indirmek için tıklayınız

 Bu metin 28 – 29 Nisan 2014 tarihlerinde Kocaeli Üniversitesinde düzenlenen “Uluslararası Balkan Kongresi” başlıklı konferansta sunulan tebliğdir.
This paper was presented in International Balkan Congress that took place at
Kocaeli University, Turkey on April 28.29, 2011.
Eski Yugoslavya Coğrafyasında Kalıcı Barış Üzerine: Homojenleşme-Heterojen
Kalma Paradoksu
Muharrem Gürkaynak*
Giriş
Günümüzde Balkanlar’da ve özellikle de Eski Yugoslavya coğrafyasında
yaşanan çatışmalar ve anlaşmazlıkların nedenlerinden en önemlisi ulusçuluktur.
Bilindiği gibi ulusçuluk hem birleştirici ve hem de ayrıştırıcı özellikler taşımakta ve
bu sayede varlık kazanmaktadır. Yani benzer unsurları bir araya getirerek
birleştirmekte ve birleştirdiklerini de “ötekilerden” farklı görerek ayrıştırmaktadır.
Aslında etnik grupların kendi kültürlerini, dillerini ve kurumlarını oluşturmak için
aynı değerleri benimseyen insanları bir araya getirmek istedikleri açıktır. Tersinden
söylemek gerekirse, etnik gruplar kendi kültürel, dilsel ve kurumsal yapılarını
bölgesel ya da küresel bütünleşmelere karşı koruma arzusundadırlar. Yani onlar
toplumları kişiliksizleştiren homojenliğe karşıdırlar.1
Balkanlar’ın tarihi incelendiğinde bütünleşme (integration) -yani
homojenleşme- ile ulusçuluk (nationalism) –yani heterojen kalma- arasında döngüsel
bir ilişkinin bulunduğu gözlenecektir. Ayrıca Balkanların konumu ve dağlık
coğrafyası bütünleşmeyi çağlar boyunca engellemiştir. Bu nedenle burada çok sayıda
etnik ve kültürel unsur bir arada bulunmakta ve dünyanın en karmaşık ve sorunlu
bölgelerinden birini oluşturmaktadır.2 Bu coğrafyaya egemen olan imparatorluklar;
hakimiyetleri boyunca düzen ve istikrarı nispi olarak sağlamışlardır. Ancak Fransız
Đhtilali sonrasında bağımsızlık isteği ile ortaya çıkan ve güçlenen ulusçuluk; ulus
devletlerin doğmasına ve imparatorlukların dağılmasına yol açmıştır. Ortaya çıkan
yeni devletler barışın sürekliliğini sağlayamamış, bölgesel savaşların ötesinde iki de
dünya savaşının yaşanmasına neden olmuşlardır.3 Ne yazık ki, bu savaşlardan sonra
kurulan yeni devletlerin çoğu eski imparatorlukların yıkıntıları üzerinde
yükseldiklerinden, ister istemez heterojen yapıları devam ettirmişler ve
homojenleşememişlerdir.4 Ayrıca yaşanan savaşlar tarafların iyice “ötekileşmesi”ne
neden olduğundan, etnik duyguları diğer çağlara nazaran çok daha belirgin hale
getirmiştir.5
Halbuki günümüz dünyasında farklılıkların birer zenginlik olduğuna vurgu
yapılmaya ve hoşgörü ve farlılıkları koruyarak bir arada yaşama kültürü
geliştirilmeye çalışılmaktadır. Örneğin, 18. Yüzyıl sonunda Britanya’dan
bağımsızlığını kazanan ABD, her yıl büyük sayıda göçmen kabul etmekte ve büyük
*
Yrd. Doç. Dr.; Süleyman Demirel Üniversitesi, muharremgurkaynak@sdu.edu.tr
Joshua S. Goldstein and Jon C. Pevehouse, International Relations, 8th Edition, London, 2009, p.
354.
2
Hugh Poulton, The Balkans: Minorities and States in Conflict, Minority Rights Group
Publications, London, 1991, p. 9-10.
3
Muharrem Gürkaynak and Mustafa Atatorun, “A Peace and Stability Model from Northwestern
Europe to Southeastern Europe: Benelux Union”, Conference Proceedings: International
Conference Challenges of European Economic Integration of Western Balkan, Shkoder, Albania,
10 December 2010, p. 125.
4
Eric J. Hobsbaum, 1780’den Günümüze Milletler ve Milliyetçilik “Program, Mit, Gerçeklik”,
Çev: Osman Akınhay, Ayrıntı Yayınları, Đstanbul, 1995, s. 159.
5
Ernest Gellner, Milliyetçiliğe Bakmak, Çev: Simten Coşar ve Saltuk Özertürk – Nalan Soyarık,
Đletişim Yayınları, Đstanbul, 1998, s. 58.
1
230
ölçüde bunların etnik farklılıklarını korumalarına göz yummaktadır. ABD
vatandaşları bu ülkeye etnik veya başka bir kategori ile değil, vatandaş olarak
bağlıdırlar.6 Bu nedenle de 1960’lı yıllardan sonra bu ülkede çokkültürcülük
(multiculturalism) politikası geliştirilmeye başlanmıştır.7
Çokkültürcülük
Çokkültürcülük kavramı bir taraftan Amerika ve Kanada gibi dünyanın dört
bir tarafından gelen göçmenler tarafından kurulan ülkeleri, diğer taraftan da II.
Dünya Savaşı sonrası ekonomilerini yeniden geliştirerek güçlendirmek isteyen ve bu
amaçla da işgücü sağlamak için yoğun şekilde göç alan Batı Avrupa ülkelerini
ilgilendirmektedir. Çünkü bu ülkelerde yüzyıllar süren ve yabancı unsurların yerli
topluma tam asimilasyonunu sağlamayı amaçlayan politikalar 1960’lı yıllarda iflas
etmiştir ve yabancılar sorununa yeni çözümler aranması durumu ortaya çıkmıştır.8
Çokkültürcülüğü birden fazla kültürün bir arada yaşaması, bu kültürlerin
resmen tanınması ve kültürel hakların hukuksal güvence altına alınması olarak
tanımlamak mümkündür. Bu modelde toplumu oluşturan unsurlardan hiçbiri eriyerek
ya da eritilerek diğerli ile karışmamaktadır. Ortada bir karışım bulunmaktadır ama bu
karışımda her unsur kendi özgünlüğünü korumakta ve yepyeni bir toplum meydana
getirmektedir.9
Günümüzde Batı Avrupa ülkelerinin aldıkları göçler nedeniyle geldikleri
nokta çokkültürcülük politikasıdır. Ancak demokratik oldukları ileri sürülen bu
ülkelerde hala kültürel farklılıklara yeterince hoşgörü gösterilmediği ve yabancı
düşmanlığının zaman zaman artarak varlığını devam ettirdiği gerçeği de büyük bir
sorun olarak ortada durmaktadır.10
Batılı toplumların 1960’lardan itibaren geliştirmeye çalıştıkları
çokkültürcülük politikasının benzerini Osmanlı Devleti çağlar boyunca uygulamış ve
çok farklı etnik ve kültürel unsurları bir arada tutmayı başarmıştır.
Osmanlı Devleti Uygulaması (Millet Sistemi)
Osmanlı Đmparatorluğu temelde askeri ve vergi toplayan bir idare iken,
bununla birlikte, önemli ölçüde çokkültürlü, etnik ve dini farklılıklara karşı da görece
hoşgörülü idi.11 Günümüz dünyasında çokkültürcülük adı altında uygulanan hoşgörü
ve birlikte farklılıkları koruyarak yaşama kültürü Osmanlı Devleti’nde yüzyıllarca
uygulanmış ve böylece imparatorluk bütünlüğü korunmuştur.
6
Craig Calhoun, Milliyetçilik, Çev: Bilgen Sütçüoğlu, Đstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, Đstanbul,
2007, s. 69.
7
Cemal Yalçın, “Çokkültürcülük Bağlamında Türkiye’den Batı Avrupa Ülkelerine Göç”,
Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C. 26, S. 1 (Mayıs 2002), s. 46.
8
Yalçın, s. 45-46.
9
Sevgi Erzurumlu, Çokkültürcülük Politikası ve Kanada’da Çokkültürcülük, Basılmamış Yüksek
Lisans Tezi, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası Đlişkiler Bölümü,
Isparta, 2008, s. 15.
10
Yalçın, s. 58.
11
Calhoun, s. 82.
231
Osmanlı Devleti yarım binyıla yakın bir süre hakimiyeti altında
bulundurduğu toplulukları din yada mezhep esasına göre örgütleyerek yönetmiştir.
Kendine özgü bir sistem olan bu sisteme “millet sistemi” denilmektedir.12
Osmanlı Millet Sistemi, imparatorluğun hakim unsuru olan müslüman tebaa
ile diğer müslüman olmayan unsurları sistemle bütünleştirmeyi başarmıştır.
Müslümanlar, Hıristiyanlar ve Yahudiler kendi kültürel yapılarından uzaklaşmadan
barış içinde bir arada yaşamışlardır. Ölüm, evlilik ve miras gibi medeni hukukun
kapsamına giren konularda her millet kendi hukukuna tabi olmuştur. Dil ve edebiyat
alanlarında çok sayıda alfabe ortaya çıkmıştır. Gelişme ve zenginleşme fırsatları
devlet yönetiminin her kademesinde liyakate göre çeşitli derecelerde açık olmuştur.
Böylece geniş toplumsal otonomiye izin veren bir toplum meydana getirilmiştir.13
Kuşkusuz Osmanlı Millet Sistemi altı yüzyıl aynı yapıda uygulanmamıştır. Özellikle
Tanzimat Fermanı’ndan sonra din dışı unsurların da Sisteme katılma istekleri
nedeniyle birer nizamname (tüzük) çıkarttırarak, ruhani lider ve kurulların yanında
millet meclislerinin oluşumu sürecine girilmiştir. Sonuçta Millet Sistemi adeta bir
tüzel kişilik kazanarak; toplulukların vakıf, okul ve sosyal tesislerinin yönetimi ve
denetimi millet meclislerinin eline geçmiştir.14
Osmanlı’daki millet sistemi tarihin sui generis (kendine özgü) bir olayıdır. Bu
bir yönetsel örgütlenme özgünlüğü kadar, Osmanlı toplumunun özgün sosyo kültürel
ortamında gelişen bir örgütlenmedir. Bu sistem ne sömürgeci imparatorluklarda
azınlık durumundaki uluslarla, ne de federatif yapılarla benzeşmektedir. Çünkü
Osmanlı Millet Sistemi belli bir coğrafyada yaşayanlar kadar, dağınık yerleşme
biçimi gösteren ve bazen aralarında dil birliği olmayan (Museviler gibi) grupların da
Đmparatorluğun ömrü boyunca kültürel değilse de dinsel kimliklerini korumasını
sağlamıştır. Batı tipi ulusçuluk bu sistemle çatışarak ve onun silinmesi sonrasında
gelebilmiştir.15
Balkanlar’da ulusal kimliklerin biçimlenmesinde Osmanlı Devleti’nin etkisi
olduğu kadar Ortodoks Hıristiyanlığın da etkisi bulunmaktadır. Zira 1789 Fransız
Đhtilali sonrasında ortaya çıkan ulusçuluk akımlarından etkilenerek, Osmanlı
Devleti’ne karşı ayaklanma başlatan etnik ulusçular güçlendikçe dinsel bütünlük
buna paralel olarak bozulmaya başlamıştır.
Balkan ulusçuluğu bir taraftan Ortodoks Birliğini parçalarken, bir taraftan da
Müslüman cemaati imajının güçlenmesine neden olmuştur. Balkanlarda yüzlerce
yıllık süreç boyunca “Türk” olmak “Müslüman” olmak anlamına gelmiş ve Türklük
ile Müslümanlık bu nedenle özdeşleşmiştir. Osmanlı Devleti’nin Ortadoğu’da
bulunan güney bölgelerinde kimlikler mezhepsel ve ulusal bazda ayrışırken,
Balkanlar’da durum farklı gelişmiştir. Balkanlar’da yaşayan Hıristiyanlar dini
12
Bilal Eryılmaz, Osmanlı Devletinde Gayrimüslim Tebaanın Yönetimi, 2. Baskı, Risale
Yayınları, Đstanbul, 1996, s. 17.
13
Muharrem Gürkaynak, “Osmanlı Devleti’nde Millet Sistemi ve Yahudi Milleti”, Süleyman
Demirel Üniversitesi Đktisadi ve Đdari Bilimler Fakültesi Dergisi, C. 8, S. 2, s. 276; ayrıca bkz.
Benjamin Braude, “Foundation Myths of the Millet System”, Chiristians and Jews in the Ottoman
Empire, C. I, Benjamin Braude and Bernerd Lewis (eds.), Holmes&Meier Publishers, New York,
London, 1982, s. 69 vd.
14
Đlber Ortaylı, “Osmanlı Đmparatorluğunda ‘Millet’ Nizamı”, Prof. Dr. Hamide Topçuoğlu’na
Armağan, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, Ankara, 1995, s. 91; Gürkaynak,
“Osmanlı Devleti’nde Millet Sistemi ve...”, s. 277.
15
Ortaylı, s. 92.
232
kimliklerini bastırıp etnik kimliklerini ön plana çıkardıkça, Müslümanlar da etnik
kimliklerini bastırıp Türk adı altında dini kimliklerine sarılmışlardır.16
Yugoslavya Bütünleşmesi
Đkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan Yugoslavya Sosyalist Federal
Cumhuriyeti’nde, devletin kurucusu, güçlü lider ve babası Hırvat, annesi Sloven olan
Josip Broz Tito; Güney Slavları (Yugo-Slav) olarak kabul edilen Sırp, Hırvat,
Sloven, Boşnak, Makedon, Karadağlı, Pomak, Torbeş ve Bulgarlar gibi aslında aynı
etnik kökenden geldiği düşünülen ama tarih içinde farklılaşan unsurları aynı potada
bir araya getirerek homojenleştirmeye çalışmıştır. Sınıfsal farklılığa karşı olan
sosyalist ideolojiyi de, bu amacının gerçekleşmesinde bir araç olarak kulanmasına
rağmen, Güney Slavlarını Yugoslavya’da bütünleştirerek birliği ve barışın
sürekliliğini sağlayamamıştır. Zira 4 Mayıs 1980’deki ölümünden sonra adeta varlığı
ile Yugoslavya’yı bir arada tutan tutkal ortadan kalkmış ve ülkede etnik
kıpırdanmalar başlamıştır.
Tito Yugoslavyası -tıpkı Avusturya-Macaristan Đmparatorluğu’nun daha önce
yaptığı gibi-, federasyonu meydana getiren cumhuriyetlerin sınırlarını, -bağımsızlık
isteklerini ortadan kaldırabilmek amacıyla- etnik sınırlarla örtüşecek biçimde
çizmemiştir. Hırvat topraklarına Sırpları, Sırp topraklarına da Hırvatları yerleştirmiş
ve bu nedenle de Soğuk Savaş sonrasında ortaya çıkan ulusçu çatışmalara zemin
oluşturmuştur. Çünkü Yugoslavya’nın dağılma sürecinde ortaya çıkan çatışmalar,
federasyondan ayrılan ülkelerin topraklarını etnik sınırlarla örtüştürme çabalarından
kaynaklanmıştır. Hatta aynı etnik kökenden gelen, aynı dili konuşan ve aynı dine
inanan insanları aynı coğrafyada bir araya getirebilme amacıyla, çok farklı etnik
temizlik taktikleri de uygulamaya konulmuştur.17
Balkanların AB ile Bütünleşmesi
Tüm yaşananlar bir tarafa son yirmi yıllık süreçte gelinen noktada Eski
Yugoslavya coğrafyasını oluşturan ülkelerin yeniden bütünleşme sürecine girdikleri
görülmektedir. Zira Slovenya 1 Mayıs 2004 tarihinde AB’ye tam üye olurken18;
Hırvatistan19, Makedonya20 ve Karadağ21 aday ülkeler; Bosna-Hersek, Kosova ve
Sırbistan ise potansiyel aday ülkeler arasında yer almaktadır22.
AB’ye aday (ve potansiyel aday) olan ülkelerin ekonomik açıdan refah ve
siyasal açıdan da demokratikleşme kaygılarıyla bu örgüte üye olmak istedikleri
16
Deniz Ülke Arıboğan, “Davutoğlu’nun Balkan Seferi”, Akşam, 27.07.2009.
Calhoun, s. 85.
18
Slovenya; Çek Cumhuriyeti, Kıbrıs, Estonya, Letonya, Litvanya, Macaristan, Malta, Polonya ve
Slovakya ile beraber aynı tarihte AB’ye tam üye olmuşlardır.
<http://europa.eu/abc/history/2000_today/index_en.htm> (13.04.2011).
19
Hırvatistan 18 Temmuz 2004’de AB Komisyonu tarafından aday ülke kabul edilmiştir.
<http://ec.europa.eu/enlargement/candidate-countries/croatia/relation/index_en.htm> (13.04.2011).
20
Makedonya 16 Aralık 2005’da AB Komisyonu tarafından aday ülke kabul edilmiştir.
<http://ec.europa.eu/enlargement/candidatecountries/the_former_yugoslav_republic_of_macedonia/relation/index_en.htm> (13.04.2011).
21
Karadağ 17 Aralık 2010’da AB Komisyonu tarafından aday ülke kabul edilmiştir.
<http://ec.europa.eu/enlargement/candidate-countries/montenegro/relation/index_en.htm>
(13.04.2011).
22
<http://ec.europa.eu/enlargement/potential-candidates/index_en.htm> (13.04.2011).
17
233
ortadadır. Çünkü daha önce aday olan mevcut AB üyesi ülkelerde yaşanan
değişiklikler ve aday ülkelerin durumları dikkate alındığında bu varsayım
güçlenmektedir.23
Aslında AB’yi oluşturan ülkeler de zamanında benzer amaç etrafında bir
araya gelmişlerdi. Zira 1945’te savaş sona erdiğinde, Avrupa devletleri ekonomik
olarak çökmüşler ve siyasal olarak da uluslararası ilişkilerdeki üstünlüklerini
kaybetmişlerdi. Bu nedenle kaybettiklerini geri kazanabilmek ümidiyle, önce
ekonomilerini kısa sürede çalışır hale getirebilmek ve sonrasında da uluslararası
sistemde tekrar etkin olabilmek amacıyla güçlerini birleştirmeleri gerektiğini
anlamışlardır. Ayrıca Avrupa’nın düşman kardeşlerini ve özellikle de Almanya ve
Fransa’yı aynı örgüt içinde bir araya getirerek, aralarındaki ihtilafları sona erdirme,
kalıcı bir dostluk oluşmasını sağlama ve böylece Avrupa’da potansiyel savaş
zeminini ortadan kaldırmayı hedeflemişlerdir.24 Bu amaçla önce ekonomik
bütünleşme ve sonrasında da siyasal bütünleşme sağlandığında, ulusçuluk ve ulus
devletin üstünlüğüne yönelik beklentiler kendiliğinden azalacak ve Avrupa güvenlik
mimarisinde kalıcı bir yapılanma sağlanması mümkün olacaktır.25
Bu süreç aslında çok kolay değildir. Çünkü AB bütünleşmeyi hedeflerken, bir
taraftan da dağılma potansiyelini bünyesinde bulundurmaktadır. Zira hali hazırda AB
üyesi ve Avrupa’daki en eski ulusal devletlerden olan Britanya, Fransa ve Đspanya
gibi devletler fiilen çok sayıda ulus, dil ve etnik gruba sahiptirler26 ve iç (domestic)
bütünleşmelerini sağlayıp sağlayamadıkları konusu da tartışmaya açıktır.
Sonuç
Balkanlar’da kalıcı barış ve refah bölge ülkelerinin geçmiş yıllarda
imparatorluklar ve federasyonlar içinde olduğu gibi düşmanlıkları bırakıp, bir arada
yaşama kültürünü yeniden uygulamaya koymaları ile sağlanabilecektir. Aslında AB
ile bütünleşme çabası içine girmelerinin gerisinde de bu durumun yattığını söylemek
mümkündür. Çünkü mevcut durumları ve imkanları dikkete alındığında Balkan
ülkelerinin kendi başlarına ulusal ekonomilerini ve siyasal sistemlerini geliştirmeleri
pek muhtemel görünmemektedir.
Bu ülkeler güçlü birer ekonomik ve siyasal sistemlere sahip olsalar, zaten
aralarındaki düşmanlıkları sona erdirme yönünde irade ortaya koyacaklardır. Çünkü
rasyonel olan, müreffeh toplumların bu durumlarını tehlikeye atabilecek risklerden
kaçınmaları ve birlikte yaşama kültürünü geliştirmeleridir.
Şayet Eski Yugoslavya’yı meydana getiren ülkeler güçlerini, tıpkı Đkinci
Dünya Savaşı sonrasında Batı Avrupalı ülkelerin yaptığı gibi bir araya getirip
ekonomik kalkınmalarına sevketmek ve barışçıl demokratik bir ortamda ortak
yaşama kültürü geliştirme yerine, ulusçuluk ve aralarındaki düşmanlığın devamından
yana kullanırlarsa kazananın olmadığı bir ortamda yaşamayı sürdüreceklerdir. Yani
homojenleşme ile heterojen kalma arasındaki paradokstan kurtulamayacaklardır.
23
Hobsbawm, s. 134, 185, 188.
Muharrem Gürkaynak, Avrupa’da Savunma ve Güvenlik, Asil Yayınları, Ankara, 2004, s. 162.
25
Jan Zielonka, “Europe’s Security: A Great Confusion”, International Affairs, C. 67, No. 1 (Ocak
1991), s. 136.
26
Hobsbawm, s. 51; ayrıca bkz. Elçin Aktoprak, Devletler ve Ulusları Batı Avrupa’da Milliyetçilik
ve Ulusal Azınlık Sorunları, Tan Kitabevi Yayınları, Ankara, 2009.
24
234
Kaynakça
AKTOPRAK, Elçin. Devletler ve Ulusları Batı Avrupa’da Milliyetçilik ve Ulusal
Azınlık Sorunları. Tan Kitabevi Yayınları. Ankara, 2009.
ARIBOĞAN, Deniz Ülke. “Davutoğlu’nun Balkan Seferi”. Akşam. 27.07.2009.
BRAUDE, Benjamin. “Foundation Myths of the Millet System”. Chiristians and
Jews in the Ottoman Empire. C. I. Benjamin Braude and Bernerd Lewis (eds.).
Holmes&Meier Publishers. New York, London, 1982, ss. 69-88.
CALHOUN, Craig. Milliyetçilik. Çev: Bilgen Sütçüoğlu. Đstanbul Bilgi Üniversitesi
Yayınları. Đstanbul, 2007.
ERYILMAZ, Bilal. Osmanlı Devletinde Gayrimüslim Tebaanın Yönetimi. 2.
Baskı. Risale Yayınları. Đstanbul, 1996.
ERZURUMLU,
Sevgi.
Çokkültürcülük
Politikası
ve
Kanada’da
Çokkültürcülük. Basılmamış Yüksek Lisans Tezi. Süleyman Demirel Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası Đlişkiler Bölümü. Isparta, 2008.
GELLNER, Ernest. Milliyetçiliğe Bakmak. Çev: Simten Coşar ve Saltuk Özertürk –
Nalan Soyarık. Đletişim Yayınları. Đstanbul, 1998.
GOLDSTEIN, Joshua S. and Jon C. PEVEHOUSE. International Relations. 8th
Edition. London, 2009.
GÜRKAYNAK, Muharrem and Mustafa ATATORUN, “A Peace and Stability
Model from Northwestern Europe to Southeastern Europe: Benelux Union”,
Conference Proceedings: International Conference Challenges of European
Economic Integration of Western Balkan, Shkoder, Albania, 10 December 2010,
pp. 124-135.
GÜRKAYNAK, Muharrem. “Osmanlı Devleti’nde Millet Sistemi ve Yahudi
Milleti”. Süleyman Demirel Üniversitesi Đktisadi ve Đdari Bilimler Fakültesi
Dergisi. C. 8. S. 2. ss. 275-290.
GÜRKAYNAK, Muharrem. Avrupa’da Savunma ve Güvenlik. Asil Yayınları.
Ankara, 2004.
HOBSBAUM, Eric J. 1780’den Günümüze Milletler ve Milliyetçilik “Program,
Mit, Gerçeklik”. Çev: Osman Akınhay. Ayrıntı Yayınları. Đstanbul, 1995.
<http://ec.europa.eu/enlargement/candidate-countries/croatia/relation/index_en.htm>
(13.04.2011).
<http://ec.europa.eu/enlargement/candidatecountries/montenegro/relation/index_en.htm> (13.04.2011).
<http://ec.europa.eu/enlargement/candidatecountries/the_former_yugoslav_republic_of_macedonia/relation/index_en.htm>
(13.04.2011).
235
<http://ec.europa.eu/enlargement/potential-candidates/index_en.htm> (13.04.2011).
<http://europa.eu/abc/history/2000_today/index_en.htm> (13.04.2011).
ORTAYLI, Đlber. “Osmanlı Đmparatorluğunda ‘Millet’ Nizamı”. Prof. Dr. Hamide
Topçuoğlu’na Armağan, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları. Ankara,
1995, ss. 87-92
POULTON, Hugh. The Balkans: Minorities and States in Conflict. Minority
Rights Group Publications. London, 1991.
YALÇIN, Cemal. “Çokkültürcülük Bağlamında Türkiye’den Batı Avrupa Ülkelerine
Göç”. Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi. C. 26. S. 1 (Mayıs 2002).
ss. 45-60.
ZIELONKA, Jan. “Europe’s Security: A Great Confusion”. International Affairs.
C. 67. No. 1 (Ocak 1991). ss. 127-137.
236