Rapor No: 193, Kasım 2014 Report No: 193, November 2014 ULUSLARARASI TOPLUMDA JAPONYA VE TÜRKİYE: İŞBİRLİĞİ VE POTANSİYEL JAPAN AND TURKEY IN ThE INTERNATIONAL COMMUNITY: COOPERATION AND POTENTIAL JAPONYA BÜYÜKELÇİLİĞİ ORTADOĞU STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ CENTER FOR MIDDLE EASTERN STRATEGIC STUDIES 中東戦略研究センタ- Japonya ve Türkiye Arasındaki Diplomatik İlişkilerin 90. Yıldönümü Etkinlikleri Commemorating the 90th Anniversary of the Turkey-Japan Diplomatic Relations Japonya – Türkiye Ortak Sempozyumu: “Japonya ve Türkiye – Nereden Geldik, Nereye Gidiyoruz?” Joint Symposium “Japan and Turkey: Where Did We Come From? Where Are We Going?” DİPLOMATİK SEMİNER/DiPLOMATiC SEMiNAR ULUSLARARASI TOPLUMDA JAPONYA VE TÜRKİYE: İŞBİRLİĞİ VE POTANSİYEL ORSAM Rapor No: 193 Kasım 2014 ISBN: 978-605-4615-93-3 Ankara - TÜRKİYE ORSAM © 2014 Bu raporun içeriğinin telif hakları ORSAM’a ait olup, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca kaynak gösterilerek kısmen yapılacak makul alıntılar ve yararlanma dışında, hiçbir şekilde önceden izin alınmaksızın kullanılamaz, yeniden yayımlanamaz. Bu raporda yer alan değerlendirmeler yazarına aittir; ORSAM’ın kurumsal görüşünü yansıtmamaktadır. Hazırlayanlar: Bahadır Pehlivantürk, TOBB ETÜ Abdülkerim Cidal, TOBB ETÜ İçindekiler Takdim.................................................................................................................................................................5 1. Giriş...............................................................................................................................................................7 2. Türk-Japon İlişkilerine Genel Bakış 2.1. İkili İlişkilerin Kısa Tarihi...............................................................................................................10 2.2. Güncel Siyasi İlişkilerin Analizi....................................................................................................13 2.3. Ekonomik İlişkiler............................................................................................................................14 2.4. Eğitim ve Kültürel İlişkiler.............................................................................................................17 3. Açılış Konuşmaları 3.1. Yutaka Yokoi Japonya Büyükelçisi..............................................................................................19 3.2. Numan Kurtulmuş Başbakan Yardımcısı..................................................................................21 4. Davetli Konuşmacılar 4.1. [B.E.] Prof. Shinichi Kitaoka International University of Japan Rektörü..............................24 4.2. Doç. Dr. Mesut Özcan Diplomasi Akademisi Başkanı............................................................31 5. Panel Sunumları 5.1. Prof. Noboru Yamaguchi Japon Savunma Akademisi..............................................................35 5.2. Prof. Selçuk Çolakoğlu Yıldırım Beyazıt Üniversitesi..............................................................38 5.3. Prof. Masanori Naito Doshisha Üniversitesi..............................................................................40 5.4. Dr. Bahadır Pehlivantürk TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi.....................................43 5.5. Dr. Kohei Imai JSPS, Araştırmacısı.............................................................................................46 6. Siyaset Önerisi: Türk-Japon İlişkilerini Geliştirmek (Kapalı Çalıştayın Sonuçları) 6.1. Kapalı Çalıştayın Sonuçları............................................................................................................48 6.2. Politika Önerisi: Muhtemel İşbirliği Alanları ve Yöntem.........................................................50 ORSAM Rapor No: 193, Kasım 2014 3 TAKDİM Türkiye ve Japonya arasındaki diplomatik ilişkilerin 90.Yıldönümü münasebeti ile ORSAM, Japon Büyükelçiliği ve SAM işbirliğinde “Japonya ve Türkiye: Nereden geldik, nereye gidiyoruz?” başlıklı bir ortak sempozyum düzenlemiştir. 22-23 Eylül 2014 tarihinde Ankara’da gerçekleştirilen sempozyuma basın, diplomasi çevreleri, kamu kuruluşları ve araştırma kuruluşlarından katılımlar olmuştur. Konuşmacılar hem Türkiye hem Japonya’dan olup, ikili ilişkiler, küresel işbirliği, bölgesel politikalar ve iki ülke arasındaki kültürel etkileşimler üzerine bilgilendirici ve aydınlatıcı sunumlar yapmışlardır. Bu ORSAM raporu, iki gün süresince devam eden tartışmalar ve eldeki kaynaklardan yola çıkarak, Türkiye-Japonya ilişkilerini tarihsel içerik ve de güncel dinamikler ışığında analiz etmektedir. Ümit ederiz ki, bu sempozyum iki ülkenin dış ilişkilerinde yeni bir seviyede ortaklık ve aktivizm için bir mihenk taşı olur ve bu ilişkilerin evrimini anlamaya çalışanlara katkı sağlar. Her iki ülkenin de dünyada büyük bir potansiyeli vardır ve yüzleştikleri küresel ve bölgesel sorunlara karşı ikili işbirliğinden çok yarar sağlayacakları aşikârdır. İnanıyoruz ki, bu iki demokratik ülkenin birbirleriyle ilişkilerini kuvvetlendirmelerinden dünya da çok fayda görecektir. Doç. Dr. Şaban Kardaş ORSAM Başkanı ORSAM Rapor No: 193, Kasım 2014 5 ORSAM Rapor No: 193, Kasım 2014 Hazırlayanlar: Bahadır Pehlivantürk, TOBB ETÜ Abdülkerim Cidal, TOBB ETÜ ORSAM ORSAM o r ta d o ğ u s t r at e j i k a r a ş t ı r m a l a r m e r k e z i 1. GİRİŞ 21.Yüzyılın ilk yılları dünya sisteminde çeşitli yapısal değişimlere tanık oluğumuz önemli bir dönemdir. Bu değişimlerin en önde gelenlerinden birisi dünyanın güç merkezinin yavaş yavaş Doğu Asya’ya kaymasıdır. Her ne kadar bu durum şimdilik kendini ekonomik yönleri ile ortaya koyuyorsa da, siyasi etkinlik kapasitesi ve güç dengesinin de Batı’dan Doğu’ya doğru kaymakta olduğunun işaretleri de gözlemlenebilmektedir. Bir diğer değişim de küresel yönetişim sistemlerinin kuvvetlenmesi ve kural-bazlı bir uluslararası sistemin sakin bir hızla gelişmekte olmasıdır. Uluslararası kurumların sayısı her gün artmaktadır ve bunlar gittikçe daha etkin hale gelmektedir. Bunların arasında özellikle bölgesel kurumlar daha fazla etkinlik kazanırken, küresel kurumlar da derinleşmektedir. Her ne kadar bu gelişmeler geleneksel büyük güçlerin, özellikle ABD’nin, göreceli zayıflamasına atfediliyorsa da, bunu aynı zamanda insanlığın tarihindeki yeni bir doğal aşama olarak okumak da mümkündür. Değişim Türkiye ve Japonya’nın dış politikalarında da gözlemlenmektedir. Dünya sistemindeki değişikliklere bağlı olarak, her iki ülkenin de dış politikalarında daha aktif olma ihtiyacı duyduklarını görüyoruz. Göreceli olarak gerileyen büyük güçler ile olan ilişkiler daha karmaşık bir hal aldıkça, bölgeselcilik derinleştikçe, yeni teknolojilerin yarattığı gerçek küreselleşme sonucu yerel problemlerin küresel yankılara yol açması ile, ve küresel problemlerin yine küresel koordineli mücadeleyi gerektirdiğini devletlerin fark etmeye başlaması ile, eskiden dünya sisteminin arka sıralarında oturan ülkeler kendilerini aktif dünya politikasının ön sahnesine itilir halde bulmaya başlamışlardır. Burada önemli olan bu ülkelerin bu öncül rolü isteyip istemedikleri veya onları daha aktif olmaya itenin dünya sistemindeki değişiklik olup olmadığı soruları değildir. Burada şüphe götürmeyen şudur ki, küresel yönetişimin güçlenmesi ve hem bölgesel hem küresel kurumların gelişmesi bu ülkelerin elini kuvvetlendirmektedir. Şüphesiz Türkiye ve Japonya bu ülkelerdendirler, ve dış politikalarında son yıllarda yaşanan aktivizm dünya çapında ilgi çekmektedir. Her iki ülke de sivil demokrasidir ve İkinci Dünya Savaşının sonundan itibaren küresel yönetişim yapıları içinde yer almışlardır. Bu sempozyumun düzenleyicileri, bu iki ülkenin aralarındaki ilişkileri kuvvetlendirmesini sadece küresel değil kendi bölgelerinde de daha aktif olmaları için önemli bulmaktadırlar. Bu sempozyumun amacı ikili ilişkilerin daha da geliştirilmesine destek verecek ve cesaretlendirecek yolları aramaktır. ORSAM Rapor No: 193, Kasım 2014 7 ORSAM ORSAM / JAPONYA BÜYÜKELÇİLİĞİ Bu rapor şu şekilde düzenlenmiştir. Başlangıç olarak Türk-Japon ilişkilerinin bir özeti sunulmaktadır. Bu kısım konu hakkında bilgisi kısıtlı olanların faydalanabileceği giriş düzeyindeki bilgileri sunma amacı taşımakta, ikili ilişkilerde öne çıkan bazı olaylara değinmekte, ve niçin iki ülkenin bazı zamanlar birbirine yaklaşma ihtiyacı duyduğu konusu üzerinde durmaktadır. Sonra veriler ve tablolar kullanılarak diplomatik, ekonomik ve kültürel ilişkilerden örnekler verilmektedir. Bunlar ilişkilerin farklı yönleri hakkında genel bir fikre sahip olmak isteyenlerin kullanabileceği referanslardır. Bu kısmı diplomatik seminerde yapılan açılış, davetli konuşma ve panel konuşmalarını içeren üç bölüm izlemektedir. Açılış konuşmaları Japonya’nın Türkiye Büyükelçisi Yutaka Yokoi ve T.C. Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş tarafından yapılmıştır. Her iki konuşma da ikili ilişkilerin önemli yönleri ve iki ülkenin de yüzleşmesi gereken bölgesel problemlerin üzerinde durmaktadır. Büyükelçi Yutaka Yokoi konuşmasında iki ülke arasındaki karşılıklı anlayışın daha da güçlendirilmesi gerekliliğinin altını çizmekte, ve bu seminerin birbirimizin içinde bulunduğu siyasi çevre hakkındaki karşılıklı anlayışlarımızı güçlendirmesini umut ettiğini söylemektedir. Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş konuşmasında Türkiye ve Japonya arasındaki benzerliklerden bahsetmekte, ve Türkiye’nin bölgesinde karşı karşıya olduğu sorunları vurguladıktan sonra, dünyayı daha barışçıl hale getirebilmek için iki ülkenin daha fazla işbirliği yapması çağrısında bulunmaktadır. Davetli konuşmacılardan Japonya Uluslararası Üniversitesi’nden Prof. Shinichi Kitaoka Japonya’nın dış politikası üzerine bir hızlandırılmış kurs niteliğinde olduğu söylenebilecek bir sunuş yaparak, Tokugawa döneminden başlayıp erken 21. Yüzyıla kadar gelerek Japon güvenlik ve dış politikasının kapsamlı bir resmini çizmektedir. Benzer bir şekilde ikinci davetli konuşmacı Diplomasi Akademisi Başkanı Doç.Dr.Mesut Özcan Soğuk Savaş sonrası 8 ORSAM Rapor No: 193, Kasım 2014 dönemden başlayarak bugüne, yol üzerinde Türk dış politikasının farklı yönlerine değinerek, Türkiye’nin değişen uluslararası sistem içindeki konumunun kapsamlı bir resmini sunmaktadır. Bunları izleyen panel tartışmaları Japon Savunma Akademisinden (Emekli) Prof. Noboru Yamaguchi’nin ABD-Japonya ittifakı üzerine odaklanan konuşması ile başlamıştır. Bu konuşma Yıldırım Beyazıt Üniversitesi’nden Prof. Selçuk Çolakoğlu’nun Türkiye’nin Kuzeydoğu Asya ülkelerine olan politikasını inceleyen sunumu ile devam etmiştir. Bu sunumda Çolakoğlu Türkiye ve Kuzeydoğu Asya ilişkilerinin temel karakteristiklerini vurgulamaktadır. Doshisha Üniversitesi’nden Prof. Masanori Naito konuşmasında Türkiye’nin Orta Doğu’da bölgesel istikrar için oynadığı önemli rolü anlatmaktadır. Bunu izleyen konuşmada TOBB Üniversitesinden Yrd.Doç.Dr.Bahadır Pehlivantürk bölge-inşası ve küresel yönetişimde Türk-Japon ortaklığı konusu üzerinde durmaktadır. Son panelist, Japon Bilimi Destekleme Kurumu (JSPS) araştırmacısı Dr. Kohei Imai konuşmasında Türkiye ve Japonya arasında diplomatik işbirliği fırsatlarından bahsetmiş ve insani diplomasi konusuna iki ülkenin gösterdiği ilgiyi vurgulamıştır. Konuşmaların sunumundan sonra rapor Türk-Japon ilişkilerinin geliştirilmesine yönelik bir Politika Önerisi ile sona ermektedir. Bu kısım diplomatik seminerden sonra öğleden sonra yapılan, her iki taraftan uzmanların bir araya gelerek küresel yönetişim, iki ülkenin güvenlik çevresi, dünya sistemindeki değişim, ve ikili ilişkiler üzerine tartıştığı kapalı çalıştayda ortaya konulan fikirlerin kısa tanımı ve özetini de kapsamaktadır. Bu kısımda, yapılan çeşitli tartışmalar özetlendikten sonra, iki ülke arasındaki işbirliğini daha da öteye götürebilecek olası yolların analizi yapılmış, ve dokuz önemli konu belirlenmiştir. Bunun ardından altı farklı Çalışma Grubunun kurulması önerilmektedir. Bu çalışma gruplarının amacı tanımlanmış ORSAM ULUSLARARASI TOPLUMDA JAPONYA VE TÜRKİYE: İŞBİRLİĞİ VE POTANSİYEL konular üzerinde odaklanmak, ve bu konular ile baş edebilecek daha derin bir Türk-Japon ortaklığının nasıl oluşturulabileceği ve ilişkilerin nasıl güçlendirilebileceği üzerinde çalışma yapmaktır. Bu çalışma gruplarının oluşturulmasında başlıca amaç, milli sınırların ötesine geçerek Türkiye ve Japonya’yı birbirine bağlayan bir kanat liderleri grubu (epistemic communities) yaratmaktır. Üyeleri hükümet, iş dünyası, akademi ve STK’lardan oluşacak bu çalışma gruplarının iki ülke arasında yeni iletişim kanalları yaratması, ve ortak bölgesel ve küresel sorunlarla baş etmede sinerji yaratması ümit edilmektedir. ORSAM Rapor No: 193, Kasım 2014 9 ORSAM ORSAM / JAPONYA BÜYÜKELÇİLİĞİ 2. TÜRK-JAPON İLİŞKİLERİNE GENEL BİR BAKIŞ 2.1. İkili İlişkilerin Kısa Tarihi Japonya-Türkiye bağları uzun bir geçmişe dayanmaktadır. İki ülke arasındaki ilişkilerin iyi doğası tarihe ve karşılıklı yardımlaşmaya dayanmaktadır. Genel olarak, her ne kadar daha önce Japonya’dan Türkiye’ye bazı ziyaretler olmuşsa da, 19. yüzyılın sonunda Japonya kıyılarında batan Ertuğrul Firkateyni’nin yarattığı bağlar resmi ilişkilerin başlangıcı olarak kabul edilmektedir. 1890 yılında, Ertuğrul adlı Osmanlı Fırkateyni Japonya ziyaretinden eve dönüş yolundayken batmış ve beş yüzden fazla denizci hayatını kaybetmiş, altmış dokuz denizci kurtulmuştur. Gaziler Japon vatandaşlar tarafından kurtarılmış ve Japon donanması tarafından eve kadar güvenli bir şekilde kendilerine refakat edilmiştir. Ertuğrul trajedisi iki ülke liderleri tarafından sürekli anılan ve önem atfedilen bir olay olup coğrafi olarak birbirinden uzak bu iki ülke arasındaki dostluğun temeli olarak kabul edilmektedir. Ertuğrul firkateyninin Japonya’ya yaptığı gezi ve ardından gelen felaketle başlayan dostane ilişkiler 2010 yılında 120. yıldönümüne erişmiştir. Türkiye ve Japonya arasındaki dostluğun 120. Yılını anma amacı ile, 2010 yılı “Türkiye’de Japonya yılı” olarak belirlenmiş ve yıl boyunca tüm Türkiye’de 186 farklı etkinlik yapılmıştır. İlişkileri başlatmak için yapılan bu ilk girişimin amacı Batı üstünlüğü altındaki dünyada diğer ülkenin modernizasyon ve dünya siyasi 10 ORSAM Rapor No: 193, Kasım 2014 hakkındaki tecrübelerinden yararlanma arzusu olmuştur. Modern Türkiye Cumhuriyeti ile diplomatik ilişkiler Birinci dünya Savaşı’ndan sonra Müşavir Shiro Hanaoka’nın Türkiye’de Japonya elçiliğini açma hazırlıklarını başlatmak için maslahatgüzar olarak atanmasıyla başlamıştır. Yukichi Obata da ilk büyükelçi olarak İstanbul’a 17 Kasım 1925’te varmıştır.1 Diğer yandan Türkiye’nin Tokyo’da büyükelçilik açması ise 1952 yılını beklemek zorunda kalmıştır. Ancak bundan kısa bir süre sonra Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve 1958’de Başbakan Adnan Menderes Japonya’ya ilk üst düzey ziyaretlerde bulunmuşlar, ve ilişkiler daha fazla karşılıklı ziyaretler ve imzalanan anlaşmalarla devam etmiştir. İki ülke de Soğuk Savaş boyunca Özgür Dünyaya bağlanmış, ve bunun sonucu olarak benzer politik kültürler ve normlar geliştirmişlerdir. Japonya ve Türkiye Cumhuriyeti bir yüzyıl boyunca iyi ilişkileri sürdürmüşlerdir. İki ülke arasında yüksek rütbeli kişilerce ziyaretler, ekonomik ve kültürel değişimleri de içeren geniş kapsamlı etkileşimler olmuştur. Bu değişimler Dışişleri Bakanı Shintaro Abe’nin 1983 yılındaki ziyareti ile daha çok artmıştır. O dönemde Türkiye’nin eski Başbakanı ayrıca Japonya ilişkilerinde de tanınan biri olan Turgut Özal ilişkilerin büyümesinde çok önemli bir rol oynamıştır. İkili ilişkiler, Turgut ULUSLARARASI TOPLUMDA JAPONYA VE TÜRKİYE: İŞBİRLİĞİ VE POTANSİYEL Özal’ın başbakanlığı döneminde İran-Irak savaşının füze savaşı aşamasında Japonya vatandaşlarının Türk Hava Yolları uçakları ile Tahran’dan kurtarılmasıyla daha da sağlamlaşmıştır. Deprem felaketlerindeki karşılıklı yardımlar da iki millet arasındaki kardeşlik algısına katkıda bulunmuştur. Mart 2011’deki büyük Japonya depreminden sonra ve aynı yıl Türkiye’nin doğusunda sırasıyla Ekim ve Kasım’da oluşan depremlerden sonra her iki ülke de birbirlerine destekte bulunmuşlardır. Bunlar iki millet arasındaki ilişkileri daha da güçlendirmiştir. 2011 Van depreminden sonraki bir artçı sarsıntıda afet yardım gönüllüsü Atsushi Miyazaki’nin hayatını kaybetmesi, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün İmparator Akihito’ya felaketten sonraki yardımları için Japonya hükümetine ve Japon halkına teşekkürlerini ifade eden bir mektup yazmasına ilham kaynağı olmuştur. ORSAM 2000’li yılların sonlarında, Mart 2009’da Veliaht Prens Naruhito ve Ocak 2010’da Dışişleri Bakanı Katsuya Okada’nın ziyaretleri gibi çok çeşitli üst düzey ziyaretler de olmuştur. Yakın zamanda Başbakan Shinzo Abe’nin aktif dış politikası Türkiye-Japonya ilişkilerinde yeni bir ivmelenme yaratmıştır. Mayıs 2013’te Başbakan Shinzo Abe’nin Türkiye’yi ziyareti vesilesiyle, “Türkiye Cumhuriyeti İle Japonya Arasında Stratejik Ortaklık Kurulmasına İlişkin Ortak Bildiri” imzalanmış ve Ekim 2013’te (Başbakan Abe aynı yıl içerisinde ikinci bir ziyaret daha yapmıştır) “Nükleer enerji, Bilim ve Teknoloji alanlarında Türk ve Japon Hükümetleri Arasında İşbirliği Ortak Bildirisi” iki başbakan tarafından imzalanmıştır. Siyasi ilişkilerin bu imzalardan sonra daha da yoğunlaşması beklenmektedir. Diplomatik İlişkiler Tarih Japonya’nın Türkiye Cumhuriyetini tanıması 1924 Ağustos Japonya’nın Türkiye’de büyükelçilik açması 1925 Mart Türkiye’nin Japonya’da büyükelçilik açması 1925 Temmuz Türkiye’nin Japonya ile ilişkilerini koparması 1945 Ocak Türkiye’nin Japonya ve Almanya’ya savaş ilan etmesi 1945 Şubat Türkiye’nin Japonya’da büyükelçiliğini tekrar açması 1952 Haziran Japonya’nın Türkiye’de büyükelçiliğini tekrar açması 1953 Mayıs Japonya’nın İstanbul’da konsolosluk açması (Başkonsolosluk statüsüne 1972’de çıkarıldı) 1965 Mayıs Japonya’ya üst düzey ziyaretler (2000 yılından beri) 2000 -Dışişleri Bakanı, İsmail Cem (Nisan) -Başbakan Yardımcısı ve Enerji ve Doğal Kaynaklar Bakanı, Mustafa Cumhur Ersümer (Haziran) -Bayındırlık Ve İskan Bakanı, Mehmet Aydin (Ağustos) -Çevre Bakanı, Fevzi Aytekin (Eylül) 2001 -Turizm Bakanı, Mustafa Taşar 2002 -Bayındırlık Ve İskan Bakanı, Abdülkadir Akcan (Mart) -Ulaştırma ve Haberleşme Bakanı, Oktay Vural (Nisan) 2003 -Başbakan Yardımcısı, Ertuğrul Yalçınbayır (Şubat) -Meclis Başkanı, Bülent Arınç (Haziran) -Çevre ve Kültür Bakanı, Erkan Mumcu (Ağustos) -Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı, Abdullah Gül (Aralık) ORSAM Rapor No: 193, Kasım 2014 11 ORSAM ORSAM / JAPONYA BÜYÜKELÇİLİĞİ 2004 -Başbakan, Recep Tayyip Erdoğan 2007 -Bayındırlık Bakanı, Faruk Nafiz Özak 2008 -Cumhurbaşkanı, Abdullah Gül 2009 -Kültür ve Turizm Bakanı, Ertuğrul Günay 2010 -Büyük Millet Meclisi Başkanı, Mehmet Ali Sahin (Ekim) -Devlet Bakanı, Zafer Çağlayan (Kasım) -Ulaştırma ve Haberleşme Bakanı, Binali Yıldırım (Aralık) -Enerji ve Doğal Kaynaklar Bakanı, Taner Yıldız (Aralık) -Başbakan Yardımcısı, Ali Babacan (Aralık) 2011 -Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı, Nihat Ergün (Mayıs) -Ekonomi Bakanı, Zafer Çağlayan (Temmuz) 2012 -Başbakan Yardımcısı, Ali Babacan (Ekim) -Sağlık Bakanı, Recep Akdağ (Ekim) 2013 -Savunma Bakanı, İsmet Yılmaz (Mart) -Çevre ve Şehircilik Bakanı, Erdoğan Bayraktar (Mayıs) Türkiye’ye üst düzey ziyaretler (2000 yılından beri) 2000 2001 -Devlet Bakanı, Ryutaro Hashimoto 2002 -Dışişleri Bakanı Makiko Tanaka (Ocak) -Eğitim, Kültür, Spor, Bilim ve Teknoloji Bakanı, Atsuko Toyama Prens Tomohito of Mikasa (Ekim) 2003 2004 2005 2006 2008 2009 12 -Dışişleri Bakanı, İchita Yamamoto -Prens Tomohito of Mikasa, Prenses Tomohito of Mikasa (Nobuko), Prensesler Akiko and Yohko -Prens Tomohito of Mikasa -Finans Bakanı, Sadakazu Tanigaki (Mayıs) -Prens Tomohito of Mikasa, Prenses Akiko (Eylül) -Başbakan, Junichiro Koizumi -Prenses Akiko -Veliaht Prens Naruhito 2010 -Dışişleri Bakanı, Katsuya Okada (Ocak) -Prens Tomohito of Mikasa (Mayıs) -Prens Tomohito of Mikasa, Prenses Akiko (Temmuz) -Temsilciler Meclisi Başkanı, Takahiro Yokomichi (Temmuz) 2012 -Dışişleri Bakanı, Koichiro Gemba (Ocak) -Dışişleri Bakanı, Koichiro Gemba (Haziran) 2013 -Başbakan, Shinzo Abe (Mayıs) -Başbakan, Shinzo Abe (Ekim) ORSAM Rapor No: 193, Kasım 2014 ORSAM ULUSLARARASI TOPLUMDA JAPONYA VE TÜRKİYE: İŞBİRLİĞİ VE POTANSİYEL Türkiye ve Japonya Arasında Yürürlükte Olan İkili Anlaşmalar İmza Tarihi Ticaret ve Tediye Anlaşmaları Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması Anlaşması 08/02/1955 Çifte Vergilendirmenin Önlenmesi Anlaşması 08/03/1993 Türkiye ile Japonya Arasında Ekonomik İşbirliği Mutabakat Zaptı 19/07/2012 2.2. Güncel Siyasi İlişkilerin Analizi Türk dış politikası karar vericilerinin söylemleri ve vizyonunda Japonya’nın hususi bir yeri vardır. Japonya, Türkiye için hem bir ilham kaynağı hem de potansiyel bir ortak olarak tanımlanır. Yine de ilişkileri somut işbirliğine oturtarak ona vücut vermek her zaman için zor olmuştur. Geçmişte ilişkileri somut işbirliğine oturtmak için yapılan çabaların yeteri kadar güçlü olmadığı iddia edilebilir. Ancak, 21. yüzyılın başları dünyanın güç yapısında yeni değişiklerin yaşandığı bir dönüşüm zamanıdır. Bu dönüşüm ile birlikte daha liberal bir dünya sistemi oluşmakta, ve uluslararası örgütler ve rejimlerde artış görülmektedir. Bu sivil demokratik ülkelerin elini güçlendirmektedir. Bu dönemler Türkiye ve Japonya’nın yenilenmiş bir aktivizm ile daha fazla çok-yönlü ve çok-boyutlu dış politikaları uygulamaya başlamaları ile aynı zamana denk gelmektedir. Bu iki ülkenin birbirlerine karşılıklı olarak olumlu kimlikler atfetmekte olmaları onların yeni ortaklık alanları keşfetmelerine yardımcı olmuştur. Her iki ülke de aynı Batılı demokratik değerleri paylaşmaktadır ve benzer politik sistemlere sahiptirler. Ayrıca, içinde bulundukları siyasi-coğrafyalarda da yapısal benzerliklerin olduğu söylenebilir; iki ülke de, politik değerleri az sayıda ülke tarafından paylaşılan bölgelerde yer almaktadırlar. Türkiye ve Japonya ayrıca kıyaslanabilir Batılılaşma ve demokratikleşme tecrübelerine sahiptirler, ve İkinci Dünya Savaşı’nın sonundan beri Batı politik kampında yer almaktadırlar. 12/02/1992 Resmi Gazetede Yayımlanma Tarihi ve Numarası 03/01/1956 21/11/1992, 22110 13/11/1994, 21467 Jenerasyonlar boyunca inşa edilmiş müşterek bir sosyal içerik üzerine kurulu bu ortaklıklar, Türk ve Japon resmi görevlileri arasında “aynı kafa yapısında olma” şeklinde tanımlayabileceğimiz bir durum yaratmıştır. Bu nokta her iki tarafta da diplomatik çevreler tarafından birçok vesile ile dile getirilmiştir. İki ülke de çok taraflı düzenlemeler içerisinde işbirliğini tercih etmektedir ve müşterek olarak karşı karşıya bulundukları birçok küresel sorunla mücadele etmek için uluslararası organizasyonlarda büyük bir işbirliği yapma potansiyeli bulunmaktadır. Her iki taraftan bürokratlar dünya meselelerine karşı benzer değerler ve beklentileri paylaşmaktadırlar, ve görünüşe göre bu durum aralarındaki işbirliğini kolaylaştırmaktadır. Bunun somut örneklerini Birleşmiş Milletler’de görmekteyiz. Örneğin 2009-2010 arasında her iki ülke de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyesi iken birçok Güvenlik Konseyi komisyonu başkanlığını aralarında değiştirerek üstlenmiş, birbirlerinin önerilerini desteklemiş, ve diplomatik işbirliğini sürdürmüşlerdir. Bu durum, 2012’de Afgan polis gücünün eğitimini ortak üstlenmek gibi uluslararası barışı sağlama sorumluluklarında da işbirliğine olanak sağlamıştır.2 Son birkaç yılda, Türkiye ve Japonya gittikçe gelişen bir askeri diyalog sürecine de girmişlerdir. Türkiye ve Japonya’nın stratejik çıkarları deniz güvenliğini artırma konusunda örtüşmektedir. Deniz güvenliğindeki işbirliği, korsanlara karşı operasyonlar ve deniz yollarının güvenliğini içermektedir. Bir süredir her iki ülkeden de birçok geminin korsan saldırılarına uğ- ORSAM Rapor No: 193, Kasım 2014 13 ORSAM ORSAM / JAPONYA BÜYÜKELÇİLİĞİ radığı Aden Körfezi’nde ortak tatbikatlar düzenlenmektedir. Her iki ülke de büyüyen, değişen ve kurumsallaşan dünyada diplomatik ve siyasi işbirliği yapılacak daha birçok alan olduğu konusunda hemfikirdir. Bu raporun sonunda, işbirliği ve ortaklık hakkında çeşitli potansiyel konuların bir listesi ve analizi bulunmaktadır. 2.3. Ekonomik İlişkiler Türk-Japon ekonomik ilişkileri üç boyutta incelenebilir; ticaret, yatırım, ve dış yardım (ODA) Türkiye-Japonya Ticaret İlişkileri Karşılıklı ticaret 4 Milyar Dolar’dan daha az bir seviyededir ve Japonya Türkiye’nin Asya’daki ticaret ortakları arasında Çin, Güney Kore, ve Hindistan’dan sonra 4.sı- radadır. Aynı zamanda ticaret dengesinde Türkiye aleyhine büyük bir açık da bulunmaktadır. Bütün bunlar ticaret ilişkilerinin acil olarak daha çok geliştirilmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bu amaçla Türkiye ve Japonya 2014 yılında bir Serbest Ticaret Anlaşması için görüşmeler başlatmaya karar vermişlerdir. AB Gümrük Birliği üyeliği yüzünden Türkiye üçüncü bir ülke ile bağımsız olarak bir serbest ticaret anlaşması imzalayamamaktadır. Fakat eğer Avrupa Birliği de imzalarsa, Türkiye de üçüncü bir ülke ile serbest ticaret anlaşması imzalayabilir. Avrupa Birliği ve Japonya arasındaki müzakereler 2013 yılında başlamış fakat sonuçsuz kalmıştır. Ankara ve Tokyo da bu yıl bir serbest ticaret anlaşması için müzakerelere başlamış ve bunu AB ile Japonya arasındaki müzakereler ile paralel bir şekilde devam ettirmeyi planlamaktadır.3 TÜRKİYE VE JAPONYA ARASINDAKİ KARŞILIKLI TİCARET VERİLERİ (1000 DOLAR) Yıllar 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2013/ (1-7) 2014/ (1-7) 14 İhracat $ / İhracat İthalat $ / Bin Değişim % Bin İthalat Değişim % Hacim $ / Bin Denge $ / Bin 149.489 124.065 129.980 156.288 190.117 234.227 263.084 246.910 330.462 232.847 272.219 296.413 331.762 409.236 22,8 -17 4,8 20,2 21,6 23,2 12,3 -6,1 33,8 -29,5 16,9 8,9 11,9 23,4 1.620.561 1.307.372 1.465.507 1.927.096 2.684.287 3.109.218 3.216.725 3.703.442 4.026.764 2.781.971 3.297.796 4.263.730 3.601.427 3.453.189 16,3 -19,3 12,1 31,5 39,3 15,8 3,5 15,1 8,7 -30,9 18,5 29,3 -15,5 -4,1 1.770.050 1.431.437 1.595.486 2.083.384 2.874.404 3.343.445 3.479.810 3.950.352 4.357.226 3.014.818 3.570.015 4.560.144 3.933.189 3.862.425 -1.471.072 -1.183.308 -1.335.527 -1.770.808 -2.494.170 -2.874.991 -2.953.641 -3.456.531 -3.696.303 -2.549.124 -3.025.578 -3.967.317 -3.269.666 -3.043.953 252.664 40,8 2.053.783 -4,7 2.306.447 -1.801.118 210.474 -16,7 1.813.762 -11,7 2.024.236 -1.603.288 ORSAM Rapor No: 193, Kasım 2014 ORSAM ULUSLARARASI TOPLUMDA JAPONYA VE TÜRKİYE: İŞBİRLİĞİ VE POTANSİYEL Binler 4.500 4.000 3.500 3.000 2.500 Japonya’dan ithalat 2.000 1.500 Japonya’ya ihracat 1.000 500 20 00 20 01 20 02 20 03 20 04 20 05 20 06 20 07 20 08 20 09 20 10 20 11 20 12 20 201 3 14 (17) 0 Türkiye ve Japonya Arasında Doğrudan Yatırım daha fazla yatırım yapan Japon Uluslararası İşbirliği Bankasıdır (JBIC).4 Ticaret ilişkileri düşük bir düzeyde iken, yatırım fırsatları artmaktadır. Başbakan Abe’nin Ekim ayında Türkiye’yi ikinci ziyareti sırasında, Japon lider İstanbul’da boğazın altından geçen Marmaray tünelinin açılış törenine katılmıştır. Bu iddialı projenin en büyük yabancı yatırımcısı, 4 Milyar Dolarlık planda 1 milyar Dolardan Türkiye’de 191 adet Japonya sermayesine sahip şirket faaliyet göstermektedir. Türkiye’deki Japonya sermayeli şirketlerin faaliyet alanlarına göre dağılımı aşağıdaki tabloda verilmiştir. Japonya sermayeli şirketlerin en çok faaliyet gösterdikleri sektör, 63 adet şirket ile, Toptan ve Perakende Ticaret sektörüdür. Sektör/ Şirket Sayısı Toplam TOPTAN VE PERAKENDE TİCARET İMALAT SANAYİİ GAYRİMENKUL, KİRALAMA VE İŞ FAALİYETLERİ OTELLER VE LOKANTALAR ULAŞTIRMA, HABERLEŞME VE DEPOLAMA HİZMETLERİ İNŞAAT DİĞER TOPLUMSAL, SOSYAL VE KİŞİSEL HİZMET FAALİYETLERİ EĞİTİM HİZMETLERİ MALİ ARACI KURULUŞLARIN FAALİYETLERİ TARIM, AVCILIK VE ORMANCILIK ELEKTRİK, GAZ VE SU MADENCİLİK VE TAŞOCAKÇILIĞI SAĞLIK İŞLERİ VE SOSYAL HİZMETLER Toplam 63 37 23 13 13 11 Kaynak: Ekonomi Bakanlığı 9 5 4 6 3 2 2 191 ORSAM Rapor No: 193, Kasım 2014 15 ORSAM ORSAM / JAPONYA BÜYÜKELÇİLİĞİ UNCTAD verilerine göre, Japonya 122,5 Milyar Dolar ile 2012 yılında doğrudan yatırım yapan dünyada ikinci ülkedir. 2013 yılında Japonya ikinci sıradaki yerini 135,7 Milyar Dolar ile korumuştur. Aşağı- Ödeme Yılı Türkiye’deki Japon Yatırımları (milyon $) 2002-2014/Temmuz daki tablo Japonya’nın Türkiye’ye yaptığı doğrudan yatırım miktarını, tüm dünyaya yaptığı miktarla karşılaştırmalı bir şekilde göstermektedir. Türkiye’ye Gelen Toplam Uluslararası Dış Yatırım 2002-2014/Temmuz Japonya’nın Dünyadaki Yatırımları (milyon $) 2002-2013 2002 63 571 32.281 2003 58 696 28.800 2004 6 1.190 30.951 2005 32 8.535 45.781 2006 1 17.639 50.266 2007 2 19.137 73.549 2008 11 14.748 128.020 2009 3 6.266 74.699 2010 347 6.256 56.263 2011 231 16.136 107.599 2012 106 10.759 122.549 2013 493 10.243 135.749 2014 157 5.927 - Toplam 1.510 118.103 886.507 Kaynak: Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Bu verilere göre Japonya’nın Türkiye’ye yaptığı yatırım, tüm dünyaya yaptığı yatırımın sadece çok küçük bir kısmına denk gelmektedir. Ayrıca Türkiye’ye gelen toplam yatırımda da Japonya’nın payı düşüktür. 2008 dünya ekonomik krizi ve Arap Baharından sonra Japon firmaları Türkiye’ye daha fazla ilgi göstermeye başlamışlardır ve Japon doğrudan yatırımlarının Türkiye’de her alanda artacağı yönünde bir beklenti oluşmuştur. Türkiye Ekonomi Bakanlığı nükleer enerji, yeşil enerji, altyapı, turizm, iletişim ve ziraat sektörlerini Japon şirketlerinin ilgi gösterebileceği sektörler olarak vurgulamaktadır. 16 ORSAM Rapor No: 193, Kasım 2014 Türkiye ve Japonya nükleer güç alanında mihenk taşı olarak nitelendirilebilecek bir anlaşmaya imza atmışlardır. Türkiye’de nükleer santral inşasını öngören bir anlaşma 2013 yılında imzalanmıştır. Yap-işletdevret modelini baz alan projenin anlaşması Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Japon meslektaşı Shinzo Abe tarafından 3 mayıs 2013 günü imzalanmıştır. Bu, Türkiye ile Japonya arasındaki karşılıklı ilişkileri stratejik işbirliğine taşıyacak çok önemli bir adım olarak değerlendirilmektedir. Firmalar 4.800 megavatlık bir nükleer tesisi Karadeniz kıyısındaki Sinop şehrine inşa edeceklerdir. Bu tesis Akkuyu Nükleer Güç Santralinden sonra ülkenin ikinci nükleer santrali olacaktır. Projenin ULUSLARARASI TOPLUMDA JAPONYA VE TÜRKİYE: İŞBİRLİĞİ VE POTANSİYEL büyüklüğü Japon ihracat kredisi kuruluşu olan Japonya İhracat ve Yatırım Sigortası Kurumu (NEXI) ve Fransız kredi sigorta kuruluşu Coface tarafından finanse edilecektir. Firmalar ayrıca Türkiye’nin üçüncü nükleer tesisinin nereye yapılabileceği konusunda da saha analizi yapacaklardır. Sinop santralinin ilk ünitesinin 2023 yılında aktif olması planlanmaktadır ve dördüncü ünitesinin ise 2028 yılında hizmete açılması beklenmektedir. Yine Ekonomi Bakanlığına göre üçüncü ülkelerde iş ortaklığı bir diğer muhtemel işbirliği alanıdır. Japon ve Türk firmaları Türkiye’nin büyük bir pazara sahip olduğu ve Japonya’nın Türk uzmanlığından yararlanabileceği Orta Asya, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da özellikle müteahhitlik sektöründe işbirliği yapmaları önerilmektedir. Japon Resmi Kalkınma Yardımı (ODA) Türkiye, Japon ODA ve kredileri için önemli duraklardan birisi olmuştur. JBIC (Japon Uluslararası İşbirliği Bankası) Türkiye’de enerji santralleri, deprem yardımı, hastaneler, hükümet kurumları için makineler, yollar gibi bir çok projeyi desteklemiştir. 1971’den bugüne JBIC ve diğer Japon hükümet kurumları tarafından 767 milyar yen (9.95 milyar$) toplam kredi sağlanmış, ve bunun 497 milyar yen (6.4 milyar$) kadarı kalkınma kredisi ve 270 milyar yen (3.5 milyar$) kadarı ihracat kredisi olarak sağlanmıştır.5 Türkiye 2008’de Japon ODA desteğinin önemli bir alıcısı olmuş, borç yardımında Hindistan ve Vietnam’dan sonra üçüncü, toplam ODA’da da Irak, Hindistan, Vietnam’dan sonra dördüncü (285.92 milyon$) olmuştur. Japonya tarafından finans edilen en önemli proje Marmaray projesi olmuştur. Bu proje için JICA 111 milyar yen borç vermiştir, ki bu şimdiye kadar verilen en büyük ODA desteğidir. JICA tarafından desteklenen, Ankara İçme Suyu Projesi gibi, başka önemli projeler de bulunmaktadır. Şu anda Türkiye JICA’nın Avrupa’daki projelerinin değer bazında %67.6’sını almaktadır.6 ORSAM Türkiye’nin Japon resmi kalkınma yardımında büyük bir oranını alması Japonya’nın Türkiye’ye verdiği stratejik öneme atfedilebilir. Japon hükümetinin 2011 ODA değerlendirme raporunda Türkiye net bir şekilde diplomatik konular, bölgesel işbirliği, kalkınma, ve bölgesel güvenlik konularında “Ortadoğu’daki potansiyel ortak” olarak tanımlanmıştır. Rapor aynı zamanda Japonya’nın ODA desteğini Türkiye’nin Ortadoğuyla olan ilişkisini, “Güney-Güney işbirliğini kuvvetlendirmek” anlayışı kapsamında kullanma arzusunda olduğunu da belirtmektedir.7 Bütün bunlar gösteriyor ki Türkiye’yi Ortadoğudaki stratejik ortak olarak alma fikri belki son bir kaç yıldır Japonya’da büyümekte olan bir fikirdir. Japonya bu hedefine ulaşmak için ODA’yı kullanmaktadır. Eğer Japonya Türkiye’ye Doğrudan Dış Yardımı (FDI) da desteklerse belki o zaman stratejik ortaklığı daha da derinleştirmek mümkün olabilir. Doğrudan Dış Yatırım (FDI) doğrudan ticaret ile bağlantılı olduğu ve ticarete büyük katkı yaptığı için, Türk-Japon ticari ilişkileri de bundan fayda sağlayabilir. 2.4. Eğitim ve Kültürel İlişkiler Japonya ve Türkiye 100 yıldan fazla bir süredir dostane ilişkiler sürdürmektedirler. 2012 yılında Japonya Dışişleri Bakanlığı tarafından Türkiye’de yapılan bir ankete göre, ankete katılanların %83.2’si Türkiye ve Japonya arasındaki ilişkileri “arkadaşça” ya da “arkadaşçaya yakın” olarak cevaplamışlardır. Mayıs 1998’de, Türk-Japon Vakfı Kültür Merkezi Ankara’da Süleyman Demirel tarafından açılmıştır, Kültür Merkezi, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanına, Prens ve Prenses Tomohito Mikasa’ya ve çok çeşitli kültürel etkinliğe ev sahipliği yapmıştır. Merkez iki ülke arasında sadece kültürel tanıtımlar için değil ayrıca diğer başka alanlarda da etkileşimler için bir üs olmuştur. Japonya’da da Yunus Emre Kültür Merkezi aktif hale gelmiş ve Türk ORSAM Rapor No: 193, Kasım 2014 17 ORSAM ORSAM / JAPONYA BÜYÜKELÇİLİĞİ kültürünün tanıtımını son birkaç yıldır sürdürmektedir. Burada eğitim ve öğretim aktiviteleri ve bilimsel faaliyetlerin yanı sıra kültürel ve sanatsal faaliyetler de düzenlenmektedir. Türkiye’de Japonca eğitimi 1976 yılında Türk-Japon Kadınları Dostluk ve Kültür Derneği İstanbul şubesi tarafından ilk olarak Japonca dil kursu adı altında başlatılmıştır. Üniversite seviyesinde Japonca dersleri ise ciddi bir şekilde 1986 yılında Japon Kültürü ve Dili programının Ankara Üniversitesi Edebiyat Fakültesi bünyesinde kurulmasıyla başlamıştır. Japonca dili eğitimi yıllar boyunca sürekli olarak artmış ve Türkiye’nin birçok üniversitesinde dersler verilmeye başlanmıştır. Eğitim ilişkilerinin önemli bir aşaması olarak, Başbakan Abe’nin ziyareti sırasında iki ülke ortak bir bilim ve teknoloji üniversitesi kurulması kararına varmışlardır. Sinop santralında çalışacak uzmanların yetiştirilmesi burada yapılacaktır. Ancak bu üniversite sadece nükleer mühendislik alanı değil, sosyal bilimlerin de yanı sıra, elektrik ve elektronik mühendisliği, bilişim teknolojisi, uygulamalı fizik, makine mühendisliği, moleküler biyoloji, kimya, matematik, ve astronomi alanlarında da eğitim verecektir. Kültür merkezleri, dil eğitimi ve üniversitelerin yanı sıra turizm de kültür ilişkilerinin önemli bir boyutudur, ve iş dünyasına yönelik bir tarafı da bulunmaktadır. Türkiye’yi ziyaret eden Japon turistlerin sayısı yıldan yıla azalıp çoğalmaktadır. Türkiye Kültür ve Turizm Bakanlığına göre 125.755 Japon turist Türkiye’yi 2006 yılında ziyaret etmiştir ve bu sayı 2010 yılında 195.404’e kadar çıkmıştır. Sonrasında bu sayılar 200.000 ile 175.000 arasında gidip gelmiştir. Ortadoğu bölgesindeki siyasi güvensizlik ortamı ve yüksek uçuş masrafları bu turistik durgunluğun sebepleri olarak gösterilmektedir. Türkiye’den Japonya’ya yönelik turizm ise yeni bir fenomendir ve turist sayısı şimdilik çok düşük bir seviyededir. Japonya’nın toplam yabancı ziyaretçi sayısı 2013 yılında ilk defa 10 milyonun üzerine çıkmıştır. Türkiye ise dünyada altıncı en popüler turistik mekân olarak yılda yaklaşık 40 milyon turist tarafından ziyaret edilmektedir. İki ülke arasındaki karşılıklı turizm potansiyeli henüz gerçekleştirilmeyi beklemektedir. SONNOTLAR 1 Nagaba, Hiroshi, Japonya ve Türkiye Diplomatik İlişkiler Süreci, s 6 2 Bahadir Pehlivanturk, “Turkish-Japanese relations: Turning romanticism into rationality”” International Journal LXVII.1 (2012): 101-117. 3 Çolakoğlu, Selçuk, Japonya Türkiye İlişkilerinini “Altın Yılı”, The Journal of Turkish Weekly, 18 Ekim, 2014 4 Miller, J. Berkshire, Japan’s Strategic Push with Turkey, the diplomat.com, 18 Mart, 2014 5 “Turkiye-Japonya Ticari ve Ekonomik İliskileri,”DEIK, Ankara, 2009. (USD amounts are calculated in January 2012 exchange rate). 6 7 18 “Annual Report”, JICA, Tokyo, 2010. “Toruko Kokubetsu Hyouka”, Gaimusho, (“Ülkelere Özel Değerlendirme: Türkiye”, Japonya Dışişleri Bakanlığı), Tokyo, 18 April 2011. Rapor 1998 ve 2007 arasındaki 10-yıllık bir dönemi kapsamaktadır. ORSAM Rapor No: 193, Kasım 2014 ULUSLARARASI TOPLUMDA JAPONYA VE TÜRKİYE: İŞBİRLİĞİ VE POTANSİYEL ORSAM 3. açılış konuşmaları Yutaka Yokoi Japonya Büyükelçisi Ekselansları Sayın Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (ORSAM) Başkanı Sayın Şaban Kardaş, Japon ve Türk halkları arasındaki bağ ile ilgili çok sayıda teori vardır. Ben yaklaşık bir yıl önce Japonya’nın Türkiye Büyükelçisi olmak için Ankara’ya geldim. Değerli misafirler, “Neden coğrafi mesafemize rağmen birbirimize yakın hissediyoruz?” Hoş geldiniz ve Japonya ile Türkiye arasındaki diplomatik ilişkilerin 90. Yıldönümü anısına düzenlenen “Japonya ve Türkiye-Nereden Geldik, Nereye Gidiyoruz?” başlıklı Türkiye-Japonya Ortak Sempozyumuna katıldığınız için çok teşekkür ederim. Öncelikle, Başbakan Yardımcısı Sayın Numan Kurtulmuş’a programının yoğunluğuna rağmen bu ortak sempozyumunun açılışını yapmayı kabul ettiği için teşekkürlerimi ifade etmek istiyorum. Başbakan Yardımcısı Sayın Numan Kurtulmuş sadece ekonomi değil uluslararası ilişkiler üzerine de olan derin bilgisiyle tanınmaktadır. Bizim ilk sorumuz “Nereden Geldik” sorusudur. “Her iki halk tarafından da doğal bir şekilde paylaşılan bu bağlılık hissinin gerçek kaynağı nedir?” Bu sorular zihnimi meşgul etmekteydi, ve bu sebepten dolayı bunlar hakkında herkesle beraber düşünmek için bir sempozyum düzenleme fikri bende oluştu. Bugünkü Diplomatik Seminerden sonra yarınki kültürel seminer dil benzerliği, kalbimize seslenen müziklerin ortaklığı, estetik duygular, tarih ve arkeoloji konularındaki bağlarımızın kaynaklarını inceleyecektir. Kasım ayının sonunda ise İstanbul’da bir iş dünyası semineri de düzenlenecektir. Tabi ki ilişkilerimiz sadece 90 yıl önce başlamadı. Gelecek yıl, trajik Ertuğrul Fırkateyni kazasının 125. yıldönümü olacaktır. ORSAM Rapor No: 193, Kasım 2014 19 ORSAM ORSAM / JAPONYA BÜYÜKELÇİLİĞİ Ve hatta, bundan çok daha önce, kökenimizin izini belki Orta Asya’ya kadar sürebileceğimizden dolayı, atalarımız birbirleriyle bağlı idiler. Aramızdaki mesafeye rağmen, tarihi bağlar paylaşıyoruz, ve bunlar gittikçe kuvvetleniyor. Özellikle, Başbakan Abe ile Başbakan Erdoğan arasında bir yıl içinde üç zirve toplantısı yapılması ile sembolleşen üst düzey ziyaretler ikili ilişkilere büyük bir ivme kazandırmıştır. Ayrıca, Japon İmparatorluk ailesinden Prenses Akiko bu yılın Nisan ayında en çok sevdiği ülke olan Türkiye’yi ziyaret etmiştir. Bir yıl önce Türkiye’ye geldiğimden beri, gittiğim birçok yerde Türk vatandaşları bana gelip “Siz Japon musunuz? Japonları çok seviyoruz!” diyorlar. Bir diplomat olarak dünyanın birçok yerinde bulundum, fakat başka hiçbir ülkede Japon insanına karşı bu düzeyde bir dostluk ile karşılaşmadım. Ve Japonlar da Türk insanını çok seviyorlar! Ancak, bunu söylediğim için üzgünüm ama, Japon ve Türk insanlarının paylaştığı bu bağlılık duygularına rağmen, birbirimiz hakkındaki anlayışımız kesin bilgiler bazında baktığımızda yeterli değildir. Diplomatik çevrelerimizi ve uluslararası ilişkiler hakkındaki fikirlerimizi paylaşarak, başka bir deyişle, “kendimizi diğerinin yerine koyarak”, umuyorum ki karşılıklı anlayışımızı ve dayanışmamızı daha da güçlendireceğiz. Türkiye, çatışmaların ve siyasi karmaşıklığın uluslararası haber başlıklarını oluşturduğu bir bölge tarafından çevrili. Bu zor diplomatik ortamda, Türkiye’nin kendini yönlendirmesinin ne kadar zor olduğunu tahmin etmek zor değil. Gözlerimizi Japonya’ya çevirdiğimizde, Kuzeydoğu Asya bölgesinin de çeşitli zorluklarla yüzleşmekte olduğunu görürüz. Umut ediyorum ki bugünkü seminer bir birimizin 20 ORSAM Rapor No: 193, Kasım 2014 siyasi ortamı hakkındaki anlayışını artıracaktır. Bugün, her iki ülkeden de önde gelen uzmanları davet ettik. Japonya’dan International University of Japan Rektörü ve Tokyo Üniversitesi Fahri Profesörü, Profesör Shinichi Kitaoka, davetli konuşmacımız olarak aramızda bulunmaktadır. Profesör Kitaoka, Japonya’nın BM eski Büyükelçisi olarak, hem akademisyen hem de üst düzey bir hükümet görevlisi olarak BM ve uluslararası politika hakkında ender bulunan bir tecrübeye sahiptir. Türk tarafından ise, Diplomasi Akademisi Başkanı Doçent Doktor Mesut Özcan, “Değişen Uluslararası Sistemde Türkiye” başlıklı konuşmasını yapmak üzere aramızda bulunmaktadır. Bugün, memnuniyetle, birçok öğrenci ve genç araştırmacının da burada bulunduğunu görüyorum. Aranızdan bazıları gelecekte bir Japon-Türk sempozyumuna açılış konuşmacısı veya panelist olarak katılsa ne kadar müthiş olur değil mi? Japonya ve Türkiye’nin birbirini anlaması için araştırmacılar ve uzmanlar vazgeçilmezdir. Bu sebeple, her iki ülkede ayağı yere basan, somut çalışmalar yapmaya devam eden herkese yürekten minnettarlığımı ifade etmeme ve saygılarımı sunmama izin verin. Son olarak, ORSAM ve onun başkanı Şaban Kardaş’a, ve bu sempozyumun düzenlenmesinde bize yardımcı olan herkese teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Samimiyetle inanıyorum ki bu sempozyum milletlerimiz arasında farklı alanlarda daha başka diyalogların oluşmasını tetikleyecektir. Ve, sizlerle beraber, ikinci soru hakkında düşünmeye devam etmek istiyorum “Nereye Gidiyoruz?” Bugün bize katıldığınız için tekrar teşekkür ederim. ULUSLARARASI TOPLUMDA JAPONYA VE TÜRKİYE: İŞBİRLİĞİ VE POTANSİYEL ORSAM Numan Kurtulmuş Başbakan Yardımcısı Saygı değer Japonya Büyükelçisi, saygı değer misafirler, Japonya’dan buraya teşrif etmiş olan değerli konuklarımız, hanımefendiler, beyefendiler, hepinize hayırlı sabahlar diliyorum. Türk – Japon ilişkilerinin 90. yılı münasebetiyle düzenlenen bu iki günlük sempozyumun ve daha sonra İstanbul’da ticari ilişkileri ele alacak olan sempozyumun başarılı geçmesini, Türk – Japon ilişkilerine yeni ufuklar katmasını temenni ediyorum. Hepinize hayırlı sabahlar diliyorum. Kon’nichiwa (こんにちは). Türkiye ile Japonya arasında fevkalade ciddi tarihi ilişkiler var. Hepimiz gençlik yılarımızda seyrettiğimiz, Tokyo Meselesi gibi Dersu Uzala gibi filmlerle Japon kültürü ile ilgili zihinlerimizde oluşan ilk hatıralara sahip olduk. O filmler aşağı yukarı bizim akranımız olan Türkiye’deki birçok kimse için Japon kültürünün tanıtılması bakımından önemliydi. Bendeniz ayrıca, doktora sonrası çalışmalarımda “Japon İnsan Kaynakları Yönetimi” üzerinde çalıştım. Sonra bu çalışmayı doçentlik tezi olarak kitaplaştırdım. Bu çalışmayı Amerika Birleşik Devletleri’nde yapmıştık, ve her ne kadar Japonca bilmiyorsam da bir çok Japon arkadaşımız oldu. Ve özellikle Japonların insan kaynakları yönetimi, çalışma ekonomisi üzerindeki o eski sistemini, nenko sistemini inceleme fırsatım oldu. Bu da ayrıca Japon kültürü üzerinde, Japonların çalışma ahlakı üzerinde önemli fikirler edinmeme, bilgi sahibi olmama vesile oldu. Japon – Türk ilişkilerinin 90. yılı münasebetiyle bu sempozyumda da ayrıca sizlerle beraber olmaktan, hem Japon arkadaşlarımızla hem de Türkiye’de Japonya – Türkiye ilişkilerine önem veren ve bu konu üzerinde çalışan çoğu genç olan arkadaşlarımızla beraber olmaktan büyük mutluluk duyuyorum. Türkiye ve Japonya, Asya kara kıtasının iki ucunda yer alır. Türkiye Avrupa’ya yakın, Japonya ise Uzakdoğu Asya’nın en ucunda yer alan iki ülkedir. Aradaki mesafeye rağmen Japon ve Türk kültürünün fevkalade önemli bir şekilde birbirine yaklaştığını, benzerlikler taşıdığını biliyoruz. Bu benzerlikler mesela, iki dilin gramer yapısında görülebilir. Ayrıca Japon ve Türk aile yapısında fevkalade ciddi ortaklıklar vardır. Japonlar ve Türkler hem aile değerlerine, hem toplumsal değerlere, hem de tarihine değer veren iki farklı millettirler. Kıtalar arasında çok uzak mesafeler de olmasına rağmen bu ortak özellikler iki milleti birbirine yakınlaştırıyor. Yine ayrıca sistem ve çalışma ahlakı bakımından Japon ve Türk toplumlarının birbirine benzediklerini biliyoruz ve bu benzerlikler de Japonya ve Türkiye’yi birbirine oldukça yakınlaştırıyor. Sempozyumun adından da gördüğümüz gibi; nereden geliyoruz nereye gidiyoruz? Türkiye – Japonya arasında 1924’ten bu yana devam eden 90 yıllık diplomatik bir ilişki var. Bu ilişkilerimiz her alanda artarak devam ediyor. Japonya – Türkiye ilişkileri deyince arada ortak trajik olaylar üzerinden gelişmiş olan bazı hatıralar vardır. 125 yıl önce Ertuğrul Firkateyninin yaşadığı trajedi ve orada Japon halkının şehitlere ve gazilere karşı göstermiş oldukları saygı-sevgi bugün bile bizim de Japon halkına karşı yakın hissetmemizi sağlayan önemli meselelerden birisidir. Ayrıca tarihin ilginç bir tesadüfü, yaklaşık bir asır sonra 1985 yılında İran – Irak Savaşı devam ederken oradaki Japonların ülkelerine taşınması sürecinde de THY ve ORSAM Rapor No: 193, Kasım 2014 21 ORSAM ORSAM / JAPONYA BÜYÜKELÇİLİĞİ Türkiye’nin çok etkin bir şekilde rol aldığını biliyoruz. Bu rol alış dolayısıyla Japon halkının nezdinde de hala Türkiye’ye ilişkin fevkalade sıcak bazı duyguların olduğunu, beslendiğini biliyoruz. Yine birçok başka vesile, ve maalesef çoğu da trajik olan olaylar, Türk – Japon ilişkilerinde sıcak duygular oluşturmaktadır. Bunlardan birisi de Japonya’daki deprem felaketi ve Fukuşima krizinden sonra Türkiye’nin hem acil yardım anlamında hem kurtarma anlamında Japon halkının hemen yanında olan, belki de ilk anda yanında olan ülkelerden biri olmasıdır. Aynı şekilde Sakarya depreminden sonra ve Van depreminden sonra da Japon gönüllülerinin ve Japon Hükümeti’nin Türkiye’nin yaralarını sarmak için ne kadar hızlı bir şekilde hareket ettiğini biliyoruz. Ayrıca Van depremi sırasında insani yardım faaliyetlerinde hayatını kaybeden Japon hanımefendi, Atsushi Miyazaki, Türk halkının hafızalarındadır. İsmi de kendisi de Türkiye’nin insanlarının zihninde bilahare kıyamete kadar yaşayacaktır. Fevkalade sıcak bu tarihi ilişkiler aslında Japonya ve Türkiye’nin siyasi ilişkileri bakımından da önemlidir. Türkiye ve Japonya bu kadar uzak mesafelerde olmasına rağmen stratejik ortaklık anlamında fevkalade iyi ilişkileri hem diploması alanında hem ekonomi alanında geliştiriyorlar. Yeterli midir bu ilişkiler? Bize göre de Japonya’ya göre de henüz yeterli değildir. Ama ilişkilerimiz her iki alanda da, gelişme trendi gösteriyor. Bu tür toplantıların Türkiye’de, Ankara’da, İstanbul’da yapılması yoluyla Türk kamuoyunun, Türk üniversite ve entelektüel çevrelerinin ciddi bir şekilde Japonya – Türkiye yakınlaşmasına odaklanması, ve bu ilişkilerin aynı şekilde Japonya’da da çeşitli sempozyumlarla, toplantılarla artırılması arzumuzdur. Türkiye – Japonya ilişkileri son zamanlarda karşılıklı olarak şu anda Cumhurbaşkanımız olan Sayın Recep Tayyip Erdoğan zamanında, Sayın Başbakan Abe ile birlikte bir yıl gibi kısa süre içerisinde üç kere karşılıklı ziyaret yapması sonucu ivme ka- 22 ORSAM Rapor No: 193, Kasım 2014 zanmıştır. Türkiye’nin Japonya ile ekonomik ilişkileri iki somut projede ortaya çıkmıştır. Bunlardan birisi; Türkiye – Japonya ortak Bilim ve Teknoloji Üniversitesi’nin kurulma çalışması, bir diğeri de Sinop’taki nükleer güç santralinin kurulma çalışmalarıdır. Bu iki önemli ve büyük proje ümit ediyoruz ki Türkiye ile Japonya arasındaki ekonomik ilişkileri daha da ciddi bir şekilde arttıracak ve ileriye götürecektir. Türkiye dünyanın bir ucunda Japonya öteki ucundadır, ama Japonya’nın da stratejik müttefik olarak gördüğü ender ülkelerden birisi Türkiye’dir. Aynı şekilde bizim de Uzakdoğu Asya’da stratejik müttefikimiz olarak gördüğümüz ender ülkelerden birisi de Japonya’dır. Dolayısıyla bu ikili ilişki inşallah önümüzdeki dönemde artarak devam edecektir. Bu tür toplantıların bu ilişkilerin gelişmesi konusunda fevkalade önemli katkıları olacağını ifade etmek istiyorum. Ayrıca değerli kardeşlerim, değerli katılımcılar, Türkiye ile Japonya’nın bir başka ortak özelliği daha var. İnsani yardımlar konusunda her iki ülke de fevkalade hassas. Dünyanın neresinde olursa olsun bir yardım söz konusu olduğu zaman bakıyoruz ki Japonlar hemen insani yardıma koşuyorlar. Aynı şekilde Türkiye de dünyanın neresinde bir yardım faaliyeti olsa, kim Türkiye’den herhangi bir şekilde yardım eli dilese, biz de onların yardımına koşuyor, onların dertlerini, onların sıkıntılarını hafifletmeye çalışıyoruz. Bu vesile ile yine dünya gündemini, ve ona uzak bir yerde olmasına rağmen Japonya’nın da gündemini işgal ettiğini bildiğimiz bir konu hakkında da birkaç temel görüşümüzü paylaşmak isterim. O da IŞİD meselesidir. Biz IŞİD’in bir sebep değil sonuç olduğu kanaatindeyiz. Bölgedeki siyasi istikrarsızlık, özellikle Suriye’de son 3 yıldır devam eden istikrarsızlık ve 3 – 3 buçuk yıldır devam eden devlet terörü, ve yine Suriye’de büyük kitleyi oluşturan Sünnilerin -ister Sünni Araplar olsunlar ister Sünni Kürtler olsun- siyasal süreçlerin bütünüyle dışına itilmiş olması IŞİD’in ortaya çıkmasının sebebidir. Ayrıca geçti- ULUSLARARASI TOPLUMDA JAPONYA VE TÜRKİYE: İŞBİRLİĞİ VE POTANSİYEL ğimiz süreçte maalesef fiilen üçe bölünmüş bir Irak merkezi hükümetinin de yine Irak’taki Sünnilere karşı tarafgir uygulamaları ve tutumları sonucu Irak’taki Sünnilerin de siyasal katılım süreçlerinin dışına itilmiş olması, aslında IŞİD benzeri yapılanmaların ana rahmini oluşturmuştur. Aynen Afganistan’da Taliban’ın arkasından El-Kaide’nin çıkması gibi Suriye’deki ve Irak’taki durum da önce kitlesel olarak bir direniş hareketini oluşturmuş, arkasından onun içerisinden kontrol edilemeyecek birtakım terör unsurlarının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Varsayalım ki, yarın sabah bütün dünyadaki koalisyon ülkeleri karar verdiler ve IŞİD’in işini bitirmeye niyetlendiler. Varsayalım ki yarın bir gün IŞİD ortadan kaldırıldı. Suriye’deki ve Irak’taki siyasi durum düzeltilmediği sürece, IŞİD’i bugün bitirseniz, yarın başka bir örgüt ortaya çıkacaktır. Dolayısıyla biz Türkiye olarak diyoruz ki, güvenlik için bu bölgede kalıcı barışı, adaleti, istikrarı sağlamak, olmazsa olmaz bir koşuldur. Bizim hangi ülkede kimin iş başında olacağıyla ilgili bir görüşümüz yok. Bizim söylediğimiz şey şudur; Suriye’de de Irak’ta da Suriye halkı ve Irak halkı egemen olsun. Sandık ortada olsun. Şeffaf bir demokrasi olsun. Suriye’de de Irak’ta da bütün taraflar, bütün toplum kesimleri siyasal sisteme eşit bir şekilde katılsınlar, kendilerini ifade etsinler. Bu çerçevede inşallah lügatinde çok sayıda barış kelimeleri olan iki millet olarak, Türkiye ve Japonya olarak, Dünya Barışı’na birlikte katkıda bulunacağız. Biliyoruz ki iktisadi kalkınma ne kadar yüksek olursa ORSAM olsun eğer barış yoksa, huzur yoksa, toplumlar arasında güven ve istikrar yoksa, o iktisadi gelişmenin hiçbir kıymeti yoktur. Çünkü insanları esenliğe götüren şey makinalar ya da fabrikalar değildir. İnsanları barışa ve esenliğe götüren şey, siyasi istikrardır. O siyasi istikrarla birlikte toplumlarda oluşan hoşgörüdür ve insanların birbirlerine karşı hoşgörülü bir şekilde davranabilme becerilerine sahip olmalarıdır. Bu çerçevede Japonların çok güzel bir atasözü var. Onu hatırlatarak konuşmamı kapatmak isterim. Japoncada bir atasözü diyor ki “En iyi kılıç kınında duran kılıçtır.” Biz bütün savaşların sona ermesini, bütün kılıçların kınında durmasını istiyoruz. Keşke dünyada kılıçlara hiç yer olmasa. Kılıç yerine kalemlerle, bilgisayarlarla, fikirlerle konuşabilsek. Ama maalesef kılıçlar var. Madem kılıçlar var, bu kılıçların kınına sokulması için gayret sarf etmek de Japon ve Türk Milleti’nin ortak özellikleri olsun. Bu duygularla hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum. 90. yılımızda münasebetlerimizi daha ileriye götürmek için yapılan bu çalışmaların başarılı olmasını temenni ediyorum. Türkiye 2023 hedeflerini ortaya koyuyor. 2023 tarihi yeni Türkiye’nin kuruluşunun tamamlanması olarak hedeflediğimiz bir tarihtir. Japonya da 2020’de Tokyo Olimpiyatları’na hazırlanıyor. Birbirine çok yakın iki tarih. İnşallah 2020 Japonya için yeni Japonya’nın ortaya çıktığı bir tarih olacak ve 2023’te Türkiye için yeni Türkiye’nin ortaya çıktığı bir tarih olacak. Hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum. Hayırlı günler diliyorum. Bu toplantının başarılı olmasını temenni ediyorum. ORSAM Rapor No: 193, Kasım 2014 23 ORSAM ORSAM / JAPONYA BÜYÜKELÇİLİĞİ 4. DAVETLİ KONUŞMACILAR [B.E.] Prof. Shinichi Kitaoka International University of Japan Rektörü Emeritus Prof., Tokyo Üniversitesi Bugün burada Japon dış politikası hakkında konuşma imkânı bulduğum için büyük mutluluk duyuyorum. Aslında bu Türkiye’ye üçüncü ama Ankara’ya ilk gelişim. Ancak Türkiye ile ilgili meselelere aşinayım çünkü sınıfımda Türkiye’den bir öğrencim var ve International University of Japan’de de bir meslektaşım bulunmakta. Ama yine de Türkiye’nin durumu beklentimin çok üzerinde. Dolayısı ile son yıllarda kat ettiğiniz büyük gelişmeden dolayı takdirimi ve saygılarımı dile getirmek istiyorum. En üst düzey liderlerimizin üç defa toplanmış olmasının gösterdiği gibi ilişkilerimizde ciddi ilerlemelerin olduğu bir sırada burada olmaktan büyük mutluluk duyuyorum. Ve yine, Büyükelçi Yokoi’nin de belirttiği gibi ilişkilerimiz çok iyi olmakla birlikte bir dereceye kadar muğlak ve soyut kalmış. Ancak şimdi bu soyut ilişkiyi gerçek ilişkiye çevirmek, ve sadece iktisadi işbirliğini değil, siyasi ilişkiler ve diğer ilişkileri de genişletmenin tam zamanıdır. Bu durumda benim buradaki görevim Başbakan Abe’nin oluşturmakta olduğu Japonya dış güvenlik politikası hakkında konuşmaktır. Umuyorum ki bu, Japonya hakkında yeni 24 ORSAM Rapor No: 193, Kasım 2014 anlayışların oluşmasına ve iki ülke arasında daha iyi ilişkilerin yaratılmasına temel olur. Tarihçi olduğum için, 17.Yüzyıla kadar giden tarihsel arka plan ile başlamama izin verin. Bu dönem Tokugawa rejimi altındaki barış dönemidir. Osmanlı İmparatorluğu ve Tokugawa Japonya’sını karşılaştırmak ilginç olabilir. Tokugawa Japonya’sı Şogunluk tarafından yönetilmekteydi. Onun altında kabaca üç yüz feodal bey bulunmaktaydı. Ama Şogunluğun üzerinde ona otorite veren bir İmparator bulunmaktaydı. Yani ilginç olan şey otorite İmparatorda iken gerçek gücün Şogunlukta olmasıdır. Tokugawa rejimi altındaki siyasetin en ilginç yönü “kapalı kapı” politikasıdır. Yabancı ülkelerle olan ilişkiler Çin ile sadece ticaret, Kore ile ticaret ve sınırlı diplomasi, ve çok küçük bir yerde de Hollanda ile çok fazla sınırlandırılmıştı. Bu resim Nagazaki şehrinin bir haritasıdır ve burada Hollandalıların yaşamasına izin verilen çok küçük bir bölgeyi görebilirsiniz. Bu Japonların Batıya doğru bakabilecekleri çok küçük bir penceredir. Ve yine ULUSLARARASI TOPLUMDA JAPONYA VE TÜRKİYE: İŞBİRLİĞİ VE POTANSİYEL Japonya dış dünyaya, genel anlamıyla, kapalı kalmıştır. Başka ilginç bir özellik Japonya’da iki buçuk yüzyıl boyunca barışın devam etmesidir. Barışın farklı etkileri olmuştur: birincisi ziraat ve ticaretin gelişmesidir. Diğeri ise kendine has Kabuki, Ukiyou, vs. gibi orta sınıf kültürünün gelişmesidir. Bunlar Shakespeare’in oyunları ile karşılaştırılabilir. Ve diğeri, en önemlisi, yüksek okur yazarlık oranıdır; erkek erişkinlerin yüzde otuz veya kırkı ve kadınların yüzde on ila yirmisinin okuyup yazabildiği tahmin edilmektedir. Dünyadaki araştırmacılar bunun modernite-öncesi bütün toplumlardaki en yüksek oran olduğu konusunda hemfikirdirler. Ama barışın bir bedeli de vardır. Askeri teknoloji aşağıya doğru gitmiştir. Japonya’nın 17.Yüzyıldaki askeri teknolojisi 19.yüzyıl ortaları ile yaklaşık aynı düzeydedir ve hatta daha kötüdür. Savaş olmadığı için askeri teknolojiyi geliştirmek gerekmemiştir. Dünyadaki askeri tarihçiler 17.Yüzyıl başındaki dünyada en güçlü milletin, en çok silahın, ve en gelişmiş teknolojinin ve taktiklerin Japonya’da olduğunu söylemektedirler. Ama 19.Yüzyılın ortasında Batılı ülkelerin çok gerisindedir. Japonya’nın önce ABD, sonra onu ORSAM izleyen diğer Batı ülkeler tarafından zorla açılmasının sebebi de budur. Bağımsızlığını koruyabilmek ve Batılı ülkelerinin baskısına karşı koyabilmek için Japonya kendisini değiştirmeye karar vermiştir. Modernleşme çabaları 1868’den itibaren başlamıştır. Bu sınıfların kaldırılmasını da içermektedir. Japonya eskiden dört ayrı sınıfa bölünmüştü: savaşçı sınıf, çiftçiler, zanaatkarlar, ve tüccarlar. Bunların hepsi ortadan kaldırılmış ve tek bir sınıfa toplanmıştır. Bu genelde şaşırtıcı bulunur. Varsa bana söyleyin, bütün sınıfları bir sene içinde ortadan kaldırmış başka bir ülke var mı? Ve 1885’te kabine sistemi de getirilmiş, 1889’da anayasa yazılmıştır. Bu Batı-dışı dünyadaki ikinci en erken anayasadır. Birincisi Türkiye’dir. Japonya açıldığında eşit olmayan anlaşmalar imzalamak zorunda kalmıştır. Japonya’nın gümrük otoritesi kalkmıştır, ve Batılılar dokunulmazlık sayesinde Japon mahkemelerinden muafiyet gibi haklar kazanmışlardır. Dolayısı ile Japonya’da bir Batılı suç işlediği zaman onları yargılama hakkına sahip değildi. Yabancı konsolosluklar tarafından yargılanabiliyorlardı. ORSAM Rapor No: 193, Kasım 2014 25 ORSAM ORSAM / JAPONYA BÜYÜKELÇİLİĞİ Lakin Japonya’nın bağımsızlığını tekrar kazanması ve otonomisini koruması çok zordu, çünkü emperyalizm döneminde bulunuyordu. Kendini savunmak için kendisinin de emperyal bir güç olmasından başka yol yoktu. Bu sebeple 1894-95’te Meiji İmparatorunun anayasayı neşrinin bir resmi. Kore Yarımadasının kontrolü için Çin ile savaşması gerekti ve zaferin bir sonucu olarak Tayvan’ı elde etti. Sonra, 1904-5’te Rusya ile savaşması gerekti onun üzerinde ve çok şaşırtıcı bir zafer elde etti. Bu zaferin haberi Rusya etrafında en çok Finlandiya, Polonya, ve Türkiye gibi ülkelerde yankı buldu. Arkadaşlarımdan duyduğuma göre İstanbul gazeteleri heyecanla Japonya’nın Rusya’ya karşı zaferini haber yapmışlar. Bu zafer, bütün dünyada büyük güçlerin baskısı altındaki insanlara umut ve hayal verdi. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra eski sömürgelerde bağımsızlık mücadelesi veren halkların bir çoğu Japonya’nın bu zaferinden ilham almışlar. Rusya’ya ya karşı zaferin sonucu olarak Japonya Kore’yi işgal etmiştir. Ama söylemek zorundayım ki Japonya hata yapmıştır. Veya başka deyişle Japonya Rus-Japon savaşından sonra adil bir seçim yapamamıştır çünkü diğer ülkeler ile kıyaslandığında hala zayıftır. Japonya ABD, İngiltere, ve Fransa’dan büyük miktarda borç almıştır. Japonya’nın Hindistan bağımsızlık hareketini desteklemeyeceğine dair İngiltere’ye söz vermesinin sebebi budur. Aynı şekilde Japonya Hindiçin’deki bağımsızlık hareketlerini de, Filipinler’deki bağımsızlık hareketini de desteklemeyeceğine söz vermiştir. Yani 26 ORSAM Rapor No: 193, Kasım 2014 Japonya bağımsızlık hareketlerine ilham olurken ülkelerini bağımsızlığa ulaştırmaya çalışan bu halkların yanında yer alamamıştır. Japonya Birinci Dünya Savaşı’ndan da zaferle çıkmıştır. Japonya büyük güçlerin içinde hayatta kalma mücadelesinden sonra ona büyük ülkeler safında bir yer verilmiştir. Ama Japonya’ya eşit olarak davranılmamıştır. Gelişmiş ülkelere olan büyük borçlardan dolayı Japon ekonomisi pek iyi bir durumda değildir. Sonra, 1929 Büyük Buhranı gelmiştir. Bu sefer ABD, İngiltere, Fransa gibi büyük ülkeler gümrük duvarları uygulamaya çalışarak Japonya’nın ihracatını bloklamaya çalışmışlardır. Ve daha sonra Japon liderler, yanlış olarak Japonya’nın kaynak ve pazar bulmak için askeri güçle genişlemesi gerektiğine karar vermişlerdir. Bunun sonucu olarak Japonya çok yanlış bir savaşa girmiş ve Pasifik Savaşı’nda kaybetmiştir. 1945’te iki atom bombasının Hiroşima ve Nagazaki’ye atılması, ve Sovyet Rusya’nın Mançurya’yı işgali ile teslim olunmuştur. Daha sonra cezalandırma devam etmiştir. 1946’da Amerikalılar tarafından yazılan yeni anayasa ile Japon halkının orduya sahip olması yasaklanmıştır. Ama tam bu zamandan itibaren Soğuk Savaş kötü- ULUSLARARASI TOPLUMDA JAPONYA VE TÜRKİYE: İŞBİRLİĞİ VE POTANSİYEL lemeye başlamış ve derinleşmiştir. Sonra, 1950’de, Kore Savaşı patlamıştır. Ben Türkiye’nin Kore Savaşına katılmasının çok önemli olduğuna inanıyorum. Kore Savaşının başlaması ile ABD fikir değiştirmiş, ve Japonya’nın zayıflatılması gereken bir düşman değil geliştirilmesi gereken bir müttefik olduğuna karar vermiştir. Değişim aşamalı olmuştur. Önce 1951’de San Francisco Barış anlaşması sonuçlanmış ve Japonya bağımsızlığına kavuşmuştur. Bundan sonra Japonya yeniden inşaya odaklanmıştır ve yavaşça barış yönünde ilerlemiş ve diğer ülkeler ile ilişkilerini geliştirmiştir. Güneydoğu ve Güney Asya ülkeleri ile 1950’lerde barış yapılmıştır. Bu ülkelere savaş tazminatı verilmiştir ama bu Japon mallarını satın alma karşılığında para transferi şeklinde yapılmıştır. Dolayısı ile Güneydoğu ve Güney Asya ülkelerinin Japonya ile olan bağlarını güçlendirmiştir. Japonya Asya ülkelerinin bir üyesi olarak 1955’teki Bandung Konferansına da katılmıştır. 1965’te Güney Kore ile anlaşma sonuçlandırılmıştır. O sırada Japonya Güney Kore’ye çok fazla para ödemiştir, ki genelde dünyada bu böyle olmamaktadır. Genellikle bir ülke bağımsızlığını kazandığı zaman, sömürgeci güçler tarafından konan borçlar için çok fazla ödeme yapması gerekmektedir. Ama bu durumda Japonya Kore’ye ekonomik yardımda bulunmuştur. Çin ile barış daha güç olmuştur çünkü Soğuk Savaş zamanında ABD Japonya’nın Tayvan ile ilişki kurmasını istemiştir. Bu baskı yüzünden Japonya 1952’de Çin Cumhuriyeti ile anlaşma imzalamıştır. Vietnam Savaşından sonra ve ABD Çin ile barıştıktan sonra Japonya, yavaş bir sürecin sonucunda, 1972’de Çin Halk Cumhuriyeti ile barış anlaşması imzalayabilmiştir. Japon dış politikasının temel merkezi ABD-Japonya Güvenlik Anlaşmasıdır. Orijinal anlaşma 1952’de imzalanmıştı ama bu çok eşitsiz bir anlaşma idi. Örneğin, Japonya’nın ABD’ye üs sağlaması anlaşmada yer almaktadır. ABD bu üsleri kullanarak Japonya’yı savunma hakkına sahiptir. Bu bir zorunluluk değildir. Aynı zamanda, Japonya’da sivil karışıklık veya ORSAM iç savaş olursa ve Japon hükümetinden talep gelirse, o zaman ABD Japon hükümetine isyan ve karışıklıkları bastırmak için yardım edebilir. Bu çok eşitsiz bir anlaşmadır. Bu hem eski düşman devletlerin düşünce yapısını yansıtmaktadır hem de bir süper gücün yenilgiye uğratılmış bir devlete bakışını yansıtmaktadır. 1960’ta bazı revizyonlar yapılmıştır ve biraz daha eşit bir hale getirilmiştir ama bugün bile eşitsizlikler sürmektedir. 1964’ten 1972’ye, bir çok uğraşı ve diplomatik pazarlıklardan sonra Okinawa Japonya’ya geri iade edilmiştir. Okinawa Japon idaresi altına alınmış ve Japonya’nın geri kalanı gibi nükleer silahlardan arınmış bölge olarak ilan edilmiştir. Aynı zamanda önceden konsültasyonu öngören bir madde de güvenlik anlaşmasının 1960’taki revizyonunda önemli bir eleman olarak eklenmiştir. Bu demektir ki ABD Japonya’daki üsleri kullanmak istediği zaman Japonya’nın da sözünü almak zorundadır. Japonya onlara ne yapıp yapamayacaklarını söyleyebilir. Başka bir deyişle aksiyondan önce konsültasyon yapma zorunluluğu gelmiştir. Ama yine de Japonya’da bir çok üs vardır ve bu hala çok eşitsiz bir anlaşmadır. Bir diğer önemli konu da ODA (Resmi Kalkınma Yardımı) politikasıdır. Japonya resmi kalkınma yardımına 1950’lerde henüz OECD ülkesi değilken başlamıştır. Genelde ODA OECD ülkelerinin aktiviteleri arasına girer. Ama Japonya üye olmadan çok önce başlamıştır. Japonya OECD’ye alındıktan sonra önce Güneydoğu Asya ve Güney Asya’ya, sonra diğer bölgelere de genişleyerek 1970’ten sonra Orta Doğu’ya (Mısır’a) yardım sağlamaya başlamıştır. Ve aynı zamanda Çin’e de yüklü yardımlara başlamıştır. Bu bir çeşit savaş tazminatıdır ve Çin ile dostluğun gelişmesi beklentisi ile yapılmıştır. Japon ODA’sının özelliği kredi şeklinde olmasıdır. Japonya kredisinin çoğunluğu altyapı içindir. Örneğini Japonya’nın Güneydoğu Asya’ya verdiği kredi köprü, yol ve liman yapımı için kullanılmıştır. Bunlar Japon şirketlerinin yatırım yapması için önemlidir. Böylece oralarda iş kurma imkânını ORSAM Rapor No: 193, Kasım 2014 27 ORSAM ORSAM / JAPONYA BÜYÜKELÇİLİĞİ elde etmiş, Malezya, Tayland, ve Endonezya gibi ülkelerden ihracat yapmaya başlamışlardır. Bu, sonunda Güneydoğu Asya’yı daha zengin bir hale getirmiştir. 1950’lerde Güneydoğu Asya’daki yaşam standardı kabaca Afrika kadardı. Ama şimdi, siz de görüyorsunuz ki, Güneydoğu Asya çok daha zengindir. Ekonomik gelişmeye bağlı olarak, demokrasi de gelişmektedir. Örneğin yakın zamanda Endonezya’da yine pürüzsüz bir hükümet değişimi yaşanmıştır. Pürüzsüz seçimler, gücün transferi demokratikleşme süreci için önemlidir. Bölgede demokratikleşme devam etmektedir. Japonya’nın ODA’sı sayesinde, ve endüstri ve yatırımın bu ülkelerde artması sayesinde, insanlar daha varlıklı olmuşlar, ve bu da demokrasinin temelini oluşturmuştur. Çok güzel bir verimli döngü Güneydoğu Asya’da devam etmektedir. Şimdiye kadar bir başarı öyküsü anlattık, 1945’ten Soğuk Savaşın sonu 1989’a kadar. Ama tam bu noktada Japonya’nın yeni rol arayışı başlamıştır. Saddam Hüseyin’in Kuveyt’i işgal ettiği Körfez Savaşı ile bir şok gelmiştir. Japonya’nın refahı Orta Doğu bölgesinin stabilitesine çok fazla dayanmaktadır. Ama Japonya para sağlamak dışında bu krizde bir şey yapamamıştır. Japonya Kuveyt’in kurtarılması çabasına çok fazla para; 13 milyar dolar vermiştir. Ama Japonya bölgeye asker gönderememiştir. Kuveyt Hükümeti Amerikan gazetelerinde Kuveyt’e yardım eden ülkelere teşekkür ettiğine dair reklamlar yayınladığında Japonya’nın adına yer vermemiştir. Bu Japonya’da şok etkisi yaratmıştı. Japonya para sağlamanın dışında da bir şeyler yapması gerektiğini anlamış ve rol arayışına başlamıştır. Japonya’nın 1992 yılında barış gücü operasyonlarına katılmasının sebebi budur. Afet yardımlarına da başlamıştır. Japon Öz Savunma Güçleri (ÖSG) de afet yardımı konusunda büyük uzmanlığa sahiptir. Ama sınırları dışına, Filipinler veya Endonezya gibi afetlere açık ülkelere gitmeleri bile mümkün olmamıştır 28 ORSAM Rapor No: 193, Kasım 2014 Ama bu 1992 ile mümkün hale gelmiştir. Bunlar kolay kararlar olmamıştır. Muhalefet partileri bu karara çok fazla karşı çıkmıştır. Hükümet önce muhalefete üstün çıkmış, sonra gerekli kanunları çıkarmıştır. İlk katılım UNTAC (BM Kamboçya Geçici Otoritesi) olmuştur. Sonra Japonya 1999’da Türkiye’de afet yardımına katılmıştır. ÖSG’nin yurt dışına gönderilememesinin sebebi, biraz sonra daha detaylı açıklayacağım üzere, askeri gücü yasaklayan, anayasanın 9.maddesidir. Bu maddeye rağmen Japonya bir çeşit askeri güç oluşturmuştur, ama Japonya’nın sınırlarının ötesine, mesela Ortadoğu’ya veya afet yardım faaliyetlerine gönderilmesine izin verilmemiştir. Ama bu durum 1992 ile birlikte değişmiş ve barış gücüne ve afet yardım aktivitelerine katılım mümkün hale gelmiştir. Bu dönemde Japonya’da ilginç bir tartışma olmuştur; acaba ABD-Japonya Güvenlik Anlaşması hala gerekli midir? Bunun cevabı evettir. Çünkü Kuzey Kore’den tehdit vardır. Kuzey Kore Sovyet Rusya’nın yıkılmasıyla izole kalmış, ve nükleer silah ve füze sistemleri geliştirme çalışmalarını hızlandırmıştır. Dolayısı ile, nükleer ve füze tehditlerine karşı ABD ve Japonya ilişkilerini daha fazla geliştirmeye karar vermişlerdir. Biz buna 1995’te “ABDJaponya Güvenlik Anlaşmasının yeniden tanımlanması diyoruz. BM çerçevesi altında, Japonya ABD ve diğerleri için Hint Okyanusunda yakıt sağlama gibi aktivitelere katılmış, 2004’te Irak’a, savaşmak için değil yeniden inşa için, ÖSG’yi göndermiştir. Yine Japonya, Somali kıyılarında anti-korsanlık faaliyetlerine katılmaktadır. ODA ile ilgili olarak Soğuk Savaştan sonra bir değişiklik daha söz konusudur. Öncelikle Japonya 1990’larda bir numaralı vericidir, ve kapsamı Afrika ülkelerini de içine alacak şekilde genişletilmiştir. 1998’deki İnsan Güvenliği kavramı kapsamında en fazla ihtiyaç duyan, en fakir kişilere para sağlamaktadır. Lakin, 1990lar başlarında başlayan ekonomik durgunluktan dolayı ULUSLARARASI TOPLUMDA JAPONYA VE TÜRKİYE: İŞBİRLİĞİ VE POTANSİYEL ORSAM Türkiye’de afet yardımı Japonya’nın toplam ODA bütçesi daralmaktadır. Bu zor bir durumdur. Vietnam’a, veya Endonezya’ya bazı gemileri ihraç edebilir. Şimdi, Başbakan Abe ne yapmaktadır? Başbakan Abe Japonya’nın güvenlik politikasını değiştirmeye çalışmaktadır. İlk önce savunma ve dış politikalarını daha fazla entegre etmek için Milli Güvenlik Konseyini oluşturmuştur. Aynı zamanda 2013’te müttefikler ile işbirliğini derinleştirmek için özel Sır Koruma Kanunu çıkarmıştır. Eğer sırların sızdırılması olursa, müttefikler ile etkili işbirlikleri kuramayız. Sonra yine 2013 Aralık ayında, benim de başkanlık ettiğim, Milli Güvenlik Konseyi tavsiyesini baz alan bir Milli Güvenlik Stratejisi uygulanmaya başlanmıştır. Burada barışa daha proaktif bir katılımı içeren bir kavramı benimsenmiştir. Hatırlayacağınız gibi, Japonya’nın çabaları 1990’lara kadar ülke sınırları ile sınırlıydı. Uluslararası işbirliğine katılım için sınırların ötesinde daha fazla şey yapmamız lazım. Ana kavram budur. 2014 Nisanında savunma ekipmanının ihracatına izin veren yeni bir prensip uygulanmaya başlanmıştır. Şimdiye kadar Japonya silah ihracatını ciddi bir miktarda yapamamıştır. Ama tehdit altında ülkeler bulunmaktadır. O zaman neden bu ülkelere onları tehdit eden büyük güçlere karşı kendilerini savunmaları için silah ihracatı yapmayalım? Aynı zamanda neden demokrasiyi seven ülkeler ile ortak silah üretimi yapmayalım? Bu sebeplerle Japonya’nın silah politikası değişmiştir, ve bunun büyük bir etkisi olabilir. Örneğin, Japonya Çin’in donanma gücünün genişlemesi ile tehdit altında olan Filipinler’e ve Şimdi, zor noktalardan biri; 9.Maddenin ikinci paragrafı. 9.Maddenin birinci paragrafında sorun yok. Bu paragraf uluslararası sorunların barışçıl çözümünü öngörmektedir. Ama ikinci paragraf Japonya’nın kara, hava, ve deniz gücüne, veya herhangi bir savaş potansiyeline sahip olamayacağı üzerinedir. Ordu olmadan bir ülke kendisini nasıl savunabilir? Bütün egemen devletlerin bir ordu, kendilerini savunabilecekleri minimum bir güce sahip olmaları doğal bir hak değil midir? 1954 yılında 9.Maddenin yeni bir yorumlanması yapılmıştır ama ÖSG hala Japonya’nın sınırları ile kısıtlanmıştır. Soğuk Savaşın en ciddi zamanlarında bile Japonya ABD ile birliktedir, ve Çin de bu dönemlerde Sovyet Rusya’ya karşı bizimledir. Dolayısı ile bu Japon ana adalarını savunmaya yetmiştir. Japonya sınırları içinde ABD, Japonya, Çin, ve Batı bloğuna yeterli destek olmuştur. Ama şimdi zaman değişmiştir ve Japonya barışın korunmasına daha fazla destek sağlamak zorundadır. Dolayısı ile biz anayasayı tekrar yorumladık ki kolektif güvenlik hakkı ve kendini savunma bugünün anayasasında mümkün olabilsin. Bildiğiniz gibi Japonya’da anayasayı değiştirmek çok çok zor, dolayısı ile maddelerin daha esnek bir yorumlaması -çok fazla değilse eğer, yoksa Anayasa Mahkemesi reddedebilir- daha iyi bir çözümdür. Dolayısı ile Japonya’nın anayasanın 9.Maddesine daha fazla esneklik tanımaya imkânı vardır. ORSAM Rapor No: 193, Kasım 2014 29 ORSAM ORSAM / JAPONYA BÜYÜKELÇİLİĞİ Bunun arkasında Çin’in askeri gücü yatmaktadır. Çin askeri bütçesi on yılda dört katlık bir hızla artmıştır. Bu muazzam bir hızdır. Bunun yanı sıra Japonya ve Çin arasında Senkaku adaları meselesi bulunmaktadır. Daha önce kayalıktan ibaret Senkaku adalarına kimsenin ilgisi yoktu. 18 yüzyıl boyunca kimse ilgi göstermedi. Ama Japonya 1895’te bu adaları sınırlarına kattı. Bu tarihten itibaren bazı Japonlar bu adalarda yaşadılar ve hiçbir Çinli Senkaku adalarında yaşamadı. Aynı zamanda 1971 yılına kadar hak da iddia etmedi, ama daha sonra hak iddia etmeye başladılar. Japon Sahil güvenliği Çin gemilerinin topraklarına girmesine engel olmaya çalışmaktadır. Çinliler Japon kara sularına girme faaliyetlerini dramatik bir şekilde artırmış durumdalar. Çinin sert tavrı Güney Çin denizi meselesinde daha net görülmektedir. Güney Çin Denizinde Çin ve Filipinler arasında, Çin ve Vietnam arasında, Çin ve Endonezya arasında bir çok anlaşmazlık bulunmaktadır. Şimdi, artık büyük güç oldukları için, Çinliler Güney Çin Denizinin açık suların çoğunluğunu kapsayan yüzde 90’lık bölümünü talep etmektedirler. Çin’in gelişmesi harika bir şeydir. Ekonomik gelişmeyi memnuniyetle karşılıyoruz çünkü bu iyi müşteri demektir. Aynı zamanda askeri gelişmesi de kaçınılmazdır, bunu durduramayız. Ama biz onların genişleme biçimi üzerine endişe duyuyoruz. Uluslararası hukuku ihlal ederek, onun ötesine geçerek, güçlerine dayanarak genişliyorlar. Japonya anlaşmazlıkların barışçıl yollarla çözümüne kendisini adamıştır. Bu amaçla Başbakan Abe her şeyden önce ABD-Japonya Güvenlik Anlaşmasını kuvvetlendirmeye çalışmaktadır. Aynı zamanda Avusturalya, Hindistan, Güneydoğu Asya, Afrika ve Avrupa ile bağlarını genişletmeye ve derinleştirmeye çalışmaktadır. Türkiye de tabi ki önemli ortakların arasında yer almaktadır. Bu Çin’i çevre- 30 ORSAM Rapor No: 193, Kasım 2014 leme değildir. Bu Çin’i hukuka uyan bir ülke, uluslararası toplumun iyi bir üyesi yapmaya heveslendirmek içindir. Bizim için önemli olan, 20.Yüzyılda iki büyük savaştan sonra, insanların hiçbir zaman anlaşmazlıkların askeri güç yolu ile çözülmemesi gerektiği konusunda anlaşmaya varmalarıdır. Uluslararası sorunlar uluslararası adalet divanı, görüşmeler, veya hakemlik yolu ile çözülmeli, güç kullanılarak çözülmemelidir. Bu noktaya Japonya korkunç savaş tecrübesinin sonucunda varmıştır ve uluslararası hukuka bağlılığını çok ciddiye almaktadır. Şimdi geleceğe doğru bakmaktayız. Bir iktisat tarihçisi, Angus Maddison, 1826’da demiş ki, dünyadaki en büyük ekonomik güç Çin’dir. Çin’i Hindistan izlemektedir. Ama bu tarih Batılı güçlerin dünyaya domine etmeye başladıkları tarihtir. Batılı güçler gelişmiş, sonra dünyaya 19.Yüzyılın ortalarından itibaren domine etmeye başlamışlardır. Ama bu dönem sona ermektedir. Gelecek bu şekilde olmayacaktır. Batılı olmayan ülkelerin yükselişine tanık olacağımızdan hiçbir kuşkum yok. Ama bu 19.yüzyılın tekrarı olmamalıdır. 1826’ya geri dönmüyoruz. İnsan hakları, hukukun üstünlüğü, demokrasi gibi modern değerler 21.Yüzyıldaki uluslararası sistemin temeli olarak içselleştirilmelidirler. Japonya kendisini buna adamıştır. Japonya, geri kalmış dünyadan çıkarak en varlıklı ülkelerin arasına katılmış, gelişmiş ülkeler tarafından defalarca ayrımcılığa uğramış, ama aynı zamanda takdir de edilmiş olmasından dolayı gelişmiş bir ülke olarak farklı yönlerde anısı ve tecrübesi vardır. Dolayısı ile Japonya, bir çok uygarlığın insan hakları, hukukun üstünlüğü, demokrasi gibi değerlerle beraber var olabileceği böyle bir ortak yaşamın kolaylaştırıcısı ve lideri olabilir. 21.Yüzyıldaki hedefimiz budur. Umarım bu hedefi Türk dostlarımızla da paylaşabiliriz. ULUSLARARASI TOPLUMDA JAPONYA VE TÜRKİYE: İŞBİRLİĞİ VE POTANSİYEL ORSAM Doç. Dr. Mesut Özcan Diplomasi Akademisi Başkanı Sayın Büyükelçi, saygı değer katılımcılar, Türk – Japon diplomatik ilişkilerinin 90. yılı münasebetiyle düzenlenen bu sempozyuma katıldığınız için çok teşekkür ediyoruz. Ben sayın Prof.Kitaoka’dan sonra daha kısa bir konuşma yapacağım. Kendisi tarihçi olması hasebiyle arka planı oldukça güçlü ve derin bir sunum yaptılar. Ben ise Türk dış politikası ile ilgili olarak daha dar bir zaman dilimini ele alan 90 sonrasını, özellikle de Soğuk Savaş sonrası dönemde Türk dış politikasındaki gelişmeleri ele alan kısa bir çerçeve sunmaya çalışacağım. Sayın profesör konuşmasında dile getirdiği üzere Japon – Rus Savaşı’nı örnek vererek Rusya’dan gelen tehdidin Japonya için oluşturduğu anlamla ilgili bazı yorumlarda bulunmuştu. 20. yüzyılın başındaki Türk – Rus ilişkilerine baktığımız zaman aslında benzer endişelerin Türkiye için de söz konusu olduğunu görüyoruz. Soğuk Savaş döneminde de özellikle 1945 sonrasında bu faktörün Türk dış politikasını ciddi bir biçimde etkilediğini görüyoruz. Soğuk Savaş sonrasındaki dönemde ise Türkiye’nin güvenlik endişesinin ve bir güvenlik arayışın hala devam ettiğimiştir. Aslında Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle beraber 90’lı yıllar boyunca dünya üzerinde güvenlik açısından bir rahatlama söz konusudur. Fakat ne yazık ki bu Türkiye için çok fazla söz konusu olamamıştır. Bunun çeşitli sebepleri bulunmaktadır. Bunlardan başta geleni de, Türkiye’nin yakın çevresinde ortaya çıkan istikrarsızlıklardır. Özellikle Balkanlar, Ortadoğu ve Kafkasya’da 90’lı yılların hemen başında ortaya çıkan bölgesel istikrarsızlıklar, Soğuk Savaş sona ermiş olmasına rağmen Türk Dış Politikasında güvenlik endişelerinin özellikle 90’lı yıllar boyunca devam etmesine sebep olmuştur. Hepimizin hatırlayacağı üzere, Irak’ın Kuveyt’i işgali ve sonrasında yaşananlar, Balkanlarda Yugoslavya’nın dağılması sırasında ve sonrasında yaşananlar, Kafkasya’da ise hem Azerbaycan – Ermenistan arasındaki çatışmalar hem de Türkiye’nin sınır koşusu Gürcistan’ın yaşadığı sıkıntılar dikkate alındığında Soğuk Savaş sona ermiş olmasına rağmen 90’lı yıllar boyunca Türk dış politikasında güvenlik endişelerinin etkili olmaya devam ettiği görülür. Bu güvenlik endişeleri Türkiye’nin ekonomiyi belirli ölçülerde geri plana itmesine sebep olmuştur. Bu dönemde Türkiye’nin dış politika çevresindeki güvenlik sorunlarına çözüm bulmak için mümkün olduğu ölçüde uluslararası örgütlerin rolünü geliştirmek ve kullanmak şeklinde bir politika izlediğini görüyoruz. Körfez Savaşı sırasında Birleşmiş Milletler’in müdahalesine destek vermek, Balkanlardaki sıkıntıların çözümünde (gerek Bosna’da gerek sonrasında Kosova’da), BM ve NATO gibi uluslararası örgütlerin çözümlerine destek vermek çabalarını görüyoruz. Benzer şekilde Kafkaslarda AGİT bağlamında, daha sonrasında çatışma çözümü bağlamında, yani gerekse ikili yollara başvurduğunu gerekse uluslararası örgütleri devreye sokmaya çalıştığını görüyoruz.Aynı dönemde, Japonya örneğine benzer şekilde, çeşitli yerlerde ortaya çıkan barış koruma misyonlarına Türkiye’nin de artan bir biçimde katkı yaptığını, Balkanlardaki barış koruma misyonlarına, Filistin’deki barış koruma misyonlarına veya sonrasında Afrika’nın başka yerlerinde ortaya çıkan barış koruma misyonlarına Japonya gibi Türkiye’nin de katkılar yaptığını görüyoruz. Türkiye açısından 90lı yıllar boyunca PKK’nın ORSAM Rapor No: 193, Kasım 2014 31 ORSAM ORSAM / JAPONYA BÜYÜKELÇİLİĞİ oluşturduğu güvenlik tehditlerinin de hem dış politikaya hem de iç politikaya çeşitli etkileri olduğunu görüyoruz. Bu manada 90lı yıllara güvenlik endişeleri damga vurmuştur. 1999 sonrasında bir değişim yaşadığını görüyoruz. 1999 yılındaki iki önemli gelişme Türkiye’nin 2000li yıllardan itibaren bugüne kadar izlediği politikayı etkileyecektir. Birincisi Öcalan’ın yakalanması sonrasında güvenlik endişelerinin nispeten azalması ve daha farklı araçların dış politikada kullanılabilir hale gelmesidir. Bir diğeri de Türkiye’nin AB’ye aday ilan edilmesi sonrasında AB gündeminin iç ve dış politikada daha önemli bir unsur haline gelmesidir. 1999 sonrasında güvenlik endişelerinin nispeten azalmasıyla beraber dış politikada biraz daha fazla ekonominin ve diplomasinin ağırlık kazanmaya başladığını görüyoruz. 2000li yıllarda yine Türk dış politikasında dikkat çeken bir başka gelişme de bölgeselleşmedir. Yani Türkiye için yakın çevresiyle daha fazla temas içerisine girme imkânı belirli ölçülerde doğmuştur. İç politikada da AB gündemi ile buna uyumlu adımlar atılmasının da zemini oluşturulmuştur. Peki, 2000li yıllarda kabaca Türk dış politikasında bölgeselleşme diyebileceğimiz alanda ne tür gelişmeler olmuştur? Bunlara kısaca bakacak olursak; birincisi güvenlik endişelerinin nispeten azalmasıyla ilişkili olarak daha fazla yakın çevre ile bir siyasi etkileşimin önünün açıldığını görüyoruz. Burada ne tür bir siyasi etkileşim söz konusudur? Yakın dönemlerde Türkiye üst düzey stratejik işbirliği mekanizmaları kurarak yakın çevresiyle daha fazla etkileşim içerisine girmektedir. Bunun herhangi bir bölgeye matuf olarak yapılmadığını görüyoruz. Ortadoğu’da örnekleri olduğu gibi, Balkanlarda, SSCB coğrafyasında da örnekleri vardır. Buradaki amaç, 90lı yıllarda PKK’nın yakınımızdaki komşu bazı ülkeler tarafından da desteklenmesi dikkate alındığında, mümkün olduğu ölçüde siyasi diyalog mekanizmasıyla bu desteğin önünün kesilmesidir. Bu manada Türkiye’nin güneyde Suriye, Irak gibi ülkelerle, Ürdün, Lübnan gibi ülkelerle bu türden bir me- 32 ORSAM Rapor No: 193, Kasım 2014 kanizmayı kurarken SSCB coğrafyasında Ukrayna ile, Gürcistan ile, Azerbaycan ile Tacikistan ile benzer mekanizmalar kurduğunu görüyoruz. Balkanlara, Batı’ya doğru baktığımız zaman ise Yunanistan ve Bulgaristan gibi ülkelerle de benzer bir mekanizmanın kurulmaya çalışıldığını da görüyoruz. Buradaki amaç bir siyasi diyalog mekanizması kurmak ve bu şekilde karşılıklı soruları ve varsa da bazı işbirliği alanlarını konuşmaktır. Ekonomi ayağında, özellikle 2001 krizinin etkili olduğunu görüyoruz. Çünkü 90lı yıllarda hepimizin hatırladığı üzere Türkiye’de artarda gelen çeşitli ekonomik krizler yaşanmıştı. Bunun sonuncusunu 2001 yılında yaşadık ve ekonominiz yaklaşık %12 oranında küçüldü. 2001 krizinin getirdiği etki ile Türkiye çevresiyle daha fazla etkileşim içerisine girmeye çalışmıştır. Krizden itibaren ihracatı desteklemeye çalışan bir politika izlendiğini görürüz. Bu manada özellikle yakın çevre ile ticaretin geliştirilmesi amaçlı bir politika izlenmiştir. Bununla eş zamanlı olarak ve bunu destekleyen bir şey olarak da Serbest Ticaret Anlaşmalarının imzalanması söz konusu olmuştur. 1996’nın başından itibaren Türkiye Gümrük Birliği üyesi olduğu için Gümrük Birliği üyesi olmayan yakın çevre ülkeleri ile ticareti desteklemek adına Serbest Ticaret Anlaşmaları imzalanmıştır. Bu manada özellikle yakın çevre ile ekonomik ilişkilerin geliştirildiğini görüyoruz. Bazı örneklerle bunu açıklamak mümkün. 2001 yılında ekonomik krizin hemen öncesinde Türkiye’nin ihracatında AB’nin oranı %50 – 53 civarındadır. Sonrasında Türkiye’nin, Ortadoğu’da, Balkanlar’da, Rusya ile diğer yerlerle, yani yakın çevresiyle ticareti geliştirme politikasını izlemesiyle beraber, Avrupa’daki ekonomik krizin de etkisiyle bir dönem AB ile ticaretin oranı %38’e kadar düşmüştür. Yani yaklaşık 15 puanlık bir düşüş söz konusu. Sonrasında, son 1 – 2 yıldır AB ile ticaret oranının yeniden arttığını görüyoruz. Fakat burada vurgulamak istediğim nokta, yakın çevre ile Türkiye’nin ekonomik ilişkilerini geliştirme amaçlı bir politika izlediği ve bunun ULUSLARARASI TOPLUMDA JAPONYA VE TÜRKİYE: İŞBİRLİĞİ VE POTANSİYEL dış politikasına da etki yaptığıdır. Hepimizin bildiği gibi bu konularla ilgili yazılmış önemli makaleler bulunmaktadır. Örneğin Prof. Kemal Kirişçi’nin yazığı “Türk Dış Politikasında Ticaret Devletinin Yükselişi” başlıklı çalışma bunlardan bir tanesidir. Çünkü git gide artan bir şekilde güvenlik endişelerinin dış politikada azaldığı, buna karşılık ekonomik endişelerin, ekonomik unsurların etkisinin arttığı bir dönem söz konusudur. Bu siyasi ve ekonomik ayağı destekleyen üçüncü bir gelişme ise, 2000li yıllar boyunca kültürel alanda bir açılımın söz konusu olmasıdır. Mümkün olduğu ölçüde Türkiye kültürel etkileşimini de artırmaya çalışmıştır. Bölgeselleşmenin yakın çevreyle kültürel manada da gerçekleştiği bir dönem söz konusu olmuştur. Türkiye’nin vizelerin kaldırılması yolu ile toplumlar arası etkileşimin yollarını açmaya çalışırken, bir yandan da yeni araçların kullanıldığını görüyoruz. Yunus Emre Kültür Merkezleri’nin kurulması buna bir örnektir. İngiltere, Almanya, Amerika gibi bazı büyük ülkelerin yaptıklarına benzer şekilde Türkiye de kültürel diplomasiyi dış politikada daha fazla kullanmaya başlamıştır. Japonya, Tokyo’da da Yunus Emre Kültür Merkezi açılarak yine kültürel etkileşimin sağlanmaya çalışıldığını görüyoruz. Bu manada 2000li yıllar boyunca güvenlik endişelerinin nispeten azalması ve bunun sonucu Türkiye’nin bölgeselleşme çabası söz konusudur. Bu bölgeselleşme çabası içerisinde karşılıklı siyasi ve ekonomik işbirliği ve kültürel etkileşim arttırılmaya çalışılmıştır. Fakat bunların yanı sıra 2000li yıllarda dikkatimizi çeken bir diğer gelişme de daha uzak alanlara açılımdır. Özellikle de Latin Amerika ve Uzak Asya. Bu manada Japonya’nın içinde olduğu bölgede de Türkiye’nin diplomatik olarak daha fazla temsil çabasının olduğunu görüyoruz. Daha önceden misyonun olmadığı yerlerde diplomatik misyonların açıldığını görüyoruz. Ticari ilişkilerin arttırılmaya çalışıldığını görüyoruz. O bakımdan bu ORSAM bölgelerin daha önceki döneme kıyasla Türk dış politikasının gündeminde daha fazla yer tutmaya başladığını görüyoruz. Son dönemde Türk dış politikasında dikkat çeken önemli gelişmelerden birisi de uluslararası örgütlerde daha fazla rol alma çabasıdır. BM Güvenlik Konseyi’nde geçici üye olma, çeşitli uluslararası örgütlerde daha fazla temsil imkânı sağlama gibi araçları da kullanarak Türkiye uluslararası platformlarda kendi dış politika önceliklerini daha fazla gündeme getirmeye çalışmıştır. Sayın Kurtulmuş’un da bahsettiği gibi Türk dış politikasında Yunus Emre’nin yanı sıra TİKA veya Yurtdışı Türkler Başkanlığı gibi bazı yeni araçlar da söz konusudur. Türkiye’nin bu manada özellikle uluslararası yardım çabasına daha fazla girmiştir ve bu yönde kapasitesini geliştirmeye çalışmaktadır. Türkiye gerek yakın çevresinde gerek Afrika’da ve diğer uzak alanlarda uluslararası yardımı bir dış politika aracı olarak kullandığını görüyoruz. (Burada sadece devlet kurumları değil aynı zamanda Türkiye kökenli sivil toplum örgütleri de uluslararası yardım faaliyetlerinde bulunmaktadır) Bu açıdan son dönemde Türkiye ile Japonya arasında kullanılan dış politika araçları bakımından da gitgide artan bir benzeşmenin olduğunu söylememiz mümkündür. Bir de son olarak şunu ifade edeyim. Türkiye’nin son dönemlerde kullandığı bir diğer dış politika aracı da uluslararası arabuluculuk ve çatışma çözümleri mekanizmalarıdır. Yine Norveç, Finlandiya gibi bu konularda tecrübe edinmiş ülkelerle de beraber çalışarak bu konulardaki kapasitesini geliştirmeye çalışmaktadır. Fakat konuşmamın başında ifade ettiğim şekilde 90lı yılların başında ortaya çıkan yakın çevremizdeki güvenlik sorunları bugün ne yazık ki tam manasıyla çözülebilmiş değildir. Her ne kadar Balkanlar’daki sorunlar AB’nin ve NATO’nun genişlemesiyle ve onlara üyelik perspektifinin verilmesiyle belirli ölçülerde bir istikrara kavuşturulmuş olsa da, ne yazık ki aynı şeyi Ortadoğu ve Kafkaslar için söyleyemiyoruz. ORSAM Rapor No: 193, Kasım 2014 33 ORSAM ORSAM / JAPONYA BÜYÜKELÇİLİĞİ Özellikle bugün de çok sık konuştuğumuz Ortadoğu’daki güvenlik sorunları Türk dış politikası için bir tehdit oluşturmaya devam etmektedir. Kafkaslarda her ne kadar bugün Ortadoğu’dakine benzer şekilde her gün kanın aktığı bir ortam söz konusu olmasa da, hatırlayacağınız gibi geçtiğimiz ay Ermenistan – Azerbaycan ateşkes hattında yaşanan çeşitli çatışmaların da ortaya koyduğu gibi buradaki donmuş sorunların da henüz çözüme kavuşmadığı ortadadır. Bu bakımdan bir yandan bölgeselleşmede bazı adımlar atılırken aynı zamanda yakın çevremizdeki çatışmaların 34 ORSAM Rapor No: 193, Kasım 2014 da tam manasıyla çözülmediği bir ortamdayız. Bu konuların Türk dış politikasında birer sorun alanı oluşturmaya devam ettiğini görüyoruz. Ben burada konuşmamı bitirirken, Türkiye – Japonya diplomatik ilişkilerinin 90. yılı münasebetiyle buraya gelip bizimle beraber olduğunuz için tekrar hepinize teşekkür etmek istiyorum. Umuyorum ki bugünkü tartışmalar ve paneller çok verimli geçecek, ve hepimiz için oluml ve öğretici sonuçlar oluşturacaktır. Tekrar teşekkür ediyorum. ULUSLARARASI TOPLUMDA JAPONYA VE TÜRKİYE: İŞBİRLİĞİ VE POTANSİYEL ORSAM 5. panel sunumları Prof. Noboru Yamaguchi [Emekli] Japon Savunma Akademisi Bu ülkede ilk kez bulunmaktayım. Bu kadar dosthane insanlarla birlikte olmaktan ve yine bu kadar sıcak bir izleyici kitlesi önünde konuşma yapmaktan çok mutluyum. Benim konuşmam Çin’in yükselişi, ABD’nin Asya Pasifik bölgesinde yeniden dengeleme politikası ve ABD-Japonya savunma ittifakı hakkında olacaktır. Profesör Kitaoka’nın da bahsettiği gibi Japonya’nın 1945’ten sonraki savunma politikası kendine özgü ve çok barışçıldır. Özellikle 1950’lerden sonra Japonya savunma politikası birkaç unsur üzerinden ilerlemiştir. İlk olarak, Japonya savaştan sonra çok büyük bir yıkım yaşadığı için, “önce ekonomi” sloganı politikanın temelini oluşturmuştur. Japonya’nın o dönemlerde orduya harcama yapacak kapasitesi yoktu. İkincisi, güvenliğimizi ABD’nin bölgedeki askeri varlığına dayama kararını almamızdır. Böylece, savunmada ABD’nin taahhüdüne dayanma, kendi kendimi- ze inşa ettiğimiz savunma (miktarı azdır; Türkiye GDP’sinin yüzde ikisinden fazlasını askeri harcamalara verirken, Japonya yüzde birden daha az harcama yapmıştır), ve de daha iyi bir ekonomi asıl amaç olarak devam etmiştir. Soğuk savaş bittikten sonra, yeni bir stratejik çevre ile yüzleşmeye başladık. Benim sorum Çin ve Birleşik Devletler hakkında. Konuya giriş yapmadan önce sizi uyarmam gerekiyor ki ben son derece iyimser ve basit bir askerim. Bu yüzden iki boyutun ötesinde herhangi bir şey göremiyorum. Grafikte görüldüğü gibi soldan sağa, Asya Pasifik bölgesi ve Japonya’ya yakın bölgede Birleşik Devletler taahhüdünün ne kadar güçlü olacağı gösterilmektedir. Yukarıdan aşağıya, Çin’in çevresiyle uyumlu bir ülke olarak yükselip yükselmeyeceği (yukarıda), ya da saldırgan ve otorite bir ülke olarak mı yükseleceği (aşağıda) gösterilmektedir. ORSAM Rapor No: 193, Kasım 2014 35 ORSAM ORSAM / JAPONYA BÜYÜKELÇİLİĞİ İşbirliği / Saldırgan “Büyüme” Sağlam “Dengeleme” / İzolasyonizm Barışçı/İşbirlikçi Çin merkezli Bölgesel Düzen Statüko+ (G2?) Japonya: Kime bağlı? Japonya: ABD’ye bağlı? Çin’in Yükselişi Zayıf/İzolasyoncu ABD Taahhüdü Çin Hegemonyası Japonya: Bağımlı ya da meydan okuyan? ABD Taahhüdü Kuvvetli ABD-Çin Çatışması Japonya: Cephe Hattı? İddialı/Saldırgan Benim ümidim Birleşik Devletlerin bölgeye taahhüdünün devam etmesi ve Çin’in de iyi niyetli bir güç olarak kalmasıdır. Bu benim hayalimdir. Öte yandan, grafiğin diğer tarafında gösterilen senaryoda, Birleşik Devletler taahhüdünün kalkması ve Çin’in çok düşmanca ve saldırgan olarak yükselişi durumu ise tam bir kabustur. ABD taahhüdü olmadan, iyi niyetli bir Çin durumunda ise bu bir çeşit Çin-merkezci (Sinocentrik) bir Doğu Asya anlamına gelmektedir. Sağ altta sunulan senaryo ABD ve Çin’in karşı karşıya gelme durumudur ve bu Japonya’nın cephe hattında olması demektir. Ben gelecekte ne olacağını söylemiyorum, aksine sağ üst taraf bizim amaçlamamız gereken yer olmalıdır. Bölgede ABD taahhüdünü nasıl devam ettireceğimiz bizim için önemli meselelerden biridir, ve daha iyi bir Çin için bu ülkenin izlediği yolu nasıl şekillendirebileceğimiz de bir diğer önemli meseledir. Çin’in askeri harcamaları hızla artmış ve son 20 yılda 18 kat daha fazla olmuştur. Bu çok yüksek bir hızdır. Öte taraftan askeri güçlerin performansı sadece son bir yılda ne kadar çok harcama yaptığına değil son yirmi-otuz yılda yapılan harcamalara bağlıdır. Birikim çok önemlidir. Bu manada 36 ORSAM Rapor No: 193, Kasım 2014 güzel haber şudur ki Japonya’nın son yirmi yıldaki harcamaları neredeyse sabit ve düzenlidir. Biz çok iyi bir birikim yapmış durumdayız. Askeri büyümesini Soğuk Savaş bittikten sonra bile artırmış sadece bir ülke bulunmaktadır. Hangisi olduğunu biliyor musunuz? Benim öğrencilerim çoğunlukla Kuzey Kore ya da Çin diyorlar, fakat asıl cevap Japonya’dır. Çünkü bürokratik eylemsizlikten dolayı, balon ekonomisi döneminin sonlarına kadar askeri harcamaları devam ettirdik ve artışı sürdürdük. Bu yüzden oldukça iyi durumda bir birikimimiz var. Ama bu birikim azalmaya başladı. Bu yüzden tekrar yükselişe geçmemizin tam zamanıdır. Abe yönetimi savunma bütçesini artırma kararı almıştır ve bu iyi bir haberdir. Çoğu Japon da bilmez ki Japonya-ABD güvenlik anlaşmasının çok önemli iki maddesi vardır; madde 5 ve madde 6. Madde 5 en önemlisidir. Japonya’nın savunması için olan maddedir. Bu maddeye göre ABD ve Japonya birlikte Japonya’yı savunacaklardır. Fakat ortada üç durum bulunmaktadır. Birincisi, savunulacak alanın Japonya ULUSLARARASI TOPLUMDA JAPONYA VE TÜRKİYE: İŞBİRLİĞİ VE POTANSİYEL yönetimi altında olması gerekmektedir. Bu bağlamda, Senkaku adaları meselesine bakacak olursak 1972’de Okinawa Japonya’ya geri verilinceye kadar ABD askeri yönetimi altındaydı. Bu yüzden Japonya’nın Senkaku adaları üzerinde idari kontrolü olduğu açıktır. İkinci durum ise ortada bir silahlı saldırının olması gerekliliğidir. Balıkçı teknesinin, sahil güvenlik teknesine bilinçli şekilde çarpması bir silahlı saldırı değildir. Hong Kong’lu eylemcilerin balıkçı teknesinden adaya yüzmesi de silahlı bir saldırı değildir. Dolayısı ile bunlar Japonya hükümetinin başa çıkması gereken şeylerdir. Ve üçüncü olarak, sadece Senkaku adaları değil Japonya’nın herhangi bir bölgesine bir silahlı saldırı var ise, buna karşı ortak harekete geçilmesi gerekliliğidir. Bazen insanlar ABD’nin bazı adaları gerçekten savunmaya hazır olup olmadığı sorusunu soruyorlar. Benim cevabım sorunun yanlış olduğu şeklindedir. Duruma göre değişir. Eğer Japonya kendi toprağını korumak için ayağa kalkmazsa, ABD’nin bizi korumak için ayağa kakmasının hiçbir sebebi yoktur. Burada anahtar ortak eylemdir. ABD’nin Asya’ya olan taahhüdü ile ilgili olarak da, özellikle Dışişleri Bakanı Bayan Clinton’ın 2011’de Foreign Policy dergisinde yazdığı çok güzel bir yazı ile Obama yönetimi bölgeye bağlı kalacağını açıkça ortaya koymuştur. ABD kesin olarak Asya Pasifik bölgesine geri dönmektedir. Ve benim yorumumdur şudur: eğer ABD’nin İran, Irak ve Afganistan dolaylarına konuşlandırdığı askeri güç yapısına bakarsanız neredeyse 200.000 hizmet personelini 10 yıl için konuşlandırmakta olduğunu ORSAM görürsünüz. Eğer orada 200.000 askeriniz varsa, onların rotasyonu için başka kaynakları da kullanmalısınız. Yani hepsi beraber 0.6 milyon insan bu bölgelere adanmış durumdadır. Bu sona ermiştir. 2012’de bu sayı 77.000’e düşmüştür ve geçen yılın sonunda da 53.000 olmuştur. Dolayısıyla, Amerika’nın omuzlarında Ortadoğu’nun yükü şimdi daha hafif bir hal almıştır. Bu ABD’nin Asya Pasifik bölgesinde, illa ağırlıklı olmasa bile, normal bir konuma geri dönebileceği anlamına gelmektedir. Japonya’nın savunma politikası ve ABD’nin stratejisi arasındaki bağ hakkındaki görüşlerimi paylaşarak konuşmama son vereceğim. Amerikan ordusu girişi-engelleme ve bölgeye-hapsetme çerçevesindeki operasyonlara, kaygıyla bakmaktadır. Örneğin ABD, uçak gemilerini de içeren ABD donanma güçleri ikinci adalar halkasının batısında veya Guam ile Okinawa arasında operasyon yaptığı zaman, Çin denizaltılarının ve bombalama uçakları veya gemi-savar füzelerinin Amerikan operasyonlarını etkilemesinden çok endişe duymaktadır. Böyle bir ortamın üstesinden gelebilmek için Japonya’nın Güneydoğu Asya adalarındaki savunma duruşu çok büyük anlam ifade etmektedir. Eğer bizim Güneydoğu Asya’daki adaları savunmada daha iyi bir konumumuz olursa, bu Japon Öz Savunma Gücünün ABD’nin bölgede konuşlanmış olan askeri gücü için bir şemsiyeyerleştirmesi anlamına gelmektedir. Eğer ABD güçleri bölgede daha çok konuşlanırsa, Japonya’nın kendini koruması daha kolay olacaktır, ve bunların ardından gelen güçlerin konuşlanmasını da kolaylaştıracaktır. ORSAM Rapor No: 193, Kasım 2014 37 ORSAM ORSAM / JAPONYA BÜYÜKELÇİLİĞİ Prof. Selçuk Çolakoğlu Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Bu toplantıda meslektaşlarımızla beraber Türkiye’de Asya hakkındaki farkındalığı artırmaya çalışıyoruz. Bundan dolayı ben genel olarak Türkiye’nin Doğu Asya politikalarını analiz etmeye çalışacağım. Özellikle Kuzeydoğu Asya’ya olan politikalarına ağırlık vereceğim çünkü Kuzeydoğu Asya Türkiye’de çok bilinen bir alan değil. Bildiğimiz gibi uluslararası literatüre göre Kuzeydoğu Asya denilince bu Japonya, Çin ve iki Kore devleti, Tayvan ve belki de Rusya ve Birleşik Devletler anlamına gelmektedir. Asya hakkında konuştuğumuzda genellikle Kuzeydoğu Asya’nın yanı sıra ASEAN ülkelerini kapsayan Güneydoğu Asya ve Hindistan ve Pakistanı da içeren Güney Asya ülkelerini kastederiz. Soğuk Savaşın başlangıcından itibaren Türkiye’nin dış politikasına veya Türkiye’nin Asya’ya olan tutumuna bakacak olursak bunu dört döneme bölebiliriz. İlki Soğuk Savaşın erken dönemidir. Bu dönem boyunca Türkiye’nin dış politikasının bir güvenlik boyutu vardı. Dolayısı ile Türkiye Asya’da Batı destekçisi devletlerle komünist devletlere karşı dayanışma politikası yürütmüştür. Bu bağlamda Türkiye Kore savaşına askeri birlik göndermiş ve o zamanlar Güney Kore’yi savunmak için aktif olarak katılımda bulunmuştur. Türkiye, Japonya, Güney Kore, Tayvan’daki milliyetçi Çin hükümeti, Filipinler, Tayland ve Pakistan ile bir dayanışma politikası içerisindeydi. Genel olarak Asya’ya karşı saf bir güvenlik bakışı vardı. Bu yüzden ekonomik ve kültürel etkileşim çok sınırlı kalmıştır. Soğuk Savaşın ikinci dönemi Çin ve Amerikan ilişkilerinin normalleşmeye başlamasıyla birlikte 1970’lerin başında başlamıştır. Bu stratejik dönemeçten 38 ORSAM Rapor No: 193, Kasım 2014 sonra, Türkiye de Çin Halk Cumhuriyeti ile ilişkilerini normalleştirmiş ve Taipei’deki büyükelçiliğini kapatıp Pekin’de açmıştır. Türkiye’nin Asya’ya bakış açısı güvenlik perspektifinden çıkıp ekonomik bir perspektif halini almıştır. Asya kıtası, Japonya ile Güney Kore, Tayvan, Singapur ve Hong Kong’u içeren dört Asya Kaplanı ile başlayan çok başarılı kalkınma örneklerine sahipti. Bu yüzden Türkiye’nin ana odak noktası 1970’ler ve 1980’ler döneminde ekonomi olmuştur. Özellikle Japonya’ya karşı yükselen bir farkındalık ve işbirliği görülmektedir. Üçüncü dönem Soğuk Savaşın bitmesi ve Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla birlikte başlamıştır. Orta Asya ve Kafkasya’da yeni bağımsız olmuş devletlerin, çoğunlukla Türki devletlerin, ortaya çıkışına tanık olduk. Bu sebeple Türkiye dış politika önceliği olarak bu bölgelere daha çok odaklanmıştır. Aynı zamanda Türkiye kendisinin de bulunduğu Batı Asya ile Doğu Asya arasında çağdaş İpek Yolu gibi adlandırılmalarla tanımlanan bir köprü kurmaya çalışmıştır. Ayrıca Türkiye yükselen Çin’e ve diğer Asya ülkelerine daha fazla dikkatini vermiştir. Fakat Türkiye bu dönemdeki ekonomik krizler ve bazı eksiklikler nedeniyle, 1990’larda Asya ülkeleriyle güçlü ekonomik ilişkiler geliştirememiştir. 2000’lerin başında başlayan dördüncü döneme baktığımızda bu dönemde yükselen bir ekonomik kapasite görülmektedir. Ekonomik kapasitedeki artış Asya ülkeleriyle ilişkilerin geliştirilmesinde anahtar kavram olmuştur. Son on yıllık süreçte Türkiye ekonomik kapasitesini artırmayı başarmış ve Asya ile artan bir işbirliği süreci yaşanmıştır. Dahası Türkiye’nin ulus- ULUSLARARASI TOPLUMDA JAPONYA VE TÜRKİYE: İŞBİRLİĞİ VE POTANSİYEL lararası organizasyonlarda yükselen bir profili olmuştur. Örneğin; Türkiye 20092010 arasında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin geçici üyesi olmuş ve İslam İşbirliği Örgütü bünyesinde de daha aktif bir dış politika izlemiştir. Türkiye ayrıca Arap Ligi ve Afrika Birliğinde de gözlemci ülke olmuştur ve 2010 Hanoi zirvesinde Ahmet Davutoğlu’nun dışişleri bakanı olarak katıldığı bir imza töreniyle ASEAN ile bir işbirliği anlaşması imzalamıştır. Bunun yanında Türkiye 2012’de nihayet Şangay İşbirliği Örgütü’ne diyalog partneri olmuştur. Tüm bunlar Asya ülkeleri ve Asya kurumlarının uluslararası arenada Türkiye’yi daha çok fark ettiklerini göstermektedir. Bu durum Asya ile güçlü ortaklıkların gelişmesine öncülük etmiştir. Ticaret rakamlarına baktığımızda Türkiye’nin Asya ülkeleriyle çok güçlü ekonomik ilişkileri vardır. Japonya burada anahtar ülkedir. Türkiye Japonya ile güçlü ekonomik ilişkiler geliştirmiştir ve ayrıca yıllardır Japonya sermayesi Türkiye’ye gelmektedir. 2000 yılına kadar Japonya, Türkiye için önde gelen Asya’daki ticaret ortağıydı. Fakat 2000’lerden başlamak üzere Japonya’nın Asya’daki öncü ticaret ortaklığı azalmaya başlamıştır. Çin bir numaralı ticaret ortağı olmuştur. Güney Kore ve Hindistan da Japonya’yı geçmişlerdir. O yüzden Japonya şimdi Asya’da dördüncü sıradaki ticaret ortağıdır. Bu ORSAM bağlamda, Japonya’nın Türkiye’nin son on yıldaki ticaretinde neden aşağıya düştüğüne odaklanmamız gerekmektedir. Öte yandan Türkiye diğer Asya ülkeleri ile güçlü ekonomik ilişkiler geliştirmiştir. Bu bağlamda, 2008’den beri Çin Türkiye’nin dünya ticaretinde üç numaralı ticaret ortağı olmuştur. Ayrıca Türkiye’den Asya ülkelerine ve Asya ülkelerinden Türkiye’ye üst düzey ziyaretler de olmuştur. Bunun yanı sıra devlet düzeyinden sivil toplum örgütleri düzeyine kadar farklı düzeylerde imzalanmış çok sayıda sözleşmeler ve anlaşmalar vardır. Asya ülkeleriyle olan ilişkilerin farklı boyutlarda da geliştiği bir gerçek iken, Asya ülkeleri ile olan ilişkilerin devamlılığı ve sürdürebilirliği önündeki bir problem yol haritalarının yokluğudur. Bu durum Asya ülkeleri ile ilişkilerin devamlılığı için sorun teşkil etmektedir. Özellikle son yıllarda, Türkiye Asya ülkeleri ile açık politika izlemiş ve Myanmar, Kamboçya, Brunei, Nepal, Sri Lanka gibi bazı ülkelerde elçilikler açmıştır. Bu ülkelerde bu politikaya adapte olmuş ve Ankara’da elçilik açmışlardır. Türkiye’nin Asya politikasının güzel bir başarı olarak algılanmasını sağlayacak çok sayıda bağlantılar ve ilişkilerde gelişmeler vardır. Öte yandan, bundan sonra bu ilişkileri devam ettirmek ve geliştirmek için bazı stratejik planların geliştirilmesine odaklanmamız gerekmektedir. ORSAM Rapor No: 193, Kasım 2014 39 ORSAM ORSAM / JAPONYA BÜYÜKELÇİLİĞİ Prof. Masanori Naito Doshisha Üniversitesi Sözlerime başlamadan önce, Musul’da IŞID’ın elinde alıkonulan bütün rehinelerin sağ kurtulmuş olmasını kutluyorum. Biz Japonlar da bu sevinç ve mutluluğunuzu müsaadenizle sizlerle paylaşmak istiyoruz. “Gözünüz aydın“. Japonya ve Türkiye arasında ortak akademik çalışmaları derinleştirmek amacı ile düzenlenen bu konferansa bir konuşmacı olarak katılma fırsatı bulmuş olmak benim için son derece onur verici bir olaydır. Bunu öncelikle ifade etmek istiyorum. Ortadoğu’da ve Avrasya’da istikrarı sağlama adına Türkiye Cumhuriyeti’nin rolünü kısaca şöyle değerlendirmek mümkün: Batı ve Müslüman dünya arasında bir köprü olması, Filistin ve İsrail arasındaki diyalogda bir köprü olması, özellikle çaresiz durumda kalan Gazze halkına yardımcı olması, Kafkasya’daki kırılgan duruma karşı caydırıcı güce sahip olması, Orta Asya’dan Türkiye’ye kadar uzanan enerji koridorunun güvenliğini sağlaması, İran’ın nükleer silahlanmasına karşı caydırıcı gücü olması, garantör devlet olarak KKTC’deki Türklere hayat ve mal güvenliği sağlaması, Afganistan’ın istikrarı ve kalkınmasında kilit rol oynaması, vb. Ama son gelişme olarak, kaosa düşen Suriye’den kaçan bir milyona yakın mülteci için en büyük ve en ciddi destek veren ülke olmasıdır. Ve Irak. Irak savaşının hemen sonrasında parçalanma tehlikesi ile karşı karşıya gelen bu ülke, mezhepçi siyasetin bir sonucu olarak IŞID’ın çıkması ile artık son derecede belirsiz, istikrarsız ve kırılgan bir ülke haline gelmiş durumda. Türkiye, komşu bir ülke olarak Irak’ın bütünlüğünü korumak için caydırıcı güç olmaya çalışmaktadır, ama maalesef ciddi sorunlarla karşı karşıya kalmaktadır. Son yıllarda Türkiye Ortadoğu’daki tek demokratik hukuk devleti hali- 40 ORSAM Rapor No: 193, Kasım 2014 ne gelmiştir. Hatta Türkiye dünyaya karşı insani adaleti ciddi anlamda gösteren tek ülke olmuştur. Bu durum nereden kaynaklanıyor? Bana sorarsanız birinci olarak vatandaşlarının çoğunluğunun Müslüman olması ve ikinci olarak ülkenin üniter yapısıdır. Sonuç olarak Türkiye başka hiçbir Müslüman ülkede bulunmayan demokrasiyi gerçekleştirdi. İslam dünyasında Batıyı takip edenler ile, yani Batının kopyacılığı ile mücadele ederek, Müslümanlara uygun bir demokrasiyi gerçekleştiren tek ülke Türkiye’dir. Arap Baharı sürecinde otuz yıldan fazla bir süre diktatörlük altında kalan Mısır halkı ilk kez kendisine bir Cumhurbaşkanı seçti. Ama ne yazık ki darbeci Mısır ordusu onu ortadan kaldırdı ve ona destek veren Müslüman Kardeşlere idam cezası verdi. Bu, Ortadoğu ülkelerinde demokratikleşmeye engel güçlerin ne kadar büyük olduğunu gösterdi. Ve Mısır’daki darbeden dolayı Türkiye bölgedeki en büyük olası müttefikini kaybetti. Bu üzücü bir olaydır. Belirsizliğin olduğu bu bölgede istikrarın sağlanması tabi ki zor bir iştir. Bunun için Türkiye’nin oynadığı ve bundan sonra oynayacağı rol gayet açıktır. Ortadoğu’daki tek demokratik, laik, sosyal ve hukukun üstünlüğüne dayanan Müslüman bir devlet olarak Türkiye, sağlam üniter yapısı ile birlikte, kaos durumuna düşmüş olan Irak, Suriye, Musul, Filistin, Libya, Somali, Yemen ve Afganistan’daki bütün insanların tek umudur ve aydınlatıcısıdır. Onun için gerek Gazze’de yaralanan çocuklara gerekse darbecilerin saldırısı altında kalan Mısır halkına yardım etmeye devam ediyor. İşte böyle yerinde davranış geleceğe doğru bütün Türk ve Müslüman gençlere haklılık nedir konusunda yol göstermektedir. ULUSLARARASI TOPLUMDA JAPONYA VE TÜRKİYE: İŞBİRLİĞİ VE POTANSİYEL Sayın Cumhurbaşkanınızın 2009’da Davos’ta gösterdiği açık ve net tavır da bunun bir kanıtıdır. Ama maalesef Türkiye’nin bu adaletli tutumuna destek veren ülke gittikçe azalıyor. Türkiye’de de geçmişteki 12 yılda Türkiye dost ülkeleri kaybetti diyenler var. Ama ben bir Japon bilim adamı olarak sözde değil özde dostluk ilişkilerini kurmak için en önemli şartın adalet ve ahlak olduğunu vurgulamak istiyorum. İnancına uygun bir adaleti dağıtan tek ülke olarak kalsa da, Yeni Türkiye’nin tutumunun birinci sayfa olacağı kanaatindeyim, ve buna saygı duyuyorum. Bu kadar karmaşık kaos durumunda Türkiye’nin dış ilişkilerini tek tek değerlendirmek mümkün değildir. Dolayısı ile en son gelişmeden biraz bahsetmek istiyorum. Konu IS, yani IŞID’in vahşetinin Türkiye dahil bütün dünyayı tehdit etmesi. ABD başkanı Obama’nın ittifak çağrısına kolayca olumlu cevap vermeyen ülke Türkiye oldu. Tabii ki başta Musul başkonsolosu olmak üzere kırk dokuz Türk vatandaşının rehin alınması bu hassasiyetin sebeplerinden birisi idi. IŞID’e karşı mücadele konusunda ben Batı ülkelerini vizyon noksanlığından dolayı biraz istihza edeceğim. Devlet başkanı Obama IŞID’e karşı kanser demişti. Tabi haklıdır. Kanser varsa cerrah onu kesip çıkarabilir. Her ne kadar kanser büyük olsa da. Ama bu teoriktir. Sonuçta insan ne olacak. Bu, ameliyata dayanamayan insanın ölümüne yol açar. Askeri operasyonun olumsuz sonucuna son derecede hassas olan Türkiye’ye saygı göstermeliyiz. İngiliz Başbakanı Cameron ise ISID’in gazeteciyi kafasını keserek öldürmesine şeytani bir eylem demişti. O da haklıdır. Ama o zaman geçen Ağustos ayında Gazze’de beş yüze yakın çocuk öldürüldüğü zaman niye şeytani bir eylem demedi? İşte bu çifte standart hep Müslüman gençlerin cihatçı olma ihtimallerini büyütmektedir. Ancak burada hatırlatmak istediğim bir nokta daha var. Körfez savaşı döneminde Türkiye ABD’nin ittifakına katılmadı. 11 ORSAM Eylülden sonraki Afganistan’daki askeri operasyona da katılmadı. Tabi Türkiye sadece ISAF’e katılıp güvenlik işlerine büyük katkılarda bulundu. 2003 Irak savaşında da TBMM uzun tartışmalardan sonra nihai karar olarak ABD’nin çağrısını kabul etmedi. Türkiye bölgede ABD’nin en önemli müttefikidir. Buna rağmen her zaman bölgedeki hassasiyeti iyice dikkate alarak karar vermiştir. Özellikle bu hükümetin İslami adalete uygun bir şekilde karar alması bence çok mantıklı ve rasyoneldir. Türkiye gelecekte bölgedeki güvenlik sorunsalına kilit bir ülke olarak nasıl bir rol oynamaya devam edecek? Bunun için sadece siyasi profilin yüksekliği veya sadece askeri gücünün büyüklüğü yeterli olmayacaktır. Bunun yegane rolü, hiç şüphesiz ki Türk milletinin kendi çabası ve dayanışması ile gerçekleştirdiği sivil toplumu ile ülkenin temel niteliklerinin, çağdaş dünyada uygun görülen bir şekilde birleştirmesidir. Son olarak, Türkiye ve Japonya arasında hiçbir sorun yoktur. Türkiye ve Japonya Batı ve Doğu dünyaları arasında birlikte köprü işlevi sağlamaktadır. Batı ve Doğu dünyaları arasında coğrafi yerimiz farklıdır ama biz beraber köprü olmaya çalıştık ve bundan sonra da çalışacağız. Onun için Türkiye ve Japonya arasındaki ilişkilerimizin daha da güçlendirilmesi gerekmektedir. İki ülke arasındaki köprünün temeli sağlam olmazsa hafif bir rüzgar onu yıkabilir. Ama temel sağlam olursa fırtına ne kadar güçlü olursa olsun köprü dayanır. Dolayısıyla Japonya ve Türkiye’nin dostluk ilişkilerini başlangıçtan beri hep iki halk arasındaki insani yardımlar üzerine inşa etmesini çok önemli bir husus olarak görüyorum. Japon halkı, rahmetli eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın 1985’teki İran-Irak savaşı sırasında İran’da mahsur kalan Japon vatandaşlarının kurtarılması için Tahrana özel bir uçak göndermesini asla unutmamaktadır. Pek çok Türk vatandaşı İran’da kalmış. Türk Havayollarının uçağı Irak ordusunun saldırma riskine aldırmadan Japon ailelerine yardımcı olmuştur. Buna rağmen Türkiye’den hiçbir eleştiri sesi çıkmamıştır. Bu da Türk hal- ORSAM Rapor No: 193, Kasım 2014 41 ORSAM ORSAM / JAPONYA BÜYÜKELÇİLİĞİ kının Ertuğrul Fırkateyni faciasında Japon halkının Türk denizcilerini kurtarışını unutmadığını göstermektedir. Böylesine kararlı bir tutum Türkiye’nin bölgedeki faaliyetlerinin insanlığa faydalı olduğunu göstermektedir. Bu da işte Müslümanların 42 ORSAM Rapor No: 193, Kasım 2014 temel inancı olan yardımlaşmadan kaynaklanmaktadır. Bu inançlı ve dindar insanlarının, dürüst ve disiplinli faaliyetleri ile bölgede vazgeçilmez bir rol sahibi olan Yeni Türkiye’ye özgü bir tutumdur. ULUSLARARASI TOPLUMDA JAPONYA VE TÜRKİYE: İŞBİRLİĞİ VE POTANSİYEL ORSAM Dr. Bahadır Pehlivantürk TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Bu sunuşta modern Türkiye ve Japonya arasındaki güncel ilişkiler hakkında konuşmak ve onların dünya sistemi ve bölgelerindeki güç pozisyonlarının bir kıyaslamasını yapmayı arzu ediyorum. Bunun yanı sıra Türkiye ve Japonya’nın nasıl ortaklıklar kurabilecekleri, ve çeşitli dünya sorunları ile mücadele etmede birbirlerinin etkinlik seviyelerine nasıl katkıda bulunabilecekleri üzerine de bazı öneriler getirmek istiyorum. Ancak öncelikle Türkiye ve Japonya ilişkilerini çalışan bizler için bazen biraz rahatsız edici olan, Prof. Selçuk Esenbel’in “Romantizm” olarak tanımladığı bir durumdan bahsetmeyi arzu ediyorum. Türkiye ve Japonya arasında yapılan hemen hemen her resmi toplantıda iki halk arasındaki dayanışma, karşılıklı yardım ve fedakârlıkları vurgulayan bir söylem tarzının hâkim olduğunu gözlemliyoruz. Türk-Japon ilişkileri ile derin olarak ilgilenen bizler için bunun rahatsız edici olmasının sebebi; her ne kadar ikili ilişkiler sıcak ve diplomatik açıdan çok iyi olarak tanımlanabilirse de, somut içerikten yoksun kalmış olmasıdır. İki ülke arasında politik açıdan fazla bir şey yapılmamaktadır, ekonomik ilişkiler zayıftır, ve hala gerçekleşmemiş büyük bir potansiyel bulunmaktadır. İşte bu sempozyumun amacı da Türk-Japon ilişkilerini somutlaştırmak ve romantik söylemin ötesine geçebilmektir. Türk-Japon ilişkilerinin tarihi ile ilgili yaptığım araştırmalarda bazı şartların oluştuğu durumlarda Türkiye’nin Japonya ile ilişkilerini güçlendirme çabasına giriştiğini gördüm. Buna göre üç şart sağlandığında, veya en azından bu üç şartın ikisinin gerçekleştiği durumlarda, Türkiye ve Japonya’nın ilişkilerini geliştirmek üzere birbirlerine daha fazla ilgi duyduklarını ve daha somut şeyler yapmaya çalıştıklarını görebiliyoruz. Bunlardan birincisi dünyada özellikle Batı ile ilgili güç yapılarının değiştiği durumlardır. Batı dünyası içerisinde güç dengesinin değiştiği durumlar veya Batının dünyanın geri kalanına kıyasla güç pozisyonunun değiştiği durumlar her iki ülkenin de çeşitli arayışlara girmesine sebebiyet vermiştir. İkincisi, iki ülkenin dış politikasında aktifleşmenin olduğu dönemlerdir ki bu da genelde yukarıda bahsedilen değişim dönemlerine denk gelmektedir. Bu durumu Sultan Abdülhamit döneminde, Turgut Özal’ın Başbakanlığı döneminde ve şimdi içinde bulunduğumuz dönemde görebiliyoruz. Üçüncü olarak da, Türkiye ve Japonya’nın dış politikalarını konumlandırabilecekleri fikirsel bir taban arayışına girdiklerinde veya mevcut fikirsel tabanı yeniden tanımlama çabasına giriştikleri dönemlerde, ilham almak amacı ile birbirlerine döndüklerini görüyoruz. Yani kendimizi anlamaya çalıştığımız, Batıya karşı kendimizi yeniden konumlandırmaya çalıştığımız küresel değişim dönemlerinde Japonya ve Türkiye’nin birbirlerine olan ilgisi artıyor. Şimdi içinde bulunduğumuz dönem de böyle bir dönemdir. Bugün Batının dünyanın geri kalanı ile göreceli güç pozisyonundaki gerileyiş algısı ile ilgili geniş tartışmalar yaşanmaktadır. (Bu algıyı haklı çıkaracak veriler en azından ekonomi alanında bulunmaktadır) Hem Türkiye’nin hem de Japonya’nın dış politikalarında sosyal kimlik değişimleri gözlenmektedir. Ve her iki ülke dış politikaları da son yıllarda bir aktivizm dönemine girmiştir. Çoğu gözlemciye göre Japonya için bu aktivizm Şinzo Abe yönetim dönemi ile başlamıştır. Hakkını vermek gerekirse ORSAM Rapor No: 193, Kasım 2014 43 ORSAM ORSAM / JAPONYA BÜYÜKELÇİLİĞİ Japon dış politikası Abe döneminden önce de aktifti. Buradaki fark, önceki aktivizmin daha fazla çok-uluslu bir karaktere sahip olması idi; bir küresel vatandaş olarak Japonya bölgesel entegrasyonu desteklemiş ve uluslararası kurumlarda çok aktif bir rol oynamıştır. Abe dönemi ile gelen değişim Japonya’nın ikili ilişkilere de ağırlık vermeye başlamasıdır. Burada vurgulanması gereken şey şudur. Japonya’nın İkinci Dünya Savaşı sonrası dış politikasına baktığımızda çok net bir hedefin olduğunu görüyoruz: Bölgesel entegrasyonu desteklemek. Japonya Doğu Asya mucizesinin yaratılmasında çok önemli bir rol oynamıştır ve bu rolü çok-uluslu forumları desteklemek sureti ile yapmıştır. Bu noktada bir bölge olarak Doğu Asya ve bir bölge olarak Ortadoğu arasında da bir kıyaslama yapmak istiyorum. Bugün Doğu Asya konuşulduğunda çoğunlukla bahsedilen şey başarıdır: yüksek büyüme oranları, yüz milyonlarca insanın sefalet sınıfından çıkıp orta sınıfa eklenmesi, orta gelir düzeyinden çıkıp yüksek gelir düzeyine ulaşan ülkeler, Asya’nın dünyadaki sanayi üretiminin merkezi haline gelmesi, Japonya, Güney Kore, Singapur, Tayvan gibi ülkelerin teknoloji konusunda en yaratıcı, her gün kullandığımız ürünleri yaratan ülkelere dönüşmeleri gibi. Bütün bu güzel gelişmeler ile tezat, Ortadoğu bölgesine gelelim: konuştuğumuz şeyler savaş, katliam, dini ve etnik çatışmalar, despotik rejimler, terör, ve bazı ülkelerdeki dehşet verici yoksulluk... Maalesef iki bölge arasında dramatik bir uçurum bulunmaktadır. Ama unutuluyor ki bu durum her zaman böyle değil idi. Aslına bakarsanız Soğuk Savaş dönemi boyunca Asya Ortadoğu’dan çok daha fazla vahşetin ve kaosun yaşandığı bir bölge idi. Örneğin Kamboçya’da iç savaşta kendi içine yönelik yapılan bir soykırımda nüfusun dörtte biri katledilmişti. Kamboçya ile kıyaslandığında Suriye’deki durumun şimdilik o kadar kötü olmadığını söylemek zorundayım. Kamboçya’daki köktenci-komünist Pol Pot rejimi bazı 44 ORSAM Rapor No: 193, Kasım 2014 yönleri ile Suriye’deki köktenci ISIS grubu ile benzerlikler taşımaktadır, ve benzeri dehşetlerin Ortadoğu’da da tekrarlanması ihtimali gerçekten de endişe verici bir düşüncedir. Sorunlar sadece Kamboçya’da yaşanmadı. Vietnam on-yıllar boyunca savaş durumunda kaldı. Endonezya Malezya ve Filipinler’e karşı Konfrontasi adı verilen çatışmacı bir isyan çıkarma politikası güttü. Tayland ve bir çok ülke kanlı darbeler devinimi içerisinde kaldı, ve bütün bölge çeşitli biçimlerde sivil çatışmalar içerisine gömülmüş durumdaydı. Sanırım şunu söylemek yanlış olmaz; bütün bölge darbeler, acı çeken siviller, soykırım ve etnik temizlik, katliamlar ve yüksek sefalet oranları ile büyük bir savaş alanını andırıyordu. Ne kadar değiştiğine bir bakın! Bugün Asya’dan bahsederken ne kadar farklı konuşuyoruz. Ve bu değişimde Japonya çok önemli bir rol oynamıştır. Japon hükümeti bir bölge yaratmada çok-uluslu forumlar içinde perde arkasından çok aktif olmuş ve bölgenin ticari ve kurumsal bağlarla birbirine bağlanmasını sağlamıştır. Bu durum fiili olarak aşağıdan yukarıya bir şekilde gerçekleşmiştir. Üretim ağları ve zincirlerini bölgede yaratmada çok etkin Japon şirketleri bölgeye büyük miktarlarda yatırım yapmaya başlamışlardır. Prof. Kitaoka’nın da konuşmasında bahsettiği gibi Japon hükümeti Asya ülkelerine entegrasyonu kolaylaştırıcı ODA (Resmi Dış Yardım) vermeye başlamıştır. Bu sayede bölgesel entegrasyon çabalarını desteklemiş ve heveslendirmiştir. Japonya’nın ticaret politikaları da bölgenin entegrasyonunu kuvvetlendirmeye yönelik olmuştur. Yani, uluslararası ilişkilere ne kadar Realizmin güvenlik temelli bencil milli çıkar çerçevesinden bakmayı tercih ederseniz edin, uluslararası ticaret, yatırım, ekonomilerin entegrasyonu, ve bölgesel kurumsalcılığın Asya’ya uyum getirdiği ve bölgedeki barış alanını genişlettiği gerçeği bir veri olarak karşımızda durmaktadır. Evet, bölgedeki bütün problemler çözülmemiştir. Asya’da hala potansiyel çatışma noktaları durmaktadır. Ama şimdiki durum Soğuk Savaş döneminden çok çok farklıdır. ULUSLARARASI TOPLUMDA JAPONYA VE TÜRKİYE: İŞBİRLİĞİ VE POTANSİYEL Ben her zaman Türkiye’nin de bölgede benzeri bir rol oynamasını hayal ettim. Artık bölgeselcilik dünyanın geleceğidir, bunu AB’nin başarısı ve Avrupa’ya barışı kalıcı olarak getirmesi ile biliyoruz. AB’nin yanı sıra Kuzey Amerika’da NAFTA, Güney Amerika’da Mercosur ve diğer girişimler, Güneydoğu Asya’da ASEAN ve ASEAN+ girişimleri, Orta Asya’da CIS ve SCO gibi girişimler bulunmaktadır. Afrika’da dahi Afrika Birliği ve EAC gibi girişimler bulunmaktadır. Ve Ortadoğu’da? Evet, hiçbir şey bulunmamaktadır. D8, Arap Birliği ve OIC gibi kurumlar, muhtemelen siyasi konuları iktisadi konulardan ayıramadıkları için, çalışmamış ve sadece birer sohbet salonu olarak kalmışlardır. Bölgesel entegrasyon açısından Ortadoğu’daki boşluk çok göze çarpmaktadır. Hatta Ortadoğu’da bir ‘bölgenin’ olmadığını söyleyebiliriz. Bu coğrafyadaki ülkeleri entegrasyon çabasına itecek ciddi bir girişim de yoktur. Türkiye bir kaç yıl önce bu rolü oynama çabasına kısa bir süre için girişmiştir ama Arap Baharının başlaması sebebi ile bu çalışmalar bir yerlere varamamıştır. Burada söylemeye çalıştığım şey Türkiye’nin Japonya’nın tecrübelerinden çok fazla yararlanabileceğidir. Türkiye’nin Japonya ile kıyaslandığında kapasitesinin sınırlı olduğunu unutmamak şartıyla, yine de, Japonya’nın Doğu Asya’da başardığını Ortadoğu’da tekrarlamak, yani entegre olmuş bir bölge yaratmak mümkündür. Türkiye bölge ülkelerinin birbirlerine daha fazla bağımlı olmasını, arada her seviyede karşılık ziyaretlerle daha fazla insani bağların oluşmasını (Ortadoğu ülkeleri arasında ortak bir öğrenci değişim programı bile yoktur), karşılıklı kültürel anlayışı kuvvetlendirecek iletişimleri sağlayacak bir rol oynayabilir. Bunları söylerken Türkiye’nin AB ile kıyaslanır bir Ortadoğu Birliği kurmaya çalışması gerektiği gibi bir fikri savunuyor değilim. Söylemeye çalıştığım aslında Japonya’nın Doğu Asya’da yaptığından farklı değil; karşılıklı bağımlılığı kuvvetlendirerek ekonomik entegrasyon ve bireyden-bireye organik ORSAM bağlar üzerine temellendirilmiş bir bölge oluşturmak. Bunun ne derecede siyasi bir birliktelik yaratacağı sorusu ise sadece Ortadoğu için değil Doğu Asya ve AB için de geçerli bir sorudur. Dolayısı ile benim önerim Türkiye’nin bölgesel entegrasyonun promosyonunu yapabilmesi için Japonya’dan bir şeyler öğrenmesi, ve Japonya’yı Ortadoğu’da bir bölge yaratma hedefine ortak olmaya ikna etmesidir. Türkiye ve Japonya arasında kapasite açısından büyük fark olduğu doğrudur. 2000’lerin başlarına kadar Japon ekonomisi reel bazda Doğu Asya ekonomilerinin toplamından daha büyük idi. Türkiye’nin Ortadoğu ekonomisinde böylesine baskın bir pozisyonu bulunmamaktadır. Ama yine de, çeşitli engeller olsa bile, belki Japonya ve diğer ülkelerin de desteği ile, Türkiye’nin Ortadoğu’da bir bölge yaratmak için çaba göstermesi gerektiğine inanıyorum. Eğer karşılıklı bağımlılığın oluşmasını sağlarsak, üretim ağları gibi ağların oluşmasını sağlayabilirsek, insani ağları oluşturabilirsek, belki bir gün Ortadoğu da Doğu Asya gibi olabilir ve şimdi içinde bulunduğu felaket durumdan yükselip kendi başarısını yaratabilir. Prof.Kitaoka konuşmasında Türkiye ve Japonya’nın küresel yönetişimde işbirliği yapabileceğini söyledi. Bu çok önemli bir düşünce. Şimdiki, uluslararası kurumların daha etkin olduğu yeni dünyada Türkiye ve Japonya gibi ülkelerin avantajlarının arttığını düşünüyorum. Uluslararası kurumlar içinde birbirleri ile daha fazla işbirliği yaparak çok taraflı forumlar kanalı ile etkinliklerini artırıp dünyanın geri kalanında barış ve kalkınmayı güçlendirebilirler. Şunu vurgulamak gerekir ki iki ülkenin her ne kadar kültürel değerleri arasında farklılıklar olsa bile, iki ülke de aynı demokratik idealleri benimsemişlerdir. Türkiye ve Japonya’nın hem bölgelerinde hem de dünyada bir değişiklik yaratma potansiyelleri çok yüksektir. Bunu gerçekleştirebilecek bir yol bulabileceklerini umut ediyorum. ORSAM Rapor No: 193, Kasım 2014 45 ORSAM ORSAM / JAPONYA BÜYÜKELÇİLİĞİ Dr. Kohei Imai JSPS, Araştırmacı Ben Japon Bilimi Destekleme Kurumunda (JSPS) de araştırmacıyım. Bu önemli ortak sempozyuma katıldığım için çok mutluyum. Organizasyonu yapanlara, özellikle sempozyumun sponsoru Büyükelçi Yokoi’ye ve değerli misafirlere ve dinleyicilere teşekkürlerimi ifade etmek istiyorum. Ben doktoramı 2011 yılında Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nde aldım ve yaklaşık olarak 5 yıl Ankara’da yaşadım. Burası benim için ikinci bir memleket sayılır ve tekrar buraya geldiğim için çok mutluyum. Ben bugün esas olarak sunumumda insani diploması alanında Türkiye ve Japonya arasındaki diplomatik işbirliği ihtimali hakkında konuşacağım. Açılış konuşmasında Bakan Kurtulmuş’un da değindiği gibi, insani diplomasi şimdilerde bölge için ve özellikle Türkiye’de çok önemli bir meseledir, ve Prof. Kitaoka ve Prof. Özcan’ın da bize gösterdiği gibi Türkiye ve Japonya bölgenin ve dünyanın istikrarına katkıda bulunmak için girişimlerde bulunmaktadır. Yakın zamandaki UNHCR raporlarına göre, Prof. Naito’nun da ayrıca belirttiği gibi, Türkiye’deki Suriyeli mültecilerin toplam sayısı şimdi 843.000’dir. Buna ek olarak Türkiye’ye 500.000’den fazla kimliği belirsiz mültecinin de geldiği tahmin edilmektedir. Türk hükümeti Suriyeli mültecileri korumak için 10 ilde konuşlanmış mülteci kampları sağlamaktadır. Ayrıca Türk hükümeti Suriyeli mültecileri korumak için sınır yakınlarına 25 tane yerinden olmuş kişiler (internally displaced persons (IDPs)) kampı kurmuştur. Bu operasyon “sıfır noktası operasyonu” olarak adlandırılmaktadır. Ayrıca yine Suriyeli mültecileri korumak için Türkiye son zamanlarda IŞİD’ten kaçan Iraklı 46 ORSAM Rapor No: 193, Kasım 2014 Türkmenlere ve Yezidilere de yardım etmektedir. Japon hükümeti de Suriyeli mülteciler için insani yardımlar gerçekleştirmektedir. Japon hükümeti Suriyeli mülteciler için 800 adet çadır, 10.000 bidon, 10.000 battaniye ve 10.000 yatak tedarik etmiştir. Bunun yanında Japon hükümeti Suriyeli mülteciler için toplanan hibe yardımına 155 milyon ABD doları katkıda bulunmuştur. İnsani diplomasi ile ilgili olarak, Suriye’nin yanı sıra, Türkiye ve Japonya Somali için de hibe yardımları sağlamışlardır, ve ayrıca Afganistan polisini eğitmek için işbirliği yapmışlardır. Bu kanıtlar gösteriyor ki bu ülkeler insani diplomasiyi gerçekleştirmede aktif olarak çalışmaktadırlar. O yüzden bu sunumda insani diplomasi kavramının ve Türk ve Japon insani diplomasi politika özelliklerinin kısa bir tanıtımını yapacağım. İnsani diplomasi kavramını kısaca dört maddede özetleyeceğim. İlk olarak, insani diplomasi Soğuk Savaş’ın sona ermesinden beri incelenmekte olan bir konudur. İkinci olarak, insani diplomasinin ana objesi devletler değil bireylerdir. Üçüncü olarak, insani diplomasinin amacı, barışı baskı ve zor durumlardan koruyacak ve insanları birey olarak güçlendirecek insan güvenliğidir. Dördüncü olarak, insani diplomasi gelişmiş ve demokratik ülkelerin bir karakteristiğidir. Başka bir ifadeyle insani diplomasi gelişmiş ve demokratik bir ülke olmanın bir standardıdır. Daha sonra, Türkiye’nin insani diplomasisinin amaçlarını gözden geçireceğim. Başbakan Davutoğlu’na göre insani diplomasi Türk dış politikasının en önemli ULUSLARARASI TOPLUMDA JAPONYA VE TÜRKİYE: İŞBİRLİĞİ VE POTANSİYEL açıklayıcı prensiplerinden biridir ve muhtemelen bu dönemde en dikkate değer olanıdır. Türkiye’de, insani diplomasinin önemi 2011 yılından beri belirtilmektedir. Örneğin, Türkiye 2011 baharından beri Suriyeli mülteci politikalarını geliştirmeyi talep etmektedir. Türkiye, az gelişmiş ülkeler üzerine Mayıs 2011’de yapılan dördüncü Birleşmiş Milletler konferansına ev sahipliği yapmıştır. Türkiye ayrıca Ağustos 2011’de Somali için finansal yardım sağlamıştır. Dış politika amacını belirlemek için her yıl Türkiye’de toplanan yıllık Büyükelçiler Konferansının 23 Ocak toplantısının ana teması insani diplomasi idi. Türkiye’nin insani diplomasi hedefinin üç tane yönü vardır. Birincisi Türk vatandaşlarına daha iyi hizmet etmektir. İkincisi kriz alanlarına dikkat vermektir. Üçüncüsü de Birleşmiş Milletler ile birlikte insani aktivitelere daha fazla katılmaktır. Bunlar Türkiye insani diplomasisinin temel amaçlarıdır. Ayrıca Türkiye insani diplomasisinin ana aktörleri arasında Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı (TİKA) Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD), Türk Kızılay’ı ve daha birçok sivil toplum örgütü vardır. Şimdi ise Başbakanlık, Adalet ve Kalkınma Partisinin insani diplomasisi için bir platformdur. O yüzden şu anda benim anladığıma göre insani diplomasi koordinatörü Başbakanlıktır. Şimdi ise Japon insani diplomasisine kısa bir göz atacağım. Japonya Soğuk Savaşın sona ermesinden beri insani diplomasiyi uygulamış önde gelen ülkelerden biridir. Kısaca söylemek gerekirse, Japon insani diplomasisinin üç karakteristiği vardır. İlki Birleşmiş Milletler barış koruma çalışmalarına katkıda bulunmak ve bu katkıyı sadece sivil personel ile değil aynı zamanda Japon Öz Savunma Gücü katkısıyla da yapmak. İkincisi, insani güvenlik kavramını desteklemek ve 2002’lerin başından beri Birleşmiş Milletler’de İnsan Güvenliği Komisyonunun kurulması için katkıda bulunmak. Üçüncü özellik Japon Ulusla- ORSAM rarası İşbirliği Ajansı (JICA) eliyle ODA projelerini yürürlüğe koymaktır. Son olarak, Japon ve Türk insani diplomasileri arasında kısa bir karşılaştırma yapacağım. 1994 İnsani Gelişim Raporuna göre yoksulluksan ve korkudan kurtulmak insani diplomasinin ve insan güvenliğinin iki önemli sütunudur. Japon hükümeti tarafından başlatılan insani diplomasi yoksulluktan kurtulma baz alınarak oluşturulmuştur. Başka bir deyişle Japon hükümeti ekonomik ve sosyal alanlarda yardım politikalarına önem vermektedir. Bunun aksine, örneğin, Kanada ve Norveç, insan güvenliğinin temel konusu olarak korkudan kurtulmaya ağırlık vermektedir. Gerçi Türkiye’nin durumunu göz önünde bulundurursak, Türkiye insani diplomasisi hem yoksulluktan kurtulmayı (örneğin TİKA faaliyetleri) ve hem de korkudan kurtulmayı (örneğin Türk Kızılay’ının Suriye’deki faaliyetleri) kapsamaktadır. Sonuç olarak Japonya insan güvenliği, insani diplomasi konularında özellikle politika geliştirmede ve uygulamada bilgiye ve tecrübeye sahiptir. Türkiye ise, komşu ülkeleri Suriye ve Irak’ın durumları hakkında bilgiye sahiptir. Bu yüzden, insani diplomasi, Türkiye ve Japonya’nın işbirliği yapabileceği çekici alanlardan biridir. TIKA ve JICA şimdiye kadar bir çok ortak toplantı düzenlemiştir. Fakat bu işbirliğine ek olarak, bilhassa önerilir ki her iki hükümetin Türkiye’deki Suriyeli mültecilere, özellikle kampların dışında yaşayanlara bakma konusunda birlikte çalışmaları gerekir. Çünkü benim anladığıma göre, Türkiye’nin mülteci kabul etme kapasitesi limitini doldurmuştur. Bir çok şehirde sorunlar yaşanmaktadır ve sadece sınırdaki şehirlerde değil Ankara ve İstanbul gibi büyük şehirlerde de bu sorunlar yaşanmaktadır. Bu yüzden Türkiye’nin açık diplomasisine yardım etmek Japonya için uygun bir tercih gibi görünmektedir. Dolayısı ile benim anlayışıma göre insani diplomaside işbirliği konusu her iki ülke için en ilgi çekici alanlardan birisidir. ORSAM Rapor No: 193, Kasım 2014 47 ORSAM ORSAM / JAPONYA BÜYÜKELÇİLİĞİ 6. Siyaset Önerisi: Türk-Japon İlişkilerini Geliştirmek (Kapalı Çalıştayın Sonuçları) Diplomatik seminerin ardından, Türkiye ve Japonya’daki akademik ve bürokratik çevrelerden gelen uzmanların katıldığı küresel yönetişim, Türkiye ve Japonya’nın çevresindeki güvenlik, ikili ilişkiler, genel dış politika yönelimleri ve iki ülkenin karşı karşıya olduğu sorunların tartışıldığı bir beyin fırtınası oturumu düzenlenmiştir. Tartışmaların çoğu Türk-Japon ilişkilerinin geleceğine yol gösterebilecek muhtemel işbirliği kanalları üzerinde odaklanmış, ve ortak hedefler ve görevler için bazı yol taşları dizmeye çalışmıştır. Raporun bu kısmı bu tartışmaları özetlemekte, ve sonunda her iki ülkenin hükümetlerinin de gerekli mekanizmaları geliştirip ikili ilişkileri canlandırmalarını sağlamaya yönelik, bazı konular üzerinde odaklanan, bir politika önerisi sunmaktadır. 6.1. Kapalı çalıştayın sonuçları Tartışılan başlıca konulardan birisi birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) reformu konusu olmuştur. Japonya Güvenlik Konseyi reformunda başı çeken ülkelerden biridir. Geçmişte Japonya hem daimi hem de geçici sandalyelerin genişlemesini savunan bir öneriyi desteklemişti. Fakat Türkiye ABD’nin başını çektiği, dört yıllığına yenden seçilebilen yarı-daimi üyeliklerin oluşturulmasını savunan başka bir öneriyi desteklemişti. Sonunda her iki öneri de fazla kabul görmedi. Bu 48 ORSAM Rapor No: 193, Kasım 2014 çalıştayda katılımcılar, ilk öneriyi başlangıç noktası olarak alan ve Türkiye’nin de destekleyebileceği başka bir planı masaya yatırdılar. İki öneri arasında orta yol olarak da tanımlanabilecek bu öneri çok sayıda uzun-dönem üyeliklerin oluşturulmasını öngörüyor. Bu sistemin on sene kadar denenmesi ve süre sonunda tekrar değerlendirilmesi sonucunda bazı ülkelerin daimiliklere yükseltilmesi de bu planın bir parçası durumunda. Tartışmalarda Japonya’nın BM bütçesine olan büyük desteği (ikinci en fazla katılım yapan ülke) ve öncü uluslararası rolü dile getirildi. Fakat çeşitli ekonomik ve sosyal sorunların dünya ajandasını ele geçirmesinden dolayı BMGK reformunun zorluğu da vurgulandı. İslam dünyasının temsilini sağlayacak bir formülün nasıl bulunabileceği gibi başka sorunların da altı çizildi. Şimdiki daimi üyelerin değişiklik konusunda isteksizliklerine de (zira imtiyazlı ülkeler imtiyazlarından vaz geçmek istememektedir) dikkat çekildi. Değişiklik isteyen ülkelerin arasında fikir birliği olmaması da diğer bir sorun olarak dile getirildi. Bütün bunlarla birlikte katılımcılar arasında BMGK’nin reformunun şart olduğu, özellikle veto hakkının sınırlandırılması ve sistemi G20’de olduğu gibi dünyanın gelişmiş demokratik başka ülkelerine de genişletmek gerektiği konusunda görüş birliğine varıldı. Aynı zamanda şimdiki sistemin küçük ve orta ULUSLARARASI TOPLUMDA JAPONYA VE TÜRKİYE: İŞBİRLİĞİ VE POTANSİYEL güçteki ülkelere fazla ses hakkı tanımadığı da vurgulandı. Bu problemin uluslararası hukukun garantörü olması gereken bazı büyük devletlerin, en başta kendilerinin uluslararası hukuku ihlal etme konusunda hassaslık göstermemesi ile, daha göze çarpar hale geldiği de ifade edildi. Bunlarla birlikte Türkiye ve Japonya’nın dünyadaki başlıca yardım sağlayan ülkeler sıralamasında yükseliyor olmalarını da vurgulayarak bu iki ülke gibi iyi dünya vatandaşı olmuş ülkelerin BMGK’de daha fazla söz sahibi olmaları gerektiği dile getirildi. G20 ve IMF gibi başka uluslararası kurumlarda da reform süreçlerinin olduğuna dikkat çekilerek, Türkiye ve Japonya’nın bu tarz diğer kurumlarda da işbirliği yaparak buraları reform süreci için kaldıraç olarak kullanmaları önerildi. MIKTA vs. gibi sayısı süratle çoğalan çeşitli gruplaşmaların da platform sağlayabileceği vurgulandı. BM Güvenlik Konseyi’nin bazı güçlerinin Genel Kurul gibi BM’nin başka kurumlarına aktarılabileceği, ve Genel Sekreter seçiminin daha demokratik şekilde yapılması da öneriler arasında idi. Her iki taraftan çeşitli katılımcılar BMGK reformu da dahil uluslararası meselelerde daha etkin olabilmek için, hem Türk hem de Japon hükümetlerinin iyi uluslararası vatandaş imajlarını geliştirip devam ettirmeleri gerektiği, ve bunun için de iç ve dış politikalarında daha dikkatli olmaları gerektiğine de dikkat çektiler. ABD tarafından liderlik edilen Batı dünyasının göreceli bir gerileme içinde olması, ve bu düzenin farklı yükselen güçlerin etkin olduğu bir dizi dünya bölgeleri ile yer değiştirmekte olduğu dikkate alındığında, yerleşik ve yükselen orta düzeyde güç olarak Japonya ve Türkiye gibi ülkelerin aralarında işbirliği yapmasının BM gibi önemli uluslararası kurumların etkinliğini sözelden somuta yükseltebilmek için elzem olduğu vurgulandı. Şuna da dikkat çekildi ki, dünyada etkinlik ve sivil uluslararası diplomasi, sağlıklı sivil toplumlar ile mümkündür. Bu durumda her iki ülke içindeki çeşitli STK’ların güçlendirilmesi ve uluslararasılaştırılması gerektiği dile ORSAM getirildi. Bu çabanın bir parçası olarak her iki ülkenin hükümetlerinin Türk ve Japon STK’ları arasında ortaklığı geliştirmek için çaba harcamaları önerildi. Katılımcılar Irak ve Suriye’deki krizin bir sonucu olarak Türkiye’nin karşı karşıya olduğu göçmen problemine de dikkat çektiler. Bu açıdan AB ve İKÖ’nün (İslam Konferansı Örgütü) problemi hafifletmede zayıf kaldığı vurgulandı. Ancak bu kurumun ilk defa bir Türkün göreve geldiği son genel sekreter seçimlerinde, bu seçimin aynı zamanda ilk defa demokratik yöntemler ile yapıldığı hatırlatıldı. Bu örnek her iki ülkenin sadece bölgelerinde demokrasiyi yayma konusunda değil aynı zamanda uluslararası kurumlarda da demokratizasyona katkı yapabileceklerini gösterdiği vurgulandı. Fakat bölgedeki kriz durumlarına güçlü uluslararası desteğin sağlanmasının muhtemelen yıllar süreceği, oysa Türkiye’nin yüzleştiği sorunun acil olduğuna dikkat çekildi. Bu noktada iki ülkenin Afganistan’da olduğu gibi bu tarz acil durumlarda daha önce de işbirliği yaptıkları söylendi. Hem Türkiye hem de Japonya, Afganistan polis ve güvenlik güçlerinin eğitimi konusunda olduğu gibi, benzeri perspektiflere sahip ve yeniden inşa çabasına beraberce odaklanmış ülkeler olarak, bu sefer Suriye ve Irak’ta toplum inşası, milli barışma, ve politik sistemlerin yeniden inşası çabalarında tekrar işbirliği yapabilecekleri dile getirildi. Bölgenin yine radikalizasyon için bir üs haline gelmemesi için bu tarz bir ortaklığın gerekli olduğunun altı çizildi. Bu amaç için Türkiye’nin üzerinde deneyiminin olduğu bu bölgenin kendine has sosyo-ekonomik ve siyasi durumunu dikkate alan kapsamlı stratejiler geliştirilmesi gerektiği vurgulandı. Bu konu ile ilgili olarak her iki ülkenin sorunların çözülmesi için kendilerine has karşılaştırmalı üstünlüğünü masaya getirerek görüşmeleri gerektiği söylendi. 2014 yılına kadar Japonya Suriyeli mülteciler için UNHCR, WFP, vs. gibi BM ile bağlantılı kurumlar üzerinden ORSAM Rapor No: 193, Kasım 2014 49 ORSAM ORSAM / JAPONYA BÜYÜKELÇİLİĞİ 420 milyon ABD$ yardım sağladığı dile getirildi. Ve bunun içinden 24-30 milyon ABD dolarının Türkiye’de faaliyet gösteren BM kurumlarına verildiği vurgulandı. Sorunun ilk zamanlarında Türkiye’nin yükün büyük ağırlığını tek başına yüklendiği, ama durum bu kadar uzun bir süre devam edince uluslararası aktörler ile işbirliğini artırdığı ve muhtemelen artırmaya da devam edeceği belirtildi. Örneğin, Suriyeli mültecilerin, (kampların dışında olanlar da dahil) kayıt altına alınmaları AFAD tarafından gerçekleştirilmekte olduğu, bu sayede şimdi Japon STK’ları dahil bütün insani yardım organizasyonlarının kullanabileceği bir veri tabanının bulunduğu, ki bu da yardım çalışmalarını daha verimli yapacağı belirtildi. Bugün Türkiye Suriyeli mültecilere yaptığı yardımı Japonya’dan gelenlerin de dahil olduğu uluslararası kurumlar ile koordine etmektedir. Toplantıda, bu tarz işbirliklerinin, özellikle Japonya ile olanların daha da genişletilmesi önerildi. 6.2. Politika Önerisi: Muhtemel İşbirliği Alanları ve Yöntem Çalıştaydaki tartışmalar, Türkiye ve Japonya’nın muhtemel ortaklıklar kurabileceği aşağıda verilen küresel, bölgesel ve ikili konular üzerinde yoğunlaşmıştır. Yukarıda özeti verilenler de dahil olmak üzere bunlar: 1. BMGK reform girişiminde işbirliği 2. Geleneksel olmayan güvenlik tehditleri gibi (çevre, insan ticareti, ekonomik güvenlik vb.) küresel yönetişim konularında işbirliği 3. ODA politikalarının uyumlulaştırılması ve bununla ilgili TIKA ve JICA gibi yardım kurumları arasında işbirliği 4. Suriye mülteci problemi üzerine işbirliği 50 ORSAM Rapor No: 193, Kasım 2014 5. Suriye ve Irak’ta çatışma-sonrası toplumsal barışma, yeniden inşa, ve barış-inşasında ortaklık 6. Genel olarak Ortadoğu bölgesi üzerine Türk-Japon işbirliği 7. Uygarlıklar İttifakı inisiyatifinde ortaklık 8. İki ülke arasında sosyal ve kültürel ilişkilerin geliştirilmesi (sivil toplumlar arasında ilişkilerin geliştirilmesi [STK’lar vb.]) 9. Hükmet organları arasında ilişkilerin derinleştirilmesi ve düzenlileştirilmesi Bu geniş yelpazedeki konularda ortaklıkların başlatılması için Türkiye ve Japonya arasında farklı alanlarda sınır-ötesi kanat liderleri gruplarının (epistemic communities) yaratılması önerilmektedir. TürkiyeJaponya ilişkilerini somutlaştırmak için konuları kısımlara bölmek, ve farklı konular üzerinde odaklanacak çalışma grupları kurulması gerekmektedir. Bir öneri de, sadece bölgesel problemlerin daha efektif çözümü için değil, Ortadoğu bölgesinde entegrasyona doğru yönelimi de sağlayacak bazı mekanizmaların da tohumlarını atmak için, üçüncü ülkelere açık pragmatik çok-taraflılık yolunu izlemektir. Dolayısı ile başlangıç noktası Türkiye ve Japonya’yı birbirine bağlayacak pragmatik bağları bulmak olmalıdır. Bu düşünceleri izleyerek, aşağıda verilen çalışma gruplarının kurulması önerilmiştir: 1. Küresel Yönetişim Çalışma Grubu. Bu çalışma grubu diğer küresel meseleler yanı sıra UNSC reformunda Türk-Japon ortaklığı konusunu da içermesi önerilmiştir. İçinde bulunduğumuz hızla değişen ve geleneksel güçlerin göreceli gerileme içinde olduğu dünyada insanlık yeni sorunlar ile yüz yüzedir. Bu durum uluslararası kurumları daha önemli kılmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, farklı bölge- ULUSLARARASI TOPLUMDA JAPONYA VE TÜRKİYE: İŞBİRLİĞİ VE POTANSİYEL lerden gelen ama benzer normlar ve değerlere sahip Türkiye ve Japonya gibi ülkelerin, bu yeni meydan okumalara karşı daha yaratıcı olabilmeleri için çeşitli çok-taraflı forumlarda ortaklıklar kurmada daha aktif olmaları gerekmektedir. 2.Ortadoğu’nun entegrasyonu üzerine akademik Çalışma Grubu. Japonya ve izlemiş olduğuYoşida Doktrini yolu onu bir Doğu Asya bölgesi kurmada çok etkin kılmıştır, ve bu sayede Doğu Asya Soğuk Savaş yıllarının kaos ve fakirliğinden kurtulmuş, süratle kalkınan bir başarı hikayesine dönüşmüştür. Bu grubun bu amaçla Japonya’nın izlediği politikaları inceleyip, benzeri bir başarının Ortadoğu’da Türkiye, Japonya ve üçüncü ülkelerin işbirliği ile nasıl tekrarlanabileceğini araştırması önerilmektedir. Bu grup aynı zamanda Türkiye ve Japonya’nın bölge hakkındaki görüşlerini paylaşabilecekleri bir forum olarak da işlev görebilir. 3. Orta Asya Çalışma Grubu. Bu grubun Türkiye ve Japonya için bölgeye yönelik siyaset planları üzerine çalışması önerilmektedir. Böyle bir çalışma grubu bölgeyle ilgili güvenlik meselelerinden insan haklarına kadar çeşitli konular üzerinde çalışabilir. Aynı zamanda bu çalışma grubunun Çin ve Rusya başta olmak üzere büyük güçlere yönelik dış politikaların harmonizasyonu üzerine de bir forum olarak işlev görmesi de planlanmıştır. 4. Suriye ve Irak’taki duruma yönelik ortak Çalışma Grubu. Şimdi Irak’ı da kapsamış olan Suriye’deki iç savaş ve zor koşulların daha yıllarca devam etmesi beklenmektedir. Bölgesel kurumlar bu sorunlarla mücadele etmede yetersiz kalmaktadırlar ve daha fazla uluslararası işbirliği gerekmektedir. İç savaşın dinmesi durumunda bile bu ülkeler yeniden inşa, barışma, ve kurumların yeniden inşası gibi ORSAM büyük meseleler ile karşı karşıya olacaktırlar. Daha önce çatışma-sonrası yeniden inşa çalışması yapmış Türkiye ve Japonya bu ülkeleri pozitif barışa yönlendirmek için yeniden işbirliği yapabilirler. Bu konuda görüş alış verişi ve koordinasyon için bir platform gerekmektedir. 5. Politik, ekonomik, ve kültürel ikili ilişkilerin geliştirilmesi için Çalışma Grubu. Türkiye ve Japonya arasında mükemmel olarak tanımlanabilecek düzeyde diplomatik ilişkiler olmakla birlikte, bu sempozyumda da sıklıkla vurgulandığı gibi bu ilişkiler somut olmaktan uzaktır. Bu çalışma grubu ikili ilişkileri genişletmek ve derinleştirmek, ve de işbirliği için yeni kanallar açmak için bir forum işlevindedir. Bu grubun ilk görevi ilişkilerin geliştirilebileceği potansiyel konuları belirlemek, işbirliğine katkıda bulunabilecek Türk ve Japon STK’ları ve hükümet kurumlarının bir envanterini çıkarmak, bunları eşleştirmek, ve bağlantı kurmalarında öncülük etmektir. Bu grubun bir diğer amacı da kültürel farklılıklar gibi ikili ilişkilerin geliştirilmesine engel olabilecek bazı potansiyel problemleri, bunlara çözüm üretmek amacı ile çalışmaktır. 6. Türk ve Japon ODA/yardım politikaları Çalışma Grubu. Her iki ülke de TIKA ve JICA gibi devlet kurumları aracılığı ile ODA ve yardım aktivitelerine girişmişlerdir. Bu aktiviteler dış politikalarının önemli bir bölümünü oluşturmaktadır ve bir prestij kaynağıdır. Fakat her iki ülke de kendi bölgelerinde bazı diğer ülkeler tarafından kuşkulu bir yaklaşım görmekte, ve bu iyi niyetli çabalarına rağmen bazen onlara dünyada çarpıtılmış bir imaj yakıştırılmaktadır. ODA politikalarının uyumlulaştırılması bu politikaları daha efektif kılabilir. Ayrıca bu alanda görünür bir Türkiye-Japonya işbirliği bu iki ülkenin iyi uluslararası vatandaş imajına katkıda bulunacaktır. Bu ORSAM Rapor No: 193, Kasım 2014 51 ORSAM ORSAM / JAPONYA BÜYÜKELÇİLİĞİ çabalar Uygarlıklar İttifakı kapsamı altına da alınabilir. Bu forumun amacı iki ülkenin insani yardım politikalarını daha efektif ve görünür kılmanın yollarını incelemektir. Türkiye ve Japonya değişen dünyaya meydan okuyan çeşitli meselelerin çözümü yönünde büyük potansiyele sahiptir. Ortaklıklarını derinleştirmek etkinliklerini artırmada iki ülkeye de büyük fayda sağlayabilir. Bu potansiyeli gerçekleştirebilmek ve yukarıda önerilen çalışma gruplarının yaratılması ve canlandırılması için bu sempozyumu izleyen başka toplantıların da yapılmasını gerektirmektedir. Bu çalışma gruplarının üyelerinin sivil toplum ve hükümet organlarından seçilmesi dü- 52 ORSAM Rapor No: 193, Kasım 2014 şünülmektedir. Ayrıca, önemli olarak, iki tarafın düzenli ve makul aralıklarla toplanabilmeleri için bu grupların finanse edilmeleri de gerekmektedir. Bu amaçla, özellikle her iki devletin, ve aynı zamanda iş dünyasının, özel araştırma kuruluşlarının ve üniversitelerin büyük desteğine ihtiyaç vardır. Dolayısı ile öncelikli olarak bu çalışma gruplarını oluşturmak, Türk ve Japon muhatapları tespit etmek, ve finans imkânlarını araştırmak üzere Türkiye’de ve Japonya’da daha çok o ülkenin vatandaşlarının katılacağı iki ayrı izleme toplantısı düzenlenmesi önerilmektedir. Ümit ediyoruz ki, çeşitli disiplinler ve kurumların verdiği ivme ile, Japonya-Türkiye ilişkileri gelişerek yeni seviyelere ulaşır, ve her iki ülke dünyada sahip oldukları potansiyeli gerçekleştirebilirler. Japan and Turkey in the International Community: Cooperation and Potential ORSAM Report No: 193 November 2014 ISBN: 978-605-4615-93-3 Ankara - TURKEY ORSAM © 2014 Content of this report is copyrighted to ORSAM. Except reasonable and partial quotation and use under the Act No. 5846, Law on Intellectual and Artistic Works, via proper citation, the content may not be used or re-published without prior permission by ORSAM. The views expressed in this report reflect only the opinions of its authors and do not represent the institutional opinion of ORSAM. By: Bahadır Pehlivantürk, TOBB ETÜ Abdülkerim Cidal, TOBB ETÜ Contents Preface................................................................................................................................................................57 1. Introduction......................................................................................................................................59 2. An Overview of Turkey-Japan Relations 2.1. A Short History of Bilateral Relations..........................................................................................62 2.2. An Analysis of Contemporary Political Relations.....................................................................65 2.3. Economic Relations..........................................................................................................................66 2.4. Cultural and Educational Relations..............................................................................................69 3. Opening Speeches 3.1. Yutaka Yokoi Ambassador of Japan to Turkey..........................................................................71 3.2. Numan Kurtulmuş Deputy Prime Minister of Turkey..............................................................73 4. Keynote Speeches 4.1. Amb. Prof. Shinichi Kitaoka President of International University of Japan......................76 4.2. Doç. Dr. Mesut Özcan President of Diplomacy Academy........................................................83 5. Panel Presentations 5.1. Ltg. [Ret.] Prof. Noboru Yamaguchi National Defence Academy of Japan..........................87 5.2. Prof. Selçuk Çolakoğlu Yıldırım Betazıt Unhiversity................................................................90 5.3. Prof. Masanori Naito Doshisha University..................................................................................92 5.4. Dr. Bahadır Pehlivantürk TOBB University of Economy and Technology..............................95 5.5. Dr. Kohei Imai JSPS Post-doctoral Fellow....................................................................................98 6. Policy Proposal for Developing Turkey-Japan Relations 6.1. Discussions of closed workshop..................................................................................................100 6.2. Policy proposal and identification of possible avenues for cooperation.............................102 ORSAM Report No: 193, November 2014 55 PREFACE On the occasion of the 90th Anniversary of the Diplomatic Relations Between Japan and Turkey, ORSAM in cooperation with Japanese Embassy and SAM organized a joint symposium entitled “Japan and Turkey: Where Did We Come From? Where Are We Going?” The Symposium took place on 22-23 September 2014 in Ankara. The Symposium was attended by participants from press, diplomatic circles, public enterprises and think tanks. The speakers were from both Turkey and Japan, and they gave informative and enlightening speeches about bilateral relations, global partnerships, regional policies, and cultural interactions between the two countries. Drawing on the discussions throughout the two-day seminar and also the extant literature, this ORSAM report analyzes Turkey-Japan relations in its historical context, as well as the current dynamics shaping it. We hope that the symposium will mark a new stage of partnership and activism in the foreign relations of these two countries, and the report will make a contribution to those seeking to understand the evolution of this relationship. Both countries have great potential in the world and they will surely benefit from bilateral cooperation in dealing with global and regional challenges. As two democracies, we believe that the world will benefit from these two countries’ strengthening of their relations as well. Assoc. Prof. Şaban Kardaş ORSAM President ORSAM Report No: 193, November 2014 57 ORSAM Report No: 193, November 2014 By: Bahadır Pehlivantürk, TOBB ETÜ Abdülkerim Cidal, TOBB ETÜ ORSAM ORSAM ORSAM CENTER FOR MIDDLE EASTERN STRATEGIC STUDIES 1. INTRODUCTION Early 21st century is witnessing the transformation of the world system. This transformation can be observed in different ways. One of the most prominent aspects of it is the gradual shift of power towards East Asia. Even though this can mostly be observed in economic terms initially, there are already signs that the power balance and influence capacity is shifting from West to East as well. Another transformation is the strengthening of the global governance system and the gradual development of a rule-based international system. The number of international organizations is increasing and they are getting more and more effective. Among these, especially regional institutions are becoming more important, but global institutions are getting deeper as well. While it is possible to relate these developments to the weakening of traditional great powers, most prominently USA, it also possible to interpret this as another natural stage in human history. Transformation can be seen in both Turkey and Japan’s foreign policies as well. Related with the change in the world system, we see that both countries felt the need to be more active in their foreign policies. As relations with relatively declining great powers become more complicated, as regionalism gets deeper, as new technologies are truly globalizing the world where any local problem can have global repercussions, and as states recognize better that global problems necessitate coordinated global responses, countries which have been at the second tier of the world system in the past have started to find themselves being pushed to the forefront of active world politics. Whether they want this new prominent role or whether it is the transformation of the world system obliging them to be more active is not a question we are trying to answer here. But there is no doubt that the strengthening of global governance and development of regional and global institutions are empowering these countries. Turkey and Japan are no doubt two of these countries and the recent activism in their foreign policies has attracted worldwide attention. Both countries are civilian democracies and they have been involved in the global governance mechanisms since the end of the Second World War. The organizers of this symposium find it important that these two countries strengthen their bilateral relations to be more active not only globally but in their respective regions as well. The aim of this symposium is to probe the ways to promote the development of bilateral relations. This report is organized in the following manner. We start with a concise overview ORSAM Report No: 193, November 2014 59 ORSAM ORSAM / embassy OF JAPAN of Turkish Japanese relations aiming to benefit ones who are not familiar with the topic. It covers a brief historical sketch of the bilateral relations, mentioning prominent events and the reasons why sometimes the two countries seek to approach each other. Then we give examples, data, and tables picturing diplomatic, economic, and cultural relations. These can be used as references to form an overall idea on different aspects of the relations. This is followed by three parts presenting the speeches given in the opening, keynote, and panel discussion sessions of the diplomatic seminar. Opening speech was by Yutaka Yokoi, Ambassador of Japan and by Numan Kurtulmuş, Deputy Prime Minister of Turkey. Both speeches focus on important aspects of bilateral relations and the regional challenges the two countries face. Ambassador Yutaka Yokoi’s speech underlines the need to expand mutual understanding between the two countries, with the hope that this seminar will heighten our understandings concerning each other’s environment. In his speech Deputy Prime Minister Numan Kurtulmuş mentions similarities between Turkey and Japan, and after focusing on the regional challenges Turkey faces in its region, he also calls for more cooperation between the two countries to work together to make the world more peaceful. In the keynote speeches, the Rector of International University of Japan Prof. Shinichi Kitaoka gives a comprehensive sketch of Japan’s foreign and security policy, starting from Tokugawa era and bringing it to early 21st century, which could be taken as a crash course on Japan’s foreign relations. Similarly in the second keynote speech, Director of Diplomacy Academy Assoc. Prof. Mesut Özcan, gives a comprehensive picture of Turkey’s position in a changing international system, starting with postCold War era up until today, mentioning different aspects of Turkish foreign policy on the way. The panel discussions part starts with Prof. Noboru Yamaguchi from 60 ORSAM Report No: 193, November 2014 National Defense Academy of Japan who focuses on the US-Japan Alliance in his speech. This is followed by Prof. Dr. Selçuk Çolakoğlu from Yıldırım Beyazıt University examining Turkey’s policy towards Northeast Asian countries, highlighting the basic characteristics of relations between Turkey and Northeast Asia. Prof. Masanori Naito from Doshisha University, in his passionate speech, explains Turkey’s role for the regional stability in the Middle East. The speech following it is given by Assist. Prof. Bahadır Pehlivantürk from TOBB University, who focuses on Turkey-Japan Partnership in the era of global governance and region building. The final panelist Research Fellow Dr. Kohei Imai from Japan Society to Promote Science talks about the possibilities of diplomatic cooperation between Turkey and Japan and both countries’ common interest in humanitarian diplomacy. After these, the report concludes with a Policy Proposal for developing JapanTurkey relations. This part is a synopsis and summary of the ideas presented in the afternoon closed session, a workshop held with the experts from both sides discussing the issues of global governance, security environment of both countries, transformation of the world system, and bilateral relations. In this part, after a summary of various discussions held, an analysis of possible avenues to further cooperation between the two countries was made, and nine different important issue points were defined. After this, formation of six different study groups was proposed. These study groups were planned to focus on the defined issue points, and discuss how to create deep Turkey-Japan partnerships to deal with these issues and strengthen their relations further. The major purpose of the establishment of these study groups is to initiate the creation of epistemic communities that expend beyond national borders tying Japan and Turkey together. It is hoped that these study groups (that are to include members from government, Japan and Turkey in the International Community: Cooperation and Potential business, academia, and NGOs) will create new channels for communication between the two countries and create syn- ORSAM ergy in dealing with common regional and global issues. ORSAM Report No: 193, November 2014 61 ORSAM ORSAM / embassy OF JAPAN 2. AN OVERVIEW OF TURKEY JAPAN RELATIONS 2.1. A Short History of Bilateral Relations Japan-Turkey ties are longstanding. The good nature of relations between the two countries is based in history and mutual help. It is generally accepted that the bond forged by the sunken frigate Ertuğrul off the coast of Japan in the late 19th century is the occasion for the start of official relations between the two countries, even though there has been visits from Japan earlier. In 1890, the Ottoman frigate, named the Ertuğrul, sunk on the way home from a visit to Japan. While more than five hundred sailors died, sixty-nine survived and were rescued by Japanese people and escorted safely to home by the Japanese navy. “Ertuğrul” is consistently recognized and mentioned by the leaders of both countries and has served as the basis of friendship between these geographically distant states. The friendly relations, which started with the visit of Ottoman Empire’s Ertuğrul Frigate to Japan has reached its 120th anniversary in 2010. Commemorating 120th anniversary of the friendship between Japan and Turkey, “Japan Year 2010 in Turkey” was held and 186 various events were held in all over Turkey through the whole year. This first initiative to establish relations was motivated by the desire to learn from each other’s experiences in modernization and politics in a Western dominated world. 62 ORSAM Report No: 193, November 2014 Japan’s diplomatic relations with the modern Republic of Turkey started after the First World War, with Counsellor Shiro Hanaoka being assigned as chargé d’affaires to start the preparations for the opening of the Japanese Embassy in Turkey. Yukichi Obata became the first Ambassador, arriving in Istanbul on 17 November 19251. On the other hand, opening of Turkish embassy in Tokyo had to wait until 1952. But shortly after that the foreign minister Fatin Rüştü Zorlu and in 1958 prime minister Adnan Menderes made the first high level visits to Japan, and relations continued with more mutual visits and signed agreements. Both countries, which were firmly embedded in the Free World during the Cold War, developed similar political cultures and norms. Japan and Turkey have maintained good relations for over a century. There have been wide-ranging interactions between the two countries, including visits by eminent persons, as well as economic and cultural exchanges. These exchanges started to accelerate since a visit to Turkey by Foreign Minister Shintaro Abe in 1983. At the time, Turkey’s former premier Turgut Özal (prime minister 1983-89, president 1989-93), who was familiar with Japanese affairs also played an important role in the growth of the relationships. During Turgut Özal’s premiership bilateral relations were further cemented by the rescue of Japanese citizens from Tehran during the Japan and Turkey in the International Community: Cooperation and Potential missile war phase of the Iran-Iraq war by Turkish Airlines airplanes. Mutual help in earthquake disasters have also contributed to the perception of brotherhood among the two nations. In the wake of Great East Japan Earthquake in March 2011 and the earthquakes in Turkey’s eastern part in October and November 2011 respectively, both countries provided each other with support, which further strengthened the relationship between the two nations. For instance the loss of Japanese disaster relief volunteer Atsushi Miyazaki in an aftershock of the 2011 Van Earthquake had inspired the then president Abdullah Gül to write a letter to Emperor Akihito thanking his government and the Japanese people for their aid after the disaster. Since the end of 2000, there have also been various exchanges of visits by other eminent persons, such as the visits of Crown Prince Naruhito in March 2009 and Foreign Minister Katsuya Okada in January 2010. Prime minister Shinzo Abe’s active foreign policy brought another boost to Turkey-Japan relations. On the occasion of visit to Turkey by Prime Minister Shinzo Abe in May 2013, “Joint Declaration of the Establishment of Strategic Partnership Between Japan and the Republic of Turkey” was signed, and on the occasion of second visit in October 2013 (he visited Turkey twice on the same year), “Joint Declaration by the Government of Japan and the Government of the Republic of Turkey on cooperation in the field of Nuclear Energy and Science and Technology” was signed between Prime Minister Abe and Prime Minister Recep Tayyip Erdoğan. It is expected that with these signatures political relations between the two countries will strenghten further. Diplomatic Relations Japan recognizes the Republic of Turkey Japan opens an embassy in Turkey Turkey opens an embassy in Japan Turkey severs relations with Japan Turkey declares war on Japan and Germany Turkey reopens its embassy in Japan Japan reopens its embassy in Turkey Japan establishes a consulate in Istanbul (upgraded to consulate-general status in 1972) 2000 ORSAM Date 1924 August 1925 March 1925 July 1945 January 1945 February 1952 June 1953 May 1965 May VIP Visits To Japan (since 2000) -Minister of Foreign Affairs, Ismail Cem (April) -Deputy Prime Minister and Minister of Energy and Natural Resources, Mustafa Cumhur Ersumer (June) -Minister of Public Works and Settlement, Mehmet Aydin (August) -Environment Minister, Fevzi Aytekin (September) 2001 -Minister of Tourism, Mustafa Taşar 2002 -Minister of Public Works and Settlement, Akjan (March) -Minister of Transport and Communication, Vural (April) ORSAM Report No: 193, November 2014 63 ORSAM ORSAM / embassy OF JAPAN 2004 -Deputy Prime Minister, Ertugrul Yalcinbayir (Februrary) -National Assembly Chairman, Bulent Arinc (June) -Minister of Culture and Environment, Erkan Mumcu (August) -Deputy Prime Minister and Minister of Foreign Affairs, Abdullah Gul (December) -Prime Minister, Recep Tayyip Erdogan 2007 -Public Works Minister, Faruk Nafiz Ozak 2008 2009 -President, Abdullah Gul -Minister of Culture and Tourism, Ertugrul Gunay 2010 -Speaker of Grand National Assembly, Mehmet Ali Sahin (October) -Minister of State, Zafer Caglayan (November) -Minister of Transport and Telecommunications, Binali Yildirim (December) -Minister of Energy and Natural Resources, Taner Yildiz (December) -Deputy Prime Minister, Ali Babacan (December) 2003 2011 2012 2013 2006 2008 VIP Visits To Turkey (since 2000) -State Secretary for Foreign Affairs, Ichita Yamamoto -Minister of State Ryutaro Hashimoto -Minister for Foreign Affairs Makiko Tanaka (January) -Minister of Education, Culture, Sports, Science and Technology, Atsuko Toyama Prince Tomohito of Mikasa (October) -Prince Tomohito of Mikasa, Princess Tomohito of Mikasa (Nobuko), Princesses Akiko and Yohko -Prince Tomohito of Mikasa -Minister of Finance, Sadakazu Tanigaki (May) -Prince Tomohito of Mikasa, Princess Akiko (September) -Prime Minister, Junichiro Koizumi -Princess Akiko 2009 -Crown Prince Naruhito 2010 -Minister of Foreign Affairs, Katsuya Okada (January) -Prince Tomohito of Mikasa (May) -Prince Tomohito of Mikasa, Princess Akiko (July) -Speaker of the House of Representatives, Takahiro Yokomichi (July) 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2012 2013 64 -Minister of Science, Industry and Technology, Nihat Ergun (May) -Minister of Economy, Zafer Caglayan (July) -Deputy Prime Minister, Ali Babacan (October) -Minister of Health, Recep Akdag (October) -Minister of Defense, Ismet Yilmaz (March) -Minister of Environment and Urbanism, Erdogan Bayraktar (May) -Minister of Foreign Affairs, Koichiro Gemba (January) -Minister of Foreign Affairs, Koichiro Gemba (June) -Prime Minister, Shinzo Abe (May) -Prime Minister, Shinzo Abe (October) ORSAM Report No: 193, November 2014 Japan and Turkey in the International Community: Cooperation and Potential ORSAM The Agreements and Protocols In Force Between Turkey And Japan: Official Gazette Date and No 03/01/1956 NAME Date of Signature Trade and Payments Agreement 08/02/1955 Mutual Protection and Promotion of Investments Agreementsv 12/02/1992 21/11/1992, 22110 Convention between Japan and Turkey for the Avoidance of Double Taxation and the Prevention of Fiscal Evasion with Respect to Income Taxes 08/03/1993 13/11/1994, 21467 Memorandum of Understanding on Economic Cooperation Between Turkey and Japan 19/07/2012 2.2. An Analysis of Contemporary Political Relations Japan has always occupied a peculiar place in the vision and discourse of Turkish foreign policy makers. It has been a source of inspiration and a potential partner. Yet it has always been difficult to substantiate the relations into concrete cooperation. It could be argued that, together with the vast geographical distance between the countries, the push for more concrete relations has not been strong enough in the past. However, early 21st century is a time of transformation when the world is experiencing a change in its power structure. Accompanied with this transformation there is a growing body of international organizations/regimes, which empower civilian democratic countries in terms of having more influence in the world issues and the running of the liberal world system. These are the times that coincide when both Turkey and Japan have started to adopt more multi-faceted/multi-dimensional foreign policies with a renewed activism. As a result of this, both countries again look towards each other and make calls to strengthen relations. The legacy of positive self-identification with each other is facilitating these two countries’ exploration of new areas of partnership today. Both countries share the same Western democratic political values and have similar political systems. Moreover, certain structural similarities can be identified in the international environment they are in, as both countries are situated in regions where their political values are shared with only few other countries. Turkey and Japan also have comparable Westernization and modernization experiences, and have been within the Western political camp since the end of the Second World War. These commonalities have created what can be called “like-mindedness” between Turkish and Japanese officials based on the shared social context constructed over generations. This point has been stressed by diplomats from both sides in many occasions. Both countries prefer to cooperate in multilateral settings. There is a large potential for cooperation between the two countries in international organizations that tackle various global problems they commonly face. Bureaucrats from both sides share similar values and expectations towards world issues and this fact apparently facilitates cooperation between the two countries. We saw concrete examples of these in UN, especially during 2009-2010 when both countries were UNSC members, and continued diplomatic cooperation with exchanging of chairmanships of various UN Security Council committees, and in terms of support they gave to each other’s ORSAM Report No: 193, November 2014 65 ORSAM ORSAM / embassy OF JAPAN proposals.2 This has led to cooperation on international peace building responsibilities such as joint training of Afghan police force in 2012. In the last few years, Turkey and Japan has also engaged in an evolving military dialogue. Turkey’s and Japan’s strategic interests converge on the issue of enhancing maritime security cooperation that includes anti-piracy operations and the security of sea lanes. Both countries have already held joint exercises in the Gulf of Aden where many Japanese and Turkish merchant ships have been targets of pirate attacks. Both sides agree that there is more room to further develop diplomatic and political relations in a growing, changing, and institutionalizing world. At the end of this report there is a section where various potential issues of cooperation and partnership are listed and analyzed. 2.3. Economic Relations Between Turkey and Japan Turkish-Japanese economic relations can be analyzed in three dimensions; trade, investment, and ODA (Official Development Aid). Trade relations between Turkey and Japan Bilateral trade between the two countries is low at less than $4 billion, Japan now ranks fourth in terms of Turkey’s trade partners in Asia, coming after China, South Korea and India. Turkey-Japan trade relations are also marked with a considerable negative balance against Turkey. All these show that trade relations urgently need to be developped. In order to further develop their trade relations, Turkey and Japan agreed to initiate talks on a Free Trade Agreement (FTA) in 2014. Because of Turkey’s membership in the European Union’s Customs Union, it is not possible to independently sign FTAs with third countries. Turkey can, however, sign FTAs with third countries if the EU has signed them. Negotiations on an FTA between Japan and the EU started in 2013, but they remain unresolved at the time of writing. Ankara and Tokyo started this year with negotiations on the FTA and they are planning to hold negotiations parallel to those of the EU-Japan FTA.3 BİLATERAL TRADE DATAS BETWEEN TURKEY AND JAPAN (1.000 Dollar) Years 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2013 / (1-7 ) 2014 / (1-7 ) 66 Export $ / Thousand Export Fluctuation % İmport $ / Thousand İmport Fluctuation % Volume $ / Thousand Balance $ / Thousand 149.489 124.065 129.980 156.288 190.117 234.227 263.084 246.910 330.462 232.847 272.219 296.413 331.762 409.236 22,8 -17 4,8 20,2 21,6 23,2 12,3 -6,1 33,8 -29,5 16,9 8,9 11,9 23,4 1.620.561 1.307.372 1.465.507 1.927.096 2.684.287 3.109.218 3.216.725 3.703.442 4.026.764 2.781.971 3.297.796 4.263.730 3.601.427 3.453.189 16,3 -19,3 12,1 31,5 39,3 15,8 3,5 15,1 8,7 -30,9 18,5 29,3 -15,5 -4,1 1.770.050 1.431.437 1.595.486 2.083.384 2.874.404 3.343.445 3.479.810 3.950.352 4.357.226 3.014.818 3.570.015 4.560.144 3.933.189 3.862.425 -1.471.072 -1.183.308 -1.335.527 -1.770.808 -2.494.170 -2.874.991 -2.953.641 -3.456.531 -3.696.303 -2.549.124 -3.025.578 -3.967.317 -3.269.666 -3.043.953 252.664 40,8 2.053.783 -4,7 2.306.447 -1.801.118 210.474 -16,7 1.813.762 -11,7 2.024.236 -1.603.288 ORSAM Report No: 193, November 2014 ORSAM thousands Japan and Turkey in the International Community: Cooperation and Potential 4.500 4.000 3.500 3.000 2.500 Import from Japan 2.000 1.500 Export to Japan 1.000 500 20 00 20 01 20 02 20 03 20 04 20 05 20 06 20 07 20 08 20 09 20 10 20 11 20 12 20 201 3 14 (17) 0 Direct Investment Between Turkey and Japan While the bilateral trade remains low, investment opportunities are growing. During Prime Minster Abe’s second visit to Turkey in October, the Japanese leader attended the opening ceremony of the undersea tunnel in Istanbul spanning the Bosphorus. The ambitious project’s largest foreign investor was the Japan Bank of International Cooperation (JBIC), which invested more than $1 billion in the $4 billion plan.4 There are 191 companies that are Japanese-financed operate in Turkey as of 2013. The distribution of the scopes of these Japanese-financed companies in Turkey are listed in the table below. The sector in which the Japanese-financed companies operate the most is the Whole Sail and Retail sector with 63 companies. Sector WHOLE SAIL AND RETAIL MANIFACTURING INDUSTRY REAL ESTATE, RENTING AND WORK ACTIVITIES HOTELS AND RESTAURANTS TRANSPORTATION, COMMUNICATION AND STORAGE SERVICES CONSTRUCTION OTHER SOCIEL AND PERSONAL SERVICE ACTIVITIES TRAINING SERVICES FINANCIAL INTERMEDIARIES ACTIVITIES AGRICULTURE, HUNTING AND SYLVICULTURE ELECTRICITY, GAS AND WATER MINING AND QUARRYING SANITARY AFFAIRS AND SOCIEL SERVICES Toplam Source: Economy Ministry Companies 63 37 23 13 13 11 9 5 4 6 3 2 2 191 ORSAM Report No: 193, November 2014 67 ORSAM ORSAM / embassy OF JAPAN According to UNCTAD data, Japan with 122,5 billion dollars is the second country in the world doing direct investment in 2012. In 2013 Japan kept its secondary position with the 135,7 billion dollars. The Years 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 Total Japan Investments In Turkey (million $) 2002-2014/July 63 58 6 32 1 2 11 3 347 231 106 493 157 1.510 table below shows the amount of investment that Japan made to Turkey in comparison to the amount of investment that Japan made to the world globally. Total Foreign Direct Investment Inflow to Turkey 2002-2014/July 571 696 1.190 8.535 17.639 19.137 14.748 6.266 6.256 16.136 10.759 10.243 5.927 118.103 Japan Investment in the World (million $) 2002-2013 32.281 28.800 30.951 45.781 50.266 73.549 128.020 74.699 56.263 107.599 122.549 135.749 886.507 Source: Republic of Turkey Central Bank According to this data Japanese investments to Turkey make up only a tiny fraction of Japan’s investments worldwide. It is also a very small ratio of total investments to Turkey. After 2008 world financial crisis and Arab Spring Japanese companies have started to show a heightened interest in Turkey, and there is an expectation that Japanese FDI to Turkey will gain speed in all areas. Turkish Ministry of Economics highlights nuclear energy, green energy, infrastructure, tourism, communications, and agriculture as possible sectors where Japanese companies might show interest. Turkey and Japan has reached a landmark deal on nuclear energy cooperation. An agreement about constructing a nuclear plant in Turkey was signed between Turkey and Japan in 2013. The project will be on a build-operate-transfer (BOT) basis, and was signed between Turkish Prime 68 ORSAM Report No: 193, November 2014 minister Recep Tayyip Erdoğan and his Japanese counterpart Shinzo Abe on May 3, 2013. This project is redeemed as a very important step that would transform bilateral ties with Japan into a strategic partnership. The firms will construct a 4,800 megawatt (MW) nuclear power plant in the Black Sea coastal city of Sinop. It will be the country’s second nuclear power plant after the projected Akkuyu Nuclear Power Plant. The bulk of the project will be financed by Nippon Export and Investment Insurance (NEXI), Japan’s export credit agency, and French credit insurer Coface. Work on a site analysis for Turkey’s third planned nuclear power plant to be built is continuing as well. It is projected that the first unit of Japanese built nuclear plant will be active by 2023, and the fourth unit is projected to enter service by 2028 Japan and Turkey in the International Community: Cooperation and Potential Again according to Ministry of Economy, another possible area for cooperation is business partnerships in third countries. It is proposed that Japanese and Turkish companies can cooperate in construction business where Turkey has a large market share in Central Asia, Middle East and North Africa, where Japanese companies could benefit from Turkish expertise in these regions. Japanese ODA to Turkey Turkey has been one of the important destinations for Japanese ODA (Official Development Aid) and credits. The Japan Bank for International Cooperation (JBIC) has supported projects in Turkey, including power plants, earthquake disaster relief, hospitals, machinery for government agencies, roads, etc. Since 1972, through JBIC and other Japanese government institutions 767 billion yen (9.95 billion USD) of total credits has been supplied to Turkey, and 497 billion yen (6.4 billion USD) of it was in development credits and 270 billion yen (3.5 billion USD) was for export credits. 5 Turkey was one of the top recipients of Japanese ODA in 2008, ranking third after India and Vietnam in terms of loan aid and fourth in terms of total bilateral ODA (285.92 million USD) after Iraq, India and Vietnam. The most important project funded by Japan has been the Marmaray (Marmara Rail Transport) connecting Asia and Europe under the sea. For this project, JICA lent 111 billion yen, one of the largest ODA loans ever disbursed. There are other important projects supported by JICA such as the Ankara Water Supply Project. Currently Turkey receives 67.6% of all JICA projects in Europe in terms of value.6 It could be argued that Turkey’s large share of the Japanese ODA owes to the strategic value attached to Turkey by Japan. The Japanese government’s 2011 ODA assessment report clearly defines Turkey as a potential partner in the Middle East for diplomatic issues, regional cooperation, ORSAM development, and regional security. The report also writes that Japan is willing to use ODA to strengthen Turkey’s involvement in the Middle East, in the context of supporting “South-South cooperation”.7 This shows that there is a view in Japan, which probably has been brewing for a few years, to take Turkey as a strategic partner in the Middle East. Japan has been using its ODA as one of the means to achieve this goal. If Japan promotes FDI into Turkey as well, then probably this will further deepen strategic partnership. Since FTA is also directly related to trade, Turkish Japanese trade relations will improve from this as well. 2.4. Cultural and educational relations Japan and Turkey have been enjoying long lasting friendly relations for more than 100 years. According to the public survey in Turkey conducted by the Japanese Foreign Ministry in 2012, 83.2% of respondents answered that the relations between Japan and Turkey are “friendly” or “almost friendly”. In May, 1998, the Turkish-Japanese Foundation culture center was opened in Ankara by Suleyman Demirel, President of the Republic of Turkey and Prince and Princess Tomohito of Mikasa, and a variety of cultural events have been held in the center. The center functions as a base for not only cultural exchange between two countries but also other various field of exchange. Also in Japan, the Yunus Emre Institute has been active in Tokyo promoting Turkish culture in the last few years. It is engaged in cultural and artistic activities in addition to the educational and training activities as well as support of scientific studies. Japanese language education in Turkey began in 1976 with the establishment of the first Japanese language course in the country by the Istanbul branch of the Turkey-Japan Women’s Cultural Association. ORSAM Report No: 193, November 2014 69 ORSAM ORSAM / embassy OF JAPAN University-level Japanese language education began in earnest in 1986 with the establishment of a Japanese language and literature program in the faculty of letters of Ankara University. Japanese language education has grown over the years and courses have been established in major universities in Turkey. As an important stage in educational relations, during Prime Minister Abe’s visit, both countries have agreed to found a science and technology university. The training of the staff who will be working in the nuclear plant will be carried out here. However this university aims to conduct training not only in nuclear engineering but also in electrical engineering, IT, applied physics, mechanical engineering, molecular biology, chemistry, mathematics, and astronomy as well as social sciences. Besides culture centers, language education, and universities, tourism is also a part of cultural relations, which has a business aspect as well. The number of Japanese tourists visiting Turkey tends to fluctuate year to year. According to Turkish Ministry of Culture and Tourism 125,755 Japanese visited Turkey in 2006 and this number increased to 195,404 in 2010. Since then numbers have fluctuated between 200.000 and 175.000. The political insecurities in the Middle East region in general and high cost of flight are given as reasons for the stagnation in tourism figures. Turkish tourism to Japan is a new phenomenon and the numbers are negligible for the time being. Japan’s total foreign visitors toped 10 million for the first time in 2013, and Turkey is the 6th most popular tourist destination in the world with almost 40 million people visiting in the same year. The mutual tourism potential for both countries remains to be fulfilled. Endnotes 1 Bahadir Pehlivanturk, “Turkish-Japanese relations: Turning romanticism into rationality”” International Journal LXVII.1 (2012): 101-117. 3 Colakoglu, Selcuk, “Golden Year” of Turkish-Japanese Relations, The Journaş of Turkish Weekly, October 18th, 2014 4 5 6 7 70 Nagaba, Hiroshi, Japan and Turkey Process For Diplomatic Relations, p 6 2 Miller, J. Berkshire, Japan’s Strategic Push with Turkey, thediplomat.com, March 18th, 2014 “Turkiye-Japonya Ticari ve Ekonomik İliskileri,” DEIK, Ankara, 2009. DEIK is an initiative of private business interests supported by TOBB (Turkish Chambers of Commerce and Industry). (USD amounts are calculated in January 2012 exchange rate). “Annual Report”, JICA, Tokyo, 2010. “Toruko Kokubetsu Hyouka”, Gaimusho, (“Country Specific Assessment: Turkey”, Ministry of Foreign Affairs), Tokyo, 18 April 2011. The report covers the 10-year period between 1998 and 2007. ORSAM Report No: 193, November 2014 Japan and Turkey in the International Community: Cooperation and Potential ORSAM 3. OPENING SPEECHES Yutaka Yokoi Ambassador of Japan His Excellency Deputy Prime Minister Numan KURTULMUS, President Saban KARDAS of ORSAM, Center for Middle Eastern Strategic Studies, Distinguished guests, Welcome, and thank you very much for joining us at the Joint Symposium: “Japan and Turkey – Where did we come from? Where are we going?” which commemorates the 90th anniversary of the diplomatic relations between Japan and the Republic of Turkey. First of all, I would like to express my honour to receive His Excellency, Deputy Prime Minister KURTULMUS to open the Joint Symposium, accommodating his busy schedule. Deputy Prime Minister Kurtulmus is well-known for his profound insight on international affairs let alone economy. So, our first question is “where did we come from?” There are many theories behind the connection between Japanese and Turkish people. I arrived in Ankara to be Japanese Ambassador to Turkey almost one year ago. “Why do we feel close despite the geographical distance?” “What is the real source of the feeling of connection that both of us share naturally?” These questions have been in the back of my head, and that is why I came up with an idea of organizing a symposium to think about these questions with everyone. After today’s Diplomatic Seminar, tomorrow’s Cultural Seminar will examine the source of our connection from the points of linguistic similarity, commonality of the music that touches our hearts, aesthetic feeling, history and archaeology. In late November, a business seminar will be held in Istanbul, also. Needless to say, our relations didn’t only begin 90 years ago. Next year will be the 125th year since the tragic accident of Ertugrul Frigate. And, long before that, our ORSAM Report No: 193, November 2014 71 ORSAM ORSAM / embassy OF JAPAN ancestors were connected by the fact that our origin may be traced to Central Asia. Seminar will heighten our understanding on each other’ environment. Despite the distance, we share a historic connection, and our connection is getting stronger. Especially, the high level exchanges between Japan and Turkey, which are symbolic in the 3 summit meetings within 1 year between Prime Minister Abe and (then) Prime Minister Erdogan, have created a huge momentum on our bilateral relations. Also, from the Imperial Family of Japan, Her Imperial Highness Princess Akiko visited her favourite country Turkey in April this year. Today, we have invited prominent experts from both countries. From Japan, we have Professor Shinichi Kitaoka, President of the International University of Japan, and honorary professor at the University of Tokyo as our Keynote speaker. As former Ambassador of Japan to the United Nations, Professor Kitaoka has rare experiences of looking at the UN and international politics both as a scholar and as a high official of the government. Since I came to Turkey one year ago, in many places I go, Turkish citizens come up and tell me “Are you Japanese? We like Japanese people!” As a diplomat, I have been to many countries in the world, but I have never encountered this level of friendliness to Japanese in any other countries. And, Japanese people like Turkish people, too! However, I am sorry to say that, although Japanese and Turkish people share a sense of connection, our understanding of each other based on accurate knowledge is not enough. By sharing our diplomatic environment and views on international affairs, in other words, by “putting ourselves in the others’ shoes,” hopefully our understanding and solidarity will be even greater. Turkey is surrounded by the region which is full of headlines of international news with conflicts and political disorder. It is not hard to imagine how difficult it is for Turkey to steer itself in this difficult diplomatic environment. When we turn our eyes to Japan, the northeast Asian region faces various challenges too. I hope today’s 72 ORSAM Report No: 193, November 2014 From the Turkish side, we have Associate Professor Dr. Mesut Ozcan, Director of the Diplomatic Academy, to give his keynote speech titled “Turkey in a Changing International System.” Today, to my delight, many students and young researchers are here. Wouldn’t it be great if some of you would participate in a future Japanese Turkish Symposium as a keynote speaker or a panelist? Efforts by researchers and experts are indispensable for Japan and Turkey to understand each other. Therefore, let me express my heartfelt gratitude and honor to all of them who continue down-to-earth studies in both countries. Lastly, I would like to thank ORSAM and its President Saban Kardas, and everyone else who have helped us organizing this Joint Symposium. I truly hope this Symposium will trigger further dialogues between our nations in different spheres. And, with you, I would like to continue to think about the second question: “Where are we going?” Thank you again for joining us today. Japan and Turkey in the International Community: Cooperation and Potential ORSAM Numan Kurtulmuş Deputy Prime Minister of Turkey Venerable Ambassador of Japan, respectable guests, dear visitors from Japan, ladies and gentlemen, good morning to all. I am wishing a successful two-day symposium that is organized due to the 90th anniversary of Turkish-Japanese relations, which will later take place in Istanbul focusing on the trade relations between the two. Good morning to all. Kon’nichiwa ( こんにちは). There is an exceptional historical relation between Turkey and Japan. We have become aware of Japan thanks to, for instance, movies such as Tokyo Story, Dersu Uzala, and became aware of the Japanese culture in our youth. Those movies have been important to most of our peers in Turkey as they introduced the Japanese culture to us. In addition, I had the chance to study on “Japanese Human Resources Management” during my post-doctoral research. Later I published it as a book as my associate professorship dissertation. I had conducted this study on Japan in the United States of America and even though I do not know Japanese, we had many Japanese friends, and I especially had the chance to study the old system of nenko on Japanese human resources management labor economics. This interaction with Japanese friends as well as the study on the nenko system helped me accumulate knowledge and formulate an opinion about Japanese work ethics. In this regard, I am very happy to be present here today on this occasion of the 90th anniversary of Turkish-Japanese relations with our Japanese friends, as well as with our mostly young friends from Turkey who work on Turkish-Japanese relations. Turkey and Japan are two countries that are located on the two ends of the Asian continent. Of the two countries, Turkey is close to Europe, whereas Japan is located on the farthest point of Far East Asia. Despite the distance between the two, we do know that both Japanese and Turkish cultures have been proximate to each other, sharing similarities. One such similarity is in the grammatical structure. There are similarities between Japanese and Turkish grammars. Additionally, there is an exceptional amount of similarity between the Japanese and Turkish family structures. Apart from that, Japanese and Turks are the two different nations that appreciate similar family values, societal values, and historical values. Despite their distant locations on the same continent, these two nations are close to each other due to these common characteristics. Besides, we know that with regard to system and work ethics, the Japanese and Turkish societies are akin to each other, and these similarities move Japan and Turkey close to each other. Also, as we see from the name of the symposium, we have to ask “Where Did We Come From? Where Are We Going”. There is a 90-year long diplomatic relationship between the Republic of Turkey and Japan. These relations continue on an increasing basis on every realm. We have tragic moments in our memories stretching back to 125 years ago with regard to Japanese-Turkish relations. The Ertuğrul Frigate issue, which occurred 125 years ago, is an important issue that moved Turks closer to the Japanese society as they ORSAM Report No: 193, November 2014 73 ORSAM ORSAM / embassy OF JAPAN demonstrated sympathy and respect to the martyrs of the Ertugrul Frigate. Also, an interesting coincidence of history, approximately a century later in 1985, when the Iran-Iraq War was still continuing, Turkish Airlines as well as Turkey took active roles in transportation of the Japanese citizens there to home. We do know that thanks to this active role carried out by Turkey, the Japanese society has warm emotions toward Turkey as well. Again through a number of issues, and mainly unfortunately as a result of tragic events, further warm emotions developed in Turkish-Japanese relations. One of these has been the tragic events of earthquake in Japan and Fukushima nuclear facilities crisis, following which Turkey offered its support to the Japanese society both in search and rescue as well as in emergency help. In this regard, perhaps Turkey has been one of those first countries to rush to help Japan. In the same way, after the earthquakes of Sakarya and Van, we very well know how Japanese government as well as Japanese volunteers swiftly acted to help Turkey recuperate. Also Japanese lady who volunteered for the search and rescue missions during the Van earthquake, Ms. Atsushi Miyazaki, is still in memories of the Turkish society. Her name and herself will always live in the memories of Turkish people. Such extraordinary close historical relations are also significant for Japan-Turkey political relations. Despite the distance, Turkey and Japan has been developing strategic partnership in the realms of both diplomacy and economy. Are these relations sufficient? According to us, and according to the Japanese they are still not sufficient. However, our relations are continuing on an increasing trend both diplomatically and economically, and will keep increasing. We wish to increase such meetings to be conducted in Turkey, in Ankara and Istanbul, and desire the Turkish public, academic and intellectual circles to focus seriously on Turkish-Japanese relations. 74 ORSAM Report No: 193, November 2014 Turkey-Japan relations witnessed the bearing of two concrete projects as a result of the three visits in a year-time made by our now President, His Excellency Recep Tayyip Erdogan and His Excellency Prime Minister Abe. One of these is the common establishment of Turkey-Japan Science and Technology University; and the other one is the establishment of nuclear power facility in Sinop. We hope that these two significant and big projects will serve to the advancement of economic relations between Turkey and Japan, and further them. Turkey is at one end of the world, and Japan is at the other end; however, Turkey is one of the countries that Japan regards its strategic ally. In the same manner, Japan is one of the rare countries that Turkey deems as its strategic ally in Far East Asia. Thus, hopefully the bilateral relations will continue in an increasing way. I would like to express that such meetings will have significant contributions to the development of these relations. Also my dear brothers, dear audience, there is another common characteristic of Turkey and Japan. These two countries are extremely sensitive in humanitarian assistance issue. Wherever there is a crisis that requires help in the world, we witnessed this in Sakarya and Van, that Japanese are there to help. Similarly, wherever a crisis occurs in the world, and Turkey’s help is needed, Turkey runs to their help to ease their problems. On this occasion, I would also like to share our basic views on an issue that concerns Japan despite having occurred far from Japan. That is the issue of ISIS. We believe that ISIS is not a cause, but a consequence. The political instability in the region, especially one that has been continuing in Syria for the last 3 years as well as the state terror going on for 3-3.5 years, and especially the total exclusion of Sunnis –be them Arab Sunnis or Kurdish Sunnis- out of political processes, and the biased attitude against the Iraqi Sunnis by the central Iraqi government, which in ef- Japan and Turkey in the International Community: Cooperation and Potential fect is divided into three, is the cause of the emergence of ISIS-like formations. Just like the emergence of first the Taliban and then Al Qaeda in the post-invasion Afghanistan. The situation in Syria and Iraq first formed a mass resistance movement, then some elements of terrorism emerged that could not be controlled. Let us assume for a moment that all the coalition governments in the world decided tomorrow morning to take care of ISIS. Let us assume that ISIS problem has been dealt with. However, unless you correct the political situation in Syria and Iraq, Even if ISIS may come to an end today, other organizations would emerge to replace it tomorrow. Thus, what we say as Turkey is that what has to be done is to install peace, justice and stability in this region. We do not have an opinion on who will govern in which country. What we say is this: let their respective societies of each country be the sovereign in Iraq and Syria. Let the ballot box be visible. Let there be transparent democracy. Whoever is chosen by the people should govern. Both in Syria and Iraq, let all parts of the society participate in the political system equally, and express themselves. Within this framework, hopefully, as two countries who have many words for peace in their language, Turkey and Japan will contribute to the world peace. We will try to support world peace as much as we can. We do know that no matter how high the economic development is, unless there is ORSAM peace, tranquility, and inter-societal trust and stability, it does not mean anything. Because what brings peace to people is not machines or factories, it is political stability. Together with political stability, it is the toleration in a society that comes, and the ability of people to treat each other with tolerance. In this regard the Japanese have a very nice proverb. I would like to close my speech by quoting it. The Japanese proverb reads: “a good sword is the one left in its scabbard.” We would like all wars to come to an end, all swords to be left in their scabbards. We wish there was no place at all for swords. Instead of swords, if only we could communicate through pens, computers, and ideas. But unfortunately swords exist. Since there are swords, then let it be a common characteristic of Turkish and Japanese nations to strive to keep swords in their scabbards. With these feelings, I extend my affection and respect to you all. It is my sincere wish that these efforts to further Turkish-Japanese relations in its 90th year to be successful. Turkey is defining its 2023 goals. 2023 is the date we would like the New Turkey to be realized. Japan is preparing for the 2020 Olympic Games. These are the dates very close to each other. Hopefully, 2020 will be the date for the emergence of a new Japan as well. I again extend my affection and respect to you all. Have a good day. I sincerely wish that this meeting will be successful. ORSAM Report No: 193, November 2014 75 ORSAM ORSAM / embassy OF JAPAN 4. KEYNOTE SPEECHES Amb. Prof. Shinichi Kitaoka President of International University of Japan Emeritus Professor, The University of Tokyo 76 I am really happy to be here to speak about Japan’s foreign and security policy today. Actually this is my third visit to Turkey, but my first visit to Ankara. However, I am not unfamiliar with Turkish affairs, because I have a student in my class from Turkey and I have a colleague from Turkey in my International University of Japan. But still, today’s state of Turkey is more than I had expected. I’d like express my highest appreciation and respect for your country for the progress you made in the recent years. And I am really happy to be here when our relationship is moving ahead quite dramatically which was evidenced by the three meetings of the top leaders of the two countries. However as was suggested by Ambassador Yokoi though we have a very good relationship, it is to some extent rather vague or abstract. Prime Minister Abe. I hope this can be a basis of a new understanding of Japan to create better relationships between the two countries. But, it is high time to make this abstract friendship to reality, to broaden it not only from economic cooperation but also to a broader political relations and so forth. My task here today is to speak about Japan’s foreign security policy in the twentyfirst century which is under making by the The most important characteristic of the politics under Tokuwaga regime was the “closed door” policy. Contacts with foreign countries were very much limited to China on trade only, and also to Korea on trade plus limited diplomat interaction, and Dutch in a very limited place. ORSAM Report No: 193, November 2014 Because I am a historian, let me start from the historical background going back to the seventeenth century. At that time there was peace under Tokugawa regime in Japan. It might be interesting to compare the Ottoman Empire and the Tokugawa Japan. Tokugawa Japan was led by Shogunate, and also under him there were roughly three hundred feudal lords. But above the Shogunate, there was the Emperor who gave the authority to the Shogunate. So, the interesting thing was that authority was with the Emperor, and the real power was with the Shogunate. Japan and Turkey in the International Community: Cooperation and Potential This is a map of city of Nagasaki. You can see a very small district where there is an area for the Dutch people to live in. This is a very small window for the Japanese people to look into the West. Thus, Japan was, roughly speaking, closed to outer world. Another interesting characteristic was that peace continued for two and a half centuries in Japan. Therefore there were peace dividends: one was development of agriculture and commerce. The other was a unique culture for the middle class like Kabuki, Ukiyoe, etc. They are tantamount to Shakespeare’s plays. And then, most importantly, high literacy; it is estimated that thirty or forty percent of the male adults were able to read and write. And also ten to twenty percent of the female adults were able to read and write. Scholars in the world agree that this is the highest literacy rate in the pre-modern society in any country. This was the basis of Japan’s modernization. But there was a price of peace as well. The military technology went down. The level of Japan’s military technology in the early 17th century was about the same as in the mid 19th century, or even worse. Because there was no war, it was not necessary to develop military technology. Military historians of the world agree that Japan ORSAM at the beginning of the 17th century was the strongest nation in the world, with more guns than any country, and more advanced technology and tactics. But it was far behind the Western countries in mid-19th century. That’s why Japan was forced by the Western countries to open up the country, first by the United States, and then was followed by other countries. And, in order to maintain its independence and to defend itself from the encroachment of the Western countries, Japan decided to change itself to become a different country in many aspects. The modernization efforts started from 1868. It included the abolition of the feudal system. It also included the abolution of classes. Japan was divided into four classes beforehand: the warrior class, farmers, craftsmen, and merchants. They were abolished and made into one class. These were really very surprising. Tell me the name of the country, if there is any, which abolished the feudal system and the classes within a few years. Also the cabinet system was established in 1885, and the constitution was also written in 1889. This is the second earliest constitution in nonWestern world, the first being Turkey. And then, Japan had to not only modernize itself, but also make itself strong not to be encroached. When Japan opened the ORSAM Report No: 193, November 2014 77 ORSAM ORSAM / embassy OF JAPAN country, it had to conclude unequal treaties. Japan did not have tariff autonomy, and there were extra-territoriality, etc. Because of the extraterritoriality Japan could not make judgment of the foreigners who committed crimes. They were to be judged by the foreign consulates. Promulgation of the constitution by Meiji Emperor. Though Japan had to regain its independence and also its autonomy, this was a very difficult task because it was in the age of imperialism. To defend oneself, it was almost impossible other than becoming an imperial power as well. So, in 1894 to 1895, Japan had to struggle with China over the control of the Korean peninsula, and then as a result of victory, Japan gained Taiwan. Then, in 1904 to 1905, Japan had to fight against Russia, in which Japan made a very surprising victory over it. This news was heard by many countries around Russia, such as Finland, Poland, and Turkey, more than other countries. As I hear from my friends, newspapers in Istanbul were covered by the news of Japan’s victory over Russia everyday. It gave hope and imagination to the people who were under the pressure from big powers all over the world. Many people who led the former colonial countries to independence movements after World War II were inspired by the victory of Japan at that time. As a result, Japan invaded Korea. But I have to say that Japan made a mistake. Or Japan could not make a just choice after the Russo-Japanese war because it was still weak compared to other countries. Particularly, 78 ORSAM Report No: 193, November 2014 Japan had borrowed a lot of money from the US, Great Britain, and France. That’s why Japan promised to the British that it would not help India’s independence movement. Also Japan promised it would not help any independence movements of Indochina. And, with the US, Japan promised not to help the independence movement of the Philippines. So, though Japan inspired the independence movement of other countries, Japan could not side with those people who were trying to make their countries independent. Japan was also victorious in the First World War. After Japan made the struggle to survive among the big powers, it was given a seat which was among the big countries. But Japan was not treated equally. Because of the heavy debts to the advanced countries, Japan’s economy was not very good. Then, there took place the Great Depression in 1929. In this time, great powers like the US, Great Britain, France tried to establish their tariff barriers to block the trade exports from Japan. Then the Japanese leaders, mistakenly decided that Japan has to expand by military force to get resources and to get markets. As a result, Japan went Japan and Turkey in the International Community: Cooperation and Potential on to a very wrong war and was defeated in the Pacific War. The surrender was made in 1945 after two atomic bombs were dropped to Hiroshima and Nagasaki, and Soviet Russia invaded into Manchuria. Then punishments continued. In 1946, new constitution was written by Americans, which prohibited any military. But, at that time, the Cold War was beginning to worsen and deepen. Then, in 1950, the Korean War broke out. I believe it is very important that Turkey participated in the Korean War. After the onset of the Korean War, the US changed their mind, thinking Japan should be developed as an ally rather than an enemy to be weakened. The change was gradual, so in 1952, San Francisco Peace Treaty was concluded, and Japan regained its independence. Then Japan focused on reconstruction, and it gradually proceeded with the peace, and developed relations with other countries. The peace was made with Southeast Asian and South Asian countries in 1950s. Reparations were paid, and they were in kind of transfer of money to buy Japanese goods. So it strengthened the connections between the Southeast Asian and South Asian countries and Japan. Japan also participated as a member of Asian countries in the Bandung Conference in 1955. Reconciliation continued. Treaty with South Korea was concluded in 1965. At that time Japan paid a lot of money to South Korea, which is not usually the case. When a country becomes independent, sometimes the country going through the independence may pay a lot of money for the debts, which were established by the colonial powers. But in this case, Japan gave a lot of economic assistance to Korea. The peace with China was more difficult because in the time of Cold War the US wanted Japan to establish relations with Taiwan. Because of that pressure, Japan concluded a treaty with the Republic of China in 1952. After the Vietnam War, and after US reconciled with China, then ORSAM Japan could normalize relations with the People’s Republic of China in 1972. It was a slow process. Anyhow, the core basis of foreign policy of Japan was the US-Japan Security Alliance. The original treaty was concluded in 1951, but it was very much an unequal treaty. For example, it is written that Japan provides bases to the United States. The US accepts these bases, and it can make use of them to defend Japan. It’s not an obligation. US may be able to use the bases to defend Japan. Also, if there is a civil disturbance or civil war in Japan, and if there is a request made from the Japanese government, then US can help the Japanese government to suppress the riots or disturbances. This is a very unequal agreement. This is the reflection of former enemy countries, and also this is the reflection of a super power versus the defeated country. Some revisions were made in 1960 and it was made a little more equal, but still the inequality remains even today. In 1964 to 72 after many movements and diplomatic negotiations, Okinawa was returned to Japan. Okinawa was put under Japan’s administration, and Okinawa was made nuclear free as mainland Japan. Also, the prior consultation clause is one of the most important elements that Japan gained in the revision of the security treaty in 1960. This means that Japan has a say when the US tries to make use of Japan’s bases. Japan can tell them what they can and can not do. In other words, there has to be prior consultation before action. But, there are many bases in Japan and it still is not a very equal treaty. Another important thing was ODA (Official Development Aid) policy. Japan engaged in official development aid from 1950s when Japan was not a member of the OECD. Usually ODA is an activity by the members of OECD countries. But, Japan started well before becoming a member. After Japan was admitted to the OECD, it started to provide ODA firstly to Southeast Asia and South Asia, and ORSAM Report No: 193, November 2014 79 ORSAM ORSAM / embassy OF JAPAN expanded to other areas including Middle East, to Egypt after 1970. Also, Japan began massive assistance to China. This was a kind of reparation, and a kind of friendship with hope for China to develop. Characteristic of Japanese ODA was that it was as in loans. Most part of Japan’s loan was to establish infrastructure. For example, Japan’s loan to Southeast Asia was used to construct bridges, roads and harbors. These were important for Japanese companies to invest, so that they can build businesses over there, and they can make export from companies in Malaysia, Indonesia, Thailand and so forth. It eventually made Southeast Asia richer than before. In the 1950s, the level of standard of living in Southeast Asia was roughly equal to that of Africa. But now, as you see, Southeast Asia is much richer. Based on the economic development, there was development of democracy. For example, recently there was another smooth change of power in Indonesia. Smooth election, transfer of power is import in this democratization process. Also the Philippines is democratized. Democratization is continuing in the region. Thanks to Japan’s ODA and the rise of the investment and industry in those countries, people became richer, and this became the basis for democracy. A very good rotating cycle is going on in Southeast Asia. So far, this has been a success story from 1945 to the end of Cold War, 1989. But this is the point where Japan’s search for a new role started. A shock came with the impact of the Gulf War when Saddam Hussein invaded Kuwait. Japan’s prosperity depended very much on the stability of the Middle Eastern region, but Japan was unable to do anything other than providing money. Japan gave a lot of money to the liberation effort of Kuwait; 13 billion dollars. But, Japan could not send any soldier to that region. When Kuwait made an advertisement on American newspapers, thanking to the countries that assisted Kuwait, there was no name of Japan. It was 80 ORSAM Report No: 193, November 2014 a shock for Japan, and it began to search its role, that it had to do something other than providing money. That is why Japan started its peacekeeping operations in 1992. It also started participating in disaster relief. Japan’s Self Defense Forces (SDF) are very well known in their high expertise in disaster relief. But they were never able to go beyond the border even to the Philippines or Indonesia which are disaster prone countries. But, this was made possible in 1992. These were not smooth decisions. The opposition parties opposed to this decision very much. First, the government party overcame the opposition and then they enacted the laws. The first participation was in the UNTAC (United Nations Transitional Authority in Cambodia). Then, Japan participated in disaster relief in Turkey 1999. The reason for the SDF not being able to go abroad is, as I will talk a little more in detail, the Article 9 of the constitution, which prohibited the military forces. Despite this article, Japan created some kind of military, but it was not allowed to go beyond the border of Japan. That’s why Japan was unable to go to any activities beyond the border such as to the Middle East, or to any disaster relief activities. But it was made possible to participate in peacekeeping operations and disaster relief activities after 1992. At that time, there was an interesting debate in Japan; whether the US Japan Security Treaty was still necessary, because the biggest threat, the USSR, was gone. Is it still necessary to have treaty without a potential enemy? The answer was yes, because there was threat from North Korea. North Korea was isolated because of the collapse of the Soviet Russia, and they accelerated their efforts to have nuclear weapons and missile systems. Thus, faced with nuclear and missile threats, the US and Japan discussed and decided to cooperate more to strengthen their relationship. That’s what we call the “redefinition of the US-Japan Security Treaty” in 1995. Under the UN framework, Japan has been participating Japan and Turkey in the International Community: Cooperation and Potential in other activities like refueling activity for the US and others in the Indian Ocean, and dispatch of Self Defense Forces to Iraq, not for fighting, but for reconstruc- ORSAM tion, in 2004. Also, Japan is engaging in counter-piracy activities off the coast of Somalia. Disaster relief in Turkey Regarding ODA, there was another change after the Cold War. First of all Japan was number one donor in 1990s, and the scope was expanded to include African countries. Within the concept of Human Security from 1998, it is also providing money for the most afflicted people, the poorest people. Still, because of the economic stagnation started from early 1990s, Japan’s total money for ODA is declining. This is a very difficult situation. Now what is Prime Minister Abe doing? Mr. Abe is trying to change Japan’s security policy. First of all, he established National Security Council to provide more integrated defense and foreign policy to the Prime Minister. He also enacted special Secret Protection Law last year to make cooperation deeper with the ally countries. If there is a leak of secret, we cannot make effective cooperation with others. Then we adopted the National Security Strategy in December last year, based on advice by the Council on National Security, which was chaired by myself. We adopted a concept of more proactive contribution to peace. As you may remember, Japan’s efforts were up until 1990s confined within the border. We should do more beyond the borders, and participate in international cooperation. This is the key concept. New principle for the export of defense equipment was adopted this year in April. So far, Ja- pan has never been able to export weapons in substance. But, there are countries that are threatened, then why not export weapons for them to defend themselves against the big powers which are threatening them? Also why not we join the joint production of the weapons among the democratic peace loving countries? So, Japan’s weapon policy was changed, which may have a big impact. For example Japan may be able to export some vessels to the Philippines, and to Vietnam or Indonesia, which are threatened by the expansion of the Chinese naval power. Now, a still very difficult point is the Article 9’s second paragraph. Article 9’s first paragraph is OK, which is on peaceful solution of international disputes. But, the second paragraph is about Japan not having any army, navy, air force, or any war potential. How can a country defend itself without military? It is an inherent right for any sovereign country to have some military, some minimum military to defend itself. There was a new interpretation of the Article adopted in 1954, but still SDF was confined within Japan’s borders. Even in the high time of the Cold War, Japan was together with the US, and also China was with us against the Soviet Russia. So it was enough to defend Japan proper. Within Japan’s border, Japan could make enough contribution to the US, Japan, China, and the Western bloc. But, now the time has ORSAM Report No: 193, November 2014 81 ORSAM ORSAM / embassy OF JAPAN changed, and Japan should do more to contribute to the peace. Therefore, we reinterpreted it again so that the collective right of self-defense is possible in today’s constitution. As you know, changing the constitution is terribly difficult in Japan, so it is better to have a flexible reinterpretation of the clauses, and if it is too much, then the Supreme Court will say no. So, this makes it possible for Japan to afford more flexibility to Article 9. Behind this was the Chinese military power. Chinese military budget is expanding in the pace of four times in ten years. This is an enormous pace. Besides this, there is also the issue of Senkaku Islands between Japan and China. No one had any interest in Senkaku Islands that are just rocky islands. No one had any interest in 18 centuries. But, Japan incorporated them to Japan’s territory in 1895. Since then, some Japanese people lived on those islands while no Chinese ever lived on the Senkaku Islands. Also, China had made no territorial claim up to 1971. But, they began to make claims later on. Japanese coastal guard vessels are trying to prevent Chinese ships to enter its territory. Chinese are drastically expanding their activities to come into Japan’s territorial waters. Chinese hard line attitude is much clearer in South China Sea. In South China Sea, there are many disputes between China and Philippines, China and Vietnam, China and Indonesia. But China continued to expand its control in the region Now China declares that they are claiming 90 percent of the South China Sea, which includes much of the public sea. The Chinese development is wonderful. Economic development is welcome, because that means a good customer. Also its military development is unavoidable, we cannot stop it. But, we are more concerned about the manner in which they expand. They just neglect international law, they go beyond the international law, and they are expanding relying on their power. What Japan is committed is the peaceful solution of the disputes. For this purpose, Prime Minister Abe is first of 82 ORSAM Report No: 193, November 2014 all trying to strengthen the US-Japan Security Treaty. Also he is expanding, widening, and deepening the ties with Australia, India, Southeast Asian countries, Africa, and Europe. Turkey is of course among very important partners. This is not to confine China. This is to encourage China to be a law-abiding country, a good member of the international society. What is important to us is that, after two great wars in the 20th century, human beings come to agreement that no disputes should be solved by military force. International disputes should be solved by international law, International Court of Justice, negotiation, or arbitration, but not by force. This is important commitment of Japan after the terrible experiences in the war. Our commitment to international law is very serious. Now, what we are looking into is the future. One economic historian, Angus Maddison, once said that in 1826 the biggest economic power in the world was China, followed by India. But this was the starting point of dominance of the Western powers. Western powers developed and then dominated the world, from the mid-19th century. But, this is ending. Therefore, the future will not be like that. There should be the rise of non-Western countries, I am quite sure. But, that should not be the repetition of the early 19th century. We are not returning to 1826. The modern values such as human rights, the rule of law, democracy should be incorporated as the basis of international system in the 21st century. This is what Japan commits. Japan, as a country among the prosperous countries that came from the backward world, discriminated many times by the advanced countries, have memory and experience of being discriminated, and also being admired as an advanced country. So, Japan could be a good facilitator and leader to create this kind of coexistence, a new world in which many civilizations could coexist with modern values like human rights, rule of law, democracy. This is our goal in the 21st century. I hope that we can share this goal with Turkish friends. Japan and Turkey in the International Community: Cooperation and Potential ORSAM Doç. Dr. Mesut Özcan Director of Diplomacy Academy Dear Ambassador, dear guests, we thank you for your participation at this symposium prepared for the 90th anniversary of Turkey-Japan relations. Today I will make a presentation on the Turkish Foreign Policy of a shorter period of time, covering years following 1990 and in particular the post-Cold War period. Prof. Kitaoka in his speech has made some comments on what it means to Japan to perceive threat from Russia, with his illustration of the Russo-Japanese War. When we take a look at the Turkish-Russian relations, we see that similar concerns and similar relations also hold true for Turkey. We see that this factor has also influenced Turkish foreign policy in particular throughout the Cold War in the post-1945 period. In the post-Cold War era, we see the continuation of a security concern, a search for security in Turkey. In general, there is a relaxation with regard to security in the world following the end of the Cold War. However, unfortunately this is not valid for Turkey. There is a myriad of reasons for this. First and foremost are the instabilities that occurred in Turkey’s close neighborhood. Those regional issues and instabilities that emerged especially in the Balkans, the Middle East and the Caucasus throughout the early 1990s demonstrate us that security concerns in Turkish foreign policy have continued although the Cold War ended. As we all recall, if we take under consideration the Iraqi invasion of Kuwait and events that took place following that, events that occurred during and after the dissolution of Yugoslavia in the Balkans, and in the Caucasus conflicts between both Azerbaijan and Armenia, and problems in Georgia, we see ongoing security concerns prevailing in Turkish foreign policy despite the end of the Cold War. This is why such security concerns push Turkey towards regarding these issues as more important than matters in economy and diplomacy. In this period, we see Turkey following a foreign policy throughout the 1990s, trying to find resolution to the security issues around the country, and to develop and utilize the role of the international organizations to the extent that it was possible. We see Turkey giving support to United Nations’ intervention during the Gulf War, and to international organizations such as the UN and NATO both in Bosnia and then in Kosovo to resolve problems in the Balkans. In a similar vein, both international organizations such as OSCE in the Caucasus and then through bilateral means, we see Turkey trying to bring the international organizations into the scene for conflict resolution. And in the same period, similar to the Japanese case that Prof. Kitaoka has noted, Turkey supported peacekeeping missions in various places in an increasing manner. We see Turkey supporting peacekeeping missions in the Balkans, in Palestine, or later in different places in Africa, similar to the peacekeeping efforts joined by Japan. For Turkey, in addition to these external security concerns, domestic security concerns such as the security threat posed by the PKK throughout the 1990s also influenced both domestic and foreign policies of the country. Therefore, throughout the 1990s it is possible to claim the existence of the influence of security concerns. Following 1999 we witness a change. I emphasize 1999, as two important, historical ORSAM Report No: 193, November 2014 83 ORSAM ORSAM / embassy OF JAPAN events that took place in that year, which influenced the Turkish foreign policy afterwards. One of them is the capture of Ocalan and the relative decrease in security concerns and the emergence of the possibility of utilizing different tools in foreign policy. Another one is the EU agenda’s becoming more important both for our foreign and domestic politics following Turkey’s nomination as the candidate country to the EU. After 1999, throughout the 2000s, as with the relative decrease in security concerns, we see the increasing importance being attached to economy and diplomacy. And again throughout the 2000s, another remarkable development in Turkish foreign policy has been regionalization. That is, the possibility of establishing closer contacts with its immediate neighborhood was born for Turkey. In domestic politics, henceforth, steps compatible with the EU agenda become possible. So in general, what developments are taking place in Turkish foreign policy with regard to regionalization? First, we see the possibility of enhanced political interaction with its immediate vicinity. What sort of a political interaction is out there? Turkey is establishing closer relations with its immediate neighborhood through establishing high-level strategic partnerships. We see that this is not directed towards a particular region. As there are examples in the Middle East, we can also see other examples of it in the Balkans and the exUSSR geography. The aim here has been to cut off the support that the PKK has received throughout the 1990s by some of our close neighbors. In this regard, with countries to the south of Turkey such as Syria, Iraq as well as Jordan and Lebanon and those in the USSR geography such as Ukraine, Georgia, Azerbaijan and Tajikistan, Turkey tried to establish such mechanisms. When we take a look at the Balkans, toward the West, we see attempts being made to establish similar mechanisms with countries like Greece and Bulgaria. The goal here is to establish a dialog 84 ORSAM Report No: 193, November 2014 mechanism to talk about mutual matters and cooperation areas where possible. Another reflection of this has been regionalization, and this takes us to the topic of economic interactions. On the economic pillar, we see the 2001 crisis as especially influential. Because in the 1990s, there has been various economic crises occurring one after another in Turkey. The latest of them was in 2001 and the economy shrunk by 12 percent. With the impact of the 2001 economic crisis, Turkey tried to get involved and interact more with its vicinity. It started to follow a policy aiming to enhance trade with its immediate neighborhood. Exporters were being supported and a number of Free Trade Agreements were signed for this goal. Since the beginning of 1996, Turkey has been a Customs Union member, so it does not need such agreements with the EU. So Turkey signed Free Trade Agreements with its immediate neighborhood that are not members of the Customs Union. It is possible to explain this through some examples. In 2001, just before the 2001 crisis, the EU accounted for 50-53% of Turkish trade. Following this, due to Turkey’s increasing trade relations with the Middle East, Russia and the Balkans and other places, we see this ratio decreasing to 38%. So a 15-point decrease is out there. However in the last couple of years, we see this ratio increasing in favor of Turkey-EU trade relations. What I would like to emphasize here is that throughout the 2000s Turkish policies to develop economic relations have influenced its foreign policy in other aspects. There are articles published on these issues. For instance Kemal Kirisci’s article “The transformation of Turkish foreign policy: The rise of the trading state” is an example. In an increasing manner, we witness an area in which security concerns are decreasing and economic factors are becoming more influential. A third pillar that supports the political and economic pillars has been the cultural opening carried out throughout the 2000s, aiming to increase Turkey’s interaction Japan and Turkey in the International Community: Cooperation and Potential with its near neighborhood. This has been a period in which regionalization was realized through cultural means in the immediate vicinity. At this point, while we see increased inter-societal interaction thanks to the abolishment of the visas, we also see new tools being utilized as well. Similar to what major powers such as Britain, Germany and the United States do, Turkey has started to establish Yunus Emre Culture Centers with the aim to make cultural diplomacy a more frequently resorted tool of Turkish foreign policy. We actually see an example of this in Japan also. In addition to political and diplomatic relations between Japan and Turkey, we see Yunus Emre Culture Center opened also in Tokyo, Japan so as to enhance cultural interaction between the two nations. In this regard we see regionalization efforts of Turkey replacing security concerns as they decreased in the 2000s. With this regionalization effort, mutual political dialogue, economic cooperation, and cultural interaction became possible. There is yet another development that took place in the 2000s, which is opening to far destinations. Especially Latin America and Far East Asia. Hence we see Japan included in this as Turkey puts more effort diplomatically to enhance relations. We see the establishment of diplomatic missions in places where previously there was none. We see attempts to develop trade relations. In this regard, issues and places, which previously occupied less place in Turkish foreign policy are more important now. Another development that is worth pointing out is Turkey’s efforts to increase its role in international organizations. Utilizing tools such as becoming a nonpermanent member of the UN Security Council, or providing the possibility of an enhanced representation in various international organizations, Turkey has been trying to emphasize its foreign policy priorities on international platforms. There are also other tools of Turkish foreign policy as Deputy Prime Minister ORSAM Kurtulmus pointed out, such as TIKA or The Department of Turks Abroad and Related Communities. In this regard, Turkey is placing more importance to aid. Of course, Japan has a more institutional structure in this regard, and more experience. Turkey is a new actor in this sense. Turkey is also trying to increase its capabilities in international aid matters. We see Turkey utilizing foreign aid as a tool of its foreign policy both in its immediate vicinity and in further destinations such as Africa. Turkey is doing this not only through its state institutions, but also through the help of non-governmental organizations of Turkish origin as well. In this regard, it is possible to claim that there is an approximation between Turkey and Japan with regard to the foreign policy tools utilized. Also as a final point, I would like to add that another foreign policy tool that Turkey has been utilizing recently is international mediation and conflict resolution mechanisms. Turkey works closely with countries like Norway and Finland who have experiences in this matters to enhance its capabilities, thus aiming to become more influential in resolution of matters that surround the country. However, as I have noted in the beginning of my talk, those security issues that emerged in our close vicinity in the 1990s have not been resolved yet. Although partial stability has been brought to the Balkans with the EU and NATO expansion, and granting them of membership perspectives, the same unfortunately cannot be claimed for the Middle East and the Caucasus. Especially problems in the Middle East, continue to be a threat for Turkish foreign policy. Although there are no events occurring in the Caucasus at the same level to those in the Middle East, as you will recall, last month border conflicts erupted between Armenia and Azerbaijan on the ceasefire line. This shows that, we are in an environment where frozen matters are yet to be resolved. In this regard, while on the one hand Turkey tries regionalization, ORSAM Report No: 193, November 2014 85 ORSAM ORSAM / embassy OF JAPAN conflicts in our immediate vicinity create an atmosphere that serves as a reminder of the fact that those conflicts are not yet resolved. This is why we see security issues still influencing Turkish foreign policy. As I am ending my talk, I thank all of you for your participation on the occasion of 86 ORSAM Report No: 193, November 2014 the 90th anniversary of Republic of Turkey-Japan diplomatic relations. I hope that all discussions and panels will be very fruitful and will bear positive results, informative results for us all. Thank you once again. Japan and Turkey in the International Community: Cooperation and Potential ORSAM 5. PANEL PRESENTATIONS Ltg. [Ret.] Prof. Noboru Yamaguchi National Defence Academy of Japan This is my first time to be in this country. I am particularly glad to see people this friendly and I am very glad to speak to such awarm audience. My topic is China’s rise, U.S. rebalance towards the Asia Pacific region, and the US-Japan defense alliance. As Prof. Kitaoka has mentioned, Japan’s defense policy after 1945 is very distinctive and peaceful. Particularly after the 1950’s, Japan’s defense policy derived on a couple of elements. First one is; Japan was so devastated after the war that “economy first” became a major a basis of policy. Japan did not have capacity to spend much on military. Secondly, we decided to depend on U.S. military presence in the region. So, reliance on US defense commitment to the region and defense build up of our own, (even though the amount was small: while Turkey also had to spend over two percent of GDP on military expenditure, Japan have been spending just below one percent) and better economy were main aims. After the Cold War ended, we started to face a new set of strategic environment. My question is on China and the United States. Before getting into the point I have to warn you that I am a very much optimistic and simple soldier. So I do not see anything beyond two dimensions. In the following figure, from left to right, it shows how strong the U.S. commitment will be in the Asia pacific region and to the region close to Japan. From top to bottom, it shows whether China will rise as an accommodative country (on the top), to whether it will turn as an aggressive and authoritative country (on the bottom). ORSAM Report No: 193, November 2014 87 ORSAM ORSAM / embassy OF JAPAN Cooperative v.s. Aggressive “Rise” Robust “Rebalance” v.s. Isolationism Peaceful/Cooperative Sino-Centric Regional Order Status Quo+(G2?) Japan: Rely on US? Japan: Under Who? China Rise Weak to Isolation US Commitnent China’s Hegemon US Cornnitment Robust US-China Confrontation Japan: Tributary or Confrontation? Japan: Front Line? Assertive/Aggressive My hope is that the U.S. will remain committed to the region and China will remain nice. That is my dream. On the other hand, in a scenario presented on the opposite side of the graph, in the case that the U.S. commitment is gone and China rising as a very nasty and aggressive entity, it is a nightmare. In the case of a nicer China without U.S. commitment, it would mean a kind of Sino-centric East Asia. The scenario presented at the bottom right is a confrontation model of the U.S. and China, and that means that Japan is going to be on the front line. I am not telling what will happen in the future, but rather, I am telling you that right side above is a place we need to aim. How to keep the U.S. commitment to the region is one of the issues for us, and how to shape China’s course to a better and nice China is another issue. China’s military expenditure grew rapidly and it has become 18 times larger in the last twenty years. It’s a lot. But on the other side of the coin, performance of the military forces depends more on how much you have been spending inthe last twenty-thirty years rather than the fact that you have been spending so much only this last one year. Accumulation is important. In that sense the good news is, 88 ORSAM Report No: 193, November 2014 what Japan has been spending in the last twenty years is almost flat. We have had good accumulation. There was only one country, even after the Cold War ended, kept on increasing its military expansion. Do you know which? My students usually say North Korean or China, but it is Japan. Because of bureaucratic inertia, we kept spending and we kept increasing military expenditure up until the end of the bubble economy. Because of that, we have pretty good accumulation but stockpile of that money is running away. Therefore, it is almost timethat we had to go up again. Abe administration has decided to increase defense budget. That is good news. Not necessarily all Japanese know that Japan-U.S.security treaty has two veryimportant articles: they are Article 5 and Article 6. Article 5 is the most important. It is for the defense of Japan. U.S. and Japan are going to defend Japan. But there are three conditions. First one is, the area to be protected must be under Japanese administration. In this context, Senkaku Islandswere under the U.S. military administration until 1972, when Okinawa was returned to Japan. So it is clear that Japan has administrative control over Japan and Turkey in the International Community: Cooperation and Potential the Senkaku Islands. Second condition is that it must bean armed attack. Fishing boat slamming into coast guard is not an armed attack. Hong Kong activists’ swim on to the island from fishing boats is not an armed attack. Those are the things the Japanese government is supposed to take care. And thirdly, if there is an armed attack, not necessarily on Senkaku but any place in Japan, there must be a joint action. Sometimes, people ask the question whether the U.S. is ready to defend some islands or not. My answer is; the question is wrong. It depends. If Japan does not stand up to protect its own territory, the U.S. has no reason to stand up to protect us. Joint action is the key. And as to the American commitment to Asia, Obama administration has been making it clear that America is going to remain committed, particularly from 2011 when their Secretary of State Ms. Clinton wrote a very excellent piece in the journal Foreign Policy. The U.S. is for sure coming back to the Asia Pacific region. And, this is my interpretation: if you look at U.S. force structure deployed around Iran, Iraq and Afghanistan, the U.S has been deploying nearly 200,000 service members for almost 10 years. If you have 200,000 troops there, you have to use other assets to rotate them. In all, this amounts to 0.6 mil- ORSAM lion people committed to those areas.That is over. In 2012, it became 77,000, and at the end of last year it became 53,000. So, burden of Middle East on American shoulders is much lighter right now. This means that the U.S. can come back to, not necessary to Asia-Pacific region, but to a rather normal posture. Let me end my remarks by talking about the relation between Japan’s defense policy and U.S. strategy. American military is very much concerned about operations under anti-access area denial environment. They are worried about, for instance, when U.S. naval forces including aircraft carriers are operating in the area west of second island chain, between Guam and Okinawa for example, Chinese submarines and other naval potentialas well as bombers and anti-ship missiles can affect American operations. To overcome that kind of environment, Japan’s defense posture in south western islands makes very good sense. If we have a better posture in defense in southwest islands, this means that Japan’s Self Defense Forces are going to put down an umbrella for the U.S. forces deployed in this area. If the U.S. forces are deployed more to this area, it may be easier for Japan to defend itself. Then the deployment of follow-on forces will be far easier. ORSAM Report No: 193, November 2014 89 ORSAM ORSAM / embassy OF JAPAN Prof. Selçuk Çolakoğlu Yıldırım Betazıt Unhiversity In this meeting we try to raise the awareness about Asia in Turkey together with our colleagues. So I will try to analyze Turkey’s policy toward East Asia in general, not only in particular to Northeast Asia because Northeast Asia is not a much known frame in Turkey. As we know for international literature, when we talk about Northeast Asia that means Japan China and the two Koreas, Taiwan and may be Russian and the United States. When we talk about Asia usually we mean Northeast Asia to ASEAN countries, which is in Southeast Asia and South Asia. When we look at Turkey’s foreign policy or Turkey’s look to Asia in general since the beginning of cold war we can divide it into four periods. The first one is the early period of the cold war. During that period Turkey has a security dimension for its foreign policy, so solidarity with pro-Western regimes in Asia and solidarity against communist countries. In these regards, Turkey sent troops to the Korean War and actively participated to defend the South Korea at the time. Turkey had a solidarity policy with Japan, South Korea, Nationalist China in Taiwan, the Philippines, Thailand, and Pakistan. There is a pure security look to Asia in general but economic and cultural exchanges remained very limited. The second period of Cold War started with the Sino-American normalization in the early 1970’s. After the this strategic turning point, Turkey also had normalized its relations with the People of Republic of China (PRC) and closed its embassy in Taipei and opened in Beijing. Turkey’s look to Asia has turned from security perspective to economic one. Asia had very successful development models starting with Japan and also the four Asian Tigers 90 ORSAM Report No: 193, November 2014 of South Korea, Taiwan, Singapore, and Hong Kong. Therefore, Turkey’s main focus was on economy at this period during 1970s and 1980s. There was an increasing awareness and partnership particularly with Japan at the time. The third period has started with the end of cold war and the dissolution of the Soviet Union. We witness the out-break of independent countries, mostly Turkic, in Central Asia and the Caucasus. So Turkey had much of its focus on these regions as a foreign policy priority. At the same time Turkey tried to develop a bridge from West Asia where it is, to East Asia, defined with the rhetoric of building contemporary silk-road and so on. Turkey had also paid more attention to rising China and other Asian countries. However, because of the economic crises and such shortcomings at the time, Turkey could not develop strong economic relations with Asian countries during the 1990s. When we look at the fourth period starting with early 2000s, there is an increasing economic capacity. So the economic capacity became the key to developing relations with Asian countries. All the time Turkey paid more attention to Asia only at the political level, but with poor economic cooperation. During that last decade Turkey has succeed to build up its economic capacity and there is also an increasing partnership with Asia. Moreover, there is an increasing profile of Turkey in international organizations. For example, Turkey has became U.N. Security Council non-permanent member in 2009-2010 and adopted a very active foreign policy within the Organization of Islamic Cooperation (OIC). Turkey has also become Japan and Turkey in the International Community: Cooperation and Potential observing country for the Arab League and the African Union, and Turkey signed a cooperation agreement with ASEAN in the 2010 Hanoi summit, in which Ahmet Davutoğlu also participated this signing ceremony as the foreign minister. Besides, Turkey has finally become a dialogue partner for the Shanghai Corporation Organization (SCO) in 2012. All these show a rising appearance in international arena for Asian countries and Asian institutions by Turkey. These have led to development of some strong partnerships with Asia. When we look at trade figures, Turkey has very strong economic relations with Asian countries. Japan is the key country. Turkey has developed strong trade relations with Japan and also Japanese FDI came to Turkey for years. Until the year 2000 Japan was the leading Asian trade partner for Turkey. But starting with 2000 there is a decreasing role for Japan in Turkey’s trade partnership with Asia. China has become number one trade partner. South Korea and India also passed Japan. So Japan is now number four trade partner for Turkey in Asia. In this regard, we need to focus on why Japan decreases in Turkey’s trade during the last decade. On the other hand, Turkey developed strong economic ORSAM relationship with other Asian countries. In that regard, China has become number three economic partner for Turkey in its world trade since 2008. There are also a lot of high level visits from Turkey to Asian countries and from Asian countries to Turkey. There are many signed deals, agreements and also cooperation on different levels, from the state level to NGO level. While it is true that relations have developed with Asian countries in other important dimensions as well, for true continuity and sustainability of the relationship there is the problem of the lack of a road map, which is another challenge for Turkey to maintain sustainable relations with Asian countries. During the last decade and especially in recent years Turkey had an Asian opening policy and opened embassies in some countries like Myanmar, Cambodia, Brunei, Nepal, Sri Lanka and etc. Those countries also adopted a policy to open embassies in Ankara, Turkey. So there are lots of connections, developments in relations which can be perceived as a good achievement for Turkey’s Asian policy. On the other hand, we need to focus on some strategic plan to further develop, maintain and sustain these relationships. ORSAM Report No: 193, November 2014 91 ORSAM ORSAM / embassy OF JAPAN Prof. Masanori Naito Doshisha University Starting my words I would like to express my congratulations on the safe release of all the hostages who were held by ISIS. We Japanese would also like to share this happiness with you. “Gözünüz aydın”. It is quite an honor for me to be able to address you in this symposium, which is aiming at strengthening academic relations between Turkey and Japan. I believe that the Republic of Turkey’s role for ensuring stability in the Middle East and Eurasia could be evaluated as such: it is a bridge between the Muslim East and the West, it’s a bridge in dialogue between Palestinian people and Israel, it is vital in its assistance to desperate people in Gaza, in being a deterrent power facing the fragile situation in Caucasia, in providing security for the energy corridor extending from Central Asia to Middle East, in being a deterrent power against the possible nuclear rearmament of Iran, in being a guarantor country providing security for the lives and properties of Turkish people in the Turkish Republic of Northern Cyprus, in playing a key role for the stability and development of Afghanistan, etc. But in the latest development, Turkey has become the biggest and most serious country that has supported approximately one million refugees who had to run away from Syria, which has fallen into chaos. And immediately after war, Iraq, facing the immanent danger of breaking apart as a result of its sectarian politics, which led way to the emergence of ISIS, ended up in being the most fragile country. Turkey, as a neighboring country, in order to keep the unity of Iraq, is trying to maintain deterrence capacity, but unfortunately it also faces serious challenges. So in recent years Turkey remained as the last country ruled 92 ORSAM Report No: 193, November 2014 by law. And indeed, Turkey has been the only country demonstrating humanitarian justice to the world. What are to sources of this attitude? In my opinion the first is the fact that most of its citizens are Muslims, and secondly it is the unitary structure of the country. The fact is that, Turkey has managed to realize democracy, which does not exist in none of the other Muslim countries. In the Islamic world Turkey is the only country which managed to develop a type of democracy suitable to Muslims. During the process of Arab Spring, Egyptian people who were under authoritarian rule for thirty years selected their president for the first time. Unfortunately the Egyptian army removed this with a coup d’état and gave capital sentences to Muslim Brotherhood for providing the support for the elected president. This has shown that the forces obstructing the development of democracy in Middle East countries are very strong. Because of the coup in Egypt Turkey lost its biggest potential ally in the region. This is disheartening. Obviously it is very difficult to achieve stability in this fluid region. Therefore the role that Turkey must and will play is quite obvious. Turkey, as the only democratic, secular, social, state with the rule-of-law in Middle East, and also a Muslim country with a sound unitary structure, is the only hope and inspiration for the people of Iraq, Syria, Mosul, Palestine, Libya, Somalia, Yemen, and Afghanistan, which are in chaos. For the wounded children of Gaza, for the people of Egypt under oppression of coup, Turkey will continue to provide its support and by this way will show the right way to all Turkish and Muslim youth for understanding what is just. Japan and Turkey in the International Community: Cooperation and Potential In 2009 the Turkish Prime Minister R.T.Erdoğan’s open and clear attitude in Davos is a proof of this. Unfortunately the number of countries giving support to Turkey’s just attitude is decreasing. Also in Turkey, there are people who say that Turkey had lost allies. However, as a Japanese scholar, would like to emphasize that in order to build real and sincere friendly relations, justice and morality are most important. Even if it remains as the only country distributing justice in line with its beliefs, new Turkey’s attitude will be very prominent. Within such chaos in the region it is not possible to evaluate all of Turkey’s relations one by one. Thus I would like to focus on the recent developments. It is about the ISIS and its violent behavior, which threatens not only Turkey but all the world. Maybe it is kind of wrong for me to address such a sensitive subject, but I would like to remind you that Turkey could not easily respond to Obama’s call for military coalition. Of course it was the kidnapping of 49 Turkish citizens including the Council General of Mosul that was the reason of this sensibility. I would like to criticize Western countries for their lacking in vision in the struggle against ISIS. President Obama has called ISIS a cancer. If there is a cancer, of course, it can be taken out surgically. But this is only theoretical. What will happen if the patient cannot survive the operation? Turkey should be shown respect, as it is very sensitive to a military operation. UK Prime Minister Cameron has called ISIS’s beheading of a journalist as a demonic act. Of course, he is right. But then, when 500 children were killed in Gaza last August, why didn’t he call it a demonic act? This hypocritical attitude is increasing the likelihood of young Muslims to turn as Jihadists. I would like to remind another point. During the gulf war Turkey did not join US’s coalition of the willing. And also after 9-11 Turkey did not provide support to the military operations against Afghanistan. Of course Turkey has greatly contributed to security ORSAM effort by joining ISAF. In 2003, in Iraq war, after very long discussions in the Turkish Grand National Assembly, Turkey did not heed to US’s call. Turkey is the most important ally of US in the region. Despite this Turkey has always considered sensibilities in the region with great care. And especially when the present government is concerned, I find it logical and rational for the decisions to be made in accordance with the sense of Islamic justice. What kind of a constructive role Turkey will continue to play in the security of the region in the future? On this point, the size of the military force or political profile will not give a sufficient answer. With no doubt, the only way that this end could be achieved is through the unification of civil society with the fundamental principles of the country in a way that is perceived as appropriate by the civilized world. Last but not least, there is no problem between Turkey and Japan. Actually they are acting together as bridges between Western and Eastern world. We have different geographical positions but we try to be bridges. So we have to further strengthen our relationship. If the foundations of the bridge are not strong, it could collapse by even a faint wind. However if the bases are strong, no matter what kind of a storm there is, the bridge will survive. So since the beginning Japan and Turkey has based their relations on mutual humanitarian aid, which I believe is very important. Japanese people never forget that in 1985, during the Iran and Iraq war, the late Turkish president Turgut Özal has commissioned an airplane to rescue Japanese citizens from Tehran when many Turkish citizens were left behind there. Turkish Airlines planes took the risk of an attack by the Iraqi army and helped Japanese families. And no voice of criticism was heard in Turkey against Turgut Özal’s decision. This shows that Turkish people did not forget the rescue and aid by the Japanese people to the Turkish sailors after the Ertuğrul Tragedy, which happened almost one hundred and twenty five years ago. ORSAM Report No: 193, November 2014 93 ORSAM ORSAM / embassy OF JAPAN Such a firm attitude shows that Turkey’s actions in the region are beneficial for humanity. This, in turn, has its source in the basic belief in mutual help and solidarity among Turkish Muslims. It is an attitude 94 ORSAM Report No: 193, November 2014 specific to the new Turkey, which plays an indispensible role in the region with the disciplined and honest behavior of its religious and faithful people. Japan and Turkey in the International Community: Cooperation and Potential ORSAM Dr. Bahadır Pehlivantürk TOBB University of Economy and Technology In this presentation I would like to talk about current relations between modern Turkey and Japan and make a comparison of their political positions in their respective regions. And also, I would like to make some proposals on how Japan and Turkey can partner with each other to increase their influence in confronting various world problems. Those of us who study Turkey and Japan relations are a little bothered but by what we can call ‘romantisizim’, a label brought by Prof. Selçuk Esembel, in relations. In every meeting between Turkey and Japan there is a dominance of a discourse on comradeship between two people, about how they made sacrifices for each other and how they have helped each other, etc. We who are deep in the study of Japan and Turkey relations are a little bothered by this, because we know that even thought the Turkish and Japan relationships are warm and very good diplomatically, they lack substance. We don’t really do very much in political terms, economic relations are weak, and there is so much potential unrealized. As a matter of fact, this symposium is a part of the effort to substantiate Turkish-Japanese relations, and to go beyond the romantic discourse. In my research on modern Turkish and Japanese relations, I found that in history when some certain conditions appear, Turkey moves to strengthen its relations with Japan. I found out that there were three conditions, and when at least two of them are met, Turkey and Japan get more interested in developing relations with each other. First one is when there is a shift in the Western power position in the world, that is to say, when the power balaance changes within the Western world, or when Western power position changes vis-à-vis the rest of the world. Secondly, when both countries’ foreign polices enter a stage of activism, which frequently coincides with these times of power shift, they again turn to each other. One can find this in Sultan Abdulhamid’s era, during Turgut Ozal’s premiership, and now in the current era. And thirdly, at times when Turkey and Japan are engaged in an effort to redefine the ideational bases for their foreign policy; when they try to find an identity for their foreign policies, they turn to each other. So when we are trying to understand ourselves, when we are trying to reposition ourselves vis-à-vis the West, it seems Turkey and Japan come to be more interested with each other. We can say that now is such a time. There are wide discussions about a perception of a decline of Western power position in relation to the rest of the world, which can be proved in economic terms at least. There is a social identity change in both Japan’s foreign policy and Turkey’s foreign policy. And both countries have entered a stage of activism in the last few years. I want to compare this activism a little bit. For Japan, the discussions on activism intensify with the Abe administration. To be fair Japanese foreign policy has been active before Mr.Abe. The difference is that, Japan has been active in multilateral terms; as a global citizen Japan promoted regional integration and was a very influential actor in international organizations. What changed with Abe administration is that it also focuses on bilateral relations. What is important here is that when you look at Japan’s foreign policy it has a very ORSAM Report No: 193, November 2014 95 ORSAM ORSAM / embassy OF JAPAN clear goal: Japan is a promoter of regional integration. Japan has been very important in creating the success of East Asia. I would like to make a comparison between East Asia as a region and Middle East as a region. Today when we talk about East Asia we talk about success: high growth rates, hundreds of millions of populations raising from the level of absolute poverty to middle class status, a number of countries rising from middle income level to high income level, Asia becoming the center of production for manufactures in the world, Korea, Japan, Taiwan, and Singapore being branded as leaders in technological innovation, creating products we all use in our daily lives, and etc. All these nice success stories are there. Come to Middle East: we talk about war, massacre, religious conflicts, ethnic conflicts, despotic regimes, terror, appalling level of poverty in some countries, etc. All the nasty things we hear. There is a drastic difference between the two regions. However, this has not been the case all the time. As a matter of fact during the Cold War Asia was a much more violent place than the Middle East is now. In Cambodia for instance ¼ of the population was decimated, massacred in a civil war. It was a self-genocide. Compared to Cambodia, situation in Syria it is not as bad, let me say yet, today. In Cambodia, there was the Pol Pot regime, a fundamentalist communist regime, in some way similar to religious fundamentalist ISIS group in Syria. And it is very worrying to think that same horrors might repeat in the Middle East. It was not only the Cambodia. Vietnam was in war for decades, Indonesia had insurgency against Malaysia and Philippines, called Konfrontasi. Thailand, among other countries, was in continuing cycles of violent coups, and the area was infested with many types of civil conflict. One could say that the whole region resembled a war zone, with coup d’états, civil strife, genocides, massacres, and all in high levels of absolute poverty. 96 ORSAM Report No: 193, November 2014 It changed so much! Look how we are talking about Asia today. Japan had a very important role in creating this change. Japanese government was very active behind the scenes in multilateral forums, in creating a region. It started bottom up. Japanese companies, who were very important in creating production networks and production chains, started to invest into the region. As Prof. Kitaoka mentioned, Japanese government gave ODA (Official Development Assistance) to Asian countries. It promoted and founded regional integration efforts. Japanese government also applied trade policies that would integrate the region. So no matter how much one prefers to look at international relations through a security and self-interest conscious Realist framework, here is the fact that international trade, investment, integration of economies, and regional institutionalism brought harmony to Asia and it expanded the zone of peace. Yes, it didn’t solve problems completely. There are still potential conflict points in Asia. But now the situation is much different in comparison to Cold War era. I always had this dream that maybe Turkey could play a role like this in the Middle East. Now regionalism is the future of the world, we know the success of EU in bringing peace to Europe, NAFTA is there in North America, there is Mercosur and other initiatives in South America, ASEAN in Southeast Asia and ASEAN+ initiatives for East Asia, there are CIS and SCO in Central Asia, and etc. Even in Africa there are regional integration schemes such as African Union and EAC. And in Middle East, well, there is nothing. Initiatives such as D8, Arab League, and OIC did not work, probably because they were not able to separate political issues from economic issues and remained as talking shops. There is a gaping hole in Middle East. There is no region in Middle East. There is no serious effort to push countries into integration. Turkey tried to play this role a few years ago but it was at the Japan and Turkey in the International Community: Cooperation and Potential onset of the Arab Spring, so it didn’t go anywhere. What I am trying to say here is that Turkey can learn a lot from the Japanese experience. Not forgetting that Turkey is limited in its capacity, it still can try to emulate Japanese success in East Asia to create a Middle East integrated region. It can try to make economies more depended on each other, promote people visiting other Middle Eastern countries (there is even no student exchange program in Middle East), promote cultural understanding and other type of exchanges. When saying these, I do not mean that Turkey should go on and try to build a Middle East Union in competition to EU. What I mean is not different than what Japan did in East Asia; promoting interdependence to create a region based on economic exchanges and individual-to-individual organic connections. What level of political harmonization this could lead to is a question for East Asia and EU experiments as well. So my proposal is, for Turkey to promote regional integration, it should try to learn something from Japanese experience, and if possible, convince Japan to be a partner to help create a region here in the Middle East. It is true that there are serious differences between Japan and Turkey in terms of capacity. Even up until early 2000s Japanese economy was larger then the rest of East Asia economies combined in real ORSAM terms. Turkey does not enjoy such a dominant position in the Middle East economy. But still, even though they are handicaps, maybe with support from Japan and other countries, Turkey should, I believe, try to create a region in the Middle East. If we could manage to create interdependence, try to create economic networks such as networks of production, and also create a human network, maybe Middle East one day will be more like East Asia and will rise up from the hellish situation it is in right now to create its own success in the end. Prof. Kitaoka said in his keynote speech that Turkey and Japan can cooperate in global governance. This is also very important. I think countries like Turkey and Japan have more advantage in this new world where international organizations are more influential. They can be much more effective through multilateral channels by cooperating with each other within international organizations to promote peace and development in the rest of the world. As a matter of fact, the both countries share the same global political values. Their cultural values might be different, their family values might be a bit different, but both countries share the same democratic ideals and I believe that there is a huge potential for Turkey and Japan to make a change in the world and also in the region. I hope they will find a way to turn this into a reality. ORSAM Report No: 193, November 2014 97 ORSAM ORSAM / embassy OF JAPAN Dr. Kohei Imai JSPS Post-doctoral Fellow I am a research fellow of Japan Society for Promotion of Sciences (JSPS). I am very glad to participate this memorial joint symposium. I would like to express my thanks to organizers especially Ambassador Yokoi, sponsors of the symposium, and distinguished guests and audiences. I got PhD from Middle East Technical University (METU) in 2011 and I have stayed in Ankara for approximately 5 years. Here is for me my second hometown so I am very happy to come back to Ankara. And today in my presentation, I will mainly talk about the possibility of diplomatic cooperation between Turkey and Japan in the area of humanitarian diplomacies. In the opening speech, as Minister Kurtulmuş mentioned, now human diplomacy is a very important issue in this region especially in Turkey, and Prof. Kitaoka and Prof. Ozcan pointed us that both Turkey and Japan have made attempts to contribute to the stability of the region and the world. According to recent UNHCR reports, as Prof. Naito also mentioned, total number of registered Syrian refugees in Turkey is now 843.000. In addition, it is estimated that more than 500.000 unknown refugees came to Turkey. Turkish government provides camps located in 10 provinces for protecting Syrian refugees. Turkish government has also established 25 internally displaced persons (IDPs) camps around the borders for protecting Syrian refugees. This operation is named as ‘zero-point operation’. In addition to protecting Syrian refugees recently Turkey has given aid to Iraqi Turkmens and Yazidi who escaped from IS attacks. Japanese government has also carried out humanitarian aid to Syrian refugees. 98 ORSAM Report No: 193, November 2014 Specifically Japanese government has provided 800 tents, 10,000 jerry cans, 10,000 blankets and 10,000 sleeping mats to Syrian refugees. Besides, Japanese government has contributed grant aid up to 155 million US dollars for Syrian refugees. In respect to humanitarian diplomacy, besides Syria, Turkey and Japan provided grant aid for Somalia, and they also cooperated to educate Afghanistan police. These evidences show that these countries actively commit to implementation of humanitarian diplomacies. So in this presentation I briefly make an overview of the concept of humanitarian diplomacy, and the characteristics of Turkish and Japanese humanitarian diplomacies. I briefly summarize the concept of humanitarian diplomacy in four points. Firstly, humanitarian diplomacy has gathered attention since the end of the Cold War. Secondly the main object of humanitarian diplomacy is not so much the sovereign states but individual human beings. Thirdly, the aim of humanitarian diplomacy is human security, which is to protect peace from stress and difficult situations, and to empower people independently. Fourth, humanitarian diplomacy is a characteristic of developed or democratic countries. In other words humanitarian diplomacy is one of the standards of being developed or democratic country. Next, I will overview the ideas of Turkey’s humanitarian diplomacy. According to Prime Minister Davutoğlu, humanitarian diplomacy is one of the key explanatory principles of Turkish foreign policy, probably the most significant one in this period. In Turkish case, the importance of humanitarian diplomacy is mentioned Japan and Turkey in the International Community: Cooperation and Potential since 2011. For example, Turkey claimed to open up the policy for Syrian refugees from spring 2011. Turkey was the host country of the fourth UN Conference on the Least Developed Countries, so-called LDC, held in May 2011. Turkey also provided financial aid for Somalia in August 2011. The theme of the yearly Ambassadors Conference, which decides the foreign policy aim for each year in Turkey, held in January 2013, was humanitarian diplomacy. The aim of Turkey’s humanitarian diplomacy has three aspects. First is to provide better service to Turkish citizens. Second, to pay attention to crisis areas. And third, to participate in the humanitarian activities within the UN system. These are the main aims of Turkey’s humanitarian diplomacy. In addition, the main actors of Turkey’s humanitarian diplomacy are Turkish Cooperation and Development Agency (TİKA) and The Disasters and Emergency Management Presidency, Turkish Red Crescent and various NGOs. Now, prime ministry is a platform for Justice and Development Party’s humanitarian diplomacy. So now, in my understanding, coordinator of humanitarian diplomacy is prime ministry. Next I take a brief look at Japanese humanitarian diplomacy. Japan is one of the leading countries, which has adopted humanitarian diplomacy since the end of the Cold War. Broadly speaking, Japanese humanitarian diplomacy has three characteristics. First is to contribute to UN Peace keeping, to include not only the contribution of civilian personnel but also Japanese Self Defense Forces. Second is to support the concept of humanitarian security and to contribute to the establishment of commission of human security in UN in early 2000s. Third aspect is to implement ODA projects through Japan International Cooperation Agency (JICA). ORSAM Lastly, I make a brief comparison between Turkey and Japanese humanitarian diplomacies. According to Human Development Report of 1994 freedom from want and freedom from fear are two pillars of humanitarian diplomacy and human security. Humanitarian diplomacy initiated by the Japanese government is based on freedom from want. In other words Japanese government put importance on aid policies on economic and social areas. In contrast, for example, Canada and Norway have adapted freedom from fear as a main topic of human security. Though, considering the case of Turkey, Turkey’s humanitarian diplomacy covers both freedom from want, for example, TİKA’s activity; aid policy, and freedom from fear, for example Turkish Red Crescent activity in Syria For conclusion, Japan has know-how for human security, humanitarian diplomacy especially at policies. Turkey has knowhow about the situation of neighboring regions including Syria and Iraq. Both countries are candidates for seats reserved as non-permanent members in UNSC for the term 2015 to 2016. So, humanitarian diplomacy is one of the attractive areas for Turkey and Japan to cooperate with each other. And JICA and TIKA have set joint meetings for many years. But in addition to this cooperation, I particularly suggest that both governments should work together for taking care of Syrian refugees especially who are outside the camps in Turkey. Because now, in my understanding, Turkey’s capacity for receiving refugees is reaching its limit. A lot of troubles happen in many cities, not only border cities but also in big cities like Ankara and Istanbul. So for Japan, it looks as a suitable choice to assist Turkey’s open policy. So maybe, I believe that, humanitarian diplomacy is one of the most attractive areas for both countries. ORSAM Report No: 193, November 2014 99 ORSAM ORSAM / embassy OF JAPAN 6. Policy Proposal for Developing Turkey-Japan Relations After the diplomatic seminar, a brainstorming session was held where the experts from Turkey and Japan coming from academic and bureaucratic circles discussed the issues of global governance, security environment of the two countries, bilateral issues, overall foreign policy directions, and challenges that two countries face. Majority of the discussions focused on possible avenues for cooperation to lead the way for the future of Turkey – Japan relations, and tried to pave the road to establish common goals and tasks. This part of the report summarizes these discussions, and in the end presents a policy proposal to both countries’ governments to develop necessary mechanisms to vitalize bilateral partnership in a number of issue areas. 6.1. Discussion of afternoon session closed workshop One of the major topics was the issue of UNSC reform. It was highlighted that Japan was a major drawing force on Security Council reform. In the past, Japan has backed a proposal advocating the expansion of permanent and non-permanent seats. However Turkey has backed a different US-led reform proposal which advocated the creation of four years reelectable semi-permanent seats. In the end both proposals could not gain much 100 ORSAM Report No: 193, November 2014 ground in the UN. In this meeting another proposal, which has the first proposal as its starting point and which could be supported by Turkey, was put on the table. This proposal, which can be taken as a middle way to go in between the two proposals, envisioned the creation of several longer-term seats called semi-permanencies. These seats carry a weight which could be regarded as between permanent and semi-permanent seats. Also mentioned that it is possible to try this system for ten years and at the end of this time, it can be reviewed. As a result of the review some countries can be upgraded to permanencies. In the discussions Japan’s large contribution to UN and its prominent international role was acknowledged. Yet the difficulty of UNSC reform was underlined by pointing to various economic and social troubles occupying the world agenda. Other difficulties were also mentioned such as the difficulty for finding a formula that can represent Islamic world. The reluctance of the current UNSC permanent members for reform was also pointed out, as privileged countries do not like to share their privilege with other countries. The lack of consensus among countries demanding change is another problem as well. Yet, there was a convergence of views that UNSC system needed to be changed, especially towards confining the usage of Japan and Turkey in the International Community: Cooperation and Potential veto and expanding the system to have more voices from other affluent democratic countries akin to the system in G-20. It is also pointed out that current system does not let many small and medium powers to have a voice. This problem becomes even more conspicuous when some of the permanent members, which are supposed to be the guarantors of international law, are not sensitive to breaking the rule of law themselves. It is also highlighted that as Japan already, and Turkey recently is climbing the ladders to be among the top donors of aid in the world, there is a need for good international citizens like these two countries to have a more say in UNSC. There are reform processes in other international institutions such as G20 or IMF, and it is proposed that Turkey and Japan could cooperate to engage with these other institutions to provide leverage for the UNSC reform process. Various types of groupings such as MIKTA, etc could be platforms for this effort as well. Devolving powers to other agencies such as General Assembly and more democratic election of the Secretary General were also proposed in the discussions. It is also emphasized by various discussants from both sides that both Turkish and Japanese governments have to be more careful in their domestic and foreign policies to improve and maintain their image as good international citizens, so that they can be more effective in international affairs, including the issue of UNSC reform. As the American led Western world is declining and being replaced by a world of regions with different rising powers, it is more vital for countries like Japan and Turkey, countries as established and rising middle powers, to cooperate with each other in order to carry important international institutions such as UN’s effectiveness further than the discursive value it has now. It is pointed out that influence in the world and civil international diplomacies can be realized by healthy civil societies. Thus, various domestic NGOs in both countries should be strengthened and in- ORSAM ternationalized. As a part of this effort it is proposed that both governments should foster partnerships between Turkish and Japanese NGOs. Participants also pointed to the serious refugee problem Turkey is facing as a result of the situation in Syria and Iraq. In this respect both EU and OIC were ineffective in relieving the problem. OIC remains as a weak and ineffectual regional grouping. Yet, in the last election of its secretary general position, when first time someone from Turkey was elected to this post, it was also the first time that the election process was made by democratic methods, using a ballot box. This is a small example showing that both countries can play important roles in not only promoting democracy in their respective regions but democratizing international organizations as well. However development of strong international support for crises situations in the region will probably take years, and the refugee problem is a very immediate problem Turkey is facing. Both countries have cooperated before for such emergencies. Both countries have engaged in post-conflict reconstruction before. Both Turkey and Japan have similar perspectives and have focused on reconstruction together as they did in the training of the Afghan police and security personnel. Again, this time in the case of Iraq and Syria, both countries can cooperate for national reconciliation, reconstruction of societies, and reconstruction of the political system after the crisis is over. These kinds of partnerships are necessary to prevent the region to become a breeding ground for radicalization again. There is a need for a comprehensive strategy that takes into account of the specific socioeconomic and political conditions of the region where Turkey has some experience. This is an issue where two countries can come together to talk and bring their comparative advantages for the solution of problems. Until 2014 Japan has provided 420 million US$ to help Syrian refugees of which 240 million US$ was provided ORSAM Report No: 193, November 2014 101 ORSAM ORSAM / embassy OF JAPAN through UN related institutions such as UNHCR, WFP, etc. And of that amount 24-30 million US$ has been allocated to UN organizations in Turkey. Turkey carried most of the burden alone without help from other countries in the beginning. But as the situation continued, Turkey expanded its cooperation with international actors and is expected to expand further. This can be very beneficial. For instance registration of Syrian refugees, including the ones outside of the camps is done by AFAD. So there is now a database where all humanitarian help organizations can use, including Japanese NGOs, to make their aid work more efficient. Today Turkey is coordinating its assistance to Syrian refugees together with the international agencies including those from Japan. These partnerships, especially with Japan, can be enhanced further. 6.2. Policy Proposal and identification of possible avenues for cooperation The discussions of the workshop dwelled on the following global, regional, and bilateral issues as possible areas where Turkey and Japan could form partnerships. Including the ones summarized above, these were: 1. Cooperation in the UNSC reform initiatives 2. Cooperation on global governance including other issues, such as nontraditional security threats (i.e. environment, human trafficking, economic security, etc.) 3. Harmonization of global ODA policies and a related partnership between Turkish and Japanese aid agencies of TIKA and JAICA and others 4. Cooperation on the Syrian refugee problem 5. Partnership in the post-conflict reconciliation, reconstruction and peacebuilding in Syria and Iraq 102 ORSAM Report No: 193, November 2014 6. Turkish-Japanese cooperation on the Middle East region in general 7. Partnership in the Alliance of Civilizations initiative 8. Improvement of social and cultural relations between the two countries (improving relations between civil societies [i.e. NGOs]) 9. Deepening of relations between governmental agencies In order to be able to initiate partnerships in these issues, we propose to help creation of transnational epistemic communities in different fields between Turkey and Japan. In order to substantiate Turkey-Japan relations, it is necessary to compartmentalize issues and form study groups focusing on different issues separately. It is also proposed that, through following the path of pragmatic multilateralism which is open to third countries as well, it might be possible to be more effective in not only solving regional problems but to plant the seeds of a mechanism that can lead towards integration in the Middle East region as well. So the starting point is to find pragmatic bonds which will link Turkey and Japan. Following these thoughts, the formation of following study groups are proposed: 1. A Study Group on Global Governance. This study group is to include the issue of Turkey-Japan partnership in UNSC reform among other global issues. In the current rapidly changing world where the influence of traditional great powers are in retreat and new challenges face humanity, international organizations are becoming more and more important. In this sense, countries such as Turkey and Japan who are from different regions yet sharing similar norms and values, should try to be more active in forging partnerships with each other in various multilateral forums in order to Japan and Turkey in the International Community: Cooperation and Potential be more creative in dealing with these new challenges. 2. An academic Study Group on regional integration in the Middle East. Japan and its path of Yoshida Doctrine was very influential in creating an East Asia region, which lifted the East Asian countries from the chaos and poverty of Cold War years to rapidly developing success stories of today. This group can study Japanese policies in this effect and discuss how such a success can be emulated in Middle East with Turkey’s, Japan’s, and third countries cooperation. It can also function as a forum to share Turkish and Japanese views about the region to benefit from each other’s experience. 3. A Study Group on Central Asia can work on developing policy prescriptions for Turkey and Japan towards this region. Such a study group can work on a wide range of issues, ranging from security matters to regional human rights issues. It can also function as a forum to exchange ideas on how to harmonize their foreign policies towards great powers, notably China and Russia. 4. A specific Study Group on dealing with the situation in Syria and Iraq. The general expectation is that the civil war and the dire situations in Syria and Iraq will continue for more years. The regional institutions are insufficient to deal with this problem and more international coordination will be necessary. Even if civil war recedes, these countries still face the daunting tasks of reconstruction, reconciliation, and rebuilding of their institutions. Turkey and Japan have engaged in post-conflict reconstruction before and they can cooperate again to aid these countries towards positive peace. A platform is necessary to exchange views and coordinate efforts. ORSAM 5. A Study Group on developing political, economic, and cultural bilateral relations. While Turkey and Japan has perfect diplomatic relations, in this symposium it is highlighted frequently that these relations lack substance. This study group is to be a forum to widen and deepen bilateral relations and probe new avenues for cooperation. The first task of this group is to determine possible issue areas to develop relations, create an inventory of Turkish and Japanese NGOs and governmental institutes, do a pairing of them on specific issue areas, and initiate contacts. Another task of this group is to find out various problems in relations, such as cultural differences that inhibit development of bilateral relations, and study them in order to find solutions. 6. A Study Group on Japanese and Turkish ODA policies. Both countries engage in ODA activity through various governmental agencies such as JICA and TIKA among others. These activities are an important part of their foreign policy and a source of prestige. Yet, both countries still face suspicion from some countries in their respective regions. Despite these efforts, both countries sometimes suffer a distorted image in the world. A harmonization of ODA policies can make them more effective. Also, JapaneseTurkish partnerships in this field can add to the international citizen image of these countries as well. These efforts could also be placed under the banner of Alliance of Civilizations. This forum aims to investigate the ways to make aid policies of the two countries more effective and more visible. Japan and Turkey have great potential in solving various challenges facing the changing world. Deepening of the partnerships between the two countries can enhance their effectiveness considerably. ORSAM Report No: 193, November 2014 103 ORSAM ORSAM / embassy OF JAPAN There is a need to make follow-up meetings to this symposium in order to realize this potential, and to create and vitalize the above proposed study groups. It is also necessary that the members of these study groups to be chosen among experts form civil society and governmental agencies, and have to be funded so that both sides can meet in reasonable time periods. For this effect, support especially from both governments, but also from business world, private research institutes, and 104 ORSAM Report No: 193, November 2014 universities is needed. For this purpose it is proposed that two follow-up meetings are to be held separately in Turkey and Japan to form the Turkish and Japanese counterparts of these study groups and probe funding possibilities to hold joint meetings. It is hoped that, with the boost from various disciplines and institutions, Japanese-Turkish relations can prosper to help both countries realize the potential they have in the world. ORSAM Süleyman Nazif Sokak No: 12-B Çankaya / Ankara Tel: 0 (312) 430 26 09 Fax: 0 (312) 430 39 48 www.orsam.org.tr, orsam@orsam.org.tr
© Copyright 2024 Paperzz