PDF İndir - Mimar ve Mühendisler Grubu

Sayı: 76 Mart - Nisan 2014
DEMOKRASİNİN ÖZÜ
YEREL
YÖNETİMLER
76
CAMİLERİN YAPIMI
ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
ŞİRKET İÇİ SAKINCALI
MUHABBETLER
SU İLE DANS: RAFTING
İmtiyaz Sahibi
Mimar ve Mühendisler Grubu adına Genel Başkan
Murat Özdemir
Sorumlu Yazı İşlerİ Müdürü
Murat Alpay
muratalpay@mmg.org.tr
Yayın Kurulu
Mahmut Çelik, Osman Şahbaz,
Ali Reyhan Esen, Ali Osman Öncel,
Yavuz Sarı, Mehmet Kürşat Çapar
Bu Sayıya Katkıda Bulunanlar
Prof. Dr. Recep Bozlağan,
Doç. Dr. Erbay Arıkboğa,
Ümit Ünal
Yayın Danışma Kurulu
Avni Çebi, Prof. Dr. Nazif Gürdoğan,
Prof. Dr. İlhan Kocaarslan
Prof. Dr. Nizamettin Aydın, Prof. Dr. Zeki Çizmecioğlu,
Yrd. Doç. Dr. Ömer Faruk Kültür, Mehmet Osmanlıoğlu
Yrd. Doç. Dr. Yalçın Boztoprak, Fatih Dönmez,
Yrd. Doc. Dr. İbrahim Güneş, Yakup Güler
İletİşİm Adresİ
Kuştepe Biracılar Sok. No: 7 Mecidiyeköy/İstanbul
Tel: 212 217 51 00
Fax: 212 217 22 63
Web: www.mmg.org.tr
E-posta: mmg@mmg.org.tr
ABEMEDYA
Yayın Koordİnatörü
İsmail Şaşmaz
ismail.sasmaz@abemedya.com
Edİtör
Fatih Göksu
Görsel Yönetmen
Ersan Topuz
Reklam
Serdar Erikci
serdar.erikci@abemedya.com
Eski Osmanlı Sok. Cansun Apt. 5/7
Mecidiyeköy/İstanbul
Tel: 212 273 27 50
Fax: 212 273 27 51
Web: www.abemedya.com
Basım
BİLNET MATBAACILIK
Biltur Basım Yayın ve Hizmet A.Ş.
444 44 03
Yayın Türü
İki ayda bir yayınlanır.
Yerel Süreli Yayın
Ücretsizdir
Yazı ve reklamların içerik sorumluluğu sahiplerine
aittir. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.
EDitörden…
Seçimlerden henüz çıkmış
olduğumuz şu günlerde
“Yerel Yönetimler” başlığı
altında hazırladığımız
ve Mart-Nisan aylarını
kapsayan Mimar ve
Mühendis Dergisi ile
sizlerle dopdolu bir içerik
ile tekrar birlikteyiz.
Bir önceki paragrafta
bahsettiğim üzere bu
sayımızdaki dosya
konumuzda yerel
yönetimler konusunu
işlemekteyiz. Son
dönemde yapılan kanun
değişiklikleri ile daha da
önemli hale gelen yerel
yönetimler şüphesiz
demokrasi kavramının
özünü oluşturmaktadır
çünkü demokraside siyasal
gücün var oluş nedeni; her
türlü eylemin beraberce,
ortak düzenlenmesinden
kaynaklanır. Bireyin siyasal
topluma katılımı her iki
tarafın da (hizmet sunan
ve alan) faydasınadır.
Katılımın en kolay, etkin,
verimli ve sağlıklı olduğu
alan yerel yönetimlerdir.
Demokratik terbiye
kuruluşları olarak yerel
yönetimler, merkezi
yönetim karşısında
halkın sesini kolaylıkla
duyurabildiği kurumlar
olmuştur. Çünkü
demokratik katılımın
yereldeki işleyişinin, halkın
yerel karar organlarını
seçmesinden, merkezi
idareden bağımsız karar
vermek için gerekli
yerel demokratik
ilkelerin uygulanmasına
zemin hazırlanmasına
kadar birçok ihtiyacı
karşılayabildiği
görülmektedir.
enine boyuna tartışma
fırsatı bulduk. Umuyoruz ki
dergimizde yer verdiğimiz
bu önemli yazıları yerel
yönetimler konusunda
kendini sorumlu hisseden
her birey okuma fırsatı
bulur.
Mimar ve Mühendisler
Grubu için de ayrı bir
öneme sahip olan yerel
yönetimler mevzusunda
birçok akademisyen
ve uzmandan görüşler
almanın haricinde hem
kahvaltılı toplantılarımızda
hem de konferans ve
seminerlerimizde konuyu
Tabi ki dergimiz her
sayımızda olduğu gibi
sinema, kitaplık ve gezi
sayfalarıyla eğlenceli hale
gelirken bu sayımıza da
mimarlık ve şehir üzerine
yazılar koymayı da ihmal
etmedik.
İyi okumalar dileklerim.
Son dönemde yapılan kanun
değişiklikleri ile daha da önemli
hale gelen yerel yönetimler şüphesiz
demokrasi kavramının özünü
oluşturmaktadır çünkü demokraside
siyasal gücün var oluş nedeni; her
türlü eylemin beraberce, ortak
düzenlenmesinden kaynaklanır.
İçindekiler
Mimar ve
Mühendis
26 KAPAK
Yerel yönetim dediğimiz zaman otomatik olarak geniş çaplı bir
örgütlenmeden bahsetmiş oluruz yani her grubun ya da cemaatin kendini
yönetmesi için gerekli olan bir örgütlenme. Türkiye’de köy toplumları ile
başlayan bu yerel yönetim örgütlenmeleri, ulusal yapının ayrılmaz bir
parçası olarak, yurttaşlara en yakın yönetim kademesi olduğunu ve bu
nedenle, yurttaşların yaşama koşullarıyla ilgili kararların alınmasına
katılmalarını sağlamak ve toplumsal gelişmenin hızlandırılması
konusunda onların bilgi ve yeteneklerini seferber etmek bakımlarından
en elverişli konumda bulunduğunu gözönünde tutmalıdır.
30 YEREL SEÇİMLER VE ADAYLIK SÜREÇLERİNİN DEMOKRASİYE
KATKILARI AV. DERYA YANIK GAZİOSMANPAFLA VE BÜYÜKFLEHİR BELEDİYESİ MECLİS ÜYESİ
34 BELEDİYE MECLİSLERİNDEKİ KARAR ALMA SÜRECİNDE
KOMİSYONLARIN ROLÜ DOÇ. DR. TARKAN OKTAY İSTANBUL MEDENİYET ÜNİVERSİTESİ, SİYASAL BİLGİLER FAKÜLTESİ
38 BELEDİYE MECLİSLERİNİN
GÜÇLENDİRİLMESİNE DAİR
ÖNERİLER DOÇ. DR. ERBAY
ARIKBOĞA MARMARA ÜNİVERSİTESİ, SİYASAL BİLGİLER FAKÜLTESİ
42 KENTSEL DÖNÜŞÜMDE
BARSELONA ÖRNEĞİ
DR. FUNDA BUDAK
46 KENTSEL DÖNÜŞÜMÜN SOSYAL BOYUTU DOÇ. DR. NAIL YILMAZ MARMARA ÜNİVERSİTESİ
ÖĞRETİM ÜYESİ
50 6360 SAYILI YENİ BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE YASASI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME PROF. DR. HÜSEYIN GÜL SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ KAMU YÖNETİMİ BÖLÜMÜ
56 BELEDİYELER VE KENT
KONSEYLERİ: TEMSİLDEN
KATILIMA ENES BATTAL KESKİN BURSA KENT KONSEYİ GENEL
SEKRETERİ
76
6
BİZDEN HABERLER
KISA KISA
MAKALE
20
60 DİJİTAL BELEDİYECİLİK MEHMET KÜRŞAT ÇAPAR
64 İSTANBUL’DA DEPREM AFET RİSKİ VE YEREL YÖNETİMLER
PROF. DR. O. METİN İLKIŞIK ARAMA KURTARMA VE ACİL YARDIM
DERNEĞİ
70 KENT İÇİ ULAŞIM VE TRAFİK SORUNUNUN NEDENLERİ VE
İSTANBUL ÖRNEĞİ PROF. DR. RAFET BOZDOĞAN YALOVA
ÜNİVERSİTESİ MÜHENDİSLİK
FAKÜLTESİ DEKANI
CAMİLERİN YAPIMI
ÜZERİNE DÜŞÜNCELER – 2 (*)
MEHMET OSMANLIOĞLU MİMAR
88
74 İSLAM ŞEHİRCİLİĞİNİN İLK MODELİ OLARAK HZ. MUHAMMED DÖNEMİNDE ŞEHİRCİLİK VE BELEDİYE HİZMETLERİ
PROF. DR. VECDİ AKYÜZ MARMARA ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ
80 YEREL’DEN YÖNETİM VE
KAYNAKLARIN KULLANIMI
DR. MÜH. MUSTAFA UYSAL
ENVERDER, BURSA ŞUBESİ BAŞKANI
ŞİRKET İÇİ SAKINCALI MUHABBETLER…
MAHMUT ÇELİK MMG GENEL BAŞKAN YARDIMCISI
90
84 KALKINMA PLANLARINDA
İSTANBUL PROF. DR. RECEP
BOZLAĞAN MARMARA
ÜNİVERSİTESİ SİYASAL BİLGİLER FAKÜLTESİ DEKANI
SU İLE DANS: RAFTING
OSMAN ARI MAKİNE MÜHENDİSİ
YÖNETİM ANLAYIŞI DEĞİŞTİKÇE
ŞEHİRLER DAHA İYİ YÖNETİLECEK
Kimi zaman gündemi takip eden kimi
zaman da gündem oluşturan dosya
konularımızla hazırladığımız Mimar ve
Mühendis dergimizin Mart-Nisan aylarını
kapsayan 76. sayısını, 30 Mart Yerel seçimleri
münasebetiyle, "Yerel Yönetimler" konusuna
ayırdık.
Yerel yönetimler, sadece
seçimleri yapılacağı
için değil güncel
hayatımızı doğrudan
etkilediği ve bir açıdan
da şekillendirdiğinden,
bizler için oldukça
önemli bir konudur.
Ayrıca, Mimar ve
Mühendisler Grubu
olarak grubumuzun
ilgi alanı içindeki
şehircilikten ulaşıma,
altyapı yatırımlarından
çevre konularına kadar
bir çok konu bir şekilde
yerel yönetim konusu
olarak karşımıza
çıkmaktadır.
Yerel yönetimler, sadece seçimleri yapılacağı
için değil güncel hayatımızı doğrudan
etkilediği ve bir açıdan da şekillendirdiğinden,
bizler için oldukça önemli bir konudur.
Ayrıca, Mimar ve Mühendisler Grubu olarak
grubumuzun ilgi alanı içindeki şehircilikten
ulaşıma, altyapı yatırımlarından çevre
konularına kadar bir çok konu bir şekilde yerel
yönetim konusu olarak karşımıza çıkmaktadır.
Gittikçe artan şehirleşme ve şehir nüfusu
ile birlikte, şehirlerin yapılanması ve
şehir halkının gerek çevresi gerekse
birbirleriyle kurduğu ilişki biçimleri yeniden
tanımlanmaktadır. Bu süreçte, küreselleşme
ve internet çağının getirdiği imkanlar ile
toplumlar ve kişiler arasındaki iletişim ve
etkileşimin payı şüphesiz büyüktür.
Yerel yönetimlerin görevleri ve işlevleri,
sadece ulaşım, su temini, çöp toplamak vs. gibi
teknik belediyecilik hizmetlerini vermenin çok
ötesinde şehir yapılanmasını ve kültürünü
oluşturması açısından da büyük önem arz
etmektedir. Bu teknik hizmetlerin veriliyor
olması, yerel yönetimlerin asli, zaten olmazsa
olmaz görevleri olarak telakki edildikleri için
verildikleri müddetçe ekstra bir hizmet olarak
algılanmamakta, hizmette aksama olması
halinde bir eksiklik veya başarısızlık olarak
değerlendirilmektedir. Yerel yönetimlerden
beklentiler daha ziyade sosyal ve kültürel
alanlarda yoğunlaşmaktadır.
Yerel yönetimler, özellikle şehirlerin
yapılanması, planlanması ve şehre yapılan
yatırımlar neticesinde oluşan şehir rantının
ve hizmetlerin adil bir şekilde dağıtılmasının
sorumluluk ve vebalini de taşımaktadırlar.
Yerel yöneticiler, özellikle seçim dönemlerinde,
söylemlerinde şehre ve yaşayanlarına "hizmet
etmek" şeklinde ifadelerde bulunsalar da, genel
işleyiş hizmet alan-hizmet veren ilişkisinden
ziyade yöneten-yönetilen ilişkisi şeklinde,
daha üst perdeden, hiyerarşik ve buyurgan bir
şekilde yürümektedir.
Oysa gelinen demokrasi anlayışında, özellikle
de katılımcı demokrasi yaklaşımının geldiği
noktada, insanlar kendi yaşam alanları
ile ilgili kararların gerek alınma gerekse
uygulanma aşamalarında bilgi ve söz sahibi
olmak istiyorlar. Modern toplumlarda, insanlar
hizmetin ve şehirle ilgili alınan kararların
niteliğinden ziyade, karar alma süreçlerindeki
katılımlarını önemsiyorlar ki, insanların şehirle
ilgili verilecek kararlarda görüşlerini almak,
günümüzde gelişen iletişim imkanları ile çok
da kolay hale gelmiştir.
Özellikle genç nesilde bireysel özgüvenin
ve buna bağlı olarak ta bu talebin arttığını
ve önemsendiğini görüyoruz. Bu yaklaşım,
toplumsal yapımız içinde bugün için tamamen
belirleyici olmasa da gelecekte daha etkili
olacağı şüphesizdir.
Şehirlerimizin yerel yönetim sistemleriyle
ilgili olarak bugün geldiğimiz noktada, henüz
ideal bir sistem oturttuğumuzu da söylemek
pek mümkün gözükmemektedir. Bu konudaki
arayışımız hala daha da devam etmektedir.
Yereldeki sorunlara müdahale noktasında
bir tarafta ilçe belediyeleri, oldukları yerde
büyükşehir belediyeleri, bunların meclisleri,
büyükşehirlerde kalkmadan önce ayrıca bir
de il genel meclisi ve kaymakamlık ile valilik
makamları...
Birçok konuda birden fazla ilgili taraf olması
nedeniyle yetki ve sorumluluk çakışması...
Yerele yetki verilmesi ama bunun ne kadarının
merkezden nasıl kontrol edilmesi gerektiği...
Belediye meclislerinin güçlendirilmesi,
komisyonların karar alma sürecindeki rolleri
ve meclis üyelerinin sayısı, seçim ve hizmet
kriterleri...
Vatandaşın yerel yönetimlerine katılımlarını
sağlayacak mekanizmalar... gibi konular hala
daha üzerinde tartışılması gereken konular
olarak ortada durmaktadır.
Bunlarla ilgili kurulması gereken
mekanizmalar, uygulanması gereken
yöntemler konunun tüm paydaşlarıyla
yapılacak çalışma ve istişareler neticesinde
olgunlaşacaktır diye düşünüyor ve biz
MMG olarak STK ayağında üzerimize düşen
sorumluluğu yerine getirmeye gayret ediyoruz.
Bu gayretlerimizin devletimiz ve milletimiz
için hayırlara vesile olması duasıyla,
Murat ÖZDEMİR
MMG GENEL BAŞKANI
KISA... KISA...
KAHVALTILI
TOPLANTIDA
SİYASİLERİ
AĞIRLADIK
M
imar ve Mühendisler Grubu
Sakarya Şubesi, yerel seçimler
öncesinde Sakarya Büyükşehir
Belediye Başkanı ve yeni dönem
başkan adayı Zeki TOÇOĞLU'nu;
Serdivan Belediye Başkanı ve yeni
dönem adayı Yusuf ALEMDAR'ı
kahvaltılı toplantıda misafir
etti. Tüvasaş Sosyal Tesisleri’nde
gerçekleştirilen programa üyelerin
ilgisi ve katılımı hayli yüksek
oldu.
Kahvaltılı toplantıda Sakarya
Büyükşehir Belediye Başkanı Zeki
Toçoğlu ülkemizde suya fazla
ihtiyaç duymadan tarım yapılabilen
arazilerin korunmasıyla ilgili çok
önceden aldığı ve uygulamaya
geçirdiği tedbirleri anlattı. Topçuoğlu
konuşmasına şöyle devam etti:
“İnsanın toprakla ve doğal
yaşamla irtibatı koparılmadan
yatay büyüme konusunda yaptığı
açıklamalarda hemfikir oluşumuz
bizleri sevindirdi. Nüfusu 800.000
civarında olan Sakarya'nın imar
çalışmalarının bu prensiplere göre
2.500.000 kişiye göre hazırlanmış
olması da ayrıca üyelerimizi
memnun etti. Günümüzde İstanbul,
Ankara gibi şehirlerin nüfus
yoğunluğundan dolayı yaşadığı
sorunların bilindiği, gelecekte
Sakarya’ da yaşanabilecek benzer
problemler için tedbirlerin alındığı
ifade edildi.
Çok yoğun bir maraton içinde olan
Büyükşehir Belediye Başkanı Zeki
Toçoğlu ile yapılan program, daha
sık bir araya gelinmesi hususunda
sözleşilerek sona erdi.
6
Mimar ve Mühendis
TEKNİK GEZİLERE DEVAM EDİLDİ
M
imar Mühendisler Grubu “İş Güvenliği
Komisyonu” üyeleri Türkiye’de 1990
yılından bu yana prefabrik ve hafif çelik yapı
sektörünün önde gelen gruplarından biri
olan “Vefa Group” a teknik gezi düzenledi.
MMG “İş Güvenliği Komisyonu” Başkanı,
Harun Urul ve komisyon üyelerinin katılımı
ile gerçekleştirilen inceleme gezisine, firmayı
temsilen Çevre Yüksek Mühendisi ve İş
Güvenliği Uzmanı İlyas Bayraktar eşlik etti.
İş Sağlığı ve Güvenliği Komisyonu tarafından
komisyon üyelerini bilgilendirmek ve tecrübe kazanımlarını arttırmak amacıyla düzenli
olarak yapılmaya çalışılan ve İş Güvenliği
Müfettişi, Komisyon Başkanı Harun Urul
öncülüğünde gerçekleştirilen inceleme gezisinde firma yetkililerince önce “Vefa Group”
hakkında bilgiler verildi.
diyarbakır'da su paneli
M
imar ve Mühendisler Grubu Diyarbakır Şubesi 19.03.2014 tarihinde
‘’Diyarbakır İlinin Su Potansiyeli ‘’ konulu
bir panel düzenledi. DSİ.10.Bölge Müdürlüğü seminer salonunda gerçekleşen ve
çok sayıda davetlinin katıldığı panele DSİ
10.Bölge Müdürü Sn. Okan Bal, Bölge Müdür
Muavini Sn.Veysi Kanat, Meteoroloji 15.Bölge
Müdürü Abidin Aydın, Meteoroloji 15.bölge
Müdür Yardımcısı Dr. M.Latif Gültekin, Dicle
Üniversitesi Mühendislik
Fakültesi İnşaat Mühendisliği Hidrolik Anabilimdalı Öğretim Üyesi Doç.
Dr. Zeynel Fuat Toprak
katıldı.
DSİ. 10. Bölge Müdürü
Sn. Okan Bal, Diyarbakır ilinin yer altı ve yer
üstü su kaynakları ,bu
kaynaklar ile ilgili yapılan
çalışmalar ve projeler hakkında bilgiler verdi.
Ayrıca Silvan Barajı ,Kralkızı Barajı ,Dicle
Barajı ile ilgili istatistiki bilgiler vererek GAP
Projesinin öneminden bahsetti.
Sonrasında söz alan Doç.Dr. Zeynel Fuat
Toprak ise, Diyarbakır ilinin su potansiyeli
ve dağılımını resmi istatistiklerle açıklayarak, Diyarbakır ilinin çevre barajları
hakkında bilgiler verdi. Ayrıca küresel iklim
değişikliği, suyun önemi, buharlaşma etkisi,
temiz ve sürdürebilir enerji konularına da
değinen Doç.Dr Z.Fuat Toprak suyun dikkatli
kullanılmasının; israf edilmemesinin ileride
doğabilecek su sorunları için bir çözüm
olabileceğini aktardı.
Meteoroloji 15.Bölge Müdür Yardımcısı
Dr.M.Latif Gültekin, Diyarbakır ilinin yağış
verilerini grafiklerle anlatarak ortalama ve
yıllık yağışların etkilerinden bahsetti. Daha
sonra küresel iklim
değişimi ve sebeplerinin Diyarbakır’daki
belirtilerine değinen
Dr.M.Latif Gültekin,
fidan dikmenin önemi;
çevre ve atmosferin
korunması ve su israfı
konularında uyarılarda
bulundu.
MMG Diyarbakır Şube
Başkanı Sn. Mesut Işık’ın teşekkür konuşmaları ve plaket takdimiyle sonuçlanan panele ,
serbest mühendislerin, kurum memurlarının
ve üniversite öğrencilerinin yoğun katılımı
nedeniyle salonun yetersiz kalması, birçok
kişinin paneli dışarıdan takip etmesine sebep
oldu. Soru cevap bölümün yoğun ve verimli
geçmesi böyle etkinliklere ne kadar ihtiyaç
olduğunu bir kez daha gösterdi.
Mart - Nisan 2014
7
KISA... KISA...
MMG KAYSERİ ŞUBE’DE DEĞİŞİM
M
imar ve Mühendisler Grubu Kayseri Şubesinin 9.
Olağan Genel Kurulu, İlim Yayma Cemiyeti Kayseri
Şubesi Konferans Salonu’nda yapıldı. Açılış ve yoklama
işlemlerinin ardından “Divan Heyeti” seçimiyle devam edilen genel kurulda, divan başkanlığına Adnan EVSEN, divan
üyeliklerine ise Özden DOĞU ve Muhammed BİÇİMVEREN
oy birliği ile seçildi. Yeni yürütme organlarının seçimiyle
devam edilen genel kurulda, Mimar ve Mühendisler Grubu
Kayseri şubesinin 9. Dönem Yönetim Kurulu Başkanlığı’na
Tevfik Rıza SÜMER (Elektronik Mühendisi), Başkan
Yardımcılığı’na Hasan ARPACIK (Makine Mühendisi) ve
Yönetim Kurulu asil üyeliklerine ise Adnan EVSEN (Jeoloji
Mühendisi), Mustafa SAÇMACI (Makine Mühendisi), Fatih
KALENDER (Makine Mühendisi), Yaşar BAYRAKDAR (Makine Mühendisi), Rıza GENGEÇ (Mimar) seçildi.
OSMAN ŞAHBAZ MACARİSTAN’DA
KONFERANSA KATILDI
B
udapeşte'nin Güneydoğusu'nda 184 km. mesafede Kaposvár Üniversitesi Rektörü Tanácsterem
konferans salonunda ''Gelişen Türk-Macar İlişkileri ve
Türkiye'deki Fırsatlar'' Konulu Macarca sunum yapılan bir
konferans düzenlendi. Konferansa konuşmacı olarak Türk
Macar İşadamları Derneği ( TÜMİŞAD) Başkanı ve Macaristan Kayseri Fahri Konsolosu Osman Şahbaz katıldı.
Konferans moderatörlüğünü üniversite uluslararası eğitim
direktörü Lehőcz Gábor yaptı. Kaposvár Üniversitesi
Rektörü Prof. Ferenc Szavai’nin selamlama konuşmasından sonra, Hukuk Hocası Dr. Ujkéry Csaba kısaca Osman
Şahbaz'ın özgeçmişini okudu. Fahri Konsolos Şahbaz,
gelişen, büyüyen, yeni Türkiye'yi kısaca tanıttıktan sonra
her iki ülke arasındaki ilişkilere değindi.
8
Mimar ve Mühendis
ÖFKE VE STRESLE BAŞA ÇIKMA YOLLARI
M
imar ve Mühendisler Grubu Genel Merkezi’nde gerçekleştirilen “Bizbize
Konuşmalar’’ etkinliğinin konuğu Fatıma Tuba Andı oldu. Andı'nın
tanışma sohbetinden sonra, “Öfke Kontrolü ve Stres Yönetimi” başlığı altında
yaptığı sunumda, stres nedir, türleri nelerdir, neden kaynaklanır, stresin
vücudumuza etkileri nelerdir, stresli olduğumuzu nasıl anlarız ve stresle
nasıl baş edebiliriz gibi sorulara cevaplar arandı. Misafirlerin interaktif olarak
katıldığı uygulamalarla zenginleşen sunum ilgiyle izlendi.
Stres herkesin hayatı boyunca karşılaştığı, vücudun içten ya da dıştan gelen
uyaranlara (sıkıntı, zorlanma gibi) verdiği tepkisel bir durumdur diyen Andı,
bu süreçte vücut fonksiyonlarındaki değişimleri, kalp, damar, karaciğer ve
dalak gibi organlarda bir takım etkileşimlerin olduğu, göz bebeklerinin büyüdüğünü, sindirimin yavaşladığını, solunumun arttığını örneklerle açıkladı.
Bunlar dışında stresin, yorgunluk, halsizlik, sinirlilik, huzursuzluk ve öfke gibi
ciddi fiziksel sorunlara yol açabileceğinden yola çıkarak, toplumda emniyet
güçlerinin suçla mücadele etmesi ne kadar önemliyse vücutta bağışıklık
sisteminin de stresle mücadelede etkin olmasının önemini vurguladı. “Genellikle kişiler stres altındayken bir çözüm üretmek yerine, içinde bulundukları
durumun ne kadar kötü olduğunu, kolay kolay değişmeyeceğini düşünerek
olayları zihinlerinde birçok kez canlandırır. Bu da onların kendilerini çaresiz
ve edilgen hissetmesine neden olur.” diye konuştu.
BİZBİZE KONUŞMALAR’DA
ŞEHİR YÖNETİMİ SEMİNERİ
M
imar ve Mühendisler Grubu
Genel Merkezi’nde gerçekleştirilen “Bizbize Konuşmalar’’
etkinliğine MMG Şehir Planlama ve
Harita Komisyonu Başkanı Mustafa
Yalçınkaya katılarak ‘’Bilgiye Dayalı
Entegre Şehir Yönetimi’’ konulu bir
seminer verdi. MMG Genel Başkanı Murat Özdemir’in de katıldığı
seminerde “bilgi-veri” nedir, hangi
stratejilerle verimli kullanılır, veri
yönetimi şehircilikte nasıl bir önem
arz eder gibi sorulara cevaplar arandı. “Veri, yapılan her işin bilgisayardaki karşılığıdır, mühendislikte
ise veri her şeyimizdir. Verilerin
anlamlı ve kullanılabilir olması,
akıllı stratejiler geliştirilmesi ve
bilgiye dönüştürülmesi ile mümkün
olur. Böylece veriler bize doğru ya
da yanlış yaptığımızı bildirir” diyen
Yalçınkaya, ülkemizde yıllarca “önce
iş, sonra veri” mantığıyla süregelen
şehircilik anlayışında, günümüzde
verilerin hizmetlerle aynı anda
üretilmeye çalışıldığını, bununla
beraber ideal olanın ise veriyi karar
verme sürecinde kullanılır hale
getirmek olduğunu vurgulayarak,
“Gelecek projeksiyonumuz olmadıkça, bugünkü çözümümüz, yarınki
problemimiz olacaktır” dedi.
Dünyada doğa harikaları,
WILO’da mühendislik harikaları…
Cebelitarık Boğazı
Cebelitarık Boğazı’nda tuz yoğunluğundan dolayı iki denizin birbirine karışmaması gerçek bir doğa harikası. %90’a varan enerji
tasarrufuyla, verimlilik anlamında dünyada benzeri olmayan WILO ürünleri ise mühendislik harikası. Binanızda, teknik performans ve
verimlilik anlamında yeni standartlar belirleyen WILO ürünlerini kullanın, tasarruf edin.
www.wilo.com.tr
APPLIES TO
EUROPEAN
DIRECTIVE
FOR ENERGY
RELATED
PRODUCTS
APPLIES TO
EUROPEAN
DIRECTIVE
FOR ENERGY
RELATED
PRODUCTS
KISA... KISA...
YEREL YÖNETİMLER KONUŞULMAYA DEVAM ETTİ
Marmara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin öncülüğünde Mimar ve Mühendisler
Grubu ile Marmara Belediyeler Birliği’nin ortaklaşa düzenledikleri “Yerel Yönetimler”
konulu konferans Marmara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi – Beykoz Anadolu
Hisarı Kampüsü Konferans Salonu’nda gerçekleşti. Katılımın yoğun olduğu konferans,
Marmara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. M. Zafer Gül ve MMG Genel Başkanı Murat
Özdemir’in açılış konuşmalarıyla başladı.
Marmara Üniversitesi Rektörü Prof.
Dr. M. Zafer Gül: “Yerel Yönetimler
Önemli Liderler Yetiştirdi”
Beşikten mezara kadar geniş bir yelpazede
hizmet sunan yerel yönetimler, toplumun
sosyal, ekonomik ve kültürel gelişiminin
çekici gücü niteliğindedir. Bunun içindir ki
gelişmiş ülkelerdeki kamu harcamalarının
neredeyse yarıya yakını yerel yönetimler tarafından yapılmaktadır. Yerel yönetimlerin
kendi doğasından kaynaklanan dinamizmi
ülke kalkınmasındaki önemlerini de artırmaktadır” sözleriyle konuşmasına başlayan
Zafer Gül, yerel yönetimlerin önemine
değinerek bu bağlamda “Yerel Yönetimler”
ön lisans, lisans ve doktora programlarının
Türkiye’de ilk olarak Marmara Üniversitesi
bünyesinde açıldığını, gelecekte Marmara Üniversitesi olarak yerel yönetimlere
verdikleri önemin artarak devam edeceğini
belirtti.
10 Mimar ve Mühendis
MMG Genel Başkanı Murat Özdemir:
“Yerel Yönetimlerin Görevi Sadece
Çöp Toplamaktan İbaret Değildir”
Konuşmasına yerel yönetimlerin görevleri
ve yerel yönetimlerden beklentilere vurgu
yaparak başlayan MMG Genel Başkanı
Murat Özdemir “yerel yönetimlerin görevleri
sadece ulaşım, çöp toplama, su temini gibi
teknik görevler değil, şehir yapılanması ve
kültürünü oluşturması açısından da büyük
önem arz etmektedir” dedi. Genel Başkan
konuşmasına şu şekilde devam etti: “Bu
teknik hizmetlerin veriliyor olması yerel
yönetimlerin asli, olmazsa olmaz görevleri
telakki edildiği için verildikleri müddetçe
ekstra bir hizmet olarak algılanmamakta,
hizmette aksama olması halinde bir eksiklik
olarak değerlendirilmektedir. Yerel yönetimler daha ziyade sosyal ve kültürel alanlarda
yoğunlaşmalı. Yerel yönetimler özellikle
şehirlerin yapılanması, planlanması ve
şehre yapılan yatırımlar neticesinde oluşan
şehir rantının ve hizmetlerin adil bir şekilde
dağıtılmasının sorumluluk ve vebalini de
taşımaktadır” dedi.
“Belediye Meclislerinin Güçlendirilmesi” konusunda sunum yapan Marmara Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden
Doç. Dr. Erbay Arıkboğa, Belediye
Meclisleri’nin rolleri ve bu rollerin nasıl
güçlendirilebileceği hususları üzerinde
dururken bu meselenin temelde siyasi bir
mesele olduğunu; kurumsal düzenlemelerin ise bu siyasi bakışın bir yansıması
olduğunu kaydetti.
Sonrasında söz alan İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Siyasal Bilgiler
Fakültesi’nden Doç. Dr. Tarkan Oktay, “Meclis Komisyonları’nın Karar Alma
Sürecindeki Rolü” başlıklı sunumunda,
karar alma sürecinin teknik boyutu, siyasal
unsurların niteliği ve karar alma sürecine
yaptıkları etkilere değindi. Sunumunda
yerel siyasette karar alma mekanizmalarının işleyişi, bu süreçte etkili olan unsurlar
ve kriterlerin yanı sıra komisyonların
etkinliklerinin geliştirilmesi hususunda
bilgiler verdi.
Konuşmasında Meclis Grup Toplantıları’nın
önemini vurgulayan Gaziosmanpaşa ve
Büyükşehir Belediyesi Meclis Üyesi
Av. Derya Yanı, parti politikalarının
Grup Toplantıları’nda şekillendiğini ifade
ederken, toplantıların siyasetin üretilmesindeki etkinliğinin altını çizdi. "Siyasette
yapısal sorunlardan bahsederken, çok partili sisteme geçeli henüz 64 yıl olduğunu
unutmamalı" diyen Derya Yanı, “Teori ve
pratik birbirinden farklı diye, teori üretmeyi bırakacak değiliz” dedi.
“İstanbul Depremi ve Yerel Yönetimler”
başlığı altındaki sunumunda Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Metin İlkışık,
olası İstanbul depreminin sonuçlarına ve
bunlara karşın alınacak önlemlere değindi.
Son 50 yılda İstanbul’ un çok hızlı şekilde
büyüdüğüne dikkat çeken İlkışık, 2010 yılı
itibariyle İstanbul’da yaklaşık 1.450.000
bina olduğunu ve yaklaşık olarak her
yüzyılda bir yıkıcı bir deprem yaşandığını
bildirdi.
Konferansta daha sonra söz alan Dr.
Funda Budak, Barselona örneğinden yola
çıkarak Türkiye’deki özellikle İstanbul’daki
kentsel dönüşümün değerlendirmesini
yaptı. Bu dönüşüm ile başlayan yıkım
konusuna değindi. Kentsel dönüşümün
rant arayışlarına da yol açabileceğini söy-
leyen Budak, verdiği Barselona örneğinde
kentsel dönüşüm esnasında şehrin tarihi
ve kültürel dokusunun nasıl korunduğunu
da yaptığı sunumla anlattı.
Kentsel Dönüşümün sosyal boyutlarını ele
alan Marmara Üniversitesi Siyasal
Bilgiler Fakültesi, Dekan Yardımcısı
Doç Dr. Nail Yılmaz “Doğru kentsel
dönüşüm için, doğru toplumsal tanımlama
gerekir, her hastaya aynı ilacı verir gibi
kentsel dönüşüm yapılamaz” dedi. Farklı
gelir gruplarından oluşan yerleşim bölgelerinde farklı stratejiler geliştirmek gerektiğini söyleyen Yılmaz, Türkiye’de bunun
ihmal edildiğini ifade ederken ülkemizde
deprem gerçeğinin 17 Ağustos Depremi ile
anlaşıldığını hatırlattı.
Sonrasında sözü alan konuşmacı Yalova
Üniversitesi Müh. Fak. Dekanı ve
Ulaştırma Müh. Bölüm Başkanı Prof.
Dr. Rafet Bozdoğan, “Ulaşım ve Trafik”
başlığı altındaki sunumunda kalıcı ve
sürdürülebilir kent ve ulaşım planlamasının önemi, ulaşım sistemlerinin tek elden
yönetilmesi, efektif ve cazip bir toplu taşıma sisteminin kurulması, optimum ulaşım
alt yapısının inşası, etkin bir trafik yönetim
sisteminin kurulması, trafiğin etkin denetiminin kurulması, toplumda ulaşım ve
trafik bilincinin oluşturulması gibi önemli
kent içi ulaşım kriterlerini açıkladı.
Yalova Üniversitesi Müh. Fak. Dekanı ve Ulaştırma Müh. Bölüm Başkanı
Prof. Dr. Rafet Bozdoğan ise konuşmasında: “Bir şehirde nüfus 100.000’ i
geçince toplu taşımaya geçilir, toplu taşıma
ulaştırmanın temelidir. İstanbul’a her yıl,
Samsun gibi, Eskişehir gibi bir şehir daha
ekleniyor” diye konuştu.
Sözlerine Türkiye'de deniz taşımacılığının
zayıflığından bahsederek başlayan Emekli
Genel Müdür ve Öğretim Üyesi Dr.
Muammer Kantarcı ise “Sürdürülebilir
Toplu Ulaşım Sistemleri” başlığı altında
yaptığı sunumda, dünya trafik hacmi ve
Türkiye’nin yeri hakkında bilgiler verdi.
Yerel yönetimler daha
ziyade sosyal ve kültürel
alanlarda yoğunlaşmalı.
Yerel yönetimler özellikle
şehirlerin yapılanması,
planlanması ve şehre yapılan
yatırımlar neticesinde oluşan
şehir rantının ve hizmetlerin
adil bir şekilde dağıtılmasının
sorumluluk ve vebalini de
taşımaktadır.
Kantarcı, toplu taşımacılıktaki vizyonun
“müşteri memnuniyeti” değil “insan memnuniyeti” odaklı olması gerektiğini ifade
ederken, “emniyet, dakiklik, hız, temizlik,
konfor, bilgilendirme” gibi konuların önemini vurguladı. İstanbul’da ulaşımın genel
özelliklerini de sıralayan Kantarcı, gelişen,
değişen müşteri ihtiyaçlarını karşılamak
için tek bir geleneksel çözüm değil, çok
seçenekli, kapsamlı, modern çözümlerin
olduğunu ifade etti.
Konferansın son konuşmacısı MMG
Bilişim Teknolojileri Komisyonu
Başkanı Kürşat Çapar oldu. Çapar,
“Dijital Belediyecilik” başlığı altında yaptığı
sunumda dijital belediyeciliğin ne olduğu,
seyri, ihtiyaçları, getirdikleri, sürdürülebilirliği ve geleceği hakkında bilgiler verdi.
Verileri entegre kullanacak dijital alt
yapının oluşturulmasının önemine değinen
Çapar, “Sabıka Kaydı” örneği ile “modemlerin kolaylıkla yapabileceğini, insan
yüklenmemeli, bugün E-Devlet sistemiyle
rahatlıkla alabildiğimiz bir belge için eskiden ne kadar çok zaman kaybediyorduk”
dedi. ”İşlerimizi halletmek için Belediye’de
çalışan bir tanıdığa ihtiyacımız olurdu,
şimdi ihtiyacımız sadece modemler” diye
konuştu.
Soru–cevap kısmı ve konuşmacılar adına
dikilen üçer fidan sertifikaları ardından çekilen toplu fotoğrafla konferans sona erdi.
Mart - Nisan 2014 11
ETKİNLİK
KAHVALTILI TOPLANTIDA
VALİMİZİ AĞIRLADIK
Seçimlerden hemen önce 23 Mart Pazar günü Barcelo
Eresin Topkapı Hotel’de, Delta İnşaat sponsorluğunda
gerçekleştirilen ve MMG Genel Başkanı Murat Özdemir’in
yanı sıra Eski Genel Başkan Avni Çebi, Marmara
Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. M. Zafer Gül ile MMG
Yönetim Kurulu üyeleri ve çok sayıda konuğun katıldığı
“Merkezi İdare ve Yerel Yönetimler” Kahvaltılı Çalışma
Toplantısının bu ayki konuğu İstanbul Valisi Hüseyin
Avni Mutlu oldu.
MMG Genel Başkanı Murat Özdemir: “Mimar ve Mühendislik
Alanında, MMG Büyük Bir Boşluğu
Doldurmanın Çabası İçindedir”
MMG Genel Başkan Yardımcısı Mahmut
Çelik’in sunuculuğunu ve moderatörlüğünü üstlendiği toplantı, MMG Genel
Başkanı Murat Özdemir’in konuşması ile
başladı.
12 Mimar ve Mühendis
Konuşmasının başında sivil toplum
yapılanmasının bu toprakların inanç ve
kültür geleneğinde asırlardır var olduğuna; vakti olanın vaktini, nakdi olanın
nakdini, bilgisi olanın bilgisini paylaştığı bu medeniyetin aslında bir vakıf
medeniyeti olduğuna değinen, MMG
Genel Başkanı Murat Özdemir: “Bizler
yaptığımız etkinliklerimizle sivil toplum
kuruluşu olmanın bir sorumluluğu olarak
değerlendirdiğimiz, önemli gördüğümüz
konuları, kamuoyunun gündemine getirerek, kanun koyuculara ve uygulayıcılara yol gösterme, teşvik etme ve uyarıcı
olmaya çalışıyoruz” dedi.
Bir vatandaş olarak yerel yönetimlerden beklenenlere de değinen Özdemir,
özellikle katılımcı demokrasi anlayışında, insanların kendi yaşam alanları ile
ilgili kararların gerek alınma gerekse
uygulama aşamalarında söz sahibi
olmak istediğinin altını çizdi. Bununla beraber seçimle gelen idarecilerin,
seçim dönemlerinde çokça kullandıkları
"şehre ve yaşayanlarına hizmet etmeye
geldikleri” söyleminin ardından, vatandaşla hizmet alan-hizmet veren ilişkisinin yöneten-yönetilen ilişkisine, daha
üst perdeden, hiyerarşik ve buyurgan bir
yönetim tarzına dönüşmemesi gerektiğini vurguladı. Başkan Özdemir “Biz MMG
olarak şehirlerimizin, büyütme fetişizmine kapılmadan, insani ölçeklerde herkes
için huzur beldeleri olacak şekilde teşkil
edilmelerinin önemini sürekli vurguluyoruz” sözleriyle de dikkat çekti.
“Yönetimler, planlama ve karar alma
süreçlerinde vatandaş, STK katılım ve katkılarını önemsemelidir” diyerek sözlerini
Mart - Nisan 2014 13
ETKİNLİK
tamamlayan Özdemir, sözü toplantının
moderatörü MMG Genel Başkan Yardımcısı Mahmut Çelik’e bıraktı. Başkan Yardımcısı Çelik, kısa özgeçmişini sunduğu,
İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu’yu
kürsüye davet etti.
T.C. İstanbul Valisi Hüseyin Avni
Mutlu: “Önemli Olan Münferit
Olarak İller, İlçeler Değil, Millettir”
İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu,
üniversite sınavına giren gençlere
başarı dileklerinde bulunarak, “Gençler
geleceğimizin teminatıdır, onları çok
iyi yetiştirmemiz gerekir ve onları çok
iyi yetiştiren okullarımız var. Ayrıca
böylesine güzel bir grubu oluşturdukları,
böylesine güzel etkinlikler düzenledikleri için MMG’ ye teşekkür ediyorum”
ifadelerini kullanarak sözlerine başladı.
Türkiye’de Yerel Yönetimlerin tarihçesinden başlayarak bugüne dek yaşanan
değişimleri anlatan Vali Mutlu, Osmanlı Dönemi’nden başlayan merkezi
yönetim, mahalli yönetim ayrımının
Cumhuriyet’in ilanı ile tam manada
önem kazanarak, yerel yönetimlerle
ilgili ilk önemli kanunun 1930 yılında yapıldığını, özellikle 2002 yılından
itibaren çok kapsamlı Kamu Yönetimi
reformlarının uygulamaya geçirildiğini,
son düzenlemelerin ise 2012’de yapıldığını belirtti.
Nüfusun yüzde 75'inin büyükşehirler
kapsamında hizmet aldığını belirten Vali
Hüseyin Avni Mutlu, “En son yasayla,
Ordu vilayetimizin de dahil edilmesiyle
Büyükşehir Belediyelerimizin sayısı 30'u
buldu. Büyükşehirlere yeni yasayla birlikte önemli yetkiler de transfer edildi.
Bu yetkilerin en önemlisi ise aslında
kaynak kullanma yetkisidir. Büyükşehirlerimiz artık bütçeden vergi gelirlerinin
yüzde 6'sı oranındaki bir payı alabilecekler. Bunlar büyükşehir belediyelerinin payı olarak yüzde 1.5 civarında, ilçe
belediyelerinin payı olarak yüzde 4.5
civarında bir şekilde dağıtılacak. Dolayısıyla bundan böyle büyükşehir belediyeleri devletin vergi gelirleri içerisinde çok
önemli bir kalemi kullanmaya devam
edecek" ifadelerinde bulundu.
Bununla beraber, 1913 tarihli yasa
ile temelleri atılan il özel idarelerinin,
büyükşehir statüsündeki illerde 30 Mart
2014 tarihinden itibaren kaldırılacağını
bildiren Vali Mutlu, diğer illerde ise,
merkezi yönetim, belediyeler ve il özel
14 Mimar ve Mühendis
Bir vatandaş olarak yerel
yönetimlerden beklenenlere
de değinen Özdemir, özellikle
katılımcı demokrasi
anlayışında, insanların
kendi yaşam alanları ile
ilgili kararların gerek
alınma gerekse uygulama
aşamalarında söz sahibi
olmak istediğinin altını
çizdi. Bununla beraber
seçimle gelen idarecilerin,
seçim dönemlerinde çokça
kullandıkları "şehre ve
yaşayanlarına hizmet etmeye
geldikleri” söyleminin
ardından, vatandaşla
hizmet alan-hizmet veren
ilişkisinin yöneten-yönetilen
ilişkisine, daha üst perdeden,
hiyerarşik ve buyurgan bir
yönetim tarzına dönüşmemesi
gerektiğini vurguladı.
idarelerinden oluşan yapının devam
edeceğini belirtti. İl özel idarelerinin
bugüne dek gerek eğitim, gerek gençlik
ve spor etkinlikleri, gerekse sağlık, aile
ve sosyal politikalar alanlarında önemli
hizmetler verdiğinin altını çizen Vali
Mutlu, gelecek dönemde büyükşehir
belediyelerinin bu alanlarda hizmetlerinin daha yoğun olacağına dikkat
çekti. Yine büyükşehirlerde il özel
idarelerinin kaldırılmasının, merkezi idarenin yatırım ve hizmetlerini
yürütecek, denetleyecek, raporlayacak
bir başka kuruma ihtiyaç doğurduğunu
belirten Vali Mutlu, bunun sonucunda
valilik bünyesinde “Yatırım İzleme ve
Koordinasyon Başkanlığı” adı altında
yeni bir resmi kurum oluşturulduğunu
bildirdi.
Ulaşım, şehir yapılanması, kültürel
faaliyetler, sosyal hizmetler, hukuki
mevzuatlar gibi konuların ele alındığı
törende, Vali Hüseyin Avni Mutlu,
Delta İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Nihat Yeşil’e ve İstanbul İl Özel
İdaresi Genel Sekreter Yardımcısı ve
MMG Etik Kurulu Üyesi Ümit Ünal’a
plaketlerini takdim ederken, Delta İnşaat adına Sayın Nihat Yeşil ve Mimar
ve Mühendisler Grubu adına Genel
Başkan Murat Özdemir’in katılımlarından dolayı Sayın Vali H. Avni Mutlu’ya
teşekkürleri ile toplantı sona erdi.
Mart - Nisan 2014 15
ETKİNLİK
GRUBUMUZDAN DEPREM
HAFTASI BİLDİRİSİ
Bildiğiniz gibi, Mimar ve Mühendisler Grubu
olarak faaliyet alanımıza giren konularda hem
kamuoyunu bilgilendirmek hem de başta kanun
koyucular ve yürütücüler olmak üzere, sorumlu
taraflara geliştirdikleri ve geliştirecekleri
projelerde yol gösterici olmak amacıyla çok
disiplinli mühendislik yaklaşımlarına dayalı
proje ve çözüm odaklı çalışmalar yapmaktayız.
Bu kapsamda, DEPREM HAFTASI münasebeti ile
de kamuoyunun ilgisini hepimiz için çok hayati
öneme sahip deprem konusuna çekmek istedik.
D
eprem Araştırma Komisyonu'nun
meclise sunduğu rapora göre 'Ülke
topraklarımızın yüzde 96'sı deprem
kuşağındadır ve bunun da yüzde 66'lık
bölümü 1. ve 2. derece deprem bölgesidir.
Bu bölgeler ülke nüfusumuzun %70'ini ve
sanayimizin de % 75'ini kapsamaktadır.
Fakat bu raporun hazırlanmasına esas olan
Deprem Tehlike Haritasının 1996 yılından
günümüze kadar hala güncellenmemesinden dolayı güncel deprem kuşaklarında
yapılaşma ve risk durumunun son durumu
bilinememektedir.
Ülkemizde son 30 yılda terör yüzünden
30.000 kişi hayatını kaybetmiştir. 17
Ağustos’ta meydana gelen 7.4 büyüklüğündeki Adapazarı depreminde ise 45
saniyede 18.000 kişi hayatını kaybetmiş
ve yaklaşık 20 milyar dolardan fazla
ekonomik bir zarara neden olmuştur
Bugün Allah'a şükür ki terör afeti çözüm
sürecine girmiştir. Ancak en fazla 1 - 1.5
dakika sürmesi beklenen büyük Marmara
depremlerinden İstanbul’a en yakın olması
düşünülenlerden birinin olması durumunda öngörülen 50.000 can kaybı riski hala
daha söz konusudur. Dolayısıyla, deprem
gerçeği hayatımızdaki en büyük afet riski
olarak durmaktadır.
Depremin ne zaman, nerede, nasıl olacağı,
fayın yeri, çalışma ve kırılma mekaniz-
16 Mimar ve Mühendis
maları gibi daha çok teknik ve akademik
tartışmaları kamuoyunun önünde yapmak
yerine, konunun uzmanlarıyla akademik
çevrelerde tartışıp ortaya çıkan somut
sonuçları kamuoyuyla paylaşmak gerektiğini düşünüyoruz. Bu tip teknik konuların
kamuoyu önünde tartışılması ve konu ile
ilgili olarak çok farklı görüşlerin ortada
dolaşması, kamuoyunun deprem konusundaki algısını sulandırmakta ve konuyu
ciddiyetinden uzaklaştırmaktadır.
Ülkemizin geneli deprem bölgesi altında
bulunduğu, zaman zaman mal ve can kayıplarına neden olan depremleri yaşadığı
halde deprem bilincinin oluşmasının ve
deprem konusunun gündeme gelmesinin miladı 17 Ağustos 1999 Adapazarı
depremi olmuştur. Bunun nedeni olarak da
bu depremi hisseden ve etkilenen nüfus
sayısının önceki depremlere oranla çok
daha fazla olması, depremin İstanbul’a
yakın olması, İstanbul’u da etkilemesi ve
İstanbul’un olası depreminin habercisi
olması gibi faktörler sayılabilir.
Bizim esas yapmamız gereken bu milattan sonra yapılanları ve bundan sonra
yapılması gerekenleri “deprem öncesinde
ve deprem sonrasında yapılması gerekenler” olarak, uluslararası mühendislik ve
bilim standartlarına uygun olarak somut
şekilde değerlendirmektir. Bu kapsamda,
öncelikli olarak, depreme karşı hazırlıklı
olmayı sağlayabilmek için, depreme karşı
duyarlılığı arttırıcı kampanyalar yaparak
kamuoyunda zaman içinde kaybolan
deprem riski bilincini arttırmak ve olası
bir deprem öncesinde vatandaş odaklı risk
değişimlerinin izlenmesiyle kentsel dönüşümde öncelikli alanların belirlenmesi ve
sonrasındaki erken uyarı odaklı kurtarma
faaliyetlerini de bugünden örgütlemek gerekmektedir. Kentsel Risk bilincinin okullara inmesi açısından Liselere Afet Bilgisi
dersi konarak risk eğitiminin toplumsal
tabanını sağlamlaştırabilir.
Depremden korkmamıza sebep depremin
neden olduğu yıkımdır. Deprem sonrasında binalarımızda toptan göçme, ağır
hasar, orta hasar, hafif hasar ve hasarsızlık
durumlarından biriyle karşılaşmaktayız.
Bizim için öncelikli olan, can kaybına
neden olan ve deprem sonrası kullanılamaz hale gelen, toptan göçme, ağır hasar
ve orta hasar riski taşıyan binaların tespit
edilebilmesidir. Adapazarı depreminde
Toptan göçme % 6, Ağır hasar % 7 ve Orta
hasar % 12 mertebelerinde gerçekleşmiştir. Yani, öncelikli olarak yapı stokumuz
içinde risk taşıyan % 25'lik yapıyı tespit
etmemiz gerekmektedir. Yapılacak bu
tespitte büyük ve yıkıcı deprem öncesinde
meydana gelen, halkımızı uyaran depremlerin kullanılması yararlı olabilir. Bu
amaçla ALO Deprem Hattı Projesi'yle uyarıcı depremleri hisseden vatandaşlardan
internet veya telefon üzerinden toplanacak
büyük deprem öncesi bilgilerle, riskli alan
ve riskli yapılı binaların hızlı ve düşük
maliyetle tespiti yapılabilir. Bu amaçla, İl
AFAD Müdürlükleri vatandaş odaklı öncü
depremleri hisseden vatandaşlardan gelen
bilgilere göre kent içinde zayıf yapı ve alan
odaklarının belirlenmesinde görevlendirilmesi gerekir.
Deprem neticesinde oluşan yıkımı etkileyen faktörleri basit olarak, depremin niteliği, zeminin özelliği ve binanın kalitesi
olarak sıralayabiliriz. Bunlardan depremin
niteliğine (büyüklüğü, yeri ve derinliğine)
bizim müdahale etmek imkanımız bulunmamaktadır. Ancak olması muhtemel depremin niteliğini tahmin edebilmekteyiz.
Zemin kalitesini ise bölgeler itibariyle genel olarak biliyoruz fakat yer özelliklerinin
çok değişken olmasından dolayı yapılaşma
öncesinde yer inceleme mühendislerinin
incelememesinden kaynaklı, depremlerde
meydana gelen hasarın büyük oranda
zeminden kaynaklandığını da hatırlatmak
istiyoruz. Ancak müstakilen inşaata konu
olacak bölgelerin durumlarının da farklı
TECRÜBE
TEKNOLOJİ
VE
YENİLİK
ARAMA KURTARMA BOTU
DÜNYANIN EN BÜYÜK
KARBON KOMPOZİT
KATAMARAN YOLCU FERİBOTU
STANDARTLARA UYGUN
AÇIK VE KAPALI TESİS
Mart - Nisan 2014 17
ETKİNLİK
disiplinlerden yer inceleme mühendisleri
(Jeofizik, Jeoloji ve Jeoteknik) tarafından
incelenmesi ve üç farklı mühendislik imzasıyla Yer İnceleme Projesi'nin hazırlatılması zorunlu olmalıdır.
Bina kalitesini de projelerinin uygunluğu ile kullanılan malzeme ve işçiliğin
kalitesi belirlemektedir. Binaların durumu
hakkında binaların yapılma yılları, yapım
şekilleri, projeleri ve kullanılan malzemelerden yola çıkarak belli değerlendirmeler
yapmak imkanına sahibiz. Mevcut bütün
binaları aynı anda değerlendirmek imkanına sahip olamayacağımız için daha riskli
olanlardan daha az riskli olanlara göre
bir öncelik sırası tespit edip çalışmalara
başlanmalıdır.
Bu kapsamda öncelikli olarak mevcut
yapı stoğumuzu hem zemin hem de bina
kalitesi olarak değerlendirmeliyiz. Zemin
kalitesini, yapılaşmaya elverişli olmayan
bölgeler, zemin iyileştirmesi ile yapılaştırmaya uygun hale gelebilecek bölgeler ve
yapılaşmaya uygun bölgeler olarak gerekçeleri ile beraber ortaya koymalıyız. Mevcut yapı stoğumuzu da, bilimsel, teknik ve
mühendislik verileriyle, mümkün mertebe
somut, basit, kamuoyunun anlayabileceği,
ikna olabileceği ve spekülasyona neden
olmayacak şekilde değerlendirmeliyiz.
Binalarımızı üç kısımda sınıflandırabiliriz.
a) 1997 yılı Afet Bölgelerinde Yapılacak
Yapılar Hakkındaki Yönetmelik öncesi
yapılar,
b) 1997 yılı Afet Bölgelerinde Yapılacak
Yapılar Hakkındaki Yönetmeliğe göre
yapılan yapılar,
c) 2007 yılı Afet Bölgelerinde Yapılacak
Yapılar Hakkındaki Yönetmeliğe göre
yapılan yapılar.
18 Mimar ve Mühendis
Bu sınıflandırma kapsamında öncelikli
olarak 1997 deprem şartnamesi öncesinde yapılan yapılar ile projesi olmayan ve
hazır beton kullanılmamış olan yapılar ele
alınmalıdır. Yapı stoğumuzun içerisinden
öncelikli olarak belirlenecek toptan göçme
ve ağır hasar riski taşıyan binalar öncelikli
olarak yenilenmelidir. Orta hasar riski taşıyan binalarda ise güçlendirme de çözüm
olarak düşünülmelidir.
Kamuoyunda "Kentsel Dönüşüm Kanunu"
olarak bilinen "6306 Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki
Kanun" aslında bu dönüşüm için tarihi bir
fırsat sağlamaktadır. Ancak bu kanunun
çıkış amacı, öncelikli olarak risk taşıyan
binaların yenilenmesi olduğu halde bugün
gelinen noktada, yukarıda bahsettiğimiz
tasnifin öncelikli olarak yapılmaması
nedeni ile, ağırlıklı rant taşıyan binaların
yenilenmesi gerçekleştirilmektedir. Onun
için kanunun teşvik ve istifadeleri öncelikle
riskli binalara uygulanmalı ve bu vesile ile
oluşan imar rantları kamuya aktarılmalıdır.
Öncelikli olarak yapı müteahhitliği herkesin
el attığı bir alan olmaktan çıkarılmalı, belli
teknik eleman, donanım ve mali şartlar
gözetilerek mesleki-kurumsal yeterlilik ve
belgelendirme sistemi getirilmelidir.
Profesyonel mühendislik kavramı yerleştirilerek mezuniyet sonrası belli bir
tecrübe ve yetkinlik kazanan mühendisler,
müstakilen proje yapma yetkisine sahip
olmalıdır. İnşaatlarda çalışan işçi, usta
ve kalfalar eğitimden geçirilerek sertifikalandırılmalıdır. Yapı ve yer denetim
sistemi geliştirilerek gerek yapılar gerekse
inşaat öncesinde ve sürecinde sorumluluk
alanları için Mali ve Mesleki Sorumluluk
Sigortası ile desteklenmeli ve etkin bir
yapı ve yer denetimi yapılmasının takipçisi
olunmalıdır. İnşaatların özellikle kaba
yapılarının fiili olarak inşaat mühendisi
nezaretinde yapılması sağlanmalı ve konu
ciddi olarak denetlenmelidir. Sektörü
düzenleyen, devlet, yerel yönetimler, üniversite ve mesleki sivil örgüt ayakları olan
bir üst kurul oluşturulmalıdır. Üniversitelerde yeni İnşaat ve Jeofizik Mühendisliği
bölümleri açılması yerine mevcut bölümler Yer Bilimleri Mühendislik Fakülteleri
ve Yapı Mühendisliği Fakülteleri şeklinde
fakülte boyutuna taşınarak laboratuar,
öğretim üyesi, derslik vs. gibi ihtiyaçları
giderilerek eğitim kalitesi arttırılmalıdır.
Eski binaların güçlendirilmesi konusunun
da başlı başına bir mühendislik konusu
olduğu, gelişigüzel yapılacak güçlendirme
çalışmaları ile binayı depreme karşı daha
da güçsüz duruma getirilebileceği konusunda da kamuoyu bilgilendirilmelidir.
Bugünden üzerinde çalışılması gereken
bir konu da olası bir deprem sonrasındaki kurtarma faaliyetleridir. Kurumlar,
genelde kendi bünyelerindeki elemanları
görevlendirerek kurtarma faaliyetlerini
organize etmektedir. Oysa Adapazarı
depreminde de somut olarak görülmüştür
ki, deprem sonrasında depremi yaşayan
bölge insanının maddi ve manevi durumu
bu tip kurtarma faaliyetlerinde bulunmaya
elverişli olmamaktadır. Adapazarı depremi
sonrasında olduğu gibi bölgedeki kurtarma
faaliyetleri komşu il ve ülkelerden gelen
ekipler tarafından gerçekleştirilmiştir.
Dolayısıyla İstanbul'da olası bir deprem
sonrası kurtarma faaliyetleri için öncelikle
Bursa, Bolu, Edirne, Tekirdağ, Eskişehir,
Kocaeli gibi çevre vilayetlerdeki ekipler
ile bir çalışma öngörülmelidir. Büyük
depremler sonrası kullanılacak transfer
deprem şehirleri kurulması son Van depreminde 1 milyon insanın sokakta kalması
gibi insan vicdanını sızlatan bir durumla
tekrar karşılaşılmamasını sağlayabilir.
TBMM Deprem Araştırma Komisyonu
Başkanı olan Sayın İdris Güllüce'nin şimdi
Çevre ve Şehircilik Bakanı olmasının, bu
konudaki tecrübe, bilgi ve birikimleri ile,
ülkemizin deprem afetine karşı mücadelesinde bundan sonraki dönemde daha
fazla etkinlik sağlayacağını ümit ediyoruz.
Ülkemizdeki deprem riskini ciddiye alarak,
yapacağımız inşaatlarda daha dikkatli
ve özenli olup, olası bir şerden, yapı ve
yaşam kalitemizin artmasına vesile olacak,
hayırlar çıkarmanın yollarını aramalı ve
vatandaş, yöneticiler, STK ve basın olarak
konunun takipçisi olmalıyız.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur...
Mimar ve Mühendisler Grubu
MİMARLIK
“Mescidler yeryüzünde Allah’ın evleridir. Gökteki
yıldızların yer ehlini aydınlattıkları gibi, onlar da gök
ehlini aydınlatırlar. (Heysemi, Mecmeuz-Zevaid 117)
CAMİLERİN YAPIMI
ÜZERİNE DÜŞÜNCELER – 2 (*)
MEHMET OSMANLIOĞLU MİMAR
A
llah yeryüzünü müminlere mescit
kılmıştır. İlk mescitten günümüze
sadelik ve tevazu ile inşa edilen tevhidin ibadet binaları giderek gelişmiş,
geliştirilirken de iç ve dış mekânı
kimi zaman tam anlamıyla ihtiyaca
müteveccih boyutta inşa edilirken,
kimi zaman da bu sadelik ve ihtiyacı
karşılamaktan öte bir güç yarıştırmasına, devletin gücünün, cesametinin
üç boyutlu ifadesine dönüşmüştür.
Günümüzde oldukça abartılı ve gereksiz süslemeli, estetik değerden yoksun
ve nispetleri bozuk, ihtiyaçla örtüşmeyen, projesiz ya da ortada dolaşan
tip projelerle inşa edilen yapıların
çoğunlukta olduğu da bir hakikattir.
İyi bir cami projesini, uygun ölçek ve
mimari tarzda, çevreye değer katacak
anlayışla inşa edebilmek için lüzumlu
bazı kurallar aşağıda belirtilmektedir.
Temennimiz bu kuralların hayata geçirilerek makul ölçekli ve bütçeli, ihtiyacı karşılayacak cami ve mescitlerin
inşa edilmesidir.
I. Cami Projesine Başlarken
Bir cami projesine başlamak için;
• Önce bu hayrın gerçekleştirilmesinde halis niyetle yola çıkacak “müteşebbis heyet”in teşkil edilmesi,
• Buna müteakip yapılacak camiin
kapasitesine uygun bir “parselin”
ayrılmış olması
• Caminin tarzı ve ihtiyaç programının
oluşturulmasında müteşebbis heyetin
yanında gönüllü mimar, mühendis,
ilahiyatçı, sosyolog, tarihçi ve sanat
tarihçilerinden katkı sağlanmalı,
• Son olarak ta finansal kaynağın hazır
20 Mimar ve Mühendis
olması ya da taahhüt edilmesi gereklidir.
Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim de;
"Allah’ın mescidlerini ancak Allaha ve
âhiret gününe îman eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan
başkasından korkmayan kimseler i’mâr
eder. İşte doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır "(Tevbe,18)
buyurmaktadır. Amr İbnu Abese (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah
(aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular
ki:"Kim içerisinde Allah(ın adı) zikredilsin diye bir mescid bina ederse,
Allah da ona cennette bir ev bina eder"
[Nesâî, Mesacid 1,(2, 31).] buyurmaktadır.
II. Cami Projelerini Hazırlayacak
Mimarlarda Hangi Hususiyetler
Bulunmalı?
Dini yapılar sadece yapı malzemeleri
ve onları yapıya uygulayacak yapım
teknolojilerinden ibaret değildir. Onu
yaptıranların niyet ve amaçları taşa toprağa sinerek ibadetle harmanlanır ve
eser vücuda gelir. Camileri tasarlayacak
mimarların İslam öğretilerini iyi bilen,
inanç değerlerini hazmetmiş, İslam
mimarisi hakkında yeterli kanaat ve
bilgi sahibi olmaları zaruridir. Mimarın tasarımına ruhundan bir şeyler
katabilmesi için ibadet eylemlerini
yerine getirmesi ve onunla aynileşerek metafizik derinliği içinde hissediyor olması oldukça önemlidir.
Geçmişte Müslüman mimarlarca özgün
Osmanlı mimarisiyle inşa edilen“Bursa
Ulu Camii(1399)”,“Şehzade Mehmet Camii(1548)”,“Süleymaniye
Camii(1558)”, “Selimiye Camii(1575)”,
“Sultanahmet Camii(1616)” ve “Valide
Sultan Camii(Yeni Cami-1663)”lerinde
yapılan ibadetten duyulan vecd, huşû
ve manevî duygu coşkunluğunun gayrimüslim mimarlarca batı tarzı barok
ve ampir üslubuyla tasarlanıp- inşa
edilen“Nuruosmaniye Camii”(1755),
Nusretiye Camii”(1826),Küçük
Mecidiye Camii”(1848), Ortaköy
Büyük Mecidiye Camii”( 1853), Dolmabahçe Bezmialem Valide Sultan
Camii”(1855), Pertevniyal Valide Sultan Camii” (1871) ve Yıldız Hamidiye
Camii”(1886)lerinde yaşanamaması,
tasarımcının ruhundan esere bir şeyler
katamamasıyla izah edilebilmektedir.
Çünkü yapılan her şey inancın sanat ve
mimariye yansımasından başka bir şey
değildir.
Bunlar içinde “Nuruosmaniye Camii’nin
revaklı avlusu ve Yıldız Hamidiye
Camii’nin hanımlar mahfili"nin kıbleye
müteveccih olmayıp, açılı bir şekilde
tasarlanması Müslümanların ibadet
derinliğinden ve İslâm’ın ruhundan
uzaklaşmanın bariz örneklerindendir.
Halbuki camilerde bahçe de dahil
hemen her şeyin, zemindeki taş döşemelerin dahi kıbleye müteveccih ya
da saf düzenine uygun tasarlanması
tevhidî mimarinin esaslarındandır.
Ayrıca "Yıldız Hamidiye Camii'nin
sahın bütünlüğünü ihlâl eden orta
yerdeki iki sütunu ile barok ve ampir
tarzında yapılan son dönem Osmanlı
camilerinin insan ölçeğini bozan
devasa pencereleri Osmanlı cami
mimari geleneğine ziyadesiyle aykırı
bir tutumu yansıtmaktadır.
III. Cami Projesi Hazırlanması İçin
Gerekli Belge, Bilgi Ve Raporlar
Bir cami projesinin hazırlanması için;
1. Talep edilen caminin yapılacağı yere
ve mahalli mimari tarza ilişkin bilgiler
Projenin yapılacağı ülke, bölge ve şehrin
tarihî ve kültürel geçmişine ilişkin mimarlık mirasına dair bilgi, belge, resim, gravür
ve fotoğraflar ışığında yapılacak tasarımla
ortaya çıkacak eserin bünyesinde evrensel değerlerin yanında mahalli karakteri
de barındırması sağlanmalıdır. Teknik ve
sanatsal içerikli bu veriler tümüyle tasarımcı
mimar tarafından elde edilerek müteşebbis
heyete takdim edilmeli ve temel tercihler
ortak aklın değerlendirmeleriyle teşkil edilmelidir.
2. Proje Tasarım İlkeleri ve Mimari Tarz
Seçimi
Proje Tasarım ilkeleri
• Bir proje esasen hazırlanmış olduğu arsaya
ilişkin konum, yollarla ilişkisi, arazi yapısı, yörenin mimari tarz ve yerel malzeme
imkânlarına göre “o arsa özelinde ve yörenin
ihtiyaçlarına göre tasarlanmış olduğundan
başka bir yerde aynen uygulanması teknik
yönden mümkün değildir.
• Bu nedenle cami projeleri sadece
esas hazırlandığı arsa için –tekrardan
kaçınarak-bir kez uygulanmalı, meslek
ahlâkı gereğince ve cami mimarisinin
sürekli yenilenip gelişebilmesi için
herhangi bir sebep veya şekilde aynen
uygulanmak üzere bir başka proje sahibine satılmamalı, bağışlanmamalı, aynen
uygulatılmamalı ve seri üretim biçiminde
tip proje hazırlanmamalıdır.
• Büyük Usta Mimar Sinan inşa ettiği
hiçbir eserini aynen tekrar etmeden her
seferinde daha da geliştirerek ustalık
eseri olan“Edirne Selimiye Camii ve Külliyesi” şaheserine ulaşmıştır.
Mimari Tarz Seçimi
Cami tasarımında tercih edilecek mimari tarzın; yörenin tarihî geçmişiyle irtibatlı, iklim şartlarına uygun, toplumun
değişen ve gelişen sosyal ihtiyaçlarını
karşılayan, yerel malzeme kullanımına imkân veren, finansal imkânları
aşmayan ve seçilen yapım tekniklerine
uygun olması gereklidir.
Bu çerçevede;
• Klasik/Neoklasik[1]
• Modern
• Post-modern
• Ultra-modern
• Fantastik tarzlardan uygun olanı tercih
edilmelidir.
[1] Osmanlı /Selçuklu tarzı klasik tasarımlarda geçmişin aynen kopyasını inşa
etme yanlışına kapılmadan, günün ihtiyaçları, yeni malzeme ve yapım teknolojileri ile diğer imkân ve şartlar göz önüne
alınarak tarihî form ve fonksiyonlar
yeniden yorumlanmalıdır.
3. Farklı Büyüklükte ve Özel İhtiyaç
Programlı Cami Alternatifleri;
• Büyük Ölçekli Cami ve Külliyesi /Selâtin
camii (5.000 kişi ve daha fazla kapasiteli)
• Üniversite / Şehir Meydanı Sembol Camii
(1.000-3.000 kişi kapasiteli)
• İlahiyat Fakültesi / İmam-Hatip Lisesi
Tatbikat Camii (500-2.000 kişi kapasiteli)
• Küçük ve Orta Ölçekli Cami(300-1.000
kişi kapasiteli)
• Çeşitli sosyo-kültürel birimlerle beraber
tasarlanan Özel Programlı Cami (500-750
kişi kapasiteli)
• Mahalle Mescidi (150-300 kişi kapasiteli)
Mart - Nisan 2014 21
MİMARLIK
• Terminal, Alışveriş Çarşıları ve Site Mescidi (100-150 kişi kapasiteli)
• Akaryakıt İstasyonu/Küçük Ölçekli Terminal Mescidi (10-15 kişi kapasiteli)
4. Cami ve yapılacağı yere ait gerekli
belge ve bilgiler
• Kadastral bilgiler (aplikasyon krokisi,
plan örneği, plan kote)
• Tapu veya arsa/arazi tahsis belgesi
• İmar Durumu
• İnşaat İstikamet Rölövesi
• Hâkim rüzgâr yönü
• Arazi kot kesiti
• Arazi Zemin etüt raporu
• Varsa parsel üzerinden/yanından geçen
enerji nakil hattı koordinatları
• Sit alanı içinde olup/olmadığı
• Parsel plan örneği üzerine harita mühendisince işlenmiş kıble istikameti
• Cami kapasitesi ve bina ihtiyaç programı
• Cami arazisinin çeşitli açılardan ve yüksekliklerden mevcut halinin fotoğrafları
IV. Cami Projesi Kapsamı
a) Proje
• Mimari Proje
• Statik Betonarme ve Çelik Projesi
• Mekanik Tesisat Projesi
• Elektrik / Aydınlatma Projesi
• Peyzaj Projesi
• İç Mekân Düzenleme Projesi
• Akustik ve Seslendirme Projesi
• Metraj, keşif maliyeti
b) İnşaat Yapımı ve Teknik Danışmanlık
Hizmetleri
• Komple İnşaat Yapımı (Anahtar Teslimi)
22 Mimar ve Mühendis
• İnce Yapı ve Doğal Taş Kaplama İşleri
• Tezyinat Hat İşleri
• Proje Teknik Danışmanlık Hizmetleri
V. Mimarlık Kültürümüz Ve
Cami Mimarisinin Gelişimi
1. Cami Kavramı; Tanım ve Genel Bilgiler
Cami terimi etimolojik olarak Arapça
kökenli olup;“dağınık şeyi toplamak,
biriktirmek, birleştirmek, elbise giymek,
müellif, mürettip” kökünden türemiştir.
Arapça "c-m-`a" kökünden türeyen toplayan, bir araya getiren" anlamındaki cami'
kelimesi, başlangıçta sadece cuma namazı
kılınan büyük mescitler için kullanılan
el-mescidü'l-câmi" (cemaati toplayan
mescit) tamlamasının kısaltılmış şeklidir,
"el-Mescidü'l-câmi'" tabiri, ünlü hadis bilgini Taberâni’nin bir rivayetine göre bizzat
Hz. Peygamber tarafından kullanılmıştır.
Dinî terim olarak, Müslümanların toplu olarak ibâdet ettikleri mekânlara cami denilmektedir. Kur'ân ve sünnette câmi “mescit”
kavramı ile ifade edilmiştir. Mescit; secde
edilen yer anlamındadır.
İspanya'da yaşayan İslam uygarlığı
Endülüs’ten miras kalan ve İspanyolcada cami demek olan ‘mezquita’ sözcüğü
Arapça ‘mescid’ kelimesinden gelmektedir.
Diğer batı dillerinde cami karşılığı olarak
kullanılan “mosque”, “mosquee”,“moschee”
vb. kelimeleri mescidin farklı dillerdeki
telaffuzundan kaynaklanmaktadır.
Tasavvufi bakış açısıyla cami;“gösterişten
uzak, sâde ama insanların düşünce ufkunu
açan; onlara yararlı bilgiler edindiren;
İslâm dinini anlamayı ve gereklerini hakkıyla yaşamayı kolaylaştıran merkezler,
insanların sevgi yumağı hâlinde ilmi paylaştıkları; birbirlerinin derdiyle dertlenip,
sevinciyle mutlu oldukları; "Allah" zikri ve
fikri ile huzur buldukları; hoşgörülü insanların toplantı mahalleri ve İnsanlığın ortak
kaderi olan ölüm ötesi yaşam gerçeğine
sevgi ve irfan yollu bir anlayışla hazırlanmayı amaç ve hedef edinmiş insanların
toplanma mekânları” olarak tarif edilmektedir.
Memleketimiz dışındaki İslâm coğrafyasında camiden çok mescit kelimesi daha
yaygın olarak kullanılmaktadır. Ülkemizde
cuma namazları ayırımı yapılmaksızın
içinde “namaz kılınan yapılar” için yaygın
olarak “câmi” adı kullanılmaktadır. Mekân
boyutları itibariyle daha küçük yapılara
da “mescit” denildiği gözlemlenmektedir.
İslâm geleneğinde, özellikle de mahallî
farklılıklarıyla birlikte Arap dünyasında insanları toplama, bir araya getirme
fonksiyonu itibariyle cuma ve bayram
namazlarının kılındığı ve içinde hatibin
hutbe okuması için minber bulunan mescitler cami, minberi bulunmayan yani
cuma namazı kılınmayan küçük mâbetler
ise sadece mescit olarak anılır olmuştur.
V.(miladi XI.) yüzyıl İslâm hukukçularından
Mâverdîve Ebû Ya'lâ da bu ayırımı açıkça
belirtmektedir. Ancak Mescid-i Haram,
Mescid-i Nebevi, Mescid-i Aksa ve genellikle mezhep imamlarıyla, ileri gelenlerinin
kabirlerinin bulunduğu camilere de mescit
denilmektedir.
Osmanlılar döneminde padişahlar,
vâlide sultânlar, şehzâdeler tarafından
kişisel servetleriyle inşa ettirilen, iki
minaresi(nadiren ikiden fazla) ve hanedan
ailesinin emniyetle namaz kılabilmesi için
“hünkar mahfili” ve bazılarında “hünkâr
kasrı” olan, sürekli açık bulundurulan,
büyük camilere "selâtin camileri", vezirler
ve diğer devlet ricali tarafından yaptırılan
orta büyüklükteki camilere bânisinin adına
izafeten sadece “cami”, küçük olup minber
bulunmayanlara da“mescit” denilmiştir.
Mescitlerin cuma namazı kılınan camiye tahvili ise berat ve izinle olmaktaydı.
"Namaz kılınan yer" demek olan musalla,
Hz. Peygamber döneminde bayram ve
cenaze namazı kılınan yerler için kullanıl-
mıştır. Yol boylarındaki üstü açık mescitlere ise Farsçada namazgâh denilmiştir.
Geleneksel bir camide; dış avlu, harem
(revaklı avlu), harim (sahın/kubbe altı/
haremsaray), yan ve arka sahınlar, hanımlar mahfili, hünkâr mahfili, müezzin mahfili, son cemaat mahalli, imam-müezzin
odası, kütüphane, itikâf odası, minare,
mihrap, minber, vaaz kürsüsü, mihrabiye,
hazîre ve şadırvan bölümleri yer almaktadır. Günümüzde camilere engelli erişimini kolaylaştırıcı tasarımlar yapılmakta,
ihtiyaca göre ilave olarak bayanlara ait
ibadet ve sosyal hizmet alanları, derslikler,
çok amaçlı salon, aşevi, gıda ve eşya bağış
birimleri, sanal kütüphane ve internet erişim birimleri, sağlık kabini gibi mekânlar
eklenmektedir.
VI. Cami Ana Bölümleri
Osmanlı Camileri genellikle 4 ana bölümden müteşekkildir.
1. Muhavvata da denilen “Dış Avlu”
2. Harem/İç Avlu / Revaklı Avlu
3. Harim/Ana İbadet Mekânı /Haremsaray/Merkez Sahın
4. Son Cemaat Mahalli
• Muhavvata/Dış avlu; Caminin bahçesini içermekte olup, revaklı avlu ve sahını
çevreleyen, etrafı pencereler açılmış taş
duvarlarla çevrilmiş ve pencerelerine
lokma demir parmaklıklar takılan en dıştaki avludur. Bu avluya girişi sağlamak
için çeşitli yerlerine kapılar açılmıştır. Bu
dış avlular Selatin Camilerinde çok büyük
olup, peyzaj düzenlemesi yapılmış toprak
zeminli, ağaç ve yeşilin çeşitli renkleriyle
bezenmiş bahçesi ve taş döşeli yaya yolları
yer almaktadır. Muhavvata da denilen
dış avluda bazı camilerde önemli manevi
şahsiyetlerin türbe ve mezarların yer aldığı
“hazire”ler bulunmaktadır.
Ayrıca cami bahçesinde camiye bitişik
veya ayrık abdestlikler ile kıble tarafında
olmamak kaydıyla bay ve bayan tuvaletleri bulunmaktadır. Abdestlik ile tuvalet
yan yana yapılmayacağı gibi, erkeklerde
istibra sağlanması için imkânlar dahilinde yekdiğerine 25 m (40 adım) mesafede
konumlanmaktadır.
• Harem/İç Avlu/Revaklı Avlu; Cami binasına bitişik ve giriş istikametinde, iç tarafında sütunlar üzerine oturan revaklar yer
alan, tabanı mermer döşeli ve etrafı pencereli yüksek duvarlarla çevrili kısımdır.
Revaklari avluyu dört tarafından çepeçevre
kuşatır ve yüksekçe bir seki şeklinde olup
zeminden yüksektir. İç avlunun ortasında
cemaatin abdest alması için yapılmış bir
şadırvan bulunur Avlu revaklarının cami
ile birleşen taraftaki kısmında ise“son
cemaat mahalli” bulunmaktadır.
İç avlunun ekseni ile cami içinin ekseni
aynı istikamette olup, mihraptan geçen
bu eksenin iç avlu duvarında bir kapı
bulunur. Bu kapıya "cümle kapısı" denir .
Bundan başka Selçuklu’da ortada yer alan
Osmanlı’da ise iç avlunun sağ ve sol yanlarında, esas mekâna yakın kısımlarında
da birer kapı vardır. Bunlara da "koltuk
kapı" denir. Haremsaraya (merkez sahına)
revakların binaya bitişik olan kısmının
merkezinde yer alan büyük ana kapıdan
girilir. Bu kapının bulunduğu cami duvarının iç avluya bakan yüzünde, kapının
sağında ve solunda son cemaat yerinde
namaz kılanların kullanması için birer
“mihrap nişi”(mihrabiye) vardır. Yine bu
duvar üzerinde avluya çıkmalı balkon
şeklinde müezzinlerin kamet veya tekbir
getirdiği yer manasına gelen mahfillere
de "Mükebbire" (Me’zene) denir.
• Harim/Ana İbadet Mekânı/Sahın;
Caminin içi, ana kubbe altı ve yanlarında sahınları yer alan, namaz kılmaya
tahsis edilen ve halı kaplı olan ana ibadet mekânına “harim (merkezi sahın/
sahın)”denilmektedir. Harim Allah’la O’nun
kulu arasında manevî rabıtanın kurulduğu mahal olması sebebiyle caminin en
önemli kısmıdır. Namaz dışında eğitim
ve öğretim faaliyetlerine açık olmakla
birlikte, diğer mahallere nispetle cami
âdâbına uygun hareket edilmesi en elzem
olan bir mahâldir. Camiler Allah’ın kur’an-ı
kerimdeki (Bakara,143-144)emri gereği
Mekke’ye/Kâbe istikametine mütevveccih
olarak inşa edilirler. Merkezî ana kubbe
mimari üslûp ve ebadına bağlı olarak
genellikle dört fil ayağı ve sütunlar üzerine oturur. Merkez sahının iki yanında bir
basamak yüksekliğinde yan sahınlar, kapı
tarafında arka sahın ve cemaatin bazen
bunlara dış avludan doğrudan girebileceği kapılar yer almaktadır. Bazı büyük
camilerde yan ve arka sahınların üzerinde
mahfil katı, “hanımlar mahfili,fevkaniye
veya tabaka” diye tabir edilen ikinci bir
kat daha bulunur. Bu tabakaların padişahlara ayrılmış ve dışarıdan ayrı bir kapı ve
merdivenle çıkılan kısımlarına "Hünkar
Mahfili" denir. İlk Osmanlı camilerinde
merkezi sahının ortasında genellikle bir
fıskiye bulunurdu. Bu fıskiyenin üstünde
veya merkez sahının herhangi bir yerinde
yüksekçe bir "Müezzin Mahfili" yer alırdı.
• Son Cemaat Mahalli: Namaza sonradan
gelenlerin cemaate katılmalarını sağlamak
veya namaz vaktinden sonra gelenlerin
saflar teşkil ederek namaz kılabilmeleri
amacıyla yapılan, giriş kapısı önündeki
avludan zemince daha yüksek, revaklı, üstü
kubbe ile örtülü bölümlere “son cemaat
mahalli” adı verilmektedir. Sahın ile iç avlu
arasında olan ve caminin sahın kısmından
bir duvarla ayrılmış bulunan üstü tonoz
veya küçük kubbelerle örtülü, caminin
eninde revaklı uzunlamasına konumlanan
bu mahaller bazen caminin içinde de yer
alabilir.Son cemaat mahalli Osmanlı camilerinde “sahın” denilen asıl namaz kılma
alanına avludan girilen kapının iki yanında kalıp, avluya bakan revak altı mekanı
olup zemini avlu döşemesinden yarım
Mart - Nisan 2014 23
MİMARLIK
çay/nargile salonu, şark odası, misafirhane,
seminer salonları)
5. Bay/bayan tuvaletleri
6. Bay/bayan duş(birer adet)
7. Bay/bayan abdesthaneler
8. İmam-Müezzin daireleri
9. Dernek Yönetim Odası
10. İlk Yardım Odası
11. Cenaze namazı mahalli/Musalla Taşı
12. Çocuk oyun parkı
13. Fıskiyeli havuz
14. Kameriyeler
15. Peyzaja uygun ağaç, yeşil ve çiçeklendirme alanları, yürüyüş yolları
16. Oturma bankları/oturma grupları
17. Bağış ve Yardım Toplama Standı
18. Otopark (oto ve bisiklet için)
19. Bahçe temizlik ve malzeme odası
20. Jeneratör odası
21. Su deposu
22. Zemin suyu toplama kuyusu
metre kadar yüksektedir. Bazı son cemaat mahallerinde sağ ve sol tarafta birer
mihrabiye bulunur.
VII. Osmanlı Camileri
• Selatin Camiî: Padişah ya da ailesi adına
yaptırılmış camilere denir. Beyazıd Camii,
Fatih Camii, Süleymaniye Camii “Selatin
Cami” örnekleridir.
• Zaviyeli Cami: Osmanlıların ilk dönemlerinde gezgin dervişlerin barınma sorunlarını çözen çok maksatlı camilere denir.
“Tabhaneli Cami”, “Çok İşlevli Cami”,
“Ters T Planlı Cami” gibi isimleri de vardır. Bursa’da Yeşil Cami ve Muradiye;
İstanbul’da Mahmut Paşa ve Murat Paşa
camileri bir ana cami mekanına eklenmiş
yan mekanlardan oluşur.Çok işlevli Cami
modeli 16. yüzyılın ikinci yarısından sonra
artık uygulanmaz olmuştur.
• Ulu Cami: Bursa’daki Ulu Cami’yi andıran çok kubbeli camilerin tipine verilen
addır. Bu camilerin kökeni ilk dönem İslam
mimarisinin payeler ve sütunlar üzerine
oturan düz dam ile örtülü avlulu camilerine dayanmaktadır. Bu camilerin sıcak
ülkelerde açık bırakılan avlusu, Anadolu’da
küçültülerek caminin içine alınmış ve cami
her yanıyla dışarıya kapatılmıştır. Selçuklular zamanında bu çeşit camiler düz dam ile
örtülürken, Osmanlılarda çok sayıda kubbe
kullanılmış ve ilk kez abidevî bir mekân
ortaya çıkmıştır. Her şehirde görülen
Ulu Camiler cuma namazlarının kılındığı
yerlerdir. Bu camiler bulunulan yerin Müslüman yurdu olduğunun en büyük ifadesi
sayılırdı. Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu
ve Beylikler döneminde Anadolu'nun dört
bir köşesinde sultanların insanlara güven
vermek, dini vecibelerini yerine getirmelerine yardımcı olmak, komşularına mali
ve askeri güçleri ile kültürel ve mimari
zenginliklerini göstermek amacıyla inşa
ettirdiği ulu camiler, bugün ibadet işlevinin
dışındaki yönleriyle pek hatırlanmamaktadır. Diyarbakır, Bursa ve Divriği Ulu
Camii bunların önemlilerindendir.'Câmi-i
kebîr' olarak da isimlendirilen ulu câmiler,
inşa edildiği beldede yaşayan halkın cuma
ve bayram namazını bir arada kılmasına
imkân verecek şekilde tasarlandığından,
yapıldığı dönemin şartlarına göre olabildiğince büyük inşa edilmiştir. Çoğunun etrafına türbeler, hanedan mezarları (hazire),
24 Mimar ve Mühendis
medrese, imaret ve hamamlar inşa edilmiştir. Ulu câmiler, taştan veya taş-tuğla
karışımından sağlam bir şekilde inşa edilerek, şehirlerin ortasına, yüksek duvarları,
minaresi, taç kapısı ve kubbesi ile âdeta
hürriyetin bir sembolü olan bayrak gibi
dikilmişlerdir.
• Çok Ayaklı Cami: Namaz kılınan alanın
çatısını taşımak için eş aralıklı dizilmiş
çok sayıda sütundan yararlanılan bir örtü
sistemine sahip cami plan tipidir. (Kûfe Ulu
Camii, Basra Ulu Camii, Sivas Ulu Camii, Silvan Ulu Camii, Bursa Ulu Camii …)
• Mescit: Cami-mescit ayırımı yalnız
Türkiye’de vaki olup diğer İslam ülkelerindeki mescit sözcüğü Türkçedeki cami
karşılığı olarak kullanılır. Memleketimizde
geçmişte içinde minbersiz tek mekânlı ibadet yapıları mescit olarak adlandırılırken
günümüzde tümünde minber mevcut olup
Cuma namazı kılınmaktadır.Camiler semt
ölçeğinde hizmet verirken mescitler mahalle ölçeğinde ihtiyacı karşılarlar.
VIII. Günümüz Camilerinde Bulunması
Gerekli Mekânlar
A. Bahçe / Dış Avlu
1. Revaklı Avlu
2. Şadırvan
3. Sebil
4. Bay/bayan sosyo-kültürel tesisler( büfe,
B. Zemin Kat
1. Son Cemaat Mahalli
2. Harim/Merkezi sahın/ana ibadet mekânı
3. Yan ve Arka Sahınlar
4. İmam ve Müezzin Odaları
5. Kütüphane
6. Hanımlar Namaz Kılma Mahalli
7. Çocuk bakımı, emzirme ve oyun odası
8. Kur’an eğitim/öğretim sınıfları
9. Kat temizlik odası
10. Işık/ses kumanda odası
C. Mahfil Katı
1. Hanımlar Mahfili
2. İtikâf Mahalli(İtikâf odaları)
3. Yüksek Güvenlikli Özel Mahfil
4. Kat temizlik odası
5. Yangın Merdiveni
6. Asansör
D. Bodrum Kat
1. Rezerv namaz kılma mahalli/Çok Maksatlı Salon
2. İlk yardım odası
3. Malzeme depoları
4. Tesisat Odaları(Elektrik ve mekanik)
5. Afet acil yardım istasyonu
6. Kat temizlik odası
(*) İlki dergimizin 75.sayısında yayınlanan yazımızın ikincisini yayınlıyoruz.
Mart - Nisan 2014 25
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER GİRİŞ • MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
26 Mimar ve Mühendis
demokrasİnİn özü
YEREL YÖNETİMLER
Yerel yönetim dediğimiz zaman otomatik
olarak geniş çaplı bir örgütlenmeden
bahsetmiş oluruz yani her grubun ya
da cemaatin kendini yönetmesi için
gerekli olan bir örgütlenme. Türkiye’de
köy toplumları ile başlayan bu yerel
yönetim örgütlenmeleri, ulusal
yapının ayrılmaz bir parçası olarak,
yurttaşlara en yakın yönetim kademesi
olduğunu ve bu nedenle, yurttaşların
yaşama koşullarıyla ilgili kararların
alınmasına katılmalarını sağlamak ve
toplumsal gelişmenin hızlandırılması
konusunda onların bilgi ve yeteneklerini
seferber etmek bakımlarından en elverişli
konumda bulunduğunu göz önünde
BULUNDURmalıdır.
Mart - Nisan 2014 27
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER GİRİŞ • MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
YEREL YÖNETİMLER
Yerel yönetimlerin varoluşunun siyasal gerekçesinin
özünde demokrasi yatar. Buna rağmen günümüzde en
çok suistimal edilen kuruluşların başında da yine yerel
yönetimler gelmektedir. Siyasal anlamda her ne kadar
demokrasi inancıyla ortaya çıkmış olsalar da merkezi
idare karşısındaki güçsüzlükleri yerel yönetimlerin
gerektiği gibi çalışmasına engel olabilmektedir.
G
ünümüz toplum yaşamının en önemli
özelliklerinden birisi, toplum halindeki
yerleşme birimlerinden olan kentlerin
giderek büyümesidir. Sanayi devrimini
izleyen dönemlerde, göçler şeklinde ortaya
çıkan 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren
hızlanarak artan kentleşme hareketi
inanılamayacak boyut ve etkilere sahip
olmuştur. Kentleşmenin bu boyutu yerel
yönetimlerin de önemini artırmıştır. Çünkü
kentleşmenin ulaştığı boyutlar tahminleri
alt üst etmiştir diyebiliriz. Toplum yaşantısı
açısından ürkütücü yönleri de bulunmaktadır.
İvedi bir şekilde çözülmesi gereken, iktisadi,
sosyal, teknik ve mali nitelikteki birçok
problemi de barındırmaktadır.
Yerel yönetimler, ülke sınırları içinde yerleşik
olan değişik büyüklükteki köy, kasaba ve
kent gibi yerleşim yerlerinde yaşayan başta
insan olmak üzere tüm canlıların ortak ve
28 Mimar ve Mühendis
yerel nitelikteki ihtiyaçlarını karşılamak
amacıyla belli bir hukuk düzeni içinde
oluşturulmuş anayasal kuruluşlardır. Yerel
yönetimler halka en yakın birimler olmaları
ve yerel halkın ihtiyaçlarını yerinde tespit
etmeleri sebebiyle hizmet üretiminde
önemli bir yere sahiptirler. Yerel yönetimler,
gerek demokratik hayatta oynadıkları
roller, gerekse kamu hizmetlerinin halka
sunulmasında ve erişiminde yüklendikleri
fonksiyonlar sebebiyle yerel halkın
yönetime katılmasının ilk aşamasıdır. Yerel
yönetimlerin kuruluş yasalarıyla tanımlanmış
bütün görevleri, kendileri tarafından yerine
getirilmesi esası kabul edilmiştir
Yerel yönetimlerin sayıca fazla
olmasından ziyade niteliklerinin ve hizmet
kapasitelerinin artırılmasına yönelik
yapılacak düzenlemelerin yerel demokrasinin
güçlenmesine yarar sağlayacağı gibi
merkezi hükümetlerin yükünü de
azaltacağına en azından azaltması
gerektiğine inanmak gerekmektedir.
“Sosyal devlet” fikrinin önem kazanması ile
merkezi idare ve mahalli idareler arasındaki
görev paylaşımı yeniden düzenlenmiş;
merkezi idare tarafından yerine getirilen
bazı hizmetler belediyelere devredilmiş ya
da belediyelerce yürütülen bazı hizmetler
merkezi idare tarafından üstlenilmiştir.
Uygulamada yerel yönetimlerin görevlerini
istenilen düzeyde ifa edememesi nedeniyle
Yerel yönetimler, gerek
demokratik hayatta
oynadıkları roller, gerekse
kamu hizmetlerinin halka
sunulmasında ve erişiminde
yüklendikleri fonksiyonlar
sebebiyle yerel halkın yönetime
katılmasının ilk aşamasıdır.
yeniden yapılandırılmaları gereği kaçınılmaz
olmuş ve buna yönelik arayışlar, hemen
her ülkenin gündeminde önemli bir yer
tutmuştur.
Kamu, özel ve sivil işbirliği pratiklerini
uygulayabilme önemli bir konudur. Siyasi
erk merkezde tek karar verici ve yürüten
olmamalıdır. Yerel yönetimlerin kapasiteleri
geliştirilmediğinde, gerek yerel gerekse
merkezi yönetimine yabancılaşma ve
güvensizlik kaçınılmazdır. Sorunların
çözümünde dayanışma, aktif katılım ve
özellikle kurumlar arası işbirliği önem
taşımaktadır. Bu bağlamda başta
üniversitelerimiz olmak üzere, toplumun
diğer yapısal unsurlarına çözümleyici
roller düşmektedir. Yerel yönetimlerde
etkinlik, sosyal adalet ve tarafsızlık, bu
idarelerin görevlerini yerine getirebilecek
düzeyde gelir kaynaklarına sahip
kılınması ile sağlanabilir. Genel eğilim,
yerel yönetimlerin kendi öz sorumluluk
alanlarında etkin, verimli ve özerk
kuruluşlar haline getirilmesi yönündedir.
Mart - Nisan 2014 29
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
YEREL SEÇİMLER VE
ADAYLIK SÜREÇLERİNİN
DEMOKRASİYE KATKILARI
Av. Derya Yanık Gaziosmanpaşa ve Büyükşehir Belediyesi Meclis Üyesi
Biz, bu yazımızda yerel seçimler ve bu süreçlerdeki adaylık pratiğinin, demokrasiye
katkılarını incelemeye çalışacağız. Söze, “insanlık tarihi, kendisine en uygun yönetim
biçimini aramakla geçmiştir.” diyerek başlamak kanaatimizce yanlış olmayacaktır.
T
arihin başlangıcından bu yana insanlık,
kabile toplumları, site devletleri, monarşiler, meşruti monarşiler, oligarşik yönetimler vb. çeşitli yönetim biçimlerini uzun ve
bazen kanlı- mücadelelerle tecrübe ettikten sonra modern zamanlara geldiğimizde
nihayet demokraside karar kılmıştır.
Demokrasi, kavram olarak her ne kadar
Yunanca “dimokratia” sözcüğünden türemiş ve Antik Yunan’daki demokrasi uygulamalarına göndermelerde bulunuyor ise
de, Antik Yunan’ın seçkinler demokrasisi
ile günümüz demokrasisi arasında kıyas
kabul etmeyecek bir ontolojik farklılığın
olduğu da izahtan varestedir.
Her ne kadar “demokrasi”nin anlamı
ve tanımı konusundaki tartışma hala
sürüyorsa da; “demokrasi, tüm üye veya
vatandaşların, organizasyon veya devlet
politikasını şekillendirmede eşit hakka
sahip olduğu bir yönetim biçimidir” şeklindeki tanım genel kabul görmüş olanıdır.
Demokrasilerin ortak özelliği “halk”a
dayanmasıdır. Ancak, tarih içinde “halk”
ile kimlerin kastedildiği hususunda da
muhtelif görüş ve uygulama farklılıklarının olduğunu belirtmek gerekir. Demokrasi, anayurdu Eski Yunan'daki filozoflar
Aristo ve Eflatun tarafından eleştirilmiş,
halk içinde "ayak takımının yönetimi"
30 Mimar ve Mühendis
gibi aşağılayıcı kavramlarla nitelendirilmiştir. (Aradan geçen 3000 yıldan fazla
zamana rağmen hala “çobanın oyuyla
eşit oya sahip olma kompleksinin devam
etmesine bakarak demokrasinin yolunun
daha epey uzun olduğunu söyleyebiliriz.)
Nitekim Antik Yunan demokrasisinde
kadınlar, köleler ve o site devletinde
doğmamış olanlar demokratik haklara
sahip değildir.
Demokrasinin uygulama pratikleri ve
halkın demokratik haklarını kullanma
biçimlerini uzun uzadıya anlatmak bu
yazının konusunu da kapsamını da aşar.
Biz burada sadece, ülkemizde “temsili
demokrasi” modelinin uygulandığını
belirtmekle yetineceğiz. Temsili demokrasi, halkın demokratik haklarını seçtiği
temsilciler (meclis, parlamento, senato
vb) eliyle kullanmasıdır.
Burada, ülkemizin demokrasi tarihine
kısaca atıfta bulunmak gerekliliğine
inanıyoruz. Üzerinde yaşadığımız coğrafyada, “demokrasi”nin öncülü olarak
“özgürlük” hareketlerini kabul etmek
mümkündür.
Tanzimat Fermanı’yla başlayan tarihsel
süreç, 29 Ekim 1923’te Cumhuriyetimizin kuruluşuyla başka ve yepyeni
bir evreye girmiştir. 1923’ten 1950’ye
kadar geçen sürede tek parti iktidarı ile
siyasi hayatını idame ettiren Türkiye,
1950 yılında ilk kez çok partili siyasal
“demokrasi, tüm üye
veya vatandaşların,
organizasyon veya
devlet politikasını
şekillendirmede eşit
hakka sahip olduğu bir
yönetim biçimidir”
sisteme geçmiştir. (Bu meyanda, Serbest Fırka ve 1946 seçimlerinde sonuca
ulaşmayan çok partili seçim denemesini
inceleme dışında tutuyoruz.) Nitekim
uluslararası siyasetin de baskılamasıyla,
ülkemizde, 1950 yılında çok partili sisteme geçilebilmiştir. Ne var ki yerleşik
statükonun bu geçişi çok da içselleştiremediğini; halkın teveccüh ettiği
her siyasal hareketi, darbe, muhtıra,
post-modern darbe vb. çeşitli hukuk
ve demokrasi dışı yollarla ortadan kaldırmaya çalıştığını biliyoruz. Bu hukuk
dışı müdahalelerin bir kısmına bizler de
tanık olduk.
Genelde seçimler ve özelde yerel seçimler, ülkemizde, halkın kendi iradesine
sahip çıktığı, siyasal sisteme ve/veya
yönetici iradeye deyim yerindeyse
“manifesto” sunduğu dönemlerdir.
Yerel seçimleri, türdeşlerinden ayıran
bazı özellikleri vardır. Bu farklılıkların
öne çıkanları, yerel yöneticinin seçmen
nezdinde diğer seçilmiş olanlara göre
daha geniş bir temas ve tanınırlık oranına sahip olması, adaylık sürecinde
doğrudan ve interaktif iletişime geçmesi, halkın yerel yöneticiyle seçildikten
sonra da sürekli temas imkanının bulunması, yerel yöneticinin ürettiği (ya da
üretmediği!) her türlü hizmetin halkın
günlük yaşamında kısa sürede etkisinin
görülmesidir. Böyle olduğu için, halk,
yetki ve görev alanında olsun olmasın
her türlü talep ve beklentisini yerel
yöneticiye yöneltmekte beis görmemiştir. Malum olduğu üzere, “Sana Belediye
baksın!” sözü günlük yaşamda epey yaygınlık kazanmıştır. Yakın zamana kadar
hal böyle iken, son yıllarda kurumların
şeffaf ve ulaşılabilir hale gelmesiyle
yerel yönetimlerin yükleri bu anlamda
bir parça hafiflemiştir. Özellikle kırsalda,
hala yerel yönetimlerden beklentilerin
yüksekliğini kabul etmek zorundayız.
Ancak bu durum, yerel yöneticiler
için fırsattır. Halkın talep yoğunluğu
ve çeşitliliği yerel yöneticiyi ayırıcı ve
rakiplerinden öne çıkarıcı özelliği de
içinde barındırmaktadır. İyi bir yerel
yönetici, bizim yukarıda açıklamaya
çalıştığımız beklenti ve talep yoğunluMart - Nisan 2014 31
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
ğunu, seçmeniyle arasında bir avantaj ve
iletişim biçimine dönüştürme potansiyelini de taşıyan/uygulayan yöneticidir.
Yukarıda arz etmeye çalıştığımız
Yerel Seçimleri türdeşlerinden ayıran
farklılıklardan yola çıkarak, seçim ve
adaylık sürecinin;
1) Bir önceki dönem de seçilmiş ve tekrar aday olan siyasi için, geride bıraktığı
dönemin “ibra” ve “onanması”,
2) Adayın yönetme stratejisi hususunda
seçmeni ikna çabalarına sahne olması,
3) Adayın hizmet ve projelerini anlatması, interaktif iletişimle seçmenin talep ve
beklentilerini öğrenmesi,
3) Proaktif yönetim için veri tabanı oluşturması olduğunu söyleyebiliriz.
Madde içeriklerini biraz daha açacak
olursak;
Hali hazırda yerel yönetici (Belediye
Başkanı veya Meclis Üyesi) olan siyasi,
tekrar adaylık döneminde, geride bıraktığı seçim döneminin halk nezdinde nasıl
değerlendirildiğini, memnuniyet sağlayıp
sağlayamadığını, halkın kendisini onayla32 Mimar ve Mühendis
yıp onaylamadığını da görmüş olacaktır.
Biraz daha teknik bir ifade ile halk, siyasi ibra sağlayacaktır.
Yine, her seçim dönemi bir ikna çabasıdır esasında… Aday, halkı, talip olduğu
görevi yapabileceğine, rakiplerinden
daha iyi yapabileceğine ikna etmeye
çalışır. Bu ikna çabası, seçmen profiliyle
doğrudan ilintilidir. Kimi zaman yönetim stratejisi, seçmenle devam edecek
iletişimin boyut ve biçimi anlatılırken,
kimi zaman da seçmenin kısa, orta ve
uzun vadeli beklentilerini nasıl karşılanacağının anlatılması önem kazanır.
Üçüncü olarak, aday, seçmen huzuruna
kendi hazırlığını yapmış olarak çıktığı halde, seçim çalışmaları ve adaylık
sürecini bir yandan da seçmenin gerçek
ihtiyaç ve beklentilerini öğrenmek,
seçmenin bunları ifade etmesine zemin
hazırlamak olarak kullanır. Yukarıda arz
etmeye çalıştığımız üzere, yerel seçimlerde adaylar çoğunlukla seçmen nezdinde daha “tanıdık” ve “yakın” adaylardır. Hal böyle iken aday ve seçmen
beklentilerinde büyük ölçüde örtüşme
sağlanacağını varsaysak dahi, adaylık
süreci, aday açısından seçmenle doğrudan ve yoğun temas nedeniyle veri
tabanının, hizmet ve proje taslaklarının
sağlamasını yapma imkanı da sunar.
Son olarak proaktif adaylık kavramını
da örneklemek gerektiği kanaatindeyiz.
Her seçim dönemini bir periyot aralığı
kabul edecek olursak, son birkaç döneme kadar yerleşik algı, adayların halkın
talep ve beklentilerine uygun hizmet
görmesinin, somut ve tespit edilebilir
ihtiyaçlara cevap vermesinin yeterli olacağı şeklindeydi. Ancak, kentleşmenin
doğurduğu doğal sonuçlar, ülkemizde
göç olgusunun hala devam ediyor olması, genç nüfus oranının çokluğu gibi
çeşitli etkenler yerel yöneticileri proaktif davranmaya zorlamaktadır. Adaylık
süreçleri proaktif veri tabanını oluşturmak için en verimli dönemlerdir. Aday,
seçim çalışmaları süresince seçmenin
yaş, cinsiyet, demografik ve kültürel
özellikler, eğitim, sosyal yapı ve benzeri
her türlü kişisel ve toplumsal özelliklerini öğrenerek, yönetmeye talip olduğu
süreçte karşısına çıkacak yeni durumları
öngörebilir. Örneğin, seçmen yaş profiline, çocuk sayısına göre yönettiği mahalde yeşil alan, park, sosyal mekan vb.
ihtiyaçların neler olacağını planlaması
ve icra etmesi mümkündür.
Seçim ve adaylık süreçleri, siyasilerin
“agora meydanı”dır. Bu meydanda kendini iyi ve doğru ifade eden ipi göğüsleyecektir.
Yerel seçimlerde adayların değerlendirilmesi aşamasında, her bir seçmen,
kendi kişisel, sosyo-kültürel, ekonomik,
toplumsal özelliklerine göre birbirinden
farklı kriterler kullanacaktır. İşte biz
bu değerlendirme sürecine, adaylık ve
seçim çalışmalarının demokrasiye katkısı diyoruz. Zira demokrasi tam da bu
sürecin sonunda sandıktan zuhur eden
sonuçtur.
Bu vesile ile yaklaşan yerel seçimlerde
- oluşturulmaya çalışılan her türlü kaos
ortamına rağmen - seçmen iradesinin
tam ve doğru olarak sandığa yansımasını; ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını temenni ederim.
Mart - Nisan 2014 33
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
BELEDİYE MECLİSLERİNDEKİ KARAR ALMA
SÜRECİNDE KOMİSYONLARIN ROLÜ
Doç. Dr. Tarkan Oktay İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi
Yerel yönetimlerde halkın seçimi ile oluşan meclislerin, toplumdaki kesimleri ne
derecede temsil ettiği, yerel siyaset bağlamında temel tartışma alanını oluşturmaktadır.
Bu tartışmanın iki yönü vardır. İlki, tüm boyutları ile seçim sürecinin toplumsal
kesimlerin meclise optimal düzeyde yansımasını sağlamaya elverişli olup olmadığıdır.
İkincisi ise, meclisteki temsilcilerin aldıkları kararlar üzerinde hangi iradenin ne
düzeyde etkili olduğudur. Temsil ettikleri halkın iradesi mi, yoksa halkın iradesinin
önüne geçen oligarşik grupların, bürokratik yapıların veya çıkar gruplarının iradesi mi?
D
emokrasi açısından temsilcinin seçmenleri
ile aynı özellikleri taşımasından daha çok,
temsil ettiği kesimin taleplerine duyarlı
olması ve onların kamu yararı çerçevesindeki çıkarlarını savunması daha önemlidir.
Yerel siyaset, yerel düzeydeki toplumu
bağlayıcı karar alma süreçlerine ilişkin,
siyasal sistem içindeki unsurların rolleri ve
süreci etkileme çabalarının bütünü olarak
tanımlanabilir. Kentlerde yerel siyasetin
odağında belediyeler yer almaktadır. Yerel
düzeydeki siyasal karar alma mekanizmasını oluşturan belediyeler, bu durumun bir
sonucu olarak siyasal mücadelenin de odak
noktasında bulunmaktadır. Belediyenin
yönetimini elde etmek, belediyenin kendi
çıkarları doğrultusunda karar almasını ve
uygulamasını sağlamak, belediyenin yürüttüğü yerel düzeydeki kaynak ve değer dağıtımı sürecini etkilemek bu siyasal mücadelenin temel noktalarını oluşturur.
Belediye meclisleri yerel siyasetin odağında yer alırken, komisyonlarda belediye
meclisindeki karar alma sürecinin odağında yer almaktadır. Belediye Kanunu’na
göre nüfusu 10.000 ve aşağı olan belediye
meclislerinde komisyon kurulması isteğe
34 Mimar ve Mühendis
bağlıdır. İl ve ilçe belediyeleri ile nüfusu
10.000'in üzerindeki belediyelerde plan
ve bütçe komisyonu ile imar komisyonunun kurulması zorunludur. Diğer alanlarda komisyon kurulması ise meclisin
isteğine bırakılmıştır. Belediye meclisi,
üyeleri arasından en az 3 en fazla 5 kişiden oluşan komisyon kurabilir. Büyükşehir belediye meclisleri için komisyon
üye sayısı en az 5, en çok 9 olarak belirlenmiştir.
Meclis ihtisas komisyonu üyeleri, seçildikten sonra ilk toplantılarında kendi
aralarından bir başkan ve bir başkan
vekili seçer. Komisyon, üye tam sayısının salt çoğunluğu ile toplanır ve toplantıya katılanların salt çoğunluğu ile karar
alır. Belediye meclislerindeki meclis
komisyonlarından bazıları şu şekildedir:
İmar, Plan ve Bütçe, Eğitim ve Kültür,
Gençlik ve Spor, Tarife ve Esnaf, Çevre
ve Sağlık, Hukuk, Sosyal Hizmetler,
Ulaşım ve Trafik, Dış İlişkiler, Halkla İliş-
kiler, Doğal Afet. Ayrıca, belediyenin bir
önceki bütçe yılına ait gelir ve giderleri
ile bunlara ilişkin hesap kayıt ve işlemlerin denetlenmesi amacıyla denetim
komisyonu kurulmaktadır.
Belediye meclisi gündeminde gelen
imar ve bütçe ile ilgili konularda karar
alınabilmesi için konunun komisyonda
görüşülmesi zorunlu tutulmuştur. İmar
ve bütçe ile ilgili gündem maddesi önce
ilgili komisyona havale edilir. Komisyonda görüşüldükten sonra ortaya çıkan
görüş rapor halinde meclise sunulur.
Komisyon raporundan sonra meclis o
konuda karar alabilir. İmar ve bütçe
dışındaki konuların komisyonlara havale
edilmesi ve komisyonlarda görüşülmesi
ise zorunlu değildir. Meclis üyeleri tarafından istenirse ilgili komisyona havale
edilebilir. Gerektiğinde bir konu meclis
başkanınca birden fazla komisyona da
havale edilebilir. Meclis dışında belediye
başkanı ya da başka bir makam, görüşül-
Marmara Bölgesinde 95
belediyedeki 512 komisyon
üzerinde yapılan bir
araştırmada meclis
komisyonu üyeleri ile
ilgili ilginç verilere
ulaşmak mümkündür.
Komisyon üyelerinin
% 49.4’Ü lisans ve
üstü eğitime sahiptir.
İkinci ağırlıklı dilimi
% 25 ile lise mezunları
oluşturmaktadır. %
11’lik ilkokul mezunu
üyenin varlığı da dikkat
çekicidir.
MECLİS
İhtisas komisyonu
üyeleri,
seçildikten
sonra ilk
toplantılarında
kendi
aralarından bir
başkan ve bir
başkan vekili
seçer. Komisyon,
üye tam sayısının
salt çoğunluğu
ile toplanır
ve toplantıya
katılanların salt
çoğunluğu ile
karar alır.
Mart - Nisan 2014 35
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
Üyelerin
Gündem Önerisi
Belediye Başkanının
Gündemi Belirlemesi
Meclis
Toplantısı
İhtisas
Komisyonları
Meclis Kararı
Belediye Başkanı
Mülki İdare Amiri
Belediye Meclis Kararı Süreci
Karar Alma Süreci Üzerinde Etkili Belediye Dışı Unsurlar
Baskı Grupları
Belde Halkı
Belediye Birlikleri
Cemaatler
Ekonomik Seçkinler
Etnik Gruplar
Hemşeri Dernekleri
Hükümet Üyeleri
Kanaat Önderleri
Kent Konseyi Üyeleri
Mahalle Muhtarları
Medya
Merkezi Yönetim Bürokrasisi
Meslek Örgütleri
Milletvekilleri
Önemli Aileler
Sivil Toplum Örgütleri
Siyasi Parti Teşkilatları
Spor Kulüpleri
Uluslararası Örgütler
36 Mimar ve Mühendis
mek üzere bir konuyu meclis komisyonuna havale edemez. Belediye meclisi,
ihtisas komisyonlarının raporları doğrultusunda karar almak zorunda değildir. Komisyon raporları alenîdir, çeşitli
yollarla halka duyurulur. Komisyon
raporları, isteyenlere belediye meclisi
tarafından tespit edilecek bedel karşılığında verilir.
Komisyon toplantılarına meclis üyeleri
dışında resmi ve sivil çeşitli kurum
temsilcilerinin ve uzman kişilerin
katılımı sağlanarak görüşlerini aktarmalarına imkan tanınmıştır. Mahalle
muhtarları ve ildeki kamu kuruluşlarının amirleri ile ildeki kamu kurumu
niteliğindeki meslek kuruluşları, üniversiteler, sendikalar ve gündemdeki
konularla ilgili sivil toplum örgütlerinin temsilcileri komisyon toplantılarına katılabilecek kişiler olarak kanunda
belirtilmiştir. Ancak, bu önemli katılım
mekanizmasının uygulamada meclis
komisyonları tarafından etkin kullanılmadığı görülmektedir.
Marmara Bölgesinde 95 belediyedeki
512 komisyon üzerinde yapılan bir
araştırmada meclis komisyonu üyeleri
ile ilgili ilginç verilere ulaşmak mümkündür. Komisyon üyelerinin %49.4’ü
lisans ve üstü eğitime sahiptir. İkinci
ağırlıklı dilimi %25 ile lise mezunları oluşturmaktadır. %11’lik ilkokul
mezunu üyenin varlığı da dikkat çekicidir. Sadece büyükşehir belediye meclislerindeki komisyonlara bakıldığında
lisans ve üstü mezunların oranının
%70 gibi yüksek düzeye ulaştığı görülmektedir.
Belediye meclislerinin temel komisyonu olan imar komisyonlarının eğitim
profili nispeten orta düzeylerdedir.
Lisans ve üstü eğitimde imar komisyonu %57.6’da kalmaktadır. İmar
komisyonundaki ilkokul ve ortaokul
mezunlarının oranı (%20.2) da birçok
komisyondan yüksektir. Buna karşın
sadece büyükşehir belediyelerine
bakıldığında imar komisyonlarında
lisans ve üstü mezun oranının %92
gibi çok yüksek bir düzeye sahip olduğu görülmektedir.
Komisyon üyelerinin meslekleri genel
olarak incelendiğinde en fazla görülen
ilk beş meslek alanı sırasıyla esnaf,
emekli, mühendislik, ticaret ve avukatlıktır. Büyükşehir belediyelerindeki
komisyonlarda ise en fazla görülen
meslek %21 ile mühendisliktir. Meslek
analizi sadece imar komisyonları için
yapıldığında mühendisler %24.8 ile ilk
sırayı almaktadır. İmar komisyonlarında çok görülen diğer meslekler mimarlık (%13.9), esnaf (%12.5), emekli
(%10.9) ve serbest meslek (%5.9)
olarak sıralanmaktadır.
Yerel siyasetle ilgili en önemli soru,
kentin yönetimi ile ilgili kararları
kimin aldığıdır. Karar alma yapısına egemen olan aktörler, kararların
birincil belirleyicileri kimlerdir?
Çoğunluğun ya da halkın karar almada etkisi nedir? Kısaca yerel siyaseti
kim yönetir. Yerel yönetimlerde en çok
kimin sözü geçer? Burada önemli olan
yerel düzeyde aşağıdaki tabloda yer alan
siyasal unsurların meşru, resmi, şeffaf
ve eşit erişime dayanan mekanizmalar
çerçevesinde karar alma ve komisyon
süreçlerine katılmalarının sağlanmasıdır. Aksi durumda gayrı meşru, gayrı
resmi, gizli ve sınırlı kesimlerin ulaşabildiği, kamu yararı yerine bireysel menfaatin öne çıktığı karar alma süreçleri
kurulabilmektedir.
Belediye meclis üyeleri gündemdeki bir
konu hakkında karar verirken bir dizi
rehber ilkeyi göz önüne almalıdır. Meclis kararı ile ilgili bu ilkeleri şu şekilde
sıralayabiliriz: a) vatandaşların hayatına
kısa, orta ve uzun vadede etkileri, b)
kamu yararına uygunluk, c) hizmette
etkinlik ve verimlilik ilkesine uygunluk,
d) stratejik plan ve performans programına uygunluk, e) kararın bütçeye etkileri, f) kabul edilebilir fayda-maliyete
sahip olma, g) etik kurallara uygunluk,
h) kararla ilgili tüm bilgilere açık olarak ulaşılabilmiş olma. Belediye meclis
komisyonlarının hazırladığı raporlar bu
ilkeleri dikkate alan, ilkeler konusunda
meclis üyelerini aydınlatıcı, yeterli bilgi
sağlayıcı ve anlaşılabilir nitelikte olmalıdır.
Meclis komisyonlarının etkinliğinin çok
yönlü geliştirilmesi konusunda yararlı
olabilecek genel ve özel bazı öneriler şu
şekilde belirtilebilir.
• Yerel siyasetin demokratik niteliğinin
geliştirilmesi.
• Belediye meclislerinin güçlendirilmesi
ve katılımcı ortamın geliştirilmesi.
• Belediye meclislerine üye olma konusundaki sınırlılıklarının kaldırılması.
• Kent konseylerinin etkinliğinin arttırılması.
• Komisyon çalışmalarına katılımın
genişletilmesi.
• Meslek odalarının ilgili komisyonlarda
daha etkin hale getirilmesi.
• Komisyon üyelikleriyle ilgili olarak
etik ilkelerin tespiti ve uygulanması.
• Komisyonlar tarafından yazılan
raporların meclis üyelerine karar öncesinde yeterli düzeyde bilgi verecek
nitelikte olması.
• Komisyon Raporların web sayfasında
güncel olarak yayımlanması.
• Büyükşehirlerdeki komisyon üyelerine yardımcı olmak üzere uzmanların
meclis bünyesinde istihdamının sağlanması.
• Komisyonlar ile bürokrasi arasında
sağlıklı bir ilişki düzeninin kurularak
bilgi akışının etkin işletilmesinin sağlanması.
• Komisyon üyelerine yönelik seçim
sonrasında eğitim ve bilgilendirme
çalışmalarının çok yönlü yürütülmesi.
• Muhalefet üyelerinin çoğunluğa
bakılmadan komisyonlarda yer almasının sağlanması.
Meclis gündemine gelen bir konu üzerinde görüş bildirme konumundaki
komisyon üyelerinin, iç çevre yanında
belediye dışındaki çevre ile de sağlıklı
bir ilişki düzeni içinde olması önem
kazanmaktadır. Komisyon üyelerinin,
Belediye Kanunu’nda da öngörülen
çerçevede, toplumun çeşitli kesimlerinin, uzmanların, üniversite, kamu
kurumları ve kent konseyi gibi organizasyonların görüşlerini almaları
raporların niteliğini zenginleştiren bir
yöntemdir. Komisyonlar kendi çalışma
alanlarında belediye paydaşlarının
bilgi ve görüşlerini ifade etmeleri noktasında adeta bir organizatör ve moderatör rolüne sahip olmalıdır. Bu yaklaşım, “kim yönetir?” sorusuna “halk için
temsilciler yönetir” cevabının verilebilmesi için bir ön koşul durumundadır.
KAYNAKLAR
Kaynak: Tarkan Oktay, Yerel Siyaset Bağlamında
Belediye Meclis Komisyonları: Marmara Bölgesi
Örneği, İstanbul: MBB Yayını, 2013. Link: (http://www.
marmara.gov.tr/document/kitap/meclis_komisyonlari.
pdf)
Mart - Nisan 2014 37
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
BELEDİYE MECLİSLERİNİN
GÜÇLENDİRİLMESİNE DAİR ÖNERİLER
Doç. Dr. Erbay Arıkboğa Marmara Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi
Ülkemizde belediye sistemi içinde, başkanların gereğinden fazla güçlü, buna karşılık
meclislerin gereği kadar güçlü olamadığı şeklinde haklı eleştiriler söz konusudur.
Ancak bunun tek sorumlusu ne başkanlar, ne de meclis üyeleridir. Bu sorunun kaynağını
toplumsal-siyasal kültürde, siyasi parti yapılanmasında, seçim sisteminde ve diğer
kurumsal mevzuatta aramak gerekir.
Ü
lkemizdeki belediye modeli, güçlü
başkanlık modelini esas almıştır. Bu
modelin temel özelliği, “yürütmenin”
farklı komisyonlar ve birimler arasında parçalanmayıp tek elde, belediye
başkanında toplanması, buna karşılık
karar verme gücünün ise meclise
bırakılmasıdır. Bu modelin icrayı güçlendirmek, kurumsal işleyişe hakim
olmak ve idari birimler arasındaki
koordinasyonu sağlamak gibi oldukça
önemli yararları söz konusudur. Güçlü
başkanlık modeli, başta ABD olmak
üzere bazı Avrupa ülkelerinde de
uygulanmaktadır.
Güçlü başkanlık modeline alternatif
bir model, çeşitli Avrupa ülkelerinde uygulama alanı bulan komisyon
modelidir. Bu modelde, bizdekine
benzer bir belediye başkanı bulunmaz.
Başkanlık, Cumhurbaşkanlığı gibi temsili bir makamdır. Yürütme işi belediyenin hizmet alanları temelinde çeşitli
komisyonlar arasında paylaşılmıştır.
Bu sistemde hakim bir güç ortaya
çıkmaz ve meclis üyelerine daha fazla
rol ve sorumluluk yüklenir. Ancak
unutulmaması gerekir ki, hiçbir model
tek başına iyi ya da kötü değildir. Her
modelin güçlü ve zayıf yanları söz
konusudur. Ayrıca bu modellerden her
biri, bir toplumun iş yapma biçimine
ve toplumsal-siyasal kültürüne diğer
38 Mimar ve Mühendis
modelden daha fazla uygun düşebilir.
Ülkemizde uzun zamandır belediyelerde uygulanmakta olan mevcut modeli
değiştirmek için gerekli bir sebep
olmadığı kanısındayım. Ancak bu
modeli kendi içinde iyileştirme ihtiyacı son derece açıktır.
Belediye meclisleri güçlendirilmek
istendiğinde, daha işin başında hangi
yoldan ilerleneceğine karar verilmesi
gerekir. Daha açık bir ifadeyle, sistemi
değiştirerek komisyon modeline geçip,
belediye meclisinin sistem içindeki
konumunu değiştirmeye dayalı bir
güçlendirmeyi mi seçeceğiz? Yoksa
güçlü başkanlık modeli ile devam edip,
o model içinde aksayan ya da zayıf
yönleri iyileştirmeyi mi seçeceğiz?
Zira bu iki modelde meclisin işlev
ve sorumlulukları oldukça farklıdır.
Bizim tercihimiz, bir sistem değişikliğine gitmeden mevcut modelin
aksayan yönlerinin iyileştirilmesidir.
Bu bağlamda güçlü başkanlık modeli
içinde belediye meclisleri nasıl güçlendirilebilir, aşağıda bu konuya dair bazı
öneriler sıralanacaktır.
Güçlü başkanlık modelinin, yürütme
yetkisini sadece ona vermek suretiyle belediye başkanını güçlendirdiği
doğrudur. Dahası belediye başkanları
doğrudan seçilmeye dayalı siyasi
meşruiyet, liderlik yeteneği ve kişisel
karizma gibi ilave güçlerden de beslenir. Ancak bu durum, belediye meclislerinin güçsüz kalacağı anlamına
gelmez. Belediye meclisinin güçlü olup
olmaması, başkanın konumundan
kısmen bağımsızdır. Güçlü başkanlık
modelinde bir belediye meclisinin üç
tür işlevi ve dolayısıyla güç kaynağı
söz konusudur: Temsil, karar verme
ve yürütmeyi denetleme. Bir meclisin gücü bu üç işlevi ne derece etkili
biçimde yapabildiğine bağlıdır. Dolayısıyla meclisi güçlendirmek için, bu
üç alanda meclis üyelerinin rolünü ve
etkinliğini artıracak türde iyileştirmeler yapmak gerekmektedir.
Belediye meclisinin üç işlevinin
birbiriyle bir bütünlük oluşturduğu
ve etkileşim içinde olduğu göz ardı
edilmemelidir. Temsil işlevi, belediye
meclis üyelerinin üzerinde durduğu
zemini ifade eder. Üyeler bu zemin
üzerine basarak diğer iki işlevi yerine
getirmeye çalışır. Zemin ne kadar
sağlam ise, üyelerin diğer iki işlevi
yerine getirme konusundaki arzuları
ve etkinlikleri daha yüksek olur. Buna
karşılık zeminde ne kadar zafiyet söz
konusu ise meclis üyelerinin diğer iki
işlevi yerine getirme arzusu ve etkinliği o oranda azalacaktır.
Ülkemizdeki mevcut sistem ve işleyişte de, her üç işlevde tutarlı bir bütün-
lük söz konusudur. Ancak bu bütünlükte,
meclisin daha pasif ve geri planda olması
yönünde bir tercih yapılmıştır. Deyim
yerindeyse, meclis üyelerinden fazla arıza
çıkarmadan sistemin çalışmasına katkı
sağlamaları beklenmektedir. Dolayısıyla
yürütme ve karar verme şeklinde iki
farklı kanada sahip olan (olması gereken)
belediye sistemimizde, “karar verme”
kanadının “yürütme” motoruna olumlu
yönde gerekli rüzgar desteğini sağlaması
istenmektedir. Seçim sistemi buna göre
kurgulanmış, karar verme sürecinde başkanın eli güçlendirilmiş ve denetim fonksiyonu da yine bu temel kurguya uygun
biçimde zayıf tutulmuştur.
Ülkemizde belediye sisteminin aksayan yönü, yürütme kanadı değil, meclis
kanadıdır. Meclisi güçlendirmek için bu
iki kanat arasındaki ilişkinin yeniden
tanımlanması gerekmektedir. Bunun için
başkanın icraya ilişkin yetkilerinde bir
azaltmaya gitmeksizin meclisleri güçlendirecek düzenlemelere ağırlık vermek
gerekmektedir. Aşağıda meclisin söz
konusu üç işlevi temelinde, meclisi güç-
Ülkemizde uzun zamandır
belediyelerde uygulanmakta
olan mevcut modeli değiştirmek
için gerekli bir sebep olmadığı
kanısındayım. Ancak bu modeli
kendi içinde iyileştirme ihtiyacı
son derece açıktır.
lendirmeye ve meclis-başkan dengesini
kurmaya yönelik bazı öneriler sıralanmaktadır. Söz konusu öneriler maddeler
halinde verilmiş ve fazla ayrıntıya girilmemiştir.
Seçim sistemi ve meclisin temsil
rolünün artırılmasına ilişkin
öneriler
1. Meclis üyelerinin seçim sisteminde,
seçmen tercihine izin verecek bir yöntem benimsenmelidir. Bu bağlamda (1)
nispi temsil sistemiyle devam edilecekse,
“tercihli liste yöntemine” geçilmelidir. (2)
İkinci bir seçenek ise, seçim sisteminin
değiştirilmesi ve “dar bölge çoğunluk sistemine” geçilmesidir.
2. Mevcut koşullarda ilk öneriyi uygulamak daha kolaydır, buna karşılık ikinci
yöntem seçmene daha fazla seçim imkanı
verir. Ayrıca ikinci model, “güçlü başkanlık modeliyle” daha uyumlu bir seçim
sistemi olacaktır. Buna karşılık, dar bölge
çoğunluk sisteminde, örneğin kota uygulamasına gitmek zor olacaktır.
3. Temsil tabanı genişletilmelidir. Bu bağlamda memur ve işçilerin istifa etmeden
seçimlere katılabilme ve yine istifa etmeden meclis üyeliği yapabilme imkanının
getirilmesi gerekir. Ancak bu kişilerin
aynı belediyenin personeli olmaması şartı
konulmalıdır.
4. Yerel seçim sistemindeki “onda birlik
baraj” uygulaması değiştirilmelidir. Bu
amaçla seçim barajı % 3 ya da % 5 gibi bir
orana indirilmelidir. İkinci olarak, onda
birlik barajdaki “hesaplama yöntemi” terkedilmeli ve normal baraj uygulamasına
geçilmelidir.
5. Tercihli liste yöntemine dayalı nispi
temsil sistemi uygulanacak ise, kontenjan
adaylığı sisteminin devam etmesi yerinde
olacaktır.
6. Belediye meclislerinde kadın üyelerin
temsilini artırıcı düzenlemeler yapılmalıdır. Ülkemizde 20 bin nüfusun altındaki
kırsal belediyelerde kadın üye oranı % 1,7
iken, 20 binin üzerindeki kentsel belediyelerde kadın üye oranı % 12’dir. Bu verilerden hareketle, “20 bin nüfusun altındaki
belediyelerde” kadın kotası uygulanabilir.
Bu amaçla “2-5 formülüne” dayalı bir kota
uygulaması (yani listelerin 2. ve 5. sırasının kadın adaylara ayrılması), nispi temsil
sisteminde, % 30’un üzerinde bir kadın
üyeyi garanti etmektedir.
7. Belediye başkanının seçim sisteminin
basit çoğunluk olarak devam etmesi yararlıdır. Ancak başkanların görev süresi iki
seçim dönemi ile sınırlandırılmalı ve kan
değişimi hızlandırılmalıdır.
Meclisin karar verme rolünün
artırılmasına ilişkin öneriler
1. Belediye başkanlığı ile meclis başkanlığının, şu ilave düzenleme yapılmak suretiyle birbirinden ayrılması yararlı olabilir:
Gündemdeki konularla ilgili, teklif edilen
Mart - Nisan 2014 39
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
konuya olan ihtiyacı, meselenin detaylarını, belediyenin gerekçelerini anlatmak
ve sorulan sorulara cevap vermek için
başkanın ya da başkanın görevlendireceği
ilgili bir bürokratın mecliste bulunma
“zorunluluğu” getirilmelidir. Nasıl ki
TBMM’de “hükümet temsilcisi” bulunmadığı zaman ilgili gündem görüşülmeyip
atlanıyorsa, burada da benzer bir yöntem
benimsenmek suretiyle, iki makam birbirinden ayrılabilir.
2. Güçlü başkanlık modelinde, meclis
üyeleri belediyeyi içeriden takip eden
değil, dışarıdan izleyen konumundadır.
Dolayısıyla belediye başkanının meclis
başkanlığı görevine son vermek için,
yukarıdaki gibi bir ilave düzenleme yapılması gerekecektir.
3. Belediye bütçesine meclis başkanlığı
için ayrı bir ödenek konulmalı, ayrıca
meclis işlerine ilişkin işlemleri takip edecek idari birim (örneğin meclis müdürlüğü) meclis başkanlığına bağlı olmalı,
ataması meclis başkanınca yapılmalıdır.
4. Başkanın veto yetkisi karşısında meclisin direnebilmesi için gerekli oy miktarını “basit çoğunluk” olarak değiştirmek
yararlı olacaktır.
5. Belediye meclislerinde meclis üyelerinin gücüne ilişkin yakınmalar, sadece
başkanla değil, siyasi parti örgütlenmesi
ile de sıkı sıkıya ilişkilidir.
6. Belediye meclislerinde birçok konuda grup kararına başvurulmakta ve bu
durum meclis üyelerinin etkinliğini zayıflatmaktadır.
7. Siyasi partilerin tüzük ve yönetmeliklerindeki grup kararlarına ilişkin düzenlemelerin gözden geçirilmesi, belediyelerde
teamül haline gelen bu uygulamanın
gerekli durumlarla sınırlanması ve üyelere özgürlük alanı tanınması gerekmektedir.
8. Rolleri ve sorumlulukları gereği anayasal ve yasal reformları hayata geçiren
siyasi partilerin, kendilerini bu reform
dalgasının dışında tutabilmeleri mümkün
değildir. Türkiye’nin demokratikleşmesine koşut olarak, yakın ve orta vadede,
başta siyasi partiler kanunu olmak üzere,
parti tüzük ve yönetmeliklerinde de değişiklik kaçınılmaz olacak ve karar verme
sürecinde üyeler daha özgür hale geleceklerdir.
40 Mimar ve Mühendis
9. Belediyelerin en önemli gündemleri
imarla ilgili konulardır. Diğer taraftan
birçok kişi, imar planlarını kentin anayasasına benzetmektedir. Dolayısıyla imarla
ilgili kararların (plan onayı ve plan tadilatı) gizli oylamayla yapılması ve 3/5 (veya
2/3) gibi nitelikli çoğunluğun aranması
uygun olacaktır. Bir sokağın adını değiştirirken 3/4 oy çokluğunu gerekli kılan
Belediye Kanununun, sokak üzerindeki
imar durumu değiştirilirken adi çoğunluğu
yeterli görüyor olması bir çelişkidir.
10. Gizli oya dayalı böylesi bir düzenleme
bir taraftan grup kararlarının etkisini kıracak ve meclis üyelerine vicdanları ile oy
kullanma “serbestisini” sağlayacak, diğer
taraftan da nitelikli çoğunluk nedeniyle
söz konusu karardaki siyasi meşruiyeti
artıracaktır.
11. Meclislerin üye sayısının yeniden belirlenmesi uygun olacaktır. Bir meclisteki
Temsil, karar verme ve
yürütmeyi denetleme. Bir
meclisin gücü bu üç işlevi
ne derece etkili biçimde
yapabildiğine bağlıdır.
Dolayısıyla meclisi
güçlendirmek için, bu üç
alanda meclis üyelerinin
rolünü ve etkinliğini artıracak
türde iyileştirmeler yapmak
gerekmektedir.
üye sayısının fazla olması, daha iyi temsil
anlamına gelmez. Üye sayısının fazlalığı
müzakere ortamının sınırlı olmasına, üyeler arasındaki etkileşimin azalmasına, tek
tek üyelerin öneminin azalmasına, buna
karşılık parti grubunun ya da gruptaki
etkili kişilerin öne çıkmasına neden olur.
Bu nedenle meclis üye sayılarının azaltılması yararlı olacaktır.
12. Meclis üyelerinin özlük haklarında iyileştirmeler yapılmalıdır.
Meclisin denetim rolünün
artırılmasına ilişkin öneriler
1. Meclisin başkanı denetleme yolları arasında olan “gensoru” ve “faaliyet raporu”
oylamaları için çok yüksek oranda belirlenmiş olan 3/4 şeklindeki oy çokluğunu, 3/5
gibi daha makul bir orana çekmek yararlı
olacaktır. Mevcut oran ulaşılamayacak
kadar yüksektir. Diğer taraftan meclisbaşkan ayrılığına dayalı güçlü başkanlık
modeli nedeniyle, bu oranın 1/2'ye kadar
indirilmesi de çok isabetli olmayacaktır. Bu
oranın kolayca yakalanamayacak ama ulaşılma imkanı da olan bir orana indirilmesi
doğru olur.
2. Gerek gensoru gerekse faaliyet raporunda “Danıştay aşaması” kaldırılmalıdır.
Bu oylamalarda yeterli oya ulaşılması
durumunda, belediye başkanı başkanlıktan
düşmelidir. Meclis kararı üzerinde Danıştay
gibi bir emniyet subapının/denetiminin
varlığı, meclisin denetim işlevinin etkisini
azaltmaktadır.
3. Gensoru önergesi için şu ilave düzenlemeler de yapılmalıdır: Başkanın seçilmesini
takiben bir yıl süreyle gensoru önergesi
verilmemelidir. Ayrıca bir yılda verilecek
gensoru önergesi sayısı en çok iki ile sınırlanmalıdır. Böylece bir taraftan denetim
yolunun etkinliği artırılırken, diğer taraftan
istikrar da korunmaya çalışılacaktır.
4. Belediye meclisinin denetim yolları arasına, TBMM’dekine benzer biçimde, “meclis
araştırması” yolunun da eklenmesi yararlı
olacaktır.
5. Denetim komisyonunun üye bileşiminin
yeniden gözden geçirilmesi ve muhalefet
üyelerinin bu komisyonda daha anlamlı
biçimde temsilinin sağlanması yaralı olacaktır.
Yukarıda üç başlık halinde meclislerin
güçlendirilmesini sağlayacak bazı yasalkurumsal öneriler yapılmıştır. Ancak unutulmaması gerekir ki, meclislerin ne ölçüde
güçlendirileceği meselesi, temelde siyasi bir
meseledir. Burada sayılan kurumsal düzenlemeler, bu siyasi bakışın bir yansımasıdır.
Belediye sisteminin daha demokratik, meclislerin daha renkli, meclis üyelerinin daha
özgür ve müzakerelerin daha canlı olması
isteniyorsa bu ve benzeri düzenlemeleri
yapmak zor olmayacaktır. Ancak böylesi
bir siyasi karar verilmedikçe, buna benzer
düzenlemelerin yapılmasını beklemek çok
gerçekçi değildir.
Mart - Nisan 2014 41
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
KENTSEL DÖNÜŞÜMDE
BARSELONA ÖRNEĞİ
Dr. Funda Budak
Barselona, 3.2 milyon nüfusu ve 803 km2'lik alanı ile İspanya’nın otonom bölgesi
Katalonya’nın başkentidir. Barselona’nın kentsel dönüşüm konusunda hangi amaçla
örnek seçildiği sorulabilir. Niçin Barselona? Katalan başkenti üzerine dikkatleri
toplayan olgular nelerdir?
B
arselona’yı kentsel dönüşümde bir
örnek haline getiren pek çok neden
var. Önce İspanya, Franko yıllarının
izlerini silecek adımı atarak Avrupa
Topluluğu (1986) içinde yer almaya
karar verir. Bu inisiyatif Barselona’yı
da küresel finans ağları içine dahil
ederek kentsel alanını iyileştirecek,
yenileyecek ve genişletecek kentsel dönüşüm projelerine girişmek
için yeni bağlantılar ve uluslararası
destek anlamına gelmektedir. 1992
Olimpiyatları ve Forum 2004 gibi
projelerle merkezi, bölgesel ve yerel
yönetimlerin işbirliği temelinde
kentsel alanı bir kez daha düzenleme
imkânına kavuşur. Franko yönetimi
altındaki uzun sessizlik yıllarında
tam bir çöküntü alanı haline gelen
eski kent yeniden restore edilmiş,
Sant Marti bölgesindeki eski otomotiv sanayi alanı Poblenou’ya bilgi ve
iletişim teknolojisi endüstrileri yerleştirilmiş, turizm ve kültür başkenti
ilan edilmiş, sahiller ve yollar iyileştirilmiş, meydan, park, müze, kütüphane ve spor merkezleriyle donatılmış
bir Barselona’dır karşımızdaki kent.
Kent yönetimlerinin 21.yüzyıldaki
önemli enstrümanı kamu-özel ortaklıkları bütün dönüşüm projelerinde
kullanılır. Geçmişin kentsel dönüşüm
42 Mimar ve Mühendis
geleneği ile birleştirdiği yeni küresel
anlayışlar “Barselona Modeli” ismiyle
ün kazanır. “22@Barcelona”1 kentsel
dönüşümde bir benchmark olarak
kabul edilir.
Barselona’nın içinde bulunduğumuz
kentsel dönüşüm yüzyılında kazandığı önem bu başarıların üzerinden
okunmaktadır. Ancak, Barselona’nın
öyküsü bu dönüşümle ortadan kalkan
ya da yerleştirilen yaşam tarzları ve
anlayışları, aktörlerin birbirleri karşısındaki konumları, toplumsal kazanç
ve kayıpları ile de yol gösterici bir
model oluşturur.
Burada kent düzlemini belirleyen
birkaç dönem söz konusu: 1714’de
İspanyol Veraset Savaşları sonucunda
Bourbonların kentin hakimiyetini ele
geçirmesi. 1822 liberalleşme hareketi ve kentsel alandaki ilk önemli
dönüşüm Ferran Sokağı, 1860 Cerdà
Planı ve Eixample inşası, Modernismo kültürel hareketi ve yeni bir plan
arayışı: 1907 Jaussely Planı ve izlenen
uygulamalar, 1939 Franco yıllarından
hemen önceki Macià planı. 1936-1939
İç Savaş, 1939-1976 Franko ve Porcioles döneminde spekülatif hareketler,
1976’dan sonraki demokratikleşmeye
ve çok partili yaşama geçiş dönemi,
1986’da Avrupa Topluluğunun üyesi
olarak kabul edilme ve 1992’de Barselona Olimpiyatları ile karakterize olan
küresel kent dönüşümü, 2010’dan
itibaren bağımsızlık, AB yanlısı ve
milliyetçi vurgusuyla yeni bir siyasi
iradenin varlığı.
Yeni Yasalar Ve Cerdà Planı
Barselona’daki modern kentsel dönüşümlerin yolunu Paris deneyimine
benzer şekilde çıkarılan yasalar
açmıştır. 1822’deki ilk yasal çerçeve
ile uyumlu 1833’deki özerk idari
bölgeleri saptayan yeni düzenleme,
politikanın icrasına ilişkin otoritenin
paylaşımını da etkileyerek özellikle
kentsel dönüşüm türünden kararları belirlemiştir. Bu tarihi izleyen
dönemde üç yasal adım kentsel
mekânın yeniden düzenlenmesi ve
genişletilmesini kurumsallaştırmıştır.
1-“Dezamortizaciones” yani ruhani
sınıfın elindeki kentsel ve kırsal arazilerin özel ve kamusal yeni sahiplere
devri 1836 Mendizabal kararnamesi
ile yasallaşır. 2-1854’de kent surlarının yıkımı ve surlardan boşalan arazilerin kentsel araziler olarak yeniden
değerlendirilmesi hakkında karar
Barselona’nın içinde
bulunduğumuz kentsel
dönüşüm yüzyılında
kazandığı önem bu
başarıların üzerinden
okunmaktadır.
Ancak, Barselona’nın
öyküsü bu dönüşümle
ortadan kalkan ya da
yerleştirilen yaşam
tarzları ve anlayışları,
aktörlerin birbirleri
karşısındaki konumları,
toplumsal kazanç ve
kayıpları ile de yol
gösterici bir model
oluşturur.
Mart - Nisan 2014 43
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
Kent yönetiminde çeşitli idari görevler alacak olan Cadafalch
ve önde gelen mimarlar, sayısız özel ve kamusal binada,
romantik ve doğal özelliklerin tarihi aidiyetlerle buluştuğu
desenler, biçimler ve süslemelerle anıtsal simgeler yaratır.
alınır. 3-Eski sur içi kentte iyileştirmeler ve alt yapı çalışmalarını da içeren
restorasyon ile sur dışı tarımsal arazilerin kentsel arazilere dönüştürülmesi
1859’da kabul edilen Cerdà planı ile
gerçekleşir.2 Yetki ve sorumluluklara
gelince; 1845 Belediye Yasası3 kentsel
dönüşüme ilişkin yetkileri Belediye ve
merkezi hükümet arasında paylaştırmıştır. Ancak yasal açıdan otoritenin
tek sahibinin Kral ve Parlamento olması sürekli bir gerilim konusudur. Salgın
hastalıklar ve kenti yaşanamayacak
hale getiren koşullar ile 1854 Devrimi
sonucu gerekli izin Madrid’ten alınır.
Cerdà planı politik ve idari koşullardaki değişimin özgürleştirici havasında
şekillenir.
Plan genel bir ızgara yapılanmasına dayanmaktadır. Manzana adını
taşıyan 520 blok4 konutları, işlikleri,
dükkânları, bahçeleri ve avluları aynı
mekanda birleştirir. Cerdà’ya göre,
kentsel dönüşümün birimi kare apart44 Mimar ve Mühendis
man blokları (manzanas) hakların,
çıkarların ve bizzat adaletli bir eşitliğin
ifadesidir.5 Dört katlı binalar en fazla
20 m yüksekliğindedir ve 20 m genişliğindeki sokaklarla hem yatayda hem
dikeyde orantının korunduğu bir estetik ilişkisellik düşünülmüştür. Manzana, kent ve kırı iç içe geçiren blok
olarak tasarlanmıştır. Kır fikrinin dahil
edildiği bir kent, bireyin özgürlüğü ve
sosyalliği arasındaki uyumu sağlayacak
ve tüm kentliler tarafındın benimsenecek bu yaşam biçiminin yerleştiği
mekân olarak kentte yerini alacaktır.
Modernismo ve Barselona
Tarihinde Yeni Dönemeçler
Planın uygulamaları kentin farklı
grupları ve merkezi yönetimle yerel
yöneticiler arasındaki tartışmalar neticesinde uzun yıllara yayılır. Yeni eğilimler Haussmann Paris’i ve Amerikan
“Güzel ve Anıtsal Şehir” hareketlerinin
etkisi altında gelişmiştir.6 Kentsel sem-
bollerin anıtlar üzerinden okunması
temelinde kentsel estetiği kurgulayan
bu anlayışın arka planındaki toplumsal
düzeyde ise Taylor’un yeni iş örgütlenmesine dair prensipleri ve mekânsal
ayrışma yatmaktadır. Ayrıca, daha
şatafatlı bir mimari dil, yükselen milliyetçilik, ticaret sermayesinin sanayi
sermayesine dönüşümünde yükselen
yeni burjuvazinin kendi iradesini sergileme arzusu ve uluslararası ticarette
sivrilme kaygılarının varlığının da unutulmaması gerekir.
Kent yönetiminde çeşitli idari görevler
alacak olan Cadafalch ve önde gelen
mimarlar, sayısız özel ve kamusal binada, romantik ve doğal özelliklerin tarihi
aidiyetlerle buluştuğu desenler, biçimler ve süslemelerle anıtsal simgeler
yaratır. Özellikle Gaudi ve Domenech,
yüzyıl başının çok krizli ortamında kentin güzelleştirilmesi ve anıtlarla süslenmesi için çaba sarfeder. Modernismo
dönemi ve elitlerini ekonomik, politik
Bugün Barselona’da
küresel oluşumların
kent içinde yarattığı
dalgalanmalara bağlı
olarak ortaya çıkan daha
yarışmacı hizmet ve kültür
endüstrilerine odaklanan
kentsel politikalar
toplumsal ve mekânsal
ayrışmaların sorunlarına
yanıtlar aramaktalar.
ve kültürel açılardan bir önceki dönemden farklılaştıran ilkeler bunlardır.
Modernismo hareketinin kendinden
önceki modernist yaklaşım ve planlarla
hesaplaşması düşüncede, politika, sanat
ve edebiyat alanında birçokları tarafından desteklenmekle birlikte, Cerdà’nın
kent üzerindeki izlerini silememiştir.
Hatta Macia gibi plansal uzlaşmalar
onun kentleşme teorisinden pek çok
temel fikri taşır. Bununla birlikte,
kapitalist üretim biçimi daima daha
fazla üretim, büyüme ve genişlemeye
bağlı olduğundan yeni planlar ve kentsel müdahaleler Cerdà’nın toplumsal
ayrışmayı sınırlayan prensipleriyle
bağdaşmaz. Passeig de Gracia Bulvarı
mekânsal ayrışmanın elit tabakalar
lehine geliştiği bir mekân olurken sanayi çok geçmeden Eixample’da kendine
yer açarak Sant Marti’ye yerleşir. Barselona etrafındaki küçük belediyeler
Barselona’ya bağlanarak mahalle statüsüne geçirilir.
İç Savaş, merkezi ve yerel yönetim arasındaki ilişkiyi kopararak kenti iki yüz
yıl önceki savaş koşullarına geri götürür. Katalan dili, kurumları yasaklanır
ve otonomi lağvedilir. Franko dönemi
sanayi üretiminde artış fakat konut
üretiminde ihmal getirir. Yeni anlayışlar, Eixample manzanalarında yoğun
inşaat, eski kentin çürümeye terk edilmesi, kentin çeperlerinde ucuz ve spekülatif konut inşaatları ile sonuçlanır.
Yaşam kalitesinde gerilemeye yol açan
bu olgu toplumsal unsurun göz ardı
edilmesiyle sonuçlanacaktır.
SONUÇ
Yerel ile ulusal ve uluslararasında;
sanayi öncesi kentle sanayi kenti arasında; geleneksel ve modern arasında;
hakim sınıfların çeşitli katmanları ve
yoksullar arasındaki tüm bu geliş-gidişler Barselona’yı hem güçlü hem kırılgan
kılmaktadır. Bugün Barselona’da küresel oluşumların kent içinde yarattığı
dalgalanmalara bağlı olarak ortaya
çıkan daha yarışmacı, hizmet ve kültür
endüstrilerine odaklanan kentsel politikalar toplumsal ve mekânsal ayrışmaların sorunlarına yanıtlar aramaktalar.
Ancak bir yandan dönüşüm geleneğini
zorlayan ayrışmalar diğer yandan
Avrupa’da derinleşen ekonomik kriz
bu acil sorunların en uygun ve yaratıcı
çözümlerini geciktirmektedir. Barselona 2010 tarihindeki seçimle Madrid
ile yollarını ayırmaya çalışan yeni bir
yönetimi iktidara taşıyan oyları vermekte tereddüt etmemiş, bağımsız ve
kendi kaynaklarını İspanya ile paylaşmayı reddeden bir kent olarak AB’nin
bünyesinde yer alma arzusunun altını
çizmiştir.7 On yıl öncesinin imaj satan
kenti Barselona, bugün ekonomik güçlüklerin pençesinde, imajını yerel ve
bölgesel prensipleri ve özgünlükleri
üzerinden bir kere daha düşünmeye
çalışıyor. Tarihsel aidiyetler ve kültürel zenginlik vurgusunu öne çıkartan,
Katalan milliyetçiliğinin restorasyonu talepleriyle güçlenmeye çalışan
Barselona’nın İspanya ve AB’ye taleplerini nasıl kabul ettireceği, küresel
cereyanları nasıl yöneteceği ve kentsel alan müdahalelerinde kentin toplumsal sorunlarına ne ölçüde odaklanacağını zaman gösterecek.
REFERANSLAR
Peter G. Rowe, Building Barcelona: A
Second Renaixença, Barcelona: Barcelona
Regional ACTAR, 2006, s:135
2
Joan Vilagrasa Ibarz, The Study of Urban
Form in Spain, Urban Morphology, 2(1),
1988, ss: 35-44.
3
La Ley de Ayuntamientos
4
Aldo Rossi, Şehrin Mimarisi, Çev: Nurdan
Gürbilek, İstanbul: Kanat Kitap, 2006, s: 148.
5
Spiro Kostof, The City Shaped, London:
Thames and Hudson, 1991, ss:152-153.
6
Güzel ve Anıtsal Şehir Hareketleri yirminci
yüzyılın başında, Chicago ve Washington
gibi kentlerde geliştirilen manifestolarla
ortaya çıktı. Chicago’da erken klasik gökdelenlerin tasarımcısı ve 1893 Columbia
Dünya Fuarı’nın yapım şefi Daniel Hudson
Burnham (1846/1912) 1909 tarihli Chicago
planının mimarı ve Güzel Şehir Hareketinin
önde gelen ismi idi. Peter Hall; The Cities of
Tomorrow, üçüncü baskı, Oxford: Blackwell,
2002, ss:190-197.
7
2010 Seçimlerinde iktidara gelen Yönelim ve Birlik Partisi (CIU) lideri Artur Mas,
Generalitat’ın yeni başkanı oldu. 2012 Erken
Seçiminde ise 135 sandalyeli Katalonya
Meclisi’nin 50 sandalyesini kazanan parti,
iktidarı Cumhuriyetçi Sol Parti ile paylaşıyor. Katalonya her yıl devlete GSMH’nın
% 8’i olan 16 milyar Euro vergi ödüyor.
Buna karşılık hizmet ya da yatırım yoluyla
Katalonya’ya geri dönem kamu harcamalarında denk bir dağılım mevcut değil. Genç
nüfusun % 22.5 işsiz. İktidardaki her iki parti
de bağımsız bir Katalonya için mücadele
ediyor. http://www.bcn.cat/en/; http://www.
nytimes.com/2013/09/11/opinion/global/areferendum; http://tr.euronews.com/12/13.
Erişim: Mart 2014
1
Mart - Nisan 2014 45
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
KENTSEL DÖNÜŞÜMÜN
SOSYAL BOYUTU
Doç. Dr. Nail YILMAZ Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi
Sanayi devrimine kadar çoğunlukla bir azınlık deneyimi
olarak kalmış olan kentler, sanayileşmeye kadar genellikle
işlevsel ve yapısal açıdan çok az bir dönüşüm geçirmiştir.
Sanayileşme ise, kentlerin hızla büyümesine ve bir olgu
olarak kentleşmenin ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Bu manada kentleşme ilk olarak Batılı sanayileşmiş
toplumlarda görülmüştür.
T
ürkiye’deki kentleşmeyi besleyen
olgu (göç) ise daha çok 1950’lerle
birlikte etkisini arttıran ekonomik nedenler çerçevesinde ortaya
çıkmıştır. Zira iktidar çevrelerinin
1940’ların sonlarında başlattığı batı
ile yeniden bütünleşme girişimleri, hem ekonomik hem de siyasal
anlamda sonuçlarını 1950’lerle
birlikte vermiştir. Günümüzde
dünya nüfusunun % 60-70’lik bir
diliminin kentlerde yaşadığı tahmin
edilmektedir. Bu ise kentlerdeki
sorunların giderek artmasına neden
olmaktadır. Günümüz kentleri, aşırı
nüfus yığılmaları, ekonomik şartlar,
sosyal bilinçsizlik, koşulsuz ve yanlış
yer seçimleri, arz-talep eğilimleri
gibi çeşitli nedenlere bağlı bir çöküş
yaşamaktadır. İşte bu çöküş, ilgili
çevreleri çözüm arayışına yöneltmiştir. Kentsel dönüşüm bu arayışların
sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Dola-
46 Mimar ve Mühendis
yısıyla da kentsel dönüşüm, kentlerin oluşumundan çok devamı ile
ilgilenmektedir.Bu bağlamda ifade
edecek olursak kentsel dönüşüm,
zaman içerisinde eskimiş ve yıpranmış kent dokularının, günün sosyal
ve ekonomik şartlarına uygun olarak
değiştirilmesi veya yenilenmesi /
yeniden hayata döndürülmesi süreçlerini ifade etmektedir.
Tarihsel Gelişim
Kentsel dönüşüm, 20. yüzyıl başında
görülen sosyo-kültürel, ekonomik
ve fiziksel büyük dönüşümlere bağlı
olarak ortaya çıkmıştır. Dönemin
özelliği olarak beliren aşırı nüfus
hareketleri, kentlerdeki nüfus
yoğunlaşmasını ve yığılmalarını arttırmıştır. Bu durumdan rahatsız olan
yerli nüfus ise tepki olarak tarihi
kent merkezlerini boşaltarak yeni
kentsel alanlara kaymıştır. Böylece
tarihi kent merkezleri konut alanı
olmaktan çok ticaret, imalat, depo ve
bekâr odalarının yoğunlukla bulunduğu yerler olmuş; konut olarak kullanılan yerler ise daha ziyade yoksul
göçmenlerce işgal edilmiştir. Bu
gelişmeler, kent merkezlerini olumsuz yönde etkileyerek sosyo-kültürel
ve fiziksel bakımdan niteliksiz yerler
haline getirmiştir. Öte yandan II.
Dünya Savaşı’ndan büyük hasarla
çıkan ve tarihi zenginlikleri dolayısıyla büyük önem taşıyan kentlerde
yaşanan kentsel çöküntü, ilgili çevreleri konuyla yakından ilgilenmeye ve
çözüm arayışlarına itmiştir.
Bu tür kentsel dönüşüm süreçleri
daha ziyade gelişmiş Batılı ülkeler
için geçerlidir. Az gelişmiş ya da
gelişmekte olan ülkelerde ise benzer
süreçler yaşanmakla birlikte kentsel
çöküntünün nedenleri genellikle
daha farklıdır. Zira bu tür ülkelerde
yaşanan çöküntüde, yine sanayileşmenin etkisi söz konusu olmakla birlikte
daha ziyade kentlerin kademesiz,
denetimsiz, kontrolsüz ve sınırsızca
büyümesi kentsel dönüşümün başlıca
nedenidir.
Gelişmiş ya da gelişmekte olan tüm
ülkelerde farklı nedenlere bağlı olarak ortaya çıkan kentsel problemleri
çözme iddiasında olan kentsel dönüşümün ekonomik, yasal ve yönetsel,
planlama ve tasarım boyutu yanında
bütün boyutları yakından ilgilendiren
bir de sosyal boyutu bulunmaktadır.
Kentsel Dönüşümün
Sosyal Boyutu
Aslında Batı ülkelerinde 80’lerin
başından 90’ların ortalarına kadar
geçerli olan kentsel dönüşüm politikalarında, kentlerin yıpranan ve çöken
alanlarındaki ekonomik ve fiziksel
çökme / bozulmanın engellenmesi
amaçlanmış; sosyal yapı ve sosyal
ihtiyaçlar çoğunlukla göz ardı edilmiştir. Dolayısıyla zaten kentleşmenin
doğasında var olan kutuplaşma, parçalanma, marjinalleşme ve dışlanmışlıklar daha da artmıştır.
Bu ve benzeri olumsuz sonuçlar nedeniyle eleştirilen dönüşüm politikaları,
son dönemlerde terk edilerek; kentsel
dönüşümün merkezine kentsel gruplar ve toplumun tamamını ilgilendiren sosyal konular yerleşmeye başlamıştır. Bu manada günümüzde kentsel dönüşümün belki de en önemli
boyutu sosyal boyut olmuştur. Zira
sosyal gerçekliği dikkate almadan
uygulanan kentsel dönüşüm projeleri, mutlak başarısızlığa mahkûm
olacaktır.
Öyleyse sosyal boyutu, dikkate alan
kentsel dönüşüm projeleri nasıl
olmalıdır? Bu sorunun cevabını farklı şekillerde vermek mümkündür.
günümüzde kentsel dönüşümün
belki de en önemli boyutu
sosyal boyut olmuştur. Zira
sosyal gerçekliği dikkate
almadan uygulanan kentsel
dönüşüm projeleri, mutlak
başarısızlığa mahkûm olacaktır.
Mart - Nisan 2014 47
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
Ancak ortak kanaat odur ki yapılması
gereken ilk iş, dönüşüm uygulanacak
alanlarla ilgili ihtiyaç duyulacak bilgilerin toplanması, yani bölgede yaşayan
toplumun tanımlanması ve ona göre
stratejiler geliştirilmesi son derece
önemlidir. Dolayısıyla dönüşüm yapılacak alanlarda yaşayan toplumun sosyokültürel özellikleri iyi belirlenmelidir.
Zira sosyo-kültürel özellikler, nasıl bir
kentsel mekân oluşturulması gerektiği
noktasında bize yardımcı olacaktır. Söz
gelimi aidiyet bilinci ve duygusal bağlılık açısından kişilerin ne kadar süredir
o bölgede yaşıyor olduğu; komşuluk
ilişkileri, yardımlaşma ve ihtiyaçlarının
belirlenmesi açısından mensubu bulundukları etnik köken, inançları ve göç
ettikleri bölgeler; projelerin anlatılması
ve uygulanabilirliği bakımından eğitim
durumları; konu hakkındaki bilgi ve
bilinç düzeyleri ile ekonomik durumları
büyük önem arz etmektedir.
Yine ihtiyaçların karşılanması ve
problemlerin tekrarını engellemek
bakımından dönüşüm uygulanacak
alanlarla ilgili rahatsızlık veren konu
ve problemlerin tespiti; benzer şekilde
kullanıcıların kim olduğunun (kiracı/
mülk sahibi) bilinmesi,dönüşümün
niteliği ve geleceği bakımından dikkate
şayan hususlardır. Özetle ifade etmek
48 Mimar ve Mühendis
gerekirse doğru kentsel dönüşüm politikaları için doğru toplumsal tanımlamalar şarttır.
Sosyal Yönü Ağır Basan Kentsel
Dönüşüm Yaklaşımları
Sosyal yönü ağır basan farklı kentsel
dönüşüm yaklaşımları ileri sürmek
mümkündür. Ancak burada iki temel
yaklaşımdan bahsetmek yeterli olacaktır. Yaklaşımlardan ilki “Topluluk
İhtiyacı Odaklı Kentsel Dönüşüm
Yaklaşımı"dır. Bu yaklaşım, özellikle
2000’li yıllardan sonra kentlerin hızla
çöken ve bozulan konut alanlarında
yaşayan halkın topluluk bilincinin
gelişmemiş olması ve gelir düzeylerinin
düşük olması nedeniyle yaşam ve çevre
kalitelerini arttırmaktan yoksun olmalarına bakılarak geliştirilmiştir.
Bilindiği gibi günümüz kentleri ayrışma
ve farklılaşmaların yoğun bir şekilde
yaşadığı alanlar olarak dikkat çekmektedir. Bu manada kentlerde çok sayıda
topluluktan bahsetmek mümkündür.
Topluluklar ise ırksal, kültürel, dini ve
sınıfsal farklılıklara bağlı olarak ortaya
çıkabildiği gibi mekâna bağlı olarak da
gelişebilmektedir.
Mekâna bağlı olarak ortaya çıkan toplulukların kentsel dönüşüm projeleri
açısından önemi ise kamu hizmetlerinin
sunumu, kentsel mekânın ve yaşam
kalitesinin artırılması, toplumsal, ekonomik ve çevresel sürdürülebilirliğin
sağlanması gibi konular bakımından
önem arz eder. Öyle ki, aynı coğrafi
alanı paylaşan toplulukların ortak ihtiyaç ya da gereksinimlerini tespit etmek
daha kolaydır. Üsteliksöz konusu alanla
ilgili isabetli kentsel politikalar geliştirmek de daha mümkün gözükmektedir.
Bilindiği gibi kentsel alanlarda, yerleşik
nüfusun gelirlerindeki artma ve azalmaya bağlı olarak çökme veya bozulmalar meydana gelir. Bu durumda emlak
ve kira gelirleri azalır. Dahası bu alanlar bazı durumlarda atıl ve boş kalır. Ya
da evsizler, alt gelir grupları veya kente
yeni göç etmiş kişiler için geçici yaşam
alanlarına dönüşür.
Söz konusu gruplar, bu tür mekânların
iyileştirilmesi için yeterli gelire sahip
değillerdir. Öte yandan bu alanlarda
kiracılık oranlarının yüksek olması ile
nüfusun sürekli değişiyor olması, bu
alanlarda mekân sahipliği, topluluk
bilinci ya da mahalleli bilincinin yani
aidiyetin oluşmasına engel olmaktadır.
Dolayısıyla bu mahallelerde daha çok
işsiz, vasıfsız ve dezavantajlı grupların yoğunlukta olduğu demografik bir
sosyal yapı oluşur. Bu ise sağlık, eğitim
ve toplumsal hizmet sunumlarının
kalitesini düşürdüğü gibi suçluluk oranlarını arttırıp, yaşam kalitesinin sürekli
düşmesine neden olur. Bu alanlarda
topluluk ihtiyacını belirlemeden yapılacak bir dönüşüm, sorunları büyütmekten başka bir işe yaramayacaktır. Bu
nedenle söz konusu alanlarda topluluk
ihtiyaçlarının belirlenmesi önceliklidir.
Topluluk ihtiyacı odaklı yaklaşım,
çöken, bozulan, toplumsal dışlanmanın
hızla arttığı konut alanlarında yaşayan
toplulukların ortak ihtiyaç ve problemlerinin tespit edildiği, bunlara yönelik
çözüm yollarını bulan ve uygulayan bir
planlama yaklaşımıdır. Ancak söz konusu ihtiyaçların demokratik yöntemlerle,
katılımcı bir şekilde tespit edilmesi
gerekmektedir. Topluluk ihtiyacı odaklı
yaklaşım programlarında; istihdam,
toplumsal ve mekânsal güvenlik, sağlık,
eğitim ve yaşam kalitesi gibi topluluk
ihtiyaçlarına yönelik öncelikli konuların
asgari standartları belirlenerek, programın uygulanabilmesi için yeni finans
kaynakları, kurumsallaşma ve örgütlenmeye dönük öneriler ortaya konur ve
uygulanır.
Sosyal yönü ağır basan kentsel dönüşüm yaklaşımlarından ikincisi ise
“Karma Gelirli Konut Alanları Oluşturma Yaklaşımı’dır.
Günümüzde, başta Amerika Birleşik
Devletleri olmak üzere Batı kentlerindeki ayrışma, özellikle de metropollerdeki ayrışma kentsel sınıfların kamusal
ortamdaki birlikteliğini tehdit edecek
düzeyde artmıştır. Örneğin yoksullar
“tehlikeli sınıflar”; yoksul mahalleleri
ise “tehlikeli yerler” olarak görülmektedir. Öte yandan eğitim, sağlık ve kentsel
hizmetler gibi kamusal hizmetlere erişimde -piyasalaşmanın etkisiyle- yaşanan dışlamaların olması; sınırlı sosyal
ağlar ve suçun varlığı önemli sorunlar
olarak dikkat çekmektedir. Bu sorunların önüne geçilmek için“karma gelirli
konut alanları” fikri ileri sürülmüştür.
Bu yaklaşıma göre yüksek gelir düzeyine sahip olanlar ile düşük gelirliler
iç içe yaşamalıdır. Böyle bir strateji
yoksulların durumunu iyileştirecektir.
Zira zengin ya da yoksulher iki grubun
birlikte yaşaması,yoksullukla mücadele
yöntemi olarak da anlam ifade eder.
Ayrıca bu yaklaşım, toplumsal kontrolü
sağlayacak; kamusal hizmetleri arttırarak, hizmetlerin kalitesini yükseltecektir. Böylece daha kapsamlı yapısal destekler sağlanarak, kar amacı taşıyanlar
ile taşımayanlar arasındaki işbirliği
artırılacaktır.
Özetle ifade edecek olursak topluluk
ihtiyacı odaklı yaklaşım farklı topluluklara göre farklı stratejiler geliştirmeyi
hedeflerken karma gelirli konut alanları
yaklaşımı farklı sosyal grupların birlikte yaşamasını hedefleyen bir strateji
önermektedir.
Sonuç
Bu genel değerlendirmeden sonra
konuyu, Türkiye’deki kentsel
dönüşüm projelerinin niteliği ile
ilgili bilgiler vererek bağlamak
gerekirse,ülkemizdeki kentsel dönüşüm projelerinin sosyal boyutu
dikkate alınmadığı ifade edilebilir.
Bilindiği gibi ülkemizdeki kentsel
problemler,1950’lerle birlikte başlamıştır. Zira bu dönemde başlayan göç
hareketleriyle birlikte ortaya çıkan
ekonomik ve sosyal problemler mekâna
yansımış; çarpık yapılaşma ve gecekondulaşma kentlerin yasal olmayan
bir şekilde plansız büyümesine neden
olmuştur. Bu tarz kentleşme ise kentlerdeki çöküntü alanları ile birleşerek
kentlerimizi yaşanmaz hale getirmiştir.
Bu süreçte ortaya çıkan çarpık yapılaşma, 80 sonrası neoliberal politikalar ve tüm dünyayı etkisi altına alan
küreselleşme hareketleriyle birleşerek,
Türkiye’de kentsel dönüşümü başlanmıştır. 1999’da yaşanan büyük deprem
ise bu süreci hızlandırarak kentsel
dönüşümün ülkemizde olgusal hale
gelmesine neden olmuştur. Türkiye’de
kentsel dönüşüm projeleri, başta gecekondu alanlarının dönüşümü olmak
üzere, tarihi ve kültürel mirasın korunması, depreme dayanıklı konut alanlarının geliştirilmesi, yasal olmayan ve sağlıksız konut alanlarının dönüştürülmesi
çerçevesinde uygulamaya sokulmuştur.
Kentsel dönüşüm yaklaşımı ise genellikle fiziki dönüşümü hedeflemiştir. Bu
ise kentsel dönüşümü, konut yetersizliğinin giderilmesi ya da niteliksiz konutların iyileştirilmesi gibi basit bir düzeye
indirgemiştir. Böylece her yerde benzer
kentsel dönüşüm projeleri uygulamaya
sokulmuş; farklı sosyo-kültürel ve ekonomik gerçeklikler göz ardı edilmiştir.
Ancak her yerin kendine özgü koşulları
vardır. Bu koşullar dikkate alınmadan
yapılan dönüşümler başarısız olmaya
mahkûmdur.Dolayısıyla planlama,
ekonomik, sosyal, örgütlenme ve yasal
koşullar bakımından uyulması gereken
stratejiler iyi belirlenmelidir. Stratejiler belirlenirken sosyal boyutun ihmal
edilmemesi; sosyo-kültürel ve demografik özelliklerin dikkate alınması
önemlidir. Dahası uygulamalar katılımcı; halkın istek ve taleplerini dikkate
alan bir çerçevede yapılmalıdır.
Kaynakça
1. Ercan, Z. Müge Akkar, “ Kentsel Dönüşümde
Yeni Bir Planlama Yaklaşımı: Topluluk İhtiyacı
Odaklı Planlama, Gecekondu, Dönüşüm, Kent:
Tansı Şenyapılı’ya Armağan, ODTÜ Mimarlık
Fakültesi, Ankara, 2009.
2. Özden, Pelin Pınar, Kentsel Yenileme, İmge
Kitabevi, Ankara; 2008.
3. Uluslararası Kentsel Dönüşüm Uygulamaları Sempozyumu, İstanbul 2004, Küçükçekmece
Belediyesi Atölye Çalışması, İstanbul, 2005.
Mart - Nisan 2014 49
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
6360 Sayılı Yeni Büyükşehir Belediye
Yasası Üzerine Bir Değerlendirme
Prof. Dr. Hüseyin GÜL Süleyman Demirel Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü
1980’li yıllarla birlikte yaygınlaşmaya başlayan ve 1990’larda egemen hale gelen
neoliberal küresel kapitalist sistemde, sermaye ve emek yoğun sanayi ekonomilerinin
ve aşırı uzmanlaşma ve iş bölümü temelli Fordist üretim biçiminin yerini, esnek
uzmanlaşmaya ve üretim biçimlerine dayalı bilgi ve teknoloji yoğun yeni ekonomiler aldı.
Bilgi-iletişim hızı ve hacmi ile ulaşım teknolojilerinin ve ağlarının kapsamı inanılmaz
boyutta gelişti. Bu süreçte ulus devletlerdeki merkez odaklı kalkınma yerini, piyasa ve
özel sektör odaklı yerel-bölgesel kalkınma aldı. Diğer yandan da ulus-üstü küresel
yapılar ve piyasa aktörleri daha fazla öne çıktı. Ulusal ve uluslararası sermayenin
hareketliliği arttı. Mülkiyet, ticaret, sermaye, bilgi ve teknoloji hareketleri küreselleşti.
K
üreselleşen dünyada kentler de, küresel kapitalist sistemin işleyişini sağlayan önemli bağlantı noktaları olarak
öne çıktı ve lokomotif güç ve yeni yatırım alanları ve
cazibe merkezleri haline dönüştü. Aynı zamanda artan
küresel rekabet ortamında kentler, ulusal-küresel ölçekte
yatırım çekebilmek ve kendini daha iyi pazarlayabilmek
için diğer kentlerle daha sıkı ve doğrudan yarışır hale
geldiler. Bu nedenle, tüm ülkelerde kentsel mekanların,
özellikle de küresel bağlantısı olan, küresel yatırım çekebilecek, ülkenin küresel rekabet konumunu güçlendirebilecek kentlerin iyi ve etkin yönetilmesi çok daha önemli
hale geldi (Ergun, Gül ve Sallan Gül, 2013). Bu bağlamda
da, kentsel politikalar ve projeler ön plana çıktı. Merkezi
ve yerel yönetimler, kentleri daha iyi ve etkin yönetebilmek ve daha rekabetçi hale getirebilmek için hummalı
çalışmalar yapmaya başladılar.
Neoliberal kapitalist ideolojik çerçevede dünya hızla
dönüşürken, devletlerle beraber kentler de, yeni dünyaya
ayak uydurabilmek için hızla dönüşmeye başladı. Bu çerçevede, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de, özellikle
İstanbul, Ankara, İzmir başta olmak üzere birçok kent,
kentsel dönüşüm ve yatırım projeleri ile yeniden yapılandırılmakta ve cazip hale getirilmeye çalışılmaktadır.
Son kentsel dönüşüm yasaları ile 6360 sayılı yasa da,
kentleri daha etkin yönetilen ve küresel ölçekte rekabet
50 Mimar ve Mühendis
edebilen hale getirmeyi hedeflemektedir. 1950’lerden bu
yana yaşanan, ama özellikle 1980’lerden sonra hız kazanan kentleşme beraberinde kontrolsüz kentsel büyüme,
çarpık yapılaşma, çevre kirliliği, trafik sıkışıklığı, verimli
toprakların kaybı, hizmet aksamaları ve yönetsel parçalanma gibi sorunları da beraberinde getirmiştir (Gül
ve Batman, 2013; Trusilova, Jung ve Churkina, 2009).
Kapasite ve kaynak yetersizliği olan yerel yönetimler bu
sorunlarla baş etmede yetersiz kalmaktadır. Bu süreçte,
özellikle çok büyüyen kentsel mekanlarda etkin hizmet
sunum ve yönetim modelleri geliştirmek için birçok ülkede denemeler yapılmış veya yapılmaktadır. Türkiye’de
de 1984’te yapılan reform ile iki düzeyli bir büyükşehir
yönetim modeli denenmiş ve zaman içinde yaşanan
gelişmelere paralel olarak bu denemeler son dönemde
yeni bir ivme kazanmıştır. İktidarın mevcut sıkıntılara
da çözüm olarak sunduğu 2012 yılı sonunda çıkarılan
6360 sayılı yeni yasa ile il ölçeğinde yeni bir büyükşehir
belediye modeli uygulamaya konmuştur. Bu çalışma,
yeni büyükşehir yönetim modeline açıklık getirerek, yeni
yasanın getirdiği büyükşehir sisteminin, yönetsel ve mali
özelliklerini ve ilkelerini sunmakta ve değerlendirmektedir. Konuyu anlaşılır kılabilmek için, Türkiye’de yaşanan
kentleşme süreçleri ve dinamikleri de kısaca incelenmektedir.
Türkiye’de Kentleşme Dinamikleri ve
Kentsel Alan Yönetimi
Türkiye’de kente göç ve kentleşme 1950’lerden itibaren
hızlanmıştır. 1970’lerden sonra ise, banliyöler kırsal
alanlarla birleşmeye başlamıştır. 1980’lerden itibaren de,
kentleşme daha fazla hızlanmış, genelde plansız, düzensiz
ve sıçramalı bir metropolleşme yaşanmıştır. Bunun sonucu olarak kent merkeziyle bütünsel bağı olmayan konutticaret-sanayi bölgeleri ortaya çıkmıştır. Desantralize
bir kent formu oluşmaya başlamıştır. Bu durum kentsel
mekanda yetersiz kentsel hizmet sunumu, plansız kentleşme, çevre ve yaşam kalitesi sorunları ortaya çıkarmıştır. Yerel yönetimler, özellikle yoğun göç alan metropoliten alan yönetimleri, kapasite ve kaynak yetersizlikleri
nedeniyle bu sorunlarla baş etmede yetersiz kalmışlardır.
Özellikle 1970’lerden itibaren tüm Türkiye’de daha etkin
ve etkili kentsel hizmet sunumuna ihtiyaç doğmuştur. Bu
süreçte, çok büyüyen kentsel mekanlar için 1980 askeri
müdahalesi sonrasında Türkiye’de model arayışları başlamıştır. 1984 yılında çıkarılan yasa ve kanun hükmünde
kararnamelerle, İstanbul, Ankara ve İzmir’de iki kademeli
büyükşehir belediye yapısı kurulmuştur. Büyükşehirlerin
yapı, statü, görev, yetki ve sorumlulukları da yine aynı
tarihte çıkarılan 3030 sayılı yasa ile belirlenmiştir. Daha
sonra 1999’a kadar aralıklarla çıkarılan yaslarla büyükşehir sayısı 16’ya ulaşmıştır.
Büyükşehir belediyeleri, anakent etrafında yer alan, ekonomik açıdan egemen merkeze bağımlı uydu kentlerden
oluşan kentsel alanın, metropoliten ölçekte yönetiminden
sorumlu kılınmıştır. 2003’te 5019 sayılı yasa büyükşehir
belediyelerinin sınırlarının genişletilmesine ilişkin ilk
girişimdir. 5025 ve 5026 sayılı yasalar da büyükşehirlerin genişlemesi açısından önemlidir. 2004 yılında 5216
sayılı “Büyükşehir Belediye Kanunu” ile büyükşehirlerin
sınırları genişletilmiş ve belde belediyeleri de büyükşehir
sınırlarına dahil edilmiştir. 2008’de 5747 sayılı “Büyükşehir Belediye Sınırları İçerisinde İlçe Kurulması ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” ile
de genişletmeler yapılmıştır. Ayrıca, 1993 ve sonrasında
kurulan sekiz büyük şehrin sınırları içindeki ilk kademe
belediyeleri ilçe belediyelerine dönüştürülmüştür. Aynı
yasa ile ayrıca çeşitli büyükşehirlerde yeni ilçeler de
kurulmuştur. (Arıkboğa, 2012: 4-8).
Ancak son yıllarda, büyükşehir belediyelerinin yönetiminden sorumlu oldukları kent merkezlerinin dışında,
yakın bölgelerinde kentleşme ciddi boyutlara ulaşmış,
izinsiz ve plansız yapılaşma kontrol edilememiş, çevre
ve çarpık kentleşme sorunları artmış, kontrollü ya da
kontrolsüz yeni kentsel alanlar oluşmuştur. Bunun sonucu, tek bir anakent yönetim biriminin sınırlarını aşan
kentleşme ve kentsel bölge oluşumları söz konusudur. Bu
kent bölgeler, kendi başına bir kent ya da anakent olma
Tablo 1: Türkiye’deki Büyük Kentsel Alan Sayıları (TUİK, 2012)
Kent Nüfusu
10 milyon ve üstü
5 - 10 milyon
1 - 5 milyon
500 Bin - 1 milyon
100 - 500 Bin
Belediye Nüfusu %
1950
0
0
0
1
5
%27,5
1980
0
0
3
1
29
%57
2013
1
0
9
7
130
%85
Tablo 2: İstanbul Kentsel Alanı: Nüfus, Büyüklük ve Yoğunluk (Cox, 2012)
Yıl
(km2)
1950
2012
Değişim: 1950-2010
Nüfus (Milyon)
1
13
1,200%
Alan Büyüklüğü (km2) Yoğunluk
60
1,350
2,100%
15,600
9,400
-39,7%
Harita 1: Türkiye’de Büyükşehirler Haritası
Siyah Renk: Mevcut Büyükşehirler
Gri Renk: Yeni Büyükşehir Olan İller
Tablo 3: Yerel Yönetimlerin Türlerine Göre Paylarda Değişim (Koyuncu, 2012)
Mevcut Paylar (Bin TL) Yeni Paylar (Bin TL) Değişim (%)
İl Özel İdareleri
2.918.302
1.334.157
-%54.3
Belde Belediyeleri
1.646.976
553.996
-%66.4
İl/İlçe Merkez Belediyeleri
5.837.217
3.485.398
-%40.3
Büyükşehir İlçe Belediyeleri
3.808.366
6.856.493
+%80
Büyükşehir Belediyeleri
11.150.978
16.262.911
+45.8
Mart - Nisan 2014 51
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
Büyükşehir belediyesi il düzeyinde görevli hale geldiğinden,
büyükşehir belediye başkanı da il bazında, tüm il seçmenlerince
seçilen, daha güçlü bir başkana dönüşmektedir. Buna karşın, il
özel idarelerinin başında yer alan valiler, il özel idarelerinin
kaldırılmasından dolayı protokol makamına dönüştüğünden;
büyükşehir olan illerde valiye bağlı olarak Yatırım İzleme ve
Koordinasyon Başkanlığı (YİKB) kurulmaktadır.
özelliği taşıyan kentsel alanların mekansal ve fonksiyonel olarak birbirlerine
bağlandığı çok merkezli kentsel alanlar
niteliğinde alanlardır. İstanbul-Kocaeli
Bölgesi, Bursa-Yalova, İzmir-MenemenManisa, Mersin-Tarsus-Adana yöreleri,
kent bölge oluşumlarının gözlendiği bölgelere örnek olarak verilebilir.
Yukarıdaki tabloda görüldüğü gibi
Türkiye’de 1950 yılında 1 milyon nüfusu
sınırında sadece İstanbul yer alırken,
bugün 1 milyonu aşmış olan 10 kent
bulunmaktadır. Türkiye’de belediye
nüfusunun yarıdan fazlası da 500 bin
ve üzeri nüfusa sahip kentlerde yaşamaktadır. Yeni büyükşehir olan 30 il ise
toplam nüfusun yaklaşık % 75’sine sahip
bulunmaktadır. Aşağıda verilen Tablo 2,
İstanbul örneğinde kentsel alanlardaki
yerleşim yoğunluğuna ilişkin bilgi vermektedir. Buna göre, kentsel alanlarda,
coğrafi alan olarak büyüme, nüfus olarak
yaşanan büyümeden daha fazladır. Yani
kentlerimizde nüfus yoğunluğu düşmektedir. Bu da kentleşmeye giderek daha
fazla verimli toprak kaybı anlamına da
gelmektedir. Yeni büyükşehirlerde de
nüfus yoğunluğu, tüm il kentsel alan
kabul edildiği için, düşmektedir.
52 Mimar ve Mühendis
6360 Sayılı Yeni Büyükşehir
Belediye Yasasının Yönetsel
Boyutları
Yasa aslında yeni bir büyükşehir belediye
yasası değil ama 2004 tarihli 5216 sayılı
Büyükşehir Belediye Yasası’nda değişiklik yapan bir yasa olmaktan çok öte.
Yerel ölçekte yönetsel açıdan il yönetiminin ve yerel yönetim sisteminin yapısını
değiştirilmektedir. Bu değişiklikler çerçevesinde, 6360 sayılı yasa ile büyükşehir
sayısı 30’a yükseltilmekte ve büyükşehir
belediyeleri tüm il düzeyinde il ölçeğindeki hizmetleri sunmakla görevli kılınmaktadır. Aşağıda verilen haritada, bu 30
büyükşehir belediyesi gösterilmektedir
(Büyükşehir belediyesi olan mevcut 16 il
– Adana, Ankara, Antalya, Bursa, Diyarbakır, Erzurum, Eskişehir, Gaziantep, İzmir,
Kayseri, Konya, Mersin, Sakarya, Samsun
– ile yeni büyükşehir olan 14 il – Aydın,
Balıkesir, Denizli, Hatay, Kahramanmaraş, Malatya, Manisa, Mardin, Muğla,
Ordu, Şanlıurfa, Tekirdağ, Trabzon ve
Van). 30’dan fazla yeni büyükşehir ilçe
belediyesi kurulmaktadır. Ancak, yeni
büyükşehir olan 30 ilde yer alan 1.000’i
aşkın belde belediyesi kapatıldığından
3 bin olan belediye sayısı 1.400’e düş-
mektedir. Ayrıca, yine il ölçeğinde yerel
yönetim birimi olan 30 il özel idaresi ile
16.000 köy özerk yerel yönetim birimi
de kapatılıyor. 2008’deki yasal düzenlemeden sonra da nüfusu 2000’in altına
düşen 559 belediye de kapatılmıştı.
Büyükşehir belediyesi il düzeyinde
görevli hale geldiğinden, büyükşehir
belediye başkanı da il bazında, tüm il
seçmenlerince seçilen, daha güçlü bir
başkana dönüşmektedir. Buna karşın, il
özel idarelerinin başında yer alan valiler, il özel idarelerinin kaldırılmasından
dolayı protokol makamına dönüştüğünden; büyükşehir olan illerde valiye bağlı
olarak Yatırım İzleme ve Koordinasyon
Başkanlığı (YİKB) kurulmaktadır. Bu
Başkanlıklar, tüzel kişiliğe ve bütçeye
de sahip birimler olarak, il ölçeğinde
kamu kaynaklarının koordinasyonunda
sorumlu olacaklardır. Kapatılan il özel
idaresi ve belediye personeli de büyükşehir, yeni oluşturulan başkanlıklar ile
diğer ilgili birimlerde görevlendirileceklerdir.
6360 Sayılı Yeni
Büyükşehir Belediye Yasasının
Mali Sonuçları
Büyükşehir belediyelerine merkezi
hükümet bütçesinden aktarılan payların
oranı; büyükşehir belediyesi sınırları
içinde toplanan genel bütçe vergi gelirlerinin (GBVG) % 5’inden % 6’sına çıkarılmaktadır. Bu paydan büyükşehir belediyesine doğrudan verilen kısım, % 70’ten
% 60’a düşürülerek, kalan kısmın büyükşehir belediyeleri arasındaki paylaşımı
için nüfus kriterine ek olarak yüzölçümü
kriteri getirilmektedir. Büyükşehir
ilçe belediyeleri payı da GBVG’nin %
2.50’sinden % 4.50’sine çıkarılmaktadır.
Ancak, diğer belediyelerin payı GBVG’nin
% 2.85’inden % 1.50’sine; ve il özel idarelerinin payı GBVG’nin % 1.15’inden %
0.50’ine düşürülmektedir.
Toplam nüfusun yaklaşık % 75’ine hizmet edecek olan büyükşehir belediyeleri
ile büyükşehir ilçe belediyeleri, genel
bütçe vergi gelirlerinden aktarılan toplam yerel yönetimler payının yaklaşık %
81’ini alacaklardır. Şu anda büyükşehir
ve büyükşehir ilçe belediyeleri toplam
nüfusun % 50’sine hizmet etmekte ve
payların da % 59’unu almaktadır. Bu
Mart - Nisan 2014 53
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
durumda hizmet götürecekleri alan, alan
olarak en büyük 10 ilin 9’u büyükşehir
olduğu da göz önüne alındığında, (İstanbul ve Kocaeli hariç, ilden ile değişmekle
beraber) birkaç kat ile 10-20 kat arttığı
söylenebilir. Bunun yanında yeni büyükşehirlerin hizmet sunacakları nüfus da
30 il toplamı bazında % 54 civarında
artmaktadır. Buna karşın büyükşehirlere aktarılacak paylar tüm 30 il bazında
ortalama yaklaşık % 37 artmaktadır. İller
bazında karşılaştırıldığında ise en fazla
yeni büyükşehir olan illerin aldıkları
paylar artmaktadır. En fazla artış sırasıyla Muğla (% 90), Van (% 77), Erzurum
(% 71), Balıkesir (% 65) ve Tekirdağ
(% 63) büyükşehir belediyelerinde gerçekleşecektir (Koyuncu, 2012). Bu yeni
durumda yerel yönetimlerin genel bütçe
vergi gelirlerinden alacakları paylardaki
değişim, TEPAV’ın yaptırdığı bir çalışma
ile hesaplanmıştır. Paylardaki değişimin
aşağıda verilen Tablo 3’teki gibi olması
beklenmektedir.
6360 Sayılı Yeni Büyükşehir
Belediye Yasasının Değerlendirmesi
Temelde İstanbul ve Kocaeli modeli tüm
Türkiye’ye yaygınlaştırılarak, büyükşehir
belediye sistemi tektipleştirilmektedir.
Ancak, yeni sistemin, ciddi bir araştırmaya ya da var olan alan araştırma bulgularına dayanılarak oluşturulduğu söylenemez. İstanbul ve Kocaeli dışında kalan
28 il farklı büyüklükte ve kentleşmişlik
düzeyinde olmasına, farklı sorun ve ihtiyaçlara sahip bulunmasına rağmen, yeni
sistemin bu illerde nasıl işleyeceğine dair
ciddi bir çalışma da bulunmamaktadır.
54 Mimar ve Mühendis
Yeni sistemde, il bazında bütünleşik ve
dikey koordineli bir kentsel yönetim
anlayışını çerçevesinde iki kademeli
metropoliten yönetim modeli korunmaktadır. Büyükşehir belediyelerinin
alan yönetimi özelliği ile toplu taşıma,
çevre koruma, imar planlaması, yol, su,
kanalizasyon hizmetleri gibi il bölge
ölçeğinde kır-kentsel hizmetler sunacağı
kabul edilebilir. Ancak artık 30 ilde halka
hizmet götüren yerel yönetim birimleri
olarak sadece büyükşehir belediyeleri ile
büyükşehir ilçe belediyeleri bulunacaktır.
Yani daha merkeziyetçi ve bütünleşik,
çeşitlilik içermeyen bir modele geçilmektedir. Üst büyükşehir belediyesinin
alt düzey ilçe belediyeleri üzerinde bazı
yönlendirme, denetleme ve onay yetkileri de devam etmektedir. Ancak, alt düzey
belediyeler de kendilerine bırakılan
alanlarda özerk olarak hizmet üretmeye
ve gönderdikleri temsilcilerle büyükşehir
belediye meclisini oluşturmaya devam
edecektir.
Sonuç ve Değerlendirme
6360 sayılı yasa ile Türkiye’de,
Anayasa’da öngörülenin ötesinde büyükşehir ağırlıklı yeni bir yerel yönetim
sistemi kurulmaktadır. Bu yeni sistem, il
bazlı, kır-kentsel bütünkent alan yönetim
modeli niteliğindedir. Büyükşehir belediyelerinin yetki alanı genişletilirken, tüm
il seçmenlerince seçilen ve daha fazla
mali olanakları olan, çok daha güçlü bir
büyükşehir belediye başkanlığı yaratılmaktadır. Yasa birçok yerel yönetim birimini kapattığı için, yerel özerklik, katılım,
yerindenlik gibi açılarından sorunlu
gözükmektedir. Katılımı ve yerinden
yönetim olanaklarını kısıtlarken, yeni
katılım mekanizmaları sunma ya da var
olanların daha etkin kullanımı konusunda yetersiz kalmaktadır.
Dolayısıyla yasanın temel amacı, seçimlere hazırlık dışında, iller ve kentsel
alanlar ile kentsel büyümeyi daha etkin
ve eşgüdümlü yönetmektir. Bu bağlamda
görece gelişmiş-kentleşmiş illerde kentbölge oluşumunu olumlu etkileyecektir.
Bu bağlamda kentsel büyümenin, çevre
koruma kaygılarıyla daha sağlıklı ve
planlı yönetilmesi de beklenebilir. Ayrıca,
kısa süre önce kurulan bölgesel kalkınma
ajanslarının ve il özel idarelerin hizmet
sunum ve eşgüdüm yetersizliklerinin
aşılmasına katkı yapacaktır. Ancak, kentsel hizmetlere erişilebilirliğin sağlanması
için özel önlemlerin ve politikaların geliştirilmesi, yeni yerel finansman kaynaklarının yaratılması ve yönetsel kapasitenin
güçlendirilmesi gerekecektir. Sonuç
olarak; yatırım çekebilmek için küreselulusal sermayeye hitap etmenin önemli
hale geldiği günümüzde, belirtilen eksikliklerin giderilmesi durumunda, yeni
büyükşehir belediye modelinin, gelişmiş
kentleri ve bölgeleri kullanarak Türkiye
olarak küresel ekonomide daha iyi yarışmak ve ekonomik büyümeyi yönetmek
açısından olumlu katkısı olacaktır.
Kaynakça
Arıkboğa, E. (2012), “Büyükşehir Belediye Modeli
ve Reform”, Marmara Sosyal Araştırmalar Dergisi,
Sayı 2 (Haziran): 1-32.
Cox, W. (2012), The Evolving Urban Form: Istanbul,
http://www.newgeography.com/content/003020-theevolving-urban-form-istanbul, (ET. 25.02.2013).
Ergun, C., Gül, H. & Sallan Gül, S. (2013), “Neoliberal
Küreselleşme ve Küresel Kent”, içinde C. Ergun, M.
Güneş & A. Dericioğullari Ergun (eds.), Kent Üzerine
Özgür Yazılar, pp. 40-69, Bağlam Yayınları, İstanbul.
Gül, H. ve Batman, S. (2013), “Dünya ve Türkiye
Örneklerinde Metropoliten Alan Yönetim Modelleri ve
6360 Sayılı Yasa”, Yerel Politikalar, 3 (Ocak-Haziran):
7-47.
Koyuncu, E. (2012), Yenilenen Yerel Yönetim Sisteminde Belediye ve İl Özel İdarelerinin Genel Bütçe
Vergi Gelirlerinden Alacakları Payların Karşılaştırmalı Analizi, TEPAV, http://www.tepav.org.tr/upload/
files/1352878676-4.Yenilenen_Yerel_Yonetim_Sistemi_Karsilastirmali_Analizi.pdf, (ET. 18.03.2014)
Trusilova, K., Jung, M., & Churkina, G. (2009), “On
Climate Impacts of a Potential Expansion of Urban
Land in Europe”, Journal of Applied Meteorology and
Climatology, 48: 1971-1980.
TUİK (2012), Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi
(ADNKS) Sonuçları, http://tuikapp.tuik.gov.tr/ (E.T.:
21.06.2013).
Mart - Nisan 2014 55
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
BELEDİYELER VE KENT KONSEYLERİ:
TEMSİLDEN KATILIMA
Enes Battal KESKİN Bursa Kent Konseyi Genel Sekreteri
Ülkemizde Yerel Gündem 21 (YG21) Programı’nın bir sonucu olarak görülen kent
konseyleri, 2005 yılında yayınlanan 5393 Sayılı Belediye Kanunu’nun 76.maddesinde
yer alarak yasal bir statü kazanmıştır. Kentle ilgili hemen her konuda, ortak aklı
harekete geçirerek görüş oluşturma kabiliyeti, kent konseylerine kentlerin geleceğini
belirlemede çok önemli bir fonksiyon yüklemektedir.
K
anunun çıkmasından sonra- ki kanun
belediyelerce kent konseyi kurmanın
bir zorunluluk olduğu şeklinde yorumlanmıştır- kent konseylerinin sayısı
hızla artarken uygulamada birçok zorluk
ortaya çıkmıştır. Son şeklini 2009 yılında
alan “kent konseyleri yönetmeliği” ile bu
süreçteki olumsuzluklar ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır. Ancak ne kanun ne
de yönetmelik kent konseylerine kuruluş,
işlevsellik ve sürdürülebilirlik noktalarında yeterli desteği sağlayamamıştır. Özellikle belediye başkanlarının, kent konseylerinin işlevini kavrayamamış olması, bir
kısım belediye başkanlarının ise, yetkilerini paylaşacak yeni bir kurumun ihdas
edildiği endişesine kapılması kent konseylerinin hayatiyet bulmasının önünde
en büyük engel oluşturmuştur. Biz bu kısa
çalışmada; belediye ve kent konseyi ara-
56 Mimar ve Mühendis
sındaki ilişkileri “mevzuat” çerçevesinde
ele alacak ve mevcut durumun tespitini
yapacağız. Kent konseylerinin işlevsellik
kazanması adına birkaç öneri getirerek
çalışmamızı noktalayacağız.
Belediye ve Kent Konseyi
Konuya vakıf olmak adına tanımlarla
başlamak kanaatimizce uygun olacaktır.
Mevzuatta belediye; “Belde sakinlerinin
mahallî müşterek nitelikteki ihtiyaçlarını
karşılamak üzere kurulan ve karar organı
seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan, idarî ve malî özerkliğe sahip kamu
tüzel kişisi”(5393 Sayılı Belediye Kanunu,
Madde; 3a) olarak tanımlanmaktadır.
Kent konseyi ise; “merkezi yönetimin,
yerel yönetimin, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının ve sivil
toplumun ortaklık anlayışıyla, hemşehrilik hukuku çerçevesinde buluştuğu;
kentin kalkınma önceliklerinin, sorunlarının, vizyonlarının sürdürülebilir
kalkınma ilkeleri temelinde belirlendiği, tartışıldığı, çözümlerin geliştirildiği
ortak aklın ve uzlaşmanın esas olduğu
demokratik yapılar ile yönetişim
mekanizmaları”(Kent Konseyi Yönetmeliği, Madde; 4b) olarak tanımı yapılmaktadır.
Bu tanımlara göre iki yapı arasındaki
en büyük farklılık birinin “kamu tüzel
kişisi”, diğerinin ise “ortak aklın ve
uzlaşmanın esas olduğu demokratik
yapılar” olarak tanımlanmış olmasıdır.
Bu farklılığı daha belirgin hale getirecek metni ise kent konseylerine yasal
bir statü kazandıran 5393 sayılı belediye kanununun 76. maddesinin gerekçesinde bulmaktayız. Bu gerekçede
kent konseyleri ile ilgili olarak; “kentte
yaşayanlar arasında hemşehrilik bilinci, kent vizyonunun geliştirilmesi, kent
hak ve hukukunun korunması, sürdürülebilir kalkınma, çevreye duyarlılık,
sosyal yardımlaşma ve dayanışma, saydamlık, hesap sorma ve hesap verme,
katılım ve yerinden yönetim ilkelerini
hayata geçirebilmek amacıyla sivil bir
danışma forum ve danışma mekanizması oluşturulmasının yararlı olacağı
düşünülmüştür” denilmektedir.
Belediye ve Kent Konseyi
İlişkileri: Mevzuat Ve Uygulama
Belediyeler ile kent konseyleri arasındaki ilişkileri düzenleyen mevzuat;
5393 sayılı belediye kanunu ve kent
konseyleri yönetmeliğidir. Burada
konu, bu iki metin çerçevesinde ele
alınacaktır.
I. 5393 Sayılı Belediye
Kanunu’na Göre
1- Kent Konseyi’ne Destek: “Belediyeler, kent konseyinin faaliyetlerinin
etkili ve verimli yürütülmesi konusunda yardım ve destek sağlar.” Kent
Konseyi’ne destek sağlayan belediye
sayısı her geçen gün artmakla beraber
hala, belediyeler için bu durumun istisna olduğunu ve kaide haline gelmediğini vurgulamalıyız.
2- Kent Konseyi’nde Oluşturulan
Görüşler: “Kent konseyinde oluşturulan görüşler belediye meclisinin
ilk toplantısında gündeme alınarak
değerlendirilir.” Kent konseyinde oluşturulan görüşleri, belediye meclisine
Özellikle belediye
başkanlarının, kent
konseylerinin işlevini
kavrayamamış olması, bir
kısım belediye başkanlarının
ise, yetkilerini paylaşacak
yeni bir kurumun ihdas
edildiği endişesine kapılması
kent konseylerinin hayatiyet
bulmasının önünde en büyük
engeli oluşturmuştur.
gönderen kent konseyi sayısı bir elin
parmaklarını geçmemektedir.
II. Kent Konseyi
Yönetmeliği’ne Göre
1- Kent Konseyi’nin Oluşumu: “Kent
konseyi genel kurulu ilk toplantısını
yapmak üzere belediye başkanının
çağrısı ile toplanır”(Madde; 5/2). Bu
cümle, belediye olan her yerde kent
konseylerinin de kurulması gerektiği şeklinde anlaşılmaktadır. Bugün
ülkemizde; 16 büyükşehir belediyesi,
65 il belediyesi, 143 büyükşehir ilçe
belediyesi, 752 ilçe belediyesi, 1.946
belde belediyesi olmak üzere toplamda 2.922 belediye bulunmaktadır. Bu
duruma göre: 2.922 adet kent konseyinin kurulmuş olması gerekir. Oysa
kurulmuş kent konseyi sayısı 200’ü
geçmemektedir. Bu kent konseylerinin
çoğu ise, işlevselliği olmayan, belediye başkanları tarafından kurulmuş
olmak için kurulmuş yani” tabela kent
konseyleri”dir.
2- Sekretarya Hizmetleri; “Kent
konseyinin sekretarya hizmetleri,
ilgili belediye tarafından önerilecek
ve yürütme kurulu tarafından kabul
edilecek görevliler tarafından yerine
getirilir”(Madde; 15/1). Kent konseyinin sekretarya hizmetleri, ilgili belediye tarafından verilen görevliler tarafından yerine getirilmesi hususunda; ilk
tespit belediyelerin personel vermeye
yanaşmadıklarıdır. Bu nedenle birçok
kentte çalışmalar ya özverili gönüllüler
tarafından yapılmakta, gönüllülerin
olmadığı kentlerde ise bu yüzden kent
konseyi çalışamamaktadır.
Mart
Mart
- Nisan
- Nisan
2014
2014 5757
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
Mevcut Büyükşehirler
Yeni Büyükşehir Olan İller
Bugün ülkemizde; 16
büyükşehir belediyesi,
65 il belediyesi,
143 büyükşehir ilçe
belediyesi, 752 ilçe
belediyesi, 1.946 belde
belediyesi olmak üzere
toplamda 2.922 belediye
bulunmaktadır. Bu
duruma göre: 2.922
adet kent konseyinin
kurulmuş olması gerekir.
Oysa kurulmuş kent
konseyi sayısı 200’ü
geçmemektedir.
58 Mimar ve Mühendis
3- Kent Konseyi’nin Mali Yapısı: “Belediyeler kent konseylerine, bütçelerinde ödenek ayırmak suretiyle ayni ve nakdi yardım
yapar ve destek sağlar”(Madde; 16A-1).
Belediyeler kent konseylerine, bütçelerinde ödenek ayırmak suretiyle ayni ve nakdi
yardım yapması ve destek sağlaması, bütçe
ayrılması için tanımlanmış net bilgi isteyen
belediye başkanları ve bürokratlar tarafından kent konseylerini kurmamanın veya
çalıştırmamanın bir mazereti olarak kullanılmaktadır. Ancak, belediye desteğiyle
mali konularını kökten çözmüş ve kurumsallaşmış kent konseylerinin olduğunu da
belirtmek gerekir.
Sonuç ve Değerlendirme
Türkiye’de kent konseylerinin işlevi ve
önemi, kentten kente farklılık göstermektedir. Çoğunluğu oluşturan ilk grup kentlerde kent konseyi, yasak savma kabilinden kurulmuş veya yasal bir zorunluluk
olduğu için oluşturulmuştur. Sayıca iki
elin parmaklarını geçmeyen azınlık olan
ikinci grup kentlerde ise kent konseyi,
kentle ilgili kararlarda karar alma mekanizmalarını etkileyebilme gücüne ulaşmış,
kentin önemli bir aktörü konumundadır.
Bu iki grup arasındaki farkın en büyük
belirleyicisi belediye başkanlarıdır.
Bunun içindir ki; kent konseylerinin
yönetim kültürümüzde yeni bir mekanizma olduğunun, bu mekanizmanın oluşturmak istediği yeni kültürün, en başta
belediye başkanları tarafından bilinmesi
gerekmektedir.
Demokrasi kültürünü içselleştiren, kent
halkını karar alma süreçlerine katması
gerektiğine inanan yöneticilerin olduğu
kentlerde ancak kent konseyleri işlevini
yerine getirebilir.
Diğer yandan kentte yaşayanların da;
kentinde olup bitenle ilgilenen, kentine
sahip çıkan, kentin gelecek nesillerin
emaneti olduğu düşüncesine sahip, kısaca
kentlilik bilinci gelişmiş bireyler olması
gerekmektedir. Böyle bireylerin olduğu
kentlerde ancak kent konseyleri hayatiyet
bulabilir. Kent konseyleri, ülkemiz yönetim sistemi açısından ileri bir aşamayı
ifade etmektedir. Temsili demokrasinin
eksikliklerini giderecek ve yönetim mekanizmalarımızı daha demokratik hale getirecek önemli bir adımdır. Bunun bilincinde olarak kent konseylerini oluşturmak
ve işlevsel hale getirmek gerekmektedir.
Mart - Nisan 2014 59
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
DİJİTAL BELEDİYECİLİK
Mehmet Kürşat ÇAPAR MMG BİLİŞİM TEKNOLOJİLERİ KOMİSYONU BAŞKANI
Bilişim teknolojilerinin sunduğu imkânları kullanarak, kayıtların
ve işlemlerin basılı evraklar yerine bilgisayar ortamında yapılmaya
başlaması ile gündeme gelen dijital belediyecilik, teknolojide yaşanan
gelişmelere bağlı olarak birçok defa anlam ve kapsam değişimine
uğradı. Bugüne ait bir tanımlama yapacak olursak, belediye,
vatandaş, kurumlar ve diğer paydaşların etkileşimlerinde uygulanan
süreçlerin, bilgisayar programları vasıtasıyla yönetilmesi, kayıt
altına alınması ve tekrar erişilebilir bir şekilde saklanması
faaliyetlerinin tamamıdır, diyebiliriz.
B
60 Mimar ve Mühendis
u süreç, ilk dönemlerde gerek teknolojinin sınırlamaları gerekse de kullanıcıların ufukları dolayısıyla, muhasebe, stok,
insan kaynakları gibi temel gereksinimlerin kayıtlarının tutulduğu ayrık yazılımlarla başladı. Bu aşama kullanıcının
yazılım teknolojilerinin yapabileceklerini
fark etmesini sağladı ve beklentileri
yükseltti. Özellikle haberleşme teknolojilerinde meydana gelen gelişmeler,
yükselen beklentilerin karşılanmasına
fırsat verdi. İkinci aşamada, belediyecilik
işlemlerinin ve tüm kurumsal kaynak
yönetiminin yürütüldüğü entegre yazılımlar üretilmeye ve kullanılmaya başlandı.
Gelinen son aşamada ise, her türlü verinin hızlı erişilebilir kılınması çalışmaları
hız kazandı. Bu çalışmaların neticesinde,
sayısal arşiv, karar destek sistemleri, GIS,
vatandaş ilişkileri yönetimi sistemleri,
raporlama araçları vb. sistemlerle desteklenmiş proaktif yazılımlar, şehirli ve diğer
kurumlarla etkileşimli, elektronik imza
vb. unsurlarla işlemleri sayısal ortamda
sonlandıran, kolaylık ve hız sunan yazılımlar yaygınlaşmaya başladı. Tüm bu
gelişmeler, işlem sürelerinde azalma,
bilgiye hızlı erişim, vatandaşla sürekli etkileşim, uzaktan işlem yapabilme,
etkin raporlama, süreçlerde iyileşme, kişi
bağımlığından kurtulma, tarafsız hizmet
sunumu gibi hizmet kalitesini artırıcı ve
iyileşmeyi destekleyici sonuçların elde
edilmesini sağladı.
Yaşanan bu süreç belediyeler için yeni
ihtiyaçların da doğmasına sebep oldu.
Başlangıçta tamamen hizmet birimi olan
bilişim şeflikleri veya müdürlükleri, stratejik değere sahip birimler haline dönüşmeye başladı. Kurumun ihtiyaç duyduğu
makine parkı ve eğitilmiş personel ihtiyaçları bir yana, haberleşme alt yapıları,
veri saklama ortamları, afet senaryoları,
sürekli güncellemeler, teknolojik adaptas-
yon, lisanslar, veri güvenliği ve gizliliği
gibi birçok konu gündeme geldi ve tüm
bu işler özellikle küçük belediyeler
için sürdürülebilir olmaktan çıkmaya
başladı.
Bulut teknolojileri ile yeni bir kimlik
kazanan yazılım sektörü, belediyecilik
yazılımları için de farklı fırsatlar sunmaya başladı. Özellikle küçük ölçekli
belediyelerin teknik gereksinimleri ve
uyum ihtiyaçlarını problem olmaktan
çıkaran, kiralama temeline dayalı hizmet sunumları, sürdürülebilirlik için
ciddi bir farklılık yarattı. Verinin hukuki değerinin de oluşmaya başladığı ve
kaybolmasının ciddi tehditler barındırdığı bir dönemde ortaya çıkan bulut
teknolojisi, birçok temel ihtiyacın
belediyeler açısından sorun olmasını
engelledi. Bu kapsamda veri saklama,
afet senaryoları, güncellemeler, mevzuat uyumları, veri güvenliği ve gizliliği rahatlıkla sayılabilir.
Yaşanan Sıkıntılar
Ve Çözüm Önerileri:
Dijital belediyecilikte en temel sorun,
yazılım üreticisine olan bağlılık hatta
bağımlılık problemidir. Bu bağlamda
farklı uygulamalarla entegre olmak
problem olabilmekte ve tüm ihtiyaçların tek elden tedariki dayatılmaktadır.
Netice olarak, kendi dalında uzmanlaşmış ve o işi en iyi yapan firmalar,
kendilerine belediyecilik alanında yer
bulmakta zorlanmakta. Birçok belediye, arşiv, karar destek, vatandaş ilişkileri yönetimi gibi uygulamaları, yeterli
olmasa dahi, belediyecilik yazılımı
üreticisinden almaktadır. Temel endişe
olası sıkıntıları bertaraf etmektir. Bu
yaklaşım, alanında uzmanlaşmış nitelikli yazılımların sağlayacağı faydaların
terk edilmesine sebep olmaktadır.
Her ne kadar bazı yazılım üreticileri
üçüncü parti ürünlerle entegre olma
konusunda açık davransa da bu sorun
hala gündemdedir.
Konu ile ilişkili ikinci bir sıkıntı da
ihale yasası gereği yapılan ihale neticesinde işi farklı bir firmanın alması
durumunda geçmiş ile irtibatlanma
konusunda yaşanmaktadır.Veri desenlerindeki farklılıklar tam bir uyumlulukla yazılım değişimini imkânsız
kılmaktadır. Aşağı yukarı aynı verileri
kullanan iki farklı yazılımın, bu denli
farklı veri modelleri üzerinde çalışması, ancak bir üst otoritenin olmamasıyla izah edilebilir. Yakın geçmişte sağlık
bakanlığının hastane yazılımları ile
ilgili yaptığı düzenlemenin bir benzeri,
belediyecilik yazılımları için de bir an
önce yapılmalıdır. Verilerin aynılaştırılabilmesi için uluslararası kodlamalarla uyumlu, ulusal kodlama standardı hazırlanmalıdır. Elbette yazılım
geliştirici kendine özel veri tipleri
kullanmakta serbesttir, fakat veri taba-
nında tutulan ve uygulamaya mahsus
olmayan verilerin belirli bir formatta
tutulması olası veri göçlerinin sorunsuz yapılmasını mümkün kılacaktır.
Bu konu ile ilgili yapılması gereken bir
diğer çalışma da üreticilerin iş bitiminde yeni yazılımın veri göçü konusunda
taahhüt altına alınmasıdır.
Değinmemiz gereken bir diğer sorun
da, bulut teknolojilerinde kullanılan
ürünlerin, bulut için yazılmış olmamalarıdır. Hali hazırda kullanılan ürünleMart - Nisan 2014 61
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
rin bir kısmı, web tabanlı geliştirilmiş
bir ürünün, bulut servisi olarak kullanılması şeklindedir. Bu durum teknolojik bazı handikaplar doğurmakta,
bant genişliği ihtiyacını yükseltmekte
ve kullanımda bazı sorunlar çıkarmaktadır. Özellikle küçük belediyelerin
ihtiyacını karşılamak amacıyla, merkezi bir kurum tarafından, tamamen
bulut teknolojisi ile hazırlanmış bir
ürünün geliştirilmesi çalışmalarının
bir an önce başlatılması, sorunu ortadan kaldıracaktır.
Vaktin farklı yorumlandığı bir çağda,
insanların verileri devlet kurumları
arasında taşır halde olması ciddi bir
sıkıntı olarak durmaktadır. Kişiler birçok veriyi kurumlar arasında taşımak
zorunda kalmaktadır. Bu durum hem
vakit kaybı hem de hizmet kalitesinde
negatif algı doğurmaktadır. Hali hazırda farklı bir kurumun veri tabanında
var olan bir verinin, kâğıt ortamında
taşınması ve yeniden işlenmesi makul
karşılanamaz. E-devlet platformu ile
hız kazanan veri paylaşımı artarak
devam etmeli ve işlemler hızlandırılmalıdır. Veri mülkiyeti iddiası ortadan kalkmalı ve kişilere ait veriler
bir kurumun malı olarak algılanmak
yerine, ilgili vatandaşın hayatını kolaylaştırmak için kullanılmalıdır. Burada kişisel bilginin gizliliği ilkesinin
ihlal edilmesini engelleyici tedbirler
alınmalı, fakat bu kaygı entegrasyon
projelerinin tıkanma noktası haline
gelmemelidir.
Son olarak, işlemlerin e-devlet şifresi
ve e-imza ile uzaktan yapılması sağlanmalıdır. Bu alandaki çalışmaları
destekliyor ve kapsamının artırılmasını bekliyoruz. Bu yaklaşım, farklı bir
ihtiyacı da tetiklemektedir. Örneğin
internetten e-devlet şifresi ile adli sicil
belgesi alınabildiği halde, hala adliye
koridorlarında kuyrukların olması,
vatandaşın bu hizmetlerden haberdar
olmadığını veya güvenmediğini göstermektedir. Bilgilendirme ve imkân
sağlama konusu bu çalışmalar kapsamında mutlaka gündeme alınmalıdır.
62 Mimar ve Mühendis
Vaktin farklı yorumlandığı
bir çağda, insanların
verileri devlet kurumları
arasında taşır halde
olması ciddi bir sıkıntı
olarak durmaktadır.
Kişiler birçok veriyi
kurumlar arasında
taşımak zorunda
kalmaktadır. Bu durum
hem vakit kaybı hem de
hizmet kalitesinde negatif
algı doğurmaktadır.
Sonuç:
Dijital belediyecilik konusunda gelinen
nokta oldukça başarılı ve geleceğe
dair ümit vericidir. Bu çalışmalara ek
olarak gelecekte veri madenciliği ve
bilginin planlamada kullanımı üzerine odaklanılmalıdır. Veri kaynağı
algısı değiştirilmeli, sadece belediye
yazılımındaki verilerle yetinilmemelidir. İnsanlar gerek sosyal medyada
gerekse de birçok sayısal ortamda
veriler oluşturmaktadır. Hatta insanlar
hayatlarına pozitif katkı sağlayacaksa,
gönüllü olarak sistemlere veri sağlamayı kabul etmektedirler. Bu verilerin
daha etkin kullanımı adına adımlar
atılmalıdır. Tüm bu veri kaynakları
etkin kullanılarak planlama ve risk
analizleri yapılabilmeli ve vatandaşın
hayatı kolaylaştırılmalıdır.
Durumumuzu özetlemek için meşhur
bir sözde küçük bir değişiklik yapmam yeterli olacaktır. “veri akar Türk
bakar”. Basit bir örnek olarak İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin trafik
yoğunluk haritasına değinmek istiyorum. Bu sistem için birçok noktaya
sensörler ve hız tespit edici cihazlar
yerleştirilip, toplanan verilerin merkeze iletilmesi sağlanmaktadır. Hâlbuki
sadece belediyeye ait veya belediye
tarafından denetlenen yüz binin üzerinde araçta araç takip sistemi kullanılıyor. Belediye otobüsleri, hizmet araçları, servisler, ticari taksiler, dolmuşlar vb. araçlar sürekli trafik yoğunluk
bilgisi üretirken tüm ara sokaklardaki
durumun dahi izlenilmesi mümkündür. Ancak hali hazırda sadece ana
arterlere ait bilgiler paylaşılmaktadır.
Hâlbuki farklı bir uygulama bırakın
İstanbul’u, tüm Türkiye için bu bilgileri yüksek doğrulukta verebilmektedir.
Sadece seyir halindeki sürücülerin
cep telefonlarına ait handover bilgisi
ve gönüllü veri paylaşan kullanıcılardan elde edilen veriler, çok daha
fazla bilginin vatandaşın kullanımına
sunulmasını sağlamaktadır. Değinmek
istediğim konu, etraftaki uçuşan verilere farklı bir gözle baktığımızda, çok
farklı uygulamaların yapılabileceği
ve insanların hizmetine sunulabileceğinin fark edilmesidir. Yeni dönem,
farklı kaynaktaki verilerin hizmet için
kullanılması dönemidir.
İÇMELER NAK. VE VİNÇ
HİZ. SAN. TİC. LTD. ŞTİ.
Aydınlı Mh. Budak Sk. No:9,
Tuzla, İstanbul
Tel: +90 216 392 80 44
Faks: +90 216 494 03 98
E-Posta: info@icmelervinc.com
15 yıllık bilgi birikimimiz,
pazar tecrübemiz ve aynı çatı
altında toplanan deneyimli
kadromuz ile müşterilerimizin
her türlü beklentilerini
karşılamaktayız
Hizmetmerimiz
Kiralık Vinç
Sepetli Platform
İçmeler Vinç; Türkiye'nin önde gelen inşaat, sanayi ve taahhüt �irmalarına her türlü
kiralık vinç ve platform hizmetleri vermektedir. Dürüst, tecrübeli ekip ve operatörler,
bakımları periyodik olarak yapılan vinçlerimiz ile 1000 metrekarelik alana kurulu
kamyon parkımızda 24 saat güvenle hizmetinizdeyiz.
Mart - Nisan 2014 63
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
İSTANBUL’DA DEPREM
AFET RİSKİ VE YEREL YÖNETİMLER
Prof. Dr. O. Metin İlkışık Arama Kurtarma ve Acil Yardım Derneği
Birçok doğal afet çeşidi içinde ülkemizi en çok etkileyenler depremler, seller ve
heyelanlardır. Peki, İstanbul’da yerel yönetimler deprem afet riski konusunda ne
durumdalar, neler yapmaktalar? bu konuyu yazımızda anlatmaya çalışacağız.
K
onu “deprem” olduğunda İstanbul’da
doğal afet riskinin belirlenmesi için şekil
1’de basitçe formüle edildiği gibi; öncelikle “deprem tehlikesi”nin ve şehirdeki
değerlerin “hasar görebilme” sinin neler
olabileceğinin ayrıntılı biçimde belirlenmesi gerekir. Çok boyutlu matrisler olan
bu iki grubun evrişimi (karşılıklı etkileşimi) sonucunun, “kapasite”mizi yansıtan
matrise bölümü bize şehrimizdeki fiziki
ve sosyal değerlerimizdeki olası kayıpları yansıtan “afet riski”nin ne olacağını
verecektir. Bu hesaplama yapılmadan afet
risk yönetiminin başarılı olması mümkün
olmayacaktır.
Tehlike:
Kısaca Alp-Himalaya dağ kuşağı olarak
bilinen Avrasya ve Afrika kıtasal levhalarının çarpışma zonunun tam ortasında
İnsan
Binalar
Altyapı
Endüstri
Çizelge 1.
64 Mimar ve Mühendis
Ölü ve Ağır Yaralı,
Toplumsal hayat
Çökme ve Ağır Hasar,
Hastane, Okul, Kamu binaları
Elektrik, Su, Doğal Gaz,
Haberleşme, İnternet ,Yollar,
Köprüler, Ulaşım, Araçlar
Yıkım, Hasar, Enerji,
Personel, Pazar kaybı
yer alan İstanbul ve yakın çevresinde son
2000 yılda büyük ölçekte 120 deprem
gerçekleşmiştir. Şehir yaklaşık olarak her
100-150 yılda bir yıkıcı bir deprem yaşamaktadır. Marmara Denizi’nin ortasından
geçen Kuzey Anadolu Fayı (KAF) üzerinde
M=7.5 büyüklüğünde bir deprem oluşması
sonucunda şehrin güney kıyılarının yerçekiminin %50-70 i kadar yüksek yatay
ivme değerleri ile karşılaşabileceği hesaplanmaktadır. 1939 Erzincan depreminden
başlayarak KAF üzerinde batıya doğru
hareket eden kırılmalar silsilesi en son
1999'da Kocaeli ve Düzce depremleri ile
şehrin çok yakınına ulaşmıştır. Hareket bu
sistemde devam ederse Parsons (2000)
İstanbul yakınlarında 2004-2034 aralığında, M≥7 büyüklüğünde bir depremin
olma olasılığını % 41-66 arasında tahmin
etmektedir.
Maksimum
Yer Hızı (cm/sn)
10 - 20
20 - 30
30 - 50
50 - 70
70 - 90
Toplam
Boru Hattı
Uzunluğu (km)
61
171
414
56
23
725
Kilometre Başına Kırılma
Sayısı (Düktil Malzeme)
0.01
0.04
0.12
0.3
0.57
1.04
Boru Hattı Boyunca Toplam
Kırılma Sayısı (Düktil Malzeme)
1
7
50
17
13
88
Çizelge 2a. Doğalgaz boru hatlarının maksimum yer hızlarına bağlı performansları (Erdik ve diğ.,2009)
Hasar Görebilme:
8000 yıllık geçmişi olan İstanbul son
50 yılda çok hızlı bir şekilde büyümüştür. Nüfus 1950’lerde 1 milyon
iken bugün 13 milyona yükselmiştir.
Önemli bir sosyal, ekonomik ve jeopolitik merkez olarak İstanbul kırsal
alanlardan yoğun göç almış, sonuçta
da bina ve diğer altyapı hizmetlerine
ihtiyaç hızla artmıştır. 2010 itibariyle
İstanbul’da yaklaşık 1.400.000 bina
vardır.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nce
(İBB) yaptırılan JICA (2002) raporuna göre, İstanbul’a 20 km uzakta
7.5 büyüklüğünde bir deprem olursa
yaklaşık;
• 40.000 ölü (≈% 0.4)
• 4.000 bina tamamen çökecek
• 40.000 ağır hasarlı bina
• 100.000 den fazla ağır yaralı
• 2.000.000 geçici evsiz
• 100 ± 30 milyar TL kayıp
• İSKİ; 7.568 km boruda, 1600 noktada hasar
• 480 köprüden 20 sinde ağır
hasar olasılığı
• İGDAŞ; 4670 km boruda, 13
hasar
• 300.000 den fazla servis
kutusunun % 16 sında hasar
• … ve daha fazlası
kayıplarla karşılaşılacaktır.
“Hasar görebilme” söz konusu oldu-
Max Yer Hızı (cm/sn)
10 - 20
20 - 30
30 - 50
50 - 70
70 - 90
Toplam
Şekil 1. Doğal afet riskini belirleyen etmenler.
Şekil 2.M=7.5 büyüklüğünde
olası bir depremde ağır hasar
görecek bina sayıları haritası
(kırmızı en fazla, mavi en az)
Boru Hattı Uzunluğu
(km)
Km Başına Kırılma Sayısı
(Kırılgan Malzeme)
Boru Hattı Boyunca Toplam Kırılma
Sayısı (Kırılgan Malzeme)
Boru Hattı Boyunca Toplam Kırılma
Sayısı (Kırılgan Malzeme)
Boru Hattı Boyunca Toplam Kırılma
Sayısı (Kırılgan Malzeme)
182
354
578
120
31
1265
0.04
0.14
0.4
1
1.9
3.48
0.01
0.04
0.12
0.3
0.57
1.04
7
49
231
120
58
465
2
14
69
36
18
139
Çizelge 2b. İçme suyu boru hatlarının maksimum yer hızlarına bağlı performansları (Erdik ve diğ., 2009).
Mart - Nisan 2014 65
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
ğunda konunun çizelge 1’de verilen
alt başlıkları altında gerekirse farklı
kurumlar veya uzmanlar tarafından çok
ayrıntılı biçimde incelenmesi gereklidir.
İstanbul yakınlarında büyük bir deprem
olursa şehirdeki “hasar görebilirliğin”
belirlenmesi için İBB ve bazı ilçe belediyeleri tarafından birçok çalışmalar
yapılmıştır. İBB açısından bunun ilk ve
önemli adımı Büyükşehir Belediyesi
bünyesinde Zemin ve Deprem İnceleme
Müdürlüğü’nün kurulmuş olmasıdır.
1994 yılından başlayarak, özellikle
zemin konusunda ve depremlere dönük
bazı araştırmaların yapılmasında ciddi
bir gayret gösterilmiştir. 1999 depremlerini takiben yürütülen JICA (2002)
projesi kapsamında, deprem tehlikesi
ve şehirdeki olası hasarlar ilk defa sistematik olarak belli bir ölçekte incelenmiş
ve olayın bir anlamda bilançosu ortaya
konmuştur. Şekil 2’de bu proje kapsamında hesaplanmış olan M=7.5 büyüklüğünde olası bir depremde ağır hasar
görecek binalar sayılarının semtlere
göre dağılım haritası görülmektedir.
1999 depreminde şehirde hafif ya da
ağır hasar gören binaların sayıları normalize edilirse, bu tahmin ile son derece
uyumlu olduğu görülmektedir. Bu tür
hesaplar ilerleyen zaman içinde yenilenen veri tabanları ile tekrarlanmakta ve
karar vericilere aktarılmaktadır (Çizelge
2 a ve b).
Olası hasar belirleme için yürütülen
çalışmaların pilot bir uygulaması JICA
projesi ile riskli ilçelerden biri olarak
belirlenen Zeytinburnu ilçesinde yapılmıştır. 2004 yılı boyunca yapılan ayrıntılı bina tespitleri sonucunda, büyüklüğü
M>7 olan bir depremde, toplam 16.031
binanın en az 2.295’inin ağır hasar alma
riskinin yüksek olduğu belirlenmiştir
(Şekil 3). Maalesef sonraki günlerde bu
binaların ikisi kendiliğinden çökmüştür.
Kapasite:
Deprem tehlikesi karşısında şehirdeki
fiziki ve hatta sosyal hasar görebilme
miktarlarının irdelenmesi sonucunda
nelerin ve nasıl yapılabileceğinin tartışılması gündeme gelmiştir. Kapasite’nin
artırılması konusundaki ilk çalışma
İBB için dört büyük üniversitemizce
hazırlanan İstanbul Deprem Master
Planı (İDMP, 2003)’dır. İDMP önemli
kurumların, olası deprem etkilerini azaltabilmek için kapasitelerini artırmak
konusunda neler yapması gerektiğini
ayrıntıları ile belirlemekte, bu amaçla
bazı öneriler yapmaktadır. En önemli
husus, Şekil 3’te görüldüğü gibi kurumlar aralarındaki bağın kopmaması olup,
birbirini tamamlayan bir zincirin oluşması olmalıdır. Eğer bu birimlerden
bir veya bir kaçında zafiyet oluşursa
istenen sonuca kısa sürede ulaşılması
mümkün olmayacaktır.
İBB, yine bu dönemde şehirdeki yaşamı etkileyen acil durumlarda özellikle kendi bünyesindeki çok sayıdaki
müdürlüklerin faaliyetlerini düzenlemek ve şehirdeki hayatı hızla normal
koşullara getirebilmek için Afet Koordi-
nasyon Merkezi'ni (AKOM) kurmuş ve
faaliyete geçirmiştir. AKOM'un çalışmaları daha çok deprem öncesi, sırası ve
sonrasına odaklanmıştır.
Deprem öncesi için hazırlıklar; bina
kontrol ve güçlendirme, altyapı kontrol ve güçlendirme, imar planlarında
düzenlemeler ile personel ve halk eğitimidir.
Deprem sırası için hazırlıklar ise ulaşım,
itfaiye, haberleşme ve arama-kurtarma
konularına yoğunlaşmaktadır.
Deprem sonrası için hazırlıklarda su,
gıda, barınma, sağlık, doğal gaz ve enkaz
konuları ağırlık taşımaktadır.
Haberleşme ve ulaşım acil durum hazırlıkları içinde en önemli iki unsurdur.
Yerel yönetim olarak İBB bu konuda
birçok uygulama projeleri geliştirmiştir,
örneğin; merkezi idarenin de katkıları
ile ana yollar üzerindeki birçok viyadük
ayaklarına hasar riskini azaltacak sismik
izolatörler yerleştirilmiştir.
Kapasite artırımının en önemli aşaması
olan zarar azaltma çalışmaları kapsamında ise İBB ilgili diğer kurumlarda
çizelge 3’te verilen konularda projeler
yapılmış ve olabildiğince uygulanmıştır.
Zarar Azaltma Planları farklı ilişkilerle
ortaya çıkan risklerin incelendiği önlemlerin araştırıldığı alt çalışmalardır. Afet
risk yönetimi uygulamaları amacıyla;
• Üretim kaybı (sanayi, sabit ve
hareketli altyapı, işgücü);
• Yapı stoku ve kentsel altyapı
sistemleri;
• Doku riskleri (yapılaşma türü,
BETONARME BİNALAR
Şekil 3. Zeytinburnu İlçesi’ndeki
betonarme binaların deprem puanı
dağılımı. Kırmızı çizgi 35 puan
sınırını göstermektedir.
1800
1600
1400
1200
1000
800
600
400
200
66 Mimar ve Mühendis
Deprem Puani
95-100
90-95
85-90
80-85
75-80
70-75
65-70
60-65
55-60
50-55
45-50
40-45
35-40
30-35
25-30
20-25
10-20
0-10
0
VALİLİK
BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ
KAMU KURUMLARI
STK
ÖZEL TEŞEBBÜSLER
arsa, yol, otopark, yoğunluk);
• Özel alanlar (vadiler, yamaçlar,
kıyılar, baraj altı havzalar);
• Kültür mirası özel yapılar (tarihi ve anıtsal yapılar ve çevreler);
• Tehlikeli kullanımlar (yanıcı,
patlayıcı, kimyasal, radyasyon
yayan kullanımlar, vb. depo,
donanım alanları);
• Acil durum tesisleri (hastane,
itfaiye, okul, haberleşme merkezi, vb.)
• Yönetimsel yeterlilik (uzman
personel, temrin-eğitim, kurumsal kapasite yetersizlikleri);
konularında durum tahlil edilmeli, kapasite geliştirmek amacıyla yapılacaklar
tarif edilmelidir.
Çok kapsamlı olan bu projelere bir
örnek olarak orta dönemli çalışmalardan bir uygulama İBB tarafından
İstanbul’un güney kesimleri için hazırlatılan “mikro bölgeleme” haritalarıdır.
Çeşitli zemin bilgileri içeren bu veri
tabanları, imar planlarının doğru uygulanması için zorunlu ilk adımdır. Şekil
5’te bir örnek olarak 250x250 karelajla
hazırlanmış sıvılaşma riski haritası
görülmektedir.
Afet Riski ve Yönetimi:
Bu konuda hükümet ve toplum yetkililerinin genel söylemi; afet riskinin
son derece karmaşık olduğu ve çözüm
üretmenin zorluklarıdır! İstanbul’daki
gerek acil durum hazırlıkları, gerek risk
belirleme ve yönetimi hususu, birçok
meslek disiplininin çok üstüne çıkmış
durumdadır. Gerçekten sorun karmaşık
çözüm ise basit değildir. İyi bir “Afet
Risk Yönetimi" için,
• İnsan kaynakları
• Veri tabanları
• İletişim
• Araç Gereç
• Lojistik
• Finans
• Sigorta
• Medya
Kısa Dönem (0-2 yıl)
İtfaiye, Haberleşme, Arama-Kurtarma
Su, Doğal Gaz, Ulaşım
Orta Dönem (1-4 yıl)
Jeolojik-Jeofizik veri tabanları
Köprü, viyadük vb güçlendirme
Personel Eğitimi, Enkaz
Uzun Dönem (3-10 yıl)
Kentsel dönüşüm – TOKİ,
İmar planları, Okul ve Hastaneler
Altyapı yenileme, Toplumsal eğitim
Çizelge 3. Zarar azaltma çalışmalarının aşamaları
ve uygulama alanları.
İLÇE BELEDİYELERİ
Şekil 4. İDMP önerilerinin ana çatısı.
Çok geniş kapsamlı olan
kapasite geliştirme ve
deprem afet riskinin
yönetimi konusunda
yerel yönetim olarak
İBB’nin yaptıklarının yanı
sıra; merkezi yönetim
ve hatta uluslararası
kuruluşların da
katkıları vardır. Bunun
en somut örneği İstanbul
sismik riski azaltma
projesi olarak bilinen
İSMEP projesidir.
Şekil 5. Mikro bölgeleme çalışmaları sürecinde hazırlanan sıvılaşma riski haritası (kırmızı en fazla, mavi en az).
Mart - Nisan 2014 67
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
Afet Eğitiminin
içeriğinde
davranışların
değişimi vardır ve
davranışların değişimi
zaman alır. İnsanların
gereğine inanmadıkları
bir değişime ikna
edilmesi ise çok
zordur.
• Yasal durum
• Merkezi - Yerel yönetim
• Liderlik
• Uluslararası ilişkiler
konularında birçok ayrıntılı projenin
geliştirilmesi ve daha da önemlisi bunlar arasında güçlü bir koordinasyonun
sağlanması gerekir. Yasal durum ve
liderlik afet risk yönetiminin en önemli
iki unsurudur.
Bir örnek olarak; Zeytinburnu Pilot
Projesi’nde 16030 binanın 2295 indedepremde ağır hasar riski belirlenmiştir. Bu sayı konut sayısına dönüştürüldüğünde sadece bir ilçede yaklaşık 15
bin hanenin acilen boşaltılması gündeme gelmektedir. İmar ve özel mülkiyet
konularının gündeme geleceği bu işlem
nasıl yapılacaktır? Yasal durumdaki ve
finans sorunlarındaki yetersizlik hızlı
bir çözümü engellemektedir.
Olayın başka bir yanı ticari hayattır.
Zeytinburnu, ticari olarak İstanbul’da
çok hareketli bir bölge olup orta ve
küçük ölçekli ticaretin son derece yaygın olduğu bir yerdir. Yıkılması gereken
binalarda yer alanların sayısı 6500
kadar olup, buralardaki iş gücü kaybı,
sermaye, pazar kaybı vb dikkate alındığında, o bölgedeki gerekli adımları
atmak epey düşündürücü bir noktaya
gelmektedir.
Bir başka özellik de, Zeytinburnu’ndaki
68 Mimar ve Mühendis
yüksek hasar riski taşıyan binaların
kentin içinde belli bir bölgeye toplanmadığı, aksine bütün Zeytinburnu
içine rast gele serpiştirilmiş durumda
olmalarıdır. Bu durum tüm şehirdeki
yapılaşmalar için de geçerlidir. Riskli
binaların tek tek güçlendirme veya
yenilenmesinin yapılması yerine şehir
planlama açısından mevcut sıkıntılar da
dikkate alınarak kentsel dönüşüm projelerinin geliştirilmesi amacıyla gerekli
yasal düzenlemelerin Zeytinburnu Pilot
Projesi ile başlamıştır.
Çok geniş kapsamlı olan kapasite geliştirme ve deprem afet riskinin yönetimi
konusunda yerel yönetim olarak İBB’nin
yaptıklarının yanı sıra; merkezi yönetim
ve hatta uluslararası kuruluşların da
katkıları vardır. Bunun en somut örneği
İstanbul sismik riski azaltma projesi olarak bilinen İSMEP projesidir. Bu proje
kapsamında İstanbul’daki okul binalarının önemli bir bölümü güçlendirilmiş
veya yenilenmiştir. Hastane binaları için
de az sayıda olmakla birlikte benzer
uygulamalar devam etmektedir. Her iki
grup binaların depreme karşı sağlam
olmaları hem deprem anı için, hem
de daha sonraki günlerde son derece
gereklidir.
Son olarak toplumsal eğitim ve bilgilendirme, kapasite oluşturma ve afet
risk yönetiminin de diğer önemli bir
ögesidir. Ancak afet eğitimi herhangi bir
kişi veya kurum tarafından sahiplenilemez. Merkezi yönetim yasal ve finansal
düzenlemeler ile toplumsal afet eğitiminin yolunu açmalı; toplumsal yaşantımızın tüm kurumları bu çabaya katılmalı,
farklı gruplar farklı düzeylerde afet
eğitim programlarını üstlenmelidir. Afet
eğitiminin içeriğinde davranışların değişimi vardır ve davranışların değişimi
zaman alır. İnsanların gereğine inanmadıkları bir değişime ikna edilmesi ise
çok zordur.
Son söz olarak unutulmaması gereken
husus, İstanbul’u etkilemesi olası büyük
bir deprem afet riskinin artarak devam
ettiği ve bu konuda yapılması gereken
daha bir çok hazırlık olduğudur!
Kaynakça
Erdik, M. ve diğ., 2009. İstanbul’unolası
deprem kayıpları tahminlerinin güncellenmesi işi.
İBBZemin ve Deprem İnc. Md., İstanbul.
İDMP, 2003. İstanbul için deprem master planı.
İBB, Zemin ve Deprem İnc. Md., İstanbul
JICA, 2002. TheStudy onA
DisasterPrevention / Mitigation Basic Planin
IstanbulincludingSeismicMicrozonationin
theRepublic of Turkey. Japan International
CooperationAgency (JICA)and İstanbul
MetropolitanMunicipality (IMM)
Parsons, T., 2004. Recalculatedprobability of
M ≥ 7 earthquakesbeneaththeSea of Marmara,
Turkey. J. ofGeophysicalRes.v109, B05304.
k
ü
y
ü
b
n
e
n
ı
n
a
y
n
Dü
i
n
i
t
n
e
k
k
i
r
b
a
f
e
r
p
.
k
u
d
r
u
k
a
t
Irak’
Konut
7 Ayda
1884
27 yıllık deney�mle 80’� aşkın ülkeye �hracat yapan Karmod Prefabr�k,
Irak’ın başkent� Bağdat ve Kut şeh�rler�nde tek seferde Dünya’nın en büyük
prefabr�k projes�n� gerçekleşt�rd�.
1884 adet konut ve 16.148 m2 sosyal tes�s yapılarını �çeren proje toplam 174.148 m2 büyüklüğe sah�p olup tek seferde
tamamlanan Dünyanın en büyük prefabr�k yapı projes� oldu.
Proje kapsamında yapılan konutların yanı sıra sosyal tes�s yapı kompleksler�nde beled�ye b�nası, okul, hastane, alışver�ş
merkez�, muhtarlık, �tfa�ye müfrezes� g�b� b�nalar yer alıyor.
Genel Müdürlük
Orta Mah. Keban Sok. No:4 Orhanlı-Tuzla/İSTANBUL
Tel: (0216) 392 20 45 Faks: (0216) 304 06 86
Web: www.karmod.com • E-mail: info@karmod.com
444 20 35
Mart - Nisan 2014 69
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
KENT İÇİ ULAŞIM VE
TRAFİK SORUNUnun NEDENLERİ
VE İSTANBUL ÖRNEĞİ
Prof. Dr. Rafet BOZDOĞAN Yalova Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Dekanı
Teknolojik ilerlemenin hakim olduğu gelişen dünyamızda, insanoğlunun kendisi ve
ihtiyaçlarının temini için mal ve hizmetlerin hareketliliğinde oldukça önemli artışlar
yaşanmaktadır. Bu hareketlilik ulaşım veya erişimi, bunun neticesinde de trafik talebini
oluşturmaktadır. Bu talep, kıtalar, ülkeler, şehirler arası olduğu gibi, kent içinde de
Kentiçi Ulaşım olarak hızla büyüyen talep şeklinde karşımıza çıkmaktadır.
D
ünya metropollerinin hemen hepsinde ulaşım ve trafik oldukça önemli bir problemdir.
Hiçbir dünya metropolünde ulaşım ve trafik
problemi tamamen çözülmüş değildir. Ancak
gelişmiş dünya metropollerinde yaygın ve
efektif toplu taşıma sistemlerin kurulması
nedeni ile erişilebilirlik artmıştır. Ülkemiz
kentlerinde de ne yazık ki kentsel büyüme
dengeli arazi kullanımı ve planlı bir altyapı
ile birlikte gerçekleşmemiştir. Çoğu kez plansız üst yapılaşmaya gidilmiş, ulaşım ve diğer
altyapılar ise ancak eksiklikleri hissedilmeye
başlanınca halkın ve yöneticilerin gündemine
girmiştir. Bu durumda bazen üst yapının yeniden planlanması, gerektiğinden çok büyük
maliyetler ve zaman kaybı da ortaya çıkmaktadır. Bazen de üst yapıya fazla müdahale
edilemediğinden şehrin bu bölgelerinde uzun
vadeli plan ve programlar uygulanamamıştır.
Sonuçta, çağdaş bir şehir hedefine kavuşulamamış, halkın ve yöneticilerin bu yöndeki
özlemi giderilememiş ve bugünlere gelinmiştir.
İstanbul’un ulaşım ve trafik problemi bir örnek
olarak dikkate alındığında ülkemiz şehirlerinde
ulaşım ve trafik problemlerinin ana sebeplerini
aşağıda verilen yedi maddedeki başlıklar ile
özetleyebiliriz.
70 Mimar ve Mühendis
1.Kalıcı ve Sürdürülebilir Kent
ve Ulaşım Planlaması
2. Ulaşım Sistemlerinin Tek
Elden Yönetilmesi
3.Efektif ve Cazip Bir Toplu
Taşıma Sisteminin Kurulması
4.Optimum Ulaşım Alt Yapısının
İnşası
5.Etkin Bir Trafik Yönetim Sisteminin Kurulması
6.Trafiğin Etkin Denetiminin
kurulması
7. Toplumda Yeterli Ulaşım ve
Trafik Bilinci Oluşturulması
2. KENTLERDE ULAŞIM VE TRAFİK
SORUNUN NEDENLERİ
2.1.Kalıcı ve Sürdürülebilir Kent ve
Ulaşım Planlaması
Kalıcı, uygulanabilir ve sürdürülebilir
bir kent planı yapılırken;
kentin kimliği ve öngörülen fonksiyonlar, kentin hedef nüfusu, topoğrafik
(cografi) yapısı, tarihi dokusu, iklim
yapısı, çevre ve bitki örtüsü, doğal
kaynakları ve zemin durumu gibi
faktörler dikkate alınarak kente yüklenecek fonksiyonların yerleşimi; iyi
belirlenmiş arazi kullanım kararları,
konut-işyeri, konut-okul, konut-eğlence merkezi v.b ilişkiler kurgulanarak,
konut alanları, kamu alanları, üst düzey
ticaret ve hizmet alanları, sanayi alanları, odak noktaları ve kültür sanat ve
eğlence alanları optimum bazda planlanmalıdır.
2.2. Ulaşım Sistemlerinin Tek Elden
Yönetilmesi
Kentlerimizde şehir içi ulaşım ve trafik
konusunda yetkili ve sorumlu birçok
birimin olması yönetimde kargaşaya
neden olmaktadır. Bunlar;
• Merkezler (UKOME, İl trafik
Komisyonu )
• Merkezi Yönetim Birimleri
(Emniyet, TCK, TCDD, TDİ, DLH
vb)
• Yerel Yönetim Birimleri (valilik, il ve ilçe belediyeleri )
• Özel İşletmeci Kurumlar
(Minibüs, Taksi, Servis, vb
Esnaf Odaları )
• Diğer Altyapı Birimleri (Elektrik, Su-Doğalgaz, Telekom
İdareleri)
Söz konusu yetki karmaşasının önlenebilmesi için kent nüfusu dikkate
alınarak, tüm ulaşım sistemlerinin,
Etüt-plan-proje, yapım, bakım onarım,
trafik yönetimi ve denetimi ve işletimi
gibi ana fonksiyonlarının tamamını tek
elden yürüten kent içi ulaşım idarelerinin kurulması gerekmektedir.
2.3. Efektif ve Cazip Bir Toplu Taşıma
Sisteminin Kurulması
Kentlerde nüfusun belirli seviyelere
( yaklaşık 50.000 ve üzeri)gelmesiyle
toplu taşıma sistemleri ana taşıyıcı
olarak öne çıkmaya başlar. Kent içi ulaşımda efektif ve cazip bir toplu taşıma
sistemi için arzu edilen kriterler; konfor, güven, hız, ekonomiklik, temizlik
ve entegrasyon (zaman, bilet ve fiziksel
açıdan)’dur.
Bu kriterlerin sağlanması kentin nüfu-
Ülkemiz kentlerinde
de ne yazık ki kentsel
büyüme, dengeli arazi
kullanımı ve planlı
bir altyapı ile birlikte
gerçekleşmemiştir.
Çoğu kez plansız üst
yapılaşmaya gidilmiş,
ulaşım ve diğer
altyapılar ise ancak
eksiklikleri hissedilmeye
başlanınca halkın ve
yöneticilerin gündemine
alınmıştır.
Mart - Nisan 2014 71
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
Kentlerin
modellenmesinde
ulaşım altyapıları
“Maksimum toplu taşıma,
optimum karayolu
sistemleri” anlayışı
ile kurgulanmalıdır.
Buna göre; raylı
sitemler, karayolları,
sanat yapıları (katlı
kavşaklar, viyadükler
v.b), otoparklar,
transfer merkezleri gibi
ulaşım altyapıları en iyi
şekilde planlanarak inşa
edilmeli ve mevcutlar
da en verimli şekilde
korunmalıdır.
suna göre, minibüs, otobüs, taksi, dolmuş gibi lastik tekerlekli toplu taşıma
sistemlerinin yanı sıra nüfusun 500 bini
aşması halinde raylı sistem toplu taşıma
türlerinin (cadde tramvayı, hafif metro,
metro v.b) uygulamaya alınması gerekmektedir bknz. Resim 1.
Ayrıca belirlenecek ulaşım modları arasında (zaman, mekan, bilet adına) en iyi
entegrasyon sağlanmalı ve tek yönetimde toplanmalıdır ( Şekil 1).
Resim 1. İstanbul' da kullanımda
olan Toplu Taşıma Modları (Metrobüs,
Otobüs, Raylı sistem, Deniz Otobüsü,
Taksi, Minibüs ve Dolmuş)
2.4.Optimum Ulaşım
AltYapısının İnşası
Kentlerin modellenmesinde ulaşım
alt yapıları “maksimum toplu taşıma,
optimum karayolu sistemleri” anlayışı
TOPLU TAŞIMANIN CAZİP HALE GETİRİLMESİ
RAYLI SİSTEM
TOPLU TAŞIMACILIĞININ
GELİŞTİRİLMESİ
LASTİK TEKERLEKLİ
ARAÇLARIN YENİDEN
ORGANİZASYONU
DENİZ TAŞIMACILIĞININ
ORGANİZASYONU
TOPLU TAŞIM KULLANIM
ALTERNATİFLERİNİN GELİŞTİRİLMESİ
VE ENTEGRASYONU
Resim 2. Metro ve Katlı Kavşak Sistemleri
Şekil 1. Toplu Taşımanın
Cazip Hale Getirilmesi
72 Mimar ve Mühendis
FİZİKİ ENTEGRASYON
ZAMAN ENTEGRASYONU
BİLET ENTEGRASYONU
ka insan faktörü dikkate alınarak etkin
bir denetim sistemi kurulmalıdır. Bu
amaçla, kentte:
• Otopark yasağına uyum sağlanmalıdır
• Şerit disiplini sağlanmalıdır
• Emniyet şeridi ihlalleri önlenmelidir
• Taksiler duraklandırılmalı
• Minibüs ve dolmuşlarda trafik
seyir düzeni sağlanmalı
• Trafik kazalarına müdahaleler
hızlandırılmalı
• Servis araçlarının otopark ve
seyir düzeni sağlanmalı.
ile kurgulanmalıdır. Buna göre; raylı
sitemler, karayolları, sanat yapıları (katlı
kavşaklar, viyadükler v.b), otoparklar,
transfer merkezleri gibi ulaşım altyapıları
en iyi şekilde planlanarak inşa edilmeli
ve mevcutlar da en verimli şekilde korunmalıdır.
2.5.Etkin Bir Trafik Yönetim Sisteminin
Kurulması
Şehir içi trafikte oluşan ulaşımın güvenli
ve seri yapılabilmesi için, mevcut karayolu ağını en iyi şekilde kullandıracak
etkin bir trafik sirkülasyon sisteminin
kurulması gerekmektedir. Bu bağlamda,
geometrisi bozuk yol ve kavşakların en
iyi şekilde düzeltilerek yatay ve düşey
işaretler olarak bilinen, sinyal sistemleri, yol çizgileri ve levhalar şehrin her
kesiminde kullanılmalı, bu alandaki ileri
teknolojik ürünleri olarak akıllı ulaşım
sistemleri (ITS Resim 3) olarak bilinen; trafik kameraları, bilgi aktarıcılar
(sensörler, luplar vb), interaktif trafik
yoğunluk haritaları, kameralı trafik
analiz sistemleri, VMS (değişken mesajlı
trafik panosu) sinyal optimizasyon sistemleri vb. trafik yönetim ve denetim
sistemleri de yaygınlaştırılmalıdır.
2.6. Trafiğin Etkin
Denetiminin kurulması
Şehir içi ulaşımında mühendislik uygulamaları başlı başına çözüm üreten bir
faktör değildir. Daha önceki bölümlerde
anlatılan uygulamalar yapılırken mutla-
Kentlerde
ulaşım ve trafik
sorununun
önemli
nedenlerinden
birisi de
toplumda
ulaşım ve trafik
bilincinin tam
oluşmamasıdır.
Bu bağlamda
yaya ve
sürücülere
kurallara uyma
konusunda
azami gayret
düşmektedir.
2.7. Toplumda Yeterli Ulaşım ve
Trafik Bilinci Oluşturulması
Kentlerde ulaşım ve trafik sorununun
önemli nedenlerinden birisi de toplumda ulaşım ve trafik bilincinin tam
oluşmamasıdır. Bu bağlamda yaya ve
sürücülere kurallara uyma konusunda
azami gayret düşmektedir. Ancak kentlerimizde hemen her gün karşılaşılan
sürücü ve yayaların trafik hatalarından
dolayı küçümsenmeyecek ölçüde trafik sıkışıklığı yaşanmaktadır. Örneğin
bir minibüs, otobüs, taksi veya bir
otomobilin durmaması gereken yerde
durması, yayanın geçmesi gereken
yerden geçmesi gibi birçok kuraldışı
davranışlar trafiğe önemli ölçüde yük
getirmektedir. Bu nedenledir ki toplum
ulaşım ve trafik konusunda bilinçlendirilmelidir (bknz. Resim 4).
Trafik Kamerası
Trafik Ölçüm Sistemleri
Trafik Sinyal Işıkları
Online Kavşak
Kontrol Sistemi
Trafik Mesaj Panoları
Resim 3. Akıllı Ulaşım Sistemlerine Örnekler
Kırmızı Işık İhlal Sistemleri
Resim 4. Usulsüz Park ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi
Gezici Trafik Eğitim Aracı
Mart - Nisan 2014 73
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
İSLAM ŞEHİRCİLİĞİNİN İLK MODELİ OLARAK
HZ. MUHAMMED DÖNEMİNDE
ŞEHİRCİLİK VE BELEDİYE HİZMETLERİ
Prof. Dr. Vecdİ AKYÜZ Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Eski adı Yesrib olan Medine, kuzeyden gelen Yahudi, güneyden (Yemen’den) muhtelif
zamanlarda gelen Arap kabilelerine mensup bir göçmen şehridir. Arap olan, hepsine
birden Benû Kayle denen ve Ezd ana koluna mensup Evs ve Hazreç kabileleri, Yesrib’e,
Yahudilerden yaklaşık 70 yıl önce, M.Ö. 207 yılında gelmiştir. İlk gelen Yahudi grup, M.Ö.
132-135 arasında Yesrib’e göçmüştür. Üç kabile halindeki Yahudiler, Kureyza ve Nadîr
adlı iki büyük kabile ile Kaynukâ kabilesinden oluşuyordu.
Y
esrib’teki Yahudiler, kültürel açıdan büyük
oranda Araplaşmış durumdaydılar. Arapça
konuşuyor, çocuklarına Arapça isimler
veriyorlardı. Kabilelerinin adları bile
Arapçaydı.1 Araplardaki kabilecilik anlayışı onlara da sıçrayarak, kendi içlerinde
çatışmalar yaşamaya başladılar. Ekonomik faaliyetlerinin merkezinde, faizcilik
vardı.2 Tarımla uğraşan Araplardan Evs
kabilesi Avâlî (güney), Hazreç ise daha alt
(kuzey) bölgede yerleşmişti. Evs ve Hazreç
kabileleri, Şam’daki Hıristiyanların tahrik
ve kışkırtmasıyla, Yahudilerle pek çok
çatışmaya girmişti. Çünkü Hıristiyanlar,
Yahudilerin Hz. İsa’yı astıklarına inandıklarından, onlardan hiç hoşlanmazdı. Buna
karşılık Yahudiler, Evs ile Hazreç arasında
anlaşmazlık çıkararak onları birbirine
düşürmeye çalıştı, bunda da başarılı oldular. Araplar, Yahudilerden, bir peygamberin
gönderileceğini duyuyorlardı.
Hz. Muhammed’in (S. A. V) Yesrib’e gelişinin sadece birkaç yıl öncesinde Arap
kabileler arasındaki kan davaları, insanlar
neredeyse barınağından çıkamayacak ölçüde yaygınlaşmıştı. Gerek siyasî egemenlik,
gerekse su kaynakları ve otlaklara sahiplik uğrunda, birbirlerini yok edercesine
74 Mimar ve Mühendis
savaşmışlardı. En son hicretten sadece 5
yıl önceki Buâs savaşında (616) karşılaşmışlardı. Savaşın etkileri taraflarda artık
bir uzlaşma ve barış ortamı ihtiyacını
şiddetle hissettiriyordu. Hz. Ayşe (R.A.)
bu savaşın, bitirici savaşların ardından
barış ve uzlaşma aramaya yönelmeleri
dolayısıyla, Hz. Muhammed (S. A. V) için
ilâhî bir armağan olduğu değerlendirmesi yapmıştır.3 Bununla birlikte iki kabile
arasındaki rekabet, Müslüman olmalarından sonra da, hem olumsuz, hem de
İslâm’a hizmette öne atılarak olumlu
biçimde varlığını sürdürüyordu. Hatta iki
kabileden ilk Müslüman olanlar, birbirlerinin imamları arkasında namaz kılmıyorlardı, herkes kendi kabilesinden imamın arkasında kılıyordu. Hz. Muhammed
(S. A. V) Mekke’den kendilerine imam
gönderinceye kadar böylece devam
ettiler. Bu şartlar altında kabile yapısını
aşamayan Evs ve Hazreç, Mekke’de dört
defa görüştükleri Hz. Muhammed’i (S.
A. V) siyasî liderliğe de kabul edebilecek
durumdaydı. Yahudiler ile Arap kabilelerinin de anlaşmazlığı eklenince, bu
durum aynı zamanda Hz. Muhammed
(S. A. V) için de dinî, toplumsal ve siyasî
değişime çok elverişli bir ortam oluşturuyordu.
Hz. Muhammed’in (S. A. V) Medine’ye
hicret ettiği sırada, Medine’de Arap ve
Yahudi bütün halkı kapsayan herhangi bir devlet veya siyasî organizasyon
yoktu, bir şehir-devlet görüntüsü ise
hiç yoktu. Medine’de yaşayanlar, siyasî
ve toplumsal açıdan, bağımsız kabileler
halindeydiler. Neredeyse, hem Araplar,
hem de Yahudiler arasında her bir kabile bağımsız bir siyasî ve hukukî birlik
oluşturuyordu. Her kabilenin reisi, aynı
zamanda onun siyasî lideri konumundaydı. Dışarıdan gelebilecek siyasî bir öndere açık olmakla birlikte, Medine’nin bu
çok sorunlu sosyo-politik koşulları, Hz.
Muhammed’in (S. A. V) peygamberliğinin
yanı sıra, siyasî liderliği de üstlenmesini
zorunlu kılmıştı.
Hz. Muhammed’in (S. A. V) hicretten
sonra Yesrib’ten Medine’ye (şehir) dönüşen, otorite ve adaletin beşiği olarak
ümmetin merkezi olan Medine’de başlattığı ve daha sonraki şehircilik için de
daima örnek olan şehircilik uygulaması,
esas itibarıyla toplumsal (kabile grupları), dinî, idarî ve askerî mülahazalara
göre planlanarak gelişti. Zaten kural olarak “şehir planlamacılığının amacı, soyut
ve ruhani gerçekliğe (yani dinî, toplumsal
ve politik sistemi sembolize eden şehre),
maddî bir ifade kazandırmaktır.”4 Buna
göre, İslâmî şehrin kentsel planlaması,
ana esaslarıyla şu şekildeydi:
1) Şehir ortasında cami (Cuma Camisi: Mescidü’l-Cum’a/ulucami) ve
meydan,
2) Cami yakınında şehrin yönetim
merkezi (ileride ‘dârü’l-imâret’:
saray) ve çarşı (sûk),
3) Şehir merkezine ulaşan birinci
derecedeki (ana) caddeler,
4) Geniş caddelere bağlı ve biraz
daha dar ikinci derecede caddeler,
5) Caddelere bağlı sokaklar,
6) Kabristan.
İslâm medeniyeti geliştikçe, şehir plancılığı da gelişmiştir. Daha sonraki dönemlerde şehir planlarına han, hamam,
suyolları ve çeşmeler ile eğitim kurum-
İslâm medeniyeti
geliştikçe, şehir
plancılığı da gelişmiştir.
Daha sonraki dönemlerde
şehir planlarına han,
hamam, su yolları ve
çeşmeler ile eğitim
kurumları, adalet
kurumları (dîvânü’l-kaza)
ve tekkeler eklenmiştir.
Bu planlama çerçevesinde
dinî, idarî, sivil ve askerî
mimarî gelişmiştir.
Mart - Nisan 2014 75
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
Hz. Muhammed (s.a.)
döneminde camiler, dinî
merkez olmalarının yanında,
özellikle Mescid-i Nebî, siyasi
danışmaların ve yabancı
heyetlerle görüşmelerin
yapıldığı siyasî merkez,
davaların görüldüğü
mahkeme ve bazı cezaların
çekildiği hapishane, askerî
kararların alındığı merkez,
Kur’an’ın, mektupların, resmî
evrakın ve antlaşmaların
yazıldığı divan olarak da
işlev görürdü.
ları, adalet kurumları (dîvânü’l-kaza) ve
tekkeler eklenmiştir.5 Bu planlama çerçevesinde dinî, idarî, sivil ve askerî mimarî
gelişmiştir. Şehrin değişik semtlerinde
ise, kabile ve mevali gibi toplumsal mensubiyet gruplarına göre oluşan mahalleler vardı.6
1. İmar ve Şehircilik İşleri
Hz. Muhammed (S. A. V), döneminde şehrin sokaklarında insanların ve bineklerin
gidiş-dönüş hareketleri yoğun olmamak76 Mimar ve Mühendis
la birlikte, yeni kurulan mahallelerdeki
sokakların, iyice yüklenmiş iki devenin
karşılaşmalarında birbirlerine değmeden
rahatlıkla geçebilecekleri yeterli genişlikte (7 zira/arşın) olmasını emrediyordu.7
Hz. Muhammed (S. A. V), şehrin temizliği
için de özen göstermiştir. Evlerin kapı
önlerinin temiz tutulmasını istemiştir.
Her aşiretin ayrı bir çöplüğü vardı, biriken çöpler arada bir yakılırdı.8 Münafıkların yaptıkları Mescid-i Dırâr’ın yakılıp
yıkılmasından sonra, yeri leş ve çöplerin
atıldığı bir çöplük ve hayvan mezarlığı
yapıldı.9
Medine’de vadilerden sağlanan su çok
bol değildi. Her mahallenin veya evlerin
özel kuyularıyla sağlanırdı. Su, halkın
ihtiyacını ancak karşılıyordu, bolca değildi. Bu yüzden, çevredeki Bedevîlere pek
az su veriyorlardı.10 Halkın yararlanması
için, vakıf yapılan kuyular da olmuştur.
Hz. Osman’ın (R. A) sahibinden alarak
vakıf yaptığı Rûme Kuyusu, bunların
en bilinenidir.11 Mekkeli muhacirler
Medine’ye geldiklerinde, mevcut sudan
hoşlanmadılar. Gıfâr kabilesinden bir
adamın Rûme denilen bir su kuyusu
vardı. Hz. Muhammed (S. A. V.) adama
“Onu bize cennette bir su karşılığında
sat” buyurdu. Adam “Ey Allah’ın elçisi!
Benim ve ailemin bundan başka bir şeyi
yoktur” dedi. Hz. Osman (ö. 35/655),
İslâm dinini malıyla da destekleyen
zengin sahabelerdendir. Su, yüksek bir
bedelle satılıyordu. Rûme kuyusundan
başka, içilebilecek tatlı su yoktu. Hz. Peygamber, “Kim Rûme kuyusunu, Cennet’te
göreceği daha üstün hayır karşılığında
satın alır ve kendi kovasını, Müslümanların kovasıyla eşit kılar?” diye sordu.
Bunun üzerine Hz. Osman, kuyunun
sahibi olan Yahudi’den yarı payını 12.000
dirheme (bu sırada, yaklaşık beş dirhem,
bir koyun alabilecek değerdedir) satın
aldı. Su, bir gün Yahudi, bir gün de Hz.
Osman tarafından işletiliyordu. Müslümanlar bütün su ihtiyacını Hz. Osman’ın
su gününde karşılamaya başladı. Bunun
üzerine Yahudi ortak, kendine kalan
payı da 8.000 dirheme sattı. Böylece Hz.
Osman, zengin-fakir ayrımı yapmaksızın,
herkesin bu kuyunun suyundan yararlanmasını istemiştir. Kendi ailesinin
su ihtiyacı için göndereceği adamının
kovasının, başkalarının kovasından önde
olmayacağını belirtmiştir.12
Hz. Muhammed (S. A. V), şehirlerin yakın
yerlerinde orman kurulmasını sağlamıştır. Medine’nin çepeçevre etrafında,
bir konaktan bir konağa (berîd fî berîd)
olmak üzere, enine bir günlük yolculuk,
boyuna bir günlük yolculuk gerektiren,
yaklaşık 20 kilometrelik mesafeler
bulunan menziller ihdas etti.13 Buraları
koruma altına alan (himâ) olduğundan,
ağaç kesmek veya ava çıkmak gibi fiiller yasaktı.14 Hz. Muhammed (S. A. V),
8/630’da fethedilen Tâif’i de bütün vadileriyle sid (koruma) alanı yapmıştır. Ağaç
kesimi ve avlanmak, burada da yasaklanmıştır.15 Koşu, okçuluk ve hayvan yarışları düzenleyen Hz. Muhammed (S. A.
V), Sabak (yarış alanı) denilen yerde, bu
spor etkinliklerini seyrederdi.16
2. Mescitler İnşası
İslâm inanç, ibadet ve ahlâk esasları,
Müslümanların birlik içinde yaşamalarını
sağlayan başlıca düşünsel kökenlerdir.
Mekke döneminden itibaren en önemli
esaslar, iyice belirginleşmiş ve uygulamaya geçmişti. Toplumun daha da gelişmesi
ve dayanışmanın iyice sağlanması için
yeni esaslar çerçevesinde Cuma namazı
gibi özellikle cemaate yönelik ibadetler
meşru kılınıp emredilmiştir. Cemaatle
namaz kılınması için Hz. Muhammed (S.
A. V), hem Medine yolunda Kuba’da, hem
de Medine’de cami yapmıştır. Medine’ye
hicret siyaseti sonucu ayrı bölge ve kabilelerden gelen yeni Müslüman göçmenlerin oluşturduğu her bir yığınak ve yerleşim mahalli için Hz. Muhammed (S. A. V),
bir cami ve bir çarşı-pazar meydanı ihdas
etmişti. Bu yeni camilerin namaz kılarken
dönülmesi gerekli kıble yönlerini de bizzat kendisi belirliyordu.17 Hz. Muhammed
(S. A. V) döneminde Medine’de 19, civarında ise 40 cami vardı.18 Hz. Muhammed
(S. A. V), hicret sırasında Medine yakınındaki Kubâ’da (15 gün kadar) kısa bir
süre kalmış, ilk günlerde açık alanlarda
cemaat namazına imamlık yapmış, daha
sonra ise Ammâr bin Yâsir’in önerisiyle,
kalıcı bir cami yapılmasını emretmişti.
Hz. Muhammed (S. A. V) döneminde
camiler, dinî merkez olmalarının yanında, özellikle Mescid-i Nebî, siyasi danışmaların ve yabancı heyetlerle görüşmelerin yapıldığı siyasî merkez, davaların
görüldüğü mahkeme ve bazı cezaların
çekildiği hapishane, askerî kararların
alındığı merkez, Kur’an’ın, mektupların,
resmî evrakın ve antlaşmaların yazıldığı
divan olarak da işlev görürdü.
3. Çarşı-Pazar Düzeni
Mekke, Tâif ve Medine, eski çarşı ve
pazar-fuar (panayır) yerlerine sahipti.
Hz. Muhammed (S. A. V) Mekke’deyken,
Zülmecenne ve Ukâz’daki panayırlarda
insanları izler ve tebliğ yapardı. Yeni
Müslümanlar müşriklerin işbaşında
bulunduğu bu yerlerde ticaret yapmaktan geri durunca, “Rabbinizin lütuf ve
kereminden nasip aramanızda, sizin için
bir günah yoktur.” (Bakara, 2/198) ayeti
indi.19
Mekke ve Tâif’e göre daha durgun bir
ticaret hayatının olduğu Medine’de, eskiden yılda bir kurulan ticaret panayırı,
İslâmî devirde muhtemelen kurulmuyordu. Şehirde birçok pazar yeri ve çarşı da
bulunuyordu. Bu çarşılar, kabile yapısı
yüzünden çatışmaların çokluğu sonucu,
çok sayıda ve ayrı ayrı yerlerdeydi.20 İşte
bu yüzden çarşılar, küçük ve mahalliydi.
Hz. Muhammed (S. A. V) Medine’ye hicret
edince, Benû Sâide mensupları için, bu
aşirete ait boş bir arazi parçası üzerinde, yeni bir pazar yeri ihdas etti. Bu boş
arazi, mezarlığın zamanla genişleyip
büyümesi halinde kullanılmak üzere
ayrılmıştı. Bu mahallî pazar yerinden ayrı
olarak Hz. Muhammed (S. A. V), Müslümanlar için merkezî bir pazar yeri daha
kurmak istemişti. Şehrin güneybatısında
el-Cisr (köprü) mıntıkasında yer alan ve
Yahudilerin kuyumculuk ve genel ticaret
işleri yaptığı Benû Kaynukâ Yahudilerinin
pazarını ziyaret etti. Daha sonra buradan ayrılarak, Bakıyyu’z-Zübeyr denilen
yerde bir çadır kurdu ve “Bu, sizin çarşınızın kurulacağı yer olacaktır” buyurdu.
Benû Nadîr Yahudilerinden Kâ’b bin
Eşref, buna şiddetle muhalefet etti; hatta
bu çadırın içine girip gerili iplerini kesip
attı. Bunun üzerine Hz. Muhammed (S. A.
V), “Şimdi gidip öyle bir yer seçeceğim ki,
bu onu daha fazla kudurtacak” buyurdu.
Daha sonra bu yeni yere ticaret adamlarını çekebilmek için, şöyle bir duyuru
yaptırdı: “Bu pazarda, kimse için önceden
yer ayırtmayın. Her yer, boş ve serbest
kalsın. Her gün, kim buraya erkenden ilk
olarak gelirse, istediği yeri seçip alış-verişine koyulsun. Bu pazarda, herhangi bir
iç-gümrük vergisi (uşûr) alınmayacaktır.”
Bu olay, hicret günlerinden hemen sonra
gerçekleşmiştir. Zaten bu çeşit iç-gümrük
vergilerinin kaldırılmasıyla, her türlü
ürünlerin ülkedeki akışı ve değiş-tokuşu
arttırılmış oldu. Hz. Muhammed (S. A.
V), eskiden bizzat kervan ticareti yapmış
bir kimse olarak, bu tüccarlık mesleğinin
toplumdaki önemini tamamen biliyor
ve henüz herhangi bir işe bağlanamamış
işsiz Müslümanların gitgide bu gibi işlere
atılmalarını, böylece gayrimüslim kapitalistlerin hâkimiyet ve baskısından kurtulmalarını istiyordu.21
Medine merkez çarşı-pazar yerini kuran
Hz. Muhammed (S. A. V), işleyiş ve
Hz. Muhammed (S. A. V),
eskiden bizzat kervan
ticareti yapmış bir kimse
olarak, bu tüccarlık
mesleğinin toplumdaki
önemini tamamen biliyor
ve henüz herhangi bir
işe bağlanamamış işsiz
Müslümanların gitgide bu
gibi işlere atılmalarını,
böylece gayrimüslim
kapitalistlerin
hâkimiyet ve baskısından
kurtulmalarını istiyordu.
Mart - Nisan 2014 77
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
REFERANSLAR
1
M. Hamidullah, İslam Peygamberi, 1/184, 186.
2
M.Hamidullah, İslâm Peygamberi, 1/186-187.
Buharî, menâkıbu’l-ensâr, 1, 28, 46; Ahmed bin
Hanbel, Müsned, 6/61.
3
Nikita Eliseéf, “Fizikî Plan”, R.B.Serjeant (editör),
İslam Şehri, 113.
4
Cahit Baltacı, “Dört Halife Devrinde Şehir Hayatı
ve Yerel Yönetim Hizmetleri”, Vecdi Akyüz (editör),
İslâm Geleneğinden Günümüze Şehir Hayatı ve
Yerel Yönetimler, İstanbul 1996, 2006, 2.B., İlke,
1/84.
5
İslâm şehirciliği konusunda bk. Vecdi Akyüz (editör), İslâm Geleneğinden Günümüze Şehir Hayatı
ve Yerel Yönetimler, İstanbul 1996, 2006, 2.B.;
R.B.Serjeant (editör), İslâm Şehri, İz
6
Buharî, mezâlim, 13; Müslim, müsâkât, 31, 143;
Ebu Davud, akdıye, 3633.
7
8
M.Hamidullah, İslam Peygamberi, 2/822.
9
Kettânî, age, 1/305.
10
Sâlih Ahmed el-Alî, agm, 32.
11
Kettânî, age, 2/318.
Buharî, vesâyâ, 33; Tirmizî, menâkıb, 18; Zebîdî,
Tecrîd-i Sarîh, Ankara 1970, 8/237-241, no: 1174,
9/354
12
denetim kurallarını da belirlemiş, ölçütartı, hileli mal satışı gibi durumları
denetlemek için, bizzat kendisi Medine
pazarına gitmiştir. Bir denetlemede,
alt kısmı ıslak buğday satan ve gerekçe
olarak bir gün önceki yağmuru gösteren
kişiye, şu dürüstlük kuralını hatırlattı:
“Yaş hububatı kuru olanlarla örtmemek
gerekir. Bizi aldatan, bizden değildir.”22
Hz. Muhammed (S. A. V), pazara mal
getiren kafilelerin karşılanmasını, şehirlinin satmak üzere mal getiren bedevî
adına satış yapmasını23, gıda maddelerini
götürüp satmayı24 yasaklamıştır. Hz.
Muhammed (S. A. V), ayrıca bazı kişileri
çarşı-pazar denetçisi (muhtesib) olarak
atamıştır, hatta bu denetçiler arasında
kadınlar da yer almışlardır.25 Pazarlarda kadın denetçilerin görevlendirilmiş
olması, buralara kadınların da ürettikleri
malları satmak üzere geldiklerini gösterir. Hz. Muhammed (S. A. V), Tâiflilerle
yaptığı sözleşmeye “alış-veriş ve pazar,
evlerin avlularında yapılacaktır” şeklinde
bir madde koymuştu.26
4. Şehircilikte Hz. Muhammed’in
Modelliği
Hz. Muhammed’in (S. A. V) başkent Medine’deki şehircilik uygulamaları, “üsve-i
hasene” (Ahzâb, 33/21) olmasının şehir78 Mimar ve Mühendis
cilikteki yansıması olarak, Arabistan’ın
her tarafındaki şehirlerde örnek alınıyordu. İslâm tarihindeki “ilk şehirlerin
kurucularına ilham veren ve yüzyıllar
boyunca Müslüman kanun adamları ve
idarecilerine örnek olan Medine, İslâmî
şehir modeliydi ve her zaman da büyük
bir ölçüde öyle kaldı. Semavî mesaj, Hz.
Muhammed’in kişiliği ve ilk inananların
edindiği cemaat disiplininin üçlü etkisiyle
kurulan bu ilk İslâm şehrinin bıraktığı
güçlü iz olmaksızın, Cihad’da savaşanların çok eski kültürlerin mirasçısı olan o
geniş kıtalarda şaşmaz İslâmî ideallerini
ve yaşam biçimlerini kabul ettirmeleri
(şimşek hızıyla fethedebilen bir güce
sahip olmalarına rağmen) düşünülemez.
Gerçek şu ki, fetihler, tarihî şehirlerin
yapısını hiçbir zaman bozmadı.”27 “Birçok İslâm tarihçisi ve gözlemcisi, İslâmî
mesajın ilk olarak verildiği yerin coğrafî
özellikleriyle beşerî özellikleri arasındaki
şaşırtıcı tezata dikkat çekmiştir: Esasen
göçebe Bedevîlerin ya da yarı yerleşiklerin yaşadığı Arap Yarımadası ve birkaç
yüzyıl sonra beliren tipik görünüşüyle
müslüman âlemi; yani Hindistan’dan
Batı’ya kadar uzanan, kara ve deniz
yoluyla her türlü ürünün ve bilgi dallarının, fikirlerin ve kültürlerin akışının
gerçekleştiği dev bir şehirler ağı.”28
13
Müslim, hac, 15, no: 1372.
14
Ebu Davud, menâsik, 2/951.
Hz.Muhammed (s.a.) döneminde çevrecilik konusunda bk. Mehmet Bayraktar, “Asr-ı Saadette Çevre
Bilinci”, Vecdi Akyüz (editör), Bütün Yönleriyle Asr-ı
Saadet’te İslâm, 5/211-239, 2006, 2.B., 4/251-274.
15
Buharî, cihâd, 58; M.Hamidullah, İslâm Peygamberi, 2/997; Kettânî, age, 2/95-96.
16
M.Hamidullah, İslâm Peygamberi, 2/823; Kettânî,
age, 2/301-302. Hz.Muhammed (s.a.) dönemindeki
camiler için bk. Ahmet Güner, “Asr-ı Saadet’te
Camiler/Mescidler ve Fonksiyonları”, Vecdi Akyüz
(editör), Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslâm,
4/155-226, 2006, 2.B., 3/211-260.
17
Hz.Muhammed (s.a.) dönemindeki cami ve mescitler için bk. Ahmet Güner, “Asr-ı Saadet’te Mescidler/Camiler ve Fonksiyonları”, Vecdi Akyüz (editör),
Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslâm, 2006, 2.B.,
3/209-258.
18
19
Kettânî, age, 2/378.
20
Hamidullah, İslâm Peygamberi, 2/957-958.
M.Hamidullah, İslâm Peygamberi, 2/957-959,
1073-1075; Kettânî, age, 2/328. Ayrıntı için bk.
Cengiz Kallek, Hz.Peygamber Döneminde Devlet ve
Piyasa, İstanbul ty, Bilim ve Sanat Vakfı; Cengiz Kallek, Asr-ı Saadette Yönetim-Piyasa İlişkisi, İstanbul
1997, İz, 190-193.
21
22
Müslim, iman, 165.
23
Buharî, büyû, 68, 71; Müslim, büyû, 11, 19.
24
Buharî, büyû, 54.
25
M.Hamidullah, İslâm Peygamberi, 2/935, 959.
M.Hamidullah, İslâm Peygamberi, 1/500;
M.Hamidullah, , el-Vesâiku’s-Siyâsiyye,
Hz.Peygamber Döneminin Siyasî-İdarî Belgeleri,
311-312; Vecdi Akyüz, Asr-ı Saadette Siyasi Konuşmalar, 74-75.
26
Jean-Louis Michon, “Dinî Kurumlar”, R.B.Serjeant
(editör), İslâm Şehri, 16.
27
Jean-Louis Michon, agm, R.B.Serjeant (editör),
İslâm Şehri, 14-15.
28
Mart - Nisan 2014 79
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
YEREL’DEN YÖNETİM
VE KAYNAKLARIN KULLANIMI
Dr. Müh. Mustafa Uysal ENVERDER, Bursa Şubesi Başkanı
Türkiye baş döndürücü bir hızla değişiyor. Kamu’da hiç alışık olunmadığı şekilde bu
değişime ayak uydurmaya çalışıyor. Ekonomimizde halen önemli bir güç olan kamu, bu
değişim ile birlikte dinamizm kazanmaya çalışıyor. Devletçi yönetimden liberal yönetime
geçiş 1980’lerden itibaren uygulandığı ülkemizde artık konuşulmayanlar konuşuluyor,
olamaz denenler oluyor. Genlerimize kadar işlemiş olan ‘devlet başa, kuzgun leşe’
yaklaşımından ‘seçkinlerin iktidarından seçilmişlerin iktidarına’ dönemine geçiliyor.
Tüm bunlar, kaynakların yönetiminde daha verimli olmak, vatandaşa daha iyi hizmet
sunabilmek ve ülkeye kaybettiği zamanı kazandırmak için yapılıyor.
1
2.11.2012 tarihinde de böylesine önemli bir dönüşüm Büyükşehir Kanunu ile
ülkemizde yaşandı. Yapılan değişiklik ile
ülkemizde 16 büyükşehire ilave olarak
13 daha il büyükşehir statüsüne geçirilerek 29 büyükşehir oldu. Aynı zamanda
bu büyükşehirlerin hizmet sınırı merkez
ilçeler ile sınırlanmayıp il sınırları olarak
belirlendi. Ayrıca il içerisinde 2 başlı yönetimin önüne geçilerek il özel idarelerinin
büyükşehir belediyeleri bünyesine dahil
edilmesi öngörüldü. Bu yazımızda yerel
yönetimlerin yerelden yönetiminin getireceği avantajlar ve kaynakların verimli
kullanımları, edinilen tecrübeler ve dünya
örnekleri paylaşılacaktır.
Yerelden Yönetim Devri
Türkiye’nin sınırlarında bir değişim olmamasına rağmen ekonomik büyüklüğü giderek artıyor. Dünyanın 17.büyük ekonomisi
durumundan 10.büyük ekonomisi olma
yolunda ilerliyoruz. Cumhuriyetin 100. yılı
olan 2023’e yönelik bazı hedeflerimiz var;
500milyar dolar ihracat, 25000 dolar kişi
başına düşen milli gelir, yerli otomobil,
yerli uçak, Ar-Ge’nin milli gelirden ayrılan
payı %3 v. b. bunlardan bazıları.
80 Mimar ve Mühendis
Artık yerelin kararları merkezden alınmayacak. Çünkü yerel yönetimler bu kanun
ile birlikte daha önce olmadığı kadar gerek
idari gerekse mali olarak güçlendi. Şehrin
büyük yatırımları şehirde planlanabilecek,
şehrin politikaları da yine şehir içinde
kararlaştırılacak. Artık merkeze gönderilen vekillerin etkinliği ölçüsünde yatırımı
şehirlerimizde görmeyi beklemeyeceğiz.
Suların akmasına, yolların bölünmesine
veya kültürel varlıkların canlanmasına
merkezi yönetim karar vermeyecek. Bu
çok önemli bir yetki devridir ve çok önemli bir rekabeti de getirecektir. Yetkinin
yerele devrinin diğer önemli bir getirisi de
şehirdeki çift başlı yönetimin önüne geçilmesidir. Her ne kadar il özel idareleri ile
büyükşehirlerin görev ve sorumlulukları
tarif edilmesine karşılık şehir içerisinde
aktif bir özel idare zaman zaman yerel
yöneticiler ile çakışabilmektedir. En basit
olarak bir önceki büyükşehir kanunu, şehir
içerisindeki suların çıkarılması, taşınması
ve işletilmesi yerel yönetimlere bırakılmasına karşılık su kaynaklarının kullanım
yetkisi yıllarca mahkemelerde tartışılmış
ve bu kanuni düzenlemeye kadar kanun
koyucunun iradesi yönünde mahkeme
> Kent içi ulaşım
> Kente ulaşım
> Ulaştırma araçlarının entegrasyonu
> İçme suyu
> Arıtma suyu
> Yeraltı suları
ULAŞTIRMA
SU
AYDINLATMA
ÇEVRE
> Kent içi aydınlatma
> İştiraklerin kullanımı
> Evsel atıklar
> Kent dokusu
> Yeşil çevre
Enerjinin çok yoğun
olarak kullanıldığı
şehirlerde, gelecek
öngörüleri daha yoğun
bir enerji birikimini
haber veriyor. Bu
alanda en önemli
aktör olarak yerel
yönetimler sayılıyor.
Yerel yönetimler sadece
enerji verimliliği değil
çevreye duyarlı yatırım
ve planlamaları ile
de önemli bir aktör
durumundadırlar.
Şekil 1 Enerji Başlığının alanları
kararları olmasına karşılık bir türlü
uygulanamamıştır. Keza şehrin ulaştırması ile ilgili UKOME’de yerel yönetimler
kadar özel idarenin de ağırlığı olmasından kaynaklanan pek çok sorun yaşanmıştır. Şehirde 2 tane meclisin olması ve
her bir meclis üyesinin seçilmiş olmasına
karşılık yetki karmaşası dolayısıyla kamu
görevlilerine etki girişimlerinden dolayı
yönetim zafiyeti oluşturulması da bilinen
sorunlardandır. Bir başka sorun olarak
büyükşehir yönetimlerinin şehrin ücra
köşelerine hizmet götürme isteğine karşılık sadece çizilmiş sınırlar dolayısıyla
kent merkezine yakın bir sınır köye hizmet götürememeleri büyük bir handikaptır. Özel idarelerdeki bütçe ve yeterlilik
kısıtlarından dolayı bir çok köye yol veya
su götürülemeyişine rastlamış idik, artık
bunları görmeyeceğiz.
Şimdi artık böyle durumlar ile karşılaşılmayacağı beklenmektedir. Yani yerel
yönetim daha kuvvetli olarak şehrin
kalkınmasına hem kaynak ayırabilecek hem de karar verebilecektir. Buna
ilaveten acaba merkezi idare ne der
diye düşünülmeyecek ama yine büyük
planlamalar ve tüm ülkeyi ilgilendiren
kararlarda merkezi idareden destek
alınması gerekecektir.
Gelişmiş Ekonomiler Arasına
Girmek İçin Verimli Yönetimler
Maalesef yukarıda bahsi geçen yetki
sorunlarından dolayı önemli kaynakların
kullanılması gecikti ülkemizde. Örneğin
yerel yönetimlerin artan enerji ihtiyacını karşılayacak potansiyelleri değerlendirmek için 25’i aşkın belediyenin
beklediği suların enerji amaçlı kullanımı
yetkisi olmadığı düşünüldüğünden, bu
yatırımlar sürekli ertelenmiştir. Yerel
yönetimlerde atık toplama yetkisi ilçe
belediyelerinde, bertaraf yetkisinin
büyükşehir belediyelerinde olması sebebiyle etkin bir atık yönetim programı
uygulanamamaktadır. Keza yeraltı sularının denetimi DSİ’ye ait olduğu halde atık
suların temizlenmesi büyükşehirlere ait
olduğundan etkili bir su yönetimi sağlanamadı. Aynı şekilde kentsel değişim
programlarında da yetki karmaşası ve
denetim sorunları sebebiyle yapılan yanlışlıklardan oluşan kayıplar yakın zamana
kadar yaşandı.
Enerjinin çok yoğun olarak kullanıldığı şehirlerde, gelecek öngörüleri daha
yoğun bir enerji birikimini haber veriyor.
Bu alanda en önemli aktör olarak yerel
yönetimler sayılıyor. Yerel yönetimler
sadece enerji verimliliği değil çevreye
duyarlı yatırım ve planlamaları ile de
önemli bir aktör durumundadırlar. Şehir
planlamaları artık şehir merkezinden
ibaret olmuyor. Bölgelerin planlanması,
sürdürülebilir kalkınmada çok önemli
görülüyor. Gelişmiş ülkelerin hızlarına
ulaşabilmek ve rakiplerimiz ile mücadele
edebilmek için daha verimli yönetim
tarzlarını uygulamamız gerekmektedir.
O nedenle yerel yönetimlerin bu hıza
uygun yetkinlik kazanması için büyükşehir kanunu ile getirilen değişiklikler
önemlidir.
Yerel yönetimlerde sadece enerji başlığını ele alacak olur isek Şekil-1’deki ana
başlıklar karşımıza çıkmaktadır;
Enerji Yönetimi Ve
Karbon Üretimi
Karbon salımı, gelişmiş ülkelerde 20 yıldan beri gündemde olup son 5 yılda daha
da yoğun konuşulur oldu. Üretim yapmak
için kullandığımız tüm enerjinin CO2 salımı yaptığını artık herkes biliyor. Bunun
küresel iklim değişikliğini tetiklediği de
bilinmektedir. Artık her ürün bazında,
üretimin tüm aşamaları değerlendirilerek
ne kadar enerji ve su sarf ettiğiniz inceleniyor ve bu değerlendirmeler “karbon
ayak izi” ve “su ayak izi” olarak adlandıMart - Nisan 2014 81
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
rılıyor. Üretim sürekli artıyor ve daha az
karbon salımı yapan teknolojiler tercih
ediliyor. Bunun en önemli çözümlerinden
biri karbon salımı daha az olan enerji
üretim yatırımları yapmak gibi görülüyor. Yenilenebilir enerji diye adlandırılan
rüzgar, su ve güneş kaynakları ile atıkların değerlendirilmesi bu alanda ele alınıyor. Enerji verimliliği projelerini en üst
düzeyde takip etmekte diğer bir karbon
mücadelesidir. Daha az enerji ile aynı işi
yapıyorsanız bu da önemli bir kazanç
ve rekabet gücü olarak algılanıyor. Artık
büyük sanayiler, tedarikçi zincirlerinin
karbon salımı daha düşük teknoloji kullanmasını zorluyor. Küresel markalar
bu konuları tedarikçilerine dikte ediyor
veya etmeye hazırlanıyor.
Sürdürülebilir gelişme tüm dünya firmalarının korkulu rüyası haline geldi. Dün
rahatlıkla üretim yapan sanayiler yarın
aynı işi yapabilecek mi? Yeterli enerji, su
ve insan gücü ve daha önemlisi müşteri
bulabilecek mi? Bu konular sürdürülebilir enerji kavramı ile birlikte anılıyor
ve doğrudan yerel yönetimlerin çalışma
sahasına giriyor. Şehirler büyüdükçe su,
elektrik ve ulaşım ile birlikte yaşanabilir
çevre ihtiyacı artıyor ve buna uygun
planlama ve alt-üst yapı çalışmaları
yerel yönetimler tarafından yapılıyor.
Yeni büyükşehir kanunu ile birlikte bu
planlamaları yapmakta yetkili olan yerel
yönetimler, gerektiğinde ulaşımdan sanayi yatırımlarına kadar tüm düzenlemeleri
kendi bünyesinde yapabilecektir.
Enerji Başlıklarına Bakış
Yerel yönetimler temiz su kaynaklarını
daha ekonomik nasıl elde edebileceklerini araştırmak zorundalar. Aynı
zamanda suyun iletiminde de daha az
enerji harcayacak planlamalar yapmak
durumundalar. Mümkünse suyu taşırken
oluşan potansiyeli bir yenilenebilir enerji
82 Mimar ve Mühendis
Ülke
Türkiye
Japonya
ABD
Yunanistan
OECD
Dünya
GDP (milyar $)
Tüketim
(milyon TEP)
190,3
5 648
8977,9
144,8
27880,9
34399,8
72,5
520,7
2281,5
28,7
8970
10029
Enerji yoğunluğu
Kişi başına tüketim
(TEP/nüfus)
0,38
0,09
0,25
0,20
0,19
0,29
1,06
4,09
7,98
2,62
4,68
1,64
Şekil 2 Enerji yoğunluğunun ülkelere göre dağılımı (Kaynak: Osman Midilli a.g.e)
olarak elektriğe çevirmek durumundalar. Arıtma tesislerinde daha az enerji
kullanarak kirli ve temiz su arıtmalarını
yapabilmeliler. Yine buralarda mümkünse elektrik üretmenin yolunu aramalılar.
Kirli su arıtmasından elde edilen evsel
atığı enerjiye çevirmek durumundalar.
Böylelikle daha az enerji sarf edip daha
çok fayda elde edebilecekler. Su arıtmada güncel teknoloji kullanılarak daha az
enerji tüketimi ile daha doğal sonuçlar
elde edilebilmektedir. Bunun ile ilgili
ArGe safhalarına katılmak ve güncel
teknolojiyi takip etmek çok önemlidir.
Ülkemizdeki kurulu tesisler son dönem
tesisleri olmasına rağmen farklı bölgelerdeki yaklaşımlar incelendiğinde çok
önemli kazançlar elde edilebilir.
Arıtma çamurları ile ortaya çıkan çamurlar, geçmişte bertaraf edilmesi gereken
bir atık olarak değerlendiriliyordu. Artık
bu çamurlar, çürütme, yakma veya ileri
fermantasyon yöntemleri ile fosil yakıt
eşdeğerlerine dönüştürülebiliyor. Ülkemizde bu alandaki yatırımların henüz
yapılıyor olması önemli bir avantajdır.
Arıtma çamurlarının evsel atıklar ile
bertaraf edilebilirliği de değerlendirilmelidir. Böylelikle yerel yönetimler, atıkları
geri kazanarak çok önemli bir gider kalemini gelir hanelerine kaydedebilirler.
Yeraltı sularının ekonomik kullanımı ve
mümkünse doğal yeraltı sularının yanında yeraltı barajlarının kurulması özellikle büyükşehirlerde önem arz etmektedir.
Artan sanayi ile birlikte ihtiyaç duyulan
su miktarlarını yeraltı sularından karşılamak, beraberinde doğal bir felaketi
de getirebilir. Bu nedenle şehirlerde su
tüketiminin ve suyun geri kazanımının,
istenilmeyen maliyetler olsa da ön planda incelenmesi ve düzenlemeler yapılması gerekmektedir.
Çevresel etki değerlendirmesi her ne
kadar merkezi yönetimin denetiminde
olan bir konu olsa da yerel yönetimlerin
çok önemli bir sorunudur. Bu alanda
zaman zaman kanuni boşluklar ve çatışmalar da çıkabilmektedir. Üstelik yerel
yönetimler arasında da bu konular ilgi
çakışması hatta çatışmasını doğurabilmektedir. Ülkemizde çok önemli evsel
atıkların geri kazanım sorunu bulunmaktadır. Başta yerinde ayıklama olmak
üzere atık toplama ve bertarafı için
önemli miktarda para harcanmaktadır.
Bunun önlenmesi için birlikte hareket
edilmesine ihtiyaç bulunmaktadır. Kanun
koyucular ile uygulayıcılar bir araya
gelmeli ve geleceği tehdit edebilecek
konularda ortak kararlar alınabilmelidir.
Çevre politikaları politikacıların inisiyatifine bırakılmamalıdır. Sürdürülebilir
çevre düzeni için gerekirse merkezi
yönetim yetkilerini yerele devretmelidir. Atıkların bertarafı için oluşabilecek
yüksek maliyetlerde yerel yönetimler
bir tercih ayrımına bırakılmamalı bunun
yerine genel kabul gören bir teknoloji
ve yöntem dikte edilmelidir. Böylelikle
önemli bir maliyet ve zaman tasarrufu
elde edilebilir.
Şehirlerimizi daha aydınlık görmek istiyoruz. Bunun için doğru yöntemleri ve
teknolojileri kullanmalıyız. Şehir aydınlatması, tüm yerel yönetimlerde zorunlu
bir yönetim birimi olmalıdır. Böylelikle
israf avcılığı ve göze hoş gelen aydınlatma yaklaşımı sunulmalıdır. Ankara’da
uygulanan çok basit yöntemler ile ilgili
bilgiyi daha önce vermiş idik, bu konuda
daha kapsamlı otomasyon sistemleri
düşünülmeli ve uygulanmalıdır.
Enerjinin en yoğun kullanım alanı olan
ulaştırmada geleceğin ulaştırma konusu
sıfıra yakın karbon üretimi olan araçların
kazanılmasından ve toplu taşımadan
geçiyor. Ülkemizde toplu taşıma kullanımları artması için ulaştırma alışkanlıklarının değiştirilmesi gerekir. Bunun için
yerel yönetimlerin sürekli bilgilendirme
ve farkındalık göstergelerini vatandaş
ile paylaşması gerekmektedir. Hem ekonomik hem de konforlu taşıma yapmak
mümkündür. Bu alanda işletim maliyet-
leri ve çevre etkilerinin değerlendirilmesi
gerekir.
Tüm bunların ışığında yerel yönetimlerin
enerji yönetimini önemsemesi ve enerji
yönetim sistemine kavuşması gerekmektedir. Uluslararası standartlarda tarif
edilen enerji yönetim sistemi yerel yönetimlerde öncelikli kazanılmalıdır.
Sonuç
Sonuç olarak değişen dünyaya ayak
uydurabilmek ve rekabet üstünlüğü sağlamak için gerekli olan büyükşehir kanun
değişikliği, bu alandaki önemli sorunların
çözümü için önemli bir işaret olmuştur.
Önemli sorunlardan olan enerji, geleceğimizi etkileyecek en önemli ihtiyaç başlığıdır. Gelecekte sürdürülebilir bir yaşam
ve gelişme sağlayabilmek için planlama
yapmak, teknolojiyi takip etmek ve yeni
uygulamaları hayatımıza katmak gerekir.
Yerel yönetimler gelecekte daha fazla
enerji kullanmaya ihtiyaç duyacaklardır.
Bunun için enerji yönetim birimleri oluşturmalı ve bu birimlerin çalışmalarını
takip etmelidirler. Artık gelişmeyi enerji
tüketim çokluğu ile değil enerji yoğunluğu ile ölçmekteyiz. Enerji yoğunluğu,
birim enerjiden üretilen birim ekonomik
değer arasındaki ilişkidir. Gayri safi yurtiçi hâsıla başına tüketilen birincil enerji
miktarını temsil eden enerji yoğunluğu,
tüm dünyada enerji verimliliğinin takip
ve karşılaştırılmasında yaygın olarak
kullanılan bir araçtır. Gelişmişlik, az
enerji kullanarak çok ekonomik değer
yaratabilmekle ölçümlenebilir (2). Bu
sebeple enerji yoğunluğumuzu artırmalı
ve daha fazla işi daha az enerji ile yapabilmenin, bünyemizdeki kaynaklardan en
fazla kazanç elde edebilmenin yollarını
aramalıyız.
Mart - Nisan 2014 83
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
KALKINMA PLANLARINDA İSTANBUL
Prof. Dr. Recep BOZLAĞAN Marmara Ünİ. Siyasal Bil. Fakültesi Dekanı
Türkiye’de kalkınma planları 1963 yılından itibaren yapılmaya
başlanmıştır. 1933-1937 döneminde uygulanan Birinci Beş Yıllık
Sanayi Planı ile 1938-1942 dönemini kapsayan İkinci Beş Yıllık
Sanayi Planı “kalkınma planı” olmayıp, Türkiye’de sanayinin
geliştirilmesine yönelik planlardı.
1
963-2014 yıllarını kapsayan elli bir
yıllık dönemde toplam on adet kalkınma planı hazırlanmıştır. Bu planlardan
dokuz tanesi beşer yıllık dönemler için,
dokuzuncu plan ise yedi yıllık dönem için
hazırlanmıştır.
Birinci-Altıncı Planlarda İstanbul:
İhmal Edilen Ulusal Merkez
1963-1967 yıllarını kapsayan birinci planda İstanbul’a dair özel bir hüküm veya
hedef bulunmazken1, 1968-1972 yıllarını
kapsayan ikinci planda çevre yolları, otoyollar, Boğaz geçişi, İstanbul-İskenderun
arasına otoyol yapılması ve İstanbul ilinin
ulaşım sorununun, İstanbul Ana İmar
Planı çerçevesinde ele alınması, Ulaştırma
Bakanlığı koordinasyonunda ilgili kuruluşların katılımı ile “uzun vadeli bir plan”2
hazırlanması hedeflenmiştir.
1973-1977 yıllarını kapsayan üçüncü
planda İstanbul’a dair somut bir hedef
yer almazken3, 1979-1983 yıllarını kapsayan dördüncü planda şehir içi ulaşım
ve Haliç’in rehabilitasyonu konularına
odaklanılmıştır. Özellikle ulaşım sorununun çözülmesini kolaylaştırmak için plan
dönemi içinde raylı sistem yatırımlarına
başlanması hedeflenmiştir4.
1985-1989 dönemini kapsayan beşinci
planda İstanbul’un merkez olduğu bölge-
84 Mimar ve Mühendis
de, doğal kaynak ve hizmet fonksiyonlarına dayalı olarak alt bölgelerin belirlenmesi ve alt bölge merkezlerinin tanımlanması
hedeflenmiştir5.
1990-1994 dönemini kapsayan altıncı
planda İstanbul’da Yazma Nadir Eserler Patoloji ve Restorasyon Araştırma
Merkezi’nin kurulması, sermaye piyasasının, uzun vadeli fon teminine elverişli bir
yapıya kavuşturularak yaygınlaştırılması
ve altın piyasasının geliştirilmesi hedeflenmiştir.6
Yedinci-Onuncu Planlarda İstanbul:
Uluslararası Metropolden
Uluslararası Finans Merkezine
1996-2000 dönemini kapsayan yedinci
planda “İstanbul’un, uluslararası düzeyde
bir metropol hâline getirilmesi” amacına
yönelik olarak İstanbul Menkul Kıymetler
Borsası’nın dünya sermaye piyasalarıyla
entegrasyonunun sağlanması, yatırımcıların finansal verilere hızlı ve doğru
bir şekilde ulaşması için ihtiyaç duyulan
düzenlemelerin yapılması, sanayileşmenin
yönlendirilmesi ve desantralizasyonu,
sosyal, kültürel ve ekonomik fonksiyonların güçlendirilerek şehrin çok merkezli
bir yapıya kavuşturulması, ulaşım master
planının hazırlanarak ulaşımın denizyolu
ve raylı sistemlerin payının artırılması,
Boğaz’a üçüncü köprünün yapılması
hususunun etüt sonuçlarına göre karara
bağlanarak projeye başlanması, Atatürk
Havalimanı’nın kapasitesinin artırılması,
Anadolu Yakası’nın ihtiyacını karşılayacak bir havaalanının inşa edilmesi,
güvenlik teşkilatının yeniden yapılandırılması, teknopark kurulması hedeflenmiştir7.
2001-2005 dönemini kapsayan sekizinci planda “İstanbul’un, ticaret, finans,
turizm, kültür ve sanat ağırlıklı uluslararası bir metropol hâline getirilmesi
çalışmalarına devam edileceği” ifade
edilmiş8, 2007-2013 dönemini kapsayan
dokuzuncu planda sekizinci plandan
farklı olarak “İstanbul’un uluslararası
finans merkezi olmasının sağlanacağı”
hedeflenmiş ve böylece finans fonksiyonu ticaret, turizm, kültür ve sanat fonksiyonlarının önüne geçmiştir9.
2014-2018 dönemini kapsayan onuncu
planda “İstanbul’un uluslar arası finans
merkezi yapılması” hedefi korunmuş,
plan dönemi sonunda şehrin Küresel
Finans Merkezleri Endeksi’nde10 ilk 25
Enerjinin çok yoğun
olarak kullanıldığı
şehirlerde, gelecek
öngörüleri daha yoğun
bir enerji birikimini
haber veriyor. Bu
alanda en önemli
aktör olarak yerel
yönetimler sayılıyor.
Yerel yönetimler sadece
enerji verimliliği değil
çevreye duyarlı yatırım
ve planlamaları ile
de önemli bir aktör
durumundadırlar.
şehir arasına girmesi hedeflenmiştir.
Bu hedefe ulaşmak için koordinasyon
yapısının güçlendirilmesi, insan kaynağının niteliğinin artırılması, finansal
hizmetlerin çeşitlendirilmesi, tüketici
ve yatırımcı haklarının güçlendirilmesi, Türk katılım bankacılığının küresel
finans pazarından daha fazla pay almasının sağlanması, kalkınma bankacılığının geliştirilmesi, ödeme sistemlerinin
güçlendirilmesi, malî piyasalardaki
ar-ge faaliyetlerinin desteklenmesi,
mobil bankacılık ve internet bankacılığının yaygınlaştırılması, finansal
eğitim imkânlarının sağlanması ve diğer
ülkelerle malî sektörde işbirliklerinin
geliştirilmesi temel politikalar olarak
belirlenmiştir.11
Diğer taraftan, şehre yapılacak üçüncü havalimanının ilk etabının plan
dönemi sonuna kadar tamamlanması,
İstanbul’un havayolu sektöründe uluslararası bir aktarma ve bakım-onarım
merkezi haline getirilmesi ve şehir içindeki bazı metro projelerinin12 tamamlanması hedeflenmiştir.14
Mart - Nisan 2014 85
DOSYA: YEREL YÖNETİMLER MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
Sekizinci plandan farklı
olarak, dokuzuncu
ve onuncu planda
“İstanbul’un uluslararası
finans merkezi” olması
hedeflenmiş ve böylece
finans fonksiyonu ticaret,
turizm, kültür ve sanat
fonksiyonlarının önüne
geçmiştir.
Genel Değerlendirme
Kalkınma planlarına bir bütün olarak bakıldığında, birinci planda İstanbul’a dair somut
hedeflere yer verilmediği; ikinci ve dördüncü planda ulaşım konusuna eğilindiği; üçüncü planda şehrin Ankara ve İzmir ile birlikte
değerlendirildiği; beşinci planda altbölge
merkezlerinin tanımlanmasına odaklanıldığı; altıncı planda yazma eserlerin korunmasına, sermaye ve altın piyasasının geliştirilmesine öncelik verildiği görülmektedir.
Yedinci plandan önce hazırlananlarda
İstanbul’un tarihî ve coğrafî dinamiklerinden kaynaklanan küresel rol-misyon
üstlenme potansiyeline dair bütünlüklü
bir yaklaşım sergilendiği söylenemez. Bu
durumun, şehrin etüt edilmesi, anlaşılması, anlamlandırılması ve yönlendirilmesi
sürecine de yansıdığı ileri sürülebilir.
Dolayısıyla, İstanbul’un sorunlarının çözümüne ve geleceğine dair hedeflerin yerelbölgesel veya ulusal ölçeği aşamayan bir
yaklaşımla ele alındığı, parçalı ve noktasal
çözümler üzerinde durulduğu ifade edilebilir.
İstanbul’a küresel olmasa bile uluslararası
düzeyde bir rol veya misyon kazandırmaya yönelik bir yaklaşım, ilk defa yedinci
86 Mimar ve Mühendis
planda sergilenmiştir. Bu planda yer alan
“İstanbul’un, uluslararası düzeyde bir
metropol hâline getirilmesi” hedefi, hangi
konuda “uluslararası düzeyde bir metropol” olunacağına açıklık getirmemekle birlikte, bir iddiayı ortaya koyması açısından
önemlidir.
Yedinci planda tanımlanan hedef, sekizinci
planda daha somut bir görünüme kavuşturulmuştur. İstanbul için “ticaret, finans,
turizm, kültür ve sanat” olmak üzere beş
farklı fonksiyona öncelik verilmiştir.
Sekizinci plandan farklı olarak, dokuzuncu
ve onuncu planda “İstanbul’un uluslararası
finans merkezi” olması hedeflenmiş ve
böylece finans fonksiyonu ticaret, turizm,
kültür ve sanat fonksiyonlarının önüne
geçmiştir.
Kalkınma planlarından son dört tanesi
İstanbul açısından özel önem ifade etmektedir. Yedinci planda “İstanbul’un, uluslararası düzeyde bir metropol hâline getirilmesi ihtiyacının arttığı” belirtilerek bir
teşhis yapılmış; sekizinci plan “İstanbul’un,
ticaret, finans, turizm, kültür ve sanat ağırlıklı uluslararası bir metropol hâline getirilmesi çalışmalarına devam edileceği”ni
hükme bağlayarak, şehrin nasıl bir uluslararası metropol olacağını ayrıntılandırmış;
dokuzuncu ve onuncu planlar ise bazı
fonksiyonları ağırlıklı bir şekilde üstlenmiş “uluslararası bir metropol” olma
hedefinin de ötesinde “uluslararası finans
merkezi” olma fonksiyonunu tercih etmiştir. Önceki planlarda herhangi bir konuda
veya kentsel fonksiyonda “merkez” olma
iddiası söz konusu değilken, son iki plan
“finans” gibi yüksek rekabet gücü gerektiren bir alanda “uluslararası merkez” olma
iddiasını ortaya koymuştur.
Kaynaklar
http://www.kalkinma.gov.tr/Lists/
Kalknma%20Planlar/Attachments/9/
plan1.pdf
http://www.kalkinma.gov.tr/Lists/Kalknma%20Planlar/Attachments/8/plan2.
pdf, s. 58.
http://www.kalkinma.gov.tr/Lists/
Kalknma%20Planlar/Attachments/7/
plan3.pdf
http://www.kalkinma.gov.tr/Lists/Kalknma%20Planlar/Attachments/6/plan4.
pdf, ss. 296-297.
http://www.kalkinma.gov.tr/Lists/Kalknma%20Planlar/Attachments/5/plan5.
pdf, s. 162.
http://www.kalkinma.gov.tr/Lists/Kalknma%20Planlar/Attachments/4/plan6.
pdf, ss. 322, 345.
http://www.kalkinma.gov.tr/Lists/Kalknma%20Planlar/Attachments/3/plan7.
pdf, ss. 17, 102-104, 185-186.
http://www.kalkinma.gov.tr/Lists/Kalknma%20Planlar/Attachments/2/plan8.
pdf, s. 64.
http://www.kalkinma.gov.tr/Lists/Kalknma%20Planlar/Attachments/1/plan9.
pdf, ss. 71, 81.
Z/Yen (2013), Global Financial Centers
Index, s. 6.
(http://www.longfinance.net/images/
GFCI14_30Sept2013.pdf. 18.02.2014.)
Bozlağan, Recep (2013), İstanbul; Derinlik, Değişim ve Güç, 2. Baskı, İstanbul:
Hayat Yayınları, ISBN: 978-605-587888-7.
Bozlağan, Recep (2014), “İstanbul’un
Küresel Şehir Endekslerindeki Yeri”, Yeni
Türkiye, Yıl 10, Sayı 56 (Yeni Türkiye
Özel Sayısı), Ocak-Şubat 2014, ISSN:
1300-4174, ss. 780-786.
http://www.kalkinma.gov.tr/
Lists/Yaynlar/Attachments/518/
OnuncuKalk%C4%B1nmaPlan%C4%B1.
pdf, ss. 80-81, 178.
http://www.kalkinma.gov.tr/
Lists/Yaynlar/Attachments/518/
OnuncuKalk%C4%B1nmaPlan%C4%B1.
pdf, ss. 127-150.
FOTOĞRAF: OSMAN ARI
OBJEKTİFİN GÖZÜNDEN MÜHENDİSİN GÖRDÜĞÜ
LALE ZAMANI İSTANBUL / TÜRKİYE
Mart - Nisan 2014 87
MAKALE
ŞİRKET İÇİ SAKINCALI
MUHABBETLER…
MAHMUT ÇELİK
MMG GENEL BAŞKAN YARDIMCISI
Çalışma hayatında konuşulan her kelime, arkadaşla
paylaşılan şahsi her türlü bilgi sizi sıkıntıya sokabilir.
Çünkü dostluk ettiğiniz, gece gündüz beraber olduğunuz
arkadaşınız size gün gelir düşmanlık besleyebilir.
Ayriyeten hakkınızdaki kişisel bilgiler yöneticilerinizin
size ön yargıyla yaklaşmasına neden olabilir, gece hayatı
olmayan bir yönetici ne kadar başarılı da olsanız sizinle
alakalı olumsuz düşüncelere kapılabilir.
Ş
irket içinde ilişkide olduğunuz tüm iş arkadaşlarınızla
şef, müdür, patron her biriyle
farklı bir dil kullanmalısınız.
Konuşmanızda kullanacağınız
bir hatalı söz size çok pahalıya
mal olabilir. Bu bedeli ödemek
istemiyorsanız konuşmalarınızda dikkatli olmalısınız. Şirketinizden
bahsederken veyahut olayları özetlerken olumsuz cümle başlangıçlarından
kaçınmalısınız. Devamında her ne
kadar olumlu ifadeler kullansanız bile
olumsuz başlangıç dinleyici olumsuz
yönlendirecektir.
Eğer bir iş bulmayı başarmış şanslı bir
bireyseniz asla kimseyle paylaşmamanız gereken bazı şahsi bilgilerinizden
bahsedeceğim.
MALİ DURUM: Servetiniz ne olursa olsun
sahip olduklarınız kimseyi ilgilendirmez, hatta bunlardan çok sık bahsetmeniz gizli bir kızgınlık ve kıskançlık oluşturabilir. Aldığınız maaş, yeni aldığınız
eşyaların fiyatları, arabanızın modeli
ve fiyatı, yatırım araçları ile alakanız
88 Mimar ve Mühendis
geçmişte sahip olduğunuz tüm mal varlığınız şirket içinde size karşı bir nefret
halkası oluşturabilir.
AİLE HAYATINIZ: Şirketler düzgün aile
hayatı olan çalışanları tercih eder.
Ancak bekârsanız bu sizin için tehlikeli bir bakış açısı oluşturabilir. Çünkü
düzenli bir hayat başarılı bir performans sergilemenizi sağlayacaktır. Aşk
hayatınızda olanları yakın dahi olsa
çalışma arkadaşlarınızla paylaşmak
tercih edilen bir davranış değildir.
ÇALIŞMA ARKADAŞLARIN
HAKKINDA GÖRÜŞ: Çalıştığınız arkadaşlarınızla aynı dünyanın insanları olamayabilirsiniz, farklı doğrulara sahip
olabilirsiniz. Hatta arkadaşlarınızın
toplum içerisinde hoş karşılanmayan
davranışları olabilir, işte bu davranışları diğer arkadaşlarınızla paylaşmak
hem onları küçük düşürecek hem de
size güvenilmez bir insan görüntüsü
verecektir. Asla diğer arkadaşlarınız
hakkında negatif görüşlerinizi paylaşmayınız.
DÜNYA GÖRÜŞÜNÜZ; Yeni nesil şirketler toplumun tüm katmanlarından
çalışanların barındığı hatta yabancı çalışanların da olduğu ortamlar
olmaktadır. Böyle karmaşık yapı içerisinde her türlü dini ve siyasi görüşe
sahip kişiler olabilir. Bu konularda
oluşacak fikir ayrılıkları size karşı ön
yargı oluşturacak ve çatışma oluşturacaktır. Şirket içi takım birliğinin oluşmasında bu tip konular çatışma noktası oluşturacak ve birliği bozacaktır.
İŞİNİZLE ALAKALI GÖRÜŞÜNÜZ: Sahip
olduğunuz işinizden hiç memnun
olmayabilirsiniz hatta iş arıyor bile
olabilirsiniz, bu sizin özelinizde
kalması gereken en önemli olaylardan biridir. Bunun ortaya çıkması
hele de yüksek rekabetin olduğu bir
sektördeyseniz size karşı büyük bir
güvensizlik oluşmasına sebep olabilir.
Profesyonellik çerçevesinde her türlü
görüşmenizi ve yeni iş arayışınızı
içinizde yaşamalısınız, gerekirse ailenizle bile paylaşmamalısınız. İş arama
sitelerinde iş arayışınız aktifse bunun
çalıştığınız iş yeri tarafından fark
edilmesi riskine her zaman dikkat
etmelisiniz.
SOSYAL AĞ HESAPLARIMIZ: Yenidünya düzeninde sosyal ağlar vazgeçilmez bir parçamız oldu. Ancak
çalıştığınız işyerindeki arkadaşlarınızın sosyal ağlardaki paylaşımlarınızı görmesi sizinle alakalı bilgilere
kolayca ulaşmasını sağlayacak ve
gizeminizi ortadan kaldıracaktır.
Özel hayatınızı sadece yakın arkadaşlarınızla paylaşmanız sizi zor
sorulardan koruyacaktır. İş arkadaşlarınızla sadece iş hayatını ilgilendiren sosyal ağlarda arkadaşlık
etmelisiniz.
KOMİK OLMAYIN: Espri hayatın vazgeçilmezidir. Hatta arkadaşlar arasında yapılan küçük şakalar çalışma
hayatını zevkli kılan ve insanları
birbirine kaynaştıran unsurlardır.
İşte tam da burada ölçüyü belirleme
noktasında sıkıntınız varsa size uzak
durun derim.
Profesyonellik
çerçevesinde her
türlü görüşmenizi
ve yeni iş arayışınızı
içinizde yaşamalısınız,
gerekirse ailenizle bile
paylaşmamalısınız.
İş arama sitelerinde
iş arayışınız aktifse
bunun çalıştığınız
işyeri tarafından
fark edilmesi riskine
her zaman dikkat
etmelisiniz.
TARAFTAR RUHU: Ülkemizde taraftarlık
kimileri için din gibidir. Bu kadar radikal düşüncenin olduğu bir konuda aşırı
tutucu olmak sizi işinizden edebilir.
Duygularınızı kontrol etmekte problem
yaşıyorsanız, taraftar gömleğinizi evde
bırakmayı unutmayın yoksa…
HEMŞEHRİCİLİK: Yeni şehirleşen toplumlarda iletişim oluşturma noktası
olarak çok sık kullanılan bir olgudur.
Kimi zaman doğum yeriniz, ciddi
sıkıntılı durumlara yol açabilmektedir.
Farklı bölgelerdeki ırk ve dini farklılıklar size karşı ön yargılı bir ortamın
oluşmasına neden olabilir.
Bu kadar kısıtlama sonrası arkadaşlarımızla ne konuşacağız diye kara kara
düşünüyorsunuz. Size en kolay yolu
söylemek isterdim ancak henüz keşfedilmiş tek bir reçetem yok. Ancak her
türlü yasak sınırında ölçülü olabilmek
ve paylaşılacak bilgilerinizin ölçüsünü
en iyi belirleyebilecek kişi sizsiniz. Siz
siz olun çalıştığınız işyerini ve arkadaşlarınızı iyi analiz etmeden kendinizin sınırlarını sınırsızca açmayın.
Mart - Nisan 2014 89
GEZİ Su ile Dans: Rafting…
Su ile Dans:
Rafting…
YAZI ve FOTOĞRAF: OSMAN ARI MAKİNE MÜHENDİSİ
İş gezisi için geldiği İran’da misafirimiz olan kadim dostum
Nihat Ismuk, sohbet sırasında bizi baharda rafting yapmaya
memleketi Düzce’ye davet edince; memnuniyetle raftingi
denemek için davetine icabet edeceğimi söyledim.
İ
ş gezisi seyri ilgimi çeken ancak şimdiye
kadar denemediğim bir spordu. Mayıs
ayının sonunda İstanbul’a geldiğimde hemen Nihat beyle irtibata geçerek rafting
programını yapıyoruz. Acele etmemiz gerekiyor
çünkü rafting için gideceğimiz Melen Çayı'ndaki
su seviyesi düştüğünde rafting yapma imkanı
kalmıyor. İstanbul’dan aile dostumuz Osman
Goncagül’le birlikte ailecek Düzce’ye doğru yola
çıkıyoruz. Akşamüstü Nihat ve Düzce’den katılacak arkadaşlarla buluşarak gece kalacağımız
ve rafting yapacağımız Cumayeri Dokuzdeğirmen Köyüne gidiyoruz. Bilindiği gibi Melen çayı
İstanbul’un su kaynaklarından.
Melen çayını takip eden yol, bizi yeşilin binbir
tonu içerisinde ve kuş sesleri arasında gerçeküstü bir yere getirdi. Bu bölge batı karadeniz bölgesinin başladığı yer. Her taraf göz
alabildiğine orman. Hayvancılık ve arıcılık çok
yaygın. Kalacağımız yer köyün bir hayli dışında,
90 Mimar ve Mühendis
ormanın içinde ve Melen çayının kenarında ahşap evlerden oluşan bir tesis. Tabiat, su sesi ve
kuş seslerine gece başlayan sağanak yağmurun
sesinin karışmasıyla bize doğal bir resital sunuyor. Kuşların ne kadar çok anlatacakları varmış
meğer… Akşam yemeğimizi yağmura rağmen
dışarda çardakların altında yiyoruz.
Sabah yağmur dinmiş ve sabah güneşiyle birlikte kuş seslerinin oluşturduğu koroya uyanıyoruz.
Sabah namazından sonra Nihat beylerle birlikte
ormanda kısa bir yürüyüş yapıyoruz. Etraf
baharla birlikte yeşilin binbir tonuna bürünmüş,
insana her türlü telaşeden uzak huzur telkin ediyor. Çayın kenarında, çınar ağaçlarının altında
kuş ve su sesleri arasında kahvaltımızı yapıyoruz. Kahvaltıdan sonra özellikle de çocukların
heyecanla beklediği rafting var. Nihat, Osman
Goncagül, ben ve çocuklardan oluşan bir grupla
rafting yapacağız. Rafting kıyafetlerimizi ve can
yeleklerimizi giyiyoruz. Ardından botumuzu da
Mart - Nisan 2014 91
GEZİ Su ile Dans: Rafting…
Botumuz büyük bir
kayaya hızla çarptığında
ise botta kimse kalmadı.
Hepimiz teryuz olan
bottan Melen’in soğuk
suyuna düşmekten
kurtulamadık.
alarak raftinge başlayacağımız Dokuzdeğirmen köyüne gidiyoruz. Raftingde bize
köyden genç bir rehber klavuzluk edecek.
Rehberimiz bize önce rafting hakkında ve
dikkat etmemiz gereken hususlarda bilgi
veriyor. Ardından hep birlikte elimizdeki küreklerle bota ilk hareketi veriyoruz. Mevsim
dolayısıyla su seviyesi çok yüksek değil. Bu
durumda bizim gibi rafting acemileri için
kolaylık sağlıyor. Ancak rafting, botla sakin
sakin akıntıyla beraber çay suyunda ilerlemek değil elbette.. Aksine rafting çoşkun
akıntıyla kimi zaman mücadele ederek,
kimi zaman bottan beyaz köpüklü hırçın
akıntıya düşerek yapılan yüksek adrenalli
bir spordur.
Rehberimiz de kontrollü bir şekilde uygun
yerlerde bize bu heyecanı yaşattı. En
çok da Osman Goncagül nasibini aldı bu
heyecandan. Rehberin her numarasında
Goncagül kendini Melen’in soğuk ve coşkulu akıntısında buldu. Botumuz büyük bir
kayaya hızla çarptığında ise botta kimse
kalmadı. Hepimiz tersyüz olan bottan
Melen’in soğuk suyuna düşmekten kurtulamadık. Yaklaşık bir saat süren rafting
maceramız konaklama yaptığımız yere
ulaştığımızda son buldu. Melen Çayı'yla
beraber yaptığımız heyecan dolu yolculuğumuzda olağanüstü manzaralara şahit
olduk. Ancak ne yazık ki ortam müsait
olmadığı için fotoğraf makinamı yanıma
alamadım. Belki sırf fotoğraf çekmek için
bu güzergah tekrar kat edilebilir. Doğrusu
denemeye değer. Islanan rafting kıyafetlerimizi değiştirdikten sonra öğle yemeğimizi de orada yemeğe karar veriyoruz.
Yemekten sonra seneye (ancak Melen’in
sularının daha coşkun olduğu daha erken
bir tarihte) tekrar gelmek üzere İstanbul’a
geri dönüyoruz.
92 Mimar ve Mühendis
Mart - Nisan 2014 93
KİTAPLIK
Dünyada Yerel Yönetimler
Deprem ve Toplum
Anılarda İstanbul
Murat Okcu,
Hüseyin Özgür
Seçkin Yayınları
Veysel Bozkurt
Alfa Yayınları
Kolektif
Kültür A.Ş /
Araştırma Yayınları
Küresel dünya, ülkelerin
diğer ülkelerdeki idari
yapı ve değişimleri takip
etmesini her zamankinden daha fazla zorunlu
kılmaktadır. Bu çerçevede, elinizdeki kitap
özellikle yerel yönetimler
açısından Türkiye'deki
literatüre çok önemli
katkılar sağlamaktadır.
Kitapta, Türkiye'nin farklı
üniversitelerinden 27
akademisyen 21 farklı ülkenin yerel yönetimlerini
çeşitli boyutlarıyla incelemektedir, Türkçe yazında
ilk defa bir kitapta bu
kadar çok sayıda ülke
yerel yönetimi bir arada
incelenmekte ve böylelikle okuyucuya bir karşılaştırma yapma olanağı
sunulmaktadır. Ayrıca
incelenen yerel yönetimlerin ne türden idari
anlayış, kurum ve işleyişe
sahip olduğunun ortaya
konulması, Türkiye'deki
yerel yönetimlerin dünyadaki yerinin tespiti
açısından da önem arz
etmektedir.
94 Mimar ve Mühendis
Çalışma, Körfez Depremi'nin
sosyolojik boyutunu bir bütün
olarak açıklama iddiasında değildir. Bunun yerine,
Weberyen sosyolojisinin
rasyonelleşme, bürokratik
örgütlenme gibi aynı zamanda modernitenin de anahtar
kavramları açısından depremin ağırlıklı olarak sosyolojik
boyutu tartışılacaktır.
Anılarda İstanbul, ekonomi ve sanat dünyasına ait,
İstanbul'a mal olmuş 34 ismin
şehrimizle ilgili izlenimlerini içeriyor. Aynı zamanda
yaşanmışlıklar üzerinden
İstanbul'un bir dönemini de
belgeleyen Anılarda İstanbul,
tüm bu özellikleri ile son
derece ilgi çekici bir niteliğe
bürünüyor.
Yerel Siyaset ve Belediyecilik
İsmail Erdem
İlke Yayıncılık
Yapılan düzenlemelerle yerel yönetimler, daha etkin
çalışan, şeffaf, hesap verebilen, çoğulculuğu esas alan ve
katılımcı kurumlar haline getirilmiştir.
Artık, yerel yönetimler,
hemşehrilerini yönetim
sürecine katarak sivil
inisiyatifleri, yurttaş girişimlerini, gönüllü teşekkülleri, meslek odalarını,
sendikaları ve akademik
kuruluşları yönetimin
paydaşı olarak görmek
durumundadırlar. Bu anlayış
doğrultusunda hazırlanan
eser yerel yönetimlerin yeniden yapılanması konusunda
önemli katkılar sağlayacaktır.
Türkiye’de Yerel
Yönetimler
Yüksel Koçak
Siyasal Kitabevi
Yayınları
Bu kitap, geçmişten günümüze Türkiye'de yerel
yönetimlerin ortaya çıkışı
ve gelişimi hakkındadır.
Bu gelişim sürecinde
Türkiye'de yerel yönetimlerin bugünkü duruma
gelmelerinde hangi süreçten geçtikleri, bu süreçleri
etkileyen iç ve dış etmenler
eleştirel bir gözle irdelenmiştir. Yerel yönetimlerin
üretilen hizmetlerden
yararlananlara en yakın
birim olmaları nedeniyle
gerçekten yerel halkın
gereksinimini karşılama
doğrultusunda oluşup
oluşmadıkları önem arz
etmektedir. Dolayısıyla
Türkiye'de yerel hizmetler
geçmişte ne şekilde gerçekleştirilmekteydi? Günümüz
Türkiye'sinde yerel yönetimlerin oluşumu geleneksel bir oluşum mudur yoksa
o dönemdeki gelişmelerin
bir sonucu olarak kamu
yönetiminin diğer yapılanmalarında olduğu gibi batı
ülkelerinden mi alınmıştır?
Bu bağlamda, bu çalışmada
Türkiye'de yerel yönetimlerin ortaya çıkış nedenleri
tespit edilmeye çalışılmıştır.
İNŞAAT FUARI 2014
Yapı, İnşaat Malzemeleri, İş Teknolojileri
Fuarı
Sektör: Yapı-İnşaat
Şehir: TÜYAP, Diyarbakır
Fuar Tarihleri: 17.04.2014 – 20.04.2014
Web: www.tuyap.com.tr
TURKEY BUILD İSTANBUL 2014
37. Yapı Fuarı
Sektör: Yapı-İnşaat
Şehir: İstanbul, TUYAP
Fuar Tarihleri: 06.05.2014 – 10.05.2014
Web: www.yemfuar.com
OTOMOTİV YAN SANAYİ
İZMİR KİTAP FUARI
Kitap ve Süreli Yayınlar Fuarı
Sektör: Kitap
Şehir: İzmir, Kültürbank
Fuar Tarihleri: 19.04.2014 – 27.04.2014
Web: www.tuyap.com.tr
Otomotiv, Yan Sanayi ve Yedek Parça Fuarı
Sektör: Otomotiv
Şehir: Bursa, TUYAP
Fuar Tarihleri: 07.05.2014 – 10.05.2014
Web: www.tuyap.com.tr
IHS KONYA 2014
Isıtma, Soğuma, Havalandırma ve
Doğalgaz Sistemleri Fuarı
Sektör: Enerji, Isı, Havalandırma
Şehir: Konya, TUYAP
Fuar Tarihleri: 15.05.2014 – 18.05.2014
Web: www.tuyap.com.tr
AIRPLUS İSTANBUL
Havacılık Teknolojileri ve Ekipmanları
Fuarı
Sektör: Havacılık
Şehir: IFM, Yeşilköy
Fuar Tarihleri: 05.05.2014 – 08.05.2014
Web: www.airplusistanbul.com
BOAT SHOW 2014
Motor ve Yelkenli Tekneler Fuarı
Sektör: Denizcilik
Şehir: İstanbul, Haliç Kongre Merkezi
Fuar Tarihleri: 30.04.2014 – 24.05.2014
Web: www.boatshow.com.tr
Mart - Nisan 2014 95
ÇİZGİ YORUM YAKUP GÜLER
96 Mimar ve Mühendis