Eylül 2013 Yıl : 80 Sayı : 921 Eylül 2013 Yıl : 80 ISSN : 1300-1450 Sayı : 921 ISSN : 1300-1450 Prof.Dr. Nurett n PARILTI Prof.Dr. A. Fuat ERSOY YIL : 80 SAYI : 921 Eylül 2013 Prof. Dr. Nurett n PARILTI Doç. Dr. M.Akif ÖZER Mehmet Akif ÖZER Ahmet BAYANER Hikmet KAVRUK Muharrem ÇETİN Eriman TOPBAŞ Hasan YAYLI Tevfik ERDEM 1271 sk. www.koopkur.org.tr adm n@koopkur.org.tr 1271 sk. Başyazı 1 Emrah ÇELİK AVRUPA'DA KOOPERATİFÇİLİK 3 S. Tunahan BAYKARA KOOPERATİFLERİN KATMA DEĞER VERGİSİ VE KURUMLAR VERGİSİ KARŞISINDAKİ DURUMLARI 6 Oğuz KARAAHMETOĞLU TARIMSAL KOOPERATİFLERİN ÖNEMİ 14 Gülsen SARAY BIR ALMAN KAMU YÖNETICISININ TOPLUMSAL VIZYONU VE ULUSLARARASI RAIFFEISEN BIRLIĞI'NIN (IRU) OLUŞMASI 17 M. Ak f ÖZER İMAJ YÖNETİMİ STRATEJİLERİ 21 Met n EYİOĞLU EĞİTİMDE ERGONOMİ VE ÖĞRENMEYE ETKİSİ 27 İlter YEŞİLAY BİLGELİĞİNİ VE ZERAFETİNİ LÂLE'N N SIRRINDAN ALAN ŞA R, ABDULLAH SATOĞLU 33 Ceng z YARDİBİ - Cem C hang r ÜSTÜN Ceng z AYDEMİR - Erol ALKAN Kamuran KURU - Muhammet BARAN GİRİŞİMCİLİK AÇISINDAN TEKNOKENT KONUŞLU BİR FİRMA İNCELENMESİ 36 M. Ak f ÖZER 21. YÜZYILIN YENİ HASTALIĞI: STRES 42 GEÇMIŞ ZAMAN OLUR KI... 47 25.09.2013 Derg m zde yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına a tt r. Prof.Dr. Mehmet ARSLAN Prof.Dr. Nevzat AYPEK Prof.Dr. İzzet GÜMÜŞ Prof.Dr. Burhan AYKAÇ Prof.Dr. Rasih DEMİRCİ Prof.Dr. Harun TANRIVERMİŞ Doç.Dr. Mehmet Akif ÖZER Veli ÇELEBİ Osman BOSTAN Turgut AĞIRNASLIGİL Hüsnü POYRAZ Prof.Dr. İhsan ERDOĞAN Özdemir ÜNSAL Başyazı Ülkemizde, Eylül ayı genelde tüm insanlarımızın zamanlarının büyük bir kısmını eğitim ve öğretim hazırlıklarına ayırdıkları bir aydır. Yeni kayıtlar, yeni kayıtlarla birlikte ortaya çıkan okul kaygıları, okul masrafları vb gibi sorunlar Eylül ile birlikte aile gündemlerinin birinci konusu olurlar. Sistemle ilgili sorunlar ve çözüm önerileri ise eğitimle ilgilenen köşe yazarlarımızın öncelikli konuları arasında yer alırlar. Velilerimizin ve öğrencilerimizin eğitim-öğretim bağlamındaki oluşturdukları hazırlık manzaralarının önceki manzaralardan pek farklı olmadıkları gözlenir. Yine sistem sorunları üzerinde kafa yoran köşe yazarlarımızın ele aldıkları konuların da öncekilerle pek fazla benzerlik gösterdikleri görülür. Anlaşılan o ki, sistemle ilgili temel sorunlar bir yıldan öbürüne aktarılarak devam etmektedir. Hal böyle olunca “Okul yolu düz gider” dizesiyle başlayan okul şarkısı, anlaşılan bir gerçeklikten daha ziyade bir temenniyi yansıtmaktan öteye gitmiyor. “Okul yolu düz gider/Çocuklar bayram eder/Öğretmenler olmasa/Emekler boşa gider.” Okul yolu şarkısının sözlerine baktığımızda, eğitim-öğretimle ilgili üç temel öğenin vurgulandığını görüyoruz. Bunlar şarkıdaki sırasıyla okul, çocuk ve öğretmendir. Buradaki üç öğenin etkileşimi bağlamında öğretmenin merkezi bir rol oynadığı gözleniyor. Hâlbuki bu üç öğeyi birbirinden ayırdığımızda eğitim-öğretim kavramı açıkta kalır. Yani kavramın temsil ettiği gerçeklik ortadan kalkar. Bununla birlikte, sınıf ortamında oyun kurucu olarak öğretmeni kabul ettiğimizde -ki öğretmenin sınıftaki temel rollerinden biri oyun kuruculuk- öğretmen eğitim-öğretim faaliyetinin kalbi durumundadır. İstenen öğrenmeler, öğretmenin rehberliğinde gerçekleştirilir. Onun eğitsel rehberliği olmaz ise, istenen öğrenmeler bağlamında emekler boşa gidebilir. Diğer yandan öğretmen yönettiği grubun en deneyimli kişisidir. Dolayısıyla, sınıf içindeki tüm faaliyetlerin yönetiminden o sorumludur. Görünen o ki, sorumluluğunun bilincinde olan öğretmenlerle çalışan çocuklar gerçekten bayram ederler ve emekler boşa gitmez. Okul yolunun düz gitmesini, çocuk açısından okula erişimin kolay olması anlamında da değerlendirebiliriz. Her hangi bir servis aracına binmeden okula gidebilmek, okulda sınıf arkadaşlarıyla ders çalışmak, teneffüsler- 1 de ve hafta sonlarında okul bahçesinde rahat rahat oynamak okul yolunun düz olmasıyla açıklanabilir. Yoksa coğrafi şartlar nedeniyle okul yolunun her zaman düz olması mümkün olmayabilir. Çocuğun okuluna seve seve gitmesi/ gitmemesi, kendini bilişsel, duyuşsal ve beceri yönlerinden geliştirme gayreti içerisine girmesi/girmemesi okul yolunun düz/engebeli olmasıyla doğrudan ilişkilidir. Kim rahat olmadığı ortama isteyerek gider? Kim rahat ettiği ortama istemeyerek gider? Bu bağlamda, okul-öğrenci ilişkisi ve özellikle de sınıf-öğrenci ilişkisi önemlidir. Sınıf içinde de öğretmen-öğrenci ilişkisi birinci derecede önem arz eder. Özellikle okul öncesi ve ilköğretim birinci kademe öğrencileri için öğretmen-öğrenci ilişkisi hayati önem taşır. Söz konusu dönemlerdeki ilişkilerin niteliği öğrencinin gelecekteki eğitim hayatını anlamlı bir şekilde etkileyebilir. Dolayısıyla söz konusu dönemlerle ilgili öğretmen adaylarının seçimi ve yetiştirilmesi eğitim sisteminin birinci önceliği olmalıdır. Okul yolu şarkısının ikinci kıtası öğrencileri hedef almakta ve onlara; “Okul yolu taş olur/Çalışkanlar baş olur/Tembel tembel gezenin/İki gözü yaş olur.”dizeleriyle dolaylı olarak öğüt vermektedir. Eğer el üstünde tutulmak istiyorsanız, ağlamak istemiyorsanız mutlaka çalışkanlar arasında yerinizi almalısınız diyor. Motivasyon unsuru olarak da “baş olmayı” gösteriyor. Normal şartlar altında, başarı bilinçli çalışmanın sonunda elde edilen bir durumdur. Başarıdan birinci derecede öğrenci sorumludur. Veli ve öğretmen ise başarı şartlarının oluşturulmasında öğrencinin talep ettiği desteği vermekle yükümlüdürler. Bu bağlamda başarıyı; Öğrenci Sorumluluğu+Öğretmen Rehberliği+Aile Desteği şeklinde formüle edebiliriz. Bu formül her öğrenci için geçerlidir. Söz konusu şartlar sağlandığında “başarı” her öğrencinin kaçınılmaz kaderi olur. Okul yolunun “düz” olması, “taşlı” olmaması için öncelikle okul yönetimlerinin, öğretmenlerin ve velilerin öğrencilerle işbirliği halinde çalışmaları şarttır. Ancak söz konusu işbirliğinin sağlanabilmesi için adam akıllı bir eğitim politikasının olması gerekir. Adam akıllı bir eğitim politikasını olabilmesi için de adam akıllı devlet politikasının olması elzemdir. Adam akıllı devlet politikasını ise adam akıllı devlet adamları geliştirir. Eğer bir ülkenin insanları, çocuklarına iyi bir eğitim aldırmak için “eve yakınlık” ölçütü dışındaki eğitsel gerekçelerle okul arayışında oluyorlarsa, o ülkede adam akıllı devlet adamı kıtlığı var demektir. Buna bağlı olarak adam akıllı “devlet politikası” ve buna bağlı olarak da adam akıllı “eğitim politikası” oluşamaz. Hal böyle olunca da eğitim sistemi deneme tahtası olmaktan kurtulamaz. Yeni eğitim-öğretim yılı öğrencilerimiz, öğretmenlerimiz, velilerimiz ve eğitim sistemimiz için güzelliklere vesile olsun. 2 AVRUPA’DA KOOPERATİFÇİLİK* Emrah ÇELİK ** AVRUPA’DAKİ MODERN KOOPERATİFÇİLİK YAPILARI • Açık üyelik • Demokratik yapı (Bir üye=Bir oy) • Artan karın kooperatif işletmesi ile Modern kooperatifçiliğin kurucu lider- yapılan iş miktarı ile doğru orantılı olarak leri kendi anlayışlarını hemen hemen üyelere dağıtılması eş zamanlı olarak İngiltere, Fransa ve • Sınırlandırılmış sermaye geliri Almanya’da 19. Yüzyılın ortalarında geliş- • Yalnızca nakit satış tirmişlerdir. Burada temel nokta ortalama • Politik ve dini tarafsızlık bir vatandaşın hayatını tehdit edebilecek ihtiyaçlarının belirlenebilmesi olmuştur. • Eğitimi teşvik Bu kapsamda farklı sosyal ve politik çev- Rochdale liderleri piyasa ekonomisinin rede bulunan hedef kitlelerin özelliklerine sistemini değiştirmeyi amaçlamamışlarbağlı olarak odak noktaları her üç grupta dı. Onlar aslında mevcut sistem içerisinde (İngiltere, Fransa, Almanya) da farklılık kendi sermayelerini üretmeyi düşünmüşgöstermiştir. İngiltere’de tüketici merkez- lerdi. Amaçları ise üyelerinin kendi kendili bir anlayış benimsenmiş iken Fransa’da lerine idare edebildikleri işletmeler kuraesnaf odaklı bir kooperatifçilik konsepti bilmesiydi. Bu sayede Rochdale kooperaoluşturulmuştur. Almanya’da ise çiftçiler, tifi, üyelerinin kaliteli ve makul fiyatlı tüşehirdeki esnaflar ve tüccarlar hedef kitle ketim malzemeleri ile desteklenebilecekti. olarak seçilmiştir. Kar fazlasının bir bölümü üyelere destek amaçlı olarak tekrar dağıtılmaktaydı. MüşAvrupa’daki modern kooperatifçilik anlayıteri iskontosu olarak da anılan bu uygulaşının öncüsü olarak kabul edilen üç anlayış ma insanların çok büyük ilgisini çekti. bulunmaktadır. Bunlar İngiltere, Almanya ve Fransa’da uygulanan kooperatifçilik sis- Günümüzde, Britanya’da kooperatifçilik temlerdir. alanında özel bir kanun bulunmamaktadır. Fakat Uluslararası Kooperatifçilik İNGİLTERE- ROCHDALE PRENSİPLERİ Antlaşması(ICA) gereği, kooperatiflerin ihRochdale liderleri tarafından kendi koope- tiyaçları karşılanmaktadır. ratifleri için oluşturulan prensipler şu şekilFRANSA- DEĞİŞEN EKONOMİK SİSTEdedir: ME YÖNELİK FARKLI YAKLAŞIMLAR * Bu çalışma; Münkner H-H. (2013), “Worldwideregulation of co-operativesocieties – an Overview”, Euricse Working Paper n. 53 | 13 (http://www.euricse.eu/sites/euricse.eu/files/db_uploads/documents/ 1371044429_n2351. pdf) isimli makaleden esinlenerek hazırlanmıştır. ** Yüksek Lisans Öğrencisi (emrah2212@mynet.com) Fransa kooperatifçiliğinin kurucu liderleri, piyasaya hâkim olan ekonomik ve sosyal sistemi adaletsiz ve sömürücü olarak adlandırıyorlardı ve bu sisteme bir alternatif 3 geliştirmek istiyorlardı. Fransa’da esnaflar yeni endüstriyel üreticilerin birbirleri arasındaki rekabet nedeniyle çok büyük sıkıntılar çekiyorlardı. Çareyi fabrika işçisi olarak çalışmakta bulan esnaflar çok kötü iş ve yaşam koşullarına sahiplerdi. O zamanlarda Fransa’da, devletin vatandaşlarının sosyal güvenliğini sağlayabildiği bir sistem mevcut değildi. bölgelerde Raiffeisen ve Haas modellerini takip ederken, şehir merkezlerinde ise esnaf ve tüccarların tedarik kooperatifleri (ki aynı zamanda bütün halkın bankaları konumundaydılar),SchulzeDelitzchkonseptine uygun olarak meydana getirildi. HermannSchulze-Delitzch (1808-1883) bir jürinin bilgi ve tecrübesini birleştirerek, Fransa kooperatifçilik sisteminin kurucu kooperatifçilik sisteminde kurucu ve vekilliderlerinin amacı, daha adil ve insani bir liğin aynı kişi üzerinde toplanmasını öngöekonomik ve sosyal düzen yaratabilmekti. ren bir sistem kurdu. Bu ona bir kooperatif Bu konuda Hristiyan sosyalistlerinin veya kanunu yazma fırsatını yarattı ve bu model Marksist fikirlerin etkisinde kaldıkları söy- dünya çapında taklit edilen bir seviyeye lenebilir. Kaynaklara göre ilk Fransa koo- geldi. 1850’lerde kunduracılar ve maranperatifleri, işçilerin üretken kooperatifleri, gozlar için bir tedarik kooperatifi formaskendi kendilerine idare edilebilen işletme- yonu oluşturdu. Ayrıca yine 1850’de ilk ler ve devlet tarafından finanse edilen fab- kredi kooperatifini kurdu. 1858’e gelindirikalardı. Ayrıca kooperatif toplulukların- ğinde yüzden fazla kredi kooperatifi faadaki yaygın iş ve yaşam koşullarına alterna- liyet göstermekteydi. Bu kooperatiflerin tif bir model geliştirildi ve bu model daha sayısı giderek artıyordu ve bu işletmeler kendilerini Volksbanken yani halkın bankasonra İsrail’de de uygulandı. Fransa devleti sı olarak adlandırıyorlardı. Bu kooperatifler ilk önceleri kooperatifçilik konusundaki gedaha çok orta direk diye tabir edilen halk lişmeleri biraz şüphe ile karşılamıştı. Kooile ilgiliydiler. peratiflerin bağımsız yapısını ilan eden ilk kanun 1901’de yürürlüğe girdi. Koopera- Schulze-Delitzch Kooperatif Topluluklatifçilik konusundaki genel kanun ise 1947 rı Kanunu ilk kurumların yapılarına uyyılında uygulanmaya başlandı. gun olarak geliştirilmiş ve pratiğe oldukça yakın bir yapıdaydı. 1867 yılındaki Günümüzde Fransa’da kooperatifçilik anPrusya Kurultayı’nda önce Kuzey Almanlamında bütünüyle bir kanunlaştırma bu- ya Federasyonu’nda, 1889’da da bütün lunmamaktadır. Ancak özel kooperatif ya- Almanya’da yürürlüğe girdi. O dönem, bu pılarına ait sayısız kanun bulunmakta ve kanun Alman hukuk geleneklerine uygun bu özel kanunlar 1947’den beri yürürlükte bir yapıdaydı ve tam anlamıyla bir kanunolan genel kanunu destelemektedir. laştırma olarak adlandırılmaktaydı. Bu kaALMANYA- KOOPERATİFÇİLİĞİN ÖZEL BİR nun kooperatiflere kendi legal yapılarını kendi ihtiyaçlarına göre oluşturabilmek KANUN YAPISI İLE ORTAYA KONMASI konusunda bir özerklik tanıyordu. Ancak o Almanya’da modern kooperatifçilik, top- dönemde kooperatif toplulukları iş ortakrak reformları ve endüstriyel devrime lığı şeklinde adlandırılıyor ve kanun bu şebir tepki olarak 19. yüzyıl ortalarında or- kilde yorumlanıyordu. Daha büyük ölçekli taya çıktı. Kredi şirketleri ile tarımsal te- işletmelerle rekabet edebilmek için esnafdarik ve pazarlama kooperatifleri, kırsal lar ve perakendeci tüccarlar, daha ucuz ve 4 daha kaliteli hammaddeye ulaşma ihtiyacı hissediyorlardı. Bu ihtiyacı gidermek için bir kasaba veya bölgedeki kooperatifler alım güçlerini ortak bir havuzda müştereken birleştirmeleri gerekiyordu. Bu maksatla esnaf ve perakendeci tüccarlarca tedarik kooperatifleri kuruldu. Bütün üyeler liyakatli oldukları ve müşterek hareket etmeyi kabul ettikleri için, kooperatif üyeleri arasında hiçbir sınırlama olmaksızın borçalacak dengesi sağlanıyor ve bütün alımlar kiralama yöntemi ile de yapılabiliyordu. Günümüzde, Almanya’da 1867’den beri yürürlükte olan özel bir kooperatifçilik kanunu bulunmaktadır. Kooperatifler; ihtiyaç, işletim ve sorumluluk anlamında kendi gereksinimlerini karşılayabilecek şekilde dizayn edilmiştir. Bu yapı 3S ile de ifade edilmektedir. (Self-help, Self-administration, Self-responsibility). Kooperatif kurumları üyelerinin kanuni olarak da belirlenmiş ekonomik ihtiyaçlarını karşılamak zorundadırlar. Sonuç olarak, modern kooperatifçilik ha- reketinin Endüstriyel Devrim ile başlayan tarihinin üzerinden bir hayli zaman geçmiş olmasına rağmen, kooperatif işletmelerinin devlet ve ticari işletmelerden farklı bir yapısının olduğu ve bu nedenle farklı bir kanuni düzenlemeye ihtiyaç duyduklarının anlaşılması çok uzun bir süre almıştır. Genel olarak ülkeler kendilerine özgü bir takım özel kanunlarla kooperatifçilik hareketinin yasal çerçevesini belirlemiş olsalar da bu konuda genel geçer bir düzenlemenin uluslararası platformda yapılması ihtiyacı göze çarpmaktadır. Tanım, değerler ve prensipler anlamında uluslararası ölçekte bir değerlendirme 1995 yılında Uluslararası Kooperatifçilik Antlaşması (ICA) ile yürürlüğe girmiş, Birleşmiş Milletler 2001’de ve Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) 2002’de olmak üzere kooperatifçiliği resmi olarak tanımışlardır. Kooperatifçilik konusunda kanunlaştırma çalışmalarının gelecekte de geliştirilerek devam etmesi gerekmektedir. 5 KOOPERATİFLERİN KATMA DEĞER VERGİSİ VE KURUMLAR VERGİSİ KARŞISINDAKİ DURUMLARI S. Tunahan BAYKARA * GİRİŞ Kooperatif Kelime kökeni olarak Fransızca coopérative kelimesinden gelmektedir.** Kooperatifin Kanuni tanımının yapıldığı 24.04.1969 tarih ve 1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu’nda*** Kooperatif ; “Tüzel kişiliği haiz olmak üzere ortaklarının belirli ekonomik menfaatlerini ve özellikle meslek veya geçimlerine ait ihtiyaçlarını işgücü ve parasal katkılarıyla karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle sağlayıp korumak amacıyla gerçek ve tüzel kişiler tarafından kurulan değişir ortaklı ve değişir sermayeli ortaklıklara kooperatif denir.” Şeklinde tanımlanmıştır. İlgili Bakanlığa göre Kooperatiflerin esas amacı;**** yeteri derecede iktisadi güce sahip olmayan gerçek kişilerin meslek ve geçimlerine ait ihtiyaçlarını karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle rasyonel bir şekilde ve ekonomik olarak karşılamak ve temin etmekten ibarettir. Yoksa amaç, şirketlerde olduğu gibi ekonomik faaliyetlerden kâr elde etmek ve sermayeye maksimum düzeyde kâr dağıtmak değildir. Makalemizde ortaklarının belirli ekonomik menfaatlerini karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle sağlayıp korumak amacı olan Kooperatiflerin Türk Vergi Sistemindeki yeri ve Katma Değer Vergisi ve Kurumlar Vergisi mevzuatı karşısındaki du* Sayıştay Başkanlığı Sayıştay Denetçisi (tunahanbaykara@sayistay.gov.tr) ** http://tr.wikipedia.org/wiki/Kooperatif (Erişim Tarihi 25.07.2013) *** 10.05.1969 Tarih ve 13195 Sayılı Resmi Gazetede Yayımlanmıştır. **** http://www.giresuntarim.gov.tr/tr/dokuman/tar%20 koop.pdf (Erişim Tarihi 25.07.2013) “Sorulu Cevaplı Tarımsal Kooperatifçilik” Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Teşkilatlanma ve Destekleme Genel Müdürlüğü 2003 Ankara 6 rumunu anlatılacaktır. Makalemizde Kooperatiflerin vergi mevzuatı karşısındaki durumu öncelikle her vergi türüne ilişkin ilgili mevzuat özelinde aşağıda değerlendirilecektir. KURUMLAR VERGİSİNDE KOOPERATİF VE İŞLEMLERİNİN DURUMU 5520 Sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun “ Verginin konusu” başlıklı 1 inci maddesinde “ Aşağıda sayılan kurumların kazançları, kurumlar vergisine tâbidir” Denildikten sonra (b) bendinde Kooperatifler sayılmak suretiyle, Kooperatiflerin KV’ne tabi olacağı hüküm altına alınmıştır. Kurumlar Vergisinde kurum kazancı, gelir vergisinin konusuna giren gelir unsurlarından oluşmaktadır. Kanunun “ Mükellefler” başlıklı 2 inci maddesinde “Kooperatifler: 24/4/1969 tarihli ve 1163 sayılı Kooperatifler Kanununa veya özel kanunlarına göre kurulan kooperatifler ile benzer nitelikteki yabancı kooperatifleri ifade eder. “ Denilerek 1163 sayılı Kooperatifler Kanununa veya özel kanunlarına göre kurulan kooperatiflerin Kurumlar Vergisine mükellefleri arasında sayılacağı ifade edilmiştir. 5520 Sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (k) bendinde kooperatiflerin muafiyet şartlarına yer verilmiştir. İlgili bende göre; a-Ana sözleşmelerinde sermaye üzerinden kazanç dağıtılmaması, yönetim kurulu başkan ve üyelerine kazanç üzerinden pay verilmemesi, yedek akçelerin ortaklara dağıtılmaması ve sadece ortaklarla iş görülmesine (Yapı koopera- tiflerinin kendilerine ait arsalarını kat karşılığı vererek her bir hisse için bir iş yeri veya konut elde etmeleri ortak dışı işlem sayılmaz.) ilişkin hükümler bulunup, bu hükümlere fiilen uyan kooperatifler, b- Yukarıda a bendinde yer alan kayıt ve şartlara ek olarak kuruluşundan inşaatın bitim tarihine kadar yönetim ve denetim kurullarında, söz konusu inşaat işlerini kısmen veya tamamen üstlenen gerçek kişilerle tüzel kişi temsilcilerine veya Kanunun 13 üncü maddesine göre bunlarla ilişkili olduğu kabul edilen kişilere veya yukarıda sayılanlarla işçi ve işveren ilişkisi içinde bulunanlara yer vermeyen ve yapı ruhsatı ile arsa tapusu kooperatif tüzel kişiliği adına tescil edilmiş olan yapı kooperatifleri, Kurumlar Vergisinde muaf olacaklardır. 5520/4- (k) Bendinin Gerekçesinde de belirtildiği üzere Kooperatifler üyelerin mesleki ve geçimlerine ait ihtiyaçlarını, karşılıklı dayanışma ve yardımlaşma ile sağlanması esastır. Bu ilkeden hareketle, günümüzde kooperatif görüntüsü altında yürütülen ticari faaliyetlerin vergilendirme kapsamı dışına çıkmasını önlemek için kooperatiflere sağlanan muafiyet sınırlandırılmıştır. Tüketim ve Nakliye Kooperatifleri vergilendirilme kapsamına alınırken, günümüzde yapı kooperatifi adı altında faaliyet gösteren ancak gerçekte “Yap-Sat İnşaat” faaliyetinde bulunarak haksız rekabete ve vergi kaybına yol açan ve kooperatifçilikten beklenen sosyal amaçlarla örtüşmeyecek şekilde faaliyet gösteren oluşumların da vergilendirilmesi amaçlanmıştır. 5520/4- (k) Bendinin Gerekçesinin devamında “Kişilerin karşılıklı dayanışma ve yardımlaşma amacıyla bir araya gelerek konut ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurmuş oldukları yapı kooperatifleri ise muafiyetten yararlanmaya devam edeceklerdir.” Şeklinde ifade kullanılmıştır. Ancak Kanunlaşan metin ile Kanun metninin gerekçesinde bir çelişki vardır. Şöyle ki; gerekçede muafiyetten yararlanacak kooperatifleri “Konut Yapı Kooperatifleri” ile sınırlarken, Kanun metninde sadece konut değil aynı zamanda işyeri yapı kooperatiflerini de kapsayıcı şe- kilde “Yapı Kooperatifleri” denilmiştir. Sonuçta uygulanacak olan Kanun metni olduğu için ilgili bent ile tüm yapı kooperatiflerine muafiyetten faydalanma olanağı getirilmiştir. Diğer taraftan anılan Kanun ile ilgili olarak yayınlanan 1 seri no.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin***** 4.13.1 bölümünde Kooperatiflerin Kurumlar Vergisi muafiyetine ilişkin detaylı olarak konu ile ilgili gerekli açıklamalar yapılmıştır. İlgili 1 seri no.lu Tebliğin 4.13.1. bendinde muafiyet şartları genel olarak şu şekilde sayılmıştır: “Kooperatiflerin kurumlar vergisi muafiyetinden yararlanabilmeleri için ana sözleşmelerinde; Sermaye üzerinden kazanç dağıtılmamasına, Yönetim kurulu başkan ve üyelerine kazanç üzerinden pay verilmemesine, Yedek akçelerinin ortaklara dağıtılmamasına, Sadece ortaklarla iş görülmesine dair hükümlerin bulunması ve bu kayıt ve şartlara da fiilen uyulması gerekmektedir. Bu şartlara ana sözleşmelerinde yer vermeyen ya da yer vermekle beraber bu şartlara fiiliyatta uymayan kooperatifler, muafiyet hükümlerinden yararlanamayacaktır.” Yasanın “İstisnalar” başlıklı 5 inci maddesinin (1) inci fıkrasının (i) bendinde; “Kooperatif ortaklarının yönetim gideri karşılığı olarak ödedikleri paralardan harcanmayarak iade edilen kısımlar ile aşağıda belirtilen kooperatiflerin ortakları için; 1. Tüketim kooperatiflerinde, ortakların kişisel ve ailevi gıda ve giyecek ihtiyaçlarını karşılamak için satın aldıkları malların değerine, 2. Üretim kooperatiflerinde, ortakların üreterek kooperatife sattıkları veya kooperatifin üretim faaliyetinde kullanmak üzere satın aldıkları malların değerine, 3. Kredi kooperatiflerinde, ortakların kullan***** 03.04.2007 Tarih ve 26482 Sayılı Resmi Gazetede Yayımlanmıştır. 7 dıkları kredilere, Göre hesapladıkları risturnlar. Bu risturnların ortaklara dağıtımı, kar dağıtımı sayılmaz. Risturnların nakden veya aynı değerde mal ile ödenmesi istisnanın uygulanmasına engel değildir. Ortaklardan başka kimselerle yapılan işlemlerden doğan kazançlar ile ortaklarla ortaklık statüsü dışında yapılan işlemlerden doğan kazançlar hakkında risturnlara ilişkin istisna hükmü uygulanmaz. Bunların genel kazançtan ayrılmasında, ortaklarla yapılan iş hacminin genel iş hacmine olan oranı esas alınır. genel iş hacmine oranlanacaktır. Bu şekilde hesaplanan risturnların ortaklara dağıtılması halinde, dağıtılan bu kârlar ortaklar açısından kâr dağıtımı olarak değerlendirilmeyeceğinden, kazanç ve kâr dağıtımı niteliğinde sayılmayan bu tutarların kâr dağıtımına bağlı vergi kesintisine tabi tutulması veya ortaklarca gelir vergisi beyannamesi ile beyanı da söz konusu olmayacaktır Bu bent hükümleri, 29/6/2004 tarihli ve 5200 sayılı Tarımsal Üretici Birlikleri Kanununa göre kurulan Birliklerin üyeleri ile yaptıkları muameleler hakkında da uygulanır.” Denilmiştir. -Bütün kooperatifler için ortakların yönetim gideri karşılığı olarak ödedikleri paralardan harcanmayarak ortaklara iade edilen kısımlar, risturn istisnasından yararlanacaktır. Yönetim gideri olarak ödenen paraların risturn sayılabilmesi için kooperatif tarafından üyelere iade edilmesi gerekmektedir. İade nakden olabileceği gibi hesaben de olabilir Buna göre; yukarıdaki bentte, kooperatiflerde risturn istisnası düzenlenmiş olup tüketim, üretim ve kredi kooperatiflerinin ortakları için hesapladıkları risturnlar kurumlar vergisinden istisna edilmiştir. Kooperatiflerde, ortakların yönetim gideri karşılığı olarak ödedikleri tutarlardan harcanmayarak iade edilen kısımlar da kooperatifin türüne bakılmaksızın istisnadan yararlanacaktır -Tüketim kooperatiflerinde, ortakların satın aldığı malların kıymetine göre hesaplanan risturnların istisnadan yararlanabilmesi için satın alma fiilinin, “kişisel ve ailevi gıda ve giyecek ihtiyaçlarını karşılama” amacına dayalı olması gerekmektedir. Kooperatiflerin ortaklarına bu maddelerin dışında sattıkları mallardan (elektrikli ev aletleri, halı, mobilya v.b.) sağladıkları kazançlar kurumlar vergisine tabi tutulacaktır. İstisnalar ile ilgili olarak 1 seri no.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin “Risturn İstisnası” başlıklı 5.11. kısmında ilgili alt bentlerde belirtilen bazı koşullar hakkında detaylı açıklamalar yapılmıştır. İlgili Tebliğe göre istisnalara ilişkin şu özel hususlara makalede yer vermekte yarar vardır: -Üretim kooperatiflerinde, ortakların ancak kendileri tarafından üretilip kooperatife sattıkları mallar ile münhasıran kendi üretim faaliyetlerinde kullanmak üzere satın aldıkları malların kıymetlerine göre hesaplanan risturnlar istisnadan yararlanacaktır. -Risturn istisnası, yalnızca ortaklarla ortaklık statüsü kapsamında yapılan işlerden kaynaklanan kazançlarla ilgilidir. Bundan dolayı, ortaklarla yapılan işlerden doğan kazançlarla, ortaklardan başka kimselerle yapılan işlerden doğan kazançların ayrılması gerekmektedir. Ayırma işleminde, ortaklarla yapılan iş hacminin genel iş hacmine oranı esas alınacaktır. Burada öncelikle, ortaklarla ortaklık statüsüne göre yapılan yıllık iş hacmi saptanacak, daha sonra bu tutar, ortaklık dışındaki kişilerle yapılan iş hacmi de dahil olmak üzere kooperatifin yıllık 8 -Kredi kooperatifleri ve Tarımsal üretici birliklerinde risturn istinasına ilişkin olarak Tebliğde, Kanun metnindeki ifadeler aynen yer verilmiş, ilgili kısımda ayrıca farklı açıklayıcı ifadeler yer almamaktadır. KATMA DEĞER VERGİSİNDE KOOPERATİF VE İŞLEMLERİNİN DURUMU Katma Değer Vergisi Açısından durumu Maliye Bakanlığı Tarafından verilen özelgelerle anlat- makta fayda vardır. Zira KDV “mal ve hizmet teslimlerine” ilişkin bir vergi olduğu için kurumsal ayrım yerine işlemsel ayrım yapılarak kooperatif işlemleri açısından vergisel mahiyetin izahı daha doğru yapılabilecektir. KDV Mevzuatına göre genel olarak Kooperatiflerce sunulan hizmetler ve yapılan mal teslimleri Bir bedel karşılığı sunuluyor ise, Ve bu hizmet ayrı bir tüzel kişiliği yahut muhasebe sistemi olsun olmasın kendi bünyesindeki birimlerce sunuluyor, mal teslimleri de bu birimler tarafından yapılıyorsa, 3065 sayılı Kanunda açıkça istisna olduğuna ilişkin bir hüküm mevcut değilse Sunulan hizmetler ve mal teslimlerinde süreklilik niteliği varsa Katma Değer Vergisine tabi olacaktır. Şimdi örnek Özelgelerle bazı kooperatiflerin işlemlerinin KDV karşısındaki durumunu izah etmeye çalışalım; *Özelge-1******: Tarım Kooperatiflerine İlişkin verilen ilgili özelgede; “KDV Kanununun; 1/1 inci maddesinde, Türkiye de ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyetleri çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetlerin KDV ye tabi olduğu, 17/1 maddesinde, maddede sayılan kurum ve kuruluşların ilim, fen ve güzel sanatları, tarımı yaymak ıslah ve teşvik etmek amacıyla yaptıkları teslim ve hizmetleri KDV den istisna olduğu hükme bağlanmıştır. Kanunun 17/1 inci maddesi metninde ifade edilen tarımı yaymak, ıslah ve teşvik etmek amacı; toprak analizleri, tarla denemeleri, zirai araştırmaların yapılması; hububat, sebze ve meyve üzerine yapılan araştırma, inceleme ve ıslah çalışması, damızlık tohum ve hayvan yetiştirilmesi vb. gibi teslim ve hizmetleri ****** 20.03.2012 Tarih ve B.07.4.DEF.0.65.10.00 Sayılı Van Valiliği Defterdarlık Gelir Müdürlüğü Özelgesi kapsamaktadır. Bu çerçevede, Kooperatifinizin ilim, fen ve güzel sanatları, tarımı yaymak ıslah ve teşvik etmek amacıyla yaptığı teslim ve hizmetler KDV den istisna olacak, başka faaliyetinizin bulunmaması halinde KDV mükellefiyetiniz tesis edilmeyecektir. Ancak, Kooperatifinizin söz konusu istisna kapsamına girmeyen işlemleri genel hükümlere göre KDV ye tabi olacak ve KDV mükellefiyetiniz tesis edilecektir. Diğer taraftan, Kooperatifinizin piyasadan mal ve hizmet alımları genel hükümlere göre KDV ye tabi tutulacaktır.” Denilmiştir. *Özelge-2:******* Arsasını kat karşılığı müteahhide veren konut yapı kooperatifinin KDV karşındaki durumu hakkında ilgili özelgede “3065 sayılı KDV Kanununun 1/1 inci maddesi ile ticari, sınai, zirai, faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde Türkiye’de yapılan teslim ve hizmetler vergiye tabi tutulmuş, 2 nci maddesinin 5 inci bendinde ise trampanın iki ayrı teslim olduğu hükme bağlanmıştır. Aynı Kanunun 17/4-r maddesi uyarınca, kurumların aktifinde veya belediyeler ile il özel idarelerinin mülkiyetinde, en az iki tam yıl süreyle bulunan iştirak hisseleri ile gayrimenkullerin satışı suretiyle gerçekleşen devir ve teslimler KDV›den istisna bulunmaktadır. Arsa Karşılığı İnşaat İşinde Katma Değer Vergisi Uygulaması konusunda 30 seri no.lu KDV Genel Tebliğinin (D) bölümünde; arsa karşılığı inşaat işinde iki ayrı teslimin söz konusu olduğu, bunlardan birincisinin, arsa sahibi tarafından müteahhide arsa teslimi; ikincisinin ise müteahhit tarafından arsaya karşılık olarak arsa sahibine verilen konut veya işyeri teslimi olduğu ve karşılıklı olarak gerçekleşen arsa sahibi tarafından müteahhide arsa tesliminin ve müteahhit tarafından arsa sahibine konut veya işyeri teslimlerinin her birinin KDV’nin konusu******* 05/03/2012 Tarih ve B.07.1.G İB.4.16.16.02-300.11.92-105 Sayılı Gelir İdaresi Başkanlığı Bursa Vergi Dairesi Başkanlığı Mükellef Hizmetleri Gelir Grup Müdürlüğü Özelgesi 9 na girdiği belirtilmiştir. Söz konusu Tebliğde yapılan açıklamalardan da anlaşılacağı üzere kat karşılığı inşaat sözleşmesi kapsamında gerçekleşen işlemlerde vergiyi doğuran olay inşa edilen konutların arsa sahibine devir ve teslimi anında meydana gelecektir. Buna göre, arsanın bağımsız birim inşa edilmek üzere müteahhide tevdii sırasında arsa teslimi ile ilgili olarak vergiyi doğuran olay vuku bulmamakta, bağımsız birimlerin arsa sahibine teslim edildiği tarihte her iki teslim için (arsa ve bağımsız birimler) karşılıklı ve eş zamanlı olarak vergiyi doğuran olay meydana gelmektedir. Ancak, arsaya karşılık verilecek konutların tesliminden önce mülkiyetinin konut tesliminde bulunacak kişi ya da kurum adına tapuda tescilinin yapılması halinde arsa teslimi bakımından vergiyi doğuran olay tapuya tescil anında gerçekleşecektir. Yine aynı Tebliğde müteahhit tarafından arsa sahibine yapılan işyeri veya konut teslimlerinde emsal bedel üzerinden katma değer vergisi uygulanacağı ifade edilmiş olup, arsa sahibi tarafından arsa karşılığı bu bedel esas alınarak fatura düzenlenmesi gerekir. Öte yandan, 5904 sayılı Kanunun 13 üncü maddesinin (b) bendi ile KDV Kanununun 17/4-k maddesinde yer alan ‘‘konut yapı kooperatiflerinin üyelerine konut teslimleri›› ibaresi madde metninden çıkarılmış; 5904 sayılı Kanunun 16 ncı maddesiyle KDV Kanununa eklenen geçici 28 inci maddede de, ‘‘Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce bina inşaat ruhsatı almış olan konut yapı kooperatiflerince, üyelerine yapılan konut teslimleri katma değer vergisinden müstesnadır.’’ hükmüne yer verilmiştir. Konu ile ilgili yayımlanan 113 seri no.lu KDV Genel Tebliğinin 4 üncü bölümünde, 03.07.2009 tarihinden itibaren bina inşaat ruhsatı alan konut yapı kooperatifleri adına, bina inşaat ruhsatının alındığı tarihten itibaren KDV mükellefiyeti tesis edileceği, vergiye tabi işlemleri bulunmasa dahi sözü edilen 10 konut yapı kooperatifleri tarafından takvim yılının üçer aylık dönemleri itibariyle KDV beyannamesi verileceği, 03.07.2009 tarihinden önce veya sonra kurulan konut yapı kooperatifleri adına bina inşaat ruhsatı alınmadığı müddetçe KDV mükellefiyeti tesis edilmesine gerek bulunmadığı belirtilmiştir. Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde, kooperatifinize ait arsanın müteahhit firmaya işyeri veya konut karşılığı teslimi KDV’ye tabi bulunmakta olup, vergiyi doğuran olayın gerçekleştiği tarih itibariyle söz konusu arsanın kooperatifiniz aktifinde en az iki tam yıl süreyle kalmış olması halinde arsanın devri işlemi KDV Kanunun 17/4-r maddesi uyarınca KDV’den istisna olacaktır. Öte yandan, kooperatifiniz adına bina inşaat ruhsatı alınmadığı müddetçe KDV mükellefiyeti tesis edilmesine gerek bulunmamakta olup, vergiye tabi işleminizin bulunduğu tarihte KDV mükellefiyetinizin tesis ettirileceği tabiidir.” Denilmiştir. İlgili özelgeye göre işlem esasen KDV’ye tabidir. Ancak arsa kooperatifin mülkiyetine geçtiği tarihten itibaren 2 yılı aşan süre sonra müteahhide devir edilirse KDV Kanunun 17/4r maddesi uyarınca KDV den istisna olacaktır. *Özelge- 3********: Yapı Kooperatifi aktifinde kayıtlı taşınmazların üçüncü kişilere satışının vergi kanunları karşısındaki durumu hakkında verilen ilgili özelgede; “Kurumlar Vergisi Yönünden:…Yapı kooperatiflerinin kendilerine ait arsalarını kat karşılığı vererek her bir hisse için bir iş yeri veya konut elde etmeleri ortak dışı işlem sayılmaz. …Ancak, kooperatifinizin aktifinde kayıtlı dükkanların üçüncü kişilere satılması, Kurumlar Vergisi Kanununun 4/1-k maddesinde belirtilen şartlardan “sadece ortaklarla iş görülmesi” şartını ihlal etmiş olacağından, bu satış işleminin gerçekleştiği tarihten itibaren kurumlar vergisi ******** 25.07.2012 Tarih ve B.07.1.G İB.4.34.19.02-105[267-2012/VUK-1- . . .]-2285 Sayılı Gelir İdaresi Başkanlığı İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü Özelgesi mükellefiyetinizin tesis edilmesi gerekmektedir. Aynı Kanunun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde, kurumların en az iki tam yıl süreyle aktiflerinde yer alan taşınmazlar ve iştirak hisseleri ile aynı süreyle sahip oldukları kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan haklarının satışından doğan kazançlarının % 75’lik kısmı maddede belirtilen şartlar çerçevesinde kurumlar vergisinden müstesna tutulmuştur. Diğer taraftan, iki yıldan fazla süredir aktifinizde kayıtlı olan dükkânların satılması, taşınmaz ticareti kapsamında değerlendirileceğinden, bu dükkânların satışından elde edilecek kazancın Kurumlar Vergisi Kanununun 5/1-e maddesi kapsamında kurumlar vergisinden istisna edilmesi mümkün değildir… Katma Değer Vergisi Yönünden:… Kooperatifiniz aktifinde kayıtlı iş yerlerini üyeniz olmayan üçüncü kişiye satılması işlemi, Kooperatifin gayrimenkul ticareti yapan kurum mahiyetinde olması sebebiyle KDV Kanunu’nun 17/4-r maddesinde düzenlenen istisna hükmünden faydalanması mümkün olmayıp, Kooperatifiniz aktifinde kayıtlı iş yerlerinin 3. kişilere satışı genel oranda (%18) katma değer vergisine tabi olup, satış bedelinin emsaline göre açık bir şekilde düşük olması ve bu düşüklüğün sebebinin haklı bir sebeple açıklanamaması halinde emsal bedel üzerinden katma değer vergisi hesaplanması gerekmektedir.” Denilmiştir. *Özelge- 4********: Kooperatife ait arsanın kat karşılığı bir inşaat firmasına verilerek her bir hisse için bir konut elde edilmesi durumunda vergilendirmenin nasıl olacağı hakkında verilen ilgili özelgede; “Kurumlar Vergisi Yönünden:… Kooperatifinizin muafiyet hükmünden yararlanması mümkün olup kooperatifinize ait arsanın kat karşılığı bir inşaat firmasına verilerek her bir hisse ******** 22.03.2012 Tarih ve B.07.1.G İB.4.34.19.02-105[267-2012/VUK-1- . . .]-1123 Sayılı Gelir İdaresi Başkanlığı İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü Özelgesi için bir konut elde edilmesi halinde de, bu işlem ortak dışı işlem olarak kabul edilmeyecek ve muafiyetinizi etkilemeyecektir… Katma Değer Vergisi Yönünden: Katma Değer Vergisi (KDV) Kanununun; -1/1 inci maddesinde, Türkiye’de ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetlerin KDV ye tabi olduğu, -2/5 inci maddesinde, trampanın iki ayrı teslim olduğu, -4/2 inci maddesinde, bir hizmetin karşılığının bir mal teslimi veya diğer bir hizmet olması halinde bunların her birinin ayrı işlem olduğu, hizmet veya teslim hükümlerine göre ayrı ayrı vergiye tabi tutulacağı, -10/a maddesinde, mal teslimi ve hizmet ifası hallerinde malın teslimi veya hizmetin yapılması anında, 10/b maddesinde ise malın tesliminden veya hizmetin yapılmasından önce fatura veya benzeri belgeler verilmesi hallerinde, bu belgelerde gösterilen miktarla sınırlı olmak üzere fatura ve benzeri belgelerin düzenlenmesi anında vergiyi doğuran olayın meydana geleceği, -17/4-r maddesinde ise kurumların aktifinde veya belediyeler ile il özel idarelerinin mülkiyetinde, en az iki tam yıl süreyle bulunan iştirak hisseleri ile taşınmazların satışı suretiyle gerçekleşen devir ve teslimler ile bankalara borçlu olanların ve kefillerin borçlarına karşılık taşınmaz ve iştirak hisselerinin (müzayede mahallerinde yapılan satışlar dahil) bankalara devir ve teslimlerinin vergiden istisna olduğu, istisna kapsamındaki kıymetlerin ticaretini yapan kurumların, bu amaçla aktiflerinde bulundurdukları taşınmaz ve iştirak hisseleri teslimlerinin istisna kapsamı dışında olduğu, -27 inci maddesinde, bedeli bulunmayan veya bilinmeyen işlemler ile bedelin mal, menfaat, hizmet gibi paradan başka değerler olması halinde matrahın işlemin mahiyetine göre emsal bedeli veya emsal ücreti olduğu, hükme bağ- 11 lanmıştır. Ayrıca, KDV oranları KDV Kanununun 28 inci maddesinin verdiği yetkiye istinaden yayımlanan 2007/13033 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesi ile Kararname eki I sayılı listede yer alan teslim ve hizmetler için %1, II sayılı listede yer alan teslim ve hizmetler için %8, listelerde yer alanlar hariç olmak üzere vergiye tabi işlemler için %18 olarak tespit edilmiştir. Kararname eki I sayılı listenin 11 inci sırasında yer alan «net alanı 150 m² ye kadar olan konut teslimleri» % 1 oranında, Kararname eki listelerde yer almayan net alanı 150 m² yi aşan konut ve işyeri teslimleri ise % 18 oranında KDV ye tabi tutulmaktadır. Öte yandan, KDV Kanununun geçici 28 inci maddesine göre, 03/07/2009 tarihinden önce bina inşaat ruhsatı almış olan konut yapı kooperatifleri tarafından üyelerine yapılan konut teslimleri KDV den müstesnadır. 30 Seri No’lu KDV Genel Tebliğinin (D) bölümünde arsa karşılığı inşaat işinde KDV uygulamasına ilişkin açıklamalar yapılmıştır. Buna göre, arsa karşılığı inşaat işinde iki ayrı teslim söz konusudur. Bunlardan birincisi, arsa sahibi tarafından müteahhide arsa teslimi; ikincisi ise müteahhit tarafından arsaya karşılık olarak arsa sahibine verilen konut veya işyeri teslimidir. Arsa sahibi tarafından müteahhide arsa tesliminde, arsanın bir iktisadi işletmeye dahil olması veya arsa sahibinin arsa alım satımının mutat ve sürekli bir faaliyet olarak sürdürülmesi halinde, konut veya işyeri karşılığı müteahhide yapılan bu arsa teslimi KDV`ye tabidir. Ancak arsa sahibinin, gerçek usulde mükellefiyetini gerektirmeyecek şekilde, arızi bir faaliyet olarak arsasını daire veya işyeri karşılığında müteahhide tesliminde KDV uygulanmayacaktır. Ayrıca, 60 seri no.lu KDV Genel Tebliğinin 1.8. Arsa Karşılığı İnşaat İşlerinde başlıklı bölümü ile 8.2.2. Konut Yapı Kooperatiflerinin Üyeleri- 12 ne Konut teslimi başlıklı bölümlerinde konuya ilişkin açıklamalar yer almaktadır. Bu açıklamalar çerçevesinde, 1- Kooperatifiniz tarafından müteahhit firmaya yapılan arsa teslimi genel oranda KDV ye tabi olacaktır. Ancak, söz konusu arsanın en az iki tam yıl süreyle kooperatif aktifinde kayıtlı olması halinde arsa teslimi işlemi Kanunun 17/4-r maddesi kapsamında KDV`den istisna olacaktır. 2- Müteahhit firma tarafından Kooperatifinize arsa karşılığında yapılan konut tesliminde emsal bedel üzerinden fatura düzenlenerek, net alanı 150 m² ye kadar olan konutlar için %1, net alanı 150 m² yi aşan konut ile arsa ve işyeri teslimleri için %18 oranında KDV hesaplanacaktır. 3- Kooperatifiniz adına düzenlenen yapı ruhsatının; 3/7/2009 tarihinden önce alınmış olması halinde üyelerinize konut tesliminiz KDV Kanununun geçici 28 inci maddesi kapsamında KDV den istisna olacaktır. Ancak, yapı ruhsatının 3/7/2009 tarihinden sonra alınmış olması halinde üyelerinize net alanı 150 m² ye kadar konut tesliminiz %1, 150 m² nin üzerindeki konut teslimleriniz ile işyeri ve arsa teslimleriniz %18 oranında KDV ye tabi tutulacaktır.” Denilmiştir. Son özelgeyi KDV açısından kısaca açıklarsak öncelikle ortada 3 işlem vardır: 1-Kooperatifin-müteahhite arsa teslimi: Genel oranda KDV ye tabidir olacaktır. Ancak, söz konusu arsanın en az iki tam yıl süreyle kooperatif aktifinde kayıtlı olması ve kooperatifin arsa ticareti yapmaması halinde arsa teslimi işlemi Kanunun 17/4-r maddesi kapsamında KDV`den istisna olacaktır. 2-Müteahhitin-Kooperatife konutları teslimi: Müteahhit ticari olarak bu işi yaptıgından dolayı her halükarda KDV mükellefi olup Kooperatife teslim ettiği konutlarda KDV hesaplayacaktır. 3-Kooperatifin-Üyelerine konut teslimi: Bura- da 3.7.2009 tarihi çok önemli, yapı ruhsatının; 3/7/2009 tarihinden önce alınmış olması halinde üyelerinize konut tesliminiz KDV Kanununun geçici 28 inci maddesi kapsamında KDV den istisna olacaktır. Ancak, yapı ruhsatının 3/7/2009 tarihinden sonra alınmış olması halinde teslimler KDV ye tabi tutulacaktır. SONUÇ 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 3 üncü maddesinde; “ ….Vergi kanunları lafzı ve ruhu ile hüküm ifade eder. Lafzın açık olmadığı hallerde vergi kanunlarının hükümleri, konuluşundaki maksat, hükümlerin kanunun yapısındaki yeri ve diğer maddelerle olan bağlantısı göz önünde tutularak uygulanır. İspat:Vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya, ilişkin muamelelerin gerçek ma- hiyeti esastır. ” Denilerek Vergi Kanunlarında lafzın açık olmadığı durumlarda, vergilemede gerçek mahiyet esastır prensibinden hareketle vergi kanunlarının konuluşundaki maksat, hükümlerin kanunun yapısındaki yeri ve diğer maddelerle olan bağlantısı göz önünde tutularak uygulanacağı vurgulanmıştır. Kooperatiflerin 3065 Sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu ve 5520 Sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu karşısındaki durumun değerlendirilmesinde de Kanun maddelerinin birbirleri ile ilişkisi iyi analiz edilmelidir. Zira bir maddenin istisna kabul ettiği bir işlem bir başka maddede özel bir durumun ihlali şartına bağlı olarak vergiye tabi olabilmektedir. Bu açıdan makalemizde, kooperatiflerin Katma Değer Vergisi ve Kurumlar Vergisi karşısındaki genel durumları ile birlikte özelgelere de yer verilerek özel durumları da izah edilmeye çalışılmıştır. 13 TARIMSAL KOOPERATİFLERİN ÖNEMİ Oğuz KARAAHMETOĞLU * Demokrasinin temel kuralı, herkesin toplum içinde vatandaşlık hakkını kullanabilmesidir. Her birey bir işe sahip olma hakkına sahiptir. Türkiye Anayasası her vatandaşın yaşına ve cinsiyetine bakılmaksızın eşit haklara sahip olduğunu söyler. Maalesef bu eşit haklar dezavantajlı vatandaşlara iş sağlamada yetersiz kalmaktadır. Sorun sadece Türkiye’de değildir, bütün toplumlarda dezavantajlı vatandaşlar aynı sorunla karşı karşıyadır. İlk elde sosyal amaçları olan, demokratik değer yargıları üzerine kurulmuş ve resmi sektörden bağımsız faaliyetlerdir. Organizasyon yapıları; dernek, vakıf veya kooperatif olabilir. Topluma veya üyelerine yönelik çalışan, asıl amaçları kâr gütmek olamayan faaliyetlerdir. Sosyal ekonomi endüstriyel gelişimle ortaya çıkan bir ekonomik modeldir. Avrupa’da endüstri devrimi ile toplumda bazı sıkıntılar doğmuştur. Bu sıkıntıların çözüm arayışları sosyal ekonomiyi doğurmuştur. 18. yüzyıl başlarında Katolik kilisesinin harmonisi ile çözümler üretilmeye çalışılmıştır. Ancak 18. yy sonlarında bu harmoni çözüm üretemez duruma geldi. Sosyal ekonomi terimi ilk başlarda tutucu çevreler tarafından kullanılmaktaydı. Bu dönemde toplumdaki sosyal patlamaları ve devrimleri önlemek için sosyal ekonomi terimi ortaya atıldı. Ancak sosyal ekonominin gelişmesi 19. yy.da gerçekleşti. Amaç yerel ekonominin kalkınmasıdır. İsveç’te yerel kalkınmanın gerçekleşmesi için öncelikle kırsal kesim üzerinde çalışılmıştır. Özellikle insanlarının göç etmesi engellenmeye çalışılmıştır. 1980 ve 90 yıllarda köylerdeki okullar göç nedeniyle kapanmış ve köylerde yaşayan yaşlıların bakımı sağlanamamaya başlanmış. Sosyal kooperatifçilik anlayışı böylelikle kırsal kesimde geliş* Dr. Araştırmacı Yazar (koopkur@gmail.com) 14 meye başlamış, şehirlerde ise işsizliğin çözümü için sosyal kooperatifçilik uygulanmaya başlanmıştır. Kuzey İsveç’teki işsizliği önleyebilmek için bu bölgede çok sayıda turizm kooperatifi kurulmuş, banliyölerdeki işsizliği önleyebilmek için de özellikle göçmenler için yeni sosyal kooperatifler kurulmuştur. Bu bölgelerde özellikle evlerde hizmet kooperatifleri açılmıştır. İsveç kooperatif hareketleri açısından incelendiğinde birçok ülkeye model olabilecek bir kooperatif tarihi geçmişine sahiptir. İsveç’de Ceatiring, kahve, Meyve satışı, Fuarlar, el sanatları, tekstil üretimi, gibi çeşitli alanlarda kurulan kooperatifler, hiç şüphesiz bu ülkenin sosyal yapısının bir sonucu olarak karşımıza çıkar. Doğru olan budur, İsveç de kurulan Sosyal iş kooperatifleri amacı, iş hayatına giremeyen insanlara iş ortamı sağlamaktır. Sosyal firmaların amacı kâr etmek değil, sosyal gelişime katkı sunmak ve katılımcılığı artırmaktır. Türkiye tarımsal yapıya sahip bir ülke idi. Bu sebeple tarım kooperatifçiliğin ilk defa kurulması ve yaygınlaşması şüphesiz doğru bir gelişmedir. Zira Ülkemizde esnafın kalkınması için çiftçilerin kalkınması gereklidir. Parası olan çiftçi, esnafı da kalkındırır. Bu zincir neticesinde kırsal kalkınma için örgütlenme çalışmalarında kooperatifçilik çok büyük önem arz etmektedir. Ülkemizde, kırsal alanda yaşayan ve geçimini topraktan sağlayan insanlarımızın gelirini artırmak ve refah düzeylerini yükseltmek için kullanabileceğimiz en önemli araçlardan biri de tarımsal kalkınma kooperatifleridir. Mahsulü ya da ürünü para eden çiftçinin ilk yaptığı, evlenecek çocuğu varsa düğün yapmak, yoksa ev eşyası almak ya da yenilemektir. Yapılan bu alışverişler neticesinde, çiftçi sayesinde esnaf da kalkınır. Kooperatifçiliğin temeli, işbirliği, karşılıklı dayanışma ve yardımlaşmadır. Bu temel değerler, Türk toplumunun her kesiminde yer bulduğu gibi; tarım kesiminde özellikle imece, keşik vs. isimler altında yardımlaşmanın çok güzel örnekleri olarak, tarihin içinden süzülerek günümüze kadar gelmiştir. Kooperatifler, ucuz girdi temininden başlayarak, verimli üretim ve yetiştiriciliğe, tarımsal hammaddelerin işlenmesine ve ürünlerin etkin pazarlanmasına kadar birçok ekonomik faaliyette bulunan çiftçi örgütleridir. Tarımsal amaçlı kooperatiflerin en önemli yararlarından biri de “tarım-sanayi entegrasyonunu” sağlamak ve “insanlarımızı kendi toprakları üzerinde doyurmak” tır. Bu suretle kırsal yörelerde yaşayan ve ülke nüfusunun tamamına besin üretmek gibi meşakkatli bir görevi üstlenen insanlarımızın, atalarından devraldıkları kökten bağlı bulundukları ve üzerinde atalarının mezarlarının da bulunduğu bu topraklardan kopmadan, yerinde istihdamları, ürünlerini işleyerek kıymetlendirmeleri ve değer fiyatına satabilmeleri imkân dahilinde olmaktadır. Kooperatifçilik, birlikte iş yapma, birlikte çalışma, kısaca işbirliğidir. O halde kooperatifçilik, ortakları için bir fayda unsuru, yöneticiler için bir ekonomik faaliyet, çalışanlar için, bir istihdam kaynağı ve ülkemiz için de bir kalkınma aracıdır. Tarımsal amaçlı kooperatifler ekonomik hizmetleri yanında belirli bir grubun korunması, toplum refah ve huzurunu oluşturan fikri ve ahlaki kalkınmanın desteği oluşu, ortaklarının bilgi-görgü ve disiplinlerinin artması konularındaki çabalarıyla uygulama alanları oldukça genişleyen organizasyonlardır. Kooperatiflerle bir araya gelen insanlar, yalnız müşterek ekonomik ihtiyaçlarını sağlamak bakımından değil, aynı zamanda müşterek his, toplumsal ve ahlaki hayat anlayışı konularında da birbirlerine ve topluma katkıda bulunmuş olmaktadırlar. Kooperatifler başlı başına bir amaç olmayıp, daha ziyade araç durumunda bulunduklarından, rasyonel üretim için sermayeyi veya emeği teknikle birleştiren yolları ve usulleri arayıp buldukları gibi, üretim araçlarının ve tek başına çok büyük varlıklar gösteremeyecek olan küçük üreticilerin bir araya gelmelerini sağladıklarından ve dolayısıyla da ferdi ekonomiye olan faydaları yanında, toplumsal kalkınmanın da temellerinden birini oluşturmaktadır. Tarımsal amaçlı kooperatifler yetiştirilen veya üretilen ürünlerin pazarlanmasında aracıları tamamen ortadan kaldırmazsa da çoğalmalarını frenler ve aşırı kazanç hırsı ve uygulamalarını ciddi ölçüde zayıflatır, hayat pahalılığını hafifletir, spekülasyon eğilimlerini önler. Bu bakımdan kooperatifler kurucu, yapıcı, birleştirici ve eğitici amaçlara hizmet ederler. Tarımsal amaçlı kooperatifler çok defa tarımsal reform programlarının vazgeçilmez araçları olarak da kabul edilirler. Zira kooperatifler, tarımsal üretim dalında, yeni çıkan yetiştiricilik usullerinin uygulanmasında, bitkisel ve hayvansal üretim ve tarımsal hammaddelerin işlenmesi konularında yeni çeşitlerin geliştirilmesi, adaptasyonu, uygulamaları ve tanıtımlarında, pazarlamada, satın almada, kredi sağlamada ve diğer hizmetlerin sağlanmasında oldukça etkili olabilmektedirler. Ayrıca kırsal alanda çiftçilerin gelirlerinin yükselmesi, kırsal kesimde endüstrinin kurulması, dağınık arazilerin kooperatifçilik bünyesi ve mantığında toplulaştırılması, arazi ıslah çalışmalarının yapılması, sulama şebekelerinin yapımı ve tadili, tarım sigortası uygulamalarının yapılması, kalifiye hayvan yetiştiriciliğinin teşviki gibi konularda toplum ve ortakları yararına çalışan vazgeçilemez oluşumlardır. Ayrıca kuruldukları merkezlerde ve çalışma bölgelerinde yarattıkları bir çok sosyal etkinlik de mevcuttur. Bu kapsamda kırsal hayatın iyi organize olmamış, dağınık yaşam tarzı, beraber çalışma faaliyetleri ile daha uyumlu hale getirilmektedir. Kırsal kesimin durgun ortamı dinamik bir ortama dönüşmekte, dayanışma ve yardımlaşma duygularının gelişmesi ile 15 daha açık görüşlü, daha az ferdiyetçi bireyler oluşması ile yüksek karakter anlayışlı gruplar oluşturur. Kooperatifler kitle eğitimine olumlu katkılar yaparak çiftçilerin çeşitli iş metotlarına aşina olmalarına, demokratik olarak idare etme-edilme koşullarına alışmalarına yardım eder. Bu şekilde iyi çiftlik idarecisi, pazarlamacı, pazarlık gücünü kullanabilen, fikirleri tartışılan, fikirleri tartışan, doğruları araştıran yerel halk liderlerinin gelişmelerine de yardım eder. Bu gelişmeler, az gelişmiş toplum gruplarının daha üst düzeyde toplumlar haline gelmesini sağlar. Gerek fertler gerekse onun ait olduğu toplum, birlikte alım-satım, ödünç alma- verme, makine kiralama, değişik üretim faktörlerini tanıma, alıp deneme ve benzeri dışa dönük tutumlarla, kapalı ekonomi tipinden ayrılarak pazar için üretimde bulunan üretici gruplarına dönüşürler. Bu faaliyetler sonucunda insanlar arasındaki ekonomik ilişkilerin yanı sıra sosyal bağlar da kuvvetlenir ve iyi ve kötü günlerde dayanışma içerisinde olabilen toplumlar ortaya çıkar. Gerek ekonomik gerekse sosyal kazançlarla toplumların hayat standartları yükselir, güçlü orta sınıflar doğar, değişik ekonomik güçte bir sürü küçük oluşum, kişi ve çiftliklerin yerine bir arada ortak amaç için çalışan belli bir refah düzeyine ulaşmış toplumlar oluşur. Bu nedenle kooperatifçilik ve kooperatifçilik mantığı, kırsal kalkınmanın gerçekleşebilmesi için vazgeçilmez bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Gerek eğitim, gerek sosyal yaşam gerekse ekonomik güçler açısından farklılıklar gösteren kırsal alandaki insanların belli bir standardı yakalayarak kalkınabilmesi için ülkemizde kooperatifçilik ve kooperatifçilik faaliyetleri mutlak surette desteklenmelidir. Kırsal alanda kalkınmanın yanında kırsal üretim ile elde edilen ürünlerin en sağlıklı yöntemlerle elde edilebilmeleri, muhafazaları ve 16 işlenmeleri konusundaki çalışmaların ortak bir güç altında yapılması ile kırsala taşınacak olan tarımsal sanayi işletmeleri ile kırsaldaki istihdam sorunu da çözülmüş olacaktır. Araştıran, ilgilenen merakla sorular soran bir üretici kitlesinin oluşması hem üretimi hem de üretimin kalitesini arttıracaktır. Üretimde kullanılan çeşitli yöntemlerle pazara arz konusundaki sıkıntılar da çözülmüş olacaktır. Klasik üretimlerin yanında globalleşen dünyada oldukça büyük bir hızla talebi artan organik üretim yöntemleri kırsala da yerleşecek ve bu da pazarlama da bir çok kolaylıklar ve alternatifler getirecektir. Kısacası kooperatifçiliği kırsal kalkınmanın temeli olarak görür ve ona göre çalışmalar yaparsak kırsalda hedeflediğimiz kalkınmaya çok daha kolay ve kısa zamanda ulaşabilir, ülke ekonomisinde ve istihdamda mevcut birçok sorunu yerel olarak çözme şansına sahip olabiliriz. Gerek ekonomik gerekse üretimsel alternatifler kırsalın sosyo-ekonomik dengelerinde ciddi artışlar yapacak, eğitim seviyesi yükselecektir. Kooperatifçilik sayesinde, kooperatifler ve dolayısıyla ortakları tarafından yetiştirilen ürünlerin artan kalitesi esnafa da aynı oranda yansıyacaktır. Üretilen mallar kaliteli olunca esnafın rafına gelen, esnafın sattığı mal da kaliteli olacaktır. Arz ve talep dengesinde artan kaliteden dolayı bir artış olacak ve bu da esnafın cebine kazanç olarak girecektir. Ülke ekonomisinin aslında temel taşlarını oluşturan esnaf ve çiftçi, kooperatifçilik vasıtasıyla sosyo-ekonomik açıdan birlikte kalkınacaktır. Kırsal kalkınma amaçlı kooperatifler aracılığıyla yapılan yatırımlar, sadece çiftçilerin sosyoekonomik kalkınmalarını sağlamakla kalmayıp esnafın da çiftçi aracılığıyla ekonomik olarak kazanç ve refah elde etmesini sağlamaktadır. BIR ALMAN KAMU YÖNETICISININ TOPLUMSAL VIZYONU VE ULUSLARARASI RAIFFEISEN BIRLIĞI’NIN (IRU) OLUŞMASI* Gülsen SARAY ** Alman halkında eski çağlardan beri kooperatif mahiyette bir düşünce ve eğilim mevcuttu. Köylerdeki ortaklaşa tarla, orman, koruluk, bent, sulama kanalı, fırın ve değirmenler, esnaf birlik ve loncaları ve Hanse denilen ticaret birliği gibi davranışların bir kısmı zamanımıza kadar gelmiştir. 1743’de Oberharz-Lehbach köyünde “Cenaze Kaldırma Sandığı”, 1778’de Hamburg’da bir “Tasarruf Sandığı”, 1816’da Breslau’da “Çuhacılar Kooperatifi” kurulmuştur. 1964’de Mainz Kardinali Emmanuel von Kettler, “İşçi Meselesi ve Hıristiyanlık –Die Arbeiterfrage und das Christentum” eserinde, kooperatifçilik fikrinin insanlığın tabii ve temel kanunu olduğunu söyleyerek kooperatifçiliği, Hristiyan ahlakı ile bağdaştırıyordu. 19.yy da sanayileşme, kırsal kesimdeki çiftçilere özgür düşünce ile beraber ekonomik mobilite ve otonomi kazandırdı. Bu çiftçiler ekonomi konusunda bilgisiz olmalarından dolayı aşırı borçlandılar ve simsarların elinde topraklarını kaybetmeye başladılar. *Bu çalışma, http://www.iru.de/ ; http://www.raiffeisen. de/der-drv/drv-historie/ ; http://en.wikipedia.org/ wiki/Raiffeisen web sitelerinden ve Nurettin Hazar’ın, T.C. Ziraat Bankası Kültür Yayınları tarafından 1988 tarihinde basılan “Kooperatifçilik Tarihi” adlı kitabında yararlanarak hazırlanmıştır. ** Gazi Ün. SBE Doktora Öğrencisi (synergy.saray@gmail.com) Raiffeisen’in felsefesine göre, fakirliğe karşı savaşta önce bağımlılıktan kurtulmak gerekmekte idi. Kendi kendine yardım, kendi kendini yönetmek ve kendi kendisi için mesul olmak (Selbsthilfe, Selbstverwaltung and Selbstverantwortung) ilkelerini yaşama geçirerek sadakadan, politikadan ve borç simsarlarından kurtulmanın mümkün olabileceğini düşündü. Sosyal reformcu ve bir kamu yöneticisi olan Friedrich Wilhelm Raiffeisen (1818-1888) dokuz çocuklu Alman bir çiftçi ailenin yedincisiydi. Flammersfeld Belediye Başkanı iken kendi kendine yardım gayesiyle kooperatif fikrini geliştirdi. 1864’de “Thrift and Loan Society - Darlehnskassen-Verein” ilk kooperatif tasarruf ve kredi bankasını ve kırsal- bölgesel kesim kredi birliğini kurdu. Karşılıklı yardım esasına dayanarak ekmek birliği ve tahıl için kooperatif öncesi bir örgütlenmeye gitti. Raiffeisen kooperatifi çiftçilere önce tohum ve sığır verdi. Kredi kurumları para işlemlerini ve özel birimler de kırsal emtia işlerini devraldı. Süt, şarap, satın alma ve pazarlama kooperatifleri kuruldu. Birkaç sene içinde kooperatiflere rehberlik etmek için bölgesel düzeyde ilk merkezi kurum olan “Rhine-Prusya Tarım Toplumu’nu” oluşturdu. 1872’de Neuweid ’de küçük kredi bankaları arasında likidite dengesini sağlamak için 17 ilk kez Kırsal- bölgesel merkez bankası olan Ren Tarım Kooperatif Bankası’nı (Rheinische Landwirtschaftliche Genossenschaftsbank -Rhenish Agricultural Cooperative Bank) oluşturdu. 1881’de kurduğu ve bugün hala adını taşıyan yayınevi, 1975’de Alman Kooperatif Yayınevi (Deutscher Genossenschafts-Verlag) ile birleşti. 1877’de “Kırsal Bölge Kooperatiflerinin Avukatlar Derneği (Anwaltschaftsverband ländlicher Genossenschaften)” ilk bölgesel kooperatifler birliği oldu. Raiffeisen 1881 yılında kooperatifler için ortak satın alma avantajlarından yararlanmak amacıyla, bir ticaret toplumunu ilk emtia merkezi olarak kurdu. Raiffeisen, çiftçilerin çoğunun az parası olduğu için köylerde, kar amacı gütmeyen mali kooperatiflerden olan kredi birliklerinin kurulmasında hisseli sermayeye karşı çıktı ve sınırsız ortak yükümlülük esasına dayandı. Bugün sosyal sermaye olarak da adlandırılan kırsal kesimin güçlü toplumsal bağlarının suiistimal edilmesine karşı çıkarak idarecilerin gönüllü olarak çalışmalarını, etik ve maddi sorumluluklarını vurguladı. Raiffeisen Bankaları kırsal kesimin dinamiklerini kullanarak hizmet sundular. Bugün Raiffeisen Kredi Birlikleri, Raiffeisen Merkez Bankası, Alman Halk bankaları ve Raiffeisen Bankaları Birliği, Raiffeisen Romanya, Hollanda Robobank, Luxembourg Banque Raiffeisen, gibi birçok kuruluş bu ismi taşımaktadır. dahil birçok ülkeden Tarım ve Zirai kredi kooperatifleri temsilcilerinin de katıldığı “Dünya Raiffeisen Günü”nde Uluslararası Raiffeisen Birliği (IRU- International Raiffeisen Union) kurulmuş ve Raiffeisen kooperatifçiliği ülküsünün korunması, geliştirilmesi, gelecek nesillere aktarılması ve uygun araçlarla yeryüzünde gerçekleştirilmesi hedeflenmiştir. Birliğin asil üyeler (regular members- Ordentliche Mitglieder) ve geliştirici üyeler (Promoter members- Fördernde Mitglieder) olmak üzere iki türlü üyesi vardır. Türkiye’den Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliği, Pancar Ekicileri İhtihsal Kooperatifleri Birliği (Pankobirlik) birliğin asil üyeleri ve Türk Kooperatifçilik Kurumu geliştirici üyeleri arasındadır. Şimdiki IRU Yönetim Kurulu 11 kişiden ibarettir. Temsil edilen ülkeler: Avusturya, Belçika, Almanya, Fransa, Hindistan, İtalya, Japonya, Lüksemburg, Hollanda, İsviçre ve Türkiye. IRU’nun eylemleri gönüllüdür ve ücret ödenmez. IRU ’nun bugün 36 ülkeden 61 üyesi mevcuttur. Dünyada 900.000 den fazla kooperatifte, 100 ülkeden 500.000 üye Raiffeisen ’in fikirlerine dayanmaktadır. IRU dünya çapında ülkelerdeki birçok kooperatiflerin örgütlerinin gönüllü katıldıkları bir birliktir. Birliğin hedefleri, Raiffeisen fikriyatını korumak, yaymak ve uygun araçlarla küreselleşmek üzere, üyeler arasında fikir ve tecrübe alışverişinde bulunmak ve özellikle bir dokümantasyon merkezi kurulmasını sağlamaktır. IRU, herhangi bir ticari faaliyet veya politik ekonomi tasavvurunda değildir ve mevcut kurumlarla rekabet yarışına girmez. 1897’de Fransız Raiffeisen Kooperatiflerinin kongresinde Louis Durand tarafından Internationale Raiffeisen-Genossenschaftsverband (Uluslararası Raiffeisen Kooperatifleri Birliği) kurulması önerilmiştir. Frederich Wilhelm Raiffeisen’in 150. doğum IRU, gelişmekte olan yarı ve tam ve sanayıldönümü olan 30 Mart 1968 de, Türkiye yileşmiş ülkeler arasında tecrübe alış verişi 18 yapmakta ve birikimlerine dayanarak kooperatifçiliği düzenleyici çerçevenin dünya çapında iyileştirilmesine ve farklı ülkelerdeki kooperatifçilik anlayışının yanlış gelişmesini önlemeye çalışmaktadır. IRU bu tecrübe ve gelişmeleri, merkezi bilgi merkezi olarak üyelerine çeşitli vasıtalarla iletmektedir. Hindistan’da Bombay, Kanada’da Montreal ve Panama dokümantasyon merkezleri üyelerine çeşitli raporlar, ülke raporları ve malzemeler sunmaktadır. IRU, kooperatif-kalkınma projelerine kendisi girişmez fakat üyelerinin faaliyetlerini koordine ederek, kim, nerde, kiminle, hangi projeyi yapıyor ve ne tür problemlerle karşılaşıyor soruları üzerinde bilgi verir. Her iki senede bir IRU seminerleri düzenlenir. Bunlar Türkiye, Belçika, Uruguay, Hindistan, İtalya, Kenya, Arjantin, Tayland ve Macaristan’da düzenlenmiştir. Bu seminerlerin ana temaları kural olarak “kooperatif denetimi, eğitim, danışmanlık, kredi ve emtia kooperatifleri için temel yasal koşullar, kooperatif bağlantı ağları oluşturmak, bankacılık denetimleri ile kooperatiflerin işbirliği ve Devlet ile kooperatifler arasındaki ilişkiler” başlıklarını kapsamaktadır. Raiffeisen ’in Temel Prensipleri şöyle sıralanabilir: Kendi kendine yardım: Güç birliği ile mali imkânlarını artırarak sermaye eksikliğini telafi etmek; Ortak bir kooperatif girişimle pazara erişim ve rekabetle piyasada kendi konumunu iyileştirmek; Daha iyi ekonomik ihtiyaçlarını karşılamak. Öz yönetim: Raiffeisen kooperatif toplumun iç koşullarını üyeler iç demokrasi ile kendileri düzenleyerek dış etkilerden korurlar ve böylelikle herhangi bir üçüncü tarafın emrine tabi olmazlar; Ortak ekonomik girişimlerde Üyeler karar alır. Öz sorumluluk: Kurumsal bakımdan ve üçüncü taraflara cevap vermekten üyeler kendileri sorumludur. Karşılıklı ortak sorumluluk ekonomik yaşamda güven oluşturur. Raiffeisen Kooperatiflerine üyelik gönüllüdür ve hak ve yükümlülükleri kapsar. İsteyen kooperatife girmekte ve çıkmakta serbesttir. Üyelerin promosyonu: Raiffeisen Kooperatifleri toplumu üyelerini ihtiyacı olan hizmete yönlendirir. Üyenin terfi alması demek, uzun vadede pazar paylarının sürekliliği, pazarın genişlemesi, varlık değerleri ve ödeme gücünün korunması demektir. Sosyal politika veya ekonomik çıkarlar gaye olmaz. Açık- serbest üyelik: Yasal çerçevede kooperatife isteyen katılır. Raiffeisen Kooperatifleri toplumu kısıtlı üye sayısına dayanmaz. Kimlik ilkesi: Raiffeisen ayni zamanda hem kişilerin, hem de üyelerin ortak sahiplendiği kurumsal bir birliktir. Üye ve Kooperatif arasında üç aşamalı bir bağlantı vardır. Üye sermaye sahibidir, karar ve denetim işlevini tutar ve hizmet alıcıdır. Üyeler arasındaki ticari ve sosyal gurup ilişkileri karşılıklı bağlantılıdır. Kenetlenme prensibi: Büyüklük, yerelleşme ve bölgesel eğilimlerden dolayı kenetlenme, kendi kendine yardım prensibini büyütür ve bağlı olan her kooperatifin promosyon kapasitesini artırır. Danışmanlık, rehberlik ve eğitim işlevleri olan idari kurumların denetim işlevleri, bölgesel kooperatiflerin kendilerinin gerçekleştiremedikleri görevleri yaptıkları için hayati önem taşır. Yerindenlik ilkesinin kooperatif prensibi bu kenetlenme içinde işbirliğinin temelidir. 19 Kapsamlılık; bölgesellik prensibi: Bir kooperatifin coğrafi eylem aralığını anlamak mümkün olmalıdır. Âdem-i merkeziyet ilkesinde küçük birimler yüksek esneklik payı, pazar ve müşterilere daha yakın olması ile stratejik rekabet avantajı vardır. Yerinden koşullarda iletişim zincirleri ve karar verme süreleri kısadır. Kooperatifler üyelerinin ihtiyaçlarını karşılayabilir. Bundan dolayı kişisel ilişkiler, sosyal kontrol ve üyelere yakınlığı korunmalıdır. eder fakat kollektivizmi reddederler. Devletten eşit şans, bozulmamış rekabet ve hukuki çerçeve isterler. Umumun refahı için çalışmazlar veya kamusal görevler üstlenmezler, siyaseten bağımsızdırlar. Kooperatifler sadece üyelerinin ekonomik düzeyini geliştirir. Birleşmiş Milletlerin 2012’yi Kooperatifler Yılı olarak ilan etmesiyle IRU, Bonn’daki eski Alman Parlamento binasında “Gelecek için bir model: Raiffesen fikri” adında 3 Kooperatiflerde devletten bağımsızlık: Ra- Mayıs 2012 tarihinde Uluslararası Raiffeiiffeisen Kooperatif toplumları üyelerine sen Konferansı düzenlemiştir. aittir, onlara önem verir ve güçlendirirler; Sosyal, sosyo-politik ve ekonomik hedefle- IRU, birçok uluslararası kuruluşla (World re araç olmazlar ve hükümet eylemlerinin Bank, ILO, ICA, WOCCU, COPAC, Cooperayerini almazlar; Sosyal işlevleri dolaylı ola- tives Europe and FAO gibi) ilişkilerini sürrak yerine getirirler. Demokratik prensip- dürmektedir. Uluslararası kooperatiflerin leri koruyarak, hür vatandaşların bireysel liderlerinin, ortak siyasi diyalog yoluyla, sorumluluğunu artırır, kişiyi işin merkezine kooperatifçiliğin dezavantajlı olduğu ülkebireyi ve performansını koyarak serbest lerdeki temel koşulları üzerinde olumlu etrekabeti teyit ederler. Dayanışmayı talep kileri olacağına inanmaktadır. 20 İMAJ YÖNETİMİ STRATEJİLERİ M. Akif ÖZER * Gerek kişisel imaj yönetiminde gerekse de örgütsel imaj yönetiminde başarıyı yakalayabilmek için bazı kurallara uymak ve bazı stratejileri uygulamak gerekmektedir. bilirler ve davranışlarını iyi bir izlenim bırakacak şekilde ayarlarlar. Başkaları üzerinde bıraktıkları izlenime ve etkiye hiç aldırmayan, davranışlarını hiç kontrol etmeyen ve dikkatli hareket etmeyen kişiler ve örgütler, bilerek veya bilmeyerek olumsuz imaj oluştururlar (Peker-Aytürk, 2002:127). Bu süreçte imaj yönetimi stratejileri büyük önem taşır. Çünkü iyi uygulanan imaj yönetimi teknikleri, olumsuz sürecin etkilerini en aza indirir. Kişi olarak iyi bir izlenim oluşturmanın ilk kuralı, kişilik sahibi olmaktır. Kişilik sahibi olmak da özü ve eylemi bir olmak, doğru ve dürüst olmak yani tutarlı olmaktır. Özellikle örgütsel yaşamda çalışanlar üstlerinin daima tutarlı olmasını isterler. Çünkü, tutarsız bir yönetici, özü, sözü ve eylemi bir olmayan, her gün değişen, ne yapacağı Öncelikle imaj yönetiminde örgütlerin belli olmayan, kendisine güvenilmeyen ve imajını düzeltmek ve geliştirebilmek için yoğun bir halkla ilişkiler kampanyası yürütinanılmayan insan demektir. mek gerekmektedir. Bu süreçte aşağıdaki Burada Olumlu ve etkili imaj oluşturmak stratejiler uygulanabilir: için gerekli diğer bir şart da uyumlu olmaktır. Uyumlu kişi olumlu ve geçimli kişidir. Bu • Pozitif olan, yeniliğe, eşitliğe, özgüryüzden, herkes uyumlu ve olumlu kişilerle lüğe vurgu yapan ve medya kanallarından yararlanılan faaliyetlerde bulunmak. çalışmak ister. Kişiler etkili imaj oluşturabilmek için kişi kendilerini oldukları gibi tanıtmalıdırlar. Hiç kimse iki yüzlü olan, başkasını taklit eden insanı sevmez. Başkalarını taklit etmek, başkalarına benzemeye çalışmak, kendinizi olmadığınız gibi göstermektir. Bu da olumsuz bir izlenim bırakmak ve olumsuz imaj oluşturmak demektir (Peker-Aytürk, 2002:126). • Benzer ve başarılı olan programların incelenerek, bunlardan esinlenmek ve uygun görülen tekniklerin mevcut duruma uyarlanarak kullanılmasını sağlamak. • Bilgilerin ve elde edilen sonuçların yöneticilerle, diğer çalışanlarla ve diğer kuruluşlarla paylaşılarak, hatalara düşme oranının en aza indirilmesine çalışmak. • Medya ile ilişkileri sıcak tutmak, örgüİmaj yönetimine önem veren kişiler ve te medya temsilcilerinin davet edilmesini örgütler, kendi güçlü ve zayıf yönlerini iyi sağlamak ve çalışanlarla bu kişileri bir araya getirerek, imaj yönetimi uygulamalarını * Doç. Dr. Gazi Ün. İİBF Kamu Yönetimi Böl. (ozer@gazi.edu.tr) gündeme getirmek (Wittenberg, 1997:2). 21 İmaj yönetiminin önemli bir yönü de, kişinin kendini yönetme kuralıdır. Özellikle çalışma yaşamında kişinin kendini daha iyi yönetebilmek için yapabileceği bazı şeyler vardır. İlk adım olarak davranışlarını kontrol etmek, yöneticilerle olan ilişkilerini daha iyi değerlendirmesine yardımcı olur. İkinci olarak, belirlenen bir amaç başkalarıyla paylaşıldığı zaman, davranışlar daha kolay yönetilebilmektedir (Peker-Aytürk, 2002:128). sembolleri şu şekilde belirtilmektedir: olarak dışa yansıyan görünüm ve izlenim • Fiili liderlerin varlığı: Bazı örgütlerde • Bina girişi, çevre düzeni ve temizliği: Ofis girişindeki düzensizlik, yönetime karşı olumsuz izlenime neden olmaktadır. • Başvuru, danışma servisi: Danışma görevlilerinin tavır ve hareketleri, konuşma biçimleri ve sözleri gelenler üzerinde olumlu ya da olumsuz izlenim bırakır. Danışma servisinde, temiz, düzgün, giyimli, kibar ve saygılı görevliler, başvuranlar üzerinde olumlu bir etki yapar. Buna karşın, Bazen toplumsal yaşamda da ilginç imaj gelene karşı ilgisiz, konuşmaları, söz ve yönetimi uygulamaları da görülebilmekdavranışları kaba bir görevli de örgütü ve tedir. Örneğin insanların yaşlarına göre yöneticiyi olumsuz temsil eden ve olumsuz genç-yaşlı şeklinde sınıflandırılması imajlaaksettiren ilk kişidir. rı ile doğrudan ilgilidir. Özellikle Afrika’nın ilkel kabilelerinde yapılan ve yaşlı imajının • Yerleşim sistemi: Örgütlerde yerleşim unsurlarını ortaya koymaya çalışan araştır- daima iş akımına göre yapılmalı ve yerlemalar, kabile reislerinin bu imajı verebil- şim sistemi iş akımını kolaylaştırmalı ve çamek için özel imaj yönetimi teknikleri kul- buklaştırmalıdır. İş aynı yerde, aynı odada landıklarını ortaya çıkarmıştır. Kadınlar için ve hatta mümkün ise aynı kişide sonuçlan55-60 yaşlarına kadar “yaşlı” betimlemesi malıdır kullanılmazken, kabile reisleri, otoritenin • Kimliksiz kişiler: Yönetimde, yöneticiye bir işareti olarak kendilerini yaşlı ve bilgi en çok yardımcı ve destek olan sekreter, olarak göstermek için çeşitli imaj yönetimi hizmetli ve şoför, görünüm ve izlenim açıtekniklerinden yararlanmakta ve 40’lı yaşsından yönetici kadar önemlidir. Bu kişilelardan itibaren bilgileri, olağan dışı güçleri, re yönetim üzerindeki etkilerinden dolayı töreler gibi unsurları da kullanarak kabilekimliksiz kişiler denmektedir. Yönetimi ve lerinin hakimiyetini sağlamaya çalışmaktayöneticiyi dışa aksettiren bu kişileri işe alırdırlar (Ayr.içn. bkz. Sokolovsky, 1993:3). ken dikkatli olmak, iyi seçmek ve görevleÖrgütlerde başarılı ve etkili izlenimi oluş- rinde iyi yetiştirmek gereklidir. turan birtakım yönetsel semboller bu- • Yöneticinin makam odası: Makam olunmaktadır. Bu semboller yönetimin ve dası, bir yöneticiyi en az bir kartvizit kadar yöneticinin dışa yansıyan göstergelerdir. yansıtır. Bu yüzden yönetici odalarında geBütün örgütler ve yöneticiler daima dışa nellikle kişisellik hakimdir. Yani, yöneticinin yansıyan görünümleriyle başarılı veya ba- makam odası, yöneticinin kişiselliğini yanşarısız, iyi ya da kötü olarak değerlendiri- sıtır. Makam odasında, içi kitaplarla dolu lir. Çünkü, yönetimde başarının %80’i dışa büyük vitrinli kitaplık bulunması, masada yansıyan görünümdür. yer alan bayrak, flama, klima cihazı, TV, Örgütlerde yönetimin ve yöneticilerin ba- bilgisayar yöneticinin statüsünü gösteren şarılı ya da başarısız, olumlu ya da olumsuz yönetim sembolleridir. 22 bir şefin, müdürden daha bilgili, becerikli ve etkili olduğu görülür. İşlerin daha çok şef eliyle yürütüldüğü, şefin işlere ve kişilere hakim olduğu fark edilir. Böylece yöneticinin boşluğu, doğal olarak alt kademedeki bilgili ve yetenekli kişinin ya da kişilerin varlığı ve çalışması ile doldurulmaktadır. Bu durumda yapılacak iş, fiilen yöneticilik yapan astı cezalandırmak değil, onun yöneticisini yetiştirmek veya değiştirmektir (Peker-Aytürk, 2002:133). yapan imaj yönetimi uzmanları, kendi tarz ve tutumlarının herkesten üstün olduğuna inanan imaj züppelerinin, imaj yönetimi açısından büyük tehlike oluşturduğunu belirtmektedirler. Bu hataya kişisel düşülebildiği gibi örgüt yönetimi olarak da düşülebilmektedir. Örgütsel imajı düzeltmek için üst yönetime getirilen kişilerin bu tür saplantıları olması, örgütün etkili görünüm ve izlenim çabalarına büyük darbe vurabilmekte ve telafisi çok zor olan zararlara yol açabilmektedir. Bundan dolayı, örgüt üst • Plan ve programlar: Her örgütün ya da yönetimleri aşağıda belirtilen “imaj züppebirimin gerçekleştirmeyi planladığı hizmet lerini” tanımak ve analiz etmek için çaba ve faaliyetler, önceden aylar veya dönemharcamalıdır. ler itibarıyla belirlenmiş ve yazılı hale getirilmiş ve hatta bastırılmış ve yayınlanmış İmaj züppelerini tanıma yolları ise şu şekilolmalıdır. Ayrıca yöneticinin makam oda- de belirtilebiliriz (Erdoğan, 2007:5): sında yıllık iş planının ya da çalışma programının zamanlama tablosu, duvarda asılı • Moda züppesi: Entelektüel açıdan üsolmalıdır. Çalışma programı olmayan bir tünlük taslayan bir tutum benimserler. Aörgüt keyfi yönetiliyor ve sadece günlük iş cemice bir araya getirilmiş renk, kumaş ve desenler yapılan hatalardan sadece biridir. yapıyor ya da hiç çalışmıyor demektir. • Tanıtıcı kitapçık ve broşürler: Bu tür • Kişilik züppesi: Fazla bir kişisel karizbasılı materyal ile yönetici başarısını dışı maya sahip olduklarını, canları ne isterse yansıtmış, kedisini olumlu ve başarılı ola- onu giyebileceklerini düşünürler. rak kanıtlamış olur. • Kalite züppesi: Moda bağımlılığı ve • Yöneticinin sosyal yaşamı ve yaşam ucuz görünme korkusu yüzünden tarz sastandardı: Yöneticinin yaşam standardını hibi olamazlar. Sonradan görme olmaları yansıtan sosyal ölçütler, çevrede yöneti- gerekmez, kendilerine güvenmezler. cinin üstünlüğünü ve büyüklüğünü hatta • Sosyal züppe: Çevresindekilerle aynı gücünü yansıtır. Bu nedenle her yönetici, tarzda giyinmeyi severler. Benzer tarzda işi kadar kendisine, evine, eşine ve çevresi- giyinenleri görünce destek bulduklarını sane de dikkat etmek zorundadır. Yöneticinin nırlar. sosyal yaşamı ve yaşam tarzı da yönetim• Avangart züppe: Moda kurbanı olabide bir izlenim sembolüdür (Peker-Aytürk, lirler. Ancak yaratıcı ve özgün olma ihtimal2002:131-134). leri de vardır. Tutuculuğu alaya alırlar. Yönetimde etkili görünüm ve izlenim semBir atasözü “İnsanlar kıyafetleri ile karşılabollerine dikkat eden örgütler ve örgüt üst nır, karakterleriyle uğurlanırlar” diyor. İmaj yönetimi, uygun bir biçimde giyinmenin züppeleri bu atasözün derin anlamlarını önüne konulan bilinçli ya da bilinçsiz enhiçbir zaman kavrayamazlar. gellerin imaj züppelerini oluşturduğunu da unutmamalıdır. Bu konuda çalışmalar Toplumsal yaşamda olduğu gibi, örgüt23 sel yaşamda da ilk izlenim çok önemlidir. Çünkü ilk izlenim, etkileyici ve kalıcıdır. İlk izlenimi, bir görüşte aşık olmanın çalışma yaşamındaki örneği olarak kabul edebiliriz. İlk izlenim için ikinci bir şans yoktur. Bu yüzden ilk izlenime çok önem verilmelidir. Özellikle fiziki görünüm ve giyim tarzı ilk izlenimde büyük rol oynar (Peker-Aytürk, 2002:135). Kişinin giyim tarzı, sadece kendi davranışını değil, başkalarının da kendisi hakkındaki izlenimini belirler. Çünkü giyim tarzı, başkalarına sürekli olarak uyarımlar gönderen bir imajdır (Peker-Aytürk, 2002:139). Toplumsal ve örgütsel yaşamda etkili bir imajın büyük önemi vardır. Bu nedenledir ki, eskiden olduğu gibi bugün de, insanlar kıyafetlerine göre karşılanırlar, söz ve davranışlarına göre uğurlanırlar. Çünkü insanlar toplumsal ve örgütsel yaşamlarında sadece kendi zevkleri ve rahatları için giyinmezler, aynı zamanda başkalarına, topluma ve kamusal kurallara uymak, uyumlu ve uygun olmak için giyinirler. Giyim tarzı, başkalarına duyulan saygının bir gereğidir. Hatta bu giyim tarzı, başkalarıyla işbirliği ve ortaklık kurmak ve başkaları üzerinde etkili olmak içindir. İmaj yönetiminde ilk izlenim kadar son izlenim de önemli ve etkilidir. Çünkü insanların alıp götüreceği izlenim, kişinin bıraktığı son izlenimdir. Son izlenimler de, son görünüşün, son sözlerin, son fikirlerin, son hareketlerin ve yapılan son işlerin toplamıdır (Peker-Aytürk, 2002:138-139). Aşağıda imaj yönetiminin en önemli unsurları arasında sayılan etkileyici duruş ve izlenim için gerekli ve uyulması gereken şartlar belirtilmektedir. Bunlara uygun davranan yöneticiler ve örgütler, imaj yönetiminden beklenen yararları kısa sürede görebilirler. 24 Etkileyici duruş ve izlenim önerileri şu şekilde özetleyebiliriz (Erdoğan, 2007:2-3): *Fiziksel Görünüm • Gözler: Göz temasından kaçınılmamalıdır. Gözleri aşağı indirmek kişiyi itaatkâr, utangaç ve güvensiz gösterir. • Yüz: Korku, öfke, şaşırma, iğrenme, mutluluk, üzüntü, acı olarak belirtilen yedi temel duygunun merkezidir. Yüz her zaman dik tutulmalıdır. • Kaşlar: Birinin bakışını yakaladığınız anda kaşlarınızı bir iki saniye için yukarı kaldırmak, dostluk ve güven işaretidir. • Burun ucundan bakmak: Birine bakarken, başınızı çok kaldırırsanız, üstünlük taslıyor gibi görünürsünüz. • Duruş: Omurganızdan geçirilmiş, ensenizden uzanan ve başınızın üstünden dışarı çıkan bir tel olduğunu farz edin. Bu tel yukarıdan yumuşakça çekilirse aşama aşama göğsünüzü, omuzlarınızı ve başınızı kaldırıp düzleştirecektir. • Jest: El sıkmak, kucaklaşmak, öpmek, el sallamak gibi jestler bilinçli eylemlerdir. Kulak çekiştirmek, ense kaşımak, kâğıtları küçük küçük parçalara bölmek türünden olanlar ise bilinçsizce yapılır ve bunlara dikkat etmek gerekir. *Konuşma • Argo kullanmak: Bu tarz hareket geçmişinizi ele verir. Bir gruba ya da kültüre ait olduğunuzu vurgular. • Böbürlenme: Kompleks, kibir, samimiyetsizlik gibi duygulara yol açar. • Kendini eleştirme: Fazla alçakgönüllülüğün ya da tam tersi kendine güvensizliğin işareti olabilir. • Abartı: Kendini değersiz görmek yüzünden, abartılı anlatımlarla kendini kabul ettirmeye çalışmak olarak algılanır. • Kısa ve öz ifadeler kullanılmalıdır. Ken• Sorulmadan bilgi vermek: Etkilenmek, dinizi kısaca tanıtabilmelisiniz. övünmek, ikna etmek, kandırmak amaçlı • Yapıcı bir konuşma tarzı içinde olunmalıdır. Olumsuz ifadeler kullanılmamalıalgılanır. dır. • Tanınmış insanların ismini sürekli yakınıymış gibi kullanma: Aşağılık kompleksi • Renkli ve canlı ifade kullanılmalıdır. Bu izlenimi verir ve önemli biri gibi görünme göz teması ve beden diliyle desteklenmelidir. çabası olarak düşünülür. • Dedikodu yapmak: Mutsuzluğun, kendine güvensizliğin ve menfaatçiliğin sonucudur. • Konuşma hızınız takip edilebilir olsun; tane tane, sakin konuşun. • Argo konuşulmamalıdır. • Kısık ve titrek ses tonu: Güvensizliğe, • Basmakalıp sözlerden uzak durulmalıheyecana, sinirliliğe ve çekingenliğe yol dır. açar. • Konuşmaya uygun anı, anekdotlar ve • Kontrollü ve güçlü bir ses tonu: Ken- espri katılmalıdır. dinden emin, girişken ve kontrollü olundu• Asalak kelimeler; ‘eee’, ‘şeyyy, ‘yani’ ğunu gösterir. gibi anlamsız ünlemler kullanılmamalıdır. • Mırıldanmak: Kendine güvensizlik, he- İmaj yönetiminde, etkili duruş ve izlenim yecan, aşırı meşguliyet, yorgunluk, hasta- sembolleri kadar sözlü ve sözsüz iletişimde lık, emin olamamak, üzüntülü olmak gibi çok önemlidir. İnsanlar arası iletişim, kişilegörüntü verilmesine yol açar. rin birbirlerine bilinçli ya da bilinçsiz olarak *Hareketler • Kollar göğüs üzerinde ve çapraz halde tutmak: Kapalılık, kızgınlık, olumsuz ruh halinde olma, savunmaya geçme hali söz konusudur. iletmek istedikleri duygu ve düşüncelerini akla gelebilecek her türlü yolla başkasına aktarma ve ondan bir cevap alma davranışıdır. İletişim, toplumsal ve örgütsel yaşamda • Kafayı kaşımak: Düşünme, zor durum- genel olarak yazılı, sözlü ve sözsüz olarak da olma, tereddüt etme, karar verememe gerçekleştirilir. İletişim türleri ise, kişinin kendisiyle iletişim, kişiler arası iletişim, örsöz konusudur. gütsel iletişim ve kitle iletişimidir. Kişiler • Elleri kenetlemek: Olumsuzluk ve ileti- arası iletişim sözlü (dil, dil ötesi) ve sözşime kapalılık izlenimi verir. süz (yüz ve beden, bedensel temas, mekan • Ellerin önde birleşik tutulması: Suçlu- kullanımı ve araçlar) olarak ikiye ayrılır. Örgütsel iletişim daha çok yazılı ve sözlü iletiluk, mahcup olma, güvensizlik verir. şime dayanır. Sözsüz iletişim ise, sözlü ile• Gözün elle ovuşturulması: Yalan söy- tişimi tamamlayan bedensel bir unsurdur lendiği izlenimini verir. (Peker-Aytürk, 2002:88). • Parmakların ağzın içinde olması: HeyeBir insan diğerine hitaben konuşurken; kocan, panik ve çaresiz olunduğunu gösterir. nuşanın ne söylemek istediği, konuşanın *İzlenim gerçekte ne söylediği, konuşanın söyledi- 25 ğinden ne anlaşıldığı, dinleyenin ne duymak istediği, dinleyenin gerçekte ne duyduğu ve ne anladığı mesajları gönderilir. Ayrıca bu mesajları yanlış anlama olasılığı da vardır. Ancak ses ve sözlerle gönderilen mesajlar, daha çok vücut dili denilen sözsüz iletişimle anlam ve yorum kazanırlar. Dolayısıyla iletişim ses, söz ve vücut dilinden oluşan bir bütündür. Çünkü insanların davranışları görülebilir ama, duygu, inanç ve düşünceler görülemez. Bunları ancak insanların dışa yansıyan davranışlarında, vücut diliyle görebilir ve anlayabiliriz. Bu nedenle iletişimde ve insan ilişkilerinde vücut dilinin büyük bir önemi vardır (Peker-Aytürk, 2002:99). etkin konuşma taktiklerini önermektedirler (Erdoğan, 2007:3): Örgütsel ve yönetimsel yaşamda kullanılan her eşyanın ve malzemenin, maddi ve fiziki konumun, her tutum ve davranışın anlamı ve mesajı vardır. Bu yüzden yöneticiler, örgütsel yaşamda sözlü iletişime olduğu gibi sözsüz iletişime de önem verirler. Yöneticilerle ilişki ve iletişimde sözsüz uyarımların ve davranışların kontrol edilmesi gerekir. Çünkü, günlük sosyal yaşamda olduğu gibi, çalışma ve yönetim yaşamında sözsüz mesajlar sözlü mesajları destekler (PekerAytürk, 2002:119). • Gerekli yerlerde duraklama yapın. Görüldüğü gibi kişilerin diğer insanlar üzerindeki etkileri, sözlü ve sözsüz iletişimlerine, görüntülerine, tavır ve davranışlarına bağlıdır. İnsanlar gördüklerine ve duyduklarına inanırlar. İletişimin en önemli öğelerinden birisi de konuşmadır. Sözsüz iletişim unsurlarının ilk etkisinden hemen sonra, konuşmanın ve ses tonunun etkisini hissederiz. Bazı zamanlarda görüntüsüyle, içinde yaşadığı mekanla, kullandığı aksesuarlarla bizden ilk izlenim olarak artı puan almış bir kişinin, konuşmaya başlamasıyla tüm artılar eksiye dönebilir. Bundan dolayı imaj yönetimi uzmanları, iletişimde etkinliğin sağlanabilmesi için aşağıda belirtilen 26 • Kısa ve öz ifadeler kullanın. • Yapıcı konuşma tarzı içinde olun. • Renkli ve canlı bir ifade kullanın. Söylediklerinizi göz teması ve beden dilinizle destekleyin. • Konuşma hızınız takip edilebilir olsun. • Ses perdenizi ortama göre ayarlayın. • Ses tonunuzu, konuşmanıza canlılık ve duygu katmak için değiştirin. • Cümle ve kelime vurgularına dikkat edin. • Argo konuşmayın. • Boşlukları doldurmak için lüzumsuz konuşmalar yapmayın. • Konuşmanızı ilginç kılmak için konuya uygun anılar anlatın, anekdotlar ve espriler kullanın. • Söyleyiş yanlışları yapmayın. • Klişeleri kullanmayın. KAYNAKÇA • ERDOĞAN, İrfan; “Halkla ilişkilerde halkla ilişkiler kavramının erozyonu”, http://law. ankara.edu.tr/~erdogan/ (30-03-2007). • PEKER, Ömer-N.AYTÜRK; Yönetim Becerileri, Yargı Yay., Ankara 2002. • SOKOLOVSKY, Jay; “Images Of Aging: A Cross-Cultural Perspective”, Generations, Spring/Summer93, Vol. 17 Issue 2, p51, 4p. • WITTENBERG, Peter M.; “Leadership And The Management Of Agency Image, Federal Probation, 00149128, Sep97, Vol. 61, Issue 3. EĞİTİMDE ERGONOMİ VE ÖĞRENMEYE ETKİSİ Metin EYİOĞLU * İnsanoğlu, var olduğundan bu yana birtakım nesneler tasarlamış ve bunları, hep kendi yararına kullanmıştır. Teknolojinin gelişmesi ile birlikte insanın - şimdilik - değişmezlik özelliğini göz önüne alan bilim adamları, bazı sistemler geliştirerek insan için, insana uygun ilkeler belirlediler. Böylece Ergonomi yeni bir bilim dalı olarak ortaya çıktı (Doğan, Altan, 2007) a. Çalışma ortamının olumsuz fizik koşullarının etkisiz hale getirilmesi ya da bunu etkisiz hale getirecek önlemlerin alınması, Güler’e göre (1997), işin (bir başka deyişle çevrenin ya da hayatın) insana uygun hale getirilmesi: Ergonomi, insanların anatomik özelliklerini, antropometrik özelliklerini, fiziksel kapasitesini ve toleranslarını göz önüne alarak, endüstriyel iş ortamındaki tüm faktörlerin etkisi ile olabilecek organik ve psi- b. Çalışma sürecinin insanın bedensel ve mental yeteneklerine uygun hale getirilmesi, c. Araç gereç tasarımını kullanıma daha elverişli hale gelmelerini sağlayacak biçimErgonomi; iş- ürün tasarımı, ev yaşamı ve de geliştirilmesi, dinlenme dönemi etkinlikleri ve bunlara d. İş yeri ortamının ya da günlük yaşama yönelik üretimle ilgili olarak çevre ile kişi- ortamının kişinin kendisine en uygun durunin etkileşimi olarak tanımlanabilir (Güler, ma getirilmesi, 1997). İnsan-çevre etkileşimi ilk dönemlerden kalma eserlerin yapısından açıkça an- e. Çalışma koşullarının, saatlerinin ve bilaşılmaktadır. İnsan elinin çevreye dokun- çiminin insana en uygun hale getirilmesi, duğunu gösteren bu eserler ergonominin f. İş temposuna, çalışma saatlerine ve ilk adımları olarak kabul edilebilir. monotonluğa bağlı olarak oluşabilecek Ergonomi her şeyden önce, incelemeler- zorlanmaların engellenmesi ya da en aza den elde edilen bilgileri derleyip sonuç el- indirilmesi, de eden bir tekniktir. Teknolojik ve yaşamg. Gerek iş gerek ev ve gerekse diğer etbilimsel verileri içerir. Onlardan yararlanır. kinlikler sırasında yaşama ve çalışma kaliİş metotlarının, araç-gereçlerin ve geniş tesini yükseltecek düzeneklerin kurularak anlamda çevrenin, insanın yapısına, işlev ve düzeltmelerin yapılması, ve yetilerine göre tasarlanmasına yardımcı olur. İnsanı değil, çevreyi değiştirir. Çevre h. Bütün bu etkinlikler sırasında güvenkurucu öğelerin insana en uygun olabi- liğini ve sağlığını tehlikeye düşürecek tehlecek bir şekilde tasarlanması koşullarını likeleri ortadan kaldırabilecek önlemlerin önerir (Doğan ve Altan, 2007). alınması ile mümkündür. * Gazi Üniversitesi Yüksek Lisans Öğrencisi (metineyioglu@hotmail.com) 27 kolojik reaksiyonlar karşısında, sistem verimliliği ve insan-makine-çevre uyumunun temel yasalarını ortaya koymaya çalışan çok disiplinli bir araştırma-geliştirme aracıdır (Uşan, 2010). ilgilenmektedir. Ergonomi, iş ve çevrenin kişiye uygun duruma getirilmesi ve bireylerin daha az yıpranmaları suretiyle daha verimli çalışmalarını sağlamaktadır. Eğitimde ise ergonomi, öğretmen ve öğrencinin çalışma ve öğrenme ortamlarının azami verim alınabilecek şekilde organize edilmesi anlamına gelmektedir. Ergonominin doğrudan etkileştiği bilimlerden anatomi, fizyoloji ve psikoloji başta sayılabilir. Anatominin iki ana dalı antropometri ve biyomekanik ergonominin geliş- Eğitim çok genel bir ifade ile davranış demesinde en önemli katkıyı sağlarlar (Güler, ğiştirme süreci olarak tanımlanır. Davranış 1997). değişikliği için gerekli koşullar; davranışa ilişkin bilginin öğrenilmiş olması, bireyin Antropometri boyut, hareket sınırları, bezihinsel ve fiziksel olarak davranışı gerden biçimleri ve benzeri fiziksel özelliklerin çekleştirebilecek gelişim düzeyine ulaşölçülmesi olarak tanımlanabilir. İnsan vümış olması, isteklilik ve ortamdır (Uşan, cudunun antropometrik ve biyomekanik 2010). Öğretim ortamı, bireyin öğrenme özellikleri çalışma mekanının düzenlenmeperformansını etkileyen değişkenlerden sinde, insanın kullanacağı her türlü donabiridir. Ortamın, öğrenim sürecini bozan tım elemanları ve eşyaların tasarımı ve kuletkenlerden arınmış olması gerekmektedir lanımında etkin olarak iki ayrı alana ayrılır: (Uluuysal, Kurt, 2011). Uygun bir çalışma Statik antropometri eylemlerin yapılması ortamında çalışmak, öğrenmeyi kolaylaşsırasında, vücudun ana durumları hakkıntırır ve çalışma için ayrılan zamandan en da boyut verirken, dinamik antropometri üst düzeyde yararlanmayı sağlar. Öğrenfonksiyonel hareketlere ait boyutları bildime-öğretme işi boşlukta meydana gelmez. rir (Yıldırım, 1995). Bunun için fiziki, sosyal ve psikolojik bir İnsanın içinde bulunduğu tüm çevrelerde çevrenin varlığı zorunludur (Parlak, 1990). antropometrik ölçümlerden faydalanılarak Öğreten ile öğrenen arasında yoğun bir insan yapısına en uygun tasarımlar gerçeketkileşim kurabilmek, öğrenciye yeni davleştirilmelidir. Ülkemizde zorunlu eğitim ranışlar kazandırabilmek ya da var olan süresinin artırılmasıyla insan gelişim çadavranışlarını istendik yönde değiştirebilğının tamamına yakın kısmı örgün eğitim mek için eğitim-öğretim ortamlarının oluşortamlarında yani okullarda geçmektedir. turulmasında ergonomi biliminden faydaDolayısıyla eğitim-öğretim yapılan ortamlanmak gerekir. Bu çalışmada ergonomi biların da ülke nüfusunun ortalama beden liminin eğitimde kullanılmasıyla öğrenime ölçüleri çıkarıldıktan sonra ergonomi ilkeolan etkisi üzerinde durulmuştur. lerine göre tasarlanması gerekmektedir. İnsanın içinde bulunduğu diğer ortamlarda Bireyin çevresinde kullandığı her türlü mada olması gerektiği gibi eğitim ortamları da teryalin insana uygun olarak tasarlanabilinsana en uygun şekilde tasarlanmalı ve mesi ergonomi bilimi ile ilgilidir. Ergonomi, eğitim alan bireylerin motivasyonu artırılinsanın yaşam kalitesini arttırmayı amaçmalıdır. layan çok disiplinli bir bilim dalı olmakla birlikte insanın içinde olduğu her alanla Ortamla ilgili çeşitli rahatsızlıkları olan bir 28 başka deyişle ortamla uyumları tam olmayan bireylerin öğretim sürecine etkin katılımlarında azalma olacağı söylenebilir. Gerçekleştirilecek öğretim etkinliklerinin başlangıcında ortamın ergonomik ilkeler göz önüne alınarak düzenlenmesi, etkili bir öğretim sürecinin temellerinin atılması için faydalı olacaktır. Ergonomik düzenlenmiş mekan, donanım ve araç-gereçlerin bulunduğu çevre, öğrencinin beden ve ruhsal yapısının gelişmesine olumlu katkı sağlayacaktır. Aynı zamanda öğrencinin istekli olmasını sağlayarak kısa sürede daha fazla bilgi ve beceri kazanmasına da yardımcı olacaktır (Uluuysal ve Kurt, 2011). Eğitim ortamı, eğitim etkinliklerinin oluştuğu alan, personel, araç-gereç, tesis ve organizasyon gibi öğelerin eğitsel iletişim ve etkileşim için bir araya geldikleri çevredir. Öğrencinin başarısı açısından bunların uygun şekilde düzenlenmesi gerekir. Öğrencilerin başarısına doğrudan etki eden fiziki ortamı; öğrenci sayısı, sıraların yerleştirme düzeni, öğrencilerin oturuş biçimi, ışığın giriş yönü, aydınlatma durumu, ısıtma durumu, sıcaklık- soğukluk durumu, gürültü durumu, ortamın temizliği, araçgereç durumu, sınıfın boyası ve görünümü gibi faktörler etkilemektedir. Bu faktörlerin öğrenme-öğretme sürecinde etkin rol oynadığı inkâr edilemez. Bundan dolayı yukarıda sayılan durumların en uygun hale getirilmesi gerekmektedir (Önder ve Ark. 2012). Küçükoğlu ve Özerbaş’ın (2004) araştırmasına göre ergonomik ilkeler doğrultusunda belirlenmiş sınıf alanları için standartlar şu şekildedir: • Sınıfın yeri ve arka duvarları öğrenmeyi teşvik edici ve olumlu bir sınıf ortamı yaratabilmek için uygun olmalıdır. - Sınıf içinde öğrenci başına bir adet askı olacak şekilde düzenleme yapılmalıdır. - Sınıflarda yükseklik gün ışığı durumuna göre ayarlanmalı, ancak en az 3,00 m olmalıdır. - Sınıflarda öğrenci başına en az 2,00 m2 alan esas alınmalı, sabit sıralı dershanelerde sıraların tahtaya mesafesi en az 2,00 m olmalı ve bu mesafe en son sıraya kadar 9,00 m’yi geçmemelidir. - Sınıf derinliği oturma yerleri dizisi sayısı ara geçişler sayısı olarak belirlenmeli, boyutları her oturma yeri minimum 0,80 m derinlikten arkada 0,80 m geçiş boşluğu alınarak bulunmalıdır, - İki sınıf arasında oluşturulan, hacimlerden öğrencilerin yağmurluk, palto gibi eşyalarını koruyabilecekleri askılık veya dolapların bulunduğu dershanelerle irtibatlı, genişliği en az 2,20 m olan bölüm bulunmalı, askı demirlerinin yerden yükseldiği en çok 1,60 m, aralığı 0,20 m olmalı, şemsiye, yağmurluk ve paltolardan sızacak yağmur sularının toplanıp tahliyesine imkan verilmeli veya askılıklar koridorlarda nişler içinde düzenlenmelidir. - Sınıf pencerelerinin alanı derslik taban alanının %18’ inden aşağı olmamalı, - Sınıflarda öğrenci başına düşen kullanım alanı 1,2 m2 den az olmamalı. - Sınıflarda kapılarının genişliği en az 90 cm olmadır. - Sınıf kapılarının genişliği 140 cm ve daha fazla olursa kapılar çift kanatlı yapılır. - Sınıf kapıları koridora doğru açılmalıdır. Çift taraflı derslik bulunan koridorlarda kapılar karşılıklı açılmamalıdır. - Sınıf kapısı derslik içinde ön sıra ile yazı 29 tahtası arasında olmalıdır. renkler kullanılabilir. - Sınıf tavan yükseklikleri kiriş altına kadar - Sınıf ve laboratuarların ısıtılması sağlık ve bitmiş net 2,50 m, tavana kadar net 3,00 m rahatlık yönünden elverişli olmalıdır. den az olmamalıdır. - Isı sisteminin çalışması sessiz olmalıdır, - Ön sıra ile yazı tahtası arasındaki mesafe 1,70 m, sıra dizileri arasındaki mesafe 0,50 - Sağlık bakımından rutubet % 30-50 aram, sıra dizileri ile pencere arasındaki mesa- sında sınırlı olmalıdır. fe 0,40 m, sıra dizileri ile duvar arasındaki - Sağlıklı ısıtma şartlarına ek olarak, yeterli mesafe. 0,60 m, arka sıra ile duvar arasın- hava değişimi ve vantilasyon yönünden de daki mesafe 0,30 m olmalıdır. gerekli önlemlerin alınmış olması gerekir. • Sınıf ortamında sağlıklı iletişimi engelleyen faktörler aşağıdaki gibi sıralanabilir: Toz, duman, koku, buhar, is, gaz vb. mekanik araçlar vasıtası ile dışarı atılmalıdır, - Oturma yerleri ve oturma düzeninin rahatsızlık vermesi, - Bütün elektrik tesisatı ve özellikleri, mevcut iç ve dış elektrik tesisatı yönetmeliklerine, tüzüklerine uygun olarak yapılmalıdır, - Havasız pis, rutubetli, ışıksız, soğuk ya da aşırı sıcak olması. • Araç gereçlerin: - Öğrenci seviyesine uygun olmaması, - Görüntüyü ve/veya sesi iyi vermemesi, - Kullanılmayacak ölçüde bozuk olması, - Yetersizi sayıda ya da hiç bulunmaması. • Laboratuar ve sınıfların fiziksel organizasyonunda dikkate alınması gereken diğer fiziksel nitelikler ise aşağıdaki biçimde ifade edilebilir; - Prizler döşemeden en 1 m yukarıda olmalıdır. Öğrenme çevresi, öğrencinin tutumunu, kişiliğini, öğrenme güdüsünü ve hızını etkileyen en önemli etkenlerden biridir. Öğrenmenin etkililiği için, öğretim ortamının iyi düzenlenmesi ve öğrenenin ihtiyaçlarına yanıt vermesi gerekmektedir. Öğrenci, hoşlandığı, rahat ettiği, olumlu bulduğu çevrede olmak ister (Koyuncu ve Erden, 2010). Gerek yurt içinde gerekse yurt dışında sınıf içi öğrenme ortamları üzerine öğrenci dü- Genel olarak imkanlar oranında doğal ay- şüncelerinin alındığı çok sayıda çalışma yadınlatmadan yararlanılmalıdır. pılmıştır. Bu çalışmalarda, sınıf içi öğrenme ortamıyla öğrencilerin bilişsel ve duyuşsal - Direkt ya da endirekt yolla da olsa ışığın öğrenme ürünleri arasında tutarlı ilişkiler düzgün ve gölge vermeyecek şekilde dağısaptanmıştır. Aynı zamanda, mevcut sınıf lımı sağlanmalıdır, ortamı ile öğrencilerin bulunmak istedik- Kuzey ve doğu yönlerde doğal aydınlıktan leri sınıf ortamı arasında büyük oranda benzerliklerin olduğu durumlarda öğrenci azami faydalanılmalıdır. başarısının daha da arttığı ortaya konul- Duvarlar ve teçhizatlar, göz rahatlığı ve muştur (Yeşilyurt ve ark. 2013). güvenliğini sağlayacak renkler ile boyanmalıdır. Örneğin; mat gri, yeşil ve mavi Kaya ve arkadaşlarının (2005) araştırma30 sında öğrencilerin sınıf ortamı ile ilgili sorulara verdikleri cevapların oranı şu şekildedir: “Sınıfımızın çok kalabalık olması yüzünden başarısız oluyorum” sorusuna erkek öğrencilerin %44,8’i hayır, %25,6’sı evet cevabı vermişlerdir. Kız öğrencilerin ise %56’sı hayır, %14,5’i evet cevabı vermiştir. “Sınıfın fiziki (sıcaklık, ışık, gürültü vs.) sorunlarından başarısız oluyorum” sorusuna erkek öğrencilerin yaklaşık %35’i hayır, %32,3’ü kısmen, kız öğrencilerin ise %49,1’i hayır, %28,9’u kısmen demiştir. Sınıfın fiziki yapısının başarısını olumsuz yönde etkilediğini söyleyen öğrenci oranı erkeklerde %28,6, kızlarda ise %18,2’dir. Bu durumdan kız öğrencilerin daha az şikayetçi olduğu anlamını çıkarabiliriz. Sınıfın fiziki yapısından erkekler daha fazla şikayetçi olmaktadırlar. Tuncel (2008) de araştırmasındaki görüşme ve gözlemlerinde birtakım bulgular elde etmiştir. Bu bulgulardan bazıları şöyledir: Sınıfın fiziki ortam ve düzenlemelerinin öğretim elemanını öğretmen merkezli eğitim durumu düzenlemeye yönlendirmesi duyuşsal özellikler açısından öğrencilerde, “öğrenci görüşlerine değer verilmediği” algısına neden olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Öğrencilerdeki “öğrenci görüşlerine değer verilmediği algısı” amaçlanmamış bir öğrenme niteliği taşımaktadır. Bu durum sınıfın fiziki ortam ve düzenlemelerinin gizli etkisini ortaya çıkarmaktadır. Araştırmada ayrıca, resmi programda, sınıfın fiziki ortam ve düzenlemelerinde öğrenci ilgi ve ihtiyaçlarının dikkate alınması gerektiği belirtilmesine rağmen, öğrenci ilgi ve ihtiyaçlarının dikkate alınmadığı, öğrencilerin kendilerine sunulan fiziki ortam ve düzenlemelerden memnun olmadıkları belirlenmiştir. Tüm bu araştırmalarda da belirtildiği gibi ortam, öğrencilerin derse olan ilgilerini, motivasyonlarını ve başarı düzeylerini büyük oranda etkilemektedir. Bu etkiyi olumlu hale getirebilmek için eğitim ortamları öğrenci ve öğretmen beklentilerine karşılık verecek şekilde düzenlenerek eğitim kalitesinin yükseltilmesi amaçlanmalıdır. İnsanoğlu ilk çağlardan bu yana çevresini kendine en uygun hale getirmeye çalışmıştır. Bu çabasına ulaşabilmek için kullandığı tüm araç-gereci ve yaşadığı çevredeki her türlü eşyayı kendi ihtiyaçlarını en rahat şekilde giderebilmesine imkan verecek şekilde düzenlemiştir. Eğitim ortamlarının da insanlar için yapıldığını göz önünde bulundurduğumuzda bu ortamların da tıpkı insanların kullandığı diğer alanlar gibi insana en uygun şekilde düzenlenmesi gerekmektedir. İnsanların diğer alanlarda öncelik gösterdikleri kendine uygun ortam oluşturma olgusunun öğretim ortamlarının tasarlanmasına yönelik pek de fazla kullanılmadığı söylenebilir. Öğretim ortamları insan yetiştirilen yerlerdir. Bu nedenle bu ortamların oluşturulmasında insan öğesinin daha fazla ön plana çıkarılması ve tüm düzenlemelerin orada eğitim için bulunan bireylerin en rahat biçimde öğrenme-öğretme yapabilmesi için gözden geçirilmesi gerekmektedir. Üniversitelerde öğrenmeye etki eden sınıf içi ve dışı faktörler eğitim derslerinde sıkça yer bulmaktadır ancak aynı üniversitelerin kendi bünyesinde bulunan sınıflarda ve kampüs içi alanlarında dahi eğitim derslerinde öğretilen bu faktörlerin uygulanmadığı görülebilmektedir. Öğrencilere sunulan fiziksel ortamların yetersizliği ortada olmasına rağmen öğrenciden beklenilen performans hep en üst düzeydedir. Üniversiteler de dahil olmak üzere tüm eği31 tim-öğretim kurumlarının bu anlamda bir özeleştiri yapması gerekmektedir. Öğretim ortamlarında, daha dar manada ele alacak olursak sınıflarda insanı öncelemek öğrenmeye etki etmesi bakımından çok önemlidir. Nitekim yapılan araştırmalarda insana uygun olmayan, ergonomik açıdan yetersiz sınıflarda öğrencilerin bilgi ve beceri kazanma oranının düşük olduğunu göstermiştir. Bu bakımdan eğitim ortamları planlanmasında ergonomiden faydalanmak gerekmektedir. Okuldaki araç-gereçlerin, sınıf boyutlarının ve bina ve çevresinin tasarımının insana uygun hale getirilebilmesi için antropometrik ölçümlere ve ergonomi ilkelerine ihtiyaç duyulmaktadır. Sınıf mevcuduna dar gelen, aydınlatma ve havalandırması yetersiz sınıflar, teneffüs alanları olmayan, kantini hatta bahçesi bile bulunmayan binalar, yoğun nüfus artışına bağlı olarak şehirlerin içinde kalmış ve şehrin gürültüsüne maruz kalan yapılar, engelli vatandaşların eğitim almasına olanak tanımayan okullar günümüze kadar gelmiştir. Bu durum ergonomik prensipler çerçevesinde düzeltilmelidir Öğrenmeye etki eden sınıf içi ve sınıf dışı faktörlere bakıldığında iyi bir planlama ile hepsinin üstesinden gelinebileceği görülmektedir. Okulların inşa edilmesi sırasında inşaat mühendisleri ve mimarların yanı sıra okulun asıl kullanıcıları olan öğrenci ve öğretmenlerin de görüşüne başvurulması önemli değişimlerin başlangıcı olacak ve eğitim ortamlarını beton yığınları olmaktan kurtararak öğrenim ve öğretime katkı sağlayacak mekanlar haline getirecektir. Eğitimde ergonomiye yönelik çalışmalar arttırılmalı ve bu çalışmaların sonuçları dikkate alınmalıdır. 32 KAYNAKLAR Alkan, C. (1983). Eğitimde Ergonomi. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 16(1), 197-206. Doğan, C., Altan, O. (2007). Kamusal Alanda Oturma Eylemi ve Ergonomik İlkeler. Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi E-Dergisi, 2(3), 159166. Güler, Ç. (1997). Ergonomiye Giriş(1. Baskı). Ankara: Sağlık Projesi Genel Koordinatörlüğü. Kaya, E., Bal, D. A., Sezek, F., Akın, M. (2005). Sınıf Ortamı ve Barınma Sorunlarından Kaynaklanan Olumsuzlukların Öğrenci Başarısı Üzerine Etkisi. Erzincan Eğitim Fakültesi Dergisi, 7(2), 41-51. Küçükoğlu, A., Özerbaş, M. A. (2004). Eğitim Ergonomisi ve Sınıf İçi Fiziksel Değişkenlerin Organizasyonu. Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 4(2), 121-134. Önder, H. H., Gül, M., Ergüldürenler, G. (2012, 4-6 Ekim). Eğitim Ortamında Ergonomi Kullanılması ve Örnek İdeal Sınıf Çalışması. 11. Ulusal Büro Yönetimi ve Sekreterlik Kongresinde sunuldu, Isparta. Parlak, N. (1990). Neden Eğitim Ergonomisi. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 23(1), 769-773. Tuncel, İ. (2008). Duyuşsal Özelliklerin Gelişimi Açısından Fiziki Ortamdan Kaynaklanan Örtük Programın İncelenmesi. Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 11(20), 26-38. Uluuysal, B., Kurt, A. A. (2011). İlköğretim Bilgisayar Laboratuarlarının Ergonomik İlkelere Göre İncelenmesi: Eskişehir İli Örneği. Ahi Evran Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 12(2), 271-285. Uşan, Ş. (2010). İlköğretim Okullarının Ergonomik Açıdan Değerlendirilmesi ve Yeniden Düzenlenmesi: Çukurova Bölgesindeki Uygulamalar. Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Adana. Yıldırım, K. (1995). Orta Nitelikli Konutlarda Ebeveyn Yatak Odası Planlaması İçin Optimum Çözümler, Eylemlere Yönelik Kullanıcı Gereksinimleri ve İç Donatım Elemanları. Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Ankara. Yeşilyurt, S., Gül, Ş., Koca H. (2013). Biyoloji Dersi Öğrenme Ortamı Ölçeği (BDÖOÖ): Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması. Kastamonu Eğitim Dergisi, 21(1), 223-236 BİLGELİĞİNİ VE ZERAFETİNİ LÂLE’NiN SIRRINDAN ALAN ŞAiR, ABDULLAH SATOĞLU İlter YEŞİLAY * Şuâra câmiasında, adının yanında “lale”nin eşsiz güzelliğini taşıyarak anılan tek “ Lâle Şairi”miz Abdullah Satoğlu hocamız, elbette ki bu sıfatı alana kadar, arkasında devâsa bir edebî geçmiş bırakarak bu günlere ulaşmıştır… Hayatının her safhasında öz benliğini, iyi insan olmanın hasletleriyle donatmak için gayret eden ve bunu yaparken de, lâlenin zerafetini, ilahiyatını ve ruhaniyetini kuşanan değerli hocamızın, şiirlerindeki derin maneviyatı anlamak için, öncelikle O’nun güzelliklerle bezenmiş duygu dünyasını anlamak gerekmektedir. rağmen, mütevazı olmanın yüceliğini, bu denli iyi taşıyan insanlar o kadar azaldı ki… Bunu bizzat görmek isteyenler, lütfen Satoğlu’nun Ankara - Kızılay merkezdeki bürosuna bir uğrasınlar… Kitapları, fotoğrafları, belgeleri, araştır-maları, hatıraları arasından kalkarak sizi güler yüzle ve nezaketle karşılayan, siz oturmadan asla yerine geçip oturmayan, büyük küçük, genç, ihtiyar, şair - mair ayırt etmeden, herkese aynı içtenlikle davranan SATOĞLU, akabinde hiç üşenmeden, misafirini en iyi şekilde ağırlamanın telaşına düşer. Kendisini biraz tanımaya başlayan herke- Çayı her zaman eliyle ikram eder, yanında sin; ilk olarak O’nun sâkin yapısına, ardın- mutlaka bisküvisini veya poğaçasını hazırdan da duruşundaki ve tavırlarındaki zera- lar. Ancak sizi rahat ettirdikten sonra yerifete hayran kalmaması mümkün değildir. ne geçip oturarak, sâkin bir şekilde ne anTelaşsız, ses tonuyla en olmadık olaylar latacağınızı beklemeye koyulur. Bu samimi karşısında bile, dirayetini kaybetmeden ve insana çok yakın bir dostunun veya ailesoruna çözüm bulmak için gayret eder. sinden birinin yanı başındaymış hissiyatını Uzlaşmacı ve bütünleştirici hâliyle, gergin kazandıran ağırlamanın sonrasın-da, kenortamlarda bile hakkaniyeti gözeterek dav- diliğinden gelişen sohbetin için-deyse, size ranan Satoğlu; -Arapça yazılı (Allah) lâfza-i en doğru ve en bilgece şeyleri söyleyecek Celâlindeki, (elif-lâm-he) harflerinin (Lâle) olan da yine kendisidir. Gideceğiniz zaman kelimesinde de bulunmasından dolayı,- da, kibarca ayağa kalkar ve sizi mahcup “harflerin cevâhiri olarak bilinen lâlenin” ederek asansöre kadar uğurlar… sırrını ve uhreviyatını, şahsiyetinde taşıyan Günümüzde kendi makamlarını ve şöhönemli bir şair ve yazarımızdır. retlerini, insani değerlerin üzerinde gören enaniyetçi sanatçı, kişi ve yöneti-ci“Dolu başak eğik durur” sözünün karşısına lerin, iyi niyetli olmaya dair Abdullah Satoğlu hocamızın gönül resmini koyanlar, SATOĞLU’ndan öğrenecekleri çok şeyler bu iki unsurun birbirini nasıl tamamladığıvardır. Çünkü O, yüce mutasavvıf Mevlâna na ve nasıl uyum sağladığına bizzat şahit hazretlerinin dediği gibi “pişme” basamaolurlar. Aslında bu devirde büyüklüğüne ğını çoktan geçerek dünya ahvalinden ve * Şair, Yazar (koopkur@gmail.com) çektiği büyük acılardan yanmış, sonunda 33 Yunus’ca bir duruşla, sükut denizinin kıyılarında yıkayarak olgunlaştırmıştır gönlünü… Bu yüzden kimseye düşmanlığı yoktur, kimseyi kırmak istemez… Kavgadan, gürültüden uzak kalmayı sever. Kimsenin yaşam tarzını kınamaz… Zıtlıklar içinde olduğu insanlarla bile aynı masa etrafında oturup, onların sohbetine eşlik edebilir. macı yazarlık alanlarında örnek gösterilen birçok çalışmaya da imza atmıştır. Mazhar-ı ism-i Celâl olmasa hakkâ lâle Bulamazdı bu kadar rütbe-i vâlâ lâle Yani; “Hakikatte lâle, Celal olan Allah’ın adının harflerini taşımasaydı, bu kadar yüksek mertebeler bulamazdı elbette!” aksinde, annenizin aziz yüzü canlanır ve tutar sizi sebil sebil bir cami avlusuna bırakır. Ellerinizi bir dua kutsallığıyla yüzünüze sürdüğünüzde bakmışsınız ki; uçsuz bucaksız bir ummanın enginliğinde sahili okşamayı bekleyen köpüklü bir dalga olmuşsunuz. Evet lale; tarihimize damga vurmuş, adında devirlerin yaşandığı muhteşem bir çiçek. Üstelikte yüce Allah’ın (cc) ismindeki harfleri taşıdığı için, kendisine bu denli ilahi bir değer atfedilmiştir. Abdullah hocamızın, öz benliğinde taşıdığı bütün yüksek hasletler de, laleye atfedilenlerle öylesine bütünleşmiştir ki, yıllar içerisinde insanlar O’na kendiliğinden” Lâle Şairi” demeyi uygun görmüşlerdir. O; Aldığı önemli ödüllerin sayısını biz çoktan saymayı unuttuk bile. Çıkardığı gazeteler, onlarca kitap, ansiklopedi, antoloji, yazdığı yüzlerce makale, araştırma yazısı ve muhteşem şiirleriyle, hatta şiirlerinden Türk sanat musikisi formunda bestelenmiş şarkıKendisine yapılan şakalara, takılmalara larıyla Edebiyat, bilim ve musiki hayatımızarif bir gülümsemeyle ve sabırla katlanır. za üstün hizmetler vermiş olan hocamızın, Hatta bazen O’ da bu takılmalara katılarak, hakkında üniversitelerde tezler hazırlanortamı, fıkraları ve anılarıyla neşelendirir. mış, Kayseri’de bir sokağa adı verilmiştir. İçinde kin, nefret, düşmanlık barındırmaz. Aslında en önemlisi, O varılması ve kalınÇünkü bu gibi kötülüklerin önce kendi ru- ması en zor yere,insanların gönül makamıhunu zedeleyeceğini çok iyi bilir. Bir insa- na ulaşabilmiş ender sanatçılarımızdandır. nın kendi dünyasından ve yaşam tarzından Abdullah SATOĞLU’nun yazdığı şiirlerin ödün vermeden herkesi kucaklayabilen bir mısraları arasında dolaşırken, kendinizi tayapıya sahip olabilmesi, O’nun özel bir innıdık ama sırlı bir âlemin kapısını aralarken san olduğunun en önemli göstergesi değil bulursunuz… Kelimelerin kucağına saklamidir? İzzet Ali Paşa’nın şu beyiti ne kadar nan mana derinliği sizi öylesine sarar ki; kidoğrudur. mi zaman çağlayan bir su damlasının billur Daha çocuk yaşlarında iken, yol kenarında bulduğu bir gazete parçasındaki şiire vurulup, izini sürerek başladığı edebi yolculuğu boyunca, başarılı işleri hayata geçirmiş olan Abdullah Satoğlu, gazetecilik, araştır34 “Şavkı vurunca nakış nakış sahil boyunda, Doyulmaz zevkine Koyu’nda” mehtabın Kalamış derken ; siz Aras olur, Tuna olur, Dicle, Fırat olur, sonra çağların koynunda uyanıp, Fatih’in Fetih ordusuyla dayanırsınız İstanbul’un kapılarına. Bütün bunları bir anda yaşamak isterseniz, Abdullah Satoğlu’nun ünlü “Su” şiirini mânâsına vâkıf olarak okumanız yeterlidir. Çünkü O’nun şiirlerinin çok katmanlı felsefi yapısı içerisinde, mutlaka bir yerlere gizlenmiş ve sizi kendi sırlı âleminde, kendinize özgü bir kavram bulmak için çağıran mısralar bulmanız kesindir. “Açar mihrapta İlâhî lâleler Sırr-ı Hüdâ’dır billâhi lâleler. Şevk verir rûha derin gulguleler Bir türkü tutturdum lâle üstüne” Üstad’ın “Lâle Üstüne” şiirindeki bu dörtlüğün güzelliğine bakar mısınız? Kelimelerin içerisine birer değerli inci gibi sakladığı mânâ derinliğine ulaşmak için, öncelikle Sayın Satoğlu’nun, ailesinden ve kendi öz benliğinden gelen, saf inancın şahsındaki doğru tezahürünü içsel bir bakışla görmek gerekmektedir. Öyle ki, yaratılan her varlığın, yirmidört saat boyunca her dem Allah’ı zikrettiğini bilmeyenlerin, bu tasavvufî gerçekten bihaber olanların, Lale’de Allah’ın sırrını keşfetmeleri de mümkün değildir. Satoğlu Lalenin ilahi dokusundan hareketle “bilmeyen” insanları da öğrenmeleri için, şiir diliyle teşvik ederek, inancının gerektirdiği hassasiyeti tam olarak yerine getiriyor. Çoğu şairlerin, sevgilinin gözlerine şiir yazdığını düşünecek olursak, Abdullah Satoğlu’nun kendi gözlerine yazdığı “ Gözlerim” şiirindeki ince dokunuşları, minik bir gülümsemeyle okurken, ustalığına bir kez daha şapka çıkartacağımız kesindir; “Karardı perdeler açılmaz oldu, Yol görülmez, köprü geçilmez oldu, Gül bahçesinde renk seçilmez oldu, Ne hoş görürdü eskiden gözlerim.” Hocamız, kendi gözlerinin bakış açısından dünya hayatını yorumlarken, fikirlerini de ustalıkla dizelerin içerisine katarak, görmemiz gerekenleri ve duygu dünyasını bir nefeste gözlerimizin önüne serivermektedir. Üstadın her şiiri, mayasını şairinin öz benliğinden almış ve O’nun rûhunun derinliklerindeki güzelliği, kelime kelime içimize sindirmiş birer edebî harika olarak, zamanın içerisinde ölümsüzleşecek ve : “Bu dünyadan lâlenin zerafetini ve sırrını, bize şahsında öğretti...“ diyecek nesillere ulaşacaktır. Ömrünüz ve ilhamınız bereketli olsun değerli hocam… 35 GİRİŞİMCİLİK AÇISINDAN TEKNOKENT KONUŞLU BİR FİRMA İNCELENMESİ Cengiz YARDİBİ * Cem Cihangir ÜSTÜN ** Cengiz AYDEMİR *** Erol ALKAN **** Kamuran KURU ***** Muhammet BARAN ****** Türk Hava Kurumu Üniversitesi 2012-2013 Döneminde açılan İşletme Doktora Programı kapsamında alınan “Girişimcilik ve Küçük İşletmeler” dersi programında oluşturulan çeşitli gruplara, teknokentlerin irdelenmesi ve buralarda faaliyet gösteren firmalardan seçileceklerin, doğrudan kurucuları ile yapılacak mülakatlar neticesinde, bu firmaların teorik anlamda girişimcilik konusunda öğrenilen bilgiler ışığında değerlendirilmesi bu makalede amaçlanmıştır. Makalede öncelikle ilgili kanun ve mevzuat çerçevesinde teknokentler ile ilgili tanımlar, kuruluş esasları ve buralarda faaliyet göstermekle elde edilebilecek teşvik ve ayrıcalıklar literatür taraması şeklinde kısaca belirtilmektedir. Daha sonra grubumuz tarafından seçilen “Bilkent CyberPark” olarak adlandırılan Bilkent konuşlu teknopark ile ilgili çok kısa bilgi verilmiştir. Bu konuda ilgili web-link sayesinde tüm firmalar ve diğer ayrıntılara erişim sağlanabilmektedir. * Emekli Subay (yardibi.cengiz@gmail.com) ** Türkiye Kalkınma Bankası (ccustun@gmail.com) *** Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (cengiz.aydemir@ikg.gov.tr) **** 3. cü Sınıf Emniyet Müdürü (ealkan2002@yahoo.com) ***** Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (kamran.kuru@ikg.gov.tr) ****** TC Gümrük Bakanlığı (baranmuhammed@gmail.com) 36 Üçüncü bölümde dersin esas konusu olan firma seçimi konusunda burada çalışan bir yöneticiden elde edilen bilgiler ışığında girişimcilik açısından en ilginç olabileceğini düşündüğümüz bir firma kurucusu ile yüz yüze görüşme yapılmış ve elde edilen bilgiler, grup değerlendirmesi ile birlikte sunulmuştur. Konu gerçekten bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin birçok temel çalışmaları yapmadan doğrudan sıçrayabileceği çok teknik fakat insanlık ve ülkeler üzerinde hem ekonomik hem de geleceğin şekillenmesi açısından çok önemlidir. Sn. Burak Yılmaz ile yaptığımız röportajda bu konunun Türkiye’nin en önde gelen üniversitelerinde görevli bilim adamları tarafından bile tam olarak anlaşılamadığını öğrenmiş bulunmamız bizi üzdü. Halbuki; konunun ana fikri çok basit, kullanılan teknolojinin çok karmaşık ve çok emek, çok pahalı laboratuar ve cihazlar gerektirmesine karşın. Amaca uygun canlılar, doğada olan canlılar arasında değişim ya da doğrudan yeni canlı dizaynı ile sonsuz bir açılım. Bu konunun henüz öğrenci iken farkına varan ve dünya çapında hatta dünya bir numarası bir kuruluş olan MIT yarışmasında projesi ile derece aldıktan sonra geleceğin farkındalığına erişen bu genç bilim ve iş adamımız sayesinde bir girişimcilik hikayesine dönüşen bu olayı, ayrıca girişimcilik açısından da örnek alınabilecek ve üniversitelerde öğretilebilecek bir olay incelemesi olarak derlendirmekteyiz. Bu konuda bizi yönlendiren dersin öğretim görevlisi Sn. Profesör.Dr. İzzet GÜMÜŞ ve Sentetik BioTechnology Genel Müdürü Sn. Burak YILMAZ’a teşekkürlerimizi sunarız. TANIMLAR Teknopark; Bir veya birden fazla üniversite veya diğer yüksek öğretim kurumu ve araştırma merkezleri ile resmi veya faaliyet bazında ilişkili, bünyesinde bilgiye ve ileri teknolojilere dayalı sanayi firmalarının kurulup gelişmesini teşvik etmek üzere tasarlanmış, içinde yer alan kiracı firmalara, teknoloji transferi ve iş idaresi konularında destek sağlayacak bir yönetim fonksiyonuna sahip, teşvik ve mülkiyete dayalı Teknoparklar, Teknoloji Geliştirme Bölgesinde yer alan, ve 4691 sayılı kanun kapsamında faaliyet gösteren bir teşebbüstür. Teknoloji Geliştirme Bölgesi (Bölge): Yüksek/ ileri teknoloji kullanan ya da yeni teknolojilere yönelik firmaların, belirli bir üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsü ya da AR-GE merkez veya enstitüsünün olanaklarından yararlanarak teknoloji veya yazılım ürettikleri/geliştirdikleri, teknolojik bir buluşu ticari bir ürün, yöntem veya hizmet haline dönüştürmek için faaliyet gösterdikleri ve bu yolla bölgenin kalkınmasına katkıda bulundukları, aynı üniversite, yüksek teknoloji enstitüsü ya da AR-GE merkez veya enstitüsü alanı içinde veya yakınında; akademik, ekonomik ve sosyal yapının bütünleştiği siteyi veya bu özelliklere sahip teknoparkı temsil eder. Teknoparkların Ortak Amacı; Bilim ve teknoloji alanlarında yetişmiş insan gücünden yeni girişimciler yaratarak, üniversite ve ArGe kuruluşlarında birikmiş bilginin nitelikli girişimcilerin kurduğu teknoloji oryantasyonlu firmalar aracılığıyla ekonomik dönüşümünü sağlamaktır. Teknopark kurulumu için bir üniversite veya kamuya ait AR-GE kuruluşları ile ortak çalışmak gerekmektedir. Teknoparklarin hedefleri; • Üniversitelerin eğitim, öğretim ve araştırma faaliyetlerini destekleyerek, üniversitelerin vereceği hizmetleri zenginleştirip etkinleştir- mek, • Sanayinin rekabet gücünü artırmak, teknolojiye dayalı bölgesel ve ekonomik gelişmeyi hızlandırmak, • Teknoloji bağlantılı sanayi kollarının bulundukları yerlerde güçlendirilmeleri, • Yeni bölgelerde sanayinin gelişiminin desteklenmesi, • Yenilikçi çalışmaların gerçekleştirilmesi, • Eğitim ve daha etkin çalışma koşulları ile verimliliğin artırılması • Uluslararası alanda rekabet gücünün yükseltilmesi, • Teknoparklar, bilimsel ve teknolojik çalışmaları, geliştirme ve prototip aşamalarından geçirip ticari uygulamaya konulmalarına ortam oluşturamları, Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu İle Sağlanan Destek ve Muafiyetler: 4691 Sayılı Kanun ve 4691 Sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu’nda Değişiklik Yapan 6170 Sayılı Kanun gereğince bölgelerde sağlanan destek ve muafiyetler üç temel başlık altında gösterilmiştir. Yönetici Şirketlere • Bölgelerin kurulması için gerekli idare binası, kuluçka merkezi ve alt yapı inşası ile ilgili giderlerin yönetici şirket tarafından karşılanamayan kısmı, yardım amacıyla Bakanlık bütçesine konulan ödenekle sınırlı olmak üzere karşılanabilir. • AR-GE ve yenilik faaliyetlerini desteklemeye yönelik yönetici şirketçe yürütülen veya yürütülecek kuluçka programları, teknoloji transfer ofisi hizmetleri ve teknoloji işbirliği programları ile ilgili giderlerin, yönetici şirketçe karşılanamayan kısmı, yardım amacıyla Bakanlık bütçesine konulan ödenekle sınırlı olmak üzere karşılanabilir. • Yönetici şirket, bu Kanunun uygulanması ile ilgili olarak düzenlenen kâğıtlardan ve yapılan işlemlerden dolayı damga vergisi ve harçtan muaftır. Atık su arıtma tesisi işleten Bölgeler- 37 den, belediyelerce atık su bedeli alınmaz. • Yönetici şirketin bu kanunun uygulanması kapsamında elde ettiği kazançlar 31.12.2023 tarihine kadar vergiden muaf tutulmaktadır. • Hazineye ait taşınmazlar için, Maliye Bakanlığı tarafından yönetici şirket lehine ilk beş yılı bedelsiz olarak, devam eden yıllar için yatırım konusu taşınmazın emlak vergi değerinin binde ikisi karşılığında irtifak hakkı tesis edilmesi veya kullanma izni verilmektedir. • İrtifak hakkı veya kullanma izni verilenlerden hasılat payı alınmamaktadır. Girişimcilere • Bölgede faaliyet gösteren gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin, münhasıran bu Bölgedeki yazılım ve Ar-Ge faaliyetlerinden elde ettikleri kazançları 31.12.2023 tarihine kadar gelir ve kurumlar vergisinden muaf tutulmaktadır. • Bu süre içerisinde münhasıran bu bölgelerde ürettikleri ve sistem yönetimi, veri yönetimi, iş uygulamaları, sektörel, internet, mobil ve askeri komuta kontrol uygulama yazılımı şeklindeki teslim ve hizmetleri de katma değer vergisinden muaf tutulmaktadır. • Bölgede çalışan araştırmacı, yazılımcı ve ArGe personelinin bu görevleri ile ilgili ücretleri 31.12.2023 tarihine kadar her türlü vergiden muaf tutulmaktadır. • Teknoloji Geliştirme Bölgelerinde bulunan personelin sigorta primi işveren hissesinin %50’si, 5746 sayılı Kanun kapsamında desteklenmektedir. • Ar-Ge projesi kapsamında çalışan Ar-Ge personelinin, bölgede yürüttüğü görevle ilgili olarak yönetici şirketin onayı ile Bölge dışında geçirmesi gereken süreye ait ücretlerinin bir kısmının da gelir vergisi kapsamı dışında tutulmaktadır • Teknolojik ürünün yönetici şirketin uygun 38 bulması ve Bakanlığın izin vermesi ile Bölgede yatırım yapılmaktadır, Yönetici Şirket ve Girişimcilere; Bölgede çalışan Ar-Ge personelinin bu görevleri ile ilgili ücretlerine sağlanan vergi muafiyeti desteğinin Ar-Ge personelinin yüzde onunu geçmeyecek şekilde Ar-Ge Destek personeline de sağlanmaktadır, Öğretim Üyelerine • Bölgelerde görevlendirilen öğretim üyelerinin Bölgede elde edecekleri gelirler üniversite döner sermaye kapsamı dışında tutulmaktadır. • Öğretim elemanları Üniversite Yönetim Kurulu izni ile yaptıkları araştırmalarının sonuçlarını ticarileştirmek amacı ile bu Bölgelerde şirket kurabilmekte, kurulu bir şirkete ortak olabilmekte ve/veya bu şirketlerin yönetiminde görev alabilmektedir. • Bölgede yer alan faaliyetlerde idari personel olarak hizmetine ihtiyaç duyulan kamu kurum ve kuruluşları ile üniversite personelinin, yönetici şirkette görevlendirilmeleri sağlanmaktadır. BİLKENT CYBERPARK Bilkent Holding ve Bilkent Üniversitesi işbirliğiyle, Bilkent Üniversitesi Yerleşke alanında kurulan bir bilim ve teknoloji parkıdır. İleri teknoloji ve yazılım geliştirme alanında faaliyet gösteren firma ve kuruluşlara, uygun maliyetler çerçevesinde, etkin teknopark hizmetleri sunmaktadır. Bilkent Cyberpark bünyesinde 200’den fazla firma, 9 Araştırma Merkezi ve 2800’ün üzerinde Ar-Ge personeli ile faaliyetlerini sürdürmektedir. 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu kapsamında faaliyet gösteren Cyberpark, firma sayısı, 100.514 m2’lik kapalı alanı ve bölgede gerçekleştirilen iş hacmi bakımından Türkiye’nin en büyük teknoparklarından biri olarak faaliyet göstermektedir. Bu firmalara ait bilgilere http://www.cyberpark.com.tr/tr/Firmalar adresinden erişim sağlanabilir. SENTEGEN SENTETİK BIOTECHNOLOGY http://www.sentegen.com/#./home Bilkent CyberPark kampus yer alan 200’den fazla firmadan en ilginç olanını bulabilmek için yapılan çalışma ile biyoteknoloji alanında yeni kurulmuş ve 26 yaşında bir girişimcinin yönetimindeki “sentegen biotechnology” firması “girişimcilik” açısından gerçekten incelenmeye değerdir. Bu kapsamda görüşme yaptığımız Sentegen firması ile ilgi ortaya çıkan durum Firma: Sentegen Sentetik Biotechnology Kuruluş:Nisan 2010 Genel Müdür: Burak Yılmaz Çalışma alanları ve ürün/servis • Bioinformatics • Biopharmaceuticals • Synthetic Genomics • Industrial Enzymes Öncelikle sentegen ürün gamından bahsederek makaleye başlamak istedik. Sentegen Bio technology dünya üzerinde ilk defa 2010 yılında ABD ‘de kurulan Craig Venter Institute Syntetic Genetic firması benzeri fakat çok küçük çaplısıdır. Teknoloji o kadar yeni ve önü o kadar açık bir alan kapsamaktadır ki, firmamız bu alanın binde birini dahi kapsayacak faaliyet göstermesi hem ülkemiz hem de kendi geleceği için çok önemli katkılarda bulunabilecektir. Firmanın ana üretim başlığı Sentetik biyo(tekno)loji: yeni biyolojik parça ve sistemlerin dizaynı olarak verilmektedir. • • • • Gene Synthesis Codon Optimization Protein Expression RNAi Design • NGsequencing Başlangıç Hedefleri • Her türlü enzim üretilmesi, pilot üretimleri • Endüstride kullanılmakta olan enzimlerin pilot üretimleri Gelecek Hedefleri • Protein üretebilecek her türlü gen üretimi • Sentetik canlılar • Sentetik aşılar, örneğin grip aşısı her yıl mutasyona uğrayan virüsler nedeniyle geçersiz olmasına karşı muhtemel mutasyon bölgeleri için çeşitli aşılar üretilerek, önceden önlem alınması sağlanmış oluyor • Klonlama • İnternet üzerindeki açık veri tabanlarından indirilebilecek her türlü canlıyı üretebilme, • IPS (Induced Pluripotent Stemcells): Herhangi bir hücreden kök hücre üretebilme, bu kök hücreden de istenen her türlü hücre üretim tekniği, ? Kendinizi tanıtır mısınız, Bu işi siz mi planladınız Burak Yılmaz, 2011 – 2013 (expected) Turgut Özal Üniversitesi Master of Science (MSc), Medical Genetics 2005 – 2010Middle East Technical University BSc., Molecular Biology and Genetic Olay 2010 Yaz Döneminde IGEM (Internationally Genetically Engineering Machine Competition) BioGuide Project, synthetic biology tool for biobrick construction, projesinde alınan ikincilik ödülü ile başladı. “This project awarded with silver medal, IGEM competition 2010 , MIT, Cambridge, MA.” The iGEM Foundation, http://igem.org/About IGEM (International Genetically Engineered Machine Competition), Massachusetts Institute of Technology(MIT)’nin düzenlediği ulus- 39 lararası bir sentetik biyoloji proje yarışmasıdır. IGEM öğrenci temelli bir yarışma olup lisans öğrencileri ve master öğrencilerinin çalışmalarını gerektirmektedir. Bu çalışma süreci içerisinde öğrenciler kendilerine yardımcı olan bir öğretim üyesinin yanında proje çalışmalarını sürdürürler. Yarışma 2003 yılından bu yana süregelmekte olup dünyanın dört bir tarafından gelen 180’in üzerinde çok prestijli üniversiteleri ağırlamaktadır. ISO 17025-13685 Henüz mezun olmadan MIT (Dünyanın bu alanda en prestijli ve ileri üniversitesi) projede ödül sonrası, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Desteğini de alarak başlanan macerada, KOSGEB alınan 1.5 MTL teşvik var. Fakat bu teşvik harcama yapıldıktan ve faturalandıktan bir sure sonra alınabildiğinden laboratuar kurulması için finans desteği gerekmekte. Daha sonra ithal edilen “mor reçeteli” ilaçların dizaynı, OSTİM bir firmadan %25 ortaklık karşılığı alınan finansal destek ile CyberPark kurulan mütevazı fakat geleceğin başlangıcı bir laboratuar. Başarınızın sırları olarak neleri görüyorsunuz? Başaracaklarından emin olduğumuz için müstakbel başarı hedeflerini soruyoruz Burak Yılmaz’a. 1-3-5 diye yanıt alıyoruz. İlk yıl laboratuar kurabilme, 3 ncü yılda başa baş noktasını yakalama, 5 nci yıldan itibaren kar ve yurtdışından yüksek fiyat ve yüksek cirolara getirilen ürünlerin burada üretimi ile hem ülke ekonomisine hem de firma karlılığına önemli katkı, Patent başvurularınız var mı, Varsa kaç tane? Sentetik Gen üretim tekniği konusunda hazırlık var, İşinizi seviyor musunuz? Çok Kaç kişi çalıştırıyorsunuz? İşinizde ne tür sorunlarla karşılaşıyorsunuz? Finansal. Teşvikler çok uygun, mevzuat yardım ediliyor. Gelecek Stratejileriniz nelerdir? Şu anda üniversitelerden gelen sentetik DNA taleplerini karşılıyorlar, Sanayide kullanılan bioteknoloji gerekli ürünler, maya, aşı, katalizör Daha sonra bunların Türkiye’de üretilebilmeleri, Girişimci destekleri alıyor musunuz? Sanayi Bakanlığı Tekno Girişim Desteği: Proje: Sentetik Gen Üretimi, Yıl: 2010; 100.000 TL destek alındı, Bunun üzerine Sentetik Gen firması kuruldu, ODTÜ’de bir laboratuarda okyanuslara ışık yayan bir canlının parlama genleri internet üzerinden alınarak burada üretildi. E.coli bakteri üzerine halkasal vektörlerle aktarılarak ışıldayan protein üretimi sağlandı. Avrupa Birliği 7. Çerçeve Programı kapsamında, TÜBİTAK’ın da katıldığı bir proje olan ERANET Çağrı Programında İspanyol firmasına ortaklık kapsamında 1.6 Milyon Euro’luk projeye girildi. Böylece gen haritası çıkarılma işine de girildi. Bu proje ile birlikte gen harita çıkarma cihazı alındı. TUBITAK üzerinden bu konuda alınan desteğin realize edilebilmesi için OSTİM’de bir firma’dan destek alındı. Şu anda laboratuar çalışanları dahil toplam 8, 1 yıl sonra 12 olacak hedefimiz. Bu firma ile İşbirliği - Güçbirliği projesi ile KOSGEB’den destek alındı. Buradan alınan 1.5 MTL destek ile şu andaki laboratuar kuruldu. Aldığınız kalite belgeleri var mı? Sektörde rekabet durumu nedir? 40 Şimdilik Rekabet yok. Biz bu sektörde Türkiye’de ilk firmayız. • Fırsatları görebilme ve değerlendirebilmesi: 100 Şirketle ilgili planlama yaparken rakip firmaların stratejileri takip ediliyor mu yoksa kendi modellerine mi odaklanmışlar? • Yeni fikir üretmekten ve uygulamaktan hoşlanma:100 Henüz alan çok yeni olduğundan rekabet edilecek firma yok yerine ithalat yapan firmalar var. Ayrıca üretim konusunda ilaç firmaları var, fakat bunlar henüz bu tip bir üretim tesisine sahip değiller. Kamu sektörünün doğrudan yansımaları nelerdir; Resmi kurumlardan beklentileri nelerdir? • İşini severek yapma, sorumluluk, inisiyatif, enerjik, çalışma isteği:100 • Kendine güvenen, İstişareye önem veren, kararlı ve sabırlı olması:100 • Analitik düşünebilme yeteneği, hedef belirleme ve büyütme becerisi:100 • Güvenilir olma, İnsanlara güven veren, İnsan ilişkileri becerisine sahip olması:100 • Kendi kültürüne önem vermesi:100 SGK güncel veri paylaşımı istendi. Burada hastalarla ilgili neler üretilebilineceği var, fakat rekabet ve gizlilik açısından olumlu yanıt alınamadı. Dilekçe ile istenecek. Bu konu çok önemli ve yurt içinde tasarım sonrası üretime geçilebilirse önemli oranda ithalata gerek kalmayacak. Kar marjları çok yüksek ve sağlıkla ilgili bir konu olduğundan, maliyetin çok üstünde ithal ediliyor. • Entelektüel bakış açısına sahip, Yazılı ve sözlü haberleşme yeteneği olması:100 Tanıtım ve bilgilendirmede yöntem tercihleri nelerdir? • Değer oluşturma isteği, kendine özgü bir şeyler yapmak isteyen:100 Şimdilik aktif bir pazarlama ekibi yok. İnternet sitesi, üniversitelerin Moleküler Biyoloji, Genetik ve diğer ilgili bölümleri ile doğrudan temas var. • Çok yönlü, hayal kurabilme:100 • Yeniliklere açık, İş bitirici olması:100 • Programı olan ve bunu uygulayan:100 Girişimci adaylarına sektörü önerir misiniz; Sektöre giriş zorlukları nelerdir? • Yönetim yeteneklerine ve organizasyon becerisine sahip olması:100 Sektör önü açık, Mavi Okyanus Sularında rekabet şeklinde. • Elindeki kaynak ve imkânları değerlendirmesini bilen:100 İleri teknoloji ve temel laboratuar yatırımları için finans gerekli. • Ekiple çalışan ve onları yönlendirme yeteneği olan:100 Üstün nitelikli eleman gereksinimi var. 2012 yılında gerçekleşen 350.000 TL ciro, 2013 yılında ise 500.000 TL ciro ile kapatacaklarını söylüyor. Kitaplarda yer alan girişimci özelliklerinin hepsini taşımakta Burak. Çalışma Grubumuzun puanlaması: • Teknik bilgi becerisine sahip olması:100 • Kabul edilebilir riskleri göze alabilen ve riski seven:100 • Yoğun çalışma temposuna sahip olan, bir eser bırakmak isteyen, Üretim tesisi kurabilmek şu an için uzak bir hedef. Bu alanda yurtdışında yıllarca yatırım 41 yapmış, uzmanlaşmış firmalar var. Üretim tesisi için 15-20 milyon TL gerekiyor. Ancak, pazar çok büyük. Bu alanda ABD, Avrupa, Japonya başta olmak üzere sektörsel merkezler oluşmuş. ABD’de Massachusset başta olmak üzere birden çok merkez var, Avrupa’da ensülin alanında Danimarka. Buralardan 2-3 belki de 5-10 kat fazlasına aylık hasta başına 2.000 TL’ye ulaşan maliyette ensülin, EPO (Eritropoetin, alyuvar üretiminin kontrolü için kullanılıyor), interleukin ALFA (bağışıklık sisteminin hücreleri tarafından salınan hücreler arası haberci moleküller), gibi pahalı ve sürekli kullanılması gereken mor reçete ilaçlar ithal ediliyor. Sentegen öncelikle bu ürünlerin Ar-Ge ve Ür-Ge kısmını yapabilecek, ileride belki büyük bir ilaç üreticisi ile bu ürünleri üretebilecek teknolojiyi ortaya koyacak. Ancak mevcut rekabet ortamında, bu alanda uzun yıllardır Ar-Ge, inovasyon ve 42 üretim faktörlerine sahip, ölçek ekonomisinde faaliyet gösteren, küresel pazarlara sahip küresel firmalar karşısında ne yapabilecekleri rekabet koşulları ve devlet regülasyonlarına bağlı olacak. Türkiye’nin bu alanda ilk, dünyanın sayılı girişim alanlarından birinde, henüz okulu bitirir bitirmez, cesaretle ve risk alınarak başlatılan bu girişim, girişimcinin yaşı itibarı ile de dikkatleri çeken bir firma ortaya çıkmış. Alan çok geniş, çok bakir, insan ve endüstrinin geleceği üzerinde teknolojinin bugüne kadar geldiği noktaya kadar ki gelişimin çok daha hızlı ve üstsel olarak bir talep göreceği bir laboratuar ve bundan önemlisi vizyon katan Sentegen’e başarılar dileriz. 21. YÜZYILIN YENİ HASTALIĞI: STRES* M. Akif ÖZER ** Günümüz şartlarında çalışma hayatımızda verimliliğimizi düşüren, ancak bunun farkına kolaylıkla varamadığımız tehlikeli bir hastalıkla karşı karşıyayız: Stres Toplumun tüm kesimlerini derinden etkileyen ve bazı yorumlarda insanlığın geleceğini tehdit ettiği belirtilen bu hastalık, gün geçtikçe yaygınlaşmakta, toplum üzerinde olumsuz etkilerini artırmakta, sessiz ve derinden ilerlemekte, karşısında toplumsal bir direnç de görememesinden dolayı, etki alanını sürekli yaygınlaştırmaktadır. Böylesine olumsuz yönleriyle adeta geleceğimize ambargo koyan stres, sokaktaki adamdan üniversitedeki bilim adamına kadar, herkesin sıkça kullandığı ve birçoklarının da yaşadığı psikolojik bir durumdur. Yapılan araştırmalara göre, herkesin stres tanımının farklı olduğu gibi, insanlarda gözlenen stres nedenleri, belirtileri ve olumlu stres düzeyleri de farklılaşabilmektedir. Bugün özellikle örgütsel yaşamda değişim hızının şaşılacak düzeyde artması nedeniyle, insanların sürekli bir şeyler kaçırıyormuş korku ve kuşkusuyla hızlı hareket etme zorunluluğu duymaları, stresi gündelik yaşamın bir parçası haline getirmiştir.1 Günümüzde özellikle akademik alanda stresle ilgili kavramsal analizler yapılırken * Dergimizin 920. sayısında (Ağustos) yayınlanan bu makale, dipnotlarının çıkmamış olması nedeniyle, düzeltilerek bu sayıda tekrar yayınlanmaktadır. ** Doç. Dr. Gazi Ün. İİBF Kamu Yönetimi Böl. (ozer@gazi.edu.tr) çeşitli güçlükler yaşanmaktadır. Bunların en başında herkes tarafından kabul edilen bir stres tanımının yapılamaması gelmektedir. Stresle baş etmede bu durum özelikle mücadelenin başlangıcında önemli sorunlara yol açabilmektedir. Söz konusu tanımlar kişilere ve bakış açılarına göre değişmektedir. Bunun yanında araştırmacılar sürekli olarak stresin etkilerini ölçerken, farklı yöntemler uygulamaktadırlar. Ayrıca çalışmaların kapsam ve sayılarında da belirsizlik bulunmaktadır. Tüm dünyada bu konuda yapılan çalışmalar önemli bir dağınıklık sergilemektedir.2 Bu karmaşık duruma rağmen, biz literatürde en çok kabul gören stres tanımlarından hareket edeceğiz. Stres en genel şekliyle vücuda yüklenilen herhangi bir özel olamayan isteme karşı, vücudun tepkisi olarak tanımlamaktadır. Başka bir tanımda ise kavram, bireyin fiziki ve sosyal çevredeki uyumsuz koşullar nedeniyle, bedensel ve psikolojik sınırlarının ötesinde harcadığı gayret olarak3 ele alınmaktadır. Psikolojideki tanımıyla stres kavramı, sıkıntı ya da zorluk anlamına gelen eski Fransızcadaki, ve ortaçağ İngilizcesindeki stres ya da straisse sözcüklerinden gelmektedir. Daha güçlü bir ihtimalle sözcüğün, Latincedeki çekip germek anlamına gelen srtinger sözcüğünden geldiği sanılmaktadır.4 Ancak daha güçlü ve yaygın yorumlarda stresin kelime olarak Latince kökenli estrictia sözcüğünden geldiği belirtilmektedir.5 İnsan 43 ve öteki canlılarla ilgili durumu tanımlamada kullanılmadan önce fizik ve mühendislik bilimlerinde kullanılmıştır. organizmanın içindeki çevreye karşı aldığı bir durum olarak tanımlanmıştır. Bu yaklaşım zamanla stres ve stresör kavramlarını ön plana çıkarmış, bireyde bir dizi tepki yaStres, 17. yüzyılda “adversity” karşılığı olaratan çevresel uyarıcıya stresör, bireyin bu rak felaket, bela, musibet gibi anlamları tür uyarıcılara karşı gösterdiği tepkiye de kapsarken, ya da affliction karşılığı dert, stres11 denilmeye başlanmıştır. keder, üzüntü yerine kullanılırken, 19. yüzyılda kavrama yüklenen anlam değişmiştir. Yetmişli yıllarda yaptığı çalışmalarda stres Stresin kavramsal gelişimi de bugünkü an- konusunda bildiklerimizin çoğunun gün lamını tam olarak açıklamamaktadır, ancak ışığına çıkaran psikolog Hans Selye, zaman çağdaş kullanımla belli bir içeriğe ulaşmış- zaman yıkıcı olabilecek bir gücü tanımlatır.6 Buna bağlı olarak da stres, nesne ve ki- mak için stres sözcüğünü ilk kullananlarşinin bu tür güçlerin etkisi ile biçiminin bo- dan birisi olmuştur. Selye, stresli bir duruzulmasına, çarptırılmasına, karşı bir direnç ma tepki olarak vücutta görülen değişiklikanlamında kullanılmaya başlanmıştır.7 lere de stres hali adını vermektedir.12 Stres kavramını ilk kez kapsamlı bir incelemeye Bu kapsamda günümüzde stres iki ayrı antabi tutan Hans Selye stresi, organizmanın lamda kullanılmaktadır. Birincisi, insanın her türlü değişmeye karşı tepkisi olarak taveya başka bir organizmanın tehlike içinde nımlayarak, stresi memnuniyet verici olup bulunduğu etmenlere ve koşullara göre olmadığına bakılmaksızın her türlü isteme, dengesinin bozulduğu bir durumu belirtbedenin uyum sağlamak için gösterdiği mek içindir. İkincisinde ise, organizmanın yaygın tepki13 olarak görmüştür. dengesini bozabilecek tüm etmenleri kapsayan bir genişlik kastedilmektedir. Yani Oxford İngilizce Sözlüğünde ise baskı ya fiziksel (travma, sıcak, soğuk), psikolojik da gerilim olarak tanımlanan stres, günü(duygusal gerilimler, iç ve dış çatışmalar, eş müzde cilt bozukluğundan ülsere, yüksek sorunları gibi) veya sosyal (çevre etmenle- tansiyondan kalp krizine kadar çeşitli rari, kültürel değişim gibi) içerikli bütün et- hatsızlıklara neden olan14 önemli bir sorun menler anlatılmaktadır.8 haline gelmiştir. Stres sözcüğü, bilim dünyasında ilk kez, 17. yüzyılda elastiki nesne ve ona uygulanan dış güç arasındaki ilişkiyi açıklamak üzere fizikçi Robert Hook, tarafından kullanılmıştır.9 Young adlı bir başka fizikçi bunu yüzyıl kadar sonra bir formül üzerinde göstermiştir. Ona göre stres, maddenin kendi içinde olan güç ya da dirençtir. Buna göre madde, kendi üzerinde uygulanan dış güce sahip olduğu direnç oranında tepki gösterir.10 Esasında tipik olarak stres, kısıtlama ve isteklerle ilgilidir. Kısıtlamalar kişiyi arzulananları yapmaktan alıkoyar. İstekler ise arzulananların kaybedilmesi demektir. Örneğin, okulda sınava giren bir öğrenci stres altında kalır. Çünkü fırsatlar, kısıtlamalar ve isteklerle karşı karşıyadır. Başarı, yükselmeye, daha fazla sorumluluk üslenmeye, sınıf geçmeye ve iş yaşamında daha yüksek aylık almaya neden olur. Başarısızlık bunların tersine, hatta okuldan ya da işten atılmaya yol açabilir.15 Günümüzde stresi, bireyi etkileyen çevresel uyarıcı olarak görenler de vardır. 1950 yılında yapılan bir çalışmadan sonra, stres, Stres ayrıca geçmişten kaynaklanan neden44 ler ile daha sonra ortaya çıkan davranışsal sonuçlar arasında yer alan bir değişken olarak da tanımlanmaktadır. Ayrıca stresi ne bir dürtü, ne bir tepki ne de bir ara değişken olarak düşünmeyip, sistemi tüketen her türlü çevresel beklenti ve bu beklentilere sistemin verdiği tepkiler ile uğraşan bir problem alanı olarak değerlendirildiği de görülmektedir.16 arasında çok ince bir fark vardır. Çünkü uyarıcı da organizmada bir tepkiye yol açan herhangi bir faktördür. Stres ve uyarıcı arasında bir derece farklılığı mevcuttur. Herhangi bir uyarıcının stres oluşturucu olabilmesi için, belli bir duyu organına yönelik önceden programlanmış olan rahatlık eşiğini aşıp, sistemin dengesini bozması gerekir. Sistem, bu stres tepkisi Strese biraz daha teknik baktığımızda algı- sayesinde tekrar dengeye dönmek için bir lanan çevresel tehditlere bireyin gösterdiği uyum süreci başlatır. Burada ortaya çıkan psikolojik ve fiziksel tepkileri görürüz. Stres gerilim ise, stres durumunun sistem üzeyaratan olayı beyin beyin kabuğu bölgele- rindeki etkisidir. Gerilim nedeniyle sistem, rinde algılar ve daha alt bölge olan hipo- stres durumunda olduğu bilgisini alır ve talamusa gönderir. Oradan hipofiz bezine dengeye dönme sürecine girer. Zorlanma mesaj iletilir. Hipofiz bezi stres hormonu ise, dengeye dönme süreci içinde sistemin (ACTH-adreno kortikortop hormon) salgı- ödediği bedel ya da harcadığı enerjinin lamaya başlar. ACHT etkisi ile böbrek üstü miktarıdır.19 bezde yer alan adrenalin ve kortizol hormonlarının salgılanması artar. Bu süreçte Stresi her zaman olumsuz algılamak da ortaya çıkan bedensel reaksiyon olarak, yanlış olur. Bu durum iyi stres ve kötü stres göz bebekleri genişler, yüz solar, kalp atış- nitelendirmelerinin ortaya çıkmasına yol ları hızlanır, damarlar büzülür, soğuk ter açmıştır. İyi stres, insanın hayattan alabilebaşlar, kan şekeri yükseli ve mide asit sal- ceğinin en fazlasını elde etmek için verecegısını artırmaya başlar. Stres ortadan kalk- ği mücadelede itici gücü oluşturur. Yataktığında gösterilen bedensel reaksiyon ise; tan kalkıp işe gidebilmek için yeteri kadar gevşeme, uyku hali ve vücudun yavaşlama- uyarıcı ihtiyacınız vardır. Bir arkadaşınıza sıdır.17 Bu sırada depresyon, düşüncelerde hediye alırken hoş bir stres hissedersiniz. karışıklık, uykusuzluk, olumsuz düşünceler, ağlama, aşırı tepki, gereksiz endişe, huzur- Kötü stres ise, kişinin üzerindeki baskılarının iyice arttığı ve bu baskılarla başa çısuzluk18 gibi durumlarla karşılaşılabilir. kamadığı zaman ortaya çıkan strestir. Kötü Bu durum stresi vücudun çeşitli içsel (kişi- stres, insanların baskı altındayım derken nin olayları algılayış ve yorumlayış biçimi, kastettikleri bir baskıdır. Eğer sorun çözüyaşamı değerlendirme tarzı, fiziksel ve ruh- lemezse, ruhsal çöküntüden fiziksel hastasal huzursuzluklar vs.). ve dışsal (okul de- lıklara kadar uzanan etkileri görülür. Kötü ğişikliği, iş değişikliği, yeni bir şehre uyum, stres, aşırı stres düzeyinde ortaya çıkar.20 sevilen birinin kaybı vs.) uyaranlara verdiği otomatik tepki olarak görmemizi sağlar. Her iki stres arasında bir de denge duruBu uyaranlar tehdit edici olduğunda, vü- mu vardır. Kişisel olarak beklentileriniz ve cut kendini korumaya çalışır ve savunma- talepleriniz, onları karşılama kapasitenize ya geçer. Merkezi sinir sistemimizde strese eşitse21 hayatınızdaki stresi etkili bir biçimtepki, sempatik ve parasempatik sinir sis- de yönetebilir, strese karşı koymayı ve mütemleri tarafından verilir. Stres ve uyarıcı cadele etmeyi başarabilirsiniz. 45 Stresle ilgili literatürde sıklıkla karşı karşıya kaldığımız kavramlardan birisi de stresördür. Stresörler, iş stresinin kaynakları arasında gösterilen çevresel, örgütsel ve bireysel faktörleri anlatmak için kullanılır. Stresörler, stresin nedenleri ya da iş stresini kolaylaştıran faktörlerdir. Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi Cilt 21, Sayı 1 2001, s. 91. 4. Hasan Tutar, a.g.e., s.190. 5. Nezahat Güçlü, a.g.m., s.91. 6. Yücel Ertekin; Stres ve Yönetim, TODAİE Yay., Ankara, 1993, s.5. 7. İnayet P. Aydın; İş Yaşamında Stres, Pegem A Yayıncılık, Ankara, 2002, s.1-2. Literatürde geçen diğer bir kavram olan 8. Salih Güney; “Stres ve Stresle Başa Çıkstres aracıları ise, bireysel özelliklerle stres ma”, Yönetim ve Organizasyon, Ed. Salih arasındaki aracı değişkenleri gösterir. Bun- Güney, Nobel Yay., Ankara, 2001, s.514. lar arasında kişilik önemli yer tutar. Araş- 9. Şule Aydın; “Örgütsel Stres Yönetimi”, tırmalar A tipi kişilerin (saldırgan, aceleci, Dokuz Eylül Ün., Sosyal Bilimler Enstitüsü dışa dönük) B tipi kişiliklere göre (daha ra- Dergisi, C.6, S.3, 2004, s.51. hat, fazla aldırmayan) kalp rahatsızlıklarına 10. Hasan Tutar, a.g.e., s.189. daha meyilli olduğunu göstermektedir22. 11. Nezahat Güçlü, a.g.m., s.91. Stresi genel olarak ele aldığımız bu çalış- 12. Gerard Hargreaves; Stresle Baş Etmek, mamızdan çıkarmamız gereken en önem- Çev. Ali C. Akkoyunlu, Doğan Kitap, İstanli ders, günümüz şartlarında üzerimizdeki bul, 1998, s.8. olumsuz etkileri açısından çok tehlikeli bir 13. İ. P. Aydın, a.g.e., s.2. hale gelen 21. yüzyılın hastalığı stresi tanı- 14. John Adair-Talbot Adair; Zaman Yönetimamızın mutlak bir zorunluluk olduğudur. mi, Çev. Bengi Güngör, Öteki Yayınevi, AnStresin ne olduğunu bilmek, onunla mü- kara, 1999, s.167. cadelede, etkin stres yönetimi uygulama- 15. H. Can; Organizasyon ve Yönetim, Adım larında ilk ve en önemli şarttır. Stresin ne Yay., Ankara, 1992, s.278. olduğunu, ilgili literatürler dahil tüm alan- 16. A. Ergeneli--M.B. Karan; “Strese Eğilimlarda nasıl ele alındığını bildiğimizde, karşı li Olmak Bakımından Bazı Bilişsel Alışkankarşıya kalabileceğimiz çok farklı stres tür- lıklar İle İş Performansı İlişkisi”, Amme İdaleri ile mücadele etmemiz çok kalaylaşa- resi Dergisi, Cilt 30, S.4, Aralık 1997, s.132. 17. G. Yaylacı-G. Köksal; “Kuruluşlarcaktır. da Stresle Başa Çıkma Yolları”, http:// www.euvakif.org/gundem/bulten35.doc SONNOTLAR (20.10.2007), s.1. 1. Hasan Tutar; Kriz ve Stres Yönetimi, Seç- 18. G. Hargreaves, a.g.e., s.18. kin Yay., Ankara, 2004, s.186. 19. N.Güçlü, a.g.m., s.92. 2. Stephen Palmer-Windy Dryden; “Stress 20. H. Tutar, a.g.e., s.192. Management: Approaches And Interventi- 21. G. Hargreaves, a.g.e., s.10. ons”, British Journal of Guidance & Coun- 22. A. Balcı; Örgütsel Gelişme-Kavram ve selling, Vol. 22, Issue 1, Feb. 1994, s.2. Uygulama, Pegem A Yay., Ankara, 2000, 3. Nezahat Güçlü; “Stres Yönetimi” G.Ü. s.78. 46 GEÇMIŞ ZAMAN OLUR KI... 47 48
© Copyright 2024 Paperzz