzeler oluşturuyor.
Hindistan gibi ülkelerde hava sıcaklığından dolayı meyve ve sebzeler uzun
süre taze tutulamadığı için ise satılmadan atılıyor.
FAO'nun raporunda "Herkese yetecek
gıda var. Ancak bir sürü yetersizlik de"
sonucuna varılıyor. Çevresel etkiler israf edilen gıdalar üzerinde çok önemli
bir etkiye sahip. Bitkileri sularken, harcanan fazla su 9 milyon insanın günlük
su ihtiyacını karşılayabilecek seviyede.
Her yıl israf edilen miktardaki gıdayı
üretmek için Meksika büyüklüğünde
tarım arazisi gerekiyor. İsraf edilen
gıda kalkınmakta olan ülkelerde üretilen sera gazının yüzde 10'unu üretiyor.
Konu siyasi ve çevresel anlamda da
gündemin üst sıralarında. Ancak daha
yapılması gereken çok iş var. ABD Tarım Bakanlığı (USDA) Ekonomi Araştırıma Servisi'ne göre, ülkede her yıl
141 trilyon kalori israf ediliyor. Araştırma servisi ancak bu israf azaltılırsa,
dünyadaki gıda fiyatlarının da düşeceğini ifade ediyor.
Tarım ÜFE En Yüksek Canlı Hayvan
Ve Hayvansal Ürünlerde Arttı
»» Tarım Ürünleri Üretici Fiyat Endeksi (Tarım ÜFE),
Haziran ayında bir önceki aya göre yüzde 0,18 azalırken,
bir önceki yılın aralık ayına göre yüzde 6,67, bir
önceki yılın aynı ayına göre yüzde 7,37 ve on iki aylık
ortalamalara göre yüzde 6,87 artış gösterdi.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK)
Haziran ayı verilerini açıkladı. Veriler
Tarım ÜFE’de aylık değişimin tarım
ve avcılık ürünlerinde yüzde 0,20 azaldığını; ormancılık ürünlerinde yüzde
0,42 ve balıkçılıkta yüzde 0,09 arttığını ortaya koydu.
Canlı hayvan ve hayvansal ürünler
Bir önceki aya göre tek yıllık bitkisel
ürünlerde yüzde 0,86, canlı hayvanlar ve hayvansal ürünler ana grubunda yüzde 0,91 artış olurken, çok yıllık
bitkisel ürünlerde yüzde 3,14 azalış
gerçekleşti. Alt tarım gruplarından
çeltikte yüzde 3,76, diğer ağaç ve çalı
meyveleri ile sert kabuklu meyveler
grubunda yüzde 6,30 azalış olurken,
canlı kümes hayvanları ve yumurtalar
grubunda yüzde 5,48 artış gerçekleşti.
9
Çiftçinin Elektrik Borcuna Af Yok Ama; Meralar,
Zeytinlikler Ranta, Barajlar Piyasaya Teslim
»» ZMO Yönetim Kurulu Başkanı Özden Güngör, hükümetin "Torba Yasa" ile
meralarını yapılaşmaya açtığına vurgu yaparak, baraj gibi su yapılarının
denetiminin de özel şirketlere verilmeye çalışıldığını kaydetti.
Meclis'e sunulan ancak hükümet
tarafından eklenen önergelerle şişirilen son torba yasayla meralar
yapılaşmaya açılırken, baraj ve sulama yapılarının denetimi özel sektöre devredilecek. Meclis Plan ve
Bütçe Komisyonu'ndaki görüşülen
tasarıyla ilgili bir açıklama yapan
Ziraat Mühendisleri Odası, bedava yem kaynağı olan meraların
betonlaştırılmasının, Türkiye`nin
yurt dışından canlı hayvan ve et
ithalatına devam etmesi anlamına
geldiğini belirterek düzenlemenin
geri çekilmesini istedi.
Torba yasa ile meralar
yapılaşmaya açılıyor
ZMO Yönetim Kurulu Başkanı Özden Güngör, "Torba Yasa"ya ilişkin
yaptığı yazılı açıklamada, Tarımın
ulusal gelire yüzde 9, istihdama
ise yüzde 25 oranında katkı veren,
nüfusu doyuran önemli bir sektör
olduğuna işaret ederek son yıllarda uygulanan politikalarla; verimli
arazilerin yitirilmesi, girdi fiyatlarının sürekli artması, ürün fiyatlarının girdi fiyatlarının gerisinde
kalması ve ithalatın patlamasıyla
tarımda büyük sıkıntıların yaşanmaya başladığının altını çizerek,
“Çiftçi, sıkıntıların çözümü ve bir
parça nefes almasını sağlayacak
adımlar beklerken; TBMM Plan
ve Bütçe Komisyonu'nda bulunan
'Torba Yasa Tasarı'sına çiftçinin,
sulama birlikleri ve sulama kooperatiflerinin tarımsal sulama faaliyetlerinden kaynaklanan elektrik
borçlarıyla, Tarım Kredi Kooperatifleri ve Ziraat Bankası'na olan
borçlarının faizlerinin silinerek
anaparanın tekrar yapılandırılmasının da eklenmesi için verilen tekliflerin reddedilmesiyle yine hayal
kırıklığına uğrattığını kaydetti.
Son 10 yılda girdi maliyetleri ortalama % 300 artan tarım sektörünün can çekişmekte olduğunu
belirten Güngör, Yoksulluk içinde
hayata tutunmaya çalışan çiftçi
yağmura, doluya, sele karşı ürün
elde edebilmek için çırpınmakta
ve hasada göre plan yapmaktadır.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarımsal destekleri hep gündeme getirse de, örneğin 2013 yılı için
verilen 612 milyon TL`lik mazot
desteği çiftçinin kullandığı mazo-
HAL VE GİDİŞ
ta ödediği verginin % 13`ünü ancak karşılamaktadır. Aynı yıl gemi
ve yatlara verilen yakıt desteğinin
613 milyon TL olduğu göz önüne
alındığında, bu desteğin yetersizliği daha iyi anlaşılabilecektir. Verilen destek akaryakıttaki KDV ve
ÖTV yoluyla geri alınmaktadır. Şu
anda mazot 4,5 liradır. (Gemi ve
yatlara ise 2,25 TL/litre olarak verilmektedir). 4,5 TL'nin 2,3 TL`si
KDV ve ÖTV'dir. Üreticinin yılda
3,5 milyar/litre mazot kullandığı
düşünüldüğünde, mazot üzerinden
alınan KDV ve ÖTV 8 milyar TL'yi
bulmaktadır. Dolayısıyla tarımın,
çiftçinin desteklendiğine yönelik
iddia gerçeği yansıtmamaktadır.
Çiftçinin bir cebine konulmuş gibi
yapılan tarımsal destekler, akaryakıttaki KDV ve ÖTV'yle diğer cebinden çıkmaktadır" dedi.
Hayvancılık sektöründeki
sorunlar daha da
derinleşecek
Torba Tasarı`ya eklenen başka
bir maddeyle, kentsel dönüşüm ve
gelişim projesi kapsamında kalan
mera, yaylak ve kışlak gibi yerler
yapılaşmaya açılmak istendiğini
dile getiren Güngör, bedava yem
kaynağı olan meraların amacı dışında kullanılarak betonlaştırılmasının, Türkiye`nin yurtdışından canlı hayvan ve et ithalatına
devam etmesi anlamına geldiğini
belirterek, şunları söyledi: “Yani
ulusal kaynaklarımız başka ülkelere aktarılırken, hayvancılık
sektöründeki sorunlar daha da
derinleşecek ve halkımız ucuz ete
kavuşma imkanından yoksun kalacaktır. Yine Meclis gündeminde
olan başka bir tasarı ile zeytinliklerin de enerji ve maden şirketlerinin talanına açılmak istenmesi
göz önüne alındığında, gözden
çıkarılanın sadece çiftçiler değil,
tarım alanları da olduğu anlaşılmaktadır.
Su yapılarının denetimi özel
şirketlere bırakılacak
Torba Tasarı`ya eklenen diğer bir
madde ile HES`ler, baraj, gölet ve
regülatör gibi su yapılarının denetiminin, DSİ tarafından hizmet
alım yoluyla şirketlere yaptırılabilmesi öngörülmektedir. Hatırlanacağı üzere TBMM`de 2011
yılında kanunlaşan Torba Yasa`da
su yapılarının denetlenmesinin
DSİnin çıkaracağı yönetmelikle
düzenlenmesi öngörülmüş, DSİ
tarafından da bu yönde mevzuat çalışmasına gidilmişti. Ancak
ODA`mız ve TMMOB`nin açtığı davalar sonucunda Danıştay
DSİ`nin ‘su yapılarının denetiminin özel şirketlere devredilmesine’
ilişkin yönetmelik ve tebliğini yasa
dışı bulmuş ve Torba Yasa`nın
söz konusu hükmünü de Anayasa
Mahkemesi`ne taşımıştı. Anayasa
Mahkemesi`nden de iptal kararı
çıkmasına karşın bu konudaki ısrarını sürdüren Hükümet, Torba
Tasarı`ya eklediği maddelerle su
yapılarının denetimini şirketlere
bırakmaya hazırlanmaktadır.
Denetim hizmeti
kamunun işi, özel
şirketlere devredilemez’
Devlet; bireyin en temel hakları
olan yaşama, çalışma, iş güvenliği
ve işçi sağlığını korumakla yükümlüdür. Bu hizmetleri kamu eliyle
yürütmelidir. Yani devlet ‘maliyeti’ gerekçe göstererek temel kamu
hizmetlerini şirketlere havale
edemez. Dolayısıyla yapı denetimi, iş güvenliği ve su yapılarının
denetim hizmetleri de, amacı ‘kar
etmek’ olan özel şirketlere devredilemez. ZMO olarak AKP iktidarını,
yukarıda dile getirdiğimiz uyarıları dikkate alarak, özellikle bu yıl
önce kuraklık, sonra don ve dolu,
son olarak da sel felaketi ile sarsılan çiftçinin durumunu bir kez
daha değerlendirip gerekli adımları atmaya ve geleceğimiz açısından büyük önem taşıyan meralar,
zeytinlik alanlar ile su yapılarının
denetimi konusundaki düzenlemelerden de vazgeçmeye çağırıyoruz.”
Sait MUNZUR
10
Ağustos 2014 Köy-Koop Haber
KOOPERATİFÇİLİK
Uluslararası Kooperatifler Günü
»» Küresel düzeyde kooperatiflerle ilgili iki anama günü kutlanmaktadır: Dünya Kooperatifler Günü (21 Aralık) ve Uluslararası Kooperatifler
Günü (Temmuz Ayının İlk Cumartesi Günü)
Kooperatiflerin Rolü [1]
Kooperatifler, bir yöre (ülke) insanının kendi yaşamlarını iyileştirmeye
götüren araç olarak işletme ve birlik
esprisi içinde toplumun ve ülkenin
ekonomik, sosyal, kültürel ve politik
ilerlemesine katkıda bulunan kuruluşlar olarak da tanımlanabilir.
Kooperatif hareket, ulusal ve
uluslararası ilişkilerde giderek başrol oynayan bir kurum olarak ortaya
çıkmaktadır.
Kooperatif hareket ayni zamanda,
insanların kendine ait araçları ile
kendi öz sorumlulukları altında, bir
dernek ve işletme biçiminde örgütlenme tarzını benimseyerek kendi
amaçlarını gerçekleştirirken, yerel
düzeyde yüksek bir demokratikleşmeyi ve özerkleşmeyi öngören ve
ayrıca uluslararası düzeyde bütünleşmiş bir harekettir. Bunun yanında
kooperatif hareket sadece ekonomik
değil, ayni zamanda fakirlikle mücadele, prodüktif istihdam yaratma ve
toplumsal bütünleşme gibi sosyal ve
çevresel konuları da kapsar.
ILO 2002’den beri, insana yakışan
çalışma tarzı için kooperatif girişimlerin yapılanmasını önermektedir[2].
Uluslararası Kooperatifler
Günü (UKG)
1980’li yılların ikinci yarısında
Uluslararası Kooperatifler Birliği
(ICA[3]) ve Kooperatifleri Tanıtma ve Geliştirme Komitesi (COPAC[4]) üyeleri kooperatif hareketlerin uyumlaştırılması konusunda
çalışmalar başlattı. Bunu takiben
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu, 16 Aralık 1992’de 47/90 nolu
kararla bir “Uluslararası Kooperatifler Günü”[5] oluşturulmasına karar
verdi.
Bu kararın açılımı şöyle özetlenebilir: BM Genel Kurulu, Uluslararası
Kooperatifler Birliği’nin 100. Kuruluş yılı olan 1995 yılının temmuz ayının ilk cumartesi günü Uluslararası
Kooperatifler Günü(UKG[6])’nün
kutlanmasını, bu süreç içinde UKG
kutlama biçimlerinin araştırılmasını kararlaştırdı.
23 Aralık 1994’de BM Genel Kurulu,
kooperatiflerle ilgili, salt hükümetleri ve uluslararası ajansları ilgilendiren, 49/155 sayılı yeni bir karar aldı:
“Ulusal kalkınma stratejileri hazırlanırken ekonomik, sosyal ve çevresel
sorunların çözümüne kooperatiflerinde katkısının hesaba katılmasını
» önerdi; ve « diğer işletmelere ve
ticari faaliyetlere boyun eğmeyen
zorlukları elimine etmek amacıyla
kooperatif faaliyetleri engelleyen
hukuki ve idari sınırlamaları n yeniden gözden geçirilmesini” istedi.
BM bu kararında, […] 1995’den itibaren, hükümetleri, uluslararası uzmanlaşmış örgütleri ve kurumları
ve uluslararası kooperatif organizas-
»» Uluslararası Organik Tarım Hareketleri Federasyonu
(IFOAM) tarafından, 13-15 Ekim 2014 tarihlerinde,
Buğday Derneği organizasyonuyla, İstanbul’da
gerçekleşecek.
Kongreye organik
tarımla uğraşan önemli
konuşmacılar da katılacak.
Katılımcı listesi şöyle:
Yemi Akinbamijo Afrika Tarım
Araştırmaları Forumu’nun (FARA)
Genel Müdürü, Will Allen “Growing Power” sivil toplum örgütü lideri, kent çiftçiliği öncüsü, Elisabeth
t.ayhan46@yahoo.com.tr
Böylece UKG’nün
kutlama tarihi, ICA
tarafından 1923’den beri
“Kuruluş Günü” olarak
kutladığı, temmuz ayının
ilk cumartesisi olarak
belirlendi.
Dünya Organik Kongresi
İstanbul’a geliyor
Üç yılda bir dünyanın farklı ülkelerinde düzenlenen Dünya Organik
Kongresi’ne dünyanın farklı bölgelerinden gelecek 1500’den fazla delege
katılacak. Kongrede, dünya organik
tarımının stratejisi ve yol haritası
belirlenecek. Kongrenin teması ve
sloganı, İstanbul’un konumu da göz
önünde bulundurularak “Organik
Köprüler Kurmak” olarak belirlendi.
Kongre sürecinde, organik tarımla
uğraşanlar yeni teknolojileri, üretim
tekniklerini ve pazarlama yöntemlerini öğrenecek ve dünyanın her
yerindeki sektör paydaşlarıyla ağlar
oluşturabilecek.
Organik sektörle ilgili toplam 80
oturumun yapılacağı 18. IFOAM
Dünya Organik Kongresi Ana Bölüm, Bilimsel Bölüm ve Uygulayıcı
Bölümü olmak üzere üç ana bölümden oluşacak.
Prof.Dr. T. Ayhan ÇIKIN
Atangana PROPAC (Orta Afrika
Çiftçi Örgütleri Bölgesel Platformu)
Başkanı, FAO Kooperatifler Özel
Elçisi, Christian Felber – Yazar,
Viyana Ekonomi Üniversitesi’nde
öğretim görevlisi Lyonpo Yeshey
Dorji Bhutan Tarım Bakanı, Anna
Lappé Organik tarım ve adil gıda
savunucusu, yazar, “Small Planet
Institute” sivil toplum örgütü kurucusu, Kathleen Merrigan Eski
ABD Tarım Bakanlığı Müsteşarı,
Pat Mooney ETC Group sivil toplum örgütünün kurucusu, yazar
Kongre kapsamında, konuşmaların
yanı sıra %100 Ekolojik Pazar ziyaretleri, çevredeki ekolojik çiftliklere
ziyaret, İstanbul’da ve Türkiye’de
ekolojik ve kültürel turlar ve organik
tadım atölyeleri düzenlenecek.
yonları, 47/90 sayılı kararında kabul ettiği uluslararası kooperatifler
gününü (UKG), her yılın temmuz
ayının ilk cumartesi gününde kutlamalarına davet etmektedir.
Uluslararası Kooperatifler
Gününün Amacı[7]
Kooperatif eylem üzerinde kamuoyunun duyarlılığını artırmak;
Uluslararası kooperatif hareketin ve
Birleşmiş Milletlerin amaçlarının tamamlayıcılığını vurgulamak;
Birleşmiş Milletler tarafından belirlenmiş büyük sorunların çözümüne
kooperatif hareketin katkısını belirtmek;
Uluslararası kooperatif hareket ile
yerel, ulusal ve uluslararası düzeydeki yönetimler, hükümetler gibi, diğer
aktörler arasındaki ortaklaşmayı genişletmek ve sağlamlaştırmak.
Uluslararası Kooperatifler
Gününün Ana Temaları[8]
1995’den itibaren küresel toplum,
kooperatifler,vb.. ICA Günü’nü Birleşmiş Milletler UKG olarak kutlamaktadırlar. Dünyada UKG kutlamaları yerel, ulusal ve uluslararası
düzeyde tutarlı olmalıdır.
Bu nedenle ilgili kuruluşlar, kooperatiflerin çözümüne katkıda bulunabileceği ana bir temayı her yıl
UKG’nün konusu olarak seçerler.
Konuyla ilgili olarak, BMÖ Genel
Sekreteri, Uluslararası Kooperatifler
Birliği(ICA) ve Kooperatifleri Tanıtma ve Geliştirme Komitesi (COPAC)
yetkilileri, Günün anlamı ve konusu
üzerine demeçler verirler. Örneğin
UKG’nün son beş yılının ana temaları şöyledir:
Konu 2010: “Kooperatif girişim
kadınları özerkleştirir”
Konu 2011: “Gençler, kooperatiflerin geleceği”
Konu 2012: “Kooperatif girişimler daha güzel bir dünya kurmaya yardım ederler”
Konu 2013: “Kooperatif, Kriz zamanında güçlü kalan bir girişim”
Konu 2014: “Kooperatif işletmeler: herkes için sürdürülebilir
bir kalkınmayı sağlamak.”
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri M. Ban Ki-moon, 2014 yılı UKG
için şu vurgulamayı yapmaktadır: «
Kooperatifler, tarım, gıda güvenliği
ve kırsal kalkınma için özel olarak
önemlidirler. Fakirlik içinde yaşayan onlarca milyon insan dâhil olmak üzere, finans hizmetleri sektöründen, 857 milyondan fazla insan
yararlanmaktadır. (5 Temmuz 2014)
Sonuç
Toplumun kaygısı, kooperatif hareketin kurucu değerlerinden biridir. Bu nedenle, toplulukların /
toplumların yaşam koşullarının
sürdürülebilirliğini koruma ihtiyacı,
tüm kooperatiflerin hedefi ve onların yapacağı işlerin ayrılmaz bir parçasıdır.
[1] http://www.un.org/fr/events/
cooperativesday/background.shtml
[2] http://fr.wikipedia.org/wiki/
Ann%C3%A9e_internationale_
des_coop%C3%A9ratives
[3] ICA :l’Alliance coopérative internationale
[4] COPAC : Comité pour la promotion et le progrès des coopératives
[5] l’Assemblée générale des Nations Unies: résolution 47/90du 16
décembre 1992.
[6] UKG : Uluslararası Kooperatifler Günü
[7] http://www.un.org/fr/events/
cooperativesday/
[8] http://www.un.org/fr/events/
cooperativesday/pastobs.shtml
Saman Fiyatları 10 Kuruştan 40 Kuruşa Çıktı
»» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın iki yıl aradan sonra tekrar saman
ithalatına kapı açması, sektör tarafından tepkiyle karşılandı.
Sonbahar ve kış aylarında yaşanan
kuraklık özellikle buğday ve diğer hububat ürünlerinde üretim
kaybına neden oldu. Bu kaybın yıl
sonunda yüzde 20’ler seviyesinde
olacağı ve geçen yıl 22.5 milyon ton
olan buğday rekoltesinin bu sene 18
milyon tona kadar gerileyebileceği
tahmin ediliyor.
Kuraklık nedeniyle hububat üretiminin en yaygın olduğu bölgelerdeki birçok tarlada ekinler yetersiz
kalırken, bu durum saman üretimini de olumsuz etkiliyor. Nisan
ayında kilosu 25 kuruştan satılan
2013 ürünü saman, bu yıl Mayısta
37 kuruşa çıktı. Buğday hasadının
başlamasından sonra saman veriminin az olduğu görülünce fiyat
daha da yükseldi. Geçen sene hasat
döneminde kilogramı 10-15 kuruş
arasında değişen samanın fiyatı,
yoğun talebin ardından 35-40 kuruşa kadar çıktı. İç piyasada fiyatların bu kadar artmasının ardından
ithalatın da yolu açıldı.
Meraların iyileştirilmesi halinde saman ithalatına gerek kalmayacağı
belirtiliyor. Ege Üniversitesi Ziraat
Fakültesi’nden Prof. Dr. Tayfun Özkaya, “Meraları iyileştirsek, saman
ithalatına gerek kalmaz. Hayvancılığı samana bağlamak, iyi bir politika
değil. Hayvancılık, verimli meralara
bağlı olmalı. Bir mera kanunu çıkartıldı ama hiçbir şey yapılmadı.
Meraların geliştirilmesi lazım. Erozyonu önleyici tedbirler alınması ve
miş olurdu. Kaynaklar gereksiz ve
ilgisiz yerlere verildiği için bu hale
geldi. Bugün Türkiye'de saman yetersizliği yaşanıyorsa bu, bakanlığın yanlış politikasından kaynaklanıyor.” diye konuştu
bazı yerlere tohum atılması lazım.
İyi bir otlatma sistemi kurulması
gerekir. Meraları geliştirmek için bir
sürü yöntem var ama bunlar nedense yapılmıyor.” dedi.
Tire Süt Kooperatifi Başkanı Mahmut Eskiyörük, saman ithalatının
tarımda uygulanan yanlış politikalardan kaynaklandığını söyledi.
Hayvancılıkla alakası olmayan insanlara kredi verip çiftlik kurdurulduğuna dikkat çeken Eskiyörük,
"Bu çiftlikler saman üretmedikleri
için yurtdışından alıyor. Eğer yetmiyorsa elbette saman ithalatı yapılmalı. Fakat neden bu duruma
gelindi? Hayvancılığı çiftçiler yapsaydı, bunlar yaşanmazdı. Çiftçinin
zaten tarlası var, hayvanın yiyeceği kaba yemi yetiştiriyor ama hiç
tarımla ilgisi olmayan insanların
kurduğu çiftlikteki hayvanlar neyle beslenecek? Mecburen saman
ve ot ithal edilecek. Bakanlık mevcut kaynakları üreticilere verseydi;
onların gelişmesi ve modernizesi
için kullanılsaydı, Türkiye hayvancılıkta ciddi ihracat düzeyine gel-
Adana Çiftçiler Birliği Başkanı Cumali Doğru, Türkiye’nin zorda kalmazsa saman ithal etmeyeceğini,
yemin hayvancılıkta zaruri ihtiyaç
olduğunu belirtti. Doğru, "Ülkemizde küresel ısınma nedeniyle buğday
üretiminde azalmalar görülüp, ithalat zorunlu hale gelmektedir. Çözümü tabiattan kaynaklanıyor. Sulamanın olduğu yerde buğday fazla
olur. Yağışların yeniden gelmesiyle
birlikte ileride bu zorluğun üstesinden geliriz" dedi.
Türkiye Ziraatçılar Derneği Genel
Başkanı İbrahim Yetkin ise “Don
olayının yaşanması çoğu ürünü
olumsuz etkilediği gibi samanı
da boş geçmedi. Don olayının ardından meydana gelen kuraklık,
buğdayın rekoltesini yüzde yirmi
azalttı. Saman mahsulleri 22 milyon tondan 18 milyon tona geriledi. Ciddi bir şekilde düşüş var.
Türkiye'nin yem açığının kapatılması için mecburen samanın ithal
edilmesi gerekir” dedi.
Yetkin, yem açığının kapatılması
için gereken çözümün tarımda uygulanan politikalara dikkat edip
üretimin artırılmasını sağlamak olduğunu söyledi.
Köy-Koop Haber Ağustos 2014
11
Zeytinliklerin Durumu
Yeni Yasama Yılına Kaldı
TARIM
Yeni Üst Örgütlenme Modellerine
Doğru Kümelenme, Platform
»» Son yıllarda farklı örgütlenme modelleri ön plana çıkmaktadır.
Özellikle üretici örgütlenmesindeki zafiyetlerin ortaya çıkması,
Devletin müdahil olabilmesi ve özellikle üretici örgütlerinin, mevcut
sorunların çözümünde etkin olmaktan çıkarılmış olması, bu tür yeni
yapılanmaların etkinleşmesinde önemli rol oynamaktadır.
Platform türü oluşumlar tamamen legal olarak 5253
sayılı Dernekler Kanununa
uygun olarak kurulmakta ve
faaliyetlerini yürütmektedir.
Statüsü gereği devletin müdahalesi asgari düzeyde olmaktadır. Belki de bu durum
insanların doğasında olan ve
daha özgürce kendisini ifade
edebileceği bir örgütlenme
arayışı olarak da kendini göstermektedir.
Çünkü tamamen ortak sorunları ve hedefleri olan insanların, kurumların ve kuruluşların bir inisiyatifi olarak
ortaya çıkmakta, ortak çıkarların korunmasına yönelik
olmaktadır.
Üretici örgütlerinin belki de
en önemli sorunu olan Devletin müdahaleciliğinin bu tür
örgütlerde yok denecek kadar
az olması, tarımsal alanda
sorunlarını daha etkin bir şekilde çözümleyebilecek ortak
çalışma zeminlerinin oluşturulması bu anlamda son derece önemlidir.
Bu yapılanmalarla, kırsal kalkınmada bölgesel güçlerin
Erol AKAR
Köy-Koop Kastamonu
Birlik Başkanı
bir araya gelmesini sağlayarak daha etkin çözüm üretilmesine zemin hazırlanmış
olunmakta, platformlar bir
anlamda üretici örgütlerinin
zafiyetlerinin giderilmesi için
önemli bir argüman olarak
kullanılabilmekte ve son zamanlarda giderek yaygınlaşmaktadır.
Diğer bir birliktelik modeli
olarak kümelenme, son yıllarda özellikle 1990 lı yıllardan bu tarafa farklı bir ekonomik kalkınma yaklaşımı
olarak benimsenip, birçok
ülkede resmi kalkınma politikası olarak kabul edilmiştir. Ülkemizde de sektörel ve
bölgesel olarak hem sanayi
alanında hem de kırsal kalkınmada önemli bir yapılanma şekli olarak kullanılmaya
başlanılmıştır.
Bölgesel ve kırsal kalkınma
politikalarının yeniden şekillenmeye başlaması ile bölgelerin kendine özgü yönleri
ön plana çıkarılmaktadır.
Sivil toplum kuruluşlarının
ve diğer kuruluşların işbirliği anlayışı çerçevesinde bir
araya gelmesinin önemi giderek artmaktadır. Dolayısıyla,
Platform oluşturma ve kümelenme kırsal kalkınmada bir
örgütlenme şekli olarak karşımıza çıkmaktadır.
Özellikle 1163 sayılı kooperatifler Kanununun yeniden
şekillendirilmesi, üretici örgütlenmesinde yeni model
arayışlarında, kümelenme,
platform gibi yapılanmaların
da dikkate alınması gerekmektedir.
Hiçbir tarımsal destek ihtiyacı
dahi duymadan kişi, kurum
ve kuruluşların bir araya gelebilmesi, hiç şüphesiz üzerinde
ciddiyetle durulması ve düşünülmesi gereken bir olgudur.
»» Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nca hazırlanan, 25 dönümden
küçük zeytinliklerde maden ve enerji yatırımlarına izin veren yasa
tasarısı büyük tepkilere yol açmıştı. Zeytinliklerin durumu Meclis’in
tatile girmesiyle Yeni Yasama Yılına kaldı.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’ nca hazırlanan Elektrik Piyasası Kanunu ile 3573
Sayılı Zeytinciliğin Islahı ve
Yabanilerin Aşılattırılması
Hakkında Kanunda Değişikliğe Dair Kanun Tasarısı”nın
4. maddesi ile zeytin alanlarında, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın izniyle, tesisler yapılabileceği
hükmünün getirilmesi gündeme gelmişti.
Yapılacak düzenlemenin hayata geçmesi durumunda, 25
dönümden az büyüklükteki
zeytin bahçeleri ‘zeytinlik‘
statüsünden çıkartılarak, sıradan arazi olarak kabul edilecek. Kamu yararı görülmesi
durumunda ise, bu alanlarda
enerji ve yapılaşma faaliyetlerine izin çıkacak. Türkiye
dünyanın dördüncü büyük
zeytin üreticisi. Yaklaşık 500
bin üreticiyle 160 milyondan
fazla ağaçla zeytin üretiyor.
Türkiye‘deki zeytinliklerin ortalama büyüklüğü 10 dönüm
civarında, tasarıya göre buralar zeytinlik olarak sayılmıyor.
35753
Sayılı
Mecut
Yasa’nın 20. Maddesinde, ‘Zeytinlik sahaları
içinde ve bu sahalara en
az 3 kilometre mesafede zeytinyağı fabrikası
hariç zeytinliklerin vegatatif ve generatif gelişmesine mani olacak
kimyevi atık bırakan, toz
ve duman çıkaran tesis
yapılamaz ve işletilemez.
Bu alanlarda yapılacak
zeytinyağı fabrikaları ile
küçük ölçekli tarımsal
sanayi işletmeleri yapımı ve işletilmesi Tarım
ve Köyişleri Bakanlığının iznine bağlıdır. Zeytincilik sahaları daraltılamaz.’ denilmekte.
Yeni Yasa Tasarısı kanunlaşırsa ‘Kamu Yararı’ görülmesi durumunda; zeytinlikerde madencilik faaliyeti
yapılmasının önünü açıldığı
gibi bu alanlarda, petrol ve
doğalgaz işletme faaliyetleri,
jeotermal, savunmaya yönelik stratejik ihtiyaçlar, yol,
altyapı ve üst yapı faaliyetleri ve elektrik üretimine izin
çıkmış olacak.
Zeytinliklerin enerji yatırımlarına açılmasına yönelik
tartışmalar devam ederken
konunun en önemli muhataplarından biri olan Gıda
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, destek verdiği zeytinliklere sahip çıkamadı.
Üretim teşvikleriyle zeytin
ağacı sayısının 97 milyondan 170 milyona çıkmasını
sağlayan bakanlık, Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından hazırlanan ve
alt komisyonda görüşülen
Elektrik Piyasası Kanunu ile
Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerin Aşılattırılması Hakkında Kanunda Değişikliğe
Dair Kanun Tasarısı´na destek verdi. Komisyona katılan
bakanlık yetkilileri, tasarıyı
desteklediklerini açıkladı. Bu
destek, zeytin üreticilerinde
hayal kırıklığına neden oldu.
Yeni Yasa Tasarısına
tepkiler büyüyor
Yapılmak istenen değişiklikle
mevcut yasadaki, hükmülerin işlemez hale getirildiğini
savunan Ziraat Mühendisleri
Odası (ZMO) Genel Başkanı Özden Güngör, “Yatırım
taleplerini masum bir kılıfa
sokmak için bu konuda karar verme yetkisi 9 kişiden
oluşan ‘Zeytin Sahalarını Koruma Kurulu‘na bırakılıyor.
En az 5 üyenin aynı yöndeki
oyu ile karar alabilen kurulun ne ilginçtir ki 5 üyesi o
ilin valisinin emrindeki kamu
görevlilerinden oluşuyor. Diğerleri ise ziraat odaları, sivil
toplum kuruluşları ve akademisyenlerden oluşuyor. Bu
tasarının yasalaşması halinde tarım alanlarının amaç
dışı kullanımı yaygınlaşacak.
Yok edilen toprak ve su kaynaklarımıza zeytinlikler de
eklenecek. Bilimin gösterdiği
yol yerine, yasalarla açılan
çıkmaz yoldan gidilmesinin
yalnızca rant çevrelerine faydası olabilir. Rant odaklı yaklaşımlarla verilen zararlara
yenilerinin eklenmesine karşı mücadele edeceğiz.” dedi.
Bu kanun tasarısı
zeytinciliğin ölüm
fermanıdır
Zeytinin Ege Bölgesi olmak
üzere Türkiye için stratejik
bir ürün ve 10 milyon insanın geçim kaynağı olduğunu
belirten, Ege-Koop Genel
Başkanı Hüseyin Aslan, “
Elektrik Piyasası Kanunu ile
Zeytinciliğin ıslahı ve Yabanilerin Araştırılması Hakkında Kanun Değişikliği’ne
Dair Kanun Tasarısı’nın
dördüncü maddesi gizli ve
örtülü bir amacı güdüyor. Bu
gizli amaç, zeytinlikleri ‘madenlere, enerji yatırımlarına,
nükleer santrallere, konut
ve AVM inşaat alanlarına
açmak, bu alanları TOKİ’ye
tahsis etmek’ şeklindedir.
Çünkü tasarıya göre 25 dönümden küçük zeytinlikler
sıradan arazi kabul edilecek.
Ülkemizde zeytinliklerin ortalama büyüklüğü 10 dönüm
olduğuna göre, zeytinliklerin
çok büyük bir bölümü sökülecektir. Bu kanun tasarısı
zeytinciliğin ölüm fermanıdır” dedi.
Tasarı yeni yasama
yılında görüşülecek
Tasarı ile sıkıntılı günler geçiren Zeytincilik Sektörü,
Ege Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçıları Birliği Yönetim
Kurulu Üyesi Şerif Selçuk
ve Zeytindostu Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Murat
Çetin’in Sanayi, Ticaret,
Enerji Tabii Kaynaklar, Bilgi
ve Teknoloji Komisyonu Başkanı Gaziantep Milletvekili
Halil Mazıcıoğlu ile yaptığı
görüşme sonrasında rahat
bir nefes aldıklarını söyledi.
Sanayi, Ticaret, Enerji Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonu Başkanı Gaziantep Milletvekili Halil Mazıcıoğlu ile 1 saati aşkın toplantı
yaptıklarını belirten Ege Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçıları
Birliği Yönetim Kurulu Üyesi
Şerif Selçuk, TBMM gündemine 6. Kez gelen kanun
tasarısı ile ilgili Zeytincilik
Sektörü’nün
çekincelerini,
doğuracağı sıkıntıları anlatma imkânı bulduklarını söyleyerek, Elektrik Piyasası Kanunu ile Zeytinciliğin Islahı
ve Yabanilerin Aşılattırılması
Hakkında 3573 sayılı Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı” hazırlanırken Zeytincilik sektörünün görüşünün alınmadığına
dikkati çektiklerini anlatan
Selçuk, Yeni yasama yılında
görüşülmesine ve konuyla
ilgili sivil toplum kuruluşlarının madde madde görüşlerinin alınmasına karar verildiğini de belirtti.
Zeytin ve zeytinyağında Türkiye’ nin büyük hedeflerinin olduğunu belirten Selçuk, “Bu hedeflerin tutması
Türkiye’nin zeytin varlığını
korumasına bağlıdır. Aksi
takdirde bu hedeflere ulaşmak hayal olacaktır ”dedi.
12
Ağustos 2014 Köy-Koop Haber
RÖPORTAJ
“Kooperatifçilik Aile Çiftçiliğinin Örgütlü Halidir”
»» Türkiye Milli Kooperatifler Birliği Başkanı Muammer Niksarlı ile Kooperatifçiliğin geleceğini konuştuk.
Röportaj:
Emel TUĞRUL
Günümüzde
kooperatiflerle
sendikaların çok
hızlı bir biçimde güç
ve işbirliği yapmaları
gerekiyor. Çünkü
kooperatiflerle
sendikalar
yeryüzüne aynı
dönemde, aynı
gerekçelerle ortaya
çıktı. Kooperatifler
tüketicinin
sömürüsünü
hissetti, tüketicileri
örgütledi.
Sendikalarda
emeğin sömürüsünü
hissetti, emeği
örgütledi. Birinin adı
sendika, birinin adı
kooperatif. Nerede
doğuyor bunlar;
1800’lü yıllarda
İngiltere’de sanayi
devriminden sonra,
aynı yerde. Bu bir
rastlantı değil. Şu
anda kooperatiflerin
karşı karşıya
bulunduğu saldırı,
daha önceki yıllarda
sendikalara yapıldı.
İşte sendikaların hali
ortada, nereye gitti?
Taşeronlaşmaya
gitti.
Köy-Koop Haber - Muammer
Niksarlı kimdir, okurlarımız
için kısaca kendinizi tanıtır
mısınız?
Muammer Niksarlı - Ekim 1947 yılında Elazığ’ın Ağın ilçesinde doğdum.
Rahmetli babam Akçadağ Köy Enstitüsü mezunu bir öğretmendi. Onun
görevi gereği Türkiye’nin birçok yerini
gezdik, dolaştık. Liseyi Elazığ’da okudum. Ankara’da Gazetecilik ve Halkla
İlişkiler Yüksekokulu’nu bitirdikten
sonra, çalışma hayatıma DSİ’de fotofilm merkezinde basın teknisyeni
olarak atıldım. Daha sonra Basın-İş
Sendikası’nda Başkanlık görevinde
bulundum. Kooperatifçilik ile ilk tanışmam da bu görevdeyken gerçekleşti. Dünyada nadir görülebilen, sendika-kooperatif işbirliğiyle (55.000
konutluk) ‘Batıkent Projesi’ni gerçekleştirmek üzere Yapı Kooperatifleri
Birliği’nin (KENT-KOOP) kurucuları arasında yer aldım. 1979 Yılında
kurmuş olduğumuz KENT-KOOP’un
1981-1992 yıllarında genel sekreterlik görevini yaptım. 1992 yılından bu
güne kadar da Genel Başkanlığını sürdürüyorum. Bu arada Yapı Kooperatifleri Üst Birliği olan TÜRK-KENT’in
kuruluş sürecinde bulundum. Yine,
TMKB kuruluş sürecinde yer aldığım,
Türkiye Milli Kooperatifler Birliği’nin
1997 yılından beri de Başkanlık görevini sürdürmekteyim.
K.K.- Kooperatifler yasasında
değişiklik yapılması için çalışmalar yapılıyor, neden böyle bir
değişikliğe gereksinim duyuldu?
M.N.- Gereksinim duyulması çok doğal. Çünkü bu yasa 1969 yılında çıktı.
O yıldan bu yana birçok şey değişti.
Kooperatif uygulamalarında değişiklikler oldu. Türkiye’nin değişen
şartlarında kooperatifçiliğe yansıyan
yönüyle değişimler yaşandı. Uygulamalarda yetersizlikler, eksiklikler
oldu. Bir yasa eskiyebilir, yaşlanabilir,
ancak geçmişte yasada görülen eksiklikler geçici çözümlerle, nokta değişikliklerle sorunlar giderilmeye çalışıldı.
Özellikle yapı kooperatifleri bahane
edilerek ve her defasında yasaya müdahale, yasanın özünü, demokratik
yapısını bozdu. Devlet müdahalesini
artırdı. Bu kooperatifler yasasında yapılan her değişiklikle bu yasa, ceza yasası niteliğine büründü. Her şeye ceza,
ertelenemeyen ceza, hatta hatta paraya
çevrilemeyen ceza. Genel Kurulunuzu
1 gün geç yaptığınız zaman ceza veriliyordu. O kadar komik şeyler oluyordu
ki yaşananlara yargıçlarda şaşırıyordu.
Ceza nedir? Özgürlüklerin kısıtlanması. O dönemin gazete haberlerine
de birçok defa konu olmuştu. Örneğin, hangi takımı tutuyorsun; Beşiktaş, Fenerbahçe veya Galatasaray gibi.
Verilen ceza; 3 ay süre ile tuttuğunuz
takımın maçına gidemiyorsunuz. Bu
durumlara düşmüştü. Biz bu durumlara karşı çıkmıştık ama bizim karşı
çıkmamız bir şey ifade etmiyor. Çünkü
örgütlü değildik ve Türkiye’de kooperatifler baskı grubu haline dönüşmemişti. Her kooperatif kendi grubu için
baskı unsuru olmaya çalışmış. Kendi
çalışma alanının sorunlarını çözmek
için birtakım ilişkilere girmiş. Biz kooperatifçiyiz, birimiz hepimiz için,
hepimiz birimiz için mantığı ile düşünülmediğinden, siyasetçi ve yönetici
istediği zaman istediği değişikliği yapıyor. Değişiklik bir kooperatifin kendi
çalışma konusu dışında kalıyorsa, ‘banane, beni ilgilendirmiyor’ deniliyor.
Ama günün birinde size de dokunacağını bilmeniz gerekiyor. Şimdi o noktaya geldik. Yasa değiştirme bir ihtiyaçtı
ama bu defa kökten, esastan bir değişikliğe gidiliyor. İyi bir noktada mıyız?
İşte o tartışma konusu.
K.K.- Kooperatifler Yasasında
öngörülen değişiklikler ‘Strateji
Planı’ ile örtüşüyor mu? Yasa ile
nasıl bir örgütlenme modeli öngörülüyor?
M.N.- Strateji planı bugüne kadar
kooperatif kesimi ile kamu kesiminin
çok yüksek oranda mutabık kaldığı
bir metindir. Yüzde yüz mutabık mıyız? Hayır. Ama çok yüksek oranda
bugüne kadar mutabık olduğumuz bir
metin. Bu yasa taslağı bu metinle örtüşüyor mu? Çoğu yerde örtüşmüyor.
Niye örtüşmüyor dediğiniz zaman,
bize bunları yönetmenliklerle ve tebliğlerle düzelteceklerini söylüyorlar.
Yönetmelikler ve tebliği
kamu yönetiminin
kooperatiflere müdahale
etme araçlarıdır. Genel
müdür değişince tebliği de
değişebilir!
Onun için örtüşmüyor. Örtüşmeyen
noktalara karşı yaptığımız itirazlara
verilen yanıt, biz onları tebliği ve yönetmeliklerle düzelteceğiz. Böyle bir
uygulama, düzenleme olmamalı. Şu
andaki yöneticileri tenzih ediyorum.
Tamam, iyi niyetle, iyi şeyler düşünüyor olabilirler. Ama niyet ne olursa
olsun kooperatiflerin ipleri kamu yöneticisinin elinde.
Kooperatifler Yasası,
kooperatiflerin
kendi kendilerini
yönetmesi demektir.
Devlet kooperatifleri
yönetmeye kalktığı zaman
kooperatifçilik olmaz.
Bunu geçmişte Tarım
Kredilerde, Tarım Satış
Kooperatiflerinde gördük.
Kooperatifler yasası değiştirilirken
dikkat edilecek çok önemli husus, demokratik yapısını bozmamaktır. Bu
yasa taslağından kooperatif örgüt hiyerarşisindeki aradaki bir kademeyi
kaldırmak istiyorlar. Mevcut durum
ise kooperatif, kooperatif birliği, kooperatif merkez birliği, Milli Kooperatifler Birliği kademeleri halindedir.
Burada deniyor ki, ya Birliği kaldıralım, ya da Merkez Birliği’ni kaldıralım, yani kademeyi azaltalım. Bunun
diğer ülkelerde örnekleri var. Bunun
olabilmesi için uzun bi geçiş sürecine
ihtiyaç var.
Türkiye’deki mevcut kooperatif ortaklarının kendi alanındaki kooperatiflerin yarıdan bir fazlasını örgütleyene
Merkez Birliği unvanı verelim deniyor. Bunlar gerçekçi yaklaşımlar değil. Şunu söylemek istiyorum. Hiç bu
kademelere dokunmadan, ihtiyaç duyulan değişiklikler yapılırsa, zamanla
kademeler azalır. Burada esas yapıla-
cak olan o değil, yapılacak olan Tarım
alanında 7 tür kooperatif var. Bütün
bunların hepsinin bir arada olması gerekir. Yani, siz köyde bir insanı beş ayrı
kooperatif kurmaya zorlayamazsınız.
Şuan Türkiye’deki bir
kooperatif çeşitliliği
enflasyonu var. İdari
kararla yaptığınız şeyi, idari
kararla düzeltemeyecek
noktaya geldik. Yani o
kadar çeşitli kooperatif
olamaz. Bu yasanın bu yapıyı
toparlaması gerektiğini
düşünüyorum. Çok amaçlı,
çok ortaklı kooperatiflere
geçmedikçe, kooperatiflerin
pazarda ekonomik
faaliyetlerde bulunmasını
beklememek lazım.
K.K. - Yasa tasarısında kooperatiflere getirilen devlet müdahalesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
M.N.- Biraz önce söylediğim gibi, on
konuda yönetmelik, on konuda tebliği var. Onun için ben yasada çok ileri
düzeyde devlet müdahalesi kaygısı taşıyorum.
K.K.- Yeni yasa tasarısı ile birlikte
Türkiye Milli Kooperatifler Birliğinin çalışma şekli nasıl olacak?
M.N.- Türkiye Milli Kooperatifler
Birliğine çok uzun ve çok sayıda görevler verilmiş. Şimdi bunları burada
saymakla bitmez. Fakat şöyle bir şey
söyleniyor. Milli kooperatifler Birliği
Strateji Belgesinde belirlenen hedef
noktaya gelene kadar, bu görevleri
devlet, yani bakanlık yapacak deniyor.
Bu konunun anlaşılması için size bir
örnek vereyim. Türkiye Milli Kooperatifler Birliğinin de bulunduğu
Strateji Eylem Planı hazırlık çalışmalarında, Bakanlık Almanya’dan Uluslararası kooperatif mevzuatı uzmanı
Prof. Dr. Hagen Henry’i Türkiye’ye
getirdi. Bu zat geçmişte 8 kez Kooperatifler Yasasını veya Kooperatif
Strateji Belgesi’ni; nasıl yapalım, nasıl
hazırlayalım, diye getirildi. Prof. Dr.
Hagen Henry’nin diplomatik bir nezaketle, yazmış olduğu raporun giriş
bölümünde yapılan çalışmanın; mevzuat hazırlama yöntemlerine, usüllerine uygundur diyor. Sen de bunu
taslak uygun diye anlıyorsun. Ancak,
Henry’nin 71 madde de itirazı var. Biz
bu konuyu ICA’nın bünyesinde yeni
oluşturulan Uluslararası Kooperatifler Yasası Standartları Değerlendirme
Komisyonu’na bildirdik.
K.K- Yeni yasa tasarısında Türkiye Milli Kooperatifler Birliğinin görev kapsamı nasıl olacak?
M.N.- Bu yeni tasarıda benim eleştirdiğim noktalardan bir tanesi kooperatiflerin üstündeki yapıların, kooperatifler gibi kurulmaması gerektiğidir.
Çünkü kooperatif gibi kurulduğu zaman, bazı kooperatif ilkeleri farklı yorumlanarak karşımıza bazı engeller
çıkartılıyor. Örneğin, kooperatiflere
serbest giriş-çıkış ilkesi vardır. Dolayısıyla üst birliklere girme mecburiyeti
getiremeyiz. Bu birliklere, girme mecburiyeti getiremediğimiz zaman dikey
örgütlenmesini sağlayamazsınız. Üst
örgütlere girme mecburiyetini getiremezseniz; denetimi etkinleştiremezsiniz, doğru istatistik bilgiler toplayamazsınız, dünyadaki yeni oluşumları,
değişiklikleri aktaramazsınız, uluslararası camiada ekonomik faaliyette bulunamaz, ticaret yapamazsınız.
Ülke içinde kooperatifler arası ilişkiyi
ve ticareti sağlayamazsınız. Bunların
hepsi şuandaki eksiklikler. Biz hala 7
kişi bir kooperatif, 7 kooperatif 1 birlik, 7 birlik 1 merkez birliği, 7 merkez
birliği 1 milli birlik kurabilir. İşte bu
mantığın değişmesi gerekiyor. Görülüyor ki bu mantık değişmiyor.
Milli Kooperatifler Birliği’ne
ticaretin dışında aklınıza
gelebilecek; eğitim, denetim,
geliştirme, lobilicilik,
yayın, sosyal faaliyetler,
iç ilişikler, uluslararası
ilişkiler, istatistik veri tabanı
oluşturma, elektronik yayın
gibi birçok görev veriliyor.
Bu görevler, zaten olması
gerekenlerdir.
Bu yüzden biz diyoruz ki, dikey örgütlenme zorunlu hale getirilmelidir.
Dikey örgütlenmenin zorunlu hale getirilmesini gerekliliğini vurguladığımızda, efendim serbest giriş-çıkış ilkesine aykırı diyorlar. Peki, Almanya’da
bir kooperatif kurulduğunda, denetim
birliğine kayıt yaptırmazsa faaliyette
bulunabiliyor mu? Hayır, faaliyette
bulunamıyor. Neden bizde de böyle
olmuyor? Aldığımız cevap ‘yok’. Peki,
üretici birliklerine dikey örgütlenme
zorunluluğu getiriyorsunuz da, kooperatiflerde neden zorunlu hale getirilmiyor? Buna da cevap ‘yok’.
K.K.- Kooperatifçiliğimizin güven kazanması ve kurumsal
kimliğe kavuşması için neler yapılmalıdır?
M.N.- Başta çok amaçlı, çok ortaklı
kooperatifçiliğe geçişin bütün yolları
zorlanmalı, kooperatif çeşitliliği enflasyonuna bir son verilmeli, kooperatiflerde dikey örgütlenme zorunluluğu
getirilerek denetim etkinleştirilmelidir. Eğitim yaygınlaştırılmalıdır. Ancak bu şekilde kooperatifler yeniden
güven kazanarak kurumsal kimliğe
kavuşabilir. Şuanda kooperatif kurarken fizibilite çalışması yapılmıyor.
Muhtarlık seçimini kaybeden kooperatif kuruyor. Çünkü kooperatif
kurma alanı o kadar geniş ki, hem de
küçük dilimlere ayrılmış. Kooperatifin kurulma aşamasında bir zorlukla karşılaşılınca, kişi bir milletvekili,
siyasetçi buluyor. Siyasetçi ise niye
izin vermiyorsunuz buna diyor. Bir
siyasetçi veya milletvekili neye karışıp
neye karışmayacağını bilmesi gerekir.
Bu tür davranışlar toplumun yapısını
bozuyor.
K.K.- Türkiye’de kooperatiflerin
örgütlenmesinde nasıl bir yapılanmaya gidilmeli? Bu kapsamda bir çatı örgütü olarak Milli
Birliğin rolü ne olmalıdır? Bu
kapsamda bir grup çalışması yapılması gerekmez mi?
M.N.- Türkiye’de kooperatiflerin karşısına üretici birliklerini koydular.
Kooperatiflerin yaptığı işlerin aynısı
tebliğler ve yönetmeliklerle üretici
Köy-Koop Haber Ağustos 2014
RÖPORTAJ
birliklerine verdiler. Üretici birlikleri Dernekler Yasası’na tabidir. Yapılmaması gerekiyor ama ticaret yapıyorlar. Bugün Avrupa’da ve dünyada
örnekleri yok. Bu işler kooperatiflerin üzerine geçti. Üretici birliklerinin amacı ticaret dışında, eğitim,
bilinçlendirme, araştırma gibi diğer
faaliyetleri kapsar. Avrupa’da üretici birlikleri kalmadı. Çok sayıda, çok
çeşitli örgütler sonuçta cılız örgütlenmelere neden oluyor. Problemli
örgütlenmeler oluyor, örgütlerin
fonksiyonları arasında kargaşaya sebep oluyorlar. Örnek olarak, Sulama
kooperatifleri Köy Kalkınma Kooperatifleri sorunları birçok yerde içe
içe girmiştir. Şimdi burada aynı noktaya dönüyoruz, Çok amaçlı ve çok
ortaklı kooperatifçiliğe geçmedikçe,
kırsal kesimde üretici bulamayacağız. Nüfus azalıyor, mevcut nüfusu
orada tutabilmek için onların işini
kolaylaştırmamız gerekiyor. Kooperatifler bir genel kurulu toplamakta
zorlanıyorlar. Yönetici bulmakta,
muhasebesini tuturmakta, bürokrasisini yürütmekte sıkıntı yaşıyorlar. Sen, insanları aynı köyde 3-4
tane kooperatif kurmaya zorunlu
bırakırsan, bu olmaz. İşte bunu ortadan kaldırmamız gerekiyor. Bizim
yıllarca, Türkiye Milli Kooperatifler
Birliği olarak dile getirdiğimiz konu
bu. Bunu Strateji Belgesi’nde de söyledik. Ama yapılan Yasa Taslağı’nda
bu konunun yeterince yansımasını
göremedik.
Türkiye’de kooperatif örgütlenmesinde Türkiye Milli Kooperatifler
Birliğinin rolü sadece doğru öneriler getirmek, tavsiyelerde bulunmaktır. Bir zamanlar Köy-Koop’la
Or-Koop’un birleşmesi için Türkiye
Milli Kooperatifler Birliği senelerce
çalışmalarda bulundu. Açın Genel
Kurul kararlarına bakın. Birleştiremediğimiz gibi Köy-Koop kendi
arasında ikiye ayrıldı. Bu nedir? Tabanda bu bilinç olmadıkça Milli Birlik ne derse, ne yaparsa yapsın fayda
etmiyor. Kooperatifçilik inanç işidir,
inanan insanlar söylenen doğruyu
yaparlar.
Kooperatifçi şeklen
kooperatifçi ise o unvanı
taşıyorsa kooperatifçi
tevazuuna sahip değilse,
kooperatifçinin şunu
düşünmesi gerekiyor;
ben nasıl davranırsam
ekonomik olarak daha
güçlü olurum, siyasi
güçler karşısında nasıl
baskı uygularım. Bunu
düşünmüyorsa kooperatifçi,
kooperatifçi olamaz.
Kooperatif başkanı olur
sadece.
Bu konu ile ilgili geçmişte grup çalışması
yapıldı.
İnanmadıktan,
tersini yaptıktan sonra ne olacak?
Köy-Koop, Hay-Koop, Or-Koop,
Tarım-Koop Çay ve Sulama Kooperatiflerinin birleşmesi gerekir. Sulama olmadan tarım olur mu? Hayvan
yemi olur mu? Yem bitkisi olmadan
hayvancılık olur mu? Nasıl ayırırsınız bu örgütleri birbirinden.
K.K.- Üretici Birliklerin kooperatif merkez birliklerine ortak
olarak alınması konusundaki
görüşleriniz nelerdir?
M.N.- Ben doğru bulmuyorum. İkisininde yasası farklı. Yani düşünün,
senin Köy Kalkınma Kooperatifin
süt işiyle uğraşıyor, Hay-Koop’da süt
işi ile uğraşıyor. Ben Üretici Birliğini
kooperatifime ortak olarak alırsam
sonucu ne olacak? Örgüt sayısını
azaltmak istiyoruz denilirken, tam
tersi örgüt sayısını çoğaltıyorsunuz.
Üretici birlikleri bugün Türkiye’de
istenilen hedefe ulaşamamıştır. İh-
tiyaç yokken kurgulanmıştır. Bunlar için verilen emek, enerji, efor ve
kaynak kooperatiflerin sorunlarını
çözmek için verilseydi daha iyi bir
sonuç alınırdı. Üretici birliklerini
çıkaranlar da pişmanlar. Ama geri
dönüşü çok zor. Geri dönüş için yeni
Kooperatifler Yasası’nı fırsat olarak
görmemiz gerekiyor.
K.K.- BM tarafından 2014 Aile
Çiftçiliği yılı ilan edildi. Bunun
kooperatiflere bir yansıması
olacak mı?
M.N.- Kooperatiflerin yaptığı zaten
bir aile çiftçiliğidir. Yansıması ne
olacak? Kooperatiflerin yaptığı da
kırsal kesimde aile çiftçiliğidir. Aile
çiftçiliğinin örgütlenmesidir kooperatifçiliktir. Şimdi ne yapacaksın,
aile çiftçiliğini geliştireceksin, kooperatifçiliğin önünü açacaksın ki, o
zaman aile çiftçiliği kendiliğinden
gelişir. Kooperatifçilik de 7 ailenin
bir araya geldiği yapıdır. Kooperatifçilik aile çiftçiliğinin örgütlü halidir.
K.K.- Yeni yapılanma ile köy sayımız düştü. 5 yıllık geçiş süreci
var. Bu süreçte eski köylerimiz
yeni mahallelerimizi ve tarımsal amaçlı kooperatiflerimizi
neler bekliyor?
M.N.- Şuanda bu konuda bir karmaşa yaşanıyor. Önceden köy statüsündeyken muhtar sulama yaptırıyordu.
Şimdi mahalle statüsüne geçilince
‘sulama kooperatifi kur’ deniliyor.
Kime diyorlar biliyor musunuz? Köy
Kalkınma Kooperatiflerine. Köyde
çeşmenin suyunu kendi kullanıyordu. Şimdi mahalle oldu, belediyenin
suyunu kullanıyor. Bursa’da böyle
bir örneğe rastladım. Gıda Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı’nın düzenlediği seminerde ilgililere bu konuyu
detaylı anlattım. Tarımsal Kalkınma
Kooperatiflerinin çalışma faaliyetleri içine ‘yaptığı tarımsal faaliyetin
ihtiyacını karşılayacak sulama faaliyetlerinde bulunabilir’ maddesi eklenerek sorun çözümlenebilir. Bazı çözümler için yasa gerektirmez, niyet
gerekir. Birleşip büyük işletme olamadığınız zaman buharlaşacaksınız.
Artık yenidünya düzeninde küçük
işletmelere yaşam hakkı yok. Dikkat
edin, şirketler birleşiyor, bankalar
birleşiyor yeni ortaklıklar kuruluyor.
Bunların nedeni güç olmak güçlü olmak. Oysa bizim kooperatiflerimiz
bölünüyor. Süratle birleşmek, bir
arada olmak gerekiyor.
Tarımsal Kalkınma
Kooperatiflerinin tedarikçi
olmaktan çıkartacaksınız.
Yakın zamanda Burdur
Köy-Koop Birliğinin Süt
İşleme Tesisini açması güzel
bir örnek oluşturdu.
Yani ulusal bir firmaya süt toplamak
kooperatifçilik değildir. Buradan istenilen karlılığı elde edemezsiniz.
Ortağınıza gerekli faydayı sağlayamazsınız. Yaptığınız hammaddeyi
ara ürün haline getireceksiniz, ticaretinde ve dağıtımında rol alacaksınız. Oradan da hakkınızı alacaksınız.
Şu anda üreten değil dağıtan, pazarlayan daha çok kazanıyor. O halde
niye bu ayağı ihmal ediyoruz.
K.K.- Kooperatifçiliği gelişmiş
ülkelerde olduğu gibi bizim ülkemizde de kooperatif bankası
kurulabilir mi?
M.N.- Yıllardır bu konu sürekli olarak söylenir. Devlet bize kooperatif
bankası kursun diye bekliyoruz. Kooperatifçiliğin özünde her şeyi devletten beklememek vardır. Önce biz
kendi üstümüze düşen görevleri yapalım. Ondan sonra devletten gerekli desteği isteriz. Devlet bu bankayı
kurmaz. En son sayın başbakanla
yaptığımız toplantıda ‘banka hariç
her şeye evet’ dedi. Kooperatifçilik bankalarının dünyada örnekleri
olduğunu söyledim. Başbakan’da
‘geçmişte bir sürü banka sorunu yaşadık, bankacılıktan anlamayanlara
banka kurdurup, bir de onlarla mı
uğraşacağız’ dedi. Başbakan kooperatiflerin bankacılık yapmasını istemiyor. Bakış açısı bu şekilde. Biz
ne yapıyoruz, bir araya gelip banka
hissesi satın alabilecek kapasitemiz,
yapılarımız var. Biz Strateji Belgesinde kooperatifçilik kesimi olarak
şunu önerdik. Kooperatiflerin gelişmesi ve finansman ihtiyacı için kredi
garanti fonu kuralım dedik. Devlet
kooperatifleri desteklemek için para
veriyorsa, bu parayı fona aktarsın.
Böyle bir fon oluştuğu takdirde, sen
Türkiye’nin bütün bankalarıyla hatta yabancı bankalarla da pazarlık yapabilirsin. Önemli olan banka sahibi
olmak değil, ucuza güvenilir finansman ihtiyacı karşılamaktır. Kredi
garanti fonu sonuçta bir Anonim
Şirkettir. Bankalar da öyledir. Kredi
Garanti Fonu büyür, gelişip başarılı
olur, günün konjektörüne uygun hareket ederek, banka kurar veya satın
alırsınız. Yabancı finansman kurumla veya bankalarla ortaklık yaparak
yurtdışından da banka satın alabilirsiniz.
K.K.- Dünyadaki kooperatifçiliğin küreselleşme karşısındaki
durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
M.N.- Durumu kötü gözüküyor. Siyasal iktidarlar dünyada kooperatifleri şirketleşmeye zorluyor. Zaten siz
anonim şirketsiniz diyorlar. Biz de
aynı mantık var. Türk Ticaret Kanunu ile hareket ederek kooperatifler
yasası yapılmaya kalkılıyor. Oysaki
şirket kültürü, kooperatif kültürü
birbirine zıttır. Bu iki ayrı kültür
olduğunu bilmez isek, biz bu işi savunamayız. Sadece kooperatiflerde
ne kadar hissen olursa olsun, bir oy
kullanma hakkın var. Ama şirketlerde ise hissen ne kadarsa o kadar
oy kullanma hakkın var şeklindeki
tanımlamayı bırakın, basit bir şekil şartı bu. Kültür nedir? Anlayış,
inanç, sorumluluk, toplumun değerlerine saygı, yani herşeyi kar olarak
görmeyen, sosyal faydanın optimizasyonu, karla insan mutluluğunun
optimizasyonu, karı insan mutluluğuna tercih etmemek kültürdür.
Dünya’da ICA’nın üye sayısı 1 milyarı geçti. Her ülkenin kooperatif
anlayışı buraya yansıyor. Orada
da homojenlik olmuyor. Mesela
Türkiye’de Motorlu Taşıyıcılar Kooperatif ve Tüketim Kooperatifi’nin
KDV muafiyeti kaldırıldı. Kimseden
ses çıkmadı.
AB ülkelerinde 199495 yıllarından itibaren
kooperatifçiliğe karşı
hükümetlerce bir
hareket başladı. Bunun
üzerine Avrupa’da
‘Kooperatiflerden Elinizi
Çekin’ adlı bir kampanya
başlatıldı. Biz arkadaşlarla
toplandık, dedik ki, biz AB
girmeye çalışıyoruz. AB
ülkelerinde böyle bir tehlike
başladıysa, buna duyarsız
kalamayız.
Japonya’da tarımsal kalkınma kooperatiflerinin şirketleşmeye dönüştürülmesi yönünde Japon hükümeti
kooperatiflerin üzerine gidiyor. Kore,
Singapur, Hindistan, Çin gibi kooperatifçiliği gelişmiş olan ülkelerde
panik başladı. Japonya’da bu durum
gerçekleşirse, kendi ülkelerine de
sıçrar endişesine kapıldılar. Japon
kooperatifleri bu durumdan çok rahatsız. Bu konu ICA’nin Bürüksel’de
gerçekleştirdiği toplantıda gündeme
geldi. Bizler bu konuyla ilgili, yazılı
olarak Türkiye’den destek verdik.
ICA yöneticileri Japonya’ya giderek
orada bir basın toplantısı gerçekleştirdiler. Japon hükümeti geri adım
atmış gibi gözüküyor ama yeterli
olmadığı söyleniyor. Eğer Japonya
hükümeti bu konuda başarılı olursa Dünya’da kooperatifler açısında
daha da sıkıntılı dönemler yaşanacağını düşünüyorum.
Polonya’da yapı kooperatifleri çok
güçlüdür. Polonya hükümeti de bu
kooperatiflerin üzerine gidiyor. Yani
Dünya’da böyle olumsuz göstergeler
var. Ülke içinde ve dışında bir kooperatif için meydana gelen olumsuzluk, hepimizi ilgilendirmesi gerekir.
Bu olumsuzluklara sahip çıkmaz
isek, bir kooperatifin başına gelen
yarın da bizim başımıza gelir. Yaklaşımımız böyle olmalıdır.
K.K.- Kooperatiflerimizin dış
ülkeleri ziyaretlerde bulunma-
13
sı, yurtdışı örneklerinden ne
kadar faydalanabiliyoruz?
M.N.- Gerçekten güzel bir soru, sorunuzu biraz somutlaştırarak anlatayım. 1163 Sayılı Kooperatifler Yasası
Almanya Kooperatiflerinin yasası örnek alınarak yapılmıştır. Yıllarca da
kooperatif konusunda Almanya ile
çok içli dışlıyız. Hatta 1970’li yıllarda
Türkiye’de Almanya teknik yardımı
ile Kooperatifçilik Eğitim Araştırma
Merkezi kurulmuştur. Bizdeki Türkiye Milli Kooperatifler Birliğinin
emsali olan Alman Kooperatifleri
Konfederasyonu’nun (DGRV) ülkemizde halen temsilciliği mevcuttur.
Almanya’daki ve ülkemizdeki kooperatifleri karşılaştırdığımız zaman;
biz bu yabancılardan ne kadar esinleniyor, ne kadar yararlanıyoruz
bunu anlamak mümkün. Çok basit
bir şey söylüyorum. Almanya’da tarımsal amaçlı kooperatifler, bir başlık altında toplanmış. Biz de ise 6-7
başlık altında, ayrı ayrı örgütlenmeler var. Bu çeşitlilik bizim kooperatifçiliğimizin gelişmesinin önündeki
en büyük engeldir. Almanya’da tarımsal amaçlı bir kooperatifin ortak sayısı 600 kişiyi aşmamaktadır.
Bizde ise bir kooperatifin ortalama
ortak sayısı 100’ü bulmuyor, bu koşullarla ekonomik faaliyette bulunmanız hiç inandırıcı olmaz. O halde
Almanya’da durum buysa, biz niye
bu haldeyiz.
Türkiye genelinde ise
85.000 kooperatifimiz
var diye övünüyoruz.
Övünülecek hiçbir tarafı
yok. 7,5-8 milyon ortağımız
var, Almanya’da 7000
kooperatife karşılık 20
milyon kooperatif ortağı var.
Kooperatifçilik konusunda en fazla
örnek alıp ilişkilerimizi sürdürdüğümüz Almanya’dır. İşte tablo bu. Yorum yapmadan söylüyorum.
K.K.- 2015 yılında Türkiye'nin
ev sahipliğini yapacağı ICA Genel Kurulu ve Uluslararası Kooperatif Konferansı hakkında
bilgi verir misiniz? Bu toplantıya kooperatiflerin katılımı nasıl olacak?
M.N.- Hem konferans, hem kongre olarak birleştirilerek yapılıyor.
2015 yılı Kasım ayında Antalya’da
5 gün sürecek etkinliğe 97 ülkeden
1000 dolayında yabancı delegenin
katılımı bekleniyor. Toplantının tüm
sorumluluğu ICA’nin üzerinde. Türkiye Milli Kooperatifler Birliği olarak
sadece yardımcı, kolaylaştırıcı bir rol
oynuyoruz, belli bir oranda finansör
destekleyici oluyoruz. Yurt dışından
Konferansa katılmak için, konaklama ve yol hariç katılacak delegeler
750 euro ödeyecekler. Türkiye’deki
katılımcılar ise konaklama hariç, 5
gün için 250 euro ödeyecekler. Sadece bir günlük bir açılışa katılacak ya
da etkinliği izleyecekler için 25-30
euro ödenecek. Türkiye kesiminin
katılımını artırmak, katılımını kolaylaştırmak, ucuzlatmak için çeşitli
çabalar gösteriyoruz ama Uluslararası kooperatifler birliğinin dünyada
bir milyarın üzerinde ortağı olan bir
örgütün, Türkiye de 5 gün sürecek
bir Genel Kurul yapması Türkiye’deki basının, siyasetçilerinin ister istemez dikkatini çekecektir. 97 ülkenin
1000 temsilcisi bir araya gelmişken
siyasetçi, hükümet üyeleri gelip onlara hitap etme fırsatını kaçırmayacaklardır. Böylece bir farkındalık
yaratmak durumundayız.
Katıldığım bir çok ülkede Meksika,
Kore, Polonya, Kolombiya’da benzer
organizasyonlarda devlet başkanı ve
başbakan düzeyinde açılışa katılım
oldu. Bu etkinliği Türkiye’nin tanıtımı ve ekonomik faaliyeti olarak gö-
14
Ağustos 2014 Köy-Koop Haber
TARIM
rüyoruz. Biz Cumhurbaşkanımızı ziyaret
ettiğimizde konu ile ilgili bilgi vermiştik. Seçilecek yeni Cumhurbaşkanımızın da katılım sağlayacağını düşünüyoruz. Türkiye’nin
tanıtımı ve imajının güçlendirilmesi için
çok güzel bir platform olacaktır.
Bu etkinlik sırasında kooperatifler için
ürün stantları açılacak. Bu stantlarda kooperatiflerimizin mal alışverişi ve ticari bağlantıların yapılması sağlanacak.
K.K.- Döneminizle ilgili özeleştiride bulunmak isterseniz neler söylersiniz?
M.N.- Şu ana kadar biz Türkiye Milli Kooperatifler Birliği yöneticileri olarak, kooperatifleri hep bir arada tutmaya çalıştık,
en önemli başarımız budur. Çünkü yasal
zorunluluğumuz yok. Hatta ne yapıyorsunuz ki, eleştirileri var. Neyle neyi yapalım.
Kurulduğu günden bugüne, aidatını ödemeyen birliklerimiz var. Bu birliklerimizin
bu aidatını ödemeleri için gerekli olan zorlamayı yapamıyoruz. Merkez Birliklerinin
bakanlıklara bildirdikleri ortak sayısının
karşılığı olan aidatı ödeseler, biz ekonomik
sorunumuzu aşmış oluruz. Milli Birliğimizin finans kaynağı bu aidatlardır. Kooperatif ortaklarımızın özveri göstererek aidatlarını zamanında ödemeleri çok önemli.
Özeleştiriyi, yapının bütün olarak yapması
gerekir. Yani kooperatifçilikte tek başına
başarı, tek başına başarısızlık olamaz. Tekilcilik yoktur. Bir kooperatifçi ben diye
konuşuyorsa, kooperatifçi değildir. Kooperatif makamını işgal edebilir. Hep biz,
hepimiz birlikte başarılıyız.
K.K.- Son olarak kooperatifçilere
mesajınız nedir?
M.N.- Kooperatifçi arkadaşlarımız şunu
bilmeli ki, kooperatifçilik bir idealdir, bir
inanç işidir. Tek başına yapılabilecek, tek
başına övünülecek bir iş değildir. Bu inancı
çevrelerine, yeni nesil gençlere aşılamaları
gerekir. Yeni dünya düzeninin karşısına çıkabilecek en iyi enstrüman kooperatifçilik
anlayışıdır. Yenidünya düzeni insanı tekilciliğe götürüyor. Neredeyse bütün dünya
küresel güçlerin elinde. Bütün zenginlik
hepimizin olmalı, yöneteninde olmalı, tüketeninde olmalı. Yani sömürücülüğe karşı
koyacak en büyük mekanizmadır kooperatifçilik. Tüketicinin sömürülmesine karşı,
üreticinin sömürülmesine karşı, emeğin
sömürülmesine karşı da gene en iyi araç
kooperatifçiliktir.
Günümüzde kooperatiflerle
sendikaların çok hızlı bir
biçimde güç ve işbirliği
yapmaları gerekiyor. Çünkü
kooperatiflerle sendikalar
yeryüzüne aynı dönemde,
aynı gerekçelerle ortaya çıktı.
Kooperatifler tüketicinin
sömürüsünü hissetti, tüketicileri
örgütledi. Sendikalarda emeğin
sömürüsünü hissetti, emeği
örgütledi.
Birinin adı sendika, birinin adı kooperatif.
Nerede doğuyor bunlar; 1800’lü yıllarda
İngiltere’de sanayi devriminden sonra,
aynı yerde. Bu bir rastlantı değil. Şu anda
kooperatiflerin karşı karşıya bulunduğu
saldırı, daha önceki yıllarda sendikalara
yapıldı. İşte sendikaların hali ortada, nereye gitti? Taşeronlaşmaya gitti. Taşeronlaşma her yerde. Buradan nasıl geri dönülür
diye şimdi uğraşılıyor. Hayatın her alanında sendikalarla kooperatifçilerin kaderi
müşterektir. İşbirliği yapmak zorundadırlar. Önceden bizim sendikaların toplu
sözleşmelerine şu hüküm konulurdu. Sendika üyelerinin kuracağı kooperatiflere,
her türlü maddi manevi destekte bulunur,
araç gereç yardımı yapar yer tahsis eder.
Uluslararası çalışma örgütünün 193. sayılı
kararında hükümetlere şu tavsiyede bulunur; Kooperatiflerle ilgili bir karar alacağınız zaman sendikaların da görüşünü alın.
Boşuna mı söylenmiş bu söz!
Sürdürülebilir Kalkınmanın Amaçları
Neler Olmalıdır?
»» Birleşmiş Milletler çatısı altında “Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları” için oluşturulan hükümetlerarası Açık
Çalışma Grubu’nun 13. oturumu 14-18 Temmuz 2014 tarihlerinde Amerika’da yapıldı. Oturum neticesinde
Çalışma Grubu sürdürülebilir kalkınma amaçları için 17 tane taslak öneri geliştirdi.
Birleşmiş Milletler Hükümetlerarası Açık Çalışma Grubu, sürdürülebilir kalkınma amaçları için ilk
kez 14-15 Mart 2013 tarihlerinde
Amerika’da toplandı. Şimdiye kadar 13 oturum yapıldı ve yapılan
en son oturumda sürdürülebilir
kalkınma için 17 tane taslak öneri
belirlendi. Çalışma grubuna katılan ülkeler sürdürülebilir kalkınma amaçlarının belirlenmesinde
aşağıdaki kararları almıştır. Bu
bağlamda, sürdürülebilir kalkınma amaçları:
1. Gündem 21 ve Johannesburg
Planı’na uygun olmalıdır.
2. Rio kurallarına tamamen uyulmalıdır.
3. Uluslararası hukuk kurallarına
uygun olmalıdır.
4. Ekonomik, sosyal ve çevre
alanlarında yapılacak tüm büyük
zirvelerdeki sonuçların uygulanmasına katkı sağlamalıdır.
5. Sürdürülebilir kalkınmanın başarılması için öncelikli alanlara
odaklanmalıdır.
6. Birleşmiş Milletler’in 2015 sonrası kalkınma gündemi ile hem
uyumlu hem de bütünleşik olmalıdır.
7. Milenyum Kalkınma Amaçları’
nın başarılmasından ayrı düşünülmemelidir.
8. Tüm paydaşların sürece aktif
olarak dâhil edilmesi gerekmektedir.
Gelelim Açık Çalışma
Grubu’nun sürdürülebilir
kalkınma için getirdiği
önerilere. Bu yazıda, Çalışma
Grubu’nun belirlediği
önerilere ve bu öneriler
için nasıl bir yol izlenmesi
gerektiğine dair bilgilere yer
verilmiştir.
1. Getirilen önerilerden birincisi
dünyanın her yerinde yoksulluğun her türünün sona erdirilmesi
ile ilgilidir. 2030 yılına kadar tüm
insanlar için aşırı yoksulluğun
kökünün kazınması hedefi ortaya
konmuştur.
2. Hedeflerden ikincisi daha çok
tarım sektörü açısından önemlidir. Getirilen ikinci öneri açlığın
sona erdirilmesi, gıda güvencesinin sağlanması ve beslenmenin
geliştirilmesi ve sürdürülebilir tarımın desteklenmesi ile ilgilidir.
Bu bağlamda alınacak tedbirler şu
şekildedir:
a. 2030 yılına kadar açlığın ve her
türlü dengesiz beslenmenin bitirilmesi hedeflenmiştir. Yine 2030
yılına kadar tarımsal verimliliğin
ve özellikle kadın, aile çiftçileri,
göçebeler ve balıkçılar gibi gıda
üreten küçük üreticilerin gelirlerinin iki katına çıkartılması amaçlanmıştır. Bu amaca ulaşırken de
araziye, kaynaklara, girdilere, bilgiye, finansal hizmetlere, piyasaya
ve katma değer kazandıracak diğer olanaklara erişimde eşit adaletin sağlanmasının önemi üzerinde
durulmuştur.
b. 2030 yılına kadar, sürdürülebilir gıda sistemleri ve verimliliği
ve üretimi artıracak güçlü tarımsal faaliyetler sağlanacaktır. Bu
tarımsal faaliyetler ekosistemin
sürdürülebilmesine yardımcı olacak; iklim değişikliği, aşırı hava
durumları, su taşkınları ve diğer
felaketler, toprak kalitesini artıracak uygulamalar gibi faaliyetleri
içerecektir.
c. 2020 yılına kadar; tohumların
genetik çeşitliliğinin, yetiştiriciliği yapılan bitkilerin ve yetiştirilen
hayvanların sürdürülebilirliği sağlanacaktır.
d. Uluslararası işbirliğinin sağlanması ile özellikle en az gelişmiş ülkelerde kırsal altyapıya, tarımsal
araştırmalara ve yayım hizmetlerine, teknolojik gelişmelere ve bitki ve hayvan gen bankalara olan
yatırımların artırılması amaçlanmaktadır.
e. Doha Kalkınma Gündemi’nin
gereklilikleri dikkate alınarak,
dünyadaki tarımsal piyasalarda
ticareti engelleyici ve kısıtlayıcı
unsurların önlenmesi ve bunların
düzeltilmesi hedeflenmektedir.
f. Gıda ve hammadde piyasalarının düzenli çalışmasının sağlanmasına yönelik tedbirlerin alınması amaçlanmaktadır.
3. Sağlıklı yaşamın sağlanması ve
her yaşta herkes için refahın desteklenmesi sağlanmalıdır. Bu kapsamda 2030 yılına kadar; gebelikte annelerin ve yeni doğan bebek
ölümlerinin, AIDS, tüberküloz,
sıtma gibi hastalıların, trafik kazalarında ölen insanların, uyuşturucu ve alkol kullanımının azaltılması gerekmektedir. Ayrıca; tüm
dünya çapında aile planlamasını
ve eğitimi içerisine alan sağlık hizmetlerine erişim sağlanmalıdır.
Son olarak tehlikeli kimyasalların
ve hava, su, toprak kirliliği nedeniyle oluşan hastalıkların ve ölümlerin azaltılması gerekmektedir.
4. Eşit ve adil bir ortamda eğitim
ve hayat boyu öğrenim olanaklarının sağlanması gerekmektedir.
Bu hedefe ulaşılabilmesi için 2030
yılına kadar cinsiyet eşitsizliğinin
ortadan kaldırılması ile tüm kız ve
erkek çocukları için kaliteli ve eşit
eğitimi olanaklarının sağlanması
gerekmektedir. Ayrıca üniversite eğitimi dâhil olmak üzere tüm
erkeklerin ve kadınların kaliteli
teknik ve mesleki eğitim almaları
sağlanmalıdır.
5. Cinsiyet eşitsizliğinin ve tüm
kadınların ve kızların güçlendirilmesine çalışılmalıdır. Bu amaca
ulaşmada tüm kadınlara ve kızlara
karşı kamuda ve diğer alanlarda
şiddetin her türünün önlenmesi
gerekmektedir. Ayrıca, erken ve
zorla evlendirilme gibi tüm uygulamaların ortadan kaldırılmasına
çalışılmalıdır. Bu konuda önemli
olan bir diğer nokta da kadınların
politik, ekonomik ve sosyal yaşamda karar almanın her aşamasında
etkili ve eşit bir katılım imkânının
verilmesidir. Son olarak; kadınlara ekonomik kaynaklara eşit seviyede ulaşma hakkının verilmesi,
ulusal kanunlar uyarınca toprak
sahipliğinin ve miras hakkının tanınması ile ilgili yeniliklerin yapılması gerekmektedir.
6. Herkes için suyun sürdürülebilir yönetimi ve temiz kullanım olanakların sağlanması gerekmektedir. Bu konuda güvenli ve temiz
içilebilir suya erişimin sağlanması
önemlidir.
7. Düşük maliyetli, güvenilir, sürdürülebilir ve modern enerji olanaklarının herkes için sağlanması
gerekmektedir. Bu amaçla yenilenebilir enerji, enerjinin etkin kullanımı, enerji yatırımları ve temiz
enerji teknolojileri için yatırımların teşvik edilmesi gibi konular ön
plana çıkmaktadır.
8. Herkes için sürdürülebilir
ekonomik büyüme, istihdam ve
insanın şahsiyetine uygun iş olanaklarının teşvik edilmesi gerekmektedir.
9. Güçlü altyapı olanaklarının,
sürdürülebilir sanayileşmenin ve
yeniliklerin teşvik edilmesi gerekmektedir.
10. Ülkeler arasındaki eşitsizliğin azaltılması gerekmektedir. Bu
amaç doğrultusunda yaş, cinsiyet,
ırk, etnik yapı, din ya da diğer unsurlar ayırt edilmeden uygulamalara sosyal, ekonomik ve politik
konuların dâhil edilmesi teşvik
edilmelidir. Ayrıca gelir eşitsizliğinin azaltılması ve insanlar arasında eşit olanakların sağlanması
gerekmektedir.
11. Şehirlerin ve diğer yerleşimle-
rin güvenli, dirençli ve sürdürülebilir olması gereklidir. Bu amaçla
herkes için eşit, güvenli ve uygun
fiyatlı barınma olanaklarının olması; ulaşım imkânlarının herkes
için güvenli ve sürdürülebilir olması; kadınlar, çocuklar, engelliler ve yaşlılar için özel koşulların
sağlanması gibi konulara dikkat
edilmelidir.
12. Sürdürülebilir tüketim ve üretim modellerinin kurulması sağlanmalıdır. Bu amaçla tüm ülkeler
10 yıllık Çerçeve Planları hazırlamalıdır. Ayrıca doğal kaynakların
etkili kullanımı ve sürdürülebilir
yönetimi sağlanmalıdır. Bunların
yanında kimyasalların ve diğer
atıkların hava, su ve toprak üzerine olan etkilerinin en aza indirilmesi ve bu atıkların insan sağlığı
ve çevre üzerine olumsuz etkilerinin azaltılması gereklidir.
13. İklim değişikliği ve etkileri ile
mücadele konusunda acil eylem
planlarının hazırlanması gerekmektedir. Bu amaçla iklim değişikliğine yönelik önlemlerin ulusal
politikalara, stratejilere ve planlara dâhil edilmesi sağlanmalıdır.
14. Sürdürülebilir kalkınma için
okyanusların, denizlerin ve kıyı
kaynaklarının korunması ve bu
kaynakların sürdürülebilir kullanımı sağlanmalıdır.
15. Ekosistemlerin korunması,
yenilenmesi ve sürdürülebilir kullanımının teşvik edilmesi, ormanların sürdürülebilir yönetiminin
sağlanması, çölleşme ile mücadele
edilmesi, toprakların bozulmasının ve biyoçeşitlilik kayıplarının
durdurulması gerekmektedir.
16. Sürdürülebilir kalkınma için
toplumların barış içerisinde olması, herkes için adaletin sağlanması
ve etkili ve hesap verebilir kurumların olması gerekmektedir.
17. Sürdürülebilir kalkınma için
küresel paydaşların yeniden oluşturulması ve uygulamaların genişletilmesi gerekmektedir.
Genel bir değerlendirme
yapmak gerekirse
belirlenen amaçlar
için ön plana çıkan
konu hedeflerin
“sürdürülebilir”
olmasıdır. Ayrıca,
tüm dünyada herkesi
kapsayacak bir şekilde
kalkınma hedeflerinin
belirlenmesinin önemli
olduğunu söylemek
gerekir.
Ancak, hedefleri belirlemenin
bir adım ötesine gitmek gerektiği
de unutulmamalıdır. Hedeflere
ulaşmak için alınacak tedbirlerin
kararlı ve adil bir şekilde uygulanması bu hedeflerin başarılması
için daha önemli görünmektedir.
Aksi takdirde, yapılan çalışmalar
hedefleri belirlemenin ötesine geçemeyecektir. Önümüzdeki 5 ile
15 yıl arasını kapsayan kalkınma
önerilerin ne derece başarılacağını
bekleyerek hep birlikte göreceğiz.
Kalkınmada herkes için adaletin ve sürdürülebilirliğin
sağlanması dileklerimle...
Köy-Koop Haber Ağustos 2014
TARIM
Hayvancılık Okulu, Toprak TV
Ekranlarında
»» Toprak TV Ege Bölge Temsilcisi İsmail Uğural
tarafından gerçekleştirilecek proje, hayvancılıkla ilgili
doğru ve güncel bilgilerin TV başta olmak üzere, yazılı
ve görsel medyada daha çok yer almasını amaçlıyor.
Yeni yüzyılın en stratejik sektörü konumundaki “Tarım ve Gıda”nın doğru,
gerçekçi ve en güncel biçimde kamuoyu ile buluşmasının büyük önem
taşıdığına dikkat çeken Toprak TV
Ege Bölge Temsilcisi İsmail Uğural, Hayvancılık Okulu programının
amacının, tüm hayvancılık yapan
üreticilerin doğru bilgi elde etmeleri
sonucu daha çok kazanmalarını sağlamak ve aynı zamanda daha geniş
bir perspektif ile bakıldığında, toplum sağlığı ve ülke ekonomisine katkı koymak olarak açıkladı.
Hayvancılık Okulu
programı Toprak TV'de
başlıyor.
Uğural; "Ülkemizde yaşayan insanların büyük çoğunluğu geçimini
tarımdan sağlıyorlar. Gıda Tarım
ve Hayvancılık Bakanlığı’nın tüm
birimleri, büyükbaş ve küçükbaş
damızlık yetiştiricileri il birlikleri,
akademisyenler, veteriner hekimler
ve konuyla ilgili tüm yetkililer, hayvancılıkta doğru üretim yapılması
için gerekli çalışmaları yürütüyorlar.
Ancak bu önemli konu, yazılı ve görsel basında ne yazık ki yeterince yer
bulmuyor. Oysa hayvancılıkla uğraşan üreticilerimizin doğru yöntemlerle üretim yapması, doğrudan doğruya toplum sağlığını ilgilendiriyor.
Çünkü ülkemizde hayvansal ürünler
yüksek miktarlarda tüketiliyor. As-
Türkiye’de Tarım İşçilerinin
%60
’ı
Yoksulluk Sınırının Altında Yaşıyor.
lında gıda güvenliği, üretimin ilk aşamasından hayvancılık işletmesinden
başlıyor. Güçlü bir kitle iletişim aracı
olan televizyonda hayvancılıkla ilgili
yapılacak olan bu televizyon programı ile amaçlanan, bu önemli konuda
üreticilere doğru bilgiler aşılayarak,
üreticilerin daha iyi ve sağlıklı ürünler üretmelerini sağlamak. Üreticilerimizin doğru bilgiler ışığında gıda
güvenliğine uygun üretim yapması
için doğru bilgilere kolayca ulaşması gerekiyor. Hayvancılıkla uğraşan
üreticilerimiz kendilerini ve iyi örnekleri ekranda görmek ve yeniliklerle tanışmak istemektedir. Üreticilerin bu sektörde lider uygulamaları
yakından takip etme arzuları da “Tarım Televizyonculuğunun” dinamik
kalmasına yardımcı olacaktır. Üreticilerimizin dünya ve ülke fiyatlarından haberdar olarak, ürettikleri
eti, sütü ve deriyi daha iyi pazarlama
noktasında en önemli bilgilere sahip
olmaları böylelikle mümkün hale
gelecektir."dedi.
Dünyada
7.500
’den
Fazla Elma Çeşiti Var
Pestel Analizi
15
»» Günümüzde küreselleşen ekonomi koşullarında ülkelerin sürdürülebilir
kalkınmaları rekabet edebilme güçleri ile doğru orantılıdır.
yeti, enflasyon ve değişim oranları
Bir ülkenin rekabetçi bir kimliğe saveya ülkelerin büyüme oranları
hip olmak istemesinin en önemli
makro-ekonomik faktörlere örnek
nedenlerinden birisi, gelir düzeyiolarak gösterilebilir.
ni arttırarak vatandaşlarının refah
düzeyi yüksek koşullarda yaşama• S-Social (Sosyal): Kültürel etkisını sağlamaktır. Ülkelerin ve işletlerden, tüketici eğilimlerinden, gemelerin rekabet güçlerini etkileyen
lir dağılımından ve demografiden
en önemli faktörlerden bir tanesi
bahseden konular üzerinde durur.
uyguladıkları stratejilerdir. Dünya• T-Technological (TeknoloDr. Nezaket CÖMERT
daki şirketlerin çoğu yeni bir pazajik): Teknolojinin etkileri ise bu
Ziraat Yüksek Mühendisi
ra girmeden önce o pazarı anlamak,
bölümde irdelenir. Bilişim teknolonezaketcomert@yahoo.com
gelecek için stratejiler belirlemek
jileri, nanoteknoloji, biyoteknoloji
ve bu stratejilerin başarılı olup olgibi alternatif ve yeni teknolojiler
mama ihtimallerini tespit etmek, • İyi kullanılmasıyla birlikte kont- alanındaki gelişmeler veya yeni alagenel bir bakış açısı oluşturmak rolünüz dışındaki faktörlerden do- şımlara sahip materyaller teknolove bir iş planı hazırlamak için çe- layı başarısız olacak karar ve giri- jik etkilere örnektir. Teknolojik fakşitli analizlerden faydalanırlar. Bu şimlerden kaçınmış olunur (http:// törler pazarı ve yönetimini 3 farklı
analizlerden biriside PESTEL ana- stratejikyonetim.org/).
durumda etkiler:
lizidir. Bu analiz; bir şirketin,
a) Malların ve hizmetlerin oluşorganizasyonun, departmanın
turulmasında yeni yollar,
veya bir ürünün üzerinde etPolitik
b) Malların ve hizmetlerin dağıkiye sahip olan makro çevrelımında yeni yollar,
sel faktörleri analiz etmek ve
c) Hedef pazarla iletişim kurizlemek için pazarlamacılar
tarafından kullanılan bir çerYasal
Ekonomik manın yeni yolları.
çeve veya araç olup, analiz so• E-Environmental (Çevrenucunda elde edilen veriler şu
sel): Genellikle ‘‘doğa’’ konuları
şekilde değerlendirilirler:
üzerine yoğunlaşır. Çevre kirliliOrganizasyon
ği veya atıklar gibi faktörler in• SWOT analizinde kullanılan
(işletme)
celenir.
zayıf yönleri ve tehditleri belirlemek için kullanılır
• L-Legal (Yasal): Yasal kısıtlamalar veya değişiklikler, AB
• İş planlaması, stratejik planmevzuatı ile sağlık ve güvenlik
lama, pazarlama planları, iş ve Çevresel
Sosyal
yasaları gibi konular incelenir.
ürün geliştirme ve araştırma
raporlarının hazırlanması sıBir işletmenin PESTEL analirasında organizasyonun pozindeki makro çevresel faktörler
zisyonunu, yönünü, stratejiyandaki şemada gösterilmiştir:
Teknolojik
sini, pazar hedefini incelemek
Sonuç olarak, tüm sektörlerde
için de kullanılabilmektedir
işletme, departman veya ürün
• Pazar büyümesi veya küçülmesi
düzeyinde
PESTEL analizinin yaPESTEL kelimesinin her harfi çasonucu ortaya çıkan riskleri ve bu
pılması
ve
elde edilen sonuçlara
lışma için gerekli olan faktörleri
riskler karşısında organizasyonun
göre oluşturulacak yeni pazarlama
gösterir. Bu faktörler birçok yönnasıl bir pozisyon alması gerektiğistratejisi ile şirketin veya organiden piyasayı etkiler ve stratejileri
ni ortaya çıkaran bir araçtır
zasyonun ulusal ve uluslar arası padeğiştirir. PESTEL kelimesinin açızarlarda rekabet etme gücü artacak,
• Organizasyonun veya departma- lımı şu şekildedir :
stratejik amaçlarını ve hedeflerini
nın dış çevresini iyi analiz etmesini
•
P-Political
(Politik):
Devletleortaya koyabilecek ve gelir düzeyi
sağlayarak fırsatlar avantaja, tehrin
iş
çevresine
olan
etkileri,
ulusyükselecektir.
ditler de en aza indirgenebilir
lararası ilişkiler, dış ticaret ilişkileri KAYNAKLAR
• Yeni bir ürün ya da hizmet sunuv.b hakkında bilgi verir.
1.http://www.dineshbakshi.com/igcse-bulacağı zaman oldukça faydalı olabisiness-studies/external-vironment/revision•
E-Economic
(Ekonomik):
lecek, varsayımlardan kurtulmanınotes/63-external-environment-factors
za ve yeni pazarınızdaki gerçeklere Makro-ekonomik faktörleri ifade 2.http://www.dineshbakshi.com/igcse-budaha çabuk adapte olmanıza yar- eder. Döviz kurları, döngüsel hare- siness-studies/external-vironment/revisionketler, iş gücü varlığı, enerji mali- notes/63-external-environment-factors
dımcı olur.
Yeni Koopearatifler Kanunu ve Kooperatif
Üstbirliklerin Ülkemiz Açısından Önemi
»» Kooperatif organizasyon modellemeleri içinde demokratik katılımın en etkin
olduğu ve bireylerin ulusal bilinç kazandığı yegâne organizasyon modellemeleridir.
Bu modelleme ulusal bilinç ve uygar
vatandaş modeli için en uygun modeldir. Ülkemiz uygar ve yurtseverlik bilincine sahip bir kooperatif
gençliği sayesinde sürdürebilir kalkınma sayesinde gelişecektir.
Ülkemizde kooperatiflerden ziyade
birliklere doğru bir organizasyon
modelinin daha etkin olacağı hakkında görüşler söylenmektedir. Bu
yazıyı kaleme almamın sebebi henüz geç olmadan kooperatif üst birliklerinin öneminin anlaşılması gereğidir. Bilinmedir ki kooperatifler
com
Birliklerin görev ve
faaliyetlerini yaparlar.
Fakat birlikler
kooperatiflerin yaptığı
işlevsel rolü yerine
getiremezler.
Bunun en önemli nedeni birliklerin
zasyon modeli içinde görev alması
gerekir. Kooperatif üst birlikleri
Ulusal kooperatifçiliğin temeli ve
bağımsızlığın koruyucusudur.
S. Sedat AKGÖZ
Ahi Evran Üniversitesi
Mucur Meslek Yüksekokulu
Kooperatifçilik Bölümü
Öğretim Görevlisi
daha bağımsız ve yetki ve görevlerinde Daha az bir sorumluluğun
birlik üyelerine verilmesidir. Kooperatiflerde bağlılık ve ortaklık
şartları daha bilinçli ve sıkıdır.
Birliklerde bağlılık ve daha esnektir. Türk iyede kooperatifçiliğin
gelişmesi için kooperatif üst birliklerinin daha etkin ve daha organi-
Temel sorun birliklerin kooperatiflerin yerine öngörülmesi değildir.
Temel sorun kooperatifleri yönetecek üst kadroların iyi bir eğitim ve
ulusal bilinçle hareket etmesidir.
Burada KGEP projesi
tarihi bir fırsattır. KGEP
eğitimlerinin kooperatif
üst birlikler, tarım kredi
birlikleri ve üniversiteler
ile koordine edilecek bir
interaktif eğitim merkezi
kurulacak.
Kooperatifçilik eğitim merkezi ile
sürdürülmesi gerekmektedir. Hepinize kooperatifçiliğe adanmış bir
ömür dileğiyle…
16
Ağustos 2014 Köy-Koop Haber
KOOPERATİFÇİLİK
KOOPERATİF
Yeni Arayışlar: Sözleşmeli Tarım
»» Örgütlenme konusundaki sorunlara çözüm bulmak amacıyla uzun süredir bir arayışı içindeyiz. Bir yandan yapılanmaya ilişkin diğer yandan
politikalara yönelik çeşitli çalışmalar sürdürülüyor.
Çalışmalarda genel prensip, sektörün
tamamını kucaklayan, kimsenin dışlanmadığı modellerin önerilmesi olmasına dikkat ediliyor. Bu kapsamda
aşağıda daha önce birbirlerinden bağımsız uygulanan politikalar, bir arada
getirilmeye ve ortak bir model oluşturulmaya çalışılmıştır. Bu model, tarım
sektöründe rekabetçi yapının oluşturulması, potansiyelin geliştirilmesi,
uygulamalar arasında uyumun sağlanmasını amaçlamaktadır.
Ülkemizde çiftçilerimiz genellikle küçük ölçekli polikültür üretim yapan
üreticilerden oluşmaktadır. Bir üretim
alanında tam uzmanlaşma sağlanmaması, örgütlenmeden sermaye birikimine kadar birçok açıdan sorunlara
neden olmaktadır. Üretilen ürün ancak ürün hammadde seviyesinde ticarete konu olmakta, bu nedenle kazanç
az olmaktadır. Hâlbuki pazarda işlenmiş ya da yarı mamul ürünlerin fiyatı, üreticiden çıkan fiyatların birkaç
katına alınmaktadır. Burada devreye
giren aracılar nedeniyle hem üretici
hem de tüketici kayba uğramaktadır.
Burada işin kaymağı olarak nitelendirilen esas kazancın, hammaddeyi yarı
mamul ya da işlenmiş halde pazara
sunan yani gıda gibi tarıma dayalı ve
yem gibi tarıma girdi sağlayan tarım
sanayicisi tarafından elde edildiği
düşünülebilir. Fakat ortaya koyduğu sermayenin büyüklüğü karşısında
tarımsal sanayi kesiminde faaliyette
bulunan kişiler de tarım dışında faaliyet gösteren sektörlerdeki emsalleri
kadar kazanç sağlayamamaktadırlar.
Yani tarım sanayicisinin de durumunun çok iyi olduğu söylenemez. Tarım
sektöründe üreticinin sürdürülebilir
bir refahı sağlayacağı geliri elde etmesi, pazarlama kanallarında tarımsal
sanayinin ayakta kalması ile doğrudan
ilişkilidir. Bu nedenle sektörde üretici
ve sanayici birbirinin rakibi değil, iş
ortağı olmalıdır.
Avrupa Birliği’nde genellikle yanı
zamanda kooperatif hüviyetini de
sürdüren üretici örgütleri adı verilen
yapılar, piyasanın ortak düzenlenmesinde önemli görevler alıyorlar.
Özellikle ürünün değerinde pazarlanması, gerekirse bu konuda piyasaya
müdahalede bulunulması ve üretimin planlanması konularında üretici
örgütleri ön plana çıkıyorlar.
Tarım sanayicisinin, tüketicinin kendisinden talep ettiği nitelik ve miktardaki ürünü cazip fiyatlar ile üretebilmesi; ihtiyaç duyduğu kalite ve
miktarda hammaddeyi ucuza temin
edebilmesine bağlıdır. Bunun için
üretici ile sanayiciyi ortak yapacak ve
karşılıklı menfaat sağlayacak bir yapıyı oluşturmak gereklidir. Bu yolla
nihai tüketicinin talep ettiği miktar,
kalite ve standartta üretim en baştan
planlanabilir. Bunun için daha önceki
yıllarda sözleşmeli tarım uygulamaları denenmiş ama istenilen sonuçlar
tam anlamıyla alınamamıştı. Çok iyi
işlemesi gereken bir model iyi işletilemedi. Bu modelin işletilmesinde
sihirli anahtar olarak, kooperatifleri
kullanabilirsek; bu sefer modeli işletebiliriz diye düşünüyorum.
Bu yapının oluşturulması için önerilen modelde üreticinin, sanayicinin
Dr. Erhan EKMEN
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü
Teşkilatlanma Daire Başkanlığı
Projeler ve Dış İlişkiler Çalışma
Grubu Sorumlusu
KIRSAL KALKINMA
DESTEKLERİ
miktarda hammaddenin üretimi için
bir sözleşme imzalanacaktır. Bu sözleşme gereğince; kooperatif üretmeyi
taahhüt ettiği ürünü dünya fiyatlarından sanayiciye satacak, üreticinin refah düzeyini koruyacak fiyatla arada
kalan farkı ise, sadece sanayiciye böyle bir satış yapması durumunda devletten prim olarak alabilecektir. Bu
sözleşme gereğince sanayici ise, ucuz
hammadde temin ederek, hem yurt
içi hem de yurtdışı piyasa da önemli
bir rekabet şansı yakalamış olacaktır.
Bu yöntemlere ek olarak, “Kriterli bankacılık sistemi” denilen bir yaklaşım da
KIRSAL KALKINMA
DESTEKLERİ
İhracat
Kaliteli, Yeterli Miktarda Ürün
Üretici
Üretici
Örgütü
SÖZLEŞME
• Gelir Artışı
• Üretim Planlaması
• Satış Garantisi
• Kayıt
İşleme
Düşük Fiyat Avantajı
Sanayici
Girdi, Teknik Hizmet, Avans
İç Pazar
%50 Prim Destekli
PRİM
Piyasa Fiyatı - Dünya Fiyatı
Havza Prim Desteği
ve devletin yapması gereken bir takım işler bulunmaktadır.
1. Üreticinin Örgütlenmesi -Kooperatif: Sözleşmeli üretimde çiftçinin tek başına sözleşme imzalaması terk edilecek, bunun yerine çiftçi
adına kooperatif devreye girecektir.
Çiftçinin bölgesinde bir araya gelerek
toplu taahhütlerde bulunması, hem
piyasaya vaat edilen üretimi garanti
altına alacak yani üretim planlaması
yapılmasını, hem de üreticinin sanayiciye karşı daha güçlü olmasını sağlayacaktır.
2. Üreticiye Prim Desteği verilmesi: Havza bazında belirlenen
ürünlere yönelik destekleme temel
alınarak, üreticinin refah düzeyini
koruyacak fiyat ile dünya fiyatları
arasında kalan fark, kooperatif aracılığıyla devlet tarafından çiftçiye ödenecektir.
3. Sanayiciye Yatırım/İşletme
Kredisi imkânı sağlanması: Sanayicinin depo inşa etmesi, teknoloji
ve kapasite arttırabilmesi için gerekli
fiziki donanımı sağlayabilmesi ama-
SİGORTA
• Ürün Sorumluluk Sigortası
• Üçüncü Şahis Zarar Sigortası
• Müşteri Mesuliyet Sigortası
cıyla düşük faizli ve uzun vadeli kredi
imkânı yine devlet tarafından verilerek sanayici uzun dönemli üretim
yapabilen güçlü bir duruma gelecektir. Bu kredi alternatif kaynaklar bulunabilir. Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığının ilgili birimi olan KOSGEB (Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme Destekleme İdaresi
Başkanlığı) tarafından verilen farklı
destek mekanizmaları da yapılacak
girişimler sonucu ayrıcalıklı olarak
kullandırılabilecektir.
4. Sözleşme Sigortası ile sistemin garanti altına alınması: Her
türlü aksaklık ve anlaşmazlığa karşı
ürün sorumluluk sigortası, üçüncü
şahıs sigortası ve müşteri mesuliyet
sigortası gibi sigorta türleri ile taraflar arasında bir garanti mekanizması
tahsis edilecektir. Bu sigortalar, Bakanlar Kurulu Kararı ile Afet Sigortasında olduğu gibi % 50 prim desteği
altına alınabilir.
Bu dört yöntem bir arada sağlandıktan sonra, kooperatif ile sanayici arasında sanayicinin istediği özellikte ve
KREDİ
• Yatırım Kredisi
• İşletme Kredisi
uygulanabilir. Böylelikle prim ve kredi
konusunda tek kaynak devlet olmaktan çıkartılabilir. Bu kaynaklar bankalar aracılığı ile belli kriterlere sahip kooperatife özel şartlar altında verilebilir.
Bunun için devletin belirleyeceği kriterleri ve görevleri yerine getirebilme
şartı aranabilir. Bu kriterler örgütlerin
kurumsal kapasitelerini ve alt yapılarını arttırmak için olumlu yönde zorlayıcı etki yaratacaktır. Devletin kooperatif
olarak kendilerinden beklediği görevleri yerine getirebilme kabiliyetine sahip örgütler, kredi garanti fonu benzeri
yapılar ile güvence altına alınan ve faizi
ve geri ödemesi kolaylaştırılmış kredilerden faydalandırılabilirler. Bu durum
devletin işini ve yükünü hafifletecektir.
Burada sanayicinin bir defada almak
zorunda kalacağı büyük miktardaki ürün iki sıkıntıya sebep olacaktır.
Bunlardan depolama ile ilgili olan
sorun devlet tarafından verilecek
yatırım kredisi ile çözülebilecektir.
Diğer sorun ise, bu miktarda ürünün
satın alınabilmesi içir yeterli paranın
bulunabilmesidir. Bu sorun sözleşme
içinde çözülebilir. Buna göre çiftçiye
üretmesi istenilen ürünün tohumu,
gübresi, ilacı sene başında ayni olarak verilerek bu masrafların ödeme
zamanı toplamdan düşülmesi yoluyla
ya de fabrikanın ürettiği ürünler özellikle de yem gibi tarımsal girdi üreten
sanayilerde yine ayni ödemeler ile sanayicinin bir defada yapması gereken
yüklü ödeme taksite bağlanabilecektir. Ayrıca girdi desteğinin yanı sıra
sanayici tarafından verilecek teknik
bilgi desteği üretimin kontrol ve garanti altına alınmasını sağlayacaktır.
Yine de beklenmedik durumlar nedeniyle taraflar arasında çıkabilecek
sorunlar sigorta yoluyla çözülebilir.
Böylece kooperatif altında örgütlenen
üretici bir yandan ürününü peşin fiyatla garantili olarak satabilirken bir
yandan da kendisi için pahalı olan girdileri daha kolay ve ucuza temin etmiş
olacaktır. Sözleşme yapan sanayici ise;
kendi müşterisinin üretimini destekleyerek bir nevi kendi üretimini sağlama
alacak, üretimini sürekli hale getirecektir. Burada devletin vereceği kredi
ve prim destekleri ile sigorta sistemin
işlemesini garanti altına alacaktır. Sistemi işletebilmek için yüksek maliyetli
kredi ve prim vermesine rağmen devletin yükü azalacaktır. Çünkü destekleme alımları ile alacağı ürünün depolanma masraflarının düşmesi, ithalat
önlenmesiyle döviz kaybının azalması
ve uygulama gereğince ekonominin
kayıt altına girmesi ile KDV gelirlerinin artması devlet adına önemli gelirlerdir. Ayrıca tarımla ilgili sanayi ve
hizmetler sektörlerinde yeni istihdam
olanakları da yaratılmış olacaktır.
Bu model, Yerel Ekonomik Kalkınma
faaliyetleri adı altında Kümelenme
yöntemi ile destekleme konusunda
yapılacak uygulama da ortak menfaat gruplarının oluşturulması için de
iyi bir ortam oluşturacaktır. Ayrıca,
ülkemiz dinamiklerini harekete geçirilmesi, potansiyelimizin tam olarak kullanılması ve toplumumuzun
refahı için ihtiyaç duyulan desteklemelere bir yandan Dünya Ticaret
Örgütü’nün dayatmalarına karşı
yeni imkânlar bulmak, diğer yandan
Avrupa Birliği’ne uyumlu modeller
yaratabilmek ve diğer politikalar ile
ilişkili bir şekilde yürütülmesini sağlamak büyük önem taşımaktadır.
Avrupa Birliği’ndeki benzer modelleri kooperatiflerimiz aracılığıyla işletebiliriz. Tabii ki bunun için kooperatiflerimizde öncelikle bu konuda bir
farkındalık ve istek olması gerekiyor.
Ben yaparım diyen kooperatif gerekli
ilgi ve desteği zaten buluyor.
3. Havalimanı 70 Göleti Bitirdi
»» TMMOB, 3. havalimanı inşaatı nedeniyle 70 göletin denize karıştırıldığını ve 8 derenin kurutulduğunu iddia ederek, “Ciddi su krizi yaşanacak”
uyarısında bulundu.
TÜRK Mühendis ve Mimar Odaları
Birliği (TMMOB) Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Baran Bozoğlu, 3.
havalimanı inşaatı nedeniyle 70 göletin denize karıştırıldığını ve 8 derenin kurutulduğunu iddia ederek,
“2.5 milyon ağaç katledilmişken yağmur beklemek boşuna. Ciddi su krizi yaşanacak” uyarısında bulundu.
İSKİ’nin barajlardaki ölçüm oranlarına göre 2005 yılından bu yana ilk
kezİstanbul barajlarındaki su seviyesinin yüzde 20’nin altına indiğini
belirten Bozoğlu, Hürriyet’e “Defa-
larca bu tehlikeye dikkat çekmiştik,
bugün uyarılarımız ne yazık ki tek
tek gerçekleşiyor“ dedi. Bozoğlu, son
günlerde yaşanan su sıkıntısıyla ilgili şunları söyledi:
rışmasıdır. Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği’nde, sulak alanlar
bilime, doğa kanunlarına aykırı bir
şekilde, ulusal öneme haiz sulak
alanlar ve mahalli öneme haiz sulak
alanlar gibi iki ana başlığa ayrıldı.
8 Dere De Yok Oldu
“3. havalimanı projesi 70 gölet ile
8 derenin yok edilmesine neden
olacak. Bölgedeki sulak alanlar
Bölgedeki sulak alanlar Trakya’ya,
İstanbul’a hayat veren Terkos gibi
önemli havzaları besliyor. Kuraklığın temel nedeni az yağmur yağması
Ciddi Kriz Olacak
değil, yanlış yerde yanlış inşaatların, plansız ağaç kesimlerinin, zaten
sınırlı olan yağmurların toprakla
buluşamadan betonlar üzerinden
akarak kanalizasyona, denize ka-
Bu yönetmelikle, önemli biyoçeşitliliğe sahip olan, orman alanlarını,
endemik türleri, bitkileri barındıran
bölgelerde, imar çalışmaları yapılabilecek, rantın, talanın hukuki zemini
tamamlanmıştır. Özetle, kavramsal
kargaşa yaratılarak, bu sulak alanların önemsiz gösterilmesi sağlandı.
Ciddi bir su krizinin bizi beklediği su
götürmez bir gerçek olarak karşımıza çıkacak. Terkos Gölü yakınındaki
70 göletin suyu denize boşaltılmaya
başladı. Bilimden uzak, ÇED raporları ya hiç istenmeden ya da göz ardı
edilerek, oldu bittiyle yürütülen 3.
havalimanı ve 3. köprü gibi projeler
sonunda İstanbul’u susuz kalmanın
sınırına getirdi. Bundan sonra yağacak yağmurların barajları doldurmaya yine faydası olamayacak.”
Köy-Koop Haber Ağustos 2014
TARIM
“Kooperatifçilik, aynı hedefe
ulaşmak için birlikteliktir,
dayanışmadır, kardeşliktir.”
»» Bu ayki Üretici Gözüyle köşemizde, Denizli Bölgesi
Hayvancılık Kooperatifleri Yönetim Kurulu Üyesi Ahmet
Ceray ile ile söyleşimizi yaptık.
Ahmet Bey kısaca kendinizi tanıtır
mısınız?
İsmim Ahmet Ceray, 1966 yılında Denizli İli Kale ilçesi Narlı köyünde doğdum ve yaşamımı çiftçilikle devam
ettiriyorum.
Kooperatifçilikle tanışmanız
nasıl oldu? Neler üretiyosunuz?
Kooperatifçilik ile 2001 yılında tanıştım. Kooperatifimizde büyükbaş hayvancılık olduğu için, süt ve yem alım
satım işleri yapmaktayız. Ayrıca Biber
yetiştiriciliği yaptık. Fakat sulama yeterli olmadığı için başarılı olamadık.
2015 yılı için sulu tarım üzerinde neler yapabiliriz diye kooperatif olarak
araştırma yapıyoruz. Seracılık olmak
üzere salçalık domates ve bibercilik
gibi birçok ürün üzerine araştırma çalışmaları yapıyoruz.
Kooperatif kurmamızda tek bir hedef
yoktu. Daha çok hedefler vardı. Bizim
ve çevremizdeki köyler kırsal köyler;
eskiden tek gelirleri tütündü. Çok az
da olsa halen devam ediyor. Tütün kırımı biter biter bitmez eylül ve ekim
aylarına doğru pamuk toplamaya
gidilirdi. İşin zorluğu bir kenara, konaklama şartları çok ağırdı.
Sonra kooperatifle tanıştım, kooperatifçilik bilincini öğrendim. Dedik ki;
bize iş sahası lazım, ekonomik olarak kalkınmamız gerekiyordu. Bunun
için köyümüzde kooperatif kurduk.
Büyükbaş hayvancılık projesi olan
(100x2) yüz aileye iki adet damızlık
inek projesini aldık. Bu arada Turşuluk ve Kale Biberi dikimi yaptık. Ancak bundan iyi gelir alamadık. Çünkü
sulama yeterli değildi, verim düşük
oldu. İnşallah 2014 yılı ekim kasım
aylarına doğru kapalı sulama projesi bizlere teslim edilecek. Damlama
sulama ile verimin daya iyi olacağını
umuyoruz. Asıl amacımız ortaklarımızın ürettiği ürünleri aracıya değil,
tüketiciye ulaşıncaya kadar kooperatiflerimiz tarafından işlenmesi ve satışının yapılması.
Kooperatifçilikte yaşadığınız
sorunlar nelerdir?
İdarecilerin veya yöneticilerin bencilliği yanında asıl sorununun kooperatif
ortaklarının, kooperatiflerini sahiplenememesi olduğunu düşünüyorum.
Sorgulayan, sorusuna cevap almaya
Avrupa Birliği Ülkelerinde
Tarım İşletmelerinin
%98
Aile İşletmesi
’i
Dr. Özdal KÖKSAL
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Tarım Ekonomisi Bölümü
okoksal@ankara.edu.tr
çalışan ortakların olmayışı üzücü bir
durum. Tabiki bu sorgulamasını iyi
niyetle, karalamadan, suçlayıcı bir dille yapmaması gerekiyor. Kooperatifin
yaptığı her işten nasıl sorumluysa, kooperatifini sahiplenip, bizim kuruluşumuz, bizim fabrikamız, bizim satış
yerimiz diyebilmeli. Kooperatifçiliğin
özünü unutmamak gerekiyor. Kooperatifçilik, aynı hedefe ulaşmak için birlikteliktir, dayanışmadır, kardeşliktir.
Tarımın geleceğini nasıl
görüyorsunuz? Beklentileriniz
nelerdir?
Ülkemiz tarımında küçük işletmelerin yok oluşunu görüyorum. Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşı olarak küçük işletmelere devletin ihtiyacı var.
Çünkü işsizlik önemli bir sorunu ortadan kaldırıyor.
Bugün sürdürülebilir gıda ihtiyacını
orta ve küçük işletmeler ve çiftçilerimiz sağlamaktadır.
Büyük işletmeler mecburi iş olarak
görmüyor, zarar gördüğü gün işletmesini kapatabiliyor. Ancak küçük
veya orta ölçekli çiftçiler bir yıl kazanır beş yıl kazanmasada devam eder,
devam etmek zorundadır. Kendi zararına düşünmeden üretmeye devam eder. Ülkemizde uygulanan projelerin küçük ölçekli işletmelere göre
düşünülmeli, kooperatiflere pozitif
ayrımcılık yapılmalı. Örnek verecek
olursam, 50 dekar sulu arazisi olan
bir çiftçi 25 baş olarak hayvancılığı
rahat yapabilir. Tek ihtiyacı işletme
kurması. 25 adet sağmalı büyükbaş
bir işletme kurmak istediğinde 605
TL. civarında proje bedeli çıkıyor.
Banka proje için ipotek istediği zaman bizim arazilerin değeri 1000 TL
civarındadır. Projenin onda biri kadar etmiyor ipotek edeceğimiz arazi.
Kademili kontrollü kredi veriyorlar.
Köylarde hayatın idame ettirilmesi
için gerekli çalışmalar var ancak yatırımlar üzerine de duyarlı olunmasına
gerektiğini düşünüyorum. Köyden
kente göçün önlenmesi için çiftçinin
her şekilde desteklenmesi ve kredilendirme aşamasında kolaylıklar sağlanması gerekmektedir.
Dünyada
500
milyondan
Fazla Aile Çiftçisi Var
17
Eker’den GDO'lu Mama Açıklaması
»» Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Eker, "Yönetmelikte yapılan değişiklikle
GDO bulaşanı olsa dahi GDO'lu bebek mamalarına izin verilmesi söz konusu
değil" dedi.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı
Mehdi Eker, yönetmelikte yapılan değişiklikle GDO bulaşanı olsa
dahi GDO'lu bebek mamalarına
izin verilmesi ve Biyogüvenlik
Kanunu ile belirlenen yasakların
kaldırılmasının söz konusu olmadığını bildirdi.
Eker, MHP Grup Başkanvekili Yusuf Halaçoğlu'nun yazılı soru önergesine verdiği yanıtta, Türkiye'de
tüm GDO'lu ürünlerin üretiminin
yasak olduğunu anımsattı.
Türkiye'de, gıda amaçlı kullanımına izin verilen herhangi bir gen
veya genetiği değiştirilmiş ürün
bulunmadığını, bu ürünlerin ithaline kesinlikle izin verilmediğini
ifade eden Eker, GDO ve Ürünlerine Dair Yönetmeliğe "GDO
Bulaşanı: Genetik modifikasyon
teknolojisi uygulanan veya uygulanmayan bir üründe, birincil
üretim aşaması dahil üretim, imalat, işleme, hazırlama, işleme tabi
tutma, ambalajlama, paketleme,
nakliye veya muhafaza sırasında
ya da çevresel faktörler ile teknik
olarak engellenemeyen veya tesadüfi olarak bulaşan GDO'ları" tanımı eklendiğini kaydetti.
İlgili kurum ve kuruluşlardan, sivil toplum kuruluşları ve üniversitelerden görüş alınarak yapılan
Yönetmelik değişikliği ile "GDO
Bulaşanı" kavramına açıklık getirildiğini belirten Eker, "Üniversitelerden alınan görüşler, Avrupa
Birliği'nin regülasyonları doğrultusunda yapılan değerlendirmeler
sonucu yüzde 0,9 değeri GDO bulaşan limiti olarak kabul edilmiştir. GDO Bulaşanı tanımı yüzde
0,9'un altında GDO içeren ürünlere izin verildiği anlamına gel-
memektedir. GDO bulaşanı olan
ürünlerin dahi sadece Biyogüvenlik Kurulu tarafından onaylanmış
olması ve belirlenen amaç için
kullanılması zorunludur. Biyogüvenlik Kurulu tarafından, gıdada
kullanımına izin verilen GDO bulunmadığından hiçbir gıda maddesinde onaylı veya onaysız GDO
bulaşıklığına dahi izin verilmemektedir" bilgisini verdi.
Yönetmelikte yapılan değişiklikle
GDO bulaşanı olsa dahi GDO'lu
bebek mamalarına izin verilmesi
ve Biyogüvenlik Kanunu ile belirlenen yasakların kaldırılmasının
söz konusu olmadığını belirten
Eker, şunları kaydetti: "Dünyada bazı ülkelerde ve AB'de onaylanmış GDO ve ürünlerinin insan
gıdası olarak tüketilmesi serbest
olmasına rağmen ülkemizde bugüne kadar gıda amaçlı olarak
kullanılmak üzere onay verilmiş
bir gen bulunmadığından GDO
ve ürünlerinin gıda amaçlı olarak
kullanılması yasaktır.
Başta bebek mamaları olmak
üzere içerisinde GDO olabilecek bütün gıda maddeleri ithalat
aşamasında GDO analizine tabi
tutulmaktadır. Önergede adı geçen bir firmanın bebek maması
Meyve Sebzede İhracat
Desteği 2014-2015
Sezonunda Ekonomi
Bakanlığı'ndan
»» Taze meyve sebze sektöründeki
ihracat destekleri, 2014-2015
sezonunda da Ekonomi Bakanlığı'nca
uygulanacak.
Ekonomi Bakanlığı, taze meyve sebze sektöründeki ihracat desteklerinin, 2014-2015 sezonunda da uygulanacağını, ancak daha sonraki dönemlerde söz konusu
ihracat desteği uygulamalarının, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca yürütülmesi yönündeki çalışmaların sürdürüldüğünü açıkladı.
Bakanlıktan yapılan açıklamada, taze meyve sebze ürünlerine uluslararası piyasalarda rekabet gücü
kazandırmak, ihraç pazarlarını geliştirmek ve ihraç
ürünlerini çeşitlendirmek amacıyla, Ekonomi Bakanlığı tarafından ihracat destekleri sağlandığı belirtildi.
Son dönemde yaş meyve sebze sektörüne ilişkin Bakan Nihat Zeybekci tarafından yapılan açıklamaların
kamuoyunda yanlış anlaşılmalara yol açtığına değinilen açıklamada, şunlar kaydedildi.
"Ülkemizde 2013 yılında 50 milyon tona dayanan üretim seviyesi, 50 milyar lirayı aşan üretim değeriyle
2,3 milyar dolarlık döviz girdisi sağlayan taze meyve
sebze sektöründeki ihracat desteklerinin, geçmiş dönemlerden süregelen bir yapıda, bakanlığımızca 20142015 sezonunda da uygulanacağına dair kamuoyunun
bilgilendirilmesinde fayda görülmektedir. Ancak, söz
konusu ihracat desteği uygulamalarının, müteakip dönemlerde, üreticilere yönelik desteklere de yön veren
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca yürütülmesi
yönündeki çalışmalarımız sürdürülmektedir."
ürününden ithalat aşamasında
numune alınarak GDO analizi yapılmış ve üründe GDO varlığı tespit edilmediği için ürünün yurda
girişine izin verilmiştir. Bakanlığımızca yapılan piyasa denetimleri
sırasında bahse konu ürünün ilgili
partisinden alınan numunelerin
analizi sonucunda üründe GDO
varlığı tespit edilmiştir. Söz konusu parti numaralı ürünler toplatılarak piyasaya arzı engellenmiş
olup konuyla ilgili adli süreç ve
idari soruşturmalar başlatılmıştır.
Bakanlığımızca, insan ve hayvan
sağlığı ile çevre konularında azami hassasiyet gösterilmekte ve
gerekli tedbirler alınmakta olup,
gıda güvenirliğini sağlama amacıyla GDO içermesi muhtemel
ürünlere yönelik kontroller etkin
bir şekilde yürütülmektedir. Gerekli hallerde izlenebilirlik denetimleri yapılmakta ve söz konusu
ürünlerin üretiminde kullanılmış
olan hammaddelerden de numuneler alınabilmektedir. Yurtiçinde
yapılan kontrollerde herhangi bir
olumsuzluk tespit edilmesi halinde, ilgili mevzuatlar çerçevesinde
gerekli işlemler yapılmaktadır.
GDO analizlerinde Bakanlığımıza
bağlı 10 gıda kontrol laboratuvarı
ile 31 özel gıda kontrol laboratuvarı yetkilidir. Bakanlığımıza bağlı
gıda kontrol laboratuvarlarından
10'u, özel gıda kontrol laboratuvarlarından ise 29'u TÜRKAK
tarafından akredite edilmişlerdir. Kamu laboratuvarlarımızdan
4'ünde, Özel Laboratuvarların 3
'ünde GDO tarama, kimliklendirme ve miktar analizi yapılabilmektedir, diğerlerinde ise sadece
tarama analizleri yapılmaktadır."
Tarım Kredi
Kooperatifi Fotoğraf
Yarışması
»» “Doğa, Tarım, İnsan,
Kooperatifçilik” konulu fotoğraf
yarışmasına, 30 Eylül 2014
tarihine kadar başvuru yapılacak.
Fotoğraf dalında her 2 kategoride (yetişkin ve 18
yaş altı) ilk 3’e girenler ile mansiyon (her kategori için 2 kişiye) almaya hak kazanan toplam
10 yarışmacı ödüle layık görülecektir.
Birincilik Ödülü:
Dizüstü Bilgisayar,
İkincilik Ödülü:
Tablet
Bilgisayar,
Üçüncülük Ödülü: Fotoğraf Makinesi, Mansiyon
Ödülü:
Fotoğraf
Makinesi.
Başvurular
elektronik ortamda yapılacak olup, fotoğrafların
tamamının dijital makinelerle çekilmesi gerekiyor. Cep telefonu veya benzeri makinelerle
çekilen fotoğraflar kabul edilmeyecektir. Fotoğraflar; renkli veya siyah beyaz, en düşük 300
dpi çözünürlükte, 5,00 MB'dan küçük ve JPEG
formatında, tarimkredi.org.tr/yarisma web sitesi üzerinden eklenerek gönderilecektir. Her
katılımcı en fazla 5 (beş) adet eserle yarışmaya
katılabilir. 5 (beş) eserden fazla gönderilen fotoğrafların hiçbiri yarışmaya katılmayacaktır.
Eser Teslim tarihi ve diğer tüm başvuru detayları tarimkredi.org.tr/yarisma web adresinden
takip edilebilir.
18
Ağustos 2014 Köy-Koop Haber
TARIM MAKİNALARI
Biçerdöverle Ürün Hasadı
Sorunlar ve Çözüm Önerileri-I
»» Giderek artan dünya nüfusunun aynı hızla artan gıda ihtiyaçlarını, büyüklüğü artmayan tarım arazileri ile karşılayabilmek yeni yüzyılın
en büyük sorunlarından birisidir. Arazi büyüklüklerinin artmadığı hatta azaldığı, su kaynaklarının giderek tükendiği bu senaryoda, tarımın
öngörülen tek çıkar yolu verim artışı olarak görülmektedir.
Verim artışı sağlamanın yolları ise
yüksek verimli ve daha dayanıklı
çeşitlerin geliştirilmesi ve iş gücü,
zaman ve üretim maliyetlerinden
tasarruf etmeye olanak sağlayan
mekanizasyon
uygulamalarıdır.
Gelişen teknolojiler ile tasarlanan
mekanizasyon araç ve gereçlerinin
tarım sektörü içerisinde yer alması,
çiftçiler başta olmak üzere talepleri
giderek artan Dünya nüfusunun tek
çözümü olarak görülüyor. İşte bu
noktada tarımsal mekanizasyonun
önemi ortaya çıkmaktadır. Tarımsal
mekanizasyon insan iş gücünün verimini arttırarak yapılan işin maliyetini düşürmeyi amaçlamaktadır. Bu,
direkt olarak birim iş için sarf edilen
zamanın azaltılması veya endirekt
olarak birim alandan elde edilen
verimin arttırılması ile gerçekleşmektedir. Makineli tarım sayesinde
insan gücünden çok daha kuvvetli
olan motor gücünden istifade edilir.
Toprak işleme, ekim, dikim, hasat,
harman, nakliye, işleme gibi işlemler
makine ile daha iyi yapılır. Tarımsal
Mekanizasyon uygulamalarında biçerdöver en önemli araçlardan birisidir ve giderek vazgeçilmez olmaya
başlanmıştır. Biçerdöverler biçme,
harmanlama, temizleme ve depolama kapasitelerinin yüksekliği ile günümüzün en gelişmiş hasat-harman
makineleridir.
İlk biçerdöverin 1830
yılında Amerika’nın
Michigan Eyaletinde
denenmesinden yüz yıl
sonra Class firması ilk
biçerdöverini geliştirerek
Avrupa şartları için imal
etmiştir. Bu tarihten
sonra da Amerika ve
Avusturalya’da çok
sayıda biçerdöver hasatta
kullanılmaya başlanmıştır.
Günümüzde tahılların yanı sıra baklagiller, ayçiçeği, kolza mısır ve diğer
taneli bitkilerin hasat-harmanında
da biçerdöver kullanılmaktadır.
Son yıllarda teknolojideki
hızlı gelişmelere karşın
tarım ürünlerinde izlenen
fiyat politikaları Dünya
genelinde hasat makinaları
satışını düşürmüştür.
Bu düşüşten en çok
etkilenen makinalardan
birisi biçerdöverlerdir.
Biçerdöver satışlarının
düşüşü kapasite artışı ile
bağlantılıdır.
Günümüzde biçerdöverlerin motor
güçleri, 1970’li yılların biçerdöverleri ile kıyaslandığında yaklaşık iki kat
artış göstermiştir. Ülkemizde son
yıllarda, tahıl hasat ve harmanında
biçerdöver kullanımı % 65 70’lere
ulaşmıştır. Tahıl hasadında 6-20
da/h kapasiteli, aynı zamanda hasat
ve harman edilebilen kendi-yürür
biçerdöverler kullanılmaktadır.
Coğrafi bölgelerdeki farklılık ve iklimin uygun olması nedeni ile bir biçerdöver yıl içerisinde değişik yörelerde kullanılabilmektedir. Bu yoğun
kullanım nedeni ile biçerdöverler
çok çabuk yıpranmaktadır. Ülkemizde John Deere lisansı ile 1968 yılında biçerdöver üretimine başlanmış
ancak 1988 yılından bu yana üretim
tamamen durdurulmuştur. Biçerdöver sayısı 80’li yıllara kadar hızlı bir
atış göstermiş, ancak bu artış yerini
90’lı yıllarda duraklamaya bırakmıştır. Bununla birlikte, 1994 yılından
sonra bedelsiz dışalım yoluyla ülkemize giren biçerdöverler nedeniyle
artış göstermesine rağmen tahıl üretim alanları dikkate alındığında halen sahip olduğumuz biçerdöver parkının yetersiz olduğu görülmektedir.
Biçerdöver sayısı yıllara göre % 3 ile
% 5 oranda artmaktadır. Çizelge 1‘de
ülkemizdeki biçerdöver parkının
durmu verilmiştir.
Toplam biçerdöver
sayısının yaklaşık % 29
unu 21+yaş grubuna bağlı
biçerdöverler, % 26 sını
11-20 yaş grubu, % 23 ünü
6 10 yaş grubu % 22’sini ise
0-5 yaş grubu biçerdöverler
oluşturmaktadır
(Çizelge 1). 0-5 yaş grubu
biçerdöverler toplam sayı
içerisinde son yıllarda artış
göstermektedir. Ancak
bu artış istenilen düzeyde
değildir. Hala biçerdöver
parkı içerisinde kullanılan
biçerdöver eski teknolojiye
sahip özelliktedir.
Mekanik ömrünü doldurmuş, yaşlı
biçerdöverlerle yapılan hasatta, ne
kadar özen gösterilirse gösterilsin,
nicesel ve nitesel ürün kayıpları ka-
SDÜ Ziraat Fakültesi
Tarım Makinaları Bölümü
denizyilmaz@sdu.edu.tr
bul edilebilir seviyelerin çok üstüne
çıkmaktadır. Bunun yanı sıra, aşırı
yakıt tüketimleri ve yanmadaki verimsizliklerine bağlı olarak eksoz
emisyon değerleri alabildiğine yükselmiş, artan arıza sıklıkları nedeniyle zaman ve iş kayıpları artmış,
kaza yapma ve can güvenliği riskleri
en üst düzeye çıkmış durumdadır.
Bu biçerdöverlere, ne kadar çok para
harcanırsa harcansın yeni bir biçerdöver erki kazandırılması mümkün
değildir. Öte yandan, eski teknoloji
ürünü olmaları; çağdaş biçerdöverlerin hasat performansı, yeni üretim teknolojilerine uygun donanım
(Hassas tarım v.s.), çevre ve insan iş
güvenliği alanlarındaki üstünlüklerine sahip olmamaları da konuyla ilgili değerlendirmede dikkate alınması
gereken bir diğer önemli husustur.
Mekanik ömürlerini çoktan doldurmuş demode olmuş biçerdöverlerin
bir teşvik programıyla hurdaya ayrılmalarının sağlanması, ülke ekonomisinde programın gerektirdiği
mali yükün çok üstünde kazançlar
yaratacak, ayrıca çevre kirliliği ve iş
güvenliği açısından ciddi kazanımlar
sağlayacaktır.
Modern biçerdöverlerde
%1 dane kaybının olduğu,
ömrünü tamamlamış
biçerdöverlerde ise
%8 dane kaybı olduğu
düşünüldüğünde %7
lik dane kaybı farkı
2.233.190.400 adet 250 gr
ekmeğe eş değer olup bu
da İstanbul’un 223 günlük
Yaş Grubu - Age group
Toplam
Total
Doç.Dr. Deniz YILMAZ
0-5
6-10
11-20
20+
2000
12.578
-
-
-
-
2001
12.053
-
-
-
-
2002(1)
11.539
1.213
2.125
3.526
4.675
2003
11.721
1.352
2.214
3.545
4.610
2004
11.519
1.430
2.298
3.489
4.302
2005
11.811
1.659
2.405
3.551
4.196
2006
12.359
2.036
2.598
3.596
4.129
2007
12.775
2.338
2.739
3.652
4.046
2008
13.084
2.558
2.873
3.657
3.996
2009
13.360
2.643
2.950
3.669
4.098
2010
13.799
2.820
3.116
3.721
4.142
2011
14.313
3.038
3.293
3.834
4.148
2012
14.813
3.160
3.483
3.960
4.210
ekmek tüketimine karşılık
gelmektedir.
2006 verilerine göre 1000 ha’lık
alana yaklaşık 0,6 adet biçerdöver
düşmektedir. AB ülkelerinde bu
oran 1,0’in üzerindedir. Mekanizasyon düzeyi olarak kıyaslandığında
bu oran oldukça düşük seviyededir
(FAO, 2007). Çizelge 1. Ülkemizdeki biçerdöver parkının durmu (Tuik,
2013)
Biçerdöver sayısının en fazla olduğu
bölgelerimiz sırasıyla Marmara, İç
Anadolu, Ege, Güneydoğu Anadolu,
Karadeniz, Doğu Anadolu ve Akdeniz bölgeleridir. Özellikle ayçiçeği ve
buğday üretiminin Marmara ve İç
Anadolu bölgelerinde yoğun olarak
yapılması ve hasat harman işlerinde
biçerdöver kullanılması bunun nedeni olarak verilebilir. 2011 yılının
tamamında 702 Milyon dolar seviyesinde ithalat (341 Milyon TL traktör, 361 Milyon TL ekipman) gerçekleşmiştir. İthalatta dikkat çekici
bir nokta, biçerdöver, balya, silaj ve
pamuk hasat makinaları ithalatının,
tüm hasat makinaları ithalatında %
77, tüm ekipman ithalatında ise %
43 pay almasıdır (2011).
Ekipman ithalatının %
63’ünü sulama makinaları,
çapa makinaları, süt
sağma makinaları,
biçerdöver, balya, silaj ve
pamuk hasat makinaları
oluşturmaktadır.
Rapora göre ilgili standartlarda biçerdöver mekanik ömrü için 3 bin
saat öngörülmektedir.
tamamlamaktadır. Ardı sıra ayçiçeği
hasadına geçilmekte, bunu mısır ve
çeltik hasadı izlemektedir. Bunun
sonucunda biçerdöverlerin yıllık
kullanım süreleri ortalama 1200 saat
kadar olmakta, dolayısıyla mekanik
ömürleri 3–4 yıl içinde dolmaktadır.
Teknik açıdan bu süre
sonunda hurdaya
çıkarılması gereken bu
biçerdöverler ekonomik
zorluklar nedeniyle yoğun
bir bakım onarım desteği
ile hizmette tutulmaya
çalışılmaktadır. Ancak bu
durumda işletme giderleri
(bakım-onarım, yağ, yakıt,
işçilik vb.) artmakta, ayrıca
hasattaki ürün ve kalite
kayıpları yükselmektedir.
Biçerdöver ile hasat esasları Gıda
Tarım ve Hayvancılık bakanlığınca
Biçerdöver Kontrol Hizmetlerinin
Organizasyonu İle Kontrollerde Takip Edilecek Esas ve Usullere Ait
Uygulama Talimatı” yayımlanmaktadır. Bu talimatta operatör belgeli
sürücülerin hasat yapması, %2 dane
kaybı sınırı ve yasal sorumluluklar
ve cezai işlemlerini içermektedir.
Hasat sırasında bakanlık eleman-
Tarımda ileri ülkelerde
biçerdöver yıllık çalışma
saati ortalama 300 – 350
saat dolayındadır; buna
bağlı olarak yıl cinsinden
ömürleri 9 – 10 yıldır.
Türkiye’de ise biçerdöverler daha
çok müteahhitler tarafından bölgeden bölgeye gezerek ve birden fazla
ürünün hasadında kullanıldığından,
yıllık çalışma süreleri uzamakta,
buna karşılık mekanik ömürleri kısalmaktadır. Şöyle ki, sezon Mayıs
ayının 2. yarısında tahıl hasadı ile
başlamakta ve müteahhitler sahil
bölgelerinden içerilere ilerleyerek
tahıl hasadını 2 ila 2,5 aylık sürede
larınca biçerdöverlerin kontrolleri
gerçekleştirilmektedir.
Biçerdöver ile ürün hasadında karşılaşılan sorunların en önemlisi
dane kaybıdır. Önümüzdeki sayıda
bu konu hakkında sizlere detaylı
bilgi vereceğim.
Kaynaklar:
- FAO 2007, http://www.fao.org/statistics/en
- Tuik, 2013, www.tuik.gov.tr
Köy-Koop Haber Ağustos 2014
KOOPERATİFÇİLİK
Dünyadan Kooperatif
Hikâyeleri
Dr. Nezaket CÖMERT / Dr. Erhan EKMEN
Değerli okurlar,
Sizlere bu sayıda, Arjantin’den bir
hikâye sunacağız. Futbolda Dünya
kupasını alan Arjantin’in futbolun
yanı sıra tarımsal kooperatifçilik alanında da başarılı olduğunu gösteren
güzel örnek..
Ramazan Bayramınızın, bolluk ve
bereket için ailenizle birlikte mutluluk ve huzur içinde geçmesini dilerim.
Andes’liler Patateslerini
Koruyorlar
Patates ilk olarak Titicaca Gölü kıyılarında yetiştirilmiş ve günümüzde
And Dağları hala binlerce patates
çeşidine ev sahipliği yapmaktadır.
Burada patatesler kırmızı, pembe,
mor, sarı, turuncu, siyah ve mavi
gökkuşağı renklerinden oluşuyorlar.
Genetik çeşitliliğin bu değerli zenginliği, tarımsal standardizasyon ve
iklim değişikliği nedeniyle risk altındadır. Ancak Arjantin’deki bir çiftçi
kooperatifi atalarından öğrendiği
geleneksel yöntemlerle yetiştirdikleri patateste olduğu gibi And mahsullerinin yanı sıra horoz ibiği, kinoa
ve mısır gibi ürünleri de korumaya
çalışıyorlar.
Caqueva olarak bilinen Cooperativa Agropecuaria y Artesanal
Unión Quebrada y Valles Ltda
Kooperatifi, Arjantin’nin Jujuy eyaletindeki Quebrada de Humahuaca
vadisinde yer almaktadır. Şu anda
her biri ortalama 1,5 hektarlık tarımsal alana sahip, çoğunlukla yerlilerden oluşan 109 tane küçük ölçekli
çiftçi bu kooperatifin ortağıdır. Kooperatif ortakları sebze, meyve ve süt
ürünleri üretmekte ve küçükbaş hayvancılık yapmaktalar.
1996’da kurulmuş olan Kooperatif,
And mahsullerinin yetiştirilmesinin geliştirilmesinde yardım etmek
amacıyla ortaklarına mahsullerin
işlenmesi için mekanize edilmiş
hizmetler sağlamakta, yerli tohum
üretmekte ve temin etmekte, eğitim
ve teknik destek sunmakta, ürünleri işlemekte ve geliştirmektedir.
Ayrıca Museo de la Vida Campesina
Quebradeña Müzesi ve kooperatif
yardımı ile işletilen küçük bir restoran geleneksel bitkiler ve yerli çiftçilerin yaşam şekli arasındaki iletişime yardımcı olmaktadır.
Cauqueva 2002 yılında, Slow
Food’dan bir Biyoçeşitlilik Ödülü
kazanmış ve 2004 yılında İtalyan
dernek Quebrada de Humahuaca,
And patateslerini korumak ve teşvik
etmek için bir heyet kurmuş. Proje
cinslerin çeşitliliğini gösteren fotoğraflar vererek deniz seviyesinden
2100 ila 3800 metre aralığındaki
yüksekliklerde yetiştirilen tatlı, koyu
mavi Papa Azul; şekilsiz, pembemsi-sarı Papa Señorita; püre yapmak
için mükemmel olan koyu tenli Tuni
Morada; pembe tenli, içi beyaz Cuarentilla ve 3.000 metre yükseklikte
ekildiği zaman beyaz içi ve menekşe
rengi damarları oluşan ile Chacarera
gibi birçok türü tanımlamış ve yetiştirmektedir.
Kooperatif çiftçilerin patates yetiştirmelerine yardımcı olmanın yanı sıra,
bunları işlemektedir. Susuz patates
püresi, önceden pişirilmiş vakumlu
patates ve patates tatlıları yapmaktadır. Kooperatif aynı zamanda yerel olarak pazarlanan ancak büyük
şehirlerde gurme ürünler olarak
pazarlanan And mısırı, kiona ve horoz ibiğinden un, kurabiye ve erişte
yapmaktadır. Cauqueva Torino’da
Salone del Gusto, Bilbao’da Al Gusto
ve Buenos Aires’te Caminos y Sabores dahil olmak üzere birçok ulusal
ve uluslararası fuarlarda ürünlerini
sergilemektedirler.
Bu tür bir uluslararası pazarlama,
bireysel olarak küçük ölçekli bir
çiftçi için imkansızdır. Kooperatifin koordinasyon ekibi üyesi Javier
Rodríguez kooperatifleşmenin bazı
avantajlarını şöyle açıklamaktadır.
“Çok uzak alanlardaki küçük üreticiler kendileri kooperatif içinde organize olabilirler ve gelişimin paylaşılmasını sağlayan demokratik katılım
için alan ve fırsatlar yaratabilirler.”
Rodríguez, bu bağlamda bilginin ve
öğrenmenin paylaşılabileceğini, üretim ölçeğinin arttırılabileceğini ve
yatırım yapılabileceğini söyleyerek
sektörün kurumsal olarak daha kolay temsil edildiğini belirtmektedir.
Buğdaya Dikkat!
19
»» Ülkemizde meydana gelen kuraklık sorunu karşısında piyasalarda meydana
gelen fiyat dalgalanmaları ve ithalat söylentileri üzerine geçtiğimiz günlerde Gıda
Tarım ve hayvancılık Bakanı Mehdi Eker önemli bir açıklama yaptı.
Birincisi hububat üretimi ve fiyatlarına ilişkin yaptığı değerlendirmede
buğdayda fiyat açıklamamızı gerektirecek bir şey yok. Fiyat yüksek,
üretici memnun. Sadece Trakya'da
TMO üreticiye depolama, emanete
bırakma imkanı sağlayacak dedi.
Geçtiğimiz yıl ülkemizin buğday
üretiminde 22 milyon tona ulaşarak
cumhuriyet tarihinin rekorunu kırdığını söyleyerek, TÜİK'in ilk tahminlerine göre bu sene kuraklığın
etkisiyle geçen seneye göre yüzde
10-15 arasında rekolte kaybı olacağını belirtti.
Bu nedenle ülkemizin bir yıllık ekmek, un, tohum ihtiyacımız 18 milyon ton. 18 milyon ton buğday olduğu dikkate alındığında ülkemizin
kendi ihtiyacının tamamını karşıladığını ifade etti. Bu yıl ise üretimin
yaklaşık 20 milyon ton olduğunu,
Ülkemizde 18 milyon ton buğday olduğunda ekmek ve yem ihtiyacının
da karşılanabildiğini, geçen sene ihtiyacımızdan 4 milyon ton fazlamız
bulunduğunu. 2 milyon ton buğday
stoğumuz olduğunu açıkladı.
Bu durum karşısında ülkemizin
kendi tüketimi için ithal etmediğini, işleyip ihraç etmek için buğday
ithal ettiğini, TMO piyasaları regüle
etmek için düzenli olarak alım satım yaptığını, müdahalenin gereken
noktada yapıldığını, Türkiye'de şu
ana kadar müdahale etmeyi gerektirecek bir husus olmadığını söyledi.
Trakya'da önceki senelere göre rekoltenin yükseldiğini ancak yağış
nedeniyle protein değerlerinin düşük olduğunu, Polatlı'da ise yağış az
olduğu için protein değeri yüksek
buğdayın yüksek fiyattan satıldığını,
Trakya'da TMO üreticiye depolama,
emanete bırakma imkanı sağlanacağını, üreticinin ürünün çok olduğunu bu nedenle hemen satmak istemediğini, bir süre bekletip piyasa
şartlarına göre karar vereceğini, tek
sıkıntı olabilecek hususun Trakya'da
olduğunu ve bununda tedbirini aldıklarını açıkladı.
Bu nedenle buğdayda fiyat açıklanmasını gerektirecek bir şeyin
olmadığını, fiyatın yüksek, üreticinin memnun olduğunu söyledi.
TMO'nun buğday alımı yaptığı noktalarda protein cihazıyla ölçüm yaptığını, fiyat farkının bundan kaynakladığını bu nedenle protein oranı
Ünal ÖRNEK
Ziraat Yüksek Mühendisi
uno58@hotmail.com
yükseldikçe fiyatın artığını belirtti.
Buğdayda en yetkili makam iyi niyetle bu sözleri söylerken dünyada
ve ülkemizde her geçen gün etkisini
hissettiren küresel ısınma, meydana
gelen doğal afetler, piyasalardaki
dalgalanmalar, dünyanın adı konmamış bir savaşa sürüklenmesi üreticileri, sanayi ve ticaret çevrelerini,
ülkemizde bugüne kadar uygulanan
tarım politikalarını ve sonuçlarını izleyenleri tedirgin etmektedir.
Dünyanın en stratejik ürünü haline
gelen buğdayın üretiminde ve pazarlanmasında işi pazar şartlarına
bırakmak ve piyasanın insafına terk
etmek yetmemektedir.
Buğdayda dünyada ve ülkemizde
oynanması muhtemel oyunlara
karşı tedbirli olmak zorundayız.
Birçok ülkede bazı kuruluşlar ve
kooperatifler piyasada denge sağlama konusunda üretimde ve pazarlamada etkin görevler üstlenmektedirler. Buğday daha kaliteli
ve verimli üretim yapması yönünde
tedbirler alınmasının yanında pazarlarda üreticinin mağdur olması
önlenmektedir.
Bugüne kadar izlenen politikalar
karşısında buğday üreticileri haklı
olarak tedirgindirler. Bir zamanlar
koca koca köşe yazarlarının buğday
üreticinin emeğini küçümserçesine satırlarına taşıdıkları gerçekçi
olmayan değerlendirmeler, uluslararası bazı kuruluşların aklıyla
oluşturulan politikalar tarım arazilerinin ciddi bir bölümünün terk
edilmesine yol açmıştır. Üretici
maliyetlerinin gerisinde oluşan her
fiyat üretime bir darbe olmuştur.
Yaptığımız uluslararası ticaret anlaşmaları bahane edilerek kaldırılan destekler, fiyatları korumasız
hale getirmiş ve fiyat oluşumunu
dengesiz pazar şartlarına terk etmek faydadan çok zarar getirmiştir.
Çünkü bize akıl veren çevreleri etkisi altına alan bazı gelişmiş ülkeler
bir yolla destekledikleri ürünleri ile
piyasadaki dengeleri kendi lehlerine değiştirmişlerdir. Bu bizi dünya
fiyatları çok düşük, biz üreticimize
dünya fiyatları üstünde fiyat veremeyiz anlayışına sürüklemiştir.
Gıda güvenliğimiz ve üretimin korunması için izlenmesi gereken politika buğday üreticisinin üretimden
vazgeçmemesi, piyasada TMO ve
bazı güçlü kooperatifler buğday konusunda denge rolü oynamasıdır.
Nitekim Tarım Kredi Kooperatifleri
bu görevi başarı ile yerine getirmiştir. Diğer taraftan dünyada ve ülkemizde buğday fiyatlarının adil serbest piyasa şartlarında oluşmadığı
görülmelidir. Dünya ile rekabet isteniyorsa üretim maliyetlerinin düşürülmesi ve pazarlarda üreticilerin
örgütleri ile yer almasının sağlaması
yönünde tedbirler geliştirilmelidir.
Ülkemizin saman ithal ettiği bir dönemde her ne kadar iyi niyetli mesajlar verilse de, ihraç amaçlı buğday
ithalatı yapıyoruz dense de buğdayda tehlikenin kapımızda olduğu
görülmeli ve hazırlıklı olunmalıdır.
Yapılacak buğday ithalatının her ne
kadar iç pazarın ihtiyacı gibi görünse de yerli üreticinin ölüm fermanı
olduğunu, bize düşük fiyatla ürün
satan dış çevrelerinde bir hedefinin
bu olduğu bilinmelidir. Gerekli üretim potansiyeline sahip ülkemiz her
ne sebeple olsun buğday ithal eden
ülke durumuna düşmemelidir.
Sonuç olarak buğdayda istikrarlı
ve güvenli üretimin sadece üretici
değil, sanayi ve ticaret kesimimizin
de en büyük ihtiyacı olduğu görülmelidir.
Türkiye’de 1 Milyon 586 Bin 340 Adet Traktör Var
»» Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, traktör
sayısında Manisa’nın başta geldiğini, bu ili Konya’nın izlediğini bildirdi.
Rodríguez ayrıca, Arjantin federal
hükümeti tarafından finanse edilen,
çiftçilere kredi sağlayabilen 65 örgüt
ve kamu-özel sektör kurumun birlikte yönettiği bir mikrokredi fonu ile
Cauqueva sponsorluğunda ve liderliğindeki Tejiendo Esperanzas (Weaving Hopes) ağından söz etmektedir.
Kooperatifin geleceğe dair planları
arasında; ağı sağlamlaştırmak (Weaving Hopes), kooperatifin ekonomik
yapısını istikrarlı hale getirmek ve
And mahsullerinin zengin mirasını
yerel insanların eski tarım kültürünü tanıtmak ve And patatesinin inanılmaz çeşitliliğini geliştirmeye yardım etmek amacıyla Buenos Aires’te
Cauqueva Bilgi Merkezi’nin açılması
yer almaktadır.
Bayraktar, Mayıs ayında traktör
sayısında iller arasında birinciliği Manisa’nın 76 bin 690 adetle
aldığını, bu ili 74 bin 752 traktör
sayısıyla Konya’nın takip ettiğini
belirtti.
Bayraktar, “Mayıs ayı itibarıyla traktör sayısında, Manisa ve
Konya’yı 55 bin 949 adetle Balıkesir, 55 bin 134 adetle İzmir, 55 bin
91 adetle Bursa, 47 bin 48 adetle
Ankara, 46 bin 536 adetle Samsun, 46 bin 85 adetle Adana, 42
bin 527 adetle Denizli, 41 bin 437
adetle Antalya izledi.
Aydın’da 38 bin 319, Tokat’ta 37 bin
310, Ayfonkarahisar’da 36 bin 561,
Çorum’da 35 bin 871, Şanlıurfa’da
32 bin 99, Sakarya’da 31 bin 858,
Mersin’de 30 bin 56 traktör var.
Kayseri’de 24 bin 533, İstanbul’da
21 bin 654, Diyarbakır’da 20 bin
746 ve Eskişehir’de 20 bin 136
traktör bulunuyor.
Kütahya’da 29 bin 848, Edirne’de
29 bin 43, Çanakkale’de 28 bin 874,
Yozgat’ta 28 bin 313, Tekirdağ’da
27 bin 304, Sivas’ta 27 bin 220,
Muğla’da 26 bin 677, Gaziantep’te
25 bin 961 ve Kastamonu’da 25
bin 566 traktör var. Traktör sayısı,
Malatya, Hatay, Burdur, Isparta,
Bolu, Nevşehir, Kırklareli, Amasya, Kahramanmaraş, Kars, Uşak,
Aksaray, Erzurum’da 15 bin ile 20
bin arasında, Kocaeli, Niğde, Osmaniye, Adıyaman, Çankırı’da 10
bin ile 15 bin arasında, Karaman,
Kırşehir, Bilecik, Muş, Düzce,
Mardin, Zonguldak, Elazığ, Kırıkkale, Ardahan, Sinop, Van, Ağrı,
Erzincan, Karabük ve Batman’da 5
bin ile 10 bin arasında, Kilis, Iğdır,
Gümüşhane, Bitlis, Giresun, Bayburt, Yalova, Siirt, Ordu, Şırnak,
Tunceli ve Artvin’de 1000 ile 5 bin
arasında traktöre sahip olduğu bilgisini verdi.
20
Ağustos 2014 Köy-Koop Haber
KIRSAL KALKINMA
Yeni Nesil Kooperatifçilik-II
IPARD Programında Beklentiler
»» Önceki sayımızda sizlere yeni nesil kooperatifçilik
konusunda bilgiler vermiştim. Bu yazımda ise yatırımlarla
ilgili sorunlara değineceğim.
»» IPARD programı uygulaması 12. Teklif Çağrısı tamamlandı. Yakında 13.ncü
çağrı bekleniyor. Bu dönem zarfında hem yatırımcılar ve proje hazırlayanlar
konuyu daha iyi kavradı, hem de TKDK uygulamayı kolaylaştırmak için
birçok yenilik yaptı.
Yatırımla ilgili sorunlar: Bu sorunlar
daha çok mülkiyet hakları teorisi ile
açıklanmaktadır. Bir firmanın sermayesinde pay sahibi olma, sahip olan kişide
firma karından pay alma ve karar verme
sürecine az veya çok katılma Beklentisi yaratır. Temelde mülkiyete bağlı üç
haktan söz edilmektedir (Borgen 2003).
Bunlar; varlığı kullanma hakkı, bu
varlığın kullanımından bir kazanç
bekleme hakkı ve bu hakları kısmen
veya tamamen başkasına devir
hakkı (abusus). Bu hakların kullanımına bağlı olarak geleneksel kooperatiflerde 3 farklı sorunun olduğu ileri sürülmektedir.
Sorunun temelinde
kooperatif varlıklarının
ortak mülkiyetinde olması
yatmaktadır. Bu sorunun ortak
olanla olmayan, yeni ortak
ile mevcut ortaklar arasında
fırsatçılık davranışına yol
açtığı iddia edilmektedir.
Bu nedenle sorun kısaca
fırsatçılık sorunu olarak da
tanımlanmaktadır.
Kooperatif varlıklarının ortak mülkiyet altında olmasının ortaklar arasında
kooperatife karşı bir ilgisizlik yarattığı
iddia edilmektedir. Bu sorun ortağın
kooperatif finansmanına yaptığı katkı
ile, ondan yararlanma düzeyi arasındaki
oransızlıktan Kaynaklanmaktadır. Geleneksel kooperatiflerde sermaye sağlama
yollarından birisi dağıtılmayan karlardır. Bu da kooperatifle ilişkisi olan üreticinin kooperatife katkısı demektir.
Başka bir anlatımla,
kooperatifle ilişkisi olmayan
üreticinin bu sermaye
oluşumuna doğrudan bir
katkısı olmayacak demektir.
Diğer yandan eski bir ortak
ile yeni bir ortağın kooperatif
sermayesine katkısı farklı
olurken, mülkiyet açısından
aralarında bir fark olmaması
da yine ortaklar arasında bir
farklılık yaratacaktır.
Bu nedenle, kooperatife yeni ortak olan
birinin eski ortak ile aynı haklara sahip
olması kooperatife karşı isteksizlik yaratacaktır. Bu sorunun daha çok açık ortaklıktan kaynaklandığı ileri sürülerek,
mülkiyet hakkının zaman içinde değer
kazanmaması ve alım-satıma konu olmaması da bu sorunun diğer nedenleri
arasında gösterilmektedir. Fırsatçılık
sorunu sadece sermaye oluşumu ile ilgili
değildir. Kooperatiflerin sağladığı olumlu sonuçlardan üye olmayanlar da yararlandığı için, bazı üreticiler bu Kooperatiflere üyelikte isteksiz davranmaktadırlar
(Örneğin ABD pazarlık kooperatifleri)
Kooperatif ortakları işletme
veya dönem fazlasından,
kooperatiften yararlanma
veya kooperatifle ilişki
oranında pay alırlar. Bu
nedenle ortaklar kooperatifin
kısa dönemli karlarını
maksimize edecek faaliyetleri
desteklerler. Bu yapı
Turgay SOLMAZ
Köy-Koop Genel Müdürü
içinde kooperatif ortakları
kısa vadeli düşünerek,
işletme fazlalarının
kooperatif yatırımlarında
kullanılmasından daha çok
kendilerine ödenmesini
isterler.
Özellikle, reklam araştırma ve geliştirme gibi elle tutulamayan yatırımlar
konusunda bu davranış daha da belirginleşmektedir. Oysaki, şirket yapısında
sermayeye göre yararlanma, sahip olunan ortaklık paylarının gelecekte değer
kazanma beklentisi, bu paylara atfedilen değeri de artırmaktadır. Bu durumda, kardan pay alma yerine karın sermaye payına dönüşmesi kabul edilebilir bir
uygulama olmaktadır.
Kooperatiflerde ortaklık paylarının satılması, paraya çevrilmesi veya değer
kazanması güçlükler içerdiğinden, ortağın yatırımını değiştirme olanağı sınırlıdır. Bu nedenle ortaklar, kooperatiflerinin uzun vadeli yatırımlar yerine, kısa
vadeli ve riski düşük faaliyetlere yönelmesini isteyeceklerdir. Kooperatiflerin
uzun vadeli yatırımları gerçekleştirme
olanağı azalacaktır.
Sorunlar kooperatiflerdeki
karar verme mekanizması
ile ilgilidir. Bu sorun esas
itibarıyla Kooperatiflerde
homojen olmayan yapıda
çok sayıda ortağın olması
durumunda daha belirgin
olarak ortaya çıkmaktadır.
Karar verme ile ilgili
sorunlar da üç alt başlıkta
incelenmektedir.
Kooperatiflerde bir ortağa bir oy ilkesi
nedeniyle, kooperatife katkı sağlayanla
kooperatifle ilgisi en alt düzeyde olan
üreticinin kooperatif Yönetiminde aynı
düzeyde söz sahibi olması bir sorun
olarak görülmektedir. Kooperatif Yönetim kurulunun profesyonel olmayan
kişilerden oluşması da yönetimle ilgili
diğer bir sorun olarak belirtilmektedir.
Kooperatiflerde yönetim kurulu dışında
profesyonel yöneticiler görev alabilmektedir. Kooperatif yönetim kurulu ile profesyonel kooperatif yönetimi Arasındaki
ilişkilerden kaynaklanan sorunlar da
ortaya çıkabilmektedir. Bu yapıda karar
Vericinin kooperatif gelirlerini düşürücü kararlar alması olasıdır.
Önümüzdeki sayımızda Geleneksel ve Yeni Nesil Kooperatiflerin
Karşılaştırılmasına değineceğim.
Sonuçta pek çok yeni yatırım ortaya
çıktı. Böyle bir program ve beraberinde yaratılan heyecan olmasaydı bu yatırımların en az % 90’ı
yapılmazdı. Yaratılan katma değer ve istihdam şüphesiz ülkemiz
için ciddi bir kazançtır. Sermayenin kıt olduğu ve yatırımlarda
mutlaka sermaye verimliliğinin
yüksek olması gereken ülkemizde bu kaynakların doğru yerlerde
kullanılması hepimizi mutlu etmektedir. Ancak bundan sonrası
için de bazı önlemlerin alınması
gerektiği de açıktır.
Örneğin benim gerçekten anlayamadığım sadece Traktör alımına IPARD programından hibe
desteği verilmesi konusudur.
Türkiye’de köyleri gezen bir kişi
herkesin traktörü olduğunu, hatta bir kaç arazisi olanın bile traktörü olduğunu, kentlerde iyi kötü
bir araba sahibi olmanın benzeri
bir anlayışın köylerde traktör
üzerinde yoğunlaştığını görebilir.
Türkiye traktör konusunu 19501960 arasında aşmış. Eğer tarımda verim artışı sağlanmak isteniyorsa günde 7-10 kilo süt veren
hayvanların olduğu işletmelerde
uygulamalı eğitim yapılsın daha
faydalı olmaz mı?
Diğer bir önemli konu proje taleplerinde çeşitlenmenin yeterince sağlanamayışıdır. Burada
piyasadaki büyük firmalar zaten
daha büyük çaplı yatırım yapmakta ve program kapsamına
girmemektedir. Küçük yatırımcılar ise daha çok yerel bazda
üretim yapmaktalar ve çoğu hijyen kurallarını dahi tam olarak
sağlayamamaktadır. Hedef bu
laması talep ediliyor. Yıllık çağrı
programı belli olursa süre uzatımı vs.ye gerek kalmaz. Bizim insanımız çağrı yayınlanmadan işe
başlamak istemiyor. Böyle olunca da zaman sorun oluyor.
Tevfik Fikret CENGİZ
Köy-Koop Merkez Birliği
Proje Koordinatörü
tfikretcengiz@yahoo.com
firmaların geliştirilmesi ve yeni
işletmeler kurulması olmakla
birlikte gerçekte bunların finansal gücü yetersiz kalmaktadır.
Yatırım için finans sağlansa bile
işletme sermayelerini sağlamakta sıkıntılar oluşmaktadır. Kredi mekanizmaları ise dışarıdan
göründüğü kadar rahat çalışma
imkânı sunmamaktadır.
Teklif çağrılarının ne zaman çıkacağı ve yılda kaç kez olacağı her
yıl başında, eminim çok zorluklar
vardır, yayınlanabilirse yatırımcılar için planlama ve projelerin
hazırlanması kolaylaşır. Ne zaman çıkacağı belli değil, verilen
iki aylık süre mimari ve inşaat
uygulama projelerinin hazırlanması ve diğer raporlara yetmediği için sürekli süre uzatımı yapı-
Teknik Konular:
Projelerin hazırlanması ve sunulması sırasında üç teklif alınması
konusu aslında bir zorlama ve
gereksiz bir işlemdir. Teklifleri
zaten yatırımı yapan firma alıyorsa bunun ne anlamı olabilir
ki. TKDK makine üreticisi firmaları ziyaret edip ne yaptıklarını/
yapmadıklarını kontrol edebiliyor. İstediği dönemde fiyat alıyor. Öyleyse örneğin 5 ton’luk bir
karıştırıcının fiyatını biliyor, çıkış
pompasının fiyatını biliyor. Metal
fiyatlarındaki oynamalar da takip
edilebilir. İlgili firmanın daha
önceki satış faturaları istenir.
Ticaret Sicil Gazetesinde o malın satışı açıkça belirtilmemişse
zaten isteniyor. Yeni kurulan bir
firma ise diğerleri ile kıyaslanır
vs. Yani yöntem bulunur. İkinci
üçüncü firmaların tekliflerinin
incelenmesi için geçen zaman
doğru fiyatı belirlemede kullanılırsa inanın maliyetler düşer.
101 tedbirinde teknik şartnamelerde bir standardizasyon sağlandı. Aynı durum 103 içinde olabilir. En azından istenen temel
kriterler nümerik değil ama tanım olarak belirtilebilir. İlaveler
olursa açıklama yapılır.
Bu yazdıklarımızla amacımız
taraflara daha rahat çalışma
imkânı sağlayacak ortam için
katkıda bulunmak.
TKDK’dan Denizli’ye 32 Milyonluk Yatırım
»» Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Denizli İl Koordinatörlüğü
Ümit Dağdeviren, 12.Çağrı döneminde teslim alınan projelerden 1. Grupta
incelenen, 19 projenin merkezden de onaylandığı bildirdi.
Denizli adına son proje kabul dönemi olan 12. Çağrı hakkında bilgiler aktaran Dağdeviren, “21 Mart
tarihinde sonuçlanan 12. Çağrıda
toplamda 64 proje alınmıştır. Bu
projelerin toplam bütçesi yaklaşık
73 milyon TL dir. Projelerin kurumumuzca incelenip uygun bulunmasıyla birlikte bu meblağın yaklaşık 39 milyon TL’si yatırımcılara
geri dönüşümsüz hibe olarak ödenecektir.” dedi.
12. Çağrı döneminde teslim alınan projelerden, 19 proje ile
sözleşme aşamasına gelindiği
bilgisini veren Dağdeviren “Denizli için yeni yatırımlar başlıyor.” dedi ve yeni yatırımlar ile
ilgili bilgiler aktardı. İlçeler ve
yatırım konularına göre projeleri sıralayan Dağdeviren; Acıpayam: 1 adet büyükbaş(süt) ve
1 adet küçükbaş(süt) işletmesi,
Buldan: 1 adet etlik tavuk yetiştiriciliği (broyler) işletmesi,
Çal: 2 adet etlik tavuk yetiştiriciliği (broyler) işletmesi, Çameli: 1 adet su ürünleri işleme
tesisi, Çivril: 7 adet etlik tavuk
yetiştiriciliği (broyler) işletmesi,
Güney: 3 adet etlik tavuk yetiştiriciliği (broyler) işletmesi,
Honaz: 1 adet büyükbaş(süt)
işletmesi, Pamukkale: 1 adet
büyükbaş(süt) işletmesi, Tavas:
1 adet büyükbaş (besi sığırcılığı)
işletmesi ile sözleşme imzalanacağını, ilk etapta ağırlıklı olarak
101 tedbirinden yani et ve süt
üretimine yönelik yatırım planlayan yatırımcıların projelerin
incelendiğini ifade etti.
Ümit Dağdeviren; “Kabul
edilen bu 19 proje ile toplamda Denizli’mize 32.812.000
TL’lik yeni yatırım kazandıracağız. Uygun bir şekilde
hayata geçirilen yatırımlar
tamamladıktan sonra toplamda kurumumuz İPARD
hibe fonlarından 19.722.000
TL faydalanıcıların hesaplarına nakit olarak yatırılacaktır.” dedi.
Bu projelerden 15 tanesinin %65
oranında, 2 tanesinin %60 ora-
nında, 1 tanesinin %55 oranında
ve 1 tanesinin de %50 oranında
geri dönüşümsüz İPARD hibe
fonlarından yararlanacağını bilgisini veren Dağdeviren; “IPARD
fonlarının yüzde 75’inin AB’den
gelmektedir, Türkiye için kullanılmadığı takdirde AB'ye geri gidecektir, bu açıdan bakıldığında
konuyu milli bir mesele olarak
görüyoruz ve bu duygularla tüm
personelimle çalışmalarımıza devam ediyoruz.” dedi.
Geçtiğimiz çağrı dönemlerinde
yani Denizli ilindeki tüm başvuru kabul dönemlerinde toplamda 214 proje onaylanarak
sözleşmeye bağlanmıştır diyen
İl Koordinatörü, “bu projeler
hayata geçtiği zaman Denizli’ye
toplamda 93.572.000 TL’lik bir
yatırım gelmiş olacak ve bu tutarın 50.330.000 TL’si projelerin
uygun olarak tamamlanmasını
müteakiben kurumumuz tarafından müteşebbislere hibe olarak
verilecektir.” dedi. Dağdeviren,
Denizli’nin AB hibe fonlarından
azami derecede istifade edebilmesi, dolayısıyla yatırım ve istihdamın artırılması amacıyla bir iş
fikri olan, iş kurmak isteyen yerli/yabancı herkesi hibe fonlarından yararlanmaya davet etti.
Köy-Koop Haber Ağustos 2014
SAĞLIK
Türkiye’nin Yüzde 86’sı
Diş Fırçalamıyor
Güneş Herkes İçin Yararlı mı?
»» Türkiye’de nüfusun yüzde 86’sının dişlerini
fırçalamadığı yapılan araştırmayla ortaya çıktı.
Hemen herkesin vücudunda ben
vardır. Özellikle yaz aylarında güneş nedeniyle bedenimizdeki benlerin sayısı artış gösterebiliyor. Aslında sağlık için zararları olmayan
benler renk ve şekil değiştiriyorsa
tehlike sinyalleri çalıyor demektir.
Bazı ben tipleri zamanla deri kanserine dönüşebiliyor. Bu yüzden
benleri düzenli olarak takip etmek
çok önemli.
Uzmanlar ağız ve diş sağlığının kalp
rahatsızlıklarına uzanan hayati önemine dikkat çekerek çocuklarda da
büyüme yetersizliğine sebep olduğunu açıkladı.
Türkiye’de son bir yılda diş macunu
kullanımı, diş fırçalama alışkanlığı,
diş fırçası değiştirme sıklığı, ağız bakımıyla ilgili malzemelerin kullanımı
ve diş hekimine başvuru sayısındaki
araştırma verileri çarpıcı sonuçları
ortaya koydu.
Diş Sağlığı Önemsenmiyor
76 milyon kişinin bir yılda toplam tüketmesi gereken diş macunu miktarı
456 milyon tüp. 2013 yılında Türkiye
genelinde yapılan araştırma sonuçlarına göre diş macunu kullanan kişi
sayısı 22 milyon 166 bin. Yani 53 milyon 834 bin kişi diş macunu kullanmıyor. Nüfusumuzun yüzde 86’sı diş
fırçalamazken, evlerin yüzde 70’inde
diş macunu kullanılmıyor.
Bir Diş Fırçasını Ortalama
İki Yıl Kullanıyoruz
Verilere göre bir diş fırçasının ortalama iki yıl kullanıldığı sonucu ortaya çıkıyor. Bunların yanında ağız temizliği için diş fırçası kadar önemli
olan diş ipi ve ağız bakım suyu kullanımı ülkemizde yok denecek kadar
az. Bu malzemeler ise her 100 evden
sadece 2’sine girmekte. Türkiye’de
günde 2 kez düzenli diş fırçalayan
kişi oran yüzde 15’de kalırken, 35-44
yas grubundaki bin 500 kişide yapılan araştırmaya göre kişilerin yüzde
5’inin hiç diş hekimine gitmediği ortaya çıkıyor.
Dişler Neden Fırçalanmalı?
Uzmanlar günde en az iki kere, yemeklerden sonra dişlerin fırçalanmasını belirtirken, Türkiye’de böylesine önemli ve zaman almayan
kişisel bakım ihmal ediliyor. Bunun
sonucunda dişlerin araları ve diş
etiyle birleşim yerlerindeki besin
artıkları ve tükürüğün yapısında
bulunan kireç parçacıkları, bakteri
plağı ile reaksiyona girerek dişlere
iyice yapışıyor, taş oluşumuna sebep
oluyor. Diş plağının bir gramının,
ortalama 500 farklı türden oluşan
ve yaklaşık 200 milyar bakteri ihtiva ettiği düşünüldüğünde durumun
ciddiyetinin daha iyi anlaşılması
gerekiyor. Ağız içindeki enfeksiyon
tüm vücudu tehdit ediyor Kalp rahatsızlığı gibi ciddi rahatsızlıklarda
ağız içindeki bakteriler o bölgeye
yerleşip tehdit oluşturuyor. Dişler
fırçalanmadıkça yemek artıkları ile
tükürükteki enzimlerin etkinliği ile
oluşan metabolik ürünlerden beslenen bu bakterilerin oluşturdukları
diş taşları, diş etlerinin iltihaplanmasına yol açıyor ve diş etinde oluşan iltihap dişi çevreleyen kemiği
yok ediyor. Kemik desteğini kaybeden dişler önlem alınmazsa zamanla
çürüksüz bile olsa kaybediliyor.
Arı Sokmasına Karşı Öneriler
Özellikle yaz aylarında
çocukların başına gelen arı sokmalarına
karşı iyi gelen doğal
yöntemler.
Arı sokmalarında herhangi bir tedavi uygulamadan önce bölgeyi
sabun ve bol suyla yıkamak önemlidir. Bu sayede enfeksiyona neden olabilecek bakteriler
uzaklaştırılabilir.
Sarımsak
Oldukça popüler olan bu yöntem
özellikle ağrının geçmesini sağlar.
Bir diş sarımsağı ezin ve arının soktuğu yere sürün.
Lavanta yağı
Lavanta yağı arının zehrini yok et-
mede oldukça etkilidir.
Karbonat ve su
Karbonat ve suyu karıştırıp elde ettiğiniz macunu
arının soktuğu bölgeye
sürün.
Soğan
Soğanı ortadan kesin ve
sulu iç kısmını bölgeye sürün.
Bal
Arı sokmasına arının yaptığı balın
iyi gelmesi sizce de garip değil mi?
Ancak bal neredeyse her türlü sağlık
sorununda bir numaralı yardımcımız. Balı arının soktuğu bölgeye sürün. İşe yaradığını göreceksiniz.
Maydanoz
Bir kaç dal maydanozu kıyın ve sulu
haliyle yaranın üstüne uygulayın.
Dt. Coşkan ARAS
KATLAMALI ÖDEME
Hasta dişini çektirmiştir.
- Elinize sağlık hiçbir şey hissetmedim Doktor Bey. Çekim bedeli ne
kadar ödeme yapacağım?
Dişhekimi biraz kızgın bekleme
salonuna bakar ve döner.
- Hanımefendi, sizden 4 katı ücret
almam gerekiyor.
- 4 katı mı? O niye Doktor Bey?
- Valla hanımefendi siz acımadığı
halde o kadar bağırdınız ki bekleme salonundaki hastalar hepsi firar etmişler!!!
21
»» Özellikle de vücudunda pek çok sayıda beni olanlar güneşe karşı çok dikkatli
olmalılar.
Kemik Gelişimi İçin
Gerekli
Güneşin ultraviyole ışınları, A ve D
vitaminlerini açığa çıkardığından
özelikle çocukların kemik gelişimi
için gereklidir. Ayrıca sedef hastalığı, egzama ve akne tedavisi için de
güneş faydalıdır. Ancak artık güneşin zararları, yararlarından çok
daha fazla görülüyor. Yerleştikleri
tabakalara göre Bazo Cellular veya
Spino Cellular diye adlandırılan iki
cilt kanseri tipi, yüzde 90 oranında güneşe fazla maruz kalanlarda
görülüyor. Belki de bu yüzden en
çok balıkçı ve çiftçilerde görülüyor.
Yuvarlak, zeminleri kabarık ve iyileşmeyen yaralar seklinde kendini
gösteren bu tür kanser tiplerinde
erken tanı ve tedavi hayat kurtarıcı olabilir. Bir de yine güneşin tetiklediği, genelde koyu renk benler
üzerinden gelişebilen Malign Melanom adını verilen kanser türü
vücudun en hızlı yayılan kanserleri arasındadır. Genellikle güneşin
tetiklemesiyle ortaya çıkan bu cilt
kanseri türünde yine cerrahi tedavi
ve kemoterapi kullanılan yöntemler
arasındadır.
Ne yapmak gerekir?
Benlerin yazın tehlikesi
neden artar?
Bir benin kansere dönüşebilmesi
için bir travmaya uğraması gerekir. Bu travmaların başında güneş
geliyor. Bu nedenle yazın kansere
dönüşme riski artar. Güneş dışında
avuç içi, ayak tabanı, sutyen tokası,
iç çamaşırı lastiği gibi yerlere denk
gelen benler sıklıkla sürtünme yada
kopmalara bağlı olarak travmaya
uğrar. Bu tip benlerin aldırılması gerekir. Güneş ışınları benlerin
kansere dönüşebilme riskini artırır.
Özellikle ani ve yüksek dozdaki güneş çok önemlidir. Özellikle yanık
yapacak boyutta kızarma, soyulma
gibi durumlar, deri kanserine dönüşme riskini artırır. Hücre tipini
bozarak atip yaratır. Özellikle koyu
renk melanin içeren benlerde daha
fazla risk bulunur. Hücre yapısı bozulunca kanser riski de artar. Güneş
ışınlarından özellikle ultra viyola A
ışınları daha riskli ışınlardır. Ne
yazık ki kullandığımız güneş koruyucular da ultra viyole B ışınlarına
göre belirlenmiş faktörler yer alır.
Güneş koruyucu kullanırken üzerinde “Ultra viole A ve B’den korur”
yazması gerekir.
Öncelikle 11.00 ile 16.00 arası güneşe çıkmamak gerekiyor. Bu saatler dışında da dermatoloğun
önerdiği güneş koruyucuları kullanılmalı. Açık renk cildi olanlar
ya da ailesinde melonom öyküsü
olanlar senede bir defa kontrolden
geçmeli. Ayak tabanı, el ayası ve iç
çamaşır lastiği ya da sutyen tokası
temas eden yerlerdeki koyu renk
benleri aldırılmalı.
Hangi ciltler tehlike
altındadır?
• Koyu renk beni olanlar
• Ailesinde melonom öyküsü olanlar
• Yoğun şekilde güneşe maruz kalanlar
• Geçirilmiş güneş yanığı olanlar
• Açık tenliler
Tanı nasıl konuluyor?
Çıplak gözle ya da dermatoskop
isimli cihazla muayene yapılır. Sonra da benin çıkartılmasına ya da biyopsi alınıp alınmaması gerektiğine
karar verilir. Risk faktörü saptanır.
Risk olsa da benin erken dönemde
çıkartılması hastalığın tedavisi için
yeterlidir.
Bu belirtiler varsa hemen doktora!
• Ben aniden büyüdüyse
• Konturları düzensizleştiyse, şekli
bozulduysa,
• Rengi kuzguni siyah yani koyu siyaha döndüyse,
• Yanma, kaşınma, ağrı varsa.
Kan Şekerini Düşüren Beslenme Hataları
»» Dünyada her geçen gün unlu, şekerli, doymuş yağlardan zengin gıdaların,
şeker veya fruktoz (meyve şekeri) içeren içeceklerin ve fast food türü besinlerin
tüketiminin artmasına paralel olarak obezite (şişmanlık) ve Tip 2 diyabetin
görülme oranı yükseliyor.
Tip 2 diyabet gelişmeden önce oluşan
aşırı insülin salgısı sonucunda da
“hipoglisemi”, bir başka deyişle
kan şekeri düzeyinin 70 mg/dl veya
altına düşmesi tablosu gelişiyor.
Glikoz düzeyinin çok düşük olması
tehlikeli bir durum. Çünkü beyin
tek enerji kaynağı olarak sürekli
glikoza, bir başka deyişle ‘kan şekerine’ bağımlı oluyor. Kan şekeridüştüğünde göz kararması, bayılma
atakları, halsizlik, baş dönmesi ve
titreme gibi sonuçlar ortaya çıkabiliyor. Peki ama hangi beslenme hataları hipoglisemiye neden oluyor?
Yoğun çalışma temposu ve aşırı
stres nedeniyle yeteri miktarda kalori veya karbonhidrat alınamadığında veya ağır egzersiz durumlarında kan şekeri belirli bir düzeye
erişemediğinde de hipoglisemi görülebiliyor.
Sık beslenmek yerine,
vücudu aç bırakmak, öğün
atlamak
Zamanında yenilmesi gereken öğünün atlanması, geciktirilmesi veya
ara öğünlerin atlanması kanşekeri
düşüklüğüne sebep olarak halsizlik,
baş ağrısı, titreme, terleme, çarpıntı ve konsantrasyon güçlüğü gibi
yakınmalara sebep olabiliyor.
Uyandıktan itibaren belli aralıklarla 3 ana öğün, 3 de ara öğün yapın
ve öğünler arasının en fazla 3 saat
olmasına
dikkat
edin. Öğle ve akşam
yemeğinizin
arası
uzunsa, bir ara öğün
daha ekleyin. Böylece insülin hormonu
düzgün bir şekilde
salınır ve kan şekerinin sabit düzeyde
kalmasını sağlar.
Şekerleme ve
fastfood tipi beslenme
Çikolata, pasta ve fast food tipi besinlerden uzak durun. Çünkü bu
besinlerde bulunan basit şeker ile
yağ, kan şekerinin hızlı bir şekilde
yükselip daha sonra bir anda düşmesine sebep oluyor.
Basit şeker (çikolata, şeker, jelibon)
yerine kompleks şeker içeren tam
tahıllı ekmek, bulgur pilavı, kepekli
makarna, meyve, bakliyat ve proteinli ürünleri (süt, peynir, yoğurt,
ayran) tercih edin.
Çok düşük kalorili şok
diyetler uygulamak
Çok düşük kalorili diyet planları baş ağrısı, baş dönmesi ve açlık
ataklarına sebep olabiliyor. Düşük
kalorili diyetler asla uygulanmayın:
Diyet kişiye özeldir. Bu nedenle
enerji, protein, yağ ve karbonhidrat
dengesi ihtiyacınıza göre düzenlenip beslenme planı ona göre bir uz-
man tarafından oluşturulmalı.
Aç karnına egzersiz
yapmak
Egzersiz kan şekeri kontrolünde
fayda sağlıyor. Ancak aç karnına
yapıldığında göz kararması ve baş
dönmesi oluşabiliyor. Egzersize gitmeden 45-60 dakika önce mutlaka
kepekli ekmek, peynir, meyve veya
süt, diyet bisküvi, 10 fındık gibi
dengeli bir öğün yapın.
Alkol ve kafein miktarına
dikkat etmemek
Alkol, kan şekerini önce yükseltip
sonra düşürdüğü için tüketiminden mümkün olduğunca kaçının.
Sınırlı miktarda tüketin: Alkolü aç
karnına değil, dengeli bir öğünle
tercih edin. Kahve, çay ve çikolatalı
içeceklerden de kaçının veya bunları sınırlı sayıda tüketin.
22
Ağustos 2014 Köy-Koop Haber
ETKİNLİKLER
AĞUSTOS 2014
TARIM FUARLARI TAKVİMİ
06.08.2014 - 10.08.2014
Tarımtech 2014
Tarım Hayvancılık, Tohum, Meyvecilik,
Sulama Teknolojileri Fuarı- Tekirdağ
Tarım, Hayvancılık, Tohum, Meyvecilik, Sulama
ve Seracılık Teknolojiler,Traktör ve Ekipmanları,
Depolama Sistemleri, Soğutma, Havalandırma
Renkli Fuarcılık
AĞUSTOS AYI TARIM TAKVİMİ
TARLA ZİRAATI
a) Anızların bozumuna devam edilir. Bazı
yerlerde sonbahar ekimi için, bazı yerlerde
de ikinci mahsul için toprak işlemesi yapılır.
b) İkinci mahsuller ile Sonbahar ekimleri yapılır.
c) Sulama, çapalama ve diğer bakım işleri
devam eder.
d) Her türlü hastalık ve zararlılar ile mücadele devam eder. Ambarlarda da zararlılarla
mücadele edilir.
e) Hububat ve diğer tarla bitkileri hasadı devam eder. Harman işleri yürütülür. Ürünler
ambarlanır, ambalajlanır, pazara sevkedilir
ve değerlendirilir. Ambarlarda ürünler tekniğine uygun şekilde saklanır.
14.08.2014 - 17.08.2014
DLG-ÖÇP
Tarım ve Teknoloji Günleri 2014
Tarımsal mekanizayon, bitkisel ve hayvansal üretim. Açık alan uygulamalı tarım
fuarı - Tekirdağ-Karaevli
DLG Fuarcılık
04.09.2014 - 07.09.2014
TRAK SHOW 2014
Traktör, Taşıyıcı Ekipmanlar, Tarım Makine ve Ekipmanları Fuarı- İFM Yeşilköy
Traktör, Biçerdöver, Taşıyıcı Ekipmanlar, Toprak
Hazırlama, Ekim ve Dikim Makineleri, İlaçlama,
Hasat, Bahçe, Sera ve Hayvancılık Ekipmanları
Meridyen Fuarcılık
18.09.2014 - 21.09.2014
GIDA-TEK 2014
Gıda ve İçecek Üretim Makine ve Teknolojileri, Gıda Güvenliği, Katkı ve Yardımcı
Maddeler Fuarı- Tüyap İstanbul
Sıvı Gıda, Et, Süt, Unlu- Çikolatalı Mamüller,
Üretim Makine Sistem ve Ekipmanları, Gıda Güvenliği, Kalite Kontrol Cihaz ve Sistemleri, Soğutma, Havalandırma, Depolama
Reed Tüyap Fuarcılık
MEYVECİLİK
a) Sonbahar dikimi yapılacak bahçelerde
toprak hazırlığı yapılır.
b) Dikim yoktur.
c) Meyve bahçesi ve fidanlıklarda sulama,
çapa, filiz ve kök piçlerinin temizliği yapılır.
Durgun göz aşısı devam eder. Gübre şerbeti
verilir.
d) Her türlü meyve hastalık ve zararlılarına
karşı mücadele yapılır.
e) Hasat işleri devam eder. Meyveler ambalajlanır. Pazara sevkedilir, kurutulur, konserve yapılır, suları çıkarılır ve çeşitli şekillerde değerlendirilerek saklanır.
SEBZECİLİK
a) Son turfanda sebzelerin yerleri hazırlanır.
b) Son turfanda sebze tohumları ekilir, fideleri dikilir.
c) Sebze bahçelerinde çapa, sulama, uç alma,
koltuk alma gibi bakım işleri yürütülür.
d) Her türlü sebze hastalık ve zararlılarına karşı mücadele tekniğine uygun şekilde yapılır.
e) Hasat ay boyunca devam eder. Sebzeler
uygun ambalajlara konarak pazara sevkedilir.
Bazıları da kurutulur, salçalar, turşular, konserveleri reçelleri yapılarak değerlendirilir.
HAYVANCILIK
BAĞCILIK
a) Bağlarda uç alma, yaprak toplama, sulama gibi bakım işleri yapılır.
b) Her türlü bağ hastalık ve zararlıları ile
mücadele edilir.
c) Hasat, pazarlama ve değerlendirme işleri
devam eder.
TAVUKÇULUK
a) Hayvanların meralarda yeteri yem bulamamaları sebebiyle takviye yemleme yapılır.
Koyunlarda kırkım devam eder. Ahır besisi
yapılan yerlerde hayvanlara bolca yeşil yem
verilmelidir.
b) Küçük ve büyük baş hayvanlar çiftleştirilir.
c) Yem bitkilerinin ve çayırların hasadı, kurutulması, balyalanması ve depolanmasına
devam edilir.
d) Çeşitli hayvan hastalık ve zararlılarına
karşı mücadele edilir.
a) Kümeslerin temizliğine ve dezenfeksiyonuna devam edilir. Duvarlar kireçle badanalanır.
b) Tavuklar ve piliçler çeşitli yemlerle beslenir. Yeşil yem verilmesine devam edilir.
Tavuklar anızlara, yoncalıklara ve çayırlara
salıverilir.
c) Her türlü tavuk hastalık ve zararlılarına
karşı mücadele yapılır.
ARICILIK
a) Kovanlarda temizlik devam eder. Dolu
çerçeveler çıkarılarak yerlerine boşlar konur.
Kovanlar geceleri sarsılmadan bol çiçekli,
florası zengin yerlere nakledilir.
b) Arılarda görülecek hastalık ve zararlılarla
mücadele edilir
c) Bal hasadı devam eder .
Mevzuat
▶▶ 4 Temmuz 2014 Tarihli
ve 29050 Sayılı Resmî Gazete,
Tarımsal Yayım ve Danışmanlık
Hizmetlerine Destekleme
Ödemesi Yapılması Hakkında
Tebliğ (No: 2014/15)
▶▶ 4 Temmuz 2014 Tarihli ve
29050 Sayılı Resmî Gazete, Ulusal
Havza Yönetim Stratejisi (20142023) ile İlgili Yüksek Planlama
Kurulunun 13/6/2014 Tarihli ve
2014/11 Sayılı Kararı
▶▶ 5 Temmuz 2014 Tarihli ve
29051 Sayılı Resmî Gazete, Doğu
Anadolu, Güneydoğu Anadolu,
Konya Ovası ve Doğu Karadeniz
Projeleri Kapsamındaki İllerde
Mevcut Damızlık Sığır ve Damızlık
Koyun İşletmelerinin İnşaat
ve Damızlık Erkek Materyal
Temininin Desteklenmesine
İlişkin Uygulama Esasları Tebliği
(No: 2014/28)
▶▶ 22 Temmuz 2014 Tarihli ve
29068 Sayılı Resmî Gazete, Sera
Gazı Emisyonlarının İzlenmesi ve
Raporlanması Hakkında Tebliğ
▶▶ 23 Temmuz 2014 Tarihli
ve 29069 Sayılı Resmî Gazete,
2014/6582 Et ve Süt Kurumu
Genel Müdürlüğünce Kullanılmak
Üzere Sığır Eti İthalatında
Tarife Kontenjanı Uygulanması
Hakkında Karar
▶▶ 23 Temmuz 2014 Tarihli
ve 29069 Sayılı Resmî Gazete,
Kırsal Kalkınma Yatırımlarının
Desteklenmesi Programı
Kapsamında Tarıma Dayalı
Ekonomik Yatırımların
Desteklenmesi Hakkında Tebliğ
(Tebliğ No: 2012/64)’de Değişiklik
Yapılmasına Dair Tebliğ (No:
2014/36)
▶▶ 9 Temmuz 2014 Tarihli
ve 29055 Sayılı Resmî Gazete,
Doğal Çiçek Soğanlarının
Üretimi, Doğadan Toplanması ve
İhracatına İlişkin Yönetmelikte
Değişiklik Yapılmasına Dair
Yönetmelik
▶▶ 24 Temmuz 2014 Tarihli
ve 29070 Sayılı Resmî Gazete,
İmalatçı-İhracatçıların, Şekerli
Mamul İhracatı Karşılığında C
Şekeri Taleplerinin Karşılanması
Şartları ve Uygulama Esaslarına
Dair Tebliğde Değişiklik
Yapılmasına Dair Tebliğ
▶▶ 12 Temmuz 2014 Tarihli ve
29058 Sayılı Resmî Gazete, Açık
Artırma Yöntemi ile Alım Satımı
Yapılacak 2013 Ürünü Üretici
Tütünlerine İlişkin Açık Artırma
Başlangıç Fiyatları Hakkında
Tebliğ
▶▶ 27 Temmuz 2014 Tarihli ve
29073 Sayılı Resmî Gazete, Nesli
Tehlike Altında Olan Yabani
Hayvan ve Bitki Türlerinin Dış
Ticaretine İlişkin Tebliğ (Dış
Ticaret: 2011/1)’de Değişiklik
Yapılmasına Dair Tebliğ
Köy-Koop Haber Ağustos 2014
SPOR-TARIM BULMACA
Islanmaktan Korkamayın... Yüzün
23
»» Başlıktan da anlaşılacağı gibi konumuz yaz mevsiminin en sıcak ayına uygun olarak “yüzme sporu”. Ancak konuya balıklama bir giriş
yapmadan önce bazı rakamlarla sizi ısındırmak istiyorum. Çünkü devamlı söylediğimiz gibi hangi spor aktivitesi olursa olsun önce ısınma
yapmak gerekir.
Birinci rakam değerimiz 76 milyon
667 bin 864.Bu rakam Türkiye Cumhuriyeti nüfusunun 2013 sonu ulaştığı sayıdır. İkinci rakam değerimiz
küsuratıyla birlikte 100.266.Bu rakamda 2014 tarihi itibarıyla yüzme
federasyonu resmi internet sayfasındaki tüm Türkiye’deki lisanslı yüzme
yapan sporcu sayısıdır. Yani tüm
Türkiye nüfusunun yüzde 7 si sadece
yüzme sporu ile uğraşıyor.
Üç tarafımızın denizlerle
çevrili olduğunu ve sayıları
her gün artan havuzları da
hesaba katarsak yetersiz bir
sayısal değer olduğu gün
gibi ortadadır.
Çünkü ıslanmayı sevmiyoruz. Buna
rağmen denizle haşır neşir durumumuz son yıllarda artış göstermekte.
Denizin kıymetini geç anladığımıza en trajikomik örnek,yıllarca değersiz gözüyle, sahipleri tarafından
deniz kenarlarının hep kız tarafına
verilmesi olmuştur.Gerçi sonunda
bu işten hep damatlar kazançlı çıksa
da,ülke insanı olarak hala denize,su
sporlarına karşı bir yabancılık durumu söz konusudur.Doğru olan ise
önemi yavaş yavaş anlaşılsa da yüzme sporunun beden gelişimine fayda sağlayan sporların en başlarında
geldiğidir.
Yüzme nedir? Yüzme, suyun yüzeyinde ya da içinde hareket etmeyi ve
bir yöne doğru ilerlemeyi sağlayan
hareketler bütününe verilen tanımdır. Bizim insanımızla samimiyeti
geç başlayan yüzmenin tarihi eski
Yunan ve Roma uygarlıklarına kadar gitmektedir. Hatta zamanında
Japon İmparatorluğu döneminde
yüzme eğitimini okullarda mecburi
kılan imparatorluk fermanının bile
yayınlandığı bilinmektedir. Bizim
için devlet eliyle bırakın yüzmeyi,
sporun bile mecbur tutulmasının sadece hayal edilebileceği düşünüldüğünde, tek istediğimiz üç tarafı denizlerle çevrili güzel memleketimizin
nimetlerinden, insanlarımızın biraz
daha fazla faydalanma bilincine ve
imkânına kavuşmasıdır.
üzme sporunun, su
Y
direncine karşı yapılan
bir spor olmasından
dolayı kas kuvveti ve genel
dayanıklılığı artırmasının
yanında birçok olumlu
yanlarıyla da faydalıdır.
TARIM BULMACA
1
2
3
4
5
6
7
Y. İzzettin BAŞER
8
9
10
11
12
1
2
3
4
5
6
7
8
Adnan YAHŞİ
Atletizm Yıldız Milli Takım Antrenörü
adnanyahsi35@hotmail.com
• Suyun kaldırma kuvveti nedeniyle
engelli insanların kolaylıkla yapabileceği sporların başında gelir.
• Kalp dolaşım sistemi üzerinde
olumlu etkileri vardır. Özellikle suyun içinde yatay pozisyonda yüzme
alıştırmalarında, kalbin yerçekimine
maruz kalmaması nedeniyle kanın
daha rahat pompalanması, kalbin
her atımda pompalanan kan miktarının yükselmesinde önemlidir.
• Yüzme esnasındaki düzenli soluk
alıp verme, solunum sisteminin gelişmesine yardımcı olur.
• Yüzme sporu, eklemlere ve bağlara
en az yük bindiren sporlardan olması
nedeniyle, eklemlerinde, kaslarında
ya da iskelet sistemlerinde rahatsızlıkları olanlara tavsiye edilebilecek
sporların başında gelmektedir.
• Hamilelere rahat doğum yapması
amacıyla verilen en önemli aktivitedir.
• Sudaki rahatlama hissi, psikolojik
ve sinirsel gevşemeyi sağlarken vücudunuzdaki baskıyı da azaltır.
• Zayıflamak isteyen aşırı kilolular
için en ideal spordur.
• Çalışmalar yüzmenin boy uzamasına da faydalı olduğunu göstermektedir. Su içinde vertebralara (omurga)
binen ağırlığın azalması ile gelişim
artmaktadır.
Görüldüğü gibi yararları çok önemli boyutta olan yüzmenin dikkat
edilmediğinde zararları da olasıdır.
Özellikle hijyen kurallarına dikkat
edilmediğinde mantar, siğil ve ku-
Bilmesinlercilik
»» Obuskuranizm kavramı, Fransızca
“karanlık” anlamına gelen “obskucurité
kelimesinden türetilerek dilimize
“Bilmesinlercilik” olarak çevrilmiştir.
Obskürantizm kavramının
Sözlük Anlamı: “Egemen
güçlerin kendi hoş görmediği kavramlara, kişilere, topluluklara ilişkin toplumun
bilgi erişimini sistematik
olarak kısıtlama çabası” olarak tanımlanmakta.
bilgiden uzak tutmak için
uygulanan metotlar bütününe verilen isim olarak da
ifade edilmekte.
Bir başka açıklamaya göre
Obskurantizm, “bilgi güçtür” anlayışından yola çıkan, ancak gücü elinde tu-
9
Tarım Bağımsızlıktır
Prof.Dr. Mustafa Kaymakçı
Yayınevi: Anadolu ve Rumeli
Müdafaa-i Hukuk Yayınları
Kitap özellikle Türkiye Tarımında
olumsuzlukları tespit etmek ve çözüm
yollarına öneriler geliştirmek için kaleme alındı. Bu bağlamda kitap, son
otuz yıldır uygulanan ve Adalet ve
Kalkınma Partisi’nin de sahip çıkarak
sürdürdüğü ekonomi politikalarının
tarımda yarattığı çöküşler sergilendi.
Bu sergileme yapılırken emperyal politikaların işlevi temel alındı. Bu nedenle, tarımda kapitalist paradigmaya karşı seçeneklerin neler olabileceği
konusuna da yer verildi.
Kooperatifçilik
10
11
12
Soldan Sağa
1- Yonca, Korunga, fiğ, saman vb. hayvan yiyeceklerine verilen genel ad 2- Magnetik Rezonans türkçe söylenişi... Uzun süre saklanabilen yiyeceklerin genel adı 3- Tarımda bir yılda derlenen ürünlerin
bütünü... Küçük gemi kaptanı 4- Çok kısa süreli ve güçlü parıltı....
İtikat... Evet anlamında bir ünlem 5- Utanma duygusu... Genç inek
6- Oturum... Üretim aracı 7- Ağabey, büyük kardeş ... Yapılan iş,
edim 8- Türkü şarkı... İtalyada bir kent... İspanya Bask bölgesi ayrılıkçı örgütü 9- Su... Hızlı yüzmek için ayağa geçirilen araç 10- Eski
dilde iade etme... Demirin simgesi... Metneryum elementinin simgesi... Artık, bundan böyle 11- Nam... İğdiş edildiği, enendiği halde
erkekliğini kaybetmiyen keçi, koç, boğa... İşaret 12- Acıklı, üzüntülü sahne oyunu... Temel, esas.
Yukarıdan Aşağıya
1- Özellikle yağ sanayi ve çerez olarak tüketilen baklagillerden bir bitki
2- Amaç, ida... Birbirinden üreyen ve dirimbilimsel açıdan akraba olan
canlı varlıklar öbeği. 3- Ekseni boyunca delik silindir, bobin... Anlam 4Kadınların takındıkları süs iğnesi... Amerika’nın uzay araştırma merkezi 5- Üzüm, ayva, nar, mısır gibi yiyeceklerin iplere dizilerek tavana
asılmış durumu... Bir nota 6- Cevizin yeşil kabuğu... Antalya’nın bir
ilçesi 7- Kokulu merhem... Tohumluk hıyar... Su 8- İşaret... Etrafı sularla çevrili kara parçası... Germen ırkından olan 9- Kırbırs’da bir liman
kenti... İtalya’da bir yanardağ... 10- Başçoban... Ekmek 11- Hainlik...
Sır 12- Genetik... Rengi kızıla yakın bir çam türü
KİTAP
lak enfeksiyonları gibi rahatsızlıklar
en büyük tehlikedir. Ve yüzme sırasında yanlış teknikle yüzüldüğünde
ortaya çıkan sıkıntı ise sizi bekleyen
bel ağrılarıdır.
Sonuç da tüm spor dallarının artıları
eksileri vardır. Bizim derdimiz sizin
ne olursa olsun bir spor dalıyla uğraşmanız. Şimdi yaz aylarındayız,
ıslanmaktan korkmayın ve bol bol
yüzün.
Islak ve spor dolu günler
sizinle olsun…
Obskuranizme göre, bilgiye sahip olan kesimin, bu
bilgiyi kendi menfaatleri
doğrultusunda kullanarak,
ancak “gerektiği yerde gerektiği kadar bilgi verilmelidir” gizli düşüncesinin
açılımı olarak da belirtilmiştir. Ayrıca:
• Bilgiye sahip olanların bu
bilgiyi kendi çıkarları doğrultusunda kullanmasına
bağlı olarak, bilgi ve eleştirel düşüncenin yayılmasına
karşı olmayı ifade eder,
• Bilenlerce, milyonlarca
hatta milyarlarca bilmeyenleri daha fazla kontrol altında tutmak amacıyla onları,
tanların, bunu paylaşmak
istememek için takip etmiş
oldukları yöntemin ismi
olarak belirtildiği gibi,
Obskurantizm, Bilgiyi tekelinde tutanların, hem kendi çıkarları doğrultusunda
bunu kullanması, hem de bu
kesimin sahip olduğu gücünü ellerinden kaçırmamak
için geri kalanların bilgiye
erişimini zorlaştırmak ya da
imkânsız kılmayı sağlama
yönelik çabalarına verilen
isim olarak görmekteyiz.
Yani, “Halk yığınlarını bilgisiz ve karanlıkta bırakma
anlayışı, aydınlık düşmanlığı” olarak ele alınabilir.
Prof.Dr. Ziya Gökalp Mülâyim
Yayınevi: Yetkin Yayınları, Ankara
Kooperatifçilik kitabının 7. Baskısında okurlarına ülkemiz ve dünya
kooperatifçiliğindeki en son durum
ve gelişmeler güncelleştirilerk verilmiş. Kitapta; Genel Kooperatifçilik,
Kooperatifin Tanımı, İlkeleri, Kooperatifle Sermaya Şirketleri Arasındaki Farklar, Özel Sektör Karşısında
Kooperatiflerin Durumu, Devlet ve
Kooperatif, Kooperatifçilik Mevzuatı
ve birçok konu ele alınmış.
Başka Bir
Hayvancılık Mümkün
Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA
Yayınevi: Yeni İnsan
Endüstriyel haycancılık için harcanan milyarlar, yarattığı birçok sorunlardan, epeyce birkişi ve uzman
da bu durumun farkındayken, sorun ne? Endüstriyel hayvancılığa
mahkûm muyuz? Başka yolu, yordamı var mı? İşte elinizdeki kitap bu
sorulara cevap arıyor.