Arap Edebiyatında Eşkiya Şairler

Turkish Studies - International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/6 Spring 2014, p. 1063-1092, ANKARA-TURKEY
ARAP EDEBİYATINDA EŞKİYA ŞAİRLER*
İbrahim USTA**
ÖZET
Eşkıya şairlerin Arap yarımadasında hayatın çok çetin şartlarda
geçtiği dağlarda ve geniş çöllerde yer tutmuş hırsız grupları olduğu
bilinmektedir. Bunlar kabileleri tarafından ya köle çocukları oldukları
için ya da kabile kurallarına aykırı hareket ettikleri veya kabileyi zora
sokacak bir tercihe zorladıkları için kovulmuş kimselerdir. Bunun
neticesinde Eşkıya kendi kabile hayatının dışında yaşayan, adalet isteği
tükenmiş, aile ve kabile bağlarını koparmış, acımasızlığın kol gezdiği bu
beldelerde kendilerine zulmedildiğine inanan, kabilesine ve servet
sahiplerine ve dünya malına küsmüş insanlardır. Toplumlara korku ve
endişe salarak, çöllerde mekân tutan bu kimselerin tek silahı güçlü
bedenleridir. Bununla birlikte cesaretleri, düşmana amansız saldırıları
ve ölüm ve hayatı aynı değerde görmeleri, onları diğerlerinden farklı
kılan en temel özelliklerin başında gelmektedir. Aynı zamanda onlar için
fakirlere ve yoksullara şefkatle davranmak, baskınlarda elde ettikleri
ganimetleri ihtiyaç sahiplerine dağıtmak gibi insani tarafları da
unutmamak gerekir. Eşkıyalar saldırıların önemli bir kısmını zenginlere
ve cimrilere karşı yapmışlardır. Bu çalışmada Arap edebiyat tarihinde
önemi bir yeri olan eşkıya şairler ele alınacaktır. Cahiliye, Sadru'lİslam, Emevî ve birinci Abbâsî dönemlerinde gördüğümüz eşkıya
şairlerin yaşadıkları ekonomik, sosyal ve kültürel çevreleri incelenmiş,
bir bakıma bu kişileri eşkıyalığa iten sebepler irdelenmiştir. Konu
sonlarında her dönemin en meşhur birkaç şairinin kısa bir biyografisi
ile birkaç beyitlik şiiri okuyucunun dikkatine sunulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Arap Edebiyatı, Arap Şiiri, Eşkıya Şairler
makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu
tespit edilmiştir.
** Yrd. Doç. Dr. Bingöl Ünv. Fen Edebiyat Fakültesi, Doğu Dilleri ve Edebiyatı Bölümü, El-mek: iusta@bingol.edu.tr
*Bu
1064
İbrahim USTA
BANDIT POETS IN ARABIC LITERATUR
ABSTRACT
Bandit poets very harsh conditions of life in the Arabian Peninsula
is now in place in the mountains and vast deserts have kept in groups
are known to be thieves. They either by tribes or tribes to which they
are slave children to have acted contrary to the rules or difficult to
spawn a tribe fired anyone because they are forced to choose. As a
result, highwayman their tribal life, living out justice request exhausted,
family and tribal ties severed, cruelty ridden this resort for themselves
in the persecuted, believing tribe and wealth to the owners and the
world 's property pouts are people. To society of fear and anxiety,
releasing space in the desert holds a strong body of these people are the
only weapon. However, courage, relentless enemy attacks and death
and life of seeing the same value, which makes them different from
others is one of the most basic features. At the same time they act with
compassion for the poor and the poor, they have achieved in the raids
as spoils to distribute to the needy should not forget the human side. A
significant portion of bandits attack against the rich and stingy have
done. In this study, a lot of emphasis on the Arab literary poets, which
will be dealt with bandits. Of pre-Islamic, early Islamic, Umayyad and
Abbasid first periods we have seen in the first inhabited by bandits poet
economic, social and cultural environment are examined in a sense, the
reasons which impelled them banditry were discussed. Topics at the
end of each period and a brief biography of the poet's most famous
poem with a few verse will be brought to the attention of the reader.
Key Words: Arabic Literature, Arabic Poetry, Bandit Poets
GİRİŞ
Edebiyat, kişinin duygu ve düşüncelerini, kendine özgü bir dil kullanarak, estetik kurallar
çerçevesinde, yazılı veya sözlü olarak dile getirmesi sanatına verilen isimdir. Edebiyat tarihi ise; bir
milletin meydana getirmiş olduğu edebî eserleri, edebî hareketleri ve dönemleri, yazarları, şairleri,
dil ve üslup özelliklerini kronolojik olarak inceleyen bilim dalına verilen isimdir. Arap edebiyatı
denilince, miladi 525’den günümüze dek gelen süre içerisinde Araplara ait dil, tarih ve kültürle
ilişkili çalışmaları inceleyen bilim dalı aklımıza gelmektedir. Miladi 525-622 yılları arası cahiliye
devri olarak tanımlanmış ve bu döneme ait bol miktarda atasözleri, halk efsaneleri ve manzum
eserler rivayet edilmiştir. Daha çok şifahi olarak nakledile gelen bu rivayetler Sadru’l-İslam
döneminde (m.622-662) toplanıp, kitap haline getirilerek, sonraki nesillere yazılı olarak
aktarılmıştır.
Edebi sanatlara karşı belki de hiçbir millet Araplar kadar hâkim, istekli ve heyecanlı değildir.
Hiçbir millet yazılı yahut sözlü hitap yoluyla kendisini ifade etmekte Araplar kadar başarılı
olamamıştır. Aynı şekilde diğer diller - özellikle şiir vezni, kafiyesi ve musikisi- Arapçanın insan
üzerinde bıraktığı etkisi kadar etkili değildir. Araplarda gerek tarih, gerekse sanat açısından şiir,
hayatlarını ve yaşam tarzlarını yansıtması bakımından vazgeçilmez bir yere sahiptir. Kaside olarak
ta adlandırılan bu sanat, çok temalı uzun bir şiir olup, bunun içinde çok çeşitli motifler, - genellikle
- çöl hayatı yaşayan şairin bakış açısıyla nasıl işlendiği tasvir edilmektedir. Bu kasidelerde şair giriş
bölümde sevgilisinin kalbinde bıraktığı izleri işlerken, daha sonrada binek hayvanını, geçtiği
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/6 Spring 2014
Arap Edebiyatında Eşkiya Şairler
1065
araziyi, çöl hayatını ve diğer unsurlarını tasvir etmiştir. Bu tarz şiirlerin asırlarca diğer nesillere
aktarılması ve unutulmamasını, cahiliye toplumunu şairlerinin, yazdıkları şiirlerle toplumun
duygularına sıkı sıkıya bağlı olmasına bağlamak mümkündür. Şiirin Arap toplumunda bu kadar
değerli olmasının bir başka sebebi ise, şairin, mensubu olduğu kabile tarafından adeta bir kabile
vekili olarak telakki edilmesi sonucunda şiirin hafızalarda koruma altına alınmasıydı. Buna göre
şiir kabile ve kabile birliğinin sözcüsü olarak kendisine şekil veren muhitin mümessiliydi. Kabile
hayatını, sağlığını, geçmişini, zaferlerini, düşmanlarına olan kinlerini, onları küçük düşürücü
sözlerini, çevresindeki tabiatı şairin güzel ifadesinde kendisini bulurdu. Bu sihirli sanatın, bu tesirli
silahla mücehhez olması kabile için büyük bir bahtiyarlıktı. Büyük şairler yetiştirmiş olmak
kabilelerin için büyük ve gurur duyucu bir şeydir. Şairden mahrum olmak onlar için sadece
bahtsızlık değil, aynı zamanda utanç ve ayıplama vesilesiydi.
Bu çalışmada Arap edebiyat tarihinin ilk dört devresi olan Cahiliye, Sadru’l-İslam, Emevî
ve Abbâsî dönemleri, eşkıya şairler bağlamında ele alınacaktır. Lügatte malı olmayan fakir
anlamına gelen “Su’lûk” kelimesi, ıstılahta: yol keserek insanları soyan ve hayatını bu şekilde
idame ettiren kişiler anlamında kullanılmaktadır. Türkçede bu kelimeyi eşkıya, çapulcu, haydut,
harami, yağmacı gibi kelimelerle anlamlandırmak mümkündür.
I- CAHİLİYE DÖNEM VE EŞKIYA HAREKETİ
a-
Tanım
Bu kelimeyi filolojik olarak incelemek gerekirse; “Su‛lûk” kelimesi, çocuk için
kullanıldığında (َ‫ تَ َش َّر َد‬: َ‫ك َال َولَد‬
َ َ‫ص ْعل‬
َ َ‫ص ْعل‬
َ َ‫ )ت‬yaramazlık yaptı, adam için kullanıldığında (َ‫ اِفْتَقَ َر‬: َ‫ك َالرَّجل‬
َ َ‫)ت‬
َ
ْ
َ
َ
َ
َ
ْ
fakirleşti, deve için kullanıldığında (‫ ط َر َحت َأوْ بَا َرهَا‬: َ‫ت َا ِإلبِل‬
َ ‫ )ت‬ise tüyünü döktü anlamlarına
ِ ‫صعلك‬
gelmektedir.1 Çoğulu (َ‫ص َعالِيك‬
َ ) “Sa‛âliyk” olan (َ‫“ )صعْلوك‬Su‛lûk” kelimesi lügat anlamı olarak; malı
olmayan fakir demektir. Ancak bu kavramın zamanla "fakir" sınırını aşarak bazı yeni boyutlar
kazandığı görülmektedir. Zira başlangıçta sadece düşünce bazında şiirlerinde fakirlik probleminin
ve bu problemin zaruri çözüm yolu olarak kabul ettikleri sosyal adaletin propagandasını yapan bu
yoksul şairler, aradan bir süre geçtikten sonra bu tür bir düşüncenin zenginler tarafından
önemsenmediğini gördüklerinde, bu kez grup kurarak şiddet eylemlerine başlamışlar ve özellikle
cimri zenginlere, kendileriyle problemleri olan bazı kabilelere ve bunların ticaret kervanlarına
baskınlar düzenleyerek ele geçirdikleri malları fakirler arasında paylaştırmaya kalkıştılar. Eylemleri
için de daha çok deve sürülerinin otlandıkları Yemen'in verimli bölgelerini ve zengin ticaret
kervanlarının geçtiği hac güzergâhını tercih ettiler. Böylece bu tür baskın ve yağma hareketleriyle
hem cimri zenginlerin hem de bazı kabilelerin korkulu rüyası olan eşkıya hareketi artık sadece bir
"fakir" değil; toplum nazarında aynı zamanda birer yol kesen bir haydut ve soyguncudur.
Eşkıya tabiri, Arap edebiyat tarihinde ise; dışlanmışlık sebebiyle kervanlara saldıran ve
şiirlerinde genellikle; endişenin, yoksulluğun ve başkaldırının sesleri yankılanan, cesaretleri ve
düşmana amansız saldırılarıyla bilinen bir grup insandır. Bu kimseler genellikle yaşam olarak çöl
hayatını ve arkadaş olarak ta hayvanlarını tercih etmişlerdir. Çünkü onların nazarında çöl hayatı
daha merhametli, hayvanları ise insandan daha cana yakındır. Nitekim bunu şiirlerindeki
tasvirlerde açık bir şekilde görmek mümkündür.2
- bkz: İbn Manzûr, Lisânu’l-Arab, (‫ ) صعلك‬maddesi, Dâru Sadr, Beyrut 2000, c.10 s.456; Mu’cemu’l-Vasît, Mektebetu
Şurûk ed-Devliyye, Beyrut 2004, s.515; Feyrûzâbâdî, Kâmûsu’l-Muhît, Müessesetü'r-Risâle, Beyrut 2003, c.1 s.108.
2 - Tureyfî, Muhammed Nebîl, Dîvânu’l Lusûs fi’l Asrı’l Cahilî ve’l İslamî, Dâru’l-Kutubi’l İlmiyye, Beyrut 2004. c.1
s.14-15; Halîf, Yusuf, Şuarâu’s-Saâliyk fî Asrı-l Câhilî, Dâru’l Maârif, Kahire 1978, s.21; Furat, A. Subhi, Arap
Edebiyatı Tarihi, Edebiyat Fakültesi Basımevi, İstanbul 1969.s.58.
1
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/6 Spring 2014
1066
İbrahim USTA
bCahiliye Dönemi Eşkıyalık Hareketine Genel bir bakış
Arabistan toprakları kuzeyde, genel olarak “Bereketli Hilal” adıyla anılan Mezopotamya,
Suriye, Filistin ve bitişik çöller, doğu ve güneyde Basra Körfezi ve Hint Okyanusu, batıda ise
Kızıldeniz ile sınırlanmıştır. Güney batıdaki yemen ise eski zamanlardan beri medeniyet beşiği
olmuş, ziraata ev sahipliği yapmış dağlık bir bölgedir. Geri kalan bölgeler ise şurada burada
vahaya, birkaç kervan ve ticaret yoluna rastlanan susuz stepler ve çöllerden oluşur. Nüfusun çoğu
çoban ya da göçebedir. Vahalarda ve komşu bölgelerde yaşayan halkı sık sık yağmalarlardı. Bazı
bölgeler istisna edilmek şartıyla Arabistan’ın ziraata uygun olmadığı açıkça ortaya çıkıyor. Bölge
arazisinin hayvancılık için de çok müsait olduğu söylenemez. Dolayısıyla sadece tarımla geçinmek
de bu durumda mümkün görünmüyor. Bu durum yarımada sakinlerini başka bir geçim kaynağı olan
ticarete yönlendirmiştir. Arabistan’ın ticaretini tertip edilen panayırlar canlı tutuyordu. Özellikle
Ukaz panayırı önem arz ediyordu. Burada ticaretin yanı sıra edebi bir durum da söz konusuydu.
Şairler en güzel şiirlerini burada okur ve beğenilen eserler Kâbe duvarına asılırdı. Arapları yaşayış
kültürleri açısından bedevi ve hadarî diye ikiye ayırmamız mümkündür. Bedeviler yemek ve içmek
gibi temel ihtiyaçlar ile yetinirler. Hadarîler ise temel ihtiyaçlar yanında zorunlu olmayan lüks
ihtiyaçlar edinirler. İklim ve tabiatın bir gereği olarak kuzey Arapları genellikle bedevi bir hayat
sürerlerken güney Arapları yerleşik bir hayat sürmüşler ve hadarîliğe geçmişlerdir.3
Eşkıyalık, genelde silahla veya başka bir şekilde zor kullanmak suretiyle yol kesip baskın
yaparak mala, cana tecavüz, kamu düzeni ve güvenliği ihlâl olarak tanımlanmakta olup, tarihte,
farklı zaman ve mekânlarda ortaya çıkan eşkıya hareketleri, birbirlerine benzer sebeplerle ortaya
çıkmış olsalar bile farklı neticeler ortaya çıkarmışlardır.
Eşkıyaların Arap yarımadasında hayatın çok çetin şartlarda geçtiği dağlarda ve geniş
çöllerde yer tutmuş hırsız grupları olduğu bilinmektedir. Bunlar kabileleri tarafından ya köle
çocukları oldukları için veya kabile kurallarına aykırı gittikleri veya kabileyi zora sokacak bir
tercihe zorladıkları için kovulmuş kimselerdir. Bunun neticesinde Eşkıya kendi kabile hayatının
dışında yaşayan, adalet isteği tükenmiş, aile ve kabile bağlarını koparmış, acımasızlığın kol gezdiği
bu beldelerde kendilerine zulmedildiğine inanan, kabilesine ve servet sahiplerine ve dünya malına
küsmüş insanlardır. Cahiliye toplumuna hiç önem vermeyen bu eşkıyalar korku ve endişe salarak,
çöllerde mekân tuttular. Eşkıyanın tek silahı kendisi yani güçlü bedenidir, cesareti, düşmana
amansız saldırısı ve onun nazarında ölümün ve hayatın aynı şey olması ayırıcı özelliğidir. Aynı
zamanda onlar için fakirlere ve yoksullara şefkatle davranan, baskınlarda elde ettikleri ganimetleri
ihtiyaç sahiplerine dağıtan insani tarafları olduğundan bahsedilir. Saldırılarının önemli bir kısmı
zenginlere ve cimrilere karşı yapmışlardır.4
Cahiliye döneminde eşkıyalık denildiğinde sayıları bir elin parmaklarını geçmeyecek
derecede az olan kişilerin fakirlik, kovulmuşluk ve kölelik sebebiyle düzene başkaldırması
anlaşılmaktadır. Bu dönem eşkıyaların biyografi ve şiirlerine girmeden önce, onları eşkıyalığa
sürükleyen amillerin incelenmesinde fayda vardır. Bu dönem eşkıyalığı daha çok siyasal, sosyal ve
ekonomik çevrenin etkisi sebebiyle oluşmuştur.
Olaya siyasi açıdan baktığımızda, cahiliye toplumunda kabile birliğini asabiyet ve kan bağı
ayakta tuttuğunu ve kabileye düşen kendi ferdini himaye etmek ve saldırılara karşı korumak
Bernard Lewis, Uygarlıklar Tarihinde Araplar (Terc: Hakkı Dursun Yıldız), Pegasus Yayınları 2.Baskı, İstanbul 2006,
s.31-32; Apak, Âdem, Ana hatlarıyla İslam Öncesi Arap Tarihi ve Kültürü, Ensar Neşriyat, İstanbul 2012, .s. 113-115.
4 - Goldziher, İgnace, Klasik Arap Literatürü, Vadi Yay., Ankara 2012, s.29; Furat, c.1 s.66; Demirayak, Kenan, Arap
Edebiyatı Tarihi, Cahiliye Dönemi, Fenomen Yay., Erzurum 2012, s.172-173; Şa’ke, Mustafa, Rıhletu’ş- Şi’r mine’l
Emevîyyeti ile’l Abbâsîyye, Dâru’l Mısrıyyetu’l Lübnaniyye, Kahire 1997, s.327-328; Hüsnâ, Abdülcelîl Yusuf, elEdebû’l Cahilî, Kadâyâ, Funûn ve Nusûs, Müessetu’l Muhtâr, Kahire 200, s.181-182; el- Bustânî, Butros, eş-Şuarâu’lFursân, Dâru’l- Mekşûf, Beyrut 1944, s.185.
3
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/6 Spring 2014
Arap Edebiyatında Eşkiya Şairler
1067
olduğunu açık bir şekilde görmek mümkündür. Buna karşın Kabile ferdine düşen görev ise; kabile
şerefini korumak ve kurallarına iltizam göstermek, istenmeyen davranışlarda bulunmamaktır. Aksi
halde fert kabile tarafından kovulmak suretiyle dışlanır ve hatta komşu kabilelere kendisiyle alakalı
diyet ve kan parası gibi maddi davalarda sorumlu olmadıkları ilan edilir. Bu yüzden eşkıyalardan
bir gurup kovulmuşlar/dışlanmışlar olarak isimlendirilmişlerdir.
Meseleyi sosyal açıdan incelediğimizde, Arap toplumunda bir kabilenin üç farklı sınıftan
teşekkül ettiğini görmekteyiz. İlk olarak kabilenin kendi çocuklarından oluşun ve tamamen hür
olan sınıf, ikinci sırayı ise kendilerine başka kabilelerden katılan ve sığınma talebinde bulunanlar
almaktadır. Son olarak Habeş kökenli köle annelerden olan köleler sınıfı vardır ki; ileride de
göreceğimiz gibi eşkıya sınıfının çoğunluğu Şenferî, Teabbata Şerran, Süleyk b. es-Süleke ve Âmir
b. Ahnes gibi üçüncü grup kölelerden oluşmaktadır.
Amillerin üçüncüsü olan ekonomik sebebe bakıldığında; cahiliye toplumunda kabile
hayatının servetin idaresine dayalı bir çeşit derebeylik yönetimiyle idare edildiğini müşahede
etmekteyiz. Günümüz tabiriyle bu toprak ağalarının haricindeki insanlar ya köle veya hizmetçi
konumundaydılar. Bu hür insanlar arasından güçlülerin idaresindeki zayıflara ve güçsüzlere yardım
etmek için kendi tercihleriyle kendi kabilelerine başkaldırır olmuş ve “Fakir Babası” lakaplı Urve
bin el-Verd ve Ebû Hirâş el-Huzelî gibi - günümüz tabiriyle - Robin Hood’lar türemiş, zenginden
aldıkları malları fakir insanlara dağıtarak, bir bakıma sosyal adaleti tesis etmeye çalışmışlardır.
Konuyla ilgili olarak İngiliz tarihçi Eric Hobsbawm şöyle demektedir:
“Diğer birçok sosyal hareketlerin artmasın da görüldüğü gibi eşkıyalığın da kökeninde
ekonomik krizler ve halkın yoksullaşması birincil öneme sahiptir. Böylesi dönemlerde, yönetici
otoritenin sıkıntıları vardır, halk sosyo-ekonomik yönlerden kriz içerisindedir. Merkezden
yerel yöneticilere verilen emirler daha serttir, yerel otorite bazı durumlarda çaresiz bile
kalmaktadır. Bu durum ise eşkıyanın ekmeğine yağ sürer.”5
c-
Eşkıya şiirlerinin temel konuları
Eşkıya şiirlerinin temel özelliklerine geçmeden önce -genel hatlarıyla- cahiliye dönemi
şiirine göz atmakta fayda vardır. Bilindiği gibi bu dönemde henüz yazıya geçirilmemiş olan
cahiliye şiiri -Arapların ortak duygularına hitap etmesinden kaynaklı olsa gerek- hayatlarında çok
büyük bir önem arz ediyordu. Bu durum şiir konusunda çok geniş bir birikim sahibi yapıyordu.
Henüz yazıya geçmemiş olan Eski Arap şiirinin asırlarca hafızalarda yer alabilmesinin nedeni;
şiirin Arapların hayatında ne denli önemli olduğu ve Arapların duygularına hitap etmesiyle
doğrudan alakalıdır. İnsanlar şairlerden hislerini, geçmişte yaşadıklarını, zaferlerini, düşmanı
olduğu kabileye karşı olan kinlerini anlatmasını istemektedirler. Bunun üzerine şair ismine
“kaside” veya “recez” denilen şaheserini ortaya çıkarmaya başlar. Recez her ne kadar anlık
ilhamlara dayanan ve spontane gelişen bir olgu olsa da, aynı şeyi kaside için söylemek doğru
olmaz. Kaside, içinde tek bir kafiye türü kullanılan ve temaları fazla değişmeyen bir şiir çeşididir.
"Atlâl" şeklinde isimlendirilen kasidenin kısımlarında şair, sevdiği kadından ve aşkına tanık olan
mekân tasvirinden oluşan giriş bölümünden sonra, yaptığı bir yolculuğun hikâyesini anlatır. Çoğu
zaman bu hikâye bineğinin betimlenmesiyle uzayıp gider. Anlatılan hikâye daha sonra yerini, şahıs
veya kabile övgüsüne bırakır.6
Bu girişten sonra eşkıya şiirinin temel özelliklerini kısaca şu şekilde sırlamak mümkündür:
- Hobsbawm, E.J., Eşkıyalar, Avesta Yay., İstanbul 1997, s. 97.
- Goldziher, Klasik Arap Literatürü, s. 23; Merzubânî, Ebû Ubeydillah, el-Muvaşşah fî Meâhizi’l-Ulemâ ale’ş-Şu’arâ,
Kahire 1343, s.65.
5
6
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/6 Spring 2014
1068
İbrahim USTA

Şiirlerinde uymak zorunda oldukları kabilelerine ait kural ve gelenekler zincirini hiçe
sayıp onları önemsememeleri.
 Cahiliye şiirinin en temel özelliği olan “atlâl” geleneğinin terk edilerek, şairin hırsızlık,
saldırı ve talan gibi direkt kendi hayatlarından sahneler içeren şiirler söylemesi.
 Bu tür şiirler tipik cahiliye şiirler gibi uzun kaside veya recezler şeklinde olmayıp, kesik
ve kısa beyitlerden oluşan basit şiirlerdir.7
d-
Cahiliye Dönemi Eşkıyalığının Kısımları
Cahiliye döneminde birtakım sebeplere binaen insanlardan bazıları eşkıyalığı meslek
olarak seçmişler ve hayatlarını bu şekilde devam ettirmişlerdir. Toplumda bulunan ekonomik,
sosyal ve siyasi olumsuzluklar insanları eşkıya olmaya itmiştir. Şimdi bunları sırası ile
değerlendirelim:
1.
Ekonomik Nedenlerle Eşkıya Olanlar
Bu gruba giren şairlerin eşkıya olmasında rol oynayan temel faktör fakirlik problemidir.
Cahiliye dönemi Arap Yarımadası'nın ekonomik hayatı çelişkiler ve adaletsizliklerle dolu olup, mal
ve servet belirli kabile ve aşiretlerin zenginleri elindeydi. Lüks içinde yaşayan aristokrat bir
zümrenin varlığının yanı sıra, mafyacılık anlayışı, tefecilik ve sömürü zihniyetine sahip bu kesim
Yarımada'nın ekonomisini de elinde bulundurmaktaydı. Cahiliye döneminin bu tür zenginleri
fakirlerin çektiği sefaleti görmezlikten gelmiş, çevrelerinde bir sürü aç ve yardıma muhtaç
yoksullar dururken kendileri refah içinde yaşamışlardır.8 Bu ise fakir kişilerin zenginlerin mallarına
göz dikmesine sebebiyet vermekteydi.
Eşkıya şairlerin en belirgin özelliklerinin başında ortak mülkiyet anlayışı ve sosyal adalet
gelmektedir. Bunu gerçekleştirmenin önündeki en büyük engelin sadece zenginler arasında el
değiştiren mal ve servet olduğuna inandıkları için bunların zenginlerden alınıp toplumun fakir ve
muhtaç kesimi arasında bölüştürülmesini savunmuşlardır. Bunun için de daha önce işaret edildiği
gibi zengin insanlara ve onların çölde seyahat eden ticaret kervanlarına sürekli baskınlar
düzenleyerek ele geçirdikleri malları fakirlere dağıtmaya başlamışlardır. Ancak fakirlere cömert
davranmak suretiyle sorumluluklarını yerine getiren zenginlere karışmamaları, bunlardan sadece
cimri, şımarık ve sorumsuz olanlara musallat olmaları onları diğer çapulculardan ayıran dikkat
çekici bir husustur. Bu grubun önde gelen iki ismi Urve b. el-Verd ve Ebû Hirâş el-Huzelî'dir.9
Urve b. el-Verd’i kısaca tanımak gerekirse; kendisi 'Abs kabilesine mensup olup, bir
yandan son derece lüks ve büyük servetler içinde yaşayan zenginler, öte yandan oldukça zor şartlar
altında sefalet içerisinde yaşamak zorunda bırakılan fakirleri gördükçe, sosyal adaleti tesis etmek
ve toplumsal yardımlaşmayı hayata geçirmek adına bir nevi Robin Hood olmuş, kurduğu çete ile
zenginleri soyarak gasp ettiği malları fakirler arasında eşit olarak dağıtmış, bunun neticesinde
kendisine “fakirlerin babası” lakabı verilmiştir. Her ne kadar eşkıyalardan birisi olsa da, Muaviye
- Abdu’l-Âlî, Ahlâm, Şi’ru’s-Saâliyk fî Hamâseti Ebî Temmâm, Câmiatu Ummi’l-Kurâ, Kısmu Dirâsâti’l- Ulyâ,
Kulliyyetu’l-Luğati’l-Arabiyye, Mekke 2011, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, s.106-135.
8 - Hizmetli, Sabri, İslam Tarihi, Ankara Okulu Yayınları, Ankara 1995, s. 53; Yıldız, Hakkı Dursun, Doğuştan
Günümüze Büyük İslam Tarihi, Çağ yayınları, İstanbul 1986, c.1 s.150 vd.
9 - Yıldırım, Kadri, Cahiliye Dönemi Arap Edebiyatında "Su' lûk" Şairler Hareketi, Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Dergisi, cilt: 3, sayı: 1, Diyarbakır 2001.
7
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/6 Spring 2014
Arap Edebiyatında Eşkiya Şairler
1069
b. Ebi Süfyan ona damat olmayı, Abdülmelik b. Mervan’da onun babası olmasını temenni
etmişlerdir.10 İsfahânî, Urve hakkında şunları kaydetmektedir:11
“Urve, aşiretleri kıtlığa uğradığı için ortada çaresiz kalan hastaları, fakirleri,
zayıfları ve yaşlıları himayesine alarak onlar için barınaklar hazırlar, yiyecek ve
içecek temin ederdi. Bunlardan hastalığı geçenleri grubuna katarak baskınlar
düzenler ve ele geçirdikleri ganimetleri bu insanlara ve geride kalan arkadaşlarına
verirdi. Böylece bu insanlar aç ve fakir olarak ayrıldıkları aşiretlerine, güçlü ve
zengin olarak dönerlerdi.”
Rivayete göre Urve b. el-Verd, bir şiirinde şişman bir zenginle alay etmiş ve zenginin ekmeğini
kimseyle paylaşmayıp sadece kendisi yediği için şişman olduğunu, kendisinin ise ekmeğini
başkalarıyla paylaşması sebebiyle zayıf kaldığını belirterek, buna rağmen paylaşmış olduğu ekmek
neticesinde kendisinin -bir bakıma- her bedende yaşadığını (bulunduğunu) dile getirmiştir.12 Fakir
babası ‘Urve b. el-Verd’in 26 beyitlik şiirinin bazı beyitleri şöyledir:13
َ‫مجزر‬
َ‫ل‬
ََّ ‫َآلفاًَك‬،‫مصافيَالمشاش‬
ِ
ِ
‫قَميسَّر‬
َ َ‫أصابَقِراهاَمن‬
َ
ٍ ‫صدي‬
ّ ‫تَح‬
‫ثَال َحصىَعنَجنبِ ِهَالمتعفِّر‬
ً
َِ
‫َالمحسر‬
‫كالبعير‬
َ‫ويمسيَطليحا‬
ِ
‫بَالقابسَالمتن ِّور‬
َ ‫ك‬
ِ ‫ضو ِءَ ِشها‬
َِ
‫َالمشهر‬
‫َالمنيح‬
‫ر‬
‫َزج‬،‫بساحتهم‬
َ
ِ
‫َفأج ِدر‬،ً‫َوإنَيَسَتَغ ِنَيوما‬،ً‫حميدا‬
َّ
‫َإذاَ َج ّنَليل َه‬،ً‫لحىََّللاَصعلوكا‬
‫َكلَّليلة‬،‫يَع ّدَال ِغنىَمنَنفسه‬
ً ‫ينامَ ِعشا ًءَثمَيصبحَناعسَا‬
‫َماَيَست ِعنّه‬،‫يعينَنِساءَالح ّي‬
َّ
‫َصفيحةََوجه َِه‬،ً‫ولكنَصعلوكا‬
‫مطالًَعلىَأعدائ ِهَيزجرونه‬
‫فذلكَإنَيلقََالمنيّةَيَ ْلقَها‬
Allah fakirin belasını versin! Gecesi çekince karanlıktan perde,
Alışıktır kemik parçalarını seçmeye develerin kesildiği her yerde.
Her gece zengin bir dost sayesinde elde etti mi bir misafirlik,
(Sonrasını düşünmeden) sayar bunu kendisi için bir zenginlik.
Ancak bir fakir daha vardır ki, onun aydın olan yüzü;
Andırıyor nurlar saçan ve ışık toplayan parlak yıldızı.
Bu fakir, düşmanları üzerine uzanarak onlara baskın yapar,
Düşman da onu uğursuz fal okuymuş gibi sahasından kovar.
Bir gün ölümle karşılaşsa, bu şerefli bir rastlayıştır;
Bir gün gelir de zengin olsa, o zaten buna en layıktır.
- ed-Dineverî, İbn Kuteybe, eş-Şi’r ve’ş-Şu‛arâ, Dâru’l-Maârif, Kahire 1982. s.675-677; Nureddin, Hasan Cafer,
Mevsûatu’ş- Şuarâi’s- Saâlîk, Reşâd Press Li’t-Tıbâa ve’n-Neşr, Beyrut 2007, s.66-69; Goldziher, Klasik Arap
Literatürü, s.31; Emin, Ahmet, es-Saleke ve’l Fütüvve fi’l İslam, s.25.
11 - el-İsfehânî, Ebu'l Ferec, el-Eğâni, Dâru’l- Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut 2008, c.3 s.71.
12 - Şa’ke, Rıhletu’ş- Şi’r mine’l Emevîyyeti ile’l Abbâsîyye, s.329-331.
13 - Şiir tercümeleri için: Demirayak, Cahiliye dönemi, s.174-175; Yıldırım, Kadri, a.g.e, .s.181.
10
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/6 Spring 2014
1070
İbrahim USTA
2.
Irk sebebiyle eşkıya olanlar
Bu kısım eşkıyalar babaları Arap olmasına rağmen Habeş asıllı siyah cariyeler olan
anneleri vasıtasıyla zenci kanı taşıyan şairlerdir. Cahiliye dönemi Arap Yarımadası'ndaki
kabilelerin çoğunda özellikle Habeş asıllı çok sayıda siyah cariye bulunurdu. Bazı kabile fertleri
veya liderleri, daha çok düşük hizmetlerde çalışan bu cariyelerden çocuk sahibi olmuşlardır. Ancak
siyah bir kadının oğlu olarak dünyaya gelmekten başka bir günahı olmayan bu insanların kanına saf
Arap kanına eşit görülmeyen yabancı kan karıştığı için ikinci sınıf muamelesine tabi tutulmuş; ait
oldukları kabile ve toplum tarafından hor görülmüş ve nesepleri dolayısıyla hep kınanmışlardır. Bu
tür insanların saf Arap kanını taşımadıklarının herkes tarafından bilinmesini isteyen Araplar,
annelerinden aldıkları siyah renge dikkat çekmek için bunlara (Arap Kargaları) lakabı
takmışlardır.14 Bu grupta Şenferî, Teebbata Şerran ve Süleyk b. es-Süleke gibi eşkıya şairleri
sıralamak mümkündür.
Bu grubun önemli eşkıyalarından birisi olan Şenferî, Güney Arabistanlı Ezd kabilesinin
Beni Evs kolundan olan şairin adının Sâbit b. Evs olduğu rivayet edilir. Siyah tenli olduğu için
Arap kargaları anlamına gelen “Agribetu’l-Arab” şeklinde isimlendirilen grup içerisinde yer
almaktadır. Rivayete göre, çıkan bir ihtilaf üzerine Şenferî, Beni Selman kabilesinden 100 kişiyi
öldürmeye yemin etmişti. Bunlardan 99 kişiyi öldürdü; fakat sonunda bu kabile mensuplarının
kurdukları bir tuzakla yakalanmış ve Cabir isimli birisi tarafından öldürülmüştür. Kendisine tekme
atan kişi ayağına kemik batması sonucu hayatını kaybetmiş ve böylece Şenferî yeminini yerine
getirmiştir.15 Konumuzla ilgili olarak Şenferî’nın 68 beyitten oluşan ve şiirinde ihanete
uğramasından ötürü ailesini terk edip çölde yaşamasını, çöl yaşamında yalnız ama üç arkadaşı
olduğunu (cesur yüreği, ok ve yayı) ve vahşi hayvanlarla olan dostluğunu anlatır. Mevcut
kasidesinde beyit sonları “lam” harfiyle bittiği için “Lâmiyâtu’l-Arab” adıyla meşhur olmuştur.16
َ‫َمتع َّزل‬،َ‫َلمنَخافَالقِلى‬،‫وفيها‬
َ‫وأرقطَزهلولَ َوعَرفاءَجيأل‬
ٌ
َ‫َوصفراءَعيطل‬،‫َإصليت‬
‫وأبيض‬
‫َعنَاألذى‬،‫َللكريم‬،ً‫وفيَاألرضَ َم ْنأى‬
ٌَ‫َ ِس ْي ٌدَ َع َملَّس‬: َ‫َأهلون‬،‫َدونكم‬،‫ولي‬
،ٌ‫َفؤا ٌدَمشيع‬:‫ب‬
ٍ ‫ثالثةَأصحا‬
Cömert ve asil kişi için, yeryüzünde eziyet ve cefadan uzak kalınacak
Buğz ve kinden korkan için de ayrı durulacak yer vardır.
Size karşı benim kuvvetli aslan, parlak tüylü panter, yeleli at ve sırtlan gibi dostlarım var.
Bu grubun meşhur olan diğer bir şairi Teabbata Şerran’ın asıl adı Sâbit b. Câbir b. Süfyân
olup, Doğu Arabistan’da yaşayan Kays Aylân kabilesine bağlı Fehm oğullarındandır. Annesi
Umeyme gibi zenci olan ve bu yüzden, ismi “Agribetu’l-Arab” arasında adı geçecek olan Sâbit’in
cesur ve hırçın yapısı, yaşı ilerledikçe daha belirgin bir hale geldi. Mantar mevsiminde koltuğunun
altında taşıdığı torbaya yılanları doldurup annesine getirdiği için; “koltuğuna şer aldı” anlamına
gelen Teabbata Şerran ismiyle meşhur olan şair, tüm hayatını eşkıya grubuna mensup
arkadaşlarıyla Becîle ve Huzeyl kabilelerine yaptığı baskın ve yağmalarla geçiriyordu. Şairin 540
- Yıldırım, Kadri, a.g.e, s.184.
- İsfehânî, el-Eğâni, c.21 s.152-153; Nureddin, Mevsûatu’ş- Şuarâi’s- Saâlîk, s.21-22; Hüsnâ, Abdülcelîl, el-Edebu’l
Câhilî, s.181-182.
16 - yukarıda Şenferî divanının 3, 5 ve 11. Beyitleri bulunmaktadır. Bkz: İbn Şecerî, Muhtârât Şuarâi’l Arab, Dâru’l-Cîl,
Beyrut 1992, s.74 ve 78; Furat, A. Subhi, s. 67.
14
15
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/6 Spring 2014
Arap Edebiyatında Eşkiya Şairler
1071
yılında öldüğü rivayet edilmektedir.17 Bir defasında arkadaşı Şenferî ile birlikte Becîle kabilesine
düzenledikleri bir baskında Şenferî öldürülür. Bunun üzerine şair aşağıdaki dizeleri söyler:
َ‫صيِّبَالما ِءَبا ِكر‬
َ ‫غَزيرَالكلىَ َو‬
َ‫َوقَدَ َر َعفَتَ ِمنكََالسيوفَالبَواتِر‬
َ‫َمامَفَرائِ ٌح‬
ِ ‫عَلىَالشَنفَرىَساريَالغ‬
‫َعلَيكََ َجزاءٌَ ِمثلَيَو ِمكََبِال َجبا‬
Şenferî’nın mezarını, gece gelen, altı dolu olan ve akşam giden su bulutu sulasın!
Sana(buluttan), Cebâ gününde keskin kılıçların akıttığı kan kadar mükâfat var!
Şair yine kendisi gibi bir eşkıya olan amcaoğlu Şems b. Mâlik’in baskınlardaki cesaret ve
kahramanlığını ise şu dizelerle övmüştür.18
ُّ‫َج ِحيشًاُّ َويَ ْع َرو ِريُّظُ ُهو َُّرُّال َم َهالِ ِك‬
َ ‫ُّبِ ُم‬
ُِّ ‫ش َّد ُِّهُّال ُمتَدَا ِر‬
‫ك‬
َ ُّ‫نخ ِرقُُّّ ِمن‬
ُِّ ِ‫انُّفَات‬
‫ك‬
َُّ ‫َيح‬
ُِّ ‫نُّقل‬
ُّْ ‫ُّلَهُّ َكالِىءُُّّ ِم‬
َ ‫بُّش‬
ُِّ ِ‫بُّبَات‬
‫ك‬
ُِّ ‫صا ِر ُِّمُّال َغر‬
َ ُّ‫سلَّةُُّّ ِمن‬
َ ُّ‫ُُّّإِلى‬
َ
ْ
َ
ُِّ ‫ض َوا ِح‬
‫ك‬
َّ ‫ُّنَ َوا ِج ُُّذُّأف َوا ُِّهُّال َمنايَاُّال‬
ُِّ ِ‫ش َواب‬
‫ك‬
ُِّ ‫َتُّأمُُّّالن ُج‬
ُّْ ‫يثُّاهتَد‬
ُُّ ‫بح‬
َّ ‫ومُّال‬
َ ُّ
ُّ
ُّ‫سيُّبغيرها‬
ِ ‫يظلُُّّبِ َمو َماةُُّّويُم‬
ُّ‫حيثُّيَنتَ ِحي‬
ُُّ ُّ‫الريحُّ ِمن‬
ُِّ
ُّ‫قُّوف َُّد‬
ُُّ ‫ويسب‬
ُّ‫النومُّلمُّيَ َز ُّْل‬
ُِّ ُّ‫اصُّعَيني ُِّهُّ َك َرى‬
َُّ ‫إذاُّ َح‬
ُّْ ‫إذاُّطل َع‬
ُ ‫تُّأُولَىُّال َع ِدىُُّّفَنَ ْف ُر ُّه‬
َّ
َ
ُّْ ‫َظمُّقِ ْرنُُّّتَ َهلل‬
‫ت‬
ُِّ ‫إذاُّه َّز ُّهُُّفِيُّع‬
َ
ُّ‫يسُّويَ ْهت ِدي‬
َُّ ِ‫نسُّاألن‬
َُّ ُ‫ش ُّةَُّاأل‬
َ ‫يَ َرىُّال َوح‬
Tek başına gündüz çölde kalır akşam başka yerde; tehlikeli durumlara aldırış etmez.
Nefes kesen koşuşuyla geniş arazide, nereden eserse essin rüzgârı geçer.
Uykusu gelse bile, yüreği uyanık kalır ve basiretli, insanlara sürpriz yapmayı seven birinin
yüreğinden gözetleyici vardır.
Ve yüreğinin gözetleyicisi onu pürüzsüz ve keskin kılıcını çekmeye yöneltir.
Bu kılıcını kendisiyle denk birinin kemiklerine vurduğunda ölümün gülen ağzının azı dişleri
sevinçten haykırır.
Kendisi için yalnızlığı bir dost bilir o, yıldızların anası olan güneşin gösterdiği yere doğru gider.
3. Dışlanmışlık nedeniyle eşkıya olanlar
Bunlar kabilenin kanunlarını özgürlükleri sınırlayan despot kurallar olarak nitelendirip bu
kurallara karşı isyan ettikleri veya işledikleri suç ve cinayetlerle kabilelerini zor durumda
bıraktıkları için kabile üyeliğinden ihraç edilip kovulan şairlerdir. Böylece kabile ve aşiret
duygusundan tamamen uzaklaşan bu şairler, söyledikleri şiirlerde ya kendi kişisel hayat tarzlarını
ya da içine girdikleri eşkıyalar grubunun ortak yaşam biçimlerini işlemişlerdir. Kays b. elHidâdiye, Hâciz el-Ezdî ve Ebû Tamahân el-Kîynî bu grubun en tanınmış şairleridir.19
Kays b. el-Hidâdiye’yi kısaca tanıtmak gerekirse; Huzâa kabilesine mensup olup, işlediği
suçlar sebebiyle kabilesinin başını derde sokan belalı bir kişiliğe sahipti. Çoğu Arap kabilelerinin
- İbn Kuteybe, eş-Şi’r ve’ş-Şu‛arâ, s.312-314; İsfehânî, el-Eğâni, c.21 s.137-177; el-Bustânî, Butros, eş-Şuarâu’lFursân, s.203; Nureddin, Mevsûatu’ş- Şuarâi’s- Saâlîk, s.39-40; Hüsnâ, Abdülcelîl, el-Edebu’l Câhilî, s.187-189;
Goldziher, Klasik Arap Literatürü, s.29; Furat, A. Subhi, s. 68.
18 - Demirayak, Cahiliye Dönemi, s.174-175.
19 - Mürüvve, Muhammed Rıza, es-Saâliyk fi’l- Asrı’l- Emevî, Dâr’u-l- Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut 1990, s. I 71.
17
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/6 Spring 2014
1072
İbrahim USTA
hazır bulunduğu Ukaz Panayırında söz alan kabile temsilcileri, orada bulunan herkesin şahit
olmasını isteyerek Kays'ı kabileden kovduklarını, bundan sonra ne işlediği cinayetlerin diyetinin
kabile tarafından ödeneceğini, ne de onu öldürecek olanlardan diyet isteneceğini ilan etmişlerdir.
Kabilesinden bu şekilde kovulan Kays artık kabilenin asıl kanını taşıyan babası Munkiz'e değil,
Hidâd kabilesine nispetinden dolayı "el-Hidâdiye" olarak şöhret bulan annesine nispet edilmeye
başlamıştır.20
‫فأقسمََلوالََأسهمََابنََمحرقََََََمعََّللاَماََأكثرتََعدََاألقارب‬
‫تركتَابنَعشََيرفعونََبرأسهََََََينوءََبساقََكعبهاََغيرََراتب‬
‫وأنهاهمَخلعيََعلىََغيرََميرةََََََمنَاللحمَحتىَغيبواَفيَالغوائب‬
Yemin ederim ki İbn Muharrik bulmasaydı Allah ile aramı,
Sayılarını artırmaz, azaltacaktım öldüre öldüre akrabamı.
Geride ölü bıraktım başını kaldırmaya çalıştıkları İbn Uş;
Aşık kemikleri düzelmeyecek olan bir dizin üstüne düşmüş.
Kabileden azledilişimin onlara bıraktığı eti yediler;
Ta ki kaybolmaları gerekenler içinde kaybedildiler.21
Sonuç
Yoksulluk faktörü, İslamiyet öncesi Arap toplumunun başta gelen sosyal problemlerinden
biri olarak bu dönem şiirinin en çok işlenen konuları arasında yer almış gözükmektedir. Başlangıçta
sadece düşünce bazında şiirlerinde fakirlik problemini ve çözüm yollarını işleyen Urve ve Ebû
Hirâş gibi şairler, zamanla grup oluşturarak şiddet eylemlerine başlamışlar, özellikle cimri
zenginlere, kendileriyle problemleri olan bazı kabilelere ve kervanlara baskınlar düzenleyip ele
geçirdikleri malları yoksullar arasında eşit bir şekilde paylaştırarak toplumda sosyal adaleti
gerçekleştirme yoluna gitmişlerdir.
II- SADRU’L-İSLAM DÖNEMİ EŞKIYA HAREKETİ
Bir önceki konumuzda; cahiliye dönemindeki mevcut ekonomik, siyasal ve sosyal
dengesizliğin insanlardan bir grubunu eşkıya olmaya zorladığını belirtmiştik. Bu grubu oluşturan
kişiler genellikle, aile ve kabile bağları olmayan, hayattan bir beklentisi kalmadığı için ölüme
meydan okuyan bir grup fakir ama cesur kişilerden oluşmaktaydı. Bu kişiler kervanların geçtikleri
noktalarda onlara pusu kurmak suretiyle mallarını gasp ederek, bu şekilde hem kendi hem de
civardaki diğer fakir insanların karınlarını doyurmaya başlamışlardı. İslam’ın getirmiş olduğu
zekât, infak, sadaka gibi yardımlaşma müesseseleri ile merhamet, cömertlik gibi bir takım
terimlerim yerleşik hayata adaptasyonu sayesinde toplumun ekonomik ve sosyal alanda refahını
yükseltmiş ve eşkıyalığın ortaya çıkmasındaki temel sebeplerden olan fakirlik ve sınıf ayırımı
ortadan kalkmış, insanlar her halükarda eşit vatandaşlar olarak kabul edilmeye başlanmıştı. Bunun
yanında fakirleri devlet malından hak sahibi yapmış, vatandaşlarını mali kudretlerine göre
- Merzubânî, Mu’cemu’ş-Şu‛arâ, Dâru’l- Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut 1982, s.325; el- İsfehânî, el-Eğâni, c.14 s.142-143;
Ziriklî, Hayreddin, el-A'lâm, Dâru’l İlmi li’l-Melayîn, Beyrut 1984, c.5 s.209.
21 - tercüme: Yıldırım, Kadri, a.g.e, s.193.
20
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/6 Spring 2014
Arap Edebiyatında Eşkiya Şairler
1073
vergilendirerek, bu paylardan fakirleri yedirmiş ve içirmiştir. İslam nizamının yapmış olduğu en
önemli reformların başında şüphesiz faizin kaldırılması gelmektedir. Zaten malı mülkü olmayan
fakir servet sahibi zenginden almış olduğu üç kuruşun faizi altında inlemekteydi. İslam’ın gelişiyle
faiz ortadan kaldırılmış ve faiz almak ve vermek Allah ve Rasulüne savaş açmakla eş tutularak
büyük günahlardan addedilmiştir.22
İslam’ın gelişi toplumda sadece ekonomik alanda değil aynı zamanda, cahiliye devrindeki
bütün kuralları, gelenek ve görenekleri de yok eden yeni bir sosyal düzen tesis etmiştir. Cahiliye
döneminde insan kendisini daima gruplaşma, rekabet ve kanlı mücadeleler içerisinde bulmaktaydı.
Bu dönemde kabileler çocuklarına asabiyeti, öfke ve kin gibi hem fert hem de toplum için zararlı
olan bu tür şeyleri aşılamıştır. İslam’ın gelmesiyle, Araplar aşiret ve kabile kavgalarından
uzaklaşmışlar, dünkü kabilecilik anlayışının yerini ümmet tasavvuruna bırakmışlardır. Aynı şekilde
asabiyet ve rekabetten dolayı dağılmış olan kabileleri, tek ümmet olma fikrini aşılamış ve bunu
başarmıştır. İslam’ın gelmesiyle insanlar; cinsine, etnik kökenlerine ve asıllarına bakılmaksızın,
bireylerin birbirlerine karşı hak ve görevlerinde eşitliği sağlamıştır. Buna göre herkes Müslüman ve
kanun önün herkes eşittir. Arap ile acem, siyah ile beyaz, zengin ile fakir arasında bir fark yoktur.
Aralarında ki faziletin esası, iyilik ve takva iledir. Asalet veya sultanlık ile değildir.23
Ekonomik ve sosyal yönden devrim yapan İslam, tüm bunlara rağmen topluma yeni
caydırıcı bir ceza sistemini devreye sokmuştur. Buna göre ihtiyacı olmadığı halde çalan bir
kimsenin - bir takım şartlar çerçevesinde - ceza olarak ellerinin bileklerinden itibaren kesilmesi24,
suçsuz yere bir kimseyi öldürmek, ölümüne sebebiyet vermek veya yaralamak ise kısas veya diyet
gibi birtakım cezai müeyyidelerle karşı karşıya getirmiştir.25
Konumuzla doğrudan ilgili olan eşkıyalığın cezasına gelince; fertlerinin ekonomik ve
sosyal durumunu düzelten İslam, buna rağmen yol kesip soygun yaparak, insanları öldüren
kimseler için çok ağır cezalar va’z etmiştir. Buna göre yol kesen eşkıyalar yalnızca malları gasp
edip, cana dokunmazlarsa sağ elleri ve sol ayaklarının kesilmesi gerekir. Şayet bu eşkıyalar
yalnızca yol emniyetini tehdit ederler ama soygun yapmamışlarsa, o zaman bulundukları yerden
sürgün edilmeleri gerekir. Sürgünden kasıt hapsetmek değildir. Çünkü hapis sürgün sayılmaz.
Sürgün, bulunduğu beldeden çıkartılarak daha uzak bir yere gönderilmeleridir. Eğer ki; Eşkıyalar
hem malları gasp edip hem de mal sahiplerini öldürürlerse, bu durumda hırsızlık ve cinayet
suçunda elleri ve ayakları çaprazlama bağlanarak idam edilirler. İslam bunu yapmakla, bu tür
fiilleri işlemeyi aklından geçirenler için caydırıcı bir ceza olması hedeflemiştir.26
İslam’ın bu ve benzeri koymuş olduğu toplumsal kurallar sayesinde, erdemli bireyin tüm
hayatını kapsamış, güvenliğin sağlanacağı hudutları belirleyerek kaosu önlemiş ve bu şekilde
yolsuzluk ve sapmayı ortadan kaldırmıştır. Miras ve muamelat ile ilgili hususları en ince ayrıntısına
kadar açıklamıştır. Sosyal şartlardan zekâtı, dinin bir rüknü yapmıştır. İslam, devleti zekâtı
vermeye gücü yetenlerden alıp, şefkat ve merhamet ile insaf ve adaletli bir şekilde davranıp, onu
hak eden fakir ve muhtaçlara dağıtmakla görevli kılmıştır.27
Sonuç olarak Sadru’l- İslam dönemindeki dönemin sosyal, toplumsal ve ekonomik
durumundaki gözle görülür düzelmelerin yanı sıra yeni dindeki ceza-i müeyyidelerin caydırıcı
22
- Bakara 2/279.
- İbn Hanbel, Ahmed, el-Müsned, Çağrı Yay., İstanbul 1992, c.5 s.411 Hadis no. 8721.
24 - Mâide 5/33
25 - Bakara 2/178, Nisa 4/92-93, Maide 5/32, Enam 6/151, İsra 17/33, Furkan 25/68.
26 - geniş bilgi için bkz; İslâm Ansiklopedisi, Türkiye Diyânet Vakfı, İstanbul 2005, c.11, s. 463-466; Akşit, Cevat, İslam
Ceza Hukuku ve İnsani Esasları, İstanbul 2000, s.77; Keskioğlu, Osman, Fıkıh Tarihi ve İslam Hukuku, Ankara 1969,
s.291.
27 - Tevbe 9/60.
23
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/6 Spring 2014
1074
İbrahim USTA
olması eşkıyalığın azalmasında -hatta bitmesindeki- en önemli faktörlerdir. Bu dönemin
“Muhadram28” olarak nitelendirilen meşhur eşkıyaları Ebû Hirâş el-Huzelî ve kardeşleri el-Ebah b.
Temîm el-Huzelî, Cündüb el-Huzelî ve Urve b. Murre el-Huzelî, Abede b. et-Tabîb, Yezîd b. esSukayl el-Ukaylî, Cureybe b. el-Eyşem, Fer’an b. el-A’raf et-Temîmî, Fudâle b. Şureyk, Şebîb b.
Kureyb et-Tâî ve Ebû’t-Tamahân el-Kîynî gibi Sadru’l- İslam dönemi eşkıyalarının herhangi bir
gayri nizami faaliyetleri gözlemlenmemiştir.29
Bu dönemin en meşhur eşkıyalarından birisi olan Ebû Hirâş el-Huzelî’nin kısa
biyografisine bakacak olursak; Beni Kırd kabilesine mensup olan bu şairin asıl ismi Hüveylid b.
Mürre olup, cahiliye döneminin meşhur eşkıyalarından birisi olmakla beraber, İslam’ın gelişiyle Hz. Peygamber’le görüşmemekle birlikte - ona iman ederek eşkıyalığı terk etmiş, yeni dini
benimseyenler arasında yer almıştır. Şairin Safa ile Merve arasında say yaparken söylediği bu
beyitler onun teslimiyetinin en bariz örneklerinden birisidir.
‫أتمهََّللاَوقدَأتما‬... َ‫الهمَهذاَخامسٌ َإنَتما‬
‫إنَتغفرَاللهمَتغفرَجما‬
Allahım (eğer) bunu da tamamlarsam beş olacak
Allah yardım ederse (hepsini) tamamlarım
Eğer bağışlayacaksan, herkesi bağışla
Kaynaklar onun İslam’ı ne derece özümsediğinin kanıtı olarak Huneyn savaşında kardeşi Urve ve
amcasının oğlu Züheyr b. Acve’yi öldüren Cemîl b. Ma’mer hakkında kan davası gütmeyip, sadece
öldürülen akrabaları için ağıt yakıp şiirler söylediğini zikretmişlerdir. İkinci Halife Hz. Ömer
zamanında yılan sokması sonucu vefat eden şair hakkında Sadru’l-İslam döneminde eşkıyalığıyla
ilgili olarak başka bir bilgi zikredilmemiştir.30
III- EMEVÎ DÖNEMİ EŞKIYA HAREKETİ
GİRİŞ
Hulefâ-i Raşidîn döneminin akabinde, miladi 661-750 yılları arasında hüküm süren ilk
İslam hanedanı olan Emevîler, Şam/Dımeşk merkezli bir idareye sahiptiler. Muaviye b. Ebî Süfyân
(ö. 679-680) halife olduğunda birçok sıkıntı ile karşı karşıya kalmıştı. Merkezi bir sistemin mevcut
olmadığından, her tarafta kargaşa ve düzensizlik hâkimdi. İlk halifelerin dayandığı teokratik bağ
kaybolmuş ve göçebe anarşisi sebebiyle yeni devlette istikrarsızlığa neden olmuştu. Irkların eşitliği
ilkesi terk edilmiş, yerini asil Arap sınıfına dayanan Arap monarşisi almıştı. Muaviye’nin
gerçekleştirdiği en büyük olay veliaht tayin etme usulüdür. Kendisinden sonra oğlu Yezîd’i (ö.
683) veliaht olarak tayin ederek büyük tepki toplamış, onun özellikle Irak’ta tayin ettiği Ziyâd (ö.
673) ve oğlu Ubeydullah (ö. 686) gibi valilerin sert uygulamaları yüzünden halkın Emevî
yönetimine olan kızgınlığı artmıştı. Hz. Hüseyin ve ailesinin 680 yılında Kerbelâ’da katledilmesi
siyasi yönden feci sonuçlar doğurmuş, buna bağlı olarak Emevî hanedanına karşı büyük bir
- Hem cahiliye hem de İslam döneminde yaşamış kişilere verilen isimdir.
- Demirayak, Arap Edebiyat Tarihi, Sadru’l-İslam Dönemi, Erzurum 2012, s. 142; Mustafa Şa’ke, Rıhletu’ş- Şi’r, 327344; Tureyfî, Dîvânu’l Lusûs, c.1 s.18-20.
30 - İbn Kuteybe, eş-Şi’r ve’ş-Şu‛arâ, s 663-664; el-İsfehânî, el-Eğâni, c.21 s.210-235.
Nureddin, Mevsûatu’ş- Şuarâi’s- Saâlîk, s.104-113 Şa’ke, Mustafa, Rıhletu’ş- Şi’r, s.338-340.
28
29
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/6 Spring 2014
Arap Edebiyatında Eşkiya Şairler
1075
muhalefet meydana gelmişti.31 Ekonomik sahada Emevîlerin keyfi ve istikrarsız yönetimi
ekonomik hayatın gelişmesinde zorlukların meydana gelmesine sebebiyet vermiştir. Dünyevi
zevkler uğruna büyük meblağlar harcayan yöneticiler “mevâlî” adı verilen yeni bir sınıfın
doğmasına neden olmuştur. Doğuştan bir Arap kabilesine mensup olmayanlar mevâlî sayılıyordu.
Bunların Müslüman olmayanlarından (zımmî) büyük meblağlarda vergi alınıyordu. Mevâlîye
uygulanan bu tutum ileriki bir safhada “Şia” adı altında dini ve siyasi bir duruşla izah bulmuştur.32
Tüm bu girişten sonra, Emevîler döneminde İslam toplumundaki iktisadi, sosyal ve siyasi
hayatı geniş bir perspektiften değerlendirmek gerekmektedir. Zira asıl konumuz olan eşkıyalığın
yeniden türemesi bu sebepleri iyi kavrayıp, derin analiz etmekten geçmektedir.
a-
İktisadi Yönden
i. Emevî Halifelerinin zevklerine olan düşkünlükleri sebebiyle Saray yapımındaki
harcamaları, koku alımı, hayvanları, memurları ve şairler için paraya olan ihtiyaçları her geçen gün
artmaktaydı. Bunun yanında hızla devam eden fetihler sebebiyle ordunun ihtiyacı olan erzak ve
silah gibi mühimmatlar Emevî bütçesini zorluyor, bu ise vergilerin artmasına sebebiyet veriyordu.
33
ii. Emevî Devletine düşman olan bazı kişilerin bir takım engeller sebebiyle, merkezi Şam’da
bulunan devletin kasasına gitmemesi neticesinde devlet bir müddet de olsa iktisadi olarak zayıf
düşmüştür. Bunun en bariz örneği Abdullah b. Zübeyr’in başlatmış olduğu isyan neticesinde Hicaz,
Irak ve Mısır’daki ganimet ve vergi gibi mallara haciz konularak, Şam’daki hilafet merkezine
gitmesi engellenmiştir. Bunun başka bir örneği ise Nümeyr, Temîm gibi büyük kabileler ve başta
Kûfe olmak üzere tüm Irak halkının Hz. Ali taraftarı olması ve Emevî ailesini sevmemeleri
neticesinde beytülmale hiçbir surette vergi veya zekât ödememişlerdir.34
iii. Bazı isyancılar sadece Emevî devletine ait olan malları yağmalamışlardır. Bunun en bâriz
örneği ise eşkıyalardan birisi olan Ubeydullah b. el-Hurr el-Ca’fî’nin sürekli olarak devlet mallarını
yağmalayarak bunu kendisi ve diğer eşkıya kardeşlerine semer vergisi olarak el koyduğunu ifade
etmesidir.35
iv. Şehirlerin yöneticisi konumundaki valilerle, vergi ve zekât toplamak üzere valiler
tarafından görevlendirilmiş olan memurların katı ve merhametsiz davranmak suretiyle adaletten
uzaklaşmaları neticesinde halktan olması gerekenden çok daha fazla para toplamaları zaten fakir
durumda olan halkı iktisadi yönden daha da aşağıya çekmiş, buna karşın hem valiler hem de
memurlarının zenginlik ve refah içerisinde yaşamaları halkı canından bezdirmiştir.36
Yukarıdaki maddeleri özetlemek gerekirse; şu veya bu sebeplerle ortaya çıkan ekonomik
kriz, zengin ve fakir arasındaki uçurumun genişlemesine ve bununla birlikte toplumda infial ve
isyana sebebiyet vermiştir. Toplumun her kesiminde hissedilen bu güvensizlik durumu pek tabii
olarak kendisini şehirlerde hırsızlık, çöl ve badiyelerde ise eşkıyalık olarak göstermektedir. Bunun
en bariz örneği, Abdülmelik b. Mervân (ö.705) döneminde ortaya çıkan ekonomik kriz neticesinde
- Kılıç, Ünal, Tartışmaların Odağındaki Halife Yezid bin Muaviye. Kayıhan Yay. İstanbul 2001, s.159,160.
- Demirayak, Kenan, Arap Edebiyatı Tarihi, Abbasi Edebiyatı Tarihi, Şafak Yayınevi, Erzurum 1998, s.1; Goldziher,
Klasik Arap Literatürü, s.97-98;
33 - Hitti, Philip K., Siyasal ve Kültürel İslam Tarihi, M.Ü. İlahiyat Fak. Vakfı Yay., İstanbul 2011, s. 317-320.
34 - Demirayak, Kenan, Emeviler Dönemi, Eser Ofset, Erzurum 2012, s. 21; Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi, İslam
Tarihi, Ağaç Kitabevi Yay., İstanbul 2009, s.356-360; Furat, A. Subhi, s.136-137.
35 - Tureyfî, Dîvânu’l Lusûs, c.1 s.16-17.
36 -Demirayak, Emeviler Dönemi, s. 142.
31
32
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/6 Spring 2014
1076
İbrahim USTA
Tahmân b. Amr el-Kilâbî, el-Mesmûrî b. Bişr el-Uklî ve Cahdar b. Mâlik el-Hanefî gibi çok
meşhur hırsız ve eşkıyaların türemesidir.37
b- Sosyal Yönden
i. Cahiliye döneminin geleneklerinden olan dünya ve dünyalık şeylere düşkünlük, Emevî
döneminde tekrardan ortaya çıkmaya başlamıştır. Emevî halifelerinin çok evliliğe meyyal,
kadınlara ve yemeğe pek düşkün olduğu bilinen bir şeydir.38 Bunun dışında aristokrat aileler
hilafetin başkenti olan Şam saraylarında israf ve içerisinde kadınların olduğu eğlencelere dalmış,
aynı şekilde İslam’ın kalbi sayılan Mekke ve Medine’de gençler eğlence yerlerini (Melâhî)
doldurmaya başlamışlardı.39 Maddi durumu iyi olanların eğlenebildikleri bir ortamda, yoksul
olanlar ister istemez kötü yollara sapacaklardır. Bu ise toplumsal düzeni bozmakta olup, insanları
kötüye ve kötülüğe sevk etmektedir.40
ii. İkinci olarak Emevî Devleti, İslam devleti olmaktan çok bir Arap devletiydi. İslam
toplumunun Emevîler tarafından Arap, Mevâlî, Köle ve Zimmî şeklinde sınıflandırılması ve bu
sınıflandırmada Arap milliyetçiliğinin ağır basması Emevîlerin çöküşünü hızlandıran temel
sorunlardan birisi olurken, toplumsal bozulmaya sebebiyet veren Eşkıya hareketini tetikleyen en
temel etkenlerinden birisidir. Fethedilen yeni bölgelerde İslâm’ı seçen milletler, “Mevâlî” olarak
isimlendirilmiş olup, idarî, siyasî, ekonomik ve sosyal olarak hayatın her alanında ikinci sınıf
vatandaş gibi görülmüşlerdir. Arap Müslümanların faydalandığı bir takım haklardan yeterince
yararlanamamış olan bu zümre, Sâid b. Cübeyr (ö. 714) gibi ilmi ve takvasına rağmen Sudan asıllı
bir mevâlî olması sebebiyle, kendisine verilmiş olan Kûfe kadılığına Araplar tarafından itiraz
gelmiştir. Çünkü onlara göre bu makama ancak Arap asıllı olan birisi gelmelidir.41
Emevîler’deki asabiyet anlayışı üç kategoride değerlendirilebilir. Öncelikle Emevîler,
devlet idaresinde Haşimî-Emevî çekişmesini canlı tutarken, diğer yandan taşra idaresinde Arap
kabilecilik anlayışının bir tezahürü olarak Yemenî (Güney Arabistanlılar) ve Mudarî (Kuzey
Arabistanlılar) çekişmesini esas almışlardır. Son olarak Arap olmayan Müslüman toplulukların
yaşadığı bölgelerde Arap ırkının üstünlüğünü savunan Arap ırkçılığını benimsemeleri ve hatta Arap
milliyetçiliğini yaymak adına bu bölgelerde Arapçayı zorunlu resmi dil olarak dikte etmeleri bu
asabiyet anlayışını gösteren en önemli örneklerdendir.42
Özet olarak Emevî Devleti, yukarıda zikredilen sebepler neticesinde önü alınamayan
isyanların, iç karışıklıkların, taht kavgalarıyla ilgili entrikaların, adam kayırmanın, Araplar arasında
kabilecilik anlayışının ve Araplarla diğer Müslüman milletler arasında Arap milliyetçiliğinin siyasi
anlayış olarak kabul edildiği bir dönem olmuştur.
c-
Siyasi Yönden
Cahiliye döneminin temel özelliklerinden birisi de, kabilecilik esasına dayanan Arap
asabiyeti üzerine inşa edilmiş olmasıdır. Kabile veya ırk üstünlüğüne dayanan bu anlayış İslâm’ın
gelmesiyle değerini yitirmiş ve yerine “İslâm Kardeşliğini” esas alan bir anlayış tesis edilmişti.
Hulefâ-i Raşidîn dönemi sonrasında Emevîler’in devlet idaresini ele geçirmeleri sonucu bu eski
cahiliye âdeti tekrardan tesis edilmeye çalışılmış ve nispeten de başarılı olunmuştur. Gerek merkezi
- Mürüvve, es-Saâliyk fi’l- Asrı’l- Emevî, s.44.
- Karaca, Fatma, Emeviler Dönemi Kadınının Durumuna Genel Bir Bakış, Sükeyne Bint Hüseyin Örneği, Basılmamış
Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üni. S.B.E., Ankara 2010, s.58-60.
39 - Hitti, Siyasal ve Kültürel İslam Tarihi, s. 330-331.
40 - Demirayak, Emeviler Dönemi, s. 26-29.
41 - Hitti, Siyasal ve Kültürel İslam Tarihi, s.323-324; Demirayak, , Emeviler Dönemi, s. 23-23: Aydınlı, Osman,
Mezheplerin Oluşum Sürecinde Mevâlî’nin Rolü, Gazi Üniversitesi Çorum İlahiyat Fakültesi Dergisi, c. II, sayı: 3, s.6.
42 - Zeydân, Corcî, İslam Uygarlıkları Tarihi, İletişim Yayıncılık, İstanbul 2004. c.2 s.286-296.
37
38
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/6 Spring 2014
Arap Edebiyatında Eşkiya Şairler
1077
ve gerekse taşra idaresinde, tahtlarını güvence altına almak adına, Mudarî -Yemenî mücadelesi
olarak bilinen bu çekişmede, liyakatsiz insanların görevlere getirilmeleri sonucu, Arap kabileleri
arasında kin, nefret ve düşmanlığı körükler olmuştu. Tabiri caizse kardeşi kardeşe kırdırıp, her iki
grubun zayıflaması neticesinde hiçbir Arap kabilesi Emevî saltanatı karşısında tehlike
oluşturabilecek güce ulaşamıyordu. Bu şekilde böyle bir savaştan çıkan kârlı tek güç olarak
varlıklarını devam ettiriyorlardı. Emevîler dönemi siyasi durum şüphesiz bundan ibaret değildi.
Abdullah b. Zübeyir ile başlayan isyan, sırasıyla Hz. Hüseyin, Hariciler ve Şii isyanları da
birleşince Emevî idarecilerinin sükûneti sağlamak adına çok zor bir süreçten geçtikleri bir
gerçektir. Durum böyle olunca rejime muhalif güçlerle savaşılırken, mevcut otorite yer yer
zayıflayıp görevini ifa edemez hale gelmiştir. Bu durum eşkıyalık için doğal bir oluşum sürecine
sebebiyet vermiştir.43
Emevî Dönemi Eşkıya şiirlerinin genel özellikleri
Bu dönemdeki Eşkıya şiirlerinin en önemli özelliklerini beş ana kısım olarak sıralamak
mümkündür. Öncelikli olarak Emevî dönemi eşkıya şairleri şiiri, gerek bu dönem şehirli şairlerin
ve gerekse cahiliye dönemi şairlerin ortaya çıkardıkları divan şeklinde ve çok uzun dizelerden
oluşan şiirler yerine, kısa kısa bölümler halinde şiir söylemişlerdir. Her ne kadar kısa şiirler
söyleseler de, bu şiirler alt alta konulduğunda sanki divanın bir parçasıymış gibi görünmektedirler.
Bu dönem eşkıya şiirlerinin bir diğer özelliği ise, herkesin rahat bir şekilde anlayabileceği seviyede
ve çok basit ifadelerle şiirlerin söylenmesidir. Bu şiirlerde dikkati çeken bir diğer husus ise; bu
şiirlerde çokça şehir, bölge, mıntıka ve şahıs isimlerinin geçmesidir. Son olarak bu şiirlerde klasik
yöntem olan konaklama yerlerinin ve göçün tasviri, övgü, yergi ve kadına gazel, şarabın, atın,
harplerin anlatımı ve övünmelerin bulunduğu “Atlâl” geleneği terk edilmiş ve ifade etmek istediği
şeyi doğrudan söylemişlerdir. Bu dönemdeki eşkıya şiirlerinin temel konuları arasında hapis hayatı
ve hapishane vasfı, sakin bir yaşam özlemi, af dileme ve tövbe, evsizlik ve kaçış, çöl hayvanları ile
arkadaşlık ve son olarak da düşmanlarıyla alay ve onları tehdit gibi unsurları ihtiva ettiğini
görmekteyiz.44
Emevî Dönemi Eşkiya Grupları
Bu dönem eşkıya grupları Cahiliye dönemindeki gruplarla aynı olmakla birlikte, iki farklı
grup daha oluşturmuşlardır. Cahiliye döneminde eşkıyalığın ortaya çıkmasında fakirlik ve
kabilelerinden kovulanlar olmak üzere iki temel unsur varken, Emevî döneminde adaletten kaçanlar
ve politik eşkıyalar olmak üzere dörde çıkmıştır. Bunun dışında Ubeydullah b. el-Hurr el-Ca‛fî’nin
arkadaşı Ğaddâf el-Habeşî ve Mâlik b. er-Rîyb et-Temîmî’nin arkadaşı olan Eflah gibi Emevîler
zamanında birkaç kişiden oluşan yabancı eşkıyalar grubunu da katmak mümkündür. Ekonomik
sorun veya etnik farklılıklar sebebiyle ortaya çıktıkları düşünülen bu iki kişi haricinde, bu dönemde
yabancı menşeli eşkıyaya rastlanmamaktadır.
1-Fakir Eşkıyalar
Emevîler ve beraberindeki kabilelerin izlemiş olduğu ekonomi politikası sebebiyle bu grup
ortaya çıkmıştır. Emevîler siyaset gereği kendi yandaşı olan kabilelere yardım ve desteklerini
esirgemezken, bu kabileler –herhangi bir sebeple- kendilerine karşı çıktıklarında yardımlarını
azaltır, hatta karşı çıkan bu kabilelere yardımları tamamen keserek, bu şekilde farklı bir ceza ve
şiddet politikası izlerdi. İstediği zaman bu kabilelere vergi yükümlülüğü getirir ve zorla bu
vergilerin tahsilini yapardı. Bahsi geçen bu eşkıya fırkası böylesi zalimane, despot ve zor kullanan
bir yönetim sonucunda meydana çıkmıştır. Bu fırkanın temsilcileri olarak; Mâlik b. Riyb et- Hitti, Siyasal ve Kültürel İslam Tarihi, s.270-271; Zeydân, Corcî, İslam Uygarlıkları Tarihi, c.2 s.296-300;
Şehbenderzâde, İslam Tarihi, s.356-360; Mürüvve, es-Saâliyk fi’l- Asrı’l- Emevî, s.56-66.
44 - Merzubânî, el-Muvaşşah fî Meâhizi’l-Ulemâ ale’ş-Şu’arâ, s.65; Hüsnâ Abdülcelil, el-Edebu’l Câhilî, s.400-414.
43
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/6 Spring 2014
1078
İbrahim USTA
Temîmî, Ebû Neşnâş et- Temîmî, Tahmân b. Amr el-Kilâbî, Cahdar b. Mâlik el-Hanefî ve elMesmûrî b. Bişr el-Uklî’yi sayabiliriz.45
Mâlik b. er-Riyb et-Temîmî’nin biyografisine kısaca bakacak olursak, cesur bir genç olan
Mâlik, geceleri silahına sarılarak uyuyan ve tüm enerjisini yol kesmek için kullanan bir şairdir.
Kendisi gibi eşkıya olan Şezzâz ez-Zabî ile birlikte gece gündüz insanlara korku salmıştır.
“Şezzâz’dan daha hırsızı yoktur” sözü kaynaklarda hala darbı mesel olarak bilinmektedir. Haccâc
b. Yusuf’u hicvettiği için uzun süre kaçak hayatı yaşamıştır. Günlerden bir gün Mâlik, Hz.
Osman’ın torunu olan Said b. Osman b. Affân’a uğrayarak, Horasan taraflarında ortaya çıkan bir
fitneyi ortadan kaldırmak içim yol kesip, adam soymak yerine Allah yolunda cihada iştirak etmesi
için ondan bir teklif alır ve onun bu nasihatini dinleyerek bu teklifi kabul eder. O tarihten itibaren
tövbe edip bir daha eşkıyalık yapmayan Mâlik, bu gazveden dönerken Beni Temîm’e ait seksek46
ağaçlarından oluşan orman yakınlarında hastalanarak vefat etmiştir. Başka bir rivayette ise gazve
dönüşü uyumakta iken onu bir yılan ısırmış ve bunun sonucu vefat etmiştir.47 Elimize ulaşan
“Bükaiyye” isimli kasidesi - rivayetlere göre - ölüm döşeğindeyken nefsine ağıt şeklinde söylediği
tek kasidesidir.
َّ
‫قالصَالنواجيا‬
‫أالَليتَ َ ِش‬
َ
َ ‫عريَهلَأبيتنَليلةًَ ََََََََََََبواديَالغ‬
ِ‫ضىَأزجيَال‬
‫َوليتَالغضىَماشىَالرِّكابَلياليا‬
َ‫ضه‬
َ ْ‫فَليتَ َالغضىَلمَيقطعَالركبَعر‬
َّ
‫ٌَولكنَالغضىَليسَدانيا‬
‫لقدَكانَفيَأهلَالغضىَلوَدناَالغضىَ َمزار‬
ّ
‫َوأصبحتَفيَجيشَابنَعفانَ َغازيا‬
َ‫ألمَت َرنيَبِعتَالضاللةََبالهدى‬
‫صيا‬
َ‫وأصبحتَفيَأرضَاألعاديََّبعدَما‬
ِ ‫َأران َيَعنَأرضَاآلعاديَّقا‬
ُّ
‫)َفالتفتَورائيا‬
‫دعانيَالهوىَمنَأهلَأودََوصحبتيَ َبذيَ(الطِّبَّ َس ْي ِن‬
‫َتقنَّعتَمنهاَأنَأال َمَردائيا‬
َ‫أجبتَالهوىَل ّماَدعانيَبزفر ٍة‬
ْ
‫َ جزىََّللاَعمراًَخي َرَماَكانَجازيا‬
َ‫أقولَوقدَحالتَقرىَالكر ِدَبيننا‬
Seksek ağacı vadisinde güzel develeri güderken
Keşke şiirimle birlikte geceleyebilseydim
Keşke yolcular bu ağaçlardan uzaklaşmasalar
Keşke ağaçlar bizimle yola çıksaydı
Keşke burası(oraya) yakın olsaydı da ahalisiyle ziyaretleşseydim, ama yakın değildir
Görmediniz mi? Ben dalaleti hidayetle değiştirip Osman’ın ordusunda asker oldum
Önceleri Seksek vadisindeyken, şimdi düşman (Horasan)topraklarındayım
Tabasin bölgesinde kabilem ve arkadaşlarımı hatırladım,
Sevgileri aklıma geldi ama onlara sırt dönerek unutmaya çalıştım.
Sevgi aklıma geldiğinde (bunun yeri olmadığını) acıyla cevapladım
Ve elbiseyle üzerimi örterek onların (askerlerin) beni ayıplamasından korktum
Derim ki, benle kabilem arasını Kürt köyleri engellemiştir
Allah Amr’ı en güzel şekilde ödüllendirsin.
2- Kabilesinden Kovulanlar
Bu grup kabilesinin yolundan ve örfünden ayrılan, kurallara aykırı davranıp kabilesinin
kendisinden kabile kurallarına uymasını istediği ve aksi neticede kovduğu insanlardan oluşuyor.
- Mürüvve, es-Saâliyk fi’l- Asrı’l- Emevî, s.69; Demirayak, Emeviler Dönemi, s.145.
- Bir çeşit dikenli dağ armuduna verilen isimdir.
47 - Merzubânî, Ebû Ubeydillah, Mu’cemu’ş-Şu‛arâ, Dâru’l- Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut 1982, s.364; İbn Kuteybe, eş-Şi’r
ve’ş-Şu‛arâ, s 353-355; İsfehânî, el-Eğâni, c.22 s.287-299;Tureyfî, Dîvânu’l- Lusûs, c.2 s.140-149; Şa’ke, Rıhletu’ş- Şi’r,
s.353-366; Mürüvve, es-Saâliyk fi’l- Asrı’l- Emevî, s. 69.
45
46
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/6 Spring 2014
Arap Edebiyatında Eşkiya Şairler
1079
Kabile lideri iktidarını ve kabile fertlerine otoritesini göstermek, kabile birliğini oluşturduğunu ve
kabile örfüne ve adetlerine bağlılığını diğer kabilelere karşı göstermek zorundadır. İşte bu eşkıya
grubun ortaya çıkışı böylesi bir merkezi idarede gizlidir. İleri gelen isimleri ise; el-Huteym elMahrezî el- Uklî, Mes’ud Hırşe et-Temîmî, Ubeyd b. Eyyûb el-Anberî ve Ya’lâ el-Ahvel elYuşkerî.48
Bu grubun en meşhur eşkıyalarından birisi olan el-Huteym el-Mahrezî el- Uklî’den kısaca
bahsetmekte fayda vardır. İsmi el-Huteym b. Nuveyre el-‛Abşemî el-Mahrezî el-Uklî olan
hırsızlığıyla nam salmış şair, Yemâme ile Hicr arasında kalan Dühema bölgesinde yaşamıştır. Bu
dönemin meşhur şairlerinden Cerîr ve Ferezdak’la aynı dönemde yaşamış fakat onları görmemiştir.
Hırsızlığı sebebiyle yakalanıp, uzun yıllar Necrân’da hapis yatmıştır. Hicri 100 senesinde Emevî
sultanı Süleyman b. Abdülmelik zamanında vefat eden şairin en meşhur şiiri, hapisteyken yazıp
Süleyman b. Abdülmelik’e övgüyle bitirdiği, altmış beyitten oluşan “Kâsidetu’d- Dâliyye” isimli
eseridir.49 Şair bu kasidesinde özlemini duyduğu memleketini ve orada gerçekleştirmeyi planladığı
hayallerini sıralamaktadır.
‫بأعلىَبليَذيَالسالمَوذيَالسدر؟‬
‫َوهلَأصبحنَالدهرَوسطَبنيَصخر؟‬
‫َتناديَحماماَفيَذرىَقصبَخضر؟‬
‫َأوَبأنقائهاَالعفر؟؟‬،‫َأقودهاَبذاتَالشقوق‬
َ‫أالَليتَشعري!َهلَأبيتنَليلة‬
،‫وهلَأهبطنَروضَالقطاَغيرَخائف‬
‫وهلَأسمعنَيوماَبكاءَحمامة‬
‫وهلَأرينَيوماَجيادي‬
Selam ve Sidr (bölgesine) gidebileceğimi biliyor muyum?
Kuş bahçesine korkmadan gidebilecek miyim (acaba)
Beni Sahr (kabilesi) içerisinde uzun zaman yaşayabilecek miyim?
Güvercinlerin ağlamalarını duyabilecek miyim?
Yeşil tep başlarında birbirini bekleyen güvercinleri
Zat-i Şukûk bölgesindeki temiz topraklarda
Bir gün atımı sürdüğümü görebilecek miyim?
Şair suçsuz bir şekilde hapse atıldığını iddia ederek şöyle demektedir.
‫َإلـىَالسجنَالَتجزعَفماَبكَمنَبأس‬
‫َويتركَعذريَوهوَأضحىَمنَالشمس‬
50
‫َيـجيءَبهاَغيريَويرمىَبها رأسي‬
‫يـقـولَلـيَالـسجانَوهوَيسوقني‬
‫ومـاَالـبـأسَإالَأنَيـصدقَكاذب‬
‫وشـيـبـنـيَأنَالَتـزالَعظيمة‬
Gardiyan beni hapse atarken, korkma! endişeye mahal yok diyor
Endişe sebebim, yalancıya inanıp, özrümü dinlememenizdir
(Eşkıyalık) özrüm ise güneşten daha açıktır.
- Mürüvve, es-Saâliyk fi’l- Asrı’l- Emevî, s.70.
- Nureddin, Mevsûatu’ş- Şuarâi’s- Saâlîk, s.163-165; Tureyfî, Dîvânu’l- Lusûs, c.1 s.226-233.
50 - Zemahşerî, Mahmûd b. Ömer, Rabî‛u’l -Ebrâr fî Nusûsi’l -Ahbâr, Müessetu’l -A‛lemî li’l- Matbûât, Beyrut, 1992,
c.1 s.422.
48
49
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/6 Spring 2014
1080
İbrahim USTA
İnsanların suçu işleyip te bana yüklemeleri saçlarımı ağarttı.
3-Adaletten Kaçanlar Grubu
Bunlar birilerini öldürerek veya hırsızlık suçunu işleyerek halifenin veya devlet
adamlarının kulağına giden kanunsuz işler yapanlardır. Kabilelerin bunlar hakkında verdiği
cezadan kaçan kimseler. Bunlardan bazıları; el-Kattâl el-Kilâbî, el-Kattâl el-Bâhilî, el-Huyezdan b.
Hıtar, Abdullah b. Ahdeb es-Sa’dî et-Temîmî, el-Uheymir Sa’dî et-Temîmî ve Mesʿûd b. Herşe etTemîmî.51
Bu grubun önemli şahsiyetlerinden birisi olan el-Kattâl el-Kilâbî’nin asıl ismi Abdullah,
Ubade veya Ubeyd b. Mucîb el-Mudrahî’dir. Rebîa Kabilesine mensup, Kilâb oğullarındandır.
Cahiliye döneminin sonlarını görmüş, Sadru’l-İslam döneminde yaşayıp, Abdülmelik b. Mervân
döneminde ölmüştür. Künyesi Ebu’l Müseyyib olan şair, nefret ve asiliği sebebiyle “el-Kattâl” yani
savaşçı lakabıyla anılır olmuştur. İlk cinayetine aşk sebebiyle amcaoğlunu öldürerek başlayan şair,
her ne kadar Mervân b. Hakem döneminde hapse atılmışsa da, zindan görevlisini öldürmek
suretiyle hapisten kaçmış ve beraberinde tüm suçluları da serbest bırakmıştır. Yaklaşık 10 yıl
boyunca çölde okuyla hayvan avlayıp, bir dağ eteğinde yaşamak zorunda kalan şair, cinayetleri
ilgili olarak; “Vallahi birisi gelip bana, filan kişi bana zulmetti demediği müddetçe kimseyi
öldürmedim. Öldürdüğüm kimselere ise neden öldürüleceklerini belirttim.” şeklindeki açıklaması
onun ne kadar bedevi, ne kadar asi bir ruha sahip olduğunun en açık delilidir.52 Emevî dönemi
eşkıya şairlerinden sayılan el-Kattâl’in şiirlerinde çoğunlukla bedevi hayat ve nefret söylemleri
hâkimdir.
‫إذاَهمَهماَلمَيرَالليلَغمةَعليهَََََََََولمَتصعبَعليهَالمراكب‬
‫قرىَالهمَإذَضافَالزماعََََََََََََََََفأصبحتَمنازلهَتعتسَفيهاَالثعالب‬
‫جليدَكريمَخيمهَوطباعهََََََََََََََََعلىَخيرَماَتبنىَعليهَالضرائب‬
‫إذاَجاعَلمَيفرحَبأكلةَساعةََََََََََََََولمَيبتئسَمنَفقدهاَوهوَساغب‬
‫يرىَأنَبعدَالعسرَيسراَوالَيرىَََََََإذاَكانَكانَيسدرَأنهَالدهرَالزب‬
Bir şey yapmak istersen, ne gece, ne de atlar bunu engellemez
Bir şey yapmak için azmettiğinde onu engelleyecek yoktur
(Ama) evin sahipsiz kalır (tilkiler evini tavaf eder)
Sabırlıdır o, cömerttir ve yumuşak huylu. Yüce ve yüksek ahlaklıdır.
Acıktığında veya yemek bulduğunda hiç önemsemediği gibi,
Yemek bulmadığında aç ve yorgun olsa dahi bunu önemsemez
Bilir ki; zorluktan sonra kolaylık gelir ve (yine) bilir ki;
(Gelen) kolaylık sürekli devam etmez.
- Mürüvve, es-Saâliyk fi’l- Asrı’l- Emevî, s.70.
- el- Bağdadi, Abdulkadir, Hizânetu’l -Edeb, Mektebetu’l Hanci, Kahire 1996, c.9 s.112-113; İbn Kuteybe, eş-Şi’r
ve’ş-Şu‛arâ, s.705-706; Merzubânî, Mu’cemu’ş-Şu‛arâ, s.167; el-İsfehânî, el-Eğâni, c.24 s.137-159; Nureddin,
Mevsûatu’ş- Şuarâi’s- Saâlîk, s.129-138; Tureyfî, Divânu’l-Lusûs, c.2 s.46-55; Şa’ke, Rıhletu’ş- Şi’r, s.346- 352.
51
52
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/6 Spring 2014
Arap Edebiyatında Eşkiya Şairler
1-
1081
Politik Eşkıya Gurubu
Bunlar diğer grupların çatışmalarından ve hilafete karşı çıkmalarından, aynı zamanda
Emevîlerin idaresinden sıkıntı duyan insanlardır. Daha sonraları düşmanlığa kapılan, onları
uyarmak, tehdit etmek ve öç almak için ayaklananlar halini aldılar. Bu gruba mensup olanlardan;
Ebû Hardebe el-Mâzinî et-Temîmî, Abdullah b. Haccâc es-Sa’lebî, Ubeydullah b. Hurr el-Ca’fî
sayılabilir.
Ubeydullah b. el-Hurr el-Ca‛fî’yi kısaca tanıtmak gerekirse; Beni Mencâh kabilesine
mensup olan şair, Kufe’de doğup büyümüş ve Kadisiye savaşına katılmıştır. İlk önceleri Muaviye
b. Ebi Süfyan’la arası çok iyi olup, kendisine Muaviye tarafından sürekli ikram edilen şair, daha
sonraları Emevî ailesine savaş açanlardan birisi olmuştur. Hz. Hüseyin Kufe’ye geldiğinde Haccâc
b. Mesrûk’u kendisine destek olması için göndermiş ama o mal ve silah olarak desteklemesine
rağmen savaşa iştirak etmemiştir. Miladi 687 tarihinde Ayyaş isimli birisi tarafından öldürülen şair,
Emevî dönemi Eşkıya şairlerinden sayılmaktadır.53 Aşağıdaki şiirde şair Ubeydullah b. el-Hurr elCa‛fî Hz. Hüseyin’in Kerbelâ’da şehâdetinden sonra savaşa katılmamasına olan pişmanlığının bir
ifadesi
olarak
söylediği
mersiyedir.
‫َترددَبينَحلقيَوالتراقي‬
َ‫يالكَحسرةَمادمتَحيا‬
َ ‫حسيناَحينَيطلبَبذلَنصرىَ َ علىَاهلَالعداوةَوالشقاق‬
َ ‫َلنلتَكرامةَيومَالتالق‬
َ‫ولوَأنىَاواسيهَبنفسي‬
َ ‫َفياَهللَمنَألمَالفراق‬
َ‫معَابنَالمصطفىَنفسيَفداه‬
َ ‫َأتتركناَوتزمعَبالطالق‬
َ‫غداةَيقولَليَبالقصرَقوال‬
َ ‫َلهمَاليومَقلبيَبانفالق‬
َََ‫فلوَفلقَالتلهفَقلبَحي‬
‫فقدَفازَاالولىَنصرَواحسيناَ َوخابَاآلخرونَأوَليَالنفاق‬
Yazıklar olsun bana, keşke yaşamasaydım, boğazıma acı düğümlendi.
Hüseyin beni düşmana karşı yardım etmem için çağırdığında
Keşke ona istediğini vererek teselli etseydim de, ahirette mükâfatını alsaydım
Bu Muhammed’in oğlu(torunu) ile olacaktır ve bu (şimdi) zor bir ayrılıktır.
Beni terk edip, yalnız mı bırakıyorsun demesini unutamıyorum
Kalbim ona olan iştiyakı sebebiyle ikiye ayrılmış ve parçalanmıştır
Ona yardım edenler kazandı ve onu yolda bırakanlar ve münafıklar ise kaybetti.
SONUÇ
Tarihçilere göre Emevî Devleti, İslam devleti olmaktan çok Arap ulus devleti olarak telakki
edilmektedir. Emevîler, Müslüman Araplar ile Arap olmayan Müslümanları birbirinden ayırarak,
onları “mevâlî” şeklinde isimlendirmeleri, bu devletin yıkılmasında en önemli etkenlerden birisidir.
Bunun dışında Emevî dönemi, İslam toplumunun dünyevileşmeye başladığı dönemlerden birisi
olarak bilinir. Zenginlik ve servetin artması, yöneticiler ve üst tabakanın dünyaya önem vermesi,
onların etkisiyle şekillenen diğer grupların gündelik hayatını da etkilemiştir. Emevî halifelerinin
yönetimde benimsedikleri siyasi görüşler ve yaptıkları uygulamalar, geniş bir sahaya yayılmış
bulunan İslam toplumu içinde çeşitli olumsuz unsurların ortaya çıkmasına ve sonunda bu
hanedanlığın yıkılmasına sebep olmuştur. Sadru’l- İslam döneminde gelirlerin eşit dağıtılması ve
ceza-i müeyyidelerin şiddetli olması sebebiyle ortadan kalkan eşkıya hareketi, Emevî yönetiminin
gerek ekonomik ve gerekse siyasi hususlarda adaletten yoksun bir takım uygulamaları eşkıyalığı
tekrar gün yüzüne çıkarmıştır.
- el-İsfehânî, el-Eğâni, c.25 s.229; Nureddin, Mevsûatu’ş- Şuarâi’s- Saâlîk, s.196-208; el- Bağdadi, Hizânetu’l- Edeb,
c.1 s.296.
53
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/6 Spring 2014
1082
İbrahim USTA
IV. ABBÂSÎ DÖNEMİ EŞKIYA HAREKETİ
Giriş
Abbâsîler, Hz. Peygamberin amcası Abbas’ın soyundan gelen ve 750-1258 yılları arasında
hüküm süren hanedandır. Emevîler, Hulefâ-i Raşidîn dönemi sonrası, bir dizi entrikalar sonucu
hilafeti ele geçirerek Ehl-i Beyt yanlılarına karşı çok sert ve kanlı bir siyaset gütmeleri sebebiyle
halk tarafından Emevîlere karşı düşmanlık içten içe artmış, özellikle Hicaz, Irak ve İran'da büyük
hoşnutsuzluklar ve isyanlar baş göstermişti. Ayrıca Emevîler’in Arap olmayan Müslümanlara
(mevâlîye) yönelik ayrımcı ve kötü muamelesi mevâlîyi Emevî Hanedanı’na karşı düşman haline
getirmişti. Bu durumu fırsat bilen Abbasoğulları Ebû Müslim’in Horasan’da fitilini ateşlediği isyan
dalgası 750 yılında Zap Irmağı kıyısında yapılan savaşta Emevîlerin yenilmesiyle son bulmuş ve
Abbâsî ordusu Emevîlerin başkenti Şam’a girmiştir. Yenilgiye uğrayarak Mısır’a kaçan Emevî
Hükümdarı II. Mervan, aynı yıl Abbâsî askerleri tarafından orada yakalanarak öldürülmesi
neticesinde Emevî Hanedanlığı bu şekilde sona ermiştir.54
İktidarı çok kanlı bir darbeyle ele geçiren Abbâsîler, Emevîlerin aksine Arap milliyetçiliği
yapmamışlar, tüm Müslümanlara eşit davranmışlardır. Halife Mansur döneminde, Yunan ve
Helenistik yapıtlar Arapçaya tercüme edilmeye başlanmış, Harun Reşit döneminde Bağdat bilim,
kültür ve sanat merkezi haline gelmiştir. Me’mun devrinde bilim ve sanat kapsamında gelişmeler
devam etmiş, Beytü’l -Hikme ismi verilen müesseslerde Yunan, Süryani, Fars ve Sanskrit dillerinde
yazılmış bilim, fen ve felsefe kitaplarının Arapçaya tercümesine ağırlık vermişlerdir.55
Miladi 10. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Abbâsî halifelerinin otoritesinin zayıflaması
nedeniyle eyaletlerdeki Emîr’ül Ümerâ ismi verilen askeri valiler, kendilerine verilmiş olan sınırsız
yetkilere dayanarak isyan etmişlerdir. Bu isyanlar neticesinde Abbâsî Devleti hudutları içinde
Tolunoğulları, İhşitler ve Tâhirîler gibi Tavâifu’l-Mülûk şeklinde adlandırılan irili-ufaklı
devletçikler ortaya çıkmış, bu durum Abbâsîlerin parçalanıp yıkılmasında büyük rol oynamıştır.56
Abbâsîler Döneminde İnsanları Eşkıyalığa İten Sebepler
Cahiliye dönemi adetlerinden sayılan yol kesme, kişi ve kervan soyma, İslam’ın gelişiyle
birlikte sonra ermişti. Hulefâ-i Râşidîn döneminden sonra iktidara gelen Emevîlerin, gerek dünya
ve dünyevi şeylere düşkünlüğü sebebiyle yaşamış oldukları lüks ve israf, gerekse sürekli cihat
halinde olan ve fetihlere çıkan askerin iaşesini karşılama zarureti, halkı ağır bir verginin altına
itmiş -tabiri caizse- eşkıyalığın tekrar türemesi için doğal bir zemin oluşturmuştu. Abbâsîler
dönemi de Emevî döneminden pek de farklı değildi. Her ne kadar devlet olarak refah düzeyi artmış
olsa da, bu durum halka inmemiş, halk yine fakir olarak yaşamını sürdürmüştür. Bu durum pek
tabii olarak eşkıyalığı -hem de yeni türevleriyle birlikte -ortaya çıkarmıştır. Abbâsîler döneminde,
eşkıyalığın boyut değiştirerek artmasının ekonomik, sosyal ve siyasi sebepleri vardır. Bunlar
incelendiği takdirde, eşkıya hareketini kavramak daha kolay olacaktır.
a-
Ekonomik Dengesizlik
Abbâsîler’in iktidara gelmesiyle birlikte ekonomik alanda birtakım gelişme ve iyileşmeler
meydana gelmiştir. Abbâsîler, iktisadî hayatın her alanında hem üretimin hem de buna bağlı olarak
refahın arttırılması hususunda büyük gayret sarf etmişlerdir. Devletin başlıca gelirleri zekât, haraç,
cizye, öşür, fey, ganimetler ve örfî vergilerden ibaretti. Elde edilen gelirler askerî ihtiyaçlara, yol,
köprü ve sulama işlerine, halife, vezir ve diğer devlet adamlarının maaşları için harcanırdı. Devlet
- Furat, Arap Edebiyatı Tarihi, c.1 s. 205-206; Goldziher, Klasik Arap Literatürü, s.67-69;
- Demirayak, Abbasi Edebiyatı Tarihi, s.3 vd.; Goldziher, Klasik Arap Literatürü, 140-151; Furat, Arap Edebiyatı
Tarihi, c.1 s. 208-210.
56 - Furat, Arap Edebiyatı Tarihi, c.1 s. 285-289
54
55
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/6 Spring 2014
Arap Edebiyatında Eşkiya Şairler
1083
gelirlerinin büyük meblağlara ulaşmış olması, aynı zamanda halkın yüksek bir refah seviyesine
eriştiğini de göstermektedir. Buna rağmen ortada yanlış bir hesap vardı ki, ekonomi bir türlü düze
çıkmıyordu. Buradaki yanlışlığın ve sıkıntının kaynağı ekonomik nizamın kusuru değil, bu sistemi
uygulamada, malların paylaşımında kamu yararının, halkın menfaatinin değil de sultan ve
avanelerinin bulunduğu ufak bir grubun kayrılmasından kaynaklanmaktaydı. Çünkü devletin
merkez bankası konumunda olan Beytü’l-Mâl girdisini oluşturan vergi ve sadakalar milyonlarca
dirhemle ölçülüyordu. Devlet hazinesinin yıllık ortalama geliri üç yüz atmış milyon dirhemken,
bazı yıllarda bu rakam beş yüz milyon dirhemi buluyordu. Abbâsîlerin ilk döneminde ekonomik
zorbalıkla ilgili pek çok örnek vermek mümkündür. Öncelikle saray efradının aşırı lüks düşkünlüğü
ve devlet bürokrasinin aşırı derecede ağır yürümesi maliyenin bozulması ile sonuçlanmıştır. Bunun
yanında memurların haraç vergisini toplamak ve daha fazla almak için halka karşı zor kullanılması,
vergi memurlarının rüşvet alarak devlete ihanet etmeleri, bazı vezirlerin halifelerce azledilmeleri ve
öç almak için tüm mal varlıklarına el koymaları, devlete karşı birtakım isyancılarla savaşmak için
ordu oluşturulması ve bunun masrafının halktan tahsil edilmesi, yöneticilerin kendilerine sadık
kalmaları ve emirlerini yerine getirmeleri karşılığında ordu komutanlarına bazı şehirleri bağışlamak
gibi bol bol ihsanda bulunmaları gibi sebepler devletin ekonomik manada çöküşünün
belirtileridir.57 Ekonomi alanındaki bu olumsuzluklar, halktan bir kısmını eşkıyalık yaparak kısa
yoldan zengin olmaya teşvik etmiştir.
b- Siyasi durum
Abbâsîler tebaasını dize getirmek için şiddet kullanmaktan kesinlikle kaçınmamıştır.
Tarihçilerin ittifakına göre Abbâsîler, Emevîleri yenip iktidar sürecine kadar ki zaman içerisinde
altı yüz binden fazla insanı öldürmüşlerdir. Başka bir tabirle, tarihte en kanlı İslam devleti
Abbâsîlerdir. İdareyi ele geçirmede çok yardımlarını gördükleri Hz. Ali taraftarlarını dışlayarak,
cezalandırarak, baskı ile gözetim altına almışlar ve kendilerini iktidar yolunda tekelleştirmişlerdir.58
Bununla birlikte yönetimlerini zulüm üzere kurup insanlar arasında korku ve dehşeti yaydılar,
kendi bekaları için kendilerinin Allah’ın yeryüzündeki halifeleri olduklarını ve Allah’ın onların her
yaptığını bağışlayacağını, orduları ve korumaları ise isyancıların bir şey yapamaması için ve asıl
uğraşılarının da bu isyancıları başarısız kılmak olduğunu insanlar arasında yaydılar.59
-
Abbâsî ailesi içerisinde yönetimi ele geçirmek için ortaya çıkan siyasi kriz, isyan ve
entrikalar
Emevî sülalesi ve sempatizanlarına karşı aldıkları sert tutumlar ve şiddet tedbirleri zamanla
kanlı çatışmalara sebebiyet vermiş ve halk gruplara bölünmüştür.
Bu dönemde çıkan Halku’l-Kur’ân ve Mihne gibi mezhep temelli kavgaları ile zaman
zaman ortaya çıkan Harici ve Şii isyanları yer yer devlet otoritesini zayıflatmıştır.
Topraklarının çok fazla genişlemesi sebebiyle hem içerde, hem de dışarıda güvenlik
zafiyeti baş göstermiştir.
Horasan halkı ve Mısır’daki Kıptilerin Abbâsî hegemonyasından kurtulmak için
denedikleri isyan hareketleri
Bizans’la olan sınır mücadelesi ve devlet gelirlerinin bu tür askeri harcamalar sebebiyle
devlet bütçesinin zayıflaması
Yukarıdaki sebepler genel olarak göz önüne alındığında, hem siyasi hem de ekonomik anlamda
olumsuzluk yaşanan bir bölge veya ülkede kaos ve korku ortamının ortaya çıkması kaçınılmaz bir
durumdur. Ve bu da eşkıyaların ortaya çıkması için gayet doğal bir ortamdır.
- Lewis, Uygarlıklar Tarihinde Araplar, s.117-138.
- Demirayak, Abbasi Edebiyatı Tarihi, s.57;
59 - Üçok, Bahriye, İslâm Tarihi, Emevîler-Abbâsîler, A.Ü. İ.F. Yayınları, Ankara 1968, s. 121
57
58
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/6 Spring 2014
1084
İbrahim USTA
c-
Sosyal durum
Emevîler döneminde halk; Müslüman Araplar, mevâlî, zimmîler ve köleler şeklinde dört
sınıfa ayrılmışken, Abbâsî döneminde bu sınıf farkı üçe inmiş ve Müslümanlar arasındaki ayırım
ortadan kaldırılarak, eşitlik ilkesi yeniden tesis edilmiştir. Başka bir ifadeyle Abbâsîlerin yönetime
gelmesiyle, mevalinin durumu düzeltilerek, Müslüman olmak şartıyla her milletten kişiler devlet
kademesinde önemli görevlere gelmeye başlamışlardır. Önce İranlılar, daha sonra Türkler, sivil ve
askeri görevlere getirilerek Abbâsîler bu şekilde ulus devlet olmaktan çıkmışlardır. İkinci olarak;
Abbâsîlerde toplumu oluşturan sosyal tabakalardan birisi olan kölelerin insanlar tarafından hor ve
hakir görülmediği gerçeğidir.60 Bunun sebebi ise Halifelerinin/sultanlarının birçoğunun annesinin
Ümmü’l- Veled olmasıdır. Bu durum bize cahiliye döneminde derisinin renginden ötürü eşkıyalık
yapan Şenferî ve Teebbata Şerran gibi eşkıyanın olmayacağı yönündedir.
Abbâsîler’de toplum genel olarak havâs ve avâm denilen iki tabakadan oluşmakta olup,
halife ve yakınları, vezirler, emirler, kadılar, âlim ve ediplerle kâtipler birinci tabakaya, esnaf ve
sanatkârlar, çiftçiler, askerler, köleler ve diğer gruplar ise ikinci tabakayı teşkil etmekteydiler.
Refahın artmasına paralel olarak lüks ve konfor da artmış, muhteşem köşk ve saraylarda eğlence ve
mûsiki meclisleri tertip edilmeye başlanmıştı. Abbâsîler devrinde Müslüman erkeklerin Türk, Rum,
İranlı cariyeleri o kadar çoğaldı ki, bundan ötürü nikâhlı eşlerine karşı duydukları ilgi kayboldu. Bu
durum İslam'ın ilk devrindeki sıkı aile bağlarının gevşemesine sebep oldu. Aşırı zenginlerin
türediği toplumlarda sefahat âlemleri baş gösterir; Romalılar, Sasâniler ve Bizanslılarda olduğu
gibi, üç kıta üzerine yayılmış olan İslam İmparatorluğunda da dinin yasaklama rağmen eğlenceye
düşkünlük ve sefahat yaygın bir hale gelmişti. Ele geçirdikleri geniş ülkelerden gelen ganimet ve
başka gelirlerle umulmadık derecede zengin bir hayata kavuşunca erkekler tıpkı Bizans ve Sasânî
burjuvazisi gibi lüks ve sefahate alıştılar; kadınlarını haremlere kapamaya koyuldular. Bu dengesiz
servet çoğalmasının bir sonucu olarak Bağdat, Kurtuba, Kahire, Fustat gibi şehirlerde fuhuş arttı.
Devlet adamları bütün güçleri ile bunu önlemeğe çalıştılarsa da başarı sağlayamadılar; sonunda
tüccarlardan ve esnaftan alınan vergiler gibi kötü yoldaki kadınlardan da bir takım vergiler
alınmaya başlandı.61
Sosyal alandaki bu ve benzeri olumsuzluklar insanları hırsızlık ve eşkıyalık yapmak için
adeta cesaretlendiriş ve neticede diğer dönemlerde olmayan hırsız ve eşkıya tayfaları ortaya çıkmış
ve halkın üzerine bir sis gibi çökmüştür.
ABBÂSÎ DÖNEMİ EŞKIYALIĞININ FARKLILIKLARI
Abbâsî dönemi eşkıyalığı ile cahiliye ve Emevî dönemi eşkıyalıkları birbirinden çok
farklıdır. Bu farklılık sadece yeni eşkıya gruplarının ortaya çıkmasıyla ilgili olmayıp, bilakis
Abbâsî dönemi eşkıyalığının hedeflerine ulaşmak için kullandıkları yöntem ve koşulların
farklılaşmasıyla alakalıdır. Abbâsî dönemi eşkıyalığını, cahiliye ve Emevî dönemi eşkıyalığından
ayıran faktörler temelde üç esasa dayanmaktadır.
1- Kabile bağlarının zayıflaması: Abbâsî toplumu - Cahiliye ve Emevî dönemlerinin aksine sadece Araplardan müteşekkil değildi. Fetihler sonrası toprakların genişlemesi ve diğer milletlerin
İslam’a girmesi sonucu içlerine çok miktarda Arap olmayan yabancı milletler yerleşmişti. Bu
yabancı unsurlar Bağdat, Kufe, Basra ve Şam gibi şehirlerin yanı sıra, o dönemde fethedilen ve
Arap Kabilelerinin de buralara yerleşerek ziraatla meşgul oldukları Horasan ve Mısır gibi
çevrelerde daha yoğun idi. Birbirlerinden kopan kabile bireyleri arasında yabancılaşma başlamış
ve bu yabancılaşma sonucu insanlar eskisi gibi kendisini gözetip kollayacak akraba ve aynı
- Demirayak, Abbasi Edebiyatı Tarihi, s.10
- Üçok, İslâm Tarihi, Emevîler-Abbâsîler, s. 137-138; Emin, Ahmet, es-Sa’leke ve’l Fütüvve fi’l İslam, s.62-63;
Demirayak, Abbasi Edebiyatı Tarihi, s.5-10.
60
61
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/6 Spring 2014
Arap Edebiyatında Eşkiya Şairler
1085
kabileye mensup insanlar bulmakta zorlanmıştır. Bu durum insanlardan bir kısmını ister istemez
eşkıyalığın kollarına atmıştır.
2- Coğrafi çevrenin değişimi: Abbâsî dönemine kadar olan zaman diliminde Arapların büyük bir
kısmı, şehirleşme olmadığı için, badiyelerdeki çöl hayatını tercih etmek durumunda kalmışlardır. O
dönem çöl hayatı yalnızca Arapların değil, Arap yarımadasında, Şam ve Basra badiyelerinden
ayrılmamış Arap olmayan diğer kabilelerin de en önemli vatanı olmuştur. İslam’ın gelişiyle yeni
medeniyet oluşturulmaya başlandığında, insanlar artık çöl yaşamını bırakıp, belirli bir plan
dâhilinde inşa edilmiş yerleşim yerlerinde yaşamayı tercih ederek, orada gerek ticaret ve gerekse
ziraatla uğraşmaya başlamışlardır. Bu dönemdeki yerleşik hayat ve yaşam tarzı Cahiliye ve Emevî
dönemi eşkıyalarının, bedevi toplum ve çöl hayatı şartlarına uygunlukları önemli bir yer tutan at,
kılıç ve oklarla yaptıkları saldırı ve baskınlara dayalı eski yöntemleri rafa kaldırmış, yöntem
değiştirerek yeni toplumla uyum sağlamaya çalışmışlardır.
3- Ailevî Durum: Abbâsî dönemi eşkıyaları Cahiliye ve Emevî dönemi eşkıyalarındaki en önemli
özelliklerden birisi de; ailesizliğin verdiği cesaretle, kendilerine kurulan tuzaklardan korkmayan
ölüme aldırmayan cesur ve atılgan süvarilerinkinden farklı olmasıdır. Bu dönemdeki eşkıyalar daha
çok, evli eşkıyalardan müteşekkil olup, şiirlerinde eşleriyle ve çocuklarıyla olan irtibatı, onları
koruma kollama istemleri, serseri hayattan muzdarip, aileden uzak olmaktan bıkmış, sakin bir
hayatı özleyen, eş ve akrabalarla birlikte yaşamayı arzulayan temalarla vücut bulmuştur.
Tüm bu girişlerden sonra Abbâsî dönemi eşkıya şairlerini beş farklı grup üzerinden
değerlendirmek mümkündür:
1- Silahlı Eşkıya Şairler
Bu gruptaki en meşhur şairler Bikr b. en-Naddâh el-Hanefî, Cafer b. Albe el-Hârisî ve
Ebû’n-Nidâ isimli haydutlardır. Bunlar yol kesip soygun yapan, gerektiğinde insanları öldürmekten
çekinmeyen azgın ve asi şairlerdir.
Bikr b. en-Naddâh el-Hanefî’yi kısaca tanıtmakta yarar vardır. Künyesi Ebû Vâil, lakabı
ise el-Hanefî el-Basrî’dir. Abbâsî dönemi şairlerinden olan şair, Yemâme’de doğmuş, Harun Reşîd
döneminde Bağdat’ta yaşamış gazel ve medih (övgü) şairidir. Fakir bir şair ve eşkıya olmasının
yanında, Halife Me’mun ve Mu’tasım dönemi meşhur komutanlarından Ebû Delf el-‘İcli ile yakın
ilişkisi sebebiyle, kendisine çok miktarda mal bağışlanmış ve hayatını zengin bir şair olarak devam
ettirerek hicrî 192’de Bağdat’ta vefat etmiştir.62 Kendisi yol kesen bir eşkıya olmakla birlikte daha
çok zenginlerden aldığı bahşişlerle hayatını ikame ettirmiştir. Bir defasında Ebû Delf’i metheden
bir kaside söylemiş, bunun üzerine Ebû Delf’ten 10.000 dirhem hediye alıp, bu parayla Ubulla63
nehri kenarında bir köy satın almıştır. İnsanlar bir gün Ebû Delf’in bir grup eşkıyanın peşine
düşerek, tek bir mızrak darbesiyle ikisini birden öldürdüğünü duymuşlardı. Bunun üzerine Bikr b.
en-Naddâh, Ebû Delf’i aşağıdaki dizelerle övmüştür. 64
‫قالواَوينظمَفارسينَبطعنةََََ يومَاللقاءَوالَيراهَجليال‬
َ ‫ميالَإذنَنظمَالفوارسَميال‬
‫الَتعجبواَلوَأنَطولَقناته‬
Dediler ki; o tek bir vuruşla iki süvariyi indirir
Eğer okunun boyu bir mil olsaydı,
- İbnu’l- Mu’tez, Tabakat eş-Şuarâ, Dâru’l-Maârif, Kahire, Trs, s.217-225; Merzubânî, el-Muvaşşah fî Meâhizi’lUlemâ ale’ş-Şu’arâ, s.337.
63 - Irakta Basra’ya 4 fersah uzaklıkta bulunan Ubulla isimli şehrin kuzeyinden geçen nehrin ismidir.
64 - el-İsfehânî, el-Eğâni, c.19 s.112-126; Hafnî, Abdülhalim, Şi’ru’s-Saâliyk, Menhecuhû ve Hasâisuhû, Matbaatü
Hey’eti’l- Mısriyye li’l-Kitâb, Kahire 1987, s.127; Tureyfî, Divânu’l-Lusûs, c.1 s.76-80.
62
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/6 Spring 2014
1086
İbrahim USTA
Bir mil uzunluğundaki süvariyi de indirirdi
Rivayete göre Ebû Delf bir gün ona “Sen şiirlerinde kendini cesur olmakla övmene rağmen, sende
bunun hiçbir delilini görmedim.” diyerek onunla alay etmiştir. “Ey Komutan! Zırh ve miğfer
olmadan bunu nasıl ispat edebilirim ki!” şeklindeki cevabı üzerine komutan ona silah ve at
verilmesini emreder. Atına binen Bikr b. en-Naddâh karşısında duran esir ve hizmetçileriyle savaşa
tutuşarak, onları yaralamış ve kaçmak zorunda bırakmıştır.65
Sevgilisine atfen söylemiş olduğu gazelinde şöyle demektedir:
‫َ فجفَجفنَالعينَأوَأغمضا‬
‫ماَضرهاَلوَكتبتَبالرضى‬
‫فيَعاشقَيودَلوَقدَقضى‬
‫إنماَيأملَمنهاَمثلماَقدَمضى‬
‫بلحظهَإالَألنَأمرضا‬
َ‫شفاعةَمردوةَعندها‬
َ
‫ياَنفسَصبراَواعلمي‬
‫لمَتمرضَاالجفانَمنَقاتل‬
Keşke sevgilim bana yazsaydı, (o zaman) gözyaşım diner ve uyurdum
Onun yanında şefaat kabul değildir (ama) öldüğümden o pişman olacaktır.
Ey nefsim! Sabret ve bil ki; O sana, seni umutlandıracak bir şey vermedi
Gözlerim ise onun ölümcül bakışlarından dolayı hasta olmadı.
Bu grubun meşhur olan diğer bir şairi ise Cafer b. Albe el-Hârisî’dir. Hem Emevî hem de
Abbâsî döneminde yaşamış mahir bir eşkıya olan Cafer’in Künyesi Ebû Ârim’dir. Beni Ukayl
kabilesinden birisini öldürdüğü için, Medine’de bir müddet hapsedilmiş, daha sonra ise hapiste
kısasla öldürülmüştür. Ebû’l -Ferec el-İsfahânî, elli küsür beyit şiiri bulunan bu şairin şiirlerini
beğendiğini söylemiştir. Çağdaş yazarlardan Hüseyin Utvân, Cafer’in şiirlerinin dört yerinde onun
eşkıyalığına delil olacak şahitler getirmiştir.66 O beyitler şu şekildedir:
‫وسائلةَعناَبغيبَوسائلَبمصدقناََََََََفيَالحربَكيفَنحاول‬
‫عشيةَقرىَسحبلَإذَتعطفتَََََََََََََعليناَالسراياَوالعدوَالمباسل‬
‫ففرجَعناََّللاَمرحىَعدوناََََََََََََََََوضربَببيضَالمشرفيةَخابل‬
‫إذاَماَقرىَهامَالرؤوسَاعترامهاََََََََتعاورهاَمنهمَأكفَوكاهل‬
‫إذاَماَرصدناَمرصداَفرجتَلناََََََََََبأيمانناَبيضَجلتهاَالصياقل‬
‫ولماَأبواَإالَالمضيَوقدَرأواََََََََََََبأنَليسَمناَخشيةَالموتَناكل‬
‫حلفتَيميناَبرةَلمَأردَبهاَمقالةََََََََََتسميعَوالَقولَباطل‬
Birileri bizi savaş ortasında sorsalar, onlara nasıl cevap verirdik
Akşam vakti Sahbel köyü çevresinde kuvvetli bir düşman topluluğu bize saldırdı
Allah bizi onların baskınından korudu ve parlayan kılıçlarımızla bizde onlara saldırdık
Savaş başladığında kılıçlarla vurduğumuz boyunlar havada uçuşmaya başladı
Düşmanlar saldırdığında, onları kuvvetli kılıçlarımız sayesinde püskürttük
65
66
- Nureddin, Mevsûatu’ş- Şuarâi’s- Saâlîk, s.222-226
- el-İsfehânî, el-Eğâni, c.13 s.49-63; Utvân, Hüseyin eş-Şuarâ min Muhadramiy ed-Devleteyn, el-Emeviyye ve’l
Abbasiyye, Dâru’l-Cîl, Beyrut 1974, s.358-365; Tureyfî, Divânu’l Lusûs, c1, s.180-187.
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/6 Spring 2014
Arap Edebiyatında Eşkiya Şairler
1087
Bizim ölümden korkmadığımızı anladıklarında, onlar kaçmak istediler
2-
Fakir Eşkıyalar (Hicivciler)
Bu grupta olan şairler çoğunlukla aç ve sefil bir yaşam sürmek zorunda kalmış şairlerdir.
Her ne kadar eşkıya şeklinde isimlendirilseler de, aslında yardıma muhtaç kişiliklerdir. Kendilerine
verilen şiir yetisi sayesinde insanlara -bir bakıma şantaj yaparak- onlardan mal ve mülk talep
ederler. Aksi halde onları şiirleri ile hicvetmekle tehdit ederle. Hiciv denilince kişi, kurum ve
olayları gülünç hale sokmak, alaya almak, iğnelemek veya hakaret etmek suretiyle küçük
düşürmeyi ve rezil etmeyi amaçlayan ve genellikle manzum olan türler akla gelmektedir. Ebû’şŞemakmak, İsmail b. İbrahim b. Hamdeviyye (el-Hamdûnî), Ebû’l-Abbâs el-Ammânî, Ebû Firavun
es-Sâsî, Ebû’l- Muhaffef Gâdir b. Şâkir, Abbas b. Tarhân ve Osman el-Hedîr bu gruba dâhil olan
şairlerdir. Grubun en meşhur şairi olan Ebû’ş- Şemakmak’ı kısaca tanıtmakta fayda vardır.
Mervân b. Muhammed Ebû’ş- Şemakmak (H.112-200/ M. 730-815) Horasan veya Buhara
asıllı olmakla birlikte Harun Reşid döneminde Basra’da yaşamış hiciv şairidir. Emevî mevâlisinden
olup, Beşşâr b. Burd, Ebû’l Atâhiye, Ebû Nuvvâs ve İbn Ebî Hafsa gibi meşhur şairlerle birlikte
aynı dönemde yaşamış ve onları hicvetmiştir. Uzun boyu sebebiyle “Şemakmak67” şeklinde
isimlendirilmiş, burnu çok uzun ve görünüşü de çirkin olan şair, aşırı fakirliği sebebiyle “Şu’arâ’u-l
İsticdâ” şeklinde isimlendirilen fakir ve dilenci şairlerden sayılmıştır. Yardıma olan ihtiyacı
sebebiyle Beşşâr b. Burd tarafından kendisine yıllık 200 dirhem nakdî yardım yapıldığı rivayet
edilmektedir.68
Şairin Beşşâr b. Burd’ü hicvettiği şiirine bakacak olursak:
‫سبعَجوزاتَوتينهََََََََفتحواَبابَالمدينة‬
‫إنَبشارَبنَبردَََََََََََتيسَأعمىَفيَسفينه‬
Yedi ceviz ve incirle şehrin kapısını açtılar
Beşşâr b. Burd gemideki kör tekedir.
Yine şairin Basra’daki evini betimlediği kasidesi onun en güzel şiirlerinden birisidir. 69
‫فَلَمَيَع ِسرَعَلىَأَ َح ٍدَ ِحجابي‬
َ‫ناز ِلَالقِباب‬
ِ ‫بَ َر َزتَ ِمنَ َال َم‬
َ‫ََّللاَِأ‬
َ ‫َسماء‬
َ‫ب‬
ِ ‫وَقطعَال َسحا‬
ِ
َِ ‫َيرَبا‬
‫ب‬
َّ َ‫َعل‬
ِ ‫يَمسلِماًَ ِمنَغ‬
‫نزليَالفَضاءَ َو َسقفَبَيتي‬
َِ ‫فَ َم‬
‫فَأَنتَ َإِذاَأَ َردتَ َ َدخَلتَ َبَيتي‬
َ‫ب‬
ِ ‫بَإِلىَالترا‬
ِ ‫يَكونَ ِمنَ َال َسحا‬
َ‫ب‬
ٍ ‫ِألَنّيَلَمَأَ ِجدَمصارعََبا‬
‫َوالَ ِخفتَالهَالكََعَلىَدَوابي‬
ََ‫َوالَ ِخفتَا ِإلباقََعَلىَعَبيدي‬
İnsanların bakışları arasından kubbeli evimden çıktım
Evim (feza) boşluktur ve çatısı gökyüzü veya bulut parçası
Evime herkese girebilir çünkü onun kapısı yoktur.
Çünkü gökle yeri kapatacak büyük bir kapı bulamadım
- Feyrûzâbâdî, Kâmûsu’l-Muhît, s. 899; el-Müncid fi’l-Luga, Dâru’l- Meşrık, Beyrut 2001, s.912; Mu’cemu’l-Vasît,
s.494.
68 - Merzubânî, Mu’cemu’ş-Şu‛arâ, s.397; Nureddin, Mevsûatu’ş- Şuarâi’s- Saâlîk, s.278-289; Zirikli, A’lam, c.7 s.209;
el-İsfehânî, el-Eğâni, c., c.4 s.90;
69 - İbnu’l- Mu’tez, Tabakat eş-Şuarâ, Dâru’l-Maârif, Kahire, Trs, s.125-129.
67
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/6 Spring 2014
1088
İbrahim USTA
Kaçmasından korkacağım bir kölem
Veya ölmesinden korkacağım bir bineğim de yok.
3- Hırsız Eşkıyalar
İsminden de anlaşılacağı üzere bu tip eşkıyalara daha çok insanların yoğun olarak yaşadığı
şehirlerde, kapkaç veya hırsızlık yaparak hayatlarını sürdüren şairlerdir. Bu grubun başında ise
Osman el-Hayyât gelmektedir.
Osman el-Hayyât bu dönemin meşhur hırsız şairlerinden birisidir. Genellikle saraya yakın
zengin kimselerin, yol kesen haydutların, hayâsız insanların ve devleti soyan zenginlerin mal ve
hayvanlarını çalar ve bunu intikam için yaptığını söylerdi. Şairin en önemli özelliği Arapçada
“fütüvve” şeklinde isimlendirilip dilimizde yiğit, delikanlı, mert anlamıyla kullanılan bir şair
olmasıdır. Başka bir ifade ile şair komşuluk ilişkilerini gözeten, cömert zenginlere saygı duyan ve
kesinlikle yalan söylemeyen bir kişiliğe sahipti. Konuyla ilgili olarak şair şunları söylemektedir:
“Düşmanım dahi olsa, komşumu soymadım. Hiçbir cömert zengini soymadım. Beni öldürmek
isteyene karşılık vermedim. Bu işe başladığımdan beri yalan söylemedim ve kimseye ihanet
etmedim.”70
Osman el-Hayyât’ın elimize ulaşan şiirleri gayet az olmakla birlikte, şu iki beyit ona aittir.
‫يقومَسواءَأوَمخيفَسبيل‬
َ ‫وذيَبطنةَللطيّباتَأكول‬
‫سأبغيَالفتىَإماَجليسَخليفة‬
‫وأسرقَمالََّللاَمنَكلَّفاجر‬
Halifeye yakın olanlara ve yol keserek insanları korkutanlara hücum edeceğim
Allah’ın günahkârlara vermiş olduğu maldan çalacağım.
Karınlarını leziz yemeklerle dolduranları soyacağım.
4- Tufeylî Eşkıyalar
Tufeylî tabirinin Türkçedeki karşılığı dalkavuk olmakla birlikte, sözlükte yalaka,
asalak, parazit, ziyafete davetsiz giden kimse, yanaşma, onun bunun sırtından geçinen gibi
anlamlara gelmektedir.71 Buna göre Dalkavukluk onur kaygısı yaşamayan, yeteneğine
güvenmeyen, çalışmayı sevmeyip kısa yoldan zengin olmayı umanlar için makam, servet, güç veya
şöhret sahiplerine karşı yapılan, karşılığında maddi çıkar elde edilen bir davranış şeklidir. Tufeylî
tabirine sosyal perspektiften baktığımızda ise, zor hayat şartlarında günlük ihtiyacını karşılamak
için, bir dilim ekmek peşinde koşan arsız ve yüzsüz insanlar gelmektedir. Aslında onları bu duruma
iten temel etken, mülkün eşit dağıtılmaması neticesinde ortaya çıkan zengin-fakir arasında
oluşturulan uçuruma bir isyandır. Abbâsî döneminde Tufeyl b. Zellâl ve Osman b. Derrâc bu gruba
en güzel örneklerdir.
Tufeyl b. Zellâl, Gatafan kabilesine mensup Kûfe’li bir şairdir. Düğünlerin davetsiz misafiri
anlamına gelen “Tufeylu’l-Arâis” lakabını alan şair, oğlu Abdülhamit’e verdiği öğütte, Tufeylî
olmanın ince ayrıntılarından bahsetmektedir. Şair şöyle demektedir:
“Eğer bir düğüne gidecek olursan, etrafı korkak bakışlarla süzme! orada toplanan davetlileri bu
şekilde başından savarsın. Eğer düğün çok kalabalık ise, sağa sola emirler yağdır ki, hem gelin hem
de damat tarafı, seni düğün sahiplerinden zannetsin. Eğer ki kapıcı kaba ve suratsız biriyse, şiddet
kullanmaksızın işe ilk olarak ona emirler yağdırarak başla!”72
- Hafnî, Şi’ru’s-Saâliyk, s.310.
- Feyrûzâbâdî, Kâmûsu’l-Muhît, s. 1025; Mu’cemu’l-Vasît, s.560; el-Müncid fi’l-Luga, s.912.
72 - Hafnî , Şi’ru’s-Saâliyk, s.317-318.
70
71
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/6 Spring 2014
Arap Edebiyatında Eşkiya Şairler
1089
Şair daha sonra oğlunu karşısına alarak, zengin bir kimseden utanmadan ve tereddüt etmeden
nasıl ekmek elde edileceğini aşağıdaki şiiriyle anlatmıştır.
‫الَتجزعنَمنَالقريــبََََََََوالَمنَالرجلَالبعيد‬
‫وادخلَكأنكَطابــــــــخَََََََبيديكَمغرفةَالثريد‬
‫متدلياَفوقَالطعامََََََََََََََتدليَالبازيَالصيود‬
‫لتلفَ َماَفوقَالموائدَََََََََََكلهاَلفَالفهود‬
‫واطرحَحياءكَإِنَّ َماََََََََََََوجهَالمطفلَمنَحديد‬
‫الَتلتفتَنحوَالبقولَََََََََََوالَإِلَىَغرفَالثريد‬
‫َحتَّىَإذاَجاءَالطعامَََََََََََضربتَفيهَبالشديد‬
‫وعليكَبالفالوذجاتَََََََََََفإنهاَعينَالقصيد‬
‫هَ َذاَإِ َذاَحررتهمََََََََََََََََودعوتهمَهلَمنَمزيد‬
‫والعرسَالَيخلوَمنََََََََََاللوزينجََالرطبَالعتيد‬
‫فَإ ِ َذاَأتيتََبِ ِهَمحوتَََََََََََمحاسنَالجامَالجديد‬
Akrabadan ve uzaktaki bir adamdan korkma
Davetlere elinde pilav kepçesi tutan bir aşçı gibi gir
Şahinin avına saldırdığı gibi, yemeğin tam ortasına kon
Kaplanlar nasıl ortada bir şey bırakmazsa, sen de ortada bir şey bırakma
Utanmayı bırak, unutma ki; Tufeylî’nin yüzü demirdendir.
Ne bakliyata uzan, ne de bir avuç tirite
Yemek geldiğinde süratle saldır yemeğe
Tatlıya73 saldır ki, asıl hedef o olmalıdır
Tatlıyı bitirdiğinde, başka yok mu (dersin)
Damadın sofrasında badem yağlı kadayıf eksik olmaz
O tatlıya ulaştığında, yeni kabın değeri düşer
5- Şattâr ve Ayyâr Eşkıyalar
Şattâr ve Ayyâr kelimeleri anlam olarak kurnaz, ahlaksız, hilekâr, dolandırıcı ve kapkaççı
anlamlarına gelmektedir. Günümüzde çokça rastladığımız bu tür durumlar Abbâsî döneminde de
yaşanmaktaydı. Ekonomik anlamda çökmüş bulunan halkın bir kısmı yaşamlarını hile ve tuzaklarla
insanları soyarak ya da kapkaççılık yaparak sürdürüyorlardır. Bunlar şairlik vasıflarını yerini
getirmede büyük kolaylık sağlıyordu. Çünkü toplum şiire meyyal bir toplumdu. Kulaklarına şiirin
melodisi geldiğinde her şeyi unutuyorlar, bu da eşkıyaların çalması için doğal ortamlar
hazırlıyordu. Bu grupta İshâk b. Halef el- Hanefî, Ahnef el-Ukberi, Mu’sir b. el-Mühelhil ve Ebû
Delf el-Hazreci el-Yenbû’î gibi eşkıyaları saymak mümkündür.
İbn Tayyib ismiyle meşhur olan Tanburî şairin asıl ismi İshâk b. Halef el- Hanefî olup,
birinci Abbâsî döneminin en meşhur dolandırıcı ve kapkaççı şairler arasında zikredilmektedir.
İşlediği bir cinayet yüzünden hapse atılan şair, hapisteyken sultanları öven şiirler irâd ettiği için
serbest bırakılmış ve hicri 230 yılında ölmüştür. Şair, şiirlerinde kendisini hırsızlık ve
dolandırıcılığa iten sebebin hayat şartlarının zorluğu karşısında muhtaç duruma düşmesi ve ölen kız
kardeşinin Umeyme isimli kızına bakmak zorunda olmasını göstermektedir. Aşağıda
zikredeceğimiz şiirinde yeğeni hakkındaki düşüncelerini dile getirmektedir.74
- Bir rivayete göre un ve şeker, diğerine göre ise bal ve tereyağından yapılan helva türü bir tatlı çeşidi.
- el-İsfehânî, el-Eğâni, c. 11 s.286; Merzubânî, el-Muvaşşah fî Meâhizi’l-Ulemâ ale’ş-Şu’arâ, s.388; İbnu’l- Mu’tez,
Tabakat eş-Şuarâ, s.291-292; Hafnî, Şi’ru’s-Saâliyk, s.332.
73
74
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/6 Spring 2014
1090
İbrahim USTA
ُّ
‫َالظلَم‬
‫ولم َأَجب َفي َالليالي َ ِح ْن ِدس‬
‫َ ذل َاليتيمة َيجفوها َذوو َال َّر ِحم‬
‫َوالموت َأكرم َن ّزال َعلى َالح َرم‬
‫ضم‬
َ ‫َ فيكشفَ َال ِّس ْت َر َعن َلحم َعلى َو‬
‫َفاضتَلرحمةَبنتي عبرتيَبدم‬
َ َ ‫لوال َأميمة َلم َأجزع َمن َالعدم‬
َ ‫وزادني َرغبة َفي َالعيش َمعرفتي‬
َ ً ‫تهوى َبقائي َوأهوى َموتها َشفَقَا‬
َ ‫أحاذر َالفقر َيوما ً َأن َيلِ َّم َبهــا‬
‫اذاَتذكرتَبنتيَحينَتندبن‬
Eğer Umeyme olmasaydı, korkmazdım yokluktan
Gece karanlığında çalmak için yürümezdim
Bana hayattan zevk aldıran şey,
Yetimlerin akrabaları tarafından kötü muamelelerini bilmemdir
Umeyme beni sever ve benim yaşamamı ister
Ben de onun benden önce ölmesini dilerim
Çünkü ölüm kadınlar için şerefli bir durumdur.
Umeyme’ye fakirlik yaşatmamak için çabalıyorum
Öyle ki; açlıktan kemikleri ortaya çıkar
Kızımın beni özlediğini hatırladığımda
Gözlerimden akan su değil, kan olur
SONUÇ
Abbâsî devleti, ülkesinin genişliği, servetinin bolluğu ve ticaretinin revaçta oluşuyla,
doğunun daha önce şahit olmadığı bir kültürel kalkınmanın meydana getirilmesinde büyük rol
oynamıştır. Bu dönemin sosyal hayatında dikkat çeken değişiklikler arasında yabancılarla evlilik,
şehirleşme, cariyelerin yaygınlaşması, yabancı adet ve geleneklerin taklidi, zevk ve eğlence
hayatının yaygın oluşu ve toplumun belirli bir kesiminde inanç boşluğu oluşmuş olması gibi
hususlar sayılabilir.
Gelirlerin eşit ve adil dağıtılmamasından kaynaklansa gerek, bu dönemde halk zorluk ve
refah, sıkıntı ve bolluk arasında yaşayan iki ayrı sınıftan oluşmaktadır. Orta direk şeklinde tabir
edilen ara sınıf bulunmadığı için halk, ya çok fakir ya da çok zengindi. Fakirler bir dilim ekmeğe
muhtaçlarken, zenginlerin mal varlığı binlerce dinara ulaşıyordu. Bu durum insanlardan bazılarını
zenginin malını çalmaya itmiş ve zenginleri bu şekilde rahatsız etmeye başlamıştı. Bağdat’ta ve
diğer büyük şehirlerde hırsızlar mallarına dadanıyor, fitne veya isyan dönemlerinde servetleri
yağmalara maruz kalıyordu. Öyle ki bu yağmalar sayesinde çok zengin olan eşkıya şairler dahi
türemiştir.
Bu çalışmada Cahiliye dönemi kalıntılarından olan ve Emevîlerle birlikte tekrardan ortaya
çıkan eşkıya hareketi incelenmiş ve bunun ilk dönem Abbâsîlerdeki etkisi gözlemlenmiştir.
Değişen koşullar eşkıyalıkta da bir takım değişikleri zorunlu kılmış ve yeni yeni eşkıyalık türleri
ortaya çıkmıştır. Her ne olursa olsun bu dönem eşkıyalığının temel sebebi sadece ve sadece açlıktır
demek mümkündür.
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/6 Spring 2014
Arap Edebiyatında Eşkiya Şairler
1091
KAYNAKÇA
KUR’AN-I KERÎM
ABDU’L-ÂLÎ, Ahlâm, Şi’ru’s-Saâliyk fî Hamâseti Ebî Temmâm, Câmiatu Ummi’l-Kurâ, Kısmu
Dirâsâti’l- Ulyâ, Kulliyyetu’l-Luğati’l-Arabiyye, , Basılmamış Yüksek Lisanas Tezi,
Mekke 2011.
AHMED HİLMİ, Şehbenderzâde Filibeli, İslam Tarihi, Ağaç Kitabevi Yay., İstanbul 2009.
AKŞİT, Cevat, İslam Ceza Hukuku ve İnsani Esasları, İstanbul 2000
APAK, Âdem, Ana hatlarıyla İslam Öncesi Arap Tarihi ve Kültürü, Ensar Nşr., İstanbul 2012.
AYDINLI, Osman, Mezheplerin Oluşum Sürecinde Mevâlî’nin Rolü, Gazi Üniversitesi Çorum
İlahiyat Fakültesi Dergisi.
EL-BAĞDADİ, Abdulkadir, Hizânetu’l-Edeb, Mektebetu’l Hanci, Kahire 1996.
EL-BUSTÂNÎ, Butros, eş-Şuarâu’l-Fursân, Dâru’l- Mekşûf, Beyrut 1944.
DEMİRAYAK, Kenan, Arap Edebiyat Tarihi, Cahiliye Dönemi, Fenomen yay., Erzurum 2012.
-------------------------Sadru’l-İslam Dönemi, Erzurum 2012.
-------------------------Emevîler Dönemi, Eser Ofset, Erzurum 2012.
------------------------Abbasi Edebiyatı Tarihi, Şafak Yayınevi, Erzurum 1998.
ED-DİNEVERÎ, İbn Kuteybe, eş-Şi’r ve’ş-Şu‛arâ, Dâru’l-Maârif, Kahire 1982.
EMİN, Ahmet, es-Saleke ve’l Fütüvve fi’l İslam, Daru’l Maarif, Kahire 1986.
FEYRÛZÂBÂDÎ, Mecduddin, Kâmûsu’l-Muhît, Müessesetü'r-Risâle, Beyrut 2003.
FURAT, A. Subhi, Arap Edebiyatı Tarihi, Edebiyat Fakültesi Basımevi, İstanbul 1969.
GOLDZİHER, İgnace, Klasik Arap Literatürü, Vadi Yay., Ankara 2012.
HAFNÎ, Abdülhalim, Şi’ru’s-Saâliyk, Menhecuhû ve Hasâisuhû, Matbaatü Hey’eti’l- Mısriyye
li’l-Kitâb, Kahire 1987.
HALÎF, Yusuf, Şuarau’s-Saâliyk fî Asrı-l Câhilî, Daru’l Maârif, Kahire 1978.
HİTTİ, Philip, K., Siyasal ve Kültürel İslam Tarihi, M.Ü. İlahiyat Fak. Vakfı Yay., İstanbul
2011.
HİZMETLİ, Sabri, İslam Tarihi, Ankara Okulu Yayınları, Ankara 1995
HOBSBAWM, E.J., Eşkıyalar, Avesta Yay., İstanbul 1997.
HÜSNA, Abdülcelîl Yusuf, el-Edebû’l Cahilî, Kadâyâ, Funûn ve Nusûs, Müessetu’l Muhtâr,
Kahire 2001.
İBN HANBEL, Ahmed, Müsned, Çağrı yay., İstanbul 1992.
İBN MANZÛR, Lisânu’l-Arab, Dâru Sadr, Beyrut 2000.
İBNU’L- MU’TEZ, Tabakât eş-Şuarâ, Dâru’l-Maârif, Kahire, Trs.
İBN ŞECERÎ, Muhtârât Şuarâi’l Arab, Daru’l-Cîl, Beyrut 1992.
EL-İSFEHÂNÎ, Ebu'l Ferec, el-Eğâni, Dâru’l- Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut 2008.
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/6 Spring 2014
1092
İbrahim USTA
İSLÂM ANSİKLOPEDİSİ, Türkiye Diyânet Vakfı, İstanbul 2005.
KARACA, Fatma, Emevîler Dönemi Kadınının Durumuna Genel Bir Bakış, Sükeyne Bint Hüseyin
Örneği, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üni. S.B.E., Ankara 2010.
KESKİOĞLU, Osman, Fıkıh Tarihi ve İslam Hukuku, Ankara 1969.
KILIÇ, Ünal, Tartışmaların Odağındaki Halife Yezid b. Muaviye. Kayıhan Yay., İstanbul 2001.
LEWİS, Bernard, Uygarlıklar Tarihinde Araplar (Terc: Hakkı Dursun Yıldız), Pegasus
Yay.,İstanbul 2006.
MECMAU'L-LUGATİ’L-ARABİYYE, Mu’cemu’l-Vasît, Mektebetu Şurûk ed-Devliyye, Beyrut
2004.
EL-MERZUBÂNÎ, Ebû Ubeydillah, el-Muvaşşah fî Meâhizi’l-Ulemâ ale’ş-Şu’arâ, Kahire 1343.
-----------------------Mu’cemu’ş-Şu‛arâ, Dâru’l- Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut 1982.
MÜRÜVVE, Muhammed Rıza, es-Saâliyk fi’l- Asrı’l- Emevî, Dar’u-l- Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut
1990.
NUREDDİN, Hasan Cafer, Mevsûatu’ş- Şuarâi’s- Saâlîk, Reşâd Press Li’t-Tıbâa ve’n-Neşr,
Beyrut 2007.
ŞA’KE, Mustafa, Rıhletu’ş- Şi’r mine’l Emevîyyeti ile’l Abbâsîyye, Daru’l Mısrıyyetu’l
Lübnaniyye, Kahire 1997.
TUREYFÎ, Muhammed Nebîl, Dîvânu’l Lusûs fi’l Asrı’l Cahilî ve’l İslamî, Daru’l-Kutubi’l
İlmiyye, Beyrut 2004.
UTVAN, Hüseyin, eş-Şuarâ min Muhadramiy ed-Devleteyn, el-Emevîyye ve’l Abbâsîyye, Daru’lCîl, Beyrut 1974.
ÜÇOK, Bahriye, İslâm Tarihi, Emevîler-Abbâsîler, A.Ü. İ.F. Yayınları, Ankara 1968.
Yesû‛î, Luis Ma‛lûf, el-Müncid fi'l-Luğa, Dâru’l-Meşrik, Beyrut, 2001.
YILDIRIM, Kadri, Cahiliye Dönemi Arap Edebiyatında "Su' lûk" Şairler Hareketi,
YILDIZ, Hakkı Dursun, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, Çağ yayınları, İstanbul 1986.
YILMAZ, Faruk, Büyük İslam Tarihi, Berikan Yay., Ankara 2005
YUSUF, Hüsna Abdülcelîl, el-Edebu’l Cahili, Kadaya, Funun ve Nusus, Müessetu’l Muhtar,
Kahire 2001.
EZ-ZEMAHŞERÎ, Mahmûd b. Ömer, Rabî‛u’l -Ebrâr fî Nusûsi’l -Ahbâr, Müessetu’l -A‛lemî
li’l- Matbûât, Beyrut, 1992.
ZEYDÂN, Corcî, İslam Uygarlıkları Tarihi, İletişim Yayıncılık, İstanbul 2004.
ZİRİKLÎ, Hayreddin, el-A'lâm, Dâru’l İlmi li’l-Melayîn, Beyrut 1984.
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/6 Spring 2014