İndir (PDF, 5.92MB) - Türk Kooperatifçilik Kurumu

Eylül 2013 Yıl : 80
Sayı : 921
Eylül 2013 Yıl : 80
ISSN : 1300-1450
Sayı : 921
ISSN : 1300-1450
Prof.Dr. Nurett
n PARILTI
Prof.Dr. A. Fuat ERSOY
YIL : 80 SAYI : 921
Eylül 2013
Prof. Dr. Nurett
n PARILTI
Doç. Dr. M.Akif ÖZER
Mehmet Akif ÖZER
Ahmet BAYANER
Hikmet KAVRUK
Muharrem ÇETİN
Eriman TOPBAŞ
Hasan YAYLI
Tevfik ERDEM
1271 sk.
www.koopkur.org.tr
adm
n@koopkur.org.tr
1271 sk.
Başyazı
1
Emrah ÇELİK
AVRUPA'DA KOOPERATİFÇİLİK
3
S. Tunahan BAYKARA
KOOPERATİFLERİN KATMA DEĞER VERGİSİ
VE KURUMLAR VERGİSİ KARŞISINDAKİ
DURUMLARI
6
Oğuz KARAAHMETOĞLU
TARIMSAL KOOPERATİFLERİN ÖNEMİ
14
Gülsen SARAY
BIR ALMAN KAMU YÖNETICISININ
TOPLUMSAL VIZYONU VE ULUSLARARASI
RAIFFEISEN BIRLIĞI'NIN (IRU) OLUŞMASI
17
M. Ak
f ÖZER
İMAJ YÖNETİMİ STRATEJİLERİ
21
Met
n EYİOĞLU
EĞİTİMDE ERGONOMİ VE ÖĞRENMEYE
ETKİSİ
27
İlter YEŞİLAY
BİLGELİĞİNİ VE ZERAFETİNİ LÂLE'N
N
SIRRINDAN ALAN ŞA
R, ABDULLAH SATOĞLU
33
Ceng
z YARDİBİ - Cem C
hang
r ÜSTÜN
Ceng
z AYDEMİR - Erol ALKAN
Kamuran KURU - Muhammet BARAN
GİRİŞİMCİLİK AÇISINDAN
TEKNOKENT KONUŞLU BİR FİRMA
İNCELENMESİ
36
M. Ak
f ÖZER
21. YÜZYILIN YENİ HASTALIĞI: STRES
42
GEÇMIŞ ZAMAN OLUR KI...
47
25.09.2013
Derg
m
zde yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına
a
tt
r.
Prof.Dr. Mehmet ARSLAN
Prof.Dr. Nevzat AYPEK
Prof.Dr. İzzet GÜMÜŞ
Prof.Dr. Burhan AYKAÇ
Prof.Dr. Rasih DEMİRCİ
Prof.Dr. Harun TANRIVERMİŞ
Doç.Dr. Mehmet Akif ÖZER
Veli ÇELEBİ
Osman BOSTAN
Turgut AĞIRNASLIGİL
Hüsnü POYRAZ
Prof.Dr. İhsan ERDOĞAN
Özdemir ÜNSAL
Başyazı
Ülkemizde, Eylül ayı genelde tüm insanlarımızın zamanlarının büyük bir
kısmını eğitim ve öğretim hazırlıklarına ayırdıkları bir aydır. Yeni kayıtlar,
yeni kayıtlarla birlikte ortaya çıkan okul kaygıları, okul masrafları vb gibi
sorunlar Eylül ile birlikte aile gündemlerinin birinci konusu olurlar. Sistemle ilgili sorunlar ve çözüm önerileri ise eğitimle ilgilenen köşe yazarlarımızın öncelikli konuları arasında yer alırlar.
Velilerimizin ve öğrencilerimizin eğitim-öğretim bağlamındaki oluşturdukları hazırlık manzaralarının önceki manzaralardan pek farklı olmadıkları gözlenir. Yine sistem sorunları üzerinde kafa yoran köşe yazarlarımızın ele aldıkları konuların da öncekilerle pek fazla benzerlik gösterdikleri
görülür. Anlaşılan o ki, sistemle ilgili temel sorunlar bir yıldan öbürüne
aktarılarak devam etmektedir. Hal böyle olunca “Okul yolu düz gider” dizesiyle başlayan okul şarkısı, anlaşılan bir gerçeklikten daha ziyade bir
temenniyi yansıtmaktan öteye gitmiyor.
“Okul yolu düz gider/Çocuklar bayram eder/Öğretmenler olmasa/Emekler boşa gider.” Okul yolu şarkısının sözlerine baktığımızda, eğitim-öğretimle ilgili üç temel öğenin vurgulandığını görüyoruz. Bunlar şarkıdaki
sırasıyla okul, çocuk ve öğretmendir. Buradaki üç öğenin etkileşimi bağlamında öğretmenin merkezi bir rol oynadığı gözleniyor. Hâlbuki bu üç
öğeyi birbirinden ayırdığımızda eğitim-öğretim kavramı açıkta kalır. Yani
kavramın temsil ettiği gerçeklik ortadan kalkar. Bununla birlikte, sınıf ortamında oyun kurucu olarak öğretmeni kabul ettiğimizde -ki öğretmenin sınıftaki temel rollerinden biri oyun kuruculuk- öğretmen eğitim-öğretim faaliyetinin kalbi durumundadır. İstenen öğrenmeler, öğretmenin
rehberliğinde gerçekleştirilir. Onun eğitsel rehberliği olmaz ise, istenen
öğrenmeler bağlamında emekler boşa gidebilir. Diğer yandan öğretmen
yönettiği grubun en deneyimli kişisidir. Dolayısıyla, sınıf içindeki tüm faaliyetlerin yönetiminden o sorumludur. Görünen o ki, sorumluluğunun
bilincinde olan öğretmenlerle çalışan çocuklar gerçekten bayram ederler
ve emekler boşa gitmez.
Okul yolunun düz gitmesini, çocuk açısından okula erişimin kolay olması
anlamında da değerlendirebiliriz. Her hangi bir servis aracına binmeden
okula gidebilmek, okulda sınıf arkadaşlarıyla ders çalışmak, teneffüsler-
1
de ve hafta sonlarında okul bahçesinde rahat rahat oynamak okul yolunun
düz olmasıyla açıklanabilir. Yoksa coğrafi şartlar nedeniyle okul yolunun her
zaman düz olması mümkün olmayabilir. Çocuğun okuluna seve seve gitmesi/
gitmemesi, kendini bilişsel, duyuşsal ve beceri yönlerinden geliştirme gayreti
içerisine girmesi/girmemesi okul yolunun düz/engebeli olmasıyla doğrudan
ilişkilidir. Kim rahat olmadığı ortama isteyerek gider? Kim rahat ettiği ortama
istemeyerek gider? Bu bağlamda, okul-öğrenci ilişkisi ve özellikle de sınıf-öğrenci ilişkisi önemlidir. Sınıf içinde de öğretmen-öğrenci ilişkisi birinci derecede
önem arz eder. Özellikle okul öncesi ve ilköğretim birinci kademe öğrencileri
için öğretmen-öğrenci ilişkisi hayati önem taşır. Söz konusu dönemlerdeki ilişkilerin niteliği öğrencinin gelecekteki eğitim hayatını anlamlı bir şekilde etkileyebilir. Dolayısıyla söz konusu dönemlerle ilgili öğretmen adaylarının seçimi ve
yetiştirilmesi eğitim sisteminin birinci önceliği olmalıdır.
Okul yolu şarkısının ikinci kıtası öğrencileri hedef almakta ve onlara; “Okul yolu taş olur/Çalışkanlar baş olur/Tembel tembel gezenin/İki gözü yaş
olur.”dizeleriyle dolaylı olarak öğüt vermektedir. Eğer el üstünde tutulmak istiyorsanız, ağlamak istemiyorsanız mutlaka çalışkanlar arasında yerinizi almalısınız diyor. Motivasyon unsuru olarak da “baş olmayı” gösteriyor. Normal şartlar
altında, başarı bilinçli çalışmanın sonunda elde edilen bir durumdur. Başarıdan
birinci derecede öğrenci sorumludur. Veli ve öğretmen ise başarı şartlarının
oluşturulmasında öğrencinin talep ettiği desteği vermekle yükümlüdürler. Bu
bağlamda başarıyı; Öğrenci Sorumluluğu+Öğretmen Rehberliği+Aile Desteği
şeklinde formüle edebiliriz. Bu formül her öğrenci için geçerlidir. Söz konusu
şartlar sağlandığında “başarı” her öğrencinin kaçınılmaz kaderi olur.
Okul yolunun “düz” olması, “taşlı” olmaması için öncelikle okul yönetimlerinin, öğretmenlerin ve velilerin öğrencilerle işbirliği halinde çalışmaları şarttır.
Ancak söz konusu işbirliğinin sağlanabilmesi için adam akıllı bir eğitim politikasının olması gerekir. Adam akıllı bir eğitim politikasını olabilmesi için de adam
akıllı devlet politikasının olması elzemdir. Adam akıllı devlet politikasını ise
adam akıllı devlet adamları geliştirir. Eğer bir ülkenin insanları, çocuklarına iyi
bir eğitim aldırmak için “eve yakınlık” ölçütü dışındaki eğitsel gerekçelerle okul
arayışında oluyorlarsa, o ülkede adam akıllı devlet adamı kıtlığı var demektir.
Buna bağlı olarak adam akıllı “devlet politikası” ve buna bağlı olarak da adam
akıllı “eğitim politikası” oluşamaz. Hal böyle olunca da eğitim sistemi deneme
tahtası olmaktan kurtulamaz.
Yeni eğitim-öğretim yılı öğrencilerimiz, öğretmenlerimiz, velilerimiz ve eğitim
sistemimiz için güzelliklere vesile olsun.
2
AVRUPA’DA KOOPERATİFÇİLİK*
Emrah ÇELİK **
AVRUPA’DAKİ MODERN
KOOPERATİFÇİLİK YAPILARI
• Açık üyelik
• Demokratik yapı (Bir üye=Bir oy)
• Artan karın kooperatif işletmesi ile
Modern kooperatifçiliğin kurucu lider- yapılan iş miktarı ile doğru orantılı olarak
leri kendi anlayışlarını hemen hemen üyelere dağıtılması
eş zamanlı olarak İngiltere, Fransa ve • Sınırlandırılmış sermaye geliri
Almanya’da 19. Yüzyılın ortalarında geliş- • Yalnızca nakit satış
tirmişlerdir. Burada temel nokta ortalama
• Politik ve dini tarafsızlık
bir vatandaşın hayatını tehdit edebilecek
ihtiyaçlarının belirlenebilmesi olmuştur. • Eğitimi teşvik
Bu kapsamda farklı sosyal ve politik çev- Rochdale liderleri piyasa ekonomisinin
rede bulunan hedef kitlelerin özelliklerine sistemini değiştirmeyi amaçlamamışlarbağlı olarak odak noktaları her üç grupta dı. Onlar aslında mevcut sistem içerisinde
(İngiltere, Fransa, Almanya) da farklılık kendi sermayelerini üretmeyi düşünmüşgöstermiştir. İngiltere’de tüketici merkez- lerdi. Amaçları ise üyelerinin kendi kendili bir anlayış benimsenmiş iken Fransa’da lerine idare edebildikleri işletmeler kuraesnaf odaklı bir kooperatifçilik konsepti bilmesiydi. Bu sayede Rochdale kooperaoluşturulmuştur. Almanya’da ise çiftçiler, tifi, üyelerinin kaliteli ve makul fiyatlı tüşehirdeki esnaflar ve tüccarlar hedef kitle ketim malzemeleri ile desteklenebilecekti.
olarak seçilmiştir.
Kar fazlasının bir bölümü üyelere destek
amaçlı olarak tekrar dağıtılmaktaydı. MüşAvrupa’daki modern kooperatifçilik anlayıteri iskontosu olarak da anılan bu uygulaşının öncüsü olarak kabul edilen üç anlayış
ma insanların çok büyük ilgisini çekti.
bulunmaktadır. Bunlar İngiltere, Almanya
ve Fransa’da uygulanan kooperatifçilik sis- Günümüzde, Britanya’da kooperatifçilik
temlerdir.
alanında özel bir kanun bulunmamaktadır. Fakat Uluslararası Kooperatifçilik
İNGİLTERE- ROCHDALE PRENSİPLERİ
Antlaşması(ICA) gereği, kooperatiflerin ihRochdale liderleri tarafından kendi koope- tiyaçları karşılanmaktadır.
ratifleri için oluşturulan prensipler şu şekilFRANSA- DEĞİŞEN EKONOMİK SİSTEdedir:
ME YÖNELİK FARKLI YAKLAŞIMLAR
* Bu çalışma; Münkner H-H. (2013), “Worldwideregulation of co-operativesocieties – an Overview”, Euricse
Working Paper n. 53 | 13 (http://www.euricse.eu/sites/euricse.eu/files/db_uploads/documents/ 1371044429_n2351.
pdf) isimli makaleden esinlenerek hazırlanmıştır.
** Yüksek Lisans Öğrencisi (emrah2212@mynet.com)
Fransa kooperatifçiliğinin kurucu liderleri,
piyasaya hâkim olan ekonomik ve sosyal
sistemi adaletsiz ve sömürücü olarak adlandırıyorlardı ve bu sisteme bir alternatif
3
geliştirmek istiyorlardı. Fransa’da esnaflar
yeni endüstriyel üreticilerin birbirleri arasındaki rekabet nedeniyle çok büyük sıkıntılar çekiyorlardı. Çareyi fabrika işçisi olarak çalışmakta bulan esnaflar çok kötü iş
ve yaşam koşullarına sahiplerdi. O zamanlarda Fransa’da, devletin vatandaşlarının
sosyal güvenliğini sağlayabildiği bir sistem
mevcut değildi.
bölgelerde Raiffeisen ve Haas modellerini takip ederken, şehir merkezlerinde
ise esnaf ve tüccarların tedarik kooperatifleri (ki aynı zamanda bütün halkın
bankaları
konumundaydılar),SchulzeDelitzchkonseptine uygun olarak meydana
getirildi.
HermannSchulze-Delitzch (1808-1883) bir
jürinin bilgi ve tecrübesini birleştirerek,
Fransa kooperatifçilik sisteminin kurucu kooperatifçilik sisteminde kurucu ve vekilliderlerinin amacı, daha adil ve insani bir liğin aynı kişi üzerinde toplanmasını öngöekonomik ve sosyal düzen yaratabilmekti. ren bir sistem kurdu. Bu ona bir kooperatif
Bu konuda Hristiyan sosyalistlerinin veya kanunu yazma fırsatını yarattı ve bu model
Marksist fikirlerin etkisinde kaldıkları söy- dünya çapında taklit edilen bir seviyeye
lenebilir. Kaynaklara göre ilk Fransa koo- geldi. 1850’lerde kunduracılar ve maranperatifleri, işçilerin üretken kooperatifleri, gozlar için bir tedarik kooperatifi formaskendi kendilerine idare edilebilen işletme- yonu oluşturdu. Ayrıca yine 1850’de ilk
ler ve devlet tarafından finanse edilen fab- kredi kooperatifini kurdu. 1858’e gelindirikalardı. Ayrıca kooperatif toplulukların- ğinde yüzden fazla kredi kooperatifi faadaki yaygın iş ve yaşam koşullarına alterna- liyet göstermekteydi. Bu kooperatiflerin
tif bir model geliştirildi ve bu model daha sayısı giderek artıyordu ve bu işletmeler
kendilerini Volksbanken yani halkın bankasonra İsrail’de de uygulandı. Fransa devleti
sı olarak adlandırıyorlardı. Bu kooperatifler
ilk önceleri kooperatifçilik konusundaki gedaha çok orta direk diye tabir edilen halk
lişmeleri biraz şüphe ile karşılamıştı. Kooile ilgiliydiler.
peratiflerin bağımsız yapısını ilan eden ilk
kanun 1901’de yürürlüğe girdi. Koopera- Schulze-Delitzch Kooperatif Topluluklatifçilik konusundaki genel kanun ise 1947 rı Kanunu ilk kurumların yapılarına uyyılında uygulanmaya başlandı.
gun olarak geliştirilmiş ve pratiğe oldukça yakın bir yapıdaydı. 1867 yılındaki
Günümüzde Fransa’da kooperatifçilik anPrusya Kurultayı’nda önce Kuzey Almanlamında bütünüyle bir kanunlaştırma bu- ya Federasyonu’nda, 1889’da da bütün
lunmamaktadır. Ancak özel kooperatif ya- Almanya’da yürürlüğe girdi. O dönem, bu
pılarına ait sayısız kanun bulunmakta ve kanun Alman hukuk geleneklerine uygun
bu özel kanunlar 1947’den beri yürürlükte bir yapıdaydı ve tam anlamıyla bir kanunolan genel kanunu destelemektedir.
laştırma olarak adlandırılmaktaydı. Bu kaALMANYA- KOOPERATİFÇİLİĞİN ÖZEL BİR nun kooperatiflere kendi legal yapılarını
kendi ihtiyaçlarına göre oluşturabilmek
KANUN YAPISI İLE ORTAYA KONMASI
konusunda bir özerklik tanıyordu. Ancak o
Almanya’da modern kooperatifçilik, top- dönemde kooperatif toplulukları iş ortakrak reformları ve endüstriyel devrime lığı şeklinde adlandırılıyor ve kanun bu şebir tepki olarak 19. yüzyıl ortalarında or- kilde yorumlanıyordu. Daha büyük ölçekli
taya çıktı. Kredi şirketleri ile tarımsal te- işletmelerle rekabet edebilmek için esnafdarik ve pazarlama kooperatifleri, kırsal lar ve perakendeci tüccarlar, daha ucuz ve
4
daha kaliteli hammaddeye ulaşma ihtiyacı
hissediyorlardı. Bu ihtiyacı gidermek için
bir kasaba veya bölgedeki kooperatifler
alım güçlerini ortak bir havuzda müştereken birleştirmeleri gerekiyordu. Bu maksatla esnaf ve perakendeci tüccarlarca tedarik kooperatifleri kuruldu. Bütün üyeler
liyakatli oldukları ve müşterek hareket etmeyi kabul ettikleri için, kooperatif üyeleri
arasında hiçbir sınırlama olmaksızın borçalacak dengesi sağlanıyor ve bütün alımlar
kiralama yöntemi ile de yapılabiliyordu.
Günümüzde, Almanya’da 1867’den beri yürürlükte olan özel bir kooperatifçilik kanunu bulunmaktadır. Kooperatifler; ihtiyaç,
işletim ve sorumluluk anlamında kendi gereksinimlerini karşılayabilecek şekilde dizayn edilmiştir. Bu yapı 3S ile de ifade edilmektedir. (Self-help, Self-administration,
Self-responsibility). Kooperatif kurumları
üyelerinin kanuni olarak da belirlenmiş
ekonomik ihtiyaçlarını karşılamak zorundadırlar.
Sonuç olarak, modern kooperatifçilik ha-
reketinin Endüstriyel Devrim ile başlayan
tarihinin üzerinden bir hayli zaman geçmiş
olmasına rağmen, kooperatif işletmelerinin devlet ve ticari işletmelerden farklı bir
yapısının olduğu ve bu nedenle farklı bir
kanuni düzenlemeye ihtiyaç duyduklarının
anlaşılması çok uzun bir süre almıştır.
Genel olarak ülkeler kendilerine özgü bir
takım özel kanunlarla kooperatifçilik hareketinin yasal çerçevesini belirlemiş olsalar
da bu konuda genel geçer bir düzenlemenin uluslararası platformda yapılması ihtiyacı göze çarpmaktadır.
Tanım, değerler ve prensipler anlamında uluslararası ölçekte bir değerlendirme
1995 yılında Uluslararası Kooperatifçilik
Antlaşması (ICA) ile yürürlüğe girmiş, Birleşmiş Milletler 2001’de ve Uluslararası
Çalışma Örgütü (ILO) 2002’de olmak üzere
kooperatifçiliği resmi olarak tanımışlardır.
Kooperatifçilik konusunda kanunlaştırma
çalışmalarının gelecekte de geliştirilerek
devam etmesi gerekmektedir.
5
KOOPERATİFLERİN KATMA DEĞER
VERGİSİ VE KURUMLAR VERGİSİ
KARŞISINDAKİ DURUMLARI
S. Tunahan BAYKARA *
GİRİŞ
Kooperatif Kelime kökeni olarak Fransızca coopérative kelimesinden gelmektedir.** Kooperatifin Kanuni tanımının yapıldığı
24.04.1969 tarih ve 1163 Sayılı Kooperatifler
Kanunu’nda*** Kooperatif ; “Tüzel kişiliği haiz
olmak üzere ortaklarının belirli ekonomik menfaatlerini ve özellikle meslek veya geçimlerine
ait ihtiyaçlarını işgücü ve parasal katkılarıyla
karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle sağlayıp korumak amacıyla gerçek ve tüzel
kişiler tarafından kurulan değişir ortaklı ve değişir sermayeli ortaklıklara kooperatif denir.”
Şeklinde tanımlanmıştır. İlgili Bakanlığa göre
Kooperatiflerin esas amacı;**** yeteri derecede iktisadi güce sahip olmayan gerçek kişilerin
meslek ve geçimlerine ait ihtiyaçlarını karşılıklı
yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle rasyonel bir şekilde ve ekonomik olarak karşılamak
ve temin etmekten ibarettir. Yoksa amaç, şirketlerde olduğu gibi ekonomik faaliyetlerden
kâr elde etmek ve sermayeye maksimum düzeyde kâr dağıtmak değildir. Makalemizde ortaklarının belirli ekonomik menfaatlerini karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle sağlayıp korumak amacı olan Kooperatiflerin Türk
Vergi Sistemindeki yeri ve Katma Değer Vergisi
ve Kurumlar Vergisi mevzuatı karşısındaki du* Sayıştay Başkanlığı Sayıştay Denetçisi (tunahanbaykara@sayistay.gov.tr)
** http://tr.wikipedia.org/wiki/Kooperatif (Erişim Tarihi
25.07.2013)
*** 10.05.1969 Tarih ve 13195 Sayılı Resmi Gazetede
Yayımlanmıştır.
**** http://www.giresuntarim.gov.tr/tr/dokuman/tar%20
koop.pdf (Erişim Tarihi 25.07.2013) “Sorulu Cevaplı Tarımsal Kooperatifçilik” Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Teşkilatlanma ve Destekleme Genel Müdürlüğü 2003 Ankara
6
rumunu anlatılacaktır. Makalemizde Kooperatiflerin vergi mevzuatı karşısındaki durumu
öncelikle her vergi türüne ilişkin ilgili mevzuat
özelinde aşağıda değerlendirilecektir.
KURUMLAR VERGİSİNDE
KOOPERATİF VE
İŞLEMLERİNİN DURUMU
5520 Sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun “
Verginin konusu” başlıklı 1 inci maddesinde “ Aşağıda sayılan kurumların kazançları,
kurumlar vergisine tâbidir” Denildikten sonra
(b) bendinde Kooperatifler sayılmak suretiyle,
Kooperatiflerin KV’ne tabi olacağı hüküm altına alınmıştır. Kurumlar Vergisinde kurum
kazancı, gelir vergisinin konusuna giren gelir unsurlarından oluşmaktadır. Kanunun “
Mükellefler” başlıklı 2 inci maddesinde “Kooperatifler: 24/4/1969 tarihli ve 1163 sayılı
Kooperatifler Kanununa veya özel kanunlarına
göre kurulan kooperatifler ile benzer nitelikteki yabancı kooperatifleri ifade eder. “ Denilerek 1163 sayılı Kooperatifler Kanununa veya
özel kanunlarına göre kurulan kooperatiflerin
Kurumlar Vergisine mükellefleri arasında sayılacağı ifade edilmiştir.
5520 Sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (k) bendinde
kooperatiflerin muafiyet şartlarına yer verilmiştir. İlgili bende göre;
a-Ana sözleşmelerinde sermaye üzerinden kazanç dağıtılmaması, yönetim kurulu başkan ve
üyelerine kazanç üzerinden pay verilmemesi,
yedek akçelerin ortaklara dağıtılmaması ve sadece ortaklarla iş görülmesine (Yapı koopera-
tiflerinin kendilerine ait arsalarını kat karşılığı
vererek her bir hisse için bir iş yeri veya konut
elde etmeleri ortak dışı işlem sayılmaz.) ilişkin
hükümler bulunup, bu hükümlere fiilen uyan
kooperatifler,
b- Yukarıda a bendinde yer alan kayıt ve şartlara ek olarak kuruluşundan inşaatın bitim tarihine kadar yönetim ve denetim kurullarında, söz
konusu inşaat işlerini kısmen veya tamamen
üstlenen gerçek kişilerle tüzel kişi temsilcilerine veya Kanunun 13 üncü maddesine göre
bunlarla ilişkili olduğu kabul edilen kişilere
veya yukarıda sayılanlarla işçi ve işveren ilişkisi içinde bulunanlara yer vermeyen ve yapı
ruhsatı ile arsa tapusu kooperatif tüzel kişiliği
adına tescil edilmiş olan yapı kooperatifleri,
Kurumlar Vergisinde muaf olacaklardır.
5520/4- (k) Bendinin Gerekçesinde de belirtildiği üzere Kooperatifler üyelerin mesleki ve
geçimlerine ait ihtiyaçlarını, karşılıklı dayanışma ve yardımlaşma ile sağlanması esastır. Bu
ilkeden hareketle, günümüzde kooperatif görüntüsü altında yürütülen ticari faaliyetlerin
vergilendirme kapsamı dışına çıkmasını önlemek için kooperatiflere sağlanan muafiyet
sınırlandırılmıştır. Tüketim ve Nakliye Kooperatifleri vergilendirilme kapsamına alınırken,
günümüzde yapı kooperatifi adı altında faaliyet gösteren ancak gerçekte “Yap-Sat İnşaat”
faaliyetinde bulunarak haksız rekabete ve vergi kaybına yol açan ve kooperatifçilikten beklenen sosyal amaçlarla örtüşmeyecek şekilde
faaliyet gösteren oluşumların da vergilendirilmesi amaçlanmıştır.
5520/4- (k) Bendinin Gerekçesinin devamında
“Kişilerin karşılıklı dayanışma ve yardımlaşma
amacıyla bir araya gelerek konut ihtiyaçlarını
karşılamak üzere kurmuş oldukları yapı kooperatifleri ise muafiyetten yararlanmaya devam
edeceklerdir.” Şeklinde ifade kullanılmıştır.
Ancak Kanunlaşan metin ile Kanun metninin
gerekçesinde bir çelişki vardır. Şöyle ki; gerekçede muafiyetten yararlanacak kooperatifleri
“Konut Yapı Kooperatifleri” ile sınırlarken, Kanun metninde sadece konut değil aynı zamanda işyeri yapı kooperatiflerini de kapsayıcı şe-
kilde “Yapı Kooperatifleri” denilmiştir. Sonuçta
uygulanacak olan Kanun metni olduğu için ilgili
bent ile tüm yapı kooperatiflerine muafiyetten
faydalanma olanağı getirilmiştir.
Diğer taraftan anılan Kanun ile ilgili olarak yayınlanan 1 seri no.lu Kurumlar Vergisi Genel
Tebliğinin***** 4.13.1 bölümünde Kooperatiflerin Kurumlar Vergisi muafiyetine ilişkin detaylı
olarak konu ile ilgili gerekli açıklamalar yapılmıştır. İlgili 1 seri no.lu Tebliğin 4.13.1. bendinde muafiyet şartları genel olarak şu şekilde
sayılmıştır:
“Kooperatiflerin kurumlar vergisi muafiyetinden yararlanabilmeleri için ana sözleşmelerinde;
Sermaye üzerinden kazanç dağıtılmamasına, Yönetim kurulu başkan ve üyelerine
kazanç üzerinden pay verilmemesine, Yedek akçelerinin ortaklara dağıtılmamasına, Sadece ortaklarla iş görülmesine dair hükümlerin bulunması ve bu kayıt ve
şartlara da fiilen uyulması gerekmektedir.
Bu şartlara ana sözleşmelerinde yer vermeyen
ya da yer vermekle beraber bu şartlara fiiliyatta uymayan kooperatifler, muafiyet hükümlerinden yararlanamayacaktır.”
Yasanın “İstisnalar” başlıklı 5 inci maddesinin
(1) inci fıkrasının (i) bendinde;
“Kooperatif ortaklarının yönetim gideri karşılığı olarak ödedikleri paralardan harcanmayarak
iade edilen kısımlar ile aşağıda belirtilen kooperatiflerin ortakları için;
1. Tüketim kooperatiflerinde, ortakların kişisel
ve ailevi gıda ve giyecek ihtiyaçlarını karşılamak için satın aldıkları malların değerine,
2. Üretim kooperatiflerinde, ortakların üreterek kooperatife sattıkları veya kooperatifin
üretim faaliyetinde kullanmak üzere satın aldıkları malların değerine,
3. Kredi kooperatiflerinde, ortakların kullan***** 03.04.2007 Tarih ve 26482 Sayılı Resmi Gazetede
Yayımlanmıştır.
7
dıkları kredilere, Göre hesapladıkları risturnlar.
Bu risturnların ortaklara dağıtımı, kar dağıtımı
sayılmaz. Risturnların nakden veya aynı değerde mal ile ödenmesi istisnanın uygulanmasına
engel değildir.
Ortaklardan başka kimselerle yapılan işlemlerden doğan kazançlar ile ortaklarla ortaklık
statüsü dışında yapılan işlemlerden doğan
kazançlar hakkında risturnlara ilişkin istisna
hükmü uygulanmaz. Bunların genel kazançtan
ayrılmasında, ortaklarla yapılan iş hacminin
genel iş hacmine olan oranı esas alınır.
genel iş hacmine oranlanacaktır. Bu şekilde hesaplanan risturnların ortaklara dağıtılması halinde, dağıtılan bu kârlar ortaklar açısından kâr
dağıtımı olarak değerlendirilmeyeceğinden,
kazanç ve kâr dağıtımı niteliğinde sayılmayan
bu tutarların kâr dağıtımına bağlı vergi kesintisine tabi tutulması veya ortaklarca gelir vergisi
beyannamesi ile beyanı da söz konusu olmayacaktır
Bu bent hükümleri, 29/6/2004 tarihli ve 5200
sayılı Tarımsal Üretici Birlikleri Kanununa göre
kurulan Birliklerin üyeleri ile yaptıkları muameleler hakkında da uygulanır.” Denilmiştir.
-Bütün kooperatifler için ortakların yönetim
gideri karşılığı olarak ödedikleri paralardan
harcanmayarak ortaklara iade edilen kısımlar,
risturn istisnasından yararlanacaktır. Yönetim
gideri olarak ödenen paraların risturn sayılabilmesi için kooperatif tarafından üyelere iade
edilmesi gerekmektedir. İade nakden olabileceği gibi hesaben de olabilir
Buna göre; yukarıdaki bentte, kooperatiflerde risturn istisnası düzenlenmiş olup tüketim,
üretim ve kredi kooperatiflerinin ortakları için
hesapladıkları risturnlar kurumlar vergisinden
istisna edilmiştir. Kooperatiflerde, ortakların
yönetim gideri karşılığı olarak ödedikleri tutarlardan harcanmayarak iade edilen kısımlar da
kooperatifin türüne bakılmaksızın istisnadan
yararlanacaktır
-Tüketim kooperatiflerinde, ortakların satın
aldığı malların kıymetine göre hesaplanan risturnların istisnadan yararlanabilmesi için satın
alma fiilinin, “kişisel ve ailevi gıda ve giyecek
ihtiyaçlarını karşılama” amacına dayalı olması
gerekmektedir. Kooperatiflerin ortaklarına bu
maddelerin dışında sattıkları mallardan (elektrikli ev aletleri, halı, mobilya v.b.) sağladıkları
kazançlar kurumlar vergisine tabi tutulacaktır.
İstisnalar ile ilgili olarak 1 seri no.lu Kurumlar
Vergisi Genel Tebliğinin “Risturn İstisnası” başlıklı 5.11. kısmında ilgili alt bentlerde belirtilen
bazı koşullar hakkında detaylı açıklamalar yapılmıştır. İlgili Tebliğe göre istisnalara ilişkin şu
özel hususlara makalede yer vermekte yarar
vardır:
-Üretim kooperatiflerinde, ortakların ancak
kendileri tarafından üretilip kooperatife sattıkları mallar ile münhasıran kendi üretim faaliyetlerinde kullanmak üzere satın aldıkları malların kıymetlerine göre hesaplanan risturnlar
istisnadan yararlanacaktır.
-Risturn istisnası, yalnızca ortaklarla ortaklık
statüsü kapsamında yapılan işlerden kaynaklanan kazançlarla ilgilidir. Bundan dolayı, ortaklarla yapılan işlerden doğan kazançlarla,
ortaklardan başka kimselerle yapılan işlerden
doğan kazançların ayrılması gerekmektedir. Ayırma işleminde, ortaklarla yapılan iş hacminin
genel iş hacmine oranı esas alınacaktır. Burada
öncelikle, ortaklarla ortaklık statüsüne göre
yapılan yıllık iş hacmi saptanacak, daha sonra
bu tutar, ortaklık dışındaki kişilerle yapılan iş
hacmi de dahil olmak üzere kooperatifin yıllık
8
-Kredi kooperatifleri ve Tarımsal üretici birliklerinde risturn istinasına ilişkin olarak Tebliğde, Kanun metnindeki ifadeler aynen yer
verilmiş, ilgili kısımda ayrıca farklı açıklayıcı
ifadeler yer almamaktadır.
KATMA DEĞER VERGİSİNDE
KOOPERATİF VE
İŞLEMLERİNİN DURUMU
Katma Değer Vergisi Açısından durumu Maliye
Bakanlığı Tarafından verilen özelgelerle anlat-
makta fayda vardır. Zira KDV “mal ve hizmet
teslimlerine” ilişkin bir vergi olduğu için kurumsal ayrım yerine işlemsel ayrım yapılarak
kooperatif işlemleri açısından vergisel mahiyetin izahı daha doğru yapılabilecektir.
KDV Mevzuatına göre genel olarak Kooperatiflerce sunulan hizmetler ve yapılan mal teslimleri
Bir bedel karşılığı sunuluyor ise,
Ve bu hizmet ayrı bir tüzel kişiliği yahut muhasebe sistemi olsun olmasın kendi bünyesindeki birimlerce sunuluyor, mal teslimleri de bu
birimler tarafından yapılıyorsa,
3065 sayılı Kanunda açıkça istisna olduğuna
ilişkin bir hüküm mevcut değilse
Sunulan hizmetler ve mal teslimlerinde süreklilik niteliği varsa
Katma Değer Vergisine tabi olacaktır.
Şimdi örnek Özelgelerle bazı kooperatiflerin
işlemlerinin KDV karşısındaki durumunu izah
etmeye çalışalım;
*Özelge-1******: Tarım Kooperatiflerine İlişkin
verilen ilgili özelgede;
“KDV Kanununun; 1/1 inci maddesinde, Türkiye de ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyetleri çerçevesinde yapılan teslim ve
hizmetlerin KDV ye tabi olduğu, 17/1 maddesinde, maddede sayılan kurum ve kuruluşların
ilim, fen ve güzel sanatları, tarımı yaymak ıslah
ve teşvik etmek amacıyla yaptıkları teslim ve
hizmetleri KDV den istisna olduğu hükme bağlanmıştır.
Kanunun 17/1 inci maddesi metninde ifade
edilen tarımı yaymak, ıslah ve teşvik etmek
amacı; toprak analizleri, tarla denemeleri, zirai
araştırmaların yapılması; hububat, sebze ve
meyve üzerine yapılan araştırma, inceleme
ve ıslah çalışması, damızlık tohum ve hayvan
yetiştirilmesi vb. gibi teslim ve hizmetleri
****** 20.03.2012 Tarih ve B.07.4.DEF.0.65.10.00 Sayılı
Van Valiliği Defterdarlık Gelir Müdürlüğü Özelgesi
kapsamaktadır.
Bu çerçevede, Kooperatifinizin ilim, fen ve
güzel sanatları, tarımı yaymak ıslah ve teşvik
etmek amacıyla yaptığı teslim ve hizmetler
KDV den istisna olacak, başka faaliyetinizin
bulunmaması halinde KDV mükellefiyetiniz
tesis edilmeyecektir. Ancak, Kooperatifinizin
söz konusu istisna kapsamına girmeyen
işlemleri genel hükümlere göre KDV ye tabi
olacak ve KDV mükellefiyetiniz tesis edilecektir.
Diğer taraftan, Kooperatifinizin piyasadan mal
ve hizmet alımları genel hükümlere göre KDV
ye tabi tutulacaktır.” Denilmiştir.
*Özelge-2:******* Arsasını kat karşılığı müteahhide veren konut yapı kooperatifinin KDV karşındaki durumu hakkında ilgili özelgede
“3065 sayılı KDV Kanununun 1/1 inci maddesi
ile ticari, sınai, zirai, faaliyet ve serbest meslek
faaliyeti çerçevesinde Türkiye’de yapılan teslim ve hizmetler vergiye tabi tutulmuş, 2 nci
maddesinin 5 inci bendinde ise trampanın iki
ayrı teslim olduğu hükme bağlanmıştır.
Aynı Kanunun 17/4-r maddesi uyarınca,
kurumların aktifinde veya belediyeler ile
il özel idarelerinin mülkiyetinde, en az iki
tam yıl süreyle bulunan iştirak hisseleri ile
gayrimenkullerin satışı suretiyle gerçekleşen
devir ve teslimler KDV›den istisna
bulunmaktadır.
Arsa Karşılığı İnşaat İşinde Katma Değer Vergisi
Uygulaması konusunda 30 seri no.lu KDV
Genel Tebliğinin (D) bölümünde; arsa karşılığı
inşaat işinde iki ayrı teslimin söz konusu
olduğu, bunlardan birincisinin, arsa sahibi
tarafından müteahhide arsa teslimi; ikincisinin
ise müteahhit tarafından arsaya karşılık olarak
arsa sahibine verilen konut veya işyeri teslimi
olduğu ve karşılıklı olarak gerçekleşen arsa sahibi tarafından müteahhide arsa tesliminin ve
müteahhit tarafından arsa sahibine konut veya
işyeri teslimlerinin her birinin KDV’nin konusu*******
05/03/2012
Tarih
ve
B.07.1.G
İB.4.16.16.02-300.11.92-105 Sayılı Gelir İdaresi Başkanlığı
Bursa Vergi Dairesi Başkanlığı Mükellef Hizmetleri Gelir
Grup Müdürlüğü Özelgesi
9
na girdiği belirtilmiştir.
Söz konusu Tebliğde yapılan açıklamalardan
da anlaşılacağı üzere kat karşılığı inşaat
sözleşmesi kapsamında gerçekleşen işlemlerde
vergiyi doğuran olay inşa edilen konutların
arsa sahibine devir ve teslimi anında meydana
gelecektir. Buna göre, arsanın bağımsız birim
inşa edilmek üzere müteahhide tevdii sırasında
arsa teslimi ile ilgili olarak vergiyi doğuran olay
vuku bulmamakta, bağımsız birimlerin arsa
sahibine teslim edildiği tarihte her iki teslim
için (arsa ve bağımsız birimler) karşılıklı ve eş
zamanlı olarak vergiyi doğuran olay meydana
gelmektedir.
Ancak, arsaya karşılık verilecek konutların
tesliminden önce mülkiyetinin konut
tesliminde bulunacak kişi ya da kurum adına
tapuda tescilinin yapılması halinde arsa teslimi
bakımından vergiyi doğuran olay tapuya tescil
anında gerçekleşecektir.
Yine aynı Tebliğde müteahhit tarafından arsa
sahibine yapılan işyeri veya konut teslimlerinde emsal bedel üzerinden katma değer vergisi uygulanacağı ifade edilmiş olup, arsa sahibi
tarafından arsa karşılığı bu bedel esas alınarak
fatura düzenlenmesi gerekir.
Öte yandan, 5904 sayılı Kanunun 13 üncü
maddesinin (b) bendi ile KDV Kanununun
17/4-k maddesinde yer alan ‘‘konut yapı
kooperatiflerinin üyelerine konut teslimleri››
ibaresi madde metninden çıkarılmış; 5904
sayılı Kanunun 16 ncı maddesiyle KDV Kanununa eklenen geçici 28 inci maddede de, ‘‘Bu
maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce bina
inşaat ruhsatı almış olan konut yapı kooperatiflerince, üyelerine yapılan konut teslimleri katma değer vergisinden müstesnadır.’’ hükmüne
yer verilmiştir.
Konu ile ilgili yayımlanan 113 seri no.lu
KDV Genel Tebliğinin 4 üncü bölümünde,
03.07.2009 tarihinden itibaren bina inşaat
ruhsatı alan konut yapı kooperatifleri adına,
bina inşaat ruhsatının alındığı tarihten itibaren KDV mükellefiyeti tesis edileceği, vergiye tabi işlemleri bulunmasa dahi sözü edilen
10
konut yapı kooperatifleri tarafından takvim
yılının üçer aylık dönemleri itibariyle KDV beyannamesi verileceği, 03.07.2009 tarihinden
önce veya sonra kurulan konut yapı kooperatifleri adına bina inşaat ruhsatı alınmadığı
müddetçe KDV mükellefiyeti tesis edilmesine
gerek bulunmadığı belirtilmiştir.
Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde,
kooperatifinize ait arsanın müteahhit firmaya
işyeri veya konut karşılığı teslimi KDV’ye tabi
bulunmakta olup, vergiyi doğuran olayın gerçekleştiği tarih itibariyle söz konusu arsanın
kooperatifiniz aktifinde en az iki tam yıl süreyle kalmış olması halinde arsanın devri işlemi KDV Kanunun 17/4-r maddesi uyarınca
KDV’den istisna olacaktır.
Öte yandan, kooperatifiniz adına bina inşaat
ruhsatı alınmadığı müddetçe KDV mükellefiyeti tesis edilmesine gerek bulunmamakta olup,
vergiye tabi işleminizin bulunduğu tarihte KDV
mükellefiyetinizin tesis ettirileceği tabiidir.”
Denilmiştir.
İlgili özelgeye göre işlem esasen KDV’ye
tabidir. Ancak arsa kooperatifin mülkiyetine
geçtiği tarihten itibaren 2 yılı aşan süre sonra
müteahhide devir edilirse KDV Kanunun 17/4r maddesi uyarınca KDV den istisna olacaktır.
*Özelge- 3********: Yapı Kooperatifi aktifinde
kayıtlı taşınmazların üçüncü kişilere satışının
vergi kanunları karşısındaki durumu hakkında
verilen ilgili özelgede;
“Kurumlar Vergisi Yönünden:…Yapı kooperatiflerinin kendilerine ait arsalarını kat karşılığı
vererek her bir hisse için bir iş yeri veya konut
elde etmeleri ortak dışı işlem sayılmaz. …Ancak, kooperatifinizin aktifinde kayıtlı dükkanların üçüncü kişilere satılması, Kurumlar Vergisi
Kanununun 4/1-k maddesinde belirtilen şartlardan “sadece ortaklarla iş görülmesi” şartını ihlal etmiş olacağından, bu satış işleminin
gerçekleştiği tarihten itibaren kurumlar vergisi
******** 25.07.2012 Tarih ve B.07.1.G
İB.4.34.19.02-105[267-2012/VUK-1- . . .]-2285 Sayılı
Gelir İdaresi Başkanlığı İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı
Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü Özelgesi
mükellefiyetinizin tesis edilmesi gerekmektedir.
Aynı Kanunun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde, kurumların en az iki tam
yıl süreyle aktiflerinde yer alan taşınmazlar ve
iştirak hisseleri ile aynı süreyle sahip oldukları kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan
haklarının satışından doğan kazançlarının %
75’lik kısmı maddede belirtilen şartlar çerçevesinde kurumlar vergisinden müstesna tutulmuştur. Diğer taraftan, iki yıldan fazla süredir aktifinizde kayıtlı olan dükkânların satılması, taşınmaz
ticareti kapsamında değerlendirileceğinden,
bu dükkânların satışından elde edilecek kazancın Kurumlar Vergisi Kanununun 5/1-e maddesi kapsamında kurumlar vergisinden istisna
edilmesi mümkün değildir…
Katma Değer Vergisi Yönünden:… Kooperatifiniz aktifinde kayıtlı iş yerlerini üyeniz olmayan
üçüncü kişiye satılması işlemi, Kooperatifin
gayrimenkul ticareti yapan kurum mahiyetinde olması sebebiyle KDV Kanunu’nun 17/4-r
maddesinde düzenlenen istisna hükmünden
faydalanması mümkün olmayıp, Kooperatifiniz aktifinde kayıtlı iş yerlerinin 3. kişilere satışı
genel oranda (%18) katma değer vergisine tabi
olup, satış bedelinin emsaline göre açık bir şekilde düşük olması ve bu düşüklüğün sebebinin haklı bir sebeple açıklanamaması halinde
emsal bedel üzerinden katma değer vergisi hesaplanması gerekmektedir.” Denilmiştir.
*Özelge- 4********: Kooperatife ait arsanın kat
karşılığı bir inşaat firmasına verilerek her bir
hisse için bir konut elde edilmesi durumunda
vergilendirmenin nasıl olacağı hakkında verilen ilgili özelgede;
“Kurumlar Vergisi Yönünden:… Kooperatifinizin muafiyet hükmünden yararlanması mümkün olup kooperatifinize ait arsanın kat karşılığı bir inşaat firmasına verilerek her bir hisse
******** 22.03.2012 Tarih ve B.07.1.G
İB.4.34.19.02-105[267-2012/VUK-1- . . .]-1123 Sayılı
Gelir İdaresi Başkanlığı İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı
Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü Özelgesi
için bir konut elde edilmesi halinde de, bu işlem ortak dışı işlem olarak kabul edilmeyecek
ve muafiyetinizi etkilemeyecektir…
Katma Değer Vergisi Yönünden: Katma Değer
Vergisi (KDV) Kanununun;
-1/1 inci maddesinde, Türkiye’de ticari, sınai,
zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetlerin KDV ye
tabi olduğu,
-2/5 inci maddesinde, trampanın iki ayrı teslim
olduğu,
-4/2 inci maddesinde, bir hizmetin karşılığının
bir mal teslimi veya diğer bir hizmet olması
halinde bunların her birinin ayrı işlem olduğu,
hizmet veya teslim hükümlerine göre ayrı ayrı
vergiye tabi tutulacağı,
-10/a maddesinde, mal teslimi ve hizmet ifası
hallerinde malın teslimi veya hizmetin yapılması anında, 10/b maddesinde ise malın tesliminden veya hizmetin yapılmasından önce
fatura veya benzeri belgeler verilmesi hallerinde, bu belgelerde gösterilen miktarla sınırlı olmak üzere fatura ve benzeri belgelerin
düzenlenmesi anında vergiyi doğuran olayın
meydana geleceği,
-17/4-r maddesinde ise kurumların aktifinde
veya belediyeler ile il özel idarelerinin mülkiyetinde, en az iki tam yıl süreyle bulunan iştirak hisseleri ile taşınmazların satışı suretiyle
gerçekleşen devir ve teslimler ile bankalara
borçlu olanların ve kefillerin borçlarına karşılık taşınmaz ve iştirak hisselerinin (müzayede
mahallerinde yapılan satışlar dahil) bankalara
devir ve teslimlerinin vergiden istisna olduğu,
istisna kapsamındaki kıymetlerin ticaretini yapan kurumların, bu amaçla aktiflerinde bulundurdukları taşınmaz ve iştirak hisseleri teslimlerinin istisna kapsamı dışında olduğu,
-27 inci maddesinde, bedeli bulunmayan veya
bilinmeyen işlemler ile bedelin mal, menfaat,
hizmet gibi paradan başka değerler olması halinde matrahın işlemin mahiyetine göre emsal
bedeli veya emsal ücreti olduğu, hükme bağ-
11
lanmıştır.
Ayrıca, KDV oranları KDV Kanununun 28 inci
maddesinin verdiği yetkiye istinaden yayımlanan 2007/13033 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesi ile Kararname eki I sayılı listede yer
alan teslim ve hizmetler için %1, II sayılı listede
yer alan teslim ve hizmetler için %8, listelerde
yer alanlar hariç olmak üzere vergiye tabi işlemler için %18 olarak tespit edilmiştir.
Kararname eki I sayılı listenin 11 inci sırasında
yer alan «net alanı 150 m² ye kadar olan
konut teslimleri» % 1 oranında, Kararname eki
listelerde yer almayan net alanı 150 m² yi aşan
konut ve işyeri teslimleri ise % 18 oranında
KDV ye tabi tutulmaktadır.
Öte yandan, KDV Kanununun geçici 28 inci
maddesine göre, 03/07/2009 tarihinden önce
bina inşaat ruhsatı almış olan konut yapı kooperatifleri tarafından üyelerine yapılan konut
teslimleri KDV den müstesnadır.
30 Seri No’lu KDV Genel Tebliğinin (D) bölümünde arsa karşılığı inşaat işinde KDV uygulamasına ilişkin açıklamalar yapılmıştır.
Buna göre, arsa karşılığı inşaat işinde iki ayrı
teslim söz konusudur. Bunlardan birincisi, arsa sahibi tarafından müteahhide arsa teslimi;
ikincisi ise müteahhit tarafından arsaya karşılık
olarak arsa sahibine verilen konut veya işyeri
teslimidir.
Arsa sahibi tarafından müteahhide arsa
tesliminde, arsanın bir iktisadi işletmeye dahil
olması veya arsa sahibinin arsa alım satımının
mutat ve sürekli bir faaliyet olarak sürdürülmesi halinde, konut veya işyeri karşılığı müteahhide yapılan bu arsa teslimi KDV`ye tabidir.
Ancak arsa sahibinin, gerçek usulde mükellefiyetini gerektirmeyecek şekilde, arızi bir faaliyet olarak arsasını daire veya işyeri karşılığında
müteahhide tesliminde KDV uygulanmayacaktır.
Ayrıca, 60 seri no.lu KDV Genel Tebliğinin 1.8.
Arsa Karşılığı İnşaat İşlerinde başlıklı bölümü
ile 8.2.2. Konut Yapı Kooperatiflerinin Üyeleri-
12
ne Konut teslimi başlıklı bölümlerinde konuya
ilişkin açıklamalar yer almaktadır.
Bu açıklamalar çerçevesinde,
1- Kooperatifiniz tarafından müteahhit firmaya yapılan arsa teslimi genel oranda KDV ye
tabi olacaktır. Ancak, söz konusu arsanın en az
iki tam yıl süreyle kooperatif aktifinde kayıtlı olması halinde arsa teslimi işlemi Kanunun
17/4-r maddesi kapsamında KDV`den istisna
olacaktır.
2- Müteahhit firma tarafından Kooperatifinize
arsa karşılığında yapılan konut tesliminde
emsal bedel üzerinden fatura düzenlenerek,
net alanı 150 m² ye kadar olan konutlar için
%1, net alanı 150 m² yi aşan konut ile arsa
ve işyeri teslimleri için %18 oranında KDV
hesaplanacaktır.
3- Kooperatifiniz adına düzenlenen yapı
ruhsatının; 3/7/2009 tarihinden önce alınmış
olması halinde üyelerinize konut tesliminiz
KDV Kanununun geçici 28 inci maddesi kapsamında KDV den istisna olacaktır. Ancak, yapı
ruhsatının 3/7/2009 tarihinden sonra alınmış
olması halinde üyelerinize net alanı 150 m² ye
kadar konut tesliminiz %1, 150 m² nin üzerindeki konut teslimleriniz ile işyeri ve arsa teslimleriniz %18 oranında KDV ye tabi tutulacaktır.” Denilmiştir.
Son özelgeyi KDV açısından kısaca açıklarsak
öncelikle ortada 3 işlem vardır:
1-Kooperatifin-müteahhite arsa teslimi: Genel oranda KDV ye tabidir olacaktır. Ancak, söz
konusu arsanın en az iki tam yıl süreyle kooperatif aktifinde kayıtlı olması ve kooperatifin
arsa ticareti yapmaması halinde arsa teslimi
işlemi Kanunun 17/4-r maddesi kapsamında
KDV`den istisna olacaktır.
2-Müteahhitin-Kooperatife konutları teslimi:
Müteahhit ticari olarak bu işi yaptıgından dolayı her halükarda KDV mükellefi olup Kooperatife teslim ettiği konutlarda KDV hesaplayacaktır.
3-Kooperatifin-Üyelerine konut teslimi: Bura-
da 3.7.2009 tarihi çok önemli, yapı ruhsatının;
3/7/2009 tarihinden önce alınmış olması halinde üyelerinize konut tesliminiz KDV Kanununun geçici 28 inci maddesi kapsamında KDV
den istisna olacaktır. Ancak, yapı ruhsatının
3/7/2009 tarihinden sonra alınmış olması halinde teslimler KDV ye tabi tutulacaktır.
SONUÇ
213 Sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 3 üncü maddesinde; “ ….Vergi kanunları lafzı ve
ruhu ile hüküm ifade eder. Lafzın açık olmadığı hallerde vergi kanunlarının hükümleri,
konuluşundaki maksat, hükümlerin kanunun
yapısındaki yeri ve diğer maddelerle olan
bağlantısı göz önünde tutularak uygulanır.
İspat:Vergilendirmede vergiyi doğuran olay
ve bu olaya, ilişkin muamelelerin gerçek ma-
hiyeti esastır. ” Denilerek Vergi Kanunlarında
lafzın açık olmadığı durumlarda, vergilemede
gerçek mahiyet esastır prensibinden hareketle vergi kanunlarının konuluşundaki maksat,
hükümlerin kanunun yapısındaki yeri ve diğer
maddelerle olan bağlantısı göz önünde tutularak uygulanacağı vurgulanmıştır. Kooperatiflerin 3065 Sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu ve 5520 Sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu
karşısındaki durumun değerlendirilmesinde
de Kanun maddelerinin birbirleri ile ilişkisi iyi
analiz edilmelidir. Zira bir maddenin istisna kabul ettiği bir işlem bir başka maddede özel bir
durumun ihlali şartına bağlı olarak vergiye tabi
olabilmektedir. Bu açıdan makalemizde, kooperatiflerin Katma Değer Vergisi ve Kurumlar
Vergisi karşısındaki genel durumları ile birlikte
özelgelere de yer verilerek özel durumları da
izah edilmeye çalışılmıştır.
13
TARIMSAL KOOPERATİFLERİN
ÖNEMİ
Oğuz KARAAHMETOĞLU *
Demokrasinin temel kuralı, herkesin toplum
içinde vatandaşlık hakkını kullanabilmesidir.
Her birey bir işe sahip olma hakkına sahiptir.
Türkiye Anayasası her vatandaşın yaşına ve
cinsiyetine bakılmaksızın eşit haklara sahip olduğunu söyler. Maalesef bu eşit haklar dezavantajlı vatandaşlara iş sağlamada yetersiz kalmaktadır. Sorun sadece Türkiye’de değildir, bütün toplumlarda dezavantajlı vatandaşlar aynı
sorunla karşı karşıyadır. İlk elde sosyal amaçları
olan, demokratik değer yargıları üzerine kurulmuş ve resmi sektörden bağımsız faaliyetlerdir. Organizasyon yapıları; dernek, vakıf veya
kooperatif olabilir. Topluma veya üyelerine yönelik çalışan, asıl amaçları kâr gütmek olamayan faaliyetlerdir. Sosyal ekonomi endüstriyel
gelişimle ortaya çıkan bir ekonomik modeldir.
Avrupa’da endüstri devrimi ile toplumda bazı sıkıntılar doğmuştur. Bu sıkıntıların çözüm
arayışları sosyal ekonomiyi doğurmuştur. 18.
yüzyıl başlarında Katolik kilisesinin harmonisi
ile çözümler üretilmeye çalışılmıştır. Ancak 18.
yy sonlarında bu harmoni çözüm üretemez duruma geldi. Sosyal ekonomi terimi ilk başlarda
tutucu çevreler tarafından kullanılmaktaydı.
Bu dönemde toplumdaki sosyal patlamaları ve devrimleri önlemek için sosyal ekonomi
terimi ortaya atıldı. Ancak sosyal ekonominin
gelişmesi 19. yy.da gerçekleşti. Amaç yerel ekonominin kalkınmasıdır. İsveç’te yerel kalkınmanın gerçekleşmesi için öncelikle kırsal kesim
üzerinde çalışılmıştır. Özellikle insanlarının göç
etmesi engellenmeye çalışılmıştır. 1980 ve 90
yıllarda köylerdeki okullar göç nedeniyle kapanmış ve köylerde yaşayan yaşlıların bakımı
sağlanamamaya başlanmış. Sosyal kooperatifçilik anlayışı böylelikle kırsal kesimde geliş* Dr. Araştırmacı Yazar (koopkur@gmail.com)
14
meye başlamış, şehirlerde ise işsizliğin çözümü
için sosyal kooperatifçilik uygulanmaya başlanmıştır. Kuzey İsveç’teki işsizliği önleyebilmek
için bu bölgede çok sayıda turizm kooperatifi
kurulmuş, banliyölerdeki işsizliği önleyebilmek
için de özellikle göçmenler için yeni sosyal kooperatifler kurulmuştur. Bu bölgelerde özellikle
evlerde hizmet kooperatifleri açılmıştır. İsveç
kooperatif hareketleri açısından incelendiğinde birçok ülkeye model olabilecek bir kooperatif tarihi geçmişine sahiptir. İsveç’de Ceatiring,
kahve, Meyve satışı, Fuarlar, el sanatları, tekstil
üretimi, gibi çeşitli alanlarda kurulan kooperatifler, hiç şüphesiz bu ülkenin sosyal yapısının
bir sonucu olarak karşımıza çıkar. Doğru olan
budur, İsveç de kurulan Sosyal iş kooperatifleri
amacı, iş hayatına giremeyen insanlara iş ortamı sağlamaktır. Sosyal firmaların amacı kâr
etmek değil, sosyal gelişime katkı sunmak ve
katılımcılığı artırmaktır.
Türkiye tarımsal yapıya sahip bir ülke idi. Bu
sebeple tarım kooperatifçiliğin ilk defa kurulması ve yaygınlaşması şüphesiz doğru bir gelişmedir. Zira Ülkemizde esnafın kalkınması için
çiftçilerin kalkınması gereklidir. Parası olan çiftçi, esnafı da kalkındırır. Bu zincir neticesinde
kırsal kalkınma için örgütlenme çalışmalarında
kooperatifçilik çok büyük önem arz etmektedir. Ülkemizde, kırsal alanda yaşayan ve geçimini topraktan sağlayan insanlarımızın gelirini
artırmak ve refah düzeylerini yükseltmek için
kullanabileceğimiz en önemli araçlardan biri
de tarımsal kalkınma kooperatifleridir. Mahsulü ya da ürünü para eden çiftçinin ilk yaptığı,
evlenecek çocuğu varsa düğün yapmak, yoksa
ev eşyası almak ya da yenilemektir. Yapılan bu
alışverişler neticesinde, çiftçi sayesinde esnaf
da kalkınır.
Kooperatifçiliğin temeli, işbirliği, karşılıklı dayanışma ve yardımlaşmadır. Bu temel değerler,
Türk toplumunun her kesiminde yer bulduğu
gibi; tarım kesiminde özellikle imece, keşik vs.
isimler altında yardımlaşmanın çok güzel örnekleri olarak, tarihin içinden süzülerek günümüze kadar gelmiştir.
Kooperatifler, ucuz girdi temininden başlayarak, verimli üretim ve yetiştiriciliğe, tarımsal
hammaddelerin işlenmesine ve ürünlerin etkin pazarlanmasına kadar birçok ekonomik faaliyette bulunan çiftçi örgütleridir.
Tarımsal amaçlı kooperatiflerin en önemli
yararlarından biri de “tarım-sanayi entegrasyonunu” sağlamak ve “insanlarımızı kendi
toprakları üzerinde doyurmak” tır. Bu suretle
kırsal yörelerde yaşayan ve ülke nüfusunun
tamamına besin üretmek gibi meşakkatli bir
görevi üstlenen insanlarımızın, atalarından
devraldıkları kökten bağlı bulundukları ve üzerinde atalarının mezarlarının da bulunduğu bu
topraklardan kopmadan, yerinde istihdamları,
ürünlerini işleyerek kıymetlendirmeleri ve değer fiyatına satabilmeleri imkân dahilinde olmaktadır.
Kooperatifçilik, birlikte iş yapma, birlikte çalışma, kısaca işbirliğidir. O halde kooperatifçilik,
ortakları için bir fayda unsuru, yöneticiler için
bir ekonomik faaliyet, çalışanlar için, bir istihdam kaynağı ve ülkemiz için de bir kalkınma
aracıdır.
Tarımsal amaçlı kooperatifler ekonomik hizmetleri yanında belirli bir grubun korunması,
toplum refah ve huzurunu oluşturan fikri ve
ahlaki kalkınmanın desteği oluşu, ortaklarının
bilgi-görgü ve disiplinlerinin artması konularındaki çabalarıyla uygulama alanları oldukça
genişleyen organizasyonlardır.
Kooperatiflerle bir araya gelen insanlar, yalnız
müşterek ekonomik ihtiyaçlarını sağlamak bakımından değil, aynı zamanda müşterek his,
toplumsal ve ahlaki hayat anlayışı konularında
da birbirlerine ve topluma katkıda bulunmuş
olmaktadırlar.
Kooperatifler başlı başına bir amaç olmayıp,
daha ziyade araç durumunda bulunduklarından, rasyonel üretim için sermayeyi veya emeği teknikle birleştiren yolları ve usulleri arayıp
buldukları gibi, üretim araçlarının ve tek başına çok büyük varlıklar gösteremeyecek olan
küçük üreticilerin bir araya gelmelerini sağladıklarından ve dolayısıyla da ferdi ekonomiye
olan faydaları yanında, toplumsal kalkınmanın
da temellerinden birini oluşturmaktadır.
Tarımsal amaçlı kooperatifler yetiştirilen veya
üretilen ürünlerin pazarlanmasında aracıları
tamamen ortadan kaldırmazsa da çoğalmalarını frenler ve aşırı kazanç hırsı ve uygulamalarını ciddi ölçüde zayıflatır, hayat pahalılığını
hafifletir, spekülasyon eğilimlerini önler. Bu
bakımdan kooperatifler kurucu, yapıcı, birleştirici ve eğitici amaçlara hizmet ederler.
Tarımsal amaçlı kooperatifler çok defa tarımsal reform programlarının vazgeçilmez araçları olarak da kabul edilirler. Zira kooperatifler,
tarımsal üretim dalında, yeni çıkan yetiştiricilik usullerinin uygulanmasında, bitkisel ve
hayvansal üretim ve tarımsal hammaddelerin
işlenmesi konularında yeni çeşitlerin geliştirilmesi, adaptasyonu, uygulamaları ve tanıtımlarında, pazarlamada, satın almada, kredi
sağlamada ve diğer hizmetlerin sağlanmasında oldukça etkili olabilmektedirler. Ayrıca kırsal alanda çiftçilerin gelirlerinin yükselmesi,
kırsal kesimde endüstrinin kurulması, dağınık
arazilerin kooperatifçilik bünyesi ve mantığında toplulaştırılması, arazi ıslah çalışmalarının
yapılması, sulama şebekelerinin yapımı ve tadili, tarım sigortası uygulamalarının yapılması,
kalifiye hayvan yetiştiriciliğinin teşviki gibi konularda toplum ve ortakları yararına çalışan
vazgeçilemez oluşumlardır.
Ayrıca kuruldukları merkezlerde ve çalışma
bölgelerinde yarattıkları bir çok sosyal etkinlik
de mevcuttur. Bu kapsamda kırsal hayatın iyi
organize olmamış, dağınık yaşam tarzı, beraber çalışma faaliyetleri ile daha uyumlu hale
getirilmektedir. Kırsal kesimin durgun ortamı
dinamik bir ortama dönüşmekte, dayanışma
ve yardımlaşma duygularının gelişmesi ile
15
daha açık görüşlü, daha az ferdiyetçi bireyler
oluşması ile yüksek karakter anlayışlı gruplar
oluşturur.
Kooperatifler kitle eğitimine olumlu katkılar
yaparak çiftçilerin çeşitli iş metotlarına aşina
olmalarına, demokratik olarak idare etme-edilme koşullarına alışmalarına yardım eder. Bu
şekilde iyi çiftlik idarecisi, pazarlamacı, pazarlık
gücünü kullanabilen, fikirleri tartışılan, fikirleri
tartışan, doğruları araştıran yerel halk liderlerinin gelişmelerine de yardım eder. Bu gelişmeler, az gelişmiş toplum gruplarının daha üst
düzeyde toplumlar haline gelmesini sağlar.
Gerek fertler gerekse onun ait olduğu toplum, birlikte alım-satım, ödünç alma- verme,
makine kiralama, değişik üretim faktörlerini
tanıma, alıp deneme ve benzeri dışa dönük
tutumlarla, kapalı ekonomi tipinden ayrılarak
pazar için üretimde bulunan üretici gruplarına
dönüşürler. Bu faaliyetler sonucunda insanlar
arasındaki ekonomik ilişkilerin yanı sıra sosyal
bağlar da kuvvetlenir ve iyi ve kötü günlerde
dayanışma içerisinde olabilen toplumlar ortaya çıkar.
Gerek ekonomik gerekse sosyal kazançlarla
toplumların hayat standartları yükselir, güçlü
orta sınıflar doğar, değişik ekonomik güçte bir
sürü küçük oluşum, kişi ve çiftliklerin yerine bir
arada ortak amaç için çalışan belli bir refah düzeyine ulaşmış toplumlar oluşur.
Bu nedenle kooperatifçilik ve kooperatifçilik
mantığı, kırsal kalkınmanın gerçekleşebilmesi
için vazgeçilmez bir kavram olarak karşımıza
çıkmaktadır. Gerek eğitim, gerek sosyal yaşam
gerekse ekonomik güçler açısından farklılıklar gösteren kırsal alandaki insanların belli bir
standardı yakalayarak kalkınabilmesi için ülkemizde kooperatifçilik ve kooperatifçilik faaliyetleri mutlak surette desteklenmelidir.
Kırsal alanda kalkınmanın yanında kırsal üretim ile elde edilen ürünlerin en sağlıklı yöntemlerle elde edilebilmeleri, muhafazaları ve
16
işlenmeleri konusundaki çalışmaların ortak bir
güç altında yapılması ile kırsala taşınacak olan
tarımsal sanayi işletmeleri ile kırsaldaki istihdam sorunu da çözülmüş olacaktır.
Araştıran, ilgilenen merakla sorular soran bir
üretici kitlesinin oluşması hem üretimi hem
de üretimin kalitesini arttıracaktır. Üretimde
kullanılan çeşitli yöntemlerle pazara arz konusundaki sıkıntılar da çözülmüş olacaktır. Klasik
üretimlerin yanında globalleşen dünyada oldukça büyük bir hızla talebi artan organik üretim yöntemleri kırsala da yerleşecek ve bu da
pazarlama da bir çok kolaylıklar ve alternatifler
getirecektir.
Kısacası kooperatifçiliği kırsal kalkınmanın temeli olarak görür ve ona göre çalışmalar yaparsak kırsalda hedeflediğimiz kalkınmaya çok
daha kolay ve kısa zamanda ulaşabilir, ülke
ekonomisinde ve istihdamda mevcut birçok
sorunu yerel olarak çözme şansına sahip olabiliriz. Gerek ekonomik gerekse üretimsel alternatifler kırsalın sosyo-ekonomik dengelerinde
ciddi artışlar yapacak, eğitim seviyesi yükselecektir.
Kooperatifçilik sayesinde, kooperatifler ve dolayısıyla ortakları tarafından yetiştirilen ürünlerin artan kalitesi esnafa da aynı oranda yansıyacaktır. Üretilen mallar kaliteli olunca esnafın
rafına gelen, esnafın sattığı mal da kaliteli olacaktır. Arz ve talep dengesinde artan kaliteden
dolayı bir artış olacak ve bu da esnafın cebine
kazanç olarak girecektir. Ülke ekonomisinin aslında temel taşlarını oluşturan esnaf ve çiftçi,
kooperatifçilik vasıtasıyla sosyo-ekonomik açıdan birlikte kalkınacaktır.
Kırsal kalkınma amaçlı kooperatifler aracılığıyla yapılan yatırımlar, sadece çiftçilerin sosyoekonomik kalkınmalarını sağlamakla kalmayıp
esnafın da çiftçi aracılığıyla ekonomik olarak
kazanç ve refah elde etmesini sağlamaktadır.
BIR ALMAN KAMU YÖNETICISININ
TOPLUMSAL VIZYONU VE ULUSLARARASI RAIFFEISEN BIRLIĞI’NIN (IRU)
OLUŞMASI*
Gülsen SARAY **
Alman halkında eski çağlardan beri kooperatif mahiyette bir düşünce ve eğilim mevcuttu. Köylerdeki ortaklaşa tarla, orman,
koruluk, bent, sulama kanalı, fırın ve değirmenler, esnaf birlik ve loncaları ve Hanse
denilen ticaret birliği gibi davranışların bir
kısmı zamanımıza kadar gelmiştir.
1743’de
Oberharz-Lehbach
köyünde “Cenaze Kaldırma Sandığı”, 1778’de
Hamburg’da bir “Tasarruf Sandığı”,
1816’da Breslau’da “Çuhacılar Kooperatifi”
kurulmuştur. 1964’de Mainz Kardinali Emmanuel von Kettler, “İşçi Meselesi ve Hıristiyanlık –Die Arbeiterfrage und das Christentum” eserinde, kooperatifçilik fikrinin
insanlığın tabii ve temel kanunu olduğunu
söyleyerek kooperatifçiliği, Hristiyan ahlakı
ile bağdaştırıyordu.
19.yy da sanayileşme, kırsal kesimdeki çiftçilere özgür düşünce ile beraber ekonomik
mobilite ve otonomi kazandırdı. Bu çiftçiler ekonomi konusunda bilgisiz olmalarından dolayı aşırı borçlandılar ve simsarların
elinde topraklarını kaybetmeye başladılar.
*Bu çalışma, http://www.iru.de/ ; http://www.raiffeisen.
de/der-drv/drv-historie/ ; http://en.wikipedia.org/
wiki/Raiffeisen web sitelerinden ve Nurettin Hazar’ın,
T.C. Ziraat Bankası Kültür Yayınları tarafından 1988
tarihinde basılan “Kooperatifçilik Tarihi” adlı kitabında
yararlanarak hazırlanmıştır.
** Gazi Ün. SBE Doktora Öğrencisi
(synergy.saray@gmail.com)
Raiffeisen’in felsefesine göre, fakirliğe karşı savaşta önce bağımlılıktan kurtulmak gerekmekte idi. Kendi kendine yardım, kendi
kendini yönetmek ve kendi kendisi için mesul olmak (Selbsthilfe, Selbstverwaltung
and Selbstverantwortung) ilkelerini yaşama geçirerek sadakadan, politikadan ve
borç simsarlarından kurtulmanın mümkün
olabileceğini düşündü.
Sosyal reformcu ve bir kamu yöneticisi olan
Friedrich Wilhelm Raiffeisen (1818-1888)
dokuz çocuklu Alman bir çiftçi ailenin yedincisiydi. Flammersfeld Belediye Başkanı
iken kendi kendine yardım gayesiyle kooperatif fikrini geliştirdi. 1864’de “Thrift
and Loan Society - Darlehnskassen-Verein” ilk kooperatif tasarruf ve kredi bankasını ve kırsal- bölgesel kesim kredi birliğini
kurdu. Karşılıklı yardım esasına dayanarak
ekmek birliği ve tahıl için kooperatif öncesi
bir örgütlenmeye gitti.
Raiffeisen kooperatifi çiftçilere önce tohum ve sığır verdi. Kredi kurumları para
işlemlerini ve özel birimler de kırsal emtia
işlerini devraldı. Süt, şarap, satın alma ve
pazarlama kooperatifleri kuruldu. Birkaç
sene içinde kooperatiflere rehberlik etmek
için bölgesel düzeyde ilk merkezi kurum
olan “Rhine-Prusya Tarım Toplumu’nu”
oluşturdu.
1872’de Neuweid ’de küçük kredi bankaları arasında likidite dengesini sağlamak için
17
ilk kez Kırsal- bölgesel merkez bankası olan
Ren Tarım Kooperatif Bankası’nı (Rheinische Landwirtschaftliche Genossenschaftsbank -Rhenish Agricultural Cooperative
Bank) oluşturdu. 1881’de kurduğu ve bugün hala adını taşıyan yayınevi, 1975’de
Alman Kooperatif Yayınevi (Deutscher Genossenschafts-Verlag) ile birleşti.
1877’de “Kırsal Bölge Kooperatiflerinin
Avukatlar Derneği (Anwaltschaftsverband
ländlicher Genossenschaften)” ilk bölgesel
kooperatifler birliği oldu. Raiffeisen 1881
yılında kooperatifler için ortak satın alma
avantajlarından yararlanmak amacıyla, bir
ticaret toplumunu ilk emtia merkezi olarak
kurdu.
Raiffeisen, çiftçilerin çoğunun az parası olduğu için köylerde, kar amacı gütmeyen
mali kooperatiflerden olan kredi birliklerinin kurulmasında hisseli sermayeye karşı
çıktı ve sınırsız ortak yükümlülük esasına
dayandı. Bugün sosyal sermaye olarak da
adlandırılan kırsal kesimin güçlü toplumsal bağlarının suiistimal edilmesine karşı
çıkarak idarecilerin gönüllü olarak çalışmalarını, etik ve maddi sorumluluklarını vurguladı. Raiffeisen Bankaları kırsal kesimin
dinamiklerini kullanarak hizmet sundular.
Bugün Raiffeisen Kredi Birlikleri, Raiffeisen
Merkez Bankası, Alman Halk bankaları ve
Raiffeisen Bankaları Birliği, Raiffeisen Romanya, Hollanda Robobank, Luxembourg
Banque Raiffeisen, gibi birçok kuruluş bu
ismi taşımaktadır.
dahil birçok ülkeden Tarım ve Zirai kredi
kooperatifleri temsilcilerinin de katıldığı
“Dünya Raiffeisen Günü”nde Uluslararası
Raiffeisen Birliği (IRU- International Raiffeisen Union) kurulmuş ve Raiffeisen kooperatifçiliği ülküsünün korunması, geliştirilmesi, gelecek nesillere aktarılması ve
uygun araçlarla yeryüzünde gerçekleştirilmesi hedeflenmiştir.
Birliğin asil üyeler (regular members- Ordentliche Mitglieder) ve geliştirici üyeler
(Promoter members- Fördernde Mitglieder) olmak üzere iki türlü üyesi vardır.
Türkiye’den Tarım Kredi Kooperatifleri
Merkez Birliği, Pancar Ekicileri İhtihsal Kooperatifleri Birliği (Pankobirlik) birliğin asil
üyeleri ve Türk Kooperatifçilik Kurumu geliştirici üyeleri arasındadır.
Şimdiki IRU Yönetim Kurulu 11 kişiden ibarettir. Temsil edilen ülkeler: Avusturya,
Belçika, Almanya, Fransa, Hindistan, İtalya,
Japonya, Lüksemburg, Hollanda, İsviçre ve
Türkiye. IRU’nun eylemleri gönüllüdür ve
ücret ödenmez.
IRU ’nun bugün 36 ülkeden 61 üyesi mevcuttur. Dünyada 900.000 den fazla kooperatifte, 100 ülkeden 500.000 üye Raiffeisen
’in fikirlerine dayanmaktadır.
IRU dünya çapında ülkelerdeki birçok kooperatiflerin örgütlerinin gönüllü katıldıkları bir birliktir. Birliğin hedefleri, Raiffeisen
fikriyatını korumak, yaymak ve uygun araçlarla küreselleşmek üzere, üyeler arasında
fikir ve tecrübe alışverişinde bulunmak ve
özellikle bir dokümantasyon merkezi kurulmasını sağlamaktır. IRU, herhangi bir ticari
faaliyet veya politik ekonomi tasavvurunda
değildir ve mevcut kurumlarla rekabet yarışına girmez.
1897’de Fransız Raiffeisen Kooperatiflerinin kongresinde Louis Durand tarafından
Internationale Raiffeisen-Genossenschaftsverband (Uluslararası Raiffeisen Kooperatifleri Birliği) kurulması önerilmiştir. Frederich Wilhelm Raiffeisen’in 150. doğum IRU, gelişmekte olan yarı ve tam ve sanayıldönümü olan 30 Mart 1968 de, Türkiye yileşmiş ülkeler arasında tecrübe alış verişi
18
yapmakta ve birikimlerine dayanarak kooperatifçiliği düzenleyici çerçevenin dünya çapında iyileştirilmesine ve farklı ülkelerdeki kooperatifçilik anlayışının yanlış
gelişmesini önlemeye çalışmaktadır. IRU
bu tecrübe ve gelişmeleri, merkezi bilgi
merkezi olarak üyelerine çeşitli vasıtalarla iletmektedir. Hindistan’da Bombay,
Kanada’da Montreal ve Panama dokümantasyon merkezleri üyelerine çeşitli raporlar, ülke raporları ve malzemeler sunmaktadır.
IRU, kooperatif-kalkınma projelerine kendisi girişmez fakat üyelerinin faaliyetlerini
koordine ederek, kim, nerde, kiminle, hangi projeyi yapıyor ve ne tür problemlerle
karşılaşıyor soruları üzerinde bilgi verir.
Her iki senede bir IRU seminerleri düzenlenir. Bunlar Türkiye, Belçika, Uruguay, Hindistan, İtalya, Kenya, Arjantin, Tayland ve
Macaristan’da düzenlenmiştir. Bu seminerlerin ana temaları kural olarak “kooperatif
denetimi, eğitim, danışmanlık, kredi ve
emtia kooperatifleri için temel yasal koşullar, kooperatif bağlantı ağları oluşturmak,
bankacılık denetimleri ile kooperatiflerin
işbirliği ve Devlet ile kooperatifler arasındaki ilişkiler” başlıklarını kapsamaktadır.
Raiffeisen ’in Temel Prensipleri şöyle sıralanabilir: Kendi kendine yardım: Güç birliği
ile mali imkânlarını artırarak sermaye eksikliğini telafi etmek; Ortak bir kooperatif
girişimle pazara erişim ve rekabetle piyasada kendi konumunu iyileştirmek; Daha
iyi ekonomik ihtiyaçlarını karşılamak.
Öz yönetim: Raiffeisen kooperatif toplumun iç koşullarını üyeler iç demokrasi ile
kendileri düzenleyerek dış etkilerden korurlar ve böylelikle herhangi bir üçüncü
tarafın emrine tabi olmazlar; Ortak ekonomik girişimlerde Üyeler karar alır.
Öz sorumluluk: Kurumsal bakımdan ve
üçüncü taraflara cevap vermekten üyeler
kendileri sorumludur. Karşılıklı ortak sorumluluk ekonomik yaşamda güven oluşturur.
Raiffeisen Kooperatiflerine üyelik gönüllüdür ve hak ve yükümlülükleri kapsar. İsteyen kooperatife girmekte ve çıkmakta serbesttir.
Üyelerin promosyonu: Raiffeisen Kooperatifleri toplumu üyelerini ihtiyacı olan hizmete yönlendirir. Üyenin terfi alması demek, uzun vadede pazar paylarının sürekliliği, pazarın genişlemesi, varlık değerleri
ve ödeme gücünün korunması demektir.
Sosyal politika veya ekonomik çıkarlar gaye
olmaz.
Açık- serbest üyelik: Yasal çerçevede kooperatife isteyen katılır. Raiffeisen Kooperatifleri toplumu kısıtlı üye sayısına dayanmaz.
Kimlik ilkesi: Raiffeisen ayni zamanda hem
kişilerin, hem de üyelerin ortak sahiplendiği kurumsal bir birliktir. Üye ve Kooperatif arasında üç aşamalı bir bağlantı vardır.
Üye sermaye sahibidir, karar ve denetim
işlevini tutar ve hizmet alıcıdır. Üyeler arasındaki ticari ve sosyal gurup ilişkileri karşılıklı bağlantılıdır.
Kenetlenme prensibi: Büyüklük, yerelleşme ve bölgesel eğilimlerden dolayı kenetlenme, kendi kendine yardım prensibini
büyütür ve bağlı olan her kooperatifin promosyon kapasitesini artırır. Danışmanlık,
rehberlik ve eğitim işlevleri olan idari kurumların denetim işlevleri, bölgesel kooperatiflerin kendilerinin gerçekleştiremedikleri görevleri yaptıkları için hayati önem
taşır. Yerindenlik ilkesinin kooperatif prensibi bu kenetlenme içinde işbirliğinin temelidir.
19
Kapsamlılık; bölgesellik prensibi: Bir kooperatifin coğrafi eylem aralığını anlamak
mümkün olmalıdır. Âdem-i merkeziyet
ilkesinde küçük birimler yüksek esneklik
payı, pazar ve müşterilere daha yakın olması ile stratejik rekabet avantajı vardır.
Yerinden koşullarda iletişim zincirleri ve
karar verme süreleri kısadır. Kooperatifler
üyelerinin ihtiyaçlarını karşılayabilir. Bundan dolayı kişisel ilişkiler, sosyal kontrol ve
üyelere yakınlığı korunmalıdır.
eder fakat kollektivizmi reddederler. Devletten eşit şans, bozulmamış rekabet ve
hukuki çerçeve isterler. Umumun refahı
için çalışmazlar veya kamusal görevler üstlenmezler, siyaseten bağımsızdırlar. Kooperatifler sadece üyelerinin ekonomik düzeyini geliştirir.
Birleşmiş Milletlerin 2012’yi Kooperatifler
Yılı olarak ilan etmesiyle IRU, Bonn’daki eski Alman Parlamento binasında “Gelecek
için bir model: Raiffesen fikri” adında 3
Kooperatiflerde devletten bağımsızlık: Ra- Mayıs 2012 tarihinde Uluslararası Raiffeiiffeisen Kooperatif toplumları üyelerine sen Konferansı düzenlemiştir.
aittir, onlara önem verir ve güçlendirirler;
Sosyal, sosyo-politik ve ekonomik hedefle- IRU, birçok uluslararası kuruluşla (World
re araç olmazlar ve hükümet eylemlerinin Bank, ILO, ICA, WOCCU, COPAC, Cooperayerini almazlar; Sosyal işlevleri dolaylı ola- tives Europe and FAO gibi) ilişkilerini sürrak yerine getirirler. Demokratik prensip- dürmektedir. Uluslararası kooperatiflerin
leri koruyarak, hür vatandaşların bireysel liderlerinin, ortak siyasi diyalog yoluyla,
sorumluluğunu artırır, kişiyi işin merkezine kooperatifçiliğin dezavantajlı olduğu ülkebireyi ve performansını koyarak serbest lerdeki temel koşulları üzerinde olumlu etrekabeti teyit ederler. Dayanışmayı talep kileri olacağına inanmaktadır.
20
İMAJ YÖNETİMİ STRATEJİLERİ
M. Akif ÖZER *
Gerek kişisel imaj yönetiminde gerekse de
örgütsel imaj yönetiminde başarıyı yakalayabilmek için bazı kurallara uymak ve bazı
stratejileri uygulamak gerekmektedir.
bilirler ve davranışlarını iyi bir izlenim bırakacak şekilde ayarlarlar. Başkaları üzerinde
bıraktıkları izlenime ve etkiye hiç aldırmayan, davranışlarını hiç kontrol etmeyen ve
dikkatli hareket etmeyen kişiler ve örgütler, bilerek veya bilmeyerek olumsuz imaj
oluştururlar (Peker-Aytürk, 2002:127). Bu
süreçte imaj yönetimi stratejileri büyük önem taşır. Çünkü iyi uygulanan imaj yönetimi teknikleri, olumsuz sürecin etkilerini
en aza indirir.
Kişi olarak iyi bir izlenim oluşturmanın ilk
kuralı, kişilik sahibi olmaktır. Kişilik sahibi
olmak da özü ve eylemi bir olmak, doğru
ve dürüst olmak yani tutarlı olmaktır. Özellikle örgütsel yaşamda çalışanlar üstlerinin
daima tutarlı olmasını isterler. Çünkü, tutarsız bir yönetici, özü, sözü ve eylemi bir
olmayan, her gün değişen, ne yapacağı Öncelikle imaj yönetiminde örgütlerin
belli olmayan, kendisine güvenilmeyen ve imajını düzeltmek ve geliştirebilmek için
yoğun bir halkla ilişkiler kampanyası yürütinanılmayan insan demektir.
mek gerekmektedir. Bu süreçte aşağıdaki
Burada Olumlu ve etkili imaj oluşturmak stratejiler uygulanabilir:
için gerekli diğer bir şart da uyumlu olmaktır. Uyumlu kişi olumlu ve geçimli kişidir. Bu • Pozitif olan, yeniliğe, eşitliğe, özgüryüzden, herkes uyumlu ve olumlu kişilerle lüğe vurgu yapan ve medya kanallarından
yararlanılan faaliyetlerde bulunmak.
çalışmak ister.
Kişiler etkili imaj oluşturabilmek için kişi
kendilerini oldukları gibi tanıtmalıdırlar.
Hiç kimse iki yüzlü olan, başkasını taklit
eden insanı sevmez. Başkalarını taklit etmek, başkalarına benzemeye çalışmak,
kendinizi olmadığınız gibi göstermektir. Bu
da olumsuz bir izlenim bırakmak ve olumsuz imaj oluşturmak demektir (Peker-Aytürk, 2002:126).
• Benzer ve başarılı olan programların
incelenerek, bunlardan esinlenmek ve uygun görülen tekniklerin mevcut duruma
uyarlanarak kullanılmasını sağlamak.
• Bilgilerin ve elde edilen sonuçların yöneticilerle, diğer çalışanlarla ve diğer kuruluşlarla paylaşılarak, hatalara düşme oranının en aza indirilmesine çalışmak.
• Medya ile ilişkileri sıcak tutmak, örgüİmaj yönetimine önem veren kişiler ve te medya temsilcilerinin davet edilmesini
örgütler, kendi güçlü ve zayıf yönlerini iyi sağlamak ve çalışanlarla bu kişileri bir araya getirerek, imaj yönetimi uygulamalarını
* Doç. Dr. Gazi Ün. İİBF Kamu Yönetimi Böl.
(ozer@gazi.edu.tr)
gündeme getirmek (Wittenberg, 1997:2).
21
İmaj yönetiminin önemli bir yönü de, kişinin kendini yönetme kuralıdır. Özellikle
çalışma yaşamında kişinin kendini daha iyi
yönetebilmek için yapabileceği bazı şeyler
vardır. İlk adım olarak davranışlarını kontrol etmek, yöneticilerle olan ilişkilerini
daha iyi değerlendirmesine yardımcı olur.
İkinci olarak, belirlenen bir amaç başkalarıyla paylaşıldığı zaman, davranışlar daha
kolay yönetilebilmektedir (Peker-Aytürk,
2002:128).
sembolleri şu şekilde belirtilmektedir:
olarak dışa yansıyan görünüm ve izlenim
• Fiili liderlerin varlığı: Bazı örgütlerde
• Bina girişi, çevre düzeni ve temizliği:
Ofis girişindeki düzensizlik, yönetime karşı
olumsuz izlenime neden olmaktadır.
• Başvuru, danışma servisi: Danışma
görevlilerinin tavır ve hareketleri, konuşma biçimleri ve sözleri gelenler üzerinde
olumlu ya da olumsuz izlenim bırakır. Danışma servisinde, temiz, düzgün, giyimli,
kibar ve saygılı görevliler, başvuranlar üzerinde olumlu bir etki yapar. Buna karşın,
Bazen toplumsal yaşamda da ilginç imaj
gelene karşı ilgisiz, konuşmaları, söz ve
yönetimi uygulamaları da görülebilmekdavranışları kaba bir görevli de örgütü ve
tedir. Örneğin insanların yaşlarına göre
yöneticiyi olumsuz temsil eden ve olumsuz
genç-yaşlı şeklinde sınıflandırılması imajlaaksettiren ilk kişidir.
rı ile doğrudan ilgilidir. Özellikle Afrika’nın
ilkel kabilelerinde yapılan ve yaşlı imajının • Yerleşim sistemi: Örgütlerde yerleşim
unsurlarını ortaya koymaya çalışan araştır- daima iş akımına göre yapılmalı ve yerlemalar, kabile reislerinin bu imajı verebil- şim sistemi iş akımını kolaylaştırmalı ve çamek için özel imaj yönetimi teknikleri kul- buklaştırmalıdır. İş aynı yerde, aynı odada
landıklarını ortaya çıkarmıştır. Kadınlar için ve hatta mümkün ise aynı kişide sonuçlan55-60 yaşlarına kadar “yaşlı” betimlemesi malıdır
kullanılmazken, kabile reisleri, otoritenin
• Kimliksiz kişiler: Yönetimde, yöneticiye
bir işareti olarak kendilerini yaşlı ve bilgi
en çok yardımcı ve destek olan sekreter,
olarak göstermek için çeşitli imaj yönetimi
hizmetli ve şoför, görünüm ve izlenim açıtekniklerinden yararlanmakta ve 40’lı yaşsından yönetici kadar önemlidir. Bu kişilelardan itibaren bilgileri, olağan dışı güçleri,
re yönetim üzerindeki etkilerinden dolayı
töreler gibi unsurları da kullanarak kabilekimliksiz kişiler denmektedir. Yönetimi ve
lerinin hakimiyetini sağlamaya çalışmaktayöneticiyi dışa aksettiren bu kişileri işe alırdırlar (Ayr.içn. bkz. Sokolovsky, 1993:3).
ken dikkatli olmak, iyi seçmek ve görevleÖrgütlerde başarılı ve etkili izlenimi oluş- rinde iyi yetiştirmek gereklidir.
turan birtakım yönetsel semboller bu- • Yöneticinin makam odası: Makam olunmaktadır. Bu semboller yönetimin ve dası, bir yöneticiyi en az bir kartvizit kadar
yöneticinin dışa yansıyan göstergelerdir. yansıtır. Bu yüzden yönetici odalarında geBütün örgütler ve yöneticiler daima dışa nellikle kişisellik hakimdir. Yani, yöneticinin
yansıyan görünümleriyle başarılı veya ba- makam odası, yöneticinin kişiselliğini yanşarısız, iyi ya da kötü olarak değerlendiri- sıtır. Makam odasında, içi kitaplarla dolu
lir. Çünkü, yönetimde başarının %80’i dışa büyük vitrinli kitaplık bulunması, masada
yansıyan görünümdür.
yer alan bayrak, flama, klima cihazı, TV,
Örgütlerde yönetimin ve yöneticilerin ba- bilgisayar yöneticinin statüsünü gösteren
şarılı ya da başarısız, olumlu ya da olumsuz yönetim sembolleridir.
22
bir şefin, müdürden daha bilgili, becerikli
ve etkili olduğu görülür. İşlerin daha çok
şef eliyle yürütüldüğü, şefin işlere ve kişilere hakim olduğu fark edilir. Böylece yöneticinin boşluğu, doğal olarak alt kademedeki bilgili ve yetenekli kişinin ya da kişilerin
varlığı ve çalışması ile doldurulmaktadır.
Bu durumda yapılacak iş, fiilen yöneticilik
yapan astı cezalandırmak değil, onun yöneticisini yetiştirmek veya değiştirmektir
(Peker-Aytürk, 2002:133).
yapan imaj yönetimi uzmanları, kendi tarz
ve tutumlarının herkesten üstün olduğuna inanan imaj züppelerinin, imaj yönetimi açısından büyük tehlike oluşturduğunu
belirtmektedirler. Bu hataya kişisel düşülebildiği gibi örgüt yönetimi olarak da düşülebilmektedir. Örgütsel imajı düzeltmek
için üst yönetime getirilen kişilerin bu tür
saplantıları olması, örgütün etkili görünüm
ve izlenim çabalarına büyük darbe vurabilmekte ve telafisi çok zor olan zararlara yol
açabilmektedir. Bundan dolayı, örgüt üst
• Plan ve programlar: Her örgütün ya da
yönetimleri aşağıda belirtilen “imaj züppebirimin gerçekleştirmeyi planladığı hizmet
lerini” tanımak ve analiz etmek için çaba
ve faaliyetler, önceden aylar veya dönemharcamalıdır.
ler itibarıyla belirlenmiş ve yazılı hale getirilmiş ve hatta bastırılmış ve yayınlanmış İmaj züppelerini tanıma yolları ise şu şekilolmalıdır. Ayrıca yöneticinin makam oda- de belirtilebiliriz (Erdoğan, 2007:5):
sında yıllık iş planının ya da çalışma programının zamanlama tablosu, duvarda asılı • Moda züppesi: Entelektüel açıdan üsolmalıdır. Çalışma programı olmayan bir tünlük taslayan bir tutum benimserler. Aörgüt keyfi yönetiliyor ve sadece günlük iş cemice bir araya getirilmiş renk, kumaş ve
desenler yapılan hatalardan sadece biridir.
yapıyor ya da hiç çalışmıyor demektir.
• Tanıtıcı kitapçık ve broşürler: Bu tür • Kişilik züppesi: Fazla bir kişisel karizbasılı materyal ile yönetici başarısını dışı maya sahip olduklarını, canları ne isterse
yansıtmış, kedisini olumlu ve başarılı ola- onu giyebileceklerini düşünürler.
rak kanıtlamış olur.
• Kalite züppesi: Moda bağımlılığı ve
• Yöneticinin sosyal yaşamı ve yaşam ucuz görünme korkusu yüzünden tarz sastandardı: Yöneticinin yaşam standardını hibi olamazlar. Sonradan görme olmaları
yansıtan sosyal ölçütler, çevrede yöneti- gerekmez, kendilerine güvenmezler.
cinin üstünlüğünü ve büyüklüğünü hatta • Sosyal züppe: Çevresindekilerle aynı
gücünü yansıtır. Bu nedenle her yönetici, tarzda giyinmeyi severler. Benzer tarzda
işi kadar kendisine, evine, eşine ve çevresi- giyinenleri görünce destek bulduklarını sane de dikkat etmek zorundadır. Yöneticinin nırlar.
sosyal yaşamı ve yaşam tarzı da yönetim• Avangart züppe: Moda kurbanı olabide bir izlenim sembolüdür (Peker-Aytürk,
lirler. Ancak yaratıcı ve özgün olma ihtimal2002:131-134).
leri de vardır. Tutuculuğu alaya alırlar.
Yönetimde etkili görünüm ve izlenim semBir atasözü “İnsanlar kıyafetleri ile karşılabollerine dikkat eden örgütler ve örgüt üst
nır, karakterleriyle uğurlanırlar” diyor. İmaj
yönetimi, uygun bir biçimde giyinmenin
züppeleri bu atasözün derin anlamlarını
önüne konulan bilinçli ya da bilinçsiz enhiçbir zaman kavrayamazlar.
gellerin imaj züppelerini oluşturduğunu
da unutmamalıdır. Bu konuda çalışmalar Toplumsal yaşamda olduğu gibi, örgüt23
sel yaşamda da ilk izlenim çok önemlidir.
Çünkü ilk izlenim, etkileyici ve kalıcıdır. İlk
izlenimi, bir görüşte aşık olmanın çalışma
yaşamındaki örneği olarak kabul edebiliriz. İlk izlenim için ikinci bir şans yoktur. Bu
yüzden ilk izlenime çok önem verilmelidir.
Özellikle fiziki görünüm ve giyim tarzı ilk
izlenimde büyük rol oynar (Peker-Aytürk,
2002:135). Kişinin giyim tarzı, sadece kendi davranışını değil, başkalarının da kendisi
hakkındaki izlenimini belirler. Çünkü giyim
tarzı, başkalarına sürekli olarak uyarımlar gönderen bir imajdır (Peker-Aytürk,
2002:139).
Toplumsal ve örgütsel yaşamda etkili bir
imajın büyük önemi vardır. Bu nedenledir
ki, eskiden olduğu gibi bugün de, insanlar kıyafetlerine göre karşılanırlar, söz ve
davranışlarına göre uğurlanırlar. Çünkü insanlar toplumsal ve örgütsel yaşamlarında
sadece kendi zevkleri ve rahatları için giyinmezler, aynı zamanda başkalarına, topluma ve kamusal kurallara uymak, uyumlu
ve uygun olmak için giyinirler. Giyim tarzı,
başkalarına duyulan saygının bir gereğidir.
Hatta bu giyim tarzı, başkalarıyla işbirliği
ve ortaklık kurmak ve başkaları üzerinde
etkili olmak içindir.
İmaj yönetiminde ilk izlenim kadar son izlenim de önemli ve etkilidir. Çünkü insanların alıp götüreceği izlenim, kişinin bıraktığı son izlenimdir. Son izlenimler de, son
görünüşün, son sözlerin, son fikirlerin, son
hareketlerin ve yapılan son işlerin toplamıdır (Peker-Aytürk, 2002:138-139).
Aşağıda imaj yönetiminin en önemli unsurları arasında sayılan etkileyici duruş ve
izlenim için gerekli ve uyulması gereken
şartlar belirtilmektedir. Bunlara uygun
davranan yöneticiler ve örgütler, imaj yönetiminden beklenen yararları kısa sürede
görebilirler.
24
Etkileyici duruş ve izlenim önerileri şu şekilde özetleyebiliriz (Erdoğan, 2007:2-3):
*Fiziksel Görünüm
• Gözler: Göz temasından kaçınılmamalıdır. Gözleri aşağı indirmek kişiyi itaatkâr,
utangaç ve güvensiz gösterir.
• Yüz: Korku, öfke, şaşırma, iğrenme,
mutluluk, üzüntü, acı olarak belirtilen yedi temel duygunun merkezidir. Yüz her zaman dik tutulmalıdır.
• Kaşlar: Birinin bakışını yakaladığınız
anda kaşlarınızı bir iki saniye için yukarı
kaldırmak, dostluk ve güven işaretidir.
• Burun ucundan bakmak: Birine bakarken, başınızı çok kaldırırsanız, üstünlük taslıyor gibi görünürsünüz.
• Duruş: Omurganızdan geçirilmiş, ensenizden uzanan ve başınızın üstünden
dışarı çıkan bir tel olduğunu farz edin. Bu
tel yukarıdan yumuşakça çekilirse aşama
aşama göğsünüzü, omuzlarınızı ve başınızı
kaldırıp düzleştirecektir.
• Jest: El sıkmak, kucaklaşmak, öpmek,
el sallamak gibi jestler bilinçli eylemlerdir.
Kulak çekiştirmek, ense kaşımak, kâğıtları
küçük küçük parçalara bölmek türünden
olanlar ise bilinçsizce yapılır ve bunlara
dikkat etmek gerekir.
*Konuşma
• Argo kullanmak: Bu tarz hareket geçmişinizi ele verir. Bir gruba ya da kültüre ait
olduğunuzu vurgular.
• Böbürlenme: Kompleks, kibir, samimiyetsizlik gibi duygulara yol açar.
• Kendini eleştirme: Fazla alçakgönüllülüğün ya da tam tersi kendine güvensizliğin
işareti olabilir.
• Abartı: Kendini değersiz görmek yüzünden, abartılı anlatımlarla kendini kabul
ettirmeye çalışmak olarak algılanır.
• Kısa ve öz ifadeler kullanılmalıdır. Ken• Sorulmadan bilgi vermek: Etkilenmek, dinizi kısaca tanıtabilmelisiniz.
övünmek, ikna etmek, kandırmak amaçlı • Yapıcı bir konuşma tarzı içinde olunmalıdır. Olumsuz ifadeler kullanılmamalıalgılanır.
dır.
• Tanınmış insanların ismini sürekli yakınıymış gibi kullanma: Aşağılık kompleksi • Renkli ve canlı ifade kullanılmalıdır. Bu
izlenimi verir ve önemli biri gibi görünme göz teması ve beden diliyle desteklenmelidir.
çabası olarak düşünülür.
• Dedikodu yapmak: Mutsuzluğun, kendine güvensizliğin ve menfaatçiliğin sonucudur.
• Konuşma hızınız takip edilebilir olsun;
tane tane, sakin konuşun.
• Argo konuşulmamalıdır.
• Kısık ve titrek ses tonu: Güvensizliğe, • Basmakalıp sözlerden uzak durulmalıheyecana, sinirliliğe ve çekingenliğe yol dır.
açar.
• Konuşmaya uygun anı, anekdotlar ve
• Kontrollü ve güçlü bir ses tonu: Ken- espri katılmalıdır.
dinden emin, girişken ve kontrollü olundu• Asalak kelimeler; ‘eee’, ‘şeyyy, ‘yani’
ğunu gösterir.
gibi anlamsız ünlemler kullanılmamalıdır.
• Mırıldanmak: Kendine güvensizlik, he- İmaj yönetiminde, etkili duruş ve izlenim
yecan, aşırı meşguliyet, yorgunluk, hasta- sembolleri kadar sözlü ve sözsüz iletişimde
lık, emin olamamak, üzüntülü olmak gibi çok önemlidir. İnsanlar arası iletişim, kişilegörüntü verilmesine yol açar.
rin birbirlerine bilinçli ya da bilinçsiz olarak
*Hareketler
• Kollar göğüs üzerinde ve çapraz halde
tutmak: Kapalılık, kızgınlık, olumsuz ruh
halinde olma, savunmaya geçme hali söz
konusudur.
iletmek istedikleri duygu ve düşüncelerini
akla gelebilecek her türlü yolla başkasına
aktarma ve ondan bir cevap alma davranışıdır.
İletişim, toplumsal ve örgütsel yaşamda
• Kafayı kaşımak: Düşünme, zor durum- genel olarak yazılı, sözlü ve sözsüz olarak
da olma, tereddüt etme, karar verememe gerçekleştirilir. İletişim türleri ise, kişinin
kendisiyle iletişim, kişiler arası iletişim, örsöz konusudur.
gütsel iletişim ve kitle iletişimidir. Kişiler
• Elleri kenetlemek: Olumsuzluk ve ileti- arası iletişim sözlü (dil, dil ötesi) ve sözşime kapalılık izlenimi verir.
süz (yüz ve beden, bedensel temas, mekan
• Ellerin önde birleşik tutulması: Suçlu- kullanımı ve araçlar) olarak ikiye ayrılır. Örgütsel iletişim daha çok yazılı ve sözlü iletiluk, mahcup olma, güvensizlik verir.
şime dayanır. Sözsüz iletişim ise, sözlü ile• Gözün elle ovuşturulması: Yalan söy- tişimi tamamlayan bedensel bir unsurdur
lendiği izlenimini verir.
(Peker-Aytürk, 2002:88).
• Parmakların ağzın içinde olması: HeyeBir insan diğerine hitaben konuşurken; kocan, panik ve çaresiz olunduğunu gösterir. nuşanın ne söylemek istediği, konuşanın
*İzlenim
gerçekte ne söylediği, konuşanın söyledi-
25
ğinden ne anlaşıldığı, dinleyenin ne duymak istediği, dinleyenin gerçekte ne duyduğu ve ne anladığı mesajları gönderilir.
Ayrıca bu mesajları yanlış anlama olasılığı
da vardır. Ancak ses ve sözlerle gönderilen
mesajlar, daha çok vücut dili denilen sözsüz iletişimle anlam ve yorum kazanırlar.
Dolayısıyla iletişim ses, söz ve vücut dilinden oluşan bir bütündür. Çünkü insanların
davranışları görülebilir ama, duygu, inanç
ve düşünceler görülemez. Bunları ancak
insanların dışa yansıyan davranışlarında,
vücut diliyle görebilir ve anlayabiliriz. Bu
nedenle iletişimde ve insan ilişkilerinde
vücut dilinin büyük bir önemi vardır (Peker-Aytürk, 2002:99).
etkin konuşma taktiklerini önermektedirler (Erdoğan, 2007:3):
Örgütsel ve yönetimsel yaşamda kullanılan
her eşyanın ve malzemenin, maddi ve fiziki
konumun, her tutum ve davranışın anlamı
ve mesajı vardır. Bu yüzden yöneticiler, örgütsel yaşamda sözlü iletişime olduğu gibi
sözsüz iletişime de önem verirler. Yöneticilerle ilişki ve iletişimde sözsüz uyarımların
ve davranışların kontrol edilmesi gerekir.
Çünkü, günlük sosyal yaşamda olduğu gibi, çalışma ve yönetim yaşamında sözsüz
mesajlar sözlü mesajları destekler (PekerAytürk, 2002:119).
• Gerekli yerlerde duraklama yapın.
Görüldüğü gibi kişilerin diğer insanlar üzerindeki etkileri, sözlü ve sözsüz iletişimlerine, görüntülerine, tavır ve davranışlarına bağlıdır. İnsanlar gördüklerine ve duyduklarına inanırlar. İletişimin en önemli
öğelerinden birisi de konuşmadır. Sözsüz
iletişim unsurlarının ilk etkisinden hemen
sonra, konuşmanın ve ses tonunun etkisini
hissederiz. Bazı zamanlarda görüntüsüyle,
içinde yaşadığı mekanla, kullandığı aksesuarlarla bizden ilk izlenim olarak artı puan
almış bir kişinin, konuşmaya başlamasıyla
tüm artılar eksiye dönebilir. Bundan dolayı
imaj yönetimi uzmanları, iletişimde etkinliğin sağlanabilmesi için aşağıda belirtilen
26
• Kısa ve öz ifadeler kullanın.
• Yapıcı konuşma tarzı içinde olun.
• Renkli ve canlı bir ifade kullanın. Söylediklerinizi göz teması ve beden dilinizle
destekleyin.
• Konuşma hızınız takip edilebilir olsun.
• Ses perdenizi ortama göre ayarlayın.
• Ses tonunuzu, konuşmanıza canlılık ve
duygu katmak için değiştirin.
• Cümle ve kelime vurgularına dikkat
edin.
• Argo konuşmayın.
• Boşlukları doldurmak için lüzumsuz
konuşmalar yapmayın.
• Konuşmanızı ilginç kılmak için konuya
uygun anılar anlatın, anekdotlar ve espriler kullanın.
• Söyleyiş yanlışları yapmayın.
• Klişeleri kullanmayın.
KAYNAKÇA
• ERDOĞAN, İrfan; “Halkla ilişkilerde halkla ilişkiler kavramının erozyonu”, http://law.
ankara.edu.tr/~erdogan/ (30-03-2007).
• PEKER, Ömer-N.AYTÜRK; Yönetim Becerileri, Yargı Yay., Ankara 2002.
• SOKOLOVSKY, Jay; “Images Of Aging: A
Cross-Cultural Perspective”, Generations,
Spring/Summer93, Vol. 17 Issue 2, p51, 4p.
• WITTENBERG, Peter M.; “Leadership
And The Management Of Agency Image, Federal Probation, 00149128, Sep97, Vol. 61,
Issue 3.
EĞİTİMDE ERGONOMİ VE
ÖĞRENMEYE ETKİSİ
Metin EYİOĞLU *
İnsanoğlu, var olduğundan bu yana birtakım nesneler tasarlamış ve bunları, hep
kendi yararına kullanmıştır. Teknolojinin
gelişmesi ile birlikte insanın - şimdilik - değişmezlik özelliğini göz önüne alan bilim
adamları, bazı sistemler geliştirerek insan
için, insana uygun ilkeler belirlediler. Böylece Ergonomi yeni bir bilim dalı olarak ortaya çıktı (Doğan, Altan, 2007)
a. Çalışma ortamının olumsuz fizik koşullarının etkisiz hale getirilmesi ya da bunu
etkisiz hale getirecek önlemlerin alınması,
Güler’e göre (1997), işin (bir başka deyişle
çevrenin ya da hayatın) insana uygun hale
getirilmesi:
Ergonomi, insanların anatomik özelliklerini, antropometrik özelliklerini, fiziksel
kapasitesini ve toleranslarını göz önüne
alarak, endüstriyel iş ortamındaki tüm faktörlerin etkisi ile olabilecek organik ve psi-
b. Çalışma sürecinin insanın bedensel ve
mental yeteneklerine uygun hale getirilmesi,
c. Araç gereç tasarımını kullanıma daha
elverişli hale gelmelerini sağlayacak biçimErgonomi; iş- ürün tasarımı, ev yaşamı ve de geliştirilmesi,
dinlenme dönemi etkinlikleri ve bunlara d. İş yeri ortamının ya da günlük yaşama
yönelik üretimle ilgili olarak çevre ile kişi- ortamının kişinin kendisine en uygun durunin etkileşimi olarak tanımlanabilir (Güler, ma getirilmesi,
1997). İnsan-çevre etkileşimi ilk dönemlerden kalma eserlerin yapısından açıkça an- e. Çalışma koşullarının, saatlerinin ve bilaşılmaktadır. İnsan elinin çevreye dokun- çiminin insana en uygun hale getirilmesi,
duğunu gösteren bu eserler ergonominin
f. İş temposuna, çalışma saatlerine ve
ilk adımları olarak kabul edilebilir.
monotonluğa bağlı olarak oluşabilecek
Ergonomi her şeyden önce, incelemeler- zorlanmaların engellenmesi ya da en aza
den elde edilen bilgileri derleyip sonuç el- indirilmesi,
de eden bir tekniktir. Teknolojik ve yaşamg. Gerek iş gerek ev ve gerekse diğer etbilimsel verileri içerir. Onlardan yararlanır.
kinlikler sırasında yaşama ve çalışma kaliİş metotlarının, araç-gereçlerin ve geniş
tesini yükseltecek düzeneklerin kurularak
anlamda çevrenin, insanın yapısına, işlev
ve düzeltmelerin yapılması,
ve yetilerine göre tasarlanmasına yardımcı
olur. İnsanı değil, çevreyi değiştirir. Çevre h. Bütün bu etkinlikler sırasında güvenkurucu öğelerin insana en uygun olabi- liğini ve sağlığını tehlikeye düşürecek tehlecek bir şekilde tasarlanması koşullarını likeleri ortadan kaldırabilecek önlemlerin
önerir (Doğan ve Altan, 2007).
alınması ile mümkündür.
* Gazi Üniversitesi Yüksek Lisans Öğrencisi (metineyioglu@hotmail.com)
27
kolojik reaksiyonlar karşısında, sistem verimliliği ve insan-makine-çevre uyumunun
temel yasalarını ortaya koymaya çalışan
çok disiplinli bir araştırma-geliştirme aracıdır (Uşan, 2010). ilgilenmektedir. Ergonomi, iş ve çevrenin
kişiye uygun duruma getirilmesi ve bireylerin daha az yıpranmaları suretiyle daha
verimli çalışmalarını sağlamaktadır. Eğitimde ise ergonomi, öğretmen ve öğrencinin
çalışma ve öğrenme ortamlarının azami
verim alınabilecek şekilde organize edilmesi anlamına gelmektedir.
Ergonominin doğrudan etkileştiği bilimlerden anatomi, fizyoloji ve psikoloji başta
sayılabilir. Anatominin iki ana dalı antropometri ve biyomekanik ergonominin geliş- Eğitim çok genel bir ifade ile davranış demesinde en önemli katkıyı sağlarlar (Güler, ğiştirme süreci olarak tanımlanır. Davranış
1997).
değişikliği için gerekli koşullar; davranışa
ilişkin bilginin öğrenilmiş olması, bireyin
Antropometri boyut, hareket sınırları, bezihinsel ve fiziksel olarak davranışı gerden biçimleri ve benzeri fiziksel özelliklerin
çekleştirebilecek gelişim düzeyine ulaşölçülmesi olarak tanımlanabilir. İnsan vümış olması, isteklilik ve ortamdır (Uşan,
cudunun antropometrik ve biyomekanik
2010). Öğretim ortamı, bireyin öğrenme
özellikleri çalışma mekanının düzenlenmeperformansını etkileyen değişkenlerden
sinde, insanın kullanacağı her türlü donabiridir. Ortamın, öğrenim sürecini bozan
tım elemanları ve eşyaların tasarımı ve kuletkenlerden arınmış olması gerekmektedir
lanımında etkin olarak iki ayrı alana ayrılır:
(Uluuysal, Kurt, 2011). Uygun bir çalışma
Statik antropometri eylemlerin yapılması
ortamında çalışmak, öğrenmeyi kolaylaşsırasında, vücudun ana durumları hakkıntırır ve çalışma için ayrılan zamandan en
da boyut verirken, dinamik antropometri
üst düzeyde yararlanmayı sağlar. Öğrenfonksiyonel hareketlere ait boyutları bildime-öğretme işi boşlukta meydana gelmez.
rir (Yıldırım, 1995).
Bunun için fiziki, sosyal ve psikolojik bir
İnsanın içinde bulunduğu tüm çevrelerde çevrenin varlığı zorunludur (Parlak, 1990).
antropometrik ölçümlerden faydalanılarak
Öğreten ile öğrenen arasında yoğun bir
insan yapısına en uygun tasarımlar gerçeketkileşim kurabilmek, öğrenciye yeni davleştirilmelidir. Ülkemizde zorunlu eğitim
ranışlar kazandırabilmek ya da var olan
süresinin artırılmasıyla insan gelişim çadavranışlarını istendik yönde değiştirebilğının tamamına yakın kısmı örgün eğitim
mek için eğitim-öğretim ortamlarının oluşortamlarında yani okullarda geçmektedir.
turulmasında ergonomi biliminden faydaDolayısıyla eğitim-öğretim yapılan ortamlanmak gerekir. Bu çalışmada ergonomi biların da ülke nüfusunun ortalama beden
liminin eğitimde kullanılmasıyla öğrenime
ölçüleri çıkarıldıktan sonra ergonomi ilkeolan etkisi üzerinde durulmuştur.
lerine göre tasarlanması gerekmektedir.
İnsanın içinde bulunduğu diğer ortamlarda
Bireyin çevresinde kullandığı her türlü mada olması gerektiği gibi eğitim ortamları da
teryalin insana uygun olarak tasarlanabilinsana en uygun şekilde tasarlanmalı ve
mesi ergonomi bilimi ile ilgilidir. Ergonomi,
eğitim alan bireylerin motivasyonu artırılinsanın yaşam kalitesini arttırmayı amaçmalıdır.
layan çok disiplinli bir bilim dalı olmakla
birlikte insanın içinde olduğu her alanla Ortamla ilgili çeşitli rahatsızlıkları olan bir
28
başka deyişle ortamla uyumları tam olmayan bireylerin öğretim sürecine etkin
katılımlarında azalma olacağı söylenebilir.
Gerçekleştirilecek öğretim etkinliklerinin
başlangıcında ortamın ergonomik ilkeler
göz önüne alınarak düzenlenmesi, etkili bir
öğretim sürecinin temellerinin atılması için
faydalı olacaktır. Ergonomik düzenlenmiş
mekan, donanım ve araç-gereçlerin bulunduğu çevre, öğrencinin beden ve ruhsal
yapısının gelişmesine olumlu katkı sağlayacaktır. Aynı zamanda öğrencinin istekli
olmasını sağlayarak kısa sürede daha fazla bilgi ve beceri kazanmasına da yardımcı
olacaktır (Uluuysal ve Kurt, 2011).
Eğitim ortamı, eğitim etkinliklerinin oluştuğu alan, personel, araç-gereç, tesis ve
organizasyon gibi öğelerin eğitsel iletişim
ve etkileşim için bir araya geldikleri çevredir. Öğrencinin başarısı açısından bunların
uygun şekilde düzenlenmesi gerekir. Öğrencilerin başarısına doğrudan etki eden
fiziki ortamı; öğrenci sayısı, sıraların yerleştirme düzeni, öğrencilerin oturuş biçimi, ışığın giriş yönü, aydınlatma durumu,
ısıtma durumu, sıcaklık- soğukluk durumu,
gürültü durumu, ortamın temizliği, araçgereç durumu, sınıfın boyası ve görünümü
gibi faktörler etkilemektedir. Bu faktörlerin
öğrenme-öğretme sürecinde etkin rol oynadığı inkâr edilemez. Bundan dolayı yukarıda sayılan durumların en uygun hale
getirilmesi gerekmektedir (Önder ve Ark.
2012).
Küçükoğlu ve Özerbaş’ın (2004) araştırmasına göre ergonomik ilkeler doğrultusunda
belirlenmiş sınıf alanları için standartlar şu
şekildedir:
• Sınıfın yeri ve arka duvarları öğrenmeyi
teşvik edici ve olumlu bir sınıf ortamı yaratabilmek için uygun olmalıdır.
- Sınıf içinde öğrenci başına bir adet askı
olacak şekilde düzenleme yapılmalıdır.
- Sınıflarda yükseklik gün ışığı durumuna
göre ayarlanmalı, ancak en az 3,00 m olmalıdır.
- Sınıflarda öğrenci başına en az 2,00 m2
alan esas alınmalı, sabit sıralı dershanelerde sıraların tahtaya mesafesi en az 2,00 m
olmalı ve bu mesafe en son sıraya kadar
9,00 m’yi geçmemelidir.
- Sınıf derinliği oturma yerleri dizisi sayısı
ara geçişler sayısı olarak belirlenmeli, boyutları her oturma yeri minimum 0,80 m
derinlikten arkada 0,80 m geçiş boşluğu
alınarak bulunmalıdır,
- İki sınıf arasında oluşturulan, hacimlerden
öğrencilerin yağmurluk, palto gibi eşyalarını koruyabilecekleri askılık veya dolapların
bulunduğu dershanelerle irtibatlı, genişliği
en az 2,20 m olan bölüm bulunmalı, askı
demirlerinin yerden yükseldiği en çok 1,60
m, aralığı 0,20 m olmalı, şemsiye, yağmurluk ve paltolardan sızacak yağmur sularının
toplanıp tahliyesine imkan verilmeli veya
askılıklar koridorlarda nişler içinde düzenlenmelidir.
- Sınıf pencerelerinin alanı derslik taban
alanının %18’ inden aşağı olmamalı, - Sınıflarda öğrenci başına düşen kullanım
alanı 1,2 m2 den az olmamalı.
- Sınıflarda kapılarının genişliği en az 90 cm
olmadır.
- Sınıf kapılarının genişliği 140 cm ve daha
fazla olursa kapılar çift kanatlı yapılır.
- Sınıf kapıları koridora doğru açılmalıdır.
Çift taraflı derslik bulunan koridorlarda kapılar karşılıklı açılmamalıdır.
- Sınıf kapısı derslik içinde ön sıra ile yazı
29
tahtası arasında olmalıdır.
renkler kullanılabilir.
- Sınıf tavan yükseklikleri kiriş altına kadar - Sınıf ve laboratuarların ısıtılması sağlık ve
bitmiş net 2,50 m, tavana kadar net 3,00 m rahatlık yönünden elverişli olmalıdır.
den az olmamalıdır.
- Isı sisteminin çalışması sessiz olmalıdır,
- Ön sıra ile yazı tahtası arasındaki mesafe
1,70 m, sıra dizileri arasındaki mesafe 0,50 - Sağlık bakımından rutubet % 30-50 aram, sıra dizileri ile pencere arasındaki mesa- sında sınırlı olmalıdır.
fe 0,40 m, sıra dizileri ile duvar arasındaki - Sağlıklı ısıtma şartlarına ek olarak, yeterli
mesafe. 0,60 m, arka sıra ile duvar arasın- hava değişimi ve vantilasyon yönünden de
daki mesafe 0,30 m olmalıdır.
gerekli önlemlerin alınmış olması gerekir.
• Sınıf ortamında sağlıklı iletişimi engelleyen faktörler aşağıdaki gibi sıralanabilir:
Toz, duman, koku, buhar, is, gaz vb. mekanik araçlar vasıtası ile dışarı atılmalıdır,
- Oturma yerleri ve oturma düzeninin rahatsızlık vermesi,
- Bütün elektrik tesisatı ve özellikleri, mevcut iç ve dış elektrik tesisatı yönetmeliklerine, tüzüklerine uygun olarak yapılmalıdır,
- Havasız pis, rutubetli, ışıksız, soğuk ya da
aşırı sıcak olması.
• Araç gereçlerin:
- Öğrenci seviyesine uygun olmaması,
- Görüntüyü ve/veya sesi iyi vermemesi,
- Kullanılmayacak ölçüde bozuk olması,
- Yetersizi sayıda ya da hiç bulunmaması.
• Laboratuar ve sınıfların fiziksel organizasyonunda dikkate alınması gereken diğer fiziksel nitelikler ise aşağıdaki biçimde ifade
edilebilir;
- Prizler döşemeden en 1 m yukarıda olmalıdır.
Öğrenme çevresi, öğrencinin tutumunu,
kişiliğini, öğrenme güdüsünü ve hızını etkileyen en önemli etkenlerden biridir. Öğrenmenin etkililiği için, öğretim ortamının
iyi düzenlenmesi ve öğrenenin ihtiyaçlarına yanıt vermesi gerekmektedir. Öğrenci,
hoşlandığı, rahat ettiği, olumlu bulduğu
çevrede olmak ister (Koyuncu ve Erden,
2010).
Gerek yurt içinde gerekse yurt dışında sınıf
içi öğrenme ortamları üzerine öğrenci dü- Genel olarak imkanlar oranında doğal ay- şüncelerinin alındığı çok sayıda çalışma yadınlatmadan yararlanılmalıdır.
pılmıştır. Bu çalışmalarda, sınıf içi öğrenme
ortamıyla öğrencilerin bilişsel ve duyuşsal
- Direkt ya da endirekt yolla da olsa ışığın
öğrenme ürünleri arasında tutarlı ilişkiler
düzgün ve gölge vermeyecek şekilde dağısaptanmıştır. Aynı zamanda, mevcut sınıf
lımı sağlanmalıdır,
ortamı ile öğrencilerin bulunmak istedik- Kuzey ve doğu yönlerde doğal aydınlıktan leri sınıf ortamı arasında büyük oranda
benzerliklerin olduğu durumlarda öğrenci
azami faydalanılmalıdır.
başarısının daha da arttığı ortaya konul- Duvarlar ve teçhizatlar, göz rahatlığı ve muştur (Yeşilyurt ve ark. 2013).
güvenliğini sağlayacak renkler ile boyanmalıdır. Örneğin; mat gri, yeşil ve mavi Kaya ve arkadaşlarının (2005) araştırma30
sında öğrencilerin sınıf ortamı ile ilgili sorulara verdikleri cevapların oranı şu şekildedir:
“Sınıfımızın çok kalabalık olması yüzünden
başarısız oluyorum” sorusuna erkek öğrencilerin %44,8’i hayır, %25,6’sı evet cevabı vermişlerdir. Kız öğrencilerin ise %56’sı
hayır, %14,5’i evet cevabı vermiştir.
“Sınıfın fiziki (sıcaklık, ışık, gürültü vs.) sorunlarından başarısız oluyorum” sorusuna erkek öğrencilerin yaklaşık %35’i hayır, %32,3’ü kısmen, kız öğrencilerin ise
%49,1’i hayır, %28,9’u kısmen demiştir.
Sınıfın fiziki yapısının başarısını olumsuz
yönde etkilediğini söyleyen öğrenci oranı
erkeklerde %28,6, kızlarda ise %18,2’dir.
Bu durumdan kız öğrencilerin daha az şikayetçi olduğu anlamını çıkarabiliriz. Sınıfın fiziki yapısından erkekler daha fazla şikayetçi olmaktadırlar.
Tuncel (2008) de araştırmasındaki görüşme ve gözlemlerinde birtakım bulgular elde etmiştir. Bu bulgulardan bazıları şöyledir: Sınıfın fiziki ortam ve düzenlemelerinin
öğretim elemanını öğretmen merkezli eğitim durumu düzenlemeye yönlendirmesi
duyuşsal özellikler açısından öğrencilerde,
“öğrenci görüşlerine değer verilmediği” algısına neden olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Öğrencilerdeki “öğrenci görüşlerine değer
verilmediği algısı” amaçlanmamış bir öğrenme niteliği taşımaktadır. Bu durum sınıfın fiziki ortam ve düzenlemelerinin gizli
etkisini ortaya çıkarmaktadır. Araştırmada
ayrıca, resmi programda, sınıfın fiziki ortam ve düzenlemelerinde öğrenci ilgi ve
ihtiyaçlarının dikkate alınması gerektiği
belirtilmesine rağmen, öğrenci ilgi ve ihtiyaçlarının dikkate alınmadığı, öğrencilerin
kendilerine sunulan fiziki ortam ve düzenlemelerden memnun olmadıkları belirlenmiştir.
Tüm bu araştırmalarda da belirtildiği gibi
ortam, öğrencilerin derse olan ilgilerini,
motivasyonlarını ve başarı düzeylerini büyük oranda etkilemektedir. Bu etkiyi olumlu hale getirebilmek için eğitim ortamları
öğrenci ve öğretmen beklentilerine karşılık
verecek şekilde düzenlenerek eğitim kalitesinin yükseltilmesi amaçlanmalıdır.
İnsanoğlu ilk çağlardan bu yana çevresini
kendine en uygun hale getirmeye çalışmıştır. Bu çabasına ulaşabilmek için kullandığı
tüm araç-gereci ve yaşadığı çevredeki her
türlü eşyayı kendi ihtiyaçlarını en rahat
şekilde giderebilmesine imkan verecek
şekilde düzenlemiştir. Eğitim ortamlarının da insanlar için yapıldığını göz önünde bulundurduğumuzda bu ortamların da
tıpkı insanların kullandığı diğer alanlar gibi insana en uygun şekilde düzenlenmesi
gerekmektedir. İnsanların diğer alanlarda
öncelik gösterdikleri kendine uygun ortam
oluşturma olgusunun öğretim ortamlarının tasarlanmasına yönelik pek de fazla
kullanılmadığı söylenebilir.
Öğretim ortamları insan yetiştirilen yerlerdir. Bu nedenle bu ortamların oluşturulmasında insan öğesinin daha fazla ön plana
çıkarılması ve tüm düzenlemelerin orada
eğitim için bulunan bireylerin en rahat biçimde öğrenme-öğretme yapabilmesi için
gözden geçirilmesi gerekmektedir.
Üniversitelerde öğrenmeye etki eden sınıf
içi ve dışı faktörler eğitim derslerinde sıkça
yer bulmaktadır ancak aynı üniversitelerin
kendi bünyesinde bulunan sınıflarda ve
kampüs içi alanlarında dahi eğitim derslerinde öğretilen bu faktörlerin uygulanmadığı görülebilmektedir. Öğrencilere sunulan fiziksel ortamların yetersizliği ortada
olmasına rağmen öğrenciden beklenilen
performans hep en üst düzeydedir. Üniversiteler de dahil olmak üzere tüm eği31
tim-öğretim kurumlarının bu anlamda bir
özeleştiri yapması gerekmektedir.
Öğretim ortamlarında, daha dar manada
ele alacak olursak sınıflarda insanı öncelemek öğrenmeye etki etmesi bakımından
çok önemlidir. Nitekim yapılan araştırmalarda insana uygun olmayan, ergonomik
açıdan yetersiz sınıflarda öğrencilerin bilgi ve beceri kazanma oranının düşük olduğunu göstermiştir. Bu bakımdan eğitim
ortamları planlanmasında ergonomiden
faydalanmak gerekmektedir. Okuldaki araç-gereçlerin, sınıf boyutlarının ve bina ve
çevresinin tasarımının insana uygun hale
getirilebilmesi için antropometrik ölçümlere ve ergonomi ilkelerine ihtiyaç duyulmaktadır.
Sınıf mevcuduna dar gelen, aydınlatma
ve havalandırması yetersiz sınıflar, teneffüs alanları olmayan, kantini hatta bahçesi
bile bulunmayan binalar, yoğun nüfus artışına bağlı olarak şehirlerin içinde kalmış
ve şehrin gürültüsüne maruz kalan yapılar, engelli vatandaşların eğitim almasına
olanak tanımayan okullar günümüze kadar
gelmiştir. Bu durum ergonomik prensipler
çerçevesinde düzeltilmelidir
Öğrenmeye etki eden sınıf içi ve sınıf dışı
faktörlere bakıldığında iyi bir planlama ile
hepsinin üstesinden gelinebileceği görülmektedir. Okulların inşa edilmesi sırasında
inşaat mühendisleri ve mimarların yanı sıra okulun asıl kullanıcıları olan öğrenci ve
öğretmenlerin de görüşüne başvurulması
önemli değişimlerin başlangıcı olacak ve
eğitim ortamlarını beton yığınları olmaktan kurtararak öğrenim ve öğretime katkı
sağlayacak mekanlar haline getirecektir.
Eğitimde ergonomiye yönelik çalışmalar
arttırılmalı ve bu çalışmaların sonuçları
dikkate alınmalıdır.
32
KAYNAKLAR
Alkan, C. (1983). Eğitimde Ergonomi. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 16(1),
197-206.
Doğan, C., Altan, O. (2007). Kamusal Alanda Oturma Eylemi ve Ergonomik İlkeler. Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi E-Dergisi, 2(3), 159166.
Güler, Ç. (1997). Ergonomiye Giriş(1. Baskı). Ankara: Sağlık Projesi Genel Koordinatörlüğü.
Kaya, E., Bal, D. A., Sezek, F., Akın, M. (2005). Sınıf Ortamı ve Barınma Sorunlarından Kaynaklanan
Olumsuzlukların Öğrenci Başarısı Üzerine Etkisi. Erzincan Eğitim Fakültesi Dergisi, 7(2), 41-51.
Küçükoğlu, A., Özerbaş, M. A. (2004). Eğitim Ergonomisi ve Sınıf İçi Fiziksel Değişkenlerin Organizasyonu. Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Dergisi, 4(2), 121-134.
Önder, H. H., Gül, M., Ergüldürenler, G. (2012, 4-6
Ekim). Eğitim Ortamında Ergonomi Kullanılması ve
Örnek İdeal Sınıf Çalışması. 11. Ulusal Büro Yönetimi ve Sekreterlik Kongresinde sunuldu, Isparta.
Parlak, N. (1990). Neden Eğitim Ergonomisi. Ankara
Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 23(1),
769-773.
Tuncel, İ. (2008). Duyuşsal Özelliklerin Gelişimi Açısından Fiziki Ortamdan Kaynaklanan Örtük Programın İncelenmesi. Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 11(20), 26-38.
Uluuysal, B., Kurt, A. A. (2011). İlköğretim Bilgisayar
Laboratuarlarının Ergonomik İlkelere Göre İncelenmesi: Eskişehir İli Örneği. Ahi Evran Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 12(2), 271-285.
Uşan, Ş. (2010). İlköğretim Okullarının Ergonomik
Açıdan Değerlendirilmesi ve Yeniden Düzenlenmesi: Çukurova Bölgesindeki Uygulamalar. Çukurova
Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Adana.
Yıldırım, K. (1995). Orta Nitelikli Konutlarda Ebeveyn Yatak Odası Planlaması İçin Optimum Çözümler, Eylemlere Yönelik Kullanıcı Gereksinimleri ve İç
Donatım Elemanları. Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri
Enstitüsü, Ankara.
Yeşilyurt, S., Gül, Ş., Koca H. (2013). Biyoloji Dersi
Öğrenme Ortamı Ölçeği (BDÖOÖ): Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması. Kastamonu Eğitim Dergisi, 21(1),
223-236
BİLGELİĞİNİ VE ZERAFETİNİ
LÂLE’NiN SIRRINDAN ALAN ŞAiR,
ABDULLAH SATOĞLU
İlter YEŞİLAY *
Şuâra câmiasında, adının yanında “lale”nin
eşsiz güzelliğini taşıyarak anılan tek “ Lâle
Şairi”miz Abdullah Satoğlu hocamız, elbette ki bu sıfatı alana kadar, arkasında devâsa
bir edebî geçmiş bırakarak bu günlere ulaşmıştır… Hayatının her safhasında öz benliğini, iyi insan olmanın hasletleriyle donatmak için gayret eden ve bunu yaparken de,
lâlenin zerafetini, ilahiyatını ve ruhaniyetini kuşanan değerli hocamızın, şiirlerindeki
derin maneviyatı anlamak için, öncelikle
O’nun güzelliklerle bezenmiş duygu dünyasını anlamak gerekmektedir.
rağmen, mütevazı olmanın yüceliğini, bu
denli iyi taşıyan insanlar o kadar azaldı
ki… Bunu bizzat görmek isteyenler, lütfen
Satoğlu’nun Ankara - Kızılay merkezdeki
bürosuna bir uğrasınlar…
Kitapları, fotoğrafları, belgeleri, araştır-maları, hatıraları arasından kalkarak sizi güler
yüzle ve nezaketle karşılayan, siz oturmadan asla yerine geçip oturmayan, büyük
küçük, genç, ihtiyar, şair - mair ayırt etmeden, herkese aynı içtenlikle davranan SATOĞLU, akabinde hiç üşenmeden, misafirini en iyi şekilde ağırlamanın telaşına düşer.
Kendisini biraz tanımaya başlayan herke- Çayı her zaman eliyle ikram eder, yanında
sin; ilk olarak O’nun sâkin yapısına, ardın- mutlaka bisküvisini veya poğaçasını hazırdan da duruşundaki ve tavırlarındaki zera- lar. Ancak sizi rahat ettirdikten sonra yerifete hayran kalmaması mümkün değildir. ne geçip oturarak, sâkin bir şekilde ne anTelaşsız, ses tonuyla en olmadık olaylar latacağınızı beklemeye koyulur. Bu samimi
karşısında bile, dirayetini kaybetmeden ve insana çok yakın bir dostunun veya ailesoruna çözüm bulmak için gayret eder. sinden birinin yanı başındaymış hissiyatını
Uzlaşmacı ve bütünleştirici hâliyle, gergin kazandıran ağırlamanın sonrasın-da, kenortamlarda bile hakkaniyeti gözeterek dav- diliğinden gelişen sohbetin için-deyse, size
ranan Satoğlu; -Arapça yazılı (Allah) lâfza-i en doğru ve en bilgece şeyleri söyleyecek
Celâlindeki, (elif-lâm-he) harflerinin (Lâle) olan da yine kendisidir. Gideceğiniz zaman
kelimesinde de bulunmasından dolayı,- da, kibarca ayağa kalkar ve sizi mahcup
“harflerin cevâhiri olarak bilinen lâlenin” ederek asansöre kadar uğurlar…
sırrını ve uhreviyatını, şahsiyetinde taşıyan Günümüzde kendi makamlarını ve şöhönemli bir şair ve yazarımızdır.
retlerini, insani değerlerin üzerinde gören enaniyetçi sanatçı, kişi ve yöneti-ci“Dolu başak eğik durur” sözünün karşısına
lerin, iyi niyetli olmaya dair Abdullah
Satoğlu hocamızın gönül resmini koyanlar,
SATOĞLU’ndan öğrenecekleri çok şeyler
bu iki unsurun birbirini nasıl tamamladığıvardır. Çünkü O, yüce mutasavvıf Mevlâna
na ve nasıl uyum sağladığına bizzat şahit
hazretlerinin dediği gibi “pişme” basamaolurlar. Aslında bu devirde büyüklüğüne
ğını çoktan geçerek dünya ahvalinden ve
* Şair, Yazar (koopkur@gmail.com)
çektiği büyük acılardan yanmış, sonunda
33
Yunus’ca bir duruşla, sükut denizinin kıyılarında yıkayarak olgunlaştırmıştır gönlünü…
Bu yüzden kimseye düşmanlığı yoktur,
kimseyi kırmak istemez… Kavgadan, gürültüden uzak kalmayı sever. Kimsenin yaşam
tarzını kınamaz… Zıtlıklar içinde olduğu insanlarla bile aynı masa etrafında oturup,
onların sohbetine eşlik edebilir.
macı yazarlık alanlarında örnek gösterilen
birçok çalışmaya da imza atmıştır.
Mazhar-ı ism-i Celâl olmasa hakkâ lâle
Bulamazdı bu kadar rütbe-i vâlâ lâle
Yani; “Hakikatte lâle, Celal olan Allah’ın adının harflerini taşımasaydı, bu kadar yüksek mertebeler bulamazdı elbette!”
aksinde, annenizin aziz yüzü canlanır ve tutar sizi sebil sebil bir cami avlusuna bırakır.
Ellerinizi bir dua kutsallığıyla yüzünüze sürdüğünüzde bakmışsınız ki; uçsuz bucaksız
bir ummanın enginliğinde sahili okşamayı
bekleyen köpüklü bir dalga olmuşsunuz.
Evet lale; tarihimize damga vurmuş, adında devirlerin yaşandığı muhteşem bir çiçek. Üstelikte yüce Allah’ın (cc) ismindeki
harfleri taşıdığı için, kendisine bu denli ilahi bir değer atfedilmiştir. Abdullah hocamızın, öz benliğinde taşıdığı bütün yüksek
hasletler de, laleye atfedilenlerle öylesine
bütünleşmiştir ki, yıllar içerisinde insanlar
O’na kendiliğinden” Lâle Şairi” demeyi uygun görmüşlerdir.
O;
Aldığı önemli ödüllerin sayısını biz çoktan
saymayı unuttuk bile. Çıkardığı gazeteler,
onlarca kitap, ansiklopedi, antoloji, yazdığı
yüzlerce makale, araştırma yazısı ve muhteşem şiirleriyle, hatta şiirlerinden Türk sanat musikisi formunda bestelenmiş şarkıKendisine yapılan şakalara, takılmalara larıyla Edebiyat, bilim ve musiki hayatımızarif bir gülümsemeyle ve sabırla katlanır. za üstün hizmetler vermiş olan hocamızın,
Hatta bazen O’ da bu takılmalara katılarak, hakkında üniversitelerde tezler hazırlanortamı, fıkraları ve anılarıyla neşelendirir. mış, Kayseri’de bir sokağa adı verilmiştir.
İçinde kin, nefret, düşmanlık barındırmaz. Aslında en önemlisi, O varılması ve kalınÇünkü bu gibi kötülüklerin önce kendi ru- ması en zor yere,insanların gönül makamıhunu zedeleyeceğini çok iyi bilir. Bir insa- na ulaşabilmiş ender sanatçılarımızdandır.
nın kendi dünyasından ve yaşam tarzından
Abdullah SATOĞLU’nun yazdığı şiirlerin
ödün vermeden herkesi kucaklayabilen bir
mısraları arasında dolaşırken, kendinizi tayapıya sahip olabilmesi, O’nun özel bir innıdık ama sırlı bir âlemin kapısını aralarken
san olduğunun en önemli göstergesi değil
bulursunuz… Kelimelerin kucağına saklamidir? İzzet Ali Paşa’nın şu beyiti ne kadar nan mana derinliği sizi öylesine sarar ki; kidoğrudur.
mi zaman çağlayan bir su damlasının billur
Daha çocuk yaşlarında iken, yol kenarında
bulduğu bir gazete parçasındaki şiire vurulup, izini sürerek başladığı edebi yolculuğu boyunca, başarılı işleri hayata geçirmiş
olan Abdullah Satoğlu, gazetecilik, araştır34
“Şavkı vurunca nakış nakış sahil boyunda,
Doyulmaz zevkine
Koyu’nda”
mehtabın
Kalamış
derken ; siz Aras olur, Tuna olur, Dicle,
Fırat olur, sonra çağların koynunda uyanıp, Fatih’in Fetih ordusuyla dayanırsınız İstanbul’un kapılarına. Bütün bunları
bir anda yaşamak isterseniz, Abdullah
Satoğlu’nun ünlü “Su” şiirini mânâsına
vâkıf olarak okumanız yeterlidir.
Çünkü O’nun şiirlerinin çok katmanlı felsefi yapısı içerisinde, mutlaka bir yerlere
gizlenmiş ve sizi kendi sırlı âleminde, kendinize özgü bir kavram bulmak için çağıran
mısralar bulmanız kesindir.
“Açar mihrapta İlâhî lâleler
Sırr-ı Hüdâ’dır billâhi lâleler.
Şevk verir rûha derin gulguleler
Bir türkü tutturdum lâle üstüne”
Üstad’ın “Lâle Üstüne” şiirindeki bu dörtlüğün güzelliğine bakar mısınız? Kelimelerin içerisine birer değerli inci gibi sakladığı
mânâ derinliğine ulaşmak için, öncelikle
Sayın Satoğlu’nun, ailesinden ve kendi öz
benliğinden gelen, saf inancın şahsındaki
doğru tezahürünü içsel bir bakışla görmek
gerekmektedir. Öyle ki, yaratılan her varlığın, yirmidört saat boyunca her dem Allah’ı
zikrettiğini bilmeyenlerin, bu tasavvufî gerçekten bihaber olanların, Lale’de Allah’ın
sırrını keşfetmeleri de mümkün değildir.
Satoğlu Lalenin ilahi dokusundan hareketle “bilmeyen” insanları da öğrenmeleri için, şiir diliyle teşvik ederek, inancının
gerektirdiği hassasiyeti tam olarak yerine
getiriyor.
Çoğu şairlerin, sevgilinin gözlerine şiir
yazdığını düşünecek olursak, Abdullah
Satoğlu’nun kendi gözlerine yazdığı “ Gözlerim” şiirindeki ince dokunuşları, minik
bir gülümsemeyle okurken, ustalığına bir
kez daha şapka çıkartacağımız kesindir;
“Karardı perdeler açılmaz oldu,
Yol görülmez, köprü geçilmez oldu,
Gül bahçesinde renk seçilmez oldu,
Ne hoş görürdü eskiden gözlerim.”
Hocamız, kendi gözlerinin bakış açısından
dünya hayatını yorumlarken, fikirlerini de
ustalıkla dizelerin içerisine katarak, görmemiz gerekenleri ve duygu dünyasını bir nefeste gözlerimizin önüne serivermektedir.
Üstadın her şiiri, mayasını şairinin öz benliğinden almış ve O’nun rûhunun derinliklerindeki güzelliği, kelime kelime içimize sindirmiş birer edebî harika olarak, zamanın
içerisinde ölümsüzleşecek ve : “Bu dünyadan lâlenin zerafetini ve sırrını, bize şahsında öğretti...“ diyecek nesillere ulaşacaktır.
Ömrünüz ve ilhamınız bereketli olsun değerli hocam…
35
GİRİŞİMCİLİK AÇISINDAN
TEKNOKENT KONUŞLU BİR FİRMA
İNCELENMESİ
Cengiz YARDİBİ *
Cem Cihangir ÜSTÜN **
Cengiz AYDEMİR ***
Erol ALKAN ****
Kamuran KURU *****
Muhammet BARAN ******
Türk Hava Kurumu Üniversitesi 2012-2013
Döneminde açılan İşletme Doktora Programı
kapsamında alınan “Girişimcilik ve Küçük İşletmeler” dersi programında oluşturulan çeşitli gruplara, teknokentlerin irdelenmesi ve
buralarda faaliyet gösteren firmalardan seçileceklerin, doğrudan kurucuları ile yapılacak
mülakatlar neticesinde, bu firmaların teorik
anlamda girişimcilik konusunda öğrenilen bilgiler ışığında değerlendirilmesi bu makalede
amaçlanmıştır.
Makalede öncelikle ilgili kanun ve mevzuat çerçevesinde teknokentler ile ilgili tanımlar, kuruluş esasları ve buralarda faaliyet göstermekle
elde edilebilecek teşvik ve ayrıcalıklar literatür
taraması şeklinde kısaca belirtilmektedir.
Daha sonra grubumuz tarafından seçilen “Bilkent CyberPark” olarak adlandırılan Bilkent
konuşlu teknopark ile ilgili çok kısa bilgi verilmiştir. Bu konuda ilgili web-link sayesinde tüm
firmalar ve diğer ayrıntılara erişim sağlanabilmektedir.
* Emekli Subay (yardibi.cengiz@gmail.com)
** Türkiye Kalkınma Bankası (ccustun@gmail.com)
*** Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
(cengiz.aydemir@ikg.gov.tr)
**** 3. cü Sınıf Emniyet Müdürü
(ealkan2002@yahoo.com)
***** Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
(kamran.kuru@ikg.gov.tr)
****** TC Gümrük Bakanlığı
(baranmuhammed@gmail.com)
36
Üçüncü bölümde dersin esas konusu olan firma seçimi konusunda burada çalışan bir yöneticiden elde edilen bilgiler ışığında girişimcilik
açısından en ilginç olabileceğini düşündüğümüz bir firma kurucusu ile yüz yüze görüşme
yapılmış ve elde edilen bilgiler, grup değerlendirmesi ile birlikte sunulmuştur.
Konu gerçekten bizim gibi gelişmekte olan
ülkelerin birçok temel çalışmaları yapmadan
doğrudan sıçrayabileceği çok teknik fakat insanlık ve ülkeler üzerinde hem ekonomik hem
de geleceğin şekillenmesi açısından çok önemlidir. Sn. Burak Yılmaz ile yaptığımız röportajda
bu konunun Türkiye’nin en önde gelen üniversitelerinde görevli bilim adamları tarafından
bile tam olarak anlaşılamadığını öğrenmiş bulunmamız bizi üzdü. Halbuki; konunun ana fikri
çok basit, kullanılan teknolojinin çok karmaşık
ve çok emek, çok pahalı laboratuar ve cihazlar
gerektirmesine karşın. Amaca uygun canlılar,
doğada olan canlılar arasında değişim ya da
doğrudan yeni canlı dizaynı ile sonsuz bir açılım. Bu konunun henüz öğrenci iken farkına varan ve dünya çapında hatta dünya bir numarası
bir kuruluş olan MIT yarışmasında projesi ile
derece aldıktan sonra geleceğin farkındalığına
erişen bu genç bilim ve iş adamımız sayesinde
bir girişimcilik hikayesine dönüşen bu olayı, ayrıca girişimcilik açısından da örnek alınabilecek
ve üniversitelerde öğretilebilecek bir olay incelemesi olarak derlendirmekteyiz.
Bu konuda bizi yönlendiren dersin öğretim
görevlisi Sn. Profesör.Dr. İzzet GÜMÜŞ ve Sentetik BioTechnology Genel Müdürü Sn. Burak
YILMAZ’a teşekkürlerimizi sunarız.
TANIMLAR
Teknopark; Bir veya birden fazla üniversite
veya diğer yüksek öğretim kurumu ve araştırma merkezleri ile resmi veya faaliyet bazında
ilişkili, bünyesinde bilgiye ve ileri teknolojilere
dayalı sanayi firmalarının kurulup gelişmesini
teşvik etmek üzere tasarlanmış, içinde yer alan
kiracı firmalara, teknoloji transferi ve iş idaresi konularında destek sağlayacak bir yönetim
fonksiyonuna sahip, teşvik ve mülkiyete dayalı
Teknoparklar, Teknoloji Geliştirme Bölgesinde
yer alan, ve 4691 sayılı kanun kapsamında faaliyet gösteren bir teşebbüstür.
Teknoloji Geliştirme Bölgesi (Bölge): Yüksek/
ileri teknoloji kullanan ya da yeni teknolojilere yönelik firmaların, belirli bir üniversite veya
yüksek teknoloji enstitüsü ya da AR-GE merkez
veya enstitüsünün olanaklarından yararlanarak teknoloji veya yazılım ürettikleri/geliştirdikleri, teknolojik bir buluşu ticari bir ürün,
yöntem veya hizmet haline dönüştürmek için
faaliyet gösterdikleri ve bu yolla bölgenin kalkınmasına katkıda bulundukları, aynı üniversite, yüksek teknoloji enstitüsü ya da AR-GE
merkez veya enstitüsü alanı içinde veya yakınında; akademik, ekonomik ve sosyal yapının
bütünleştiği siteyi veya bu özelliklere sahip
teknoparkı temsil eder.
Teknoparkların Ortak Amacı; Bilim ve teknoloji
alanlarında yetişmiş insan gücünden yeni girişimciler yaratarak, üniversite ve ArGe kuruluşlarında birikmiş bilginin nitelikli girişimcilerin
kurduğu teknoloji oryantasyonlu firmalar aracılığıyla ekonomik dönüşümünü sağlamaktır.
Teknopark kurulumu için bir üniversite veya
kamuya ait AR-GE kuruluşları ile ortak çalışmak gerekmektedir.
Teknoparklarin hedefleri;
• Üniversitelerin eğitim, öğretim ve araştırma faaliyetlerini destekleyerek, üniversitelerin
vereceği hizmetleri zenginleştirip etkinleştir-
mek,
• Sanayinin rekabet gücünü artırmak, teknolojiye dayalı bölgesel ve ekonomik gelişmeyi
hızlandırmak,
• Teknoloji bağlantılı sanayi kollarının bulundukları yerlerde güçlendirilmeleri,
• Yeni bölgelerde sanayinin gelişiminin desteklenmesi,
• Yenilikçi çalışmaların gerçekleştirilmesi,
• Eğitim ve daha etkin çalışma koşulları ile
verimliliğin artırılması
• Uluslararası alanda rekabet gücünün yükseltilmesi,
• Teknoparklar, bilimsel ve teknolojik çalışmaları, geliştirme ve prototip aşamalarından
geçirip ticari uygulamaya konulmalarına ortam
oluşturamları,
Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu İle Sağlanan Destek ve Muafiyetler:
4691 Sayılı Kanun ve 4691 Sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu’nda Değişiklik Yapan
6170 Sayılı Kanun gereğince bölgelerde sağlanan destek ve muafiyetler üç temel başlık altında gösterilmiştir.
Yönetici Şirketlere
• Bölgelerin kurulması için gerekli idare binası,
kuluçka merkezi ve alt yapı inşası ile ilgili giderlerin yönetici şirket tarafından karşılanamayan
kısmı, yardım amacıyla Bakanlık bütçesine konulan ödenekle sınırlı olmak üzere karşılanabilir.
• AR-GE ve yenilik faaliyetlerini desteklemeye
yönelik yönetici şirketçe yürütülen veya yürütülecek kuluçka programları, teknoloji transfer
ofisi hizmetleri ve teknoloji işbirliği programları ile ilgili giderlerin, yönetici şirketçe karşılanamayan kısmı, yardım amacıyla Bakanlık bütçesine konulan ödenekle sınırlı olmak üzere
karşılanabilir.
• Yönetici şirket, bu Kanunun uygulanması ile
ilgili olarak düzenlenen kâğıtlardan ve yapılan
işlemlerden dolayı damga vergisi ve harçtan
muaftır. Atık su arıtma tesisi işleten Bölgeler-
37
den, belediyelerce atık su bedeli alınmaz.
• Yönetici şirketin bu kanunun uygulanması
kapsamında elde ettiği kazançlar 31.12.2023
tarihine kadar vergiden muaf tutulmaktadır.
• Hazineye ait taşınmazlar için, Maliye Bakanlığı tarafından yönetici şirket lehine ilk beş yılı
bedelsiz olarak, devam eden yıllar için yatırım
konusu taşınmazın emlak vergi değerinin binde ikisi karşılığında irtifak hakkı tesis edilmesi
veya kullanma izni verilmektedir.
• İrtifak hakkı veya kullanma izni verilenlerden
hasılat payı alınmamaktadır.
Girişimcilere
• Bölgede faaliyet gösteren gelir ve kurumlar
vergisi mükelleflerinin, münhasıran bu Bölgedeki yazılım ve Ar-Ge faaliyetlerinden elde
ettikleri kazançları 31.12.2023 tarihine kadar
gelir ve kurumlar vergisinden muaf tutulmaktadır.
• Bu süre içerisinde münhasıran bu bölgelerde
ürettikleri ve sistem yönetimi, veri yönetimi, iş
uygulamaları, sektörel, internet, mobil ve askeri komuta kontrol uygulama yazılımı şeklindeki teslim ve hizmetleri de katma değer vergisinden muaf tutulmaktadır.
• Bölgede çalışan araştırmacı, yazılımcı ve ArGe personelinin bu görevleri ile ilgili ücretleri
31.12.2023 tarihine kadar her türlü vergiden
muaf tutulmaktadır.
• Teknoloji Geliştirme Bölgelerinde bulunan
personelin sigorta primi işveren hissesinin
%50’si, 5746 sayılı Kanun kapsamında desteklenmektedir.
• Ar-Ge projesi kapsamında çalışan Ar-Ge
personelinin, bölgede yürüttüğü görevle ilgili
olarak yönetici şirketin onayı ile Bölge dışında
geçirmesi gereken süreye ait ücretlerinin bir
kısmının da gelir vergisi kapsamı dışında tutulmaktadır
• Teknolojik ürünün yönetici şirketin uygun
38
bulması ve Bakanlığın izin vermesi ile Bölgede
yatırım yapılmaktadır,
Yönetici Şirket ve Girişimcilere; Bölgede çalışan Ar-Ge personelinin bu görevleri ile ilgili ücretlerine sağlanan vergi muafiyeti desteğinin
Ar-Ge personelinin yüzde onunu geçmeyecek
şekilde Ar-Ge Destek personeline de sağlanmaktadır,
Öğretim Üyelerine
• Bölgelerde görevlendirilen öğretim üyelerinin Bölgede elde edecekleri gelirler üniversite
döner sermaye kapsamı dışında tutulmaktadır.
• Öğretim elemanları Üniversite Yönetim Kurulu izni ile yaptıkları araştırmalarının sonuçlarını ticarileştirmek amacı ile bu Bölgelerde
şirket kurabilmekte, kurulu bir şirkete ortak
olabilmekte ve/veya bu şirketlerin yönetiminde görev alabilmektedir.
• Bölgede yer alan faaliyetlerde idari personel
olarak hizmetine ihtiyaç duyulan kamu kurum
ve kuruluşları ile üniversite personelinin, yönetici şirkette görevlendirilmeleri sağlanmaktadır.
BİLKENT CYBERPARK
Bilkent Holding ve Bilkent Üniversitesi işbirliğiyle, Bilkent Üniversitesi Yerleşke alanında
kurulan bir bilim ve teknoloji parkıdır. İleri teknoloji ve yazılım geliştirme alanında faaliyet
gösteren firma ve kuruluşlara, uygun maliyetler çerçevesinde, etkin teknopark hizmetleri
sunmaktadır. Bilkent Cyberpark bünyesinde
200’den fazla firma, 9 Araştırma Merkezi ve
2800’ün üzerinde Ar-Ge personeli ile faaliyetlerini sürdürmektedir.
4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu kapsamında faaliyet gösteren Cyberpark,
firma sayısı, 100.514 m2’lik kapalı alanı ve
bölgede gerçekleştirilen iş hacmi bakımından
Türkiye’nin en büyük teknoparklarından biri
olarak faaliyet göstermektedir.
Bu firmalara ait bilgilere http://www.cyberpark.com.tr/tr/Firmalar adresinden erişim
sağlanabilir.
SENTEGEN SENTETİK
BIOTECHNOLOGY
http://www.sentegen.com/#./home
Bilkent CyberPark kampus yer alan 200’den
fazla firmadan en ilginç olanını bulabilmek için
yapılan çalışma ile biyoteknoloji alanında yeni
kurulmuş ve 26 yaşında bir girişimcinin yönetimindeki “sentegen biotechnology” firması
“girişimcilik” açısından gerçekten incelenmeye
değerdir.
Bu kapsamda görüşme yaptığımız Sentegen
firması ile ilgi ortaya çıkan durum
Firma: Sentegen Sentetik Biotechnology
Kuruluş:Nisan 2010
Genel Müdür: Burak Yılmaz
Çalışma alanları ve ürün/servis
• Bioinformatics
• Biopharmaceuticals
• Synthetic Genomics
• Industrial Enzymes
Öncelikle sentegen ürün gamından bahsederek makaleye başlamak istedik. Sentegen
Bio technology dünya üzerinde ilk defa 2010
yılında ABD ‘de kurulan Craig Venter Institute
Syntetic Genetic firması benzeri fakat çok küçük çaplısıdır. Teknoloji o kadar yeni ve önü o
kadar açık bir alan kapsamaktadır ki, firmamız
bu alanın binde birini dahi kapsayacak faaliyet
göstermesi hem ülkemiz hem de kendi geleceği için çok önemli katkılarda bulunabilecektir.
Firmanın ana üretim başlığı Sentetik
biyo(tekno)loji: yeni biyolojik parça ve sistemlerin dizaynı olarak verilmektedir.
•
•
•
•
Gene Synthesis
Codon Optimization
Protein Expression
RNAi Design
• NGsequencing
Başlangıç Hedefleri
• Her türlü enzim üretilmesi, pilot üretimleri
• Endüstride kullanılmakta olan enzimlerin
pilot üretimleri
Gelecek Hedefleri
• Protein üretebilecek her türlü gen üretimi
• Sentetik canlılar
• Sentetik aşılar, örneğin grip aşısı her yıl
mutasyona uğrayan virüsler nedeniyle geçersiz olmasına karşı muhtemel mutasyon bölgeleri için çeşitli aşılar üretilerek, önceden önlem
alınması sağlanmış oluyor
• Klonlama
• İnternet üzerindeki açık veri tabanlarından indirilebilecek her türlü canlıyı üretebilme,
• IPS (Induced Pluripotent Stemcells): Herhangi bir hücreden kök hücre üretebilme, bu
kök hücreden de istenen her türlü hücre üretim tekniği,
? Kendinizi tanıtır mısınız, Bu işi siz mi planladınız
Burak Yılmaz,
2011 – 2013 (expected) Turgut Özal Üniversitesi Master of Science (MSc), Medical Genetics
2005 – 2010Middle East Technical University
BSc., Molecular Biology and Genetic
Olay 2010 Yaz Döneminde IGEM (Internationally Genetically Engineering Machine Competition)
BioGuide Project, synthetic biology tool for biobrick construction, projesinde alınan ikincilik
ödülü ile başladı.
“This project awarded with silver medal, IGEM
competition 2010 , MIT, Cambridge, MA.”
The iGEM Foundation, http://igem.org/About
IGEM (International Genetically Engineered
Machine Competition), Massachusetts Institute of Technology(MIT)’nin düzenlediği ulus-
39
lararası bir sentetik biyoloji proje yarışmasıdır.
IGEM öğrenci temelli bir yarışma olup lisans
öğrencileri ve master öğrencilerinin çalışmalarını gerektirmektedir. Bu çalışma süreci içerisinde öğrenciler kendilerine yardımcı olan bir
öğretim üyesinin yanında proje çalışmalarını
sürdürürler. Yarışma 2003 yılından bu yana süregelmekte olup dünyanın dört bir tarafından
gelen 180’in üzerinde çok prestijli üniversiteleri ağırlamaktadır.
ISO 17025-13685
Henüz mezun olmadan MIT (Dünyanın bu
alanda en prestijli ve ileri üniversitesi) projede ödül sonrası, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
Desteğini de alarak başlanan macerada, KOSGEB alınan 1.5 MTL teşvik var. Fakat bu teşvik
harcama yapıldıktan ve faturalandıktan bir sure sonra alınabildiğinden laboratuar kurulması
için finans desteği gerekmekte.
Daha sonra ithal edilen “mor reçeteli” ilaçların
dizaynı,
OSTİM bir firmadan %25 ortaklık karşılığı alınan finansal destek ile CyberPark kurulan mütevazı fakat geleceğin başlangıcı bir laboratuar.
Başarınızın sırları olarak neleri görüyorsunuz?
Başaracaklarından emin olduğumuz için müstakbel başarı hedeflerini soruyoruz Burak
Yılmaz’a.
1-3-5 diye yanıt alıyoruz. İlk yıl laboratuar kurabilme, 3 ncü yılda başa baş noktasını yakalama, 5 nci yıldan itibaren kar ve yurtdışından
yüksek fiyat ve yüksek cirolara getirilen ürünlerin burada üretimi ile hem ülke ekonomisine
hem de firma karlılığına önemli katkı,
Patent başvurularınız var mı, Varsa kaç tane?
Sentetik Gen üretim tekniği konusunda hazırlık
var,
İşinizi seviyor musunuz?
Çok
Kaç kişi çalıştırıyorsunuz?
İşinizde ne tür sorunlarla karşılaşıyorsunuz?
Finansal.
Teşvikler çok uygun, mevzuat yardım ediliyor.
Gelecek Stratejileriniz nelerdir?
Şu anda üniversitelerden gelen sentetik DNA
taleplerini karşılıyorlar,
Sanayide kullanılan bioteknoloji gerekli ürünler, maya, aşı, katalizör
Daha sonra bunların Türkiye’de üretilebilmeleri,
Girişimci destekleri alıyor musunuz?
Sanayi Bakanlığı Tekno Girişim Desteği:
Proje: Sentetik Gen Üretimi, Yıl: 2010; 100.000
TL destek alındı,
Bunun üzerine Sentetik Gen firması kuruldu,
ODTÜ’de bir laboratuarda okyanuslara ışık yayan bir canlının parlama genleri internet üzerinden alınarak burada üretildi. E.coli bakteri
üzerine halkasal vektörlerle aktarılarak ışıldayan protein üretimi sağlandı.
Avrupa Birliği 7. Çerçeve Programı kapsamında, TÜBİTAK’ın da katıldığı bir proje olan ERANET Çağrı Programında İspanyol firmasına ortaklık kapsamında 1.6 Milyon Euro’luk projeye
girildi. Böylece gen haritası çıkarılma işine de
girildi. Bu proje ile birlikte gen harita çıkarma
cihazı alındı.
TUBITAK üzerinden bu konuda alınan desteğin
realize edilebilmesi için OSTİM’de bir firma’dan
destek alındı.
Şu anda laboratuar çalışanları dahil toplam 8,
1 yıl sonra 12 olacak hedefimiz.
Bu firma ile İşbirliği - Güçbirliği projesi ile
KOSGEB’den destek alındı. Buradan alınan 1.5
MTL destek ile şu andaki laboratuar kuruldu.
Aldığınız kalite belgeleri var mı?
Sektörde rekabet durumu nedir?
40
Şimdilik Rekabet yok. Biz bu sektörde
Türkiye’de ilk firmayız.
• Fırsatları görebilme ve değerlendirebilmesi: 100
Şirketle ilgili planlama yaparken rakip firmaların stratejileri takip ediliyor mu yoksa kendi
modellerine mi odaklanmışlar?
• Yeni fikir üretmekten ve uygulamaktan
hoşlanma:100
Henüz alan çok yeni olduğundan rekabet edilecek firma yok yerine ithalat yapan firmalar
var.
Ayrıca üretim konusunda ilaç firmaları var, fakat bunlar henüz bu tip bir üretim tesisine sahip değiller.
Kamu sektörünün doğrudan yansımaları nelerdir; Resmi kurumlardan beklentileri nelerdir?
• İşini severek yapma, sorumluluk, inisiyatif,
enerjik, çalışma isteği:100
• Kendine güvenen, İstişareye önem veren,
kararlı ve sabırlı olması:100
• Analitik düşünebilme yeteneği, hedef belirleme ve büyütme becerisi:100
• Güvenilir olma, İnsanlara güven veren, İnsan ilişkileri becerisine sahip olması:100
•
Kendi kültürüne önem vermesi:100
SGK güncel veri paylaşımı istendi. Burada hastalarla ilgili neler üretilebilineceği var, fakat
rekabet ve gizlilik açısından olumlu yanıt alınamadı. Dilekçe ile istenecek. Bu konu çok önemli ve yurt içinde tasarım sonrası üretime geçilebilirse önemli oranda ithalata gerek kalmayacak. Kar marjları çok yüksek ve sağlıkla ilgili bir
konu olduğundan, maliyetin çok üstünde ithal
ediliyor.
• Entelektüel bakış açısına sahip, Yazılı ve
sözlü haberleşme yeteneği olması:100
Tanıtım ve bilgilendirmede yöntem tercihleri
nelerdir?
• Değer oluşturma isteği, kendine özgü bir
şeyler yapmak isteyen:100
Şimdilik aktif bir pazarlama ekibi yok. İnternet sitesi, üniversitelerin Moleküler Biyoloji,
Genetik ve diğer ilgili bölümleri ile doğrudan
temas var.
•
Çok yönlü, hayal kurabilme:100
•
Yeniliklere açık, İş bitirici olması:100
•
Programı olan ve bunu uygulayan:100
Girişimci adaylarına sektörü önerir misiniz;
Sektöre giriş zorlukları nelerdir?
• Yönetim yeteneklerine ve organizasyon
becerisine sahip olması:100
Sektör önü açık, Mavi Okyanus Sularında rekabet şeklinde.
• Elindeki kaynak ve imkânları değerlendirmesini bilen:100
İleri teknoloji ve temel laboratuar yatırımları
için finans gerekli.
• Ekiple çalışan ve onları yönlendirme yeteneği olan:100
Üstün nitelikli eleman gereksinimi var.
2012 yılında gerçekleşen 350.000 TL ciro, 2013
yılında ise 500.000 TL ciro ile kapatacaklarını
söylüyor.
Kitaplarda yer alan girişimci özelliklerinin hepsini taşımakta Burak.
Çalışma Grubumuzun puanlaması:
•
Teknik bilgi becerisine sahip olması:100
• Kabul edilebilir riskleri göze alabilen ve
riski seven:100
• Yoğun çalışma temposuna sahip olan, bir
eser bırakmak isteyen,
Üretim tesisi kurabilmek şu an için uzak bir
hedef. Bu alanda yurtdışında yıllarca yatırım
41
yapmış, uzmanlaşmış firmalar var. Üretim tesisi için 15-20 milyon TL gerekiyor. Ancak, pazar
çok büyük. Bu alanda ABD, Avrupa, Japonya
başta olmak üzere sektörsel merkezler oluşmuş. ABD’de Massachusset başta olmak üzere
birden çok merkez var, Avrupa’da ensülin alanında Danimarka. Buralardan 2-3 belki de 5-10
kat fazlasına aylık hasta başına 2.000 TL’ye ulaşan maliyette ensülin, EPO (Eritropoetin, alyuvar üretiminin kontrolü için kullanılıyor), interleukin ALFA (bağışıklık sisteminin hücreleri
tarafından salınan hücreler arası haberci moleküller), gibi pahalı ve sürekli kullanılması gereken mor reçete ilaçlar ithal ediliyor. Sentegen
öncelikle bu ürünlerin Ar-Ge ve Ür-Ge kısmını
yapabilecek, ileride belki büyük bir ilaç üreticisi ile bu ürünleri üretebilecek teknolojiyi ortaya koyacak. Ancak mevcut rekabet ortamında,
bu alanda uzun yıllardır Ar-Ge, inovasyon ve
42
üretim faktörlerine sahip, ölçek ekonomisinde faaliyet gösteren, küresel pazarlara sahip
küresel firmalar karşısında ne yapabilecekleri
rekabet koşulları ve devlet regülasyonlarına
bağlı olacak.
Türkiye’nin bu alanda ilk, dünyanın sayılı girişim alanlarından birinde, henüz okulu bitirir
bitirmez, cesaretle ve risk alınarak başlatılan
bu girişim, girişimcinin yaşı itibarı ile de dikkatleri çeken bir firma ortaya çıkmış. Alan çok
geniş, çok bakir, insan ve endüstrinin geleceği üzerinde teknolojinin bugüne kadar geldiği
noktaya kadar ki gelişimin çok daha hızlı ve
üstsel olarak bir talep göreceği bir laboratuar
ve bundan önemlisi vizyon katan Sentegen’e
başarılar dileriz.
21. YÜZYILIN YENİ HASTALIĞI:
STRES*
M. Akif ÖZER **
Günümüz şartlarında çalışma hayatımızda
verimliliğimizi düşüren, ancak bunun farkına kolaylıkla varamadığımız tehlikeli bir
hastalıkla karşı karşıyayız: Stres Toplumun tüm kesimlerini derinden etkileyen ve bazı yorumlarda insanlığın geleceğini tehdit ettiği belirtilen bu hastalık, gün
geçtikçe yaygınlaşmakta, toplum üzerinde
olumsuz etkilerini artırmakta, sessiz ve derinden ilerlemekte, karşısında toplumsal
bir direnç de görememesinden dolayı, etki
alanını sürekli yaygınlaştırmaktadır.
Böylesine olumsuz yönleriyle adeta geleceğimize ambargo koyan stres, sokaktaki
adamdan üniversitedeki bilim adamına
kadar, herkesin sıkça kullandığı ve birçoklarının da yaşadığı psikolojik bir durumdur.
Yapılan araştırmalara göre, herkesin stres
tanımının farklı olduğu gibi, insanlarda gözlenen stres nedenleri, belirtileri ve olumlu
stres düzeyleri de farklılaşabilmektedir.
Bugün özellikle örgütsel yaşamda değişim
hızının şaşılacak düzeyde artması nedeniyle, insanların sürekli bir şeyler kaçırıyormuş korku ve kuşkusuyla hızlı hareket etme zorunluluğu duymaları, stresi gündelik
yaşamın bir parçası haline getirmiştir.1
Günümüzde özellikle akademik alanda
stresle ilgili kavramsal analizler yapılırken
* Dergimizin 920. sayısında (Ağustos) yayınlanan bu
makale, dipnotlarının çıkmamış olması nedeniyle, düzeltilerek bu sayıda tekrar yayınlanmaktadır.
** Doç. Dr. Gazi Ün. İİBF Kamu Yönetimi Böl.
(ozer@gazi.edu.tr)
çeşitli güçlükler yaşanmaktadır. Bunların
en başında herkes tarafından kabul edilen
bir stres tanımının yapılamaması gelmektedir. Stresle baş etmede bu durum özelikle mücadelenin başlangıcında önemli
sorunlara yol açabilmektedir. Söz konusu
tanımlar kişilere ve bakış açılarına göre değişmektedir. Bunun yanında araştırmacılar
sürekli olarak stresin etkilerini ölçerken,
farklı yöntemler uygulamaktadırlar. Ayrıca çalışmaların kapsam ve sayılarında da
belirsizlik bulunmaktadır. Tüm dünyada bu
konuda yapılan çalışmalar önemli bir dağınıklık sergilemektedir.2 Bu karmaşık duruma rağmen, biz literatürde en çok kabul
gören stres tanımlarından hareket edeceğiz.
Stres en genel şekliyle vücuda yüklenilen
herhangi bir özel olamayan isteme karşı,
vücudun tepkisi olarak tanımlamaktadır.
Başka bir tanımda ise kavram, bireyin fiziki
ve sosyal çevredeki uyumsuz koşullar nedeniyle, bedensel ve psikolojik sınırlarının
ötesinde harcadığı gayret olarak3 ele alınmaktadır.
Psikolojideki tanımıyla stres kavramı, sıkıntı ya da zorluk anlamına gelen eski Fransızcadaki, ve ortaçağ İngilizcesindeki stres
ya da straisse sözcüklerinden gelmektedir.
Daha güçlü bir ihtimalle sözcüğün, Latincedeki çekip germek anlamına gelen srtinger
sözcüğünden geldiği sanılmaktadır.4 Ancak
daha güçlü ve yaygın yorumlarda stresin
kelime olarak Latince kökenli estrictia sözcüğünden geldiği belirtilmektedir.5 İnsan
43
ve öteki canlılarla ilgili durumu tanımlamada kullanılmadan önce fizik ve mühendislik
bilimlerinde kullanılmıştır.
organizmanın içindeki çevreye karşı aldığı
bir durum olarak tanımlanmıştır. Bu yaklaşım zamanla stres ve stresör kavramlarını
ön plana çıkarmış, bireyde bir dizi tepki yaStres, 17. yüzyılda “adversity” karşılığı olaratan çevresel uyarıcıya stresör, bireyin bu
rak felaket, bela, musibet gibi anlamları
tür uyarıcılara karşı gösterdiği tepkiye de
kapsarken, ya da affliction karşılığı dert,
stres11 denilmeye başlanmıştır.
keder, üzüntü yerine kullanılırken, 19. yüzyılda kavrama yüklenen anlam değişmiştir. Yetmişli yıllarda yaptığı çalışmalarda stres
Stresin kavramsal gelişimi de bugünkü an- konusunda bildiklerimizin çoğunun gün
lamını tam olarak açıklamamaktadır, ancak ışığına çıkaran psikolog Hans Selye, zaman
çağdaş kullanımla belli bir içeriğe ulaşmış- zaman yıkıcı olabilecek bir gücü tanımlatır.6 Buna bağlı olarak da stres, nesne ve ki- mak için stres sözcüğünü ilk kullananlarşinin bu tür güçlerin etkisi ile biçiminin bo- dan birisi olmuştur. Selye, stresli bir duruzulmasına, çarptırılmasına, karşı bir direnç ma tepki olarak vücutta görülen değişiklikanlamında kullanılmaya başlanmıştır.7
lere de stres hali adını vermektedir.12 Stres
kavramını ilk kez kapsamlı bir incelemeye
Bu kapsamda günümüzde stres iki ayrı antabi tutan Hans Selye stresi, organizmanın
lamda kullanılmaktadır. Birincisi, insanın
her türlü değişmeye karşı tepkisi olarak taveya başka bir organizmanın tehlike içinde
nımlayarak, stresi memnuniyet verici olup
bulunduğu etmenlere ve koşullara göre
olmadığına bakılmaksızın her türlü isteme,
dengesinin bozulduğu bir durumu belirtbedenin uyum sağlamak için gösterdiği
mek içindir. İkincisinde ise, organizmanın
yaygın tepki13 olarak görmüştür.
dengesini bozabilecek tüm etmenleri kapsayan bir genişlik kastedilmektedir. Yani Oxford İngilizce Sözlüğünde ise baskı ya
fiziksel (travma, sıcak, soğuk), psikolojik da gerilim olarak tanımlanan stres, günü(duygusal gerilimler, iç ve dış çatışmalar, eş müzde cilt bozukluğundan ülsere, yüksek
sorunları gibi) veya sosyal (çevre etmenle- tansiyondan kalp krizine kadar çeşitli rari, kültürel değişim gibi) içerikli bütün et- hatsızlıklara neden olan14 önemli bir sorun
menler anlatılmaktadır.8
haline gelmiştir.
Stres sözcüğü, bilim dünyasında ilk kez, 17.
yüzyılda elastiki nesne ve ona uygulanan
dış güç arasındaki ilişkiyi açıklamak üzere
fizikçi Robert Hook, tarafından kullanılmıştır.9 Young adlı bir başka fizikçi bunu yüzyıl
kadar sonra bir formül üzerinde göstermiştir. Ona göre stres, maddenin kendi içinde
olan güç ya da dirençtir. Buna göre madde,
kendi üzerinde uygulanan dış güce sahip
olduğu direnç oranında tepki gösterir.10
Esasında tipik olarak stres, kısıtlama ve
isteklerle ilgilidir. Kısıtlamalar kişiyi arzulananları yapmaktan alıkoyar. İstekler ise
arzulananların kaybedilmesi demektir. Örneğin, okulda sınava giren bir öğrenci stres
altında kalır. Çünkü fırsatlar, kısıtlamalar ve
isteklerle karşı karşıyadır. Başarı, yükselmeye, daha fazla sorumluluk üslenmeye,
sınıf geçmeye ve iş yaşamında daha yüksek aylık almaya neden olur. Başarısızlık
bunların tersine, hatta okuldan ya da işten
atılmaya yol açabilir.15
Günümüzde stresi, bireyi etkileyen çevresel uyarıcı olarak görenler de vardır. 1950
yılında yapılan bir çalışmadan sonra, stres, Stres ayrıca geçmişten kaynaklanan neden44
ler ile daha sonra ortaya çıkan davranışsal
sonuçlar arasında yer alan bir değişken
olarak da tanımlanmaktadır. Ayrıca stresi
ne bir dürtü, ne bir tepki ne de bir ara değişken olarak düşünmeyip, sistemi tüketen
her türlü çevresel beklenti ve bu beklentilere sistemin verdiği tepkiler ile uğraşan
bir problem alanı olarak değerlendirildiği
de görülmektedir.16
arasında çok ince bir fark vardır. Çünkü uyarıcı da organizmada bir tepkiye yol açan
herhangi bir faktördür.
Stres ve uyarıcı arasında bir derece farklılığı mevcuttur. Herhangi bir uyarıcının stres
oluşturucu olabilmesi için, belli bir duyu
organına yönelik önceden programlanmış
olan rahatlık eşiğini aşıp, sistemin dengesini bozması gerekir. Sistem, bu stres tepkisi
Strese biraz daha teknik baktığımızda algı- sayesinde tekrar dengeye dönmek için bir
lanan çevresel tehditlere bireyin gösterdiği uyum süreci başlatır. Burada ortaya çıkan
psikolojik ve fiziksel tepkileri görürüz. Stres gerilim ise, stres durumunun sistem üzeyaratan olayı beyin beyin kabuğu bölgele- rindeki etkisidir. Gerilim nedeniyle sistem,
rinde algılar ve daha alt bölge olan hipo- stres durumunda olduğu bilgisini alır ve
talamusa gönderir. Oradan hipofiz bezine dengeye dönme sürecine girer. Zorlanma
mesaj iletilir. Hipofiz bezi stres hormonu ise, dengeye dönme süreci içinde sistemin
(ACTH-adreno kortikortop hormon) salgı- ödediği bedel ya da harcadığı enerjinin
lamaya başlar. ACHT etkisi ile böbrek üstü miktarıdır.19
bezde yer alan adrenalin ve kortizol hormonlarının salgılanması artar. Bu süreçte Stresi her zaman olumsuz algılamak da
ortaya çıkan bedensel reaksiyon olarak, yanlış olur. Bu durum iyi stres ve kötü stres
göz bebekleri genişler, yüz solar, kalp atış- nitelendirmelerinin ortaya çıkmasına yol
ları hızlanır, damarlar büzülür, soğuk ter açmıştır. İyi stres, insanın hayattan alabilebaşlar, kan şekeri yükseli ve mide asit sal- ceğinin en fazlasını elde etmek için verecegısını artırmaya başlar. Stres ortadan kalk- ği mücadelede itici gücü oluşturur. Yataktığında gösterilen bedensel reaksiyon ise; tan kalkıp işe gidebilmek için yeteri kadar
gevşeme, uyku hali ve vücudun yavaşlama- uyarıcı ihtiyacınız vardır. Bir arkadaşınıza
sıdır.17 Bu sırada depresyon, düşüncelerde hediye alırken hoş bir stres hissedersiniz.
karışıklık, uykusuzluk, olumsuz düşünceler,
ağlama, aşırı tepki, gereksiz endişe, huzur- Kötü stres ise, kişinin üzerindeki baskılarının iyice arttığı ve bu baskılarla başa çısuzluk18 gibi durumlarla karşılaşılabilir.
kamadığı zaman ortaya çıkan strestir. Kötü
Bu durum stresi vücudun çeşitli içsel (kişi- stres, insanların baskı altındayım derken
nin olayları algılayış ve yorumlayış biçimi, kastettikleri bir baskıdır. Eğer sorun çözüyaşamı değerlendirme tarzı, fiziksel ve ruh- lemezse, ruhsal çöküntüden fiziksel hastasal huzursuzluklar vs.). ve dışsal (okul de- lıklara kadar uzanan etkileri görülür. Kötü
ğişikliği, iş değişikliği, yeni bir şehre uyum, stres, aşırı stres düzeyinde ortaya çıkar.20
sevilen birinin kaybı vs.) uyaranlara verdiği
otomatik tepki olarak görmemizi sağlar. Her iki stres arasında bir de denge duruBu uyaranlar tehdit edici olduğunda, vü- mu vardır. Kişisel olarak beklentileriniz ve
cut kendini korumaya çalışır ve savunma- talepleriniz, onları karşılama kapasitenize
ya geçer. Merkezi sinir sistemimizde strese eşitse21 hayatınızdaki stresi etkili bir biçimtepki, sempatik ve parasempatik sinir sis- de yönetebilir, strese karşı koymayı ve mütemleri tarafından verilir. Stres ve uyarıcı cadele etmeyi başarabilirsiniz.
45
Stresle ilgili literatürde sıklıkla karşı karşıya kaldığımız kavramlardan birisi de stresördür. Stresörler, iş stresinin kaynakları
arasında gösterilen çevresel, örgütsel ve
bireysel faktörleri anlatmak için kullanılır.
Stresörler, stresin nedenleri ya da iş stresini kolaylaştıran faktörlerdir.
Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi Cilt 21, Sayı 1
2001, s. 91.
4. Hasan Tutar, a.g.e., s.190.
5. Nezahat Güçlü, a.g.m., s.91.
6. Yücel Ertekin; Stres ve Yönetim, TODAİE
Yay., Ankara, 1993, s.5.
7. İnayet P. Aydın; İş Yaşamında Stres, Pegem A Yayıncılık, Ankara, 2002, s.1-2.
Literatürde geçen diğer bir kavram olan 8. Salih Güney; “Stres ve Stresle Başa Çıkstres aracıları ise, bireysel özelliklerle stres ma”, Yönetim ve Organizasyon, Ed. Salih
arasındaki aracı değişkenleri gösterir. Bun- Güney, Nobel Yay., Ankara, 2001, s.514.
lar arasında kişilik önemli yer tutar. Araş- 9. Şule Aydın; “Örgütsel Stres Yönetimi”,
tırmalar A tipi kişilerin (saldırgan, aceleci, Dokuz Eylül Ün., Sosyal Bilimler Enstitüsü
dışa dönük) B tipi kişiliklere göre (daha ra- Dergisi, C.6, S.3, 2004, s.51.
hat, fazla aldırmayan) kalp rahatsızlıklarına 10. Hasan Tutar, a.g.e., s.189.
daha meyilli olduğunu göstermektedir22.
11. Nezahat Güçlü, a.g.m., s.91.
Stresi genel olarak ele aldığımız bu çalış- 12. Gerard Hargreaves; Stresle Baş Etmek,
mamızdan çıkarmamız gereken en önem- Çev. Ali C. Akkoyunlu, Doğan Kitap, İstanli ders, günümüz şartlarında üzerimizdeki bul, 1998, s.8.
olumsuz etkileri açısından çok tehlikeli bir 13. İ. P. Aydın, a.g.e., s.2.
hale gelen 21. yüzyılın hastalığı stresi tanı- 14. John Adair-Talbot Adair; Zaman Yönetimamızın mutlak bir zorunluluk olduğudur. mi, Çev. Bengi Güngör, Öteki Yayınevi, AnStresin ne olduğunu bilmek, onunla mü- kara, 1999, s.167.
cadelede, etkin stres yönetimi uygulama- 15. H. Can; Organizasyon ve Yönetim, Adım
larında ilk ve en önemli şarttır. Stresin ne Yay., Ankara, 1992, s.278.
olduğunu, ilgili literatürler dahil tüm alan- 16. A. Ergeneli--M.B. Karan; “Strese Eğilimlarda nasıl ele alındığını bildiğimizde, karşı li Olmak Bakımından Bazı Bilişsel Alışkankarşıya kalabileceğimiz çok farklı stres tür- lıklar İle İş Performansı İlişkisi”, Amme İdaleri ile mücadele etmemiz çok kalaylaşa- resi Dergisi, Cilt 30, S.4, Aralık 1997, s.132.
17. G. Yaylacı-G. Köksal; “Kuruluşlarcaktır.
da Stresle Başa Çıkma Yolları”, http://
www.euvakif.org/gundem/bulten35.doc
SONNOTLAR
(20.10.2007), s.1.
1. Hasan Tutar; Kriz ve Stres Yönetimi, Seç- 18. G. Hargreaves, a.g.e., s.18.
kin Yay., Ankara, 2004, s.186.
19. N.Güçlü, a.g.m., s.92.
2. Stephen Palmer-Windy Dryden; “Stress 20. H. Tutar, a.g.e., s.192.
Management: Approaches And Interventi- 21. G. Hargreaves, a.g.e., s.10.
ons”, British Journal of Guidance & Coun- 22. A. Balcı; Örgütsel Gelişme-Kavram ve
selling, Vol. 22, Issue 1, Feb. 1994, s.2.
Uygulama, Pegem A Yay., Ankara, 2000,
3. Nezahat Güçlü; “Stres Yönetimi” G.Ü. s.78.
46
GEÇMIŞ ZAMAN OLUR KI...
47
48