Turkish Studies - International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/9 Summer 2014, p. 785-798, ANKARA-TURKEY DEDE KORKUT HİKÂYELERİNDE ESKİ TÜRKÇENİN İZLERİ* Serhat KÜÇÜK** ÖZET Dede Korkut Hikâyeleri, Eski Anadolu Türkçesinin önemli eserlerindendir. Oğuzca’nın bilinen en eski yazı dili olan Eski Anadolu Türkçesi, aynı zamanda gösterdiği fonetik özellikler bakımından da Orta Türkçeden Osmanlıcaya geçişte köprü vazifesi görmektedir. Bundan dolayı Eski Anadolu Türkçesi döneminde Eski Türkçe ve Orta Türkçedeki pek çok unsur arkaik olarak barındırılmaktadır, bu unsurların bir kısmı ya aynı biçimde ya da fonetik değişmelere uğrayarak Osmanlıca ve Türkiye Türkçesinde devam ederken, bir kısmı da bu dönemden sonra özellikle edebi dilde kullanımdan düşmüştür. Ancak hemen şunu da belirtmeliyiz ki Eski Türkçe ve Orta Türkçedeki bazı kelime veya gramatikal unsurlar Eski Anadolu Türkçesinden sonra edebi dilde kullanılmazken, Anadolu halk şivelerinde varlıklarını sürdürmüştür. Anadolu halk şivelerini derlemeye yönelik şimdiye kadar yapılmış veya yapılacak olan çalışmalar saklanan bu unsurları ortaya çıkartmada çok önemlidir. Pek çok üniversitemizin Türkoloji bölümlerinde Anadolu halk şivelerinin derlenmesine yönelik çalışmaların artarak devam etmesi bu yönde olumlu bir gelişmedir. Dede Korkut Hikâyelerinin önemi sadece Eski Anadolu Türkçesine ait yazılı edebi eser olmasından ziyade, oluşumu çok daha eski zamanlarda başlamış ve uzun yıllar halk arasında söylenile gelen bu hikâyelerin halk şivesinden derlenerek yazıya aktarılmasıdır. Bundan dolayıdır ki bu eser arkaik unsurları saklaması bakımından diğer Eski Anadolu Türkçesi eserlerinden çok daha ehemmiyetlidir. Anahtar Kelimeler: Dede Korkut, Eski Anadolu Türkçesi, halk şivesi, arkaik unsurlar. *Bu makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu tespit edilmiştir. ** Yrd. Doç. Dr. Karabük Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili Edebiyatı Bölümü, El-mek: serhatkucuk@karabuk.edu.tr 786 Serhat KÜÇÜK TRACES OF THE OLD TURKISH IN DEDE KORKUT STORIES ABSTRACT Old Anatolian Turkish, which is the oldest written language of Oghuz, also serves as a bridge between Middle Turkish and Ottoman Turkish in terms of its phonetic features. Therefore, many components in Old Turkish and Middle Turkish in the period of Old Anatolian Turkish are found archaically. While some of these components continue in Ottoman Turkish and Turkey Turkish either in a similar way or with phonetic changes, some of them, especially in literary language, have fallen into disuse after this period. However, we should indicate that while some words or grammatical components have not been used in literary language after Old Anatolian Turkish, they have continued their existence in Anatolian folk accents. The studies made or to be made regarding to compile Anatolian folk accents are very important in revealing these hiding elements. The studies regarding to compiling of Anatolian folk accents are increasingly continuing at Turcology departments at many of our universities, and this gratifies us. The importance of Dede Korkut’s stories does not only depend on being a written literary work. Also, they have begun to come into existence in old-time and they have been transferred to the written language by being compiled from folk accents. Therefore, this work is more important than the other works of Old Anatolian Turkish in terms of hiding the archaic components. Key words: Dede Korkut, Old Anatolian Türkish, folk dialect, archaic elements. ESKİ ANADOLU TÜRKÇESİ Orta Asya’dan çeşitli sebeplerle batıya doğru göç eden, çoğunluğunu Oğuz boylarının oluşturduğu Türk boylarının Anadolu için verdikleri savaş, 11. yüzyılda başlamaktadır. Malazgirt Savaşı ile Anadolu kapılarının Türklere açılması, Miryekefelon Savaşı ile Anadolu’nun Türk yurdu haline gelmesiyle, bu topraklara yerleşen çoğunluğu Oğuz, Türkmen, Kıpçak vb… boylar Anadolu’da karışık dilli bir yazı dilinin başlamasına sebep olmuşlardır. İlk yazılı eserlerin 13. yüzyılda verilmeye başlandığı bu döneme Türkoloji literatüründe umumiyetle Eski Anadolu Türkçesi adı verilmektedir. Eski Anadolu Türkçesi 13-15. yüzyıllar arasını kapsamaktadır. Batı Türkçesinin ilk evresini oluşturan bu karışık dilli dönem, kendi içerisinde genel olarak üç devreye ayrılmaktadır (Üşenmez 2014: 22). a) Selçuklular Dönemi b) Anadolu Beylikleri Dönemi c) Osmanlı Türkçesine Giriş Dönemi Yukarıda verdiğimiz Eski Anadolu Türkçesi adlandırması ve Eski Anadolu Türkçesinin üç devreye ayrılması genel olarak kabul edilen görüşlerdir. Tabii bunların dışında hem dönemi farklı Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/9 Summer 2014 Dede Korkut Hikâyelerinde Eski Türkçenin İzleri 787 adlandırmalarla adlandıran görüşler hem de dönemin tasnifiyle ilgili farklı görüşler vardır; ancak konumuzu fazla dağıtmamak açısından bunlara girmeyi gerekli görmedik. 1 Olga Bolga dili ‘olga bolga’ tabirini ilk olarak, 15. yüzyılda Muhammed Bin Baydur kullanmıştır, Baydur: “…bu zayif ve günahlu kul kim Muhammed Bin Baydur gördüm kim mütekaddimler ulusı imâm-ı zâhid Ebû Nasr b. Zâhir b. Muhammed es-Serahsî, rahmetullahi aleyhi, bir kitâb cem eylemiş kim her bir sözi bin cana değer; amma gördüm kim terkib muhallel ve muhabbat olga bolga ibâresince yazmışlar. Diledim kim bu lâtif ve şerif nüshanın lütfi ve şerefi dahi artuk ola; ol sakim ibâretden sarih ve fasih ve rûşen Türkçeye döndürdüm” (Ercilasun 2004: 435). Muhammed Bin Baydur’un kullandığı bu tabir o dönemden itibaren uzun müddet Anadolu’daki pek çok edip tarafından da kullanılmıştır. İlim âleminde ‘olga bolga’ veya ‘karışık dilli eserler’ olarak adlandırılan bu görüşe göre, Anadolu’da başlayan Oğuzca, Karahanlı edebî dilinin bazı özelliklerini halen daha devam ettirmekte, yani Eski Türkçenin devamı olan Karahanlı Türkçesi ile Oğuzca arasında organik bir bağ bulunmaktadır ve bu bağ 15. yüzyılın sonuna kadar devam etmiştir. Bu fikir ilk olarak Arat tarafından 1956 yılındaki “V. Türk Tarih Kongresinde” ortaya atılmıştır. Arat meseleye şu soruyu sorarak başlar: “Cenub şivesinin bugüne kadar malum olan en eski metinleri XIII. asrın ikinci yarısına ait bulunduğuna göre, bundan önceki XIII., XII. ve hatta XI. asırlara ait metinler nerede? (Ercilasun 2004: 434). Bu metinlerin, inkişaf bakımından XI. ve XIII. asırlarda bu şivede görülen dil hususiyetleri arasında bulunması icap eder. Bu hususiyetler XIII. asırdan geriye doğru gittikçe azalacak ve XI. asırdan bu yana geldikçe de artacaktır. Bu Eski Anadolu metinlerinin bizim bugün hususiyetlerine alışmış nesil bunu kendi şivesi mahsulünden saymadığı gibi, bundan birkaç asır önceki nesiller de bunları beğenmeyerek, bu metinlerin bir kısmını oluruna bırakmışlar ve bir kısmını da kendi devirlerinin hususiyetlerine uydurarak, yeniden kaleme almışlardır…Türk dilinin ve bilhassa Anadolu yazı dilinin tarihî inkişafında bir geçiş merhalesi teşkil eden bu eski metinler, dil hususiyetleri bakımından bu “karışık” devreye ait bulunmaktadır. Dilin bir taraftan teşekkül ve inkişafını, diğer taraftan bunun eski umumî yazı dili ile olan ilgisini daha yakından tayin ve tespit etmek için, bu karışık devir yahut Muhammed Bin Baydur’un ifadesiyle ‘olga bolga’ devri metinlerinin dikkatle taranması ve araştırılması lazımdır (Arat 1987: 317, 318). Mansuroğlu, Anadolu’da yazı dili olan Oğuzcanın Doğu Türkçesi ile bağlantısının 15. yüzyılın sonuna kadar devam ettiğini belirtir (Üşenmez 2014: 39). Behcetü’l-Hadâik üzerinde doktora tezi yapan Mustafa Canpolat bu eserin Oğuz lehçesinin ilk verilerinden olduğunu kabul ederek, eserin yazıldığı bölgenin Anadolu, yazılış tarihinin de 12. yüzyılın sonları ya da 13. yüzyılın başı olması gerçeğe en yakın ihtimaldir. Eserdeki dil karışıklığının sebebi, yazı dilinin etkisi ve buna kendiliğinden yerli özelliklerin karışmaya başlamasıdır. Yazar, etkisinde kaldığı Doğu Türkçesi yazı dili geleneği ile yerli lehçe özellikleri arasında bocalamıştır. Yine Canpolat’a göre bütün yerli lehçe özellikleri bir anda ve bir çırpıda yazı diline girmemiş, ortak kültür dili ile yerli lehçe arasında uzun bir çarpışma olmuş, bu arada bir yandan eski yazı dilinin, bir yandan da yavaş yavaş bir yazı dili haline gelmeye başlayan yerli lehçenin özeliklerini taşıyan eserler yazılmıştır (Ercilasun 2004: 435, 436). Ercilasun, 1988 yılındaki “Uluslar Arası Türk Dili Kongresinde” sunduğu bildiride, Batı Türkçesinin doğuşuna yol açan tarihî, coğrafî, siyasî ve lengüistik şartları açıklamış, Eski Anadolu Türkçesinin doğrudan doğruya Oğuz şivesi (ağzı) üzerine kurulduğunu savunmuştur, yine Bu konuda daha fazla bilgi için bakınız Faruk Kadri Timurtaş, Eski Türkiye Türkçesi, Enderun Yayınları, 1994, Ahmet Caferoğlu, Türk Dili Tarihi, Enderun Yayınları, 2000, Ahmet Bican Ercilasun, Başlangıçtan Yirminci Yüzyıla Türk Dili Tarihi, Akçağ Yayınları 2008, Hatice Şahin, Eski Anadolu Türkçesi, Akçağ Yayınları, 2003, Gürer Gülsevin-Erdoğan Boz, Eski Anadolu Türkçesi, Gazi Kitabevi, 2004, Emek Üşenmez, Eski Anadolu Türkçesinde Arkaik (Eski) Öğeler, Akademik Kitaplar, 2014. 1 Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/9 Summer 2014 788 Serhat KÜÇÜK Ercilasun, karışık dilli eserlerin içinde 11 ve 12. asırlarda hatta 13. yüzyılın başlarında yazıldığı kesin olarak bilinen hiçbir eserin olmadığını, Behcetü’l-Hadâik’in 12. asrın sonu veya 13. asrın başlarında yazıldığı fikrinin sadece tahminden ibaret olduğuna dikkat çekerek, kendi görüşüne göre bu eserlerin 13. ve 14. yüzyıllarda yazılmış olduğudur. Bu eserlerin yazarlarının Orta Asya’daki edebi dili bilen kimseler olduğunu ve belki de bunların Oğuz asıllı olabileceğine dikkat çekerek, bu ediplerin eserlerini bildikleri edebî dilde yazdıklarını; fakat zaman zaman Oğuzca özellikleri de eserlerine kattıklarını ifade ederek, hatta daha büyük ihtimalle Oğuzca özelliklerin müstensihlere ait özellikler olabileceğini belirtmiştir (Ercilasun 2004: 438). Yine Ercilasun, Muhammed Bin Baydur’un kullandığı “olga bolga” tabirinin karışık dili değil, doğrudan doğruya “Doğu Türkçesini” anlatmak için kullanıldığını belirtmiştir (Ercilasun 2004: 438). Bu konuya en sert itiraz Şinasi Tekin’e aittir, Tekin “1343 Tarihli Bir Eski Anadolu Türkçesi Metni ve Türk Dili Tarihinde Olga-Bolga Sorunu” adlı makalesinde Ali’nin Kıssa-i Yusuf’unda ve benzeri eserlerde görülen Eski Anadolu Türkçesine aykırı dil tutarsızlıkları, birkaç nesildir Türk dil bilimcilerini uğraştırmaktadır… Orta Asya’nın Türk ve İran asıllı bilgin ve şairleri siyasi baskılar ve huzursuzluk yüzünden özellikle 12. yüzyılın sonundan itibaren Anadolu’ya göç etmeye başlamışlardır. Bunlar tabiî olarak “Oğuzca” konuşan Anadolu halkına, eserlerinde doğrudan doğruya Orta Asya Türkçesi ile hitap edemedikleri gibi Oğuzcayı da pürüzsüz bir şekilde hemen öğrenememişlerdir, onun için isteyerek veya istemeyerek, bilerek ya da bilmeyerek birbirini tutmayan ayrı şive özelliklerini eserlerinde yan yana kullanmak zorunda kalmışlardır (Tekin 19731974: 69). Bütün bu görüşlerden çıkaracağımız sonuç, tıpkı Ercilasun’un da dediği gibi Muhammed Bin Baydur “olga bolga” tabirini “Doğu Türkçesini” ifade etmek için kullanmıştır. O dönemde Anadolu halkı için zor ve anlaşılmaz olan Doğu Türkçesi ile yazılan eseri, Anadolu halkının konuştuğu şive üzerinde inkişaf eden Eski Anadolu Türkçesine çevirmiştir. Arkaik (eskicil) nedir? Türkçe Sözlük’te “Konuşulan ve yazılan dilde kullanımdan düşmüş olan eski söz veya deyim, ayrıca kullanıldığı çağdan daha eski çağdan kalma bir biçimin bir yapının kullanılmasıdır (TS 2005). Berke Vardar, Açıklamalı Dil Bilim Terimleri Sözlüğünde “eskil biçim”, “eskilik” maddeleri başlığı altında kullanımdan düşmüş bulunan sözlüksel birim, söz dizimsel olgu vb… biçiminde tanımlanmıştır (Vardar 2002: 93). Mehmet Ölmez “Çağataycadaki Eskicil Öğeler Üzerine” adlı makalesinde tartışmaya açtığı eskicil terimi ile ne kastettiğini şöyle açıklar: “Öncelikle eskicilik nedir, ne anlaşılmaktadır onu belirleyip daha sonra asıl konuma geçmek istiyorum. Burada bir eskilikten eskicilikten söz etmesem de kastettiğim Türkçe Sözlük’teki anlamıyla eskicilik olmayıp dil bilimindeki kullanımıyla eskicilik olduğunu belirtip kendi aradığı tanımın Talat Tekin’den öğrendiği: “Bir dilde Eski Türkçe ile karşılaştırıldığında öteki Türk dillerinde bulunmayan ses ve yapı özelliklerinin yanı sıra, sözlüksel biçimlerin de Eski Türkçeye benzer biçimde yaşaması, kullanılmasıdır (Ölmez 2003: 136). Yukarıda arkaizm üzerine yapılan bazı tanımları verdikten sonra, arkaizmden ne anladığımızı verip, asıl konumuza yani Dede Korkut Hikâyelerindeki arkaik unsurlara geçelim. Arkaik ya da eskicil unsurlar ele alınıp incelenirken, ilk önce ele alınan lehçe eş zamanlı yaklaşımla ele alınmalıdır. O lehçe oluştuğu dönemdeki diğer lehçelerden soyutlanmalı, lehçenin fonetik, morfolojik tüm özellikleri belirlendikten sonra, bu lehçeye ait eserlerde normalde o dönemde olması söz konusu olmayan ses ve yapı özelliklerinin yanı sıra, sözlüksel biçimlerin de tıpkı Eski Türkçedeki gibi yaşamasıdır. anuŋ “onun” Eski Türkçede “ol” zamiri hal ekleriyle çekimlenince “a” biçimine dönüşür, Karahanlı, Harezm, Kıpçak ve Çağatay Türkçelerinde de aynı biçimdedir. Eski Anadolu Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/9 Summer 2014 Dede Korkut Hikâyelerinde Eski Türkçenin İzleri 789 Türkçesinden sonra Osmanlıca içerisinde belli bir müddet böyle devam eden bu durum, daha sonra Türkiye Türkçesinde “o” biçimine dönüşerek şimdiki halini almıştır. anuŋ kibinüŋ ḫanum bebekleri yitmesün (DK 8/4). aruk “zayıf, güçsüz” Kelime Uygur Türkçesinden itibaren dilimizde vardır, aruk “zayıf, güçsüz” (TT VIII 14), Karahanlı Türkçesinde aruk “zayıf, güçsüz” (DLT I 259), Harezm Türkçesinde kelime tespit edilemedi. Kıpçak Türkçesinde arıḫ (CCI), aruk “zayıf, güçsüz” (Kİ 11) ve Çağatay Türkçesinde arıġ “zayıf, güçsüz” (Sang 37v 17) biçimindedir (Uçar 2011: 1893). Kelime arkaik olarak Eski Anadolu Türkçesi ve Osmanlıcada belli bir dönem kullanıldıktan sonra kullanımdan düşmüştür, bu kelimenin yerini “zayıf, güçsüz” kelimeleri almıştır. semüz ḳoyun aruḳ oldı (DK 48/10). ata “baba” Eski Uygur Türkçesinden itibaren tespit edebildiğimiz bu kelime, Uygur Türkçesinde ata “baba” (U II 20, 2), Karahanlı Türkçesinde ata “baba” (DLT I 86), Harezm Türkçesinde ata “baba” (Kutb 13), Kıpçak Türkçesinde ata “baba” (Kİ 8) ve Çağatay Türkçesinde ata “baba” (Sang 30v 1) biçimindedir. Kelime Batı Türkçesinde belli bir dönem arkaik olarak Eski Anadolu Türkçesi ve Osmanlıca içerisinde görüldükten sonra Türkiye Türkçesinde bu kelimenin yerini “baba” kelimesi almıştır; sadece “(bu mal) bana atadan dededen kaldı” deyiminde kullanılmaktadır. ata adın yorıtmayan ḫoyrad oġul ata bilinden inince inmese yig (DK 4/9). ayt- “söylemek” Köktürkçede kelime ayt- “söylemek” (BK D 41), Uygur Türkçesinde ayt“söylemek” (MI 19, 11), Karahanlı Türkçesinde ayt- “söylemek” (KB 507), Harezm Türkçesinde ayt- “söylemek” (Kutb 6), Kıpçak Türkçesinde ayt- “söylemek” (Kİ 27), Çağatay Türkçesinde ayt“söylemek” (Sang 54r 3), Batı Türkçesinde kelime umumiyetle eyt- biçiminde ince sıradan olmasına rağmen, Dede Korkut Hikâyelerinde ayt- biçiminde kalın sıradan tespit edilmiştir. ne söylersin ne aydursın canum baba bu kadar işden ḳorḫan yiğit-mi olur (DK 176/5) baba ne söylersin ne aydursın bağrum-ile yüreğim ne taġlarsın (DK 245/6) bay “zengin olmak” Köktürkçede bay “zengin olmak”, Eski Uygur Türkçesinde bay “zengin olmak” (AY 192-5), Karahanlı Türkçesinde bay “zengin olmak” (KB 407), Harezm Türkçesinde bay “zengin olmak” (Kutb 25), Kıpçak Türkçesinde bay “zengin olmak” (Kİ 37), Çağatay Türkçesinde bay “zengin olmak” (Sang 127v 18), Batı Türkçesinde bay “zengin olmak” (TS 83). allah allah demeyince işler oŋmaz ḳadir taŋrı vermeyince er bayımaz (DK 2/11). bayı- (bak. bay) egin “sırt, arka” Eski Türkçede egin “sırt, arka” anlamlarında kullanılır: bil yokaru kögüz eginke tegi (Irq Bitig 18), Karahanlı Türkçesinde egin “sırt, arka” (DLT I 78), Harezm Türkçesinde egin “sırt, arka” (Ali 7, 46), Kıpçak Türkçesinde eyin “sırt, arka” (Kİ 19), Çağatay Türkçesinde egin “sırt, arka” (Sang 109r 12) şeklinde görülen bu kelime, Eski Anadolu Türkçesinde arkaik olarak egin “sırt, arka” biçiminde kullanılmaktadır, Osmanlıca içerisinde kullanımı giderek azalan egin kelimesinin TS I 254’de arkaik olarak kullanıldığı görülür, Bugün Anadolu ağızlarında arkaik olarak eyin “sırt, arka” (DS 1821) tespit edilmiştir. egni bek demür tonum saḳlar-idüm bu gün içün (DK 129/9). Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/9 Summer 2014 790 Serhat KÜÇÜK görklü “güzel, görkemli” < ET körklüg < körk+lüg Eski Türkçeden itibaren Harezm Türkçesine kadar kelime sadece körklüg biçiminde kullanılmıştır, Harezm Türkçesinde ise körklüg biçiminin yanı sıra son hecedeki “g” sesini düşürerek körklü / körkli biçimleri de vardır (EDPT 743a). Kelime Eski Anadolu Türkçesinde görklü biçiminde kullanılmaktadır. Osmanlıca içerisinde belli bir dönem daha kullanılan kelime daha sonra kullanımdan düşmüştür. aġız açup öger olsam üstümüzde taŋrı görklü, taŋrı dostı din serveri muḥammed görklü (DK 5/ 12-13). dede ḳorḳut gene soylamış, görelüm ḫanum ne soylamış: aġız açup öger olsam üstümüzde taŋrı görklü (DK 6/ 11-12). göyün- “(canı) yanmak, (içi yanacak derecede) üzülmek” Eski Türkçede künke köyüp (U II 8, 27) örneğinde olduğu gibi Eski Türkçede umumiyetle köy- biçimindedir. Orta Türkçede de “köy” biçiminde görülen ilgili kelime, Eski Anadolu Türkçesinde göyün- biçiminde bulunmaktadır. Bugün yazı dilinde rastlamadığımız bu kelime Anadolu ağızlarında gögün-, gön-, gönü-, gögnü-, göyün- gibi biçimlerde “yanmak, üzülmek” anlamlarında bulunmaktadır (DS 2132). sarımsaḳ otın yimedin ḳazan içüm göyinür (DK 137/4). iste- “aramak” Kelime Uygur Türkçesinden itibaren tespit edildi, Uygur Türkçesinde iste“aramak” (U I 6, 1), Karahanlı Türkçesinde irte- “aramak” (DLT I 272), iste- “aramak” (Kuran Tefsiri 126), Harezm Türkçesinde iste- “aramak” (Ali 29), izte- “aramak” (Kutb 62), Kıpçak Türkçesinde iste- “aramak” (Kİ 13), Çağatay Türkçesinde iste- “aramak” (Sang 101r 23) biçimindedir. Batı Türkçesinin ilk dönemi olan Eski Anadolu Türkçesinde “aramak” anlamıyla kullanılmaya devam eden kelime, bu dönemde anlam bakımından iki şekilde gelişim gösterir; “aramak” anlamının yanında kelime “istemek” anlamıyla da kullanılmaya başlamıştır. Daha sonra Batı Türkçesinde kelimenin “aramak” anlamı tamamen unutulmuş, kelime “istemek” anlamında kullanılmaya devam etmiştir. beli canum baba eyle isterem, pes varasın bir cici bici türkmen ḳızı alasın (DK 171/6). ḳaçan “ne zaman” Eski Türkçede ḳaçan “ne zaman” (U III 54, 18), Karahalı Türkçesinde ḳaçan “ne zaman” (DLT I 403), Harezm Türkçesinde ḳaçan (Kutb 127), Kıpçak Türkçesinde ḳaçan “ne zaman” (Kİ 69), Çağatay Türkçesinde ḳaçan (Sang 267v 20) biçiminde kullanılmaktadır, Eski Anadolu Türkçesinde de aynı biçimde kullanılmaktadır. ḳurt ḳaçan haber verse gerek (DK 46/7). ḳaḳı- “kızmak, öfkelenmek” İlk defa Eski Uygur Türkçesinde “kızmak, öfkelenmek” anlamlarında tespit edilmiştir övkeleser ḳaḳısar (Suv 595), Karahanlı Türkçesinde ḳaḳı- “kızmak, öfkelenmek” anlamında kullanılır (DLT III 269), Harezm Türkçesinde ḳaḳı- “kızmak, öfkelenmek” (Kutb 131), Kıpçak Türkçesinde ḳaġı- / ḳaḳı- “kızmak, öfkelenmek” (CC I, CCG), Çağatay Türkçesinde ḳaḳı- “kızmak, öfkelenmek” (Sang 274v 10) anlamlarında kullanılan kelime, Batı Türkçesinde ise Eski Anadolu Türkçesinde “kızmak, öfkelenmek” anlamlarında kakı- ve kaḫıbiçimlerinde geçmektedir kakı- (YZ 710), kaḫı- (YZ 26). Kelime Osmanlıcada belli bir dönem daha kullanıldıktan sonra kullanımdan düşmüştür (EDPT 609b). yaltaçuḳ yay ufanduġına ḳatı ḳaḳıdı (DK 108/12). ne ḳaḳırsın baŋa aġam ḳazan yoḫsa göksüŋde yoḳ-mıdur iman (DK 48/6). ḳanı “hani” Orhon Yazıtlarında ḳanı (KT D 9), Bozkır Uygur yazıtlarında ḳayu biçiminin yanı sıra ḳañu biçimi de vardır (ETY II 38). Uygur Yazmalarında ḳayu / ḳañu biçimleri aynen devam eder: ḳayu TT VII 12, 5; ḳañu U II 4 biçimlerindedir. Buradan hareketle bu kelimenin Orhon Türkçesinden de daha eski dönemlerde ḳañı biçiminde olduğu ñ > y ve ñ > n değişiminin Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/9 Summer 2014 Dede Korkut Hikâyelerinde Eski Türkçenin İzleri 791 daha bu dönemde başladığını söyleyebiliriz, Orhon Türkçesinin “n” tarafında olduğunu yazıtlardaki il(i)m (a)mtı ḳ(a)nı KT D 9’da iki yerdeki örnekten anlarız. Eski Uygur Türkçesi “n” şivesi2 ve “y” şivesine ayrılmaktadır, “n” şivesinin etkin olduğu yazıtlarda “n” biçimini, “y” şivesinin baskın olduğu yazıtlarda ise “y” biçimini görmekteyiz. Bozkır Uygur Yazıtlarında ḳayu ve ḳañu biçimleri bulunmaktadır (ETY II 38), bu durum Uygur yazmalarında da aynı şekilde devam eder: ḳayu TT VII 12, 5; ḳañu U II 4. Karahanlı Türkçesinde ḳayu biçimi olmasına rağmen, Kaşgarlı Argu lehçesinde ḳañu biçiminin varlığına dikkat çekmiştir (DLT I 31). Harezm Türkçesinde ḳanı Ali 17, 32, ḳayu Kutb 129’da, Kıpçak Türkçesinde ḳayda / ḳanda / ḳança biçimleri bulunmaktadır (EDPT 632b), Çağatay Türkçesinde ḳayu / ḳay (Sang 277v 20) şekilleri varken, Batı Türkçesinin ilk dönemi olan Eski Anadolu Türkçesinde ḳanı (YZ 62) biçimi daha fazla karşımıza çıkar, Osmanlıcanın ilk dönemlerinde ḳanı biçimi devam ederken, daha sonra ḫanı > hani biçimine dönüşür. iki varduŋ bir gelürsin yavrım ḳanı ḳaraŋu dünde bulduğum oġul ḳanı (DK 24/6,7). karga- “kargış etmek” Karahanlı Türkçesinde karga- “kargış etmek” (DLT III 290), Harezm Türkçesi karga- “kargış etmek” (Kutb 133), Kıpçak Türkçesi karga- “kargış etmek” (Kİ 69), Çağatay Türkçesi karga- “kargış etmek” (Sang 269r 7), Eski Anadolu Türkçesinde kargabiçiminde olan kelime, Osmanlıcada kargı- biçimindedir. çağdaş lehçelerde Azericede ğargı-, Türkmencede ğarğa- (EDPT 655a) biçimindedir (Doğan2013: 1178). dimez olsaŋ yana göyine ḳarġaram ḳazan saŋa (DK 140/5). ogrı “hırsız” Eski Uygur Türkçesinden itibaren kelime dilimizde vardır. ogrı “hırsız” (Irq Bitig 16), Karahanlı Türkçesi ogrı “hırsız” (DLT I 126), Harezm Türkçesi ogrı “hırsız” (Kutb 114), Kıpçak Türkçesi ogrı “hırsız” (Kİ 16), Çağatay Türkçesi ogrı “hırsız” (Sang 76v 24) biçiminde bulunmaktadır. Kelime Eski Anadolu Türkçesinde arkaik olarak yaygın biçimde kullanılmıştır, Osmanlı Türkçesinde ilk zamanlarda kullanılan kelime, daha sonra kullanımdan düşmüş, bu kelimenin yerine “hırsız” kelimesi kullanılmıştır. öyleden soŋra ivine geldi gördi-kim oġrı köpek yike tana ivini birbirine katmış (DK 5/ 10). oḫı- (bak. oḳı-). oḳı- “çağırmak, davet etmek” Öncelikle şunu belirtmeliyiz ki Türkçede üç tane oḳı- fiili vardır; bu fiillerin “çağırmak, davet etmek” anlamlarındaki oḳı- örneğini Orhon Yazıtlarında görmekteyiz: okıglı kelti ‘Davet etmek için geldiler” (BK D 28). Eski Uygur Türkçesinde “çağırmak, davet etmek” anlamlarındaki oḳı- örneğinin yanı sıra “(kitap) okumak” anlamında da oḳı- fiili bulunmaktadır. Biz “çağırmak, davet etmek” anlamlarındaki oḳı- ile “(kitap) okumak” anlamındaki oḳı- fiilinin aynı fiil olmadığını düşünmekteyiz, muhtemelen bu iki fiilden biri Orhon Türkçesinden de eski zamanlarda uzun vokalli idi, Orhon Türkçesi döneminde her iki biçim de tıpkı Eski Uygur Türkçesinde olduğu gibi yaşamaktaydı; ancak Orhon Yazıtlarında sadece “çağırmak, davet etmek” anlamlarındaki oḳı- fiili geçmiştir. Eski Uygur Türkçesine geldiğimizde her iki anlama da sahip olan oḳı- fiili bulunmaktadır. Biz burada bu iki fiili ayrı kabul ettiğimiz için sadece “çağırmak, davet etmek” anlamlarındaki oḳı- fiilini alacağız; çünkü Eski Anadolu Türkçesinde arkaik olan bu biçimdir. Köktürkçe oḳı- “çağırmak, davet etmek” (BK D 28), Eski Uygurca oḳı- “çağırmak, davet etmek” (TT VIII H I), Karahanlı Türkçesinde oḳı- “çağırmak, davet etmek” (KB 576), Harezm Türkçesinde oḳı- “çağırmak, davet etmek” (Kutb 118) bu dönemden Burada şive terimini TDK’nın ağız terimine karşılık kullanmaktayız, halen daha tartışmalı olan bu konuya, burada daha fazla girmeden şöyle açıklayabiliriz; Çuvaşça ve Yakutça gibi dilleri uzak lehçe, Köktürk, Eski Uygur, Karahanlı, Harezm, Kıpçak, Çağatayca ile Özbekçe, Kırgızca ve Türkmence gibi dilleri yakın lehçe, şiveyi ise bir lehçe içerisindeki bölgesel konuşma farkları olarak düşünmekteyiz. 2 Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/9 Summer 2014 792 Serhat KÜÇÜK sonra “çağırmak, davet etmek” anlamındaki oḳı- fiili yoktur, Batı Türkçesinde sadece Eski Anadolu Türkçesinde arkaik olarak “çağırmak, davet etmek” anlamında oḳı- bulunmaktadır. Kelime bugün Türkiye Türkçesinde bu anlamda bulunmamaktadır; sadece Anadolu ağızlarında “çağırmak, davet etmek” anlamları ile arkaik olarak tespit edilmiştir: oku-, oḫu- “çağırmak, davet etmek” (DS 9 3276). nāmerd tayıŋ al eylemiş, oḳuyuban bizi aldılar varduḳ (DK 300/1-2) pay püre big bazirganlarını yanına oḫıdı, buyruk itdi (69/8). ol “o” Hem üçüncü tekil şahıs zamiri hem de işaret zamiri “ol” biçimindedir, Eski Türkçede ve Orta Türkçede “ol” biçiminde olan bu zamir, Eski Anadolu Türkçesinde de aynı biçimini korumuş, Eski Anadolu Türkçesinin son dönemlerinde “o” biçimine dönüşmeye başlayan “ol” zamiri, hem Osmanlıcada hem de Türkiye Türkçesinde “o” biçimindedir. ol anı yidürür içürür ağırlar azizler gönderür (DK 7/9). oŋ- “iyileşmek, büyümek, gelişmek” Bu fiil Eski Uygur Türkçesi ve Orta Türkçede onbiçiminde iken Batı Türkçesinde oŋ- biçimine dönüşmüştür. Uygur Türkçesinde on- “iyileşmek, büyümek, gelişmek” (M I 36), Karahanlı Türkçesinde on- “iyileşmek, büyümek, gelişmek” (KB 1680), Harezm Türkçesinde ün- “iyileşmek, büyümek, gelişmek”, Kıpçak Türkçesinde ön“iyileşmek, büyümek, gelişmek” (Kİ 123), Çağatay Türkçesinde ün- “iyileşmek, büyümek, gelişmek”, Osmanlıcada oŋ- “iyileşmek, büyümek, gelişmek” (TS 545) biçimindedir. Dede Korkut Hikâyelerinde oŋ- biçimi tespit edilmiştir (Demirci 2013: 275-279). allah allah demeyince işler oŋmaz (DK 2/11). örü tur- “ayağa kalkmak” Birleşik fiil biçiminde kalıplaşan bu kullanıma ilk olarak eski Uygur Türkçesinde rastlanmaktadır: örü tur- ‘ayağa kalkmak” (AY 182 6,7). Bu birleşik fiil biçimi Orta Türkçede de örü tur- biçiminde kullanılmıştır, Eski Anadolu Türkçesinde tıpkı Eski Uygur Türkçesinde olduğu gibi örü tur- ‘ayağa kalkmak” biçiminde tespit edilmiştir: örü tur- ‘ayağa kalkmak”. Osmanlıcada örü dur- biçiminde belli bir dönem kullanılan ibare daha sonra kullanımdan düşmüştür. alnı başı balḳır bir ir gördüm, ḳalḳubanı yirümden örü turdum (DK 207/2). öt- “geçmek” Kelime Uygur Türkçesinden beri dilimizde vardır, Uygurcada öt- “geçmek” (U II 61), Karhanlı Türkçesinde öt- “geçmek” (DLT I 171), Harezm Türkçesinde öt- “geçmek” (Nahc 30, 2), Kıpçak Türkçesinde öt- “geçmek” (Tuh 21b 10), Çağatay Türkçesinde öt- “geçmek” (Sang 58v 5), kelime Eski Anadolu Türkçesinde arkaik olarak bazı eserlerde tespit edilmiştir. Osmanlıcanın ilk dönemlerinde öt- “geçmek” kullanılmıştır (TS I 569), daha sonra Osmanlıcada “geçmek” anlamında öt- fiili kullanılmamıştır. Kelime Derleme Sözlüğünde de tespit edilemedi. taŋ ötdi gün toġdı (DK 90/13). sı- “kırmak, (ettiği yemini) bozmak” Eski Türkçeden beri dilimizde bulunan bu fiil, Batı Türkçesine kadar hiçbir değişikliğe uğramadan gelmiştir. Osmanlıca içerisinde belli bir süre kullanılan sı- fiili bugün yazı dilimizde bulunmamaktadır. Anadolu ağızlarında arkaik olarak varlığını sürdürür: sı- “kırmak, bozmak” (DS 3610). oğlan anasınuŋ sözin sımadı (DK 31/9). sıga- “sıvamak, okşamak” Kelime Uygur Türkçesinden itibaren dilimizde vardır, Uygur Türkçesinde sıka- “sıvamak, okşamak” (TT VIII K. 3), Harezm Türkçesinde sıka- “sıvamak, okşamak” (Kutb 164), kelime Kıpçak ve Çağatay Türkçesinde tespit edilemedi. Batı Türkçesinde ise Eski Anadolu Türkçesinde ve Osmanlıcanın ilk dönemlerinde arkaik olarak kullanıldıktan sonra, sıka- ~ sıga- > sıva- biçimine dönüşmüştür. Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/9 Summer 2014 Dede Korkut Hikâyelerinde Eski Türkçenin İzleri 793 Yarasın eliyle sıġadı (DK 27/12). süŋük “kemik” Kelime Köktürk Türkçesinden itibaren kullanılmaya başlamıştır, süŋük “kemik” (KT D 24), Uygur Türkçesinde süŋük “kemik” (M III 39, 3), Karahanlı Türkçesinde süŋük “kemik” (KB 2206), Harezm Türkçesinde süŋük “kemik” (Kutb 160), Kıpçak Türkçesinde söwek “kemik” (CCI), süŋük “kemik” (Hou 21, 19), süwük “kemik” (Kİ 54), Çağatay Türkçesinde süŋük “kemik” (Sang 247r 20) biçimlerinde tespit edilmiştir. Eski Anadolu Türkçesinde kelime arkaik olarak kullanılmaya devam etmiş, Osmanlıcanın ilk dönemlerinde de arkaik olarak kullanılan kelime, daha sonra kullanımdan düşmüştür. aġzum içi buz kibi süŋüklerüm tuz kibi oldı (DK 157/13). şiş- “açmak, çözmek” Kelime Uygur Türkçesinden itibaren dilimizde vardır, şiş- “açmak, çözmek” (U II 76, 2), Karahanlı Türkçesinde seş- “açmak, çözmek” (DLT II 13), şeş- “açmak, çözmek” (DLT II 293), çeş- “açmak, çözmek” (Kuran Tefsiri 358), Harezm Türkçesinde çeş- şeş“açmak, çözmek” (Ali 51, 52), Kıpçak Türkçesi şeş- “açmak, çözmek” (Kİ 55), Çağatay Türkçesinde yiş- “açmak, çözmek” (Sang 349v 11) biçimindedir. Clauson kelimeyi Batı Türkçesinde tespit edememiştir. Tarama ve Derleme Sözlüklerinde biz de “açmak, çözmek” anlamlarında şeş-, şiş-, çiş- vb… kullanıma rastlamadık. Ancak kelime Eski Anadolu Türkçesinin Yûsuf u Zeliha ve Dede Korkut gibi önemli eserlerinde “açmak, çözmek” anlamlarında arkaik olarak tespit edilmiştir. elini şişdiler ḳolça ḳopuzın eline verdiler (DK 31/13). tart- “çekmek, çıkartmak” Uygur Türkçesinden itibaren tespit edilmiştir, Uygur Türkçesinde tart- “çekmek, çıkartmak” (U II 59 I), Karahanlı Türkçesinde tart- “çekmek, çıkartmak” (KB 86), Harezm Türkçesinde tart- “çekmek, çıkartmak” (Ali 57), Kıpçak Türkçesinde tart- “çekmek, çıkartmak” (Kİ 62), dart- “çekmek, çıkartmak” (Bul 87v), Çağatay Türkçesinde tart- “çekmek, çıkartmak” (Sang 153v 2) biçimindedir, kelime Batı Türkçesinde Eski Anadolu Türkçesi ve Osmanlıcanın ilk dönemlerinde tart- “çekmek, çıkartmak” anlamlarında kullanıldıktan sonra, bu anlamını kaybetmiş ve “tartmak” anlamlarında kullanılmaya devam etmiştir. aḳ pürçeklü ḳarınuŋ südin tartdı, aḳan turı sulardan ḫaber keçe (DK 19/6-7). güz alması kibi al yanağın tartdı, yırtdı (DK 54/6). taşra “dışarı, şehir dışı” Köktürkçede taşra “dışarı” (KT D 26), Karahanlı Türkçesinde taşra “dışarı” (DLT I 424), Harezm Türkçesinde taşra “dışarı” (Kutb 173), Kıpçak Türkçesinde kelime tespit edilemedi, Çağatay Türkçesinde ise Sanglax 12’de taşgaru “dışarıya doğru” biçimi tespit edildi. Kelime Eski Anadolu Türkçesinde ve Osmanlıcada arkaik olarak bulunmaktadır, Türkiye Türkçesinde ise sadece taşralı kelimesinde bulunmaktadır. pes ol tekür ḳal’adan taşra çıḳdı (DK 203/3). tümen “on bin” Köktürkçede tümen “on bin” (BK K 1), Eski Uygur Türkçesi tümen “on bin” (M I 10, 4-5), Karahanlı Türkçesi tümen “on bin” (DLT I 402), Harezm Türkçesi tümen “on bin” (Kutb 190), Kıpçak Türkçesi tümen “on bin” (Kİ 40), Çağatay Türkçesi tümen “on bin” (Sang 185r 14), Batı Türkçesinin Eski Anadolu Türkçesi döneminde kelime yaygın biçimde kullanılmıştır; ancak Osmanlıca içerisinde kullanım alanı daralmış ve günümüzde sadece askeri terim olarak kullanılmaktadır. agayıldan tümen ḳoyun virgil bu oğlana (DK 18/1) uçmak “cennet” Soğdca kökenli bir kelimedir ve Karahanlı Türkçesinden itibaren dilimizde vardır, Karahanlı Türkçesinde uçmak “cennet” (DLT I 118), uştmax “cennet” (KB 63), Harezm Türkçesinde uştmax “cennet” (Kutb 194), Kıpçak Türkçesi uçmak “cennet” (Kİ 8), Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/9 Summer 2014 794 Serhat KÜÇÜK Çağatay Türkçesi ucmag / ucmak “cennet” (Sang 65v 7), Osmanlıcada uçmak “cennet” (TS I 710) biçimlerinde tespit edilmiştir. aġ saḳallu baban yirü uçmaġ olsun (DK 66/5). us “akıl” Kelime ilk olarak Divanü Lûgat-it-Türk’te tespit edilmiştir; us “akıl” (DLT I 166), Harezm Türkçesi us “akıl” (Kutb 200), Kıpçak Türkçesi us “akıl” (Kİ 14), Çağatay Türkçesinde kelime tespit edilemedi. Kelime Eski Anadolu Türkçesinde kullanılmış ve Osmanlı Türkçesinden sonra kullanımdan düşmüştür. şundan berü aḳlım ussum dire bilmem (DK 57/6). uş “işte, şimdi” Karhanlı Türkçesinden itibaren tespit edildi, uş “işte, şimdi” (DLT I 36), Harezm Türkçesinde uş “işte, şimdi” (Kutb 120), Kıpçak Türkçesinde uş “işte, şimdi” (Bul 15, 15), Çağatay Türkçesinde uş “işte, şimdi” (Sang 75v 24) biçimlerinde bulunmaktadır. Batı Türkçesi içerisinde Eski Anadolu Türkçesinde kullanılan bu kelime, Osmanlıcanın ilk dönemlerinden sonra kullanımdan düşmüştür. dede ḳorḳut hay oġul ḳarçar adama uş bögelek gibi buŋludur (DK 87/12-13). üç otuz on “yirmi beş” Eski Türkçede sayı sistemi bugün kullandığımız ondalık sayı sisteminden farklıdır, üç otuz “yirmi üç”, biş yigirmi “on beş” gibi, Batı Türkçesinde hiç görülmeyen sayı sistemi Dede Korkut Hikayelerinde tespit edilmiştir. girçeklerüŋ üç otuz on yaşını toldursa yig (DK 4/12). ün “ses” kelime Eski Uygur Türkçesinden itibaren dilimizde tespit edilmiştir. ün “ses” (U III 34, 3), Karahanlı Türkçesinde ün “ses” (KB 77), Harezm Türkçesinde ün “ses” (Kutb 203), Kıpçak Türkçesinde ün “ses” (Hou 22, 7), Çağatay Türkçesinde ün “ses” (Sang 88v 20), Batı Türkçesinde Eski Anadolu Türkçesinde arkaik olarak kullanıldığı görülen ün kelimesi, Osmanlıcanın ilk zamanlarında kullanılmış, daha sonra kullanımdan düşmüştür. ün “ses” (TS I 744). ünüm aŋlaŋ bigler sözüm (DK 36/10). yaġı “düşman” Köktürkçede yaġı “düşman” (KT D 2), Eski Uygur Türkçesinde yaġı “düşman” (U III 43), Karahanlı Türkçesinde yaġı “düşman” (DLT III 89), Harezm Türkçesinde yaġu, yavu “düşman” (Kutb 64, 75), Kıpçak Türkçesi yaġı “düşman” (Kİ 95), Çağatay Türkçesinde yawu “düşman” (Sang 333v 4), Osmanlıca yaġı “düşman” (TS 764). ilde yaġı yoḳ iken (DK 30/8) yarak eyle- “hazırlık yapmak” yarak kelimesi Karahanlı Türkçesinden itibaren dilimizde vardır. yarak et-, yaraklan-, yarak eyle- gibi kullanımlarla karşımıza çıkar. Karahanlı Türkçesinde yarak-et-“hazırlık yapmak” (DLT III 13), Harezm Türkçesinde yarak-et-“hazırlık yapmak” (Kutb 69), Kıpçak Türkçesinde yarov-et-“hazırlık yapmak” (CCG), Çağatay Türkçesinde yarak-et“hazırlık yapmak” (Sang 329r 14) biçimlerinde tespit edilen kelime, Eski Anadolu Türkçesinde ve Osmanlıcanın ilk dönemlerinde kullanıldıktan sonra kullanımdan düşmüştür. mere ne didügüm yetürüŋ, ḳara ayġırı yaraġ-ile getürüŋ didi (DK 84/1). yavuz “kötülük” Kelime Köktürkçede yabız “kötü, düşman” (BK D 32), Uygur Türkçesinde yawız “kötü, düşman” (U II 78, 40), Karahanlı Türkçesinde yavuz “kötü, düşman” (KB 413), Harezm Türkçesinde yawuz “kötü, düşman” (Ali 8), Kıpçak Türkçesinde yawuz “kötü, düşman” (Kİ 99), Çağatay Türkçesinde yawuz “kötü, düşman” (Sang 340r 27), kelime Eski Anadolu Türkçesinde ve Osmanlıcanın ilk dönemlerinde yavuz “kötü” anlamında arkaik olarak Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/9 Summer 2014 Dede Korkut Hikâyelerinde Eski Türkçenin İzleri 795 kullanıldıktan sonra, anlam değişmesine uğramış umumiyetle “çetin, iyi, gürbüz, güzel” anlamlarında kullanılmaya başlanmıştır. ol bir yavuz canavardur (DK 87/13). yayaḳ “yaya” Köktürkçede yadag “yaya” (BK K 1), Eski Uygur Türkçesinde yadag “yaya” (TT VI 229), Karahanlı Türkçesinde yaḏag “yaya” (DLT 28), Harezm Türkçesinde yaḏag “yaya” (Nahc 24, 17), Kıpçak Türkçesinde yaḏag “yaya” (Hou 26, 15), Çağatay Türkçesinde yayaḳ “yaya” (Sang 340 v 29), Eski Anadolu ve Osmanlıcada belli bir süre yayaḳ biçiminde kullanılmıştır (TS 804), daha sonra sondaki “ḳ” sesini düşürür ve yaya biçiminde kullanılır. kendüler atlu babaŋı yayaḳ yorıtdılar (DK 30/11). yaylaḳ “yayla” Eski Uygur Türkçesinde yaylaḳ “yayla” (Irq Bitig 51), Karahanlı Türkçesinde yaylaḳ “yayla” (DLT III 47), Harezm Türkçesinde kelime tespit edilemedi. Kıpçak Türkçesinde yaylaḳ “yayla” (Kİ 100), Çağatay Türkçesinde yaylaḳ “yayla” (Sang 17r 23) biçimlerinde bulunmaktadır, kelime Dede Korkut Hikâyelerinde yaylaḳ “yayla” biçiminde tespit edilmiştir. ḳarşu yatan ḳara taġı sorar olsam yaylaḳ kimüŋ (DK 102/13). yazı “ova, sahra” Köktürkçede kelime yazı “ova, sahra” (KT D 17), Uygur Türkçesinde yazı “ova, sahra” (TT V 12, 123), Karahanlı Türkçesinde yazı “ova, sahra” (KB 21), Harezm Türkçesinde yazı “ova, sahra” (Kutb 76), Kıpçak Türkçesinde yazı “ova, sahra” (Kİ 93), Çağatay Türkçesinde yazı “ova, sahra” (Sang 331r 1), kelime Eski Anadolu Türkçesinde arkaik olarak kullanıldıktan sonra, Osmanlı Türkçesinde de yine çok yaygın olmamakla beraber kullanıma devam etmiştir. Yine kelime arkaik olarak Anadolu ağızlarında yazı “ova, sahra” (DS 4819) olarak tespit edilmiştir. dirse ḫan görür misin oġlanı yazıda yabanda geyigi ḳovar senüŋ öŋüŋe getürür (DK 22/78). yorı- “yürümek” Eski Türkçede yorı- “yürümek” (KT D 37), Karahanlı Türkçesi yorı“yürümek” (DLT III 87), Harezm Türkçesi yorı- “yürümek” (Ali 49), Kıpçak Türkçesi yüri“yürümek” (Hou 35, 9), yürü- “yürümek” (Kİ 92), yirü- “yürümek” (Tuh 35b 10), Çağatay Türkçesi yürü- “yürümek” (Sang 341v 20) biçimlerinde iken Batı Türkçesinin Eski Anadolu döneminde umumiyetle yöri- şeklindedir, Dede Korkut Hikâyelerinde arkaik biçimde yorı- tespit edilmiştir. ḳāfir yayınça yayaḳ yorır diyeyin mi (DK 146/10). yort- “atı rahvan sürmek” Kelime Eski Uygur Türkçesinden beri dilimizde vardır. Eski Uygur Türkçesinde yort- “atı rahvan sürmek” (U III 34, 64), Karahanlı Türkçesinde yort- “atı rahvan sürmek” (DLT III 435), Harezm ve Kıpçak Türkçesinde kelime tespit edilemedi, Çağatay Türkçesinde yort- “atı rahvan sürmek” (Sang 342r 32), Osmanlıcada yort- “atı rahvan sürmek” (TS 842). yedi gün yedi gice yortdı (DK 190/8). yügür- “koşmak” Kelime ilk olarak Divanü Lûgat-it-Türk’te tespit edilmiştir, yügrüş“koşuşmak” (DLT III 102), Harezm ve Kıpçak Türkçelerinde kelime tespit edilemedi. Çağatay Türkçesinde yügür- “koşuşmak” (Sang 344v 11), Batı Türkçesinde Eski Anadolu Türkçesinde ve Osmanlıcanın ilk dönemlerinde kullanılan kelime daha sonra kullanımdan düşmüştür. şahbaz şahbaz atlar yügürdi (DK 63/9). Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/9 Summer 2014 796 Serhat KÜÇÜK KISALTMALAR: Ali Ali’nin Kıssa-i Yûsuf’u BK Bilge Kağan Bul Bulgatü’l-müştak fi Lugati’t-Türk ve’l-Kıpçak CC Codex Cumanicus CCG Codex Cumanicus Almanca Giriş CCI Codex Cumanicus İtalyanca Giriş Çağ. Çağatay Türkçesi DLT Divanü Lügat-it-Türk DK Dede Korkut Hikâyeleri DS Derleme Sözlüğü EDPT An Etymological of Pre-Thirteenth-Century Turkish ETY Eski Türk Yazıtları Har. Harezm Türkçesi Hou M. Th. Houtsma Kar. Karahanlı Türkçesi KB Kutadgu Bilig Kıp. Kıpçak Türkçesi Kİ Kitābu’l-İdrāk li Lisāni’l-Etrāk Kök. Köktürkçe KT Köl Tigin Kutb. Kutb’un Husrev ü Şirin’i MI Manichaica I M II Manichaica II M III Manichaica III Nach. Nehcü’l-Ferādis Osm. Osmanlı Türkçesi Sang. Sanglax Suv Altun Yaruk TS Tarama Sözlüğü TT Türkische Turfan-Texte Tuh. Et-Tuhfetü’z-Zekiyye fi’l-Lugati’t-Türkiyye UI Uigurica I U II Uigurica II Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/9 Summer 2014 Dede Korkut Hikâyelerinde Eski Türkçenin İzleri U III Uigurica III U IV Uigurica IV USp Uigurische Sprachdenkmelir Uyg. Eski Uygur Türkçesi YZ Yûsuf u Zeliha 797 KAYNAKÇA ARAT, Reşid Rahmeti, Makaleler, cilt: I, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara, 1987. ATALAY, Besim, Divanü Lugat-it-Türk Tercümesi, c: I, II, III, IV, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1988. BOROVKOV, A. K., Orta Asya’da Bulunmuş Kur’ân Tefsirinin Söz Varlığı (XII.-XIII. yüzyıllar), (Rusçadan çevirenler: Halil İbrahim Usta, Ebülfez Amanoğlu), Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2002. BROCKELMANN,C., Osttürkische Mittelasiens, Leiden, 1954. Grammatik der İslamischen Litteratursprachen CAFEROĞLU, Ahmet, Eski Uygur Türkçesi Sözlüğü, Enderun Kitabevi, İstanbul, 1933. CLAUSON, Sır Gerard, Etymological Dictionary of Pre-Thirteenth-Century Turkish, Oxford the Clarendon Press, London, 1972. DEMİRCİ, Ümit Özgür-Şenol Korkmaz, Yusuf u Zeliha, Kaknüs Yayınları, İstanbul, 2008. DEMİRCİ, Ümit Özgür, “g’li Damak ŋ’si ve Bunun Ardahan Yerli Şivesinde Çözülmesi Üzerine,” Turkish Studies - International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/6 Spring 2014, p. 275-289, ANKARA-TURKEY, 2013. Derleme Sözlüğü, c: I, II, III, IV, V, VI, VII, VIII, IX, X, XI, XII, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1963-1982. DİLÇİN, Dehri, Yusuf ve Zeliha, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1946. DOĞAN, Talip, “Oğuzca Ağızlarında k/g > ç/c Değişmesi,” Turkish Studies - International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 8/9 Summer, p. 1171-1181, ANKARA-TURKEY, 2013. ECKMANN, János, Çağatayca El Kitabı, (çeviren: Günay Karaağaç), İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul, 1988. EMİNOĞLU, Emin, Destân-ı Yusuf, IQ Yayınları, İstanbul, 2008. ERASLAN, Kemal, Osman Fikri Sertkaya, Nuri Yüce, Kutadgu Bilig III (İndeks), Türk Kültürünü Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul, 1979. ERCİLASUN, Ahmet Bican, Başlangıçtan Yirminci Yüzyıla Türk Dili Tarihi, Akçağ Yayınları, Ankara, 2004. ERDAL, Marcel, Old Turkic Word Formation, A Functional Approach to the Lexicon, Volume: I, II, Wiesbaden: Harrassowitz, 1991. Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/9 Summer 2014 798 Serhat KÜÇÜK EREN, Hasan, Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğü, Bizim Büro Basımevi, Ankara, 1999. ERGİN, Muharrem, Dede Korkut Kitabı I, II (Giriş, metin, faksimile) Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1997. GAZİHAN, Sultan Abdülhamid, Lugati Çağatai ve Türki Osmâni, Mihran Matbaası, İstanbul, 1298. GRØNBECH, Kaare, Komanisches Wörterbuch, Türkischer Wortindex zu Codex Cumanicus, Kopenhagen: E. Munksgaard, 1942. GÜLENSOY, Tuncer, Türkiye Türkçesindeki Türkçe Sözcüklerin Köken Bilgisi Sözlüğü, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2007. HAN, Muhammad Mehdî, Sanglax, (yayınlayan: Sır Gerard CLAUSON), London, 1960. İZBUDAK, Veledi, El-İdrak Haşiyesi, İstanbul, 1936. KARAMANLIOĞLU, Ali Fehmi, Kıpçak Türkçesi Grameri, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1958. NADELYAYEV, V. M- NASİLOV, D. M- TENİŞEV, E. R- ŞÇERBAK, A. M., Drevnetyurskiy Slovar, Leningrad: Izdatel’stvo Nauka, 1969. ÖLMEZ, Mehmet, “Çağataycadaki Eskicil Öğeler Üzerine”, Dil ve Edebiyat Araştırmaları Sempozyumu, Mustafa Canpolat Armağanı, sayfa: 135-142, Ankara, 2003. Tarama Sözlüğü, c: I II, III, IV, V, VI, VII, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1963- 1977. TAŞ, İbrahim, Yusuf ve Zeliha, (Yayınlayan: Mehmet ÖLMEZ) İstanbul, 2008. TEKİN, Şinasi, “1343 Tarihli Bir Eski Anadolu Türkçesi Metni ve Türk Dili Tarihinde OlgaBolga Sorunu”, TDAY Belleten 1973-1974, Ankara, 1974. TEKİN, Talât, Orhon Yazıtları, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1988. Türkçe Sözlük, (10. Baskı), Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2009. UÇAR, Filiz Meltem Erdem, “Çağatay Türkçesinde Eski Türkçenin İzleri,” Turkish Studies International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 6/1 Winter 2011, p. 1891-1898, TURKEY, 2011. ÜŞENMEZ, Emek, Eski Anadolu Türkçesinde Arkaik (Eski) Öğeler, Akademik Kitaplar Yayınları, İstanbul, 2014. YILDIZ, Osman, Yusuf ve Zeliha, Ankara: Akçağ Yayınları, 2008. ZAJACZKOWSKİ, ANANİASZ, Bulgat Al Muştâq Fi Lugat At-Turk Wa-l-Qıfzâq II, Warzawa, 1954. Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/9 Summer 2014
© Copyright 2024 Paperzz