Dünya - Türk Dili

Erciyes
Aylık Fikir ve Sanat Dergisi
(Ulusal Hakemli Dergi)
ISSN: 1300-4689
Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü
Kayseri Kültür ve Turizm Derneği adına
Âlim GERÇEL
Genel Yayın Müdürü
Ömer BÜYÜKBAŞ
Düzenleyiciler
Prof. Dr. Önder ÇAĞIRAN, Prof. Dr. Remzi KILIÇ
Dr. Ahmet KAYASANDIK
HAKEM HEYETİ
Av. Nevzat TÜRKTEN (Erciyes Dergisi Emektarı)
Prof. Dr. Ahmet BURAN (Fırat Üniversitesi)
Prof. Dr. Ahmet CİHAN (İstanbul Medeniyet Üniversitesi)
Prof. Dr. Ali Berat ALPTEKİN (Necmettin Erbakan Ü)
Prof. Dr. Atabey KILIÇ (Erciyes Üniversitesi)
Prof. Dr. Erdoğan BOZ (Eskişehir Osmangazi Ü)
Prof. Dr. Gürer GÜLSEVİN (Ege Üniversitesi)
Prof. Dr. Hatice ŞAHİN (Uludağ Üniversitesi)
Prof. Dr. Kemal GÖDE (Süleyman Demirel Ü’den Emekli)
Prof. Dr. Mehmet İNBAŞI (Erciyes Üniversitesi)
Prof. Dr. M. Metin KARAÖRS (Erciyes Ü’den Emekli)
Prof. Dr. Metin ÖZARSLAN (Hacettepe Üniversitesi)
Prof. Dr. Mustafa KESKİN (Erciyes Üniversitesi)
Prof. Dr. Mustafa TURAN (Gazi Üniversitesi)
Prof. Dr. Nevzat ÖZKAN (Erciyes Üniversitesi)
Prof. Dr. Osman YILDIZ (Süleyman Demirel Üniversitesi)
Prof. Dr. Önder ÇAĞIRAN (Erciyes Üniversitesi)
Prof. Dr. Remzi KILIÇ (Erciyes Üniversitesi)
Prof. Dr. Tuncer GÜLENSOY (Erciyes Ü’den Emekli)
Prof. Dr. Zeki KAYMAZ (Ege Üniversitesi)
Doç. Dr. Bayram DURBİLMEZ (Erciyes Üniversitesi)
Doç. Dr. İlyas GÖKHAN (Nevşehir Hacı Bektaş Veli Ü)
Doç. Dr. Mustafa SEVER (Gazi Üniversitesi)
Doç. Dr. Kudret ALTUN (Erciyes Üniversitesi)
Dr. Ahmet KAYASANDIK (Abdullah Gül Üniversitesi)
Mehmet ÇAYIRDAĞ (Erciyes Üniversitesinden Emekli)
Yazışma Adresi
Erciyes Dergisi, P.K. 218, 38002 KAYSERİ
Telefon – Belgeç: 0 352 231 73 03
İdare Yeri
Sahabiye Mahallesi Muhtarlığı
Kalenderhane Sokağı, Nu.: 8
38010 Kocasinan/KAYSERİ
Ağ sayfası: www.erciyesdergisi.com
E-posta: bilgi@erciyesdergisi.com
erciyesdergisi@mynet.com
alimgercel@mynet.com
----------------------------------------------------------YIL: 37

SAYI: 437

MAYIS, 2014
-----------------------------------------------------------
İÇİNDEKİLER
SAYFA
Azerbaycan Türklüğünün Kahramanı Mehmet Emin
Resulzâde ( 1884 - 1955 )
Nurgül UZUNEL……..........................................……...1
Yerin Dolmuyor (Şiir)
Filiz Altıok DURAK…............................………………..…..6
İşte O Şampiyon İsmet Atlı’dır
Dr. Halil ATILGAN……......................................……….…7
Âşık Şenlik ve Bazı Halk Şairlerimizde Türkçe, Arapça
ve Farsça Anlayışı
Nail TAN……..........................................................…13
Geceyi Seyrediyorum (Şiir)
Gamze NİĞDELİOĞLU……………….......................…….17
Bir Kültür Buhranı Yaşıyoruz
M. Hâlistin KUKUL……………....................................…18
Nevruz Çiçeği Açarken!
Bedrettin KELEŞTİMUR………...........................…….…21
Geleneksel Kültürümüzde ve Âşıkların Dilinde Çiçek
Yrd. Doç. Dr. Mehmet YARDIMCI……..........................23
Kalbinde Beraberce Yanalım (Şiir)
Oraz YAĞMUR……………...................................…..….27
Çanakkale Zaferi
Arzu KÖK…...........................................................….28
Kurtuluş (Şiir)
Prof. Dr. Önder ÇAĞIRAN…………….......................…29
Sensizliğim En Ağır Yüküm Şimdi... (Şiir)
Oyhan Hasan BILDIRKİ……….........................……….…29
Bir Kelime Bir Kültür: Dünya
Dr. Ahmet KAYASANDIK….....................................….30
Fiyat Tarifesi (KDV dâhil)
Sayısı: 7,5 TL
Yıllık abone bedeli: 50 TL
Resmî abone bedeli (Taahhütlü): 90 TL
Yurt dışı abone bedeli: 40 Euro – 50 Dolar
Dergimiz öğretmen ve öğrencilere %10 indirimlidir.
Reklam bedeli: Reklam sahibinin lütfuna tâbidir.
Havaleleriniz için posta çeki hesabı: Âlim Gerçel, 116866
Baskı
Geçit Matbaacılık ve Yayıncılık San. Tic.
Orta Sanayi Bölgesi, Gazibey Caddesi, Nu.: 15 (Anatamir Karşısı) KAYSERİ
Telefon: 0352 320 48 61, Belgeç: 320 48 54
www.gecityayinevi.com E-posta: gecitmatbaacilik@hotmail.com
BİR KELİME BİR KÜLTÜR: DÜNYA
Dr. Ahmet KAYASANDIK
mümkündür: Demek ki Türk’ün çok sağlam bir
töresi var. Yalnız ne zaman disiplin ortadan kalktıysa ne zaman başına buyruk hareket ettiyse buna
benzer durumlar Türk’ün başına hep gelmiştir.
Dille kültür, bir kâğıdın iki yüzü gibi değerlendirilmelidir. Bunları birbirinden ayırmak mümkün
değildir. Dil, millî kültürün temel unsuru olarak bir
yandan kültürü beslerken diğer yandan kültürden
beslenir ve o millete ait kültürel değerleri sonraki
kuşaklara aktarmada çok önemli bir işlevi üstlenir.
Bir dilin gücünü, estetiğini, sınırlarını, söz varlığını
da o milletin kültürü belirler. Bu yüzden bir dilden
başka bir dile birebir tercüme çoğu zaman mümkün olmaz. Ekvator bölgesinde yaşayan birine kar,
buz, ayaz, kış hele karakış onun dilinde nasıl anlatılabilir?
Dil, aynı zamanda canlı olduğu için milletin
ortak kültürüyle yol alarak varlığını devam ettirir.
Bunun doğal bir sonucu olarak zamanla bazı kelimelerin kullanımdan kalkması, (bir zamanlar gözgü
derken bunun yerine Arapça ayine > ayna sözünü
aldığımız gibi) unutulması, yerini başka kelimelere
bırakması kaçınılmaz olduğu gibi dil de başka dillerden, kültürlerden, coğrafyalardan… elbette etkilenecektir. Ancak bu tesir kendi değerlerimizi, kendi kültürümüzü unutturacak düzeyde olursa işte o
zaman yarar yerine zarar vermeye başlar.
Türk milleti, tarihî süreçte çok hareketli bir hayat yaşamış, farklı coğrafyaları vatan edinmiş, farklı
milletlerle diyaloga girmiş, farklı milletleri içinde
yaşatmış, onların diline kelimeler verdiği gibi onların dilinden de kelimeler almıştır. Bilim dilinin
Arapça, edebiyat dilinin Farsça olduğu dönemlerde bu dillerden çok sayıda kelime, dilimize girmiştir. Öyle ki Osmanlı Türkçesi döneminde Türkçe;
Arapça, Farsça ve Türkçeden mürekkep bir dil
hâlini almıştır. Elbette sokakta konuşulan dille kitabette, neşriyatta kullanılan dil aynı değildi.
Âlimler ve edipler, eserlerinde kullandıkları
Arapça ve Farsça kelimelerin anlamlarını, bu dillerin gramerlerini biliyorlardı. Onların kullandığı
kelimelerden bir kısmı zamanla değişik vesilelerle
halkın diline de girdi. Bu süreçte meşhur galatlar
da ortaya çıktı. Kelimelere sözlük anlamları dışında
D
ilin en önemli özelliği, insanlar arasında
anlaşmayı sağlayan doğal bir araç olmasıdır. Aynı dili konuşan insanlar, o dilin
kurallarıyla o dilin kelimeleri üzerinden anlaşırlar.
Dil, aynı zamanda bir gizli antlaşmalar sistemi
olduğu için -yansıma kelimeler hariç- dağa niçin
dağ, denize niçin deniz, suya niçin su, taşa niçin taş,
yola niçin yol denildiği bilinmez. Dillerin doğuşuyla ilgili birtakım nazariyeler var ancak bunlar teori
olmaktan öteye geçemiyor. Aynı nesneyi adlandırmak için farklı dillerde farklı kelimelerin bulunması
da dilin gizli antlaşmalar sistemi olduğunun güzel
bir örneğidir. Biz nasıl ki taşa niçin taş dediğimizi
bilmiyorsak İngiliz niçin stone, Fars niçin seng, Rus
niçin kamen, Arap da niçin hacer dediğini bilmiyor.
Her dilde o dili konuşan milletin kültürel değerlerini yansıtan kelimelerin bulunması kadar
doğal bir durum yoktur. Bu özel kültür kelimeleri
ve o dilin gramer yapısı aynı zamanda o milletin
genetik kodlarını taşır. O milletin dünya görüşü,
ahlak anlayışı, estetik düşüncesi, hukuk sistemi,
örfü, âdetleri, gelenekleri, ruhu… kısaca kültürü,
ister istemez kullandığı dile yansır. Dolayısıyla dil
ürünleri, o milletin karakteristik yapısıyla, üstün
özellikleriyle, zaaflarıyla ilgili çok sağlam ipuçları
verir. Mesela, Bilge Kağan Anıtı’nın doğu yüzünde
Türk kağanı şöyle diyor:
…Türk, Oğuz beyleri, milleti işit: Üstte gök
basmasa, altta yer delinmese, Türk milleti, ilini,
töreni kim bozabilecekti? Türk milleti, vazgeç,
pişman ol! Disiplinsizliğinden dolayı, beslemiş
olan kağanına, hür ve müstakil iyi iline karşı
kendin hata ettin, kötü hâle soktun.
Silahlı nereden gelip dağıtarak gönderdi?
Mızraklı nereden gelerek sürüp gönderdi? Mukaddes Ötüken ormanının milleti, gittin. Doğuya
giden, gittin! Batıya giden, gittin! Gittiğin yerde
hayrın şu olmalı: Kanın nehir gibi koştu. Kemiğin
dağ gibi yattı. Beylik erkek evlâdını kul kıldın.
Hanımlık kız evlâdını cariye kıldın… (Ergin,
1980: 38)
Şu birkaç satırda bile Türk’ün üstün meziyetlerinden ve zaaflarından bazılarını tespit etmek
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Erciyes

Mayıs 2014

Yıl: 37

Sayı: 437
30
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
anlamlar yüklenildiği de oldu. Durum böyle olunca
sezgiye dayalı “anlama” ön plana çıktı. Çok anlayışlı bir millet olduğumuz (leb demeden Çorum’u
anladığımız) için muhatabın ne dediğini değil ne
demek istediğini anlayarak buna göre mukabelede
bulunuyoruz. Elbette muhatabın idrakine göre de
zaman zaman çok vahim iletişim kazaları da yaşanmış, bunlardan bir kısmı nüktelere konu olmuştur.
Millet olarak sözlük kullanma alışkanlığımızın
pek yaygın olmadığı söylenebilir. Hatta dil ve edebiyat uzmanlarından bazılarının yazdıkları dikkatle
okunduğunda onların da sözlükle aralarının pek
hoş olmadığı neticesi çıkarılabilir. Burada belki de
en önemli sorun, anlamı bilindiği zannedilen kelimelerdir.
Vaktiyle bazı hocalarımız “Anlamını bilmediğiniz
kelimeler için sözlüğe bir kez bakın, anlamını bildiğiniz
kelimeler için iki kez bakın.” tembihinde bulunurlardı. Onlara da kendi hocaları bu nasihati, zaman
zaman tekrar ederlermiş. Bu sözün hikmetini kavrayabilmek için de bir kültüre sahip olmak gerektiğini, zamanla daha iyi anladık. Veciz bir sözün,
bir beytin, bir nüktenin muhteviyatını başkalarına
aktarmak gerektiğinde, o ifadede geçen anlamını
bildiğimizi zannettiğimiz kelimeler için sözlüğe bakınca bu sözün hikmetini o zaman daha iyi kavradık.
Öğrencilerime de bu gerçeği kavratmak, onları sözlüğe bakmaya yönlendirmek, bu konuda
alışkanlık edinmelerine yardımcı olmak için onlara
anlamlarını bildiklerinden emin oldukları bazı kelimelerin sözlük anlamlarını, kökenini yıllarca sordum. Ne yazık ki bugüne kadar bir kez olsun doğru karşılık veren çıkmadı. Kökenini, anlamını sıkça
sorduğum kelimelerden biri de dünyadır: Üzerinde
yaşadığımız bu gezegene Araplar niçin dünya adını
vermişlerdir? Bu kelimenin kökeni nedir? Bunun
Türkçesi nedir? Verilen karşılıklar, birçoğunuzun
tahmin ettiği gibiydi.
Babama değerimi sordum “dünyalar kadar” dedi.
Dünyanın değerini sordum “beş para etmez” dedi. Nüktesini ipucu olur ümidiyle tekrar etmem de hiç işe
yaramadı.
Gerçi Osmanlıca-Türkçe, Arapça-Türkçe sözlükler dâhil olmak üzere pek çok sözlükte (hatta
çoğu etimolojik sözlükte) bu kelimenin köken anlamının, konuluş anlamının bulunmaması da ayrı
bir garabettir.
Arapça denî sözünden türetilen ednâ (1. Daha
aşağı, alçak, a’lâ karşıtı. 2. Pek hakîr, hor zavallı… 3.
Bayağı, adi.) (Parlatır, 2006: 382) kelimesinin müennesi olan dünya kelimesi, alçak yer anlamındadır.
Istılahta değersiz, fani, geçici, boş anlamlarını da içerir. Öncelikle bilinmesi gereken anlam da budur.
Dünya kelimesi Tietze’nin etimolojik sözlüğünde
“dünya/dünye ‘kürreiarz’ < Ar. dunyâ a.m. [|dny|
kökünden]. asıl mânâsı alçak yer, aksi uḳbā öbür
dünya, ahiret dünyası.” (Tietze, 2002: 673) olarak
tanımlanmıştır.
Diğer bir sözlükte ise tanım, şöyledir:
“DÜNYA: Arapça yakın, alçak gibi lügat anlamlarına karşılık, üzerinde yaşadığımız şu gezegenin adıdır.
Tasavvufta, dünya çeşitli şekillerde tanımlanmıştır: “1- Seni Allah’tan alıkoyan her şey, 2- imtihan yeri, 3- Ahiretin tarlası, 4- Geçici, fani yer.
Dünya ile ilgili olarak dervişler: “Yalan dünya”,
“yalancı dünya”, “dünya malı dünyada kalır” demişlerdir. Dünya ayrıca cadı, yılan, zehir ve fahişeye benzetilmiştir.” (Cebecioğlu, 2009: )
Dünyanın ne olduğunu bilen ecdad, dünyaya
ancak hak ettiği kadar değer vermeye özen göstermiştir. Han, hamam, kervansaray, imaret, cami,
medrese, köprü gibi sadakayıcariye amacıyla inşa
edilen yapılarda dayanıklı malzeme tercih edilirken
konut için aynı hassasiyet gözetilmemiştir. Büyüklerden bir kısmı tapuda kayıtları bulunmamasını, hamde vesile olarak değerlendirmişlerdir. Zira dünyanın
(malın) hesabını vermek de kolay değildir.
Nükte bu ya Harun Reşit, kardeşi Behlül-i
Dânâ’ya bir gün “Behlül, babamızdan kalan
malları paylaşalım. Sana yeni bir ahır yapalım,
eski ahır bana kalsın. Hayvanları otlamaya bırakalım. Akşam senin ahıra gelen mallar senin benim ahıra gelen mallar benim olsun. Anamız bakıma muhtaç ona da sen bakacaksın.” der. Behlül
bu tekliflerin hepsine “hay hay, olur” der. Akşam
olunca hayvanlar eski ahıra alışık oldukları için
eski ahıra girerler. Tek küçük dana Behlül’ün
ahırına girer.
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Erciyes

Mayıs 2014

Yıl: 37

Sayı: 436
31
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Bu kez Behlül der ki “Ağabey sen ne söylediysen
ben kabul ettim. Benim de senden bir isteğim var
sen de bunu kabul et.” Harun Reşit, deli olduğunu düşündüğü kardeşinden dâhiyane bir fikre ihtimal vermediği için “tamam” der. “Sen ne istersen
onu da ben yapacağım.” Bunun üzerine Behlül,
bir ateş yakar, üstüne de bir sac koyar. Sac iyice
ısındıktan sonra der ki “Şimdi bir ahiret provası
yapalım. Sacın üzerine çıkıp mallarımızı sayalım, mallarımızın hesabını verelim. Haydi önce
sen buyur.’’ Harun Reşit sacın üstüne çıkamaz
çıksa bile yanmadan mallarını sayıp bitiremeyeceğini anlar. Korkusundan “olmaz, önce sen çık’’
der. Behlül, “peki” der. Sıcak sacın üzerine çıkar,
“bir anam, bir danam’’ der ve iner. Harun Reşit,
deli dediği Behlül’ün ne anlatmak istediğini anlamasına anlar ancak ne yazık ki iş işten geçmiştir.
“Ârife tarif gerekmez.” Bu malum. İrfanı,
burada verilmek istenenleri tam olarak kavrama
hususunda zorlananların yardımına sözlükler yetişecektir. Ancak yine ne yazık ki dünyanın anlamını eskilerin tabiriyle “efradını cami, ağyarını mani”
tarzda veren sözlük, çok az. Dünya sözü için Arapça-Türkçe birçok sözlük dâhil olmak üzere baktıklarım arasında diğer sözlüklerde verilen anlamları
da içeren en kapsamlı ve bol örnekli tanım, Yaşar
Çağbayır’ın hazırladığı Ötüken Türkçe Sözlük’te yer
almaktadır. Buyurun size bir dünya anlam:
“dünya, [Ar. denî’ (alçak) > dena’et (alçaklık)
> dünyâ (alçak yer)] (dünya:) {OsT} is. 1. (Baş harfi
büyük) Güneş sistemine bağlı gezegenlerden üzerinde yaşadığımız gök cismi; yer küre; Yer. 2. Bu
gezegenin dış yüzü; yeryüzü. 3. Yeryüzünde yaşayan insanların hepsi; insanlık. 4. Var olan, algılanan
nesnelerin, maddesi olan her şeyin, canlı yaratıkların tümü; âlem; evren; kainat. 5. Herkes; el gün.
6. İnsanın çevresini oluşturan ve kendi dışındaki
her şey; ortam. 7. Çok büyük kara parçası. 8. Çok
büyük kalabalık. 9. İnançları ve toplumsal faaliyetleri ortak olan ülkeler topluluğu. 10. Düzenleri bakımından diğerlerinden ayrılan ülkeler topluluğu.
11. Belli bir iş veya gruplaşmayı meydana getiren
insanlar topluluğu. 12. İnsanlar tarafından bulunup
geliştirilen ve işletilen sistemler veya soyut kavramlar. 13. Özel bir bakış açısı içinde toplanan veya
yaşayışını ona göre düzenlemiş olan kişiler. 14.
Manevi hayat dışında kalan yaşayış. 15. Her şey,
pek çok şey. 16. Duygu, düşünce ve hayale bağlı
soyut ortam. 17. Birbiriyle yasal bağlantısı olan, bir
düzenle belirlenmiş tek şeylerin ve olayların bütünü. 18. Aynı yasalar ve aynı düzene bağlı olan
nesnelerin, varlıkların oluşturduğu bütün. □ dünya
adamı, Yaşamanın, rahat etmenin yolunu bilen kimse;
çalışmalarını ve dikkatini yaşadığı anın iyi geçmesine yönlendiren kimse. ||Dünya ahret kardeşim olsun.
Karşı cinsten birine kardeşlik duygusundan başka bir gözle
bakılmadığını ifade eden söz. || dünya âlem, Herkes,
bütün insanlar. || dünya başına dar olmak, Büyük bir sıkıntı içinde bunalmak; çok sıkıntı çekmek. ||
dünya başına yıkılmak, Büyük bir felakete uğrayıp
umutlarını ve mutluluğunu yitirmek. || dünya bir araya gelse, 1. Bütün insanlar aksi tezle karşı cıksa bile...
2. En olmaz şey olsa bile... || dünyada, Hiçbir zaman;
asla. ||dünyada olmaz, Kesinlikle olmaz; hiç mümkün değil. || dünyadan elini eteğini çekmek, 1.
Toplum yaşamına katılmamak; bu hayatla ilgili çok az
şeyle yetinmek; inzivaya çekilmek. 2. Olmek. || dünyadan geçmek, Hayatla ilgisi kalmamak. || dünyadan haberi olmamak, Çevresinde olup bitenlerden
habersiz olmak; etrafı ile ilgilenmemek. || dünya-dâr,
{OsT} Dünya işleriyle uğraşıp servet yapan kimse. ||
dünya durdukça, Sonsuza kadar; ebediyen.|| Dünya durdukça durasın! Çok yaşamasını dileme sözü.
|| dünya evi, Evlilik. || dünya evine girmek,
Evlenmek. || dünya görmüş, Çok gezmiş, Çok yer
görmüş ve çok yaşamış kimse.|| dünya görüşü, 1.Kişinin dünyayı kavrayış ve algılayış biçimi. 2. fel. Kainatın
yaratılışını ve varlığını; hayatın anlamını, amacını, değerini; insanın varlığını, var oluş gayesini ve davranışlarını
bütünüyle kavramaya çalışan genel düşünce.|| dünya
gözüyle, Sağlığında; yaşarken; ölmeden.|| dünya gözüne zindan olmak, Büyük bir karamsarlık ve umutsuzluk içine düşmek ||dünya güzeli, Çok güzel.||
dünya kadar, Pek çok.|| dünya kelamı, Dinî inanç
ve Allah’ın indirdiği ayetlerden başka söylenen sözler. ||
dünya kelâmı etmek, Olup bitenlerden, günlük işlerden konuşmak. || dünyalar (benim, onun) olmak,
Çok sevinmek. || dünya malı, 1. Varlık; servet. 2.
insanın huzurunu sağlayacak ve hoşuna gidecek ortam ve
şartların tümü. || dünyanın, Pek çok; aşırı; hesapsız.
|| dünyanın çivisi çıkmak, İnsanların akıl almayacak kadar kötülükler içinde bulundukları bir ortam
oluşmak. || dünyanın dört bucağı, Yeryüzünün her
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Erciyes

Mayıs 2014

Yıl: 37

Sayı: 437
32
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
yeri; her taraf. || dünyanın kaç bucak olduğunu göstermek, 1. Dünyada insanın başına ne gibi kötülükler ve
güçlükler gelebileceğini öğretmek. 2. iyi bir ders verecek kötülüm yapmak. 3. Gerekli cezayı uygulamak. || dünyanın kaç bucak olduğunu anlamak, Gördüğü veya
yaşadığı kötü bir deneyim ile iyi bir ders almak. || dünyanın öbür ucu, Çok uzakta olan veya gidilmesi mümkün olmayan yer. || Dünyanın ucu uzundur. 1.
İnsan yaşadıkça çok değişik olaylarla karşılaşır. 2. İnsan
yaptığının karşılığını muhakkak görür. || Dünya’nın
yedi harikası, İlk Çağda yapılmış bulunan ve o zamana kadar daha büyüğü ve muhteşemi yapılamamış bulunan
Mısır piramitleri, Babil’in asma bahçeleri, Zeus heykeli,
Efes’teki Artemis tapınağı, Rodos heykeli, İskenderiye feneri ve Halikarnas’taki mozole. || dünya nimeti, 1.
Varlık; servet. 2. İnsanın huzurunu sağlayacak ve hoşuna
gidecek ortam ve şartların tümü. || dünya penceresi,
mecaz. Göz. || dünya-perest, {OsT} 1. Dünyaya
tapan. 2. Hırslı; mal düşkünü. || Dünya varmış!
Sıkıntıdan kurtulup rahata eren kişinin mutluluk ifadesi.|| dünyasın değişmek, {eAT} Öbür dünyaya
göçmek; ölmek. } dünyasın değşürmek, {eAT}
Ölmek.|| dünyaya gelmek, Doğmak.|| dünyaya getirmek, Doğurmak.|| dünyaya gözlerini
kapamak, Ölmek. || dünyaya kazık çakmak,
I. Ölmeyecekmiş gibi çalışmak. 2. Uzun ömürlü olmak.
|| dünyayı anlamak, Hayat deneyimleri kazanmak.
|| dünyayı başına dar etmek, Birini çok sıkıntılı
bir duruma sokmak.|| dünyayı gözü görmemek,
Üzüntü, karamsarlık veya öfke yüzünden davranışlarını
kontrol edemez olmak. || dünyayı haram etmek,
Bir yeri veya ortamı çekilmez, yaşanmaz duruma getirmek;
eziyet etmek. || Dünya yıkılsa umurunda değil!
Hiçbir şeyle ilgilenmez; sorumluluk duymaz; tasasız; kaygısız. || dünyayı toz pembe görmek, Hayatın
güçlüklerini, üzücü yanlarını hoş karşılayıp geleceğe daima iyimser gözle bakmak. || dünyayı yutmak, Pek
çok mal mülk edinmek; yayılmak; her yeri ele geçirmek.
|| dünyayı zindan etmek, Birinin hayatını çekilmez, yaşanılmaz hâle getirmek; eziyet vermek. || dünya
yüzü görmemek, 1.Sürekli kapalı bir yerde kalmak
veya öyle bir yerde çalışmak. 2. Mutsuzluk içinde yaşamak” (Çağbayır: 2007, 1327)
Türk Dil Kurumu tarafından hazırlanan Türkçe Sözlük’te yer alan bütün kullanımlara -“dünyanın tadını çıkarmak bütün zevklerden yararlanmak,
mutlu ve rahat yaşamak” (TDK, 1998: 654) hariçÇağbayır’ın sözlüğünde yer verilmiştir.
Bunlara bir de dünya kelamının geçtiği
“Adudan intikam almak gibi dünyada kam olmaz. Ar dünyası değil, kâr dünyası. Başın sağlığı, dünya (-nın) varlığı. Cennet de bu dünyada
cehennem de. Deh! denmiş dünyayı, çüş! diye sen
mi durduracaksın? Dünya bir gemi, akıl yelkeni,
fikir dümeni, kolla kendini, göreyim seni. Dünya
bir, işin bin. Dünya bir yağlı kuyruktur; yiyebilene aşk olsun. Dünya bol olmuş neye yarar, pabuç
dar olduktan sonra. Dünyada tasasız baş bostan
korkuluğunda bulunur. Dünya dört (kırk) kulplu
bir kazan, bir kulpundan tut da kazan. Dünya gençten gence, dinçten dince. Dünya iki kapılı
handır. Dünya malı dünyada kalır. Dünyanın
iki başı (ucu) bir (araya) gelmez. Dünyanın ucu
uzun(-dur). Dünya ölümlü, gün akşamlı. Dünya
(Peygamber) Süleyman’a bile kalmamış. Dünya
tükenir, yalan tükenmez. Dünyayı sel bassa ördeğe
vız gelir. Dünyayı umutla yemişler. Etme bulma
dünyası. Geçim dünyası. İn kalk (çık) dünyası.
Kavanoz dipli dünya. Seraskere dana güttüren
dünya. Tabağa sorarsan dünyada fena koku olmaz. Zenginin iki dünyası da mamurdur.” (Aksoy, 2010)
atasözleri, deyimler, kelamıkibarlar da eklenirse
dünyanın kaç bucak olduğu, bilmem tam olarak anlaşılabilir mi?
Dilimin sınırları dünyamın sınırlarıdır, diyen kişi
bu durumu ne kadar veciz etmiştir. Şimdi kendimize şunu sorabiliriz: Acaba benim dünyam ne kadar
geniş?
KAYNAKLAR
Aksoy, Ömer Asım; Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü 1 Atasözleri Sözlüğü, İnkılap Kitabevi, İstanbul, 2010.
Aksoy, Ömer Asım; Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü 2 Deyimler Sözlüğü, İnkılap Kitabevi, İstanbul, 2010.
Cebecioğlu, Ethem; Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, Ağaç Yay., İstanbul, 2009.
Çağbayır, Yaşar; Ötüken Türkçe Sözlük, Ötüken Neşriyat,
İstanbul, 2007.
Ergin, Muharrem; Orhun Abideleri, Boğaziçi Yay., İstanbul,
1980.
Parlatır, İsmail; Osmanlı Türkçesi Sözlüğü, Yargı Yayınları,
Ankara, 2006.
TDK, Türkçe Sözlük, Türk Tarih Kurumu Basım Evi, Ankara, 1998.
Tietze, Andreas; Tarihî ve Etimolojik Türkiye Türkçesi
Lugatı, Simurg Kitapçılık, İstanbul, 2002.
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Erciyes

Mayıs 2014

Yıl: 37

Sayı: 436
33
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------