T A A S 4 2 N Ü “7 G E L İ E L A K K ÇANA ” M İ Y E T K İ BİRL DERİN TARİH © SEDAT ÖZKÖMEÇ Elinde 5 bini aşkın obje ve belge bulunan Türkiye’nin tek resmî Çanakkale Savaşları koleksiyoneri Seyit Ahmet Sılay devletin yapmadığı işi üstlendiğini ve elindeki malzemenin adedinin 5 bini geçtiğini söylüyor. Ç anakkale Savaşları ile ilgili aklınıza gelebilecek her türlü obje ve belgeyi 20 senedir bıkıp usanmadan binbir zahmetle toplayan bir tarih gönüllüsü Seyit Ahmet Sılay. Kendisiyle koleksiyonunu ve Çanakkale algısının dünü ve bugününü konuştuk. Öncelikle sizi tanıyalım. Ben 1967’de 250 yıldır Ankaralı olan bir ailede dünyaya geldim. Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Resim İş Eğitimi Grafik Bölümü’nü bitirdim. Askerliğimi İstanbul Askeri Müze sergileme kısmında yedek subay olarak yaptım. Oradaki bütün eserler elimden geçmiştir. Ardından bir süre grafiker olarak çalıştım, şu anda da gayrimenkul alanında faaliyet gösteren bir şirketin ortağıyım. Bu işe nasıl başladınız? Yaklaşık 20 senedir Çanakkale harp malzemeleri ve belgeleri topluyorum. Devletin elinde 700-800 obje var, bu kayıt 7 sene önceye ait. 7 sene önce depolandığı alanda bir yangın çıktı. Malzemeler piyasaya dağıldı. Yine birçoğunu ben aldım. Koleksiyonunuz için aldığınız ilk obje neydi? Anafartalar köyünden bir mermi. Güzel de bir hikâyesi vardır: Eski » Dolu morfin şişesi » Enver Paşa’nın büstü » Yabancı askerlere ait bir mızıka eşim, Boyabatlıdır. Evliliğimizin ilk günleri... Çanakkale’de akrabalarımız var dedi. Ben de şaşırdım. Sonradan öğrendim: annesinin büyük amcası Hakkı (Tuna) Bey muharebeler esnasında Anafartalar’da topçu çavuşu olarak görev yapıyor. Sonrasında da orada konuşlandırılan askerler arasında. Balkanlardan gelen aileler bunların nezaretinde bölgeye yerleştiriliyor. 1918’de o ailelerden birinin kızıyla evlenip orada kalıyor. Boyabat’a hiç gitmiyor. 1979’da Ankara Mamak’ta iki asker var. Biri Çanakkaleli, diğeri de Boyabatlı. Boyabatlı diyor ki, ‘Benim dedemin abisi Çanakkale’ye gitmiş, geri gelmemiş’. Çanakkaleli de diyor ki, ‘Benim dedem de Boyabat’tan gelmiş, bir daha da gitmemiş’. İsimleri söylüyorlar. Akraba bahsi biraz daha ilerleyince bütün mesele açığa çıkıyor. 1995’te eşim bana bu hadiseyi anlattığında hemen Anafartalar köyüne gittik. Anafartalar Ovası’nda gezerken yerde bir mermi çekirdeği buldum. O gün bugündür topluyorum işte… Peki bunca objeyi nerede muhafaza ediyorsunuz? Bir mermi çekirdeğiyle başlayan ve koleksiyonerliğe giden yolculuğumda elimdeki obje ve belge sayısı 5 bini geçti. Ben Topka- pı Sarayı Müzesi’ne kayıtlı bir koleksiyonerim. Bu anlamda Türkiye’nin tek resmî Çanakkale Muharebeleri koleksiyoneriyim. Devletin kâğıt üzerinde Topkapı Sarayı’ndaki Kaşıkçı Elmasına bakışı ne ise buradaki tek bir mermiye bakışı da o. Denetlemeye tâbiyim. Her sene 3,54 saat sürer denetlemeler. Eksik var mı, fazla var mı bakılır, korunup korunmadığı denetlenir. Sadece Çanakkale ile ilgili malzeme topluyorum. Başka bir alana girmiyorum. Mesela bu yüzden bana muharebelerle ilgili de soru sorarlar. ‘Orda durun’ derim. Herkes haddini bilmeli çünkü. Ben ne bir yazarım, ne de bir araştırmacı. Tarihçiyim demeyecek kadar da haddini bilen biriyim. Babam 33 yıllık tarih öğretmeni, o bile kendisine tarihçi demez. Muharebe tarihçilerin işi, onlar anlatsın. Benim işim 1916 Ocak ayında, muharebeler bittiğinde başlıyor. Tarihçilerin araştırma yeri, bir anlamda çöplüğü diyebilirim. Koleksiyonumdan istifade etmek için Kanada’dan geliyorlar, lakin 49 ÖZEL SAYI 2 ÖZEL SAYI 2 48 KONUŞAN: HALİL SOLAK halil.solak@derintarih.com DERİN TARİH î Türkiye’nin ilk resm met Sılay: oneri Seyit Ah iy s k le o k le a k k a n Ça » Savaşta kullanılan çaydanlık ve su testisi DERİN TARİH Herhangi bir sergi açtınız mı? İki sergi açtım bugüne kadar. Biri eski eşimin okulu olan Esat Paşa Anadolu İmam Hatip Lisesi’nde, diğeri de geçen sene Yeditepe Üniversitesi’nde. O da 2 bin parçalık bir sergiydi. Neredeyse Türkiye’nin en büyük sergisiydi diyebilirim. Objeler evden polis nezaretinde çıkıyor ve sergi mahalline kadar eşlik ediliyor. Sergi 70 bin kişi tarafından gezildi. Açık konuşmak gerekirse devletin yapmadığı bir işi üstlendik. Ben her zaman şuna inanırım: Herkesin bir yaradılış gayesi vardır. Sanıyorum ki Çanakkale de bana Allah tarafından yüklenen bir vazife. İlginçtir, oğlum Oğuzhan’ın doğumu da 18 Mart. 18 Mart Şehitler Haftası olarak kutlanır. Birkaç gün törenler yapılır, devlet gider, “sembolik” şehitliğe çelenk bırakır, sonrasında da unutulup gider. Ben 7 gün 24 saat bunların içindeyim. Önce obje gelir, onun te- mizliği yapılır. Öyle objeler geliyor ki elime, aylarca üzerinde çalışıyorum. Mesela bir objenin aylarca ne olduğunu anlamaya çalıştım, sonunda bir makineli tüfeğin içyapısı çıktı. Yakında bir serginiz olacak mı? Kabatepe’de bir müze yapıyorlar, ben de yardımcı oluyorum. Ancak benim gönlümde yatan, İstanbul’da bir müze açılması. Çünkü İstanbul 24 saat uyanık bir şehir, hem de Çanakkale ile İstanbul’u birbirinden ayıramazsınız ki… İstanbul olmasa Çanakkale’nin kazanılma şansı yok. Feryad u figan şehit evleri İstanbul’da. Bunun için bir vakıf kurulacak ve elinde Çanakkale ile ilgili malzemesi olan arkadaşlar buraya bağışlayacaklar. Benim çevremde böyle birkaç kişi var, ciddi koleksiyon sahibi… Koleksiyonunuzu oluştururken ne- lere dikkat ediyorsunuz? Ben aldığım malzemelerde özellikle bir hususa çok dikkat ediyorum. İnsan hikâyesi arıyorum, yaşanmışlık. Mesela bir asker Osmanlı mermisinden kendine kolye yapmış. Yine bir Mesela Çanakkale’nin sembollerin- den Seyit Onbaşı’nın akıbeti ne oldu? Bakın, Seyit Onbaşı’nın kahraman- » Seyit Ahmet Sılay’ın koleksiyonundaki nadide parçalardan Enfield 303 İngiliz piyade tüfeği. » Kahraman bir askerin üzerinden çıkan elyazması Mushaf-ı Şerif ve bir gözlük. Bunun sebebi neydi? Bu gazilere Osmanlı’nın askeri olarak bakıldı. “Ekonomik imkânlar müsait değildi” falan diye bahaneler olmaz. Dünyanın en pahalı gemisini o dönemde “fakir Türkiye” satın alıyor: Savarona. Kimse fakir edebiyatı yapmasın bana. Ben diyorum ki, Çanakkale Savaşı küçücük bir kara parçasında, Gelibolu’da olmuş değil. Anadolu’nun, Osmanlı topraklarının tamamında. O dönemde abisini, kardeşini, oğlunu, kocasını yollamış. Bütün çocukların isminin başında bir sıfat var. Yetim Ali, Yetim Ahmet… Yani sadece şehit ve gaziler çekmemiş, aileler de perişan olmuş. Çanakkale Savaşı gazileri ile ilgili Cahit Önder’in bir kitabı vardır, orada yer alan bir anekdot şöyle: Gazi anlatıyor, “Ben esir düştüm. Döndüm baktım ki karımı eşkıyalar kaçırmış, ben de bu yengenizi aldım”. Sadece bu değil. Bakın savaştan sonra muharebe alanı boşaltılıyor. Toplam 9 köy var. Oralara savaştan sonra Balkan göçmenleri yerleştiriliyor. 1970’li yılların sonuna kadar buradaki insanların tek geçim kaynağı hurda satışıydı! Aynı zamanda orası 70’lerin sonuna kadar ziyarete kapalı. Bu bölgeye girmesine müsaade edilen tek şey de hurda kamyonları. Ben o insanlara niye sattınız demiyorum. Devlete, “Nasıl sattırırsınız?” diyorum. Mesela koleksiyonumda bir barut fıçısı var. Onu temizledim. Almanca yazılar vardı üzerinde, bir de ay yıldız. 51 ÖZEL SAYI 2 ÖZEL SAYI 2 50 Türkiye’nin hâlâ benden haberi yok. Kültür Bakanlığı’na bağlıyım, dedim. Ancak benimle görüşmek için hâlâ birilerini araya sokuyorlar. Savaş sonrası da ayrı bir bahis… Elbette. İşin ilginci, bilinmeyen de savaştan sonrası. Bugün kaçımız biliyor, Çanakkale Muharebeleri’ne katılıp bir nedenle İstiklal Harbi’ne katılmayanlara ya da Çanakkale’de ölen şehidin ailesine Cumhuriyet’ten sonra maaş bağlanmadığını? Ben bunu söylediğimde birileri diyor ki ‘Ben 5 tane sayarım’. Ben de diyorum ki ‘Ben saydım, 13 kişi var maaş alan. Ancak bu sayılar genel olarak maaş bağlanmadığı gerçeğini değiştirmiyor. Bunlar birilerini araya sokarak maaş bağlatanlar’. Dikkatli baktığımızda onların da maaşları emekli, ihtiyar, dul aylığı kontenjanından. ‘60 yaş maaşları’ diye geçiyor. Biz hep şehitler üzerinde dururuz. Gaziler sefalet içerisinde ölüp gittiler, haberimiz yok. lığıyla ilgili benden konuşma istediler. Ancak bunu isteyenler Seyit Onbaşı’nın nasıl öldüğünü bilmiyorlar. Harpten sonra, Balıkesir Havran’da zeytin çuvalları taşıyarak maişetini temin etmiş. Düşünün, bir çuval 120 kilo. Hem onları taşıyor, hem de çoğu kez onların üzerinde uyuyor. Zeytin mevsimi dışında Havran’ın dağında odun kesip taşıyor. Tesadüfen elinde bir balta, pantolonun beli iple bağlamış şekilde biri fotoğrafını çekiyor. Onun Seyit Onbaşı olduğu sonradan ortaya çıkıyor. Tek sermayesi elindeki o balta. Odun satarak para kazanıyor. Nasıl öldü? Veremden, bakımsızlıktan öldü. Dedim anlatacaksanız bunu anlatın, ben gelirsem de bunu anlatırım! Velhasıl gaziler perişan. Hepsi sefalet içinde. Konu komşu bakıyor. Fotoğraflarını görünce ağlarsınız. Aynı dönemde İngilizlerin, Avustralya’nın, Yeni Zelanda’nın gazileri geliyor. Bakımlı oldukları anlaşılıyor. DERİN TARİH kaşığın arkasına C ve E diye bıçakla yazılmış. Bu yaşanmışlıktır. Ben hep bu izlerin peşindeyim. Savaş biter, benim işim başlar. Öncesi tarihçi ve araştırmacıların işi. AHDE VEFASIZLIK İMANSIZLIKTIR DERİN TARİH » İngiliz siper dürbünü ait daireleri satıyor ve 10 bine yakın şehit kemiğini toplatarak 1943’te Alçıtepe köyüne yakın, Saroz körfezine hakim bir tepeye bir şehitlik yaptırıyor. Peki biz ne yapıyoruz Nuri Yamut Paşa’ya? Bizim 6. Genelkurmay Başkanımızdır Nuri Paşa. Genelkurmay Baş- Kullanılmasaydı elimize ulaşma- lendiriyorsunuz? Şu anki nesil nispeten şanslı. Bize Çanakkale diye sadece Truva atı öğretildi. Çanakkale Savaşları ise 1. Dünya Savaşı’nın bir cephesi olarak yalnızca birkaç paragraf okutuldu. Bize Çanakkale çanak çömlekleri ve seramikleriyle ünlü bir şehrimiz diye öğretildi. TBMM o sessiz sedasız, çoğu peri- yacaktı yani. Kesinlikle. Ben Büyükanafartalar’a çok sık giderim. Evlerin bacalarındaki şapkaları dört ayak tutar, görmüşsünüzdür muhakkak. O ayaklar mermi kovanıdır. Tüfeğini avda kullanmış, çapasını tarlada kullanmış. Bu tip malzemeleri köylü kullandığı için de bugüne kalmış. Yoksa onlar da hurda diye satılacaktı. Hurdacıların en çok rağbet ettiği malzeme alüminyumdur. Çünkü kıymetli bir malzemedir. Muharebede kullanılan tek alüminyum eşya ise Osmanlı matarasıdır. 1950’li, 60’lı yılların başında evlerimizde kullandığımız alüminyum tavalar, tencereler çaydanlıklar belki de eritilmiş Osmanlı mataralarıydı. Kim bilir… müz gibi sadece iyi niyet yetmiyor… O bölge özel bir yer. Oraya gelecek posta memurunun bile özel olması lazım. 53 Peki şu an Çanakkale’deki muha- » Savaşta kullanılan tıbbî malzemelerden bazıları ve yabancı askerlere ait protez dişler. rebe alanının durumu nasıl? Bölgede bugün bile kemikler çıkı- Bir soru sorarak başlamak istiyorum cevabıma: Kaç tane gerçek şehitlik var, biliyor musunuz? 57. Alay şehitliği yaptılar. Asıl şehitlik, 150 metre sağda, aşağıda, Kesikdere’de. Söyleye söyleye dilimizde tüy bitti. 6-7 sene evvel oraya metal bir levha koydular. Bir de şu var: 57. Alay Şehitliği’ne gidince aracınızı bıraktığınız otopark 57. Alay’ın şehitliğinin solunda. Onun altında da tuvaletler var. Orası da 25 Nisan’da düşmanı ilk karşılayan kahraman 27. Alay’ın konuşlanıp şehit verdiği yer. Üst kademedeki yöneticiler iyi niyetli olabilir, ancak bu örneklerde de gördüğü- yormuş. Elbette. Bölgede çıkan kemiklerin büyük bölümü Osmanlı askerlerine aittir. Lozan’da bir madde gereğince İtilaf devletleri kendi ölen askerleri için gelmiş, kemiklerini toplayıp şehitlik yapmışlardır. Onların mezarlarının hepsi gerçektir. 1919-26 arasında ölülerini bugünkü mezarlarında topladılar. O dönemde bize de teklif ettiler, sizin ölülerinizi de toplayalım diye. Biz toplarız dedik ama ilgilenen olmadı. O zamandan beri de yapamadık! Evet, yapamadık. Bir istisna var sadece: Nuri Yamut Anıtı. Nuri Paşa Cumhuriyet’ten sonra Gelibolu 2. Kolordu komutanıyken köylülerin o dönemde topraktan sürekli kemiklerin çıktığı, tarlalarını işleyemedikleri yönünde ciddi şikâyetleri olur. Muhtelif hatıratlarda da bunun örnekleriyle karşılaşırız zaten. Bu şikâyetlerden sonra Nuri Yamut Paşa kendine ÖZEL SAYI 2 ÖZEL SAYI 2 52 Bir gece internet sitesi üzerinden bir mesaj aldım. Diyarbakır’dan Antalya’ya gelmiş bir ailenin üyesi. Anneannesinin babası, anneannesi henüz anne karnındayken şehit olmuş, onlar da merak ediyorlar. Bana nerede şehit düştüğünü sordular. Araştırdım, kayıtlara baktım. Çanakkale’de şehit olmamış, oradan Kafkas Cephesi’ne gitmiş. Orada yaralanmış, Sivas askerî hastanesinde vefat etmiş. Hemen bir mesajla bu bilgiyi ilettim. Gece 01,30’da telefon geldi. Bana ulaşan torunu dedi ki: “Şimdi biz dayımların evinde toplandık. Anneannem diyor ki: ‘O çocuktan Allah razı olsun, en azından artık ne yöne dönüp dua edeceğimi biliyorum’”. Bu sadece bir örnek. Birileri yumuşak koltuklarında, devletin verdiği kartvizit ve maaşla hamasi nutuklar atmasın. Kimse bana 21 yaşında şehit olan İbrahim Naci’den, Gazi Seyit Onbaşı’dan daha fazla bedel ödediğini söylemesin! Sessizce bu dünyadan göçüp giden bu kahramanların unutulmaması için ölünceye kadar mücadelemi sürdüreceğim. Çanakkale’yi bir rant kapısı gören, şehit ve gaziler üzerinden nüfuz sağlamaya çalışanları Allah’a havale ediyorum. Her yazımın ve sohbetimin sonunda şunu söylerim: “Bugün aldığımız her nefesin, birilerinin verdiği son nefes sayesinde olduğu şuuruyla yaşayalım.” Ahde vefasızlık imansızlıktır. Mekânları cennet olsun. di. Yine aynı şekilde bir asker çantası var koleksiyonumda. Sabri Amca’nın amacı onu bana getirmek değildi, içinde malzeme vardı. Onun İngiliz asker çantası olduğunu söyledim. “Hayır” dedi, “ben küçükken çobanlık yapardım, annem buna azık koyardı.” İşte böyle gelmiş bugünlere… DERİN TARİH Siz bunu nereden aldınız? Büyükanafartalar köyünden bir Sabri Amcamız vardı, nur içinde yatsın. Epeyce malzemeyi bana hediye etti. Nev-i şahsına münhasır biriydi. “Oğlan” dedi, “bende bir susam fıçısı var.” Amca dedim, bu susam fıçısı değil, barut fıçısı. Yok dedi, bu susam fıçısı. Çünkü o kendini bildiğinden beri ailesi onu susam fıçısı olarak kullanmış ve iyi ki de kullanmış! Çünkü ancak bu şekilde bana intikal edebil- kanlığı’nın sitesine girdiğinizde orada kısa bir biyografisini bulabilirsiniz. 1961’de vefat ediyor. Bundan sonrasını Yavuz Donat anlatıyor. Demokrat Parti’den milletvekili olan 71 yaşındaki Nuri Yamut Paşa’yı, 27 Mayıs’tan sonra bir astsubay ile birkaç asker, Ankara Bahçelievler semtindeki evinden yaka paça, kan revan içerisinde Yassıada’ya götürüyorlar. Birkaç ay sonra da ailesine tabut içinde cenazesini gönderiyorlar. Unutulmasın ki, Nuri Yamut Paşa Balkan Savaşı, 1. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı’na katılmış, birçok madalya ve nişan sahibi bir gazidir. Çanakkale’de şehitlerin kemiklerini toplayıp onları huzura kavuşturan Nuri Yamut Paşa’nın hesabını soran oldu mu? Son olarak günümüz Türkiye’sin- de Çanakkale’ye bakışı nasıl değer- » Kaşıklar, çatallar, düğmeler 100 yıl önce yaşanan savaşın insani boyutunu hissetmemizi sağlıyor. şan halde bu dünyadan göçüp giden gazilerimiz için özür dilesin. Zulmettiklerine de iade-i itibar açıklaması yapsın. Çok seviyorlar ya hani iade-i itibar yapmayı. Nazım Hikmet’ten özür diliyorlar. Çıkın Nuri Yamut’tan da özür dileyin. Ailesinden bugün bile kimse konuşmuyor. Çıkın Çanakkale gazilerinden, şehitlerinden ve perişan ailelerinden de özür dileyin...
© Copyright 2024 Paperzz