KÜNYE ve İÇİNDEKİLER Yıl: 18 Sayı: 53 Ocak / Ağustos 2014 Ürgüplüler Turizm Tanıtma Kültür ve Dayanışma Derneği adına sahibi Zekai ULUSOY Yayın Kurulu ve Baskıya Hazırlama H. Hüseyin DiLAVER / Akademisyen Hilmi ÇALIŞKAN / Öğretmen Zekai ULUSOY / İşadamı Fotoğraflar Ürgüp Dergisi Zekai ULUSOY Faruk ÖZZENGİN Dizgi & Grafik Muhammed ÇİÇEK 0 507 576 69 40 • bygrafikir@windowslive.com Baskı Tufan Ofset Elif Sokak Sütçü Kemal İş Merkezi No:7/11 İskitler-ANKARA Tel: 0312 384 70 09 Dergimizde yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir. Dergimize gönderilen yazılar yayınlansın veya yayınlanmasın iade edilmez. Dergimiz Basın Ahlak Yasası’na uymayı taahhüt eder. Dernek Genel Merkezi ve Dergi Koordinasyonu Sağlık-2 Sokak No: 71/4 Yenişehir/ANKARA Tel: (0.312) 432 00 66 Fax (0.312) 432 05 02 ÜRGÜPLÜLER DERNEĞİ Banka Hesap Numaraları Ziraat Bankası Mithatpaşa Şubesi Hesap No : 1262 7968249 5003 IBAN : TR25 0001 012 627 9682 4950 03 • Web Sitesi: www.urgupder.org info@urgupder.org Bu sayı, ÜRGÜP Belediye Başkanlığı’nın destekleri ile çıkarılmıştır. • Ürgüp Dergisi 6 ayda bir yayınlanır. • Para ile satılmaz. Üyelere, kamu ve diğer kuruluşlara ücretsiz dağıtılır. • Üyelerimize ait tanıtım amaçlı bilgi ve resimler ücretsiz yayınlanır. İÇİNDEKİLER Başyazı................................................................. 4 Ürgüp Peribacalarını Koruma Yolları.................... 5 Ürgüp’te Turizm.................................................... 7 Refik Başaran Plakları ve Üç Olay..................... 15 Ürgüp ve Çevresinde Evlenme Geleneği.......... 21 Hey Gidi Günler Hey!!!...................................... 28 Niğde Sancağı Ürgüp Kazası............................. 34 Metel Nine.......................................................... 39 Uzun Çarşılar veya ÂHİLİK................................. 41 Mustafa Kırboğa İle Söyleşi............................... 46 İlimiz Hakkında Yayınlanan Kitaplar................... 48 Haberler............................................................. 50 2014 Yılı Vefat Listesi.......................................... 56 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 1 ÜRGÜP ve ÇEVRESİ ÜRGÜP VE ÇEVRESİ T.C. Nevşehir Valiliği tarafından bastırılan “Kapadokya Turistik Haritası”dan alınmıştır. 2 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı ÜRGÜP ÜRGÜP KAMU KURUM VE KURULUŞLARI Kaymakamlık .................................................341 40 01 BANKALAR Yazı İşleri Müdürlüğü......................................341 48 29 Akbank ..........................................................341 41 63 Belediye Başkanlığı .......................................341 70 76 Denizbank .....................................................341 25 29 Askerlik Şube Başkanlığı ..............................341 24 80 Garanti Bankası .............................................341 74 05 Cumhuriyet Başsavcılığı ................................341 40 06 Halk Bankası .................................................341 20 02 İcra Müdürlüğü ..............................................341 20 06 İş Bankası ......................................................341 40 38 İlçe Seçim Kurulu ..........................................341 44 42 Vakıflar Bankası .............................................341 42 03 Emniyet Müdürlüğü .......................................341 40 58 Yapı Kredi Bankası ........................................341 42 00 Gençlik ve Spor Müd. ...................................341 85 92 Ziraat Bankası ...............................................341 41 50 Gümrük Müdürlüğü .......................................341 44 88 80. Yıl Hanife M. Aksoy Reh. Merkezi Müd. .. 341 54 30 Jandarma Komutanlığı ..................................341 40 05 Mal Müdürlüğü ..............................................341 24 78 Meteoroloji Müdürlüğü ..................................341 41 23 Milli Eğitim Müdürlüğü ..................................341 40 17 Müftülük .........................................................341 40 85 Müze Müdürlüğü ...........................................341 40 82 Nüfus ve Vatan. Müd. ....................................341 24 87 Özel İdare Müdürlüğü ...................................341 33 67 PTT Müdürlüğü .............................................341 45 55 Toplum Sağ. Mer. Tabipliği ............................341 43 49 Devlet Hastanesi ...........................................341 40 31 Aile Sağlık Merkezi ........................................341 43 49 Sosyal Yard. ve Day. Vakfı Müdürlüğü ..........341 66 67 Sosyal Güv. Merkezi Müd. ............................341 56 10 Tahsinağa Halk Kütüp. Müd. .........................341 40 26 Toplum Merkezi Müdürlüğü ..........................341 43 65 Tapu Sicil Müdürlüğü ....................................341 40 70 Tarım İlçe Müdürlüğü ....................................341 40 56 Kadastro Şefliği .............................................341 64 48 Medaş İşletme Şefliği ....................................341 49 75 BELEDİYE BAŞKANLIKLARI Başdere Belediye Başkanlığı ........................351 40 01 Mustafapaşa Belediye Başkanlığı .................353 50 01 Ortahisar Belediye Başkanlığı .......................343 32 24 MUHTARLIKLAR Ürgüp Muhtarlar Odası .................................341 30 39 Ağçaşar Mahalle Muhtarlığı ..........................371 72 08 Gönen Mahallesi Muhtarlığı...........................371 74 58 Salur Mahallesi Muhtarlığı..............................371 73 78 Yenicami Mahallesi Muhtarlığı........................371 74 10 Akköy Muhtarlığı ...........................................352 47 03 Ayvalı Köyü Muhtarlığı ...................................354 58 24 Bahçeli Köyü Muhtarlığı ................................364 40 20 Boyalı Köyü Muhtarlığı ..................................355 61 73 Cemil Köyü Muhtarlığı ...................................357 77 60 Çökek Köyü Muhtarlığı ..................................358 80 40 Demirtaş Köyü Muhtarlığı ..............................341 51 73 İbrahimpaşa Köyü Muhtarlığı ........................362 60 03 İltaş Köyü Muhtarlığı ......................................352 49 08 Turizm Tanıtma Bürosu .................................341 40 59 Karacaören Köyü Muhtarlığı .........................355 60 08 Türk Telekom Şefliği ......................................341 40 00 Karain Köyü Muhtarlığı ..................................355 60 13 Karakaya Köyü Muhtarlığı .............................359 86 99 ODALAR Karlık Köyü Muhtarlığı ...................................355 61 26 Esnaf ve Sanatkarlar Odası ..........................341 42 44 Mazı Köyü Muhtarlığı .....................................365 53 70 Ticaret ve Sanayi Odası ................................341 41 33 Sarıhıdır Köyü Muhtarlığı ...............................363 70 05 Ziraat Odası ...................................................341 40 32 Sofular Köyü Muhtarlığı .................................359 85 62 Tarım Kredi Kooperatifi ..................................341 40 56 Şahinefendi Köyü Muhtarlığı .........................361 50 01 Şoförler Odası................................................341 41 07 Taşkınpaşa Köyü Muhtarlığı ..........................357 75 17 THK Başkanlığı...............................................341 26 47 Ulaşlı Köyü Muhtarlığı ...................................358 81 80 Kızılay Başkanlığı...........................................341 20 31 Yeşilöz Köyü Muhtarlığı .................................356 67 05 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 3 BAŞYAZI Değerli Hemşehrilerim, Paylaşmak, ikram etmek, buyur etmek, bunların anlamını ben çok küçükken öğrendim, Çünkü öğrettiler. Güzel memleketimizin güzel köylerimizin insanları, büyüklerimiz, bize buyur etmeyi, ikramda bulunmayı daha biz çocukken gösterdiler. Çocukluğumdan hatırlarım. Tarlasında, bahçesinde ne ekti dikti ise, akşam dönüşünde evinin yolunu tutan bu benim temiz yürekli, emektar elleri nasırlaşmış insanlarım; sepetinde, heybesinde, küfesinde, koltuğunun altında veya sırtındaki çıkısında ne varsa, ikram etmeyi, paylaşmayı görev bilir. Zekâi ULUSOY Dernek Başkanı Buyurun elma alın, armut alın, üzüm alın, kayısı alın, yükünde ne varsa illaki onu size ikram edecek etmezse içi rahat etmez. Çünkü o da öyle yetişti, yetiştirildi. Bilirim ki, senin evinde de var bu. Ama almazsan olmaz. Alacaksın, köylüm yolundan kalmış, merkebini durdurmuş, sepetinin, heybesinin, küfesinin ağzını açmış alacaksın. Almazsan bu sefer de beğenmemiş gibi olursun. İşte benim memleketim, köylüm, akrabam, komşum... Biz bu ortamda yetiştik. Gördüğün şeyin göz hakkı var diye, size ikram eden bu köylüm, bunu bir gelenek haline getirmiş, adet olmuştur. Tabi bunu bilmeyen hiç görmeyen misafirlere ve çocuklara, ikramda bulunulması, onların çok tuhafına giderdi. Hatta eve gelip de yeğenlerim, Serdar’ım Serhat’ım, “anne, bir amca bana bağdan gelirken salatalık verdi, para bile almadı” derdi. Ben o günleri özlüyorum. Sende, evinde, sofranda ne varsa, komşunda, köylünde de olduğunu bilmek ne güzel değil mi? Bölüşmeyi paylaşmayı bilelim... Dileğim, kalplerimiz hep sevgi ile dolsun. Saygımız eksik olmasın. Sevgi ve Saygılarımla. 4 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı KÜLTÜR VE TURİZM ÜRGÜP (Çatalkaya) PERİBACALARINI KORUMA YOLLARI Kültür ve Tabiat Varlıkları; Jeolojik ve tarih öncesi devirlere ait olup bilim, kültür, din ve güzel sanatlar ile ilgili özellikleri bakımdan korunması gerekli yeraltında, yerüstünde veya su altında bulunan değerlerdir. Türkiye, binlerce yıllık geçmişe dayanan zengin uygarlıkların yaşadığı önemli bir ülkedir. İnsanlığın tarihsel-kültürel mirasının korunması konusunda evrensel sorumlulukları olan ülkelerin başında gelmektedir.Geçmiş birikimin, geleceğin oluşturulmasında en önemli kaynak olarak değerlendirilmesi hayati bir zorunluluktur. 21.yy. ‘da yaşanan hızlı kentleşmeye bağlı olarak eski tarihsel çevrelerin önlenemez bir biçimde tahrip edilerek yok olmaları, bu çevrelerin oluşturduğu zengin mirasın nasıl korunabileceği sorunu Ülkemizin güncel konularından biri durumuna getirilmelidir. Kapadokya Bölgesi, dünya harikası peribacalarının bulunduğu tarihi / kültürel ve turistik bir yöredir. Peribacaları görsel güzel- Bölgedeki peribacalarının en iyi örneklerinden biri olan Ürgüp Üç Güzellerini de (Çatalkaya) ön plana çıkartarak, bu görselliklerin sadece fotoğraflarda kalmaması için gençlerle birlikte yürüttüğümüz çalışmalarımızı sizlerle de paylaşmak istiyoruz. Mevlüt TUNCEL(*) liğinin yanında ulusal ve uluslararası turizm açısından da önemli bir yer tutmaktadır. Türkiye halkı için farklı bir görsel güzellik, yabancı turistler için ise dini değerleri de olan doğal güzelliktir. Bu güzelliklerin korunması, tahrip edilmemesi ve doğanın acımasızlığına terk edilmemesi gerekir. Bu amaçlarla peribacalarına gereken ehemmiyetin verilmesi, onların ömürlerinin uzatılması lazımdır. Bölgedeki peribacalarının en iyi örneklerinden biri olan Ürgüp Üç Güzellerini de (Peribacası) ön plana çıkartarak, bu görselliklerin sadece fotoğraflarda kalmaması için gençlerle birlikte yürüttüğümüz çalışmalarımızı sizlerle de paylaşmak istiyoruz. Çalışmalarımız iki bölümden oluşmaktadır; birinci bölümde, konu ile ilgili il müdürlükleri, belediyeler ziyaret edildi, makaleler ve yasalar incelendi. İkinci bölümde ise, dökümanlar raporlaştırıldı ve çalışmalarımız bir sonuca bağlandı ve çözüm yolları gösterildi. Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 5 KÜLTÜR VE TURİZM ÇALIŞMA RAPORU Günümüzde kültürel ve tarihi emanetleri korumanın başarıya ulaşabilmesi, ancak bu emanetlerin gerçek sahibi olan toplumun, yeterli ve gerekli bilgiye sahip olmaları, koruma anlayışını benimsemeleri ve karar süreçlerine katılımları ile mümkündür. Kapadokya Bölgesinde peribacalarıyla iç içe yaşayan bireyler olarak onlara ilgi gösterilmemesi, tahrip edilmesi, yıkılması bizlere bu doğa harikalarına gereken önemi vermediğimizi göstermektedir. Çalışmalarımızla olayın biraz daha içine girdiğimizde tarihi ve kültürel değerlerin sorumluluğunun üç farklı müdürlük ve yerel yönetimlerde olduğu öğrenildi. 6 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı Peribacalarının tabiatın çetin şartlarıyla yalnız bırakıldığı, Ürgüp’te, Göreme’de, Zelve’de bu tarihi dokuların yıkıldığı, kimi zaman can kaybına sebep olabildiği görüldü. Peribacalarının ömürlerinin elden geldiğince uzatılması için kurumların görevleri, yapılan uygulamalar araştırıldı. İlimizdeki yerel birimlerle iletişime geçildi. Bu birimler; Nevşehir Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü, Nevşehir Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu, Nevşehir Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü, Nevşehir Orman ve Su İşletme Şube Müdürlüğü, Ürgüp Belediye Başkanlığı, Nevşehir Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü. KÜLTÜR VE TURİZM Sonuç ve ÇÖZÜM YOLLARI; UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası listesine alınan Göreme Milli Parkı’nın da içinde bulunduğu Kapadokya Bölgesindeki tarihi ve kültürel dokulardan Kültür ve Turizm Bakanlığının, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının, Orman ve Su İşleri Bakanlığının söz sahibi olduğu öğrenildi. Kimi zaman birden fazla makamın, konunun muhatabı olduğu gözlemlendi. Bölge halkının, bölgede yatırım yapacak iş adamlarının karşısına sit alanı, kültürel varlık vb. hususlarda sorun çıktığında bazen birçok kurumla görüşülmesi gerektiği; bu kurumlarla çözüme gidildiğinde bu kez de karşısına yerel yönetimlerin çıktığı gözlemlendi. Bu çok muhataplı denklemde kimi zaman çözümün çok zorlaşabildiği görüldü. Kapadokya Bölgesinin en belirgin değeri olan Peribacaları da maalesef aynı akıbetlere maruz kalabiliyor. Eski peribacaları zamanla yıkılıyor / ölüyor; bunun yanında yeni peribacaları da oluşuyor. Özellik arz eden Üç Güzel (Peribacası), Paşabağ, Mantarkaya gibi güzelliklerin ömürlerinin uzatılması gerekiyor. Çünkü yeni oluşumlarda böyle harikalar ortaya çıkmayabiliyor. Bir canlı gibi doğan, yaşayan ve hayatını sonlandıran peribacalarının hayatta kalma mücadelesine bir doğasever olarak ne kadar katkıda bulunabilirsek bu bizim için bir başarı olacaktır. Çünkü Kapadokya farklılıkları keşfetmek isteyenler için bir yeryüzü cennetidir. Yetkililerin verdiği bilgiler, konuyla ilgili kaynaklardan yaptığımız inceleme ve araştırmalar neticesinde gördüğümüz çözüm yolları aşağıya çıkartılmıştır; —Peribacaları, don olayına karşı görselliği bozulmayacak şekilde verniklenebilir, —Peribacaları, çatlaklıklar doldurulup görselliği bozulmayacak şekilde zincirlerle bağlanabilir, —Peribacaları, küçük yarıklar uzun vidalarla görselliği bozulmayacak şekilde sabitlenebilir, —Uyarı levhalarıyla insanların yakın temas etmesi önlenebilir, —Peribacaları, dip aşındırmasına karşın yağmur kanallarıyla su tahliyesi yapılabilir, —Özellik arz eden Peribacalarına cüzi bir ücret karşılığı ve koruma çemberi ile gözlem yaptırılabilir, —Tüm çabalara rağmen yıkılma tehlikesi baş gösteren peribacalarına, tehlike uyarı levhası yerleştirilebilir. —Çöp kutularının sayıları artırılarak çöplerin çevreye dağılması önlenebilir, —Kültür ve Tabiat Varlıklarının korunmasından sadece bir müdürlük yetkili olabilir, —“Göreme Tarihi Milli Parkı Uzun Devreli Gelişme Planı” bir an önce uygulamaya konulabilir, —Okul çağındaki ilk-orta-lise öğrencileri kültürel ve tarihi değerlerimizin korunması hususunda bilinçlendirilebilir. — Kamuoyu görsel ve yazılı medya aracılığıyla kültürel ve tarihi değerlerimiz hususunda daha fazla bilinçlendirilebilir. Geçmişteki değerlerine, değer veren bir gençlik yetiştirebilmek ümidiyle… Kaynaklar: •Nevşehir Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu •Nevşehir Çevre ve Şehircilik İl MüdürlüğüNevşehir Orman ve Su İşletme Şube Müdürlüğü •Ürgüp Belediye Başkanlığı •Göreme Milli Parkı Uzun Devreli Gelişme Planı, 2002, Nevşehir •http://tayproject.org/tag.html •http://www.mainboard24.com/muzeler-vetarihi-eserler/397673-kulturel-varliklarimizi-http:// ikokmen.blogcu.com/cevremizdeki-dogal-anitlarinkorunmasi-icin-bireysel-ve-toplumsa/http://www.jandarma.gov.tr/diger/KVTVbROSUR2004.doc •http://www.avanosevi.com/tr/kapadokya.html •http://mevzuat.gov.tr http://kultur.gov.tr •http://www.google.com.tr/search?hl=tr (*) Eğitimci / Çevreci Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 7 ÜRGÜP Ürgüp Temenni Tepesi ve Kılıçaslan Türbesi ÜRGÜP’TE TURİZM Dört mevsimi de bir başkadır Ürgüp’ün. Doğa müzesi, tarihi değerleriyle padokya’nın hayal kentidir, peri ve dünya kentidir Ürgüp. Ürgüp anıları kalıcıdır, anlatıla anlatıla bitmez tükenmez. Ömür tükenir ama Kapadokya ve Ürgüp’ün doğal güzelliğini keşfetmek tükenmez. Ürgüp anlatımlara sığmayacak kadar geniş bir hazinedir. Ürgüp dünyanın en eski yerleşim yerlerinden biri olması nedeniyle, tarihi ve turistik özellikleriyle yerli ve yabancı turistlerin ilgi odağı haline gelmiştir. Peribacaları, kayalar, tepecikler, düzlükler, uçurumlar, yarlar, yamaçlar bütün bunlar yumuşak volkanik kayaların ve toprağın milyonlarca yıllık erozyonuyla oluşmuştur. Tunç rengi, altın rengi, kırmızı ve pembe renklerdeki bu ilginç renklerle oynaşan güneşin yarattığı şaheser kesinlikle görülmeye değer. Ürgüp’te yapılacak şeylerden biri de günün en güzel saatleri gece vakti araziye, dama, terasa veya balkona sırtüstü uzanıp elini uzattığında yıldızlara değecekmişin gibi parlak gökyüzünü seyretmektir. O an içinizi gökyüzü kadar sonsuz sevgi kaplar. Denizi, tarihi yapıları ve orman gibi tabiat güzelliklerini dünyanın her yerinde bulabilirsiniz 8 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı ama Kapadokya’nın eşini bulamazsınız. Kapadokya insana hem yöresel, hem manevi bir haz verir. Hani “baktıkça tadına doyum olmaz” derler ya işte öyle bir şeydir Kapadokya. Bölgenin güzelliğini ne destanlar ne de kalemler anlatabilir, görenler bilir ancak. Turizm denince, memleketler ve insanlar arasında ekonomik, siyasal, kültürel kaynaşmayı sağlayan, günümüzde büyük bir hızla gelişen, dünya üzerindeki insanlarının karşılıklı tanışıp anlaşmalarında stratejik bir etki ile öneme sahip bir sektördür. 1951 - 54 Ortaokul çağlarındayım. Ürgüp’te turizm bu tarihlerde başlamıştı. O tarihlerde Ürgüp’ten Ankara’ya haftada ancak bir otobüs kalkar ve bir otobüs gelirdi. Nevşehir’den Kayseri’ye de her gün yine bir otobüs (Kervansaray) gider ve akşama dönerdi. Nevşehir otobüsü Ürgüp’te mola verdiğinde Nevşehirliler Ürgüp’ten bir sigara veya simit dahi almazlardı. Ulaşım vasıtası yok denecek kadar az idi. Ürgüp’e turistler yaya, kendi arabaları, bisiklet, motosiklet gibi vasıtalarla veya otostopla gelirlerdi. Millet Bahçesi’ne, Halkevi Bahçesi’ne veya TURİZM çeşitli yerlere çadırlar kurarlardı. Genç kız ve kadın turistler çarşıda şortla dolaşırken, kamplarda mayo ile güneşlenirlerken onları hiç kimse rahatsız etmezdi. Fakat çevre il ve ilçelerde turiste maalesef başka türlü bakarlardı. Turistlerin ellerinde doğru dürüst bir bölge haritası veya rehber kitapçığı olmadığı gibi yollarda il ve ilçelerin, belirli turistik yerlerin bir işaret levhası dahi mevcut değildi. Ürgüp’te kuyumcu Halil Ağa’dan başka lisan bilen hiç kimse yoktu. Ürgüp’e bir turist geldi mi gel Halil Ağa, git Halil Ağa idi. Böylece Kuyumcu Halil Ağa Ürgüp’te rehberliğin öncülüğünü yapmıştır. Bizim kuşak ortaokul ve lisede öğrendiği birkaç kelime ve cümle ile turistlere yardımcı olmaya çalışırdı. Turistler en çok da Göreme ve Sineson’u sorarlardı. Bir defasında Amerikalı karı koca bir çift turisti eşekle Göreme’ye kadar götürmüştüm, dönüşte para vermek istediklerinde kabul etmemiştim. O sırada yanımızda bulunan Mustafa Şüküroğlu’nun ısrarı üzerine parayı kabul ettiğimi hatırlarım. Şurası bir ger- çektir ki Büyük Otel yapılana kadar Ürgüp’te yegâne otel, han odaları bozularak yapılan Şüküroğlu Hanı yani Kayseri Oteli idi. Kapadokya’da ilk turistik otel Ortahisar’da yapılmıştı. Ortaokul öğretmenimiz biz öğrencileri gezi için Göreme’ye götürmüşlerdi. Bu gezide Kızlar Manastırı’nın tepesine çıktım ve aşağıya ceketimi fırlatıp attığımda öğretmenimiz Haydar Koltan tepeden bir öğenci düşüyor sanmış ve çok korkmuş. Aşağı indiğimde hocamdan haklı olarak bir iki tokat yediğimi hatırlıyorum. O tarihlerde müze müdürlüğü diye bir teşkilat yoktu, her taraf Allah’a emanetti. Koskoca Açık Hava Müzesi Göreme’yi Maçcan’lı (Göreme kasabasının eski ismi) yaşlıca bir adam bekler, Kızlar Manastırı’nda bir delikte bir çulun üzerinde yatardı. Bekçinin kendisi de dâhil neyi ve nasıl beklediğini hiç kimse bilmezdi. Hatta elinde turistlerin duygularını yazdığı bir defter de taşırdı. Halkımızın yabancıya karşı duyduğu ilgisizlik neticesinde yüzyıllardır Göreme’nin Yahya Efendi Camii (ve Medresesi) Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 9 ÜRGÜP kıymetini bilememiş tabiata ve insanoğlunun insafına terkedilmiştir. İlk ve Ortaokuldayken ya okulca veya arkadaşlar grubuyla bağ ve bahçeler arasından Göreme’ye giderdik. Sanırım 1960 yılına kadar Göreme’deki birçok kaya kiliselerin fresklerine taş atarak güya resimlerin kafasını, özellikle gözünü kim yaralayacak diye yarış yapardık. Bu davranışın yanlış olduğunu bizim kuşaklara hiç kimse öğretmedi ve mani olmadı. Şimdi öz eleştiri olarak her toplantı ve sohbetlerimizde “o değerli tasvir fresklerini neden tahrip ettik, ellerimiz kırılaydı” diye özetlerim ve hayıflanırım. Karanlık Kilise, ismi üzerinde içi karanlık olduğundan oraya giremez ve tahrip edemezdik, bu suretle de oradaki freskler zamanımıza kadar biraz olsun sağlam kalmıştır. Günah bizim değil, bizden önceki kuşakların değil, bizlere turizmi ve tarihi mirasın ne olduğunu öğretmeyenlerindir kanaatindeyim. “Ürgüp- Göreme” diye anılır ve turistler bölgeye bu isimle gelirlerdi. Kapadokya ismi sonradan çıkmıştı ve de yadırgamıştık. Hatta önceleri bu ismi doğru dürüst söyleyip yazamazdık. Daha sonra Kapadokya ismi turistik işletmelere, lokantalara, otellere, motellere, kampinglere, acentelere ve antikacı dükkânlarına verilmiştir. Böylece, bir turizm değeri olan Kapadokya ismi yerli ve yabancı basında yaygınlaşmıştır. 2009 yılında İstanbul’da yaptığımız Ürgüplüler Gecesi’nde misafirimiz olan İstanbul- Nevşehirliler Derneği Başkanının bir sözünü asla unutamam. Gecede, Ürgüplüler kadınlı erkekli halay çeken ve çeşitli oyun oynayanları dikkatle izleyen başkan gıpta ile “turizmde, genel kültürde, sosyal yaşantılarda Ürgüp yöremizde hep önder olmuştur” demişlerdi. Kapadokya, baştan sona gizemli bir bölgedir. Kapadokya gezisi demek kültür gezisi demektir, jeoloji, arkeoloji, tarih Kayalar, kayalar, delikler, devşikler, yıkık dökük virane evler. Zamanında büyüklerimiz “bu turistler niçin ve neyi görmeye geliyorlar?” derlerdi. Bu turistlerin aklı yokmu? bu kayaların nesini görmeye geliyorlar diyenler çok olurdu. Göreme’nin, diğer kültür varlıklarımızın ve evlerimizin korunup orijinal haliyle muhafaza edilmesini 1960’lı yıllarında maalesef turistlerden öğrendik. Ürgüp’e turist veya memur olarak gelipte güneşine, havasına, suyuna tarihine, doğasına vurulanlar eski evleri satın alıp Ürgüp’ü ikinci vatan olarak kabul ediyorlar. Ve onlar kimi zaman yıkılmakta olan evlerden şaheserler yaratıp tarihimize ve kültürümüze sahip çıktıkları gibi gönüllü elçiliğimizi de yapmaktadırlar. “KAPADOKYA’NIN KALBİ ÜRGÜP” sloganı boş yere söylenmemiştir. Çünkü Kapadokya’da turizmi ilk başlatan kent Ürgüp olmuş ve halen lokomotif görevini yapmaktadır. 1950’li yıllarında turizm hareketi başladığında Antik Çağda yöremizde çok geniş alanda kurulmuş krallığın ismi olan KAPADOKYA’YA önce Ürgüp sahip çıkmıştır. Kapadokya ismi çıkmadan önce bölge 10 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı Temenni Tepesinden Ürgüp merkezinin görünüşü TURİZM ve inanç gezisi demektir. Günümüzde Kapadokya denildiğinde kısaca ağırlıklı olarak başta Nevşehir ili olmak üzere Aksaray, Kayseri ve Niğde illerinin topraklarını kapsar. Biçim biçim kaya oluşumları, peribacaları arasına serpiştirilmiş bakımlı üzüm bağları, meyve ve sebze bahçeleri, yol kenarlarındaki kokulu çalılar arasında bağına bahçesine giden yöre halkı turiste yakın ilgi gösterir, onlara çeşitli ikramda bulunur. Yabancı turistlerle adeta tarzanca konuşarak onlara bilgi vermeye, yardım etmeye can atan candan köylü ve kentli kültürlü insanlarımız hep var olmuştur. Ürgüplü, akıllı düşünce, bilinçli davranışlarıyla ve sağlam adımlarla ilerleyerek kurtuluşun yegâne çaresi olarak turizmi düşünüyor ve Ürgüp’ü “Turizm Cenneti” yapmak istiyordu. 1950’li yıllarında turizmle yakinen tanışmaya başlayan Ürgüp kısa bir zamanda çok yol almıştır. Ürgüp, Orta Anadolu’da turizmin ilk yerleşen yeri olmuş ve tarihe geçmiştir. Böylece Ürgüp başta turizm olmak üzere sosyal yaşantısı, gelenek ve göreneği, kültürü ile çevre il ve içelere “örnek bir turizm kenti” olmuştur. Zaman geldi Ürgüp ışıl ışıl görünüme büründü, cıvıl cıvıl kaynaşan turistlerle doldu. 1960’lardan sonra Ürgüplüler; Etilerin, Frigyalıların, Lidyalıların, Perslerin, Bizanslıların, Romalıların, Selçukluların ve Osmanlıların tarihi eserlerinin, özellikle tabiatın değerlerini anlayarak turizme değer vermeye ve yatırım yapmaya başladılar. Halıcı, antikacı, hediyelik eşya, turizm acentesi, otel, pansiyon, disko ve bar gibi turizme hizmet veren esnaflar çoğalmaya başladı. Palancılığı, demirciliği, berberliği, öğretmenliği, kahveciliği bile bırakan esnaflar ve çiftçiler turizmciliğe yöneldiler. Bağcılık, ekim, dikim, hayvancılık geri planda kaldı. Kayseri yoluna ve Ürgüp Önü’ne yeni evler, eski çarşılar yıkılarak yeni çarşı ve pazar yapılmaya başlandı. İlçemizde turizmin geleceğini görenler, ilçemiz dışından gelen bazı yatırımcılar otel, motel, pansiyon, halıcılık, antikacılık gibi turizm tesisleri açarak çok daha başarılı olmuşlardır. Ürgüp’te turizmin gelişmesine hemen her esnafın mutlaka bir katkısı olmuştur ama bu hususta Necdet Güner ile Saffet Yatağan’ın emekleri unutulmayacak kadar büyüktür. Kapadokya Bölgesi, ziyarete gelen insanların yaşamına, hayal güçlerinin ötesinde olağanüstü doğa mucizelerini estetik zerafetle sunmaktadır. Tüm bu güzellikleri 1992 yılında başlayan Kapadokya Bölge’sine mahsus, Kapadokya’nın simgesi haline gelen “sıcak hava balonu” ile eşiz manzarayı gezmek, görmek insana bambaşka bir keyif verir. Yürüyerek ulaşılamayacak en uzak bölgelerin görülmesni sağlamaktadır. Sabahın erken saatlerinde Göreme Vadisi’nden günlük yüzlerce balon havalanmaktadır. Yerden gökyüzündeki balonları, gökyüzünden yeryüzününü seyretmeye doyum olmaz. Havalanan balonlarla Kapadokya’nın o büyülü coğrafyasını, milyonlarca yılda oluşmuş Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 11 ÜRGÜP dünya harikası peribacaları ve vadileri, ayrıca Ürgüp, Avanos, Çavuşin, Zelve, Göreme, Uçhisar, Ortahisar yeleşim alanlarını güneşin doğuşu ile birlikte kuş bakışı izlemek bir ömre bedeldir. Balon, “dümeni olmayan yelkenli” demektir. Yükselip alçalmak pilota ait olmak üzere şansınıza rüzgâr nereye götürürse oraya inersiniz. Balon, turizme ayrıca bir hizmet vermektedir. Kapadokya’da geceleme müddet ortalaması 2 gün olarak tespit edilmiştir. Bu akıl almaz kültür hazinesi Kapadokya’yı 2 günde gezip görmek mümkün değildir. Bölgenin tarihi ve doğal güzelliklerini doyasıya dolaşıp gezip görmek için en azından bir hafta ayırmak gerekmektedir. Türkiye’de yaşayıp da Kapadokya’yı görmemiş olmak için insanın çok ciddi bir mazeretinin olması gerekir. Üstelik son yıllarda yapılan ve açılan lokantalarla, eğlence yerleriyle, lüks otelleriyle, olağanüstü bir doğa ve tarih parçası olmanın yanı sıra son derece zevk- 12 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı li, sıra dışı ve yaratıcı bir yaşam merkezidir Ürgüp. “Kapadokya’yı görmemek kayıp mı kayıp, aynı zamanda ayıp mı ayıp” sloganı çok enfestir. Çünkü Kapadokya’yı görmek için Japonya’dan, Amerika’dan turistler geliyor, Türkiye’de her türlü olanağa sahip vatandaşlarımız ihmal ediyorlar. Günümüzde deniz, kum ve güneş turizmi yerini alternatif turizm almıştır. Doğa, tarih, kültür, jeoloji, arkeoloji ve inanç turizmi açısından Kapadokya en önemli bölgedir. Son yıllarda Kapadokya’da kongre turizminde büyük gelişmeler yaşanmaktadır. 1960 yılında subay olup, 1992 yılında emekli olana kadar yurdumuzun neresinde görevli olursam olayım Ürgüp ile ilişkimi hiç kesmedim, hemen her yıl tatilimi sevdiğim Ürgüp’te geçirdim. Her konuda ilerleyişini adım adım takip etmişimdir. Turizmin en parlak olduğu devirde (1960-91) Ürgüp’te hayat gece 24’den sonra başlardı. Hemen her halıcı dükkânında halı satışından sonra kurulan çay, içki ve saz tezgâhı, oyun havaları, diskotek ve bar eğlenceleri, oteller, lokantalar dolu dolu olurdu. Bu arada şöyle bir serzenişimi de yapmadan geçemeyeceğim. Bazı okul ve mahalle arkadaşlarım öyle bir turizm sarhoşu olmuşlardı ki o devirlerde dükkânına, tezgâhına vardığımda hiç yüz vermez olmuşlardı. 1991 Körfez Savaşı başta olmak üzere daha sonraki tarihlerde yurdumuzu ve dünyayı sarsan mali krizler nedenleriyle turizm sektöründeki yükseliş çizgisi aşağıya doğru eğilmeye başladı ki bir daha da o çıkış yakalanamadı. Kapadokya’da TURİZM turizm sezonu her yıl Nisan ayının ilk haftasında bazı etkinliklerle açılır ve Ekim ayı sonlarında kapanır. Kapadokya’nın konaklama, eğlence ve yöresel yemekler merkezi Ürgüp’tür. İlçemizin en önemli gelir kaynağı 0/070 ile turizm geliridir. İnsanoğlu henüz aya ayak basmamışken Ürgüp ve havalesini gezen turistler Ürgüp’ü hep ayın yüzeyindeki konilerin, dikit, sarkıt ve uçurumların aynısı olduğunu basında yazmışlar sözle ifade etmişlerdir. Ne zamanki insanoğlu aya ayakbastı (Neil Armstrong-1969) oradaki kuru yüzeyi, kum yığınlarını ve derin kraterleri görünce “yanılmışız, meğer ay yüzeyi bile Kapadokya’ya hiç benzemezmiş” kararı verildi. Ürgüp topraklarının 3/4 DOĞAL SİT ALANI olması nedeniyle Türkiye’de birinci sırada yer almaktadır. Ürgüp, köy ve kasabalarında gezilip görülebilecek kayda değer tarihi yerleri, turizm tesis ve alanlarını şöyle sayabilirim. Ürgüp’te; Karmanoğlu Camisi ve Şeyhülislam Hayri Efendinin Mezarı, Temenni Tepesi, Kılıçaslan Türbesi, Kadıkalesi, Kayakapı evleri, Aziz Yuannis’in kaldığı Ev, Altıkapı Türbesi, Sarıhan Kervansarayı, Üzengi Çayı ve Güvercinlikler, Pancarlı Kilisesi ve Peribacaları, Devrent Vadisi, Halı Mağazaları, Hediyelik Eşya ve antikacı dükkânları, lokantalar, bar ve diskolar, şarap evleri, şarap fabrikaları, eski evlerden yapılan butik oteller, Ortahisar’da; Ortahisar ve İshak Kaleleri, Limon Ambarla- rı, Hallaç Manastırı, Kızılçukur Vadisi, Üzümlü ve Aynalı Kiliseleri, Mustafapaşa’da; Şakir Paşa Medresesi, Eleni ve Vasilios Kiliseleri, Gomeda Vadisi, Kesme Taş Rum Evleri, Cemil köyünde; Kayadan oyma Keşlik ve kesme taştan yapılma kiliseleri, Taşkınpaşa Köyünde; Taşkın Paşa Medresesi ve külliyesi, Şahinefendi Köyünde; Sobessos harabeleri ve kırk yatırlar, Mazı Köyünde; Yer altı Şehri, Yeşilöz Köyünde; St. Thedora kilisesidir. Turizm çok iyi adımlarla ilerlerken 1991 yılında hiç hesapta olmayan Körfez Savaşı’ndan sonra ülkemiz çeşitli sıkıntılara düştü ve Ürgüp’te turizm sektörü de bu durumdan etkilenerek gerilemeye başladı ve bir daha da o eski devirlerini yaşayamadı. Ürgüp turizmiyle ilgili belleğimdeki bir anımı aktaracağım. Bir tarihte Sarnıç Oteli patronu ile otelde akşam yemeği yiyoruz. Lokantada kalabalık bir yabacı turist grup vardı. Biraz sonra grubun rehberi masamıza teşrif etti. Sohbette konu Ürgüp turizminden açılmıştı. Sırası geldi ben iyi niyetimle rehbere “grubunuzu Temenni’ye çıkardınız mı, Ürgüp Çarşısı’nı gezdirdiniz mi?” gibi sorular sorduğumda “abi, grubu ben Antalya’dan aldım, dün Konya’yı gezdik, yarın da grubu Ürgüp’te halıya sokacağım ve İstanbul’a hareket edeceğiz. Ben ne yapacağım Ürgüp’ün tarihi ve tabiat güzelliklerini?” şeklinde açıkça maksadını ifade eden rehberle münakaşa büyümüş ve o gün yeterince üzülmüştüm. Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 13 ÜRGÜP Ürgüp Dergisi’ne “Ürgüp’e henüz 21 nci defa” başlığı ile bir makale yazan Denis Minella bakınız yaptığı gözlem ve görüşlerini özetle nasıl dile getiriyor. “Ben 1975 yılından 1996 yılına kadar hiç ara vermeden Kapadokya’ya 21 defa geldim, gezdim. Bölgenin tarihi ve doğal güzellikleri gezmekle ve yazmakla bitmez. Ne var ki betonarmeden çok büyük oteller ve diğer turizm tesisleri yapılıyor. Kapadokya’nın dokusu ve güzelim manzarası bozuluyor, kaygı verecek duruma geliniyor. Acenteler ve rehberler kazançlarına kazanç katmak için çabalıyor. Otellerde, Paris ve Berlin’de yediğimiz yemekler yediriliyor. Ürgüp’e 14 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı batı hayatı gerekmez, kimlik kaybıyla çok şeyler ve genel kültür kaybolur, turist aradığını bulamaz” diye çok iyi niyetle öğütler veriyor. Nihayet yazısını son paragrafında “ÜRGÜP’E HEP AMA HEP GELMEK İSTERİM ANCAK ÜRGÜP’TE BİR GÜN MAC DONALD AÇILIRSA O ZAMAN BİR DAHA GELMEM” diyerek arzusunu anlamlı bir cümle ile dile getiren bu turisti kimler dinleyecek. Ürgüp’ün tarihi ve kültürel eserlerinin korunup yaşatılabilmesi, gelecek kuşaklara devredilmesi hepimizin asli görevidir. Şunu asla unutmamalıyız. Doğa ve tarihi eserlerimize bilerek veya bilmeyerek 50 yıl önce yaptığımız tahribat ve hatalarımıza bugün üzülüyor, suçluluk ve pişmanlık duyuyorsak, 50 yıl sonrası için de bugün yine tarihi hatalar yapıyor muyuz diye hepimiz düşünmeliyiz. Şurası bir gerçektir ki böylesine önemli bir dünya mirasının, bir insanlık mirasının mutlaka gelecek kuşaklara intikal ettirilmesi gerekir. Çünkü önemli bir özdeyişle söylendiği gibi “bu doğayı ve tarihi atalarımızdan miras almadık torunlarımızdan ödünç aldık” sözünün takipçisi ve koruyucusu olmalıyız. (*) Emekli Albay ARAŞTIRMA “Dergimizin 52. sayısında Şefik AKMAN’ın Refik Başaran üzerine anıları ve O’nun hatırladığı R.BAŞARAN plaklarının listesini yazmıştık. Bu değerli sanatçımızın plaklara okuduğu eserlerin halen tam bir listesinin çıkmamış oluşu güzel sanatlara karşı ötedenberi süregelen ilgi eksikliğini gösteriyor.” Mustafa KAYA(*) REFİK BAŞARAN PLAKLARI ve ÜÇ OLAY Dergimizin 52. sayısında Şefik AKMAN’ın Refik Başaran üzerine anıları ve O’nun hatırladığı R.BAŞARAN plaklarının listesini yazmıştık. Bu değerli sanatçımızın plaklara okuduğu eserlerin halen tam bir listesinin çıkmamış oluşu güzel sanatlara karşı ötedenberi süregelen ilgi eksikliğini gösteriyor. Sanatçımızın plak listelerinin yayımlanması ilerde çalışacak bilim insanlarına önemli katkı sağlayacağından bu sayımızda beş kişide daha tespit ettiğimiz plakların listesini sunacağız. 52. sayıdan bu yana önemli bir tespit daha yaptık ki bu da Refik Başaran’ın bizzat kendi dinlediği plakları ve pikabına, Ortahisar’da Asım YÖNEMLİ’nin özel koleksiyonunda ulaşmamız oldu. Refik Başaran’ın 16 plağı ve pikabı oğlu Hikmet’tten Ortahisar’da Küçük Yaşar’a geçmiş, Asım Yönemli de K.Yaşar’dan satın almıştır. Asım Yönemli bir plağı da (Cemalım) Taşkınpaşa’da Refik Başaran Müzesine hediye etmiştir. Bununla sayı 18 plağa ulaşıyor. Ürgüp merkez ilçede Mustafapaşa’dan geçme, iyi korunmuş 13 plak Fahri YÜKSEKKAYA’da ; 14 plak Avanos’ta Adnan AKMAN’da; 51 tane Halil CEYLAN’da ve 9 plak da Mustafa KAYA’da bulunmaktadır. 1938 yılında Almanya’da basılmış plakları da bu listelerde mevcuttur. R. BAŞARAN Almanya’ya gitti mi yoksa firma ses kaydını İstanbul’da alıp, plağı Almanya’da mı bastı, Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 15 RÖPORTAJ kesin olarak bilemiyoruz ama ikinci olasılığı daha güçlü buluyoruz. Plakların, çoğu zaman iyi korunamadığını görüyoruz. Korunmasında en önemli husus ısı farkı ve tozdur. Sayın Hasan ŞAHİN’deki birçok plağın sıcaklık nedeniyle kendiliğinden kırıldığının tanığıyız. Plakların korunması için nemi emen ve ısıyı da biraz yalıtım etkisiyle azaltan verniksiz kartonlarda dikey olarak raflayarak korumak gerekir. Günümüzde nem ve ısı ayar cihazları da oldukça ekonomik fiyatlarla satışa sunulmuştur. Plak koleksiyonu olanların en büyük riski sıcaklıkla plakların gevrekleşmesi ve en ufak bir etki ile çatlamasıdır. R.BAŞARAN plaklarını daha çok Odeon basmıştır. Bundan sonra Columbia, Polydor ve Sahibinin Sesi firmalarını görüyoruz. Bazı hemşehrilerimize bu plakların listelerinin dergimizde yayımlanması fazla ayrıntı veya bilimsel bir ayrıntı kabul edilip popüler bir dergide yayımlanmasını uygun görmeyenler olabilir. Bu nedenle plak listelerini küçük harflerle veriyoruz. Listelerinin popüler 16 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı bir dergi olan dergimizde verilmesi araştırmacılara kolay ulaşılır bir kaynak sunduğu gibi Ürgüplülerin gelecekteki sorumluluklarını da hafifletmektedir. Diğer yandan bu listeleri görenler de kendilerindeki plakları bizlere duyurarak ilginç bilgiler ortaya çıkmasını sağlamaktadırlar. Ünlü Âlim Anştayn da “Zeka, ayrıntıda gizlidir” dediğine göre rahatça bu listeleri yayımlayabiliriz sanıyorum. Diğer yönden yurtdışı ve içindeki müzik firmaları yeni CD’ler hazırlarken en net , bozulmamış plağı bulmak istemektedirler. Bu yönden bu firmalara da yardımcı olacağımızı sanıyoruz. Örneğin bu yazımız vesilesiyle bilgilerimize ulaşan iki ilginç durumu açıklamak isterim: Plakçıdan satın aldığım “Su Gelir Kütüğünen” türküsünü plakta yazdığına göre “Necmiye ve Ürgüplü Hüseyin” bir yüzünü; diğer yüzünde ise “Gide Gide Kundurama Kum Doldu” türküsünü de “Necmiye ve Muzaffer” Sahibinin Sesi plaklarından çıkartmışlar. Araştırmalarımda Necmiye’nin Ada- ARAŞTIRMA nalı bir sanatçı olduğunu öğrendim. Yanına “ Ürgüplü Hüseyin” diye hayali veya tanınmamış birini yazdırması plak uzmanı arkadaşın dediğine göre Ürgüplü Refik Başaran başta olmak üzere, Ürgüplü sanatçıların plaklarının çok satması nedeniyleymiş. Böyle birkaç durum olduğunu da sözlerine ekledi. Geçen yılki karşılaştığım bu durumdan daha ilgincine bir hafta önce rastladım. Kültür Bakanlığı Belgeli saz sanatçısı hemşehrimiz Hasan GÜL, köyünde rastladığı bir plakta ön ve arka yüzünde “Refik Başaran” yazdığı halde plağa türküleri kadın sanatçıların okumuş olduklarını söyledi. Bu ikinci olay daha da belirgin olarak o zamanların plak piyasasında, ticarî ve hoş olmayan bir yöntemin geçerli olduğunu açıklamaktadır. Ortaya çıkan ve sözlü belleklerde kalmış bu gibi durumların derhal yazılı kaynaklara geçmesi ilerdeki araştırmalar için, müzik yaşamımız konusunda önemli ipuçları sağlayacaktır. Bazı türkülerinin hangi yörenin olduğunun da plaklara yazılması sanatçımızın coğrafyasının ortaya çıkması ve türkülerin yurdu hakkında da önemli bulgular verecektir. Türkü isimlerini aynı plakta yazdığı şekilde sunuyoruz. ( / ) işareti ön ve arka yüzü ayırt etmek için kullanılmıştır. Asım YÖNEMLİ BAŞARAN PLAKLARI Koleksiyonu (Ortahisar) Refik BAŞARAN’ın kendi pikabı ve plaklarını kapsadığı sahibince belirtilmektedir. 1- Ankara Oyun Havası , Karadır Kaşların / Halk Şarkısı, Küstüm Bu Dünyaya (Odeon) 2- Kayseri Mektebine Oldum Jandarma / Nevşehir Şarkısı, Yandım Anam Sarıkız. (Odeon) 3- Halk Şarkısı. Kınamayın Komşularım / Aziziye Şarkısı Kınamayın Komşularım (Odeon) 4- Dağı Bozlak Bana Derlerdi / Ceylan Türküsü Süre Süre İndirdiler (Odeon) 5- Nevşehir Oyun Havası Süpürgesi Yoncadan / Ürgüp Şarkısı Altın Dişli Karam (Odeon) 6- Aman Allah Gurbet Elde Alma Canımı / Kız Senin Adın Emine Hatun (Polydor) (Bu plağın 1938’de Mechen (Münih) te yapıldığı plağa yazılmıştır.) 7- Hüdayda Şarkısı / Halk Şarkısı Sarı Çiçek (Odeon) 8- Halk Türküsü Şeftali Ağaçları / Mezarımı Derin Eşin (Odeon) 9- Gece Mi Geçtin / Kırat (Columbia) 10-Ankara Şarkısı Çiçek Dağı / Halk Şarkısı Elinde Süt güğümü (Odeon) 11-Ürgüp Develisi / Avşar Güzeli (Columbia) 12-Konya Develisi / Hatice (Columbia) 13-Halk Türküsü / Berber Usturan Mercandan 14-Halk Türküsü Köprüden Geçti Gelin 15-Konya Aksaraylı Ahmet Gürses / Merhum Refik Başaran (Columbia) 16-Burhanın Destanı / Kezban Gelin (Odeon) 17-Tello Can Türküsü / Mehmet Bey Türküsü (Polydor) Fahri YÜKSEKKAYA BAŞARAN Plakları Koleksiyonu (Ürgüp) Mustafapaşa’dan Mustafa isimli bir PTT emeklisinden pikabı ile birlikte satın alınma olan koleksiyon oldukça temiz olması ve bu şekilde korunması ile önemlidir. 1- Yaşar. Nevşehir dedikleri / Hacı Bey Şarkısı. Ayvalığın Kara Taşı (Odeon) 2- Kayseri Şarkısı. Kayseri Mektebine Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 17 RÖPORTAJ Oldum jandarma. / Nevşehir Şarkısı. Yandım Aman Sarıkız. (Odeon) 3- Malatya Tüküsü. Ninni Feridem. / Tokatlı Hamidin Türküsü. (Sahibinin Sesi) 4- Halk Şarkısı. Karanfilm Saksılarda./ Halk Şarkısı. Hacılar Köyü. (Odeon) 5- Halk Şarkısı.Hürünüm./ Anadolu Oyun Havası. (Columbia) 6- Halk Şarkısı.Badisabah Oyun Havası./ Halk Şarkısı Karadır Kaşların. (Odeon) 7- Halk Şarkısı. Maraş Maraş./ Bozlak. Güzelin Yanağı. (Odeon) 8- Halk Şarkısı. Karşı Dağda Sıra Sıra bademler./ Halk Şarkısı. Karadır Kaşların. (Odeon) 9- Halk Şarkısı. Sarı Çiçek./ Hüdayda. (Odeon) 10-Ürgüp Şarkısı. Atı Olan El Atına biner mi./ Konya şarkısı. Naciye. (Odeon) 11-Halk Şarkısı. Altın Dişli Karam./ Süpürgesi Yoncadan. (Odeon) 12-Kersi Bağı Havası. Yine Çırpına Çırpına Yuvamdan Uçtum./ Halk Şarkısı. Nar Ağacı Budam Budam. (Odeon) 13-Halk Şarkısı. Manavgat Yolları./ Halk şarkısı. Şen Olasın Ürgüp. (Odeon) 5- Karşı Bağda Sıra Sıra Bademler./ Karadır Kaşların. 6- Hacılar Köyü./ Karanfilm Saksılarda. 7- Yaşar./ Ayvalığın Kara Taşı. 8- Avşar Güzeli./ Karadır Kaşların Gözlerin Mestan. 9- Badı Sabah./ Küstüm Bu Dünyaya. 10-Çiçek Dağı./ Elinde Süt Güğümü. 11-Gurbet Ellerinde Alma Canımı./ Lirayı Bozdurayım. 12-Kayseri Mektebi./ Sarı Kız. 13-Yozgat Sürmelisi./ Sevdanın Denizi. 14-Naciye./ Atı Olan El Atına Biner Mi. 15-Çırpını Çırpını./Nar Ağacı budam Budam. 16-Burhan Ağa Destanı./ Kezban Gelin. 17-Hüdeyda./Sarı çiçek 18-Bana Derlerdi./ Süre süre İndirdiler 19-Kurban Olam Habip./ Kınamayın Komşularım. 20-Benim Annem Yol Üstüne Gelirse./ A Düğününü Ekberi. 21-Mezar Arası./ Karakuşun Cücüğü 22-Berber./ Köprüden geçti Gelin 23-Ulu Kavak./ Kesi Bağları 24-Şeftali Ağaçları./ Mezar Arası Derin Eşin. 25-Maraş Maraş./ Güzelin Yanağı. 26-Şen Olasın Ürgüp./ Manavgat Yolları. 27-Avanoslu Naci./ Ayva Dibi. Polydor Firmasınca Çıkartılan Plakları : 1- Hacılar Köyü./ Hacı Bey. 2- Osman Efe./ Sevdanın Denizi. 3- Tello Can./ Mehmet Bey Türküsü. Halil CEYLAN BAŞARAN Plakları Koleksiyonu (Sofular Köyü –Ürgüp) Odeon Firmasınca çıkartılan Plakları: 1- Hürünü. / Anadolu Oyun Havası. 2- Bir Yavrunun Destanı./ Uzun Kavak. 3- Keten Gömlek./ Konya Develisi. 4- Süpürgesi Yoncadan./ Altın Dişli Karam. 18 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı ARAŞTIRMA 4- Ceylan./ Nar Ağacı. 5- Raşidin Türküsü./ Aksine Çevirdi. 6- Gurbet Elleri./ Emine Hatun. 7- Seher Yeli Erciyes’ten Kar geliyor. 8- Aziziye Türküsü./ Hapisaneler. 9- Ak Kahat Üstünde Yeşil Piyale./ İmana Gel Gavur Kızı İmana 10- Üzerinde Refik Başaran yazan fakat bir kadına ait iki türkünün olduğu plak. Columbia Firmasınca çıkartılan BAŞARAN Plakları : 1- Sokaklardan Atlayarak Yürüme./Bahar Geldi Yine Yollar İşledi. 2- Ürgüp Develisi./ Avşar Güzeli 3- Konya Develisi./ Hatice Türküsü 4- Yekte Havası./ Bidenem Yar. 5- Yeni Sürmeli./ Odana Serdim Halı. 6- Koyun Gelir Yata yata./ Aşlamayı Aşladım. 7- Gece Mi Geçtin Gayalı Gözü./ Kırat. Dağı Bozlak. 8- Mehmet Bey./ Tello Can 9- Vızdık./ Kestanenin İrisi. 10-Köprüden Geçti Gelin./ Sebep Mezarında. 11-Güle Çıktım Gülmedim / Kezban Gelin. 12-Gelin Gelin. / Aşağıdan Gelen. 13-Kırk Güzelin İçinde (Pınar). / Reşit. 14- Ay Gelin./ Seyrani Baba. Adnan AKMAN’da Bulunan BAŞARAN Plakları (Avanos) 1- Ayvalığın Kara Taşı./ Nevşehir Dedikleri (Odeon) 2- Güle Çıktım Gülmedim./ Kezban Gelin. (Columbia) 3- Mezarımı Derin Eşin./ Şeftali ağaçları. (Odeon) Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 19 ÜRGÜP 4- Manavgat yolları./ŞenOlasın Ürgüp. (Odeon) 5- Ayva Dibi Serin Olur./ Avanoslu Naci. (Columbia) 6- Anadolu Oyun Havası./ Hürünüm. (Merhum Refik Başaran) yazılı. (Odeon) 7- Bozlak. Güzelin yanağı. / Maraş Maraş. (Odeon) 8- Halk Şarkısı Sebep./ Köprüden Geçti Gelin. (Columbia) 9- Halk Şarkısı Karadır Kaşların./ Badı Saba Oyun Havası. (Odeon) 10-Hacılar Köyü./ Karanfilm Saksılarda. (Columbia) 11-Kayseri Mektebine Oldum Jandarma. / Yandım Aman Sarıkız. (Odeon) 12-Karşı Dağda Sıra Sıra Bademler./ Karnadır Kaşların. (Odeon) 13-Ürgüp Havası Kesi Bağları./ Ürgüp Havası Ulu Kavak. (Odeon) 14-Seyrani Baba./ Ak Gelin. (Columbia) Mustafa KAYA’daki BAŞARAN Plakları (Ürgüp) 1- Aksine Çevirdi Devran-ı Felek./ Karahisar’lı Raşitin Türküsü. Halk Şarkısı. (Polydor Firmasının özgün kağıt kabındadır.) 2- Aziziye Şarkısı. Kınamayın Komşularım./ Halk şarkısı. Kurban Olayım Habip. (Odeon) 3- Hacıbey Şarkısı Ayvalığın Kara Taşı. / Yaşar. Nevşehir Dedikleri. (Odeon) 4- Kayserili Hacı Bey Türküsü./Hacılar Türküsü. (Polydor) 5- Ürgüp Şarkısı Altın Dişle Karam./ Nevşehir Oyun Havası. Süpürgesi Yoncadan. (Odeon) 6- Konya Develisi/ Hatice. (Columbia) 7- Odaya Serdim Hali./ Yeni Sürmeli. (Columbia) 8- Dağı Bozlak. A Düğünün Ekberi./ Benim Anam Yol Üstüne. (Odeon) 9- Ürgüp Develisi./ Avşar Güzeli. (Columbia) (*)Araştırmacı Yazar 20 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı Uzun yıllar Ürgüp Zafer İlkokulu ile Boyalı Köyünde ve muhtelif okullarda öğretmenlik yapmış olan hocam Latif BAŞARAN’a hastalığı için acil şifalar ve sağlıklı uzun ömürler dilerim. Zekai ULUSOY ARAŞTIRMA ÜRGÜP VE ÇEVRESİNDE EVLENME GELENEĞİ Hüseyin SEVİNDİK(*) Toplumsal yapının temel taşı olan aile, kavram olarak erkeğin ve kadının çocuklarıyla oluşturdukları, iş bölümüne dayanan toplumsal ve ekonomik temel birlik1 olarak tanımlanabilmektedir. Bütün toplum düzenlerinde yer alan aile, çeşitli biçimlerde görülmektedir. Üyelerinin sayısı ve görevleri, evlilik biçimleri, iç yapılanma vb. sebepler çeşitlenmede etken olmuştur. Aile, küçük (çekirdek) ve büyük(geniş) aile olarak ikiye ayrılır. Türkçemizde aile olmanın karşılığı olarak, ev açma anlamına da gelen evlenme kavramı kullanılmaktadır. Makalemizde, Ürgüp ve Çevresinde evlilik kurumu etrafında oluşan geleneksel uygulamaları aktarmaya çalışacağız. EVLENME ŞEKİLLERİ Kız kaçırma yoluyla evlilik: Bu türden evlilik, Ürgüp ve köylerinde kabul görmüş toplumsal kurallara aykırı davranış olarak algılanmaktadır. Ancak azda olsa evlilik alternatiflerinden birisi olarak varlığını devam ettirmektedir. Bu evlilik biçiminin arkasında iki temel faktör rol oynamaktadır. Birincisi ekonomik, diğeri ise, kişisel sebeplerdir. Normal ailelerde evlenme maliyetinin 3035 Bin Tl.’yi bulması birçok ailenin bütçesini zora sokmaktadır. Evlenme maliyetinin düşürülmesi adına aile büyükleri kız kaçırmayı teşvik etmektedir. Kaçırma sonrası büyük olayların yaşanmaması, kısa sürede barışın sağlanması bu görüşü destekler niteliktedir. Kişisel sebeplerin başında ise, karşılıklı olarak birbirini seven iki gencin evlenmelerine aile büyüklerince izin verilmemesidir. Bu şekliyle kaçarak evlenmelerde çiftlerin daha fazla sıkıntı çektikleri görülmektedir. Çünkü ailelerin yeni evlenen çifte herhangi bir maddi ve manevi katkısı olmamaktadır. Bölgede yaptığımız alan araştırmalarında kız kaçırmanın geleneksel uygulaması şu şekilde gerçekleşmektedir. Öncelikle gelenek gereği kız tarafına dünürcü gidiliyor. Kız verilmediği takdirde, evlenecek erkek kıza, kaçma isteğini kendisi veya bir aracı vasıtasıyla bildiriyor. Kızın da onayı alındıktan sonra, kız ve erkeğin yaşadığı mahallin dışında bir ev tespit ediliyor. Sonrasında uygun zaman bulunduğunda kaçma işi gerçekleşmektedir. Kaçacak kız yanına eşya olarak sadece özel eşyalarını almaktadır. Kaçış sonrası imam nikahı yapıldıktan sonra gerdeğe girilmektedir. Kaçan kızın evinde kaçmanın anlaşılmasıyla birlikte, kısa süreli bir infial yaşandıktan sonra, aracılar devreye girmek suretiyle ortam yatıştırılmaktadır. Ortam yatıştırılıp barış sağlandıktan sonra, genellikle kızın çeyizi gizli olarak verilmektedir. Değiş-Tokuş Evlilik: Kız ve erkek çocuğu olan iki ailenin, çocuklarını karşılıklı olarak evlendirmeleridir. Bu evlilik biçimi bölgede nadiren de olsa görülmektedir. Bu tür evliliğin sosyal açıdan tespitini yapmak gerekirse; altında yatan temel sebeplerden birisinin ailelerin evlilikle ilgili maddi ve manevi sıkıntıları minimuma indirme isteği olduğu görülür. Diğer taraftan iki ailenin güçlü akrabalık bağıyla bağlanma isteği de önemli rol oynamaktadır. 1 Etnoloji Sözlüğü Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 21 ÜRGÜP İç Güveyi: Bölgede nadir uygulanan evlilik biçimlerinden olmasına rağmen köylerde birkaç örneğe rastlanmaktadır. Erkek çocuğu olmayan ailelerin, maddi açıdan daha yoksul ailelerin erkek çocuklarını kızlarıyla evlendirmek amacıyla yanlarına almaları biçiminde uygulanan bu gelenek, zorunluluk karşısında uygulanmaktadır. Zira iç güveyi olmak, erkek tarafından kabullenilir bir durum değildir. Bir ömür toplum içerisinde aşağılanma duygusuyla yaşama olarak algılanmaktadır. Günümüzde unutulmaya yüz tutan bu uygulamanın Kurtuluş savaşı yıllarında yoğun biçimde uygulandığı tespit edilmiştir. * Nevşehir İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Şube Müdürü ve Folklor Araştırmacısı. 1 Etnoloji sözlüğü. Baldız ve Kayınbiraderle Evlilik: Bu evlilik türleri de bölgede nadir görülen evlilik türlerindendir. Kadın veya erkek eşin ölmesi durumunda, ölen eşin kardeşiyle evlenilmesidir. Bu tür evlilikte, ölen eşin çocuğunun sahiplenilerek anne veya babanın yokluğunu hissettirmemek amacı etkin olmaktadır. Çok Eşli Evlilik: Tek eşlilik hakim durumda olmasına karşın, aynı anda iki kadınla evlilikte görülmektedir. Bölgemizdeki tespitlere bakıldığında çok eşliliğe götüren sebeplerin başında, ilk eşten çocuk sahibi olamamak, cinsel tatminsizlik ve az da olsa prestij artırma isteği bulunmaktadır. Bu tür evlilikte eşlere çoğunlukla ayrı evler açılmaktadır. Çok eşliliğe yaşlı kuşaklarda daha sık rastlanmaktadır. Genç kuşaklarda, toplumun engelle- 22 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı yici baskısı ve kadın haklarındaki kazanımlar dolayısıyla çok az sayıda gerçekleşmektedir. Genel Kabul Gören Evlilik: Tek eşliliğin hakim olduğu bölgede, geleneksel uygulamada evlenme yaşı kızlar için 16-18, erkekler için 20 yaş civarı veya askerlik dönüşüdür. Günümüzde eğitimin toplum hayatını daha çok etkilemesiyle birlikte, eğitimin tamamlanarak güvenilir bir iş hayatı kurulmasından sonra evliliğin gerçekleştirilmesi düşüncesi toplumda yaygınlaşmıştır. Bu anlayışın sonucunda evlenme yaşı 25-30’lu yaşlar seviyesine kadar yükselmiştir. Eş seçimi günümüzde ağırlıklı olarak evlenecek çiftlerin tercihine bırakılmakla birlikte, görücü gitme geleneği de devam ettirilmektedir. Geleneksel bu uygulamada, evlenecek erkeğin yakını bayanlar, dünürlük öncesi, evlenme yaşına gelmiş kızları olan evleri dolaşmak suretiyle uygun gelin adayını tespit ederler. EVLİLİĞE HAZIRLIK Toplumun düşünce yapısında, kutsal bir yeri olan evlilik kurumunun önemi, çocukluk ARAŞTIRMA çağında bilinçlere işlenilmeye çalışılmaktadır. Erkeğin ailenin reisi olduğu, geçimi sağlama yükümlülüğü; kadının ise yuvayı yapma, annelik duygusu, eşe bağlılık gibi rol ve statüler çocukluk çağından itibaren öğretilmeye çalışılmaktadır. Bu noktada, bölgede geleneksel anlayışlar etkin konumunu halen sürdürmektedir. İleri yaş dönemlerinde erkekler aile hayatını disipline edebilecek diğer ifadeyle evi çekip çevirme durumuna geldiğinde; kadınlar ise, “el kapısının zorluğundan” hareketle en azından annesinin bildiği işleri yapar konuma geldiğinde, evliliğe hazır bireyler olarak düşünülmektedir. Düşünce olarak evliliğe hazırlanmanın yanında, bir dizi maddi hazırlığın yapılması da evliliğin gerçekleşmesi için zorunlu görülmektedir. Maddi anlamda evlilik aile bütçesine önemli bir külfet getirmektedir. Bu külfet evlendirme masraflarını uzun vadeli planlamayla önceden hazırlanmasını gerekli kılmaktadır. Erkek çocuğu olan aileler gelin kıza takacakları altın, bilezik gibi ziynet eşyalarını önceden hazır etmektedir. Takılacak ziynet eşyası sayı olarak, yerleşim birimlerine ve ekonomik güce göre farklılık göstermekle birlikte, 10 adet büyük (yüzlük) altın ile beş bilezik ortalama değer olarak görülmektedir. Günümüzde boyna takılan altınların yerini değerli taşlardan imal edilen gerdanlıklar almıştır. Erkek tarafı için ziynetin hazır edilmesi önemli bir külfetten kurtulmak anlamına gelmektedir. Ziynet eşyası dışında, nişan ve düğün masraflarını karşılayacak miktarda paranın hazırlığı da önceden yapılmaktadır. Kız çocuğu için yapılan hazırlıklara ise 10-12 yaşlarında başlanmaktadır. Bu hazırlığın ağırlık noktasını el işi çeyizler oluşturmaktadır. Evlenecek kız ve ailesi tarafından hazırlanan çeyizde, 40-60 arası oyalı yemeni (yapık), çok sayıda yün çorap, yastık, yorgan, kırlent işlemeleri ve yolluktan oluşmaktadır. Geçmiş dönemde, genç kızların çeyizine konmak üzere üç boy (taban, sedir, namazlık) halı dokudukları da tespit edilmiştir. Günümüzde dokuma halıların yerini; sanayi ürünü halılar almıştır. El işi çeyizlerin dışında kalan çeyizler, düğüne yakın bir za- manda moda takip edilerek mağazalardan alınmaktadır. Günümüzde çeyiz, yeni bir ev donatacak şekilde hazırlanmaktadır. Çeyize erkek tarafının da katkısı olmaktadır. Genellikle el işi çeyiz, yatak odası ve mutfak evlenecek kızın; oturma odası ise evlenecek erkeğin ailesince hazırlanmaktadır. KIZ İSTEME VE NİŞAN Ürgüp ve köylerinde evlenme kararını, şartların oluşmasıyla birlikte ailenin ortak verdiği anlaşılmaktadır. Bu işin zamanlamasında daha çok evlenecek gencin, akran grubunun evlilik pozisyonları etkili olmaktadır. Akran gurubu evlilik yapmışsa ailece, gencin evlendirilmesi gerektiği kanısı hakimdir. Evlenecek gencin isteğini belirtmeye dönük olarak anlatılan “babanın ayakkabısına çivi çakmak; pilava kaşık dikmek” gibi uygulamalar günümüzde geçerliğini kaybetmiştir. Artık genç evlenme isteğini rahatlıkla ailesine iletebilmekte ve ortak karar alınmaktadır. Gencin evlendirme kararı verildikten sonra, gelin adayının seçimi yapılmaktadır. Gelin adayının seçiminde daha çok maddi ve manevi açıdan denklik, gelin kızın güzel ve aile asaletinin olması ilkeleri ön plana çıkmaktadır. Bu ilkeler etrafında aile içi görüşmeler yapıldıktan sonra, son karar olarak evlenecek gencin isteği doğrultusunda karar verilmektedir. Kız istemeye gidilmeden önce kız tarafının “ağzını aramak” genelde uygulanan bir adettir. Nabız yoklamasından ümitlenilmişse ilk önce evlenecek erkeğin anne ve babası tarafından kız istenmektedir. Kız tarafı vermek taraftarı ise; “bizim görüşüp danışacaklarımız var birkaç gün sonra tekrar gelin.” diyerek düşünme payı isterler. Şayet verilmek istenmiyorsa “kısmetinizi başka yerde arayın; bizim size verilecek kızımız yok.” Denilerek geri çevrilir. Kızın ikinci kez istenmeye gidilmesi dünürlüğün daha resmi hal almasıdır. Bu kez dünürlüğe annebabanın yanı sıra aile büyükleri, bu konuda tecrübeli dünürcü başı olabilecek komşu erkekleri birlikte gitmektedirler. Bir müddet sohbet edildikten sonra dünürcü başı kız babasının karşısında diz çökerek, şu kalıplaş- Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 23 ÜRGÜP mış sözle amacını ifade eder. “ Allah’ın emri; peygamberimizin kavli; İmamı-ı Azam’ın ictihadı üzere kızınızı oğlumuza istemeye geldik.” Kızın babası da: “hayırlısı böyleymiş. Ben de verdim.” Diyerek söz alınmış olmaktadır. Sonrasında kız tarafından misafirlere “söz kahvesi” ikram edilmektedir. Erkek tarafı ise, önceden hazır edilmiş “dutu” adı verilen hediyeleri kız evine vermektedir. Genellikle sözün alındığı gün, hangi takıların takılacağı ve nişan günü kararlaştırılmaktadır. Nişan, söz kesiminden kısa bir süre sonra yapılmaktadır. Nişan gününe erkek tarafı takıları, gelin kıza alınan kıyafetleri ve nişanda sunulacak çerezleri; kız tarafı ise, damada verilecek kıyafetleri hazır eder. Nişana genellikle akraba ve yakın komşular davet edilmektedir. Davetlilerin nişan için kız evinde toplanmaları genel kabul gören adet olmasına karşın, günümüzde nişan töreninin düğün salonlarında yapılması yaygınlaşmıştır. Oturma düzeni olarak kadın ve erkek davetliler ayrı odalarda ağırlanmaktadır. Nişanda ikram olarak şerbet sunulmaktadır. Bundan dolayıdır ki bazı yerleşimlerde “şerbet içme” adı da verilmektedir. Şerbetten sonra çerez dağıtılmaktadır. İkramlar sonrası “nişan duası” yapılarak yüzükler takılmaktadır. Nişan halk nezdinde yapılacak evliliğin topluma duyurulması olarak algılanmaktadır. EVLİLİK MERASİMLERİ ( DÜĞÜN ) Günümüzde geleneksel düğün uygulaması ve anlayışında önemli değişimler gözlenmektedir. Yazımızın bu bölümünde, geleneksel düğün anlayışının yanı sıra değişimler de aktarılmaya çalışılacaktır. Geçmişte düğünle nişan arası zaman dilimi en az bir yıl olmakta iken günümüzde bu zaman dilimi kısalmıştır. Artık evlenme işlemlerinin biran önce aradan çıkartılması anlayışı hakim olmuştur. Düğünlerin yıl içi zamanlarında da de- 24 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı ğişiklik olmuştur. İşlerin bittiği sonbahar ve kış mevsimlerinde yapılan düğünler günümüzde haziran, temmuz ve ağustos aylarına kaymıştır. Değişimin temel nedeni olarak, okulların kapanması ve yurt dışında bulunan kişilerin tatillerinin bu döneme rastlamasını gösterebiliriz. Bu değişim düğün süresini de direkt olarak etkilemiştir. Önceleri bir haftaya yayılan düğünler günümüzde iki güne sıkıştırılmaktadır. Bölgede nişan töreninden sonra başlayan düğünle ilgili hazırlıklar, düğünün son gününe kadar devam etmektedir. Bu arada yapılan en önemli geleneksel uygulama “pazarlık bozma” veya “düzen düzme” adı verilen kılık-kıyafet alışverişidir. Pazarlık bozmada gelin kıza uzun yıllar yetecek kılık-kıyafet alınmaktadır. Bu esnada yakın akrabalara da “yolluk” adı verilen hediyeler alınmaktadır. Diğer bir hazırlık da düğünde misafirlere sunulacak olan yemeklik malzemenin hazır edilmesidir. Bu hazırlıklar, akraba ve komşu dayanışmasıyla yapılmaktadır. Düğüne gelecek misafirler önceleri “okuntu çıkartmak” suretiyle davet edilirken günümüzde bu iş davetiye dağıtılarak yerine getirilmektedir. Hazırlıkların tamamlanmasından sonra, düğünün başlayacağı “ bayrak kaldırma” “bayrak dikme” gibi adlar alan törenle topluma ilan edilmektedir. Bu törenin başlama zamanı yerleşim birimlerine göre değişiklik göstermektedir. Ağırlıkla perşembe akşamı veya Cuma camisinden çıkıştan sonra bayrak töreni yapılmaktadır. Bu tören, camiden alınan bayrağın duası yapıldıktan sonra, erkek evinin görünür bir noktasına dikilmesiyle sona erer. Bayrak töreninde farklı bir uygulamaya, Ürgüp ilçesinin birkaç köyünde rastlanmaktadır. Bu köylerde bayrağın dikilmesi, silah atışlarıyla kutlanmaktadır. Bayrak dikme töreninden üç gün sonra başlayan, haftalık düğünün günleri halk arasında şu adlarla ifade olunmaktadır : “Pazartesi: zamah günü” ; “Salı: kızbaşı veya kız hamamı günü” ; “Çarşamba: kına ARAŞTIRMA günü” ; “Perşembe: gelin alma veya gerdek günü” ;“Cuma : duvak, kakül kesme veya gale günü.” Bu günlerde yapılan uygulamalar şu şekilde gerçekleşmektedir: Zamah günü, düğünlerinde müzik ve eğlencenin ağırlıklı olduğu yerleşimlerde, eğlence için özel bir oda tahsis edilmektedir. Bu odalara “hayırlı olsun”a gelenler müzik ve eğlence ortamına iştirak etmektedirler. Salı günü kırsal alanda, gelinin bir yakınında kızbaşı yapılmaktadır. Kadınlar arası olan bu ortamda, eğlenceler yapılmakta ve gelin kız banyo ettirilmektedir. Şehirde ise bu uygulama, şehir hamamında yerine getirilmektedir. Çarşamba düğünle ilgili geleneklerin en yoğun olduğu gündür. Erkek tarafında “güvey donatma”töreni yapılır. Bu törende dualarla damada kıyafetleri giydirilmektedir. Sonrasında meydan eğlencelerine geçilir. Ürgüp İlçesi merkezinde bu gelenek uygulama olarak köylerden farklılaşmaktadır. Nahıl Övme geleneği adı altında uygulanmaktadır. Bu ilginç geleneği ayrı bir başlık altında vermek anlamlı olacaktır. Nahıl Övme Geleneği Nahıl övme, evlenecek erkeğin uğrunun açılması ve toplumda prestijinin yükselmesi içindir. Nahıl, 1,5-2m.yüksekliğindeki tahta iskeletten ve düz, bükümlü, gül v.b. şekiller verilmiş grafon kağıtlarından yapılmaktadır. Erkeğin gelecek hayatının aydın olacağı inancıyla nahıl üzerine dört mum konulur. Bunların yanında geçmiş dönemlerde nahıl ağacının üzerine gerçek ve balmumundan kuşlar ve çeşitli meyveler takıldığı da görülmüştür. Düğünlerde çarşambayı, perşembeye bağlayan gece “Güvey Donatma” töreni yapılır. Bu tören sırasında gündüz hazırlanan nahıl, güveyin yanına konarak mumları yakılmaktadır. Nahılın övme işlemine güvey donatmadan sonra geçilmektedir. Övme işi bağlama, klarnet ve keman eşliğinde sözleri Mahfi Baba’ya ait olan bir ezgi ile yapılmaktadır. Bu ezginin sözleri şöyledir: Bir acayip nesne gördüm dallerine aferin Beldemizde adet olan yollarına aferin Görmedim ömrüm içinde böyle bir dürri dıraz Elvan elvan ne hoş olmuş tellerine aferin ** Bir yere mahsus değildir vasfeder illeri var Bahçede yeni açılmış ne tuhaf gülleri var Meclise ziya verici bihesap telleri var Kimi sarı kimi beyaz allarına aferin ** Aşıklar derya misali bulanır umman gibi Eşiğine baş keserler Hakk olan kurban gibi Meclisi verir letafet şüphesiz gülşan gibi Etrafında mumu yanar hallarına aferin ** Şam ve Mısır Halep Bağdat İstanbul ve Kayseri Nice nice diyarlarda görülmemiş benzeri Ancak Ürgüplü vermiştir bu nahıla şöhreti Şöhreti icrasına pes dallarına aferin ** Mahfinin hizmeti var üstadına pirine Kimseler agah olamaz aru terki sırrına Adet sakin oldu ise gayri kaldır yerine Bunu yapan ustaların ellerine aferin Övgü bitiminde, damat ve arkadaşları nahılın dibine para atar. Güvey vekilleri ve arkadaşları da para atarak damadı kurtarırlar. Bu paralar nahılcının olur. Daha sonra nahıl alınarak gerdek odasında bir köşeye konur ve düğün bitimine kadar orda bekle- Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 25 ÜRGÜP tilir. Nahılın bulunduğu yerde korunmasına özel itina gösterilmektedir. Toplumca nahıl ağacının zarar görmesi evliliğe kötü bir başlangıcın işareti olarak algılanmaktadır. Ah gelin anam Gelin geldi kapımıza Altın dolu küpümüze Çamaşır var hepimize Ah gelin anam Kız tarafında ise; kadınların katılımıyla Gelin Kızın Cevabı: Keklik gelir seke seke Kulağında gümüş küpe Ben annemden ayrılmazdım Ayırdılar çeke çeke Al güvercin mor güvercin Ayağında gümüş zencir Gurbet ele giden kızlar Ölmez ama zırıncır Damımızda ot muydum Üstünüzde yük müydüm Bir kızınızdım çok muydum Vay benim anam Gelin alma günü olarak adlandırılan Perşembe günü, bazı yerlerde öğleden önce, bazı yerlerde öğle namazından sonra gelin almaya gidilmektedir. Gelin almaya giden topluluktaki erkeklere “seymen” ; kadınlara “yenge” denmektedir. “kına gecesi” yapılmaktadır. Burada gelin ve arkadaşlarına kına yakıldıktan sonra, oyun ve müzikli eğlence düzenlenir. Kına gecesinin son aşamasında ise tefçi tarafından “gelin övmesi” yapılarak, gelin kız ve annesi ağlatılmaya çalışılır. Gelin övmeyle ilgili bölgeden derlenmiş olan türkü sözleri şunlardır : Kadınlar: Kızım kınan kutlu olsun Vardığın yer mutlu olsun Kız anası kız anası Hani bunun öz anası Atladı geçti eşiği Sofrada kaldı kaşığı Büyük evler yakışığı Ah gelin anam Altın tas içinde kınam özenir Gümüş tarak ile zülfüm taranır Nişanlı kızlar eşin aranır 26 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı Gelin evden çıkarken erkek kardeş tarafından kırmızı bekaret “kemeri bağlama” ve “kapı tutma” genellikle uygulanan adetlerdendir. Seymen ve yengelerin eşliğinde gelin er- kek evine getirilmektedir. Gelinin erkek evine girişinde şu adetler tespit edilmiştir. Kurban kesilerek kurbanın kanı üzerinden geçirilir. ARAŞTIRMA Kapıdan ilk adımı attığında, bozuk para ve buğdaydan oluşan “saçı” atılmaktadır. Gelin alma sonrasında erkek evinde düğüne gelen misafirlere toplu yemek verilmektedir. O günün akşamında ise, gerdek öncesi erkekler topluca yatsı namazını kılmak üzere camiye gitmektedir. Namaz kılındıktan sonra camiden çıkılarak ilahiler eşliğinde damadın evine gelinerek damat gerdek odasına sokulmaktadır. Damadın gelinin duvağını açması karşılığında “yüz görümlüğü” para vermesi adeti uygulanmaktadır. Gerdek sonrası kanlı çarşaf çıkartmak ve silah atmak bölgede yaygın olan uygulama biçimidir. Gale veya kakül kesme günü olarak adlandırılan, Cuma günü kadınların iştirak ettiği bir ortam oluşturulmaktadır. Burada gelinin duvağı açılarak, kakülü kesilir. Bu uygulama genç kızlıktan gelin olmaya geçişin topluma duyurulması olarak algılanmaktadır. Kakül kesilmesinin ardından, gelin kıza bahşişler atılmaktadır. Sonrasında oyunlu eğlenceler yapılmaktadır. Galenin bitiminde orda bulunan misafirler yemek ikram edilmek üzere komşular tarafından evlere davet edilmektedir. Düğün sonrası gelin kız, ailesinin evine bir hafta sonra ziyarete götürülmektedir. Bu ziyarete eşi ve yakın arkadaşlarıyla birlikte gitmektedir. Gelen misafirlere kızın ailesi tarafından, yemek hazırlanmakta ve damada hediye verilmektedir. Yukarıda vermeye çalıştığımız haftalık düğünler, günümüzde iki güne sıkıştırılarak yapılmaya çalışılmaktadır. Adına da “hafta sonu düğünü denilmektedir. Geleneksel düğünler ancak köylerde varlığını devam ettirme şansı bulabilmektedir. Şehir merkezinde ise; bayrak töreni, kına gecesi ve gelin alma uygulaması yapılmaktadır. Eğlenceye dönük talepler ise düğün salonlarında karşılanmaktadır. (*) Nevşehir İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Şube Müdürü ve Folklör Araştırmacısı Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 27 ÜRGÜP HEY GİDİ GÜNLER HEY!!! 1950 yılı Ramazan ayının 26. gününü 27. gününe bağlayan Kadir Gecesinde dünyaya gelmişim. (12 Temmuz) Bizim ilk evimiz, Süphanverdi Mahallesi, Kilise Sokakta, Aziz Yuvannis Kilisesi karşısında idi. Aziz Yuvannis Kilisesi, biz doğmadan 1948-1950 yıllarında yıkılmış, taşlarıyla şimdiki belediye binası yapılmış. Bizim, çocukluğumuz,bu kilisenin harabelerinde, kireçli topraklarında, sutunlar ve molozlar arasında geçti. Mevsimine göre kardan adam yapar, kızaklarla kayar, kartopu, arabacılık, evcilik oynardık. Dut ağaçlarının gölgesinde, teneke üstünde patetesler pişirip yerdik. Sonra çemberler çevirir, tel arabalar sürer, met, say, aşık, çekirdek, gazoz kapaklarıyla oynar, topaçlar çevirir, uçurtmalar uçururken ara sıra da kavgalar yapardık. Ayrıca bayramlarda buraya çızıldak kurulur,mahallenin genç kız ve delikanlıları dört dönerlerdi üstünde. Bir gün, sokağımıza 15-20 kadar türist gelmişti. Gelenlerden bazıları diz çöküyor, kilisenin toprağını öpüyor, bazıları da bir avuç toprak alıp mendillerine bağlıyorlardı. Biz ve komşularımız onlara şaşkın şaşkın bakarken bir yaşlı kadın bize doğru geldi. Dr.Fethi Şa- 28 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı Kadir Üzümkuşu(*) man abinin annesi Hanife halayı tanıdı, kuçaklaştılar, öpüştüler. Meğer bu kadıncağızın adı Marigo’imiş ve Hanife halalarla yıllarca komşuluk yapmışlar, arkadaş olmuşlar, yıllar sonra da karşılaşıp, ayak üstü sıcak sohbetler yaptıklarını dün gibi hatırlıyorum. 1956 yılı eylül ayında, dayı oğlu Yüksel Kanlı ile amca oğlu Kumru Üzümkuşu ilk okula yazıldılar.Okullar açıldı, onlar benden bir yaş büyükler ama hep bir arada oynardık. Onlar okula gidip gelirken, onlara imrenmişim, sonunda ben de gideceğim diye tutturmuşum, Rahmetli babam yufka yürekli dayanamamış, götürmüş okula kaydımı yaptırmıştı. Sınıfımız, İnkılap İlkokulu’nun giriş katı sağında, camları temenni ile çimenliye bakan köşe sınıftı. Öğretmenimiz Ediplerin Zehra Ertürk’tü. Bir hevesle okula gidip gelmeye başladım. Aradan 10-15 gün geçti, öğretmenimiz bir ödev verdi. Resim dersinde, üzüm sergisi yapacaktık ama ben bir türlü yapamamıştım. Bu üzüntüyle hasta olmuştum. Annem beni bir gün Temenni Mahalesinde oturan akrabamız Zöhre nineye (Zehra Dülger) götürdü, Zöhre nine, bilgili, görgülü, bazı hastalara şifa veren, maharetli, yardımsever, sevilen bir kadındı.Yaşlı kadın beni inceledi. Evet sarılık olmuş, alnını çizelim de geçsin dedi. Ciletle alnımı çizmeye başladığında, canım çok yanmıştı. Biraz kan aktı, alnımı yemeni ile bağladılar. (o günün tedavileri böyle idi.) Evimize geldik, ben iki üç gün yatakta yattım. Ayağa kalktım ama biraz zayıflamıştım. Bu haberi duyan hala oğlu Cevat Yenidünya abimiz, (Babamla Cevat abi,kız kardeş çocukları, yani teyze çocukları… O zamanlar teyzeye ‘hala’, halaya ANI ‘ama’ . anaya ‘aba’ , ağabeye ‘ağa’ , amcaya da ‘emmi’ denirdi.) babama ‘’ne yaptınız Ahmet abi, bizim Ali Kadir’den büyük olmasına rağmen biz bile yazdırmadık, aman okula göndermeyin der. Kısaca o sene okula devam edememiş oldum. Biz küçüklerin çarşıya aileden habersiz gitmesi yasaktı. Yalnız, annemler ufak tefek ihtiyaçlarımızı almak için bizleri gönderdikleri olurdu. Bazen, Patçıların kapıda, öğretmenim Zehra Ertürk’e rasladığım olurdu. Mahcuplanır, saygımdan yolumu değiştirir, dereye dönüverirdim. Şair Fethibaba Sokağından çarşıya gider, verilen görevi yapar geri döner, derede kavakların gölgesinde oyunlar oynardık. Sabahleyin, kanlı çeşme önündeki meydanda koyunlar, inekler toplanır, çobanları Fosfosun Fadime Demirkıran nine ve Galip amca hayvanları Eğrim Dağına yayılmaya götürürlerdi. Akşam serinliğinde, hayvanlar evlerimize, yavrularına koşarcasına gelirken sokağımızı toz bulutu kaplardı, Bu sırada Uğur Sever, Ahmet Ünlü ve mahallenin diğer çocukları, ellerinde sapatlarla kavaklarda cıvıldaşan serçeleri vurmaya çalışırlardı. Ara sıra da Cici İmamın Ali abinin camları, ıska taşların azizliğine uğrardı. Akşam üzeri kilisede, sokakta, derede oyunlara doyum olmazdı. 1957 eylül ayı sonunda okullar açıldı. Sınıfım, girişte, soldaki ilk sınıftı. Öğretmenimiz, Galip Ünsal’dı. A’yı, B’yi ve Benim üç balığım şarkısını ondan öğrenmiştim. Bir pazar günü, derslerimi yaptım, dışarı oyun oynamaya çıktığımda Aslan Samur abilerin tarafından sesler geliyordu. O tarafa doğru gittiğimde, Aslan Samur, Kazım Şahin, Ata Üzümkuşu, Nail Kanlı, Mahir Türkyılmaz, abim Mustafa Üzümkuşu, Ferit Topaloğlu, Hamdi Güzelaydın takım kurmuşlar, maç yapmak için karşıdaki dar sokağa yürüdüler. (Şimdiki Mektep Sokak’a) Ben ise, en küçükleri idim, arkalarına takılmıştım. Yukarı bizim ev tarafından, iki atlı bir araba son Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 29 ÜRGÜP sürat geliyordu. Ben geçerim dedim. Birinci atı geçmişim ama ikinci atın altında kalmışım. Sonrasını hatırlamıyorum. (Araba sahibinin eli kamçılı Mehmet amca olduğunu yıllar sonra öğrendim) Belli ki araba üstümden geçmiş. O sırada oradan geçmekte olan Nalbant Mehmet Soylu Amca beni kucağına almış. Evimize girerken annnemin çığlığıyla kendime gelmiştim. Evimizin üst katındaki odaya beni yatırdılar. 15-20 dakika sonra doktor geldi. Gelen doktor, Ürgüp’ün medarı iftiharı Nevres Baykan’dı. Beni muayene etti, tavsiyelerde bulundu, ilaçlar yazdı ve evimizden ayrıldı. 0 sene de okuluma devam edemememiştim. Sokakta, kilisede oyunlar oynarken günler rüzgar gibi esti geçti. 1958 Eylül ayı geldi, okullar açıldı. Aynı sınıfta, aynı öğretmenimle derslerimize devam ettik. Ara sıra bize ödev verir kendi dışarı çıkardı. Sonra gelir, haylazlık yapanların kulağını çekerdi.Biz de öğretmenimiz, nerden biliyor diye merak ederdik. Bir gün arkamdaki Ali Kılıç’tan silgi almaya döndüm, arka bahçe penceresinden Galip Beyin, bizleri gözetlediğini gördüm. Ondan sonra arkadaşlarla daha dikkatli olmuştuk. Sene sonu geldi. Ben de birinci sınıfı üç senede geçmiş oldum. Bu kayıp yıllarım kaderimin yolunu değiştirmiş, orta okulu bitirdiğimde yaşım 17 olduğundan hedeflediğim okullara girememiştim. 1959 yılı eylül ayı okullar açıldı. 2. sınıfa 2. katta başladım. Öğretmenimiz Aslan Kılıç’tı. Yakışıklı, mert ,aydın bir eğitmendi. Onu çok sevdim, derslerime daha çok çalışıyor her geçen gün onun gözüne giriyordum. Başlangıçta sınıf başkanımız Ahmet Şahin’idi,daha sonra sınıf başkanlığı bana geçti.Bu sınıfımızda ki anılarımı anlatmadan geçemeyeceğim. Sınıfımızda büyük bir masa vardı. Onun etrafında,Beş Lale ile oturmuştum.Bunlar; Emin Lale-Mustafa Lale-Ahmet Lale-Ayşe Lale ve küçük Emin Lale idi. Öğretmenimiz bol bol şiir ezberletirdi. Okuyamayanların kulaklarını çekerek cezalandırırdı. Kızların gözleri biraz sulanırken, Asım 30 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı Güzelaydın-Uğur Sever ve Mustafa Kırışanı tahtaya çıkarır, onları baş başa verir, üç kafadar birbirine bakar gülerlerken canı acıyanlar da, acılarını unutur, sınıfı bir gülme alır giderdi. Sonra güle oynaya derslere devam ederdik. Sonunda sene sonu geldi,ben de sınıfımı pekiyle geçmiştim. 1960 yılı üçüncü sınıfta öğretmenimiz Mehmet Bozan’dı. Ciddi ciddi dersler yapardık. ‘’Herkes’’ kelimesini ‘’herkez’’olarak kullanırdı. Kızı Gülten ile bizi ayırmazdı. Heyecanla yerli malı haftasının gelmesini beklerdik. O gün sıralar birleştirilir, herkes evinde, elinde ne varsa paylaşma yarışına girerdi. Ambarlarımızdan cins cins elmalar, armutlar, ayvalar, yaş üzümler, kuru üzümler, kayısılar, cevizler, bademler, kabak çekirdek- ANI leri, şemşamer, iğde, köftürler, tarhanalar sıra üstlerine yayılır, karşılıklı ikramlar yapar, hep beraber güle oynaya kendi ürünlerimizi afiyetle yerken büyük keyif alırdık. Yanılmıyorsam, 1960 yılında, Amerikan yardımı süt tozu içmeye, ara sıra fıstık, pide ve sütlaç dağıtılmaya başlanmıştı. Önceleri cazip olan bu uygulama sonraları bizi sıkmaya başlamıştı. Tenefüs zili çalınca sıkışanlar tuvalete, susayanlar ise çeşmeye koşarlardı. Okul bahçesi birden cıvıl cıvıl olurdu. Kızlar ip atlar, beş taş oynarlar, biz erkekler de dama, top, arabacılık oynardık. 1961 yılı, dördüncü sınıf öğretmenimiz, Şenel Öçmen’di. Onun dersleri de çok neşeli geçerdi. Şenel hocamız Ankarada sınavlara girdi. Ortaokul öğretmeni oldu. Orta oku- la kayıtımı da kendisi yapmıştı. Derslerime çok yardımcı olmuştur. Ortaokul son sınıfta, Hilmi Çalışkanlar’ın evinde, Yusuf Terzioğlu, Mehmet Sezen ve bana, karşılıksız dersler vermişti. Onun bu vefakar yardımlarını hiç unutmadım, Allah kendisinden razı olsun. Tüm öğretmenlerimizi minnetle anmayı bir borç bilirim. Sabahleyin okula mahalleli arkadaşlarla giderdik. Cumartesi öğleyin, Bayrağımızı istiklal marşı ile hızla göndere çeker, haftalık tatile başlardık. Pazartesi günü sabahleyin, toplanır, sınıf sınıf sıraya dizilir, İstiklal marşı söylerken gönülsüz, ağır ağır Şanlı Bayrağımızı indirirdik.Sonra Andımızı hepberaber söyler, öğretmenimiz Bekir Yıldırım yönetiminde horuzumu kaçırdılar şarkılarını söyleyerek derslerimize neşe içinde girerdik. Öğle tatil zili çalınca koştura koştura evimize giderken bazen Etem ağanın fırından 25 Kuruşa simit alır bayıla bayıla afiyetle yerdik. Sonra, okulumuza dönerken ara sıra Gıcırdan ciklet veya kumbaralı çuvalından bir iki bardak devriamber alırdık. Okul bahçesinde tükenmez kalem, pelit, narin şekerleri ve şeker kamışı satanlar olurdu. Bazen arkadaşlarla takım kurar, Akıllıların evin önünde, top oynardık.öğleden sonraki dersler genelde müzik ve beden eğitimi olurdu. Beden dersinde, mendil kapmaca, mendil saklama, aç kapıyı bezirgan başı, yakar top oynardık. Bazı günler, bizden büyük ortaokul öğrencileri, derslerimize misafir girerlerdi. Okulumuzun öğretmenlerinden Bekir Yıldırım İşbilgisi, Abdullah Akbulut Beden eğitimi ve okul müdürümüz Osman Elmacı da ortaokulun Din derslerine girerlerdi. Okula geliş gidişlerimizde, öğretmenlerimize raslayan ortaokul öğrencileri şapkalarıyla askerce selam verirlerken bizler onlara imrenir, yaka ve önlüklerden kurtulup, kıravat takmayı hayal ederdik. Ders bitimi, arkadaşlarla evimize dönerken, yol kenarına yeni dikilmiş fidanların üstünden atlar, çantalarını iple sırtına takanların, iplerine cilet atanlar olurdu. Bizler kahkaha atarken, ara sıra da kavgalar olurdu. 1961 yılında evimizin karşı çaprazında akşam kız sanat okulu inşaatı başladı. Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 31 ÜRGÜP 1962 yılında, iki haneli akşam kız sanat okulu kursları başladı. Okul müdüresi, Mediha hanım eşi Nihat bey, hizmetlileri Yaşar abi ve eşi Münise abla çok çalışkan ve çok iyi insanlardı. Kısa zamanda, biz komşularla kaynaştılar. Okulun bahçesinde komşular ve kız öğrenciler birlikte çalıştık, bahçeyi bir düzene soktuktan sonrada bizim yeraltındaki bahçemizde, öğretmenlerle piknik yapmıştık. Okula ara sıra gelen,16’lık siyah beyaz filmleri de zevkle izlerdik. 1962 yılı,beşinci sınıf öğretmenimiz, Abdullah Akbulut’tu. Onun derslerini pek sevemedim. Bitirme sınavlarından sonra, İnkılap ilk okulundan ilk diplomamı almış oldum. Hatırımda kalan ilk okul sınıf arkadaşlarım; Yıldız Şaman- Şermin Sakin- Gülistan ÖzbekSeher Nurata-Güler Mutlu-Şaziye TuncayHatice Dülger-Ürtan Değirmenci-Kadriye Yağlı-Mediha Ağıllı-Nurten Güzelgöz-Gülten Bozan-Rabia Koç-Emine Öztokat-Nasibe Kürkçü-Asuman Akıllı-Tülay Saygın-Mukadder Onat-Aynur Kamacı-Zeliha Timuroğlu-Hatice Çalışkan-Nasibe Kaynak-Fatma Sepet-Müşerref Şentürk-Şehrügül-FatmaPakize-Muzaffer Samur-Kurşat Numanoğlu-Faruk Dırık-Hacı Mehmet İkiz-Mehmet Gülbostan-Adil........ (müfettişin oğlu)-Ömer Solgun-Selahattin Solgun-Süleyman Bahadır-Mehmet Büyükşahin-.Halim KaradenizOsman Usuflu-Salim Mersin-Ahmet Dündar Ulusoy-Mehmet Koçak-Sedat Kıraç-Rasim Sucu-Kahraman Müftüoğlu-Ali Kılıç-Aydoğan Avcı-Sedat Güzelaydın –Asım Güzelaydın-Uğur Sever-Mustafa Kırışan-İzzet Kırışan-Babur Atılay-Hacı Fahri Akgül-Mustafa Sepet-Mehmet Özağıl-Mehmet Çağırır-Mustafa Kürkçü-Mustafa Topuz-Mehmet Memiş-Mehmet Kerimoğlu-Cafer Tezel-Yüksel Özterzi-Yılmaz Türkyılmaz-Hüseyin Demirci-Mehmet Kaygısız-İsmail Güreşçi-Bekir Güzelyeşil-Sabir Tutan-Recep Karacamız-Ali Karacamız-Murat Akbaba-Hüseyin ToprakRüstem Çiçek-İbrahim Kardaş-Mustafa CanGünal Koparan-Raşit Pehlivan-İlhami Taşkent-Ali ...... Benim ilkokul anılarıma ara verip, Kilise harebelerine tekrar dönersek, o dut ağaçlı 32 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı düz alan gözümün önünden hiç gitmiyor. Akşamları, babalarımız kahveye gittikten sonra, annelerimizle biz de sokağa çıkardık. Şimdiki okulun giriş merdivenlerinin sağında bir yamaç vardı. Sonbaharda pancarlarımızı buraya gömerdik. Orada komşular toplanır, hoş sohbetler, şamatalar yapılırdı. Hele Çopurkızın Zeynep Nenenin ‘’Mehmet ağa’’, ’Kamber ağa’’ metelleri çok enterasan olurdu. Hepimizi gülmekten kırar geçirirdi. (Nerde o eski şen, şakrak,dürüst,candan komşular) Bir süre sonra oradan ayrılır, alanın en ortasındaki büyük dut ağacının, dallarına çıkar (herkesin bir dalı vardı) orada arkadaşlarla sıra ile türküler söylerdik. Hatırladıklarım, Ferit Topaloğlu, ‘Dere boyu düz olur’ , Uğur sever, ‘Yüce dağ başında’ , Mustafa Sınıhçı, ‘Dalgalandım da duruldum’ ,Yüksel Kanlı, ‘Kapıldım gidiyorum,bahtımın rüzgarına’ , ben ‘Kaleden indir beni kağnıya bindir beni’ … O günün türkücü sanatçıları, Muzaffer Akgün, Nezahat Bayram, Necla Erol, Muazzez Turink, Yıldız Tezcan, Selahattin Erorhan, Nurettin Dadaloğlu, Nurettin Çamlıdağ, Ahmet Sezgin,Yıldıray Çınar ve Nuri Sesigüzel’di. Türkülerden sonra, toplu oyunlara başlardık.Tıp,eşim gavur geldi, yumulmaç, uzun eşek, güvercin taklası oynarken eli fenerli, başı sarıklı, üstünde kürk, saçı sakalı ağarmış birini görünce, korkar saklanmaya çalışırdık. Sonra öğrendik ki bu gelen Süleyman İlhan abimizmiş artık ondan korkmaz olmuştuk. Kısaca biz çocuklar, gündüz gece , kilise harebelerinde oynamaya doyamazken, bu alandan, komşularımız da çok faydalanırlardı.Temmuz ayı hasat ayı, ekinler biçilir, harman kurulur, at,eşek, öküz sarı sıcakta döner dururlar, sonunda, samanla buğday-arpa ayrılır, samanlar samanlığa, zahireler de, Damsa Çayında yıkanır, sonra getirilip, kilise düzlüğüne serilir, kurutulur, kaynatılır, tekrar kuruttuktan sonra, sokularda, Hamdi ağaya dövdürülür, tekrar bu alana serilir ve kurutulurdu. Kışa girmeden, erişteler, tık tık hamurlar kesilir, bunlar da burada kurutulurken, tarhanalar, köftürler, evlerin damlarında kurutulurdu. Pancarlar sökülür, hayvanlarımız için kilise- ANI deki pancar kuyularına gömülür, patatesler, elma ve armutlar, ambarlarımıza dolarken, bağlar bozulur, uzun saplı parmak üzümler çalıya dizilir, siyah üzümler sergiye serilip kurutulurken, kalanlarla pekmez kaynatılır, ateşinde patetes,patlıcan közlenir yemesine doyum olmazdı. 1964 yılında, evlerimiz istimlak edildi. Aybek Tetikler’in evlerinden, Faruk Dırıklar’ın evine kadar arada kalan evler yıkıldı. Bu komşularımız sırasıyla (Çopurkızın Uğur Severler, Postacı Avni Şener amcalar, bizim evimiz, Amcaoğlu Kumruların evi, Mehmet Nurataların evi, Muzaffer Samurların evi (Bu evi, Sinemacı Efendi Bekir Tokatlar’a satmışlardı) Topal Ahmet abilerin evi, Bekir Altıncıların evi, en son da Hacı Mehmet (İkizler) bizim eve, 16 bin lira ödediler. Biz de oraya yakın, Şair Fethibaba Sokakta,Mumin ağaların evini,Mustafa Keskinden 20 bin liraya satın aldık. Yaz ortası yeni evimize taşındık. Diğer evler yıkıldı, sonra,bu alana; 1965-66 yıllarında, Kız Sanat Ortaokulu’nun bina ve bahçesi yapıldı. 1966-67 yıllarında,Kız Sanat Ortaokulu öğrenime başladı. 1968 yılında, Kız Sanat Ortaokulunun üstüne 2.kat yapıldı. 1969-70 yıllarında, Kız Enstitüsü olarak öğrenime başlarken aynı yıl Pratik sanat okulu, Uygulamalı anaokulu ve Köy kadınları gezici kursları başlamış oldu. Eşim Ayşe Dayı da, bu okuldan 1973 yılında mezun olmuştu. 1974-75 Öğretim yılında,Kız meslek lisesi oldu, 2000-01 Öğretim yılında bu okula ilk kez erkek öğrenciler alındı ve okulun adı Ürgüp Meslek Lisesi oldu. 2001-02 Öğretim yılında 4 yıllık restorasyon bölümü açılırken, okulun adı Anadolu Meslek ve Meslek Lisesi oldu. 2009 yılında,okulun adı yeniden değişti ve halen Ürgüp Kız Teknik ve Meslek lisesi olarak öğretime devam etmektedir. Nerden nereye… Doğduğum ev, Kilise sokak, Süphanverdi mahallemiz, ilkokulum, anılarım, Eşimin mezun olduğu Kız Enstitüsü müdürleri, öğretmenleri, çalışanları, hizmetlileri, öğrencileri ve sınıf arkadaşlarımın ve de emeği geçenlerin kulakları çınlasın. Herkese selam, sevgi ve saygılar sunarım. Yüzünüzden gülümseme hiç eksilmesin. Hoşçakalın. Kaynak; 1.Ürgüp Dergisi; Sayı: 8, sayfa:22 2.Ürgüp Kız Teknik ve Meslek Lisesi internet sayfası. (*)E.Mu.Asb (1970) Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 33 ÜRGÜP Ürgüp Dergisi İçin Hazırlayan : Mustafa KAYA 1922 Yılı Dr. Mehmet Hayri Raporunda NİĞDE SANCAĞI ÜRGÜP KAZASI – II Dergimizin 52. sayısında Dr. Mehmet Hayri’nin Raporunda Ürgüple ilgili bölümleri vermiştik. Bu değerli bilgileri bu sayımızda da vermeye devam ediyoruz. Gelmeyiz yerine gelemek Masdar-ı sakilede (kalın sesli mastarlarda) “k” “g” ye inkılap eder. Alırız yerine alırak Almayız “ almazak almak (h) Üçüncü kısım Umumi Nüfus, Irk ve Din Üzerine Nüfusun Taksimatı Nevşehir ve Ürgüp’te masdar-ı sakileden müştak müstakbelin cem-i mütekellim müsbet ve menfileri iki med (uzatma) ile telafuz olunur. Alacağız yerine alacaak (h) Almayacağız “ almayacak Lisan-ı Umumi Türkçedir. Şivesi, İstanbul Türkçesi kadar latif ve cazibedar olmakla beraber Kastamonu lisanı kadar da kaba değildir. Liva aksamında (Niğde ili aksanında) İstanbul şivesine en yakın olanı sırasıyla Ürgüp, Niğde, Bor, Nevşehir, Ulukışla ahalisin lehçeleridir. Umumiyetle mazi-i şuhudiyeden maada cemi mütekellim siygalarında ( geçmiş zamandan başka, birinci şahıs kiplerinde) “z, biz, lim,” yerine “rek, kek, yek, lek” kullanılır. Geliriz yerine gelirik Geleceğiz “ gelecek Gelmeliyiz “ gelmeliyik Gelelim “ gelelik Müfred muhatap ve cemi muhatap ( I. ve II.şahıs çekimlerindeki) adetlerindeki y, r, s,k, harfleri mahfuzdur. Gelirsin yerine gelen Geleceksin “ Geleceen yahut geleceğin kullanılır. Mazi-i nakliyenin bazı siygalarına (rivayet çekiminde) s ilave olunur. Ve mevcut olan s, ş’ ye kalb olunur. Gelmişim yerine gelmissim Gelmişsin, gelmişiz yerine cem-i mütekellim menkullerde (yiz) yerine “k” kaim olur (gelir). Gelmeyiz yerine gelmezik Nevşehir ve Ürgüp’te (yiz) yerine “k” kaim olur. 34 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı Tarz-ı Telbis (Giyim tarzı) Bunun tavsifi gayri kabildir. İnsanlar nev’i itibariyle yek diğerine müşabih (eşit) oldukları halde efrad u melamih-i vechiye nokta-i nazarından (yüz ve bedenleri açısından) nasıl birbirlerine benzemezlerse elbise de bunun gibi mütenevvidir (çeşitlidir). Evvelce milli değilse de mevzui (işe göre) bir kıyafet vardı. Bir taraftan bilye-i taklid, diğer cihetten harp senelerinin doğurduğu ihtiyaç saikası (etkeni) ile herkes eline geçeni öpüp başına koymağa, şedaid-i havadan (sıkıntılı günlerden) muhafazaya elverişli ne bulmuş ise sırtına almağa başlamıştır. Reb-i asr evveline (önceki yüzyıl başlarına) irca-i nazar edersek (bir bakarsak) kıyafetleri şöyle görürüz. ARAŞTIRMA Yaşlı Başlı Esnaf Takımı : Tabir-i mahalli vech ile 8yöresel söyleyişlerle) ehl-i kamil, (olgun kişiler) oturaklı; sarık kalıbına çekilmiş fes, abani sarık, ipekli veya basma mintan, çuha veya kumaştan bir yelek ve genişçe bir şalvar. Şalvar yeleğin üzerine çekilir. Uçkur evini kapatacak surette bir acem veya Gürün şalından kuşak sırılır. Boyundan asma gümüş zincire muallak (asılmış) saat, kuşağın arasına sokulur. Mavi bezden müselles şeklinde (üçgen) yapılan para kesesi ile bunun ipek kaytanı saat ve zincire refakat eder. Yelek üzerine geniş kollu düz bir hirvani cebe (Hirvani zırh) veya palto giyilir. Yazın yün çorap üzerine merkup (istenilen) bir nevi yemeni veyahut rugani kundura, kışın mes kundura veyahut kuloş kundura kullanılır. Heyet-i umumiyesi itibariyle her nevi harekat-ı bedeniye icrasına elverişli bilhassa şalvar led’el icab (icabı halinde) önü arkasına, içi dışına değiştirilerek giyilebildiği için dizlerinden eskimediğinden iktisata muvafık, merkubi (istenilen) kundura kuloşlar kapı eşiğinde, merdiven başında çıkarıldığı için hıfs-ı sıhaya mutabık (sağlığa uygun) hülasa az çok milli, tamamen iktisadi ve sıhhi bir kisve idi. Ağa Takımı Kışın evde ve yolda cebe (zırh) tarzında, çuha kaplamalı Alman samur, sansar kürk giyer. Camekansız olan dükkanında mangalının önüne sırma ile işlenmiş dik yakalı kur, tilki kürkünden, kürkünü arkasına alır minderi üzerine bağdaş kurup otururdu. Fukara takımının kürkü şöyle bir debbağat idilmiş koyun derisinden ibaret olup kaplaması yoktur. Derinin üzeri aşı boyası ile boyanmıştır. Esnafın Genç Olanları Al fes üzerine ince abani yahut yazma yemeni bir sarık, kalınca bir püskül, parlak renkli ipek veya basma mintan, çuha veya kumaştan bir yelek, aksam-ı sufiyesi dar, yukarı doğru tedricen genişler bir şalvar, yelek üzerine çekilen şalvarın uçkur evini kapatacak dolani bir acem, Gürün şalı, nadiren Trablus ve Tosya kuşağı, dört beş arşın tulunda olan kuşağın mütebakisini (kalanını) silahlığı nim (yarım) kapatacak surette tekrar sarar. Üzerine kısa ve kollu bir hirvani giyer. Hirvani şalvarın yakası paçası, hevabi-i saibesi, (giyineni) dikiş yerleri zeyhleri (zeylleri ise kenarları anlamındadır) ipek kaytan ve düğmelerle işlemelidir. Yelek düğmeleri de ipekten yapılır. Salkım köstekli gümüş zincire takılı saatini boynuna astıktan sonra silahlığın arkasına gizler. Renkli ve işlemeli diz çorap üzerine hafi (gizli) yemeniler geçirir. Çevik kıyafeti, mütenasip endamı, parlak gözleri, burma bıyığı, levendane yürüyüşüyle İslamın kuvvet ve şehametini canlandırır idi !!!. Zürra (çiftçi) ve Amele Kısmı Alacadan yapılmış üç etekli entari giyerler. Entari üzerine ekseriya kırmızı bir kuşak ve silahlık sararlar. Fes üzerine delikanlılar yemeni, kamiller ağabani veyahut yeşil sarık sararlar. Kışın entari üzerine mamulat-ı dahiliyeden kıl şalvar çekerler. Sırtlarına palto giyerler. Bundan 15-20 sene mukaddem kalın siyah kebeden yapılmış veyahut kırıntılarıyla üzeri işlenmiş cepkene müşabih (benzer) “beynamaz abası” denilen bir nevi hirvani giyerlerdi. Elyevm bu kıyafeti muhafaza eden birkaç Adramasunlu (Niğde Koyunlu Köyü) ile bakkal esnafından (Ortaköylü Yusuf Ağa) vardır. İpekli kumaş cidarından mamul iki etekli yanları hafif yırtmaçlı entarilerle şam hırkası esnafın, bilhassa pazar esnafının yazlık melbusatı (giysisi) idi. Kadın Kıyafetleri Hali hazırda Paris’te çıkan bir moda, senelerden beri yolların mestur (çizilmiş) olmasına rağmen sürat-ı berkiye (Şimşek hızı) ile Anadolu’yu istila etmektedir. Giyilenleri her dakika heves-i mufassal ( uzun süren heves) tehlikesine maruz bırakan, ayakta nasırlar yaparak istirahatlerini selbeden vücudun bütün sıkletini parmakların ucunda temerküz ettirerek (yoğunlaştırarak) bu zayıf azaya tahammülünden fazla sıklet tahmil eden temin-i muvazenet için arkaya eğilmeye mecbur ettiği cihetle amud-u fiiliyenin (dik hareketin) incinay-ı kadimesini tezyid eden (artıran) bir karış ökçeli potinleri serset-i harekete mani olan dar çarşafları, yüzlerde vaktinden evvel buruşukluklar hasıl Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 35 ÜRGÜP eden tatyalı pudra ve düzgünleri bir tarafa bırakarak eski hatunlarımızın kıyafetinden bahsedeceğim. Entari Ekseriya işlemeli kumaşlardandır. Bindallı namıyla sırma işlenmiş kadifeden de yapılır. Entariler üç eteklidir. Bahıye-i kisbe açık dekoltedir. Burayı yaşmak setr eder (örter). Entarinin boyu lüzumundan fazla uzun tevafe-i seibesi (artan uzantısı) oymalıdır. Bu oymalar ipekli harçlarla süslenir. Bu süsleri terzi değil, giyecek hatunlar bizzat yaparlardı. Kolları geniş ve uzundur. Kolun ağzından zıhr’ül yed’i örtecek kadar bir kapak vardır. Burada da oymalar işlemeler bulunur. Kapaktan maksat namaz kılarken setri lazım olan Örtülmesi gereken) zıhr’ül yed’i örtmek içinmiş. Entari üzerine acem şalı kuşanılır, kuşak arasına sokulan çevrenin ipi ve sırma işlemeli ucu hasrelardan birisi üzerine sarkar. Hirvani çuhadan mamul sırma işlemelidir. Şalvar Ekseariye ipekli ve kolayca telafif hasıl edebilecek yumuşak kumaştan yapılır. Bacaklar geniş bir üstüvane şeklinde ve çok uzundur. Paçaların haf-i saibesinde torba ağzı büzecek şekilde adi bezden terbas vardır. Şalvar yukarıya sıvanır. Paçanın hafe-i saibesi büzme teşkilatı ile sarkık kısm-ı ulviyesinde kütle-i naliyeye tespit edilip bırakılır paçalar intikas eder (eksilir). Saçlar Gelinlerde nahiye-i cehiyyeye azariyyelere tebadüf eden saçlar kesilerek kakül bırakılır. Kızlar için memnudur. Bilumum kadın 36 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı ve kızlar saçlarını otuz kırk parçaya ayırarak örerler. Bu örgüler birer belik ile yekdiğerine dikilir, çatılır, çalık hizasında beşlik onluk altın dizilir. Mezad-ı tafilat olarak sürme kullanılır. İç Çamaşırlar Hatunlarımızın kendi destgahlarında dokudukları, kenarları ipekli ince bürümcek kıvırtma bezlerden mamuldür. Bunların yakaları yine ipek ile oyalanmıştır. Çorap kendi mamulatlarından olup üzerini herkes zevk-i seliyyesine göre rengarenk ipeklerle ayrıca işler. Ayakkabı Sarı mest, pabuç, çizme ve bilahare kloş potin olmuştur. Mezinat Herire, mahmudiye, beşibirlik, ziynet altınları bazı mahallerde inci kütlesi ve altın küpeden ibarettir. Çarşaf Kadını tepeden tırnağa kadar setredecek patiskadan mamul adi yorgan çarşafı cesametindedir. Hatun beline muvakkat bir kuşak sarar. Çarbağı çarşafı başına alır. Kenarların örtüsünü çarbağına çaprazvari iliştirir. Vücudun alt kısmını bu surette setreder. Üst kısmını da çarşafın içinde tuttuğu elleriyle kavuşturur. Bir gözü ile yolunu görmeğe çalışır. Çarşaf vücuda müteallik olmadığı için hariçten kadının teşkilat-ı bedeniyyesi anlaşılmaz. Kadınlar, genç ve ihtiyar sünnet-i şerife olduğu için gözlerine sürme çeker. Ellerine ayaklarına kına yakarlar. Kına yakılması bayramlarda ve bilhassa kurban bayramında farz itikat olunur. Rastık ve düzgün, allık ve kızıllık maiyetinden maduttur. Zat-ı zevk olanlar için zibab (süs), ıtriyat, istimali cevaz olunurdu. Hamamdan hamama sökülüp tarandığı için nezafete mugayir olan saç örgüsünden ma’da eski hatun kıyafetlerimizi zevk-i milliye (ulusal zevk anlayışına) muvafık bulurum. Orta halli hatunlar ayaklarına “değirmi” namı verilen gayet geniş bir şalvar giyerler. Entarilerini de bu şalvarın içerisine koyarlar. Başlarına büyük bir hamam havlusu veyahut ARAŞTIRMA o kıtada bir bez parçası örtünerek bir gözünden maada tekmil yüzlerini kapatırlar. Bu kıyafet Nevşehir’de kısmen bakidir. Hıristiyan kadınlarının kıyafeti de az çok buna müşabihtir (benzer). Fesleri bizim giydiğimiz fesler kadar yüksektir. Ekseriye siyah renkli yazma yemeniden bir sarık sarılır. Üzerine altın takılır; aynı renkteki birinci mütekabil zaviyeleri mümkün olan açıları) yekdiğerine intibak etmek üzere katlanır. Teşkil eden müselles (üçgen) mütesavi lisakıyyenin uzun salkın mutavassıt noktası nahiye-i cepheye re’sü beyn’ül-kıtfeye gelmek üzere konulup iki ucu çenenin altına bağlanır. İslam kadınları gibi yaşmak yapanlar da bulunur. Entari çuhadan ma’mul ve ipek kaytan ve büklümlerle işlenmiştir. Şalvar yukarda tarif edilen tarzdadır. Kuşak acem yakut gürün şalıdır. Hirvani sırma işlemelidir. Çuhadan yapılan ve ipeklerle işlenen bir önlük bu kıyafeti ikmal eder. Hıristiyanlardan olup bu kıyafeti muhafaza edenler nısf raddesindedir (yarı yarıyadır). Hala köylülerin ekserisi tepeden tırnağa kadar kendi mamulatıyla telbis ederler. Keçe külah, kıl şalvar, yün kuşak, pamuk bezi, yamçı,, kebeyi hep kendi evlerinin mahsulüdür. Yalnız başlarına sarındıkları siyah renkli yemeni Avrupa mamulatındandır. TARZ-I MAİŞET Tarz-ı maişet (geçim tarzı) ve teğadd-i istitaad-ı maliyeye (parasal güçe göre) tabi bir mesele olmakla halkın sunuf-u içtimaiyyesine (toplumsal sınıflara)göre tehalüf eder (değişir). Umumiyetle vücudun muhtaç olduğu kaloriyi ekmek, bulgur, yarma ve hamur işlerinden teminine saiddirler. Pekmez ve reçel gibi mahsulat-ı dahiliyye hem hiss-i zevki tatmine ve hem de az çok mebzulen bulunan (varlığa göre) süt, yoğurt, çökelek* yumurta gibi iğdiye-i hayvaniye ile birlikte kalori noksanını ikmale hadimdir. Pastırma, sucuk, ehadiye makamında değil doğrudan doğruya gıda olmak üzere yenilir. Burada ekmeğin şayan-ı tezakkar hususiyetleri vardır. Yufka, fırın ekmeği, tandır ekmeği. Yufka Undan, koyu, gayet sert bir hamur yoğrulur. Hamur, mukavim iki büyük beze iteği denir. Mütecanis (ölçülü) olmak için ayaklarıyla çiğnenir. Matlup kıvamı alan (istenilen kıvama gelen) hamur parça parça kesilerek bazı, bezi namı verilen yuvarlaklar imal edilir. Gündelik veyahut keşik, imece ile (muavenet-i mütekabile demektir yani mümkün olan dayanışma) toplanan beş on kadın yuvarlakları hususi tahtalar üzerinde oklava ile açarak diğer bir kadın da sac üzerinde pişirir. Senede iki defa ilk ve sonbaharda pişirilen bu yufka ekmekler üst üste istif edilir; hergün ihtiyaç nispetinde bu istiften alınan ekmekler üzerine el ile su serpilerek ıslatılır. Bir müddet hali üzere bırakılırsa ekmek tavlanır, kırılıp ufalanmayacak bir hale gelir. Hamurun sac; tahta,ve oklavaya yapışmaması için serpilen una “uğra” denir. Sac üzerinde pişerken uğranın bir kısmı yanarak dökülür, heder olur; mayasız olduğu için hazmı da batıdir. Islanınca hamur olur. Tandır Buralarda testici çamurundan yapılır ve yerde açılan bir çukura gömülür. İçinde bolca ateş yakılarak kızgın bir hale getirilip mayası gelmiş hamurdan yapılan müdevvir (yuvarlak) karslar tandırın kızgın civarlarına yapıştırılır. Kapağı kapatılıp miktar-ı kafi pişirilen ekmekler, hem sıhhi hem de nefis olur. * ÇÖKELEK , bir nevi peynirdir. Yağı istihsal edilerek yoğurt ayran haline getirilip yayıkta dövülür. Ayrılan yağ alınır. Bu surette yağı alınan ayran bir iki taşım kaynatılırsa mevad-ı albüminiyye ve cebeniyye olup fukara peynir yerine bunu yer. Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 37 ÜRGÜP pekmez gibi hazır yemeklerdir. Bulgur pilavı akşam yemeğinin esasını teşkil eder.Yumurta, sucuk, pastırma bu esasa bir zamime (ek) olabilir. Koyuca mayasız hamur oklava ile açılır. Bir santimetre merbaaında parçalara ayrılır. Kaynar sudapişirilir. Sarımsaklı yoğurt ile karıştırılarak yenilir. Buna mantı denir. Bazen bu mantı üzerine yağda kavrulmuş kıymadan iç hazırlanır. Oklava ile bir milimetre tahseninde açılan hamur bir salgı 3-4 santimetre tuulunda merbaalar halinde kesilir. OrtalarıFırın ekmekleri her yerde malum ise de buradaki usul-tabh ihtimal mahrukattan (yakacak) tasarruf olacak daha başkadır. Fırın Yakılıp harareti matlup dereceye geldikten sonra ateş dışarıya çekilerek ekmekler fırında ve fırının ağzı kapatılarak pişirilmek lazım gelirken burada somunları dahi pide gibi fırının bir tarafında ateş yanarken pişirmeğe çalışıyorlar. Haddinden fazla ısınmış olan bu fırında ekmeğin alt ve üstü derhal kavrularak içi hamur kalıyor. Ve sıkletinden ekmekçi istifade ediyor. Rençber zürra ve ekseri kasaba ahalisi yerinden kalkar kalkmaz çorbası – ekseriya tarhana - içine doğradığı ekmek , yanında bulunan peynir, çökelek, pastırma, sucuk gibi şeylerle işinin başına gider. Öğle yemeği ekseiya peynir, ekmek, pastırma, sucuk, 38 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı na iç konur, Merbaın mukabil resleri bir araya toplanılarak kapatılır. Kaynar suya atılarak bir-iki taşım kaynatılır. Sarımsaklı yoğurt ile karıştırılarak tenavel edilir. Tatar böreği, dolma mantı namı verilir. Yine bu hamurlar üç dört milimetre arzında olmak üzere tütün gibi kıyılır krurutulur. Buna makarna, fırında kavrulmasına erişti namı verilir. Et ve etli yemekler bazı köylerdeki ağniya ile kasabattaki orta halli ve zengin ailelere ve memurinden maaşı nisbette müntevfak olanlara münhasır gider. Küçük memurlarla biçare köylüler balada tarif olunan etamae ile…..ederler. ANI METEL NİNE Mehmet GÜNDÜZ(*) Ne derler bilirsiniz. “Eski zaman olur ki, hayali cihan değer” veya “Ah, nerde o eski günler”… Anı yaşamanın değeri, işte böyle, yıllar geçtikten sonra daha iyi anlaşılır. Küçüklüğümü geçirdiğim Boyalı Köyü de işte böyle ah… dedirtecek güzelliklere, iyiliklere, hoşluklara, saflığa, dayanışmaya, yardımlaşmaya, kısaca her şeye sahipti. İlkbahar ve yaz döneminin tarla ve bağlarda geçen yorucu ve ağır çalışmalarını izleyen harman ve soğan ve patates sökülmesi işleri arasında veya sonrasında, sonbahara doğru ve sonbahar aylarında komşular arasında ‘imece’ yöntemiyle yapılan kışa hazırlıkların ayrı bir güzelliği ve özelliği vardı. Herkes kendi komşuları ile birlikte evlerine yakın bir alanda yapardı bu hazırlıkları. Eski köyün ‘Katmerci Kapısı’ denilen geniş alanında da evimize yakın çevredeki komşular arasında müştereken kış hazırlıkları yapılırdı. Herkes için yufka yapılırdı örneğin. Kışın, soğukta, tandır yakıp ekmek pişirmek zor olduğundan en azından çok soğuk günlerde yararlanılmak için yapılırdı bu iş. Ve işin ilginç olan yanı, bu hazırlıkların gece, ay ışığında ve/veya yakılan ateş aydınlığında yapılmasıydı. Zira ağır işler olmasa da, gündüz vakitleri yine de boş kalınmaz, kış aylarında yakılacak odun, hayvanlara kışın verilecek yiyeceklerin hazırlıkları devam ettirilirdi. İnsanımız her daim çalışırdı. İşte bu tür hazırlıklar çerçevesinde, geniş alanda ocak yeri hazırlanır, ateş yakılır, üstüne sac konulur ve bir başka tarafta açılan hamurlar yufka haline gelmek üzere sırayla sacın üzerine getirilirdi. Pişen yufkalar da her aileye göre ayrı ayrı dizilirdi. Bu çalışmalarda, deneyimli yaşlı anneler yanında genç kızlar da bulunur, kızlı erkekli çocuklar ise uyku bastırıncaya kadar etrafta oyun oynarlardı. Bu hazırlıklar benim gibi tüm komşular ve de özellikle çocuklar tarafından merakla ve coşkuyla beklenirdi. Nedeni ise o zamanlar anlattığı masallarla herkesi pür dikkat dinletmeyi başaran komşulardan Elmas Nine (Ertürk) idi. Rahmetli nur içinde yatsın, o masal anlatmaya başlayacak da herhangi bir büyük veya çocuktan ses çıkacaktı, mümkün değil. Öylesine akıcı, tatlı, ballandıra ballandıra bir anlatışı vardı ki, kimsenin uyumasını bırakın sesini çıkarması dahi söz konusu ol(a) mazdı. İmece usulü yapılan hazırlık geceleri O’nun masallarıyla bir başka renklenirdi. Şimdi size Elmas Nine’nin (Ertürk) 19581960 yılları arasında Prof. Dr. Zeynep Korkmaz tarafından yapılan araştırma ve incelemeler sırasında kayda geçirilip yazıya dökülmüş bir masalını (metel deriz aslında) ‘Nevşehir ve Yöresi Ağızları’ adlı kitabından aktaralım: “bi herifin üc gızı varı_mış. gendi de koyün mıhdarıymış. bir gun babasına telefun gelmiş, oturmuş başlamış düşünmeye. böyuk gızı yimeğ_ iletmiş. ‘ne düşünün baba’ di sormuş. ‘gızım’ dimiş ‘Gaf dağının ardına gıh dene herami durmuş gelen esgalları kesiyor_umuş’. babasına gızı bi yumruh vurmuş depesine ‘paşanın olundan dünür var, böyuk gızı satım diyi düşünür sandım’ dimiş. örtesi gun ortancıl gız iletmiş ‘ne düşünüon baba’ dimiş. ‘aman gızım’ dimiş ‘Gaf dağının ardına gıh dene herami durmuş, esgalları kesiyor_umuş onu düşünürüm’. ‘aman Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 39 ÜRGÜP baba’ dimiş gız da ‘ben de vezirin_olundan dünür var mı virim diyi düşünüyor sandım’ dimiş. bi yumruh da o vurmuş. ağşamınnan da guccük gız_iletmiş yimeğıni. babasından sormuş ‘ne düşünün baba’ di. o da ‘gıh dene herami durmuş Gaf dağının ardına onu düşünürüm’ dimiş. ‘aman baba’ dimiş gız da. ‘ne düşünün’ dimiş. ‘ondan golayı ne var’ dimiş. ‘bir dellal çırt’ dimiş, ‘hatırın sayılır’ dimiş. ‘gızlarını atlarına bindirerek bana arhadaş_olullar’ dimiş. zabaddan geder ben onnarı öldürrüm’ dimiş. herif bi dellal çırtmış. zabah_olmuş otuz dohuz dene (gay o_ğadan gusuruma bahma), bi de o gız olmuş herifin gızı, gıh den_olmuşlar. Atlarına binerek yola düşmüşler. Gaf dağının_ardına varmışlar. onnar da orda heramiler bi deliğe çekilmişler gumar_oynalları_mış. bu gız atları sahlamış. yiğırmisini delin şu tarafına goymuş, yiğırmisini de yanına almış, gapının_azına gendi durmuş. içerden biri ‘varım bi dışarı çıhım’ dimiş. orada cedda yol_ umuş. ‘bi bahım gelim’ dimiş. gapının_azını çıharhan, gızın elinde gılıç var_ımış, gafasını goparıncı üleşini evcin_arhasına atı-virmiş, içerden çıhannar görmesin di. hepisi de teker teker çıhmış, gırhını da öldürmüş_orda. koye bi mürceci savmışlar ki gızın hep onnarı öldürdü di. burdan da köylü gıvanarah garşı varmışlar, gızın babası gıvanmış.” Masalın kasete alınıp daha sonra yazıya dökülmesi nedeniyle ve de imla işaretlerinin tam vurguyu göstermemesi, diğer yandan bazı bölümlerin de araştırmacılarca tam anlaşılamamasından kaynaklı eksik bırakılması gibi nedenlerle tam bir bütünlük arz etmediği anlaşılmakla birlikte, yine de tadına doyum olmadığı kesindir. Yöreden olmayanların anlayabilmesini teminen şimdi bu masalı günümüz Türkçe’sine çevirelim. “Bir adamın üç kızı varmış. Kendi de köyün muhtarıymış. Bir gün kızların babasına bir telefon gelmiş, oturmuş başlamış düşünmeye. Büyük kızı yemek götürmüş. ‘Ne düşünüyorsun baba.’ diye sormuş. ‘Kızım’ demiş ‘Kaf Dağının ardına kırk harami durmuş, askerleri kesiyorlarmış. Kızı babasının tepesine bir yumruk vurmuş. ‘Paşanın oğlundan 40 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı dünür var, büyük kızı ona vereyim diye düşünür sandım’ demiş. Ertesi gün ortanca kızı götürmüş. ‘Ne düşünüyorsun baba’ demiş. ‘Aman kızım’ demiş ‘Kaf Dağı’nın ardına kırk harami durmuş, askerleri kesiyorlarmış onu düşünürüm’ demiş. ‘Aman baba’ demiş kız da ‘ben de vezirin oğlundan dünür var mı ona vereyim diye düşünür sandım’ demiş. Bir yumruk da o vurmuş. Akşamleyin de küçük kız küçük kız götürmüş yemeğini. Babasına ‘Ne düşünüyorsun baba’ diye sormuş. O da ‘kırk harami durmuş Kaf Dağı’nın ardına onu düşünürüm’ demiş. ‘Aman baba’ demiş kız da. ‘Ne düşünüyorsun’ demiş. ‘Bundan kolay ne var’ demiş. ‘Hatırın sayılır.’ demiş. ‘Bir tellal duyuru yapsın’ demiş. (Bu arada bir kopukluk var.) ‘Kızlarını atlara bindir, bana arkadaş olurlar.’ demiş. ‘Sabahleyin gider ben onları öldürürüm.’ demiş. Adam bir tellal ile duyuru yapmış. Sabah olmuş. 39 kişi (toplanmış), (burada da kopukluk var), (artık o kadar kusuruma bakma) bir de o kız olmuş, adamın kızı. 40 kişi olmuşlar. Atlarına binerek yola koyulmuşlar. Kaf Dağı’nın ardına varmışlar. Onlar da orada, haramiler, bir deliğe çekilmişler, kumar oynarlarmış. Bu kız atları saklamış. Yirmisini deliğin bir tarafına, yirmisini de yanına almış, kapının girişine kendisi durmuş. İçerden biri ‘varayım, bir dışarı çıkayım’ demiş. Orada cadde yol imiş. (Burada kastedilen tam belli değil). ‘Bir bakıp geleyim’ demiş. Kapının girişinden çıkarken kızın elinde kılıç varmış, kafasını kopartıp leşini küçük evin arkasına atıvermiş, içerden çıkanlar görmesin diye. Hepsi de teker teker çıkmış, kırkını da öldürmüş orada. Köye bir muştucu göndermişler, kızın haramilerin hepsini öldürdü diye. Köylüler sevinçle karşılamaya gitmişler. Kızın babası da çok sevinmiş.” İşte bu ve benzeri sayısız doyumsuz masallarını dinlediğimiz Elmas Nine, Köyümüzün saygın, akıl danışılan ve aynı zamanda benim kuşağımdaki insanların ebeliğini de yapan, kısacası nadir akil insanlarındandı. Toprağı bol, mekanı cennet olsun. *Kültür ve Turizm Bakanlığı Başmüfettişi KÜLTÜR UZUN ÇARŞILAR veya AHİLİK Atila YAYIM(*) “Orta Anadolu’nun şehir ve kasabalarının, hemen hemen tamamında “Leblebiciler çarşısı, nalbantlar çarşısı, demirciler çarşısı v.b. “ gibi yan yana dizilmiş, aynı işi yapan dükkanların meydana getirdiği uzun çarşılar vardı.” Kahramanları esnaf, meczup, yarıcı yahut dul kadın gibi, aklınıza gelebilecek her türden ve sıradan insanlardır.Hiç de öyle , saygıdeğer, çarşıdan geçerken, ayağa kalkılan şahsiyetlerden değillerdir. Ancak bu sıradan, hatta biraz çarpık tipler anlatılırken, öylesine sağlam ve sıcak insanî ilişkiler ağı çizilir ki o zayıf kişilikler, yaşanan acılar ve yoksulluklar, müthiş bir güzelliğin içindeki sevimli detaylar gibi kalır. Yazarın büyük ustalığı,her hikâyeye adını veren tek tek kahramanların arka planına yerleştirdiği bu çerçevededir.O arka planda , oturmuş, büyük ve alabildiğine güzel bir kültürü; bizim tarihî kültürümüzü görüyor ve onu derinden özlüyoruz. Kaçkınlıktan henüz dönülmüş, yıkılmış bir şehirdeki savaş yorgunu insanlarda, yıkılmamış olan o insanî ilişkilerin inceliği, bozulmamış tadı bizi etkiliyor. Değişmeyen ve değişmemesi gereken insanî değerleri, hissederek anlıyoruz...” diyordu. Bilhassa, Orta Anadolu’nun şehir ve kasabalarının, hemen hemen tamamında “Leblebiciler çarşısı, nalbantlar çarşısı, demirciler çarşısı v.b. “ gibi yan yana dizilmiş, aynı işi yapan dükkanların meydana getirdiği uzun çarşılar vardı. Çarşıdaki, aynı işi yapan esnaf, dükkanlarının önüne sattıkları Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 41 ÜRGÜP malların bazılarından numuneler koyarlar; müşteri bakar ve beğendiği malı dükkana girer ve alırdı.Esnaf hile hurda yapmaz, malın fiyatı bellidir,fahiş fiyata satmaz... Alan memnun satan memnun ,esnaf da “Allah bereketini versin.”der, alan da “bereketini bulasın” derdi.”Uzun Çarşının Uluları” kitabı bana Orta Anadolu’daki bu çarşıları hatırlatmıştı.Hatta,Anadolu’da zabıta kelimesinin yerine “Çarşâsı” (çarşı ağası kelimesinin ağızlardaki söyleniş şekli) kelimesinin kullanılmasının sebebi de belki bu “uzun çarşılar” idi. “Uzun Çarşılar”, 13. yüzyılda Anadolu’da kurulan , “Ahilik” teşkilatının unutulmayan tarafıydı.Ahilik, İslamiyet’i kabul eden inanan ve inandığını yaşayan Türk esnafının ahlâk ve hayat anlayışına çok uygundu.Yetiştirdikleri mahsulleri,yaptıkları eşyaları,(Anadolu’ya gelen Türk boylarının çoğunluğu, yazın yaylaklarda, kışın kışlaklarda, hayvancılıkla uğraştıkları için, yaptıkları eşyaların çoğunluğu deri ve deri ile ilgili eşyalardı.) değerine uygun satabilmeleri, daha doğrusu kasaba ve bilhassa şehirlerdeki Hristiyan zümrelerle rekabet edebilmeleri için, birlik olmaları, en iyisini yapmak, yetiştirmek ve onu değerinde satarak ticaret yapabilmeleri lazımdı. İşte “Ahilik” bu şartlar altında ortaya çıktı. Ahi birlikleri tarihî, sosyal, iktisadî,dinî gibi birçok şartların ortaya çıkardığı birliklerdi.Köy ve kasabalara yerleşen veya yaylak ve kışlaklarda hayvancılıkla uğraşan,çalışan Türkler, şehirlerde ticaretle uğraşan, terlemeden,çalışmadan kazanan, kalabalık Hristiyan topluluklarına “yatuk” (tembel) diyorlardı.Ama yetiştirdiklerini mahsulleri, yaptıkları eşyaları şehre satmak için getiriyorlar,”yatuk” dedikleri Hristiyan zümre de bunları ,çok ucuza alıyor, böylelikle şehirdeki , yatuk dedikleri zümre kazançlı çıkıyordu. İktisadî yönden şe fethettiği, yurt edindiği Anadolu şehirlerinde Türk nüfusu, yok denecek kadar azdı. Fethedilen mirî araziler üzerinde uygulanan askerî “ıkta” usulü , askeri garnizonların kurulması,şehirlerin “ulu cami”,”kümbet”, 42 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı “saat kulesi” vb. ile süslenmesi ve bilhassa, iktisadî ve sosyal hayatın “Ahi” teşkilatları ile sağlanması, Türk nüfusunun şehirlere doğru kayması ve şehirlerde çoğalmasını sağlar, iskan siyasetini kolaylaştırır. 1071 Malazgirt Harbi öncesi ve sonrası, akın akın Anadolu’ya gelip yerleşen Türkler,Orta Anadolu’da, Türkçeden başka dil bilmeyen, Hıristiyan olan topluluklarla karşılaştılar.Bunlar, Bizans’ın,Türk akınlarından bîzar olarak Batı’ya kaçan kendi topluluklarının yerine, Balkanlardan, Hristiyanlaştırarak ,Orta Anadolu’ya getirip yerleştirdikleri Peçenek,Uz, Kıpçak ... vb. gibi Türk boyları idi.Anadolu’yu yurt tutan Türkler,Türkçe konuşan, Türkçeden başka dil bilmeyen bu toplulukların dinlerine ve yaşayışlarına karışmamışlardı.İşte Horasan ve civarından gelen Yesevî dervişlerinin tekke ve zaviyelerini kurarken, daha çok Orta Anadolu’ya yerleşmelerinin sebebi, yukarıda bahsettiğimiz bu Hristiyan Türklerdi. Yesi’den atılan ökse Anadolu’da kök saldı; siyasî hakimiyetin yanında, sosyal ve kültürel hakimiyetle birlikte Anadolu’nun vatan olması sağlandı. Türklerin Anadolu’yu yurt tutmalarıyla ilgili, Prof. Dr. Mustafa Akdağ, “Türkiye’nin İktisadî ve İçtimaî Tarihi”(1. cilt sahife 9) adlı eserinde şunları söylüyor;” Selçukî orduları, mesela Arap memleketlerine ancak hükümet sürmeye gitmişlerdir. Yani, Türk olmayan diğer Müslüman topluluklarını sadece idare ediyorlardı. Fakat Anadolu’nun fethi ile hasıl olan durum böyle değildi; vaktiyle Arap-Bizans mücadelesinde nüfusu azalan ve iktisadî hayatı harap olan bu topraklara Türkler yalnız siyasî hakimiyetlerini değil,kendi içtimaî topluluklarını da getirdiler.Onun için burada, içtimaî tarih denilince, içtimaî-iktisadî ve harsî-dinî müesseseleriyle bir millet halinde vücut bulmuş Türk cemiyetinin kendi iç bünyesinde meydana gelen değişmeleri tespit etmek meselenin esasını teşkil edecektir...” Evet Anadolu’yu yurt tutan,akın akın gelip yerleşen Türkler, buralarda sadece siyasî bir hakimiyet kurmadılar. İslamî değerlerle bir po- KÜLTÜR tada eriterek birleştirdikleri törelerini ve mükemmel kültürlerini de beraber getirdiler.Yani, Anadolu’ya gelince kültürlerini,örf,adet ve ananelerini unutmadılar, yaşadılar ve yaşattılar. İşte “Uzun Çarşının Uluları” kitabının tanımında anlatılan;”...O arka planda, oturmuş, büyük ve alabildiğine güzel bir kültürü; bizim kültürümüzü görüyor ve onu derinden özlüyoruz...” ifadeleri de bizlere bunu, bir esnaf teşkilatı diye bildiğimiz “Ahiliği”, anlatıyor. Ahiliğin kurucusu ve piri olarak kabul edilen Ahi Evran(ağızlarda” Âhî Evren”) Azarbeycan’da,Tebriz yakınlarındaki Hoy kasabasında doğar. Hoy’da başlayan öğrenim Horasan’da, tasavvuf büyüklerinden ve alimlerden aldığı bilgilerle tamamlanır. İbn-i Sina ve Farabî’nin eserleriyle orada tanışır. Fahrettin Razî hocası olur. Tasavvuf bilgisinin yanında tefsir, hadis, kelam, fıkıh gibi dinî,felsefî bilgileri de alır ve hacca gider. 1171-1262 yılları arasında yaşayan Ahi Evran’ın asıl adı Nasirüddin Mahmud el Hoyî’dir. Ahi Evran, hac dönüşü, mutasavvıfların buluşma yeri olan Bağdat’a gider.Bağdat’ta sonradan kayınpederi olan Evhadüddin Kirmanî’yi ve Halife Nasır Lidinillah’la tanır. Daha önceleri, Halife Nasır, “Fütüvvet” teşkilatına girmiş,devletin sosyal sıkıntılarını düzeltmek için teşkilatı devlet bünyesine dahil etmiş ve diğer İslam ülkelerine elçiler göndererek teşkilata dahil olmalarını sağlamaya çalışmaktadır. İşte Ahi Evran, Halife Nasır’ın elçileri sıfatıyla , kayınpederi Kirmani ve Muhiddin-i Arabî ile, Anadolu Selçuklu Sultanı 1. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında, Konya’ya gelir.Ahi Evran,”Letaif-i Gıyasiye” adlı kitabını Sultan’a sunar.(dört cilt olan bu kitabın 1. cildi felsefe, 2. cildi ahlâk ve Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 43 ÜRGÜP siyaset,3. cildi fıkıh, 4. cildi dua ve ibadet hakkındadır.)Konya’da, medresede dersler verir.Konya’daki bir olumsuzluk üzerine bir ara Denizli’ye gider.Davet üzerine Konya’ya tekrar dönen Ahi Evran, bir müddet sonra Kayseri’ye gelerek,deri imalatı yapan yerini açar.Kendi mesleği de “debbağlık” olduğu için ,Kayseri’deki debbağları bir araya getirerek teşkilatlandırır,debbağlar çarşısını,”Uzun çarşı”yı kurar.Daha sonra Kırşehir’e gelen Ahi Evran ,burada 32 çeşit esnaf ve sanatkarlarını ayrı ayrı teşkilatlandırarak,Bağdat’ta gördüğü “fütüvvet” kültüründen de istifade ederek esnaf birliklerini,onları da organize ederek ahi teşkilatını kurar. Ahi teşkilatında her esnafın çarşısı ayrı idi.Yan yana ,aynı işi yapan esnafın dükkanlarının meydana getirdiği bu çarşılara “uzun çarşı” denildiği gibi,”arasta” veya “bedesten” de deniliyordu.Arasta; Farsça( areste’den) Manası, eski kapalı çarşılarda,aynı işi yapan esnafların bulunduğu yer veya üstü örtülü , dükkanlarının önü saçaklı çarşı.Anadolu ağızlarında alışveriş manasına gelen “asvata”yı da andırıyor.Bedesten ise; Farsça (bezzasistan’dan) dokuma ürünleri, mücevher gibi değerli eşyaların alınıp satıldığı kapalı çarşı.Farsçada,” dest” el,be-dest ise,elde, elinde manasına geliyor.Aynı zamanda deri terbiyecileri ,debbağlar, derilerin her gün bir defa elden geçirilmesi işlemine “bedest” diyorlar. Teşkilata adını veren Ahi kelimesi ise Türkçe “akı”(cömert) kelimesinden geliyor. Türkçede ka-hı değişikliği ,kelimelerimizdeki en büyük değişikliklerden biridir.Anadolu ağızlarında kelime içindeki ve sonundaki “ka” lar,”hı” olur.Çıkmak-çıhmak,yakınyahın,baktı-bahtı, ayak-ayah vb. “hı” bazı metinlerde, bu gün kullandığımız alfabede dilin arka damağa yaklaşarak çıkarttığı “hı” sesini karşılayan harf olmadığından, belirtmek için “kh” ile gösterilir.Arapçada ah(hı ile) kardeş,ahı ise kardeşim demektir.Cömert manasına gelen Türkçedeki akı kelimesi ,ağızlarda k-h değişiklinden ahı 44 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı olmuş, daha sonra “a” yı uzatmış,”hı”yı “h yapmış “ı” yı da “i” yaparak “akı” ya “âhî” demişiz. Türkçe” Akı” kelimesinin, cömert, eli açık manalarına geldiğini söylemiştik. Eski eserlerimizde sıkça geçen “Konuk gelince kut(uğur) gelir.” sözünü,bu gün değiştirerek “misafir nasibiyle gelir.”diyoruz. Dede Korkut Hikâyeleri’nde geçen,”Konuğu gelmeyen kara evler yıkıla.”veya “Er malına kıymayınca adı çıkmaz.”ifadelerinde ,Türklerin el açıklığını,cömertliğini ve misafire ne kadar kıymet verdiklerini anlatan en güzel misallerdir. Ahi teşkilatının felsefesinde, ilkelerinde, Ahi Evran’ın Horasanda iken kitaplarını okuduğu, tesirinde kaldığı İbn-i Sina’nın etkisi vardır.Herhangi bir esnaf teşkilatına girmek isteyen genç, uzun uzun araştırılır,o mesleğe istidadı olup olmadığı teste tabi tutulur ve sonra alınırdı. Bir müddet o iş kolunda çalışan genç, istidadı uyarsa “çırak” olarak kabul edilirdi. Çırak olarak kabul edilen gence “Talip”,kabul eden ustaya “Matlub” denirdi. Çırak okuma yazma bilmiyorsa öğretilir,muallimler tarafından terbiyevî bilgiler verilir, hatta müderrislere,alimlere de ders verdirilirdi. Bir çırak, kalfa ve usta olmadan önce örf adet ve ananelerini,ahiliğin umdelerini vb. bilmeli ve ahi teşkilatına layık olarak yetişmeliydi.Onun için;” Ahinin,gözü haram olan şeylere,ağzı günah olan şeylere,eli zulümlere bağlanır;kapısı misafirlere, kesesi ihtiyacı olanlara, sofrası bütün aç olanlara açılır.”denirdi. Ahi birliklerinde bilfiil çalışanlara “dahili”, çalışacak durumda olmayanlara “harici” denirdi. “dahililer”,bilfiil çalışan,çıraklar, kalfalar ve ustalar,”hariciler” ise çalışamayacak kadar yaşlanmış emekliler( Bunlar çalışmasalar bile maddî imkanları yerinde, dükkan sahibi,dükkanını kalfasına emanet eden ustalardı. Bunlara, teşkilattan herhangi bir maddî yardım yapılmazdı. )ve çalışacak gücü kalmayan “güçsüzler” ,sakat ve hastalardı.Her esnaf teşkilatının bir “Orta sandığı” vardı geliri, çıraklıktan kalfalığa, kalfalıktan ustalığa geçerken teşkilatı al- KÜLTÜR dığı harç ve yardımlarla teşekkül ettirilen “orta sandığı”,güçsüzler, sakat ve hastalara yardımda bulunurdu.Bu bir nevi sosyal güvenlik için meydana getirilen sandıktı.Çıraklıktan kalfalığa, kalfalıktan ustalığa geçişte sandığa ödenen terfi harçları ve yardımlarla kurulan bu sandık, sadece güçsüz, hasta ve çalışamayacak durumda olanlara yardımda bulunmakla kalmaz,esnafın ham madde temininde veya kredi temininde de bulunurdu.Her esnaf kuruluşunun, yani her birliğin bir şeyhi olur ve bu şeyh, birliğindeki esnafların problemlerini, meselelerini idare kuruluna görüşmek üzere iletirdi. İdare kurulu,esnaf kethüdası,yiğitbaşı,işçi başı ve iki ehl-i hıbbe olmak üzere beş kişiden oluşurdu.(Ehl-i hıbbe;esnaf içerisinde sevilen sayılan, esnafla idare arasında ve idare kurulundaki anlaşmazlıklarda hakemlik eden esnaflara verilen isim.) İdare kurulları her ayın birinci ve üçüncü cuma günü toplanır,esnaf şeyhi bu toplantıya başkanlık ederdi.Ahi birliklerinin en yetkili üst organı büyük meclisti.Büyük meclis bütün esnaf birliklerinin şeyhlerinden meydana gelir ve aralarından seçtikleri bir şeyh, büyük meclise başkanlık ederdi,buna “Ahi Baba vekili” denirdi. İki yıl ustasının yanında, ücretsiz olarak, yamak olarak çalışan genç ustanın isteğiyle çırak olur ve ustası birliğe çırak olduğunu bildirerek “orta sandığa” terfi harcı yatırırdı.Çıraklık süresini tamamlayan,ahi ahlakı ile yaşayan, olgunlaşan çırak,kalfa olması için birliğe bildirilir,birlik yönetimi tarafından kalfalık merasimi yapılırdı.Merasime esnaf yönetim kurulu üyeleri,mesleğin diğer ustaları da davet edilirdi.Çırağa en kıdemli kalfa rehberlik ederdi.Üç ustanın “Kalfa olmaya layıktır.” sözleri sonunda hoca “aşır” okur,dua eder ve besmele ile “şedd” bağlanırdı.(Şedd; büyükçe bir havluya benzeyen,yollu, iki renkli,pamuklu bezden yapılmış,uzun tarafı beşe,kısa tarafı üçe katlanan peştemal) Üç yıl kalfalık süresini tamamladıktan sonra, ustasının uygun görmesi ve teklif etmesi üzerine us- talık töreni yapılır ve kalfalık “şeddi” çıkarılarak ustalık” şeddi” bağlanırdı. Çıraklığa, kalfalığa,ustalığa terfi esnasında orta sandığına da harcı yatırılırdı. Ahi birliklerinin yazılmamış ama teamül haline gelmiş kuralları vardı ve bu kurallara uymayanlara ağır cezalar verilirdi.Kalitesiz mal üreten, satan, müşteriyi aldatan,ürettiği veya dükkanında bulunan malı konulan narhın üzerinde satan esnaf cezalandırılırdı.Müşteriden bozuk ve kalitesiz mal şikayeti gelirse esnaf özür dileyerek ya malı değiştirir veya parasını iade ederdi. Yukarıda saydığımız fiilleri işleyen esnafın dükkanının önüne gidilir, herkesin huzurunda dükkanına kilit vurulur ve sağ ayağından çıkartılan pabucu dama atılırdı.”Pabucu dama atıldı.” deyimi de buradan geliyor. Devletin zaafa uğradığı zamanlarda ahi birlikleri, bilhassa ahi birliklerinin kılıçlı kolu, gönüllü olarak düzenin bozulmasına mani olmaya çalışırlardı. Moğolların Anadolu’ya gelmelerinde Kayseri’yi ahiler müdafaa ederler; Osmanlı Devletinin kuruluşunda ahiler birer alperendir.Bursa’da ortaya çıkan “düzmece Mustafa” olayında şehri müdafaa edenler yine ahilerdir. Fatih devrinden itibaren, ahi teşkilatlarında bozulmalar başlar.17. yüzyıldan itibaren bu bozulma hızlanır. Nihayet 30 Ağustos 1925 tarihinde tekke ve zaviyelerin kapatılmasıyla birlikte ahi teşkilatları da kapatılır. Ahi teşkilatları, Anadolu’yu yurt tutan Türklerin,kasaba ve şehirlerde ticarî, iktisadî, sosyal yönden kuvvetlenmelerini sağlamış, üretici- tüketici arasında çıkabilecek her türlü münakaşayı, ticaret ehlinin haksız rekabet, birbirini kıskanma, ucuza alıp pahalıya satma,müşteriyi kandırma vb. gibi çıkabilecek hadiseleri önlemiş;”Ben” değil,”Biz” diyen Türk insanının iyi, doğru ve güzel duygularla dolu olduğunu bütün insanlığa göstermiştir. (*) İstanbul Fatih İlçe Emekli Milli Eğitim Müdürü Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 45 ÜRGÜP TurizmDEN REKLAM, SİNEMA ve DİZİ FİLMLERİNE... Mustafa KIRBOĞA’YLA ÜD- Sayın Mustafa KIRBOĞA kendinizi bize tanıtırımsınız? MK- 1955 Ürgüp Başmahalle doğumluyum. Turizmle iş hayatıma başladım. Antikacılık yaptım. Ürgüp sevgisinden dolayı Ürgüp’ün tanıtımı için elimden geleni yapıyorum. Reklam sinema ve dizi filmlerinde prodüksiyonculuk yapıyorum. ÜD- Kaç yıldır bu sektörde çalışıyorsunuz. MK- Ben 1970’lerde Ürgüp’te sinemalarda çalışıyordum. Bu arada Yılmaz GÜNEY “ACI” ve “AĞIT” filmini çekti ve ben de içlerinde bulundum. O günden sonra bu işe devam ediyorum. ÜD- Şu ana kadar Ürgüp’te dizi ve reklam filmi olarak kaç film çekildi? MK- Yerli - Yabancı toplam film sayısı 103’tür. Yurt dışına 43 reklam filmi çektik. 46 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı İlk olarak Ürgüp’te Âşık Veysel’in filmi çekilmiş. Oyuncular ve Âşık Veysel Şükür oğulları’nın Kayseri Otelin’de kalmışlar. Yine Ayhan Işık da Ürgüp’te film çevirmiş. Yani Ürgüp’te film çekilmeye başlanması çok eski tarihlere gitmektedir. Ürgüp’te çevrilen tüm filmlerin isim listesi bende var. Yayımlamak isterseniz sizlere verebilirim. ÜD- Oyuncu, Yönetmen ve Yapımcılarla çok yakın dostluklar kurduğunuzu biliyoruz. Biraz bahseder misiniz? MK- Ben sürekli İstanbul’a gider gelirim. İstanbul’da özellikle yapımcılarla görüşmeler yapar, Kapadokya’da film çekilmesi konuları üzerinde bilgi alışverişi ve değerlendirmelerde bulunuruz. Ürgüp’ten onlara Ürgüp’e has yöresel Kabak çekirdeği ve kuru üzüm gibi yöresel ürünleri ve hediyeleri götürürüm. Zaman zaman Onları Ürgüp ‘e davet eder getirir, tarihi ve doğal güzelliklerini, film için doğal SÖYLEŞİ Platoları gösteririm. ÜD- Ürgüp’te çevrilen dizi filmleri arasında Seyirciden tam not alan, Reyting yapan filmler hangisidir? MK- Dizilerin içinde “Asmalı Konak” bunlar arasındadır ve reyting rekorları kırmıştır. Ürgüp’ün tanıtılmasında bu filmin büyük payı bulunmaktadır. Bu filmden dolayı Kültür ve Turizm Bakanlığından 3 Plaket aldım. Şu ana kadar aldığım plaket sayısı toplam 54’tür. Bakanlık olarak (Biz Kapadokya’yı tam tanıtamadık, ama bu dizi filmle Ürgüp ve bölgesini çok iyi tanıttığımızı) İfade ettiler. Yer Gök Aşk Filmi de Asmalı Konak kadar izleyiciden olumlu not alan filmdir. ÜD- Şu anda hangi dizi filmler çevrilmekte ve Kaç bölüm olması düşünülmektedir? MK- Fakir Baykurt’un “Yılanların Öcü” Eserinden aslına sadık kalınarak, çekilmekte (SHOW TV’de yayınlanıyor) olan dizi filmin yanısıra, bir de “Emanet” isimli bir film çekimine daha başlandı, bu dizi ise FOX TV’de yayınlanacaktır. Bölüm sayısı Reytinglere bağlı olarak ilerde belirlenecekdir. Önceki çekilen dizi filmlerinin en kötüsü bile 3 sene sürmüştür. ÜD- Çalışmalarınızla Ürgüp ve Bölgemizin tanıtımındaki gayretlerinizden dolayı sizinle gurur duyuyoruz. Önünüzde başka projeleriniz var mı? Ayrıca başka neler söylemek isterdiniz? MK- Asmalı Konakla ilk defa İstanbul’dan Anadolu’ya çıkış yapıldı. Bu filmlerden sonra Adana, Gaziantep, Şanlıurfa ve Mardin Belediyeleri ve İlgililer Film yapımcılarını arayarak bölgelerinde Film çekmeleri halinde, onların yeme-içme ve konaklama masraflarının karşılanacağı vaadinde bulunduklarını duyuyoruz. Bu sene için de Ürgüp’te 7-8 dizi ve film çekilmesi düşünülüyor. Kapadokya’ya bir film Platosu kurulması ile ilgili önemli bir Projemiz var. Biz bunu ilk olarak Sayın Erkan MUMCU’nun Bakanlığı döneminde konuşmuştuk. Gelecek sene bu projenin gerçekleşeceğine inanıyoruz. Bu işimi severek yapıyorum. Dolayısıyla diyorum ki “Ürgüp Kapadokya nın Merkezi ve Kalbidir.” Bunu yıllar önce söylediğimde beni arayanlar olmuştu; “Mustafa bey, bu nerede yazıyor, nereden biliyorsunuz?” dediklerinde ben de; “isterseniz araştırmasını yapın, bulursunuz” diye espri ile cevaplamıştım. Bir şey daha eklemek istiyorum. Yapımcı ve yönetmenlerden biri bana:”Kapadokya Number One Mustafa KIRBOĞA ismini koymuştu. Ben buradan sizin aracılığınızla tüm çalışmalarımda bana destek olan mülki ve daire amirlerime, bürokratlara, iş adamlarına ve bölge halkımıza şükranlarımı sunuyorum. ÜD- İsterseniz bu sözlerinizle konuşmamızı bitirelim. Ürgüp ün tanıtımına Katkılarınızdan dolayı Ürgüplüler Derneği ve Ürgüp Dergisi olarak size teşekkür ediyoruz. Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 47 ÜRGÜP İLİMİZ HAKKINDA 2014 YILINDA YAYIMLANAN KİTAPLAR Haz: Mustafa KAYA Türkiye kültür ve sanatının merkezi İstanbul gibi bir büyük kentte yaşamadığımız için çoğu zaman ilçemiz veya ilimiz/bölgemiz hakkında yayımlanan kitaplardan haberdar olamıyoruz. Son yıllarda birçok gazete, haftalık kitap tanıtım ekleri veriyorsa da sürekli takip edemiyoruz tabii ki… Örneğin İletişim yayınları gibi önemli bir yayınevi Faruk PEKİN’in “Kapadokya; Kayalardaki Şiirsellik” adlı 448 sayfalık oylumlu eserini 2001 yılında; Gözlük Yayınları, Nurten ERTUL’un “Kimlik” adlı Kapadokya’da geçen tarihsel romanını 2010 yılında yayımlamışsa da gözümüzden kaçan, yeni edinebildiğim eserlerden birkaçıdır. Avanoslu aktör ve yazar Dr. Ercan KESAL’ın 2013 sonlarında çıkan “Peri Gazozu” ve 2014 başlarında çıkan “Evvel Zaman” isimli kitaplarını ise henüz edinemedim. Temin ettiğim ve bildiğim kadarıyla 2014’ün ilk dört ayında yedi kitap çıkması ilimizin tarihinde görülmemiş bir yayın, kültür olayıdır. Bu eserleri dergimizde kısaca tanıtmamızın önemli olacağını kabul ederek okuyucularımızın bilgilerine sunuyoruz. 1- G ö n ü l d e n Gönüle Akan Şelale, Cafer GÜLBAŞ. Şubat 2014 Nevşehir. 179 sayfa ve şairin kendi yayını. Derinkuyu Suvermez kasabasından C. GÜLBAŞ koşma tarzında yazdığı şiirlerini bu üçüncü kitabında toplamış. 48 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 2 - H a t t i ; Merikali’nin Kaçışı İ.Ö. 1730. Halil İbrahim TOKMAK. 264 sayfalık tarihi roman. Yayımlanma tarihini kitapta göremedim ama 2014’te elime geçtiği için yayımlanma tarihinde yanlışlık varsa, bilgi sahibi olduğumuzda düzelteceğiz. Avanoslu olan yazarımızın daha önce de Tokmak Dede, Parfums de Cappadoce ve Kapadokya Hikayeleri yayımlanmıştı. 3- Şeyhülislam ve Evkaf Nazırı Ürgüplü Mustafa Hayri Efendi. Prof. Dr. Hasan Hüseyin DİLAVER. Mart 2014 Ankara. 270 sayfa. Şeyhülislam Hayri Efendi hakkında çok konuşulup yazıldığı halde hakkında bir biyografi yazılmamıştı. Bu çok önemli açığı, hemşerimiz Prof. Dr. H.H.DİLAVER bu hacimli eseriyle kapatmış oldu. Vakıflar Bakanı iken ülkenin önemli ihtiyaçlarını tespit edip, Mimar Kemalittin Bey gibi en nitelikli insanları etrafına toplayarak büyük hizmetler başarmış olan Hayri Efendi’nin hem Ürgüp ve çevresine hem de tüm Osmanlı Devleti sınırlarında yaptırdığı eserlerin kitapta yer alması yakın tarihimiz açısından oldukça önemlidir. Hayri Efendinin torununun çocuğu Syn.Ali Suat ÜRGÜPLÜ’nün, Hayri Efendi’nin günlüklerinin Almanca olarak geçen yıl basılmış olması ve bu yıl da Türkçeye çevrilmeye başlanması da önemli bir tarihsel kesiti aydınlatması açısından heyecanla beklediğimiz eserlerdendir. HABERLER 4-Ürgüp Seni Çok Seviyorum. Ali AKUZUN. Murat Kitabevi. Nisan 2014 Ankara. Büyük boy 352 sayfa. Hemşehrimiz Emekli İstihkam Albay Ali AKUZUN, Ürgüp’ün eski adet ve günlük yaşamı ile halkbilim öğelerini ayrıntılı şekilde bu hacimli eserde sunmuş. Çocukluk, okul yaşamı ve askerliği ile Ürgüp’ün korunması ve gelişmesi için verdiği mücadeleler de kitapta yer almıştır. Gelenek ve adetlerin kitapta ayrıntıları ile yer alması kitabı, Folklor Bilimi açısından önemli bir eser düzeyine ulaştırmaktadır. 5- İstasyon. Nilüfer Açılan YILDIZ. İkinci Adam Yayınları. Mart 2014- İstanbul. 282 sayfa. Aslen Erkiletli olan ama Ürgüp’e yerleşmiş bir hemşehrimizin üç şiir kitabından sonra IV. kitabı olan roman “yazarın çıktığı bir yolculukta toplumsal alışkanlıkların baskıladığı birçok kuraldan kendi bakış açısına özgü bir üslupla uzaklaştığını” anlatır. 6- Kapadokya’dan Ortadoğu’ya Ahvaller. Niyazi TOKGÖNÜL. 287 sayfalık “Belgesel Roman” . Ortahisar kasabamızda yaşayan yazar kamyonla nakliyat yapan bir şoförün gerçek yaşantısını anlatması bakımından bir ilk olmasıyla önemlidir. 7Geçmiş Zaman Ortahisar. İhsan ESKİTÜRK. Büyük boy 141 sayfa. Mart 2014 Ankara. Ortahisarlı emekli müezzin olan İ.ESKİTÜRK de 93 başlık altında Ortahisar’ın halkbilim unsurlarını derleyip yazarak kitaplaştırmış. Kitabın Ortahisar’da eleştiri topuna tutulması genel olarak mahalli yayımların uzmanlarca basım öncesi gözden geçirilmemesinden kaynaklanmaktadır. 8-ÜRGÜP Başdereli Aşık Memiş Şahin H a z i r a n 2014’te basılan diğer bir kitap da Başköylü Aşık Memiş Şahin’in bulunabilen tüm şiirlerinin 78 sayfalık bir kitapta toplanarak basılmasıdır. ÜRGÜP KATED Derneğinin ilk yayını olarak çıkan eseri Mustafa KAYA yayıma hazırlamış. Memiş ŞAHİN 1939-1994 yıllarında yaşamış Ürgüp’ün ve ilimizin son ozanıdır. Kitapta yaşamı, sanatı, edebi kişiliği, anlatımı üzerine de bir değerlendirme yapılmış ve 16 yaşında iken Kayseri’de kendi bastırdğı kitapçıktaki şiieleri de alınmıştır. ÜRGÜP KATED, ikinci kitabı olarak da yakında hazırlanması bitecek olan ve 100’e yakın Ürgüplü şairi kapsayan Ürgüplü ŞAİRLER ANTOLOJİSİni bastıracaktır. III. kitabı ise Şair Fethi Baba olarak planlamaktadırlar. Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 49 ÜRGÜP HABERLER ÜRGÜPLÜLER DERNEĞİNİN 25 OCAK 2014 TARİHİNDE YAPILAN GENEL KURULUNDA ÖNCEKİ YÖNETİMİN GÖREVE DEVAM KARARI ÇIKTI Genel Kuruldan Görüntüler 50 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı HABERLER 21 HAZİRAN 2014 TARİHİNDE ÜRGÜP BELEDİYESİ TARAFINDAN DÜZENLENEN GELENEKSEL SÜNNET ŞÖLENİNDEN GÖRÜNTÜLER Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 51 ÜRGÜP ANKARA’DA ÜRGÜPLÜLER DERNEĞİ TARAFINDAN 18 TEMMUZ 2014 TARİHİNDE DÜZENLENEN İFTAR YEMEĞİNDEN GÖRÜNTÜLER 52 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı HABERLER ÜRGÜP’TE PARKLAR YENİLENDİ Ürgüp Belediyesi tarafından Kentpark’ın yapımı tamamlanarak halkın kullanımına açılmıştır. Mahalle parkları yenilenerek, havuz ve şelalelerle Ürgüplü’ye yakışır hale getiriliyor. Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 53 ÜRGÜP SU ŞEBEKESİ TAMAMLANARAK OTOMASYON SİSTEMİ KURULDU 120 Km’lik Ürgüp şehir içi içme suyu şebekesinin yenilenmesinin ardından Belediye garajına kurulan Otomasyon sistemi sayesinde Ürgüp’ün su şebekesinin bağlı olduğu 6 depodaki su oranı anlık izlenebilecek. Bu sistemle Belediye iş gücü, zaman ve su tasarrufu sağlayacak... ÜRGÜP’TE MUSTAFA CECELİ KONSERİNE 10 BİNLER KATILDI Ürgüp Belediyesi’nin Kültür ve Sanat etkinlikleri çerçevesinde düzenlediği Musatafa CECELİ yaz konserine 10 binlerce vatandaş katılarak sevilen şarkılara eşlik etti. 54 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı HABERLER TOKİ Konutları İnşaatı Hızla Devam Ediyor Ürgüp Belediyesinin altlığını oluşturması ile yapımı başlatılan 923 konutun ilk etap 518 konut ile cami ve ticaret merkezi inşaatı hızla devam etmektedir. İkinci etap, 405 konuttan oluşacak, 2 farklı yüklenici firma tarafından yapılacak. Çalışmalar sonucunda 674’ü 75 metrekare 2+1 ve 249’u 106 metrekare 3+1 büyüklüğünde konut inşa edilmiş olacak. Ürgüp TOKİ Projesi, Kapadokya Turizm Koruma ve Geliştirme Bölgesi kapsamında yapılan ilk proje olacak. Binalar yöre mimarisine uygun şekilde inşa edildiği için ayrı bir önem taşımaktadır. ÜRGÜP’TE DOĞALGAZ ÇALIŞMALARI FATİH MAHALLESİNDE SÜRDÜRÜLÜYOR Geçen yıl, Kavaklıönü Mahallesinde başlayan dğalgaz çalışmaları, bu yılda Fatih Mahallesi‘nde 13 Km’yi kapsayan bir alanda devam ediyor. Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 55 ÜRGÜP 06.04.2014 - 19.08.2014 TARİHLERİ ARASINDA VEFAT EDENLER LİSTESİ Bilgiler Ürgüp Belediyesi tarafından verilmiştir. Salih BAĞCI 19.08.2014 Mukaddes NERGİZ 16.08.2014 Hasan Hüseyin ÇİLİNGİR 11.08.2014 Fatma KOŞAR 10.08.2014 Ayşe DERECİK 09.08.2014 Hava AKILLIOĞLU 08.08.2014 Ayşe MUMCU 06.08.2014 Ayşe AKILLIOĞLU 31.07.2014 Talat TEZCAN 27.07.2014 Leyla KARADELİ 24.07.2014 Osman AKGÜL 18.07.2014 Ayşe GÜNEŞ 11.07.2014 Hanım ÇELENK 10.07.2014 Kadriye OVA 10.07.2014 Güler ESEN 09.07.2014 Nezahat ORAKÇI 02.07.2014 Ayşe UÇAR 02.07.2014 Asaf ÇAVDAR 02.07.2014 Medine AKGÜL 28.06.2014 Mustafa AKKORKMAZ 28.06.2014 Bekir KARDEŞ 20.06.2014 Elmas YENER 20.06.2014 Bulut ŞENKAYA 07.06.2014 Mehmet Ali ÇİLİNGİR 07.06.2014 Ahmet ÇANDIR 06.06.2014 Ömer ATAN 26.05.2014 Mehmet KOCAEFE 25.05.2014 İmmehan SEVİNÇ 22.05.2014 Muzaffer BAKILAN 16.05.2014 Recep CİNTOSUN 05.05.2014 Halil YÜZÜNCÜOĞLU 27.04.2014 Zeynep EROĞLU 06.04.2014 Ürgüplüler Derneği olarak merhum ve merhumelere Allah’tan rahmet ve mağfiret diliyoruz. 56 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
© Copyright 2024 Paperzz