Pompeii - Decor35

Ölümsüz Şehir
Pompeii
Sıra Dışı
Kartvizit
Tasarımları
Zamana
Karşı Koyan
Stil: Gipsy
Sıcacık bir renk:
SOMON
Casa da Musica
Portekiz
Masalsı Yapılar
Antoni Gaudi
İÇİNDEKİLER
4
10
12
16
2
EDİTÖRDEN
Beyazlar içerisinde mutlu bir yıl!
ETKİNLİK
Caz'ın Yeni Nesil Superstarı Esperanza Spaldıng
SANAT
Sanatın birleştirdiği hayatlar...
SANAT
Ev İçi Konuşmalar...
FOTOĞRAF
20 Sevinç Yenikler
İle…
24 El Emeği GözTASARIM
Nuru: “Souq”
MAĞAZA
40 Konuşan Vitrinler
EV
44 Beyazlar İçerisinde
Hollandalı Bir Ev
48 İşte Gipsy! TARZ
54 Portekiz: CasaMİMARİ
da Musica
60 StoningtonEV
Rezidansı
Joeb Moore Architectum
64 Eğlenceli HobiDETAY
Alanlarını
İç Mekânlarımıza Taşıyoruz.
MİMARİ
68 Doğanın Renkleri
Ve Formları İle Masalsı Bir
Dünya Yaratmak: Antoni Gaudí
TASARIM
28 Sıradışı Kartvizit
Tasarımları
ARKEO
76 Tarihi Yıkıntıların
Arasında Sıkışmış
32 Yeni YılımızıRENK
Taçlandıran Sıcacık
82 Eski Roma GEZİ
Şehirlerinde Gezintiye Çıkmak
Bir Renk Somon
36 Zamana KarşıMODA
Koyan Stil GIPSY
İÇİNDEKİLER
Genel Yayın Yönetmeni / Sanat Yönetmeni Selin KANDEMİR selinkandemir@decor35.com
Yayın Yönetmeni / Editör Işıltan IRMAK isiltanirmak@decor35.com
İçerik Editörleri Burcu KARTALCIKLAR burcukartalciklar@decor35.com, Elif DASTORİ elifdastori@decor35.com
Grafik Tasarım Ufuk BALCI ufukbalci@decor35.com
Yazarlar Selma AYDINGÖZ selmaaydingoz@decor35.com, Asuman ERGÜÇ, İpek TAYFUR ipektayfur@decor35.com,
Serap MUMCU, Selçuk BALKAN, Bige ÖKTEM, Gökalp EKREMOĞLU, Tuğçe Yazıcı ŞAHİN,
Cem Seyhun ÜNBAY, Elif ÖZKAN
Katkıda bulunanlar Aysu TANRIVERDİ, Berk CANYÜREK, Meral ALPTEKİN, Yağmur AKSOY
Hukuki Danışman Özge Vural DURMUŞ
Reklam Satış Müdürü Olcay KART olcaykart@decor35.com,
Reklam Rezervasyon Burcak IRMAK burcakirmak@decor35.com
1775/4 Sok. No: 5/A KARŞIYAKA-İZMİR (0 232) 368 96 98
info@decor35.com
Ölümsüz Bir Şehir; Pompeii
88 Somon RenkliBOTANİK
Çiçek
Gerbera Jamessonii- Cerbera
facebook/decor35
instagram/decor35
www. decor35.com
twitter/decor35
3
EDİTÖRDEN
4
5
Yeni bir yıla ne kadar da soğuk bir başlangıç yaptık,
her yer kar beyaz, bembeyaz. En sevdiğimdir bu
haller. Kış demek kar demekti benim için çocuk
aklımla. Nitekim de yeni yıl bizi beyazlar ile
karşıladı…
Peki, ne demektir beyaz?
Huzur, mutluluk ya da sükûnet, ferahlık veyahut
saflık ve içtenlik… Ben sizin beyazınızın ne anlama
geldiğini merak ediyorum.
isiltanirmak@decor35.com
Karakteri derin olan bu renk fotoğrafçılıkta sonsuz
fondur. Moda da en natürel renktir, dekorasyonda
modern, sanatta da asil bir tavırdır.
Ne olursa olsun güzeldir beyaz.
Ocak sayımızın konsept rengi ‘Somon’. O kadar
beyazdan bahsettik bu somonda nereden çıktı
diyebilirsiniz bana. İdare edin beni, eserekliyim işte.
Kardeş stiller gipsy ve bohem, ocak sayımızın
tarzını meydana getiren önemli bir detay oldu. Bu
rahat ve rengârenk stil ile henüz tanışmadıysanız
hayli özümseyeceğinizi şimdiden belirteyim.
Dolu dolu içerikli bir sayı ile yeni yılda size kocaman
bir M E R H A B A diyoruz…
Yeni yılda da her zamanki gibi ‘Bazen Sadece
Decor35 Size Yeter’
Beyazlar içerisinde mutlu bir yıl dilerim…
Florya'nın modern sarayı KoruFlorya,
çok yakında sahiplerine kavuşuyor.
AİLE REZİDANS ® VE YAŞAM MERKEZİ
AİLE REZİDANS ® VE YAŞAM MERKEZİ
444 8 252
| KO R U F L O R YA .C O M .T R
ETKİNLİK 10
ETKİNLİK 11
Hazırlayan: Pasion Turca
CAZ'IN YENİ NESİL
SUPERSTARI
ESPERANZA SPALDING
DÜNYA TURNESİ KAPSAMINDA
3 ŞUBAT’TA CEMAL REŞİT REY’DE!
1984 doğumlu genç bas virtüözü, besteci ve şarkıcı Esperanza
Spalding caz dünyasının son üç yıldır hızla parlayan yıldızlarından
biri. 2011 yılında yayınladığı üçüncü stüdyo albümü “Chamber Music Society” albümüyle 53. Grammy ödüllerinde tam 36 yıl aradan
sonra “en iyi çıkış yapan sanatçı” ödülünü alan ilk caz şarkıcısı olarak büyük bir sürpriz yapan Spalding, aynı zamanda bu ödülü alan
ilk caz müzisyeni olarak da müzik tarihine adını yazdırmış oluyor.
2006'da Junjo, 2008'de Esperanza, 2010'da Chamber Music Society ve 2012'de Radio Music Society albümlerini yayınlayan Esperanza Spalding, 2011 yılında da Boston Müzik Ödüllerinde “En iyi
caz sanatçısı” ödülünü aldı.
Spalding’in son olarak Kasım 2013 döneminde Stevie Wonder ve
Harry Belafonte gibi dev isimlerin de misafir olduğu single “We Are
America” ile 2002 yılından beri hapishane olarak kullanılan Guantanamo Kampını protesto eden bir single çalışması yayınlandı.
Cazın yeni nesi superstarı Esperanza Spalding 2.CRR Caz Şubatı
kapsamında 3 Şubat'ta Cemal Reşit Rey'de!
SANAT 12
SANAT 13
Hazırlayan: Özlem Yörük
Sanatın Birleştirdiği
Hayatlar...
Aslı & Polat Canpolat
Evliliğiniz ve sanatla yolunuz nasıl kesiştiğinden başlayalım isterseniz.
Sanat eğitimimize aynı fakültede başladık. Tanışmamızla birlikte hem okul hem hayat arkadaşlığımız başlamış oldu. Mezuniyetimizden sonra evlendik ve sanat hayatımıza birlikte
devam ettik. Aynı çatı altında, iki ayrı sanatçı, keyifli çatışmalar ve uzlaşmalarla düşünmeye, tartışmaya ve üretmeye
devam ediyor...
Çalışmalarınıza bakıldığında farklı bir dünyayla buluşturuyorsunuz izleyiciyi… Yaptığınız çalışmaları ne veya
kim bunları üretmeye itti? Çıkış noktanızdan bahseder
misiniz biraz?
İkimizin de eğitimi sırasında ve sonrasında, çabamız her zaman ülkemizde ulusal sanat anlayışının gelişmesine yönelik
oldu. Bu yüzden çalışmalarımızda konu olarak, kendi tarihimizden, geleneklerimizden, mitolojik hikâyelerimizden ilham
aldık. Anlatım dili olarak ise fantastik ve masalsı bir üslup
tercih ettik. Çünkü bizce geçmişi geleceğe en güzel, masallar
taşır...
Çalışmalarınıza kendinize yakın hissettiğiniz farklı ifade
araçları sunumunuz var mı?
Aslında ifade biçiminden çok, anlatılmak istenenin önemli olduğunu düşünüyoruz. Bizce kullanılan malzeme sanatçı için
bir araç olmalı. Örneğin bizim çalışmalarımız arasında illüstrasyon, seramik, maske ve resim gibi farklı sanat dallarına
rastlayabilirsiniz. Bunun yanında sunumlarımızda, video,
müzik sahne efektleri gibi destekleyici araçlara da yer veriyoruz. Böylelikle izleyici hikâyeyi daha derin hissediyor ve
benimsiyor. Kendisinde veya beğenilerinden bir parça buluyor
eserde...
SANAT 14
SANAT 15
Eserlerinizi yaparken aynı anda mı çalışırsınız? Ortak
çalışmalarınız, eserleriniz var mı?
Atölyemizi paylaşıyor olsak da, çalışma saatlerimiz ve
ilham biçimlerimiz değişkenlik gösterebiliyor. Kendi kabuğumuza çekilip sanatımızla baş başa kalmayı tercih
ettiğimiz zamanlar da oluyor, sanata dair ortak ve ayrı
düşüncelerimizi günlerce tartıştığımızda... Örneğin böyle
bir süreçte ortaya çıkan heyecan verici ortak bir projemiz
var. Çok yakında hayata geçirmeyi planlıyoruz fakat o ana
kadar sürpriz olarak kalmasını istiyoruz.
Çalışırken en keyif aldığınız anlar...
Bir eser ortaya çıkarken, her aşamasında karşısına geçip,
dakikalarca durup seyretmek, adım adım canlanmasına tanık olmak heyecan verici. Fakat izleyiciyle buluşturmak en
keyiflisi…
İfade dünyanızın örtüştüğü ya da işlerini sevdiğiniz
sanatçılar var mı?
Geleneksel üsluplarını çağdaş sanatlarında kaybetmemiş
olan asyalı sanatçılar bizim için özel bir yerdedir. Bunun
yanında, çağdaşlarımızdan, Kris Kuksi, Merab Gagiladze,
Zayasaikhan Sambuu takip ettiğimiz isimler arasında öne
çıkanlardır.
Eklemek istediğiniz bir şey…
Tüm okurlarınızı sergilerimize bekliyoruz. Önümüzdeki
günlerde, bizim de dâhil olduğumuz, Ege Bölgesi Görsel
ve Plastik Sanatlar Derneği sanatçılarının “Tabu” başlıklı
bir sergisi olacak. 20 Ocak'ta İş Bankası Sanat Galerisi'nde
açılacak sergide farklı etkinlikler de düzenlenecek. Sanatseverlerin katılmasını ve takip etmesini tavsiye ediyoruz.
Aslı CANPOLAT (1984-Aydın)
2007'te Dokuz Eylül Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Geleneksel Türk Elsanatları Bölümü, Çini Anasanatdalı'
ndan mezun oldu.
2008- 2010 yılları arasında Bornova Belediyesi' nde “Çini
Bezeme Kursu” eğitmenliği yaparken kendi atölyesini açtı.
2012 yılından itibaren Alaçatı Atölye Su Galeri ve Sukimano markası için çalışmaya başladı. Çalışmalarına İzmir ve
İstanbul' da devam etmektedir.
Polat CANPOLAT ( 1980 – Ankara )
2005'te Dokuz Eylül Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Sahne Sanatları Bölümü, Sahne Tasarımı Anasanatdalı'
ndan mezun oldu. O zamana kadar, tasarımları, kukla ve
maskeleri bölüm sergilerinde bulundu. 2003' te Ankara
Devlet Tiyatrosu' nda tasarım asistanlığı yaptı.
2004 – 2009 tarihleri arasında, İzmir Sanat Çocuk Tiyatrosu' nda sahne tasarımcı olarak çalıştı. 2006'da Bornova
Belediyesi Şehir Tiyatrosu' nda, 2011'de Theatron Sanat
Merkezi'nde başladığı sahne tasarımcı ve “Maske Yapım
Kursu” eğitmenliği görevlerine 2013'e kadar devam etti.
Çalışmalarına İzmir ve İstanbul' da devam etmektedir.
SANAT 16
SANAT 17
Hazırlayan: Burcu Kartalcıklar
Ev İçi Konuşmalar...4
mektup…
durmadan sana yazıyorum, uzun uzun, sonra katlıyorum ikiye, dörde, sekize, bu
uzayıp gidiyor böyle… aslında seni katlayıp duruyorum, çoğaltıyorum habire, ne
çok oluyorsun katladıkça, seviniyorum. şimdi, tüm katlarda, tüm kuytularda sen
duruyorsun. aynalara tutuyorum seni, ne çok oluyorsun, çocuklar gibi sevinip
gülüyorum ve hafif akşam esintisinin ensemde unutup bıraktığı fısıltıya karşı
fısıltıyla konuşurken bulunca kendimi, ‘’bunları da yazmalıyım, hem yazarsam, daha da çoğalır.’’ diyorum. kahvenin baştan çıkaran davetkâr kokusu,
ele geçiriyor burnumu, beynimi… hareketlerim sabırsızlanıyor, içerdeki uzun koltuk ve günlük, bunları yazmam için beni bekliyor.
CEM SEYHUN ÜNBAY
Ocak/İZMİR
"aşk, kalandır..."
adlı, son çıkan kitabımdan...
(Mühür Kitaplığı yayınları - Ocak, 2015)
Evlerinizin rengine
renk katacak
özgün posterler
ve daha fazlası
selidesign.sopsy.com
adresinde!
Amaç, hayatı sanatla paylaşmak
www.selidesign.sopsy.com
facebook.com/selidesign
selidesignshop@gmail.com
FOTOĞRAF 20
Sevinç YENİKLER
Fotoğraf çekmek benim için zaman geçtikçe hobiden ziyade bir tutkuya dönüştü. Tutkumun peşinden gitmeye devam
edeceğim….
Aslen göçmenim. Çocukluğum ve gençliğimin ilk yılları
İstanbul’da geçti. Evlenip İzmir’e geldim... İzmir’de geçen yıllarım daha fazla olduğu için artık ben de İzmir’liyim. Finans
sektöründe yöneticilik yapıyorum. Stresli ve yoğun bir iş hayatım var. Yoğun iş temposundan fırsat buldukça stresimi
fotoğraf çekerek atmaya çalışıyorum. Bu konuda profesyonel bir eğitim almadım, oldukça amatörüm. Fotoğraf hobim
sayesinde güzel memleketimin birçok yöresine adım atma
fırsatı buldum. Yöresel lezzetlerimizin tadına bakarken, yöre
insanlarımızın hayat hikâyelerini dinledim. Her bir fotoğraf
karemin ayrı bir hikâyesi var.
Yıllık izinlerimin büyük bir bölümünü bu hobime ayırıyorum...
Birçok insanla tanışıyor, yeni dostluklar ediniyor ve o benim
için çok değerli anları ölümsüzleştirmeye çalışıyorum.
Hazırlayan: Berk Canyürek
FOTOĞRAF 21
FOTOĞRAF 22
FOTOĞRAF 23
TASARIM 24
Hazırlayan: Bige Öktem
TASARIM 25
El Emeği Göz Nuru: “Souq”
TASARIM 26
Karaköy’de ayda bir kurulan bildiğiniz pazarlara hiç benzemeyen, Karaköy’ün ruhuna yakışır bir pazar: Souq.
Kelime anlamı ‘Kapalıçarşı’, ‘Pazar Yeri’ olan Souq kelimesi
Arapça’dan geliyor. Her ay değişen içeriği ve markaları ile
kurulan pop-up pazar geçtiğimiz ay 27-28 Aralık tarihlerinde ziyaretçilerine kapılarını açtı. Pop up mekânlar; birbirinden farklı karaktere sahip yerlerde konumlandırılabilen,
farklı amaçlara hizmet edebilen ve geçici süreler için tasarlanmış mekânlardır. İnsanların ürünleri deneyimleyerek satın almasını sağlayan bu açık pazarlar, aslında yurtdışında
çokça rastladığımız türden.
Satılan ürünlerin çoğunun el yapımı olduğunu göz önünde
bulundurursak, özel ve farklı bir tasarım ürüne sahip olabileceğinizin garantisini verebilirim!
Birçok tasarım ürünün ve vintage kıyafetlerin satışa sunulduğu Souq’un yaratıcısı, gazeteci ve Vogue Türkiye editörü
Yaprak Aras. Alışveriş merkezlerinden sıkılan ve daha özgün ürünlere sahip olmak isteyenlerin uğrak adresi olan
Souq’ta bu ay Ece Sükan’ın vintage kıyafet koleksiyonu,
Gastronomika’nın ev yapımı kışlık turşuları, hayvanları en
ince ayrıntısına kadar düşünen Bimamma’nın özel ürünleri,
resim sanatıyla 80 yaşında tanışan süper anneanne Muazzez Türker, diğer adı ile Grandma/Artygran’in grotesk
karakterlerden oluşan resim sergisi ve daha niceleri yer
aldı. Sadece satış odaklı olmayan Souq’ta, iki gün boyunca
düzenlenen çeşitli atölyeler ile katılımcılar yılbaşı için kendi
hediyelerini kendileri yapma fırsatı yakaladılar. Türkiye’de
tasarımın ulaşılabilir olduğunu gösteren Souq’a teşekkürü
bir borç bilirim.
Souq (suuk): http://www.souqkarakoy.com
TASARIM 27
TASARIM 28
TASARIM 29
Hazırlayan: Aysu Tanrıverdi
James A.W. Mahon – Boşanma Avukatı
Sıradışı Kartvizit
Tasarımları
Bon Vivant – Peynir Dükkanı, Brezilya
Kartvizit Tasarımları Artık Bildiğiniz Tasarımlardan Değil,
Çok Değişti!
Yoga One Stüdyo
Mikey Burton Minimal Kartvizit
Flow – Yoga Stüdyo
TASARIM 30
TASARIM 31
Sandra Martins – Makyaj Uzmanı
Clark & Kent – Reklam Şirketi
Ryan Johnstone – Elektrik Mühendisi
Mini Plungers – Sıhhi Tesisat
Benton Brothers Peynir
RENK 32
YENİ YILIMIZI
TAÇLANDIRAN
SICACIK BİR RENK
SOMON
Geri bıraktığımız 2014 te olduğu gibi 2015 te
de somon rengi ve tonları bizi sarıp sarmalayacağa benziyor. Somon, sevimli görünümü ile
tüm yaşam alanlarımızda severek kullandığımız
ve pek çok renkle uyum sağlayan bir renk olma
özelliği ile dikkat çekiyor.
Hazırlayan: Asuman Ergüç
RENK 33
RENK 34
RENK 35
Yaşam Alanlarımızda Somon
Çocuk ve genç odalarında özellikle tercih edilen renklerden biri haline gelmiştir. Bilgeliği
simgeleyen somon renginin çalışma odalarında kullanılması kişiyi çalışırken zinde tutacaktır.
Oturma odalarında kullanılan somon renginin mavi ve yeşilin tonları ile dansı sizi mutlu
kılacaktır. Bu kombinasyonları koltuk döşemelerinizde, perdelerinizde ve odalarınızı süsleyeceğiniz objelerinizde kullanabilirsiniz. Duvar rengi olarak da tercih edebilir hatta duvar
kâğıtlarınızı bu renklerden kombine edilmişlerden tercih edebilirsiniz.
‘Somon rengini ön plana taşıyan renklerin başında beyazlar ve kremler gelir.’
Bu renk yavruağzı ve turuncu renge olan benzerliği ile bu renklerin enerjilerini de bünyesinde taşır.Bu renk doğru kombinlerle kullanıldığında dengeli ve huzurlu ortamlar yaratılmış
olur. Şık ve neşeli tasarımlarla oturma odalarına keyifli zamanları taşıyabilirsiniz.
İlkbahar ve yaz mevsimini anımsatan bu renkler ile kış mevsimlerinde evinizde samimi ve
sıcak ortamlar yaratabilirsiniz. İçinizi ısıtacak bu rengi tüm yaşam alanlarınızda kullanabilirsiniz. Yazın balkon ve teraslarda somon rengini ve tonlarını kullanabilirsiniz. Özellikle yeşil ve
beyazlarla şık konseptler yaratmanız mümkün. Bu renk ile boyanmış mekânlardaki mobilya
renklerinizi ceviz ya da beyaz seçmeniz uygun olacaktır.
Somonlar dış cephe renkleri olarak da kullanılmaktadır. Özellikle sahil kentlerinde, yazlıklarda sıklıkla tercih edilen renklerdendir.
Sevgiyle kalın..
MODA
36
MODA 37
Hazırlayan: Elif Özkan
Zamana
Karşı Koyan
Stil: GIPSY
Kişisel ifadenin ışığında özgürce akan
bir stildir bohem. Bohem tarz aynı zamanda hippi, etnik, çingene ve vintage öğelerin gündelik birleşiminden
oluşur.
Sözlükte bohem ‘ derbeder, yarınını düşünmeden yaşayan,
tasasız bir yaşam şeklini benimseyen kimse ya da topluluk
anlamına geliyor. Sanat alanında gelişme imkânı bulan bu
yaşam şekli zamanla moda sektöründe de etkisini göstererek salaş ve derbeder bir tarz olarak gelişmeye devam etti
ve sonuç itibariyle ‘Bohem Tarz’ denilen bir stil ortaya çıktı.
1960-1970’li yıllarda popüler olan bu akımın asıl çıkış noktası giyim için çok harcayacak parası olmayan, güzel görünmekten ziyade rahatlığa önem veren kişilerdi. Özgür ve zengin ruhlu, renkli ve cıvıl cıvıl olmayı seven kişilerin tercihi olan
bu akımın günümüzdeki temsilcileri ise ‘ Kate Moss, Sienna
Miller, Olsen kardeşler, Mischa Bortan gibi isimlerdir.
Bohem, felsefesi ve rahat duruşuyla stil arenasında kendini
göstermeye başladı. Göbeği açık bırakan bluzlar ve kazaklar, yüksek bel bol pantolonlar, tahta topuk botlar, İspanyol
kollar, tığ işi kazaklar, tespih kolyeler, uzun etekler, birkaç
kez dolanmış şallar, renkler, çiçek desenleri, püsküller, büyük
şapkalar bu stilin öne çıkan detaylarından…
Bcbg Max Azaria
Ayrıca batik kıyafetlerle işlemeli tunikler, yere kadar uzanan
kat kat etekler, şifo ve uçuşan gömlek ve elbiseler de bu
stilin lokomotifleri...
MODA
MODA
38
Günümüzde Bohem
Lüks markalar bohem stilin öncüleri olmaya başladı; Roberto
Cavalli başta olmak üzere özel örgü triko tunikleriyle Missoni,
işlemeli ipek tafta pantolonuyla Escada, boncuklu ve püsküllü çantasıyla Emilio Pucci ve rengârenk elbiseleriyle Etro, bu
akımın lüks kavramı ile kesişmesini sağladı.
70’li yılların özgür ruhunu yansıtan Boho tarzı, artık ‘Haute
Couture’ kadar gösterişli ve lüks olarak yorumlanıyor. Fiyatlarının da bu lüks markaya yaklaştığı koleksiyonlar, ‘Ne bulduysan giy’ felsefesinden çok uzakta.
Bohem Olunur mu Doğulur mu?
Bu tarzı sonradan edinmek ve kendinizi hayatın rutinine
kaptırmadan rahatlığın ve doğal güzelliğin farkına varmadan
uygulamaya çalışırsanız uzun sürenizi alacaktır. Bohem tarzı
kıyafetleri her insanda göremezsiniz.
Kendi modanızı kendiniz yaratır, rahat ve çok çeşide gerek
duymadan daha ucuz fakat daha ender bulunan kıyafetlerle bu stile sahip olabilirsiniz. Ne dediğimi anlamanız için bu
hayat tarzının tamda içinde bulunmanız yani kapitalizmin
buyruklarına baş kaldırmanız gerekmektedir.
Biraz çingene olmaktan bir zarar gelmez, seçtiğimiz stil eğer
bohemlikse sadece kıyafetlerimizle stilimizle kalmasın, üretebilmek için de hayat tarzımız olsun.
“O zaman yaşasın bohem hayat!”
39
MAĞAZA 40
Hazırlayan: Selçuk Balkan
MAĞAZA 41
KONUŞAN
VİTRİNLER!
Geri sayım başladı 3,2,1 ve yeni yıla yeni umutlar ile
girdik.O son 3 saniyeyi gözünüzün önüne getirin neler
diledik değil mi?Evet koca bir yıldan beklentilerimizi
küçücük 3 saniyeye sığdırdık,2015 yılı umarım hepimize şans getirir.
Bir vitrinin önünden geçmek de sadece 3 saniye sürer
bu hangi marka olursa olsun kural değişmez.Bu süre
içerisinde vitrin müşteriyi durdurmalı tasarımını veya
rengini beğendikleri bir şeyi seçmeye ve mağazanın
içine girmeye ikna etmelidir.Vitrin tasarımı yaparken
bir çok konuyu göz önüne almak gerekir sadece güzel
gözükmesi yeterli olmayacaktır aslına bakarsanız vitrini canlı bir varlık olarak düşünebiliriz.
2 metrelik bir sahnede bütün ışıklar üzerine çevrilmiş
“Louis Vuitton” çanta size ne söylüyor olabilir?
“ne kadar güzelim değil mi ama güzel olduğum
kadar fiyatım da yüksek”
“Louis Vuitton Yılbaşı Vitrini - 2013
MAĞAZA 42
MAĞAZA 43
MARKA BİLİNCİ
Gel beni al diyen kırmızı elbise yada mutlaka senin olmalıyım diyen o güzelim ayakkabı,kendimizi bir anda
o hayalin içinde buluruz ne kadar güzel/yakışıklı olacağımızı düşünürüz.İşte bu yüzden vitrinler *kusursuz
olmalıdır çünkü hayalinizde kusurlara yer yoktur…Çok
beğendiğiniz elbisenin üzerinde ki kocaman alarm
yada rengine bayıldığınız gömleğin buruşuk görüntüsü sizi o hayalden bir anda çıkarabilir.Hatta işi daha da
ileri görürsek ki bu Türkiye perakende sektöründe en
çok yapılan hatadır, hiç satmayan yada modası geçmiş
bir kıyafeti mankene giydirirsek hayaliniz bir anda kabusa dönüşebilir.
*Kusursuzdan kasıt hatasız olmasıdır her vitrin mükemmel gözükecek diye bir mantık yoktur müşteri segmentine göre düşük fiyat algısı yaratmak
istenebilir,bunu kullanağınız meteryaller ve mankenlere giydireceğiniz kıyafetler ile oluşturabilirsiniz.
Betabrand’ın Noel için yaptığı çalışma ilgi gördüğünden fazla tepki çekmişti.Marka “reklamın iyisi kötüsü
olmaz” klişesini kullanarak bıçak sırtı bir çalışma yaptı
tabi söz konusu Amerika olunca bu tarz uç örnekler
karşımıza çok çıkıyor ancak bir çok Avrupa ülkesinde
bu kadar esnek olma şansınız yoktur.
Türkiye’den de hatalı vitrine bir çok örnek vermemiz mümkün ama maalesef bizim hatalarımız dergi
sayfalarına koyulmayacak kadar fazla yamuk duran
mankenler,boyası akmış metaryaller her yerinden barkod fışkıran kıyafetler…
Betabrand Vitrin
Türkiye’de son yıllarda vitrin anlamında büyük gelişlemeler yaşandığını söyleyebiliriz bunun sebebi marka
bilinci ile doğru orantıda gitmektedir.Özellikle dünya
markalarının ülkemizde ki alışveriş potansiyelini görerek pastadan pay almak istemesi yerel markaların
gelişmesinde önemli rol oynadı.
Seçim şansı arttıkça kişilerin(müşterilerin) beğeni
oranları da arttı “aman canım vitrinde neymiş” yada
“biz ürünleri koli ile sergilesek yine satar mağaza konseptine gerek yok” vb. geri kalmış düşüncede olanlar
ya yok oldu yada yok olmak üzereyken doğru yola U
dönüşü yaptı.
Vitrin ve mağaza konsepti “marka bilincinin” en önemli
temel taşlarındandır bu kavramdan yola çıkarak şunu
söyleyebiliriz ki sadece mükemmel bir vitrin yapmak
yetmez!Vitrinde yakaladığınız enerjiyi mağaza içerisine yani mağaza konseptine ve ürün sergilemesine de
yansıtmak gerekir…
HOŞ BULDUK…
Bu ay Decor35 aracığı ile sizlerle birlikte olmak ve
paylaşımlarda bulunmanın heyecanı içerisindeyim Decor35 ailesine ve sizlere kucak dolusu “hoş bulduk”
demek istiyorum.
İlk yazımda biraz teorik bilgiler aktarmak istedim ancak bundan sonra ki yazılarımda ilginizi çekecek yenilikler ve röportajlar ile karşınıza çıkacağım.
Tekrar buluşmak dileği ile teşekkürler.
Sektörde ki lider markalarımız da bile bu basit hatarı
rahatlıkla gözlemleyebilirsiniz.
EV 44
Beyazlar İçerisinde
Hollandalı Bir Ev!
Hazırlayan: Elifcan Gürocak
EV 45
EV 46
EV 47
Hollanda’nın başkenti Amsterdam da konumlanan bu ev, ateş tuğlası yapısında oluşmuş bir
apartmanın teras katında bulunuyor. Oldukça
eski olan binada yer alan ev geçtiğimiz aylarda
büyük bir tadilat görüp son şeklini almış.
Bu Evde Bölümler Az ve Büyük
Bu apartman dairesindeki ana bölüm oturma ve yemek
odasını içinde barındıran geniş bir iç hacme sahip alandan oluşmuş. Bu alanda duvara gömme yapılan ve minimalist stilde tasarlanan iki dolap yer alıyor. Bu dolaplar
buzdolabı, çamaşır makinesi ve kitaplık gibi unsurları
gizleyerek ortama rahat ve daha geniş bir iç hacim sağlamış.
Odaların oranlarının iyileştirilmesi ve bu alanların huzurlu varlığını azaltmadan işlevlerin düzgün bir şekilde ayrılması işlemi başarıyla tamamlanmıştır.
Bir Evde Güneş Işığı Olmazsa Olmaz
Güneş ışığı mekânın bütün derinliğinin iki yanından
odaya nüfuz ediyor ve tavan engelsiz bir halde tüm
mekânın üzerinde salınıyor.
Yemek odasındaki duvarın bir bölümünün tuğlaları ve
orijinal şöminenin beton yapısı gibi eskiye dair işçilikler
revizyonda mümkün olduğunca korunmuş.
Buna ek olarak; tüm bu iç mekâna baştanbaşa paslanmaz çelik mutfak dolapları, çelik bir ısıtıcı (soba)ve işlenmemiş (ham) ağaçtan panolar gibi endüstriyel elemanlarda dâhil edilmiş.
Modern, ileri teknoloji ve endüstriyel tasarım öğelerine
ek olarak, sürdürülebilir yapı prensipleri uygulanarak
konforlu bir iç mekân sağlanmış.
TARZ 48
TARZ 49
Hazırlayan: Tuğçe Yazıcı Şahin
İşte Gipsy!
’Özgürlüğüme düşkünüm diyenlerdeniz
ve belirli bir konsepte uygun objeyi arayacağıma beğendiğim her parçayı alırım
diyorsanız tam size uygun bir tarz gipsy’’
Dekorasyonun sıra dışı etkisi, uyumsuzluğun uyumu, rahatlığı ve özgürlüğü temsil eden akım; bohem! Otantik
eşyalar, patchwork kumaşlar, zıt renkler bu tarzının vazgeçilmezleri. Bu tarzı evinizin her alanında uygulamanız
mümkün; ister mutfak da, ister salonda, isterseniz de yatak odası ve banyoda... Özgürlüğüme düşkünüm diyenlerdeniz ve belirli bir konsepte uygun objeyi arayacağıma
beğendiğim her parçayı alırım diyorsanız tam size uygun
bir tarz gipsy. Çıktığınız her seyahatten bir hatıra topluyorsanız, evinize gelen her hediyeyi kullanıyorsanız zaten çaktırmadan bu tarzın içine düşmüşsünüz demektir.
Sözlük anlamı, " yarını düşünmeden günü gününe tasasız, derbeder bir anlayışı olan edebiyat ve sanat çerçevesinden kimse veya topluluk" olan bohem tarzı anlayacağınız tam bir çingene anlayışı.
Karmaşık ve Renkli!
Mies Van Der Rohe un " less is more" ( az çoktur ) sözüne
karşılık olarak ABD li mimar Robert Venturi'nin " less is
bore " (az sıkıcıdır) sözü tamda bu tarz için kullanıldığını
düşünüyorum.
Karmaşa ve Çelişki, zıt renkler, her tarzdan mobilyalar,
aksesuarlar hepsi bir arada. Desenli duvar kağıtlarına
karşılık, desenli perdeler yine yoğun desenler ve renkler
barındıran koltuk kumaşları ve halılar... Tabi bu uyumsuzluğun içinde bir uyum yaratmak da çok önemli... Birbirini
besleyen renkler olması tavsiyem. Yoksa uzun süre bu
ortamlarda kalmak zihninizi fazlasıyla yoracaktır.
İyi bir koleksiyoncuysanız topladığınız bütün parçaları
salonunuzun duvarlarında sergileyebilirsiniz.
TARZ 50
TARZ 51
’Doğayı ve çiçekleri seviyorsanız bir sürü
farlı saksılarda rengârenk çiçekleri büyütebilirsiniz.
Dekorasyonun sıra dışı etkisi, uyumsuzluğun uyumu, rahatlığı ve özgürlüğü temsil eden akım; bohem! Otantik
eşyalar, patchwork kumaşlar, zıt renkler bu tarzının vazgeçilmezleri. Bu tarzı evinizin her alanında uygulamanız
mümkün; ister mutfak da, ister salonda, isterseniz de yatak odası ve banyoda... Özgürlüğüme düşkünüm diyenlerdeniz ve belirli bir konsepte uygun objeyi arayacağıma
beğendiğim her parçayı alırım diyorsanız tam size uygun
bir tarz gipsy. Çıktığınız her seyahatten bir hatıra topluyorsanız, evinize gelen her hediyeyi kullanıyorsanız zaten çaktırmadan bu tarzın içine düşmüşsünüz demektir.
Sözlük anlamı, " yarını düşünmeden günü gününe tasasız, derbeder bir anlayışı olan edebiyat ve sanat çerçevesinden kimse veya topluluk" olan bohem tarzı anlayacağınız tam bir çingene anlayışı.
Çıktığınız her seyahatten bir hatıra topluyorsanız, evinize gelen her hediyeyi kullanıyorsanız zaten çaktırmadan
bu tarzın içine düşmüşsünüz demektir.
EN DEĞERLİ ŞEY
İYİ FİKİR!
MİMARİ 53
TARZ 52
Karmaşık ve Renkli!
Mies Van Der Rohe un " less is more" ( az çoktur ) sözüne karşılık olarak ABD li mimar Robert Venturi'nin " less is bore " (az sıkıcıdır)
sözü tamda bu tarz için kullanıldığını düşünüyorum.
Karmaşa ve Çelişki, zıt renkler, her tarzdan
mobilyalar, aksesuarlar hepsi bir arada. Desenli duvar kağıtlarına karşılık, desenli perdeler yine yoğun desenler ve renkler barındıran
koltuk kumaşları ve halılar... Tabi bu uyumsuzluğun içinde bir uyum yaratmak da çok önemli... Birbirini besleyen renkler olması tavsiyem.
Yoksa uzun süre bu ortamlarda kalmak zihninizi fazlasıyla yoracaktır.
İyi fikir ve iyi reklam için profesyonel ekibimizle yanınızdayız.
3435 Design Reklam Ajansı
1775/4 sk No:5/A Karşıyaka / İZMİR
(0232) 368 96 98
MİMARİ 54
Casa da Musica
‘’Rem Koolhaas, her ne kadar temel kutu formundan yola çıkmış
olsa da, konser salonu yapılarında pekte kullanılmayan bir özelliği
bu binasında uygulamıştır. O da bu kutunun iki yüzeyinin cam
malzeme ile tasarlanmasıdır.’’
Hazırlayan: Gökalp Ekremoğlu
MİMARİ 55
MİMARİ 56
Portekiz’in, Lizbon’dan sonraki ikinci büyük şehri olan
Porto’da, Hollandalı mimar Rem Koolhaas ve ortaklarının
firması OMA tarafından tasarlanmış konser salonu yapısıdır. Porto şehrinin, 2001 yılının “Avrupa Kültür Başkenti”
olması kapsamında, 1999 yılında mimari bir yarışma ile
tasarlanması ve inşa edilmesi planlanmış olsa da binanın
hizmete girmesi 2005 yılını bulmuştur.
Yapı, belki de Rem Koolhaas’ın “şekil, işlevi takip eder”
(3F – form follows function) ilkesine, belki isteyerek belki de istemeyerek, en yaklaştığı tasarımı olabilir. Konser
salonlarının, oran orantı olarak ve akustik açıdan en iyi
performans verdikleri dikdörtgenler prizması geometrik
şekli, bir yandan binanın tüm formuna yansırken, diğer
yandan da bu geometrik form rafine edilerek ve bir şekilde doğallık kazandırılarak estetik hale getirilmiştir.
Yapının brüt betondan imal edilmesi, kırık yüzeylerin
oluşturulması ve kütleye dinamik hareket ve çizgilerin
eklenmesi ve bir meydanda konumlandırılması, bir yandan yeni, diğer yandan da eski ve tanıdık bazı ögelerin
olması insanların yapı ile ilişki kurmasını sağlamaktadır,
sanki uzaydan gelmiş büyük bir meteor gibidir ama aynı
zamanda doğaldır, evrenimizin bildiğimiz bir parçasıdır.
Bu algılamada, yapının, şehrin tarihi Rotunda da Boavista
bölgesinde inşa edilmiş olması da etkendir. Çevredeki yapılardan bir yönüyle ayrışmakta ama bir yönüyle de benzerlik göstermekte ve onlar ile bütünleşmektedir.
Genelde kendi içine dönük ve kapalı olan konser salonları
bu yapıda dış mekâna açılmıştır. Yapı içi mekânlar ile yapı
dışındaki şehir mekânları, meydan, yaya yolları arasında
bir iletişim ve dolayısı ile etkileşim oluşturulmuştur. Özellikle sahne arkasındaki cam yüzey sayesinde, bir yandan
salon içindeki etkinlikler dışarıya sunulabilirken diğer
yandan da Porto şehri, sergilenen gösteri ve konserlerde
sahne fonu olarak yer almaktadır.
Bu yapıdaki gibi büyük cam yüzeyler, gerek mekân içindeki sesin akustik olarak düzenlenmesi, gerekse dışarıdaki
seslerin yalıtılmaları konularında problem oluşturdukları
için konser salonları gibi yapılarda tercih edilmeseler bile,
mimar Rem Koolhaas ve akustik danışmanları bu konu
üzerinde çalışmış ve camları dalgalı formda oluşturarak,
düz ve soğuk yansımaların önüne geçmiş, gerektiğinde
ses yansımalarını alacak hareketli bir perdeyi öngörmüş
ve art arda, arası boşluklu iki sıra cam yüzey oluşturarak
dış mekân seslerinin yalıtılmasını sağlamışlardır.
MİMARİ 57
Mimar Rem Koolhaas’ın, bu yapısındaki diğer bir farklılık
da konser salonlarının alışılagelmiş planlama ve projelendirmesinin dışına çıkarak merkezi büyük bir fuaye tasarlamamasıdır. Merkezi bir fuaye yerine ana konser salonu
etrafında genel hacimler oluşturmuş ve bu hacimleri, koridorlar, merdivenler, yürüyen merdivenler ve platformlar
ile birbirine bağlayarak süreklilik arz eden bir dolaşım mekanı gerçekleştirmiştir.
Gelenekselliğin dışına çıktığı bir başka nokta da iç
mekândaki malzeme kullanımıdır, Bina dış tarafında
malzeme açısından çok netken, içeride çeşitlilik göstermektedir. Ana konser salonunda duvarlar kontrplak kaplanmıştır, ne var ki üzerlerinde bazı büyük altın varak
desenler vardır. Çok ucuz ve çok pahalı iki malzemeyi bir
arada kullanmıştır. Bazı duvarlarda polyüretan köpük kaplama varken bazı duvarlarda el işi boyama yapılmış karolar mevcuttur. Bir yanda boyalı doğal ahşap zeminler
varken diğer yanda alüminyum bitişler yer almıştır.
Yapıda büyük oditoryumun yanı sıra, daha küçük, sabit
koltukları olmayan, değişken kullanımlı esnek bir hacim
sağlayan ikinci bir salon, 10 adet prova odası, kayıt stüdyosu, eğitim salonu, restoran, barlar, teras, VIP odası, yönetim ofisleri ve 600 araçlık bir yer altı otoparkı bulunmaktadır.
MİMARİ 58
Büyük salon “SALA SUGGIA”
2. Kattan 4. Kata kadar uzanan, 1238 kişilik ana salona
Portolu çello sanatçısı Guillermina Suggia’nın adı verilmiştir. Sala Suggia, yapının merkezini oluşturmaktadır ve
diğer mekanlar onun etrafına yerleştirilmiştir. Bir kısmı
dışarıya bir kısmı ise yapının diğer mekanlarına bakan
yedi adet cam yüzeyi / penceresi vardır. Bu salon belki de
doğal ışık ile notaların okunarak konser icra edilmesine
imkan veren tek büyük konser salonudur. Sergilenecek
esere göre ve orkestra çukuru gerektiğinde ilk dört sıra
koltuk kaldırılabilmekte ve sahne genişletilebilmektedir.
Sala 2
Casa da Musica’nın ikinci salonudur, çok amaçlı kullanım
için tasarlanmıştır. 5. Kata yeralan bu salan oturma düzeninde 300, ayakta ise 650 kişi ağırlayabilmektedir. Duvarlarında ve tavanında perfore edilmiş kontrplak kullanılmıştır, geleneksel boyama yöntemleri yerine daldırma
metodu kullanılmış ve plakalar üzerinde homojen bir boya
tabakası elde edilmiştir, oluşan bu boya katmanı bu salona has bir akustiğin oluşmasına sebep olmuştur.
Bu salondaki, sahne, sandalyeler, ışıklar, ses sistemi gibi
tüm ögeler hareketli tasarlanmıştır, tümü yer değiştirebilir ya da tamamen kaldırılabilirdir, böylelikle değişik gereksinimlere cevap verebilecek, esnek yapılı, çok amaçlı
bir salon oluşturulmuştur. Yine bu salon da ana salon gibi
doğal ışığa açılmış, güneye bakan büyük bir pencere ile
gün boyu doğal ışık alması sağlanmıştır.
Cibermúsica
4. kata yer alan bu alan ilk etapta eğitim maksatlı bir
mekan olarak tasarlanmışsa da daha sonra çok amaçlı
kullanıma dönük hizmet veren bir mekan olmuştur. Bu
mekanın kendine has iki özelliği vardır, birincisi, ana salona bakan pencereye sahip olmasıdır, bu mekanı kullanan
insanlar ana sahneyi de izleyebilmektedirler. İkincisi ise
duvarlarının bitiş malzemelerinin farklı olmasıdır, mekanın bir tarafında brüt beton yüzey oluşturulmuşken diğer
tarafı kauçuk ve polyüretan köpük ile kaplanmıştır. Deneysel bir yaklaşımla sesin her iki yüzeyde nasıl titreştiği ve yansıdığı görülebilmektedir, beton yüzey tarafında
sesler daha net, keskin ve biraz da soğuk algılanırken, köpük kaplı tarafta daha tok ve sıcak algılanmaktadır. Konserler sırasında ise bu mekandaki ses seviyeleri ve akustik düzenlemeler amplifikatörler ile kontrollü bir şekilde
yapılmaktadır.
MİMARİ 59
Casa da Musica, Porto şehrine sadece yeni bir konser salonu yapısı olarak değil, aynı zamanda turistik bir değer
olarak da eklenmiştir, yapıyı açıklayarak gezdire rehberler
eşliğindeki turlar yaklaşık bir saat sürmektedir ve her gün
düzenlenli olarak yapılmaktadır.
EV 60
Hazırlayan: Elifcan Gürocak
Stonington
Rezidansı
Joeb Moore
Architectum
Stonington Rezidansı, 9144 metrelik sahil
şeridi ile çimenler arasında, Stonington Connecticut 'ta bulunan; yakın zamanda yenilenmiş ve onarılmış tarihi bir bina... Yapı küçük
taş bir resif üzerinde konumlandığı için inşasında açığa çıkan küçük çaplı kayalar stüdyo
ve garajda, havuzda ve dış avlu için oluşturulan duvar yapımında kullanılmış.
2. Dünya Savaşından Günümüze...
Bina asıl olarak, 2. Dünya Savaşı sırasında,
Quonset noktasındaki deniz kuvvetlerinin
kıdemli mimarı ve Rhode Island Tasarım
Okulu'nun profesörü John Lincoln tarafından
tasarlanmış.
Günümüzde tekrar revize edilen yapıda orijinal halindeki yapım metotları ve kullanılan
malzemelerin doğası nedeniyle tasarım süreci arkeolojik incelemeye benzer bir hal almış.
Bu tarihi dokuya zarar vermeden tekrar restore edilen yapıda son teknolojik çözümlemeler kullanılmış.
Binanın aslı 5 yatak odası, 3 banyo, bir kütüphane, bir laboratuar ve evin merkezinden
geçen granit duvar boyunca yapılmış 3 şömine barındırıyor.
Dekorasyon anlamında ev son derece yalın,
minimal çizgiler taşıyan modern stilde dekore edilmiş.
EV 61
EV 62
EV 63
DETAY 64
Hazırlayan: İpek Tayfur
DETAY 65
Eğlenceli Hobi Alanlarını
İç MekânlarımızaTaşıyoruz.
DETAY 66
Hepimizin bildiği gibi hobi, boş zamanlarımızı keyif alarak değerlendirdiğimiz faaliyetlerin genel bir ismi. Bu faaliyetleri genellikle meslek haricinde seçeriz. Çünkü zorunluluğu olmayan
uğraşlardır ki bu yüzden de hobi olarak adlandırılır.
Hobi Alanlarını Tasarlamaya Başlıyoruz.
Hobi alanlarının dizaynları kategorilerine göre değişiklik gösterebilir. Fakat renkler konusunda ortaklıkları vardır. Çünkü bu
alanlardaki konsept bellidir. Kategorisine bakmadan tercih edilecek konsept rahatlatıcı ve ferah olmalıdır. Bu sebepten alanda kullanacağımız rengi birden fazla kullanabiliriz. Seçtiğimiz
renklerin çeşitli tonlarını da bu alanlarda kullanabiliriz.
Hobi İçin Evde Ayrılacak Odanız Yok, Ama Alanınız Vardır.
Hobi alanları iç mekânlarda bir alan veya farklı bir oda olarak
tercih edilebilir. Eğer oda ayıramıyorsanız size güzel bir önerim var. Evinizin herhangi bir yerinde bir köşeyi kendinize hobi
alanı olarak ayırın. Sonra bu alanı kategorinize göre düzenleyin.
Mesela kitap okuma, ahşap ve kumaş işleri, boyama gibi işler
için alanlar yaratın.
En Etkili Yöntem Oda Bölücüler.
Öncelikle köşenizi seçtiğiniz mahalden ayırmak için bir seperatör kullanın. Böylece alanınızın sınırlarını belirlemiş olacaksınız.
Bu alanın bir cephesi cam olursa daha iyi bir ortam yaratırsınız.
Daha sonra alanınızın kullanmak istediğiniz eşya ve objelere
göre yerleşimini tasarlayın. Örneğin, bir koltuk, yanına küçük
sehpa, çalışma masası ve bir abajur… Sonra o alanda görmek
istediğiniz renkleri seçin. Bu renkleri duvarda duvar kâğıdı olarak seçebilirsiniz. Seperatörün alana bakan tarafında ve eşyalarınızda kombin ederek tasarımızı tamamlayabilirsiniz.
Bu İş İçin Benim Odam Var Diyenlere…
Mekânınızda bir hobi odası ayırabiliyorsanız eğer şanslısınız.
Çünkü orası tamamen size ait bir ortam olacaktır. Mesela müzik
odanızı yaratın. Diyelim ki hobi olarak bir enstrüman çalıyorsunuz. Öncelik enstrümanınızı ne şekilde daha rahat çalabildiğinizi
ayarlayıp öylece tasarımınıza başlamalısınız. Oturma düzeninizi
tasarladıktan sonra önemli olan konu aydınlatmadır. Aydınlatma elemanının yönü ve ışığın rengi dikkate almanız gereken bir
ayrıntıdır. Teknik olarak hazırlıklarınızı tamamladığınızda ortamı renklendirmek için konseptin dışına çıkmadan dizaynınıza
başlayabilirsiniz. Duvarlarınıza enstrümanınızla ilgili veya onu
anlatan tablolar asmanız, sizi kesinlikle ferahlatacaktır.
Eğer hala bir hobiniz yoksa ve bu yazıyı okuduysanız, bir an
önce kendinize bir hobi seçip bu eğlenceli alanınızı yaratın.
Kendinize ait keyif alarak uğraş vereceğiniz hobi alanınızı yaratırken bile çok keyif alacağınızdan eminim.
DETAY 67
MİMARİ 68
DOĞANIN RENKLERİ VE FORMLARI İLE
MASALSI BİR DÜNYA YARATMAK:
ANTONİ GAUDÍ
Hazırlayan: İnci Uzun
Fotoğraf: Elif Dastori – Stock
MİMARİ 69
MİMARİ 70
“Suyun çiçekler kadar mavi, billur kadar berrak olduğu en derinlerde, denizler kralının sarayı yükseliyordu.
Duvarları mercandan, sivri kemerli
yüksek pencereleri en şeffaf kehribardandı; çatısıysa dalgalarla açılıp
kapanan ve içlerinde incilerin parladığı istiridye kabuklarıyla kaplıydı…”
Küçük Denizkızı, H.C. Andersen, 1836.
Sıra dışı çizgileri, coşkulu renkleri ve incelikli detayları ile
Antoni Gaudí’nin eserleri, masallarda anlatılan görkemli
sarayların, kuleleri gökyüzüne uzanan şatoların ve sihirli
bahçelerin bu dünyada inşa edilmiş hali gibidir. Heykelsi
yapıları sadece gözlerimize değil, duygularımıza, anılarımıza ve hayal gücümüze de hitap eder. Kişisel üslubunun
oluşmasında Gotik mimarlık, Katalan kültürü ve Katolik
öğretisi ile doğanın form ve renkleri belirleyici olmuştur;
eserleri 20. yüzyıl Ekspresyonizmi ve Art Nouveau akımına yakın görülür. Gaudí’nin sanatı ve mimarlığı, Picasso
ve Miró gibi başka Katalan sanatçıları da derinden etkilemiştir.
Antoni Gaudí, 1852’de küçük bir kent olan Reus’da, zanaatçı bir ailede doğar. Hassas bünyesi nedeni ile çocukluğunda geçirdiği zorunlu istirahat dönemleri, ilerleyen yıllarda mimarlığına esin kaynağı olacak doğayı uzun uzun
gözlemleme ve onun sırlarını keşfetme fırsatı sunar.1868
yılında Barselona’ya taşınarak önce fen, daha sonra mimarlık eğitimi almaya başlar ve bu dönemde bazı hocaları
ile çalışma şansı bulur. 1878’de mimarlık okulundan mezun olurken, dekan Elies Rogent şu sözleri söyler:
“Bu diplomayı bir deliye mi yoksa bir dâhiye
mi veriyoruz, bilmiyorum; bunu ancak zaman
gösterecek…”
Mezuniyetten sonra da Barselona’da çalışmaya devam
eden Gaudí, aynı sene yıllar boyu verimli bir mimar-işveren ilişkisi içinde olacağı Eusebi Güell ile tanışır. Güell
dışında da pek çok tasarım anlaşması yapan Gaudí, olgunluk döneminde birçoğu günümüzde Dünya Kültürel Mirası
Listesi içinde yer alan eserler verir.
MİMARİ 71
MİMARİ 72
1885-90 yıllarını arasında inşa ettiği Palau Güell, sergi,
zemin katında sade, gri mermer kaplamalarla başlayan,
çatıda ise rengârenk seramiklerle bezenmiş, yirmi heykelsi bacayla sonlanan bir konut yapısıdır. 1887’de ise ejderhalı kapısı ile ünlü Finca Güell’i tamamlar. 1888 tarihli
Casa Vicens ise yine rengin ön planda olduğu, taş, tuğla
ve renkli seramikle bezeli bir yapıdır. 1904-1906 yılları
arasında inşa ettiği Casa Batlló, cam ve taş ile giydirdiği, renkli cam ve seramik mozaikle kaplı, dalgalı formların
ve renklerin fantastik bir görünüm kazandırdığı cephesi,
denizminarelerini andıran bacaları ve deniz kabuklarıyla
kaplı gibi duran çatısı ile ünlüdür. 1912’de tamamladığı
Casa Milà, organik formu ile yer üstünde inşa edilmiş
gibi değil, yerin içine oyulmuş izlenimi vermektedir ve bir
heykel bahçesini andıran çatısı ile de ünlüdür. 1900’de
başladığı Park Güell, yine organik formlar, renkli seramik
kaplamalar ve fantastik heykellerin ön planda olduğu,
Gaudí’nin en bilinen tasarımlarından biridir
MİMARİ 73
Finca Güell
Casa Milà,
Palau Güell
Gaudí, mimarlığında doğayı model alır; ama kopyalayarak
değil, onun dokularını, düzenini, kanunlarını çözümleyerek ve keşfettiği ilkeleri tasarım ilkelerine dönüştürerek…
Olağan çizim yöntemleri yerine modelleyerek tasarlar ve
doğanın içindeki gizli geometrileri açığa çıkaran strüktürel çözümlere, doğanın şiirselliğini barındıran formlara
ulaşır. Döneminin yetenekli zanaatçıları ile birlikte çalışarak mimari mekânın ve strüktürel elemanların dövme
demir, vitray, heykel, mozaik, seramik, mobilya işleri ile
organik bir bütünlük içinde olmasını sağlamıştır.
Casa Vicens
Gaudí’ye göre doğada hiçbir nesne tek renkli değildir, ne
toprak, ne bitkiler, ne de hayvanlar… O yüzden de tüm
mimari elemanlarda renge yer verilmesi gerektiğine inanır. Eserlerinde Akdeniz’in güçlü renklerinin yanı sıra yerel mimarlığın taş ve ahşap tonlarına da rastlanır. Gaudí
mimarlığında biçim, ışık, doku ve rengin bir araya gelişi,
gerçeküstü bir atmosfer oluşturur.
Casa Milà
Gaudí’nin, ikonik yapısı Sagrada Família ise onun tüm
meslek yaşamı boyunca uğraştığı son ve bitmemiş eseridir. 1882 yılında başka bir mimarın Gotik tarzda başladığı
işi Gaudí 1883 yılında devralır. Ormanda dolaşıyormuş
hissini yaratan ağaçsı sütunlarla taşınan yapının sivri kuleleri, sanki bulutlara ulaşıyormuşçasına yükselir…
Mimarlığı ün kazandıkça, Gaudí görünmez olmayı seçer.
Gençliğinde tiyatro, konser ve eğlencelere katılmayı seven Antoni, yıllar geçtikçe sosyal yaşamdan uzaklaşarak
daha manevi bir dünyaya çekilir ve kendini tümü ile Sagrada Família’nın inşasına adar.
Finca Güell
MİMARİ 74
MİMARİ 75
Sagrada Familia
1926 yılının bir haziran akşamı, her akşam yaptığı gibi Sagrada Família’dan Sant Felip Neri
Kilisesi’ne yürürken, Gaudí’ye tramvay çarpar.
Bilincini kaybeden ve üzerinden kimlik çıkmayan bu yaşlı adamın o ünlü mimar olduğunu
kimse anlamaz. Hastaneye götürülen Gaudí’yi,
Sagrada Família’nın rahibi tanır. İki gün sonraki
cenazesine neredeyse tüm Barselona katılır ve
kıymetli mimarlarını sonsuzluğa uğurlar.
Gaudí şimdi hayatını adadığı eserinin tam ortasında yatıyor. Bu dünyadan ayrılmasının
üstünden neredeyse doksan yıl geçmesine
karşın, büyük hayali Sagrada Família inşa edilmeye ve hikâyesi anlatılmaya devam ediyor,
tıpkı nesilden nesle aktarılan masallar gibi…
KAYNAKLAR:
Abraham, L. (2008).The Catalan plastic tradition:
Antoni Gaudí to Enric Miralles: shaping expressionist architecture in the twentieth century.
Doktora tezi, The University of Wales College of
Cardiff. AnnArbor, ABD.
Charles, V. (2005). Mega Square : Gaudí. New
York, NY, USA: Parkstone International.
Karaesmen, E. (2003). Büyük Gaudí’ye büyük kutlamalar: Giriş-mekân ve yapı kavramının üzerine
genel bir hatırlatma. Mimarlık, sayı: 314.
Molloy, J.C. "AD Classics: Casa Milà / Antoni Gaudí"
03 May 2013. http://www.archdaily.com
Raventos-Pons, E. (2002). Gaudí's architecture: A
poetic form. Mosaic: A Journal for the Interdisciplinary Study of Literature, 35(4), 199-212.
Roe, J. (2012). Antoni Gaudí. Parkstone International, New York, NY, ABD. 2012.
http://whc.unesco.org
http://www.barcelonaturisme.com
http://www.casaBatlló.es
http://www.casavicens.es
http://www.parkguell.cat
Sagrada Familia
ARKEO 76
Hazırlayan: Gözde Türkmen
ARKEO 77
Tarihi Yıkıntıların
Arasında Sıkışmış Ölümsüz Bir Şehir;
Pompeii
‘’Pompeii kentinin ahlaksızlıklarından
dolayı cezalandırıldıkları ve taşlaşma olayının insanlara ibret olması gerektiği gibi
çeşitli görüşler bulunmaktadır.’’
Pompeii, İtalya’nın kısmi özerk bölgesi Campania’da, Napoli şehri
yakınlarında bulunan ve hala kısmen gömülü olan yıkıntı halindeki
antik Roma kentidir.
ARKEO 78
ARKEO 79
Pompeii, İtalya’nın kısmi özerk bölgesi Campania’da, Napoli
şehri yakınlarında bulunan ve hala kısmen gömülü olan yıkıntı halindeki antik Roma kentidir. Ticaretin üst düzey olduğu
bu şehirde İtalya’nın elit kesimi, aydın kişileri ve çok zenginler yaşıyordu. Şehir ayrıca eğlencenin başkenti ve kumar
merkeziydi.
Burası, yakınlarındaki Herculaneum ile birlikte, MÖ 79 tarihinde Vezüv Yanardağı’nın iki gün süren faaliyeti sonucu volkanik kül ve cürufun altına gömülerek yok olmuştur. Ve bu yok
oluş bilimsel yönlerin dışında, dinsel kaynaklar ve yorumlarda
Pompeii kentinin ahlaksızlıklarından dolayı cezalandırıldıkları
ve taşlaşma olayının insanlara ibret olması gerektiği gibi çeşitli görüşler bulunmaktadır. Vezüv’ün batı yamacında Napoli, doğu yamacında ise Pompeii kenti yer almaktadır. Yaşanan
bu felaket öylesine ani olmuştur ki, her şey olduğu gibi kalır.
Sanki zaman dondurulmuştur.
Pompeii kenti Vezüv yanardağının civarında yer alan beş
şehirden birisiydi ve Roma İmparatorluğunun sefahat merkeziydi. Bugün, kalıntılarından anladığımız kadarıyla felaket
günü şehirde normal hayat devam ediyordu. Bugün insanların günlük yaşayışlarını, yeni kurulmuş bir film seti gibi görebilmekteyiz. Evler, İsis tapınağı ve tiyatroda her şey sanki
son anları dondurulmuş bir şekilde duruyor.
‘’Pompeii halkı hayatlarında daha önce böyle bir şey
görmedikleri için kaçmak yerine izlemeyi tercih etmişlerdir.’’
Vezüv patlamadan önce ufak yer sarsıntıları ve toprak kabarmaları olmuştur. Ama halk sarsıntılara alışkın olduğu için pek
önemsememiştir. Oldukça yüksek sıcaklıkta ve basınç altında
kalan uzun yıllar patlamamış olan magma, gazdan dolayı köpük görünümünde sesten daha hızlı fışkırarak kilometrelerce yükselmiştir. Püskürmeden kısa bir süre sonra magma ve
gaz gökyüzünü kaplamıştır. Pompeii halkı hayatlarında daha
önce böyle bir şey görmedikleri için kaçmak yerine izlemeyi
tercih etmişlerdir. Olayın bir facia ya dönüşmesinin en büyük
nedeni belki de burada saklıdır.
Felaketin başlangıç noktası; Vezüv yanardağı.
ARKEO 81
ARKEO 80
‘’Vücutları çürümüş insan kalıpları
kendilerini hapsedip tutan küle yalnızca vücut şekillerini bırakmışlardır.’’
Rüzgâr kül bulutunu Pompeii üzerine yönlendirmiş ve sanki
güneş tutulması gibi gündüz geceye dönüşmüştür. Atmosferle temas eden kaynar kayalar, soğuyup, katılaşmış ve
yağmaya başlamıştır. Soğumuş ama hala havayla dolu olan
volkanik kayalar, sünger taşına dönüşerek sanki yağmur gibi
gökten yağmıştır. Vezüv yaklaşık 20 saat içinde 10 milyar
tonu aşkın sünger taşı, kaya ve külü dışarıya püskürtmüştür.
Herculaneum ve Pompeii şehirlerinde insanlar yerin 10-25 m
altına gömülmüştür. Vücutları çürümüş insan kalıpları kendilerini hapsedip tutan küle yalnızca vücut şekillerini bırakmışlardır. Erkekler, kadınlar, çocuklar, hayvanlar son saniyelerini
ölümsüzleştirmişlerdir.
Vezüv’ün korkunç patlamasının ardından yaklaşık 1700 yıl
boyunca kayıp durumda olan kent, 1748 yılında su kemeri
yapımı sırasında tesadüfen yeniden keşfedildi. O zamandan
beri yapılan kazılar, şehre ait pek çok bilgiyi gün yüzüne çıkararak Roma İmparatorluğu’nun kentlerindeki yaşama ait bilgilere ulaşılmasını sağladı. Pompeii günümüzde UNESCO’nun
“Dünya Miras Listesi”nde olup İtalya’nın en popüler turistik
merkezlerinden biridir.
Kazılardan elde edilen mücevherler Pompeii’nin zengin bir
Roma kenti olduğunu bize kanıtlıyor.
GEZİ 82
Eski Roma
Şehirlerinde
Gezintiye Çıkmak
Gezi Yazısı -2
Su Hayattır!
Su, bilhassa ulaşım ve taşımacılık için ve aynı zamanda
şehirliler için hayati önem taşıdığından gerekliydi. Bu nedenle Antik Roma şehirleri genellikle bir ırmağın çepeçevre sardığı alanlara kurulurdu ya da ırmak şehrin içinden
yahut tam ortasından geçerdi. Roma’yı sarmalayan Tiber
(Tevere), Floransa’da şehir uzantısı boyunca akan Arno
Nehri, sınır uçlarında bulunan en güzel antik şehirlerden
biri olan Verona’nın etrafından geçen Adige Irmağı ve Veneto şehirlerini besleyen ve Bassano del Grappa’ya tadına
doyum olmaz bir manzara katan Brenta ve daha uzaklardan bir örnek verecek olursak İsviçre’nin en büyük kenti
Zürih’i ikiye ayıran Limmat Nehri bunlara verilebilecek en
güzel örneklerdendir.
Hemen şimdi tam da burada birkaç istisna şehir üzerinde durmakta fayda var. Bunlardan birincisi elbette tüm
dünyada başka bir benzeri olmayan, güzelliğin sembolü
ve suların şehri Venedik’tir. Suyun bu şehirdeki anlamı
diğer şehirlerden faklı olarak bizzat hayatın kendisini ifade etmektedir. Venedik’i yaşatan da ve kim bilir bir gün
ona sonunu getirecek olan da işte bu suyudur. Venedik,
Adriyatik Denizi’ne dökülen ırmakların taşıdığı alüvyonlar
üzerine kurulmuştur. Diğeri ise uzun yüzyıllar boyunca verilmiş uğraşlar neticesinde açılan kanalları ile sular şehri
olma özelliği kazanan Milano’dur. Ancak Milano, ilerleyen
dönemlerde gelişen teknolojisi ve sanayisi geri kalmasın
diye kanalların üzeri kapatıldığı için sulu şehir olma özelliğini yüzyıllar önce geri dönüşü olmaz şekilde yitirmiştir.
Bugün hala kullanılmakta olan "Naviglio" gibi semt isimlerinde şehrin geçmişinin izleri bulunabilir.
Hazırlayan: Serap Mumcu
GEZİ 83
GEZİ 84
Şehir Duvarları ve Kapıları!
Şehirlerin sınırları yüzyıllar geçtikçe büyüdüğü için
bazen bir cadde üzerinde eski şehrin sınırlarını gösteren duvarlardan izler bulursunuz. Bilhassa Büyük
Roma İmparatorluğu’nun “Kavimler Göçü”nün ardından yıkılması ile şehirler derebeylerinin yönetimine
geçmiştir. Çoğu şehir ise farklı dönemlerde bazen defalarca çeşitli kavimlerin istilalarına maruz kalmıştır.
Bu nedenle derebeyleri tedbir amaçlı olarak şehirlerini duvarlarla çepeçevre sarmışlardır. Bütün bu süreçte yaşananlar Klasik Ortaçağ şehirciliği anlayışının
gelişmesine de neden olmuştur.
Verona’da şehrin İtalyan milli birliğine katılmasının
ardından artık ihtiyaç duymadığı savunma duvarları
bahçeler içerisine alınıp yeşille örtülmüştür. Ne yazık
ki bugün Milano’da antik duvarlardan geriye çok iz
kalmamıştır. Ordularıyla gelip bütün Lombardiya bölgesini fetheden Napolyon kendi düşünce sistemini
şehirlere yansıtmak için “Şehirlerin engelleri olan
duvarları yıkılmalı!” diye buyurmuştur. Bu nedenle
Castello Sforzesco’dan başlayıp bütün şehri saran
tarihi duvarlar Napolyon’un bu emriyle yıkılmıştı.
Roma’da İlkçağlardan kalan su kemerleri büyük ölçüde korunmuştur. Venedik’i koruyan duvarlar ise hala
sapasağlam durmaktadır. Çünkü bu şehri koruyan
duvarlar bizzat lagünün kendisi yani şehri kara ile
ayıran suyudur. Veneto’nun minicik şehirleri bugün
hala bu duvarlarla çevrilidir. Castefranco Veneto ve
Marostica şehirleri bunlara en güzel örnektir.
Duvarlarla çevrili şehirler elbette bir kapı ile dünyaya
açılırdı. Bologna şehrini çepeçevre saran duvarlarda
tam on iki kapı bulunuyordu. Bugün duvarlardan geriye çok bir şey olmasa da kapılardan on tanesi hala
yerinde duruyor. Şehrin dışarıya açılan kısımlarının
gösterişli olması da önemliydi. Çünkü buraya gelen
yabancılar böylece ne kadar zengin bir şehirde bulunduklarını anlamış oluyorlardı.
GEZİ 85
GEZİ 86
Duomo ve Duomo Meydanı!
Şehirlerin en büyük ve en önemli kilise olan
“duomo”su oldukça gösterişli olmalıydı. En güzel
mermerler bu nedenle işte bu kiliselerin dış cephe kaplamalarında kullanılıyordu. Duomo yapımına
katkı sağlayan zenginler saygınlıklarını arttırmak
için kendilerini ifade eden bir takım sembolleri de
bu gösterişli dış cephelere ekletiyorlardı. Floransa
Duomo’sunda Meryem Ana’nın ayaklarının dibinde
uzanmış kuzunun Floransa’nın yün loncasını temsil
etmesi bunun en güzel örneklerindendir. Duomo için
ekonomik katkı sağlayan papalar, piskoposlar ve dini
zümre de elbette hatırı sayılır şekilde kendilerine burada yer buluyorlardı. Şehrin koruyucu azizi de genellikle yine bu ön cephede betimleniyordu.
Ortaçağlarda Duomo’ların bulunduğu meydanın büyüklüğü elbette çok önemliydi. Oldukça gösterişi bir
kilisenin küçük bir meydan için tasarlandığını düşünemeyiz. Duomo meydanları büyüktür; ancak şehrin siyasi idaresinden de uzaktadır. Şehri yöneten
beyler yani senyörler ile dini zümre arasında bitmek
bilmeyen iktidar mücadeleleri siyasi meydan ile dini
meydanın birbirinden ayrı noktalarda bulunması sonucunu doğuracaktı. Bugün buna istisna gibi duran
Venedik’teki San Marco Kilisesi ise bilinenin aksine
piskoposların değil bizzat senyörlerin yani Venedik
dükünün idaresi altındaydı. Dini zümre, Serenissima yani dünyanın en huzurlu şehri kabul edilen
Venedik’te Dükler Sarayına oldukça uzak bir nokta
olan Castello bölgesinde kendine yer bulabilecekti.
Floransa’da Medici ailesi dönem dönem Vatikan ile
ters düşüyordu. Bu inatlaşma hali Vatikan’ın karşısında oldukça sert bir duruş benimseyip yönetim
meydanları olan “Piazza della Signoria”yı tamamen
çıplak heykeller ile donatmalarına neden olacaktı.
Michelangelo’nun Davut heykeli elbette içlerinde en
ünlüleri olarak sanat tarihi başyapıtlarından biri kabul edilecekti.
GEZİ 87
BOTANİK 88
Hazırlayan: Selma Aydıngöz
BOTANİK 89
SOMON RENKLİ ÇİÇEK
Gerbera Jamessonii
Cerbera
BOTANİK 90
BOTANİK 91
Bu Hastalıkları Bilmekte Fayda Var!
Gerbera, kesme çiçekçilik için yetiştirilen bir bitki olmasına
rağmen uygun koşullar sağlanabildiğinde güneşli bahçe
ve balkonlarda yetiştirilerek keyifle seyredilebilecek bir
bitkidir. Gerektiğinde çok gösterişli olan bu çiçekler kesilerek ev içi vazolarda ve bina içi dekorasyonunda rahatlıkla
kullanılabilir. Gerbera’nın ana vatanı Afrika ve güney Asya
ormanlarıdır.
Gerberanın en önemli hastalığı büyük zarar yapan ‘Solgunluk
Hastalığı’dır. Bu hastalık yapraklar ve kökün kahverengileşmesi ve bitkide genel bir solgunluk ile ortaya çıkarır.
Hastalık ortaya çıktıktan sonra yetiştirme alanlarını kurtarma olasılığı zayıf olduğundan dikim öncesinde birtakım önlemler alma zorunluluğu vardır. Bu önlemlerin başında toprak
temizliğinin ve drenajının iyi yapılması ve tek yönlü gübreleme yapılmaması gelmektedir.
Gerbera Compositae familyasından yalın kat ve katmerli
formda beyaz sarı pembe somon turuncu kırmızı tonlarında
iri papatya benzeri çiçekleri olan çok yıllık otsu bir bitkidir.
Kırmızı örümcek ve Beyazsinek de gerberada sıkça görülen
zararlılardır. Beyazsinekle mücadele dikimden hemen sonra
başlamalıdır. Uygun insektisitler ve akarisitler kullanılarak
bu zararlılarla mücadele edilebilir. İlaçları zararlıların bağışıklık
kazanmaması için sık sık değiştirilmesi gerekir. İlaçlı mücadele dışında bitkisel, doğal ilaçlardan da yararlanabilirsiniz ki
bunların başında arap sabunu su, sarımsak ve acı toz biber
karışımları gelmektedir. Bu ilaçlar için Füsun Tezcan'ın “Börtü Böcek İçin Doğa Dostu Öneriler’ kitabından yararlanabilirsiniz.
Bu Bitkiyi Nasıl Yetiştirebilirim?
Gerbera kumlu-tınlı gevşek ve geçirgen topraklarda yetiştirilmeli yetiştirme derinliğinde sert bir tabaka bulunmamalıdır. Dikim yapılacak toprağın en az 40-50 cm derinliğinde işlenip gevşetilmesi gerekir.
Taban suyu seviyesinin 10 m den daha yakın olması istenmez. Taban suyunun olumsuz etkileri toprak yüzeyinden
70-100 cm derinliğinde bir drenaj sistemi kurularak giderilebilir.
Sıcağa Dikkat!
Sıcaklık gerbera için önemli koşullardan birisidir. Bitkinin sıcaklık isteği genellikle büyüme devresinde çiçek devresinden daha fazladır. Gerberanın sıcaklık isteği ışık koşullarına
göre farklılık gösterdiği gibi aynı zamanda çeşitlere göre de
değişmektedir. Yaz aylarında bol ışıklı koşullarda sıcaklık
24 dereceyi aştığı zaman gölgeleme yapılarak ışık azaltılır
ve sıcaklık düşürülür. Hafif bir gölgeleme yaz aylarında çiçek kalitesini arttırır. Bu şekilde bazı çeşitlerde çiçek renkleri daha iyi oluşur. Sonbaharda ışık azaldığı zaman gölgeyi
hemen kaldırmak gerekir.
Kış aylarında en düşük sıcaklık 10 derece olmalıdır. Bunun
altındaki sıcaklıklar da bitki zarar görür. Sıcaklık ve ışık arasında dengesizlik olursa zayıf ve ince saplı çiçekler oluşur.
Saksılı bitkileri kışın kapalı balkonlara alarak topraktaki bitkileri ise kırağı perdeleri ile koruma altına alarak kış soğuklarını atlatmak gerekir.
Gerberada tohumla üretim yöntemi sadece ıslah çalışmalarında kullanılmaktadır. Bu amaçların dışında yüksek verimli
iyi gelişen vazoda dayanıklılığı fazla olan istenilen renk ve
kalitede çeşitlerin üretiminde vejetatif üretim yöntemleri
kullanılır
Vegetatif üretim için üç farklı yöntem kullanılmaktadır. Bu yöntemler ayırma, klon ve doku kültürü yöntemleridir. Amatör yetiştiriciliğe en uygun yöntem ise ayırma ile çoğaltmadır.
Ayırma İle Çoğaltma:
Çok fazla üretimin söz konusu olmadığı durumlarda 1-2 yıllık
anaç bitkilerin yanlarında oluşan dip sürgünlerinin ayrılması
şeklinde yapılır. Çiçek üretiminde kullanılan bitkiler yerlerinden sökülür yavruları ayrılır kökler kısaltılıp yapraklar seyreltildikten sonra uygun ortamlara dikilirler. Bu yöntemle bir
bitkiden 3-10 yavru bitki elde edilebilir.
Genel olarak toprak 10 cm derinliğe kadar nemli tutulmalıdır.
Yaz aylarında toprağın kurumamasına dikkat edilmeli kışın
daha az su verilmelidir.
Teninizdeki Sanat
IŞILTAN TAKI & ETÜT ATÖLYESİ
1775/4 Sk No: 5/A Karşıyaka-İZMİR
(0232) 368 96 98 (0507)484 02 49
facebook.com/isiltanirmak
@isiltanirmak