Kömek Kulıyev (Sayat, 1955 - Lebap vilâyetinin Sayat kasabasının Esgi köyünde bir çoban ailesinin çocuğu olarak dünyaya geldi. İki yaşında konuştu, üç yaşında yürüdü. Akranları ile koşu, güreş ve kavga ettiğinde yenilmesine rağmen konuşup tartışınca yenilmedi. Genelde anne ve babası ondan çoban ve çiftçi olmayacağını çok çabuk anladılar. Bunun için de "Dokuz kardeşin içinde biri de molla olsun" diye onu kendi başına bıraktılar. Ama Kömek'den molla da olmadı. Çünkü o devirde hocalık, mollalık yasaktı. Bunun üzerine Kömek şairliğe merak etti. Uzun yıllar şiir yazdı. Ufak tefek bazı ödüller de aldı. Ama şâir olamadı. En sonunda nesir yaz- ) maya karar verdi. Türkmenistan Gençler Ödülü'nü 1987 yılında kazandı. Daha sonra Yazarlar Birliği'nin üyeliğine kabul edildi. Şu anda yayımlanmış beş kitabın yazarıdır. Yazarlığının yanı sıra K. Kulıyev, 1977 yılında Türkmen Devlet Üniversitesi'nin Türkmen Filolojisi Fakültesi'ni de bitirdi. Daha sonra gazete, dergi ve yayınevlerinde çalıştı. Türkmen radyosunda başredaktör, Türkmen Yazarlar Birliği'nde Sekreter olarak da görev aldı. Şu anda meslektaşı ve kalem arkadaşıyla birlikte kurdukları "Turan I" yayınevinde çalışmaktadır. DEL SÖZÜN DELCE OYNI / OLMAZ SÖZÜN OLMAZ OYUNU (Sonı govulık bilen gutaryan gussalı kıssa) j (Sonu iyilikle biten kederli hikâye) Saçı gara, gözi gara, gaşı gara, gerdenlek yiğit arakesmeden eğlenibrek, barınaklarını şarkıldadıbrak iş yerine geldi. İçeri giren badına, onun işleyen bölümindekilerin in yaşulısı Han Ağa yerinden zövve turdı da, ona tarap uğraberdi. Edil alkımına gelibem, bir kürtdürip durdı da; "İnim Candurdı... Mert bol!" diydi. Candurdı: "Mertdiris, Han Ağa, mertdiris. Ol merdin oğludır, mertdir pederi..." diydi de, hahahaylap güldi. Bu gülke goşulan adam bolmanson, onun hahahayı cüda yakımsız eşidildi. Candurdı birdenem sakga durdı da: "E-e-e?" diyip, gabat gelen oturgıca özüni goyberdi. Saçı kara, gözü kara, kaşı kara, geniş omuzlu yiğit moladan sonra eylenerek ve parmaklarım şakırtatarak iş yerine geldi. İçeri girdiği zaman onun çalıştığı bölümdekilerden en yaşlısı olan Han Ağa yerinden ansızın kalkıp ona doğru geldi. Tam çenesi hizasına gelip ansızın durdu: - Kardeşim Candurdı... Mert ol! dedi. Candurdı: - Merttir Han Ağa, merttir. O merdin oğludur, merttir babası... diyerek kahkahayla güldü. Bu kah kahaya katılan kimse olmayınca onun kahkahası gayet etkisiz kaldı. Candurdı birdenbire durdu: - Eeee? diyerek karşısına gelen tabureye ken dini koyverdi. "Hava... Mahşin-a gutarpdır, inim! Yanıca can etdiler keselhanadan." "Ühm, neme..." diyip biri Candurdı'nın yeninden çekdi. Seretse, edaranın profsoyuzı abanıp dur, elinde de bir bukca. "ine, profsoyuzıft adından şucağazı al da, berik golufiı çek!" Profsoyuz birden, gök parç otun içinde yılanın guyruğıru gören yalı, "Hiyh!" edip, arkan serpildi de, süyem barınağını yankı yiğidin kellesine tarap uzatdı. Gara saçlı, gara gözli yiğidin saçlarının arasında birtopar ak gıl yıldıraşıp, gitdiğiçe gürelip baryardı. Candurdı ent-ment bolup yerinden galdı, profsoyuzıiî elindeki pullı bukcanı aldı da, onam yene stolun üstünde galdırıp, gapa tarap uğradı. "Golün..." diyip profsoyuz pışırdadı. "Hanı, azar berme sona şu vagt!" Candurdı gapa yetip, ızına övrüldi de, yaşdan püre-pür gözlerini yaşula dikdi. "Han Ağa?" "Ha, gidiber, inim, gidiber! Başlığa özümiz aydarıs. İşden son özümizem üyşüpcik bararıs öyüne... Entek başınız yaşdır, inim, yene bolar." Yolda Candurdı, ke pallap, ke hinlenip baryan taksice yüzlendi de: "Ağam, menin oğlum yoğaldı şu gün!" diydi. Taksici şo vagt pallacak bolup açan ağzını nedip yumcağını ya da gizleceğini bilmen, azara galdı. Şol barmaşa da "O-v-vah..." diydi de, çıkalga tapaydı. Son ol Türkmenizstan'da çağa ölüminin kenliğ hakında Candurdı'nın önrek gazete yazan makalasmı onun özüne gürrün berdi. Izından, özüninem birtopar çür-çülpe çagacıklarının bardığını yanzıtdı. *** Den-duşlarının arasında Candurdı'nın "giz zavut" adı bar. Başda ızlı-ızına iki gizi boldı, son bir oğulcık dünye indi de, mehrinden doyulmanka, ısından ganılmanka, urlup-söğülip, sonundan mün puşeymana goymanka gitdi bardı. "Başın yaşdır, yene bolar" diydiler. Boldı, yöne giz boldı. Özem yene ızlı-ızına ikisi. Günlerde bir günem "Buşluk, oğlun boldı!" diydiler. Anha, ol oğlam bu gün... Erkek diyenin, elhepus, eciz bor eken. Özünde yok zadın gadırı başga. Giz govıdır, cibir-cibir edip, daşında pervanadır. Ona "gövün hoşı" diyerler. Doğrudır. Yöne... Adama oğul gerek! Gizin bolsa, öyünde iş galmaz, ızınam boş galmaz. Yöne... Oğul gerek de! Ön-önler oğh bolana suv, mellek berler eken. İndi gizin bolsa, bar zat beryerler. Emma... Heziremoğul gerek! - Evet... Bebeğiniz ölmüştür, kardeşim! Biraz önce haber verdiler hastahaneden. - Yaaa, ne? deyip birisi Candurdı'nın ko lundan çekti. Baktı ki müessesenin meslek tem silcisi var, elinde de bir zarf. İşte, mesleki bir liğimizin adına şunu al da, imzala. Meslek birliği temsilcisi göğermiş büyümüş otun içinde yılan kuyruğu görmüş gibi "hiih!" edip arkaya doğru irkildi ve işaret parmağını deminki yiğidin başına doğru uzattı. Kara saçlı, kara gözlü yiğidin saçlarının arasında bir miktar ak saç panldıyor, gittikçe de artıyordu. Candurdı aceleyle yerinden kalktı, meslek temsilcisinin elindeki paralı zarfı aldı, onu da tekrar masanın üstünde bırakıp kapıya doğru yöneldi. - îmzan... deyip meslek temsilcisi fısıldadı. - Haydi, eziyet etme şuna şimdi! Candurdı kapıya ulaşınca geriye döndü, yaşla dolu gözlerini bilge ihtiyara dikti. - Han Ağa? - Haydi, git, kardeşim, gidiver! Başkana biz söyleriz. İşten sonra biz de toplanıp geliriz evine... Şimdilik daha gençsiniz, kardeşim, yine olur. Yolda Candurdı bazen esneyip bazen de mırıldanıp giden taksiciye yönelerek: - Ağam, benim oğlum öldü bu gün! dedi. Taksici o zaman esnemek için açtığı ağzını nasıl yumacağını, nasıl gizleyeceğini bilemedi, sıkıldı. Bu arada "vah vah" dedi, sonra bir çıkış yolu buldu. Türkmenistan'da çocuk ölümlerinin çokluğu hakkında Candurdı'nun daha önce gazetede yazdığı makalesini onun kendisine anlattı. Peşinden kendisinin de bir kaç çocuğunun olduğunu belirtti. . *** Akranlarının arasında Candurdı'nun adı "kız fabrikası" idi. Baştan arkası arkasına iki kızı oldu, sonradan bir oğlu dünyaya geldi; ama sevmeye doymadan, kokusuna kanmadan, vurup dövülüp sonra bin pişman olmadan gitti vardı. "Daha gençsin, yine olur" dediler. Oldu, ama yine kız oldu. Üstelik peşi peşine ikisi birden. Günlerden bir gün "Müjde, oğlun oldu" dediler. îşte o oğlan bu gün... Erkek dediğin de demek ki aciz kalırmış. Kendinde olmayan şeyin kıymeti başka. Kız güzeldir, cıvıl cıvıl etrafında pervane gibi döner durur. Kıza "gönül hoşluğu" derler. Doğrudur. Ancak... Adama oğul gerek! Kızın olursa evinde iş kalmaz, arkan da boş kalmaz. Ancak... oğul gerek işte! Önceleri oğlu olana su, toprak verirlermiş. Şimdi kızın olursa her şeyi veriyorlar. Ama... şimdi de oğul gerek! Oğul diyenin başa musallatdır. Bir gün urup geler, bir gün urlup. İlki-ilküer özi ağlap geler, sonson seni ağladıp giderer. Mahlası oğla bil bağlap, ağlan kân de gülen az. Ona inam yokdur. Oruslar yöne yere mufia "sın" diyyen deldir. Vah... Sonda da oğul gerek! Hek, neresse, neressecik... Bu yarım pursatlık ömründe ene süydündenem nesibesi yok eken. Candurdı'nın beyleki çağalarının hersini iki yıllap emdiren ayali, şu oğla gezek gelende, kör çeşme döndi durıberdi. Hay, şu magazinin daşı gatı gutulı, emeli süydi bilencik gitmeli boldı da neresse... Ona "gurı süydem" diyerdiler. "Gurı süytden palav bolmaz" diyip, Candurdı ön oğulcığına ken de ğerdi. Anha, değsen... "Vah, şom obâ getir!" diyip, gaym enesi görgüli ençan zınharladam-la. Hey, boldu mı! "Giz, nehili?" diyip, garrı gaym enesi her iki günden oba çagacıklarına hat yazdırardı. "Giyev, nehili?" diyip hem her üç günden bi rini yazdıryardı. "Gız, obâ gelin, enem çökdi" diydirerdi. "Giyev, al da gaydıber, özüm em taparın şo oğlana!" diydirerdi. "Vah, özüm barayın diysem, yaramok, hiç yaravım yok şu yıl" diyip, ikisinem oda salardı. "Beşinci palatadan Berdiyevan'ı çağırın!" Çağırdılar. Candurdı ayalinin saçlarını yayıp, yakasını çeklep, ahı-efgan bilen çıkarına garaşıpdı. Yok, anha, saçam yerinde, yaka da, yere seredip, sarsman gelyer. "Vah görgüli... Donupdır-ov, ağlabam bilenok". " Candurdı'nın yuvusgadan gorkanınkı yalı aktam, efişep duran yüzüni görende, gelin şeyle bir gorkdı. "Anha, indi yetdi, indi ecizlep uğradı" diyip, Candurdı oylandı. Sofi başını atdı da: "Gutard-ov..." diyip, manısızca mıdırdadı. "Vay, garamanlayım! Habar etdiler mi?" "Hovva, yanıca habar bardı." "Vay, indi men nedeyin-ey... Vay, ecem caney...". Halı perişan gelin yüzüni tutup, aşak çökdi. "Mert bol, Gülla! Başımız yaşdır..." "Vay, bizin başımızın yaşlığından ne peyda... Vay, ecem görgüli şunca özelendem, şunca çağırdam-la, gitmedim, gitmedim, gitmedim... "Goy, Gülla, goy!" "Bilet aldın mı?" "Obâ diyyen, bilet aldın mı, diyyen." "O nehili bilet?" Oğul dediğin başa musallattır. Bir gün dövüp gelir, bir gün dövülüp. İlk zamanlar kendisi ağlayıp gelir, sonraları seni ağlatıp kaçırır. Sözün kısası oğula bel bağlayıp ağlayan çok da, gülen azdır. Ona güven olmaz. Ruslar boş yere buna "sırı1" dememişler. Demek ki... orada da oğul gerek! Şu kaçıncı yavru, yavrucuk... Şu yanm fırsatlık dünyada ana sütünün de nasibi yokmuş. Candurdı'nun diğer çocuklarının herbirini iki yıl süreyle emziren karısı, sıra bu oğula gelince kör çeşmeye dönmüştü. Allahtan, şu mağazanın dışı sağlam kutulu, suni sütü vardı da, çocuk... Ona "kuru süt" de derlerdi. "Kuru sütten pilav olmaz" diyerek Candurdı önce oğluna çok uğrardı. İşte, uğrasan da... "Yahu, şunu köye getir!" diye kaynanası, çilekeş kadın o kadar yalvardı ama. Oldu mu ya! "Kız, nasılsın?" diye yaşlı kaynanası her iki günde bir köydeki çocuklara mektup yazdırırdı. "Damat, nasılsınız?" diye her üç günde bir mektup yazdırırdı. "Kız, köye gelin, annem çöktü" dedirtirdi. ÎTET "Damat, al da getiriver, ben ilaç bulurum o oğlana!" dedirtirdi. "Yahu, kendim gideyim desem olmaz, hiç sıhhatim yerinde değil bu yıl" deyip ikisini de üzüntüye atardı. *** - Beşinci koğuştan Berdiyevan'ı çağırın! Çağırdılar. Candurdı karısının saçlarını yayıp yakasını yırtıp âh ve efganla çıkacağı zamanı bekliyordu. Yok, işte, saçı da yerinde, yakası da; yere bakıp sarsılmadan geliyor. "Vah, çilekeş... donup kalmış herhalde, ağlamamış da". Candurdı'nun teneşirden korkanmki gibi bembeyaz kesilmiş ağlayan yüzünü görünce kadın çok korktu. "İşte şimdi yetti, şimdi acze düştü" diyerek Candurdı düşündü. Sonra başını geriye atıp: - Bitti herhalde... deyip manasızca mırıldandı. - Vay, kara bahtlım! Haber ettiler mi? - Evet, biraz önce haber geldi. - Vay, şimdi ben ne edeyim... Vay, anneciğim, vay... Hali perişan kadın yüzünü tutup aşağı çöktü. - Mert ol Gulla! Daha genciz... - Vay, bizim gençliğimizden ne fayda var?... Vay çilekeş anam bunca yalvarmıştı da, o kadar çağırdı da gitmedim, gitmedim, gitmedim... -Bırak Gulla bırak! - Bilet aldın mı? - Köy diyorsun, bilet aldın mı, diyorsun! - O nasıl bilet? 1. Sın : Rusça'da "oğul", Türkmence'de "dikkat" anlamındadır. Kelime iki anlamıyla da kullanılmıştır. "Vey, indi şundan sona, obâ ekitcek mi bu çağanı? Beri-berrekde... "Neme, indem gitmeyin mi? Şu günem gitmeyin mi, e? Yene ibercek del midin, e?" "Vah, can ağrısına diyye de şu vagt... Şu vagt yokdiymeyin!" "Bor, Gülla, bor! Bilet gerek bolsa, hezir taparıs onı. Sen yöne, nemet, köşeş birazacık! İlki öye bir el teli o neresseni..." "Yok, öyünem bilmen, beylekinem, men gitcek, hezir gitcek!" Gelin birden tarsa durdi da, palatasına tarap okdurıldı. Bir salımdan, daşı gundaglı çağanı göterip, Candurdı'nın gucağına okladı: "Me, ekitmesen... Özün girey şu gabrıstana da, serediber." Candurdı, mün de bir hasrat bilen oğulcığının üstüne eğilende, oğlı birden dodacıklarını tamşındırdı da, gözüni açydı. Govılıkdan gorkulyan halatam bor eken. Candurdı'nm demi tutuldı. "A-hov, Gülla, Gülla can, diri yah.-la hav bi?! E?! Dir-e bi!" diyip, ol bir salımdan hopugıp gığırdı. "Neme, onam öldürcek midin eysem?" "Sen hov, hayt, diline bir... Ondan neme can edyen?" "Men edemok, medsestra edendir. Hara 'Malış?" "Nehili malış?" "Süyt 'Malış!'. Ey... Vay... Ecem..." "Dur, indi nire baryan?" "Obâbaryan." "Neme üçin?" "Ecem üçin... Ecen gutardı diymedifi mi yanı?" "Men aytdım mı?" "Sen aytdın, başga kim aytsın!" "A-hav, kerrev, 'Malışımız gutardı, tiz gelsin' diyen sen ahırın. Ay, oğlum, bi ecen nedyer-ey? Nedyer-ey bi ecen?" "Vay, garamanlayım... Men... Hanı, şol yarım Orus darsdabanı bir tapayın, kimin nemesinin gutaranını bir görkezeyin, sona, dillerine bismil çıkmış... Düşündiripcikler aytdım-a men ol tula, 'Adamıma can edip ber, Malışım gutardı, getirsin1 diydim... Vay, ecem can-ey..." "Ecem diyme-hov! Biri şol ecefi, senden menden dayav." ... Köp sözün azı yagşı. Şol 'gutardı' diyilyen oğlan hezirem yaşap yör, tüveleme! Yapı yalı yiğit bolupdır. Boyuna göre boylusınam tapıp öylenipdir. inha, görsen, bir pil yalı gelin, bir-e del, birbada on çağası bolsa da eklecek. Özem dine oğul doğuryar. 1. Volga: Araba markası 2. Kapik: Sovyetler dönemi para birimi. Tut! - Vay, şimdi buradan oraya köye mi götüreceğiz bu çocuğu? Bu durumda... - Ne, şimdi de gitmeyeyim mi? Bu gün de gitmeyeyim mi, ha? Yine göndermeyecek misin, ha? "Vah, güceneceğim deme şimdi... Şimdi yok demeyin!" - Olur Gulla, olur! Bilet gerekirse hemen bu luruz. Ama sen rahatla, sakin ol birazcık! ilk önce eve götürelim bir bebeği... - Yok, evi de anlamam, başkasını da, ben gi deceğim, hemen gideceğim! Kadın birden kalkıp koğuşuna doğru koşturdu. Bir anda kundaklı çocuğu alıp Candurdı'nun kucağına fırlattı: Al, götürmezsen... Kendin gir şu kabristana da, gör. Candurdı bin bir hasretle oğulcuğunun üstüne eğilince oğlu birden dudaklarını kıpırdatıp gözlerini açtı. İyilikten korkulduğu durumlar da olurmuş. Candurdı'nun nefesi tutuldu. - Hey Gulla, Gulla can, diri gibi yahu bu? Diri ya bu! diyerek bir anda korkup bağırdı. - Ne, onu da mı öldürecektin yoksa? - Senin, hey, diline bir... Orada ne çiğniyorsun? - Ben bir şey yapmıyorum, hastabakıcı yap mıştır. Hani bebek? -Nasılbebek? - Süt bebeği!... Ey... Vay... Annem... - Dur, şimdi nereye gidiyorsun? - Köye gidiyorum. - Neden? - Annem için... Annen öldü demedin mi demin? - Ben mi söyledim? - Sen söyledin, başka kim söyleyecek? -Hay sağır, "Bebeğimiz öldü, tez gelsin" diyen sendin. Ay oğlum, bu annen ne eder? Ne eder ha bu annen? - Vay kara bahtlım... Ben... Hani, şu yarım Rus kıvrağını bir bulayım, kimin neyinin öldüğünü bir göstereyim ona, dillerinde kurbağacık çıkmış... Açık seçik şekilde söyledim ben o ite... "Adamıma haber verin, bebeğim öldü, getirsin" dedim. Vay anam vay... - Anam deme yahu! Annen diri, senden ben den sağlıklı. ... Çok sözden azı iyidir. O "öldü" denilen oğlan hâlâ yaşıyor, maşallah! Yapı gibi yiğit oldu. Boyuna göre boylu poslu birisini bulup evlendi. İşte görüyorsun bir fil gibi gelin, bir de değil, bir anda on çocuğu da olsa bakıp büyütecektir. Kendisi de sadece oğul doğurur. YOLDA BİR GED AY OTIR / YOLDA BİR DİLENCİ OTURUR (Ötegçinin Oylan) / (Yolcunun Düşünceleri) Bi yerin aşağında adamın kenliğini. Barı şuna tizrek özüni atcak bolup, alnasap gelyer öydyen. Ol yokardan vazlaşıp, güvleşip geçip duran maşınların içinde berin adam galdı mika ya öz-özleri gatnaşıp dur muka? Anha, çıkalga da ışrap göründi. Basgançağam-a ep-esli bardır. Süyeğini süyrep çıkyançan... Bir görgül-e çıkıp bilmen, orta yolda çöküpdirem. Öten-geçene elini uzadıp otır. Önündeki elyağlık mı ya da... Hiyh, gedayü! Alnından geday çıksa işin ofiyar mika ya onanok mika? Ay, onsa da, onmasa da, iş-e gutardı bu gün. Yöne entek öyem-e bardır, öyde de ayal bardır... Onanda-ofimanda da gitcek yereler-e yokdur-la velin indi. Yöne meninem gidere yerim yok da... Bu oturan benden barara yerem yok muka? Bay, ol-a hasam erbet bor-ay... Hanha, bir ayal-a eğlip, bir zatlar oklap geçdi. O da iki elini galdırıp, gör nemeler okan bolyar. Alkış okayandır öydyen mi? Hey, okar-a! Gaytam, gargış edyendir, az berdi diyip. Bulara men belede. İn bolmanda, köşk yalı çayı bilen akmaya yalı "Volgas-a" bardır şu oturanın. Ya yok muka? Toba, toba... El, adam pahırın betgümanlığın-ay. Ey, barsa bardıram, önrek bir gazetde-he... Anha, yene biri durdı. E-he, pal'ton sıyını galdırdı, elini cübüsine sokdı. Sokdı velin, yöne vagtı bilen ızına çıkıbermedi-le ol el? Cübüsinden zat tapmadı ka, ya gısımıra şayhkdan doldunp, indem çıkarıp bilmen dur muka? Ey doldurar-a! Cübüsinifi içinde köpüklerini sanayandır, birden köprek çıkaymasın diyip. Anha, çıkardı, okladı. Diyşim yalı da, sap-sarı köpük. Hay, gutaran diysenim. Ocağaz üçin onca durup, munça çığlıp, eğlip netcekdin? Be, menem eyyem denine geleydim mi? Elimem cübimde. Bir zad-a tigirlenip yördi, heliden beri. îne... Yok, büğ-ye del. Yiğrimi köpük mike diyyedim. Ya yafikınkı yalı çıparca üçlük mike? Vey, nire gitdi ol içigar, cübimin deşiğem-e yokdı. Ya beyleki cübilerimin birinde mike? Masgara boldum-ov... Yöne, durmalı del. Şuft deninden geçeymenken elifte ilse-he, oklamalı, yogsa da nesibesinden görsün de. Viy, geçi-i-ip baryan men-e. Anha da, geçdim. Ay indi bolmadı. Gitdik. İh, sınımdanam aslışaydı mı? Ay, yok1. Volga: Araba markası 2. Kapik : Sovyetler dönemi para birimi. Bu yerin aşağısında insanlar çok kalabalıktı. Hepsi buraya aceleyle kendini atmak ister, aceleyle gelir ev diyerek. Yukarıdan harıl harıl geçip duran arabaların içinde başka adam kaldı mı, ya da kendi kendilerine kıpırdaşıp duruyorlar mı? İşte, çıkış yeri de açıkça göründü. Epeyce basamak da vardır. Kemiklerini sürüyüp de çıkana kadar... Bir çilekeş de çıkamamış, yolun ortasında çöküp kalmış. Gelen geçene elini uzatmış duruyor. Önündeki mendil mi yoksa... Hii, dilenci!... Karşına dilenci çıkarsa işin rast gider mi yoksa gitmez mi? Aman, rast gelse de, gelmese de, işin bitti bugün. Ancak şimdi evi de var, evde de hanımı var... Onsa da onmasa da gidecek yerleri de yoktur, ama şimdi. Ancak benim de gideceğim yerim yok... Bu oturan adamın da varacak yeri yok mu ki? Vay, o da benden kötü olur yahu... İşte, bir kadın da eğilip bir şeyler atıp geçti. O da iki elini kaldırıp, gör, neler atar. Hayır dua eder mi sandın? Hey, eder de! Bilakis beddua eder, az verdi diye. Bunları bilirim ben. En olmayanında köşk gibi evi ile ak deve gibi "volga^'sı da vardır şu oturanın. Yoksa, yok mu ki? Tövbe tövbe... El, adam fakirin kötü fakirliliği. Eh, varsa vardır, önceleri bir gazetede... İşte yine biri durdu. Paltosunun yakasını kaldırdı, elini cebine soktu. Soktu, ama zamanında geri çıkıvermedi o el? Cebinde bir şey bulamadı mı ki, yoksa avucunu parayla doldurdu da çıkaramıyor mu ki? Eh, doldurur da? Cebinin içinde paralarını saymaktadır birden çokça çıkmasın diye! İşte çıkardı, attı. Dediğim gibi sap sarı bir kapik2. Hey tükenesi dediğim. Oncağız için bu kadar durup, bu kadar ıkınıp, eğilip de ne yapacaktın? Ben, ben de artık yanına geldim mi? Elim de cebimde. Bir şey tekerlendi yürüdü, deminden beri. İşte... Yok, bu da değil. Yirmi kapik mi acaba demiştim. Yoksa deminki gibi sarıca üçlük mü ki? Vay, nereye gitti o kahrolası, cebimin deliği de yoktu. Yoksa başka ceplerimden birinde mi ki? Maskara oldum yahu... Ancak durmamak lâzım. Bunun denginden geçerken eline geçeni atmak lâzım, yoksa da nasibinden görsün. Aman, geçip giderim ben de. İşte, geçtim de. Yok, şimdi olmadı. Gittik. Eee, eteğimden de mi asılacaktı? Aaa, la, gövnümedir-le. Şunca mehellen içinden saylap, bir men sınımdan aslışar-may? Men neme, perişde mi, Hıdır Ata mı? Illerifiki yalı andatır telpeğim-e yok men başımda... Aslışibersin solardan. El, sıpatam bir necis eken-ay yankının. Necis gerek? Telpeğinin gulağını sallap, hargulak... Eller dagısının kirini pıçak bilen gırdabermeli. Elyağhğını aytsan-a, elyağhğını! Hey, ılhanatı, mah... Adamlar sen mısalanı görenden, burunlarını tutcak bolşup durlar-a, zat oklamakdan-a geçen, basımrak denifiden ötmek bilen. Hey, duyanok mı şonı? Bolmanda, elini bir sabınlap yuvarlar da. Neme, suv ya sabini gahatlığı bar mı hezir? Ay, yöne elleri apbacık bolup dursa da, zat bermez bu adamlar, "Ellerine bir sered-e hey, sovuk suva urlana menzeyer mi?" diyerler. Buların haysmda berip, haysmda bermeceğini bilip bolyar mı?! Bir tarapdan-a, doğram yalı şol. Gitsin de işlesin, ak yürekden zehmet çeksin. Sehelçe gımıldasafi, ölmez-ödüfii beryerler. Döv yalı canın bar, he?! Yedi yolun birigen yerinde abşanlıp otıray, utanman. Hay, pormın gursun-a! Şo bolşuna da, gövni Kap dağındadır özünifiem. Daşından "Ey geday, utan!" dağı diyip gör, ızından yüvrüp yetip, yensefiden göz açmasa neme... Dur, dur-la, ayağı bir bar midi yankı bedibagtıfi? Ayağına üns bermendirin, doğrusı. Ay, bardır-lay. Ayaksız adam şonça yere yetip, onca basgançakdan düşüp bilcek mi diysene! Ba-aardır. Şu miliselerden gerek de, öyli-öyüne kovup goybermeli yankı yalıları. Daşan yurtlar neme diyer. Anha, bir ispiyon suratını alıp gitdi de yankının! Otur onsofi yüzüfii çım-gızıl et de... Hey, isnat getiren, yalyağılar diysenim, bir topar. E-e-e, neme diyyeler entek, he, zehmet çekmen gazanç edyenler! Öfi-önler-e, milise-pilise görünse, papağını, elyağhğını gizlen bolyadılar, indi velin, teze dövür diyip, bularam aç-açanlığa başladılar öydyen. Yöne yafikınkam-a özbaşına bir zehmet yalıhov! Doğn, ak yürekden del, cemgıyete peydalı del. Yöne mana-ha, şeydip ir ertirden giç agşama, sovuk daşm üstünde, öten-geçenin ayak astında otur, agramına barabar gizil bereli diyselerem, edip bilcek del. Dine bir namısdan, utançdanam del de, şofia hut güycüm, gayratım çatmaz. Şu hapanın içinde, şu aldacı sovukda, he?! B-b-b-v-v... Onda hol bizin sülçi gonşımızın önüne suv çaykap giden oğrularıfi özbaşına bir iş bolup çıkyar da. Şolaram birentek kelle dövendirler, arttandırlar, şeyle tövekgellik bilenem işe başlandırlar. Olarda da kelle, afi bar-hov. Emelem 1. Artdaür: Bir kürk hayvanı yok yahu, bana öyle gelmiş olmalı. Bunca kalabalığın içinden seçip, bir benim eteğimden mi asılacak? Ben neyim, melek mi, yoksa Hızır Ata mı? Ellerinki gibi andatır1 kalpağım da yok benim başımda... Asılıversin onların eteklerinden. Eli yüzü de pek pişmiş yahu bunun. Pis olmalı zaten? Kalpağının kulağını sallamış, eşek kulağı gibi.. Elinin yüzünün kirini bıçak ile sıyırmak gerek. Mendilini dersen, mendilini! o kadar berbat ki... İnsanlar senin gibisini gördüklerinde burunlarını tuta tuta bir şey atmadan, çabuk çabuk yanından geçip giderler. Hey, duymuyor musun bunu? Olmazsa, elini bir defa sabunlayıp yıkar insan. Halbuki, su ya da sabun kıtlığı var mı şimdi? Hayır, elleri appacık olsa bile bir şey vermez bu adamlar, "Ellerine bir baksana, hiç soğuk suya vurulmuşa benziyor mu?" derler. Bunların hangisine verip hangisine vermeyeceğini bilmek mümkün mü? Bir taraftan da doğru gibi bu. Gitsin de işlesin, samimi yürekle zahmet çeksin. Azıcık kımıldasan az da olsa azığını verirler. Dev gibi canın var, değil mi? Yedi yolun birleştiği yerde gururlanarak otur dur utanmadan. Hay, boyun devrilsin, e mi? Şu hâlinde bile gönlü Kaf dağındadır onun. Dışından "Hey, dilenci, utan!" de de gör, peşinden koşup yetişerek ensenden gözlerini açmazsa... Dur, dur yahu, deminki kötü bahtlının ayağı var mıydı? Ayağına dikkat etmemiştim, doğrusu. Aman, vardır herhalde. Ayaksız adam bunca yere gelip, onca basamaktan inebilir mi, desene! Vardır. Şu polislerin de bunun gibileri evlerine kovup göndermeleri gerekir. Yabancı ülkeler ne der? İşte bir casus, fotoğrafını çekip gitti deminkinin! Otur, ondan sonra yüzünü kıpkırmızı et de... Hey, yüzümüze kara çalan, sığıntılar sürüsü, sizi!.. Eee, ne derler şimdi, zahmet çekmeden kazanç sağlayanlar! Eskiden asker polis görünürse papağını, mendilini gizlerlerdi; ama şimdi yeni devir diyerek bunlar da açıktan açığa yapmaya başladılar herhalde. Ama deminkininki de aslında bir zahmet gibi, herhalde! Doğru, saf yürekten değil, topluma faydalı değil. Ancak ben olsam böyle sabah erken akşam geç vakte kadar soğuk taşın üstünde, gelen geçenin ayaklan altında oturup ağırlığınca altın verelim derseler bile yapamam. Sadece namus veya utanma duygusundan değil; buna gücüm, kuvvetim de yetmez. Bu pisliğin içinde, bu şiddetli soğukta ha! Yoooo... O zaman bizim yargıç komşumuzun evine eli kolu sallayarak giren hırsızların da kendi başlarına bir işleri olup çıkardı. Onlar da bir süre kafa yormuşlardır, takip etmişlerdir, böyle tevekkülle işe bar. Gayratam. Onsonam, gelip, bizinke-he gireymendirler. Girselerem, ellerine köne arlıkdan başga zat ilmeceğini bilyendir olar. inha, menin şu sölpüldep barşımdan bilyendirler... Hiyh. Dur, yene dur-la, inha, içigar galmış! Ay, senin bir pul bolanın bilen... Vah, gerekli vagtı elini uran yerinden çıkıp dursa, pul diyilcek mi mufla. Hey, vecera-ha bolnandır, ile peçan-a bol-bolnandır-hov! Yankam menin şunı oklacak bol-up, oklaman gaydanımı andı öydyen. Birhilibirhili seredib-e galdı. He'k, elini serip gald-ov pahır. İti aldap uran yalı boldı. Ay, niçevo, niçevo! Bu da bir derde yarar. Do-ğrudanam, yiğrimi köpüklik eken özem. İn bol-manda, heli univermaga sovulağa da, kiçimize bir zatınka bağ alanım govı del midi! Hay-hay, Suvhan Beğ, Koroboçka, Gobsek... Bar dövletin direği şu yiğrimi köpükdir-ov senin. Yıkılarsın-ov şu bolmasa. Neme, cübinden gaçıp galanok mı şu, ya magazince berip gaydanok mı şura? Magazince berende-he, birhili hezilem edey-yeft öz yanından "netdim, hey, men yalı comart kişi bar mıdır" diyyen içinden. Eğer şom bermen gaydıbersefi, ızmdan söğülcek yalı, alanca zadınam bokurdağıfia tegek bolaycak yalı..Neme, afiırsı övlatmış mı o b...lerifi, magazincilerin? He?! Yanı, o bende oklamalı bolanda velin, yaman yay-dandıfi-la, çm yürekden bir alkış-a aydardı. "Ömri-salı artar alkış alanın" diyipdir Magtımgulı babamız... A-hov, yankı nirelerde galdı! Ya gaydaysam mikam? Beh, indi yiğrimi köpük üçin şundan sona gitcek mi... Beh, bi çişliğifi ısın-ay! Canını alıp barya. İçlerem-e elcuk diyip uğradı. Yogsa da, beyle gicem bir çişlik bişer mi-ay? Ya çişlikçin dostları dağı üyşeydi mike, cemlemeğe? Gündiz iyilyen bir manatlık çişliklerift-e beyle hoşboy ısı yokdur-la. Gaydagadan, yanka bir manat oklasam nederke? Ertir çişlikden-e dadardı, manlayıgara. Ya "Zakuskasm-a berdin, beylekisine de ber" diyer mike? Bellisem yok-hov şon yalıların. Alkaşdır özem, bilipcik durun. Hiç yerde işlep, yalçıdan deldir, indem hökümet pense zadam beryen deldir. Pense bor mı sana da! Mugt berilyen pense bar mı? Şu birlig-e birhili gapdahmı yara edip baryahov! Kağız-pağızdan bolsa-ha bildircegem del velin, munam demirden yaşayışlarını, araban tigiri yalı edip. "Pıyada soğanın gabığam yük" diyye midi bir gofişım. Şo da. Ey, dını-ıp oturıbirifi-e sen demirden... başlamışlardır. Onlarda da akıl, fikir var. Hüner de var. Gayret de. Ondan sonra da gelip bizimkine girmemişler. Girseler de ellerine köhne kundaktan başka bir şey geçmeyeceğini bilir onlar. İşte benim şu süklüm püklüm gidişimden anlamışlardır... Eyvah. Dur, tekrar dur yahu, işte kötü bahtlı kalkmış! Hay, senin gibi bir para olanın... Eee, gerekli olduğu zaman elini attığı yerinden çıkarsa para denilir mi buna? Rezil rüsva olunan da, üzüntü veren de paradır, elbette!... Deminki de benim bunu atacak gibi yapıp atmadan geçtiğimi anladı herhalde. Tuhaf tuhaf bakakaldı. Herhalde, ellerini açıp kaldı, fakir. İti aldatıp da vurmuş gibi oldu. Haydi, neyse neyse! Bu da bir derde yarar. Gerçekten de yirmi kapiklik imiş. Hiç olmazsa şimdi univermaga1 gidip de küçüğümüze bir saç . bağı almam daha iyi olmaz mıydı! Eeee, Suvhan Beğ, Koroboçka, Gobsek... Bütün saadetinin direği bu yirmi kapiktir herhalde senin. Yıkılırsın sanki o olmazsa, Nasıl, cebinden düşüp gitti mi acaba, yoksa bakkala verip geri almadın mı bunu? Bakkala verince de tuhaf bir haz duyarak kendi kendine "Ne yaptım yahu, benim gibi cömert adam olur mu?" demiştin, içinden. Eğer onu vermeden dönüp geldiysen arkandan söğülecek, aldıkların da boğazına dizilecek kadar olmuştur. Ne yani, sanki evliya mı o bilmem nelerin, bakkalların hepsi? Evet?! Şimdi bu dilenciye vermek isteyince tereddüt ettin, oysa gerçek yürekten bir hayır dua ederdi. "Yaşı, ömrü artar hayır duâ alanın" demiştir Magtımgulı üstadımız... Allah Allah, şu para nerelerde kaldı? Yoksa geri dönsem mi ki? Aman, şimdi yirmi kapik için buradan oraya mı gideceğim... Ya bu şiş kebabın kokusu! İnsanın canını çektiriyor. Üstelik çok da acıktım. Böyle gece vakti de şiş kebap pişirilir mi? Yoksa şiş kebapçının dostları da toplandı mı ki, meclise? Gündüz yenilen bir manatlık şiş kebapların böyle güzel kokusu olmaz ki... Dönüp de şuna bir manat versem ne yapar ki? Ertesi gün şiş kebap yerdi, zavallı! Yoksa "Mezesi için verdin, daha da ver" mi derdi? Tanınanı da yok ki bunlar gibilerin. Bu da sarhoştur, biliyorum. Hiç bir yerde çalışıp emek harcamıyorlar, şimdi de hükümet para yardımı da vermiyor. Bedava verilen para yardımı var mı? Bu bir manatlık da sanki bağrımı yara etti! Kâğıt filan olsa belli olacak gibi değil, ama bu da demirden yapılmış, sanki arabanın tekerleği gibi... "Yayan soğanın kabuğu bile yüktür" demişti bir komşum. Onun gibi oldum. Eh, bir kurtulsaydım senin gibi demirden... 1. Unisermag (Uniseral magazin): Sovyetler devrinde uluslararası alışverişlere açık dükkân, mağaza. Yöne öyde ayalam-a guyruğını tarpıldadıp oturandır. Ay, dağı bolmasa yitirdim diyeyende nedye, avtobusın dıknışığında çilipdirler diyemde neme? Yaman etse, günortan naharsız goycak eken de. A-he, diymek, ertir sen-e çişlik iymeli, menem çüberek bilen onmalı da? Hanı munda adalat? Gara güğne goyancamı ellemcli bor da, dağı netcek. İndiki aylıkda yene gizlerin de bir beşliği. Ey, bolsa da bövre sanc-a bold-ay yankı. Vah, bir tarapdan-a ön hezilliğem eken-le, helki yalılar bizde yok diyyerdiler, gövnümize yok yalı bolup durdı, olar bizin cemgıyetimize yat diyyerler velin, doğrudanam, yat yalıdı. Anha, indem gözüne gaçcak boluşıp durlar. Vapşe, yok etmeli sofi yalıları. Yaramaz görelde görkezyeni üçin... Hay, bey diymever, o da bir benden çagasıdır, birinin kakasıdır... Ey, yınasm da köçeden, kakası bolsa! Men neme, indi ilin kakasınam bakmalı mı! A belki, dünyede sopbaş özi galan yekenin biridir ol? Nebilyen? Belki adamların oklayan ocağaz sarı köpüklerine del de, şol şaylıklarda galan ölügsice yıla meteçdir? Belki... Bolya, bar şo bir manat şeriki! Yöne hezir del, ertir gecemde bererin. Ertir ona duşar mikam? Ertire çenli yeke gat can bar. Birden bir bela yolugıp, ertir gelmen oturıberse neme? Ya miliseler yığnasa? Ya men gelip bilmesem... Vey-vey, men-ov, ızıma gaydıp baryan yalıla? inha, şucağaz budka yafiam geçdi denimden. İne, çişliğin ısam kükep uğradı yene. Hey, öz-e, tanaymabilse yagşıdır herne? "Dövletli dövranım, yene geldinmi?" diyip zovladıbcrse. Bu kellede öndenem müfi alada-mün pikir bar, yeri, indi senin azarın neme diysene! Günüm görüp bilmecek bolsafi, ne körün bardı bu yalancıda? "Ölinçeft özünden galma" diyip sargaman midi Göroğlı safia? Hey... yok, men özüm-e aslıpcık öleyerdim, beydip oturanımdan. Şeydeyer mikem-ay? Hay, canam-a süycüdirov! Yarım sağat vagtam-a gitdi bihuda, iki yana gatnap... Bar mika bir-hov? Garankam-a gatlışıp uğra dı. Giden bolaysa-ha, bucağaz tefine özümize galar. Otır-lay, anha! Bay oturarsın-a, önüne bir demir birliğin şınmrdap düşceğini bilsen. Me, al, başımın-gözümin sadakası! Ertir hınçgılavuk tutsa, ya boğazına tegek bolsa, menden görme! Al, burnundan gelsin... 1. Çüberek: Bir börek çeşidi; kıymalı pide. Ancak evde hanım da kuyruğunu titretip otu- ruyordur. Eh, daha olmazsa yitirdim deyince ne yapar; otobüsün sıkışıklığında çalmışlar desem ne olur? En kötüsü öğleyin yemeksiz bırakacaktır. Eee, demek yarın sen şiş kebap yiyeceksin, ben de çüberek 1 ile idare edeceğim? Hani bunda adalet? Çalıştığımız zamanlarda vermem yeter, başka ne yapacağım? Şimdiki aylıktan yine giz lerim bir beşlik manat. Zaten bağrımda sancı oldu şu. Meğer, bir taraftan daha önce ilgi çekermiş bunlar gibiler, bizde olmaz derlerdi, bizde yok sanırdık; onlar bizim cemiyetimize yabancı derlerdi, gerçekten de yabancı gibiydi. İşte şimdi insanın gözüne girecek gibi varlar. Tamamiyle yok etmeli bunlar gibileri. Kötü örnek oldukları için... Hayır, böyle deme, o da bir dilencinin çocuğudur, birinin babasıdır... Eh, kaldırsın sokaktan babası ise! Ben neyim, şimdi herkesin babasına da mı bakmalıyım! Hâ, belki dünyada sadece kendisi kalmışın biridir o? Ne bileyim? Belki insanların verdiği şu sarı kapiklere değil de, bu bozuk paralarda kalan sessiz sakin yıla muhtaçtır? Belki... Tamam, bu bir manat senin! Ama şimdi değil, yarın geçerken veririm. Yarın ona rastlar mıyım ki? Sabaha kadar yalnız bir can var. Ansızın bir belâ gelip sabah olmadan karşına çıkarsa ne olacak? Ya da polisler onları toplarsa? Veya ben gelemezsem?... Anlaşılan ben geriye döneceğim galiba? İşte şu kulübenin demin geçtim yanından. İşte, yine şiş kebabın kokusu geldi. Beni tanıyamasa iyi olacak ama? "Devletli devranım, yine geldin mi?" diye söyleniverirse... Bu kafada eskiden de binlerce tasa, binlerce düşünce vardı. Peki şimdi senin sıkıntın ne desene! Hayatını yaşamayacaksan ne işin vardı bu yalancı dünyada? "Ölünceye kadar kendini bırakma" diye tembih etmemiş miydi Köroğlu sana? Eee... Yoksa, ben kendim de asılıp ölebilirdim böyle yaşayacağıma. Yapabilir miydim ki? Hayır, canım tatlıdır! n Yarım saat vakit de gitti boş yere, iki yana gide gele... Acaba orada mı ki? Karanlık da bastırmaya başladı. Gitmişse de buncağız para da bize kalır. Otur, dur işte! Çok oturursun, önüne bir demir birlik paranın şıngırdayıp düşeceğini bilsen. Buyur al, başımın gözümün sadakası olsun! Yarın hıçkırık aksırık tutarsa veya boğazına makara olup düğümlenirse benden bilme! Al, burnundan gelsin... Dur! İndi neme durayın? Ey, yankımız birhili boldı. Daşımdan-a diymedim velin... Ay, onda da düşündi ol. Mun yalılar gatı duygur bolyandır. Bolya, gaytmışım! Gaytmışım! Ene süydünden halal şol. Be-e-eh, cübim-e del, özümem birhili yenlcn yalı bolaydım-ay... Be, ö neme, yüzündeki hatim okacak bolya mika? Inananok şu vagt. inan, arkaym ınanıber. Beğenibem bilyen... Birce günün bir hoş gcçeversin, gardaş! Ertire de sağ-aman çıkalı, ikimizem, sağlık bolup dursa, ertirem bir yerden yeterle.. Ha geda bol, ha şa bol; yöne ölmever, doğan! Dur! Şimdi neden durayım? Eee, şu adam bir garip oldu. Dışımdan da söylemedim ama... Allah allah bunu da anladı. Bunun gibiler çok hassas olurlarmış. Tamam, vazgeçtim! Vazgeçtim! Ana sütünden daha helâl olsun. Amaaan, cebim değil, kendim de bir nevi rahatlamış gibi oldum... Peki, o ne, yüzündeki hatları okuyacak mı ki? İnanmıyor şu anda. İnan, kesin olarak inan. Memnun olabilirsin, sevinebilirsin. Bir günün bari hoş geçsin, kardeş! Yarına da sağ salim çıkalım, ikimiz de sağ olursak, yarın da bir yerden yeter gelir... İster dilenci ol, ister şah ol; ancak ölmemeli; kardeşim!
© Copyright 2025 Paperzz