Ölümsüz Şehir Pompeii Sıra Dışı Kartvizit Tasarımları Zamana Karşı Koyan Stil: Gipsy Sıcacık bir renk: SOMON Casa da Musica Portekiz Masalsı Yapılar Antoni Gaudi İÇİNDEKİLER 4 10 12 16 2 EDİTÖRDEN Beyazlar içerisinde mutlu bir yıl! ETKİNLİK Caz'ın Yeni Nesil Superstarı Esperanza Spaldıng SANAT Sanatın birleştirdiği hayatlar... SANAT Ev İçi Konuşmalar... FOTOĞRAF 20 Sevinç Yenikler İle… 24 El Emeği GözTASARIM Nuru: “Souq” MAĞAZA 40 Konuşan Vitrinler EV 44 Beyazlar İçerisinde Hollandalı Bir Ev 48 İşte Gipsy! TARZ 54 Portekiz: CasaMİMARİ da Musica 60 StoningtonEV Rezidansı Joeb Moore Architectum 64 Eğlenceli HobiDETAY Alanlarını İç Mekânlarımıza Taşıyoruz. MİMARİ 68 Doğanın Renkleri Ve Formları İle Masalsı Bir Dünya Yaratmak: Antoni Gaudí TASARIM 28 Sıradışı Kartvizit Tasarımları ARKEO 76 Tarihi Yıkıntıların Arasında Sıkışmış 32 Yeni YılımızıRENK Taçlandıran Sıcacık 82 Eski Roma GEZİ Şehirlerinde Gezintiye Çıkmak Bir Renk Somon 36 Zamana KarşıMODA Koyan Stil GIPSY İÇİNDEKİLER Genel Yayın Yönetmeni / Sanat Yönetmeni Selin KANDEMİR selinkandemir@decor35.com Yayın Yönetmeni / Editör Işıltan IRMAK isiltanirmak@decor35.com İçerik Editörleri Burcu KARTALCIKLAR burcukartalciklar@decor35.com, Elif DASTORİ elifdastori@decor35.com Grafik Tasarım Ufuk BALCI ufukbalci@decor35.com Yazarlar Selma AYDINGÖZ selmaaydingoz@decor35.com, Asuman ERGÜÇ, İpek TAYFUR ipektayfur@decor35.com, Serap MUMCU, Selçuk BALKAN, Bige ÖKTEM, Gökalp EKREMOĞLU, Tuğçe Yazıcı ŞAHİN, Cem Seyhun ÜNBAY, Elif ÖZKAN Katkıda bulunanlar Aysu TANRIVERDİ, Berk CANYÜREK, Meral ALPTEKİN, Yağmur AKSOY Hukuki Danışman Özge Vural DURMUŞ Reklam Satış Müdürü Olcay KART olcaykart@decor35.com, Reklam Rezervasyon Burcak IRMAK burcakirmak@decor35.com 1775/4 Sok. No: 5/A KARŞIYAKA-İZMİR (0 232) 368 96 98 info@decor35.com Ölümsüz Bir Şehir; Pompeii 88 Somon RenkliBOTANİK Çiçek Gerbera Jamessonii- Cerbera facebook/decor35 instagram/decor35 www. decor35.com twitter/decor35 3 EDİTÖRDEN 4 5 Yeni bir yıla ne kadar da soğuk bir başlangıç yaptık, her yer kar beyaz, bembeyaz. En sevdiğimdir bu haller. Kış demek kar demekti benim için çocuk aklımla. Nitekim de yeni yıl bizi beyazlar ile karşıladı… Peki, ne demektir beyaz? Huzur, mutluluk ya da sükûnet, ferahlık veyahut saflık ve içtenlik… Ben sizin beyazınızın ne anlama geldiğini merak ediyorum. isiltanirmak@decor35.com Karakteri derin olan bu renk fotoğrafçılıkta sonsuz fondur. Moda da en natürel renktir, dekorasyonda modern, sanatta da asil bir tavırdır. Ne olursa olsun güzeldir beyaz. Ocak sayımızın konsept rengi ‘Somon’. O kadar beyazdan bahsettik bu somonda nereden çıktı diyebilirsiniz bana. İdare edin beni, eserekliyim işte. Kardeş stiller gipsy ve bohem, ocak sayımızın tarzını meydana getiren önemli bir detay oldu. Bu rahat ve rengârenk stil ile henüz tanışmadıysanız hayli özümseyeceğinizi şimdiden belirteyim. Dolu dolu içerikli bir sayı ile yeni yılda size kocaman bir M E R H A B A diyoruz… Yeni yılda da her zamanki gibi ‘Bazen Sadece Decor35 Size Yeter’ Beyazlar içerisinde mutlu bir yıl dilerim… Florya'nın modern sarayı KoruFlorya, çok yakında sahiplerine kavuşuyor. AİLE REZİDANS ® VE YAŞAM MERKEZİ AİLE REZİDANS ® VE YAŞAM MERKEZİ 444 8 252 | KO R U F L O R YA .C O M .T R ETKİNLİK 10 ETKİNLİK 11 Hazırlayan: Pasion Turca CAZ'IN YENİ NESİL SUPERSTARI ESPERANZA SPALDING DÜNYA TURNESİ KAPSAMINDA 3 ŞUBAT’TA CEMAL REŞİT REY’DE! 1984 doğumlu genç bas virtüözü, besteci ve şarkıcı Esperanza Spalding caz dünyasının son üç yıldır hızla parlayan yıldızlarından biri. 2011 yılında yayınladığı üçüncü stüdyo albümü “Chamber Music Society” albümüyle 53. Grammy ödüllerinde tam 36 yıl aradan sonra “en iyi çıkış yapan sanatçı” ödülünü alan ilk caz şarkıcısı olarak büyük bir sürpriz yapan Spalding, aynı zamanda bu ödülü alan ilk caz müzisyeni olarak da müzik tarihine adını yazdırmış oluyor. 2006'da Junjo, 2008'de Esperanza, 2010'da Chamber Music Society ve 2012'de Radio Music Society albümlerini yayınlayan Esperanza Spalding, 2011 yılında da Boston Müzik Ödüllerinde “En iyi caz sanatçısı” ödülünü aldı. Spalding’in son olarak Kasım 2013 döneminde Stevie Wonder ve Harry Belafonte gibi dev isimlerin de misafir olduğu single “We Are America” ile 2002 yılından beri hapishane olarak kullanılan Guantanamo Kampını protesto eden bir single çalışması yayınlandı. Cazın yeni nesi superstarı Esperanza Spalding 2.CRR Caz Şubatı kapsamında 3 Şubat'ta Cemal Reşit Rey'de! SANAT 12 SANAT 13 Hazırlayan: Özlem Yörük Sanatın Birleştirdiği Hayatlar... Aslı & Polat Canpolat Evliliğiniz ve sanatla yolunuz nasıl kesiştiğinden başlayalım isterseniz. Sanat eğitimimize aynı fakültede başladık. Tanışmamızla birlikte hem okul hem hayat arkadaşlığımız başlamış oldu. Mezuniyetimizden sonra evlendik ve sanat hayatımıza birlikte devam ettik. Aynı çatı altında, iki ayrı sanatçı, keyifli çatışmalar ve uzlaşmalarla düşünmeye, tartışmaya ve üretmeye devam ediyor... Çalışmalarınıza bakıldığında farklı bir dünyayla buluşturuyorsunuz izleyiciyi… Yaptığınız çalışmaları ne veya kim bunları üretmeye itti? Çıkış noktanızdan bahseder misiniz biraz? İkimizin de eğitimi sırasında ve sonrasında, çabamız her zaman ülkemizde ulusal sanat anlayışının gelişmesine yönelik oldu. Bu yüzden çalışmalarımızda konu olarak, kendi tarihimizden, geleneklerimizden, mitolojik hikâyelerimizden ilham aldık. Anlatım dili olarak ise fantastik ve masalsı bir üslup tercih ettik. Çünkü bizce geçmişi geleceğe en güzel, masallar taşır... Çalışmalarınıza kendinize yakın hissettiğiniz farklı ifade araçları sunumunuz var mı? Aslında ifade biçiminden çok, anlatılmak istenenin önemli olduğunu düşünüyoruz. Bizce kullanılan malzeme sanatçı için bir araç olmalı. Örneğin bizim çalışmalarımız arasında illüstrasyon, seramik, maske ve resim gibi farklı sanat dallarına rastlayabilirsiniz. Bunun yanında sunumlarımızda, video, müzik sahne efektleri gibi destekleyici araçlara da yer veriyoruz. Böylelikle izleyici hikâyeyi daha derin hissediyor ve benimsiyor. Kendisinde veya beğenilerinden bir parça buluyor eserde... SANAT 14 SANAT 15 Eserlerinizi yaparken aynı anda mı çalışırsınız? Ortak çalışmalarınız, eserleriniz var mı? Atölyemizi paylaşıyor olsak da, çalışma saatlerimiz ve ilham biçimlerimiz değişkenlik gösterebiliyor. Kendi kabuğumuza çekilip sanatımızla baş başa kalmayı tercih ettiğimiz zamanlar da oluyor, sanata dair ortak ve ayrı düşüncelerimizi günlerce tartıştığımızda... Örneğin böyle bir süreçte ortaya çıkan heyecan verici ortak bir projemiz var. Çok yakında hayata geçirmeyi planlıyoruz fakat o ana kadar sürpriz olarak kalmasını istiyoruz. Çalışırken en keyif aldığınız anlar... Bir eser ortaya çıkarken, her aşamasında karşısına geçip, dakikalarca durup seyretmek, adım adım canlanmasına tanık olmak heyecan verici. Fakat izleyiciyle buluşturmak en keyiflisi… İfade dünyanızın örtüştüğü ya da işlerini sevdiğiniz sanatçılar var mı? Geleneksel üsluplarını çağdaş sanatlarında kaybetmemiş olan asyalı sanatçılar bizim için özel bir yerdedir. Bunun yanında, çağdaşlarımızdan, Kris Kuksi, Merab Gagiladze, Zayasaikhan Sambuu takip ettiğimiz isimler arasında öne çıkanlardır. Eklemek istediğiniz bir şey… Tüm okurlarınızı sergilerimize bekliyoruz. Önümüzdeki günlerde, bizim de dâhil olduğumuz, Ege Bölgesi Görsel ve Plastik Sanatlar Derneği sanatçılarının “Tabu” başlıklı bir sergisi olacak. 20 Ocak'ta İş Bankası Sanat Galerisi'nde açılacak sergide farklı etkinlikler de düzenlenecek. Sanatseverlerin katılmasını ve takip etmesini tavsiye ediyoruz. Aslı CANPOLAT (1984-Aydın) 2007'te Dokuz Eylül Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Geleneksel Türk Elsanatları Bölümü, Çini Anasanatdalı' ndan mezun oldu. 2008- 2010 yılları arasında Bornova Belediyesi' nde “Çini Bezeme Kursu” eğitmenliği yaparken kendi atölyesini açtı. 2012 yılından itibaren Alaçatı Atölye Su Galeri ve Sukimano markası için çalışmaya başladı. Çalışmalarına İzmir ve İstanbul' da devam etmektedir. Polat CANPOLAT ( 1980 – Ankara ) 2005'te Dokuz Eylül Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Sahne Sanatları Bölümü, Sahne Tasarımı Anasanatdalı' ndan mezun oldu. O zamana kadar, tasarımları, kukla ve maskeleri bölüm sergilerinde bulundu. 2003' te Ankara Devlet Tiyatrosu' nda tasarım asistanlığı yaptı. 2004 – 2009 tarihleri arasında, İzmir Sanat Çocuk Tiyatrosu' nda sahne tasarımcı olarak çalıştı. 2006'da Bornova Belediyesi Şehir Tiyatrosu' nda, 2011'de Theatron Sanat Merkezi'nde başladığı sahne tasarımcı ve “Maske Yapım Kursu” eğitmenliği görevlerine 2013'e kadar devam etti. Çalışmalarına İzmir ve İstanbul' da devam etmektedir. SANAT 16 SANAT 17 Hazırlayan: Burcu Kartalcıklar Ev İçi Konuşmalar...4 mektup… durmadan sana yazıyorum, uzun uzun, sonra katlıyorum ikiye, dörde, sekize, bu uzayıp gidiyor böyle… aslında seni katlayıp duruyorum, çoğaltıyorum habire, ne çok oluyorsun katladıkça, seviniyorum. şimdi, tüm katlarda, tüm kuytularda sen duruyorsun. aynalara tutuyorum seni, ne çok oluyorsun, çocuklar gibi sevinip gülüyorum ve hafif akşam esintisinin ensemde unutup bıraktığı fısıltıya karşı fısıltıyla konuşurken bulunca kendimi, ‘’bunları da yazmalıyım, hem yazarsam, daha da çoğalır.’’ diyorum. kahvenin baştan çıkaran davetkâr kokusu, ele geçiriyor burnumu, beynimi… hareketlerim sabırsızlanıyor, içerdeki uzun koltuk ve günlük, bunları yazmam için beni bekliyor. CEM SEYHUN ÜNBAY Ocak/İZMİR "aşk, kalandır..." adlı, son çıkan kitabımdan... (Mühür Kitaplığı yayınları - Ocak, 2015) Evlerinizin rengine renk katacak özgün posterler ve daha fazlası selidesign.sopsy.com adresinde! Amaç, hayatı sanatla paylaşmak www.selidesign.sopsy.com facebook.com/selidesign selidesignshop@gmail.com FOTOĞRAF 20 Sevinç YENİKLER Fotoğraf çekmek benim için zaman geçtikçe hobiden ziyade bir tutkuya dönüştü. Tutkumun peşinden gitmeye devam edeceğim…. Aslen göçmenim. Çocukluğum ve gençliğimin ilk yılları İstanbul’da geçti. Evlenip İzmir’e geldim... İzmir’de geçen yıllarım daha fazla olduğu için artık ben de İzmir’liyim. Finans sektöründe yöneticilik yapıyorum. Stresli ve yoğun bir iş hayatım var. Yoğun iş temposundan fırsat buldukça stresimi fotoğraf çekerek atmaya çalışıyorum. Bu konuda profesyonel bir eğitim almadım, oldukça amatörüm. Fotoğraf hobim sayesinde güzel memleketimin birçok yöresine adım atma fırsatı buldum. Yöresel lezzetlerimizin tadına bakarken, yöre insanlarımızın hayat hikâyelerini dinledim. Her bir fotoğraf karemin ayrı bir hikâyesi var. Yıllık izinlerimin büyük bir bölümünü bu hobime ayırıyorum... Birçok insanla tanışıyor, yeni dostluklar ediniyor ve o benim için çok değerli anları ölümsüzleştirmeye çalışıyorum. Hazırlayan: Berk Canyürek FOTOĞRAF 21 FOTOĞRAF 22 FOTOĞRAF 23 TASARIM 24 Hazırlayan: Bige Öktem TASARIM 25 El Emeği Göz Nuru: “Souq” TASARIM 26 Karaköy’de ayda bir kurulan bildiğiniz pazarlara hiç benzemeyen, Karaköy’ün ruhuna yakışır bir pazar: Souq. Kelime anlamı ‘Kapalıçarşı’, ‘Pazar Yeri’ olan Souq kelimesi Arapça’dan geliyor. Her ay değişen içeriği ve markaları ile kurulan pop-up pazar geçtiğimiz ay 27-28 Aralık tarihlerinde ziyaretçilerine kapılarını açtı. Pop up mekânlar; birbirinden farklı karaktere sahip yerlerde konumlandırılabilen, farklı amaçlara hizmet edebilen ve geçici süreler için tasarlanmış mekânlardır. İnsanların ürünleri deneyimleyerek satın almasını sağlayan bu açık pazarlar, aslında yurtdışında çokça rastladığımız türden. Satılan ürünlerin çoğunun el yapımı olduğunu göz önünde bulundurursak, özel ve farklı bir tasarım ürüne sahip olabileceğinizin garantisini verebilirim! Birçok tasarım ürünün ve vintage kıyafetlerin satışa sunulduğu Souq’un yaratıcısı, gazeteci ve Vogue Türkiye editörü Yaprak Aras. Alışveriş merkezlerinden sıkılan ve daha özgün ürünlere sahip olmak isteyenlerin uğrak adresi olan Souq’ta bu ay Ece Sükan’ın vintage kıyafet koleksiyonu, Gastronomika’nın ev yapımı kışlık turşuları, hayvanları en ince ayrıntısına kadar düşünen Bimamma’nın özel ürünleri, resim sanatıyla 80 yaşında tanışan süper anneanne Muazzez Türker, diğer adı ile Grandma/Artygran’in grotesk karakterlerden oluşan resim sergisi ve daha niceleri yer aldı. Sadece satış odaklı olmayan Souq’ta, iki gün boyunca düzenlenen çeşitli atölyeler ile katılımcılar yılbaşı için kendi hediyelerini kendileri yapma fırsatı yakaladılar. Türkiye’de tasarımın ulaşılabilir olduğunu gösteren Souq’a teşekkürü bir borç bilirim. Souq (suuk): http://www.souqkarakoy.com TASARIM 27 TASARIM 28 TASARIM 29 Hazırlayan: Aysu Tanrıverdi James A.W. Mahon – Boşanma Avukatı Sıradışı Kartvizit Tasarımları Bon Vivant – Peynir Dükkanı, Brezilya Kartvizit Tasarımları Artık Bildiğiniz Tasarımlardan Değil, Çok Değişti! Yoga One Stüdyo Mikey Burton Minimal Kartvizit Flow – Yoga Stüdyo TASARIM 30 TASARIM 31 Sandra Martins – Makyaj Uzmanı Clark & Kent – Reklam Şirketi Ryan Johnstone – Elektrik Mühendisi Mini Plungers – Sıhhi Tesisat Benton Brothers Peynir RENK 32 YENİ YILIMIZI TAÇLANDIRAN SICACIK BİR RENK SOMON Geri bıraktığımız 2014 te olduğu gibi 2015 te de somon rengi ve tonları bizi sarıp sarmalayacağa benziyor. Somon, sevimli görünümü ile tüm yaşam alanlarımızda severek kullandığımız ve pek çok renkle uyum sağlayan bir renk olma özelliği ile dikkat çekiyor. Hazırlayan: Asuman Ergüç RENK 33 RENK 34 RENK 35 Yaşam Alanlarımızda Somon Çocuk ve genç odalarında özellikle tercih edilen renklerden biri haline gelmiştir. Bilgeliği simgeleyen somon renginin çalışma odalarında kullanılması kişiyi çalışırken zinde tutacaktır. Oturma odalarında kullanılan somon renginin mavi ve yeşilin tonları ile dansı sizi mutlu kılacaktır. Bu kombinasyonları koltuk döşemelerinizde, perdelerinizde ve odalarınızı süsleyeceğiniz objelerinizde kullanabilirsiniz. Duvar rengi olarak da tercih edebilir hatta duvar kâğıtlarınızı bu renklerden kombine edilmişlerden tercih edebilirsiniz. ‘Somon rengini ön plana taşıyan renklerin başında beyazlar ve kremler gelir.’ Bu renk yavruağzı ve turuncu renge olan benzerliği ile bu renklerin enerjilerini de bünyesinde taşır.Bu renk doğru kombinlerle kullanıldığında dengeli ve huzurlu ortamlar yaratılmış olur. Şık ve neşeli tasarımlarla oturma odalarına keyifli zamanları taşıyabilirsiniz. İlkbahar ve yaz mevsimini anımsatan bu renkler ile kış mevsimlerinde evinizde samimi ve sıcak ortamlar yaratabilirsiniz. İçinizi ısıtacak bu rengi tüm yaşam alanlarınızda kullanabilirsiniz. Yazın balkon ve teraslarda somon rengini ve tonlarını kullanabilirsiniz. Özellikle yeşil ve beyazlarla şık konseptler yaratmanız mümkün. Bu renk ile boyanmış mekânlardaki mobilya renklerinizi ceviz ya da beyaz seçmeniz uygun olacaktır. Somonlar dış cephe renkleri olarak da kullanılmaktadır. Özellikle sahil kentlerinde, yazlıklarda sıklıkla tercih edilen renklerdendir. Sevgiyle kalın.. MODA 36 MODA 37 Hazırlayan: Elif Özkan Zamana Karşı Koyan Stil: GIPSY Kişisel ifadenin ışığında özgürce akan bir stildir bohem. Bohem tarz aynı zamanda hippi, etnik, çingene ve vintage öğelerin gündelik birleşiminden oluşur. Sözlükte bohem ‘ derbeder, yarınını düşünmeden yaşayan, tasasız bir yaşam şeklini benimseyen kimse ya da topluluk anlamına geliyor. Sanat alanında gelişme imkânı bulan bu yaşam şekli zamanla moda sektöründe de etkisini göstererek salaş ve derbeder bir tarz olarak gelişmeye devam etti ve sonuç itibariyle ‘Bohem Tarz’ denilen bir stil ortaya çıktı. 1960-1970’li yıllarda popüler olan bu akımın asıl çıkış noktası giyim için çok harcayacak parası olmayan, güzel görünmekten ziyade rahatlığa önem veren kişilerdi. Özgür ve zengin ruhlu, renkli ve cıvıl cıvıl olmayı seven kişilerin tercihi olan bu akımın günümüzdeki temsilcileri ise ‘ Kate Moss, Sienna Miller, Olsen kardeşler, Mischa Bortan gibi isimlerdir. Bohem, felsefesi ve rahat duruşuyla stil arenasında kendini göstermeye başladı. Göbeği açık bırakan bluzlar ve kazaklar, yüksek bel bol pantolonlar, tahta topuk botlar, İspanyol kollar, tığ işi kazaklar, tespih kolyeler, uzun etekler, birkaç kez dolanmış şallar, renkler, çiçek desenleri, püsküller, büyük şapkalar bu stilin öne çıkan detaylarından… Bcbg Max Azaria Ayrıca batik kıyafetlerle işlemeli tunikler, yere kadar uzanan kat kat etekler, şifo ve uçuşan gömlek ve elbiseler de bu stilin lokomotifleri... MODA MODA 38 Günümüzde Bohem Lüks markalar bohem stilin öncüleri olmaya başladı; Roberto Cavalli başta olmak üzere özel örgü triko tunikleriyle Missoni, işlemeli ipek tafta pantolonuyla Escada, boncuklu ve püsküllü çantasıyla Emilio Pucci ve rengârenk elbiseleriyle Etro, bu akımın lüks kavramı ile kesişmesini sağladı. 70’li yılların özgür ruhunu yansıtan Boho tarzı, artık ‘Haute Couture’ kadar gösterişli ve lüks olarak yorumlanıyor. Fiyatlarının da bu lüks markaya yaklaştığı koleksiyonlar, ‘Ne bulduysan giy’ felsefesinden çok uzakta. Bohem Olunur mu Doğulur mu? Bu tarzı sonradan edinmek ve kendinizi hayatın rutinine kaptırmadan rahatlığın ve doğal güzelliğin farkına varmadan uygulamaya çalışırsanız uzun sürenizi alacaktır. Bohem tarzı kıyafetleri her insanda göremezsiniz. Kendi modanızı kendiniz yaratır, rahat ve çok çeşide gerek duymadan daha ucuz fakat daha ender bulunan kıyafetlerle bu stile sahip olabilirsiniz. Ne dediğimi anlamanız için bu hayat tarzının tamda içinde bulunmanız yani kapitalizmin buyruklarına baş kaldırmanız gerekmektedir. Biraz çingene olmaktan bir zarar gelmez, seçtiğimiz stil eğer bohemlikse sadece kıyafetlerimizle stilimizle kalmasın, üretebilmek için de hayat tarzımız olsun. “O zaman yaşasın bohem hayat!” 39 MAĞAZA 40 Hazırlayan: Selçuk Balkan MAĞAZA 41 KONUŞAN VİTRİNLER! Geri sayım başladı 3,2,1 ve yeni yıla yeni umutlar ile girdik.O son 3 saniyeyi gözünüzün önüne getirin neler diledik değil mi?Evet koca bir yıldan beklentilerimizi küçücük 3 saniyeye sığdırdık,2015 yılı umarım hepimize şans getirir. Bir vitrinin önünden geçmek de sadece 3 saniye sürer bu hangi marka olursa olsun kural değişmez.Bu süre içerisinde vitrin müşteriyi durdurmalı tasarımını veya rengini beğendikleri bir şeyi seçmeye ve mağazanın içine girmeye ikna etmelidir.Vitrin tasarımı yaparken bir çok konuyu göz önüne almak gerekir sadece güzel gözükmesi yeterli olmayacaktır aslına bakarsanız vitrini canlı bir varlık olarak düşünebiliriz. 2 metrelik bir sahnede bütün ışıklar üzerine çevrilmiş “Louis Vuitton” çanta size ne söylüyor olabilir? “ne kadar güzelim değil mi ama güzel olduğum kadar fiyatım da yüksek” “Louis Vuitton Yılbaşı Vitrini - 2013 MAĞAZA 42 MAĞAZA 43 MARKA BİLİNCİ Gel beni al diyen kırmızı elbise yada mutlaka senin olmalıyım diyen o güzelim ayakkabı,kendimizi bir anda o hayalin içinde buluruz ne kadar güzel/yakışıklı olacağımızı düşünürüz.İşte bu yüzden vitrinler *kusursuz olmalıdır çünkü hayalinizde kusurlara yer yoktur…Çok beğendiğiniz elbisenin üzerinde ki kocaman alarm yada rengine bayıldığınız gömleğin buruşuk görüntüsü sizi o hayalden bir anda çıkarabilir.Hatta işi daha da ileri görürsek ki bu Türkiye perakende sektöründe en çok yapılan hatadır, hiç satmayan yada modası geçmiş bir kıyafeti mankene giydirirsek hayaliniz bir anda kabusa dönüşebilir. *Kusursuzdan kasıt hatasız olmasıdır her vitrin mükemmel gözükecek diye bir mantık yoktur müşteri segmentine göre düşük fiyat algısı yaratmak istenebilir,bunu kullanağınız meteryaller ve mankenlere giydireceğiniz kıyafetler ile oluşturabilirsiniz. Betabrand’ın Noel için yaptığı çalışma ilgi gördüğünden fazla tepki çekmişti.Marka “reklamın iyisi kötüsü olmaz” klişesini kullanarak bıçak sırtı bir çalışma yaptı tabi söz konusu Amerika olunca bu tarz uç örnekler karşımıza çok çıkıyor ancak bir çok Avrupa ülkesinde bu kadar esnek olma şansınız yoktur. Türkiye’den de hatalı vitrine bir çok örnek vermemiz mümkün ama maalesef bizim hatalarımız dergi sayfalarına koyulmayacak kadar fazla yamuk duran mankenler,boyası akmış metaryaller her yerinden barkod fışkıran kıyafetler… Betabrand Vitrin Türkiye’de son yıllarda vitrin anlamında büyük gelişlemeler yaşandığını söyleyebiliriz bunun sebebi marka bilinci ile doğru orantıda gitmektedir.Özellikle dünya markalarının ülkemizde ki alışveriş potansiyelini görerek pastadan pay almak istemesi yerel markaların gelişmesinde önemli rol oynadı. Seçim şansı arttıkça kişilerin(müşterilerin) beğeni oranları da arttı “aman canım vitrinde neymiş” yada “biz ürünleri koli ile sergilesek yine satar mağaza konseptine gerek yok” vb. geri kalmış düşüncede olanlar ya yok oldu yada yok olmak üzereyken doğru yola U dönüşü yaptı. Vitrin ve mağaza konsepti “marka bilincinin” en önemli temel taşlarındandır bu kavramdan yola çıkarak şunu söyleyebiliriz ki sadece mükemmel bir vitrin yapmak yetmez!Vitrinde yakaladığınız enerjiyi mağaza içerisine yani mağaza konseptine ve ürün sergilemesine de yansıtmak gerekir… HOŞ BULDUK… Bu ay Decor35 aracığı ile sizlerle birlikte olmak ve paylaşımlarda bulunmanın heyecanı içerisindeyim Decor35 ailesine ve sizlere kucak dolusu “hoş bulduk” demek istiyorum. İlk yazımda biraz teorik bilgiler aktarmak istedim ancak bundan sonra ki yazılarımda ilginizi çekecek yenilikler ve röportajlar ile karşınıza çıkacağım. Tekrar buluşmak dileği ile teşekkürler. Sektörde ki lider markalarımız da bile bu basit hatarı rahatlıkla gözlemleyebilirsiniz. EV 44 Beyazlar İçerisinde Hollandalı Bir Ev! Hazırlayan: Elifcan Gürocak EV 45 EV 46 EV 47 Hollanda’nın başkenti Amsterdam da konumlanan bu ev, ateş tuğlası yapısında oluşmuş bir apartmanın teras katında bulunuyor. Oldukça eski olan binada yer alan ev geçtiğimiz aylarda büyük bir tadilat görüp son şeklini almış. Bu Evde Bölümler Az ve Büyük Bu apartman dairesindeki ana bölüm oturma ve yemek odasını içinde barındıran geniş bir iç hacme sahip alandan oluşmuş. Bu alanda duvara gömme yapılan ve minimalist stilde tasarlanan iki dolap yer alıyor. Bu dolaplar buzdolabı, çamaşır makinesi ve kitaplık gibi unsurları gizleyerek ortama rahat ve daha geniş bir iç hacim sağlamış. Odaların oranlarının iyileştirilmesi ve bu alanların huzurlu varlığını azaltmadan işlevlerin düzgün bir şekilde ayrılması işlemi başarıyla tamamlanmıştır. Bir Evde Güneş Işığı Olmazsa Olmaz Güneş ışığı mekânın bütün derinliğinin iki yanından odaya nüfuz ediyor ve tavan engelsiz bir halde tüm mekânın üzerinde salınıyor. Yemek odasındaki duvarın bir bölümünün tuğlaları ve orijinal şöminenin beton yapısı gibi eskiye dair işçilikler revizyonda mümkün olduğunca korunmuş. Buna ek olarak; tüm bu iç mekâna baştanbaşa paslanmaz çelik mutfak dolapları, çelik bir ısıtıcı (soba)ve işlenmemiş (ham) ağaçtan panolar gibi endüstriyel elemanlarda dâhil edilmiş. Modern, ileri teknoloji ve endüstriyel tasarım öğelerine ek olarak, sürdürülebilir yapı prensipleri uygulanarak konforlu bir iç mekân sağlanmış. TARZ 48 TARZ 49 Hazırlayan: Tuğçe Yazıcı Şahin İşte Gipsy! ’Özgürlüğüme düşkünüm diyenlerdeniz ve belirli bir konsepte uygun objeyi arayacağıma beğendiğim her parçayı alırım diyorsanız tam size uygun bir tarz gipsy’’ Dekorasyonun sıra dışı etkisi, uyumsuzluğun uyumu, rahatlığı ve özgürlüğü temsil eden akım; bohem! Otantik eşyalar, patchwork kumaşlar, zıt renkler bu tarzının vazgeçilmezleri. Bu tarzı evinizin her alanında uygulamanız mümkün; ister mutfak da, ister salonda, isterseniz de yatak odası ve banyoda... Özgürlüğüme düşkünüm diyenlerdeniz ve belirli bir konsepte uygun objeyi arayacağıma beğendiğim her parçayı alırım diyorsanız tam size uygun bir tarz gipsy. Çıktığınız her seyahatten bir hatıra topluyorsanız, evinize gelen her hediyeyi kullanıyorsanız zaten çaktırmadan bu tarzın içine düşmüşsünüz demektir. Sözlük anlamı, " yarını düşünmeden günü gününe tasasız, derbeder bir anlayışı olan edebiyat ve sanat çerçevesinden kimse veya topluluk" olan bohem tarzı anlayacağınız tam bir çingene anlayışı. Karmaşık ve Renkli! Mies Van Der Rohe un " less is more" ( az çoktur ) sözüne karşılık olarak ABD li mimar Robert Venturi'nin " less is bore " (az sıkıcıdır) sözü tamda bu tarz için kullanıldığını düşünüyorum. Karmaşa ve Çelişki, zıt renkler, her tarzdan mobilyalar, aksesuarlar hepsi bir arada. Desenli duvar kağıtlarına karşılık, desenli perdeler yine yoğun desenler ve renkler barındıran koltuk kumaşları ve halılar... Tabi bu uyumsuzluğun içinde bir uyum yaratmak da çok önemli... Birbirini besleyen renkler olması tavsiyem. Yoksa uzun süre bu ortamlarda kalmak zihninizi fazlasıyla yoracaktır. İyi bir koleksiyoncuysanız topladığınız bütün parçaları salonunuzun duvarlarında sergileyebilirsiniz. TARZ 50 TARZ 51 ’Doğayı ve çiçekleri seviyorsanız bir sürü farlı saksılarda rengârenk çiçekleri büyütebilirsiniz. Dekorasyonun sıra dışı etkisi, uyumsuzluğun uyumu, rahatlığı ve özgürlüğü temsil eden akım; bohem! Otantik eşyalar, patchwork kumaşlar, zıt renkler bu tarzının vazgeçilmezleri. Bu tarzı evinizin her alanında uygulamanız mümkün; ister mutfak da, ister salonda, isterseniz de yatak odası ve banyoda... Özgürlüğüme düşkünüm diyenlerdeniz ve belirli bir konsepte uygun objeyi arayacağıma beğendiğim her parçayı alırım diyorsanız tam size uygun bir tarz gipsy. Çıktığınız her seyahatten bir hatıra topluyorsanız, evinize gelen her hediyeyi kullanıyorsanız zaten çaktırmadan bu tarzın içine düşmüşsünüz demektir. Sözlük anlamı, " yarını düşünmeden günü gününe tasasız, derbeder bir anlayışı olan edebiyat ve sanat çerçevesinden kimse veya topluluk" olan bohem tarzı anlayacağınız tam bir çingene anlayışı. Çıktığınız her seyahatten bir hatıra topluyorsanız, evinize gelen her hediyeyi kullanıyorsanız zaten çaktırmadan bu tarzın içine düşmüşsünüz demektir. EN DEĞERLİ ŞEY İYİ FİKİR! MİMARİ 53 TARZ 52 Karmaşık ve Renkli! Mies Van Der Rohe un " less is more" ( az çoktur ) sözüne karşılık olarak ABD li mimar Robert Venturi'nin " less is bore " (az sıkıcıdır) sözü tamda bu tarz için kullanıldığını düşünüyorum. Karmaşa ve Çelişki, zıt renkler, her tarzdan mobilyalar, aksesuarlar hepsi bir arada. Desenli duvar kağıtlarına karşılık, desenli perdeler yine yoğun desenler ve renkler barındıran koltuk kumaşları ve halılar... Tabi bu uyumsuzluğun içinde bir uyum yaratmak da çok önemli... Birbirini besleyen renkler olması tavsiyem. Yoksa uzun süre bu ortamlarda kalmak zihninizi fazlasıyla yoracaktır. İyi fikir ve iyi reklam için profesyonel ekibimizle yanınızdayız. 3435 Design Reklam Ajansı 1775/4 sk No:5/A Karşıyaka / İZMİR (0232) 368 96 98 MİMARİ 54 Casa da Musica ‘’Rem Koolhaas, her ne kadar temel kutu formundan yola çıkmış olsa da, konser salonu yapılarında pekte kullanılmayan bir özelliği bu binasında uygulamıştır. O da bu kutunun iki yüzeyinin cam malzeme ile tasarlanmasıdır.’’ Hazırlayan: Gökalp Ekremoğlu MİMARİ 55 MİMARİ 56 Portekiz’in, Lizbon’dan sonraki ikinci büyük şehri olan Porto’da, Hollandalı mimar Rem Koolhaas ve ortaklarının firması OMA tarafından tasarlanmış konser salonu yapısıdır. Porto şehrinin, 2001 yılının “Avrupa Kültür Başkenti” olması kapsamında, 1999 yılında mimari bir yarışma ile tasarlanması ve inşa edilmesi planlanmış olsa da binanın hizmete girmesi 2005 yılını bulmuştur. Yapı, belki de Rem Koolhaas’ın “şekil, işlevi takip eder” (3F – form follows function) ilkesine, belki isteyerek belki de istemeyerek, en yaklaştığı tasarımı olabilir. Konser salonlarının, oran orantı olarak ve akustik açıdan en iyi performans verdikleri dikdörtgenler prizması geometrik şekli, bir yandan binanın tüm formuna yansırken, diğer yandan da bu geometrik form rafine edilerek ve bir şekilde doğallık kazandırılarak estetik hale getirilmiştir. Yapının brüt betondan imal edilmesi, kırık yüzeylerin oluşturulması ve kütleye dinamik hareket ve çizgilerin eklenmesi ve bir meydanda konumlandırılması, bir yandan yeni, diğer yandan da eski ve tanıdık bazı ögelerin olması insanların yapı ile ilişki kurmasını sağlamaktadır, sanki uzaydan gelmiş büyük bir meteor gibidir ama aynı zamanda doğaldır, evrenimizin bildiğimiz bir parçasıdır. Bu algılamada, yapının, şehrin tarihi Rotunda da Boavista bölgesinde inşa edilmiş olması da etkendir. Çevredeki yapılardan bir yönüyle ayrışmakta ama bir yönüyle de benzerlik göstermekte ve onlar ile bütünleşmektedir. Genelde kendi içine dönük ve kapalı olan konser salonları bu yapıda dış mekâna açılmıştır. Yapı içi mekânlar ile yapı dışındaki şehir mekânları, meydan, yaya yolları arasında bir iletişim ve dolayısı ile etkileşim oluşturulmuştur. Özellikle sahne arkasındaki cam yüzey sayesinde, bir yandan salon içindeki etkinlikler dışarıya sunulabilirken diğer yandan da Porto şehri, sergilenen gösteri ve konserlerde sahne fonu olarak yer almaktadır. Bu yapıdaki gibi büyük cam yüzeyler, gerek mekân içindeki sesin akustik olarak düzenlenmesi, gerekse dışarıdaki seslerin yalıtılmaları konularında problem oluşturdukları için konser salonları gibi yapılarda tercih edilmeseler bile, mimar Rem Koolhaas ve akustik danışmanları bu konu üzerinde çalışmış ve camları dalgalı formda oluşturarak, düz ve soğuk yansımaların önüne geçmiş, gerektiğinde ses yansımalarını alacak hareketli bir perdeyi öngörmüş ve art arda, arası boşluklu iki sıra cam yüzey oluşturarak dış mekân seslerinin yalıtılmasını sağlamışlardır. MİMARİ 57 Mimar Rem Koolhaas’ın, bu yapısındaki diğer bir farklılık da konser salonlarının alışılagelmiş planlama ve projelendirmesinin dışına çıkarak merkezi büyük bir fuaye tasarlamamasıdır. Merkezi bir fuaye yerine ana konser salonu etrafında genel hacimler oluşturmuş ve bu hacimleri, koridorlar, merdivenler, yürüyen merdivenler ve platformlar ile birbirine bağlayarak süreklilik arz eden bir dolaşım mekanı gerçekleştirmiştir. Gelenekselliğin dışına çıktığı bir başka nokta da iç mekândaki malzeme kullanımıdır, Bina dış tarafında malzeme açısından çok netken, içeride çeşitlilik göstermektedir. Ana konser salonunda duvarlar kontrplak kaplanmıştır, ne var ki üzerlerinde bazı büyük altın varak desenler vardır. Çok ucuz ve çok pahalı iki malzemeyi bir arada kullanmıştır. Bazı duvarlarda polyüretan köpük kaplama varken bazı duvarlarda el işi boyama yapılmış karolar mevcuttur. Bir yanda boyalı doğal ahşap zeminler varken diğer yanda alüminyum bitişler yer almıştır. Yapıda büyük oditoryumun yanı sıra, daha küçük, sabit koltukları olmayan, değişken kullanımlı esnek bir hacim sağlayan ikinci bir salon, 10 adet prova odası, kayıt stüdyosu, eğitim salonu, restoran, barlar, teras, VIP odası, yönetim ofisleri ve 600 araçlık bir yer altı otoparkı bulunmaktadır. MİMARİ 58 Büyük salon “SALA SUGGIA” 2. Kattan 4. Kata kadar uzanan, 1238 kişilik ana salona Portolu çello sanatçısı Guillermina Suggia’nın adı verilmiştir. Sala Suggia, yapının merkezini oluşturmaktadır ve diğer mekanlar onun etrafına yerleştirilmiştir. Bir kısmı dışarıya bir kısmı ise yapının diğer mekanlarına bakan yedi adet cam yüzeyi / penceresi vardır. Bu salon belki de doğal ışık ile notaların okunarak konser icra edilmesine imkan veren tek büyük konser salonudur. Sergilenecek esere göre ve orkestra çukuru gerektiğinde ilk dört sıra koltuk kaldırılabilmekte ve sahne genişletilebilmektedir. Sala 2 Casa da Musica’nın ikinci salonudur, çok amaçlı kullanım için tasarlanmıştır. 5. Kata yeralan bu salan oturma düzeninde 300, ayakta ise 650 kişi ağırlayabilmektedir. Duvarlarında ve tavanında perfore edilmiş kontrplak kullanılmıştır, geleneksel boyama yöntemleri yerine daldırma metodu kullanılmış ve plakalar üzerinde homojen bir boya tabakası elde edilmiştir, oluşan bu boya katmanı bu salona has bir akustiğin oluşmasına sebep olmuştur. Bu salondaki, sahne, sandalyeler, ışıklar, ses sistemi gibi tüm ögeler hareketli tasarlanmıştır, tümü yer değiştirebilir ya da tamamen kaldırılabilirdir, böylelikle değişik gereksinimlere cevap verebilecek, esnek yapılı, çok amaçlı bir salon oluşturulmuştur. Yine bu salon da ana salon gibi doğal ışığa açılmış, güneye bakan büyük bir pencere ile gün boyu doğal ışık alması sağlanmıştır. Cibermúsica 4. kata yer alan bu alan ilk etapta eğitim maksatlı bir mekan olarak tasarlanmışsa da daha sonra çok amaçlı kullanıma dönük hizmet veren bir mekan olmuştur. Bu mekanın kendine has iki özelliği vardır, birincisi, ana salona bakan pencereye sahip olmasıdır, bu mekanı kullanan insanlar ana sahneyi de izleyebilmektedirler. İkincisi ise duvarlarının bitiş malzemelerinin farklı olmasıdır, mekanın bir tarafında brüt beton yüzey oluşturulmuşken diğer tarafı kauçuk ve polyüretan köpük ile kaplanmıştır. Deneysel bir yaklaşımla sesin her iki yüzeyde nasıl titreştiği ve yansıdığı görülebilmektedir, beton yüzey tarafında sesler daha net, keskin ve biraz da soğuk algılanırken, köpük kaplı tarafta daha tok ve sıcak algılanmaktadır. Konserler sırasında ise bu mekandaki ses seviyeleri ve akustik düzenlemeler amplifikatörler ile kontrollü bir şekilde yapılmaktadır. MİMARİ 59 Casa da Musica, Porto şehrine sadece yeni bir konser salonu yapısı olarak değil, aynı zamanda turistik bir değer olarak da eklenmiştir, yapıyı açıklayarak gezdire rehberler eşliğindeki turlar yaklaşık bir saat sürmektedir ve her gün düzenlenli olarak yapılmaktadır. EV 60 Hazırlayan: Elifcan Gürocak Stonington Rezidansı Joeb Moore Architectum Stonington Rezidansı, 9144 metrelik sahil şeridi ile çimenler arasında, Stonington Connecticut 'ta bulunan; yakın zamanda yenilenmiş ve onarılmış tarihi bir bina... Yapı küçük taş bir resif üzerinde konumlandığı için inşasında açığa çıkan küçük çaplı kayalar stüdyo ve garajda, havuzda ve dış avlu için oluşturulan duvar yapımında kullanılmış. 2. Dünya Savaşından Günümüze... Bina asıl olarak, 2. Dünya Savaşı sırasında, Quonset noktasındaki deniz kuvvetlerinin kıdemli mimarı ve Rhode Island Tasarım Okulu'nun profesörü John Lincoln tarafından tasarlanmış. Günümüzde tekrar revize edilen yapıda orijinal halindeki yapım metotları ve kullanılan malzemelerin doğası nedeniyle tasarım süreci arkeolojik incelemeye benzer bir hal almış. Bu tarihi dokuya zarar vermeden tekrar restore edilen yapıda son teknolojik çözümlemeler kullanılmış. Binanın aslı 5 yatak odası, 3 banyo, bir kütüphane, bir laboratuar ve evin merkezinden geçen granit duvar boyunca yapılmış 3 şömine barındırıyor. Dekorasyon anlamında ev son derece yalın, minimal çizgiler taşıyan modern stilde dekore edilmiş. EV 61 EV 62 EV 63 DETAY 64 Hazırlayan: İpek Tayfur DETAY 65 Eğlenceli Hobi Alanlarını İç MekânlarımızaTaşıyoruz. DETAY 66 Hepimizin bildiği gibi hobi, boş zamanlarımızı keyif alarak değerlendirdiğimiz faaliyetlerin genel bir ismi. Bu faaliyetleri genellikle meslek haricinde seçeriz. Çünkü zorunluluğu olmayan uğraşlardır ki bu yüzden de hobi olarak adlandırılır. Hobi Alanlarını Tasarlamaya Başlıyoruz. Hobi alanlarının dizaynları kategorilerine göre değişiklik gösterebilir. Fakat renkler konusunda ortaklıkları vardır. Çünkü bu alanlardaki konsept bellidir. Kategorisine bakmadan tercih edilecek konsept rahatlatıcı ve ferah olmalıdır. Bu sebepten alanda kullanacağımız rengi birden fazla kullanabiliriz. Seçtiğimiz renklerin çeşitli tonlarını da bu alanlarda kullanabiliriz. Hobi İçin Evde Ayrılacak Odanız Yok, Ama Alanınız Vardır. Hobi alanları iç mekânlarda bir alan veya farklı bir oda olarak tercih edilebilir. Eğer oda ayıramıyorsanız size güzel bir önerim var. Evinizin herhangi bir yerinde bir köşeyi kendinize hobi alanı olarak ayırın. Sonra bu alanı kategorinize göre düzenleyin. Mesela kitap okuma, ahşap ve kumaş işleri, boyama gibi işler için alanlar yaratın. En Etkili Yöntem Oda Bölücüler. Öncelikle köşenizi seçtiğiniz mahalden ayırmak için bir seperatör kullanın. Böylece alanınızın sınırlarını belirlemiş olacaksınız. Bu alanın bir cephesi cam olursa daha iyi bir ortam yaratırsınız. Daha sonra alanınızın kullanmak istediğiniz eşya ve objelere göre yerleşimini tasarlayın. Örneğin, bir koltuk, yanına küçük sehpa, çalışma masası ve bir abajur… Sonra o alanda görmek istediğiniz renkleri seçin. Bu renkleri duvarda duvar kâğıdı olarak seçebilirsiniz. Seperatörün alana bakan tarafında ve eşyalarınızda kombin ederek tasarımızı tamamlayabilirsiniz. Bu İş İçin Benim Odam Var Diyenlere… Mekânınızda bir hobi odası ayırabiliyorsanız eğer şanslısınız. Çünkü orası tamamen size ait bir ortam olacaktır. Mesela müzik odanızı yaratın. Diyelim ki hobi olarak bir enstrüman çalıyorsunuz. Öncelik enstrümanınızı ne şekilde daha rahat çalabildiğinizi ayarlayıp öylece tasarımınıza başlamalısınız. Oturma düzeninizi tasarladıktan sonra önemli olan konu aydınlatmadır. Aydınlatma elemanının yönü ve ışığın rengi dikkate almanız gereken bir ayrıntıdır. Teknik olarak hazırlıklarınızı tamamladığınızda ortamı renklendirmek için konseptin dışına çıkmadan dizaynınıza başlayabilirsiniz. Duvarlarınıza enstrümanınızla ilgili veya onu anlatan tablolar asmanız, sizi kesinlikle ferahlatacaktır. Eğer hala bir hobiniz yoksa ve bu yazıyı okuduysanız, bir an önce kendinize bir hobi seçip bu eğlenceli alanınızı yaratın. Kendinize ait keyif alarak uğraş vereceğiniz hobi alanınızı yaratırken bile çok keyif alacağınızdan eminim. DETAY 67 MİMARİ 68 DOĞANIN RENKLERİ VE FORMLARI İLE MASALSI BİR DÜNYA YARATMAK: ANTONİ GAUDÍ Hazırlayan: İnci Uzun Fotoğraf: Elif Dastori – Stock MİMARİ 69 MİMARİ 70 “Suyun çiçekler kadar mavi, billur kadar berrak olduğu en derinlerde, denizler kralının sarayı yükseliyordu. Duvarları mercandan, sivri kemerli yüksek pencereleri en şeffaf kehribardandı; çatısıysa dalgalarla açılıp kapanan ve içlerinde incilerin parladığı istiridye kabuklarıyla kaplıydı…” Küçük Denizkızı, H.C. Andersen, 1836. Sıra dışı çizgileri, coşkulu renkleri ve incelikli detayları ile Antoni Gaudí’nin eserleri, masallarda anlatılan görkemli sarayların, kuleleri gökyüzüne uzanan şatoların ve sihirli bahçelerin bu dünyada inşa edilmiş hali gibidir. Heykelsi yapıları sadece gözlerimize değil, duygularımıza, anılarımıza ve hayal gücümüze de hitap eder. Kişisel üslubunun oluşmasında Gotik mimarlık, Katalan kültürü ve Katolik öğretisi ile doğanın form ve renkleri belirleyici olmuştur; eserleri 20. yüzyıl Ekspresyonizmi ve Art Nouveau akımına yakın görülür. Gaudí’nin sanatı ve mimarlığı, Picasso ve Miró gibi başka Katalan sanatçıları da derinden etkilemiştir. Antoni Gaudí, 1852’de küçük bir kent olan Reus’da, zanaatçı bir ailede doğar. Hassas bünyesi nedeni ile çocukluğunda geçirdiği zorunlu istirahat dönemleri, ilerleyen yıllarda mimarlığına esin kaynağı olacak doğayı uzun uzun gözlemleme ve onun sırlarını keşfetme fırsatı sunar.1868 yılında Barselona’ya taşınarak önce fen, daha sonra mimarlık eğitimi almaya başlar ve bu dönemde bazı hocaları ile çalışma şansı bulur. 1878’de mimarlık okulundan mezun olurken, dekan Elies Rogent şu sözleri söyler: “Bu diplomayı bir deliye mi yoksa bir dâhiye mi veriyoruz, bilmiyorum; bunu ancak zaman gösterecek…” Mezuniyetten sonra da Barselona’da çalışmaya devam eden Gaudí, aynı sene yıllar boyu verimli bir mimar-işveren ilişkisi içinde olacağı Eusebi Güell ile tanışır. Güell dışında da pek çok tasarım anlaşması yapan Gaudí, olgunluk döneminde birçoğu günümüzde Dünya Kültürel Mirası Listesi içinde yer alan eserler verir. MİMARİ 71 MİMARİ 72 1885-90 yıllarını arasında inşa ettiği Palau Güell, sergi, zemin katında sade, gri mermer kaplamalarla başlayan, çatıda ise rengârenk seramiklerle bezenmiş, yirmi heykelsi bacayla sonlanan bir konut yapısıdır. 1887’de ise ejderhalı kapısı ile ünlü Finca Güell’i tamamlar. 1888 tarihli Casa Vicens ise yine rengin ön planda olduğu, taş, tuğla ve renkli seramikle bezeli bir yapıdır. 1904-1906 yılları arasında inşa ettiği Casa Batlló, cam ve taş ile giydirdiği, renkli cam ve seramik mozaikle kaplı, dalgalı formların ve renklerin fantastik bir görünüm kazandırdığı cephesi, denizminarelerini andıran bacaları ve deniz kabuklarıyla kaplı gibi duran çatısı ile ünlüdür. 1912’de tamamladığı Casa Milà, organik formu ile yer üstünde inşa edilmiş gibi değil, yerin içine oyulmuş izlenimi vermektedir ve bir heykel bahçesini andıran çatısı ile de ünlüdür. 1900’de başladığı Park Güell, yine organik formlar, renkli seramik kaplamalar ve fantastik heykellerin ön planda olduğu, Gaudí’nin en bilinen tasarımlarından biridir MİMARİ 73 Finca Güell Casa Milà, Palau Güell Gaudí, mimarlığında doğayı model alır; ama kopyalayarak değil, onun dokularını, düzenini, kanunlarını çözümleyerek ve keşfettiği ilkeleri tasarım ilkelerine dönüştürerek… Olağan çizim yöntemleri yerine modelleyerek tasarlar ve doğanın içindeki gizli geometrileri açığa çıkaran strüktürel çözümlere, doğanın şiirselliğini barındıran formlara ulaşır. Döneminin yetenekli zanaatçıları ile birlikte çalışarak mimari mekânın ve strüktürel elemanların dövme demir, vitray, heykel, mozaik, seramik, mobilya işleri ile organik bir bütünlük içinde olmasını sağlamıştır. Casa Vicens Gaudí’ye göre doğada hiçbir nesne tek renkli değildir, ne toprak, ne bitkiler, ne de hayvanlar… O yüzden de tüm mimari elemanlarda renge yer verilmesi gerektiğine inanır. Eserlerinde Akdeniz’in güçlü renklerinin yanı sıra yerel mimarlığın taş ve ahşap tonlarına da rastlanır. Gaudí mimarlığında biçim, ışık, doku ve rengin bir araya gelişi, gerçeküstü bir atmosfer oluşturur. Casa Milà Gaudí’nin, ikonik yapısı Sagrada Família ise onun tüm meslek yaşamı boyunca uğraştığı son ve bitmemiş eseridir. 1882 yılında başka bir mimarın Gotik tarzda başladığı işi Gaudí 1883 yılında devralır. Ormanda dolaşıyormuş hissini yaratan ağaçsı sütunlarla taşınan yapının sivri kuleleri, sanki bulutlara ulaşıyormuşçasına yükselir… Mimarlığı ün kazandıkça, Gaudí görünmez olmayı seçer. Gençliğinde tiyatro, konser ve eğlencelere katılmayı seven Antoni, yıllar geçtikçe sosyal yaşamdan uzaklaşarak daha manevi bir dünyaya çekilir ve kendini tümü ile Sagrada Família’nın inşasına adar. Finca Güell MİMARİ 74 MİMARİ 75 Sagrada Familia 1926 yılının bir haziran akşamı, her akşam yaptığı gibi Sagrada Família’dan Sant Felip Neri Kilisesi’ne yürürken, Gaudí’ye tramvay çarpar. Bilincini kaybeden ve üzerinden kimlik çıkmayan bu yaşlı adamın o ünlü mimar olduğunu kimse anlamaz. Hastaneye götürülen Gaudí’yi, Sagrada Família’nın rahibi tanır. İki gün sonraki cenazesine neredeyse tüm Barselona katılır ve kıymetli mimarlarını sonsuzluğa uğurlar. Gaudí şimdi hayatını adadığı eserinin tam ortasında yatıyor. Bu dünyadan ayrılmasının üstünden neredeyse doksan yıl geçmesine karşın, büyük hayali Sagrada Família inşa edilmeye ve hikâyesi anlatılmaya devam ediyor, tıpkı nesilden nesle aktarılan masallar gibi… KAYNAKLAR: Abraham, L. (2008).The Catalan plastic tradition: Antoni Gaudí to Enric Miralles: shaping expressionist architecture in the twentieth century. Doktora tezi, The University of Wales College of Cardiff. AnnArbor, ABD. Charles, V. (2005). Mega Square : Gaudí. New York, NY, USA: Parkstone International. Karaesmen, E. (2003). Büyük Gaudí’ye büyük kutlamalar: Giriş-mekân ve yapı kavramının üzerine genel bir hatırlatma. Mimarlık, sayı: 314. Molloy, J.C. "AD Classics: Casa Milà / Antoni Gaudí" 03 May 2013. http://www.archdaily.com Raventos-Pons, E. (2002). Gaudí's architecture: A poetic form. Mosaic: A Journal for the Interdisciplinary Study of Literature, 35(4), 199-212. Roe, J. (2012). Antoni Gaudí. Parkstone International, New York, NY, ABD. 2012. http://whc.unesco.org http://www.barcelonaturisme.com http://www.casaBatlló.es http://www.casavicens.es http://www.parkguell.cat Sagrada Familia ARKEO 76 Hazırlayan: Gözde Türkmen ARKEO 77 Tarihi Yıkıntıların Arasında Sıkışmış Ölümsüz Bir Şehir; Pompeii ‘’Pompeii kentinin ahlaksızlıklarından dolayı cezalandırıldıkları ve taşlaşma olayının insanlara ibret olması gerektiği gibi çeşitli görüşler bulunmaktadır.’’ Pompeii, İtalya’nın kısmi özerk bölgesi Campania’da, Napoli şehri yakınlarında bulunan ve hala kısmen gömülü olan yıkıntı halindeki antik Roma kentidir. ARKEO 78 ARKEO 79 Pompeii, İtalya’nın kısmi özerk bölgesi Campania’da, Napoli şehri yakınlarında bulunan ve hala kısmen gömülü olan yıkıntı halindeki antik Roma kentidir. Ticaretin üst düzey olduğu bu şehirde İtalya’nın elit kesimi, aydın kişileri ve çok zenginler yaşıyordu. Şehir ayrıca eğlencenin başkenti ve kumar merkeziydi. Burası, yakınlarındaki Herculaneum ile birlikte, MÖ 79 tarihinde Vezüv Yanardağı’nın iki gün süren faaliyeti sonucu volkanik kül ve cürufun altına gömülerek yok olmuştur. Ve bu yok oluş bilimsel yönlerin dışında, dinsel kaynaklar ve yorumlarda Pompeii kentinin ahlaksızlıklarından dolayı cezalandırıldıkları ve taşlaşma olayının insanlara ibret olması gerektiği gibi çeşitli görüşler bulunmaktadır. Vezüv’ün batı yamacında Napoli, doğu yamacında ise Pompeii kenti yer almaktadır. Yaşanan bu felaket öylesine ani olmuştur ki, her şey olduğu gibi kalır. Sanki zaman dondurulmuştur. Pompeii kenti Vezüv yanardağının civarında yer alan beş şehirden birisiydi ve Roma İmparatorluğunun sefahat merkeziydi. Bugün, kalıntılarından anladığımız kadarıyla felaket günü şehirde normal hayat devam ediyordu. Bugün insanların günlük yaşayışlarını, yeni kurulmuş bir film seti gibi görebilmekteyiz. Evler, İsis tapınağı ve tiyatroda her şey sanki son anları dondurulmuş bir şekilde duruyor. ‘’Pompeii halkı hayatlarında daha önce böyle bir şey görmedikleri için kaçmak yerine izlemeyi tercih etmişlerdir.’’ Vezüv patlamadan önce ufak yer sarsıntıları ve toprak kabarmaları olmuştur. Ama halk sarsıntılara alışkın olduğu için pek önemsememiştir. Oldukça yüksek sıcaklıkta ve basınç altında kalan uzun yıllar patlamamış olan magma, gazdan dolayı köpük görünümünde sesten daha hızlı fışkırarak kilometrelerce yükselmiştir. Püskürmeden kısa bir süre sonra magma ve gaz gökyüzünü kaplamıştır. Pompeii halkı hayatlarında daha önce böyle bir şey görmedikleri için kaçmak yerine izlemeyi tercih etmişlerdir. Olayın bir facia ya dönüşmesinin en büyük nedeni belki de burada saklıdır. Felaketin başlangıç noktası; Vezüv yanardağı. ARKEO 81 ARKEO 80 ‘’Vücutları çürümüş insan kalıpları kendilerini hapsedip tutan küle yalnızca vücut şekillerini bırakmışlardır.’’ Rüzgâr kül bulutunu Pompeii üzerine yönlendirmiş ve sanki güneş tutulması gibi gündüz geceye dönüşmüştür. Atmosferle temas eden kaynar kayalar, soğuyup, katılaşmış ve yağmaya başlamıştır. Soğumuş ama hala havayla dolu olan volkanik kayalar, sünger taşına dönüşerek sanki yağmur gibi gökten yağmıştır. Vezüv yaklaşık 20 saat içinde 10 milyar tonu aşkın sünger taşı, kaya ve külü dışarıya püskürtmüştür. Herculaneum ve Pompeii şehirlerinde insanlar yerin 10-25 m altına gömülmüştür. Vücutları çürümüş insan kalıpları kendilerini hapsedip tutan küle yalnızca vücut şekillerini bırakmışlardır. Erkekler, kadınlar, çocuklar, hayvanlar son saniyelerini ölümsüzleştirmişlerdir. Vezüv’ün korkunç patlamasının ardından yaklaşık 1700 yıl boyunca kayıp durumda olan kent, 1748 yılında su kemeri yapımı sırasında tesadüfen yeniden keşfedildi. O zamandan beri yapılan kazılar, şehre ait pek çok bilgiyi gün yüzüne çıkararak Roma İmparatorluğu’nun kentlerindeki yaşama ait bilgilere ulaşılmasını sağladı. Pompeii günümüzde UNESCO’nun “Dünya Miras Listesi”nde olup İtalya’nın en popüler turistik merkezlerinden biridir. Kazılardan elde edilen mücevherler Pompeii’nin zengin bir Roma kenti olduğunu bize kanıtlıyor. GEZİ 82 Eski Roma Şehirlerinde Gezintiye Çıkmak Gezi Yazısı -2 Su Hayattır! Su, bilhassa ulaşım ve taşımacılık için ve aynı zamanda şehirliler için hayati önem taşıdığından gerekliydi. Bu nedenle Antik Roma şehirleri genellikle bir ırmağın çepeçevre sardığı alanlara kurulurdu ya da ırmak şehrin içinden yahut tam ortasından geçerdi. Roma’yı sarmalayan Tiber (Tevere), Floransa’da şehir uzantısı boyunca akan Arno Nehri, sınır uçlarında bulunan en güzel antik şehirlerden biri olan Verona’nın etrafından geçen Adige Irmağı ve Veneto şehirlerini besleyen ve Bassano del Grappa’ya tadına doyum olmaz bir manzara katan Brenta ve daha uzaklardan bir örnek verecek olursak İsviçre’nin en büyük kenti Zürih’i ikiye ayıran Limmat Nehri bunlara verilebilecek en güzel örneklerdendir. Hemen şimdi tam da burada birkaç istisna şehir üzerinde durmakta fayda var. Bunlardan birincisi elbette tüm dünyada başka bir benzeri olmayan, güzelliğin sembolü ve suların şehri Venedik’tir. Suyun bu şehirdeki anlamı diğer şehirlerden faklı olarak bizzat hayatın kendisini ifade etmektedir. Venedik’i yaşatan da ve kim bilir bir gün ona sonunu getirecek olan da işte bu suyudur. Venedik, Adriyatik Denizi’ne dökülen ırmakların taşıdığı alüvyonlar üzerine kurulmuştur. Diğeri ise uzun yüzyıllar boyunca verilmiş uğraşlar neticesinde açılan kanalları ile sular şehri olma özelliği kazanan Milano’dur. Ancak Milano, ilerleyen dönemlerde gelişen teknolojisi ve sanayisi geri kalmasın diye kanalların üzeri kapatıldığı için sulu şehir olma özelliğini yüzyıllar önce geri dönüşü olmaz şekilde yitirmiştir. Bugün hala kullanılmakta olan "Naviglio" gibi semt isimlerinde şehrin geçmişinin izleri bulunabilir. Hazırlayan: Serap Mumcu GEZİ 83 GEZİ 84 Şehir Duvarları ve Kapıları! Şehirlerin sınırları yüzyıllar geçtikçe büyüdüğü için bazen bir cadde üzerinde eski şehrin sınırlarını gösteren duvarlardan izler bulursunuz. Bilhassa Büyük Roma İmparatorluğu’nun “Kavimler Göçü”nün ardından yıkılması ile şehirler derebeylerinin yönetimine geçmiştir. Çoğu şehir ise farklı dönemlerde bazen defalarca çeşitli kavimlerin istilalarına maruz kalmıştır. Bu nedenle derebeyleri tedbir amaçlı olarak şehirlerini duvarlarla çepeçevre sarmışlardır. Bütün bu süreçte yaşananlar Klasik Ortaçağ şehirciliği anlayışının gelişmesine de neden olmuştur. Verona’da şehrin İtalyan milli birliğine katılmasının ardından artık ihtiyaç duymadığı savunma duvarları bahçeler içerisine alınıp yeşille örtülmüştür. Ne yazık ki bugün Milano’da antik duvarlardan geriye çok iz kalmamıştır. Ordularıyla gelip bütün Lombardiya bölgesini fetheden Napolyon kendi düşünce sistemini şehirlere yansıtmak için “Şehirlerin engelleri olan duvarları yıkılmalı!” diye buyurmuştur. Bu nedenle Castello Sforzesco’dan başlayıp bütün şehri saran tarihi duvarlar Napolyon’un bu emriyle yıkılmıştı. Roma’da İlkçağlardan kalan su kemerleri büyük ölçüde korunmuştur. Venedik’i koruyan duvarlar ise hala sapasağlam durmaktadır. Çünkü bu şehri koruyan duvarlar bizzat lagünün kendisi yani şehri kara ile ayıran suyudur. Veneto’nun minicik şehirleri bugün hala bu duvarlarla çevrilidir. Castefranco Veneto ve Marostica şehirleri bunlara en güzel örnektir. Duvarlarla çevrili şehirler elbette bir kapı ile dünyaya açılırdı. Bologna şehrini çepeçevre saran duvarlarda tam on iki kapı bulunuyordu. Bugün duvarlardan geriye çok bir şey olmasa da kapılardan on tanesi hala yerinde duruyor. Şehrin dışarıya açılan kısımlarının gösterişli olması da önemliydi. Çünkü buraya gelen yabancılar böylece ne kadar zengin bir şehirde bulunduklarını anlamış oluyorlardı. GEZİ 85 GEZİ 86 Duomo ve Duomo Meydanı! Şehirlerin en büyük ve en önemli kilise olan “duomo”su oldukça gösterişli olmalıydı. En güzel mermerler bu nedenle işte bu kiliselerin dış cephe kaplamalarında kullanılıyordu. Duomo yapımına katkı sağlayan zenginler saygınlıklarını arttırmak için kendilerini ifade eden bir takım sembolleri de bu gösterişli dış cephelere ekletiyorlardı. Floransa Duomo’sunda Meryem Ana’nın ayaklarının dibinde uzanmış kuzunun Floransa’nın yün loncasını temsil etmesi bunun en güzel örneklerindendir. Duomo için ekonomik katkı sağlayan papalar, piskoposlar ve dini zümre de elbette hatırı sayılır şekilde kendilerine burada yer buluyorlardı. Şehrin koruyucu azizi de genellikle yine bu ön cephede betimleniyordu. Ortaçağlarda Duomo’ların bulunduğu meydanın büyüklüğü elbette çok önemliydi. Oldukça gösterişi bir kilisenin küçük bir meydan için tasarlandığını düşünemeyiz. Duomo meydanları büyüktür; ancak şehrin siyasi idaresinden de uzaktadır. Şehri yöneten beyler yani senyörler ile dini zümre arasında bitmek bilmeyen iktidar mücadeleleri siyasi meydan ile dini meydanın birbirinden ayrı noktalarda bulunması sonucunu doğuracaktı. Bugün buna istisna gibi duran Venedik’teki San Marco Kilisesi ise bilinenin aksine piskoposların değil bizzat senyörlerin yani Venedik dükünün idaresi altındaydı. Dini zümre, Serenissima yani dünyanın en huzurlu şehri kabul edilen Venedik’te Dükler Sarayına oldukça uzak bir nokta olan Castello bölgesinde kendine yer bulabilecekti. Floransa’da Medici ailesi dönem dönem Vatikan ile ters düşüyordu. Bu inatlaşma hali Vatikan’ın karşısında oldukça sert bir duruş benimseyip yönetim meydanları olan “Piazza della Signoria”yı tamamen çıplak heykeller ile donatmalarına neden olacaktı. Michelangelo’nun Davut heykeli elbette içlerinde en ünlüleri olarak sanat tarihi başyapıtlarından biri kabul edilecekti. GEZİ 87 BOTANİK 88 Hazırlayan: Selma Aydıngöz BOTANİK 89 SOMON RENKLİ ÇİÇEK Gerbera Jamessonii Cerbera BOTANİK 90 BOTANİK 91 Bu Hastalıkları Bilmekte Fayda Var! Gerbera, kesme çiçekçilik için yetiştirilen bir bitki olmasına rağmen uygun koşullar sağlanabildiğinde güneşli bahçe ve balkonlarda yetiştirilerek keyifle seyredilebilecek bir bitkidir. Gerektiğinde çok gösterişli olan bu çiçekler kesilerek ev içi vazolarda ve bina içi dekorasyonunda rahatlıkla kullanılabilir. Gerbera’nın ana vatanı Afrika ve güney Asya ormanlarıdır. Gerberanın en önemli hastalığı büyük zarar yapan ‘Solgunluk Hastalığı’dır. Bu hastalık yapraklar ve kökün kahverengileşmesi ve bitkide genel bir solgunluk ile ortaya çıkarır. Hastalık ortaya çıktıktan sonra yetiştirme alanlarını kurtarma olasılığı zayıf olduğundan dikim öncesinde birtakım önlemler alma zorunluluğu vardır. Bu önlemlerin başında toprak temizliğinin ve drenajının iyi yapılması ve tek yönlü gübreleme yapılmaması gelmektedir. Gerbera Compositae familyasından yalın kat ve katmerli formda beyaz sarı pembe somon turuncu kırmızı tonlarında iri papatya benzeri çiçekleri olan çok yıllık otsu bir bitkidir. Kırmızı örümcek ve Beyazsinek de gerberada sıkça görülen zararlılardır. Beyazsinekle mücadele dikimden hemen sonra başlamalıdır. Uygun insektisitler ve akarisitler kullanılarak bu zararlılarla mücadele edilebilir. İlaçları zararlıların bağışıklık kazanmaması için sık sık değiştirilmesi gerekir. İlaçlı mücadele dışında bitkisel, doğal ilaçlardan da yararlanabilirsiniz ki bunların başında arap sabunu su, sarımsak ve acı toz biber karışımları gelmektedir. Bu ilaçlar için Füsun Tezcan'ın “Börtü Böcek İçin Doğa Dostu Öneriler’ kitabından yararlanabilirsiniz. Bu Bitkiyi Nasıl Yetiştirebilirim? Gerbera kumlu-tınlı gevşek ve geçirgen topraklarda yetiştirilmeli yetiştirme derinliğinde sert bir tabaka bulunmamalıdır. Dikim yapılacak toprağın en az 40-50 cm derinliğinde işlenip gevşetilmesi gerekir. Taban suyu seviyesinin 10 m den daha yakın olması istenmez. Taban suyunun olumsuz etkileri toprak yüzeyinden 70-100 cm derinliğinde bir drenaj sistemi kurularak giderilebilir. Sıcağa Dikkat! Sıcaklık gerbera için önemli koşullardan birisidir. Bitkinin sıcaklık isteği genellikle büyüme devresinde çiçek devresinden daha fazladır. Gerberanın sıcaklık isteği ışık koşullarına göre farklılık gösterdiği gibi aynı zamanda çeşitlere göre de değişmektedir. Yaz aylarında bol ışıklı koşullarda sıcaklık 24 dereceyi aştığı zaman gölgeleme yapılarak ışık azaltılır ve sıcaklık düşürülür. Hafif bir gölgeleme yaz aylarında çiçek kalitesini arttırır. Bu şekilde bazı çeşitlerde çiçek renkleri daha iyi oluşur. Sonbaharda ışık azaldığı zaman gölgeyi hemen kaldırmak gerekir. Kış aylarında en düşük sıcaklık 10 derece olmalıdır. Bunun altındaki sıcaklıklar da bitki zarar görür. Sıcaklık ve ışık arasında dengesizlik olursa zayıf ve ince saplı çiçekler oluşur. Saksılı bitkileri kışın kapalı balkonlara alarak topraktaki bitkileri ise kırağı perdeleri ile koruma altına alarak kış soğuklarını atlatmak gerekir. Gerberada tohumla üretim yöntemi sadece ıslah çalışmalarında kullanılmaktadır. Bu amaçların dışında yüksek verimli iyi gelişen vazoda dayanıklılığı fazla olan istenilen renk ve kalitede çeşitlerin üretiminde vejetatif üretim yöntemleri kullanılır Vegetatif üretim için üç farklı yöntem kullanılmaktadır. Bu yöntemler ayırma, klon ve doku kültürü yöntemleridir. Amatör yetiştiriciliğe en uygun yöntem ise ayırma ile çoğaltmadır. Ayırma İle Çoğaltma: Çok fazla üretimin söz konusu olmadığı durumlarda 1-2 yıllık anaç bitkilerin yanlarında oluşan dip sürgünlerinin ayrılması şeklinde yapılır. Çiçek üretiminde kullanılan bitkiler yerlerinden sökülür yavruları ayrılır kökler kısaltılıp yapraklar seyreltildikten sonra uygun ortamlara dikilirler. Bu yöntemle bir bitkiden 3-10 yavru bitki elde edilebilir. Genel olarak toprak 10 cm derinliğe kadar nemli tutulmalıdır. Yaz aylarında toprağın kurumamasına dikkat edilmeli kışın daha az su verilmelidir. Teninizdeki Sanat IŞILTAN TAKI & ETÜT ATÖLYESİ 1775/4 Sk No: 5/A Karşıyaka-İZMİR (0232) 368 96 98 (0507)484 02 49 facebook.com/isiltanirmak @isiltanirmak
© Copyright 2024 Paperzz