indir - Öğretmenler Odası Dergisi

ÖĞRETMEN
VE
EĞİTİM
DERGİSİ
•
YIL:
3
•
SAYI:
10
•
2014
Sınıfta Günceli
Konuşmanın İlkeleri
Sınıfta Günceli
Korkmadan Konuşmak
Eğitimi
“Güncelleştirme”
I. Uluslararası Öncü
Öğretmenler Zirvesi
SOSYALLEŞME VE
HAYATA HAZIRLAMA
BAĞLAMINDA
Sınıfta Günceli
KonuşmaK
editörden
Türkiye’de öğretmen
olmak başka ülkelerde
öğretmen olmaktan
farklı mıdır? Bu soruya
kesin bir cevap vermek
pek mümkün değil.
Bildiğimiz bir şey var ki
o da eğitim sistemimizin
nevi şahsına münhasır
sorunları var ve
öğrencilerimizin ait
olduğu sosyal yapı
diğer ülkelerden farklı.
Ama daha önemlisi
galiba çok hareketli
ve sürprizlerle dolu
bir gündem sürekli
biz eğitimcileri meşgul
ediyor.
Türkiye’de öğretmen olmak başka ülkelerde
öğretmen olmaktan farklı mıdır? Bu soruya
kesin bir cevap vermek pek mümkün değil.
Bildiğimiz bir şey var ki o da eğitim sistemimizin nevi şahsına münhasır sorunları var ve
öğrencilerimizin ait olduğu sosyal yapı diğer
ülkelerden farklı. Ama daha önemlisi galiba
çok hareketli ve sürprizlerle dolu bir gündem
sürekli biz eğitimcileri meşgul ediyor.
Son birkaç ayda neredeyse yeni bir gündemle
başlamadığımız hafta yok gibi. Dershane tartışmaları ile başlayan ve 14 Mart 2014’te kabul
edilen yasayla daha da derinleşen süreç biz
eğitimcileri ve eğitim yöneticilerini olduğu kadar velilerimizi ve öğrencilerimizi de etkiledi.
Yerel seçimlerin zihinsel yorgunluğunu atamadan cumhurbaşkanlığı seçimleri, Suriye’deki iç
savaş, Soma faciası, Gökçeada depremi derken zihin ve duygu dünyamız sürekli meşgul.
Bu gündem hengamesi sınıf içi iletişimimizi
de ister istemez etkiliyor. Öğretmenler olarak
kendi içimizde cevaplarımızı netleştirmemişken öğrencilerimizin sorularına muhatap oluyoruz.
Bu sayımızda bu konuyu tartışmak istedik. Sınıfta güncel konular konuşulur mu? Konuşulursa bunun yolu yordamı nedir? Hangi esasları dikkate almalıyız? Sınıfta günceli konuşmaya
dair öğretmen yazarlarımızın kaleminden farklı yaklaşımları size sunmaya çalıştık.
Öncü Eğitimciler Derneği olarak tematik gezilerimize devam ediyoruz. Mayıs 2014’te
gerçekleştirdiğimiz Balkan Gezisinin ikincisini
Haziran sonunda yapacağız. Gerçekleştirdiğimiz geziye ilişkin haber ve fotoğraflara sayfalarımızda yer verdik.
Bu yıl ilkini düzenlediğimiz Eğitici Oyunlar Zirvesi, Okul Öncesi Öğretmenleri Zirvesi ve Antalya Öğretmen Buluşmaları’na dair haberlere
de dergimizde yer verdik.
Uluslararası çalışmalarımızın ilkini Şubat ayında gerçekleştirdik. Balkan ülkelerinden gelen
30 civarında meslektaşımızla mesleki deneyimlerimizi samimi oturumlarda paylaştık. Fakat daha güzel bir haber olarak Türkiye’de bir
ilki daha gerçekleştireceğimiz için gururluyuz.
1. Uluslararası Öncü Öğretmenler Zirvesi’ni
13 ülkeden öğretmenlerin katılımıyla 23-26
Haziran 2014’te İstanbul’da gerçekleştireceğiz. Zirveye ilişkin detayları da sayfalarımızda
bulabileceksiniz.
Öğretmenler olarak görüşlerimizi hem kendi aramızda hem de kamuoyuyla paylaşmak
amacıyla yaptığımız anketlerin sonuçlarını da
bu sayımızda okuma fırsatı bulabileceksiniz.
Yaz tatilimizin keyifli, dinlendirici ve kendimizi
yenilemek için fırsatlarla dolu bir dönem olmasını dileriz.
editör
içindekiler
yıl:3 sayı:10 2014
Dershanelerin Kapatılması:
Öğretmenler Hükümet Kadar
Kararlı Değil
18
Sınıfta Günceli Korkmadan
Konuşmak
25
15
Yaygın süreli yayın. 3 ayda bir yayınlanır.
SINIFTA GÜNCELİ KONUŞMAK
Sultan Ongun Orhan
4
Sınıfta Günceli Konuşmanın İlkeleri
dr. İbrahim hakan karataş
18
6
Dershanelerin Kapatılması:
Öğretmenler Hükümet Kadar Kararlı Değil
ANKET
8
Ögretmendik Mimoza Çicegiydik
Ömriye KARATAS
BUGÜNÜ YAKALA
mehmet cüneyt ancın
22
Sosyalleşme ve
Hayata Hazırlama Bağlamında
Sınıfta Günceli Konuşmak
Muhammet yılmaz
11
25
I. ULUSLARARASI
ÖNCÜ ÖĞRETMENLER ZİRVESİ
Sınıfta Günceli Konuşmanın Dayanılmaz
Ağırlığı
V. metin bayrak
29
Sınıfta Günceli Korkmadan Konuşmak
VURAL GÜNDÜZ
DİKKAT!
Öğretmenler Odası Dergisi Türkiye’nin en geniş yazar kadrosu olan bir eğitim-öğretim
dergisidir. Tüm öğretmenler dergimizin yazarıdır. Dergimize yazı gönderenlerden daha
önce başka bir yerde yayımlamış yazıları göndermemelerini önemle rica ederiz.
Eğitimi “Güncelleştirme”
28
I. ULUSLARARASI
ÖNCÜ ÖĞRETMENLER ZİRVESİ
30
47
38
Güzel Yazi Yazabilmek
mustafa yazkan
yıl: 3 sayı:10 2014
Öncü Eğitimciler Uluslararası
Öğretmen
ve Eğitim Öncüleri Derneği Adına
Sahibi ve
Genel Yayın Yönetmeni Dr. İbrahim Hakan KARATAŞ
Yayın Koordinatörü
Seyfullah KÖKSAL
Yayın Kurulu
İsmail CİHANGİR
Gökhan ERENOĞLU
Aysen ERAYDIN
Zehra ŞAŞMAZ
Didem BAYINDIR
Öncü eğitim akademisi
Mahmut AYTEKİN
46
Mesut KAYMAKÇI
M. Cüneyt ANCIN
Necdet BAYINDIR
32
Eğitimden Haberler
Seyfullah Köksal
EĞİTİMİ “GÜNCEL”LEŞTİRME
Özgür GİRGİN
Danışma Kurulu Prof. Dr. Selahattin TURAN
Dr. Melike GÜNYÜZ
Dr. Faruk KANGER
34
Öğretmenler: Anayasa’da “Türkiye
Vatandaşlığı” yazsın!
ANKET
48
Film Kulübü
Kevser KILIÇKESER
KUTUPLAŞMADAN KUCAKLAŞMAYA
Betül türkeş
Web Siteleri
ismail toNbuloğlu
BULMACA
Hazan Çiçekleri
Ezgi ATEŞ
Yayımlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir. Yazılarda
yayın kurulu ve editör değişiklik yapabilir. Gönderilen yazılar
iade edilmez. Yazılar, kaynak gösterilerek yayınlanabilir.
Hüseyin AKAR
Dr. Özlem GÜNEŞ
Dizgi-Tasarım-Uygulama
Ayşe ÖZLÜ
Sekreterya ve İletişim
50
37
Ali CAN
Ahmet AKBAL
Muhammet YILMAZ
49
36
Adil GÜLMEZ
Yasir İHTİYAR
Eğitimden Haberler
Seyfullah KÖKSAL
Film Kulübü
Yazı göndermek ve her türlü öneri ve
değerlendirmelerinizi bize ulaştırmak
için:ogretmenlerodasidergisi@gmail.com
İletişim : Mimar Sinan Mh. Bosna Cd. No: 12/6 Gün Plaza, Çekmeköy - İSTANBUL
Telefon ve Fax: 0 216 640 10 55
Baskı: NanoDigitalPrint Yüzyıl Mah. Mas-Sit.
Matbaacılar Sitesi 5 Cd. No:22 Bağcılar / İstanbul
Tel: 0212 429 29 03 www.nanodigitalprint.com
www.ogretmenlerodasi.org.tr
ogretmenlerodasidergisi@gmail.com
www.facebook.com/ogretmenlerodasidergisi
www.twitter.com/OgrtmnlrOdasi
Kevser KILIÇKESER
Web Siteleri
İsmail TONBULOĞLU
Sınıfta Günceli
Konuşmanın İlkeleri
DR. İBRAHİM HAKAN
KARATAŞ
Fatih Üniversitesi / İSTANBUL
Daima yoğun ve
çoğu zaman çok sıcak
gündemleri olan bir
ülkede yaşıyoruz. Son
günlerde dershane
konusuyla alevlenen
tartışmada olduğu
gibi güncel konular
bazen öğrencilerimizin
de en sıcak gündemi
olabiliyor. Bu durum
sınıfa doğrudan yansıyor
ve öğrenciler için en
yakın otorite olarak biz
öğretmenlerin görüşleri
referans oluyor.
6
6
Daima yoğun ve çoğu zaman çok sıcak
gündemleri olan bir ülkede yaşıyoruz. Son
günlerde dershane konusuyla alevlenen
tartışmada olduğu gibi güncel konular
bazen öğrencilerimizin de en sıcak gündemi
olabiliyor. Bu durum sınıfa doğrudan
yansıyor ve öğrenciler için en yakın otorite
olarak biz öğretmenlerin görüşleri referans
oluyor.
Günceli sınıfta konuşmalı mıyız? Çok iyi
biliyoruz ki anasınıfından liseye kadar
hemen her yaşta öğrencimiz o ya da bu
şekilde bu tartışmaları sınıfa taşıyor ve
bizden görüş istiyor. Öyleyse sınıfta günceli
istemesek de konuşmak zorunda kalıyoruz.
Ayrıca eğitim öğrenciler ve biz öğretmenler
için hayatın ta kendisi ise günceli
konuşmadan eğitimi sürdürmenin doğru ve
sağlıklı bir yol olmadığını kabul etmeliyiz.
Hayattan kopuk, başını kuma gömen
bir eğitim süreci hayal etmek mümkün
olmadığı gibi bunu gerçekleştirmeye
çalışmak da okulu hayattan koparacak ve
işlevsiz ve sonuç olarak gereksiz bir süreç
haline sokacaktır.
Öyleyse
doğru
soru
sınıfta
günceli
konuşup konuşmayacağımız değil nasıl
konuşacağımız olmalıdır. Esasında bunu
başarabilmek
öğretmenlik
mesleğinin
temel gerekliliklerinden biri olarak kabul
edilmektedir.
Sınıfta günceli nasıl konuşacağımıza gelince
bunu başarıyla yerine getirebilmek üç
hususa riayeti gerekli kılmaktadır. Bunlardan
birincisi üst düzey becerileri kazandırmaya
odaklanmak, ikincisi toplumsal değerlere
duyarlılık ve üçüncüsü gelişim psikolojisinin
verilerini dikkate almak olmalıdır.
Bu üç hususu biraz daha açmadan önce
şuna da dikkat çekmek gerekir ki sınıfta
günceli konuşmak herhangi bir branşa ya
da derse mahsus bir durum değildir. Sınıf
ya da branş öğretmeni olmak, sözel ya da
sayısal derslerden herhangi birini okutuyor
olmak sınıfta günceli konuşmak için daha
avantajlı ya da dezavantajlı bir durum
ortaya çıkarmaz. Sınıfa giren ve öğrenciyle
buluşan her öğretmen her derste dersini
hayatla ilişkilendirdiği oranda öğrencileri
motive edebilir ve dolayısıyla onların kendi
potansiyellerini geliştirmelerine yardımcı
olabilir. Öyleyse öğretmensek günceli
dersimizle ilişkilendirmek ya da bunu
bir fırsat eğitimi olarak değerlendirmek
yapmamız gerekenlerden biri olmalıdır.
Diğer taraftan sınıfta günceli konuşmak
üç şekilde gerekebilir. Genel olarak zaten
işlediğimiz konunun bir şekilde hayatla
bağlantısını kurmak gerektiğinden bunu
en canlı ve sıcak konularla ilişkilendirerek
gerçekleştirmek ilk ve en gerekli yoldur.
İkinci olarak, dersimizin o günkü konusu
ile doğrudan ilgili olmasa da gündemdeki
bir konuyu sıcağı sıcağına derse taşıyarak
öğrencilerimize bir fırsat eğitimi sunmak
diğer bir yoldur. Üçüncüsü ve bizi en
hazırlıksız yakalayan durum, güncele ilişkin
öğrencilerimizin bize soru sorması ya da
güncelin başka bir vesileyle sınıfta gündeme
gelmesidir.
İşte bu üç durumda da yukarıda belirttiğimiz
üç temel ilkeye bağlı kalarak sınıfta günceli
konuşabilmeliyiz.
Üst düzey becerilere odaklanmak: Sınıfta
günceli konuşurken riayet etmemiz gerek ilk
kural öğrencilerin eleştirel düşünme, sorun
çözme, kendilerini ifade etme, farklı görüşlere
saygılı olma ve karşılıklı görüş alışverişiyle
analiz ve sentez yeteneklerini geliştirmek
olmalıdır. Öğrencilerimizin güncele ilişkin
soru, yargı ve değerlendirmelerini kişisel
kanaatlerimizle yönlendirmek yerine onları
eleştirel düşünmeye yöneltecek sorularla
desteklememiz bu aşamadaki en etkili ve
yaygın yoldur.
Toplumsal değerlere duyarlılık: Hayatımızı
inançlarımız ve değerlerimiz biçimlendirir.
Bu inançların ya da değerlerin doğruluğu
ya da yanlışlığından çok bunları edindiğimiz
sosyal çevre ve bizim bu sosyal çevre
ile uyumumuzdur önemli olan. İnançlar
ve değerler bu yüzden farklı farklıdır ve
bizi hayatta ve ayakta tutan da bunlardır.
Öğrencilerimizle
günceli
konuşurken
onların sahip olduğu inanç ve değerlerin
farkında olmak, belli bir konudaki görüş
ve düşüncelerin bu inanç ve değer sistemi
içerisinde şekillendiğini bilmek ve sınıfta
günceli bu bilinçle konuşmak gerekir. Elbette
bizim de değer ve inançlarımız vardır,
ancak bunları empoze etmek, öğrencilere
endoktirine etmek yerine öğrencilerin
farklılıkları keşfetmesine yardımcı olmak ve
farklılıklarıyla eşit olarak yaşayabilme güven
ve huzuruna ulaştırmak ikinci temel ilkemiz
olmalıdır.
Gelişim psikolojisinden haberdar olmak:
Öğretmenler olarak karşısına çıktığımız,
hayatı paylaştığımız insanların (öğrencilerin)
her biri farklı yaşlarda, farklı ailelerden ve farklı
sosyo-ekonomik ve kültürel düzeylerden
gelmektedirler. Sınıfta günceli konuşurken
konuyu onların duygusal, bilişsel ve fiziksel
gelişimlerine uygun yöntem ve teknikleri
kullanarak ele almak gerekecektir. Bu
husus, sınıfta günceli konuşmanın en önemli
boyutudur. Bir ölümü, doğal afeti, şiddeti,
tartışmayı vb. sınıfta ele alırken onların ruh
ve zihin sağlıklarını korumak ve onların algı
düzeylerine uygun biçimde yönlendirme
sorumluluğu biz öğretmenlerdedir.
Bütün bunlara ek olarak sınıfta günceli
konuşurken insanın temel haklarına riayet
ve insan onurunu korumayı temel ilke
olarak sürekli akılımızda bulundurmamız
gerektiğini unutmamalıyız.
Sözün özü bir öğrenci için günceli
konuşabileceği en sağlıklı mekan ve ortam
sınıf içidir. Sınıfta günceli konuşmak esasında
eğitimin de özüdür. Dolayısıyla bir öğretmen
olarak sınıfta günceli konuşmaktan kaçmak
işimizi ihmal etmek anlamına gelir. Ancak
bunun pedagojik ilkelere ve insan temel
haklarına uygun biçimde yürütmek gerekir.
Sınıfta
günceli nasıl
konuşacağımıza
gelince bunu
başarıyla yerine
getirebilmek üç
hususa riayeti
gerekli kılmaktadır.
Bunlardan
birincisi üst
düzey becerileri
kazandırmaya
odaklanmak,
ikincisi toplumsal
değerlere
duyarlılık ve
üçüncüsü gelişim
psikolojisinin
verilerini dikkate
almak olmalıdır
7
BUGÜNÜ YAKALA
M.CÜNEYT ANCIN
Tarih Öğretmeni
Eğitim Yöneticisi / İSTANBUL
Erdemliler
topluluğu,
kurdukları
medeniyetin
farkında olan
bireylerden
8
8
oluşur.
İnsan, birey ve toplum olarak ömrünü
tüketirken bir hedefe doğru da yol aldığı
düşüncesini kimi zaman içselleştirse de
çoğunlukla bunun farkındalığından mahrum geçip gitmektedir zaman. Bu yüzden
okul yaşantısının, daha hayatı yeni anlamlandırma sürecindeki çocuğu ve genci yeterince ‘gerçek hayatın’ içine çekemediği
tezi önemli ölçüde revaç bulmaktadır her
dem. Hatta öğrenciler, hem öğretmenlerince, hem de çevrelerindeki diğer yetişkinlerce “hala pembe bulutlar üzerinde
dolaştıkları”; “hayatın acımasızlığından habersiz oldukları”, “okula boşuna geldikleri” vb. eleştirilerine muhatap olurlar sıkça.
Peki yetişkinlerce her daim dile getirilen,
öğrenci kitlesinin ise anlamından bihaber
yaşadıkları bu hayatın gerçek anlamı nedir
ve nasıl öğrenilir?
Aslında her birey doğup büyüme, gelişme
ve yaşlanma evrelerinde hayatın anlamının
sürekli değişmekte olduğunu da keşfeder.
Tabii ki temel hayati faaliyetlerini sürdürme zarureti ile yerine getirmesi gereken
zorunlu eylemler dizgesinin öğrenilmesi en
temelde eğitimin konusudur. Doğumdan
itibaren ailede ve daha sonra okul sürecin-
de öğrenilmesi gereken bu temel yaşam
becerileri bir altyapı olarak ölüme kadar
insanın sahip olduğu hiç ayrılmayacak öz
nitelikleri olmaktadır. Ancak bu altyapı
üzerine şekillenecek her bilgi ya da davranış edinme süreci de eğitim ve öğretim
faaliyeti kapsamındadır. Hayata ve insana
değer katacak kazanım süreci de burada
başlar.
Zaman-Mekan Algısının Kazanımı
Öncelikle bireyin zaman algısı ile mekan
bilinci kazanımından söz etmeliyiz. Geçmiş, bugün ve gelecek kavramlarının insan
muhayyilesindeki karşılığı da inançla birlikte şekillenmektedir ancak. Daha doğru
bir ifade ile bu algının bireyin gelişimindeki karşılığı, inancın konusunu oluşturmaktadır. İnsanın konuşan, düşünen, ya da
alet yapan bir varlık olarak tanımlanması,
onun değerleri olan dolayısıyla da homoethicus (etik varlık) olmasına yetmez. Gerçek anlamda soyutlama becerisine sahip
olan yegâne varlık olarak insan, tüm siyasi,
sosyal, ekonomik, kültürel süreçlerin ortasında bunların tamamı ile doğrudan ya
da dolaylı etkileşim içerisinde bir hayat sü-
rerken, bir yandan da tüm bu kategorilerin
kesişimini oluşturan ama baskın olarak bu
alanlardan birinin belki daha fazla etkilediği bir özne olması itibariyle tüm bunların
kendi hayatı üzerindeki anlamına ilişkin
bir algı bütününe sahip olur. Bu onun değer üretimidir. Hayata bakış penceresidir.
Okulun özünde en temel işlevini oluşturan
da işte bu yetiştireceği bireylerin vizyonlarının oluşumuna, misyon sahibi oluşlarına
katkı sağlamak olmalıdır. Bu her ülkede ve
tarihin her döneminde yerel ve -o günün
ölçeğinde- evrensel paradigmanın oluşumuna denk gelir. Erdemliler topluluğu,
kurdukları medeniyetin farkında olan bireylerden oluşur.
Temel bilimlerin vizyon olarak ve onların eğitimcilerinin de misyon olarak her
birinin, bireyin zaman ve mekana uygun
paradigma eşliğinde kendini, çevresini ve
hayatı anlamlandırmasına katkı sağlamaları beklenir. Bu süreç de öğrencinin olgunlaşma safahatının serencamı bakımından
değerlendirmeye tabi tutulmalıdır. Buna
sınav, teftiş yahut performans ölçümü denilmesinin bir önemi yoktur. Yetişmiş insan
gücü rekabetinin oldukça değerli ve anlamlı olduğu günümüzde okulda yetişenlerin başka bir yerde yetişmiş olmalarının
yeğlenir hale gelmesi, biz eğitimcileri okulun ‘ne’liği ve ‘kimliği’ üzerine yeniden düşündürmelidir. Aksi halde bu günü çoktan
kaçırmış olacağız. Topçu’nun ‘isyan ahlakı’
ile kastettiği değerler manzumesi, bizim
hala damarlarımızda ve sokaklarımızda
dolaşıyor ama çoklukla farkında değiliz.
Çünkü bakıyor ama görmüyoruz.
Okulu ve sınıfı hayatın orta yerine koymak
Ürün ve değer ortaya koymaya hedeflenmiş bir öğrenme süreci her medeniyetin okula ait temel formasyonunu oluşturur. Günümüzde bu paketlenmiş bilgi ve
bunların transferi sayesinde tekelleşmiş
ve hızla tekelleşmeye doğru gitmektedir.
Bu standardizasyon, tümüyle üretim tüketim ve doğal hayatta olduğu gibi bir tür
besin zinciri sarmalı gibi döndürülmeye
başlamıştır. Oysa bilgi insanı özgürleştirir
ve kendi yapar. Bilginin kazanımı bir üretim tüketim ilişkisi değil, bir anlamlandırma, konum alma ve adeta bir yücelme,
bir olgunlaşma sürecidir. Ortaya çıkan da
parasal değerden daha fazlasıdır. Bu yüzden tarlada ya da merada da insan yetişir. Yaparak yaşayarak ama hayata anlam
ve değer katarak gelişir insan. Bu yüzden
okul hayatın orta yerinde olmak zorundadır. Elbette ki kem alat ile kemalat olmamaktadır. Donanım olarak güncelin takip
edilmesi mutlak bir zorunluluktur. Lakin
en azından lisans sahibi üreticinin kalite
kontrol sisteminden beklediği kadar ve
hatta fevkinde bir “değerli insan” imgesine
sahip yetiştirme süreci izlenip izlenmediği
ölçümlenmelidir. Ancak bunun pek tabiî ki
YGS ve LYS benzeri bir ölçme değerlendirme aracı olamayacaktır. Ne dersiniz, belki
de yetişkinler ve eğitimciler olarak bizlerin,
en başta belirtilen ‘bir türlü hayatın gerçek
anlamını kavrayamadıkları’ eleştirisini yaptığımız çocuklarımız karşısında, bir kerecik
olsun iğneyi kendimize batırmamızın vakti
gelmiş de geçiyor olmasın? Elif ile merteği,
nur ile narı karıştırmaya başlayan günümüz körlüğüne karşı klavuzlayıcılık unsuru
yeniden gerekiyor. Neyse ki gübre olmadan önce hala vaktimiz var…
Yetişmiş insan
gücü rekabetinin
oldukça
değerli ve
anlamlı olduğu
günümüzde
okulda
yetişenlerin
başka bir
yerde yetişmiş
olmalarının
yeğlenir hale
gelmesi, biz
eğitimcileri
okulun ‘ne’liği
ve ‘kimliği’
üzerine yeniden
düşündürmelidir
9
Sosyalleşme ve
Hayata Hazırlama Bağlamında
Sınıfta Günceli Konuşmak
MUHAMMET YILMAZ
DKAB / İstanbul
Günceli
konuşmak
öğrencilerin
düşünce ve
duygularını,
kendilerini
ifade edebilme
becerilerini
geliştirmektedir.
10
Eğitimin temel amacı çocuğu hayata hazırlamak ve sosyalleşerek topluma değer
katabilecek donanımlara sahip olmasını
sağlamaktır. Eğitim sistemlerinin başarısı
da bu amacı gerçekleştirme düzeyleri ile
ölçülür. Salt teorik öğretim etkinlikleri ile
çocuk hayata hazırlanamaz. Çocuğu hayata hazırlamak için eğitim süreçlerinin
hayatla bağ kurularak gerçekleştirilmesi
gerekir. Eğitimde hayatla bağ kurmanın
yollarından biri de sınıfta günceli konuşmaktır.
Öğretmen güncel konuları, sınıfta ders
konuları ile bağlantılı hale getirerek kullanabilir ama ders konuları ile bağlantısı
olmasa da öğrencilerin hayatta neler olup
bittiğinin farkında olmaları ve anlamalarına yönelik olarak dersin bir bölümünde
gündeme getirerek de kullanabilir. Birincisi eğitimin özüne daha uygun olmakla
birlikte bu her zaman mümkün olmadığı
için bir amaca yönelik olarak ikinci yol da
tercih edilebilir.
Sınıfta Günceli Konuşmanın Yararları
Öğrenciler gerçek hayattan örneklerle
desteklenen ve bununla iç içe öğrenme
etkinliklerinden daha fazla yararlanırlar.
Çünkü ders konusu ile ilişkilendirilmiş
güncel konuları gündeme getirmenin öğrenmeyi hızlandırıcı, keyifli ve kalıcı hale
getirici etkisi vardır.
Günceli konuşmak öğrencilerin düşünce
ve duygularını, kendilerini ifade edebilme
becerilerini geliştirmektedir. Sınıfta günceli konuşmak eğer düzenli yapılırsa öğrencilerin bilgi ve kültürlerini geliştirmelerine yardımcı olur.
Çocukların sokak ağzı ile konuşma alışkanlığı edinmeleri çok kolaydır. Bu sorunu aşmanın bir yolu da sınıfta uygun bir
üslupla öğrencilere konuşma eğitimi vermektir. Günceli konuşmak da bu konuda
öğretmenin en etkili yardımcısıdır.
Sınıfta günceli konuşmanın öğrencilerin
içinde yaşadıkları toplumda ve dünyada
olup bitenleri takip etmelerini teşvik edici bir yönü vardır. Günceli konuşmanın
adet haline geldiği sınıflardaki öğrenciler, derslerde bir şeyler söyleyebilmek
için medyadan haberleri takip etmek isteyeceklerdir. Bu da öğrencilerde sosyal
olaylara duyarlılığı artırmak açısından
önemlidir.
Sınıfta günceli konuşmak öğretmenin
yöntem ve tekniklerini zenginleştirmesi
açısından bir fırsattır. Davranış kazandırmaya yönelik yöntemlerin en etkili
olanlarından biri de örnek olay incelemesidir. Öğretmen güncel olaylardan
öğrencilerin ilgisini çekebilecek ve konu
ile ilgili olanları belirleyerek örnek olay
incelemesi yapabilir. Bu yöntem “örnek
fotoğraf incelemesi”, “örnek film incelemesi”, örnek haber incelemesi” gibi
farklı şekillerde de yapılabilir.
Sınıfta günceli konuşmak sınıf yönetimini kolaylaştıran bir unsurdur. İstenmeyen davranışlara karşı geliştirilebilecek
stratejilerden biri de sınıfta güncel konulara yer vermedir. İstenmeyen davranışların en önemli sebeplerinden biri
öğrencinin derse ilgi göstermemesinden
kaynaklanan “boş kalma” durumudur.
Yapacak bir şeyi olmayan öğrencilerin
istenmeyen davranışlarda bulunması
kaçınılmazdır. Bu sebeple öğrencilerin
derse veya konuya motive edilmesi gerekir. Güncel konular da öğrencinin derse motive olmasını ve derse katılmasını
sağlar.
Güncel örnekler öğrencinin konuyu
daha kolay anlamasını ve öğrenmenin
kalıcı olmasını sağlar. Öğrenci henüz
yaşanmış olan, kendisini, ailesini veya
arkadaşlarını ilgilendiren konularla daha
kolay anlar, anladıklarını olayla birlikte
belleğine kaydedeceği için öğrencinin,
öğrendiklerini daha sonra hatırlaması da
kolay olur.
Öğretmenler Günceli Konuşmakta
mıdır?
Öğretmenlerin çoğunluğu sınıfta güncel olaylardan bahsederek öğrencilerle ilişkilerini ve dersi zenginleştirmeyi;
konuları yetiştiremeyecekleri, sınıfa hakim olamayacakları endişesiyle düşünmemektedirler. Yapılan bir araştırmada
“Ders sırasında yeri geldiğinde güncel
olaylardan söz eder misiniz?” sorusuna
öğretmenlerden % 36’sı evet, % 64’ü ise
hayır cevabını vermişlerdir.2
Araştırmada öğretmenler sınıfta güncel
olaylardan bahsetmemelerini şu gerekçelere bağlamışlardır: “…Konuları yetiştiremiyorum, dikkat dağıtmamak için
de girmiyorum güncel olaylara.”; “… İyi
sınıflarda bahsederim; çünkü toparlayabiliyorum; ama diğerlerinde hayır….” ;
“…. Çünkü hemen söz almadan konuşmaya başlıyorlar…” ; “… Ben konularımı
ancak yetiştiriyorum. Zaten sınıf çabuk
dağılıyor, pek girmiyorum güncel olaylara…” ; “Güncel olayları pek tartışamıyoruz, özellikle yaramaz sınıflarda dikkat
çabuk dağılıyor. Gündemi konuştuktan
sonra sınıfı derse döndürmek zor oluyor,
dikkati toplayamıyoruz.” ; “…Sınıflar
çok kalabalık, çok gürültü oluyor.”
Sınıfta günceli
konuşmak sınıf
yönetimini
kolaylaştıran
bir unsurdur.
İstenmeyen
davranışlara
karşı
geliştirilebilecek
stratejilerden
biri de sınıfta
güncel konulara
yer vermedir.
1 Muhammet YILMAZ, Öğretmen / Eğitimci – Yazar,
Web:www.muhammetyilmaz.com,
e-Posta: muallimmy@gmail.com
2 Sema Karakelle Ve Seçil Canpolat, Eğitim ve Bilim,
2008, Cilt 33, Sayı 147, s. 106.
11
Eğitimimizi tüm içeriği
ile beraber bütüncül
bir yaklaşımla yeniden
gözden geçirmeli
ve kendi insanımızı
kendi köklerimizden
aldığımız kuvvet
ve temelle, diğer
güzelliklerin
etkileşimine açık bir
şekilde yeniden inşa
etmeliyiz.
3 Tuba ÇENGELCİ, Sosyal Bilgiler Öğretmenlerinin
Sınıf Dışı Öğrenmeye İlişkin Görüşleri, EDAM Kuram
ve Uygulamada Eğitim Bilimleri, 13(3), 1823-1841.
112
2
Aynı araştırmada öğretmenlerin %36’sı
ise ders esnasında yeri geldikçe güncel
olaylardan söz ettiklerini belirtmişlerdir. Bu durumu şöyle açıklamaktadırlar; “…Yeri geldikçe, çok da konuyu
dağıtmamak gerekir…”; “… Güncel
olaylardan bahsederim, takip etmek
lazım gündemi …” ; “…Özellikle TV
programlarından, haberlerden falan
konuşuruz. Bu çocukların sosyal yönünü de geliştiriyor…”
Başka bir araştırma özellikle sosyal bilgiler öğretmenlerinin hayata hazırlayıcı
nitelikte günceli sınıfa taşıdıklarına dair
örnekler vermektedir. Buna göre; sosyal bilgiler öğretmenlerinin gezi yoluyla
tarih ve coğrafya konularında, uzman
kişilerden bilgi alma ve görüşme yapma yoluyla yerel yönetimler ve meslekler konularında, yakın çevreden ya
da güncel olaylardan yararlanarak da
çevre konuları ve yardımlaşma konularında sınıf dışı öğrenmeden yararlandıkları tespit edilmiştir. 3
Öğretmenlerin çoğunluğu sınıfta güncel olaylardan bahsederek öğrencilerle ilişkilerini ve dersi zenginleştirmeyi;
konuları yetiştiremeyecekleri, sınıfa
hâkim olamayacakları endişesiyle düşünmemektedirler. Oysa tam tersine
sınıfta günceli konuşmak bu sorunların aşılmasına yardımcı olabilecek
bir etkiye sahiptir. Bu sorunların çoğu
öğretmenlerin liderlik yeterlilikleri ile
ilgilidir. Liderlik becerilerini geliştirmiş
öğretmenlerin çoğu bu sorunları rahatlıkla aşabilirler.
Günceli Konuşmanın Sınırları:
Sınıfta günceli konuşmanın bazı faydaları olmakla birlikte sakıncaları da
vardır. Öğretmenin sınıfta her şeyi konuşması veya gündeme getirip öğrencilerin konuşmasını sağlayıp tartıştırması
uygun değildir. Özellikle toplumun
hassasiyet gösterdiği değerlere açıkça
ters düşen konular, güncel politik çekişmeler, kişiler veya grupları rencide
edici ve şiddet içeren konular hakkında sınıfta konuşmak doğru değildir.
Öğretmenlerin veya günceli konuşan
öğrencilerin belli düşünce veya inançları kötülemesi, kaba ve alaycı konuşmalarla dışlaması öğrencilerin birbirlerine karşı kin ve nefret duyguları
beslemesine sebep olabilir. Bu da barış
açısından toplumun geleceğini tehdit
eden en önemli sorundur. Bu sebeple
sınıfta günceli konuşurken toplumsal
barışa zarar verebilecek yaklaşımlardan uzak durulmalıdır.
Sınıfta Günceli
Konuşmanın
Dayanılmaz Ağırlığı
V. Metin Bayrak
Felsefe Öğretmeni / İstanbul
Kavramlara dair
sorularla konuyu
sorunlaştırmaya
çalışalım: Hangi
sınıfta? Kiminle?
Neyi? Kim?
Nerede? Nasıl?
Hangi bağlamda?
Nerede durarak?
Kimin gündemini?
Ülkenin hangi
coğrafyasında?
Hangi okulda?
Gazetelere 14 Mayıs 2011’de düşen bir haberi hatırladım nedense “Sınıfta Günceli Konuşmak” konulu yazıya başladığımda. Aşağıda kısaca ayrıntılarını paylaştığım haberin,
konumuzu irdelemekte yol gösterici olacağı
kanaatindeyim. Haber kısaca şöyle: DENİZLİ - Üçler Motorlu Taşıtlar Kooperatifi üyeleri,
yargının lehlerine karar vermesine rağmen
valilik ve belediyenin kendilerine güzergah
izni vermemesini protesto etmek için bir minibüs daha yaktı. Böylece yakılan araç sayısı
3’e yükseldi. Aynı gerekçeyle, 29 Nisan ve 8
Mayıs’ta minibüsü yakan kooperatif üyelerinden Ali Ünlü de bugün Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan’ın Denizli’de halka sesleneceği 29 Ekim Bulvarı’ndaki miting alanına
300 metre uzaktaki boş bir arsada 20 V 9837
plakalı minibüsünü ateşe verdi. İçine benzin
dökülüp yakılan minibüs kısa sürede alevler
içinde kaldı. Minibüs yanmaya başladıktan
5 dakika sonra olay yerine gelen itfaiye kullanılamaz hale gelen minibüsten yükselen
alevleri söndürdü. Yanan minibüsün önünde
basın açıklaması yapan Üçler Motorlu Taşıtlar Kooperatifi’nin avukatı Erol Karayazıcı,
“Bu bir siyasi eylem değil, hak arama eylemidir (Vurgu, V.M.B). Kooperatif üyelerinin
tek amacı, mahkemelerce tespit edilip onanmış, kazanılmış haklarının kendilerine teslim
edilmesidir” dedi. Ali Ünlü ile basın açıklamasını okuyan avukat Erol Karayazıcı polis
tarafından ifadelerini almak üzere Emniyet
Müdürlüğü’ne götürüldü.
Şimdi, haberde dile gelen kavrayışı, daha
sonra anmak koşuluyla bir yana bırakalım
ve konu başlığına felsefik yaklaşalım: Konu
başlığı, okul, sınıf, öğretmen, öğrenci, müfredat, devlet, ideoloji, hiyerarşi, gün, güncel,
gündem, genç(ler), çocuk(lar), öğretmek, konuşmak, konuşmak fiilinin işteşliğinin ürettiği
diyalektik vb. pek çok kavram içeriyor.
Kavramlara dair sorularla konuyu sorunlaştırmaya çalışalım: Hangi sınıfta? Kiminle? Neyi?
Kim? Nerede? Nasıl? Hangi bağlamda? Nerede durarak? Kimin gündemini? Ülkenin hangi
coğrafyasında? Hangi okulda? İlk bakışta pek
çok soru dökülüverdi bilincimden. Sınırlarımız
1980 ile öyle bir çizildi ki bütün enerji, neredeyse futbola akıtılmaya başlandı. Futbol, izin
verilen bir konu(ydu); bunun dışında hele politik herhangi bir konu ya da sorunsa hemen
marjinalize edilirdiniz. Salazar’ın 3F formulü
13
Siyasetin
alanı iktidarca
tanımlanıp
sınırlandırılır.
Gündem,
iktidarca çizilen
sınırların içindeki
konulardır.
Siyaset, hayatın
dışına itilir.
2
Erişim 25 Ocak 2014: http://tr.wikipedia.
org/wiki/Nevzat_Tando%C4%9Fan
14
14
(Fado, Fiesta, Futbol), Türkiye’de arabeskfantezi-pop müzik, futbol ve din şeklinde
tezahür eder. Devlet, topluma bizzat kimlik biçer; bu kimlik: Türk - Sünni İslam sentezidir. Siyasetin alanı iktidarca tanımlanıp
sınırlandırılır. Gündem, iktidarca çizilen
sınırların içindeki konulardır. Siyaset, hayatın dışına itilir. Devlet, “Ulan öküz Anadolulu! Sizin milliyetçilikle, komünizm ile
ne işiniz var? Milliyetçilik lâzımsa bunu biz
yaparız. Komünizm gerekirse onu da biz
getiririz. Sizin iki vazifeniz var: Birincisi,
çiftçilik yapıp mahsul yetiştirmek. İkincisi, askere çağırdığımızda askere gelmek.”
dediği iddia edilen2 tek parti döneminin
Ankara Valisi Nevzat Tandoğan’da dile gelen ‘hakikat’ ile hareket eder. Siyasi partiler, sendikalar, dernekler, kulüpler ya da
kısa bir anlatımla toplumsal, siyasal alan
oluşturabilecek her türlü “alan” kapatılır.
Toplumsal - siyasal alanın “gaz sıkışması”
üretilen müzik, futbol ve cemaatleşme,
klikleşme ile alınmaya çalışılır. Kamplaşma
alanları bellidir. Kamp(ınız), duruşunuzu,
terminolojinizi, bilincinizi, davranışlarınızı köklü biçimde belirler. Fakat bunun
geriden gelen ama mutlaka gelen kaçınılamaz bir maliyeti vardır: özgürlük. Özgür
olunmayan bir alanda kendini ifade edemez özne. Özgür olunmayan bir yerde sorumluluk da yoktur, yapılanlarda vicdan
da gözetilmez. Hayatın tanımlılıklar içine
sıkıştırıldığı, politikadan yalıtıldığı, kişilerin kendini ifade araçlarından yoksunlaştırıldığı bir ‘habitat’ içinde nefes alan öznelerin yaşadığı durum engellenmedir. İnsan,
kişilik kazanıp bireyleşemez tanımlanan
alanlarda. Bunun kaçınılmaz sonucu, saldırganlıktır. Toplumun patlamaya hazır bir
bomba olduğunun farklı kesimlerce senelerdir dillendirilmesinin bir nedeni de bu
olsa gerek.
Ana caddeye dönerek konuyu somutlaştıralım: Sınıfta günceli konuşacaksınız ama
hangi bağlamda ve kim, nereden bakarak?
İnsan, hiç şüphe yok ki dillendirmese de
bir dünya görüşüne sahiptir; bir anlamda
ideolojik öznedir de. O nedenle “Benim
politik görüşüm yok.” diyen birinin sözüne
itibar edilmez. Toplum içinde yaşayan her
öznenin hayata belli noktalardan baktığı,
bakmakla kalmayıp yaşadığı vakıadır.
Girişte anılan haberde eylem yapan minibüsçü esnafta dile gelen “bakış”, meselenin nasıl kavrandığını gösteren bir veri.
Siyasetin pür halini icra eden politik özne,
iki şeyin ayırdında değil; birincisi, kendisinin politik bir özne olduğunun; ikincisiyse
yaptığının. Bu farkındalıksızlığın egemen
olduğu bir habitatta politik alana dair nasıl
bir tutum geliştirilebilir? Politik saha, daraltılıp futbola ve cemaat - tarikat eksenine
sıkıştırılmış durumdadır. Politika, hayattır
aynı zamanda. Toplum, toplumsal özneler
arasındaki diyalektik ile nefes alır. Diyalektiği besleyen toplumlar, haklar ve özgürlükler alanını genişletebilirler.
Sınıfta güncel meseleleri her zaman
kendi disipliniyle ilişkilendirerek dillendirmeye gayret eden bir öğretmen olarak
bir gözlemimi, ardından da yaşadığım bir
olayı paylaşmak istiyorum. 2013 yılının 30
Mayıs’ı yani Gezi kalkışmasının başladığı
tarih, öğrenci kitlesini politik alana dahil
etti. Gezi, pek çok anlamda kırılmadır.
Konumuz bağlamında bakılırsa sınıfın politik alana evrilmesinde, öğrencilerin de
politik özneliklerinin farkına varmalarında kilometre taşıdır. “Gezi” ile başlayıp
“dershaneler”le devam eden ama artık
gündelik dile espri olarak yerleşen meşhur
“ayakkabı kutu”suyla tavana vuran güncel, enikonu konuşulur oldu sınıflarda da.
Daha önceleri hemen sıkılan öğrenciler,
konuyu anlamak istercesine merakla dinliyorlar, sorular soruyorlar.
Ders verdiğim alanın ‘marjinal’ görülmesi nedeniyle genellikle sabıkalı bulunuruz daha tanınmadan. Güncele dair
bir şey söylemeden önce anekdot tadında bir fıkra: Papa New York’a gider, JFK
Havalimanı’nda gazeteciler karşılar, içlerinden biri papaya “New York’taki genelevler hakkında ne düşünüyorsunuz?” diye
sorar; ömür boyu cinsel perhiz yemini etmiş olan Katolik Hıristiyanların ruhani lideri, “Bu soru bana sorulur mu, benimle ne
ilgisi var?” anlamında “New York’ta genelev mi var?” diye sorar; ertesi gün gazetede, sürmanşetten şu ‘haber’ verilir: “Papa,
New York’a iner inmez New York’ta genelev olup olmadığını sordu!” Bu anekdotu,
öğrencilere, söylenenleri bağlamı içinde
anlamaları için anlatırım. Çünkü hem alanıyla hem de güncel meselelerle ilgili çok
sıkıntı yaşamış ama bir türlü ıslah olmamış biri olarak yaşayacağım olası sorunları
daha baştan olabildiğince öngörerek mani
olmaya gayret ederim.
İletişimin ya da belli türden bir konuyu
konuşmanın temel koşulu dilsel becerilerdir. PISA sonuçları ele alındığında temel
eğitimi bitiren öğrencilerin Türkçe okuryazarlığı konusunda “sınıfta kaldıkları”
hepimizce malum. Dilsel becerilerinin
yeterince gelişmemiş olması, söylenenleri ilişkilendirme becerilerinden yoksun
olduğunu gösterir. Bu koşulda bırakın
günceli gündelik konuların istişaresi dahi
neredeyse olanaksız hale gelir. Hızlı okuma kursuna gittikten sonra Savaş ve Barış’ı
okuyan birine “Kitap ne anlatıyor?” diye
sorduklarında verdiği cevap gibi: “Olay
Rusya’da geçiyor.” Karamsar değilim ama
söylenenler ya da konuşulanların nereye
gideceğinin önceden kestirilemediği bir
iletişim ortamında konuşmak fiili gerçekleşemez. Yapılan, neredeyse yirmi yılını
dolduran tartışma programlarında olduğu
gibi çemkirerek böğürmekten öte değil.
Hoş, olamaz da! Bu durumda ne yapacağız, ya da ne yapıyoruz?
Güncel meselelerden sınıfın gündemine
düşen bir konu olması lazım. Öğretmen,
öğrenci, sınıfın dengesi, farklı dünya görüşüne sahip öğrencilerin çatışması vb.
pek çok sorun yaşanmasına neden olabilir; neticede kolay bir şey değil. İşin bir de
idare boyutu var. Öğretmen örgütlenmesi
üçü tanımlı ve biri tanımsız dört kategoriye ayrılmış durumda. Eğitim-Sen, Türk
Eğitim-Sen ve Eğitim Bir-Sen, üç ayrı dünya görüşünü temsil ederken bir de örgütsüz öğretmenler var. Sınıfta herhangi bir
konunun konuşulması, diğer öğretmenlerce konuşanın sendikasına göre onaylanır
ya da onaylanmaz. Yani söylenene değil
söyleyene bakılır. Türkiye habitatındaki
bu durum, Eski Yunanların “Mahkemeler karanlıkta yapılırdı ki söyleyene değil
söylenene bakılsın diye!” sözünü hatırlattı.
Bu kültür, konuşana güven verir. Kamplaşmanın derinleştirildiği siyasal-toplumsal
habitatta konuşmak, öyle kolay bir mesele
değil. O halde konuşmayacak mıyız? Tabii
ki konuşacağız, konuşmanın sorumluluğumuz olduğunun bilinciyle üstelik.
Bu sıkıntılı ve de sorunlu konuyu, sınıfta
konuştuğumuz bir konuyla somutlaştırıp
konuya dair rastlamsal düşüncelerle yazıyı
bitirelim. Yakın zamanda 30 Kasım 2013’te
gazetelere yansıyan bir haberde “AKP
Merkez Karar Yönetim Kurulu (MKYK)
üyesi Prof. Dr. Yasin Aktay’ın Bayburt’ta
katıldığı panelde, “Türk dediğin bir sen-
İnsan, hiç
şüphe yok ki
dillendirmese
de bir dünya
görüşüne sahiptir;
bir anlamda
ideolojik öznedir
de. O nedenle
“Benim politik
görüşüm yok.”
diyen birinin
sözüne itibar
edilmez.
15
Dilsel becerilerinin
yeterince
gelişmemiş olması,
söylenenleri
ilişkilendirme
becerilerinden
yoksun olduğunu
gösterir. Bu
koşulda bırakın
günceli gündelik
konuların istişaresi
dahi neredeyse
olanaksız hale
gelir.
3
Erişim 24 Ocak 2014: http://www.
cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/14539/
AKP_li_Aktay__Turk_diye_bir_irk_yok.html
4
Parrhesia, Eski Yunanca “hakikati
söylemek” anlamında kullanılır. Burada
da o bağlamda zikredilmiş, konuşmak,
ama doğruyu konuşmak ya da hakikati
dillendirmek anlamında.
5
Yunanca hakikati söylemek
16
16
tezdir zaten. Türk diye bir ırk yok.” sözleri
tepkilere neden oldu, bazı öğrenciler salonu terk etti.”3 ifadeleri, belli ki televizyonlara ve sosyal medyaya da konu olmuş
ve bazı öğrencilerim felsefe dersinde bana
sordular. Ben de “Türk, Arap, Yunan, Ermeni, Kürt vb. sosyo-kültürel, hukuksal,
siyasal kategorilerdir, olgusal kategoriler
değildir. Çünkü antropolojik anlamda yapılan araştırmalar, Akdeniz coğrafyasında
belli bir ırktan değil Akdeniz ırkından söz
edilebileceğini söyler; kaldı ki daha düne
kadar İzlandalıların saf ırk olduğu iddia
edilirdi ama İzlandalıların DNA’ları üzerinde yapılan araştırmalar, onların da en
az Akdenizliler kadar karmaşık olduklarını
gösteriyor. Yani Türk, olgusal bir kategori
olarak yoktur ama hukuksal, siyasal, kültürel anlamda vardır.” mealinde bir açıklama
yaptım. Neredeyse infial yaratmış sözlerim. Kurumun müdürü, öğrencilerin ve
bazı velilerin “Çocuklarımızı Türklüğe hakaret için mi kursa gönderiyoruz?” dediklerini benimle paylaştı ve konuyu sordu.
Şimdi buradaki sorun, konuşulan kitlenin
kavrayışıyla, üslupla çok yakından ilgili.
Kitle, akademik anlamda yapılan sınıflandırmayı kavramaktan uzaksa, linçe varan
bir tepkiyle de karşılaşabilir insan. İkinci
kez yeniden soralım sorumuzu: O halde
konuşmayacak mıyız? El cevap: Tabii ki
konuşacağız, konuşmanın etik sorumluluğumuz olduğunun bilinciyle. Etik sorumluluğun “parrhesia”4 temelli konuşmak olduğunun bilinciyle ama.
• Modernizmle birlikte sosyal hayattan
uzaklaştırılan okul ve sınıf, güncelin çırılçıplak konuşulması ve steril halin kırılmasıyla hayata yakınlaşabilir.
• Parrhesia5, etik bir sorumluluktur. O
nedenle öğretmen gibi öğrenciler de
güncele dair düşüncelerini belli bir disiplinle ifade etmeye cesaretlendirilmelidir.
• Günceli konuşmak, bireyi, içinde yaşadığı toplumun içinde kişileştirir. Öğrenci, konuşarak kişileşir.
• Sınıfın çok farklı bir gündemi olabilir
oysa bu durum, öğretmence küçümsenme konusu değil zenginlik olarak
görülebilir.
• Gündemdeki konuların kuramsal bir
çerçeveye oturtulması, öğrencilerin
parça parça bilgi yığınları arasında çeşitli bağlantılar kurmalarını sağlar.
• Konuşmak, öğrenci grubunun birbirlerini tanıma ve anlamalarına olanak sağlar.
• Konuşmak, konuşanlara, belli bir dünya
görüşü kazandırır ya da dünya görüşlerinin farkına varmalarını.
• Konuya dair konuşan özne, kullandığı terminolojiyle kendine dünyada bir
“habitat “edinir.
• Konuşmak, insanı özneleştirip “yurt”
sahibi kılar.
• Özne, konuşarak iletişim habitatıyla
yüzleşir. Yüzleşmek, insanda, kendini
Sınıfta günceli konuşmaya dair rastlamsal
ve çevresini tanımlamak ihtiyacı yaratır.
düşünce kırıntıları
• İletişim habitatı, ancak, öznelerin konuşmasıyla olanaklı zemin kazanabilir.
• Gençlerin sert bakışları, güncele dair
konuların konuşulmasında mevcut • Yüksek kültür ve hoşgörüye olanaklı
kamplaşmayı derinleştirir.
birlikte yaşamın koşulu konuşmaktır.
SINIFTA GÜNCELİ
KONUŞMAK
Sultan Ongun Orhan
Döşemealtı İmam Hatip
Lisesi Müdür Yardımcısı
Küreselleşen
dünyada,
tek noktaya
odaklanmışız.
Oysa bunun
dışında akan
bir yaşam
mevcut.
Mevcut eğitim sistemimizde, okullarımızda testler arasına sıkışmış, sıkıcı bir ortam
olduğunu düşünürüm. Üniversiteye giriş
sınavı için daha ilkokulda akademik başarıyı artırmak amacıyla öğretmenler adeta
yarışır: Ünite sonlarında kazanım değerlendirme sınavları, yardımcı kaynaklardan
yapılan sınavlar… Çalışmayan öğrenci için
sorun yoktur. Çalışmadıklarından kendilerini farklı alanlarda fark ettirmeye çalışırlar. Artık onlar okulun sorunlu öğrencileridir. Çalışan öğrenci de bıkar, bu sınavlar
adeta yıldırır onları. Daha ergenliğe girmeden bunalmaya başlarlar. “Sıkıldık, bu
nasıl bir yaşam, testler, bitmek bilmeyen
ödevler…” “İlkokuldaki öğrenci ne zaman
gezeceğim, ne zaman rahatça oyun oynayacağım” derken, lise öğrencisi “bu kadar
çalışıyorum da ne olacak, gençliğimi yaşayamıyorum, en güzel yıllarımı test soruları
çözerek heba ediyorum, ailem biraz daha
zengin olsaydı üniversite sınavına çalışmam gerekmeyecekti” diye hayıflanır.
Okullarda geçirilen vakit azımsanmayacak kadar fazla. Okul öncesinden lise
sonuna kadar geçen zaman hiç de az değil. İnsan ömrünün çeyreği gibi bir zaman
dilimini kapsıyor. Okulda yemek yapma,
çamaşır yıkama ve ütüleme, temizlik yapma gibi beceriler kazandırmıyoruz. Bazı
meslek liselerine gidenleri bunun dışında tutuyorum. Tek noktaya odaklanmışlık var. Tek kaygı, lise sonunda girilecek
üniversite sınavı. Birçok veli, çocuğunun
becerilerini dikkate almaz. Mesela, “Benim çocuğumun el becerileri çok iyi, ileride çok iyi bir terzi olabilir. Bu konuda
çocuğumu yönlendirebilirim” demez.
Evde anne “Aman çocuğum sen ders çalış
bütün işleri ben yaparım” der ve çocuğunu evin içinde yaşamın akışına bırakmaz.
“Sen öğrenme, ileride işin olursa yaptıracak birilerini bulursun” der. Anlattığımız
dersler de aslında itiraf edin çoğunlukla
güncelden uzaktır. Küreselleşen dünyada, tek noktaya odaklanmışız. Oysa bunun dışında akan bir yaşam mevcut.
Okullar öğrencilere neleri kazandırır?
Kaçımız meslek sahibi olduktan sonra
17
Sosyal
medyaya da
çok dirençliyiz.
Çoğumuzun
farklı uğraşlar ediniyoruz? Ya da bu uğraşlar
için vaktimiz kalıyor mu? Öğrencilik yıllarımız sınavı kazanacağız diye geçti. Şimdi
de aynı yaşam döngüsünü çocuklarımıza
uyguluyoruz. Okuldaki eğitimin niteliği
düştükçe, sosyal yaşam dışında bıraktığımız çocuklarımızın, gençlerimizin bireysel
kimliklerinde de sıkıntılar oluşuyor. Okullarımızda, var olan eğitim müfredatının dışına
çıkamıyoruz. Öğretmen olarak bizi sınırlayan bir müfredat var. Bu da öğretmenin
konumunu zedeliyor, işlevselliğini azaltıyor.
Neler Değişti?
bu medyada
hesapları bile
yok. Oysa
öğrencilerimiz
çoğunlukla
orada.
18
18
Yaşadığımız çağ için “bilgi çağı”, “iletişim
çağı”,” ağ toplumu çağı” gibi tanımlamalar
kullanılıyor. Biz bu çağın neresindeyiz bunu
sorgulamamız lazım. Değişen sadece evlerimizdeki elektronik aletler değil, değerlerimiz ve kültürel yapımız da değişiyor. Değişime öğretmen olarak direnç gösterenlerin
sayısı da az değil. Bilgisayarın girmediği ortam yok ama bilgisayarda yazılmış bir ödev
kabul etmiyoruz öğrenciden. Bahanemiz
de şu: “Öğrenci okumamıştır, kopyala-yapıştır yapmıştır”. Burada kendimizde bir
eksiklik aramamız gerekmez mi? O ödevi
öğrenciye verdiğimizde öğrencimizle kaç
kez görüşüp, öğrenciyi yönlendirdik, çalışmasının aşamalarını takip ettik?
Sosyal medyaya da çok dirençliyiz. Çoğumuzun bu medyada hesapları bile yok.
Oysa öğrencilerimiz çoğunlukla orada. Sınıfta kulak ardı ettiğimiz, cevap vermediğimiz her konuyu konuşuyorlar. Şöyle ya da
böyle bir fikirleri var. Ellerinden geldiğince
görsel olarak ya da yazıyla, fikirlerini ifade etmeye çalışıyorlar. Öyleyse direnmek
niye?
Sınırları kaldırmak
Şimdi bugünü yaşıyoruz. Dünde değiliz.
Hiçbir zaman da dünde olmayacağız. Her
şey değişiyor. Bilgi de öyle. Değişim ivmeli, artan bir grafik çiziyor. Hızlı hem de çok
hızlı. Değişimin sürekliliği öğrenmede geri
kalmamayı gerektiriyor. Bu sınırlarımızı
zorluyor açıkçası. Öğrenme sadece okulda
değil yaşamın tüm alanına yayılmayı gerekli
kılıyor.
Gündemde spor faaliyeti olarak futbol
çok konuşuluyor. Konuşulan diğer konular
arasında ekonomi ve siyaset geliyor. Her üç
alanda da siyasi odaklı konuşmalar yapılıyor
demek yanlış olmaz.
Uygun sorular ve cevaplar
Dünyadaki bu hızlı değişimi takip etmeyen
birey yaşamının diğer kısımlarında zorluk
yaşar. Burada biz öğretmenlere önemli görevler düşüyor. Okul dışında hem bizlerin
hem öğrencilerimizin bilgiyi sürekli yakalama noktasında kazanımlarımızın olması
gerekiyor. Bilgi çok hızlı değişiyor. Eskiden
beden kuvvetiyle yapılan işler kalmayacak
gibi. Tabi meslekler de değişiyor fakat artan işsizlik de gençleri ve bizleri geriyor. Ne
yaparsak yapalım değişmeyen bir yapımız
var gibi. Gerek futbol gerek siyaset ya da
konu her ne olursa olsun yandaşlıktan öteye gidememek bizim en büyük çıkmazımız.
Sizce, burada bizim görmezden geldiğimiz,
öğrencilerimizin sorduğu soruları yanıtsız
bıraktığımız, siyasi söylemler yapmadan anlatacağımız konular yok mu?
Eskiden gelen bir korku ve güvensizlik ortamı var. Bu korku ve güvensizliği maalesef
öğrencilerimize de aşılıyoruz. Toplumda
çok kişi olur olmaz konuşur, yargılar ve de
eleştirir. Eleştirmeden önce bu konuda ne
kadar bilgisinin olduğuna bakmaz, bu konuda kendinin ortaya koyduğu bir ürün var
mıdır? Bir çalışma yapmış mıdır? Bunlarla
ilgilenmez, değişmeyen yönlerimizden biri
de budur.
Gözlerimizi kapattığımızda bu sadece bizim için karanlıktır, ortamın aydınlık olduğu
gerçeğini değiştirmez. Öyleyse öğrencilerimize eleştirel düşünme becerisi kazandırmalı, onların sorularına ket vurmamalıyız,
çünkü değişen dünyada eleştirel düşünen,
problemlere çözüm üreten bireylere ihtiyaç
vardır.
İhtiyaçlarımız neler?
Öğrencilerimize seçim yapabilmeyi öğretmeliyiz. Hangi konu olursa olsun, iyi bir
seçim yapmak için bilmek gerekir. Örneğin, evinize bir oturma grubu alıyorsunuz.
Büyüklüğü nasıl olmalı, ihtiyacımızı karşılaması için işlevselliği, kumaşının dokusu nasıl
olmalı gibi soruları sormadığınızda rastgele
gözünüze hoş geleni almanız kaçınılmazdır.
Dolayısıyla bilgiden çok işiniz o ürünün reklamlarına bakmaktan öteye gidemez. Reklamlar ürünlerin kötü yanlarını hiçbir zaman
göstermez. Siyaset de böyledir. Hiçbir siyasi
parti eksikliklerini anlatmaz. Yerel seçimler
yaklaşırken evde en çok konuşulan konu
siyaset değil midir? A ya da B partisinin oy
oranları konuşulmaz mı? Halktan kaç kişi siyasilerin programlarını incelemiştir? Biz de
gündem bu konulardan oluşuyorken okulda
bu konulara değinmekten kaçınırız.
Siyasilerin yaptıkları bence fanatik taraftarlıktan ibarettir. Bu bağlamda hoşgörü,
uzlaşma, farklı fikirden olanlarla ortak pay-
dalar terk edilmiş oluyor. Öyleyse sınıfta anlattıklarımız havada kalıyor. Oysa insan olmak nedir? Her ne olursa olsun iyiden yana,
doğrudan yana olmak, hangi konu olursa
olsun haksızlığa hayır diyebilmek değil midir? Halk arasındaki siyaset konuşmaları
amatörlükten ileri gidemiyor. Bundan kurtulmak için ise bu ilginin okullara taşınması
gerekir. Buradan şunun anlaşılmamalıyız:
Okullarda partileri konuşalım demiyorum.
Bugün siyasal anlamda sorunlar yaşanıyorsa
bunun nedeni okulda ve ailede verilen eğitimin eksikliğidir.
Öğretmenler olarak gerçekten sorumluluk
duygusuna sahip olmayan, yurttaşlık anlayışı içerisinde hizmet etmeyen meslektaşlarımız var. Dünün ve bugünün siyasilerini biz
yetiştirmedik mi? Hâlâ eksik olan bir şeyler
var.
Siyaseti düşünsel anlamda anlatmalıyız. Nedir, ne değildir? Siyasilerde olması gereken
nitelikler, siyasal iktidarın amacı ne olmalı
gibi. Bu tür bilgileri sadece yaşamın olağan
akışına bırakmak yanlış öğrenmelere yol
açar. Bu, bile bile trafikte arabanın önüne
atlamaya benzer. Bunun için farkındalık
oluşturan okullara, sistemlere, öğretmenlere
ihtiyacımız var.
Öğrencilere yurttaşlık bilgisi vermeli ve
bunu değişen yenidünya koşullarında anlatmalıyız. İnsan hakları, demokrasi, adalet,
gelir dağılımı gibi. Yurttaş olmayı öğrenmek
bu saydığım konularda bilgili olmayı gerektiriyor. Ciddi boyutta yurttaşlık eğitimine
ihtiyacımız var hatta bunu yetişkinlere de
uygulamalıyız. Eğitimin yaşamın bir parçası
olduğundan bahsediyorsak bu sadece okullarla sınırlı kalmamalıdır
Halk
arasındaki
siyaset
konuşmaları
amatörlükten
ileri
gidemiyor.
Bundan
kurtulmak
için ise
bu ilginin
okullara
taşınması
gerekir.
19
Dershanelerin Kapatılması:
Öğretmenler Hükümet Kadar
Kararlı Değil
ÖNCÜ Eğitimciler
İstanbul
Türk eğitim sisteminin son 40 yılına
damgasını vuran dershane gerçeği 14
Mart 2014’te yasalaşan kanunla artık
tarih oldu. Dershanelerin kapatılması/
dönüştürülmesi sürecinin en hararetli
olduğu günlerde siz meslektaşlarımıza
bir anket uyguladık. Anket sonuçlarından eğitimcilerin dershanelerin kapatılması/dönüştürülmesi konusunda Hükümet kadar emin olmadıkları ortaya
çıktı.
Türkiye genelinde 864 eğitimcinin katıldığı ankette öne çıkan sonuçlar şöyle:
Katılımcıların %60’a yakını dershanelerin bugün bir ihtiyaç olduğunu ancak
eğitim sistemimiz düzeldiğinde dershanelere ihtiyaç kalmayacağını düşünüyor. % 70 dershanelerin veli için bir
külfet olduğunu kabul ederken dershanelerin kaldırılacağından emin olan
eğitimci oranı % 52 civarında. Katılım-
200
2
cılar dershanelerin kapatılmasının eğitim sistemimizin daha iyi bir konuma
geleceği konusunda o kadar emin olamıyor. Zira bu yönde görüş bildirenlerin oranı % 47’de kalıyor.
Diğer taraftan dershanelerin faydası
konusunda da bir kafa karışıklığımız
olduğu ortaya çıkıyor. İddianın aksine dershanelerin öğrencilere katkısına
inananların oranı da fırsat eşitliği sağladığına inananların oranı da % 45’ler
düzeyinde kalıyor. Ancak dershanelerin sosyal eşitsizliğin bir ürünü olduğu konusunda bir birleşme olduğu da
(yaklaşık %60) görülmektedir. Eğitimciler dershanelerin “milli eğitim” sistemimizin kurulmasının önüne bir engel
olduğu görüşüne yakın durmamaktadırlar (% 52).
Fakat katılımcıların neredeyse dörtte
üçü dershanelerin kapatılmasının özel
ders ve etüt ihtiyaçlarının başka yollarla telafi edileceği gerçeğiyle bizi baş
başa bırakacağından neredeyse emindir. Ayrıca dershanelerin özel okula
dönüşebileceği konusunda da şüphelidir. Zira katılımcıların sadece % 38’i bu
fikre yakın durmaktadır.
Anketin bir başka çarpıcı sonucu ise
dershane öğretmenlerinin sınavsız olarak atanması konusundaki düşüncelerdir. Ankete katılanların %50’den fazlası dershane öğretmenlerinin sınavsız
atanmasını doğru bulmamaktadır.
Anketin son üç sorusu ise dershane
tartışmasının toplumsal algısına yönelikti. Eğitimciler tartışmanın altında
başka hesapların yattığından neredeyse emindir (%73). Nitekim bu tartışma
üslubunun soruna çözüm arayışına yönelik bir üslup olmadığını düşünmektedir (%60).
Anketin son sorusu ise dershanelerin
kapatılma fikrinin yaygınlığı ve kabulüne ilişkindi. Bu soruda katılımcıların
kararsız kaldıkları ve kapatılması lehinde (%46) ve aleyhinde (%47) olanların
yakın oranlarda oldukları görülmektedir.
Cinsiyetiniz
Erkek
Kadın
681
173
%80
%20
Tamamen Katılıyorum
Katılıyorum
Kararsızım
Katılmıyorum
Hiç Katılmıyorum
Mesleki Kıdeminiz?
138
126
55
221
303
%16
%15
%7
%26
%36
Yakın zamanda dershanelerin kapatılacağını düşünüyorum.
1-5 yıl
151
%18
5-10 yıl
163
%19
11 yıl ve üstü
535
%63
Göreviniz?
MEB’de Öğretmen
521
%60
Özel’de Öğretmen
41
%5
Dershane Öğretmeni
49
%6
Eğitim Yöneticisi
125
%14
Serbest Eğitimci
28
%3
Öğretmen Adayı
27
%3
Diğer
73
%8
Bugünkü eğitim sistemimiz içerisinde
dershaneler bir ihtiyaçtır.
Tamamen Katılıyorum
Katılıyorum
Kararsızım
Katılmıyorum
Hiç Katılmıyorum
317
167
28
159
176
%37
%20
%3
%19
%21
İdeal eğitim sistemine ulaşılması durumunda bile dershaneler ihtiyaç olmaya
devam edecektir.
Tamamen Katılıyorum
Katılıyorum
Kararsızım
Katılmıyorum
Hiç Katılmıyorum
185
251
151
151
102
%22
%30
%18
%18
%12
Dershanelerin kapatılması ideal eğitim
sistemine ulaşmaya katkı sağlayacaktır.
Tamamen Katılıyorum
Katılıyorum
Kararsızım
Katılmıyorum
Hiç Katılmıyorum
171
210
70
143
249
%20
%25
%8
%17
%30
Dershaneler veliler için maddi bir külfettir.
Tamamen Katılıyorum
Katılıyorum
Kararsızım
Katılmıyorum
Hiç Katılmıyorum
365
211
37
138
86
%44
%25
%4
%16
%10
Dershaneler öğrencilerin sosyal yaşamı
ve gelişimine katkı sağlamaktadır.
21
Kararsızım
Katılmıyorum
Hiç Katılmıyorum
Tamamen Katılıyorum
Katılıyorum
Kararsızım
Katılmıyorum
Hiç Katılmıyorum
191
209
70
180
186
%23
%25
%8
%22
%22
Dershaneler eğitimde fırsat eşitliğine
katkı sağlamaktadır.
Tamamen Katılıyorum
Katılıyorum
Kararsızım
Katılmıyorum
Hiç Katılmıyorum
231
142
32
210
224
%28
%17
%4
%25
%27
Eğitimde sosyal eşitsizlik dershaneleri
doğurmuştur.
Tamamen Katılıyorum
Katılıyorum
Kararsızım
Katılmıyorum
Hiç Katılmıyorum
245
%29
223
%27
68
%8
194
%23
109
%13
Dershaneler kendi “Milli Eğitim
Sistemi”mizin doğmasına engel teşkil
etmektedir.
Tamamen Katılıyorum 151
22
22
%18
Katılıyorum
Kararsızım
Katılmıyorum
Hiç Katılmıyorum
181
%22
62
%7
230
%27
213
%25
Dershanelerin kapanması durumunda
özel ders ve etütlere ilgi artacaktır.
Tamamen Katılıyorum
Katılıyorum
Kararsızım
Katılmıyorum
Hiç Katılmıyorum
357
%43
233
%28
76
%9
120
%14
49
%6
Dershanelerin birçoğu süreç sonunda
özel okula dönüşecektir.
Tamamen Katılıyorum
Katılıyorum
Kararsızım
Katılmıyorum
Hiç Katılmıyorum
60
%7
263
%31
133
%16
228
%27
153
%18
Dershane öğretmenleri sınavsız olarak
MEB bünyesine alınmalıdır.
Tamamen Katılıyorum 122
146
Katılıyorum
%15
%18
106
%13
236
%28
224
%27
“Dershane” üzerinden yürütülen tartışma “dershane” ve “eğitim”le doğrudan
ilgili olmayan bazı hesaplaşmaların yansımasıdır.
Tamamen Katılıyorum
Katılıyorum
Kararsızım
Katılmıyorum
Hiç Katılmıyorum
377
%45
236
%28
82
%10
84
%10
57
%7
“Dershane” üzerinden yürütülen tartışmanın medyadan yansıyan biçimini, soruna çözüm bulmak bakımından yararlı
buluyorum.
Tamamen Katılıyorum
Katılıyorum
Kararsızım
Katılmıyorum
Hiç Katılmıyorum
105
%13
145
%17
79
%10
242
%29
260
%31
Şahsen son tartışmalar başlamadan
önce de dershanelerin kapatılmasından
yanaydım.
Tamamen Katılıyorum
Katılıyorum
Kararsızım
Katılmıyorum
Hiç Katılmıyorum
215
%26
177
%21
56
%7
154
%18
231
%28
Sınıf geçmek
Her haziran bir sınıf büyüyorum öğretmenim.
Boyum uzuyor, bedenim gelişiyor elbette.
Fakat yıl boyunca akletmeyi, sorun çözmeyi,
öğrenmeyi öğrendim sayende.
Duygularımı tanıdım, kişiliğimi inşa ettim
rehberliğinle.
Yeni yılda karşına daha olgun bir insan, daha
donanımlı bir birey, daha bilinçli bir öğrenci
olarak çıkacağım.
Sen de yıl boyunca kazandığın deneyimlerle
daha tecrübeli bir öğretmen olarak
karşılayacaksın beni!
Birlikte büyümek güzel öğretmenim.
23
Ögretmendik Mimoza Çicegiydik
Tuttuk en aydınlık yolu
Uzandık ülkemin güzel insanlarına
Yağmurlardan sonra gecikmiş bir gülümsemeyle
Çıktık kalemimizle kutsal bir göreve
Vardık ilk tayinle bozkırın küçük köyüne
Öğretmendik, mimoza çiçeğiydik
Bir ışık bir ışık daha diye haykıranlara
Çığlık çığlığa adını koyamadığımız ayraçlara ulaştık
Bir akşamüstü
Bilginin kutsallığı üstüne, gelecek aydınlık günler üstüne
Öğüttük buğdayımızı değirmenimizde yalaz ateşler içinde
Öğretmendik
Karatahta önündeydik
Akıllı mıydı tahta hiç düşünmedik
Güz gelince koştuk sınıflara
Hayatlar verdik küçücük tohumlara
Küçücüktü parmakları Kemal’in
Kara tahtanın önünde
Ayaklarına baktık
Ayakkabıları yırtık
Okul evin iki kilometre ötesinde
Yatağına sığmayan ırmaktık
Kanat olduk kuşlara
Işık olduk Anadolu’ya
Öğretmendik
Nöbetteydik
Maviye kesen düşlerimizle yurdu bekledik
İçimizden eksilen şehirlerden bazen çekip gitme duygusu
sardı bizi
Saklandık o zaman arkasına kelimelerin
244
Kendi sesimize uyandık bazen
“Çocuklar bugünkü konumuz” diye başlıyordu her cümle
Uyuyordu dağ uyuyordu seyyareler
Uyuyordu dudaklarımızdaki ıslık yarası
Aykırı mavzerler üzerinde yürüyorduk
Gözlerinde öğrenmenin ışığı huzmeleniyordu Kemal’in
Öğretmenim diyen her ses heybemizdeki kır çiçeğiydi
Öğretmendik
Kıyısız bir gemide
Öğrencilerimiz sığındığımız limanlarımızdı
Öğretmendik Malazgirt’te Miryekefalon’da Kocatepe’de
Bilimin ışığında
Tarihin otağında kah Fatihtik kah Akşemseddin
Kah Şeyh Bedrettin kah Halide Edip
Köyde kentte bucakta
Tohumlar ekiyorduk has bahçemize
Ve orada öğrencilerimiz güzel bir geleceği yazıyordu kılıcın
sadağına
Türküler biriktiriyorlardı derin yaralar adına
Ve haziran bitiyordu
Ömrümüzün en uzun haziranıydı bu
Okuduğumuz kitaplar da bitiyordu
Ve tam orada başlıyordu ayrılıklar
Yüzümüzün alacakaranlığında
Irmak ölüyordu bilinmez niçin
Belki denize kavuşmak için
Ve tutuşuyorduk alaca şafakta Kızılırmak suyunda
Öğretmendik
Kah karanfildik kah kır çiçeğiydik
Bir gün niceleri gibi beyaz yelkenlere binip gittik
Ömriye KARATAS
EĞİTİMDE
MOTİVASYON
ÜRÜNLERi
25
www.edam.com.tr
Ferah Mah. Ferah Cad. Bulduk Sok. No:1 34692 Üsküdar - İstanbul / Türkiye Tel./Fax: +90 216 481 30 23
,
n
ü
g
z
Ö
e
v
k
i
m
e
d
a
Ak
r
e
l
ü
p
o
P
r
a
l
n
ı
y
Ya
26
eğitim danışmanlığı ve araştırmaları merkezi
Barış Dili olmak üzere dört konu tartışılacak ve sonuç bildirisi hazırlanıp kamuoyuyla paylaşılacaktır.
Öncü Eğitimciler Uluslararası Öğretmen
ve Eğitim Öncüleri Derneği; Türkiye’de
ve çevre ülkelerde bulunan öğretmen ve
eğitimcileri “Eğitim’le Barış: Peace with
Education” ana temalı, konferans, çalıştay,
atölye ve sempozyum içerikli uluslararası
katılımla gerçekleştirilecek eğitim zirvesinde buluşturmaktadır.
Her yıl farklı ülkelerde yapılması düşünülen “I. Uluslararası Öncü Öğretmenler
Zirvesi” Türkiye ve çevre ülkelerde kalıcı
huzur ve barışın tesisi için eğitimcilerin
inisiyatif alması gerektiğine inanarak yola
çıkmaktadır.
Alanında bir ilki gerçekleştirecek olan I.
Uluslararası Öncü Öğretmenler Zirvesi
Türkiye’nin barış sürecini kalıcı kılma hususunda komşu ülkelerimizin eğitimcilerinin de katılımıyla önemli bir katkı sağlayacaktır.
dından on iki ülkeden gelen eğitimcilerin
“Ülke Eğitim Raporu” sunumlarıyla programın ilk günü tamamlanacaktır.
Öncü Öğretmenler Zirvesinin ikinci günü
“Barışın Önündeki Engeller ve Eğitim Faktörü” konulu Çalıştay ve “Farklı Kültürel
Topluluklara Yönelik Eğitsel Etkinlikler”
Atölyeye gerçekleştirilecektir. Atölyelerde
çeşitli ülkelerden katılan öğretmenlerimiz
tarafından sekiz farklı uygulama paylaşılacaktır.
Çalıştayın açılışı, Zirvenin organizasyonunda Öncü Eğitimciler Derneği’nin partnerlerinden Eskişehir Osmangazi Üniversitesi
Eğitim Fakültesi’nin Dekanı Selahattin
TURAN’ın “Modern Okul ile Barış Arayışları” adlı çağrılı Konferansıyla yapılacaktır.
Çalıştayda Sosyal Barış Odaklı Eğitimin
Amaçları ve Okul, Çokkültürlü Eğitim, Toplumsal Barış ve Müfredat, Okul Kitapları ve
I. Uluslararası Öncü Öğretmenler
Zirvesi’nin üçüncü günü “Barışın İnşası ve
Muhafazasında Eğitimin / Eğitimcilerin Katkısı” temalı sempozyum gerçekleştirilecektir. Sempozyum Öncü Eğitimciler’in danışmanlarından İbrahim Hakan KARATAŞ’ın
yöneteceği Açılış Paneli ile başlayıp paralel
oturumlarda sunulacak yirmi dört bildiriyle
devam edecektir.
Zirveye 52’si yurt dışından olmak üzere
toplam 124 eğitimci katılacaktır. Zirve boyunca iki konferans, bir panel, dört çalıştay, sekiz atölye uygulaması ve yirmi dört
bildiri sunumu yapılacaktır.
Öğretmen ve eğitimciler zirvenin çalıştay
bölümü hariç tümüne dinleyici olarak katılabilecektir. Yer sıkıntısı olabileceği için
dinleyici olarak katılmak isteyenlerin www.
oncuegitimciler.org.tr adresinden başvuruda bulunmaları gerekmektedir. Zirveye
katılım ücretsiz olup dinleyicilere katılım
sertifikası verilecektir.
I. Uluslararası Öncü Öğretmenler Zirvesi
program ve afişlerine sitemizden ulaşabilirsiniz.
TİKA (Türk İş Birliği ve Kalkınma İdaresi
Başkanlığı) tarafından desteklenen program 23 Haziran’da başlayıp 26 Haziran’da
sona erecektir.
I. Uluslararası Öncü Öğretmenler Zirvesi
Açılış ve Protokol konuşmalarının ardından Prof. Dr. Aytaç AÇIKALIN’ın “Barışa /
Huzura Giden İnce ve Uzun Yol” konulu
konferansıyla başlayacaktır. konferansın ar-
27
28
29
30
Sınıfta Günceli
Korkmadan Konuşmak
VURAL GÜNDÜZ
Coğrafya Öğretmeni /Ankara
Bilginin hızlı aktığı,
yine hızlı olarak
güncelliğini yitirdiği
bir dönemde
yaşıyoruz. Ders
kitaplarının bu hıza
yetiştiğini söylemek
ise çok zor. Günceli
takip etmemizi
sağlayacak olan okul
dışı kaynaklardan,
özellikle yazılı
ve görsel medya
(gazeteler, dergi,
televizyon, internet)
bu süreçte önemli
rol oynamaktadır
Eğitim kurumları, öğrencileri hayata hazırlarken, tüm derslerde öğrenmekten keyif alan,
çevresine duyarlı, günlük yaşamda gereksinim
duyulan temel bilgilere ve yaşam becerilerine
sahip, öğrendiklerini yaşamın farklı alanlarında
kullanabilen bireyler yetiştirmeyi hedefler.
dışı kaynaklardan, özellikle yazılı ve görsel
medya (gazeteler, dergi, televizyon, internet)
bu süreçte önemli rol oynamaktadır. Yazılı ve
görsel medya, öğretmenlerin dersinde günlük
olayları işlerken kullanabileceği çok yönlü güncel bilgi kaynağıdır.
Bir eğitim-öğretim yılı boyunca işlenecek konular, müfredat programı doğrultusunda sınıf
ve branş öğretmenleri tarafından disiplinler
arası ilişkilendirmeler yapılarak planlanır ve
tüm derslerin işlenişi bu doğrultuda eş zamanlı
olarak yürütülmesine çalışılır. Böylece öğrencilerin düşüncelerini ifade edebilme, iletişim
kurabilme, estetik duygularını geliştirme, yaratıcılık ve hayal gücünü zenginleştirmelerine
fırsat verilir. Bu durum Milli Eğitim Bakanlığının
okullarda okutulan tüm dersler için geçerli olan
öğretim programları ve her dersin yıllık planında bulunması gereken hususlardır. Öğretmenin
bütün derslerde yeri ve zamanı geldiğinde konuları güncel olaylarla ilişkilendirerek öğrencilerin dünü, bugünü ve geleceği anlamalarına yardımcı olması gerekmektedir. Derslerin
amaçları arasında olan düşünme ve karar verme gibi becerilerin gelişmesi için, öğrencilerin
güncel olaylara ilgi duymasını sağlayacak ön
hazırlıkların yapılması gerekmektedir.
Öğretmenler, dersinde yazılı ve görsel basından yararlanarak öğrencilerin de katılımını sağlayan öğrenme-öğretme süreçleri düzenlemeli
ve öğrencileri toplumsal yaşama hazırlayan
ortamlar oluşturmalıdır. Öğrenme-öğretme
süreçlerinde yazılı ve görsel basından etkili ve
verimli olarak yararlanılabilmesi için öncelikle
öğretmenlerin dersinde görsel ve yazılı basında
çıkan haberlerin kullanımının önemine inanması ve yararları konusunda bilgilendirilmesi
gerekmektedir. Derslerde güncel konulardan
etkili bir biçimde yararlanabilmek için öğretmenlerin ders sırasında güncel konuları ne zaman ve nasıl kullanacağını çok iyi bilmesi ve
ders planlarını ona göre uyarlaması gerekmektedir. Öğretmenlerin siyasal ve sosyal konularla ilgili çok çeşitli kaynaklardan bilgi edinmeli,
okudukları gazete ve dergilerle ilgili yorumlar
yapmalı; yerel, ulusal ve evrensel düzeyde neler olup bittiğini düzenli olarak takip etmeleri
faydalı olacaktır. Kendi ön hazırlığını sağlayan
öğretmen sınıf ortamını, öğrencilerin bilgiyi kazanıp değerlendirebilecekleri ve bilgi üzerine
davranış geliştirebilecekleri bir yer durumuna
getirecektir.
Bilginin hızlı aktığı, yine hızlı olarak güncelliğini
yitirdiği bir dönemde yaşıyoruz. Ders kitaplarının bu hıza yetiştiğini söylemek ise çok zor.
Günceli takip etmemizi sağlayacak olan okul
31
Güzel Yazı
Yazabilmek
Mustafa Yazkan
Sınıf Öğretmeni / İSTANBUL
Pek tabiî ki her
öğrenciden
aynı düzeyde
performans
beklenemez. Her
öğrencinin başarılı
olduğu alanlar
vardır. Yine bazı
öğrencilerin el-kol
kasları gelişmemiş
ve bu konuda
egzersizlere
ihtiyacı
olabilmektedir.
32
2005 Yılında uygulamaya konulan yeni müfredat öncesinde 2. Sınıftan itibaren çocuklara el yazısı öğretilmekte idi. Türkçe derslerinde zaman zaman el yazısı çalışmaları
yapılmaktaydı. Yeni müfredat sonrasında el
yazısı zorunlu oldu. Artık öğrencilerimize 1.
Sınıftan itibaren el yazısı öğretiyoruz. El yazısı öğretirken öğrencide oluşmasın beklediğimiz kazanımlar var: “Güzel yazı yazmak”,
“Okunaklı yazı yazmak”, “Sayfa düzenine
dikkat etmek” gibi.
Sınıflarda normal yazıda olduğu gibi el yazısında da güzel yazan öğrenciler olduğu
gibi yazısı bozuk öğrenciler de olmakta. Bu
öğrenciler üzerinde öğretmenler ek çalışma
ile mesafe almakta. Ancak sınıfın tümünün
çok güzel yazması hiçbir zaman söz konusu
olmamaktadır. Pek tabiî ki her öğrenciden
aynı düzeyde performans beklenemez. Her
öğrencinin başarılı olduğu alanlar vardır.
Yine bazı öğrencilerin el-kol kasları gelişmemiş ve bu konuda egzersizler ihtiyacı olabilmektedir.
Ancak öğretmenliğimde bütün bunlardan
farklı olarak öğrencilerin istedikleri zaman
güzel yazabildiklerini fark ettim. Örneğin
güzel şiir yazma yarışmalarında bazı öğrencilerin beklemediğim düzeyde güzel yazı
yazdıklarını gördüm. Bazı öğrencilerin ise
evlerinde daha güzel yazdıklarını fark ettim.
Bu durumu düşündüm.
Acaba öğrenciler istediklerinde güzel yazabiliyorlarsa neden her zaman güzel yazmıyorlar?
Sınıf ortamını gözden geçirdim. Sınıftaki
kendi davranışlarımı, öğrenciler yazı yazarkenki tutumlarını dikkatlice gözlemledim.
Şu sonuca ulaştım: Çocuk yazmak için acele
ettiğinden yazısı bozuk oluyor. Bu öğrenciler
el kol egzersiz eksiği olan öğrenciler ise ortada yazı diye bir şey kalmıyor.
Öğrenciler bir yazı yazarken (tahtadaki yazıyı yazarken veya öğretmen söyleyip öğrenciler yazarken) kendisini rahat hissetmiyor.
Hep yetiştiremeyeceğim kaygısı ile acele
ediyor. Acele edince yazı bozuluyor. Çocuk
için o anda önemli olan yazının güzelliği değil. Önemli olan yetiştirmesi.
Peki öğrenci neden yetiştirme kaygısı yaşıyor?
Bunun çokça sebebi var. Ancak öğretmenin yazılanları hemen silmesi, bakmadan
yazma yapılıyorsa yazmak için yeterli süre
verilmemesi gibi sebepler çocukların acele
etmesine yol açıyor. Yine öğretmenin tahtaya yazılarını hızlıca yazması da öğrencide olumsuz model oluşturuyor.
Yazı güzel olmadığında oluşan olumsuz
sonuçları ise şöyle sıralayabiliriz:
1- Öğretmen önemli bir kazanımı sağlayamamış oluyor.
2- Bozuk yazı her zaman öğretmen ile öğrenciyi karşı karşıya getiriyor. Öğretmenin
sert tutumu öğrencide “Yazmayı sevmiyorum.” fikrinin oluşmasına sebep oluyor.
3- Öğrenci yazma işini ciddiye alıyor ama
her defasında güzel yazı yazmayı başarmıyorsa çocukta başarısızlık duygusu oluşuyor. “Ben yapamıyorum. Başarısızım” demeye başlıyor. Bu ise işin en kötü tarafı.
Aşağıdaki çalışmalar çocukların daha güzel
ve her zaman güzel yazı yazmasını sağlayacaktır.
1- Okuma yazma çalışmaları sırasında
bir çocuğun bir harfi yanlış yaptığı
fark edildiğinde hemen müdahale
edilmeli. Öğrenciye yardım edilip
doğrusu öğretilmeli. Ailesi ile görüşüp
yönlendirmeler
yapılmalı.
Doğru
yazılamayan harflerle ilgili fotokopiler
hazırlanıp
çocuğun
tamamlaması
sağlanmalı. Unutulmamalı ki yanlış yazılan
harf düzeltilmediğinde çocuk ömür boyu
yanlış yazmaya devam edecektir.
2-Öğretmen tahtaya yazı yazarken ağır
ağır yazmalı. Acele etmemeli.
3-Çocuklara tahtayı veya söyleneni
yazabilmeleri için yeterli süre verilmeli.
4-Tahtada bir
silinmemeli.
yazı
varsa
hemen
5-Güzel yazı çalışmaları yapılmalı. Yazısı
düzelenlerin çalışmaları panoya asılmalı.
Annesi ile görüşüp önce öğrenciye sonra
annesine teşekkür edilmeli.
6-Bu konuda eksiği olan öğrencilerdeki her
türlü ilerleme teşvik edilmeli ve öğreten
tarafından fark edilmeli.
Bu yazımı hoş bir anım ile bitirmek istiyorum.
Ersin isminde bir öğrencim vardı. Ersin’in
karakteri de yazı yazmasını engelliyordu.
O, her şeyi yazmadan kafasına not alırdı.
Yazıyı gereksiz görürdü. Ancak yazması
gerekiyordu. Bir gün sınıfça hikaye uydurup yazıyoruz. Herkes katılıyor beraber
yazıyoruz. Hikaye neredeyse tamamlanmak üzere idi. Ersin’in defteri dikkatimi
çekti. Hikayeyi yazmıştı. Ancak tüm cümleleri ustaca, anlam kaybına mahal vermeden özetleyerek yazmış. Neredeyse tüm
cümleler böyle özetlenmiş. Ersinin bu işi
ustaca yapmasına hayran kalmış aynı zamanda “Hımm seni uyanık seni” der gibi
kısa bir bakış atıp başımı sallamıştım. Hikayede biz en son şöyle demiştik.
“Sevgi yatmadan önce pijamasını giydi,
dişlerini fırçaladı ve annesine “iyi geceler
anne” deyip yatağına uzandı”. Ersin ise bu
cümleyi : “Sevgi yapması gerekenleri yapıp yattı.” diye yazmıştı.
33
EĞİTİMİ
“GÜNCEL”LEŞTİRME
Özgür GİRGİN
BT Öğretmeni / BALIKESİR
Öyle günler yaşıyoruz
ki, ister istemez
güncel konular sınıfa
taşınıyor, bu noktada
öğretmenin yapması
gereken, veri akışını
yönlendirmek ve
doğruyla yanlışı
ayırt etme becerisini
öğrencilere
kazandırmak
344
olmalıdır
İnsanın eğitime tâbi tutulması yaratılışıyla beraber başlar. İçerisinde bulunulan
zamânın îcâbı gereği, eğitimin mâhiyeti sürekli değişmiş ancak bu değişim her zaman
daha iyiye doğru olmamıştır. Eğitimi alan ve
verenin motivasyonları, eğitimin kalitesini
etkilediği için zaman içerisinde çok farklı
metodlar ortaya çıkmıştır. Tüm bunların farkında olan bir eğitimcinin duruşunu sürekli
güncellemesi çok önemlidir. Millet olarak,
gidişâtın öznesi ve nesnesi olmaktan çıkıp
yüklemi olmaya tâlip olduğumuz şu günlerde güncelden kopuk bir eğitim düşünülemez. Biz öğretmenlerin görevi genç dimağlara bilgi yüklemek değil, vâr olan bilgiyi
insanlığın faydası adına işlemeyi öğretmek
olmalıdır. İnsanlık adına üretilecek yeni bilgiler, madden ve mânen insanı olgunlaştırmalıdır. İşte bu tür bir bilgi üretebilmek için,
eğitimcilerin öncülüğünde tüm toplumun
günceli derinliğine değerlendirebilmesi gerekir.
Öyle günler yaşıyoruz ki, ister istemez
güncel konular sınıfa taşınıyor, bu noktada
öğretmenin yapması gereken, veri akışını
yönlendirmek ve doğruyla yanlışı ayırt etme
becerisini öğrencilere kazandırmak olmalıdır. Öğrenciler, güvendikleri öğretmenlerden doğru bilgiyi zaten talep ediyorlar. Tabi
hiçbir şeyi umursamayan öğrenciler de var.
Her sınıftan bir kaç öğrenciye doğru düşünmeyi öğretebilsek bile bu yeterli bir kazanım
olur. Mesnevi gibi eserlerde güncel olayların
paralelinde bir çok hikaye var. Gençler çabuk sıkıldığından, kısa ve hikmetli hikayelerle gerçekleri karşı tarafın keşfedebileceği
şekilde aktarmak gerekir. Emek verilerek
elde edilen şey değerlidir. Bu yüzden gençlerin duyduklarını, zihin süzgeçlerinden geçirip gerçeğe ulaşmaları şart. Karşımızdaki
kişinin bize beslediği muhabbetle doğru
orantılı olarak söylediğimiz her sözün ona
tesir edeceğini unutmamalıyız, bu pencereden baktığımızda öğrenciyle birlikte olduğumuz her ân güncel konulara girmek için
bir fırsattır. Öğrenci sıradayken, teneffüsteyken ya da yanımızda bir başka öğretmen
varken hatta yolda karşılaştığımızda bu olabilir. Örneğin, öğretmen arkadaşlarımızla
konuşurken, öğrencilerin bizi dinlediği bilinciyle, konuşmalarımızı güncel olayların
iç yüzlerini deşifre edecek şekilde yapabiliriz. Öğrencileri önce aktif olarak dinleyip
kendilerini ifade etmelerini sağlamak da
çok önemlidir. Önemsendiğini hisseden
öğrenci, önemseyecektir. Branşımızla ilgili
doğru seçilmiş güncel bir metni ders içerisinde anlattığımız bir konuyla birleştirip
verebiliriz. Zaman zaman öğrencilerimle
bazı dokümanlar paylaşıyorum, bu sırada
usb belleğimde güncel olaylara dair videolarda oluyor. Uyanık öğrenciler, onlarla
dolaylı yoldan paylaştığım bu videoları
kopyalıyorlar.
Günceli sınıfa taşıma yöntemi ise karşımızdaki kitleye göre değişir ancak önemli
olan karşımızdakilerin, bizlerin karşılıksız
bir aktarımda olduğumuza inanmalarıdır. Zâten ârife işaret yeterken, uyanmak
istemeyeni de uyandırmamız mümkün
değildir. Ârif tabiatlı bireylerin dikkatini
gönül ehli insanlar çeker. Kalpten kalbe
yol vardır derler, önemli olan o yolda olduğumuzdan emin olmak. Zaten “ego”
yollarında dolaşanlar, gelmiş geçmiş en
iyi yöntemleri de kullansalar kalıcı bir etki
bırakamazlar. Özellikle sosyal branşlarda güncel konulara geçiş daha kolay olur
ancak burada en önemli etken öğretmenöğrenci arasında güven-sevgi-saygı temelli
bir ortamın olmasıdır. Geri kalan, alan ile
verenin istidâdına kalmıştır.
Sonuç olarak, gençlerin üzerinde oynanan oyunların biz farkındayız ancak onlar
farkında değil, öncelikle bu oyunlar hakkında bilgi sahibi olmayı isteyen bir gençliğe ihtiyacımız var. Gençlerin düşünme
mekanizmaları, bilinçli bir şekilde, yıllar
içerisinde sakat bırakıldığı için önce akıllarını ve vicdanlarını kullanmayı öğrenmeleri gerekir. Bunu öğrendiklerinde güncel
olayları doğru değerlendireceklerdir. Bence asıl gündemimiz bu olmalı.
Biraz da güncelden bahsederek konuyu
kapatalım. Bir twitter kullanıcısının bilgisini verdiğinizde, o kullanıcının en sık nerelerde bulunduğunu google map üzerinde
gösteren, yada bir tweet hesabına hangi
saatlerde evden girildiğini veren servisler
var. Örneğin bir program mârifeti ile 10
yıla kadar bir geçmişi, yeterli fotoğrafları,
özgeçmişi, paylaşımları olan farklı farklı karakterler twitterda oluşturulabiliyor.
Günümüzde bir insan, bu servislerden ve
kullanım amaçlarından habersizse medyanın piyonu olarak kullanıldığının farkına
varması mümkün değildir. Gezi parkı olaylarında bir gecede 24 milyon tweet atıldığı biliniyor, bunun adı tweeter meydan
muharebesidir. Sosyal medya ajanslarının
gezi olayları öncesinde “çok takipçili hesaplar satın alınacaktır” şeklinde e-mail’ler
yazdığı da biliniyor. Unutmayalım ki bunlar sadece bizim bildiklerimiz. Farklı kurumların kullandığı muhakkak daha farklı
uygulamalar şuan kullanılmaktadır. Sosyal argümanlar bu kadar hızlı değişirken,
güncelden kopuk bir birey medyanın her
türlü manipülasyonuna açıktır. Bir insanın
zeki olması başka bir şeydir, aklını kullanabilmesi başka bir şeydir. Şuan son derece
zeki olduğuna ve ülkesini çok sevdiğine
zerre kadar kuşku duymadığım gerek Kemalist gerekse mütedeyyin kesimden bir
çok insanın akıl tutulması yaşaması ve
âdeta kuklalaştırılmasının nedenlerinden
biri de budur.
Günceli sınıfa
taşıma
yöntemi ise
karşımızdaki
kitleye göre
değişir ancak
önemli olan
karşımızdakilerin,
bizlerin
karşılıksız bir
aktarımda
olduğumuza
inanmalarıdır
35
Öğretmenler: Anayasa’da
“Türkiye Vatandaşlığı” yazsın!
Türkiye genelinde öğretmenlere uyguladığımız anketten ilginç sonuçlar çıktı. Ankete katılan öğretmenlerin %70’i Anayasa’da
“Türkiye Vatandaşlığı” yazılmasını önerdi.
Öncü Eğitimciler Derneğimiz tarafından 1
Aralık 2013’te düzenlediğimiz “Milli Eğitimimiz ve Toplumsal Barış” temalı 5. Ulusal
Öğretmenim Sempozyumu’nda sunulmak
amacıyla Türkiye genelinde öğretmenlere
yönelik “Toplumsal Barışa Doğru: Kürt Sorunu ve Çözüm Süreci” başlıklı bir anket
uyguladık.
Ankette Kürt sorunu ve çözüm sürecinin
siyasi, ekonomik, sosyal ve eğitimsel boyutuna ilişkin 11 soru yer aldı.
Katılımcıların %66’sı üniter devlet yapısından yana görüş belirtirken %54’ü devletin resmi dilinin Türkçe olarak kalmasını,
%42’si ise devlet hizmetlerinin Türkçe ve
Kürtçe sunulmasını istiyor.
yana.
şünüyor.
Çözüm sürecinin başarıya ulaşması için bir
genel af ilan edilmesine nasıl bakarsınız
sorusuna öğretmenlerin %57’si öldürme
ve şiddet suçuna karışmamış olanlar için
genel af ilan edilmesini uygun buluyor.
Cinsiyetiniz?
Çözüm sürecinde eğitimin yeniden yapılanmasına yönelik sorulara verilen cevaplar da öğretmenlerin eğitim sistemimizde
yapısal dönüşüme sıcak bakıyor. Katılımcıların %40’ı eğitim içeriklerinin merkezi
olarak belirlenmesini isterken %43’ü bölgesel farklılıkların içeriğe yansıtılmasını
bekliyor.
Meslekî Kıdeminiz?
Öğretmenlerin %50’si Kürtçenin şu anda
olduğu gibi seçmeli ders olarak okutulmasını, %45’i eğitim yönetiminin bölge bazlı
olmasını %41’i ise finansmanının merkezi
bütçeden sağlanmasını öneriyor.
Ankete katılanların %70’i hazırlanmakta
olan Anayasa’da “Türkiye Vatandaşlığı”
ifadesinin yer alması gerektiğine inanıyor.
Öğretmenlerin %52’si öğretmen ve yönetici atamalarında merkezden atama yönteminin devam etmesi gerektiğini düşünüyor.
Öğretmenlerin çözüm sürecinin ekonomik
boyutuna ilişkin görüşleri de ilginç bulgular sunuyor. Katılımcıların %74’ü bölgesel
kalkınmışlık farkının giderilmesi için devlet
destekli özel girişimin tercih edilmesinden
Son olarak eğitim sisteminin asıl sorununun ne olduğuna ilişkin soruya sırasıyla yapılanma (%25), içerik, (%21), alt yapı (%21)
ve sosyal ortamlar (%19) cevabını verirken
en az güvenlik sorunu (%14) olduğunu dü-
366
Erkek
Kadın
226
34
%87
%13
1-5 yıl
35
%13
6-10 yıl
41
%16
11-20 yıl
107
%41
21 yıl +
78
%30
1- Bana göre Türkiye için ideal siyasi yapılanma tarzı;
Üniter devlet yapısıdır.
165
%66
Federal devlet yapısıdır. 59
%24
Özerk bölgelerin olduğu bir devlet yapılan- 27
masıdır.
%11
2- Bana göre yeni anayasada vatandaşlık
tanımı;
Yürürlükteki Anayasa’da
olduğu gibi Türk olarak
kalmalıdır.
50
%20
Kürt ve diğer etnik kökenlerin de tanındığı bir
yeni tanım getirilmelidir.
26
%10
Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığı olarak ifade
edilmelidir.
178
%70
3- Bana göre Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi dili;
Türkçe olmalıdır.
139
Türkçe ve Kürtçe birlikte
10
kullanılmalıdır.
Türkçe olmalı ancak
devlet
hizmetlerinde
107
diğer diller de tanınmalıdır.
%54
%4
6- Bana göre eğitim içeriği;
Şu anda olduğu gibi
merkezi yönetim tara- 103
fından belirlenmelidir.
%40
Bölgeler tarafından bölgesel farklılıklara göre 109
düzenlenmelidir.
%43
Okul bazlı düzenlenme43
lidir
%17
%11
Liberal kalkınma modeli
39
uygulanmalıdır.
%15
Devlet destekli özel girişim modeli uygulanma- 187
lıdır.
%74
5- Bana göre sürecin başarıya ulaşması
amacıyla;
%6
%57
Şu anda olduğu gibi
merkezi yönetim tara- 104
fından sağlanmalıdır.
%41
Bölge bazlı finans mo97
deline geçilmelidir.
%38
Okul bazlı finans modeline geçilmeli ve veli 51
katılımı artırılmalıdır.
%20
10- Bana göre il-ilçe ve okul yöneticileri ile
7- Bana göre Kürtçe;
Devletçi kalkınma mo27
deli uygulanmalıdır.
Öldürme ve şiddet suçuna karışmamış olan146
ları kapsayan bir af ilan
edilmelidir.
%38
%42
4- Bana göre Türkiye’nin bölgesel kalkınmışlık farkının giderilmesi için;
Terör suçlarından tutuklu ve hükümlülerin
tamamını kapsayan bir 15
genel af ilan edilmelidir.
Herhangi bir şekilde af
söz konusu olmamalı- 97
dır.
Şu anda olduğu gibi bir
seçmeli ders olarak açı- 126
labilmelidir.
%50
Yabancı dil statüsüne
alınmalı ve tercih eden50
lere okullarda ikinci dil
olarak öğretilebilmelidir.
%20
Eğitim öğretim yapan
okullar açılmalı ve açıl- 74
masına izin verilmelidir.
%30
öğretmenler;
Şu anda olduğu gibi
merkezi yönetim tarafından belirlenmeli ve 129
rotasyon devam etmelidir.
%52
Bölge merkezli olmalı ve
bölge yönetimleri tara- 47
fından belirlenmelidir.
%19
İl-ilçe yöneticileri merkezi, okul yöneticileri
72
bölgesel, öğretmen seçimi okul bazlı olmalıdır.
%29
11- Bana göre eğitim ile ilgili sorunların çözümünde öncelikli olarak;
8- Bana göre eğitim hizmetleri;
Müfredat gözden geçi173
rilmelidir.
%21
Şu anda olduğu gibi
merkeziyetçi yapı ile yö- 84
netilmelidir.
%33
Eğitim sisteminin yapılanması gözden geçiril- 212
melidir.
%25
Ağırlıklı olarak bölge
114
bazlı yönetilmelidir.
%45
Altyapı sorunları çözül173
melidir.
%21
Okul merkezli yönetim
55
yapısına geçilmelidir.
%22
Güvenlik sorunu çözül116
melidir.
%14
Sosyal ortamlar iyileşti161
rilmelidir.
%19
9- Bana göre eğitim hizmetlerinin finansı;
37
KUTUPLAŞMADAN KUCAKLAŞMAYA
İnsan ihtiyacı olan bir varlıktır. Yiyecek, giyinme, barınma, bilgi, sağlık hizmeti gibi ihtiyaçlarının yanında kendisini koruyup kollayacak,
gücüne güç, bilgisine bilgi katacak bir insana
yahut insan topluluğuna da ihtiyaç duyar.
İnsanlar farklı farklı yaratılmışlardır. Bu tabii
farklılıklar nedeniyle her birey sahip olduğu fikirleri doğrultusunda bir kimlik oluşturur. Fakat
oluşturduğu kimliği tek başına koruyacak güçte
değildir. Bu nedenle kimliğine uygun bireylerin
bulunduğu bir kümeye ihtiyaç duyar.
Betül türkeş
Öğrenci / ADANA
“İdeolojiler, izmler
üzerimize
giydirilen deli
gömlekleridir.”
diyor Cemil Meriç.
Elimizi, kolumuzu
bağlayan, bizi biz
olmaktan çıkarıp
ezberden birkaç
ifade ile beynimize
empoze edilmeye
çalışılan ideoloji
bir bataklıktır.
388
Yalnızlıktan çekinen ve korkan insanın bu fıtri
arzusu onu bireyler topluluğu bulmaya iter ve
böylece kendisini, aylarca belki de yıllarca sürecek bir arayış içinde bulur.
Neticede kimliğine uygun bir küme bulup arada yerini alır. Bu insanlar arasında bir kaynaşma vuku bulur. Böylece çeşitli gruplar oluşmuş
olur. Farklılıkların olması neticesinde de oluşan
bu gruplardan her biri kendi ekseni etrafında
bir kutup oluşturur.
Bu kutuplaşmada fikirler tartışılır, yeni düşünceler üretilir, kimlikten eklentiler veya çıkarmalar yapılarak yeni kimlikler oluşturulur. Kümeleşen gruplar arasında kutuplaşma meydana
gelir. Fakat bu kutuplaşma fikir, düşünce, nesnelerin birbirinden farklı olması anlamında bir
kutuplaşmadır. Fikir çatışmalarına neden olabilecek saplantılı bir ideoloji değildir.
“İdeolojiler, izmler üzerimize giydirilen deli
gömlekleridir.” diyor Cemil Meriç. Elimizi, kolumuzu bağlayan, bizi biz olmaktan çıkarıp
ezberden birkaç ifade ile beynimize empoze
edilmeye çalışılan ideoloji bir bataklıktır. Bu tür
unsurlar aynı dünyayı, aynı güneşi, ayı paylaşan
insanlar için umulmaz bir maskedir. Bu nedenle ayrılıkların ideoloji yanlışını doğurmasına izin
verilmemelidir.
“Ayrılık hissi nasıl girdi sizin beyninize?
Fikri kavmiyyeti şeytan mı sokan zihninize?”
diyen İstiklal şairimiz Mehmet Akif cahiliye ile
tarihe gömdüğümüz asabiyet anlayışını beynimize nakşedenin ancak şeytan olabileceğini
söylemiş bizlere. Oysa biz Müslümanlar Allah’ın
elçisi Muhammed Mustafa(sav)’dan birlikteliği
öğrendik. Hepimiz Adem’den doğmaydık. Yine
asırlar önce ilk evrensel insan hakları bildirisi
‘Veda Hutbesi’ ile kimsenin kimseye üstün olmadığını öğrendik o sevgiliden. O halde zihnimizdeki farklılıkların kalbimizdeki kardeşlik
duygusunu geçmesine izin vermemek gerekmektedir.
Kardeşçe yaşamalıyız. Birini ötekileştirdiğimiz
zaman aslında bizim de ‘Öteki’ konumuna
düştüğümüzü unutmamalıyız. Aynı gökyüzünü
paylaşan kocaman bir milletiz. Ve bu gök kubbe hepimizin.
Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez;
Topluca vurdukça yürekler, onu top sindiremez.
Bir millette ayrılık olmazsa, düşman da olmaz.
Büyük medeniyetler kuran devletlere baktığımızda bu birliktelik politikasını çok iyi uyguladıklarını görmekteyiz. Her devlet için iyi bir
‘ayakta kalma’ politikasıdır birliktelik. Bizler, harikulade medeniyetlerin incisi olan Osmanlı’nın
torunları olarak bu politikayı hakkıyla ifa etmeli, kutuplaşma nifakından kurtulup, farklılıklarımızı zenginliklerimiz bilerek kucaklaşmalı ve
Bediüzzaman hazretlerinin sunduğu reçete ile
dostlarımıza karşı mürüvvetkarane muaşeret,
düşmanlarımıza karşı ise sulhkarane muameleyle iki dünyamızı felaha çıkarmalıyız.
H a z a n Ç i ç ek l e r i
Yaz mıydı?
Belki de sonbahar…
Evet, güzde gelmiştiniz.
Hazan dolu bir mevsimde
Sararıp solan yürekler vardı.
Gözler bakardı gökyüzüne
Bir el beklercesine…
Üşümüştü ellerimiz öğretmenim,
Hayır, belki de yüreklerimizdi üşüyen.
Yağan her yağmur tanesi
Gönlümüzden kopan fırtınalarla
Hüznümüze katılan bir gölgeydi.
Kimsesiz çocuklar gibi
Suyun kaybettiği kum taneleriydik.
Ve bir gün
Yaralı gönlümüze merhem olan
Alışılmadık bir ses duyuldu kapıdan,
Yabancı; ama bir o kadar da sıcak…
Yağmur bulutları uzaklaştı koşarak.
Ürkek yüreklerimiz çarpıyordu heyecandan
İşte ilkbaharın geldiği o an…
Hayatımızın melodisi değişmeye başlamış,
Çiçekler gibi yeşermişti tüm solgun notalar.
Birlikte kazandığımız bütün değerler
İçimizde sonsuz sevgiyle çağlar.
Yıllar silse de tozlu geçmişleri
Ben hala anılarımda saklarım sizi
Ve her sınıfa girişimde hatırlarım
Bütün dinlediğimiz melodileri.
Şimdi ben de bir öğretmenim
Ellerini ısıtmak için tüm çiçeklerin.
Kalbimde sevginin sıcaklığıyla
Yolunuzdan gidiyorum öğretmenim…
Ezgi ATEŞ
39
ÖNCÜ EĞİTİM AKADEMİSİ
KURBAN KARDEŞLİĞİ II GEZİSİ
12-20 Ekim 2013
Tematik gezilerin öncüsü olan derneğimizin yurt dışı gezilerinin
altıncısı olan “Kurban Kardeşliği II” gezisi gerçekleştirdi. Geziye
on sekizi Türkiye’den, biri de Sırbistan’dan olmak üzere toplam
on dokuz eğitimci katıldı. Gezi çerçevesinde Sırbistan’ın Preşova
vadisinde Buyonovaç ili ve köylerinde yaşayan ihtiyaç sahiplerine 35
hisse Kurban dağıtıldı.
ÖNCÜ EĞİTİM SOHBETLERİ
Ülkemizin ve insanlığın en önemli meselesi olarak gördüğümüz
“Eğitim”, ilgilileri ve üzerinde düşünenleriyle tartışıldı.
Entelektüel bir beyin fırtınası şeklinde planlanan “Öncü
Eğitim Sohbetleri” Muhammet YILMAZ’ın yöneticiliğinde
gerçekleştirildi.
13 Kasım 2013’ten 8 Ocak 2014’e kadar Her Çarşamba
19.30’da
Öncü Eğitim Sohbetleri’nin ilki gerçekleştirildi.
Muhammet YILMAZ yöneticiliğinde her hafta Çarşamba günü
saat 19.30’da yapılması planlanan Eğitim Sohbetleri’nin ilki
gerçekleşti.
Sohbet, derneğimiz yönetim kurulu başkanı Gökhan
Erenoğlu’nun bu tür bir çalışmaya neden ihtiyaç olduğunu
açıklamasıyla başladı. Eğitimcilerin fikirlerini samimiyetle ifade
40
edebilecekleri ortamları hazırlamanın derneğin önemli bir
çalışma alanı olduğunu söyleyen Erenoğlu, bu konuda birçok
çalışma yaptıklarını ve her zaman eğitimcilerin fikir, öneri ve
projelerine açık olduklarını belirtti.
Tartışma konusu “İnsan ve Eğitim” olan sohbette medeniyetler
ile ilgili bilgi veren Muhammet Yılmaz, kendimize özgü
medeniyet inşasının önemine vurgu yaptı. Katılımcıların fikirliyle
oluşturulan beyin fırtınasında Medeniyet İnşası ve İyi İnsan
temaları masaya yatırıldı.
Muhammet Yılmaz’ın belirlediği diğer tartışma konuları
katılımcılar ile paylaşıldı. Onların fikirleri de alınarak değişik
ana ve alt başlıklar ile önümüzdeki haftalarda konuşulabilecek
konular belirlendi.
Sohbet öğretmenlerimizin ileriye dönük istek, fikir ve önerileri
alınarak son buldu.
Öncü Eğitimciler olarak öğretmenlere yönelik geliştirdiğimiz
hizmetlerden biri de materyal üretimi ve paylaşımıdır. Bu
amaçla kurmuş olduğumuz www.materyal.org.tr sitemizde 44
farklı branşta 4882 adet eğitim materyali bulunmaktadır..
Eğitim Akademisi öğrencilerimizin Muhammet YILMAZ
danışmanlığında oluşturdukları “Materyal Geliştirme Atölyesi”
ilk meyvelerini verdi. Değerler Eğitimi alanlarında geliştirilen
20 adet pano nesnesi sitemizde yayınlandı.
Siz de ürettiğiniz eğitim etkinliklerini, sınıf içi öğretme
süreçlerini ve tüm öğrenme nesneleri ile geliştirdiğiniz
materyalleri, yazılılar ve benzeri öğretmenler tarafından
ihtiyaç duyulan belgeleri sitemizden yayınlayabilirsiniz.
Materyal sitemiz
hizmetindedir.
ücretsiz
olarak
öğretmenlerimizin
Materyalleri indirmek için lütfen sitemizi ziyaret ediniz:
www.materyal.org.tr
EĞİTİCİ OYUNLAR ATÖLYESİ
9 Kasım 2013 – 15 Aralık 2013
“Kart oyunları, kelime oyunları, drama oyunları, top oyunları”
başlıklarında 30 farklı oyun oynanarak yapılan ilk bölümdeki
semineri, drama ve oyun alanlarında çalışmalar yapan Uzman
Eğitimci Erdem ÇAKI gerçekleştirdi. Sunum kapsamında
dersin ve konunun hangi aşamasında, kaç kişilik sınıflarda,
hangi malzemelerle oynanacağını, nasıl geliştirileceğinin de
bilgisi paylaşıldı. II. bölümde ise katılımcı öğretmenler bazı
oyunları kendi derslerine uyarlayarak yeni oyunlar üretti.
Grup çalışmalarının sunumları ile program sona erdi.
TOPLUMSAL BARIŞ ANCAK EĞİTİMLE MÜMKÜN SEMPOZYUM
1 Aralık 2013
Öğretmenlerin en büyük buluşma platformlarından biri haline
gelen Öğretmenim Sempozyumu’nun bu yılki teması: Toplumsal
Barış.
ortamları oluşturmak ve desteklemek; yeni eğitimcilerin daha
nitelikli olması için çalışmak, bu yolla ülkemizde ve yeryüzünde
“iyi insan”ların ortaya çıkmasına katkı sağlamaktır.
Öncü Eğitimciler Derneği tarafından Üsküdar Bağlarbaşı Kültür
Merkezinde düzenlenen “Milli Eğitim ve Toplumsal Barış”
temalı sempozyumun açılışına İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü
Dr. Muammer Yıldız, Üsküdar İlçe Milli Eğitim Müdürü İlyas
Tekin, Osman Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof.
Dr. Selahattin Turan, Medeniyet Üniversitesi Rektör Yardımcısı
Prof. Dr. Gülfettin Çelik, akademisyenler, eğitimciler ve çok
sayıda öğretmen katıldı.
Öncü Eğitimciler gücünü üyelerinden alan, faaliyetlerini kendi
ürettikleriyle ortaya çıkaran, satın alınamayan en değerli varlığın
ihlâs ve samimiyetle ortaya çıkan hizmetler olduğunun bilinciyle
hareket eden, varlığı için başka hiçbir sebebe ihtiyaç duymayan
bir oluşumdur.”.
Sempozyumun açılış konuşmasını yapan Öncü Eğitimciler
Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Gökhan Erenoğlu şunları
söyledi;
“Beşincisi düzenlenen, öğretmene değer veren, öğretmen
çalışmalarını önemseyen bu çalışmayı ve Öncü Eğitimcileri
kutluyorum. Aslında eğitimin temel amacı toplumun çimentosu
olması ve toplumdaki temel barışı temin etmesidir. Eğitimin var
olan barışı kalıcı takviye etmesi, barış halinin sürdürülebilir olması
ve yaygınlaştırılması noktasında hedefleri bulunmaktadır.”.
“Öncü eğitimciler olarak amacımız: Öğretmen ve eğitimcilerin
mesleki, kişisel ve sosyal gelişimini sağlayacak imkân ve
ÖNCÜ EĞİTİM AKADEMİSİ
Değerler Eğitimi Pano Nesneleri
Materyal Sitemizde Yayınlandı.
İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Dr. Muammer Yıldız açılış
konuşmasında şunları söyledi;
41
ÖNCÜ EĞİTİM AKADEMİSİ
Üsküdar İlçe Milli
Müdürü İlyas Tekin;
Eğitim
“Sivil toplumun öne çıktığı bu
yeni yüzyılda Öncü Eğitimciler
gibi bir sivil toplum kuruluşunun
öğretmeni
merkeze
alan
çalışmalar yapmasını takdirle
izliyoruz. Sağlıklı bir neslin
yetişmesi için iyi bir eğitime,
iyi bir eğitim için de nitelikli
öğretmene ihtiyaç vardır.”
Kosova’dan
sempozyuma
katılan İstiklal Şairimiz Mehmet
Akif Ersoy’un yakın akrabası İsa
Mulaj ise açılış konferansında
Kosova’daki eğitim sistemi ve tarihe
bakış konusunda Kosova ve Arnavutluk
devletlerinin yaklaşımlarını anlattı. İsa
Mulaj şunları söyledi;
“Dünyanın birçok yerindeki bilim
adamları Mehmet Akif ile ilgili birçok
bilgiye sahip iken ailesi olarak biz, Kosova
ve Arnavutluk’taki eğitim kurumları onu
bilmiyorduk. Gerçek şu ki Türkiye için
İstiklal Marşı’nı yazmadan önce Mehmet
Akif benim deyimimle Arnavutlar
için paha biçilmez bir değere sahip
geçmiş, bugün ve gelecek ile ilgili açık
dersler veren milli marşlar yazmıştır.
Arnavut tarih ve edebiyatı kasıtlı ya da
cehaletten kaynaklanarak neredeyse
hepsinden, hem çalışmalarından hem de
yazılarından kaçındı. Ne yazık ki Mehmet
Akif’in şiirlerindeki Arnavut kimliğinin
derinlemesine ve kapsamlı sunumu
ve mantalitesi Arnavutların mili eğitim
kurumlarınca işlenmedi. Hatta herhangi
bir yerde bir kişilik olarak dahi kendisine
değinilmedi.
Bugün Kosovalı tarihçiler Miloş Obiliç’i
kahramanlaştırmaya,
Sırplardan
çift
42
başlı siyah kartalı, Kalküta’dan Rahibe
Teresa’yı çalmaya devam etmekteler.
Arnavutluk’takiler
Romanyalılardan
aldıkları müzik ile milli marşlarını
çalmaktalar. Böylece başka milletlerin
tarihini ve kimliklerini edinmekteler de
en büyük Arnavut Mehmet Akif hakkında
sessiz kalmaktalar.”.
Yrd. Doç. Dr. İbrahim Hakan Karataş da
“Toplumsal Barış Sürecine Öğretmen
Gözüyle Bakmak” başlıklı konuşmasında
“toplumsal barış sürecinde öğretmenlerin
yapması gereken öncelikli işin güncel
politik tartışmaların dışında kalarak sınıf
içi sorumluluklarını evrensel değerler
çerçevesinde yerine getirmeye daha fazla
özen göstermeleri” olduğunu vurguladı.
Konuşmasında
bölgesel
eşitsizlikleri
istatistikler eşliğinde sunan Dr. Karataş
“Ortada bir sosyal adaletsizlik sorunu ve
paylaşım eşitsizliği olduğunu görmezden
gelemeyiz.” dedi.
Yrd. Doç. İbrahim Hakan Karataş’ın
yönettiği, Prof. Dr. Selahattin Turan,
Prof. Dr. Gülfettin Çelik ve İsa MULAJ’ın
katıldığı sempozyumun öğleden önceki
panelinde
konuşan
akademisyenler
eğitimin güncel sorunlarını, çözüm
süreci ve dershaneler konusundaki
görüşlerini paylaştılar. Panelistler özetle;
Türkiye’de
dışlandıklarını,
ihmal
edildiklerini, mağdur edildiklerini, bazı
imkânlardan mahrum bırakıldıklarını
ileri süren vatandaşlarımıza kucaklayıcı
bir anlayışla yaklaşılmalı. Ancak batıdan
bize aktarılan kavramlarla bazı konuları
yanlış tartışıyoruz. Yeniden bir çatışma
dönemine girmeden önce başlayan
çözüm sürecinin başarılı olması gerekir.
Bunun için eğitimcilere büyük görev
düşmektedir.
Nitelik yerine nicelik öne çıktı.
Öğrencilerin başarıları test sınavlarından
elde ettiği sonuç ile değerlendirilmekte.
Açılış amacı iyi insan yerine başarılı
öğrenci yetiştirmeyi hedeflediği için
Nurettin Topçu fen liselerinin açılışına
karşı çıkmıştır. Eğitim yerine maarif
anlayışı ile hareket edilmeli, kalkınma
sadece
maddi
kalkınma
olarak
anlaşılmamalı, kamuoyunda tartışılan
dershane tartışmasının da bu çerçevede
ele alınmasının daha doğru olacağı ifade
edildi.
Sempozyuma Suudi Arabistan’dan katılan
sosyal barış uzmanı Dr. Abdulrahman
Almuhrij ara konferanstaki konuşmasında
farklılıkların esasında zenginliğin kaynağı
olduğunu beyan ederek sözlerini şöyle
sürdürdü;
“İhtilaf doğanın kanunudur. Allah’ın ibret
ve öğüt alınması ve yarattıkları üzerinde
tefekkür ve tedebbür edilmesi için kulları
üzerinde yürüttüğü bir yasadır. Bunun için
eğitim alanında çalışanların ihtilafın edebi
üzerinde yoğunlaşması gerekmektedir.”.
V. Ulusal Öğretmenim Sempozyumu
Öncü Eğitimciler Derneği danışmanı
M. Cüneyt ANCIN’ın değerlendirme
ve kapanış bölümünde, sempozyumda
sunulan bildirilerin kısa süre içerisinde
www.oncuegitimciler.org.tr adresinden
video görüntü ve tam metinler
olarak yayınlanacağını ifade ederek
sempozyum sonuç bildirgesini okudu.
Sertifika töreninin ardından sempozyum
sona erdi.
Sempozyum Tanıtım ideosu için: http://
www.oncuegitimciler.org .tr/sayfa.
php?id=120
Sonuç
Bildirisi
İçin:
http://
w w w. o n c u e g i t i m c i l e r. o r g . t r /
uploads/1386037018-v._sempozyum_
sonuc_bildirisi.docx
ÖNCÜ EĞİTİM SEMİNERLERİ
GEBZE OKUL ÖNCESİ SEMİNERİ
21 Aralık 2013 Cumartesi
ÖNCÜ EĞİTİM YURTDIŞI
SEMİNERLERİ
BALKAN ÖĞRETMENLERİ
EĞİTİM ve KÜLTÜR PROGRAMI
9 -12 Ocak 2014, İstanbul
Seminer
Eğitimcinin Öz
Değerleri
Gökhan ERENOĞLU
Atölye
Etkinlik Örnekleri İle Okul
Öncesi Dönem Çocuğunun
Özellikleri
Didem BAYINDIR
İyi İnsanı ortaya çıkarmak amacıyla yola çıkan Öncü
Eğitimciler, Gebze’de okul öncesi öğretmenleriyle buluştu.
ÖNCÜ EĞİTİM AKADEMİSİ
Sempozyumun öğleden sonraki paralel
oturumlarında Türkiye’nin her yerinden
katılan öğretmenler tarafından 38 bildiri
sunuldu. Bine yakın katılımcı öğretmen
tarafından ilgiyle izlenen sempozyumun
her bir oturumu renkli paylaşımlara ve
müzakerelere sahne oldu.
Balkanların öncü öğretmenleri İstanbul’da!
Öncü Eğitimciler 9-12 Ocak 2014 tarihleri arasında
Sırbistan’dan ve Makedonya’dan 24 öğretmene
dört günlük bir eğitim programı düzenledi. Katılımcı
öğretmenler ülkelerindeki eğitim sistemleri ile
Türkiye’deki eğitim sistemini karşılaştırarak ve aradaki
farkları raporladı. Balkanlı meslektaşlarımıza dört gün
boyunca alanında uzman öğretmenler tarafından bir
dizi seminerler verildi. Seminer programlarının yanı
sıra kültürel mirasımızı tanımaları amacıyla İstanbul’u
gezmeleri ve çeşitli STK’larla görüşmeleri sağlandı.
43
ÖNCÜ EĞİTİM AKADEMİSİ
Etkili Sınıf Yönetimi
Seminer ve Atölye Çalışması
28 Aralık 2013 C.tesi - 11 Ocak 2014 C.tesi
Muhammet YILMAZ
I. Hafta
II. Hafta
Sınıf Yönetiminin Kapsamı
ve Unsurları
Sınıf Yönetiminde
Sorunlar ve Çözüm
Önerileri
28 Aralık 2013 Cumartesi
11 Ocak 2014 Cumartesi
14.00-15.30 / 15.4516.45
14.00-15.30 / 15.4516.45
Geliştirmiş olduğu öğrenme nesneleri, kavram haritaları ve
Türkiye genelinde öğretmenlere vermiş olduğu seminerlerle
eğitim camiasının yakından tanıdığı bir isim olan Muhammet
YILMAZ 28 Aralık ve 11 Ocak tarihlerinde derneğimizde
öğretmenlerle buluştu.
Öğretmenlerin en çok desteğe ihtiyaç duydukları alan olan
Sınıf Yönetimi merkezli yapılacak olan seminer ve atölye
çalışmalarında amacımız öğretmenin etkililiğini arttırmak ve
onu başarılı kılmaktır.
ÖNCÜ EĞİTİM KONFERANSLARI MEDRESE KONFERANSI
Medreseler; Ülkemizde asırlar boyunca İslam’a,
İslamî ilimlere, bulunduğu coğrafyanın insanlarına
sosyal, ahlakî ve kültürel alanlarda gönüllülük
esasına dayalı olarak hizmet veren kurumlardır.
44
18 Ocak 2014
Medrese eğitim sistemini bugünkü eğitim anlayışıyla
karşılaştırıp hem medreselerdeki din eğitimine hem
de diğer kurumlardaki din eğitimi sistemine katkı
sağlanacağı umulmaktadır.
17 Mayıs 2014
Eğitici Oyunlar Atölyesi Çekmeköy Çınar
Koleji Kampüsü ‘nde gerçekleştirildi.
Organizasyona
Türkiye’nin
farklı
yerlerinden
250
eğitimci
katıldı.
Katılımcılar
arasında
akademisyen,
eğitimci, öğretmen ve öğretmen adayları
mevcuttu. Sadece program için Bolu
‘dan, Tekirdağ ‘dan, Manisa ‘dan ve
çevre illerden gelen misafirler olduğu
gibi Eskişehir Osmangazi Üniversitesi
Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenliği
bölüm
öğrencileri
de
mevcuttu.
Üniversite öğrencilerinin de yoğun ilgi
gösterdiği program Türkiye ‘de ilk defa
öğretmenler tarafından uygulama ağırlıklı
olarak gerçekleştirildi.
Eğitim ve oyun ilişkisinin masaya yatırıldığı
programda tarihsel sürecinden kutu
oyunlarına, din eğitiminde kullanımından
bahçede oynanabilecek oyunlara, drama
sürecindeki
etkisinden
kazanımlara
ulaşmadaki faydalarına kadar pek çok
farklı açıdan ele alındı.
Programın 1.oturumunda ‘Oynuyorum,
Öyleyse varım’ , ‘Sanal Sınıf ile Her
Yerde Eğitici Oyunlar’ ,
‘ Kutu ve
Kart Oyunları ‘ adlı üç bildiri sunuldu. 2.
bölümde de ‘DKAB Dersi Ortaokul İbadet
Alanıyla İlgili Eğitici Oyunlar’, ‘Eğlenceli
Matematik’, ‘ Kolektif Şiir Çalışması Ve
Kes Yapıştır Şiir Çalışması Örnekleriyle
Edebiyat Dersinde Oyun’ adlı üç bildirisi
sunuldu.
Program aralarında katılımcılara yemek
ve çeşitli ikramlar Çekmeköy Çınar Koleji
tarafından sağlandı. Bu tür yenilikçi
çalışmalara olan desteğini de ifade
eden Kurum Müdürü Murat DURMUŞ,
Çekmeköy’de özel okulculuğa yeni
soluklar getirmeye devam edecek gibi
görünüyor.
Öğleden sonra Çekmeköy Çınar Koleji
sınıflarında Zeka Oyunları, Yaratıcı Drama
dersi oyunları, Din Kültürü ve Ahlak
Bilgisi Oyun Örnekleri, Bahçe Oyunları,
Arapça Dersinde Oyun örnekleri,
Kelime Oyunları, Matematik Oyunları
uygulamalarının olduğu atölye çalışmaları
yapıldı. Gönüllü öğretmenlerin gönüllü
katılımcı öğretmenlerle gerçekleştirdiği
atölye çalışmalarına olan yoğun ilgi gün
sonu değerlendirme konuşmalarına da
yansıdı. Atölye çalışmalarının ardından
konuşmacılara ve katılımcılara sertifikaları
dağıtılarak programa son verildi.
Öncü Eğitimciler Derneği Başkan
yardımcısı Erdem ÇAKI “Eğitim oyunsuz
olmaz” diyerek gelecek yıl Eğitici Oyunlar
Atölyelerinin artarak ve çeşitlenerek
devam edeceğinin de müjdesini verdi.
Öncü Eğitimciler Yönetim Kurulu Başkanı
Gökhan
ERENOĞLU
katılımcılara
derneğin
amaçları
ve
faaliyetleri
hakkında bilgiler verdi. Eğitimcilerin
toplumsal barış konusunda inisiyatif
alması gerektiğini ifade eden ERENOĞLU
“yıllardır planladığımız Uluslararası Öncü
Öğretmenler Zirvesinin birincisi 23 - 26
Haziran tarihlerinde “Eğitim’le Barış”
temasıyla Türkiye ve çevresinde bulunan
on iki ülkeden eğitimcilerin katılımıyla
İstanbul’da gerçekleştirilecektir” dedi.
Eğitici oyunlar zirvesi değerlendirme
konuşmaları ve sertifika takdiminin
ardından sona erdi.
ÖNCÜ EĞİTİM AKADEMİSİ
Eğitim oyunsuz olmaz diyerek yola çıktık
45
45
Öncü Eğiticimler “Asım’ın Nesli”
Balkan Gezisi Gerçekleştirildi.
Gönüllü öğretmen ve öğrencilerden oluşan 45 kişilik
grubumuz ile Mayıs ayının dört güzel gününü Balkanlarda
geçirdik.
İlkbaharın gelmesi ile yine Balkan yollarına düştük. Gezimizin ana teması isminden de belli olduğu üzere Milli Şairimiz
Mehmet Akif Ersoy’u merkeze alarak
Balkanları gezmek, oradaki kardeşlerimize sarılmaktı.
Gezimize Bulgaristan’dan başladık. Kosova ve Makedonya’yı ziyaret ederek Yunanistan’da gezimizi
tamamladık. Dört güne dört ülke ve
onun üzerinde şehir sığdırdık. İlk durağımız Bulgaristan’ın başkenti Sofya oldu.
Sofya’da ömrünü ilme adamış Dr. İsmail
Cambazov Hocamız bize mihmandarlık ettiler. Sofya’nın ardından güzel insanların ülkesi Kosova’ya hareket ettik.
Kosova’da yetim kardeşlerimize faaliyet
vermek üzere çalışan Kula Yetima’yı ziyaret ettik. İkinci gün Kosova’nın kültür
başkenti Prizreni gezerek Prekez’e geç-
46
46
tik. Kosova’nın hatta balkanların bugünkü sınırlarının çizilmesinde etkisi büyük
olan Adem Yaşari’nin evini ziyaret ettik.
Daha sonra Mehmet Akif’in babasının
doğup büyüğü Şusitsa köyüne geçtik.
Orada bizleri Akif’in akrabaları karşıladı.
Akif’i anıp yolumuza devam ettik. Hüdavendigara uğrayıp dualarımızı ilettik.
Üçüncü gün Yahya Kemal’in memleketi Üsküp’ü gezdik ardından Balkanların
incisi Ohri’ye hareket ettik. Ohri’de geceleyip Selanik’i gezdikten sonra azınlıkların sıkıntılarını İskeçe’de Cemali İhtiyar
hocamızdan dinleyerek ülkemize geri
dönüş yaptık.
Sınırların inançlarımızı, dilimizi, kardeşliğimizi ayıramayacağını görüp bu
güzel memleketlere bir daha gideceğimiz tarihi düşünerek bir gezinin daha
sonuna geldik.
47
eğitim
haberleri
Seyfullah Köksal
Marmara Üniversitesi / İSTANBUL
26.03.2014
MEB inovatif kütüphaneler kurma
hazırlığı başlattı
Milli Eğitim Bakanlığı, öğrencilere kitap
okuma alışkanlığını kazandırmak için
eğlenceli bir projeye imza atıyor. MEB,
öğrencileri
zararlı
alışkanlıklarından
korumak
ve
zamanlarını
verimli
kullanmalarını sağlamak için inovatif
kütüphane
çalışması
başlattı.
Yenilikçi kütüphane modeli “kitaplar
koleksiyonu”ndan çok daha fazla içeriğe
sahip olacak. Okul kütüphaneleri,
ziyaretçilerini bir kitap arşivi olarak
değil, işlevsel bir yaşam merkezi olarak
ağırlayacak. Kütüphanelerde kitapların
yanı sıra bilgisayar oyunları, filmler ve
internet de olacak.
Öğrencilerin kişisel ve pedagojik özellikleri
dikkate alınarak tasarlanan ve her yaştan
öğrenciyi bilgilendiren, aynı zamanda
eğlendiren, okumaya ve yaratıcılığa teşvik
eden okul kütüphanelerinin kuruluşu
pilot olarak seçilen 46 ilde başlayacak.
48
48
Yeni
düzenlemede
okulların
en
geniş ve ferah mekânları kütüphane
olarak
seçilecek.
Z-kütüphane
(Zenginleştirilmiş
kütüphane)
ismi
verilecek alanlarda kesintisiz internet
erişimi olacak. Öğrencileri basılı, sesli
ve elektronik kitapları buluşturarak
alternatif okuma seçenekleri sunulacak.
Duvarlarda ise öğrencilerin çalışmalarını
sergileyebilecekleri alanlar yer alacak.
Çocukların, gelişimine uygun güncel
çocuk edebiyatı ürünlerine, oyuncaklara,
öğrenme oyunlarına, CD, DVD ve
bilgisayar
oyunlarına
ve
filmlere
kolayca erişebilecekleri güvenilir alanlar
olarak işlev görecek. Kütüphanede yer
minderleri, koltuk veya kanepe gibi rahat
oturulabilecek mobilyalar bulunacak.
05.02.2014
Hayat Boyu Öğrenme Programı
Yükselişte
Hayat boyu öğrenmeye katılım oranı,
2006 yılında 1.6 iken 2014’te 3.2’ye
çıktı. Avrupa Birliği ortalamasına göre
Türkiye sondan 7’nci sıraya yükseldi.
Milli Eğitim Bakanlığı Hayat Boyu
Öğrenme Genel Müdürü Mustafa Kemal
Biçerli, Eskişehir’de, yetişkin eğitimiyle
ilgili bilgi verdi. Biçerli, şöyle konuştu:
“Yeni iş ve mesleklere adapte olabilecek
daha demokratik vatandaşlık bilinci
gelişmiş, daha iyi kentli, sorgulayan,
düşünen, okuyan vatandaşlara ihtiyacımız
var. Mesleki yetişkin eğitimi de tam da bu
noktada bu işlemi görüyor. Türkiye’de
yetişkin eğitimine katılım oranında güzel
bir aşamadayız. Hayat boyu öğrenmeye
katılım oranı, 2006 yılında 1.6 iken
geldiğimiz noktada 3.2’ye yükseldik.
Bu, TÜİK’in (Türkiye İstatistik Kurumu)
aylık istatistiklerle ölçtüğü bir oran.
Avrupa Birliği ortalaması yüzde 9 olduğu
düşünülürse, AB ortalamasıyla olan
makasımız giderek daralıyor. Türkiye,
birkaç yıl öncesine kadar sondan üçüncü
ülke iken, sondan yedinci ülke haline
geldik.”.
09.02.2014
MEB sınavlar için genel müdürlük
kuruyor
Haziran ayında yapılan Seviye Belirleme
Sınavı (SBS), bazı öğrencilerin puanlarının
yanlış hesaplanması sebebiyle mahkeme
kararıyla iptal edilmişti. Aylar sonra gelen
karar yüzünden hedef tahtasına oturtulan
Milli Eğitim Bakanlığı, problemi kökten
çözmek için harekete geçti. Bakanlık,
tıpkı ÖSYM (Ölçme, Seçme ve Yerleştirme
Merkezi) gibi tek işi sınav yapmak olan
bir genel müdürlük kurmaya karar verdi.
Mevcut durumda FATİH Projesi gibi
büyük projeleri de yürüten MEB Yenilik
ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü
tarafından yapılan sınavlar, artık yeni
kurulacak olan Ölçme, Değerlendirme
ve Sınav Hizmetleri Genel Müdürlüğü
tarafından yapılacak.
MEB’in yapacak olduğu sınavlardan
bazıları
şöyle:
Temel
Eğitimden
Ortaöğretim Geçiş Sınavları (TEOG),
Motorlu Taşıtlar ve Sürücü Sınavı, Türkiye
Şeker Fabrikaları Genel Müdürlüğü
Görevde Yükselme Sınavı, Devlet
Demiryolları Genel Müdürlüğü Unvan
Değişikliği Sınavı, HSYK Personeline
Yönelik Görevde Yükselme Sınavı,
Diyanet İşleri Başkanlığı Yeterlik ve
Vaizlik Sınavı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı İş Yeri Hekimliği ve İş Güvenliği
Uzmanlığı Sınavı.
17.03.2014
35 personele ayda 451 bin TL
İktidarın en önemli projelerinden biri
olan FATİH Projesi’nde çalışan sözleşmeli
personelin maaşları dudak uçuklattı.
Bakanlık, proje kapsamında ‘danışmanlık
hizmeti’ aldığı TÜRKSAT’tan gönderilen
35 personele aylık 451 bin 681 bin
lira toplam maaş ödüyor. En yüksek
öğretmen maaşının 2 bin 750 TL olduğu
Milli Eğitim Bakanlığı’nın TÜRKSAT ile
yaptığı sözleşmede en yüksek maaşın 36
bin liraya çıkmasının dahi söz konusu
olduğu ortaya çıktı.
MEB, TÜRKSAT ile yaptığı sözleşmede
yüksek maliyetlere onay vermesi de
Bakanlık’ta büyük tepki çekti. Yapılan
sözleşmeler kapsamında, en yüksek
maaşın verilmesi öngörülen ‘Danışman’
ile en düşük maaşın verilmesi öngörülen
‘Bilişim Destek Uzmanı’nı da kapsayacak
şekilde 11 unvan altında personel
alımı yapıldı. 2011 yılında imzalanan
sözleşmede en düşük maaş 8 bin 500
lira, en yüksek tavan maaş ise 33 bin
lira olarak belirlendi. Sözleşmede en
tartışmalı madde ise ‘günlük danışmanlık
ücretinin bin 500 lira olabileceğine’ ilişkin
düzenleme oldu. Ayda 451 bin 681 lira
ücret ödenen 35 kişi arasında Z.Y., 18
bin 622 lira aylık ücret, bin 738 lira fazla
mesai olmak üzere Aralık 2013’te 20 bin
360 lira ücretle zirveye yerleşti. Listede
Z.Y. gibi maaşı 18 bin 622 olan üç isim
daha bulunuyor. Bu kişiler fazla mesai
yaparsa 36 bin lira aylık ücret alabilecek.
Lise mezununa 8 bin TL
Şartnamede ‘Bilişim Destek Uzmanı’
adıyla çalıştırılacak lise mezununun maaş
ise 8 bin 500 lira olarak belirlendi.
11.03.2014
4+4+4 sisteminin ilk yılında notlar
düştü, beslenme düzeni çöktü!
Eğitim Reformu Girişimi (ERG) ve
Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı (TEGV)
kamuoyunda 4+4+4 olarak bilinen
eğitim sisteminin ilk yılını değerlendiren
bir rapor hazırladı. Temel Eğitimin
Kademelendirilmesi Sürecinin İzlenmesi
başlıklı araştırmaya 33 ilde toplam bin
894 öğrencinin katılımı ile gerçekleştirildi.
Araştırma sonuçlarına göre yeni eğitim
sisteminde tam gün eğitim veren okul
sayısı azalırken ikili eğitim veren ilk ve
ortaokulların sayısı arttı. Araştırmanın
koordinatörlüğünü yapan Dr. Alper
Dinçer, ikili eğitimin öğrencilerin okula
olan aidiyetlerini azalttığını söyledi. İkili
eğitimin okul saatlerini de etkilediğini
belirten Dinçer, sabahçı öğrencilerin
okula 7.20’de girip 13.00’da çıktıklarını,
öğleci öğrencilerin de 13.00’te girip
18.00’de çıktıklarını anlattı. Dinçer, ders
saatleri çok erken başlayıp çok geç bittiği
için çocuklardaki kahvaltı yapma ve
öğle yemeği yeme oranının düştüğünü
belirtti. Koordinatör Batuhan Aydagül
ise Şanlıurfa’da sabah 6.00’da başlayan
okullar olduğunu belirterek bunun bir
standarta oturtulması gerektiğini söyledi.
Araştırmada 2011-12 ve 2012- 13 eğitimöğretim yıllarındaki 5. sınıf öğrencilerinin
Türkçe, İngilizce, Matematik ve Fen ders
notları da karşılaştırıldı. 2011-12 eğitim
yılında 5. sınıf öğrencilerinin Türkçe,
İngilizce, Matematik ve Fen ders notlarının
dağılımı incelendiğinde öğrencilerin
yeni sistemde akademik başarıda büyük
bir düşüş yaşadıkları gözlendi. Eski
sistemde İngilizce dışında tüm alanlarda
öğrencilerin yüzde 90’dan fazlasının
notlarının en az 3, Türkçe dersinde ise
öğrencilerin yarıdan fazlasının notunun
5 olduğu görülüyor. 2012-13 eğitimöğretim yılına bakıldığında ise başarı
düzeyi önemli ölçüde düşüyor. 201213’te öğrencilerin yüzde 90’ından
fazlasının notlarının 3 veya 3’ten fazla
olma durumu hiçbir alanda görülmüyor.
22.03.2014
Ekonomi dünyası Uludağ’da buluştu.
3’üncüsü düzenlenen Uludağ Ekonomi
Zirvesi’ne iş ve siyaset dünyasının ünlü
isimleri katıldı.
Zirvenin açılış konuşmasını yapan
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, cari
açığı kısa sürede yüzde 4-5’e düşürmek
gerektiğini söyledi. Yetişmiş insan
gücünün cari açıkla mücadelede önemli
bir yere sahip olduğunu vurgulayan
Babacan, bu amaçla eğitim sisteminde
yeni düzenlemelere gidileceğini açıkladı.
“Bir ülkede insanlar ne kadar yüksek
katma değer üretiyorsa ekonomi de o
oranda büyüyor.” diyen Babacan şöyle
devam etti:
“Öğretmen
stratejimizi
gözden
geçiriyoruz.
Öğretmenlerin
iş
performanslarını ölçmek gerek. Araştırma
görevlilerinden
profesörlere
kadar
performansı ölçüp, ona göre bir ücret
modeli oluşturmayı düşünüyoruz. Daha
sonra ilköğretim, ortaöğretim ve lisede de
performans ölçülecek.”.
49
IMDB Puanı : 6.1
Yapım: 1995 – ABD
Tür: Suç , Biyografi , Dram
Süre: 99 Dk.
Yönetmen: John N. Smith
Oyuncular: Michelle Pfeiffer, George Dzundza, Courtney B. Vance
Fİlm
kulübü
kevser kılıçkeser
Marmara Üniversitesi
Öğrencisi/İstanbul
Louanne Johnson, eski bir denizcidir. Ötekileştirilmiş kesimlerin, hayattan güzel beklentileri olmayanların olduğu
bir okulda öğretmen olarak
işbaşı yapar. Louanne’nin sınıfı, gelen her öğretmeni kaçıran
baş belası bir sınıftır. Louanne
onlara karşı savaşıp onları yıl-
IMDB Puanı: 8.1
Yapım: 1988-ABD
Tür: Dram
Süre: 102 Dakika
Yönetmen: Ramón Menéndez
Oyuncular:C Andy Garcia , Edward James Olmos , Carmen Argenziano , Rosanna DeSoto
, Eliot
Senaryo : Ramón Menéndez , Tom Musca
Ödüller: 10 ödül ve 6 adaylık
Bir öğretmen için en zor durum baş edebilmesi güç öğrencileri hayata yeniden kazandırmasıdır. Onlara değerli olduklarını
hatırlatmaktır. Matematik öğretmeni Jamie
Escalante, bu filmde tam olarak böyle bir
durumla baş başadır. Çoğunlukla hispanik-
50
dırmak ister. Bu çocuklara yardım etmek ister. Öğrencilerinin
hayatını değiştirmek için şiiri
kullanır ve hayatlarında şiirli sayfalar açar. Kendisi de bu
baş belası sınıfta sabırlı olmayı
öğrenir. Şiir okumalarının yanı
sıra öğrencilerine değerli birer
birey olduklarını hatırlatır ve
hepsinin hayatında yeni birer
sayfa açar. Kayıplar, tavizler vererek bir sınıf dolu insanı kazanır Louanne. Gerçek bir hayat
öyküsünden alınan film sabırla
insanları değiştirebileceğimizi
öğretiyor bize.
lerin (ABD’de 40 milyonu aşkın nüfusla yer
alan, İspanyolca konuşan Latin kökenliler)
devam ettiği bir devlet lisesine atanır. Çoğu
çete mensubu gençlerin oluşturduğu öğrenciler eğitimle ilgilerini tamamen kesmiş,
umutsuz ve ilgisiz öğretmenlerin etkisiyle
okuldan soğumuşlardır. Escalante, öğrencilerin potansiyelini görüp, zekâlarını fark
eder ve bir grup ümitsiz çete elemanını
ülkenin matematik alanında en başarılı öğrencilerine dönüştürür. Sadece matematik
alanında da değil sosyal hayatta da onlarla
beraber olarak onların derdiyle dertlenerek
öğrencilerinin hayatında yeni bir durak olur
Escalante. Onlara verdiği değer ve sevgi
herkese örnek olacak türden. Eğitimcilerin
kendilerini kamçılayacağı izlemeye değer
bir film.
SAKINCALI
DÜŞÜNCELER
KALK ve
DİREN
WEB
SİTELERİ
tkmcocuk.ibb.gov.tr
İsmail TONBULOĞLU
Araştırma Görevlisi, Yıldız
Teknik Üniversitesi, İstanbul
İstanbul Büyükşehir Belediyesinin Çocuklara ve
Ebeveynlere dönük hazırladığı ve trafik kurallarına
dönük hazırladığı bir internet sitesidir. İçeriğinde
Levhalar, Oyunlar, Soru-Cevap, Multimedya ve Eğitim Bölümleri yer almaktadır. Trafik eğitimine dönük
yararlanılabilecek yararlı bir internet sitesi.
facebook.com/ogretmenlerodasidergisi
twitter.com/OgrtmnlrOdasi
Özelde bilgisayar alanı öğretmenlerine dönük hazırlanmış bir site olmakla birlikte tüm eğitimcilerin bilgisayar
işlemlerimde destek olabilecek bir internet sitesi. Site
üzerinden yaşadığınız problemlere soru-cevap şeklinde
çözüm bulabileceğiniz gibi eğitim sürecinde kullanabileceğiniz çeşitli programlara ulaşabilir ve bilgi sahibi
olabilirsiniz.
http://www.materyal.org.tr
www.trt.net.tr/trtcocuk
www.dersoyunlari.com
www.ydskelimelerim.com
Öncü Eğitimciler derneğinin öğretmenlerle paylaştığı
internet sitesi 44 farklı branşta 5000‘e yakın materyali ücretsiz olarak eğitimcilerle buluşturduğu bir internet sitesidir. Öğretmenler derslerinde kullandıkları
gerek öğretici sunum, video, resim gerekse hazırladıkları rapor v.b. bir çok dokümanı bu çatı altında
diğer öğretmenlerle paylaşıyor. Beş yıldır öğretmenlerin katkılarıyla büyüyen internet sitesi öğretmenlerin ilgisi ile büyümeye devam ediyor.
www.ogretmenlerodasi.org.tr
www.bilgisayarbilisim.net
Ebeveynlere ve çocuklara dönük bölümlerden oluşan; oyunlar, videolar ve bilgilerin yer aldığı aynı zamanda TRT Çocuk kanalının içeriğinin de yer aldığı
küçük yaş grubu çocuklar için eğlenceli ve güvenli
içeriklerin yer aldığı bir internet sitesi.
Ebeveynlere ve çocuklara dönük bölümlerden oluşan;
oyunlar, videolar ve bilgilerin yer aldığı aynı zamanda
TRT Çocuk kanalının içeriğinin de yer aldığı küçük yaş
grubu çocuklar için eğlenceli ve güvenli içeriklerin yer
aldığı bir internet sitesi.
Ebeveynlere ve çocuklara dönük bölümlerden oluşan; oyunlar, videolar ve bilgilerin yer aldığı aynı zamanda TRT Çocuk kanalının içeriğinin de yer aldığı
küçük yaş grubu çocuklar için eğlenceli ve güvenli
içeriklerin yer aldığı bir internet sitesi.
51
52