Türkiye’nin Tek Tarım Gazetesi ŞUBAT 2014 Yıl:3 Sayı:27 TÜRKİYE KÖY KALKINMA VE DİĞER TARIMSAL AMAÇLI KOOPERATİF BİRLİKLERİ MERKEZ BİRLİĞİ GAZETESİ “Tarımda Orta Gelir Tuzağı Var mı?” »» Tarımsal Öğretimin Başlangıcının 168 inci Yıldönümü nedeniyle TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası`nca (ZMO), düzenlenen “Stratejik Tarım Alanlarımız: Fırsatlar ve Tehditler” konulu Sempozyum, 15 Ocak 2014 tarihinde Ankara’da Çağdaş Sanatlar Merkezi`nde gerçekleşti. Sempozyumda; Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü Öğretim Üyesi ve ZMO Yönetim Kurulu Üyesi Prof.Dr. Bülent GÜLÇUBUK, “Tarımda Orta Gelir Tuzağı var mı?” başlıklı özel sunuda ülkemiz tarımıyla ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu. Ekonominin geldiği noktada orta sınıf tuzağına nasıl gelindiğini ve bunun çiftçileri, ülkemiz tarımını nasıl etkilediğini anlatan GÜLÇUBUK, tarımın genel durumu, tarımda orta gelir tuzağı, tarımda yoksulluk, insani gelişim verileri, çıkış noktaları konuları üzerinde durdu. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı verilerine göre; Dünyanın 7. Büyük tarım ekonomisi, AB’nin 1. Büyük tarım ekonomisi, Dünya’nın 16. Büyük ekonomisi olduğumuzu, bu rakamlara bakıldığı zaman bizim daha refah düzeyi yüksek ülkeler standardında yaşamamız gerektiğini belirten GÜLÇUBUK, kırsala çıkıldığında, tarımla uğraşanlara bakıldığında çok farklı bir görüntünün ortaya • Son 10 yılda 2,5 milyon insan tarımdan koptu. • Birleşmiş Milletler insani gelişim verilerinde Türkiye 90. Sırada, • Tarımda kişi başına düşen gelir 3,500 dolar, • IMF verilerine göre kişi başına düşen milli gelir açısından Türkiye 63. Sırada, • Ekonometre’ye göre Dünya’da 93. Sırada, çıktığını belirterek, büyüme yani nicel göstergelerin tarımda, kırsalda refah göstergelerine, nitel değerlendirmelere yansımadığını ifade etti. Tarımdaki nicel göstergelere karşılık bazı veriler üzerinde duran Gülçubuk, çok farklı dinamiklerin ve sonuçların ortaya çıktığını belirterek şu değerlendirmelerde bulundu; • Son 10 yılda ülkemizde tarım yapılan alanların %25’i terk edildi. Yem Fiyatlarına Zam Hazırlığı »» Hammadde bakımından yüzde 25 oranında dışa bağımlı olan yem sektöründe kurdaki artışa bağlı olarak fiyatlar yükseliyor. Kur artışı, Danıştay’ın GDO’lu 2 mısır genini yasaklaması ve yem hammaddelerinde yoğunlaşan antibiyotik analizleri, karma yem sektöründe peş peşe zamları getirdi. Yılbaşından önce yüzde 7 ile yüzde 8 oranında zam yapan yem fabrikaları, yüzde 5’lik ikinci bir zamma hazırlanıyor. Sektör temsilcilerine göre bu da yeterli olmayacak, yaşanan sorunlar nedeniyle bu ay içerisinde üçüncü bir zam daha olacak. » Syf 7’de Yenilenebilir Enerji Kooperatifleri İle İlgili Düzenlemenin Getirilerinin Yanında Eksiklikleri Kooperatifçilik Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan Elektrik Enerjisi Üretim ve Tüketim Kooperatifi örnek Anasözleşmesi Aralık ayında kamuoyuna duyurulmuştu. 2007 yılından beri BM/ILO Kooperatifçilik Başdanışmanı olarak ulusal kooperatif politikaları oluşturulması ve kooperatif kalkınma projeleri hazırlanmasına katkıda bulunan Prof. Dr. Hüseyin Polat, Kooperatif mevzuatı ve gelişimi konusunda Türkiye’deki gelişmeleri değerlendirdi. Röportaj Gündem 2014 Uluslararası Aile Tarımı Yılı » Syf 15’te • Kadınlar “Ekonomik katılım ve fırsatlar alanında” Dünyada 134 ülke arasında 129. Sırada, • Kişi başına kırmızı et tüketimi 9-10 kg/ yıl (AB’nde 20-62 kg/yıl, ABD’de 70 kg/ yıl). Burada ortaya çıkan en çarpıcı sonuç, “son 10 yılda 2,5 milyon insan tarımdan kopuyor. AB’nin 1. Tarım ekonomisi olan bir ülkede bu kadar nüfusun tarımdan kopması normal mi? Veya neden tarımdan vazgeçiliyor? » Syf 8’de Peynir ve Zeytinde Önemli Değişiklik »» 1 ocak itibarıyla geçerli olmak üzere damızlık süt sığırı yetiştiriciliğinde üst limit 20 milyon TL, kontrollü örtüaltı tarımında 10 milyon TL olarak uygulanacak. Üreticilerin finansman ihtiyaçlarının uygun koşullarda karşılanması, tarımsal üretimin geliştirilmesi, verimliliğin ve kalitenin artırılması amacıyla Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri aracılığı ile yüzde 25’den yüzde 100’e kadar varan sübvansiyon ile kullandırılan tarımsal kredilerde iyileştirme yapıldı. Bakanlar Kurulu kararı, 1 Ocak 2014’dan geçerli olmak üzere, 21 Ocak 2014 tarih ve 28889 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. » Syf 6’da Isparta Paketleme ve Tasnifleme Tesisini Açtı »» S.S. Yukarı Gökdere Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Tasnifleme ve Paketleme tesisini hizmete açtı. »» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nca görüşe açılan taslak düzenleme köklü değişiklikler getiriyor. Peynirlerdeki tuz oranı yüzde 12,5-40 arasında azaltılacak, ambalajsız peynirler pazar yerlerinde satışa sunulamayacak ve peyniri olgunlaştırma süresinin en az 8 ay olması zorunluluğu getirilecek. Piyasadaki zeytinlerde maksimum tuz limiti yüzde 9 olacak ve zeytinin değişik soslar, baharat veya diğer yenilebilir maddelerle karıştırılması Tarımsal Üretime Dair Düşük Faizli Yatırım ve İşletme Kredisi Oranları Belirlendi veya marine edilmesi halinde ürün “salata zeytin” olarak ifade edilecek. » Syf 4’te Tesisin açılışına katılan ve Isparta’yı Türkiye’nin Elma Bahçesi olarak değerlendiren KöyKoop Genel Başkan Yardımcısı M.Barış Aydın, “Türkiye’de üretilen elmanın yüzde 20’sini karşılayan Isparta, tescil ettirdiği elmasıyla ülke çapında markalaşmaya devam ediyor. Piyasada ‘Isparta elması’ adıyla yer bulmak isteyen kooperatiflerimiz, yüksek üretim potansiyeline sahip yöre elmasının hak ettiği yere gelmesi için çalışıyor. Isparta’da 2011 yılında 610 bin ton elma üretildi. Yeni üretim alanlarıyla birlikte bu üretimin 800 bin tonu bulmasını bekliyoruz. Yüksek üretim değerine sahip elmanın satılması için pazar arayışlarımıza da devam ediyoruz.” dedi. » Syf 5’te Hadi İLBAŞ Prof.Dr. T. Ayhan ÇIKIN Erol AKAR Dünden Bugüne Kooperatifçilik -27» Syf 2’de Makro Ekonomi Açısından Kooperatif Girişimler -I» Syf 10’da Butik Alışveriş Dükkânları ve AVM’ler Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA Ünal ÖRNEK Aile Çiftçiliği Tarımın Zaafı mı? » Syf 4’te Kuru Fasulye Fiyatı Artarken » Syf 5’te Aile Tarımı Yılında Tarımsal Eğitim » Syf 19’da Dr. Nezaket CÖMERT Dr. Erhan EKMEN Uzm. Dr. Esra GÜNERİ Sürdürülebilir Tarım İçin Bir Model ‘Aile Çiftçiliği’ Paketten Örgüt Çıktı... » Syf 14’te » Syf 11’de » Syf 9’da Organik Tarımın Olumlu Yönleri ve Geçiş Süreci » Syf 13’te 2 Şubat 2014 Köy-Koop Haber KOOPERATİFÇİLİK Dünden Bugüne Kooperatifçilik -27Tereyağı Fabrikası Sabit Yatırım: 1.200.000.-TL Köy İşleri Bakanlığı Engiz Koop’a üçüncü kez proje uygulama görevi veriyor. Bu kez Devlet katkısı 200.000. – TL. na, işgücü kontenjan sayısı ise 150 ye ulaşıyor. Ancak uygulama değişik. Hadi İLBAŞ Türkiye’de ilk kez Proje Birliği kuruluKöy-Koop Eski Genel Başkanı yor Engiz’de. Çevredeki 5 kooperatifin her biri Engiz Koop’a 200.000 – TL ile yor, ama boşuna. Bu sırada İstanbul’a ortak olmayı taahhüt edip 30’ar kişi iş- giden bir Engizli’ye ilgililer şöyle diyor: gücü kontenjanı alıyor. Devlet Katkısı “Orada bir mühendis var. Köpek gibi 200.000. – TL. da Engiz Koop’a veri- bize havlıyor. Ne olmuş yani?” Yoo, bir liyor. Böylece, sabit yatırım sermayesi şey olmadı. Sadece 14 metre boyundaki koca sandık 3 ay sonra İstanbul’da buoluşturuluyor. İşletme sermayesi ise lunuyor.. düşünülmüyor. Pastorize Süt ve Tereyağ Fabrikası Yatırım Tutarı 11.700.000. –TL. Engiz Koop. Süt ve mamulleri konusunu büyük bir projede topluyor. Proje DPT onayından geçiyor. Ve Sanayi ve Ticaret Bakanlığından Teşvik Belgesi alıyor. Proje Evrimleri Sırasında Geçen Olaylar Alamanya Alamanya Almanya’daki ortaklar kooperatife olan taahhütlerini unutuveriyorlar. Yatırımlar geri kalıyor. Kooperatif Başkanı çobanlık arkadaşı Yusuf’a şöyle yazıyor: “Bu fabrikanın boş duran salonunda bir gün kendimi asarsam, herkesten çok sen üzüleceksin.” Kredi Bekliyoruz Sağlanan krediler bir türlü elimize geçmiyor. Durumu, basın kamuoyuna açıklıyor. 200,000. – liralık Devlet katkısı da alınamıyor. 5 ortak kooperatif, 150 ortağını Almanya’ya gönderdiği halde, taahhütlerini aksatıyor. Ortaokul Olsun Yediler Parayı Engiz Koop Yöneticileri kayıp sandık peşinde. Kooperatif düşmanları ver yansın ediyor” Makineler kayıpmış. Amma da laf ha. Yediler parayı, bahane uyduruyorlar şimdi.” Bir Şey Yapacakları Yok Samsun’da bir sanayi müdürü var. Kooperatifçileri kastederek ”Onların da bir şey yapacakları yok” deyip duruyor. Demirel Engiz’de Engiz Koop yakaladığı fırsatı değerlendiriyor. Tamamlanmış, hazır vaziyette duran Soğuk Hava Deposu ve Buzlu Su Tesislerinin açılışını Karadeniz Gezisine çıkmış bulunan Demirel’e açtırmayı kararlaştırıyor. Başbakanı karşılama sloganları konusunda bir tartışma çıkıyor. Kooperatif Başkanı tartışmayı önlüyor ve diyor ki, Demirel, Süleyman Bey olarak 120 kilo çeker. Fakat Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı olarak Nüfus başına 50 kilodan 1 milyar 700 milyon yük taşıyor omuzlarında .” 23.9.1970 günü Demirel, Engiz’de eşi görülmemiş bir törenle karşılanıyor ve halka şunları söylüyor: Engizli AP’liler harekete geçiyorlar. “Milli Servettir, neden boş kalsın? Orta“Başarmışsınız, tebrik ederim. Devletle okul yapalım fabrikayı.” millet el ele verirse bu kalkınmamışlık, geri kalmışlık daha doğrusu fukaralık Süt Makinaları Kayıp afetinden kurtuluruz. Devletle milletin Danimarka’dan ithal elden makinelerin el ele vermesi, maksadımız budur. HeTürk gemisi ile taşınmasını istiyor koo- pinizi tebrik ediyorum. Bunları yapmak peratifçiler. Ancak Samsun limanı on- kâfi değildir. Başarıyla da işletilmesi lara mezar oluyor.4 büyük sandık kayıp. lazım. Yönetim, yani bunun idaresi de Engiz koop yöneticileri İstanbul’dan başarılı olmalı. Bu kadar emek vermişİskenderun’a dek, her limanı araştırı- siniz, masraf etmişsiniz, güzel olmuş. yorlar. 3 sandığı buluyorlar, 1 sandık Şimdi yönetirken de başarılı yönetin. ortalarda yok. Bir sürü yazışma yapılı- Onu da yapacaksınız. Bunu yanına sizi görerek yenileri eklenecek Başka köyler de yapacak ve böylece tarladan pazara giden mallar ham olarak gitmeyecek, işlenerek gidecek. İşlenme farkı da size kalacak Aynı toprağı işlemeye devam ediyoruz. Nüfusumuz artıyor. Her 25 senede bir ailenin toprağı dörtte bire iniyor. Çünkü 4 tane çocuğu olunca dörde bölünüyor. Öyleyse aynı topraktan daha çok mal çıkarmaya mecburuz. Çıkan malı daha değerlendirmeye mecburuz Bu tesisler bunların başlangıcıdır. Allah sayılarını çoğaltsın. Hayırlı uğurlu olsun.” MUHASEBEDE BU AY Sevgili kooperatifçiler, Bu ayki (Şubat-2014 Dönemi) muhasebe işleri ile ilgili yapılması gerekenleri madde madde aşağıda sıralamış bulunmaktayız. Şubat 2014 dönemi itibariyle muhasebesel açıdan yapılacak işler pek yoğun olmamakla beraber her zaman belirttiğimiz gibi zamanlar konusunda çok dikkat etmemiz gerekiyor. Bu arada 2013 T.yılına ait işlemlerimiz bitmiş defterlerimizi kapatılacak düzeye gelmesi gelmiş olması gerekmektedir. Sebebi ise 31.Mart.2014 tarihinde kapanış kayıtlarının yapılacak olması, ayrıca genel kurul toplantıları içinde çalışmalara başlamak ileride yaşayacağımız sıkıntıları önlemek için önemlidir. 01/02/2014 14/02/2014 01/02/2014 17/02/2014 Güdümlü Kooperatif 01/02/2014 20/02/2014 Köy kooperatifçileri Engiz’deki Tarım Kredi Kooperatifine Ziraat Bankasının köydeki acentesi gözüyle bakıyorlardı. Fakat Ankara’da edinilen acı tecrübe onlara pahalıya mal oluyor. Kendi kooperatiflerinin de bir süre güdümlü kooperatif olmasına boyun eğiyorlar. Türkiye Köy Kooperatifleri Kurucu Genel Kurulu 19 Aralık 1970 günü Ankara’da toplanıyor. Yalçen Engiz’in Divan Başkanlığında geçen bu toplantıda Köy İşleri Bakanlığı Teşkilatlanma ve Krediler Genel Müdür Yardımcısı Şevki Akıncı Müteşebbis Kurul Başkanlığına getirilip oturtuluyor. Aynı şahıs Türk Kooperatifçilerini Bakanı adına sicillendirmiş, isimlerinin karşısına AP, CHP, TİP rumuzlarını yazmıştı. Türkiye Köy Kooperatifçileri bu şahsı başkan seçmekle kendilerini komünist sananlara “işte sizin adamınız başımızda “diyebileceklerdi artık. 01/02/2014 24/02/2014 Başbakana Yanlış Bilgi Veriliyor Engiz Çevresi kooperatif yöneticilerinin tümü 21 Aralık 1970 günü VII. Türk Kooperatifçilik kongresini izlemeye koşuyorlar. Sayın Cumhurbaşkanı Sunay, Kongreyi şereflendirdikleri halde, kendinden bekleneni yapmıyor. Türk Kooperatiflerine seslenerek, kooperatifçiliğin Anayasamızın bir emri olduğunu söylemiyor. Bu olay Engizli kooperatifçileri üzüntüye boğuyor. Peşinden Sayın Demirel’in telgraf metni okununca Engizlilerin ayranı kabarıyor. Gündem dışı ilk konuşmayı yapan Engiz Koop. Başkanı, Başbakana yanlış bilgi verildiğini söylüyor ve gözleri dolu iniyor kürsüden. – sürecek Yazarımızın önceki yazılarına www. koy-koop.org adresinden ulaşabilirsiniz Çiğ Süte 5 Kuruş Zam! 01/02/2014 24/02/2014 01/02/2014 24/02/2014 01/02/2014 24/02/2014 01/02/2014 26/02/2014 01/02/2014 26/02/2014 01/02/2014 26/02/2014 01/02/2014 28/02/2014 01/02/2014 28/02/2014 2013/4. Dönemine (Ekim-Kasım-Aralık/2011) Ait Gelir/Kurumlar Geçici Vergisinin Beyanı 2013/4. Dönemine (Ekim-Kasım-Aralık/2011) Ait Gelir/Kurumlar Geçici Vergisinin Ödenme Ocak 2014 Dönemine Ait İlan ve Reklam Vergisinin Beyanı ve Ödenmesi Ocak 2014 Dönemine Ait Aylık Gelir/Kurumlar Vergisi Stopajının Beyanı Ocak 2014 Dönemine Ait Aylık Prim ve Hizmet Belgesinin Verilmesi Ocak 2014 Dönemine Ait İstihkaktan Kesinti Suretiyle Tahsil Edilen Damga Vergisi ile Sürekli Mükellefiyeti Bulunanlar İçin Makbuz Karşılığı Ödenmesi Gereken Damga Vergisinin Beyanı Ocak 2014 Dönemine Ait Katma Değer Vergisinin Beyanı Ocak 2014 Dönemine Ait Aylık Gelir/Kurumlar Vergisi Stopajının Ödenmesi Ocak 2014 Dönemine Ait İstihkaktan Kesinti Suretiyle Tahsil Edilen Damga Vergisi ile Sürekli Mükellefiyeti Bulunanlar İçin Makbuz Karşılığı Ödenmesi Gereken Damga Vergisinin Ödenmesi Ocak 2014 Dönemine Ait Katma Değer Vergisinin Ödenmesi Ocak 2014 Dönemine Ait 4/a ve 4/b Kapsamındaki Sigortalılara İlişkin Primlerin Ödenmesi Ocak 2014 Dönemine İlişkin Ba, Bs Formlarının Verilmesi KÖY-KOOP MERKEZ BİRLİĞİ 1971 yılından bu yana faaliyet gösteren Türkiye Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatif Birlikleri, 1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu’nun geçiçi 2. maddesi gereği, intibak dışı kalarak tüzel kişiliklerini korumuş ve Merkez Birliği düzeyinde KÖY-KOOP adı altında üst örgütlenmelerini tamamlamışlardır. Köy-Koop Merkez Birliği; Tarıma ait farklı çalışma alanlarında (Hayvancılık, Süt üretimi ve işlenmesi, seracılık, halı–kilim üretimi, zeytin ve zeytinyağı işlenmesi, bal, çeltik üretimi ve işlenmesi, çiçekçilik, fidan, salça, reçel, konserve üretimi v.b.) etkinlik gösterir. YAYIN KURULU • Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI • Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA • Prof.Dr. Ayhan ÇIKIN • Prof.Dr. Cem ÖZKAN • Uzm. Dr. Esra GÜNERİ • Yrd. Doç.Dr. Tuba ŞANLI • Dr. Güray AKDOĞAN • Tevfik Fikret CENGİZ • Yrd. Doç.Dr. Hilal TUNCA • Dr. Yener ATASEVEN • Dr. Özdal KÖKSAL • Dr. Neşe N. TOPRAK • Dr. Levent DOĞANKAYA • Dr. Selen Deviren SAYGIN • Dr. Caner Koç • Ünal ÖRNEK Gazetemizin Yayın Kurulu Üyeleri Fahri Olarak Görev Yapmaktadırlar. M LA AÇLI KOO P V E D İ Ğ E R TA MA IN K Z Bİ RLİ Ğİ • KÖY KA L Ulusal süt konseyi tarafından 1 litre çiğ süt maliyeti 1,05 TL/lt olarak hesaplanmıştır. • 50 kg’lık bir Çuval Yem 45-48 TL piyasa satış bedelidir. Ortalaması 46,50 TL’dir. • 46,50 / 50 = 0,93 TL 1 kg yem bedeli. • Bakanlığın açıkladığı süt-yem paritesine göre 1 kilogram sütle 1,3 kilogram yem alınması öngörülüyor. • 1,3 * 0,93 = 1,20 TL Üreticinin ana maliyetidir. • İşletmenin %5’lik işletme masrafınıda eklediğimizde: 1,20 TL * %5 = 1,26 TL Çiğ sütün referans fiyatı olmalıydı. E Çiğ Süt Fiyatları Nasıl Hesaplanır? RK Ulusal Süt Konseyi’nin belirlemiş olduğu Çiğ süt referans fiyatının Ağustos 2013 tarihinden bugüne 1 lira olduğunu vurgulayan Yıldız, “Bu durumda açıklanan 1 lira 5 kuruşluk fiyat hem dünya standartlarının, hem de bakanlığımızın süt-yem paritesinin altında kalmıştır. Maliyet hesaplarımıza göre açıklanan süt fiyatının, 1 lira 25-30 kuruş olması gerekiyordu. Üreticiler olarak bu durum bizlerin zarar etmesine yol açacaktır. Üreticinin elinde bulunan hayvanlar kesim fiyatlarının da yükselmesi halinde, kesime gideceği endişesini taşımaktayız. Ayrıca bankalardan kredi kullanan birçok üreticimiz var, kredi ödenmesi de zorlaşacaktır.” değerlendirmesinde bulundu. LİKLERİ M E çok altında kalmıştır. Üretim yapılamaz hale gelmiştir. ” dedi BİR Ulusal Süt Konseyi'nin 25 Ocak 2014 tarihinde yapılan toplantısında haziran ayı sonuna kadar ı litre çiğ sütün referans fiyatı 5 kuruşluk artışla 1 lira 5 kuruş olarak belirlendi. Konuyla ilgili bir açıklama yapan ve süt üreticilerini zor günlerin beklediğinin altını çizen, Türkiye Köy-Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatifler Birliği (Köy-Koop) Genel Başkanı Yakup Yıldız, “Bir ay içerisinde yem fiyatına iki kez zam yapıldı. Yüzde 8’i aşan yem zammı bu ay sonuna kadar üçüncü bir zamla, belki yüzde 10’u de aşacak. Mazot fiyatları ve diğer girdi maliyetlerinin sürekli yükseldiğini göz önünde tutarsak, 2014 yılının ilk altı ayı için sütün litresi için belirlenen 5 kuruşluk artış beklentilerin ER F RI SA İ AT M »» Üreticilerin merakla beklediği çiğ sütün referans fiyatı hayal kırıklığı yarattı. İmtiyaz Sahibi ve Yayınlayan: S.S. Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatifler Birliği KÖY-KOOP Adına Yakup YILDIZ Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Mehmet SEVER Genel Yayın Yönetmeni: Emel TUĞRUL Haber Müdürü: Turgay SOLMAZ Haber Koordinatörü: Ayhan ELMALIPINAR Reklam Müdürü: Yasemin ACAR Merkez Adres: Paris Cad. 24/7 Kavaklıdere-Ankara Tel: 0312.419 63 95-96 Faks: 0312. 419 63 95-96 Web: www.koy-koop.org • E-posta: info@koy-koop.org Yayın Türü: Yaygın Süreli Yayın Şubat 2014 ANKARA Baskı: Atalay Matbaacılık Ltd. Şti. Elif Sk. Sütçü Kemal İşhanı No:7/236-237 İskitler - ANKARA Tel: 0312. 384 41 82 Yazıların Sorumluluğu yazarlara, ilanların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir. 4 Şubat 2014 Köy-Koop Haber TARIM Aile Çiftçiliği Tarımın Zaafı mı? Dünya yaşama geçirilen tarım politikaları ile küçük ve orta ölçekli işletmelerle gerçekleştirilen aile çiftçiliği yok edilmeye çalışılıyor. Onların yerine tekelci gıda ve tarım şirketleri tarafından, endüstriyel tarım, bir başka deyişle büyük dev işletmelerle yapılan şirket tarımcılığını ve sözleşmeli tarım modeli öne çıkarılmak isteniyor. Bu modelle bir yandan endüstriyel tohum, ilaç ve kimyasal gübre gibi girdilere sürekli pazar yaratıyorlar, bir yandan da kendilerine bağlanan büyük tarımsal işletmelerin ürünlerini işleyip pazarlıyorlar. Bu durum, çok uluslu şirketlerin gelişmekte olan ülkeleri toplumsal ve siyasal açıdan kolaylıkla denetlenmelerine de olanak sağlıyor. Aile Çiftçiliği İhmal Edilince Neler Oldu? Kırsal bölgelerde, ailelerin sahibi olduğu çiftliklerin zarar görmesi kaçınılmaz oldu. Aile çiftçiliği için kullanılan kaynaklar ve küçük işletmeleri pazara taşıyan kooperatifler yararsız olarak görüldü. Aile çiftçiliği, (sözde) serbest piyasa ekonomisinin dengesini bozan etmenler olarak değerlendirildi, çiftçiliği yapan küçük işletmeler ve kooperatifleri desteklemek ve birleştirmek için gerekli çalışmalar yapılmadı. Köylülük hor görüldü ve küçümsendi. Sonuçta tarım üretimi yapan Aile Çiftçiliği sahipsiz kaldı, bu işletmeler kendi varlıklarını sürdüremeyecek duruma getirildiler ve kırsal bölgelerde yaşayan insanlar kentlere göç etmeye zorlandı. Kentlere gelen bu insanlar, sanayi ve hizmetler sektöründe iş bulamadıkları gibi yeterli sağlık, eğitim ve barınma olanakları da edinemediler. Aynı zamanda kentler kaldıramayacakları kadar insanla karşılaştılar ve yapıları da değişti. Ancak, bıçak kemiğe dayanmıştır. Aile çiftçiliğin yok edilmek istenmesinin, salt Türkiye’de değil, dünyada var olan açlık tehlikesini tetiklediği ve doğal kaynakların yok edilmek üzere olduğu anlaşılmıştır. Konu, Birleşmiş Milletler ’in de gündemine gelmiş bulunmaktadır. Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 66. Oturumunda alınan kararla “2014 Uluslararası Aile Çiftçiliği Yılı” olarak ilan edilmiştir. Kısaca, Aile Çiftliği’nin öneminin farkındalığına varılmış gibi gözükmektedir. Birleşmiş Milletler, daha önce de 2012 yılını Uluslararası Kooperatifçilik Yılı olarak ilan etmiş ve kooperatiflerin önemini vurgulamıştı. Arkasından,2014 yılının ‘Uluslararası Aile Çiftçiliği Yılı’nın kabul edilmesi de anlamlı bir gelişme olmuştur. Dev Tarımsal İşletmeler İle Aile Çiftçiliği Arasında Karşılaşatırmayı Nasıl Yapalım? Dev tarımsal işletmeler ile aile çiftçiliği arasında yapılan karşılaştırmalarda, verimlilik katsayısını öne çıkaranlar var. Bununla birlikte uzmanlar, işletmelerin verimlilik açısından karşılaştırılmasında, salt işçiliği dikkate alan verimlilik katsayısı yerine, toplam etmen verimliliğinin dikkate alınması gerekliliğini dile getiriyorlar. Toplam etmen verimliliği ise katma değer ya da net gelirin sosyal fırsat maliyetleri ile değerlendirilmiş olan üretim etmenlerinin toplamına bölünmesiyle bulunuyor. Gelişmekte olan ülkelerde emek daha bol, dolayısıyla fırsat maliyeti daha düşük olmasına ek olarak toprak ve sermayede daha düşük Peynir ve Zeytinde Önemli Değişiklik »» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nca görüşe açılan taslak düzenleme köklü değişiklikler getiriyor. Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI İzmir Çiftçi Örgütleri Güçbirliği Platformu mustafa.kaymakci68@gmail.com maliyetlidir. Bu nedenle küçük işletmeler daha yüksek bir toplam verimliliğe sahip olmaktadırlar. Diğer yandan küçük işletmelerin ölçek sorunu, kamu yatırım ve hizmetlerinin sağlanması ve kooperatifleşme ile aşılabilmektedir. Örneğin, devlet sulama tesisleri, girdilerin tamamında desteklemeler, yine girdi ve çıktıların değerlendirilmesinde kooperatifleşme, ortak makine parkları gibi. Köylülerin Toprak Edinme Hakkı Engellenmemeli! Sırası gelmişken bir tartışmayı da burada yapmak gerekiyor; Tarımda işletme büyüklüğü ve mülkiyetin kime ait olması konusunda doğru seçenek nedir? Geçmişte reel sosyalist ülkelerde de kapitalist işletme modeli, kapitalizm ile yarışmada temel alınmıştı. Bu anlamda sovhoz ya da kolhoz denilen büyük işletmeler devreye sokuldu, küçük ve orta ölçekli işletmeler dışlandı. Anılan işletmelerde, endüstriyel tarımın sakıncaları yanında, ortaya çıkan en önemli konu, tarım işçilerinin yabancılaşması oldu. Çünkü işletmelerin devlet mülkiyetine dönüştürülmesi yaklaşımı, köylülerin toprak edinme hakkı ve isteğinin önüne geçemedi. Özce, ister kapitalist, ister reel sosyalist ülkelerde dev işletmeler modeli yerine, insanlara toprak edinme hakkı sağlayan ve aile işgücünün egemen olduğu küçük ve orta ölçekli işletmeler modeli, insan doğasına şimdilik daha uygun bir model olarak ortadadır. Türkiye gibi ülkelerde, sorunun toplumsal yanı da vardır. İşin bu yanı ihmal edildiği için kırlar boşalmakta, kentlere gelen insanlara sanayi ve hizmetler sektöründe yeterli iş yaratılmadığı için işsizlik ve yoksulluk artmaktadır. ‘’Tarımda Küçük İşletme Kalmasın” diyenler bütün bunları düşünmek zorundadır. İşletme ölçeği ile ilgili iki anımsatma yaparak yazımı bitireceğim. Bunlardan birincisi AB’ de işletme büyüklüğü ile bilgilerin saptırılmasıdır. Bu konuda bir art niyet olduğu görülmektedir. AB’de dev işletmeler yaygın değildir. Örneğin süt inekçiliği açısından büyük işletme olarak kabul edilen 100 baş ve üzeri işletmelerin payı Fransa’da %1, İtalya’da %4, Almanya’da %3,8, Polonya’da binde 1’dir. Bu ülkelerde Türkiye’ye göre biraz daha büyük, ancak Türkiye’deki gibi aile işletmeleri egemendir. Sorunlarını, kooperatifleşme ile çözmüşlerdir. İkincisi şudur; Türkiye’de süt sığırcılığında kriz olduğunda kapananlar önce büyük işletmeler olmaktadır. Köylü işletmelerin hayvan sayıları azalmakla birlikte, varlıklarını devam ettirmektedirler. 2014 yılının Birleşmiş Milletler tarafından “Uluslararası Aile Çiftçiliği Yılı” olarak ilan edilmesi, Türkiye’de uygulanmakta olan tarım politikalarının sorgulanmasını ve değiştirilmesini gündeme getirmeli Peynirlerdeki tuz oranı yüzde 12,5-40 arasında azaltılacak, ambalajsız peynirler pazar yerlerinde satışa sunulamayacak ve peyniri olgunlaştırma süresinin en az 8 ay olması zorunluluğu getirilecek. Piyasadaki zeytinlerde maksimum tuz limiti yüzde 9 olacak ve zeytinin değişik soslar, baharat veya diğer yenilebilir maddelerle karıştırılması veya marine edilmesi halinde ürün “salata zeytin” olarak ifade edilecek. Bakanlık peynirden zeytine, bebek mamalarından gıda ile temas eden madde ve malzemelere ilişkin birçok kalemde yeni taslak tebliğleri görüşe açtı. Buna göre, Türk Gıda Kodeksi Sofralık Zeytin Tebliği yeniden düzenlendi. Görüşe açılan ve değerlendirme toplantısıyla son şekli verilerek Ulusal Gıda Kodeksi Komisyonunda görüşülecek taslak, uygun görülmesi halinde yayımlanacak. Taslakla, zeytindeki tuz miktarını minimum olarak belirleyen mevcut düzenleme yerine tuz miktarına maksimum miktar getirilecek. Taslak tebliğde zeytin çeşitleri ve teknolojik gereksinimler göz önünde bulundurularak piyasadaki zeytinlerde maksimum tuz limiti yüzde 9 olarak belirlendi. Tuz oranı maksimum yüzde 4 olan zeytinler için “az tuzlu” ifadesi kullanılabilecek. Tuz ve pH analizleri zeytin etinde yapılacak. Zeytinin değişik soslar, baharat veya diğer yenilebilir maddelerle karıştırılması veya marine edilmesi halinde ürün “salata zeytin” olarak ifade edilecek. Bu üründeki zeytin oranı en az yüzde 55 olacak. Taslakta dane iriliği/kilogram tanımı da yapıldı. Buna göre, zeytinin dane iriliği ambalaj üzerinde belirtilen en düşük dane sayısından daha az, ancak ambalaj üzerinde belirtilen en yüksek dane sayısından en fazla yüzde 1 daha çok olabilecek. Ambalajsız olarak piyasaya arz edilen ürünler satış yerlerinde alıcının el değmesini engelleyecek şekilde muhafaza edilecek. Taslakla halen faaliyet gösteren işletmelere tebliğin yayımından sonra 1 Ocak 2015 tarihine kadar uyum süresi verilecek ancak bu tebliğin yayımı tarihinden önce faaliyet gösteren gıda işletmecileri tarafından piyasaya arz edilen ürünler 1 Ocak 2016 tarihine kadar piyasada bulunabilecek. Bakanlık görüşe açtığı Türk Gıda Kodeksi Peynir Tebliği taslağıyla peynirlerin etiket bilgilerinde, üretim tarihi ve “çiğ sütten üretilmiştir” ibaresinin yer alması zorunluluğu getirdi. Taslak yasalaşırsa peyniri olgunlaştırma süresinin en az 8 ay olması zorunluluğu getirilecek. Peynirlerin tuz içerikleri yüzde 12,5-40 arasında değişen oranlarda azaltılacak. Peynirlerin sertlik karakterleri, yağlılık sınıflandırması ve olgunlaşma sürelerini belirleyen taslak tebliğ, küflü peynirlerde kullanımına izin verilen küfleri de belirliyor. Çiğ sütten üretilen peynirlere ilişkin Türkiye’de yaygın olarak üretilen peynirlerin içerebilecekleri maksimum nem miktarları belirlendi. Tek bir türe ait süt kullanılarak üretilen peynirlerde türün adı peynir adı ile birlikte belirtilebilecek. “Paçal (karışım)” süt kullanılarak üretilen peynirler in etiketinde “koyun, keçi ve inek sütlerinden üretilmiştir” gibi ifadeler yer alacak. Peynirlere sadece üretim yerinde dilimleme, rendeleme ve ufalama gibi fiziksel işlemler uygulanabilecek, bu peynirler üretim yerinde hazır ambalajlı hale getirilmeksizin piyasaya arz edilemeyecek. Ambalajsız olarak piyasaya arz edilen peynirler, pazar yerleri gibi açık alanlarda satışa sunulamayacak. “Yağı azaltılmış” veya benzeri ifadeler sadece kuru maddede en fazla yüzde 25′e kadar süt yağı içeren peynirlerde kullanılabilecek. Düzenlemede Türkiye’de yaygın olarak üretilen peynirler (beyaz peynir, kaşar peyniri ve tulum peyniri gibi) de ayrıca tanımlandı. Türk Gıda Kodeksi Meyve Suyu Ve Benzeri Ürünler Tebliğ Taslağı da AB Direktifinde yer alan yeni düzenlemeler esas alınarak hazırlandı. Görüşe açılan yeni taslak düzenlemeye, değerlendirme toplantısıyla son şekli verilerek Ulusal Gıda Kodeksi Komisyonunda görüşülecek ve uygun görülmesi halinde yayımlanacak. Buna göre, mevcut Tebliğde meyve sularına asitlik düzenleyici veya tatlandırma amacıyla 150 gram/litre şeker ilave edilebilmekteyken taslak tebliğe göre meyve sularına ilave şeker katılması yasaklanacak. Tebliğ kapsamında yer alan meyve nektarına üretim teknolojisi gereği şeker ve/ veya bal ilave edilebilecek ancak ilave edilen şeker ve/veya bal son ürünün toplam ağırlığının yüzde 20′sinden fazla olamayacak. Taslağa göre, “Türk Gıda Kodeksi gereğince meyve suları ilave şeker içeremez” ibaresi ürün adı ile aynı yüzde olacak şekilde ürün etiketlerinde yer alabilecek. Ayrıca meyve sularının etiketinde “yüzde 100 meyve suyu” ibaresi kullanılabilecek. Mevcut Tebliğde kapsam dışında tutulan domates, yeni Tebliğde yer alacak. Domates suyu ve konsantreden üretilmiş domates suyuna tuz, baharat ve aromatik bitkiler katılabilecek. Taslak yasalaşırsa tebliğin yayımı tarihinden önce faaliyet gösteren gıda işletmecileri 1 Ocak 2015 tarihine kadar bu Tebliğ hükümlerine uyum sağlayacak. Ancak bu Tebliğin yayımı tarihinden önce faaliyet gösteren gıda işletmecileri tarafından piyasaya arz edilen bu Tebliğ kapsamındaki ürünler 1 Ocak 2016 tarihine kadar piyasada bulunabilecek. Arıcılık Sigorta Kapsamına Girdi »» Bakanlık 2014 yılında alınan kararla artık üreticilerin arı kovanlarını sigorta ettirebileceği ve primin yarısını devletin karşılayacağını duyurdu. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığından yapılan açıklamada, 2014 yılı Tarım Sigortaları Havuzu (TARSİM) tarafından kapsama alınacak riskler, ürünler ve prim destek oranları açıklandığı ifade edildi. Çiftçi bilinçlendirme çalışmalarının hız kazanmasıyla birlikte 2013 yılında üretilen poliçe sayısı 2012 yılına göre yüzde 20 artarak 892 bine ulaştığının ifade edildiği açıklamada, tarım sigortalarında genel olarak yüzde 50 devlet desteği uygulanırken sadece meyvelerde don riskine karşılık olarak yüzde 66.7 destek verildiği kaydedildi. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının, devlet destekli tarım sigortalarının kapsama alanını genişle ifade edildiği açıklamada, şunlar kaydedildi: "2014 yılında alınan kararla artık üreticiler arı kovanlarını sigorta ettirebilecek ve primin yarısını devlet karşılayacak. Karara göre, Arıcılık Sistemine kayıtlı olan aktif (arılı) ve plakalı ko- Çiftçiler krediyi ‘yıllık’ ödeyecek Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, kentsel dönüşüm kapsamında kredi kullanan çiftçilerin “Kredi faizini aylık yerine yıllık ödeyelim” talebini kabul etti. vanlar için fırtına, hortum, yangın, heyelan, deprem, taşıt çarpması, nakliye, sel ve su baskını riskleri sigorta kapsamına alındı. Bu çerçevede yaklaşık 5,9 milyon dolayındaki plakalı kovan sigorta kapsamına dahil edilmiş oldu. Böylece yaklaşık 56 bin arı üreticisinin istikrarlı bir üretim gerçekleştirmesine imkan sağlanacak." Bakanlık, 2014 yılında bitkisel ürün sigortasında üreticilerin 10 günlük bekleme süresinin azaltılması talepleri de dikkate aldı. Üreticiler için uygulanan 10 günlük bekleme süresi 7 güne indirildi. Kredi faizini ödemekte zorlanan çiftçiler bundan böyle kredi faizini hasat döneminde ödeyebilecek. Bakanlık, binaların enerji verimliliği arttıkça faiz desteğini de arttıracak. Buna göre A sınıf binalar için yüzde 5 faiz desteği verilecek. Bakanlık, 6.5 milyon binanın yenileneceği Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Kanunu’nun bazı maddelerinde değişiklik yaptı. Buna göre yüksek enerji maliyeti yaratan düşük tasarruflu binaların azaltılması için yüksek verimli binaya yüksek faiz desteği verilecek. Köy-Koop Haber Şubat 2014 TARIM 5 Isparta Paketleme ve Tasnifleme Tesisini Açtı Kuru Fasulye Fiyatı Artarken »» S.S. Yukarı Gökdere Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Tasnifleme ve Paketleme tesisini hizmete açtı. »» Son üç ayda, Arjantin’deki kuraklık, Çin’deki aşırı yağışlar ve Türkiye’deki üretim düşüşü nedeniyle, kuru fasulye fiyatları yüzde 59 arttı. Köy-Koop Isparta Birliğine bağlı Eğirdir İlçesi S.S. Yukarı Gökdere Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi 24 Aralık 2013 tarihinde törenle tesis açılışını gerçekleştirdi. Törene, Isparta Vali Yardımcısı Tahir Demir, Eğirdir İlçe Kaymakamı Dr. Yalçın Yılmaz, Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürü Cenk Şölen, İl Genel Meclisi Üyesi Veli Gök, Köy-Koop Genel Başkan Yardımcısı M.Barış Aydın, Kooperatif başkanları, köy muhtarları ve kooperatif ortakları katıldı. Kooperatifin kuruluşundan bu güne kısa bir değerlendirmesini yapan, S.S. Yukarı Gökdere Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Başkanı Mehmet Özdemir yaptığı açıklamada, “Kooperatifimiz 1993 yılında 5.000 ton kapasiteli soğuk hava deposu projesi yaparak faaliyete geçmişti. 2003 yılında 3.000 tonluk bir ilave yaparak kapasitesini 8.000 tona çıkarttık. O dönemde depolama işlemlerimizi genelde ağaç kasa ile yaparken, bugün ise depolama işlemlerimizin tamamını plastik kasalarla yapmaktayız. Kooperatifimizin 190 ortağı bulunmaktadır. Bütün ortaklarımızın ürünleri depomuzda muhafaza edilmekte ve pazara kooperatifimiz tarafından arz edilmektedir.” dedi. Saatte 12 Ton Elma İşliyoruz Pazarda yer edinmek ve pazar payını kaliteli hale getirmek için 2013 yılında seçme ve tasnifleme ve paketleme tesislerini hizmete soktuklarını belirten Özdemir, “Tesisimizin kurulumunda ortaklarımızın desteğini alarak Batı Akdeniz Kalkınma Ajansı’ndan (BAKA) 360.000 TL’sı destekle ve geriye kalan 640.000 TL’yi ise kooperatifimizin kendi bütçesinden karşılayarak tesisimizi hizmete sunmuş olduk. Tasnif ve paketleme makinalarımız saatte 12 ton elmayı işlemektedir. Tesisimizin yapımında desteğini esirgemeyen ortaklarımıza, Batı Akdeniz Kalkınma Ajansımıza, kooperatif Yönetimi olarak sonsuz teşekkür ederiz.” diye konuştu. Isparta’yı Türkiye’nin Elma Bahçesi olarak değerlendiren KöyKoop Genel Başkan Yardımcısı M.Barış Aydın, “Türkiye’de üretilen elmanın yüzde 20’sini karşılayan Isparta, tescil ettirdiği elmasıyla ülke çapında markalaşmaya devam ediyor. Piyasada ‘Isparta elması’ adıyla yer bulmak isteyen kooperatiflerimiz, yüksek üretim potansiyeline sahip yöre elmasının hak ettiği yere gelmesi için çalışıyor. Isparta’da 2011 yılında 610 bin ton elma üretildi. Yeni üretim alanlarıyla birlikte bu üretimin 800 bin tonu bulmasını bekliyoruz. Yüksek üretim değerine sahip elmanın satılması için pazar arayışlarımıza da devam ediyoruz.” dedi. Ürün Aromasını Hep Koruyor Aydın, “Elma kış dinlenmesine en fazla ihtiyaç duyan meyve türüdür. Isparta elmasının diğer elmalardan farklılığı ortadadır. Elmamız göl suyundan beslenmesinden ve Türkiye’nin en iyi soğuk hava depolarında saklanmasından dolayı daha lezzetlidir. Bundan dolayı elmalarımız aromasını hep korur, tadından hiçbirşey kaybetmez. Bir elma sadece 60-100 kalori içerir, neredeyse hiç yağ veya sodyum içermez ve doyurucu olması nedeniyle herkesin günde bir elma tüketmesi gerekir, bu sağlığımız açısından çok önemli” diye konuştu. Gazetelerde kuru fasulye fiyatının neredeyse karkas et fiyatına yaklaştığı haberleri çıktı. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ise, kuru fasulyenin market fiyatının Ankara’da 8,1, İstanbul’da 7,2 ve İzmir’de 8,8 lira olduğunu bildirerek, abartılmamasını istedi. Ardından, Bakanlar Kurulu aldığı bir kararla kuru fasulyede yüzde 19,5 olan gümrük vergisini sıfırladBir zamanlar baklagillerde ciddi bir ‘ihracatçı’ olan Türkiye artık ‘ithalatçı’ oldu. Her yıl 30 milyon doların üzerinde (kimi yıl 50 milyon dolar) kuru fasulye ithalatı yapıyoruz. Kırmızı mercimek ithalatında ise 200 milyon doların aşıldığı yıllar oluyor. Bu olumsuz gelişmeleri küreselleşme politikalarına bağlayabiliriz. Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) bu ürünleri bir zamanlar satın alarak, çiftçinin eline geçen paranın düşmesini az çok önlerken, sonraları bundan vazgeçirildi. Yurtiçi üretimi korumak uluslararası anlaşmalarla engellendi. Örneğin; Türkiye Dünya Ticaret Örgütü’ne baklagiller için en fazla yüzde 25 gümrük vergisi uygulayacağını bildirdi. Buna karşılık, Kanada gibi ülkeler çiftçi desteklemelerini düşürmediler. Ülkemizde ise, kuru fasulyeye kiloda 10 kuruş destek veriliyor, ki bu üretimi teşvik etmiyor. Kanada gibi ülkelerde, dev firmalar çiftçilerin elinden ürünleri ucuz fiyatla alıp (üretici, zararını devlet desteği ile zorla kapatabiliyor) bizim gibi ülkelere, çiftçimizin rekabet edemeyeceği fiyatlarla satabiliyorlar. Ancak dünyada üretim daraldığında fiyatlar tırmanışa geçiyor. Kısacası, ülkemiz üretmemeye programlanmış bulunuyor. Zaten yüzde 19,5 olarak uygulanan gümrük Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi tayfun.ozkaya@ege.edu.tr vergisinin sıfırlanması, perakende fiyatları pek düşürmeyecektir. Çiftçilerimizi ise üretimden kaçırabilir. Fasulye ve diğer baklagillerin nöbetleşmeye girecek şekilde, hatta en iyisi; diğer ürünlerle karışık ekilmesi, birçok açılardan çok yararlı. Baklagiller toprağa azot bağlayarak, kimyasal gübre uygulamasını gereksiz hale getirebilir. Toprağı kapatarak erozyonu önleyebilir. Çiftçi ailesi için çok iyi bir besin kaynağıdır. Üretimi arttırmak için, kiloda 10 kuruş olan desteğin artması pek bir işe yaramaz. Bu tür destekler çiftçinin eline geçen paranın düşmesini önlemiyor. Bunun yerine, hasat zamanı çiftçinin ürününü satın alarak pazarlayacak kuruluşlar oluşturulmalıdır. Örneğin, kooperatifler desteklenebilir. TMO da ürün alabilir. TMO’nun yeteri kadar stoku olsaydı, perakende fiyatların da aşırı yükselmesini önleyebilirdi. Ancak bu, küreselleşme ideolojisinde yasaktır. Çünkü TMO devlet kuruluşudur. Bunun yerine Kanadalı veya Amerikalı gıda tekellerinin hegemonya kurması, güya liberal ideologlarımız için gayet normaldir. Türkiye’nin mercimek, fasulye ithalatçısı olması normal mi sizce? 6 Şubat 2014 Köy-Koop Haber TARIM Türkiye’de Tarım Öğreniminin Başlangıcının 168. Yıldönümü Kutlandı »» Tarım öğreniminin başlangıcının 168. yıldönümü çeşitli etkinliklerle Türkiye genelinde kutlandı. Ankara’daki etkinliklerde Ziraat Mühendisleri Odası 15 Ocak 2014 günü “Stratejik Tarım Alanlarımız: Fırsatlar ve Tehditler” konulu bir sempozyum düzenledi. Tarım Haftası’nın özünü tarımsal eğitim ve öğrenim oluşturmaktadır. Türkiye’de tarım öğreniminin tarihçesine kısaca bakılacak olursa, 10 Ocak 1846’da İstanbul Yeşilköy’de Ayamama Çiftliği’nde “Ziraat Mektebi Aliyesi” adıyla başlayan tarım öğrenimi her yıl 10 Ocak için kutlama günü olarak kabul edilmiştir. Tarım öğrenimi, daha sonra Halkalı Ziraat Okulu’nda devam etmiştir. 1930 yılında Ankara’da Yüksek Ziraat Okulu’nun açılmasından sonra bu okul 16 Haziran 1933 yılında Yüksek Ziraat Enstitüsü’ne dönüştürülmüştür. Bu Enstitü; bünyesinde Ziraat, Orman, Veteriner, Tabii İlimler ve Ziraat Sanatları Fakülteleri’nin yer almasıyla 1948 yılına kadar öğretime devam etmiştir. Enstitü, gerek kuruluşu ve gerekse akademik faaliyetleriyle tam bir “Tarım Üniversitesi” niteliğinde olmuştur. 1 Ocak 1948 yılında Ankara Üniversitesi’nin kurulmasıyla aynı enstitü, Ziraat Fakültesi adı ile eğitim-öğretim vermeye devam etmiştir. Ziraat Fakültesi bünyesinde ilerleyen yıllarda veteriner, ziraat sanatları ve orman bölümleri açılmış ve bugünkü üniversitenin temeli de bu süreçle birlikte başlamıştır. Tarım öğrenimi bugün Ziraat Fakültesi, Veteriner ve Su Ürünleri Fakülteleri ve Gıda Mühendisliği lisans düzeyinde eğitim veren üniversitelerde yapılmaktadır. Tarım öğreniminin bu kısa tarihçesinden sonra Ankara’da yapılan etkinliklere baktığımızda Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) tarafından tarım öğreniminin başlangıcının 168. yıldönümü nedeniyle 15 Ocak sorunlarına dikkat çekti. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekan Yardımcısı Ramazan ÖZTÜRK’ün de açılış konuşması yaptığı sempozyuma CHP Bursa Milletvekili İlhan DEMİRÖZ ve TAGEM Genel Müdür Yardımcısı Ahmet YÜCER de katıldı. 2014 günü “Stratejik Tarım Alanlarımız: Fırsatlar ve Tehditler” konulu bir sempozyum düzenledi. Sempozyuma öğretim üyeleri, bürokratlar ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin de aralarında bulunduğu alanında uzman pek çok konuşmacı ve dinleyici katıldı. Sempozyumun açılışında konuşan ZMO Başkanı Dr. Turhan TUNCER, tarım sektörünün ulusal varlığın temeli olduğunu, toprağa bağlılığı olmayan, doğal kaynaklarına sahip çıkmayan bir ülkede bağımsızlıktan söz edilemeyeceğini söyledi. Ziraat Fakülteleri’nden bugüne kadar 107.000 Ziraat Mühendisi’nin mezun olduğunu anlatan TUNCER, “üretimde verimliliği ve çeşitliliği artıran meslektaşlarımız tarımsal alanlarımız artmamasına karşın, bugün için her yıl yaklaşık 1 milyon artan insanımızın doymasını sağlamışlardır” dedi. ZMO’nun önceki dönem başkanlarından CHP Genel Başkan Yardımcısı Gökhan GÜNAYDIN ise yaptığı konuşmada tarımın yapısal Et Tipi Yerli ve Melez Büyükbaş Hayvana Devlet Desteği »» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, ‘et tipi’ yerli ve melez büyükbaş hayvan ırkları için destek kampanyası başlatacak. Bakanlık 25 bin çobanı da sürü yöneticisi olarak devlet memuru yapacak. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, yerli ve melez büyükbaş hayvan ırkları için et tipi popülasyon oluşturma çalışmaları için yıl içinde destek kampanyası başlatacak. İstanbul Sanayi Odası, Et, Balık ve Süt Mamulleri Sanayii Meslek Komitesi toplantısında sektör, sorunlarını ve çözüm önerilerini masaya yatırdı. Toplantıda konuşan Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Müsteşarı Vedat Mirmahmutoğulları, Türkiye’de tarım sektörünün artık ileri teknolojiye geçmesi, Ar-Ge çalışmalarına önem vermesi gerektiğini vurguladı. Özelikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde 3 bin TL maaş almasına rağmen insanların çobanlık yapmak istemediklerini kaydeden Mirmahmutoğulları, “Burada sorun sosyal güvence. Burada İş-Kur ile birlikte eğitimler vereceğiz. Daha sonra maaşlarının belirli bir kısmını biz vereceğiz. Bir de sosyal güvencelerini yapacağız. İsimleri de çoban değil, sürü yöneticisi olacak. 500 başlık sürülere bölersek 5 bin, 250 başlık çiftlikler için 25 bin sürü yöneticisine ihtiyaç var” dedi. Türkiye’nin, Doğu Karadeniz Bölgesi dışında genel olarak kurak bir ülke olduğunu dikkat çeken müsteşar, tarım politikalarının bu gerçeği göz önüne alarak hazırlanması gerektiğine dikkat çekti. Türkiye’de büyükbaş hayvan yetiştirmenin her zaman sıkıntılı olacağını ifade eden Mirmahmutoğulları, “Türkiye, maliyetleri itibariyle ucuz et ve süt üretecek bir coğrafya değil. Buna rağmen elbette büyükbaş hayvancılıktan vazgeçmiyoruz. Melez ve yerli büyükbaş hayvan ırklarını et tipi popülasyona dönüştürüyoruz. Bu yıl içinde bunun için ciddi bir destek kampanyası başlatacağız. Kampanyanın meyvelerini 3 yıl sonra toplamaya başlayacağız. Bakanlık olarak koyunculuğa da çok ciddi destek veriyoruz. Koyunculuğunun önünde en büyük engel, sürü yönetimi. Bu nedenle çobanları devlet memuru haline getirerek sektörü de güvence altına alıyoruz” diye konuştu. Açılış konuşmalarının ardından ZMO Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Bülent GÜLÇUBUK tarafından, “Tarımda Orta Gelir Tuzağı Var mı?” konulu özel sunum gerçekleştirildi. Açılış konuşmalarından sonra sempozyumda bitkisel üretim ve hayvansal üretim konularında Türkiye’nin sahip olduğu fırsatlar ve Türkiye’yi gelecek yıllarda bekleyen tehditler konusunda sunumlar yapılmıştır. Sunumların ardından ödül törenine geçildi. Etkinlikler aynı günün akşamında Prof. Dr. Hasan ÇELİK’in “Ankara’nın Bağ ve Şarap Kültürü” konusunda yaptığı sunum ile devam etti. Etkinlikler ZMO Sosyal Tesisleri’nde akşam düzenlenen “XI. Makarna-Şarap Şenliği” ile son buldu. Tarım Haftası, geçmişinden gelen özellikleri nedeniyle camia açısından bir bayram havası içerisinde geçmesi gereken bir etkinliktir. Tarım sektöründe yer alan herkesin mesleğine sahip çıkması gerekliliğini hatırlatan bir gün olarak da ayrı bir önem arz etmektedir. Bu vesile ile üreticisinden mühendisine ve tüketicisine kadar tüm tarım camiasının Tarım Haftası’nı bir kez daha kutlarım. Sağlıklı, mutlu ve bereketli bir üretim dönemi dilerim. Düşük Faizli Yatırım ve İşletme Kredisi Kullandırılmasına İlişkin Karar Yayımlandı »» T.C. Ziraat Bankası A.Ş. ve Tarım Kredi Kooperatiflerince Tarımsal Üretime Dair Düşük Faizli Yatırım ve İşletme Kredisi Kullandırılmasına İlişkin Karar Resmi Gazete’de Yayımlandı. Üreticilerin finansman ihtiyaçlarının uygun koşullarda karşılanması, tarımsal üretimin geliştirilmesi, verimliliğin ve kalitenin artırılması amacıyla Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri (TKK) aracılığı ile yüzde 25’den yüzde 100’e kadar varan sübvansiyon ile kullandırılan tarımsal kredilerde iyileştirme yapıldı. Konuya ilişkin Bakanlar Kurulu kararı, 1 Ocak 2014’dan geçerli olmak üzere, 21 Ocak 2014 tarih ve 28889 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. TABLO-1 KREDİ KONULARI İNDİRİM ORANI (%) KREDİ ÜST LİMİTİ (TL) Yatırım Dönemi İşletme Dönemi/Kredisi 100 75 50 50 50 25 50 25 50 25 Damızlık Etçi Sığır Yetiştiriciliği 100 100 7.500.000 Damızlık Düve Yetiştiriciliği 100 100 7.500.000 Büyükbaş Hayvan Yetiştiriciliği 50 25 3.000.000 Büyükbaş Hayvan Besiciliği 50 50 5.000.000 Küçükbaş Hayvan Yetiştiriciliği 100 100 5.000.000 Küçükbaş Hayvan Besiciliği 100 50 1.500.000 Arıcılık 50 50 1.500.000 Kanatlı Sektörü 50 25 3.000.000 Kanatlı Sektörü Damızlık Yetiştiriciliği 100 100 7.500.000 Su Ürünleri Yetiştiriciliği 100 50 5.000.000 Su Ürünleri Avcılığı 50 25 2.000.000 Kontrollü Örtüaltı Tarımı 750.000 TL’ye kadar 750.001-5.000.000 TL 5.000.001-10.000.000 TL 50 50 25 50 25 25 Yaygın Bitkisel Üretim 50.000 TL’ye kadar 50.001-500.000 TL 50 25 50 25 Çok Yıllık Yem Bitkisi Üretimi 100 75 2.500.000 Yurtiçi Sertifikalı Tohum, Fide ve Fidan Üretimi 100 100 10.000.000 Yurtiçi Sertifikalı Tohum, Fide Kullanımı 50 50 1.000.000 Yurtiçi Sertifikalı Fidan Kullanımı 50 50 5.000.000 Süs Bitkisi Üretimi 50 50 2.500.000 İyi Tarım/Organik Tarım Uygulamaları 50 50 5.000.000 Tarımsal Mekanizasyon 50 50 1.500.000 Modern Basınçlı Sulama 100 100 1.500.000 Arazi Alımı 25 25 500.000 Diğer Üretim Konuları 25 25 500.000 HAYVANSAL ÜRETİM KONULARI Damızlık Süt Sığırı Yetiştiriciliği 750.000 TL’ye kadar 750.001-5.000.000 TL 5.000.001-20.000.000 TL Yaygın Hayvansal Üretim 50.000 TL’ye kadar 50.001-500.000 TL 20.000.000 500.000 Saygılarımla… Organik Tarım Destekleme Başvurusu Başladı »» Organik tarım destekleme başvurusu başladı. Organik tarım yapan üreticilerin desteklemeden faydalanmaları 28 Mart 2014 tarihinde sona erecek. 2013 yılında organik tarım yapan ve organik ürün üreten üreticilere Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nca meyve ve sebzeler için dekara 70 TL, tarla bitkileri için ise dekara 10 TL destek veriliyor. Organik tarım yapan üreticiler destekleme başvurularını 13 Ocak 2014 - 28 Mart 2014 tarihleri arasında çiftçi kayıt sistemine kayıtlı olduğu İlçe müdürlüklerine yapabilecek. BİTKİSEL ÜRETİM KONULARI 10.000.000 500.000 MUHTELİP KONULAR TABLO-2 TARIMSAL AMAÇLI KOOPERATİFLERİN ÜRETİM KONULARI (*) Damızlık Süt Sığırı Yetiştiriciliği 100 75 7.500.000 Büyükbaş Hayvan Besiciliği 75 50 5.000.000 Küçük Hayvan Besiciliği 100 75 5.000.000 Kontrollü Örtüaltı Tarımı 75 75 7.500.000 Su Ürünleri Avcılığı 75 75 3.000.000 Tarımsal Ürün İşleme, Paketleme, Depolama Tesisi** 75 50 5.000.000 (*) Tarımsal Amaçlı Kooperatiflerin bu tabloda yer almayan üretim konularına ilişkin kredi taleplerinde Tablo-1 de belirtilen faiz indirim oranları ve limitleri uygulanır. (**) Kooperatif ortaklarının üretim kapasitesi ile uyumlu büyüklüklerde kredi kullandırılabilecektir. Köy-Koop Haber Şubat 2014 TARIM Tarım Arazilerinde Madencilik Faaliyeti İçin "Kamu Yararı" Aranacak »» Tarım arazilerinde madencilik faaliyetleri yapılabilmesi için 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'nun ilgili maddesi gereğince, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığınca "kamu yararı" kararı alınması gerekecek. Tarım arazilerinde madencilik faaliyetleri yapılabilmesi için 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'nun ilgili maddesi gereğince, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığınca "kamu yararı" kararı alınması gerekecek. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının, Madencilik Faaliyetleri Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılması Hakkında Yönetmeliği, Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Buna göre, Bakanlığın, il tarım müdürlüğüne mera tahsis amacının değiştirilmesi talebinde bulunabilmesi için maden ruhsat sahibinin Bakanlığa müracaatı gerekecek. Bakanlık, söz konusu müracaatı, müracaat tarihinden itibaren en geç 1 ay içinde sonuçlandıracak. İmar planı bulunmayan alanlarda yapılan veya yapılacak olan madencilik faaliyetleri ile bu faaliyetlere bağlı geçici tesisler ve bunların müştemilatı için imar planı yapılmayacak. İşletme ruhsatları ve ruhsat sahası mücavirindeki geçici tesisler, Maden İşleri Genel Müdürlüğü tarafından Çevre ve Şehircilik Bakanlığına gönderilecek ve çevre düzeni planları, veri tabanına işlenecek. Tarım arazilerinde madencilik faaliyetleri Bu bağlamda ruhsat sahibinin kamu yararı kararı alınması için Bakanlığa bir dilekçe ve Bakanlıkça istenmesi uygun görülen evrak ile müracaatta bulunması gerekli olacak. Bakanlık, evrak yönünden yaptığı inceleme sonucunda kamu yararı kararı alınması taleplerini değerlendirmeye aldığı tarihten itibaren en geç 2 ay içinde sonuçlandıracak. Maden arama ruhsatı sahibi, işletme ruhsatı almak üzere Bakanlığa yaptığı başvuru sırasında bir dilekçe ile Bakanlıktan işletme ruhsatı için incelemede bulunacak Bakanlık heyetinin araziyi işletme ruhsatı dışında kamu yararı kararı alınması açısından da incelemesini talep edebilecek. Bu durumda işletme ruhsatı için incelemede bulunacak Bakanlık heyeti, araziyi işletme ruhsatı dışında kamu yararı kararı alınması açısından da inceleyerek gerekli raporları tanzim edecek. Atık Sular Zirai Sulamada Kullanılacak »» Hollanda ile Orman ve Su İşleri Bakanlığının ortak çalışması olan “Arıtılmış Evsel Atıksuların Tarımda Kullanımı” projesiyle atık su, tarımsal sulamada yeniden kullanılmak üzere arıtılacak Orman ve Su İşleri Bakanlığından yapılan yazılı açıklamaya göre, Su Yönetimi Genel Müdürlüğü özellikle su kıtlığının yaşandığı kurak yaz mevsimlerinde atık suların tekrar kullanımı için çalışma başlattı. Hollanda ile Orman ve Su İşleri Bakanlığının çalışmalarıyla projelendirilen ve Türkiye’de ilk olma özelliği taşıyan “Arıtılmış Evsel Atıksuların Tarımda Kullanımı” projesi Afyonkarahisar’da uygulanacak. Proje, Hollanda tarafından sağlanan 750 bin avro hibe ve Afyonkarahisar Belediyesinin katkılarıyla gerçekleştirilecek. Proje kapsamında Afyonkarahisar Atıksu Arıtma Birliği tarafından işletilen arıtma tesisinde, atık su, tarımsal sulamada yeniden kullanılmak üzere temizlenecek. Yeni teknolojilerin uygulanacağı ve Türkiye’de ilk olacak projeyle su kaynakları üzerindeki önemli bir baskının ortadan kaldırılacağı belirtiliyor. HAL VE GİDİŞ Toplam su tüketiminin yüzde 70′i zirai sulamada kullanılıyor Tarım sektörünün su ihtiyacının toplam su tüketiminin yüzde 70′ine ulaştığı Türkiye’de, atık suyun tarımsal sulama için tekrar kullanımı ve atık suyun geri kazanım uygulamaları önem taşıyor. Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, atık suyun geri kazanımıyla kısıtlı su kaynaklarının ekolojik, estetik ve ekonomik açılardan korunmasının temin edileceğini ifade etti. Arıtma ve tekrar kulla- nımla köylülerin tarımsal faaliyetlerinin çeşitleneceğini de belirten Eroğlu, şu değerlendirmelerde bulundu: “Atık suların arıtılması ekonomik bir getiri sağlayacak olmasının yanında son yıllarda önemli hale gelen su kaynaklarının sürdürülebilir kullanımına da önemli bir katkı sağlayacak. Proje dahilinde arıtılmış atık suların yeniden kullanımı sonucu suyun bir katma değer olarak ele alınması sağlanacak. Sağlanan ekonomik katkı sonucu ülkemizde gerçekleştirilen arıtma teknolojilerine dair yatırımların çeşitlenerek bu yatırımlarda suyun yeniden kullanımına dair seçeneklerin de göz önüne alınması teşvik edilecek.” Eroğlu, projeden elde edilen sonuçların yaygınlaştırılması sayesinde mevcut su kaynaklarının daha verimli kullanımının da temin edileceğine işaret etti. Sait MUNZUR 7 Yem Fiyatlarına Zam Hazırlığı »» Kur artışı, Danıştay’ın GDO’lu 2 mısır genini yasaklaması ve yem hammaddelerinde yoğunlaşan antibiyotik analizleri, karma yem sektöründe peş peşe zamları getirdi. Yem fabrikaları yeni bir zamma hazırlanıyor. Hammadde bakımından yüzde 25 oranında dışa bağımlı olan yem sektöründe kurdaki artışa bağlı olarak fiyatlar yükseliyor. Yılbaşından önce yüzde 7 ile yüzde 8 oranında zam yapan yem fabrikaları, bu ay içinde yüzde 5’lik ikinci bir zamma hazırlanıyor. Sektör temsilcilerine göre bu da yeterli olmayacak, yaşanan sorunlar nedeniyle üçüncü bir zam daha olacak. Kasım ayında tonu 1160 lira olan etlik piliç yemi Aralıkta 1200 liraya yükseldi. Aynı dönemde yumurta yemi 900 liradan 945 liraya, süt yemi 690 liradan 720 liraya, besi yemi ise 680 liradan 710 liraya yükseldi. Bu fiyatlara geçtiğimiz günlerde yüzde 7-8 oranında bir zam daha yapıldı. Türkiye’nin yem hammaddeleri ithalatı her geçen yıl artarken, döviz kurundaki artış ithalatın maliyetini artırıyor. Türkiye Yem Sanayicileri Birliği’nin verilerine göre bundan 5 yıl önce 2009’da 3,9 milyon ton yem hammaddeleri ithalatına 2 milyar dolar ödenirken, 2010’da ithalat miktarı 5,5 milyon tona ödenen döviz 3 milyar dolara ulaştı. 2011’de 2,8 milyar dolar döviz karşılığında 4,6 milyon ton yem hammaddesi ithal edilirken 2012’de 6,4 milyon ton civarında yem hammaddesi ithalatı için 3,9 milyar dolar döviz ödendi. Geçen 2013 yılının ilk 11 ayında ise 6,4 milyon ton ithalat için 2,7 milyar dolar ödendi. Karma Yem Sektörünü Kıskaca Alan 3 Sorun DDGS’de GDO ve antibiyotik sorunu Karma yem üretim maliyetleri ve yem fiyatlarının artmasına kurdaki artışın yanı sıra, Danıştay Davalar Kurulu’nun aralık ayında genetiği değiştirilmiş (GDO) 2 mısır geninin ithalatını ve kullanımını yasaklaması, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın yemde ve hammaddelerde antibiyotik taramasını yoğunlaştırmasının da önemli rolü var. Yem sektörü temsilcilerinin verdiği bilgiye göre özellikle soya, mısır, etanol atığı olan DDGS ve diğer yem hammaddelerinin ithal maliyeti kur artışı nedeniyle her gün artıyor. Bu ürünleri ithal eden yem firmaları ithalattaki artış maliyetini yem fiyatlarına yansıtmak zorunda kalıyor. Yeme yapılan zam ise et ve süt maliyetini dolayısıyla et ve süt ürünlerinin fiyatını doğrudan etkiliyor. Mısır ithalatının çok azaldığını, ancak etanol üretiminde kullanılan mısırın atığı olan DDGS’nin ithalatının sürdüğünü hatırlatan yem sanayicileri, “Birçok ithalatçı firmanın bağlantısı var. Amerika’dan ithal edilen DDGS’nin neredeyse yüzde 90’nı Danıştay’ın yasakladığı MON 810 genine sahip. İthalatçı firmalar, ithalattan vazgeçmek istiyor, fakat cezalar nedeniyle vazgeçemiyorlar. Yakın zamanda Çin, Amerika’dan ithal ettiği 1 milyon ton mısır ve 500 bin ton DDGS’i MON163 geni bulunduğunu gerekçe göstererek geri gönderdi. Bu olay Amerika’da DDGS fiyatını ton başına 100 dolar düşürdü. Daha sonra Çin’in alımları ile tekrar 50 dolar yükseldi. Fakat Türkiye’deki ithalatçı firmalar vazgeçse ton başına 50 dolar ceza ödeyecek. Firmaların 30 bin ton ithalat bağlantısı varsa bunun karşılığı 1,5 milyon dolar zarar demek. Bunu hiç kimse göze alamaz” diye konuştu. Küpesiz Her Yaştaki Sığır Cinsi ve Koyun Keçi Türü Hayvanlar Küpelenerek Kayıt Altına Alınacak »» Küpesiz her yaştan sığır cinsi hayvanların 30 Haziran 2014 tarihine, koyun ve keçi türü hayvanların ise 31 Aralık 2014 tarihine kadar küpelenerek kayıt altına alınacaktır. Konuyla ilgili İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüklerince yapılan açıklamada; “Küpesiz her yaştan sığır cinsi hayvanların 30 Haziran 2014 tarihine, koyun ve keçi türü hayvanların ise 31 Aralık 2014 tarihine kadar küpelenerek kayıt altına alınması amacıyla "Sığır Cinsi Hayvanların Tanımlanması, Tescili ve İzlenmesi Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik" ile "Koyun ve Keçi Türü Hayvanların Tanımlanması, Tescili ve İzlenmesi Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik" 25.12.2013 tarihli ve 28862 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanmıştır. Yönetmeliklerde belirtilen tarihlere kadar tüm işletmelerde bulunan her yaştaki büyükbaş ve küçükbaş hayvanların küpelenerek kayıt işlemlerinin tamamlanması gerekmektedir. Yetiştiricilerimizin mağdur olmamaları ve cezai müeyyidelere maruz kalmamaları için, küpesiz her yaştaki bütün hayvanlarını küpeleterek kayıt altına aldırması gerekmektedir”denildi. 8 Şubat 2014 Köy-Koop Haber TARIM “Tarımda Orta Gelir Tuzağı var mı?” »» Tarımsal Öğretimin Başlangıcının 168 inci Yıldönümü nedeniyle TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası`nca (ZMO), düzenlenen “Stratejik Tarım Alanlarımız: Fırsatlar ve Tehditler” konulu Sempozyumu, 15 Ocak 2014 tarihinde Ankara’da Çağdaş Sanatlar Merkezi`nde gerçekleşti. 1 syf haberin devamı... BM’nin insani gelişme endeksinde Türkiye dünyada 90. sırada. Buna karşılık büyüme göstergeleri açısından yani makro ekonomi açısından 16. sıradadır. İnsani gelişme göstergeleri açısından, tabana dayalı kalkınma göstergeleri açısından 90. Sıradayız ama dünyanın 16. Büyük ekonomisine sahibiz. Demek ki büyüme herkese yaramıyor, tarım ile uğraşanlara ise refah getirmiyor. Zira veriler hesaplandığında tarımda kişi başına düşen gelir 3.500 dolar. Yani, orta gelir grubunun da çok altında bir rakamdayız. Tarım hangi gelir grubunda? Dünya açlık haritasına göre Türkiye’ nin % 25-49 arasındaki gruba (yetersiz beslenen nüfus oranı) dâhil olduğunu anlatan GÜLÇUBUK, Dünyanın 16. büyük ekonomisi ve AB’nin 1. büyük tarım ülkesiysek, niçin AB’ndeki hiçbir ülke bu gurubun içerisinde yer almıyor. Demek ki, büyüklük bazı verilere kaynaklık edemiyor, bazı sorunları gideremiyor. Türkiye’de yıllardır kişi başına düşen yıllık 10.000 dolar civarında sıkışan bir gelir yapısı var. Türkiye’nin biran önce bu tuzaktan çıkması gerekiyor ki, ekonomik krizlere karşı dirençli bir yapı oluşsun. Çünkü bir ülkede orta gelir grubu en dinamik ve en üretken grubu oluşturur. Bu grubun risk altında olması ülkede her zaman risk barındırır. Peki, niçin orta gelir tuzağına sıkışıp kalıyoruz? Eğitim, bilgi, AR-GE, sosyal harcamalarda kısıt, kalkınma yerine salt büyüme yaklaşımı, sektörel eşitsizlikler, bölgesel eşitsizlikler vd. buna zemin hazırlamaktadır. Orta Gelir Tuzağı Nedir? Genel olarak Orta Gelir Tuzağı şu biçimde ifade edilir; Kişi başına düşen gelir düzeyinde belli bir sınıra gelmiş ülkelerin, bu gelir bandında sıkışıp kalmaları ve üst gelir düzeyine geçememeleridir. Türkiye 1955 yılından 2005 yılına kadar olan dönemde düşük orta gelir tuzağında yer almış, ancak 50 yıl sonra yüksek orta gelir düzeyine gelmiştir. Türkiye bu hali ile 50 yılda dünyada 108.sıradan 93. sıraya gelmiş ve 50 yıl boyunca bu grupta kalan 3-4 ülkeden biri olmuştur. Orta gelirin ölçüsü nedir? Orta gelir ölçüsü hakkında bilgi veren GÜLÇUBUK; Dünya Bankasının kişi başına gelir hesabı bu konuda esas oluşturmakta ve 2012 yılı Dünya Kalkınma Raporuna göre; • Düşük gelirli ekonomilerde kişi başına yıllık ortalama gelir, 1.005 doların altında, • Orta gelir ekonomilerde 1,00612,2275 dolar arası olup, bu kendi içinde iki gruba ayrılmaktadır. Alt orta gelir ekonomilerde 1,006-3,975 dolar aralığında, Üst orta gelir ekonomilerde 3,976-12,275 dolar aralığında, • Yüksek gelirli ekonomilerde ise 12,276 dolar olarak belirlenmiştir. 2012 yılında ABD’de kişi başına düşen GSYH ortalaması 49,802 dolar iken, Türkiye’de 10,457 dolar. Yani Türkiye’de kişi başına düşen gelir, Amerika’nın %21’i. İşte bu orta gelir göstergesi olarak kabul ediliyor. 2007 tarihinde bu oran %19, 20072012 yılları arasında %19-21 arasında sıkışmış. Yani Türkiye orta gelir tuzağı dediğimiz bu rakamlar arasında yer almış, bu rakamlar arasında sıkışıp kalma durumunda ekonomi riske giriyor ve krizler yaşanıyor. Aslında Türkiye’nin bugünlerde yaşadığı ekonomik darboğaz tam da buna işaret ediyor. Tarımda durum nasıl? Tarımın GSYH’ daki payı %8 yani 62 milyar dolar. Yaklaşık 18 milyon tarım nüfusumuz var. 62 milyar doları 18 milyona böldüğümüzde yıllık 3500, aylık 290 dolar etmektedir. ABD’de tarımda kişi başına gelir 32,800 dolar. Eğer tarımdaki orta gelir grubunu bu değerin %20’si olarak kabul etsek, ülkemizde tarım ile uğraşan orta gelir grubunun yıllık yaklaşık 6,500 dolar gelire sahip olması gerekirdi. Oysa bizde ortalama gelir tarımda 3,500 dolar. Yani ne üst gelir ne de orta gelir var. Alt gelir grubunda tarıma ve yaşama tutunmaya çalışan bir tarım nüfusumuz var, kırsal yaşam düzeyimiz var. Genelde bazen şöyle bir söylem ortaya çıkar; bizde tarım nüfusu fazla olduğu için kişi başına düşen gelir az. Peki tarım nüfusunu kentlere çektiğimiz zaman bunlara tarımdan daha fazla gelir getirecek istihdam alanları yaratabiliyor muyuz? Türkiye dünyadaki gelir dağılımı açısından en bozuk ülkelerden birisi. TÜİK raporlarına göre 2012 yılında nüfusun %16’dan fazlası yoksulluk sınırı altında, %59’u maddi yoksunluk içerisinde, Türkiye’de her dört çocuktan birisi maddi yoksunluk içerisinde. Demek ki sorun tarımsal nüfusun fazlalığı değil ekonomideki genel durum, genel göstergeler ve büyümenin tabana yansımamasıdır. Türkiye’de 27 kent yoksulluk içerisinde Türkiye’de orta gelir tuzağı riskinde olan 40 şehir, yoksulluk düzeyinde olan “Orta-düşük gelir grubunda” 27 şehir, “Orta gelir tuzağı” riski olmayan 14 şehir bulunmaktadır. Yani, şehirlerimizin çoğu ekonomik risk altında. Orta gelir tuzağından kurtulmak için aracın Eğitim ve AR-GE yatırımlarının önemli araçlardan olduğunu belirten GÜLÇUBUK, TUSİAD’ın 2011 yılında yaptığı araştırmasına göre; Eğitim yapısı bozuk ve eğitim yılı 6.5 yıl. Bu rakam Meksika’da 8.7, Rusya’da 8.8, İtalya’da 9.7, Polonya’da 10, Güney Kore’de 11.6, Almanya’da 12.7’dir. Türkiye’de 1534 yaş arası nüfusta lise mezunu oranı %41, üniversiteyi bitirmişlerin oranı ise %16.6’dır. Her iki kategoride de Türkiye 34 OECD ülkesi arasında 33. Sırada geliyor. Dünya Ekonomik Forumu araştırmasına katılan yöneticiler Türkiye’deki işletme okullarını kalite bakımından 142 ülke arasında 110. Sıraya koyuyor. Orta öğrenimde okullaşma oranında 93. sıradayız, eğitim sistemi kalitesinde 94. sıradayız. AR-GE harcamaları açısından duruma bakacak olursak; ABD’de AR-GE ‘ye ayrılan pay milli gelirin % 2,67’si, Japonya’da % 3,12’si, AB ülkelerinde ise ortalama % 1,83’dür. Türkiye’de AR-GE ‘ye ayrılan pay % 0,85 yani kişi başına 100 dolar. Eğitim ve ARGE açısından değerlendirme yapacak olursak dünyada pek de iyi bir yerde değiliz. Bu veriler orta gelir tuzağından çıkmamızı zorlaştırıyor ve de daha zorlaştıracak. GÜLÇUBUK, içinde bulunulan süreç ile bağlantılı olarak tarımı bekleyen riskler, çiftçi borçları, TÜİK 2011 yılı yoksulluk çalışması, kırsalda yoksulluk, gıda güvencesi ve beslenme ve çözüm önerileri hakkında değerlendirme yaptı. Tarımsal Destekler; Tarımsal destekler 2002-2011 yılları arasında 11 kat artmış, hayvancılık desteklemeleri 26 kat artmıştır. 26 kat artan bir hayvancılık desteklemesi varsa, hayvancılıkta da bir iki kat artışın gözükmesi gerekir. Ama nicel göstergeler bunun çok gerisinde olduğumuzu gösteriyor. Bu nedenle kaynak verimliliğine dikkat edilmesi gerekir. Tarımı bekleyen riskler; • İklim değişikliği, • Yoksulluk, • Ülkelerin gelişme hızı ve riskler, • Doğal kaynak tahribatları, • Suya erişim, • Toprak satım almaları, • Küçük işletmeler tarımdan vazgeçiyor, • Verimlilik tekelleşmeler/ülkeler arasında artan makas, • Girdi sektöründe artan tekelleşme, • Ulusal politikada ortaya çıkan belirsizlikleri ve öncelikler, Çiftçi Borçları; • Çiftçinin TCZB ve TKK’ne borcu: 22 milyar TL (10 yıl öncesine göre artış 40 kat) • Çiftçilerin bankalara kredi borcu: 32 Milyar TL • Çiftçi başına borç: 10,666 TL • 6.3 milyon tarımda çalışan var. Çalışan başına: 5,079 TL. TÜİK “ 2011 Yılı Yoksulluk Çalışması; • Türkiye’de açlık sorunu çok az ama dengesiz ve yetersiz beslenme önemli bir sorundur. • Yaklaşık 13 milyon nüfus yeterli miktarda gıdaya ulaşmakta zorluk çekmektedir. • 6,5 milyon nüfus proteinsiz, 10 milyon nüfus ise düşük kalorili gıdalarla beslenmektedir. • 2011 yılı TÜİK gelir yaşam koşulları araştırması sonuçlarına göre; nüfusun %16,1’i yoksulluk sınırının altındadır. Sürekli yoksulluk riski altında bulunanların oranı ise %18,5’dir. Kırsalda Yoksulluk; • 2000-2009 yılları arasında 818 bin kişi daha yoksullaştı. Açlık sınırı altındakiler: • 2008: 374.000 kentlerde: 122,000 kırsalda: 152,000 kişi, • 2009: 339.000 kentlerde: 29.000 kırsalda: 310.000 kişi, • Mutlak yoksul sayısı: 12,751.000 kişi, • Göreli yoksul sayısı: 10.669.000 kişi, • Yoksul kadın sayısı: 2000-2009 yılları arasında kentlerde 58,000 kişi azalırken, kırsalda 533.500 kişi artıyor, • Yoksul erkek sayısı: 2000-2009 yılları arasında kentlerde 154.700 kişi azalırken, kırsalda 451.900 kişi artıyor. Gıda Güvencesi ve Beslenme; Çocuk açlığı: OECD’nin 2009 yılı “Aileler Değişiyor” başlıklı raporuna göre; Türkiye’de açlık sınırında yaşayan çocuk sayısı %24,6 olup bu oranla Türkiye 39 ülke arasında 3. sırdadır. 2011 yılı TÜİK’in Gelir Yaşam Koşulları Araştırmasın sonuçlarına göre, en düşük yüzde 20’lik gelir dilimindeki ailelerde ortalama çocuk sayısı 3.5 olup, her 100 çocuktan 40’ı yoksul hanelerde yaşıyor. Bu çocuklar yoksulluk, yoksunluk ve beslenme açısından en şanssız grubu oluşturmaktadır. ÇÖZÜM NEREDE! İzlenecek tarımsal ve kırsal politikalarda; • İnsanın beslenme hakkına saygı gösterilmelidir. • Başta küçük üreticiler olmak üzere herkesin üretim kaynaklarına erişimi kolaylaştırmak gerekir. • Tarıma yatırımların artırılmasıgizli işsizliğin azaltılması önemlidir. • Kamu yatırımlarında ulaşım, yenilenebilir enerji, eğitim gibi konular ağırlıklı konular olmalı ve de bu kırsala, tarıma yansımalıdır. • Kamu ve özel sektör yatırımlarında tarımın payı azdır, bu durum tarımdaki istihdam sorununa çözüm bulunması açısından olumsuzluk gösteriyor. • Kırsal kesimde kendi ürününü kendi işleyecek ve kendi iş gücünü istihdam edecek yatırımların özendirilmesi tarımsal istihdam açısından önemlidir. • Kırsalın yaşam koşullarını iyileştirmek, dinamiklerini harekete geçirmek öncelik olmalıdır. • Politik karar vericilik... Öncelik ve maliyet hesaplamalarında sadece sektörel bakış olmamalı, kalkınmanın her kesime yansımasını sağlayacak politikalar gözetilmelidir. • Ulusal öncelikleri yurttaş çıkarı için ön plana almak önem taşımalıdır. • Toprak ve su kullanım hakkına saygı gösterilmelidir. Doğal kaynaklar üzerinde baskı azaltılarak sürdürülebilirlik esası gözetilmelidir. • Dışa açık fakat kendi dinamizmini, kaynaklarını göz ardı etmeyen bir kırsal kalkınma yaklaşımı benimsenmelidir. • Kalkınmanın (sağlık, eğitim, sosyal refah) toplumsal koşulları oluşturulmalıdır. • Yoksulların, üreticilerin temel gereksinimleri gözeten önceliklere ağırlık verilmelidir. • 2014 yılı FAO tarafından “Aile Tarımı Yılı” ilan edilmiştir. Bundan esinlenerek, aile tarımı, küçük ve orta ölçekli tarım işletmelerinin yaşamasına, var olmasına özen ve önem gösterilmelidir. Prof.Dr. Bülent Gülçubuk konuşmasını Victor Hugo’nun Siz yardım edilmiş yoksullar istiyorsunuz, bizse ortadan kaldırılmış yoksulluk... sözüyle tamamladı. Köy-Koop Haber Şubat 2014 ÇEVRE Olimpos'ta 'ÇED Gerekli Değildir' Şoku »» Antalya'da Olimpos Beydağları Milli Parkı'nda, Phaselis Antik Kenti'ne Fettah Tamince tarafından kurulmak istenen 5 yıldızlı tatil köyü için bakanlığın 'ÇED gerekli değildir' kararı verdiği ortaya çıktı. Raporun ardından harekete geçen TMMOB, projeyi mahkemeye götürme kararı aldı. Antalya’da M:Ö. 7 yüzyılda kurulan Antik Phaselis Kenti’ne 5 yıl tatil köyü planları. Türkiye ’yi ayağa kaldırdı. Antalya’da bir toplantı düzenleyen TMMOB Çevre Mühendisleri Odası, projeye karşı dava açacaklarını açıkladı. ‘Otelin arazisi, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Turizm Teşvik Kanunu kapsamında 2005’te Ares Fasilis İnşaat Turizm Ticaret A.Ş.’ye tahsis edildi. Ardından 2011’de bölgedeki imar planları değiştirildi. Şirket otel yapımı için harekete geçti. İlk olarak Orman ve Su İşleri Bakanlığı ile Antalya Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Müdürlüğü’nden izinler alındı. Çevre ve Şehircilik Milli Parkın İçinde, Bir Kısmı Antik Kentin Üzerinde.... İl Müdürlüğü de 26 Aralık 2013’te “ÇED Gerekli Değildir” raporu verdi. Kararın ardından bu kez TMMOB harekete geçti ve önceki gün Antalya’da bir toplantı düzenlendi. TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Antalya Şube Başkanı Erdal Özdemir, Taraf’a yaptığı açıklamada, projeye karşı dava açacaklarını belirtti. Özdemir, “Her Oda, yönetiminden yetki alacak, sonra dava süreci başlayacak. Şubat ayının başında yapacağımız toplantıda davaya yönelik konular ayrıntılı olarak ele alınacak” dedi.’ Bölgenin ve projenin niteliği konusunda şu bilgiler verildi: “Olimpos Beydağları Milli Parkı, 1972 yılında Antalya Kemer’de bulunan doğal ve tarihî güzelliklerin korunması için SİT alanı olarak korunmaya alındı. Ancak zamanla Milli Parkın sınırları daraltıldı ve bölge yavaş yavaş imara açıldı. Şimdi de Milli Park sınırları içindeki Phaselis Antik Kenti tehlike altında. Olimpos Antik Kenti’nin sınırında bulunan ve milattan önce 7’nci yüzyılda kurulan Phaselis Antik Kenti’nde ‘Dream Of Phaselis’ adlı 5 yıldızlı tatil köyü yapılacak. Tamamı 180 dönüm olan otel arazisinin 19 dönümlük kısmı 1’inci derece Arkeolojik SİT alanında bulunuyor.” Fırat Nehrinde Yeni Üç Sazan Balığı Türü Keşfedildi »» Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Akademisyenleri buldukları üç sazan türünden birine 'Recep', birine 'Velioğlu' diğerine 'Emine' ismini verdi RTEÜ Su Ürünleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Davut Turan ve araştırma ekibi tarafından dünya faunası için 3 yeni sazan türü keşfedildi. Fırat Nehri'nde bulunan yeni tür 3 sazandan birine 'Recep', birine 'Velioğlu' diğerine 'Emine' ismi verildi. Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi’nde görevli Prof. Dr. Davut Turan, Prof. Dr. Güler Ekmekçi, Araştırma Görevlisi Cüneyt Kaya ve Araştırma Görevlisi Esra Doğan’ın bilimsel çalışmaları neticesinde Fırat Nehri’nde bulunan ancak bu güne kadar dünya bilim literatürüne girmemiş 3 yeni sazan türü keşfedildi. Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi bünyesinde daha önce 18 yeni türü dünya faunasına kazandıran Prof.Dr. Davut Turan ve araştırma ekibi, 3 yeni tür daha tanımlayarak bu sayıyı 21’e çıkardı. Konuyla ilgili Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi’nden yapılan yazılı açıklamada, “Sazangiller omurgalı hayvanlar içerisindeki en büyük familyalardan birisidir ve bu familya 220 cinse ait 2 bin 400 üzerinde tür ile temsil edilmektedir” denildi. Yeni keşfedilen sazan türlerine ise 'Alburnoides emineae', 'Alburnoides recepi' ve Alburnoides velioglui' isimleri verildiği belirtildi. İsimleri verirken nereden esinlenmiş? Prof.Dr. Davut Turan, buldukları üç yeni tür ile fakültelerinin bulmuş olduğu yeni tür sayısının 21’e çıktığını belirterek şöyle konuştu: “Sazanlara ait Alburnoides türü bunlar. Bu türün emineae velioglui recepi Fırat Nehrinde dağılım gösteren örneklerini inceledik. Birbirinden farklı üç tür tespit ettik. Bunları 'Alburnoides emineae', 'Alburnoides recepi' ve Alburnoides velioglui' olarak isimlendirdik. Bu isimlendirmede birini benim anneme atfettim. Diğerini arazi çalışmalarında bize yardımcı olan Recep Buyurucu beye atfettim. Yine bir türü bize her türlü imkanı sağlayan Devlet Hastanesi Başhekimi Hasan Bahri Velioğlu'na atfettim.” SAME DEUTZ-FAHR Türkiye’deki Faaliyetlerinin Tümünü Satın Aldı »» 24 Ocak 2014 Ocak 2014 tarihinde SAME DEUTZ-FAHR, Türkiye ortaklığının %15 sahibi olan Şahsuvaroğlu ailesinin hisselerini satın aldı. Bu alım ile SAME DEUTZ-FAHR şirket hisselerinin %100 ünün tek sahibi oldu. Alım, İstanbul’ daki ticari ana merkez ile Bandırma tesislerinde ki üretimi de kapsıyor. Gerçekleştirilen işlemden sonra, Türkiye de ki merkez SAME DEUTZ-FAHR Traktör Sanayi ve Ticaret A.Ş. adını aldı. SAME DEUTZ-FAHR hakkında; Treviglio (BG), İtalya, Same Deutz-Fahr, dünyanın önde gelen, traktör, biçerdöver, tarım makineleri ve motor üreticilerinden biri. Ürünleri, DEUTZ-FAHR, SAME, Lam- borghini Trattori, Hürlimann, Grégoire ve Lamborghini Green Pro markaları altında satılmaktadır. Ürünleri 23 bg’ den 440 bg’ e traktör ve 100 bg’ den 395 bg’ e kadar biçerdöver aralığını kapsıyor. Dünya genelinde, Same Deutz-Fahr 7 üretim tesisi, 13 ticari şube, 1 ortak girişim, 141 ithalatçı; 3.000 'den fazla bayi ağı ve 3.100' den fazla kişiyi istihdam etmekte. 2012 yılında Grup, % 6,1 karlılık ile 1.188 milyon Euro gelir kaydetmişti. 9 Butik Alışveriş Dükkânları ve AVM’ler Türkiye, özellikle 1980 li yıllardan sonra, diğer alanlarda olduğu gibi ekonomik alanda da önemli değişimler yaşıyor. Uygulanan ekonomik modelin rekabete dayalı olması, ancak rekabeti sağlayacak ve ulusal sermaye tarafından oluşturulmuş güçlü kuruluşların yeterince var olmaması, diğer taraftan gümrük birliği ve Dünya Ticaret Örgütü ile yapılan anlaşmalar, ekonomideki dengeleri Ülkemiz aleyhine bozmuştur. Uluslararası sermaye, bir taraftan ağırlıklı olarak ithalata dayalı bir sanayinin oluşmasına zemin hazırlarken, diğer taraftan tüketim toplumu oluşturmak için de tüm gerekli argümanları kullanmıştır. Üretici olmak, imalatçı olmak, istihdam yaratmak yeterince teşvik edilmemiş, bazı mevzuat düzenlemeleri ile getirilen teşvik unsurları da arzulanan sonuçları vermemiştir. Bir bakıma insanlar üretimden uzaklaşmıştır. Köyden kente göç özellikle tarımsal alandaki üretimi olumsuz etkilemiştir.2000 yılında belde ve köy nüfusu toplam nüfusun % 35,1 i iken, 2012 yılında bu oran % 22,7 ye gerilemiştir. Buna rağmen ekiliş alanlarında önemli bir artış olmazken, işlenmeyen arazi miktarı artmıştır. Erol AKAR Köy-Koop Kastamonu Birlik Başkanı Üretim yapan sektör ciddi sıkıntılar içerisindedir. Çünkü pazarlamada ekonomik ve sosyal yapı tümüyle değişmiştir. Büyük, markalaşmış üretici firmaların dahi pazarlama da etkileri neredeyse kalmamıştır. Sayıları 400 e yaklaşan büyük AVM ler, yine sayıları 15.000 e yaklaşanve zincir oluşturan butik alışveriş dükkânları, beldelere neredeyse köylere kadar yayılmış, ekonominin ve sosyal yapının iliklerine kadar işlemiştir. Ekonomideki pazar payları % 80 lere dayanmıştır. Üretim zincirinde olduğu kadar, pazarlama zincirinde ve hizmet sektöründe oluşturulan bu sistem, hem büyük üreticilerin hem de küçük üreticilerin aleyhine bir yapı oluşturmuş, bakkaldan kıraathanelere kadar sayıları Bir milyon iki yüz bini bulan esnafın kepenk kapatmasına neden olmuştur. Özellikle gıda sektöründe üretim yapan firmaların bu zin- cirlere mahkûmiyeti birçok firmanın kapanmasına neden olmuştur. Neredeyse maliyetine alış, kendi markası ile pazarlama, tek taraflı dayatmalarla belirlenerek oluşturulan pazarlama yöntemi, üretim yapan sektörü isyan noktasına getirdiği çok belirgin bir şekilde görülmektedir. Hal böyle iken ve devasa firmalar bu ‘racona’ uymak zorunda iken, üretici, hangi yapılarla bu pazara girecektir? Üreticiden tüketiciye kadar oluşan zincirin en önemli halkası olan AVM’ler ve Butik Dükkânlar bu kadar desteklenirken, üretici emeğinin karşılığını nasıl alacak, tüketici ihtiyacını nasıl ucuza temin edecektir? Bu nasıl olacaktır? Bu sorulara cevap bulmak gerçekten çok zor. Konuya, Kooperatifçilik açısından baktığımızda tablo daha da karanlık ve vahim. Bu zincirlere üreticinin tek başına ürün verme şansı yok. Kooperatiflerimizin mevcut parçalı ve güçsüz yapılarıyla bu zincirde yer bulmaları da gerçekten çok zor. Görünen o ki sorun giderek çözümsüz bir noktaya doğru gitmektedir. 2014 yılının aile işletmeciliği yılı ilan edilmesinin önemi ortada iken, umarım en yakın yılı “Küçük Esnafların Yılı” ilan etmek durumunda kalmayız. 10 Şubat 2014 Köy-Koop Haber KOOPERATİFÇİLİK Makro Ekonomi Açısından Kooperatif Girişimler -I »» Kooperatif işletmeler, üretimlerini, dolayısıyla gelirlerini kar endeksli değil, “ortaklarının ihtiyaçlarına endeksli” planlayacaklarından, ekonomide harcanamayacak gelirler birikmeyecek, dolayısıyla 2008 gibi krizlerin doğma riski azalabilecek. Makroekonomi, 1929 Büyük Dünya Krizi sonunda ortaya çıkmış ve ekonominin genel denge koşullarını irdeleyen bir bilim dalıdır. Başlıca ilgi alanları, ulusal gelir ve gelirin adil bir şekilde dağılımı, fiyatlar genel düzeyinde istikrar, istihdam, ekonomik büyüme ve kalkınma, ekonomik dalgalanmalar, vb. dir. Kooperatif girişimler aslında mikroekonominin ilgi alanı içindedir. Ancak diğer mikro ekonomik birimler gibi, “ne, ne kadar, nasıl, kimin için üretilecek” sorusunun yanıtını ararken, bünyesindeki kaynakları etkili ve tam kullanarak, makroekonomik dengelerin kurulmasında önemli rol oynar. Ulusal Gelirin Oluşumuna Kooperatiflerin Katkısı Ulusal gelir kavramından daha çok, aksine bir açıklama olmadığı süresince, GSYİH (gayri safi yurt içi hâsıla) anlaşılacaktır. GSYİH, ekonominin tüm sektörlerinde (tarım, sanayi, hizmet) bir yılda üretilen nihai mal ve hizmetler toplamıdır. Bir ölçüde ekonomide toplam arzı temsil eder. Bu arzın oluşmasında, ülkelere ve sektörlere göre değişmekle birlikte kooperatif girişimlerin önemli katkıları vardır. Örneğin dünyanın en büyük ilk 300 kooperatifin yıllık ticari işlem hacmi, dünyanın 10. Büyük ekonomisi Kanada’nın ulusal gelirine eşittir. GSYİH’ya kooperatiflerin katkısı Kenya’da % 45, Yeni Zelanda’da % 22 civarındadır. Örneğin Avrupa’da tarımsal kooperatifler, tarım-gıda endüstrilerinde, UE-25’lerde % 50’sinden fazlasını (ve UE-15’lerde % 60’dan fazlasını) temsil etmektedirler. Ulusal Gelirin Bölüşümüne Kooperatiflerin Katkısı İşletmeler, “neyi ne kadar ve nasıl üretecekleri “ sorusunun cevabını piyasadan satın aldıkları girdilerin ve sattıkları ürünlerin fiyatlarını ratif işletmeler, üretimlerini, dolayısıyla gelirlerini kar endeksli değil “ortaklarının ihtiyaçlarına endeksli planlayacaklarından, ekonomide harcanamayacak gelirler birikmeyecek, dolayısıyla 2008 gibi krizlerin doğma riski azalabilecektir. dikkate alarak hesaplarlar. Piyasada bir ürünün satılması, yani fiyatının oluşması da “ürününün kimin için üretildiği” sorusunun yanıtını da içinde taşır. Bu bakımdan ekonomideki bölüşüm teorisi, daha işletme düzeyinde üretim gerçekleşirken üretim faktörleri arasında aşağıdaki şekilde dağıtılmaktadır: Prof.Dr. T. Ayhan ÇIKIN t.ayhan46@yahoo.com.tr Üretimin Fonksiyonel Paylaşımı Üretim Faktörü Emek Toprak Sermaye Faktör Geliri Ücret Rant Faiz Girişimcilik Kar Yani üretilmiş ve piyasaya sunulmuş mal ve hizmetlerin talebini faktör gelirleri, “ücret+rant+faiz+kar” ların toplamı olan Milli Gelir oluşturmaktadır. Milli gelirden bazı vergiler düşüldükten ve bazı transfer ödemeleri (örneğin emekli maaşları, vb.) eklendikten sonra kalan ulusal gelir, ya da “harcanabilir gelir” toplam talebi oluşturmaktadır. Klasik anlamda makroekonomik dengenin sürdürülebilir olması için “Toplam gelirlerle, toplam harcamaların” eşitlenmesi gerekir. Salt sermayeye kar arayan kapitalist girişimcilik tipinin hâkim olduğu ekonomilerde, emek dışı gelirler, yeterince harcanamadığı için, önce ekonomide mal fazlalıkları ortaya çıkmış (1929 Büyük Bunalımın temel nedeni) , “tüketilmeyen mal üretilmez” realitesi ile işsizliğin temel nedenini oluşturmuştur. Bunu sonucunda Makroekonomi teorisi geliştirilmiş ve ekonomiye talebi canlandıracak Devlet harcamaları sokularak durum aşılmaya çalışılmıştır. 2008 Bunalımının temel nedeni ise, yine ekonomide üretilmiş üretimin karşılıkları olan, başta kar olmak üzere, emek dışı gelirlerin harcanamaması, finans sistemi içinde dünya reel üretimini 3-4 katını katlamış durumda olan finans kapitalin varlığı teşkil etmektedir. Böylece “klasiklerin tüketilmeyen mal üretilmez” özdeyişine benzer yeni bir ek kavram ortaya çıkmıştır : “harcanmayan gelir ekonomiyi bunalımlara taşır”. Çünkü bunun nedeni “Kâr güdüsü” ile üretimini planlayan girişimlerin gelirlerinin büyük çoğunluğunun bankalarda birikmesi ve bunların toplam talebe katılmasındaki güçlükler 2008 ekonomik bunalımının doğmasının başlıca nedenidir. Son onlu yıllarda, bankacılık sistemi bu “fazla” yı insanlara ve dünyaya dağıtmak için önemli uygulamalar yapmaktadır. Ancak, bu “fazla” lar dünyanın azgelişmiş bölgelerine ve tüketici kredileri olarak toplumun geniş kesimine yayılsa da, şekil 1’de özünü vermeğe çalıştığımız bölüşüm sisteminin gelecekte benzer bir krizi tetiklemesi büyük bir olasılıktır. Buna karşılık kooperatif işletmelerin “birincil öğesi olan aile işletmeleri” yatırımlarını, kendi emeğini ve sermayesini (toprak dâhil) değerlendirecek şekilde planlayacağından, sahip olduğu faktörlerinin gelirini en yükseklemeye çalışacaklardır. Bu işletmeler, ortak bir proje etrafında piyasa sistemi içinde kooperatifleri ile girdiklerinde pazardan elde ettikleri geliri risturn kurallarına göre bölüşeceklerdir. Risturn kuralının özü de, “her ortağın kooperatifle yaptığı işlem üzerinden pay alması”dır. Böylece kooperatif sistemi içinde çalışan işletmelerde, amacı ve fonksiyonu “finans kapital’den farklı olan yeni bir sermaye türü oluşacaktır: Kooperatif sermaye. Özetle koope- Yaş Sebze Meyveye Barkod Geliyor »» Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, tarlada, bahçede yetişen ürünlerin gıda güvenliği açısından takibini başlatıyor. Parsel Tanımlama Sistemi adı verilen uygulama ile tüketiciler, pazar ve marketlerde satılan domates, patates hatta sarımsak gibi tüm ürünlerin üzerlerindeki barkotları okutarak, ne zaman hasat edildiği, hangi çiftlikte, hangi çiftçi tarafından yetiştirildiği gibi tüm bilgilerini geriye dönük görecek. Hatta o üründe ilaç kullanılıp kullanılmadığı bilgisine de erişebilecek. 2015'te başlayacak bir başka sistemle ise barkotun fotoğrafı çekilip SMS atıldığında ürünün bilgileri cep telefonuna gelecek. Parsel Tanımlama Sistemi ile Türkiye'de üzerinde tarım yapılan 30 milyon parseli kimliklerinden Bakanlık, bu parsellerde yetişen meyve, sebzelere barkot uygulamasını başlatacak. Tüketiciler, pazar ve marketlerde satılan maydanoz, domates, patates hatta sarımsak gibi tüm ürünlerin üzerlerindeki barkotları okutarak, ne zaman hasat edildiği, hangi çiftlikte, hangi çiftçi tarafından yetiştirildiği gibi tüm bilgilerini görebilecek. Hatta o ürünün son kullanma tarihi veilaç kullanılıp kullanılmadığı bilgisine erişebilecek. Her Ürüne Yapıştırılacak Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarım Reformu Genel Müdürü Gürsel Küsek, Parsel Tanımlama Sistemi'nin Fiyat İstikrarına Kooperatiflerin Katkısı Bilindiği gibi serbest ekonomi koşullarında fiyatlar, piyasaya sunulan mal miktarı ile piyasada talep edilen mal miktarları fonksiyonlarının kesişmesi sonucunda oluştuğu açıklanır. Fiyatlar genel seviyesi de ulusal düzeyde toplam arzla toplam talebin kesişmesi sonucunda oluştuğu kabul edilir. Ulusal düzeyde toplam arz genellikle GSYİH’la, toplam talepte “harcanabilir gelirle” temsil edilebilir. Toplam talep genellikle “tüketim harcamaları+ yatırım harcamaları+ devlet harcamaları+ net ihracat” şeklinde ifade edilebilir. Genellikle ekonomideki istikrar fiyatlar genel düzeyi izlenerek takip edilir. Fiyatlar genel düzeyinin yükselmesi, toplam talebin arttığını, buna karşılık toplam arzın azaldığı anlamına gelir. Fiyatlar genel düzeyi ülkemizde TÜFE ve ÜFE’ler aracılığı ile izlenir. Kooperatif girişimlerin ortaya çıkış nedenlerinin en önemlisi, kurucu üyelerinin ürettiği mal ve hizmetlerin, ve/veya sahip olduğu üretim faktörlerinin (emek, sermaye, vb..) piyasadaki fiyatlarının düşük olması ya da piyasadan satın aldıkları mal ve hizmetlerin pahalı olmasıdır. O nedenle kooperatif girişimler piyasalara, sattıkları veya piyasadan satın aldıkları mal ve hizmetlerin fiyatlarını kendi lehlerine çevirmek için faaliyetlerini programlarlar. O nedenle kooperatif girişimler, piyasalarda adil fiyat oluşmasının, fakirlikle mücadele edilmesinin en önemli araçlarıdır. Hatta enflasyonla mücadelede en önemli piyasa aracıdır. Türkiye Zeytini 5 Ülkede Tanıtılacak »» Zeytin ve Zeytinyağı Tanıtım Komitesi 5 ülkede Türk zeytin ve zeytinyağının tanıtımını gerçekleştirecek. detaylarını anlattı. Bakanlığın 'Tarladan sofraya kadar güvenilir gıda' prensibiyle hareket ettiğini söyleyen Küsek, tarım faaliyetleri yürütülen 30 milyon parselin de TC kimlik numaraları gibi numaralandırıldığını belirtti. Küsek, 'Bazı firmalar şu an ürünlerinin üzerine markalarını yapıştırıyorlar. Ama bu akredite edilmemiş bir sistem. Biz bunun alt yapısını hazırlıyoruz. Çünkü çiftçinin parselinde kullandığı gübre, ilaç, tohumun bizde kayıtlı olması lazım ki takibini yapabilelim' dedi. Küsek, Parsel Tanımlama Sistemi ile bu yıl ilk olarak çiftçilerin parselinde kullandığı ürünler veri tabanına girilmek zorunda olacağını belirtti. Kontroller tek tuşla yapılabilecek. Birleşik Arap Emirlikleri, Çin ve Fransa’da gıda fuarlarına katılma kararı alan komite, 2014 yılının ikinci yarısında Brezilya ya da Rusya’ya yönelik “Sektörel Ticaret Heyeti Organizasyonu” gerçekleştirmeyi hedefliyor. İzmir’de 10-13 Nisan tarihleri arasında düzenlenecek olan “Zeytin, Zeytinyağı ve Teknolojileri Fuarı” sırasında Ege Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçıları Birliği ile ortaklaşa bir “Alım Heyeti Organizasyonu” düzenlemeyi amaçladıklarını belirten Zeytin ve Zeytinyağı Tanıtım Komitesi Başkanı Metin Ölken, bu sayede potansiyel pazar niteliğindeki Çin Halk Cumhuriyeti’ne yönelik ihracatın arttırılmasını hedeflediklerini anlattı. Ölken, “Türkiye’de rekoltenin az olduğu yıllarda tanıtım çalışmalarına ara vermeyi doğru bulmuyoruz. O nedenle 2014 yılında da tanıtım çalışmalarımızı kesintisiz sürdüreceğiz. İstikrarlı ve sürdürülebilir bir ihracat için olmazsa olmaz konumundaki Dahilde İşleme Rejimi ile ilgili talebimizin sonucuna bakmaksızın tanıtım çalışmalarına devam edeceğiz” diye konuştu. Ölken ayrıca, Orta Doğu pazarını da önemsediklerini şu sözlerle aktardı: “Ortadoğu ve Arap ülkelerine açılma açısından çok önemsiyor. Birleşik Arap Emirlikleri Zeytin ve Zeytinyağı Tanıtım Komitesi’nin hedef pazarları arasında yer alırken, hali hazırda sofralık zeytin ihracatında 4.büyük pazarımız konumunda bulunuyor.” Kooperatiflerin etkili olduğu alanlarda, fiyatlar önemli ölçüde istikrar kazanmıştır: Batı Avrupa ülkelerinde tarım ürünleri fiyatları. Örneğin Hollanda’da tarım sektörü piyasasında kooperatiflerin payı % 83’dür. Kooperatiflerin İstihdama Katkısı Ekonominin önemli sorunlarından biri kaynakların tam ve etkili kullanımı sorunudur. İnsan, ekonomide hem bir kaynak, hem de nihai mal ve hizmetlerin kullanıcısıdır. O nedenle insan, ihtiyaçlarını karşılayabilecek mal ve hizmetlerin finansman kaynağını karşılayabilmesi için başta kendi işgücü olmak üzere, sahip olduğu üretim faktörlerini işlendirmek durumundadır. İstihdam kavramından daha çok işgücünün ekonomik birimlerde çalışması anlaşılır. İşsizlik günümüz dünyasında çok önemli bir sorun olarak toplum içinde yer almaktadır. Bir taraftan teknolojinin gelişmesi, emek yerine ikame edilebilecek yeni alet ve ekipmanın çoğalması, ekonomide “birikmiş finans kapital”in fazlalığı, işsizliğin boyutunu sürekli artırmaktadır. Dünya nüfusunun yarısının geçiminde kooperatiflerin payı vardır. Dünya düzeyinde kooperatiflerin doğrudan istihdam ettiği insan sayısı 100 milyonu aşmaktadır. Kooperatifler, ekonominin her alanında istihdam yaratmaktadırlar. Son onlu yıllarda, salt kendi işgücünü değerlendiren insanların kurdukları kooperatifler ilgi çekmektedir. Örneğin Fransa’da “İstihdam Yaratma Kooperatifleri” olan SCOP’lar, İspanya’da Mondragon Kooperatifleri bunun tipik örnekleridir. 37 Avrupa ülkesinde 160 bin civarındaki kooperatiflere 123 milyon insan ortaktır. Bu kooperatifler, 5,4 milyon işçi istihdam etmektedirler. Kooperatiflerin istihdam ettiği işçilerin aktif nüfusa oranı, İtalya’da % 5 ve Fransa’da % 3,5 civarındadır. Okul Sütüne Devam »» Şubat ayında başlayarak okul dönemi boyunca, yaklaşık 35 bin okulda 6 milyon 330 bin öğrenciye, haftada 3 gün 200 ml ambalajlı, yağlı, sade UHT içme sütü dağıtılacak. Bakanlar Kurulu tarafından 2 yıl daha uygulanması kararlaştırılan Okul Sütü Programı kapsamında 2013-2014 eğitim-öğretim yılının ikinci döneminde dağıtılacak. 19 Eylül’de Resmi Gazetede yayınlanan Okul Sütü Programı Uygulama Tebliği’ne göre, 20132014 eğitim-öğretim yılının ikinci döneminde, bağımsız anaokulu, uygulama sınıfı, anasınıfı ve ilkokul öğrencilerine; Pazartesi, Çarşamba ve Cuma günleri olmak üzere haftada 3 gün, 200 ml ambalajlı, yağlı, sade UHT içme sütü dağıtılacak. Özel öğretim kurumları, Programa eşdeğer süt veya süt ürünü tüketilmesini sağlamaları halinde, velinin isteği esas alınarak kurum yönetiminin kararı doğrultusunda; öğrenci velileri, öğretmenler, aile hekimleri ve/ veya sağlık kurumlarınca süte karşı duyarlılığı tespit edilen öğrenciler de, okul yönetimleri tarafından Program dışında tutulacak. Köy-Koop Haber Şubat 2014 KOOPERATİFÇİLİK “Göletimizi Kullanmak İstiyoruz” »» Ankara’ya yaklaşık 50 km uzaklıkta olan Gölbaşı’na bağlı Dikilitaş Köyü-özür dilerim- Mahallesi muhtarı Ercan Öztürk ile kooperatifçilik, tarım ve tarım politikası üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik. Türkiye genelinde tüm bölgelerde yağış oranlarında ciddi bir azalma yaşanmaktadır. Bu durum, bölgenizdeki özellikle buğday ve arpa verimini nasıl etkileyecektir? Buğday,arpa gibi hububatlar bölgemizde yoğun olarak yetişitirilen ürünlerdir. Yağışların yetersiz olmasından dolayı hububatın % 30’u çimlenmemiş, tohumun hala toprağın içinde olduğunu gözlemliyoruz. Ama esas tehlike bahar aylarında belli olacak. Bahar aylarında yağış olmadığı takdirde verimde büyük azalışların olacağı kaçınılmazdır. Ancak, Ankara’ya son günlerde yağan yağmurlar çiftçinin biraz da olsa yüzünü güldürdü. Kendi tecrübelerime dayanarak, bu son yağışlara rağmen verimimizde bugun itibariyle %15-20 arasında bir kayıp olduğunu söyleyebilirim. Hangi tarımsal faaliyetlerde bulunuyorsunuz. Kısaca anlatabilirmisiniz? Bölgede ağırlıklı olarak buğday, arpa ve yulaf olmak üzere nohut, ayçekirdeği ile birlikte desteklemelerinde etkisiyle aspir yetiştiriciliği yapılmaktadır. Buğday üretiminde üreticilerin yaklaşık yüzde yetmişi sertifikalı tohumluk kullanarak ekim yapmaktadır. Esperya ve Tosunbey çeşitleri yaygın olarak kullanılmaktadır. Tohumluk Tarım Kredi Kooperatifleri ve TİGEM’lerden sağlanmaktadır. Ortalama buğday verimi bölgede dekara sulu da 500 kg, kuru da 250-300 kg arasında olmaktadır. Sertifikalı tohumluk kullanımına verilen destekler kaldırılır ise çiftçiler sertifikalı tohumluk kullanımından vazgeçerler. Mahallede, 20.000 dönüm mera alanının olmasınında etkisiyle 5000 küçükbaş ve 250 büyükbaş hayvan varlığı mevcuttur. Hayvan varlığı olan çiftçiler, Dr. Özdal KÖKSAL Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü Ozdal.Koksal@ankara.edu.tr hayvanların ihtiyacını karşılamaya yeter ölçüde silajlık mısır yetiştiriciliğide yapmaktadırlar. Ürettiğiniz ürünleri nasıl pazarlıyorsunuz? Buğday ve arpayı ofis alım yapmadığından dolayı Polaltlı Borsasında satmaktayız. Hayvanlardan elde ettiğimiz sütü (günlük ortalama hayvan başına 7-8 litre), mahalledeki süt toplama tankında muhafaza edip, özel firmalara pazarlamaktayız. Üretimde karşılaştığınız en önemli sorunlar nelerdir? Geçmiş yıllarda gübre ve ilaç fiyatlarının yüksek olması en büyük sorun iken günümüzde mazot fiyatlarının sürekli artması üretimdeki en büyük sorun olmaktadır. Geçmişte çiftçiler ikileme, üçleme yapabilirken artık birinci sürüm yaparken bile mazot fiyatlarının yüksek olmasından dolayı zorlanmaktadır. Hayvanlarımızın olmasından dolayı bölgede çoban ihtiyacı doğmakta ancak hayvanların bakımlarını yapacak, otlatmaya çıkartacak çoban bulamamaktayız. Aylık 2.500 Lira vermemize rağmen ne yazık ki istediğimiz çobanı bulamıyoruz. Çoban bulamadığı için hayvanlarını satıp hayvancılığı bırakan çiftçilerde bölgemizde mevcuttur. Üretimden vazgeçen çiftçilerin diğer bir nedeni de köyümüzün 2009 yılında mahalle olmasıdır. Köyümüzün mahalle olmasından sonra arazi fiyatlarının artması, özellikle küçük arazilere sahip olan üreticilerin arazilerini satıp (yapı kooperatiflerine) Ankara’ya yerleşerek başka mesleklere yönelmesine veya başka işlerde (asgari ücretlerle) çalışmalarına neden olmuştur. Mahalle olmaktan memnunmusunuz diye sorarsanız memnun olmadığımızı söyleyebilirim. Tüm bunlar üretimde karşılaşılan sorunlar olmasına karşın bölge olarak bizlerin en büyük sorunu, mahallede var olan göleti kullanamamamızdır. Kısıtlı alanlarda sulu tarım yapılmasına karşın, kurulacak olan kapalı devre basınçlı sulama sistemi ile 35 bin dekar alanda sulu tarım yapmamız mümkün olacaktır. Sulu tarıma geçiş ile verim artacak hatta üretim deseni değişecektir. Sulu tarıma geçişle birlikte, büyük şehire göçün önü kesilebilir hatta arazi satışları bile durdurulabilir. Bizim beklentimiz, kapalı devre sulama sistemi kurulmasında devletin bize destek vermesidir. Üreticilere verilen %50 hibe programlarında, kırsal kalkınma desteklerinde, sulama sistemi kurulmasının da yer almasıdır. Çevrecilerden İztuzu İsyanı »» Muğla’daki ünlü İztuzu plajına yapılacak caretta caretta görünümlü hastane ile ilgili tartışmalar büyüyor. Deniz kaplumbağaları, insanlık tarihinden çok önce dünya denizlerinde kıtalararası yolculuğuna başladı. Gezegenimizin bu muhteşem canlıları, her yıl doğdukları kumsallara yumurta bırakmak için geri dönüyor. Türkiye'de bulunan 20 kumsal da uğradıkları duraklar arasında. Bugün, dünya denizlerindeki yedi deniz kaplumbağası türünden iki tanesi Akdeniz’de yuvalıyor; iribaş deniz kaplumbağası (Caretta Caretta) ve yeşil deniz kaplumbağası (Chelonia Mydas). Türkiye'deki yuvalama kumsalları, güneyde Hatay Samandağ'dan batıda Dalyan İztuzu'na kadar uzanıyor. Çevreciler, girişime olumlu yaklaşıyor ancak binanın, plaja yapılmasına karşılar. Tahsis edilen 22 dönümlük araziyle birlikte ormanın da imara açılacağı konusu herkesi endişelendiriyor. Tepkilere neden olan hastanenin bölgedeki doğal dengeyi bozacağını savunan çevreciler, topladıkları yaklaşık 17 bin imzalı dilekçeyi Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Pamukkale Üniversitesi (PAÜ) Deniz Kaplumbağaları Araştırma ve Rehabilitasyon Merkezi’ne gönderdi. İztuzu Plajı’na yapılmak istenen hastaneye karşı başlattıkları imza kampanyasının sonuçlandığını belirten İztuzu Kumsalını Kurtarma Platformu Dönem Sözcüsü Av. Berna Babaoğlu Ulutaş, “Neden bu projeyi ısrarla buraya yapmak istiyorlar, anlamış değiliz. Hastanenin yapılmasına değil, yerine karşıyız. Başka yere yapılması halinde desteğe hazırız.” dedi. Platform Sözcüsü Murat Demirci ise Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın, deniz kaplumbağası hastanesi projesi için İztuzu ormanında 22 dönümlük arazi tahsis ettiğine dikkati çekti. Bu tahsisle birlikte 2013 yılı sonlarında Çevre ve Şehircilik ile Orman ve Su İşleri bakanlıklarının sorumluluğu altındaki bu ormanın imara açılmasının, bölgede yaşayan ve nesli tehlike altındaki türlerin yaşam alanlarının yok olması anlamına geldiğini kaydetti. Koruma alanına yapılacak hayvan hastanesinin onaylanmasını ve akabinde ormanlık alanda 124 ağacın numaralandırılmasını kaygıyla karşıladıklarını ifade ederek, “Dünyaca ünlü İztuzu kumsalı, nesli tehlike altında olan iribaş ve yeşil deniz kaplumbağalarının doğal yaşam alanı. Kumsalın hemen bitiminden başlayan ormanlık alan ise Göcek karasemenderi olarak bilinen ve dünyada sadece Muğla’da bulunan endemik bir türe ev sahipliği yapmaktadır. Bu semender, yaşam alanlarının tahrip edilmesi sebebiyle Uluslararası Doğa Hayatını ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği (IUCN)’nin, nesli tükenme tehlikesi altındaki türler için oluşturduğu kırmızı listeye alınmıştır. Söz konusu alanda ağaçların kesilmesi de dahil her türlü inşaat, yapılaşma, yol açma ve yol genişletme faaliyeti, bu endemik türün yaşam alanlarının tahrip edilmesi anlamına gelmektedir ve bu uygulama, Türkiye’nin 1984 yılında imzaladığı Bern Sözleşmesi (Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Yaşam Ortamlarını Koruma Sözleşmesi)’ne aykırıdır.” diye konuştu. KOOPERATİF 11 Paketten Örgüt Çıktı... Değerli Kooperatifçi Dostlar, Yeni yıl geliyor, geldi derken ilk ay bitti bile. Yani zaman hızla geçiyor. Zamanın yanı sıra Dünyamız da, hızla değişiyor. Her geçen gün daha kısa zaman aralıkları içinde yaşanan değişimlere ayak uydurmak zorundayız. Çağında gerisinde kalmamalı hatta ötesinde olmalıyız. Bizim bu köşemiz AB’de kooperatifçilik ile ilgili. Buradan bakınca AB’ye uyum sürecinde hala yapmamız gereken çok şeyin olduğunu görüyoruz. Üstelik bu uyum çalışmalarında AB’deki değişimleri de takip etmeli ve son gelişmeleri yakalayabilmeliyiz. AB tarım politikalarında uzun süredir reform çalışmaları devam ediyor. İlk gelişme, Ortak Balıkçılık Politikasında Reform Paketi adı altında yılbaşından iki gün önce açıklandı. Ortak Balıkçılık Politikasının uygulanmasına ilişkin temel kuralları içeren Ortak Piyasa Düzenlerinde yenilikleri içeren Reform Paketinden Üretici Örgütleri çıktı. 28 Aralık 2013 tarihli AB Resmi Gazetesi’nde 1739 Sayı ile yayımlanan 49 maddelik yeni Balıkçılık Ortak Piyasa Düzenleri Kanunu’nun 35 maddesi üretici örgütleri ile maddelerden oluşuyor. İlk bakışta, yeni kanun sanki Ortak Piyasa Düzenleri Kanunu değil de Üretici Örgütleri Kanunu gibi görülüyor. Üretici örgütleri, bunların üst örgütleri ve interbranş örgütler “Profesyonel Örgütler” adı altında toplanmış. Üretici örgütlerine daha fazla yetki devri yapılarak etkinlikleri arttırılmış. Burada dikkat çekici bir başka husus ise, rekabet ile ilgili konuların öne çıkmış olması. Aslında üretici örgütlerinin bu kadar önem kazanması, doğal bir sonuç. Dünyada kooperatifçilik alanında yaşanan hızlı gelişim, AB’deki reform sürecini de etkilemiş. Olağan olarak, üretici örgütlerinin sorumlulukları ve görevleri daha da artmış. Darısı bizim başımıza inşallah diyeceğiz. Ama bu iş sadece inşallah, maşallah diyerek olmuyor. Çok çalışmak, ileriyi görmek ve örgütlenmenin önemine inanmak gerekiyor. Burada hem Devlet, hem de kooperatifler olarak hepimize iş düşüyor. Bakanlık üretici örgütlenmesi ile ilgili 2014 yılında 2 proje uygula- Dr. Erhan EKMEN Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarım Reformu Genel Müdürlüğü Teşkilatlanma Daire Başkanlığı Projeler ve Dış İlişkiler Çalışma Grubu Sorumlusu yacak. Bunlardan ilki, AB tarafında finanse edilen Su Ürünleri Üretici Örgütlenmesinin Kurumsal Kapasitesinin Geliştirilmesi başlıklı AB Eşleştirme Projesi. Diğeri ise, Bakanlık bütçesi ile yapılan Üretici Örgütlerinin Rekabet Gücünün Arttırılması Projesi. Bu 2 proje birbirleri ile eş zamanlı başlayacak ve birbirlerini tamamlayacak. Ülkemizde yapılacak saha çalışmalarına dayanan proje faaliyetleri ile üretici örgütlerine yönelik tanınma kriterleri, hem ülke şatlarına ile hem de AB kurallarına uygun olarak belirlenecek. Bu kriterlere sahip örgütlerin, ‘Operasyonel Program’ adı verilen planlar ile bulundukları bölgede piyasanın talep ettiği kalite, standart ve miktarda ürünü üretmeleri, işlemeleri ve pazarlamaları sağlanacak. Böylece üretici örgütlerinin değer zinciri yönetiminde etkinliği artacak. Örgütü sayesinde üreticinin piyasada rekabet gücü ve dolayısıyla geliri yükseltilirken, tüketici de daha ucuza gıda temin edecek. Sonuçta, ülkemizde örgütlenme alanında yaşanan sorunları çözecek yeni bir model oluşturulacak. Eğer başarılı olursak; AB’nin kendi için hazırladığı bu reform kanunundaki konularda AB’de çalışmaya başlayan ilk ülke biz olacağız. AB’nin reform hareketinden önce planlanan bu proje faaliyetleri ile ülkemizdeki örgütlenmeyi AB’deki emsallerinin önüne geçirme şansına sahibiz. 2014 yılında uygulanmaya başlayacak projelerin başarısı, ancak siz kooperatifçilerin bu projelere inanması, sahip çıkması ve destek vermesi ile başarılabilir. Hedefleyen faaliyetlerin amaçlarına ulaşması için hep birlikte çalışmalıyız. 2014 Aile Çiftçiliği Yılı Fotoğraf Yarışması »» Çiftçiler, kadınlar ve gençlerin katılımını destekleyen yarışma herkese açık. Birleşmiş Milletler, açlığın azaltılması ve sürdürülebilir kalkınma konularındaki olumlu etkinlerinden dolayı, aile çiftliklerinin önemini vurgulayarak, aile çiftçiliğinin yani ” aile tarımının” doğral kaynakların korunması konusundaki önemini göze alarak, 2014 yılını Uluslararası Aile Çiftçiliği Yılı ilan etti. Uluslararası Aile Çiftçiliği Yılı biyolojik çeşitliliğin ve ekosistemlerin korunmasında ve dünyadaki gıdaların %70inin sürdürülebilir üretiminde aile çiftçiliğinin önemli rolünü vurgulamaktadır. Aile çiftçiliğini desteklemek ve ta- nınmasını sağlamak, geniş katılımı teşvik etmek amacıyla bu yıl uluslararası aile çiftçiliği fotoğraf yarışmasını düzenliyor. En İyi Fotoğraflarını Gönder! Fotoğraf Yarışması için “Aile Çiftçiliğini” temsil eden fotoğrafını ilgili web sitesinden giriş yapılarak ya da ilgili adrese mail atarak gönderilebilecek. Özellikle, çiftçiler, kadınlar ve gençlerin katılımını destekleyen yarışma herkese açık. Yarışma için son başvuru 1 Mayıs 2014 tarihinde son bulacak. 12 Şubat 2014 Köy-Koop Haber SU Kuraklık 10 Kat Artacak Susuzluğa Çare Denizler mi? »» Uluslararası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) raporuna göre, Türkiye’nin çoğu bölgesinde kuraklık 10 kattan fazla artacak. »» Tuzlu su arıtma tesislerine her geçen gün bir yenisi ekleniyor. Yoğun enerjiye ihtiyaç duyulan arıtma süreci enerji kullanımını artırıyor ancak çevreye farklı açılardan zarar verebiliyor. Türkiye genelinde yağış oranlarının ciddi bir düşüş yaşamasından dolayı HES ve baraj gibi su kaynaklı elektrik santrallerinin de bu durumdan olumsuz etkileniyor olması, HES ve barajlara yönelik uyarıları yeniden akıllara getirdi. Kars-Iğdır Aras Nehri Kuş Cenneti üzerinde yapılması planlanan Tuzluca Barajı ve HES’in 252 kuş türünü barındıran Doğu Anadolu’daki en zengin kuş cennetini ve bölgedeki ekosistemi yok edeceğinden dolayı projenin uygulanmaktan vazgeçilmesi için mücadele veren KuzeyDoğa Derneği Başkanı ve Utah Üniversitesi Biyoloji Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Çağan Şekercioğlu, iklim değişikliği ve küresel ısınma yüzünden Türkiye’nin giderek artan büyük bir kuraklık tehlikesiyle karşı karşıya olduğuna dikkat çekti. Baraj ve nehirlerdeki su miktarının son yılların en düşük seviyesini yaşadığı ve büyük kuraklık endişesi oluştuğuna dikkat çeken Doç. Dr. Şekercioğlu, “Güneş, rüzgar, jeotermal gibi HES dışı sürdürülebilir enerji kaynaklarına yatırım yapılması lazımdı. Sektör temsilcilerinin de değindiği gibi, geçmişte HES dışı yenilenebilir enerji yatırımlarının daha çok önünün açılması gerekirdi. 2007’den beri rüzg?r ve güneş enerjisiyle ilgili müracaatlar hala bekletiliyor. Zamanında lisans verilip önlerinin açılması lazımdı” dedi. Her akarsuya HES yapma saplantısı yüzünden, sürdürülebilir enerji kredilerinin hemen hepsinin HES’lere verilip güneş ve rüzgar projelerinin gözardı edildiğini aktaran Doç. Dr. Şekercioğlu, “Şimdi kuraklık nedeniyle tam tersine elektriksiz kaldık. İşin kötüsü küresel ısınma nedeniyle kuraklıkların sıklığı Türkiye’nin çoğu bölgesinde 10 kattan fazla artacak. Yani her 100 yılda bir gerçekleşen aşırı kuraklık, 10 yıldan birden daha sık gerçekleşecek. Binlerce bilim insanının oluşturduğu IPCC’nin ortaklaşa yazdığı rapor bunu vurguluyor” diye konuştu. Dünyadaki Tatlı Su Kaynakları »» Yeryüzünde en fazla tatlı suya sahip alanlar: Kuzey Amerika Özellikle Kanada, Orta ve Güney Amerika, Avrupa’nın kuzeyi ve yer yer batı kesimleri, Asya’nın kuzeyi özellikle Sibirya, Asya’nın güneyi ve güneyindeki ekvatoral yağışa sahip adalar ( Endonezya, Malezya, Filipinler vb.), Avustralya kıtaları tatlı suların en fazla olduğu sahalardır. Dünyada bazı ülkeler su içerisinde yüzerken, bazı ülkeler ise susuzluktan dert yanıyor. Brezilya 8 trilyon 233 milyar metreküp toplam yenilenebilir su kaynağına sahipken, Gazze Şeridi 41 metreküple su fakiri ülkeler listesinde sonuncu sırada yer alıyor. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün verilerine göre, dünyada en fazla tatlı su kaynağının Brezilya’da olduğu belirlendi. Yağmur ormanlarına ve dünyanın en büyük debisine sahip Brezilya’yı 4 trilyon 507 milyar metreküp toplam yıllık yenilenebilir su kaynağı ile Rusya takip ediyor. Türkiye ise 180 ülke içinde 214 milyar metreküplük toplam yıllık tatlı su kaynağıyla 41’inci, kişi başına düşen 2 bin 950 metreküp tatlı suyla da 106’ıncı sırada bulunuyor. Türkiye, toplam tatlı su kaynağı açısından Avrupa’da Rusya, Grönland ve Norveç’in ardından dördüncü sırada yer alıyor. Doğal toplam su kaynağı yanında kişi başına düşen su miktarı daha da önem taşıyor. Dünyanın kişi başına düşen en az tatlı su kaynağına sahip ülkesi ise Kuveyt olarak belirlendi. Petrolü suyundan fazla olan bu ülkede kişi başına yıllık 8 metreküp su düşüyor. Toplam yıllık 20.8 milyon ton tatlı su kaynağı bulunan Kuveyt'in, yıllık petrol üretimi 130.1 milyon tonu, kişi başına petrol üretimi de 50 tonu aşıyor Yeryüzünde en az tatlı suya sahip alanlar: Tatlı su kaynağı az olan yerler özellikle dönenceler çevrelerinde yer alan çöl alanlarıdır. Özellikle Kuzey Afrika( Büyük Sahra), İsrail'deki Hadera deniz suyu arıtma tesisi, kapasitesiyle alanının en büyüklerinden... Tuzlu suyun arıtılarak tatlı su elde edilmesi son yıllarda oldukça revaçta. Arıtma tesisleriyle, gittikçe azalan tatlı su kaynaklarına takviye yapılması hedefleniyor. Başı çeken ülke ise yıllardır deniz suyunu arıtan İspanya. Singapur ve komşusu Malezya da bu yöntemle tatlı suya bağımlılığını azaltmaya çalışıyor. İsrail'in de yılda 500 milyon metreküp deniz suyunu arıtan bir tesisi bulunuyor. “Aslında tuzlu suyu arıtarak istenildiği kadar, yüksek kalitede tatlı su elde edilebilir. Zira okyanuslar oldukça büyük. Çok büyük miktarlarda tuzlu su hiçbir zarar verilmeden çekilebilir. Bu nehir ve gölün ekolojik sistemlerinde mümkün değil. Ancak ne var ki, tuzlu suyu arıtmak, nehir ve göllerdeki suyu arıtmaktan çok daha fazla enerji tüketimine yol açıyor. Bu da en büyük sorun” şeklinde konuşan ABD'deki Yale Üniversitesi çevre teknolojileri bölümünden Profesör Menachem Elimelech, tuzlu suyun arıtılmasının ilk bakışta su krizinden kurtulmak için en ideal çözüm olarak göründüğünü belirtti. Arıtma İşlemi Çevreye Zarar Veriyor Mu? Hemen tüm modern tuzlu su arıtma tesisleri, ters ozmoz prensibine dayanıyor. Ters ozmoz işleminde, suyun içindeki istenmeyen tüm mineraller sudan ayrıştırılarak bir filtrasyon işleminden geçiriliyor. Tuzlu su arıtılırken, oldukça yüksek bir basınç uygulanıyor ve bir met- yeni bir mikrop ayrıştırıcı geliştirmeye çalışıyor olsa da, bu da çevreye olumsuz etkisi olabilecek etkenler arasında gösteriliyor. Ayrıştırılan Tuzlar Nereye Gidiyor? reküp tatlı su için 3 ila 4 kilovatsaat elektrik kullanılıyor. Nehir ve göl sularının arıtılmasına kıyasla tuzlu su arıtımında üç kat daha fazla karbondioksit üretiliyor. Tuzlu su arıtımının çevreye olumsuz etkilerinin başında, karbondioksit salınımı geliyor. “Deniz suyunun içinde tuzun yanı sıra birçok kendini ayrıştırabilen deniz yosunu bulunuyor. Mevcut olan membranlar, suyun geçirgenliği konusunda oldukça iyi işliyor. Ancak organik madde ve bakterilerin bu membran filtrelere yapışması durumunda işlevleri azalıyor. Çünkü organik maddeler filtrelerin üst kısımlarında toplanıyor” diyen ABD'nin Indiana Eyaleti'ndeki Notre Dame Üniversitesi'nden William Phillip, tesislerde rüzgar ya da güneş enerjisinin kullanılması durumunda karbondioksit salınımının azaltılabileceğine dikkat çekti. Kimyasal Maddeler Kullanılıyor Membranlara bu tip organik maddelerin yapışmasını azaltabilmek için de deniz suyunu arıtma işleminden önce kimyasallar dökülüyor. Kimyasal kullanımını engellemek amacıyla birçok mühendis, Tuzlu suyun arıtılarak tatlı su elde edilmesi sürecinde, ayrıştırılan tuzların nasıl imha edileceği konusu da oldukça önemli. Genelde tuz yığınları toplu olarak, çabucak çözülmeleri için yeniden denize boşaltılıyor. Henüz uzun vadeli bir araştırma yapılmadığı için tuzların denize dökülmesinin, deniz canlıları için ne tür yan etkileri olduğu ise bilinmiyor. Çevre teknolojileri uzmanı Profesör Menachem Elimelech, denizden uzak yerlerdeki tesislerde yarı tuzlu suyun arıtımından elde edilen tuzların imha edilmesinde gelecekte oluşabilecek farklı bir soruna da dikkat çekiyor; “Çözüm yollarından biri, tuz öbeklerini yaklaşık 1 kilometre yeraltına pompalamak olabilir. Bu bir çeşit imha yöntemi olsa da kalıcı bir çözüm değil. Arıtma tesislerinin tuzları imha etmek için yeraltına pompalamaları durumunda 50, 100 ya da 500 yıl içinde yeraltı suları zarar görebilir” Tuzlu su arıtımı ilk bakışta akla yatkın gelse de, arıtma süreci enerji kullanımını artırıyor ve çevreye farklı açılardan zarar verebiliyor. Profesör Elimelech, birçok kurak bölgede tuzlu su arıtımından başka seçenek olmayacağı görüşünde. Ancak yine de bu yönteme başvurmadan önce daha çevre dostu teknolojilerin de göz önünde bulundurulması gerektiğini belirtiyor. Kuraklık Türkiye’nin En Uzun Nehrini de Vurdu »» Kış mevsimine rağmen yağışların istenilen düzeyde olmaması nedeniyle Türkiye ’nin en uzun nehri Kızılırmak’ın Sivas bölümündeki Dikmencik ve Söğütlühan mevkilerinde debide yaklaşık 7 kat düşüş yaşandı. Afrika’nın Doğu ve güney kısımları( Kenya, Güney Afrika ( Kalahari Çölü),Zimbabwe,) Asya’da Arabistan çöl bölgesi, Pakistan, Avrupa’da Polonya çevresi kişi başına tatlı miktarının en az olduğun yerlerdir. Su fakiri diğer ülkeler ise 340 metreküple Umman, 320 metreküple Batı Şeria, 296 metreküple Barbados, 250 metreküple İsrail, 198 metreküple Yemen, 160 metreküple Ürdün, 157 metreküple Bahreyn, 139 metreküple Singapur, 130 metreküple Malta, 106 metreküple Libya, 96 metreküple Suudi Arabistan, 91 metreküple Maldivler, 86 metreküple Katar, 63 metreküple Bahamalar, 49 metreküple Birleşik Arap Emirlikleri, 41 metreküple Gazze Şeridi. 4-Yeryüzündeki tatlı su kaynakları giderek azalmaktadır. Gerek iklim şartlarında meydana gelen değişmeler, gerekse insanoğlunun doğal dengeyi bozması ve çölleşme, ayrıca her geçen gün artan aşırı nüfus ve artan tatlı su ihtiyacı, gerekse de çevre kirlenmesinin her geçen gün hızla artması tatlı suları azalmakta ve ihtiyacında sürekli artması tatlı su kaynaklarının tükenmekte olduğunu göstermektedir. Devlet Su İşleri (DSİ) 19. Bölge Müdürlüğü yetkililerinin verdiği bilgiye göre, Kızılırmak’ın Sivas girişindeki Dikmencik mevkisinde Ocak 2013’te yapılan anlık ölçümlerde ırmağın debisi saniyede 30.1 metreküp olarak ölçülmüştü. Aynı mevkide önceki gün yapılan anlık ölçümde ise debi, 4.289 metreküp olarak tespit edildi. Yine Sivas çıkışındaki Söğütlühan mevkisinde Ocak 2013’te gerçekleştirilen anlık ölçümlerde 40.7 metreküp olarak belirlenen debi, bu yılın aynı döneminde 6.4 metreküp olarak ölçüldü. İki mevkide yapılan ölçümlerde debinin bir önceki yıla göre yaklaşık 7 kat azaldığı görüldü. Uzun Yıllar Ortalaması Dikmencik mevkinde 2000 yılından bu yana yapılan ölçümlerde yıllık ortalama debi 25.28 metreküp, Söğütlühan mevkinde ise 1964’ten itibaren yapılan ölçümlerde yıllık ortalama debi 36.98 metreküp olarak belirlenmişti. DSİ ekiplerinin Dikmencik ve Söğütlühan mevkilerinde önceki gün yaptıkları anlık ölçümlerde, debinin uzun yıllar ortalamasının da çok altında kaldığı görüldü. Kızılırmak’ın debisindeki azalma, 18 kemerli tarihi Eğri Köprü, Kızılırmak Köprüsü ve Kesik Köprü’de de gözle görülüyor. Sivas’ın İmranlı ilçesindeki Kızıldağ’ın güney yamaçlarından doğan Kızılırmak, bin 355 kilometre uzunluğa sahip. Özellikle ilkbahar mevsiminde yağışlar ve kar sularının etkisiyle taşma noktasına gelen, çok geniş bir yatağa ve düzensiz bir rejime sahip Kızılırmak üzerinde, Sarıoğlan, Yamula, Kesikköprü, Hirfanlı, Kapulukaya, Altınkaya, Derbent ve Obruk barajları bulunuyor. Köy-Koop Haber Şubat 2014 ORGANİK TARIM Kabak Toprağı Temizliyor TÜBİTAK’ın desteğiyle Sakarya Üniversitesi’nde sürdürülen araştırmalara göre, kabak ekildiği toprağa yerleşmiş olan pestisit kalıntılarını sünger gibi çekiyor ve bu yolla toprağı temizliyor. Bitki sağlığının korunması amacıyla kullanılan zirai ilaçların uzun vadede toprakta kimyasal bir kalıntı olarak yer etmesi zaman içinde kanserojen potansiyeli olan bir tarımsal arazi meydana getiriyor. Sakarya Üniversitesi Çevre Mühendisliği Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Mehmet İşleyen, “Siz istediğiniz kadar toprakta organik ürün yetiştirmek adına ilaç kullanmayın ya da doğal gübreleri tercih edin. Topraktaki kalıntılar temizlenmediği müddetçe organik ürün elde etmeniz mümkün değil. Suyu ve havayı temizleyebilirsiniz ancak toprakta bu mümkün olmuyor” diyor. Toprağın arındırılması için gerekli olan teknoloji ve emek ise oldukça yüksek. Son birkaç yıldır ABD ve Kanada’da kirli toprakların yenilenmesi için hiçbir ek masrafa gerek duyulmadan yalnızca kabak ekiliyor. Bu kabaklar zehirli kimyasalları bünyesinde topladıktan sonra imha ediliyorlar. Pestisitlerden kurtulmak için adeta bir sünger gibi çalışan kabak bu gidişle tarlaların her derde deva Sünger Bob’u olacak gibi görünüyor. Ürün Doğrulama ve Takip Sistemine Geçiş Süresi Uzatıldı Tüketicinin SMS, telefon, mobil uygulamalar ve internet sayfası olmak üzere dört farklı şekilde ürün sorgulaması yapmasına imkân tanıyacak olan ve daha önce yeni yıl itibariyle başlatılması planlanan Ürün Doğrulama ve Takip Sistemine (ÜDTS) geçiş süresi uzatılarak, 31 Ağustos 2014 tarihi itibariyle başlatılacağı duyuruldu. İlk etapta bebek mamaları-formülleri- ek gıdalar, takviye edici gıdalar, bal, bitkisel sıvı yağlar, siyah çay, enerji içecekleri ve alkollü içkiler olmak üzere toplam 7 ürün grubunu kapsayacak olan sistemde, 31 Ağustos 2014 tarihinden önce piyasaya arz edilen ürünler raf ömrü boyunca piyasada kalabilecektir. Ürün doğrulama ve takip sistemi aşağıda yer alan ürün gruplarında uygulanacaktır. 1- Alkollü içkiler • TGK Distile Alkollü İçkiler Tebliği R.G:16.03.2005-25757 • TGK Aromatize Şarap, Aromatize Şarap Bazlı İçki ve Aromatize Şarap Kokteyli Tebliği R.G:07.07.2006 26221 • TGK Bira Tebliği R.G:07.07.2006 -26221 • TGK Şarap Tebliği R.G: 04.02.2009 -27131 kapsamındaki ürünler 2- Takviye edici gıdalar TGK Takviye Edici Gıdalar Tebliği R.G:16.08.2013-28737 kapsamındaki ürünler 3- Bal Tebliği R.G. :27.07.2012 28366 kapsamındaki ürünler 4- Enerji içecekleri - TGK Enerji İçecekleri Tebliği R.G.: 04.10.200626309 kapsamındaki ürünler 5- Siyah çay - TGK Siyah Çay Tebliği-R.G:12.08.2008 –26965 kapsamındaki ürünler 6- Bitkisel sıvı yağlar • TGK-Zeytinyağı ve Pirina Yağı Tebliği R.G: 07.08.2010 - 27665 • TGK-Bitki Adı İle Anılan Yağlar Tebliği R.G: 12.04.2012 – 28262 diğer karışım bitkisel sıvı yağlar kapsamındaki ürünler 7- Bebek mamaları, formülleri, ek gıdalar • TGK Bebek Formülleri Tebliği R.G: 04.09.2008-26987 • TGK Devam Formülleri Tebliği R.G: 04.09.2008-26987 • TGK Bebek ve Küçük Çocuk Ek Gıdaları Tebliği R.G: 01.11.200726687 kapsamındaki ürünler Ceviz Fidanları Avrupa Yolcusu »» Avrupa Birliği üyesi İspanya’ya mavi sertifikalı ceviz fidanı ihracı ilk kez Denizli’den gerçekleştirildi. 13 bin 500 fidanın ihraç edildiği İspanya’dan 135 bin TL gelir elde edildiği kaydedildi. İspanya’ya ilk etapta 13 bin 500 adet fidan gönderilecek. İspanya’nın ardından ise sırada Ukrayna, Gürcistan ve Lübnan var. Denizli İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürü Sezgin Kutlu ise, Denizli’den ilk kez Avrupa ülkesine ceviz fidanı ihracatı yapıldığını kaydederek, “Son yıllarda bakanlığımızın da verdiği desteklerle meyvecilik sektörü gelişiyor. Buna bağlı olarak da fidan sektörü gelişti. Denizli’de 13 fidancımız var. Bunlar yılda 2,5 milyon fidan üretimi yapıyor. Avrupa Birliğine fidan satmak bizim için prestij açısından çok önemlidir. Bu bizim ne kadar sağlıklı ve doğru fidan yetiştirdiğimizin de kanıtı. Hem de tarımdan elde edilen gelirin katma değerinin yüksekliği böyle ortaya çıkıyor. Önümüzdeki yıllarda AB’ye olan ihracatımızı daha da yükseltmek istiyoruz. 2012 yılında 230 milyon TL tarımsal ürün ihracatı yaptık. 2013′Te ise 403 milyon TL tarımsal ürün ihracatı yaptık. İnşallah 2023 yılında bu sayı 1 milyar TL olacak” dedi. 13 Organik Tarımın Olumlu Yönleri ve Geçiş Süreci »» Organik Tarım neden bu kadar önemlidir? Kısa bir şekilde yeniden değinecek olursak: “Modern tarım sistemlerinde genellikle tek ürün üzerinden yetiştiriciliğin yapılması ön plandadır. Bu durum toprakların yorulmasına yani tek yönlü olarak sömürülmesine neden olmaktadır. Bu şekilde tek yönlü yapılan üretim sistemi; aşırı toprak işleme, sulama ve gübreleme sorunları ve hatta aşırı tarımsal ilaç kullanımı gibi sorunlarla birleşince, yetiştirilen bitkinin yapısından toprak yapısına, toprak canlılarının yaşam alanlarından yer altı sularına kadar ciddi bozulmalara neden olmakta Uzm. Dr. Esra GÜNERİ ve çevre-insan sağlığını tehdit etAnkara Üniversitesi Ziraat Fakültesi mektedir. Diğer taraftan, verimin Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü artırılabilmesi için üretim girdileeguneri@ankara.edu.tr rindeki artış ve maliyeti, özellikle de kullanılan enerji miktarının yüksek ve geri dönüşümsüz olmasın- kimyasal gübre, pestisit ve enerji dan kaynaklanan sorunlar bir araya girdilerinden tasarruf edilmesi söz geldiğinde organik tarımın önemini konusudur. Üreticilikte bilgi kalibiraz daha ön plana çıkarmaktadır. tesinin artışı, sorumluluk ilkesinin İlk bakışta organik tarımın çok da benimsenmesi ve yıllardır yapılfazla olumsuz yönü olmadığı düşü- maya çalışılan ama sınırlı düzeyde nülebilir. Aslında haklısınız diğer kalan örgütlü hareket etme prensitarım sistemleri ile karşılaştırıldı- binin oluşturulması en büyük getiğında olumsuzlukları oldukça dü- rileri olarak görülebilir. şüktür. Özellikle de “geleceğimize yönelik yapılacak en önemli yatı- Belki de en önemlisi, yapılan her rımlardan biridir” denilebilir. Şim- türlü uygulamanın düzenli olarak di kahvelerimizi yudumlarken biraz kayıt altına alınmasıdır. Organik fikir alış verişi yapalım. Bunun için tarımla üreticinin tüm ürününün bilmemiz gereken “organik tarım alınması sözleşme yapılarak garansistemlerine, bir miktar su ile dol- ti altına alınmaktadır. İhraç fiyatdurulmuş bardağın hangi tarafın- ları diğer ürünlerden yüzde 10-20 dan bakılacağı?”. oranında daha yüksek olan organik tarım ürünlerinin ürüne bağlı olaOrganik Tarımın Olumlu rak üreticinin gelir düzeyinde artış Yönleri sağlaması diğer olumlu yönü olarak açıklanabilir. Ülkemiz toprakları açısından bakıldığında ve özellikle de birçok Organik tarım sayesinde ülke ile karşılaştırıldığında orgagerek ziraat mühendisleri nik tarım uygulamalarına geçiş için oldukça büyük bir potansiyele sa- gerekse diğer alanlarda hibiz. Çünkü, tarımda birim alana özel eğitim gerektiren kimyasal girdi kullanımına bakıl- istihdam alanları oluşması dığında sanayileşmiş ülkelere göre nedeniyle bölgeler oranı çok düşüktür. Bu yüzden, gü- arasındaki gelişmişlik nümüz koşullarında ülkemiz tarım farkının azaltılmasında alanlarında ve su kaynaklarında ve kentten köye dönüşün yoğun kimyasal kirlilik bulunma- teşvik edilmesi ya da maktadır. köyden kente göçün Özellikle kuzey Amerika ve Avrupa ülkelerindeki organik tarım ve gıda ürünleri arzı, bu pazarlardaki talep artışını karşılayamamaktadır. Bu yüzden bu pazarlar potansiyel olarak ülkemiz gibi ekolojisi ve altyapısı organik tarımsal üretim ve ihracatına uygun gelişmekte olan ülkeler için iyi bir fırsat sunmaktadır.* Bu açıdan baktığımızda, sayısı oldukça fazla olan küçük işletmeler tarafından, maliyeti nedeniyle tarımsal girdi olarak sentetik kimyasalların az kullanılması ya da hiç kullanılmaması nedeniyle organik tarıma geçişin kolay olması beklenebilir. Aynı zamanda doğal kaynaklarımızın ve biyoçeşitliliğimizin fazla olmasının yanında bu zenginliği sağlayan uygun ekosisteme (iklim ve ekolojik koşullara) sahip olmamız da potansiyelimizi oldukça yükseltmektedir. Organik tarıma geçişin tamamlanması ardından neler değişecektir? Organik tarımın temel getirileri olan toprak, bitki, su kaynaklarının korunmasıyla sağlığımıza ve geleceğimize yönelik bir yatırım olmasının yanı sıra fiyatı hızla artan önlenmesi adına olumlu etkileri söz konusudur. Diğer taraftan AB mevzuatlarına uygun şekilde “Organik Tarım Yönetmeliğinin” bulunması ve bunun kanunla desteklenmesi ile özellikle sertifikasyon aşamasında ilgili kuruluşlara yeni düzenlemeler getirilmiş ve denetlenme olanakları artırılmıştır. Organik Tarıma Geçiş Organik tarıma geçişin, sentetik gübre yerine sadece organik gübre kullanmak, kimyasal ilaçların yerini doğallarının alması olmadığını ifade eden Akgün (2011)’ün konuyla ilgili yazısında, şu ifadesi organik tarım sistemini açıklanmasında çok uygun düşmektedir: “Alışkanlıklardan Vazgeçme Durumu” Kolay olmadığı gibi uzun bir süreçtir. En önemli unsur birlikteliktir, yani örgütlü bir iştir. Organik tarıma geçiş için farklı yaklaşımlar söz konusudur. Bunlardan ilki “Bir Defada Bir Parselde Geçiş” sistemidir. Bu sistemde; tarımsal işletmenin küçük bir bölümünde düşük bir maliyetle ve iş gücünün elverdiği ölçülerde başlanabilmektedir. Öncelikle sertifikalandırma için toprak ve su kaynaklarınızın uygunluğu belirlenir. Yapılan incelemeler sonucu gerekli görülüyorsa arazinin tamamen temizlenmesi için yapılacak işlemlerin ardından sertifika alınır. Bu süreç içinde ara- zinin bu kısmı ve çevresi uyumlu bir biçimde ya kullanılmaz ya da özel bitki desenleri uygulanarak (üretim amacı olmaksızın) toprağın temizlenmesi sağlanır. Bu şekilde dikkatli bir başlangıç yapılmış olunur. Organik tarım sistemini öğrenmek açısından da iyi bir yöntem olmakla birlikte ekonomik kayıplar da en aza indirgenir. Dikkat edilmesi gereken en önemli husus, söz konusu parselin çevresel etkileşimlerden olumsuz yönde etkilenmesinin önlenmesidir. Bu ne demektir? Bu parselde organik tarıma geçiş için yapılması gereken tüm uygulamaları yerine getirip, hemen yan parsel ya da parsellerde üretim için eski tarım sistemini kullanamazsınız. Biraz daha açık konuşalım: “üretim amaçlı yapacağınız her türlü topraktan ya da bitkiden kimyasal girdi kullanımı seçtiğiniz parsele bulaşma riski oluşturacaktır”. Bu göz ardı edilmemelidir. Organik tarıma geçişte kullanılabilecek ikinci yöntem ise “Dereceli Geçiş” sistemidir. Bu sistemde ise; bir kerede bir grup kimyasal girdinin kullanımı bırakılarak arazinin uyumlu bir şekilde hem temizlenmesi hem de dinlendirilmesi sağlanabilir. Yine yukarıda sertifikalandırma için gerekli uygulamaların aynen yapılması gerekmektedir. Bu sebeple arazinin sertifikalandırılmasında süreç uzayabilir. Maliyet açısından da iyi bir hesaplama yapmak gerekir. Bir diğer yöntemde “Birden Geçiş” sistemidir. Yukarıda bahsi geçen hususlara ek olarak, kısa bir zaman diliminde organik tarıma geçmek birçok riski de beraberinde getirebilir. Muhtemel verim düşüşlerini engellemek adına yüksek azot gerektirmeyen ürünler seçilebilir (Akgün 2011). Peki bu geçiş süreci içinde elde edilen ürünler ne olacaktır? Geçiş sürecindeki ürünler geçiş ürünü olarak değerlendirilir. Geçiş ürünü, “ Organik Tarım Geçiş Süreci Ürünüdür “ etiketiyle pazarlanabilir, organik olarak pazarlanamaz. Organik Tarım yönetmeliğinde daha ayrıntılı olarak verilen süreç arazinin durumuna bağlı olarak çok yıllık ürünlerde yaklaşık 3-4 yıl, tek yıllık ürünlerde yaklaşık 2-3 yıl olabilmektedir. Organik tarımla ilgili yazı dizimizin ilerleyen dönemlerinde bu konulara da kısa bir şekilde değinilecektir. Kaynaklar: • *Demiryürek, K. 2011. Organik Tarım Kavramı ve Organik Tarımın Dünya ve Türkiye’deki Durumu GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 28(1), 27-36. • Akgün, T. 2011. Organik tarım. [Online] Available: ubyo.pau.edu.tr/ dosyalar/organik-tarim-nedirpdf. (10.12.2013) Şubat 2014 Köy-Koop Haber 14 TARIM Sürdürülebilir Tarım İçin Bir Model: ‘‘ Aile Çiftçiliği ’’ »» Dünya nüfusunun giderek artıyor olması, insanlığın temel ihtiyacı olan beslenme ile ilgili olarak gıda güvenliği sorununu gündeme getirmiştir. Birleşmiş Milletler (BM) Dünya Nüfus Beklentileri 2012 yılı Raporu’na göre; günümüzde dünya nüfusunun 7,2 milyar olduğu, bu sayının 2025’te 8,1 milyara, 2050’de 9.6 milyara, 2100 yılında ise 10,9 milyara ulaşması bekleniyor. Aynı raporda, Türkiye'nin mevcut nüfusunun 74 milyon 933 bin olduğu, 2025’de 83 milyon 713 bin, 2050’de 94 milyon 606 bin, 2100 yılında ise 86 milyon 465'e gerileyeceği tahmin ediliyor. BM Enformasyon Merkezi'nin açıklamalarında ise; dünya nüfusunun % 70’den fazlası Afrika, Asya, Yakın Doğu ve Latin Amerika’nın kırsal kesimlerinde yaşayan, tarımda ileri teknolojilerden ve doğal kaynaklardan faydalanamayan küçük çiftçi ailelerden oluşmaktadır. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde de 500 milyondan fazla aile, geçimini çiftçilik yaparak sağlamakta ve kalkınmakta olan ülkelerin çoğunda tarımsal üretimin % 80'ni aile çiftçiliği sayesinde gerçekleştirilmektedir (http://www.un.org/apps/news/story). Dünya nüfusunda tahmin edilen bu artışların büyük ölçüde gelişmekte olan ülkelerde gerçekleşeceği beklentisi, uluslararası kuruluşları bu ülkelerde yaşayan, kaliteli ve dengeli beslenmek için yeterli gıdaya ulaşamayan ve üretilen gıdanın dünyada adaletli bir şekilde dağıtılamaması nedeniyle açlık ve yoksullukla mücadele etmeye çalışan insanların, gıda güvenliğinin sağlanması için alternatif tarımsal üretim modellerinin tartışılması yönünde kararlar almaya yönlendirmiştir. Bu kararlara yönelik en önemli adım Birleşmiş Milletlerden gelmiştir. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) Genel Direktörü Jose Graziano da Silva’nın 22 Kasım 2013 yılında, New York’taki Birleşmiş Milletler Genel Merkezi’nde yapılan bir toplantıda; artmakta olan dünya nüfusunun öncelikli olarak gıda güvenliğinin sağlanması, doğal kaynakların korunması, iklim değişikliği ile mücadele, sürdürülebilir tarım ve kırsal kalkınma için 2014 yılının temasını “Uluslararası Aile Çiftçiliği Yılı” (International Year of Family Farming-IYFF) olarak ilan etmiştir. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-moon’da “Aile Çiftçiliği’’ hakkında şu önemli mesajı vermiştir: “Hükümetler adil ve sürdürülebilir kırsal kalkınmaya olanak sağlayan politikalar oluşturarak, özellikle kadınlar ve gençlerden oluşan aile çiftçilerini güçlendirebilirler. Özel yatırımcılar da tarladan sofraya kadar olan aşamada sosyal ve çevresel sorumluluklar alabilirler. Küçük ölçekli çiftçiler ürünlerini depolayacak, işleyecek ve nakliye edebilecek kapasiteye sahip olamadıkları için çok fazla miktarda ürünleri hasattan sonra değerini kaybetmektedir. Ayrıca tarımsal araştırma ve yayım kuruluşları, aile çiftçileri, aile çiftçi örgütleri, kooperatifler ve diğer sivil toplum kuruluşları ‘‘Aile Çiftçiliği’’ konusundaki diyaloğu teşvik etmedeki rollerini güçlendirebilirler. Hep birlikte Sürdürülebilir Kalkınmanın temel aracı olarak bu yılı Uluslararası Aile Çiftçiliği Yılı olarak değerlendirelim’’ şeklinde sözleriyle dünya’da özellikle gelişmekte olan ülkelerde ‘‘Aile Çiftçiliği’’ modelinin sosyo-ekonomik açıdan ne kadar önemli olduğunu vurgulamıştır. Avrupa Birliği’nde de ‘‘Aile Çiftçiliği’’ çalışmaları önemli gündem maddelerinden olup, Avrupa Parlamentosu’nda onaylanan 20142020 bütçesindeki en önemli payı oluşturulmasına yönelik çalışmaların sayısının arttırılması oldukça önemlidir. Dünya’da ve Türkiye’de “Aile Çiftçiliği” modelinin desteklenmesini gerekli kılan başlıca nedenler şunlardır: Dr. Nezaket CÖMERT Ziraat Yüksek Mühendisi nezaketcomert@yahoo.com tarım desteklerinin alacağı, destekleme politikalarında küçük ve orta ölçekli işletmelere, genç çiftçilere ve az gelişmiş bölgelerdeki çiftçilere özel destekler verileceği ve Ortak Tarım Politikası bütçesinin üye ülkeler, bölgeler ve çiftçiler arasında adil olarak dağıtılacağı kararı alınmıştır. Türkiye hayvansal ve bitkisel üretim bakımından önemli bir potansiyele sahip olup, nüfusun % 25’i tarım sektöründe çalışmaktadır. Milli gelirde tarımsal üretimin önemli bir payının olduğu ülkemizde üniversiteler, kamu, özel sektör ve tarımsal amaçlı sivil toplum kuruluşları tarafından ‘‘Aile Çiftçiliği’’ modelinin sürdürülebilir kırsal kalkınmadaki önemine dikkat çeken, aile işletmeciliğini esas alan, dünya’daki ve ülkemizdeki küçük ölçekli çiftçilerimizin sorunlarına ışık tutabilecek özgün modeller • BM 2013 yılı Ticaret ve Çevre Raporunda, dünyada 1 milyar insanın açlıkla mücadele ettiği ve 1 milyar insanın da yetersiz beslendiği belirtilmekte olup, bu insanların % 70’ni küçük ölçekli çiftçilerin oluşturduğu bildirilmektedir. Bu nedenle Rapor’da, "Kırsal alandakilerin kendi kendilerine yetebilmelerine veya ihtiyaçları olan yiyeceği tarım yoluyla elde ettikleri kazanç sayesinde alabilmelerine olanak sağlanmalı" denilerek “Aile Çiftçiliği’’ modelinin desteklenmesinin önemine vurgu yapılmıştır. • “Aile Çiftçiliği’’ tüm aile fertlerinin katıldığı hayvansal üretim, bitkisel üretim, ormancılık, balıkçılık ve su ürünleri alanlarındaki aktivitelerin hepsini kapsamaktadır • Gelişmekte olan ve gelişmiş ülkelerin her ikisinde de ‘‘Aile Çiftçiliği’’ gıda üretimi alanında en yaygın olarak görülen bir modeldir • ‘‘Aile Çiftçiliği’’ toplumda önemli bir sosyo-ekonomik, çevresel ve kültürel role sahiptir • ‘‘Aile Çiftçiliği’’ sosyal koruma ve toplulukların refahını hedefleyen spesifik politikalar ile birlikte, özellikle yerel ekonomileri desteklemek için de bir fırsattır. • ‘‘Aile Çiftçiliği’’ geleneksel gıda ürünlerinin korunmasına yardımcı oluyor, dengeli beslenme için imkan sağlıyor ve tarımsal biyoçeşitliliğin korunmasına katkıda bulunarak, kaynakların sürdürülebilir şekilde kullanılmasında önemli rol oynuyor. (http://www.fao.org/family-farming-2014/ home/en/) • ABD ve Avrupa Birliği’nde tarımsal işletmelerin % 96-98’i (özellikle hayvancılık işletmeleri) Aile İşletmelerinden oluşmakta olup, tarımsal üretimdeki ihracat başarılarını bu tip işletmelere borçludurlar (www.dünya.com). • Dünyanın hemen her yerinde genç kuşak tarımdan kopuyor ve tarım nüfusu yaşlanıyor. Bu nedenle, Birleşmiş Milletlerin 2014 yılını “Aile Çiftçiliği Yılı’’ olarak ilan etmesinde genç nüfusun tarımda kalması ve tarımsal faaliyetlerin gelecek nesillere aktarılması hedeflenmektedir • ‘‘Aile Çiftçiliği’’ modeli, Türkiye’de tarım sektöründe çalışan ve kırsal alanda yaşayan küçük ölçekli çiftçilerimizin yaşam koşullarını iyileştirmelerinde, kırsal alandan kentlere olan yoğun göçün önlenmesinde, tarımsal hasılanın milli gelirimize katkısının arttırılmasında ve olası küresel gıda krizinin önlenmesinde önemli rol oynayacaktır. Sonuç olarak, son yıllarda tarımla ilgili uluslararası kuruluşlar tarımda suni gübre ve kimyasallara dayalı geleneksel yöntemlerin kullanılmasının sürdürülebilir tarımı ve çevreyi ciddi anlamda tehdit ettiğini bildirmektedirler. Bu nedenle Birleşmiş Milletler, tarımda yaygın olarak kullanılan geleneksel üretim yöntemlerinin yerine küçük ölçekli çiftçiyi ve kırsal kalkınmayı destekleyecek, çevresel kaygıları ortadan kaldıracak, açlık ve yoksulluğa çözüm olabilecek ve gelecek kuşaklara daha iyi bir dünya bırakmada etkili rol oynayabilecek “Aile Çiftçiliği ’’ modelini 2014 yılının teması olarak ilan etmiştir. Denizli AB Normlarında Süt Üretimine Başladı »» Köy-Koop Merkez Birliği Ortağı Hay-Koop Denizli Birliği tarafından hazırlanan ve eğitim ve proje çalışmaları uzun süredir devam eden “Küçük Aile İşletmelerinde Süt Kalitesinin İyileştirilmesi Projesi” kapsamında deneme üretimine başlandı. Projenin amacı, küçük işletmelere sağım sistemi ve soğutma tankı alınarak; hijyenik şartlarda süt üretilmesini ve soğutulmasını sağlayarak sektörün gelişimine katkı sağlamak olarak açıklandı. Proje kapsamında pilot uygulama için tespit edilen Denizli Akköy’deki 15 işletmede, Bozkurt Tutluca köyünde 9 işletmede olmak üzere toplam 32 işletmede Aralık ayı içerisinde başlanan deneme üretiminde, günde ortalama 10 bin litre süt üretimi gerçekleştiriliyor. Hedef günde 400 ton AB standartlarında süt üretmek. Projeye Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ve İl Müdürlüğü de katkı sağlıyor. Birliklerin aracılığıyla üreticiler tarafından sıfır faizli banka kredisi ve Tarım Kredi Kooperatifinin sağladı krediyle; satın alınabilen makineler işletmeye monte ediliyor ve sadece sağım odasının kurulmasıyla kalınmıyor, sağlıklı ve temiz süt üretimi için eş zamanlı eğitimler de veriliyor. 2014 yılının BM tarafından ‘Aile Tarımı Yılı’ ilan edildiğini ve bunun ül- kemiz için büyük önem taşıdığını belirten Hay-Koop Denizli Bölge Birlik Başkanı Mehmet Varol, “Denizli gibi süt üretim potansiyeli yüksek bölgelerde işletmelerin büyük bir kısmı küçük işletmelerden oluşuyor. Bu işletmelerin ekonomik kalkınmasını sağlamak için öncelikle üretilen süt kalitesinin artırılması ve soğuk zincirin işletmeden sanayiye kadar korunması gerekiyor. Denizli’de başlatmış olduğumuz projede öncelikle ihtiyaçlar belirlendi. Mevcut sağım yöntemlerinin hedeflenen hijyen koşullarını sağlamadığı görüldü. Tulsan firmasının mühendisleri ve üniversitedeki hocalarımızın katkılarıyla küçük işletmelerdeki sütün tam otomatik tesislerde elde edilen sütün standartlarını karşılayan yeni bir model gerçekleştirildi. Tamamen yerli olarak üretilen sistem ve işletme bünyesinde konumlandırılan soğutma tankları sayesinde el değmeden üretilen süt, anında soğutularak ortalama bakteri sayıları 1 milyonlardan 50 binlerin altına indirildi. Projeyi uygularken dikkat ettiğimiz en önemli unsur ek maliyetlerin üreticilere mali yük getirmemesi ve sistemin sağladığı kalite farkından doğan fiyat artışıyla yatırımların karşılanması hedeflendi. Üretici, sanayici ve tedarikçi ile birliğimiz arasında yapılan sözleşmeler çerçevesinde üyelerimizin yüksek katma değer sağlaması ve gelirlerinde artış hedeflendi. Akköy’de başlayan sağ- lıklı süt hareketi kısa sürede tüm ülkeye yayılacak ve bundan hem üreticilerimiz hem de sofralarında süt ve süt ürünleri tüketen halkımız büyük fayda sağlayacaktır.” diye konuştu. Süt Üreticileri Merkez Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Fatih Salih Okumuş’da yaptığı açıklamada Denizli’deki bu uygulamanın tüm ülkeye model olabilecek özellikte olduğunu ifade etti. Okumuş, “Ülkemizde AB normlarında süt üretmek, süt ve süt ürünlerinin mutfaklara sağlıklı ulaşımını sağlamak için Türkiye koşullarına uygun çözümler üretilmeli. Türkiye’de süt işletmelerinin yüzde 90’ı küçük ve orta ölçekli işletmelerden oluşuyor. Bu işletmelerin süt kalitesinin artırılmasında ekonomik olan teknolojik çözümlere ihtiyaç var. Bu çözümü de ancak Türk mühendisler yapabilirdi. Küçük işletmelere uygun ekonomik ve pratik çözüm olarak geliştirilen sistem sayesinde ülkemiz sütünün kurtuluşu sağlanacaktır.” dedi. Proje dâhilinde işletmesinde deneme üretimine başlanan Akköy’lü üreticilerden kooperatif ortağı Bü- lent Bali, ortalama 60 bin liraya mal olabilecek bir sağım odasının, mobil sağım ünitesiyle kendisine bu fiyatın onda birine mal olduğunu böylece hem paradan hem de zamandan kazanç sağladığını belirtti. Üreticilerin istedikleri zaman işletmesini ziyaret edebileceklerini ve tecrübelerinden faydalanabileceklerini söyleyen Bülent Bali günde 4-5 saat süren sağım işleminin artık en fazla 1 saatte tamamlandığı için sadece sağlıklı süt üretmekle kalmayıp işçilik giderlerinden de önemli oranda tasarruf sağladığını belirtti. Bali ” Hayvanlarım ikinci günden itibaren yeni sağım düzenine ayak uydurdu. Artık sağım alanına kendileri geldikleri için makine ve soğutma ünitesi sağlıklı ve temiz süt üretimine uygun konumda çalışıyor” dedi. Köy-Koop Haber Şubat 2014 KOOPERATİFÇİLİK 15 Yenilenebilir Enerji Kooperatifleri İle İlgili Düzenlemenin Getirilerinin Yanında Eksiklikleri »» Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, Türkiye’ de yenilenebilir enerji üretimi alanında kooperatifler kurulması konusunda gerekli yasal düzenlemeyi tamamladı. Kooperatifçilik Genel Müdürlüğü tarafında hazırlanan Elektrik Enerjisi Üretim ve Tüketim Kooperatifi örnek Anasözleşmesi 18 Aralık 2013 tarihinde bakanlık internet sitesi yolu ile kamuoyuna duyurulmuştu. Enerji kooperatifinin amacı Anasözleşme, kooperatifin amacını, “ortaklarının elektrik enerjisi ihtiyaçlarını karşılamak üzere, elektrik piyasasına ilişkin ilgili mevzuata uygun olarak yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik enerjisi üretmektir” olarak belirtmektedir. Yenilenebilir enerji kooperatifi neler yapabilir? Anasözleşmede kooperatifin faaliyetlerinden önemli görülen bazıları şöyle sıralanabilir: • Elektrik piyasasına ilişkin ilgili mevzuata uygun olarak, aynı bağlantı noktasına bağlanan veya elektrik enerjisi tüketimleri tek bir ortak sayaç ile ölçülebilen, kendisinin ve kooperatif ortaklarının uhdesindeki/uhdelerindeki tesislerde tüketilen elektrik enerjisi tüketimlerinin birleştirmek suretiyle …… enerjisine dayalı lisanssız elektrik üretim tesisi ya da tesisleri kurar, işletir, bu tesislerden elektrik enerjisi üretir, ürettiği elektrikten kendisinin ve vekaleten ortaklarının ihtiyacını karşılar. • İhtiyaç fazlası elektriği elektrik piyasasına ilişkin ilgili mevzuat hükümleri çerçevesinde değerlendirir. • Elektrik enerjisi üretiminde kullanılmak üzere gerekli olan her türlü makine, tesisat, nakil vasıtaları, cihaz, alet, edevat, sair menkul malları ve hakları satın alabilir, gerektiğinde satabilir, ithal edebilir, kullanabilir, kiralayabilir ve kiraya verebilir. • Enerji üretimine yönelik üretim alanlarını belirler, tesisler kiralar, satın alır, işletir. Arsa, arazi, bina ve gayrimenkul alır, her türlü tesisi kurar, inşa eder, işletir, devralır, kiralar, kiraya verir, gerektiğinde imal eder ve satar. Kooperatif ayrıca konusuna uygun yerli ve yabancı ticari kuruluşlar ile ortaklıklar kurabilecek, finansman temini için bankalara başvurabilecek, amacına uygun faaliyet konusu bulunan diğer kooperatifler ile işbirliği yapabilecek, konusuna uygun alanlarda yatırım yapabilecek ve eğitim ve yayın faaliyetlerinde bulunabilecek. Anasözleşmenin yukarda özetlenen amaç ve çalışma konuları dışındaki diğer hükümleri, Bakanlığın başka kooperatif türleri için hazırladığı standart örnek anasözleşme hükümleri ile aynı. Bu düzenlemenin, ya da Anasözleşmenin eksiklikleri nelerdir? Yenilenebilir enerji kooperatifleri ile ilgili düzenlemenin getirilerinin yanında eksiklikleri neler? Dünyada yenilenebilir enerji kooperatiflerine başka hangi tür destekler sağlanıyor? Kooperatif mevzuatı ve gelişimi konusunda uzman Hüseyin POLAT Türkiye'deki gelişmeleri değerlendirdi: Öncelikle şu hususun belirtilmesinde yarar var: Bakanlığın hazırladığı bu anasözleşme bir “örnek” anasözleşme. Kooperatif kurucuları bu anasözleşmeyi aynen kullanabilecekleri gibi, 1163 Sayılı Kooperatifler Kanununa aykırı olmamak kaydıyla kendi gereksinmelerine uygun ilave hükümler ekleyerek kendilerine özgü bir anasözleşme yaratabilirler. Anasözleşmenin eksikliklerine gelince.. Anasözleşmede, yalnız amaç kısmında değil, hem anasözleşme başlığında, hem de çalışma konuları içerisinde “enerji kooperatifi” gibi genel bir ifade kullanmak yerine, “yenilenebilir enerji kooperatifi” gibi daha somut bir başlık kullanılmalıydı. Bununla da yetinilmeyip, yenilenebilir enerji kooperatifi türlerinden ülkemiz koşullarında geliştirilmeleri özendirilecek rüzgâr ve güneş enerjisi kooperatiflerine atıfta bulunulabilirdi. Yalnızca atıfta bulunulmakla yetinilmeyip, bu kooperatif türlerine göre gerekli destek hizmetlerinden söz edilebilirdi. Yenilenebilir enerji kooperatifinin yeni bir kooperatif türü olması ve yerel topluluklar ve ülkemiz açısından acil çözüm bekleyen İngiltere’de 25 Okulu Güneş Enerjisi Kooperatifi İle Aydınlanacak Staffordshire, İngiltere merkezli bir güneş enerjisi kooperatifi toplam £880.000 değerindeki hisse arzına başladı. Hedeflerine ulaştıkları takdirde 25 adet okulun çatısına güneş panelleri kuracaklar. Üretilen elektriğin bir kısmı çatı kirası olarak okula sunulurken, bir kısmı da şebekeye satılarak kooperatif üyelerine maddi gelir sağlanacak. Arta kalan gelir de Staffordhire'daki başka yerel projelere hibe edilecek. Okullara sağlanacak elektrik tasarrufunun senelik değerinin £90.000 civarında olacağı tahmin ediliyor. Bir okulun müdürü ise öğrencilere sağlanacak uygulamalı eğitim imkânlarına paha biçilemeyeceğini belirtiyor. bir soruna katılımcı ve demokratik bir çözüm önerisi olması bakımından kooperatif kurucularına sağlanacak kolaylaştırıcı ve özendirici bazı teknik destek hizmetleri sıralanabilirdi. “Elektrik piyasasına ilişkin mevzuata uygun olarak..” gibi genel bir ifade kullanmak yerine, kuruluşta bu piyasadan sorumlu kamu kurumunun “kooperatif çözüme” ne gibi somut, eğitim, teknik ve mali destek sağlayabileceği belirtilmeli idi. Bakanlık internet sitesine alınan basın açıklamalarında Sayın Bakan’ın kuruluş işlemlerinin akabinde elektrik piyasası mevzuatının devreye gireceğini belirterek, “bu kapsamda ortakların "Elektrik Piyasasında Lisanssız Elektrik Üretimi Yönetmeliği' ve Tebliği" çerçevesinde faaliyette bulunacaktır" dediği belirtilmekte. Anasözleşmede görülen bir diğer önemli eksiklik, aynı türdeki kooperatiflerin tüzel kişiler olarak bir araya gelerek yenilenebilir enerji kooperatifi kurmalarını sağlayacak özendirici hükümler içermemesi. Anasözleşme, örneğin toplu konut alanlarında örgütlenmiş konut yapı kooperatiflerinin daha planlama aşamasında kooperatifler olarak bir araya gelerek rüzgâr veya güneş enerjisinden yararlanmak üzere yenilenebilir enerji kooperatifi kurmaları halinde vergi indirimi dâhil ne gibi teşviklerden yararlanabilecekleri belirtilebilirdi. Aynı şey tarımsal kooperatifler için de düşünülebilirdi. Başka ülkelerde yenilenebilir enerji kooperatiflerine devlet desteği sağlanıyor mu? Başka ülkelerde yenilenebilir enerji kooperatiflerinin kurulması yasalarla teşvik ediliyor. Bu kooperatiflere kamu kuruluşları yanı sıra kooperatif üst örgütleri ve sivil toplum kuruluşları önemli ölçüde katkıda bulunuyorlar. Bu katkılar parasal katkıdan ziyade vergi indirimi gibi bazı teşviklerle özendirme, teknik destek hizmetleri, uzun vadeli ve düşük faizli kredi, fizibilite raporu hazırlanması ve teknik eğitim gibi alanlarda yoğunlaşıyor. Örneğin Danimarka’da dünyanın en büyük rüzgâr enerjisi kooperatifi Middlegrunden’e Danimarka Enerji Kurumu’nun yaptığı tek mali yardım, geniş kapsamlı bir fizibilite raporu hazırlanmasını finanse etmede kullanılmıştır. 2004 tarihli yenilenebilir enerji konusundaki Danimarka yasası, yenilenebilir enerji projelerinin en az yüzde 20’sinin yerel halk tarafından üstlenilmesi şartını getirmiş, bu da kooperatif modelini daha cazip hale getirmiştir. Örneğin Almanya’da photovoltaic (PV), yani güneş enerjisi kooperatifleri en yaygın yenilenebilir enerji kooperatifleridir ve bu kooperatifleri kiliseler ve sivil toplum kuruluşları özellikle desteklemektedirler. Kooperatif bankaları bu kooperatiflere uzun vadeli özel krediler vermektedirler. Kooperatif üst kuruluşları da özellikle örnek anasözleşme hazırlanması, kurucular ve ortaklar için teknik eğitim verilmesi ve “vatandaş PV kooperatifi”nin yeni bir konsept olarak benimsenmesi konusunda çalışmalar yapmaktalar. Özetle, yenilenebilir enerji kooperatiflere sağlanan destekleri doğrudan ve dolaylı destekler olarak iki gruba ayırmak mümkün. Doğrudan sağlanan destekler arasında uzun vadeli düşük faizle kredi ve teşvikler oluşturmakta. Bu destek hizmetlerini sağlayan ülkeler arasında Bangladeş, Kosta Rika, Filipinler ve ABD İskoçya'da Rüzgar Kooperatifine 5 Ayda 2 Milyon Euro İskoçya'nın South Lanarkshire bölgesi sakinleri yeni kurulan bir rüzgar kooperatifine 5 ay gibi kısa bir süre içerisinde 2 milyon Euro'luk yatırım yaptılar. Kooperatif üyeleri en az £250 ve en fazla £20.000 toplam değerinde olmak üzere satın aldıkları hisselerle 15 ve 30 MW'lık iki projenin gelişimine finansman sağladılar. Üyelerce satın alınan hisselere senelik %8,5 oranında geri dönüş sağlanacağı öngörülüyor. (tarımsal elektrik kooperatifleri için) sayılabilir. Dolaylı destek hizmetlerinin başında ise uygun yasal ortam sağlanması (enabling environment) gelmektedir. Örneğin Almanya’daki Yenilenebilir enerji Kaynakları Yasası (RESA) kooperatifleri “feed-in tariff” (sabit fiyat) yolu ile desteklemekte olup bu yöntem pek çok ülkeye de örnek olarak yansımıştır. Bu “feed-in tariff” üç önemli konuda destek olmaktadır: şebeke bağlantısını garanti etmekte, uzun dönemli sözleşme yapılabilmekte ve kooperatif fiyatları şebeke fiyatlarını geçmemektedir. Almanya’da 2006 yılında kooperatifler yasasında yapılan bir değişiklikle enerji sektörü ile kooperatifler arasında “cross-fertilization” sağlanmıştır. Kooperatifi hareketin kendi içinde yenilenebilir enerji kooperatiflerine desteği de daha çok eğitim, araştırma yayın, yönetim danışmanlığı ve özel krediler sağlanması (kredi kooperatifleri tarafından) konularında yoğunlaşmaktadır. Sonuç olarak, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı tarafında enerji kooperatiflerinin kurulmasının ilk adımını oluşturan örnek anasözleşme hazırlanması önemli bir başlangıçtır. Ancak bununla yetinilmemelidir. Ülkemizde yenilenebilir enerji üretimi, dağıtımı ve tüketiminde kooperatifleri görev almaları enerji sektöründe yaşanan dışa bağımlılığın en aza indirilmesi ve zaman içerisinde giderilmesinde ve sektörün katılımcı ve demokratik bir yapı sayesinde saydam ve hesap verebilir bir duruma gelmesinde çok önemli bir rol oynayacaktır. Hüseyin Polat Kimdir? ODTÜ’de matematik, Gazi Üniversitesinde de mühendislik eğitimi gördü ve ABD Wisconsin Üniversitesinde kooperatifçilik ihtisas kurslarına katıldı. 1969 yılında öğrenci iken başladığı kooperatifçilik çalışmalarına 1986 yılına kadar devam etti ve bu yıldan itibaren Birleşmiş Milletler ihtisas kuruluşu Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından çeşitli Asya ülkelerinde kooperatif uzmanı olarak görevlendirildi. 1989 yılında Çin Halk Cumhuriyetinde proje müdürü olarak görevli iken kendisine Anhui Üniversitesi tarafından kooperatif eğitimi ve yönetimi konusunda profesörlük unvanı verildi. 1991 ve 2006 yılları arasında ILO’nun Cenevre’deki genel merkezinde kıdemli kooperatif geliştirme uzmanı olarak çalıştı. Prof. Polat, 2007 yılından beri BM/ILO Kooperatifçilik Başdanışmanı olarak bazı Asya, Afrika ve Orta Doğu ülkelerinde ulusal kooperatif politikaları oluşturulması ve kooperatif kalkınma projeleri hazırlanmasına katkıda bulunuyor. 16 Şubat 2014 Köy-Koop Haber TARIM “Hassas İlaçlama İçin Mekatronik Tarla Pülverizatörü Tasarımı” »» Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Makinaları Bölümü Öğretim Elemanlarından Dr.Caner Koç, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından sağlanan “Teknogirişim Sermaye Desteğini” 2012 yılında almaya hak kazanarak gerçekleştirdiği “Hassas İlaçlama İçin Mekatronik Bir Tarla Pülverizatörü Tasarımı” adlı proje başarıyla tamamlandı. Proje çerçevesinde; hassas tarıma yönelik, değişken düzeyli hassas kimyasal uygulamalarına olanak veren, ilaçlama memeleri bağımsız olarak kontrol edilebilen, pülverizatör bumlarını yer düzlemine paralel tutmaya yarayan aktif dengeleme düzeneğine sahip “akıllı tarla pülverizatörü” geliştirilmiş ve modellenmiştir. Geliştirilen pülverizatör 21 m iş genişliğine sahip ve parçalı yapıdadır. Pülverizatör bumları üzerinde bulunan memeler merkezi bir elektronik kontrol biriminden gönderilen sinyaller ile kumanda edilmektedir. Ayrıca geliştirilen kontrol ünitesi, GPS verileri, harita verileri, sensör verileri ve selenoid valflerin durumu (açık-kapalı) “Android” ve “iOS” dillerinde geliştirilen gömülü yazılımla, anlık ve internet erişimi olan yerlerden de uzaktan, akıllı telefon ve tabletlerle izlenebilir bir yapıdadır. Geliştirilen projeye konu olan prototip makinanın patent hakları da “Akıllı Tarla Pülverizatörü” adıyla koruma altına alınmıştır. Projede; mekanik, hidrolik, elektronik ve yazılımın bir arada kullanıldığı mekatronik teknoloji uygulanmıştır. Üretimi gerçekleştirilen prototip tarla pülverizatörü, sağ ve sol bum kolları ayrı ayrı hareket etmeye uygun ve parçalı yapıda imal edilmiştir. Bumlar iş ve yol konumlarına hidrolik silindirler yardımıyla getirilmektedir. Bumların toplam iş genişliği 21 m’dir. Bumlar üzerinde parçalı yapıdaki kolların açılıp kapanmasına yardımcı olan 4 adet hidrolik silindir, bumların yüzey profilini takip etmesine yardımcı olan tirilen devreye ilişikin imalat resmi şekil 2’de devre şeması da şekil 3’te verilmiştir. Şekil 5. Kontrol kartı endüstriyel tasarımı görünümü. açılı olarak konumlandırılmış 2 adet ve tüm bumları Z yönünde kaldırıp indirmeye yarayan bir adet de hidrolik silindir kullanılmıştır (Şekil 1). Akıllı telefon ve uygulaması Hidrolik kumanda devresi Şekil 3. Hidrolik devre şeması. Elektronik kumanda devresi tasarımı Şekil 2. Hidrolik kontrol ünitesi görünümü. Geliştirilen yeni tasarıma göre prototip makinayı iş ve yol konumuna getirecek olan 6 adet hidrolik silindir ve bumları aktif dengelemede kullanılacak 3 adet hidrolik silindirin bulunduğu bir hidrolik devre tasarlanmıştır. Sistemde elektronik kumanda kartından gelecek olan verilere göre selenoid valfler aracılığıyla tüm silindirler elektriksel olarak kumanda edilebilecek halde tasarlanmış ve imal edilmiştir. Sistem traktör hidrolik güç çıkışına akuple olarak çalışmaktadır. Geliş- Şekil 1. Akıllı tarla pülverizatörü görünümü. Geliştirilen prototip makinada tüm sistemi kumanda eden elektronik kumanda devresi Proteus programı yardımıyla tasarlanmış ve simülasyonları gerçekleştirilmiştir. Geliştirilen devrede 3 adet sensör girişi, bluetooth kiti ve kontrol valfleri yer almaktadır. Devre tüm sistemi kumanda sensörlerden gelen sinyalleri alma, okuma, değerlendirme ve dataları akıllı telefon ve tablete gönderebilme özelliğine sahiptir. Geliştirilen devre tasarlanmış ve seri üretime hazır olarak endüstriyel tasarım imalatı yapılmıştır. Geliştirilen endüstriyel tasarıma ilişkin tasarım şekil 4’te ve üretilen kart ise şekil 5’te yer almaktadır. Şekil 4. Kontrol kartına ilişikin baskı devre şeması. Yumurta İçin 21 Gün Zorunluluğu »» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, yumurtaların, yumurtlama tarihinden itibaren en fazla 21 gün içinde tüketiciye ulaştırılması zorunluluğunu getirdi. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, hayvansal gıda üreten gıda işletmecisinin Gıda Hijyeni Yönetmeliğinde belirtilen kurallara ek olarak uyması gereken özel hijyen gerekliliklerini yeniden belirledi. Buna göre, yumurtalar, yumurtlama tarihinden itibaren en fazla 21 gün içinde tüketiciye ulaştırılacak. Konuya ilişkin Hayvansal Gıdalar İçin Özel Hijyen Kuralları Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik, Resmi Gazete’nin 17 Ocak 2014 tarihli sayısında yayımlandı. Buna göre, gıda işletmecisi, hayvansal dondurulmuş gıdalarda belirlenen gerekliliklere uyacak. Gıdanın üretim tarihi olarak; karkas, yarım karkas veya çeyrek karkaslar için kesim tarihi, yaban av hayvanının gövdesi için avlanma tarihi, balıkçılık ürünleri için hasat veya avlanma tarihi, diğer hayvansal gıdalar için işleme, parçalama, kıyma veya hazırlama tarihi esas alınacak. Gıda işletmecisi; insan tüketimi için amaçlanan dondurulmuş hayvansal gıdanın Türk Gıda Kodeksi Etiketleme Yönetmeliğine uyumlu olarak etiketlenmesi veya daha ileri bir işlemede kullanılması aşamasına kadar, gıdayı arz ettiği gıda işletmecisinin ve talebi halinde yetkili otoritenin; üretim tarihi ve üretim tarihinden farklı ise dondurma tarihi bilgilerine erişimini sağlayacak. Gıda, farklı üretim ve dondurma tarihli ham maddeleri içeren bir partiden üretildiğinde en eski ham maddenin üretim tarihi veya dondurma tarihi esas alınacak. Kesimhaneler, hasta ve şüpheli hayvanların kesimi için ayrılmış, kilitlenebilir imkânlara sahip olacak. Hasta ve şüpheli hayvanların kesimi Bakanlık tarafından bu amaç için izin verilmiş diğer işletmelerde veya normal kesim sürecinin sonunda gerçekleştiriliyorsa bu gereklilik aranmayacak. amaçla geliştirilen web sayfası ve verilere ilişkin sayısal ve grafşksel görünümler şekil 7’ de görülmektedir. İstenilen takdirde tüm veriler günlük, haftalık, aylık veya yıllık olarak görüntülenebilmektedir. Kesimhanenin hasta ve şüpheli hayvanların kesimi için ayrılmış kilitlenebilir imkanlara sahip olmaması halinde hasta ve şüpheli hayvanların kesimi için kullanılan imkanlar, kesimin tamamlanmasından hemen sonra resmi gözetim altında temizlenecek, yıkanacak ve dezenfekte edilecek. Açık etler ve paketlenmiş etlerin depolanması için ayrı ayrı imkânlar bulunacak. Ancak depolamanın, farklı zamanlarda veya paketleme materyali ve depolama şeklinin, et için bulaşma kaynağı olmayacak şekilde yapılması durumunda bu gereklilik aranmayacak. Yumurtalar, üreticinin tesislerinde ve son tüketiciye arzına kadar, temiz, kuru, dışarıdan gelen kokulardan ari, darbelerden etkin bir biçimde korunacak ve direk güneş ışığına maruz kalmayacak şekilde muhafaza edilecek. Yumurtalar, yumurtlama tarihinden itibaren en fazla 21 gün içinde tüketiciye ulaştırılacak. Geliştirilen projenin önemli yeniliklerinden birisi olan akıllı telefon ve tabletlerle uyumlu Android ve iOS işletim sistemi üzerinde çalışan uygulamalardır. Uygulamalar Bluetooth kiti ile elektronik kumanda devresiyle haberleşmekte ve tüm dataları internet erişimi olan yerlerden takip ve kaydetme imkanı vermektedir. Geliştirilen uygulama sayesinde operator makinanın çalışmasına ilişkin tüm verileri ekrandan takip edebilmekte ve gerekli set değerlerini istediği gibi ayarlayabilmektedir. Geliştirilen uygulamaya ilişkin arayüz görünümü şekil 6’da görülmektedir. Şekil 6. Geliştirilen akıllı telefon ve tablet uygulamasına ilişkin arayüz görünümü. Geliştirilen projenindiğer bir teknolojik özelliği ise tüm verilerin internet erişimi olan yerlerden takip ve kaydedilmesi oluşturmaktadır. Bu Şekil 7. Verilerin sayısal ve grafiksel görünümü. Coğrafi Konumlama Sistemi (GPS) Proje kapsamında kullanılmak üzere yerli GSM hattı üzerinden çalışan ve oldukça hassas olan bir GPS yazılımı geliştirilmiştir. Geliştirilen yazılımla denemelerde kullanılan çok pahalı DGPS yerine çok daha ucuz, akıllı telefon ve tableti olan kullanıcıların bedava kullanabileceği bir uygulamadır (Şekil 8). Şekil 8. GPS uygulaması. Kuraklığa Bağlı Süne ve Fare Zararlısı Uyarısı »» Ankara İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü ilçe müdürleri ile 2013 yılı değerlendirme ve 2014 yılı planlama toplantısını gerçekleştirdi. Toplantıda konuşulan konular arasında özellikle şu ana kadar kar yağışının az olması dolayısıyla oluşabilecek süne ve fare zararlarının en aza indirilmesi için çiftçilere yapılacak mücadele hakkında bilgi verildi. İl Müdürü Muhsin Temel, toplantıda yaptığı konuşmada, kesme çiçek ve süs bitkileri üretiminde Ankara’da son dönemde önemli bir atılım gerçekleştiğini hatırlatarak, bu konuda ilçelerin çalışmalarına hız kesmeden devam etmelerini istedi. Ankara’nın tarımda çok önemli ve büyük bir potansiyeli var. Bu potansiyelin tam olarak harekete geçmesi sivil toplum kuruluşları, işletmeler ve çiftçilerle ahenkli bir çalışma yakalanmasına bağlı.” dedi. 2014 Yılı İçin Kararlar Alındı Toplantıda, ilçelerin yöneticileri de söz alarak çeşitli konulardaki görüş ve düşüncelerini ifade etti. Özellikle şu ana kadar kar yağışının az olması dolayısıyla oluşabilecek süne ve fare zararlarının en aza indirilmesi için çiftçilere yapılacak mücadele hakkında bilgi verilen toplantıda; çiftçilerin araziye çıkıp çalışmaya başlayacağı nisan ayına kadar eğitim çalışmalarına hız verilmesi, çevre amaçlı tarım arazilerini koruma programı kapsamına alınan arazi miktarının 4 bin dekara çıkarılması, daha önce tarım sektörü içerisindeki tüm paydaşların katılımıyla yapılan Tarım Sektörleri Toplantısı’nın 2014 yılında tekrar yapılması, Bakanlıkça uzatılan küpeleme çalışmalarının hayvanların meraya çıkış dönemine kadar bitirilmesi gibi konular hakkında kararlar alındı. Köy-Koop Haber Şubat 2014 GIDA VE TARIM Balık Alırken »» İnsanoğlunun beslenme çabası içerisinde su ürünlerine olan ilgisi çok eski zamanlarda ortaya çıkmış ve insanlık tarihiyle birlikte şekillenmiştir. Su canlılarını elle yakalama çabası ile başlayıp ilk balık avı aracı olan mızraklardan günümüzdeki süper gemilere uzanan süreçte bu canlılar vazgeçilmez bir besin kaynağı olma özelliğini daima korumuştur. Özellikle balıklar dünya mutfaklarının hemen hepsinde saygın ve özel bir yere sahiptir. Değerli bir besin kaynağı olmasının yanı sıra kimi toplumlarda kültürel ya da dini motifler olarak da karşımıza çıkmaktadır. Balıklar son derece değerli protein, vitamin ve mineral kaynaklarıdır. Sağlığımız için çok önemli olan doymamış yağ asitlerinde de balık ilk adrestir. Anne karnından başlayıp ömrümüzün sonuna kadar tüm evrelerde balık tüketmenin beyin gelişiminden kalp-damar sağlığına, kemik gelişiminden cilt sağlığına sayısız faydası yanında başta kalp, şeker hastalığı ve kanser olmak üzere pek çok hastalığa karşı koruyucu ve bağışıklık sistemini güçlendirici etkisi de bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Ancak tüm bu faydalar taze balık tüketerek sağlanabilir. Peki, taze balık nasıl anlaşılır, balık satın alırken tazeliğinden emin olabilmek için nelere dikkat etmek gerekir? Bunun için kullanılabilecek ve genel olarak da bilinen birkaç ipucu vardır ve kolayca karar vermemize yardımcı olur. • Malum gözler çok şey anlatır, bir balık size gözleriyle taze olup olmadığını söyler. Taze balığın gözleri canlı ve parlaktır, ayrıca içeri doğru çökmeye başlamamıştır. Haliyle mat ve çökmüş gözlere sahip balıklardan uzak durmakta yarar vardır. • Diğer bir belirgin işaret de balıkların solungaçlarında kendini gösterir. Taze balıkların solungaçları canlı kırmızı renklidir. Balık bayatladıkça solungaçların rengi koyulaşır ve solgunlaşır. Balık tezgâhlarında solungaçların dışa çevrilip çiçek gibi sergilenmesi bu yüzdendir. • Taze balığın derisi gergin ve parlaktır fakat üzerine su serpilen balıkların da ışık altında parlayacağını unutmamak gerekir. • Bayatlamaya başlayan balığın eti de gevşer, dolayısıyla taze bir balığın kaslı kısmına mesela sırt tarafına parmağınızla hafifçe bastırıp elinizi Y. Doç.Dr. Levent DOĞANKAYA Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Su Ürünleri Mühendisliği Bölümü Levent.Dogankaya@ankara.edu.tr çektiğinizde çukurluk kalmayıp eski haline dönüyor olmalıdır. • Taze balık deniz kokar, yosun kokar. Bayatlayan balıklarda ortaya çıkan bileşikler malum asidik kötü bir koku yaymaktadır. • Birçok balığın pulları vardır ve taze balığın pulları vücuduna sıkıca bağlıdır. • Balıkta bayatlama ve bozulma iç organlardan başlar, öyleyse taze balığın karın kısmı sıkı ve esnek olmalıdır. Elbette her balığı mevsiminde tüketmek doğru bir tercih olacaktır. Burada istisnai olarak çiftliklerde üretilen alabalık, çipura ve levrek gibi balıkları tüm yıl boyunca tüketmek mümkündür. Çiftlik balığı demişken, tüketiciler arasında avlanan balıkların çiftlikte üretilenlerden daha iyi olduğu yönünde fakat benim katılmadığım yaygın bir kanı vardır. Çiftliklerde üretilen balıklar çok sağlıklı koşullarda barındırılmalıdır aksi halde büyüyüp satılacak boya gelmez, ayrıca bu balıkların yumurta içerisinde birkaç hücreden ibaret haliyle başlayıp pazara çıkana kadar geçen süreç günbegün kayıt ve gözlem altındadır. Tüm hayat hikâyesi yakinen bilinen bu balıklar pazara çıkana kadar çok sayıda denetimden geçer. Ekonomik olabilmesi için kısa sürede iyi gelişmesi bunun için de kaliteli yemlerle beslenmesi ge- rekir. Özetle güvenilirliği açısından pek de soru işareti bulunmayan çiftlik balıkları yıl boyu tüketim olanağı açısından önemlidir. Örneğin ülkemizde Nisan ve Eylül ayları arasındaki av yasağı döneminde önemli bir kaynaktır bu balıklar. Taze balık tüketmek için taze balık satın almak yetmez, balığın muhafazası da önemlidir. Balık, diğer etlere göre daha hızlı bayatlar. Bu nedenle satın aldığımız balıkları 1-2 saatten daha uzun süre dışarıda tutmamak gerekir. Balığı satın alırken temizletmek doğru bir tercih olacaktır. Ayrıca derin dondurucuda muhafaza etmek istediğimiz balıkların da iç organları alınmış, yıkanıp temizlenmiş olması gereklidir ve bu şekilde bol ve ucuz olduğu mevsimde alınan balıkları aylarca saklamak mümkündür. Balıkları mevsiminde tüketmek makbul demiştik, mesela Ocak-Şubat aylarında hamsi, palamut, kolyoz, istavrit, barbun, tekir, levrek, çipura, kalkan, lüfer, minakop, zargana ve kefal gibi balıklar mevsiminde ve lezzetlidir. Taze balığı nasıl seçeceğimizi ve nasıl saklamak gerektiğini öğrendik geriye dikkat gerektiren son bir konu kaldı o da kural dışı avlanmış balıkları satın almamak. Gelecek nesillerin de balık tüketebilmesi için av yasaklarına uyulması önemli. Kurumlarımız bu yönde yoğun çaba harcamakta, bizlere de nihai tüketici olarak sorumluluk düşmekte. Balık satın alırken olması gerekenden çok küçük boyda ya da av yasağı dönemlerinde yakalanmış balıkları satın almayarak büyük bir katkı yapmış oluruz. Elbette tezgâhtaki balıkları elimize bir cetvel alıp tek tek ölçemeyiz fakat göz kararı bir hüküm vermek o kadar da zor değil. Balık boyu ya da av sezonu yasaklarına ilişkin detaylı bilgilere Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın, Balık Hali Müdürlüklerinin, üniversitelerin ya da ilgili kuruluşların internet sitelerinden ulaşılabilir. Bu konuda göstereceğimiz küçücük de olsa hassasiyet ve özen geleceğimize çok şey kazandıracaktır. Sağlıklı yaşam için haftada iki kez taze balık tüketmek gerektiğini bir kez daha hatırlatmak istiyorum, afiyet olsun. Hayvansal Gıdalar İçin Yeni Hijyen Kuralları Yürürlükte »» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından hazırlanan, “Hayvansal Gıdalar İçin Özel Hijyen Kuralları Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik”, 17 Ocak’ta Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Dondurulmuş gıdaların etiketlerinde yer alacak üretim tarihi konusuna açıklık getirilen Yönetmeliğe göre, hayvansal dondurulmuş gıdalarda gıdanın üretim tarihi olarak; Karkas, yarım karkas veya çeyrek karkaslar için kesim tarihi, Yaban av hayvanının gövdesi için avlanma tarihi, Balıkçılık ürünleri için hasat veya avlanma tarihi, Diğer hayvansal gıdalar için ise işleme, parçalama, kıyma veya hazırlama tarihi esas alınacak. Gıdanın, farklı üretim ve dondurma tarihli ham maddeleri içeren bir partiden üretilmesi halinde, en eski ham maddenin üretim tarihi ve/veya dondurma tarihi, üre- tim tarihi olarak etikete yazılacak. Gıda işletmecisi; insan tüketimi için amaçlanan dondurulmuş hayvansal gıdanın Türk Gıda Kodeksi Etiketleme Yönetmeliğine uyumlu olarak etiketlenmesi veya daha ileri bir işlemede kullanılması aşamasına kadar, gıdayı arz ettiği gıda işletmecisinin ve talebi halinde yetkili otoritenin; üretim tarihi ve üretim tarihinden farklı ise dondurma tarihi bilgilerine erişimini sağlayacak. Açık ve ambalajlı etlerin bulaşmayı önleyecek şekilde depolama ve nakliye kuralları yeniden belirlenirken, yumurtaların belirli sıcaklıkta tutulma şartı kaldırıldı, yumurtaların, yumurtlama tarihinden itibaren en fazla 21 gün içinde tüketiciye ulaştırılması zorunluluğu getirildi. Kesimhaneye gelen hayvanlar için gıda zinciri bilgisi ve çiğ süt üretiminde ve süt işletmelerinde çiğ ve ısıl işlem görmüş süt için gerekliliklerin uygulama tarihi de 31.12.2013 tarihinden 31.12.2015 tarihine ertelendi. 17 Yeni Nesil Kooperatifçilikte Bilişim ve Elektronik Ticaretin Önemi Yeni nesil kooperatifçilik hareketi Amerika’da ortaya çıkan üreticilerin teknolojik, bölgesel ve küresel pazarlarda görülen değişim hareketine karşı üretimlerini çeşitlendirerek yeni fırsatları kullanmak için üretimde ve satımda daha fazla üstünlük sahibi olmaları hedefleyen kooperatifçilik hareketidir. (Mart 2008-sayı 855 Karınca Postası Dergisi’ M.Akif Özer, Sh.3) Ülkemizde kooperatifler genellikle tarım kredi ,hayvancılık ve konut piyasalarında faaliyet göstermektedir. Faaliyet alanlarının çeşitlendirilmesi için yeni pazarlara yönelme ve kooperatiflerin üretim ve satış modellerinin değiştirilmesi ve internet tabanlı satış uygulamalar ve sanal ofis uygulamalarının artırılması yeni nesil kooperatifçiliğin geliştirilmesi için hayati derece öneme sahiptir. S. Sedat AKGÖZ Ahi Evran Üniversitesi Mucur Meslek Yüksekokulu Kooperatifçilik Bölümü Öğretim Görevlisi sanal ofis, proforma fatura ve sözleşme süreci kısalacak ve mobil TV tabanlı uygulamalar ile üreticiler müşterileri ile direk bağlantı kuracaktır. (Akgöz S.Sedat ‘E-Dış Ticaret İşlemleri Yönetimi Beta 2012) Dolayısıyla üretici komisyon ve aracılara ihtiyacı olmadan kar- ICA KOOPERATİÇİLİK İLKELERİ ARASINDAN GELENEKSEL VE YENİ NESİL KOOPERATİLERİN KARŞILAŞTIRILMASI Geleneksel Kooperatifler ICA Kooperatifçilik İlkesi Yeni Nesil Kooperatifler Birinci İlke: Gönüllü ve serbest üyelik +++ Ortaklık serbest değildir. Teslimat hakkı payı alanlarla sınırlıdır. İkinci İlke: Ortakların Demokratik Yönetim +++ Bir adam, bir oy ilkesi her zaman geçerli değildir. Üçüncü İlke: Ortakların Ekonomik Katılım +++ Ortaklara teslimat miktarlarına göre risturn dağıtılır. Daha yüksek tutarda sermaye katkısı gereklidir. Dördüncü İlke: Özerklik ve Bağımsızlık +++ +++ Beşinci İlke: Eğitim, Öğretim ve Bilgilendirme +++ +++ Altıncı İlke: Kooperatifler Arasında İşbirliği +++ +++ Yedinci İlke: Toplumsal Sorumluluk +++ +++ Kaynak: Evren Güldoğan, Tariş Raporu 2007 Ülkemizde kooperatifler bilişim kooperatifçiliği ve internet ve mobil, TV satış uygulamalarının satış payını ve yeni pazarlara açılmadaki önemini yeteri kadar önemsememektedir. Köy-Koop Merkez Birliğinin her kooperatife web sayfası uygulaması ile başlattığı öncü hareket, henüz istenildiği seviyeye ulaşamamıştır. Köy-Koop tüm illerde örgütlenmesi ile yeni nesil kooperatifçilikte ülkemiz istenen seviyeye ulaşacaktır. Elektronik ticaret uygulamaları ile lılığını artıracak bağlı bulundukları bilişim kooperatifleri ile tek bir kanaldan satış, muhasebe ve hukuki işlemlerini bilişim satış kooperatifler ile yapacaklardır. (Akgöz S.Sedat ‘E-Dış Ticaret İşlemleri) Beta 2011.) Bilişim Kooperatif leri ile satışlardan toplanan gelirler bir havuza kan alize edilerek Ülkemizin ihtiyacı olan kooperatif bankalarının kurulması için yeterli kaynak oluşacaktır. Hepimize kooperatifçiliğe adanmış bir ömür geçirme dileğiyle… Hal Hakem Heyetlerinde Uyuşmazlıklarda Uygulanacak Parasal Sınır 56 Bin Olacak Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı, hal hakem heyetlerinde görüşülecek uyuşmazlıklara ilişkin parasal sınırlara dair değerlendirmelerde bulundu. Yazıcı, 1 Ocak 2014'ten itibaren hal hakem heyetlerinde görüşülecek uyuşmazlıklara ilişkin parasal sınırın 56 bin 18 lira olarak tespit edildiğini söyledi. Hal hakem heyetlerinin, üreticiler ile meslek mensupları arasında veya meslek mensuplarının kendi aralarında ortaya çıkan uyuşmazlıklara çözüm bulmak amacıyla görevlendirildiğini belirten Yazıcı, heyetlerde görüşülecek uyuşmazlıklara ilişkin parasal sınırın her yıl aralık ayında ilan edildiğini ifade etti. Söz konusu uyuşmazlıkların, kanunda belirlenen parasal sınırın altında olması halinde hal hakem heyetine intikal ettirilmesinin yasal zorunluluk olduğunu ifade eden Yazıcı, heyetin verdiği kararın ilam hükmünde olduğuna dikkati çekti. Hal hakem heyetlerinde görüşülecek uyuşmazlıklara ilişkin parasal sınırın 1 Ocak 2012'de yürürlüğe giren kanun ile 50 bin lira olarak belirlendiğini hatırlatan Yazıcı, şunları kaydetti: "1 Ocak 2014'ten itibaren uygulanacak parasal sınırları yeniden değerleme oranında arttırarak tespit ettik ve 24 Aralık 2013 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 5957 sayılı Sebze ve Meyveler İle Yeterli Arz ve Talep Derinliği Bulunan Diğer Malların Ticaretinin Düzenlenmesi Hakkında Kanunun 10'uncu Maddesinde Yer Alan Parasal Sınırların Artırılmasına İlişkin Tebliğ ile ilan ettik. Bu kapsamda, 1 Ocak 2014'ten itibaren ortaya çıkacak uyuşmazlıklarda uygulanacak parasal sınır 56 bin 18 lira olarak tespit edilmiştir." 18 Şubat 2014 Köy-Koop Haber HAYVAN HASTALIĞI Buzağı Septisemisi (Kolibasillozis) »» Bir sığır işletmesi inek başına yılda bir buzağı elde edebiliyorsa ve bu buzağıları sağlıklı bir şekilde büyütüp değerlendirebiliyorsa o işletmenin kendi kendine yenileyebilme ve kârlı olma şansı vardır. Doğan buzağıların %3 den fazlası doğum sırasında ya da doğumdan sonraki dönemde telef oluyorsa o işletmenin ayakta kalması ve gelişmesi zordur. Bu nedenle işletmenin devamlılığı ve kârlılığı için buzağı bakımı çok önemlidir. Buzağı septisemisi (Kolibasillozis) genellikle doğumdan sonraki 2-10 gün arasında buzağılarda mikrobun kana karışması yoluyla hastalığa yol açan, ishal ve ani ölümlerle karakterize bir hastalıktır. Çok ciddi ekonomik kayıplara neden olan bir hastalıktır. Hastalığın Etkeni: Hastalığa genellikle E. Koli, Rota ve Corona denilen mikroplar neden olur. Bu etkenlerin yanında birçok mikroplarda rol oynar. E.koli denilen mikroplar çevrede ve sağlam hayvanların bağırsaklarında her zaman bol miktarda bulunmaktadır. Hastalık daha çok, uygunsuz bakım ve beslenme koşulları nedeniyle direnci azalan buzağılarda ortaya çıkmaktadır. Direncin azalmasıyla bu mikropların sayısındaki artış hastalığa neden olur. Buzağıların direncini azaltan nedenler aşağıda sıralanmıştır. • Ahırın temiz olmaması, • Ahırın rutubetli, çok sıcak ya da soğuk olması, • Buzağının ağız sütünü yeterince içmemesi, • Buzağılara içirilen süt miktarının çok fazla olması, • İçirilen sütlerin soğuk ya da bozuk olması, • Güç doğum, • Yeni doğan buzağılarla, yetişkinlerin bir arada tutulması, • Mevsim durumu (özellikle kış sonları ve ilkbahar başları) • Stres • Beslenme düzensizliği • Suni emzirmeler • A vitamin eksikliği Hastalığın Bulaşması: Direnci azalan buzağı, bu mikropları ağız, göbek kordonu, solunum, göz ve rahim yoluyla alır ve hastalanır. En önemli bulaşma yolları: • Ağız yoluyla bulaşma: Buzağılar hastalık etkenini ilk olarak Ölü Buzağı Para Etmez! Hasta Buzağı İse Para ve Zaman Kaybıdır! annelerinden emdikleri sütle alırlar. Hayvanların dışkıları mikrop kaynağı olup, bulaşmada önemli role sahiptir. Doğumdan sonra yavrunun özellikle dışkı ile bulaşık gıda ya da suları ağız yoluyla almasıyla vücuttaki hastalık mikrop sayısı artış gösterir ve hastalık ortaya çıkar. • Göbek kordonu yoluyla bulaşma: Doğum sırasında temizlik kurallarına uyulmazsa, göbek kordonu yoluyla etken vücuda girer. Vücuttaki mikrop sayısı artar ve hastalık ortaya çıkar. • Diğer bulaşma yolları: Solunum, göz ve rahim içi yoluyla bulaşmada söz konusudur. Hastalığın Belirtileri: Hastalık genellikle değişik şekillerde seyreder. Septisemik formu (Mikrobun kana karışmasıyla seyreden şekli): Hastalık mikropları kan dolaşımındadır. Doğumdan sonraki 24 saatte ortaya çıkar. 40,5-41ºC yüksek ateşle seyreder. Gözlerde kanlanma ve iştahsızlık görülür. 1-2 gün içerisinde vücut ısısı normalin altına düşer, titreme, solunum sayısında artış, solunum güçlüğü görülür. Genellikle ishal gözlenmez. Hayvanlarda aniden ölümler meydana gelir. Hastalık çok hızlı seyreder ve 24-96 saatte ölümle son bulur. Enteritis formu (İshalle seyreden şekli): En çok görülen hastalık şeklidir. Hastalık mikropları kandan bağırsaklara geçer. 3-4 günlükten büyük buzağılarda görülür. 7-10 gün içinde, günde 8-10 kez tekrar eden sulu, pis kokulu, beyaz sarı renkte ishalle seyreder. Beyaz ishal olarak da adlandırılır. Bazen kanlı bir görünüm husule gelir. Gaita fena kokulu ve köpüklüdür. Hasta buzağıların kuyruk kısımları sulu ishalle bulaşıktır. Vücut ısısı artar. 24 saat içerisinde canlı ağırlığın %10'u kaybolur. Vücut ısısı normalin altına düşer. 3-5 gün içerisinde sıvı kaybı, depresyon, komayı takiben ölümle sonuçlanır. Enterotoksemik form (Zehirlenme ile seyreden şekli): Bağırsakta hastalık mikroplarının fazla üremesi sonucunda şiddetli halsizlik, yerde yatar durumda, zaman zaman çırpınma gibi zehirlenme belirtileri görülür. Kondisyonu iyi olan hayvanlarda, 1272 saat içinde ani ölümlerle sonuçlanır. Çok seyrek olarak görülür. Bu Nedenle Hastalıktan Korunma Önemlidir. Hastalıktan Korunma: Belgin GÜNAY Veteriner Hekim bbbgunay@hotmail.com Hastalığın Tanısı: Hastalığın teşhisinde, doğumdan sonraki 3-5 gün içinde ortaya çıkan ishal olaylarına Buzağı Septisemisi (Kolibasillozis) denilebilir. Ancak buzağılarda hastalığı tanımlamak kolay olmasına karşın nedenin ortaya çıkarılması için laboratuvar muayenelerine ihtiyaç vardır. Bu amaçla, ölen yavru buzağı mümkünse kokuşmadan laboratuvara gönderilmelidir. E. koli mikrobunun yerleşik olduğu ahırlarda gerekli tedbirler alınmazsa genellikle her yıl hastalık çıkar. Hastalığın Tedavisi: • Gebe sağmal inekler kuruya çıkarılmalı, Gebe inekler doğuma en geç 40 gün kala kuruya alınmalıdır. Daha geç alınacak olursa, karnındaki yavruyu yeterince besleyemez ve bu tür yavrular cılız doğar, hastalıklara daha çok yakalanırlar. Analar gebeliğin 7.ayından itibaren kuruya çıkarılacağı zaman, E.koli, Rota ve Corona mikroplarına karşı hazırlanan karma aşılarla iki hafta ara ile 2 defa aşılanır. Bunun için bir veteriner hekime başvurulmalıdır. Ayrıca buzağılara doğduktan hemen sonra bağışıklık arttırıcı serumlar uygulanır. Hayvanları kuvvetlendirmek için vitaminli preparatlar, ishal kesen ilaçlar, mineral maddeler verilir. Hayvanlara iyi bir gıda rejimi uygulanır ve hijyenik tedbirler alınır. Bazı hasta buzağılar 5-10 gün içerisinde iyileşir. Bazıları ise birden ağırlaşır ve ölür. • Yeni doğmuş buzağılar emmeyi takiben anasından ayrılıp özel buzağı bölümlerine alınmalı, • Gebe ineklerin beslenmesine dikkat edilmeli (yeşil yem, kaliteli silaj, A vitamini takviyesi), İneklere kalitesiz süt ikame yemi verilirse buzağılar yeterince beslenemez ve sindirim bozukluğu olduğundan hastalıklara yakalanma şansı artar. • Gebe inekler hamileliğin son iki ayı içinde mikroptan hazırlanmış aşılarla aşılanmalı, eğer ana aşılanmamışsa buzağıya doğar doğmaz hastalık mikrobu ile hazırlanmış anti serum koruyucu olarak uygulanmalı, • Özel buzağı bölümü; önce dezenfekte edilmeli (ilaçlanmalı), iyice havalandırılmalı, rutubetsiz olması sağlanmalı, temiz altlık sap serilmeli ve 5 günde bir altlığı mutlaka değiştirilmeli, • Güç doğumlarda veteriner hekime haber verilmeli, • Hasta hayvanlar sağlıklı hayvanlardan hemen ayrılmalı ve iyi drenajı olan buzağı boksları kullanılmalı, • İşletmedeki hayvanları kalabalık halde bir arada bulundurmamalı ve ahırlarda yeterli havalandırma sağlanmalı, Hastalar sağlam hayvanlardan ayrılarak geniş spektrumlu antibiyotikler ve sülfonamidlerle tedaviye çalışılır. almalıdırlar. Örnek verilecek olursa; 40 kg' lık bir buzağıya 2 lt sabah, 2 lt akşam ağız sütü verilmelidir. Ağız sütünün koruyucu maddeleri bulundurmasının yanında normal süte göre diğer üstünlükleri de vardır Ağız sütüne acımsı tadı veren içindeki magnezyum sülfat (İngiliz tuzu) 'dır. Bu madde buzağının bağırsağındaki ilk barsak içeriğinin atılmasını sağlar. Ayrıca ağız sütünün besleyici yönü fazladır. • Doğum; temiz ve diğer hayvanlardan ayrı bir yerde yapılmalı, • Doğum sonrası buzağılar temizlenmeli, kurulanmalı ve göbek kordonu antiseptiklendikten (ilaçlandıktan) sonra bağlanmalı, • Buzağılara ağız sütü yeterince ve zamanında içirilmeli, Her canlı gibi buzağılar da doğduktan kısa süre sonra kolostrum dediğimiz ağız sütünü almalıdırlar. Çünkü ağız sütünün içerisinde anasının hayatı boyunca geçirdiği hastalıklara ve olduğu aşılara karşı antikor denilen koruyucu maddeler bulunmaktadır. İneklerin rahimlerindeki yavru zarları çok katlı olduğu için buzağılar ana karnında iken bu koruyucu maddelerden yararlanamazlar. Bu nedenle koruyucu maddelerin mutlaka doğumdan sonra ilk 3 saatte buzağılar tarafından alınması gerekir. Buzağılar günde, iki öğünde canlı ağırlığının 1/10'u kadar ağız sütü • Buzağılar arasında ishal çok süratle yayılır. Bu nedenle şişeler, kovalar ve ağız sondaları dezenfekte edilerek bulaşma riski azaltılmalı, • Ahırlardaki buzağı septisemisi (Koliseptisemi) olayları, koruyucu uygulamaya rağmen önlenemiyorsa, veteriner hekim kontrolünde veya laboratuvardan alınan antibiyogram (test) sonucuna göre antibiyotik uygulanabilir. Kaynakça: 1. Dr.Uzm.Vet.Hekim Seza Eskiizmirliler, TKB Bornova Veteriner Kontrol ve Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü ve Ege Üniversitesi Tarımsal Uygulama ve Araştırma Merkezinin ortak Çiftçi Broşürü, İzmir, 2000 2. Dr.Uzm.Vet.Hek. SalihYURTALAN, TKB Büyükbaş Hayvan Hastalıkları Kitabı, Çiftçi Eğitim Serisi Yayınları, Ankara, 2004 3. Prof.Dr. Hasan BATMAZ, U.Ü. Veteriner Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi, Süt Sığırlarının Önemli Hastalıkları ve Korunma Yolları, Süt Hayvancılığı Eğitim Merkezi Yayınları, Bursa Tazminat Ödenecek Hayvan Hastalıkları Belirlendi »» Ruam, sığır tüberkülozu, sığır, koyun ve keçi brusellası,sığır vebası, Afrika at vebası, kuş gribi, kuduz ve şap hastalıklarından dolayı hayvan sahiplerine tazminat ödenecek. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı' nın konuya ilişkin ''Hayvan Hastalıklarında Tazminat Yönetmeliği''nde Değişiklik Yapılması Hakkında Yönetmelik 15 Ocak 2014 Tarihli ve 28883 Sayılı Resmî Gazete'de yayımlandı. 1 Ocak 2014 tarihinden geçerli olmak üzere yürürlüğe giren yönetmeliğe göre tazminat verilecek hastalıklarla ilgili 5. maddede değişikliğe gidildi. Yönetmelik, tazminatlı hayvan hastalıklarından dolayı, hayvanlara uygulanacak kesim, itlaf ve imha işlemleri ile hayvan sahiplerine yapılacak ödemelerle ilgili usul ve esasları kapsıyor.Yönetmeliğe göre, ruam, sığır tüberkülozu, sığır brusellozu, koyun ve keçi brusellozu, sığır vebası, Afrika at vebası, kuş gribi, kuduz ve şap hastalıklarından dolayı yerel kıymet takdir komisyonu tarafından belirlenen miktarlar üzerinden, belirlenen esaslara göre hayvanların sahiplerine tazminat ödenecek. Yarış atlarının kıymet takdirleri yapılırken damızlık ve yarış atı değeri dikkate alınmayacak. At bedeli olarak kıymet takdiri yapılacak. Bu çerçevede, mallein testi uygulaması sonucunda veya bakteriyolojik ve serolojik muayenede ruam hastalığına yakalandıkları tespit edilen tek tırnaklı hayvanların takdir edilecek kıymetlerinin dörtte üçü, tüberkülin testi uygulaması sonunda sığır tüberkülozu hastalığına yakalandıkları tespit edilen sığırların takdir edilecek kıymetlerinin onda dokuzu, mezbahada kesim sonrasında sığır tüberkülozu hastalığının varlığı tespit edilen sığır karkaslarının takdir edilecek kıymetlerinin dörtte üçü tazminat olarak ödenecek. Bakteriyolojik muayene sonucunda sığır brusellozu hastalığına yakalandığı tespit edilen sığırlar ile koyun ve keçi brusellozu hastalığına yakalandığı tespit edilen koyun ve keçilerin takdir edilecek kıymetlerinin onda dokuzu, sığır vebası, Afrika at vebası hastalıklarında, hastalığın açık belirtisini göstermesi sebebiyle veya laboratuvar muayenesi sonunda teşhis konularak öldürülen sığır ve atların takdir edilecek kıymetlerin tamamı, kuş gribi hastalığında, hastalıktan şüphe edilmesi sebebiyle veya laboratuvarda hastalığın varlığı tespit edildikten sonra öldürülen hayvanların takdir edilecek kıymetlerinin tamamı da tazminat kapsamına girecek. Ayrıca, kuduz hastalığına yakalandığı laboratuvar muayenesi ile tespit edilen sığır, koyun ve keçiler ile kuduz olduğu tespit edilen hayvan tarafından ısırıldığı için öldürülen sığır, koyun ve keçilerin takdir edilecek kıymetlerinin beşte dördü, şap hastalığında, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından tespit ve ilan edilen mücadele bölgelerinde hastalığın açık belirtisini göstermesi sebebiyle veya laboratuvarlarca hastalığın varlığı ve tipi tespit edildikten sonra öldürülen veya kestirilen şap hastalığına duyarlı hayvanların takdir edilecek kıymetlerinin tamamı tazminat olarak ödenecek. Köy-Koop Haber Şubat 2014 KOOPERATİFÇİLİK Dünyadan Kooperatif Hikâyeleri Dr. Nezaket CÖMERT / Dr. Erhan EKMEN Değerli Kooperatifçi Dostlar, Bildiğiniz gibi bu sene BM “2014 Uluslararası Aile Çiftçiliği Yılı”. Biz de bu nedenle, sizlere aile çiftçiliğinin niçin kooperatifçilik temeline dayandığını anlatan güzel bir örnek sunmak istedik. Bu hikâyenin geldiği ülke olan Tanzanya ile ülkemiz arasında son zamanlarda ilişkiler hızla gelişiyor. Bu da kooperatiflerimiz için yeni yatırım ve ticaret imkânları anlamına geliyor. Tanzanya/Zanzibar’dan Aile Çiftçiliği İçin Bir Model Zanzibar Afrika kıtasının doğusunda Tanzanya’ya bağlı iki adadan oluşan ve özerk olarak yönetilen bir bölgedir. Hint Okyanusunda Tanzanya kıyılarındaki Zanzibar tropik adası baharatları, beyaz kumsalları ve turkuaz rengi suları ile ünlü olmasına rağmen, aynı zamanda yaz aylarında binlerce turistin akın ettiği turistlerin sağladığı imkânlardan ne yazık ki asla faydalanamayan çok sayıda oldukça fakir insanların yaşadığı yerdir. Bir milyonundan biraz daha fazla nüfusun, yaklaşık % 42’si tarımsal faaliyetlerle uğraşırken, kırsal alanda yaşayan insanların % 55’i yoksulluk sınırının altında yaşamaktadırlar. Ancak, bir Kuzey Zanzibar köyü olan Chaani Mcheza Shauri’nin yaşayan insanlar, ILO’nun Afrika’da Kooperatif Kuruluş Programı (COOPAfrica) destekleri sayesinde Temmuz 2009 yılında başlatılan ve Haziran 2011 yılında tamamlanan bir projenin parçası olarak, yerel kooperatiflerin çabaları ile yavaş yavaş yaşam koşullarını geliştirmeye ve yoksulluklarını azaltmaya başlamışlardır. COOPAfrica Projesi, toplam 70 ortağının 60’ı sebze ve tahıl yetiştiriciliği yapan, kanatlı hayvan yetiştiren ve küçük çaplı ticaret ile meşgul olan kadınlardan oluşan Ona Mbele Kooperatifini hedef kitle olarak almış. Kooperatif ortakları yaşam koşullarını geliştirmek ve gelirlerini arttırmak açısından gerekli olan üretim ve girişimcilik yeteneklerine sahip değillermiş. Kadınlar yaşadıkları yerde değirmen olmadığı için, her hafta tahıllarını öğütmeye en yakın kasabaya giderek çok zaman harcıyorlarmış. Tam anlamıyla bir vizyon sahibi olan Ona Mbele Kooperatifi toplumdaki aşırı yoksulluğu ortadan kaldırmak amacıyla 1992 yılında kurulmuş. Kooperatif elle çalıştırılan bir tahıl değirmenine sahipmiş. Fakat bu değirmenin kapasitesi insanların ihtiyaçlarını karşılamak için yeterli değilmiş. Ona Mbele Kooperatifi yakınlarında bulunan ve desteklenen diğer kooperatifler gibi aktivitelerini daha iyi koşullarda yapmak ve güçlenmek için teknik, idari ve finansal kaynaklara da sahip değilmiş. COOPAfrica projesi kooperatif yöneticilerini kooperatif organizasyonu, liderlik, yönetim, yönetişim, demokratik uygulamalar ve girişimcilik konularında eğiterek kooperatifin kapasitesini geliştirmesine yardımcı olmuşlar. Proje aracılığı ile kooperatif binası restore edilmiş ve elektrik bağlanmışlar. Elektrikli tahıl öğütme değirmeni olan bir tesis satın alınmışlar.. Proje ile; kanatlı hayvan yetiştiriciliği, sebze üretimi, girdi temini, temel alet ve ekipman ile kadınların girişimcilik becerilerinin geliştirilmesi konularında da eğitim imkanları sağlamışlar. Proje Müdürü Omar Juma Kidua’ya göre, projeden kaynaklanan değişim ortakların yaşamlarında etkisini göstermeye başlamış. Toplumda en az 10 tane tam zamanlı yeni iş oluşturulmuş ve farklı tahıl öğütme imkânlarının araştırılmasıyla tasarruf edilen zaman diğer işler için verimli bir şekilde kullanılmış. Kanatlı hayvan yetiştiriciliğinin yapıldığı kümeslerin ve diğer tesislerin modernize edilmesiyle tavuk ve yumurta üretimi artmış. Böylece kanatlı hayvan yetiştiriciliği yapan çiftçilerin gelirleri daha çok artmış ve ailelerinin sağlık durumları günlük yiyeceklerine ekstradan tavuk eti ve yumurta girmesiyle daha da iyileşmiş. Kooperatif ortaklarının edindikleri girişimcilik becerileri, onların performansını geliştirerek kendilerine ait olan küçük aile işletmelerini daha iyi işleterek daha yüksek gelirler elde etmelerine ve yaşam koşullarını giderek iyileştirmelerine neden olmuştur. Proje, kendi kendini idame ettirecek hale gelen Projenin bundan sonra da devam etmesi umut edilmektedir. Mevcut kaynakların izin verdiği ölçüde, bu projenin Zanzibar’ın diğer bölgelerinde de uygulanması başarı için büyük bir potansiyel oluşturacaktır. Bilgi, beceri ve gelir getirici kooperatif faaliyetlerinin geliştirilmesi ve uygulanması sayesinde, kooperatif ortağı ailelerin yaşam koşulları gelişmiştir. Kooperatif ortağı olmayan diğer insanlar da bu faaliyetlerin olumlu etkilerinden doğrudan faydalanmaya başlamışlardır. 19 Aile Tarımı Yılında Tarımsal Eğitim »» Dünyanın aile tarımının önemini yeniden keşfettiği ve Birleşmiş Milletlerin 2014 yılını Uluslararası Aile Tarımı Yılı olarak ilan ettiği bir yılda ülkemizde tarımsal eğitimin başlangıcını toplantı ve törenlerle bir defa daha kutladık. Tarımın ve tarımsal eğitimin ülkemiz ve dünya için önemine değindik. Ülkemizde bir türlü çözemediğimiz tarımsal sorunları, tarımsal eğitimdeki sorunları ve çözüm yollarını konuştuk. Bu defa geçmişten farklı olarak BM tarafından 2014 yılını Uluslararası Aile Tarımı Yılı edilmesi nedeniyle ülkemizdeki tarımsal eğitimin başlangıcının yıldönümünü farklı bir şekilde kutladık. Ülkemizde büyük bir kısmı küçük çiftçilerden oluşan ve aile tarımı şeklinde üretim yapılan işletmelerimizin uygulanan tarım ve tarımsal eğitim politikaları karşısında yaşananları bir bir gözden geçirdik. Tarımın sesinin her geçen gün nasıl kısıldığını, yayın yapan yazılı ve görsel basının ne büyük fedakârlıklarla ayakta kaldığını gördük. Yıllardan beri tarım kesiminin verdiği vergilerden de payını alan TRT’de programları ile her kesimin ilgisini çeken, tarımsal haberciliğin adeta amiral gemisi olan Bu Toprağın Sesi Programının bile anlaşılmaz şekilde devre dışı bırakıldığı dönemde, bugüne kadar ne denli hatalı politikalar izlediğimizi ve neleri kaybettiğimizi yaşadığımız acı deneyimler ile yaşadık. 1980’li yıllarda başlayan tarımı hiçe sayan çevrelerin etkisiyle uygulanan tarım politikalarının ülkeyi ne hale getirdiğine şahit olduk. Özelleşme furyası içinde neden tarımın ön plana alındığı şimdi daha iyi anladık. Türkiye’nin bağımsızlığına kastedenlerin çevrelerin neden bizi tarımda dönüşüm konusunda zorladığını son karşı karşıya kaldığımız sorunlarla bir kez daha farkına vardık. O günlerde bu tür politikaları destekleyenlerin kötü düşünmeyin diyenlerin bugün nerelerde yer aldığını çok net gördük. Sonuçta üretmeyen, gerektiğinde ithalat eden, tüketen bir ekonomik model içinde sadece tarımda değil tüm sektörlerde dışa bağımlı bir ticaret politikası izlenmesinin bedelini son yaşadığımız olaylar ödemeye başladık. Tarımda destekleri çeşitli bahanelerde çekerken, küçük aile tarım işletmelerinin üretimden ayrılmasına ve arazilerini terk etmesine sebep olduk. Zaten açık açık ifade edilmese de hedefimizde zaman içinde küçük aile işletmelerinin yerine büyük ticari çiftlikleri yerleştirmek, ticarette olduğu gibi tarımı da büyük şirketlerin insafına terk etmek vardı. Ama şimdilik küresel krizinde etkisi ile bu plan işlemedi. Çoğu çiftçimiz iş ve aş bulmak için şehirlere göçtü. Şehirlerin çevresinde yeni köyler oluştu. Sosyal sorunların çığ gibi büyüdüğü şehirler yarattık. Tarımsal nüfusu azalttık diye kendimizi aldattık. Özelleştirmeler ile tarımsal pazarların en büyük güvencesi tarihi kuruluşları zayıf düşürdüğümüz Et-Balık dışında yok ettik. Tarımı ve büyük bir kısmı küçük aile işletmesi olan çiftçilerimizi yalnız bıraktık. Sanki onlara çok destek veriyormuş gibi birde tarımsal destekleri azalttık. Her türlü paranın ülkemize gelme- Ünal ÖRNEK Ziraat Yüksek Mühendisi uno58@hotmail.com sine göz yumduk. Yabancı sermayeyi ülkemize getireceğiz derken yerli sermayemizi bile kaybeder hale geldik. Finans ve sigortacılık sektörünü ve en büyük gelir kaynağımız olan sigara ve pazarını neredeyse tümüyle yabancıların inisiyatifine bıraktık. Tarım topraklarımızın yabancılara satışı konusunda bile sakınca görmedik. Coğrafyamızdaki geçmişte ve günümüzdeki tehlikeli gelişmeleri ve ilişkileri görmeden sırf gelir gelsin mantığı içinde davrandık… Bir ülkenin geleceği tarımsal üretim gücüne bağlıdır. İnsanlarını besleyecek güce sahip olmayan bir ülkenin ayakta kalabilmesi mümkün değildir. Toprağına ve çiftçisine doğal kaynaklarına sahip çıkamayan bir ülke bağımsız kalamaz. Tarımsal üretimi zarar gören ülkede ekonomik dengeler kadar sosyal dengeler de bozulur. Geri kalmış ve gelişmekte olan ülkeler için kırsal kalkınma olmadan ve tarım sektörü üretmeden büyümek ve gelişmek mümkün değildir. Hatta Tarım sektörü üretmeden sanayimizin ve ticaret hayatımızın bile gelişmesi mümkün değildir. Her geçen gün tarımsal üretim alanları ve kaynakları daralan dünyamızda tarım geleceğin anahtar sektörüdür. Büyük bir kısmı küçük işletmelere sahip aile tarımı yapan çiftçiler açlığın ve yoksulluğun karşısında dünyanın en büyük güvencesi sayılmaktadır. Zaten Birleşmiş Milletlerin 2014 yılını uluslararası aile tarımı yılı ilan etmesindeki gerçek neden bu işletmelerin üretim gücüdür. Aile işletmeleri artık insanlığın geleceği için korunması ve sürdürülmesi gereken bir üretim tarzı olarak kabul görmektedir. 2014 Uluslararası Aile Tarımı yılında dünyada açlık ve yoksulluğun ortadan kaldırılması için aile tarım işletmelerine dikkat çekmek amaçlanmıştır. Bu işletmelerin önce kendileri ve aileleri, sonra pazar için yaptıkları üretimin önemi, istihdam, beslenme, çevre ve doğal kaynakların korunması ve gıda güvenliği konularındaki oynadığı rolü, sağlıklı ve sürdürülebilir kırsal kalkınmadaki etkisi ortaya konmuştur. Bu yıl kapsamında BM’ye üye ülkelerde aile tarım işletmelerin korunması, sorunlarının çözülmesi ve bu işletmelerin geliştirilmesinin önemi konusunda farkındalık yaratıcı faaliyetler planlanmıştır. 2014 Uluslararası Aile Tarımı Yılında kutlarken, konuya tarımsal eğitim yönüyle de bakmamız gereklidir. Uygulanan yanlış tarım politikalarından aile tarım işletmeleri ile birlikte tarımsal eğitim veren ziraat fakülteleri ve ziraat mühendisleri de büyük ölçüde etkilenmişlerdir. Her şeyden önce iş alanları daralmış, yeni açılan ziraat fakülteleri ile mezun sayısı günden güne artmıştır. Ülke gerçekleri dikkate alınmadan izlenen tarımsal eğitim politikalarından beklenen fayda sağlanamamıştır. Gerek devlette, gerekse özel sektörde iş imkânlarının daralması binlerce ziraat mühendisinin işsiz kalmasına neden olmuştur. Tabii en üzücü tarafı da devletçe yapılan istihdamlarda ve belgelendirmelerde işlerinde mezun olan insanlardan yine imtihanlara girmesi istenmiş, devlet kendi eğitim sistemine güvenmiyor görüntüsü ortaya çıkmıştır. Tarımsal üretimde çalışmak bir yaşam tarzıdır. Özellikle ailece tarım yapmak, doğa ile bütünleşmek, en şartlara bile alışmak, ailedeki her yaştaki bireyle kırsal alana canlılık vermek, üretime ruhunu katmaktır. Şehirdeki her görüşteki bağnazlıktan çıkarak hayatın gerçeklerini yaşamak, aile olmanın gücü ile yaşam savaşını kazanmaktır. Gerektiğinde açlık ve yoksulluğa karşı ailece omuz omuza vermektir. Ailenin ve ülkenin geleceği için topraklara sahip çıkmaktır. Gerektiğinde bu uğurda savaşmaktır. Günden güne önemini daha iyi kavradığımız, sözlerini daha iyi anladığımız büyük lider Mustafa Kemal’in “Ulusal ekonominin temeli tarımdır. Kılıç ve saban bu iki fatihten birincisi ikincisine daima yenildi. Gerçek işgaller sabanla yapılır, kılıçla değil. Kılıçla ülke alanlar sabanla ülke alanlara yenilmeye mahkûmdur.” sözü bugün daha anlam kazanmıştır. İstiklal savaşımızın en büyük gücü bu topraklar için kan veren büyük bir kısmı küçük aile tarımı yapan çiftçilerin çocukları idi. Onlar toprakla yaptıkları mücadele yanında o günlerde topraklarını korumak için düşman ile savaşmışlardı. Aile tarımı yapan çiftçilerimiz için tarıma hizmet veren tüm meslek mensuplarının önemi büyüktür. Bu meslek mensuplarının eğitimi aile işletmelerinin üretim gücünü en iyi şekilde kullanmada anahtar rol oynamaktadır. Ülkemizdeki üretici örgütlerinin büyük bir kısmının üyeleri küçük aile tarımı yapan işletmelerden oluşmaktadır. Bu örgütlerin üstlendikleri misyonu çok iyi anlamalıdırlar. 2014 Uluslararası Aile Tarımı Yılını ve tarımsal eğitimi yıl dönümünü kutlarken, tarım sektörünü, aile tarım işletmelerini ve tarımsal eğitimin önemini daha iyi anlamalı ve vurgulamalıyız. Tarımın insanlığın geleceğinin anahtar sektörü olduğunu bilmeliyiz. Aile tarımının da dünyada açlık ve yoksulluk karşısında tek yol olduğunu kabul etmeliyiz. Dünyadaki tarımsal üretimin %90’ından fazlasını yapan aile tarım işletmeleri bu anahtarı elinde tutan tek güç olduğunu unutmamalıyız. Tarıma hizmet veren meslek mensuplarının da bu sihirli anahtarın gereği gibi kullanılmasındaki en önemli aktör olduğunu göz ardı etmemeliyiz. Aile Tarım işletmeleri korunmalı ve geliştirilmeli, ziraat mühendislerinin ve tarıma hizmet veren diğer meslek mensuplarımızın sorunları bir an önce çözümlemeliyiz. 20 Şubat 2014 Köy-Koop Haber KIRSAL KALKINMA Kooperatiflerde Yönetim Kurulunun Yetkileri ve Görevleri -I»» Sevgili Kooperatifciler, kooperatifler Genel Kurul toplantı döneminin başlamasından dolayı, bu ayki yazımda; kooperatif yöneticilerinin görev ve sorumluluklarının neler olduğunu sizlere hatırlatacağım. Yönetim Kurulunun Yetkileri Yönetim Kurulu • Yönetim kurulu (YK), kanun ve ana sözleşme hükümleri içinde kooperatifin çalışmasını yöneten ve onu temsil eden yürütme organıdır. • Yönetim kurulu kooperatif hükmü şahsiye- tinin kanuni temsilcisi olup, kooperatif idaresinde işletme sahibi gibi bir yer tutar. • YK asil ve yedek üyeleri GK’da ortaklar arasından 3 asıl 3 yedek olmak üzere en az bir, en fazla dört yıl için seçilirler. • GK süre tespiti yapmaz ise 1 yıl seçilmiş sayılırlar. • Görevi biten üyelerin yeniden seçilme hakkı vardır. • Tüzel kişiler de yönetim kurulu üyeliğine seçilebilirler. Turgay SOLMAZ Köy-Koop Genel Müdürü araştırılır. Şartları taşımayanların ve sonradan kaybedenlerin görevine YK son verir. Haklarında yukarıdaki suçlarla ilgili olarak kamu davası açılmış olanların görevleri ilk GK’ya kadar devam eder ancak genel kurulca azli veya göreve devamı hakkında karar alınmak üzere yapılacak ilk genel kurul gün- demine madde konulur. • YK en az iki üyenin katılımı ile toplanır ve kararları çoğunlukla alır. Görev Bölüşümü Ve Temsil • YK üyeliğine seçilenler, denetçiliğe, hakem kurallarına hesap tetkik komisyonuna seçilemez. • YK üyeleri, seçildikten sonra yapacakları ilk toplantıda gizli oyla başkan, başkan yardımcısı ve muhasip üyeyi tespit eder. • YK seçilenler ortaklık işlemleri dışında kendisi veya başkası namına, bizzat veya dolaylı olarak kooperatifle kooperatif konusuna giren bir ticari muamele yapamaz. • Bu toplantıda, YK’nın yapacağı mutat toplantı tarihlerini ve yerini belirler. Çalışma Şekli • YK başkanı olmadığı zaman yardımcısı ko- operatifi temsilen birinci derecede imzaya yetkilidir. İkinci imza yetkisi yönetim kurulunca muhasip üyeye verilir. Kooperatifin hukuken bağlanabilmesi için kooperatif unvanının yazılıp altının imzaya yetkili olan iki kimse tarafından imzalanması gerekir. • Yönetim kurulu toplantılarında üyeler, vekalet veya temsil yoluyla oy veremezler. • Kooperatifi temsile yetkili olanlar kooperatifin konularının sınırları içerisinde çeşitli işleri hukuki işlemleri, kooperatif adına yapmak ve kooperatifin unvanını kullanmak hakkına sahiptirler. Üyelikten Ayrılma ve Sorumluluk • Yönetim kurulu ayda en az bir defa toplanır. • Birbiri ardına üç defa mazeretsiz olarak mutat toplantıya gelmeyen üye istifa etmiş sayılır. • Yönetim kurulu üyeleri her zaman görevinden ayrılabilir. • YK üyeleriyle, kooperatifi temsile yetkili kimselerin ad ve soyadları tescil ve ilana tabidir. • Ancak, ayrılan üyenin görevli olduğu zamana ait sorumluluğu zararın ve bunun sorumlu- luklarının öğrenildiği tarihten itibaren iki yıl, Yönetim Kurulu Üyelik Şartları • Zararı doğuran fiilin oluş tarihinden itibaren tazminat davası açma hakkı beş yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. • Türk vatandaşı olmak, • Aynı türde başka bir kooperatifin yönetim kurulu üyesi olmamak, • Türk Ceza Kanunundaki zimmet, ihtilas, irtikap, rüşvet, görevi suiistimal, sahtekarlık, hırsızlık, dolandırıcılık, hileli iflas, emniyeti suistimal ve Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlardan veya 3476 Sayılı Kanunla değişik 1163 sayılı Kanuna göre mahkum olmamak, • Orman Kanununa muhalefet suçundan mahkum olmamak, • Birbirleriyle ve denetleme kurulu üyeleriyle 3. dereceye kadar (3. derece dahil) akraba olmamak, • Aralarında herhangi bir iş ortaklığı bulunmamak, • Hacir altında bulunmamak, • 18 yaşından küçük olmamak, • En az ilkokul mezunu olmak, • Kooperatifin çalışma konuları ile ilgili işlerin ticaret ve komisyonculuğunu yapmamak gerekmektedir. Üyelik şartları denetçiler tarafından • Yönetim kurulu üyeleri topluca istifa ettikleri ve yedekler istifa eden üyelerin yerini dolduramadığı taktirde, kooperatif denetçilerce, olmadığı takdirde Bakanlıkça olağanüstü genel kurul toplantısına çağrılarak, yeniden yönetim kurulu üyelerini seçer. • Yönetim kurulundan bir üye istifa edip de, yerine geçecek yedek üye yoksa yönetim kurulu, ortaklar arasından birisini yönetim kurulu üyeliğine seçerek yeni üyeyi toplanacak ilk genel kurulun onayına sunar. • Yeni üyeler seçilip göreve başlayıncaya kadar eskileri göreve devam eder. Eski yönetim kurulu görevi devretmemiş ise devredene kadar, genel kurulca karara bağlanmış ödemeler ile önceden ödeme planına bağlanmış ödemeler, vergi , resim ve harç ödemesiyle görevleri sınırlıdır. Yetki Kullanma • Yönetim kurulu üyeleri ve temsile yetkili şahıslar genel kurulun devredemeyeceği yetkilerini kullanamaz. ‘Türkiye Ekonomi Notu’ -II»» Geçen sayımızda sizlere, Dünya Bankası Türkiye programında Baş Ekonomist olarak görev yapan Marina Wes ve Ekonomist Cevdet Cağdaş Ünal’ın Türkiye Ekonomi Notu başlıklı raporunu birinci bölümünü aynen aktarmıştım. Şimdi ikinci bölümü sizlerle paylaşıyorum. Küresel finansal koşullardaki belirsizlikler, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nı (TCMB) sıkılaştırıcı politikalar uygulamaya yöneltti. Fed’in varlık alımlarını azaltmayı planladığına ilişkin yaptığı duyuru diğer gelişmekte olan ülkelerin para birimleriyle birlikte Türk Lirası üzerinde de baskı yarattı. Dış dengesizliklerinin büyüklüğü nedeniyle Türkiye bu durumdan benzer ülkelere göre daha çok etkilendi. Bu duruma, TCMB faiz koridorunun üst bandını Temmuz’dan itibaren toplamda 125 baz puan artırıp, yüzde 7.75 yaparak reaksiyon verdi. Buna ek olarak, Merkez Bankası `istisnai gün` (bu günlerde Banka piyasaya politika faizi olan yüzde 4.5’den likidite sağlamıyor) sayısını da ikiye çıkardı. Bunların sonucu olarak, Temmuz da yüzde 6 olan bankalar arası gecelik faiz oranı Aralık 2013’de yüzde 7.75’e çıktı. Aynı dönemde, Merkez Bankası kısa vadeli sermaye girişini, bankalar arası piyasadaki faiz oynaklığı ile caydırma yaklaşımından vazgeçerek görece yüksek kur oynaklığını kabul eden ve faiz belirsizliğini azaltan bir politika duruşuna geçti. Önümüzdeki dönemde küresel likidite koşullarında yaşanabilecek normalleşmenin, Merkez Bankası’nın ekonomiyi destekleyici politikalar için manevra alanını daraltabileceğini öngörüyoruz. İç talepteki toparlanmanın da etkisiyle, 2013 yılının ilk on ayında bütçe performansı başarılıydı. Yılın başından bu yana gerçekleşen merkezi yönetim bütçe açığı Ekim 2013`de 7.6 milyar TL`ye ulaşırken, bu rakam düzeltilmiş 2013 yıl sonu hedefinin yüzde 39.2`sine denk geliyor (hedefin GSYH` ye oranı yüzde 1.2). Aynı dönemde, yıl başından bu yana gerçekleşen faiz dışı fazla da 38.6 milyar TL`ye ulaştı ve resmi yıl sonu hedefi olan 31.1 milyar TL’nin (GSYH`ye oranı yüzde 2) üzerinde yer aldı. Bu olumlu gelişmelerin ardındaki temel faktör ise 2013 yılının ilk on ayında reel olarak yüzde 10.3 artan vergi gelirleriydi. İç talepteki güçlü toparlanma ve vergi Tevfik Fikret CENGİZ Köy-Koop Merkez Birliği Proje Koordinatörü tfikretcengiz@yahoo.com yapılandırması (2011 yılından beri yapılandırma programı çerçevesinde 24.3 milyar TL toplandı) vergi gelirlerindeki artışın nedenleri olarak ön plana çıkıyor. Aynı dönemde, sermaye harcamaları ve transferlerindeki artışın da etkisiyle kamu harcamaları reel olarak yüzde 5.4 arttı. Vergi gelirlerinin yüksek oranda iç talebe bağımlı olması ve harcama tarafının katı yapısı ileriye dönük mali riskler yaratıyor. 2014 yılında ekonomik büyümenin potansiyelin altında kalacağını ve hem enflasyonun hem de cari açığın azalacağını tahmin ediyoruz. 2013 yılında büyümenin lokomotiflerinden biri olan kamu yatırımlarının 2014 yılında daha az artması bekleniyor. Parasal sıkılaşma, son dönemdeki BDDK`nin aldığı önlemler ve 2013 yılından gelen olumsuz baz etkisi nedeniyle özel tüketimin de görece olarak hız kaybedeceğini tahmin ediyoruz. Diğer taraftan, azalan yurtiçi faiz oynaklığının ve artan kapasite kullanım oranının özel yatırımların toparlanmasına katkı sağlayabileceğini ve daha da toparlanan AB talebinin ihracat performansını destekleyeceğini düşünüyoruz. Sonuç olarak, 2014’de ekonomik büyümenin potansiyelin altında, yüzde 3.5 seviyesinde kalacağını, cari açığın GSYH`nin yüzde 7’si civarına, yıl sonu enflasyonunun ise yüzde 6’ya gerileyeceğini öngörüyoruz. Önümüzdeki dönemde, normalleşen küresel likidite koşulları dış finansman kaynaklarını sınırlayabilir ve bu da Türkiye’nin potansiyel altı bir büyüme dönemine girmesine neden olabilir. Temel senaryoda, önümüzdeki dönemde yaşanacak küresel sermaye koşullarının normalleşmesi ile artacak maliyetlere rağmen Türkiye’nin yılda yüzde 7 oranında cari açığı finanse edebileceğini düşünüyoruz. Enerji fiyatlarında bir değişiklik olmadığını varsayarak, bu cari açık miktarı orta vadeli yüzde 4 civarında bir büyüme oranıyla tutarlı görünüyor. Öte yandan, Türkiye’nin ekonomik temelleri geçmişteki yerli kriz dönemlerine göre çok daha sağlam ve yakın gelecekte ödemeler dengesi krizi yaşama riski oldukça düşük. Bununla birlikte, Türkiye’nin yüksek orandaki dış finansman ihtiyacı, küresel risk iştahındaki sert değişikliklere karşı kırılganlık yaratıyor. Dolayısıyla, önümüzdeki dönemde ülke bu kırılganlığı azaltmak için potansiyel altı bir büyüme patikasına razı olmak durumunda kalabilir. Yapısal reformlara devam etmek, Türkiye’nin dış finansmana bağımlılığını ve büyüme oynaklığını orta vadede azaltmasına yardımcı olacaktır. Hükümet Onuncu Kalkınma Planı’nı Temmuz 2013 de yayınlayarak geniş bir reform ajandasının çerçevesini çizdi. Bu senenin başında uygulamaya konan Bireysel Emeklilik Sistemi’ndeki değişiklikler, sisteme katılımı yılın ilk yarısında geçtiğimiz yıla oranla yüzde 30 artırırken, kısa vadede çok önemli iki reform göze çarpıyor. Şu an Meclis’te görüşülen yeni gelir vergisi yasası, gelir vergisi sistemini sadeleştiriyor ve uluslar arası iyi uygulamalarla tutarlı bir hale getiriyor. Öte yandan, yeni istihdam stratejisinin tamamlanması ve uygulamaya konmasının da, iş gücü piyasasının daha esnek bir hale getirebileceğini ve (özellikle kadınlar içim) düşük iş gücüne katılım oranının yükselmesine yardımcı olabileceğini düşünüyoruz. Bunlara ek olarak, orta vadede, eğitim kalitesinin daha da iyileştirilmesi, yüksek teknoloji ve inovasyona dayalı büyüme rotasına girmek açısından kritik öneme sahip olarak öne çıkıyor. İletişim: Marina Wes: mwes@worldbank.org Cevdet Cağdaş Ünal: cunal@worldbank.org TKDK, IPARD'da 12. Başvuru Çağrı İlanına Çıktı »» 12. çağrı döneminin toplam 488 milyon 772 bin 128 avroluk destek bütçesi bulunuyor. TKDK, 15 Ocak 2014’te 12. Başvuru Çağrı İlanına çıktı. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı' nın ilgili kuruluşu olan Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu (TKDK), Türkiye Cumhuriyeti adına AB’nin Katılım Öncesi Mali Yardım Aracı olan IPA'nın Kırsal Kalkınma (IPARD) Bileşeni kapsamında uygulanacak yatırımlara ilişkin 12. Başvuru Çağrı İlanına çıktı. Söz konusu çağrı döneminin, yüzde 75'i AB, yüzde 25'i de Türkiye Cumhuriyeti katkısından oluşan toplam 488 milyon 772 bin 128 avroluk destek bütçesi bulunuyor. TKDK'nın, IPARD kapsamında süt ve et (kırmızı et ve kanatlı eti) üreten tarımsal işletmelere, süt ve süt ürünlerinin (süt işleme tesisleri ve üt toplayan üretici örgütleri), et ve et ürünlerinin (kırmızı et ve kanatlı Eti), meyve ve sebzeler ile su ürünlerinin işlenmesi ve pazar- lanmasına, çiftlik faaliyetlerinin çeşitlendirilmesi ve geliştirilmesi, yerel ürünlerin ve mikro işletmelerin geliştirilmesi, kırsal turizm ile kültür balıkçılığının geliştirilmesine yönelik yatırımlara yüzde 50 ila yüzde 65 arasında hibe desteği sağlayacağı bildirildi. Proje başvurularının yapılacağı ve yatırımların uygulanacağı illerin Afyonkarahisar, Ağrı, Aksaray, Amasya, Ankara, Ardahan, Aydın, Balıkesir, Burdur, Bursa, Çanakkale, Çankırı, Çorum, Denizli, Diyarbakır, Elazığ, Erzincan, Erzurum, Giresun, Hatay, Isparta, Kahramanmaraş, Karaman, Kars, Kastamonu, Konya, Kütahya, Malatya, Manisa, Mardin, Mersin, Muş, Nevşehir, Ordu, Samsun, Sivas, Şanlıurfa, Tokat, Trabzon, Uşak, Van ve Yozgat olduğu ifade edildi. Son başvuru 10 Mart 2014 Başvurular, bu illerde bulunan TKDK il koordinatörlüklerinde 10 Şubat 2014'te saat 09.00'da kabul edilmeye başlanacak ve 10 Mart 2014'te saat 21.00'de sona erecek. IPARD Programının güncel haline ve ilgili dokümanlar ile Başvuru Çağrı Programına "www.tarim. gov.tr" ve "www.tkdk.gov.tr" internet adreslerinden ulaşılabilecek. Köy-Koop Haber Şubat 2014 SAĞLIK 21 Vücudumuzla İlgili Bunları Acı Biber Mucizesi »» Günde yenecek 2 kırmızı acı biber; kanserden gribe, felçten bronşite kadar birçok Biliyor Muydunuz? hastalıktan koruyor. Acı biber aynı zamanda zayıflatıyor. • İleri doğru bir adım atıldığında, insan vücudundaki 54 kas çalışır, • insan beyninin ortalama ağırlığı 1.3kg, • Birinin yüzünü hatırlamak için beynin sağ tarafı kullanılır, • Yetişkin bir insan günde ortalama olarak 23 bin kez nefes alır. Kaşları yukarı kaldırmak için 30 kası harekete geçirmek gerekiyor, • Erkekler kadınlara göre on kat daha fazla renk köru oluyorlar, • Vücudumuzdaki tüm damarları uç uca ekleseniz 19 bin 200 kilometre eder, • -90 derecede nefesimiz, havanın ortasında donar ve düşer, • El tırnakları ayak tırnaklarından 4 kat daha hızlı uzar. • İnsanın kalça kemiği betondan daha sağlamdır. • İnsan kalbi dakikada 60-80 defa çarpar. • Ortalama insan, ömür boyu 330 milyon litre hava solur, • Kadınlar, yüksek estrojen seviyeleri sayesinde daha iyi koku alırlar, • Ortalama bir erkek, 68 kilogramlık bir ağırlığı korumak için ömrü boyunca yaklaşık 50 ton gıda yer, • Vücudun çok yağlı bir yemeği sindirmesi 6 saat sürerken, karbonhidratlı bir yemeği 2 saatte sindirir, • Hemen hemen 7 yılda bir, vücudunuz bir tam iskelete denk olacak şekilde yenilenir, • Gülmek ve öksürmek, omurganıza yürümek veya ayakta durmaktan daha fazla yük bindirir, • Göz, tüm vücuttaki en hızlı tepki veren kastır. Saniyenin 100’de biri sürede kasılır, Hastalıklara karşı verdiğimiz savaşta bizi koruyan en büyük kalkan şüphesiz yediğimiz besinler. Vücut direncimizi artıran kırmızı acı biber, tüm besinler arasında öne çıkıyor. Günde 2 kırmızı acı biberin vücudu kalp hastalıklarından kolesterole kadar pek soruna karşı koruyan; yemesi acı, şifası tatlı kırmızı biberin faydaları şöyle: Gribe Karşı Birebir: Tek bir biber bütün gün ihtiyacınız olan betakarotenin tamamını ve C vitaminin içerir. Vücudun direncini artırır, grip ve soğuk algınlığının belirtilerini azaltmada etkili olur. Doğal Ağrı Kesici: Kırmızı bibere acısını veren şey 'capsaicin' adlı bileşiktir. Acı biberi ısırdığınızda ağzı yakan bir ısı hissedersiniz, ama bu acı ters gelse de sinirleri yumuşatabilir. Yenildiğinde capsaicin beyinde endorfin salgılanmasını sağlar, endorfinin ise morfine benzer ağrı kesici etkisi vardır. Zayıflatır: Acı biber metabozlimayı hızlandırıp, zayıflatabilir. Bronşiti Hafifletir: Balgam söktürücü işlevleri vardır; kronik bronşit ile anfizemi hafifletir; solunum zorluklarını giderir. Kolesterolü Düşürür: Sindirimi Kolaylaştırır: Yapılan bazı araştırmalar acı biberin trigliseritleri düşürmeye, kötü kolesterolü azaltmaya yardımcı olduğunu göstermiştir. Tüm biberler mide asidini arttırarak, sindirim salgılarını çoğaltır. İştahı açar ve sindirimi kolaylaştırır. Kalp Krizinden Korur: Acı biber içerdiği C vitamini ve beta-karoten ve antioksidanlarla vücudun kansere ve kalp hastalıklarına yakalanma riskini azaltır. Acı biber dolaşımı hızlandırır. Bu da kalp krizi ya da felce karşı koruma sağlar. Ülseri Engeller: Kırmızı acı biberin midedeki mikropları özellikle helikobakter piloriyi öldürdüğü ve mide ülseri gelişimini engellediği belirlenmiştir. Kabızlığı İyi Gelir: İçerdiği lif oranıyla tüm biberler kabızlığa iyi gelir. Bütün bu önemli etkilerinden faydalanmak için her gün biber yenmeli. Fazlası Hemoroidi Azdırır: Acı biber aşırı miktarda tüketildiğinde hemoroidi ya da var olan ülseri azdırabilir. Fakat genel kanının tersine acı yemek mide rahatsızlıklarına veya ülsere neden olmaz veya sağlıklı bir mideye zarar vermez. Çocuklara Süt İçmeyi Sevdirmenin Yolları • İnsan yılda en az 1460 rüya görür, • İnsanlar 200 milyon soluk alıp verme, 1 milyar kalp atışı, 300 milyon mide kasılması ve 20 milyar göz kırpması kadar yaşarlar, • İnsanlar beyinlerinin %10'nu kullanırlar., • Bir insan yedi dakika içerisinde uykuya dalar, • İnsan vücudundaki en güçlü kas dildir, • Vücudun çok yağlı bir yemeği sindirmesi 6 saat sürerken, karbonhidratlı bir yemeği 2 saatte sindirir. • Mideniz, kendi ürettiği asitte sindirebilmek için her 3 günde bir yeni bir zar üretir, »» Herkesin bildiği üzere çocukların gelişimleri için en önemli besin ürünlerinden biridir süt. • Gülümsemek 17 kası kullanırken, kaş çatmak 43 tane kullanır, • Yemek yerken yemeğin ortasında su içildiğinde içilen suyun yenilen gıdaların sindirilmesine, gerekli vitaminlerin emilmesine katkıda bulunduğunu ve midede doygunluk hissi vererek az yemeye vesile olduğunu… • Oturularak ve en az 3 yudumda içilen su dil ve ağız bölgesinde daha fazla duraksadığından tükürük bezleri için gerekli olan suyun emilimini artırıp anti bakteriyel ve antioksidan etkiye sahip tükürüğün salgılanmasını artırarak ağız ve diş sağlığına katkıda bulunduğunu... Ama ne yazık ki, pek çok çocuk süt içmeyi sevmez. Ya çok az içmeye razı olur, ya da süt içmeyi tümden reddedebilir. Çocukların daha sağlıklı, güçlü ve zeki olabilmeleri için her gün en az iki bardak süt içmelerinin çok önemli olduğunu belirten Yörsan Gıda Mühendislerinden Nilüfer Hakarayan, çocukların bünyelerinin sağlıklı gelişimi için süt ve süt ürünlerini tercih ederek düzenli ve dengeli olarak tüketmelerinin çok önemli olduğunu söylüyor. İşte çocuklara sütü sevdirmenin birkaç yolu: Hamileyken süt içen kadınların çocukları süt içmeyi seviyor! Yörsan Gıda Mühendislerinden Nilüfer Hakarayan bebeğin daha anne karnındayken tat duyusunun gelişmeye başladığını belirtti. Hamileyken yenilen yemeklerin tadının amniyotik sıvıya geçtiğini bu vesile ile çocuğun doğup büyüdükçe ona verilecek olan gıdaların tadının süt de dahil olmak üzere ona tanıdık geleceğini belirtti. Bebeğiniz 6 aylık iken süt verebilirsiniz Ek gıdalara altıncı aydan sonra geçildiğinde dengeli beslenme ile inek sütü de verilebilir. Bu şekilde çocuğunuz erkenden sütün tadına alışacaktır. Ancak günlük süt ürün miktarının 500 ml. ‘yi geçmemesi demir eksikliği ve kansızlık riski için önemlidir. Beslenme alışkanlıklarınızla çocuğunuza örnek olun! Çocuklar sözlerle ve çevresinde gördüğü hareketlerle öğrenir. Kendiniz onun yanında süt içerek çocuğunuza örnek olabilirsiniz. Onlar anne babalarını birer idol olarak görürler ve onlar için sizin yaptıklarınız çok önemlidir. Bu nedenle çocuğunuzun yanında sütü bardağınıza doldurun ve kana kana için. Süt oyunları geliştirin! Kardeşler veya akranları arasında süt içme yarışı yaptırabilir. Çocuklar aralarında rekabet olunca daha eğlenceli yapabilirler. Bununla birlikte sütü pipetle içmek onlar için kolay ve eğlencelidir. Yalnızca süt içerken kullanabileceği özel renkli, şekilli değişik pipetler olabilir. Yine pipet gibi renkli ve eğlenceli değişik şekilli bardaklar kullanılması da çocukların süt içmesine yardımcı olacaktır. Ağız Temizliği İçin Peynir Tüketin • Uyurken sağ yana dönüp yatıldığında solda olan kalbimizin daha rahat çalışmasına neden olarak kalbi yormadan dinlenmiş bir vaziyette kalkılabileceğini... Gaye ACAR Dt. Coşkan ARAS MAÇ Hasta diş koltuğunda oturmaktadır. Tedavi biraz uzun sürmüştür. Dişhekimi hastasından birşey rica eder: - Lütfen, yüksek sesle 3-5 kez ağrımış gibi bağırır mısın, sen yabancı sayılmazsın. - Hayrola doktor? Hiç ağrımıyor ki. - Bekleme salonu ağzına kadar hastalarla doldu da. Şeyi kaçıracağım. - Neyi kaçıracaksın? - Yarım saat sonraki derbi maçı.!!! »» Kafkas Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Başkanı Prof. Dr. Mustafa Atasever, "Yemekten sonra az da olsa tüketilen peynir asitli bir ürün olduğu için yemek esnasında ağızda oluşan yemek kalıntılarını önleme etkisine sahip. Dolayısıyla diş eti ve ağız sağlığı bakımından önemli" dedi. Atasever, peynirin önceki dönemlerde sofralarda yaygın olarak yerini aldığını, bugün sadece kahvaltıda tüketildiğini söyledi. Peynirin eskiden öğle ve akşam yemeklerinde yerini aldığını anımsatan Atasever, "Peynir tüketimi Türk kültüründe çok yaygındı. Yemekten sonra az da olsa tüketilen peynir asitli bir ürün olduğu için yemek esnasında ağızda oluşan kalıntıları önleme etkisine sahip. Dolayısıyla diş eti ve ağız sağlığı bakımından önemli" diye konuştu. Atasever, peynir ve süt ürünlerinin kalsiyum kaynağı olduğunu belirterek; "Tabiatta süt ürünlerinin dışında açısından önemli bir etkiye sahip. Peynir, ağız kokularının önlenmesi, ağızdaki mikrobiyel faaliyetlerin önlenmesi açısından da önemli." kemik ve diş sağlığını direkt etkileyebilecek düzeyde kalsiyum içeren başka bir ürün yok. İnsanların kalsiyum kaynağı olan tek ürün süt ürünleridir. Bu yanıyla da peynir ülkemizde çok fazla tüketiliyor. Peynir, ağız ve hem de diş sağlığı Peynirin içerisindeki asit özelliği dolayısıyla ağız temizliğinin yanı sıra diş temizliği için de kullanılabileceğini anlatan Atasever, "Çocukların peynir tüketmeye daha çok ihtiyacı var. Onlar da vücut sürekli geliştiği için belirli bir noktaya kadar etkisi daha fazla. Çocukların belli bir yaştan sonra peynire daha fazla ihtiyacı var. Peynir kadınlar da belli bir yaştan sonra görülen kemik erimesinin önlenmesi bakımından önemli" olduğunu ifade etti. 22 Şubat 2014 Köy-Koop Haber ETKİNLİKLER ŞUBAT 2014 TARIM FUARLARI TAKVİMİ ŞUBAT AYI TARIM TAKVİMİ TARLA ZİRAATI a) Bazı ılık bölgelerde illkbahar ekimleri için toprak işlemesi yapılır. Kaymak bağlamış ekili tarlalar tırmık ve kazayağı ile kırılır ve toprak kabartılır. Fazla kabarık ve kesekli tarlalar ise loğlanır. Hafif ve süzek topraklar için mutlaka suni gübreler ve çiftlik gübreleri verilmelidir. b) İklimi ılık bölgelerde çavdar, arpa, bezelye, bakla gibi çeşitlerin ekimi yapılır. 06.02.2014 – 09.02.20114 Gaptarım Tarım, 5.Tarım Teknolojileri ve Hayvancılık Fuarı Tarım, Tarım Teknolojileri, Hayvancılık Akort Tanıtım Organizasyon ve Fuarcılık 13.02.2014 - 16.02.2014 UNTEK 2014 Unlu Ürün Teknolojileri, Pastane ve Fırın Ekipmanları Fuarı Unlu Ürün Teknolojileri, Pastane ve Fırın Ekipmanları, Değirmen Makineleri, Soğutma, Depolama ve Lojistik Reed Tüyap Fuarcılık 13.02.2014 - 16.02.2014 KET 2014 Kırmızı Et Ürunleri Teknoloji ve Donanımları Fuarı - İstanbul Besicilik, Besi Yemleri, Sağlık ve Hijyen, Ekipmanlar ve Aletler, Gıda Güvenlği ve Kontrol, Lojistik, Saraçlık, İlgili Kurum ve Yayınlar Tüyap Fuarcılık c) Ekimi yapılan sulak tarlalarda ilk cansuyu verilir. e) Özellikle turunçgillerin hasadı devam eder. Ambalajlanarak piyasaya arz edilir. Yaz için depolama da yapılır. SEBZECİLİK a) Seralarda turfanda sebzeler hasat edilmeye başlanır. b) Sıcak yastıklara sebze tohumları ekilir. Bazı bölgelerde ay sonuna doğru fideler bahçeye alınabilir. Kışlık sebzelerin ılık bölgelerde hasadı devam eder. c) İlkbaharı erken gelen bölgelerde yazlık sebze ekimi için toprak işlemesi yapılır, gübrelenir. d) Sera ve sıcak yastıklarda sulama, çapalama ve ayıklama (sereltme) işleri yapılır. e) Çeşitli zararlı ve hastalıkla mücadele yapılır. f) Seralardan elde edilen ilk turfanda sebzeler ambalajlanarak piyasaya sevkedilir. d) Ambarlarda gerekli muhafaza ve mücadele işleri devam eder. Tohumluklar ayrılarak temizlenir, ilaçlanır. Ekime hazır duruma getirilir. MEYVECİLİK a) Fidan çukurları açılır, toplu meyvelik kurulacak sahalar sürülür ağaç dipleri kabartılarak gübrelenir. b) Mutedil bölgelerde ay ortasına kadar fidan dikimleri devam eder. Fidan sökümü ve katlaması yapılır. c) Her türlü meyvelerde (ılık bölgelerde) budama çalışmaları başlar ve devam eder. d) Çeşitli zararlı ve hastalıklarla kış mücadelesine devam edilir. BAĞCILIK a) Bağ kurulacak yerlerde ve eski tesislerde derin belleme (Krizma) yapılır, gübrelenir. b) Köklü ve köksüz asma çubuğu dikimi devam eder. c) Budama yapılmaya başlanır. d) Bağlarda kış mücadelesi yapılır. Omcalar bordo bulmacası ile yıkanırlar. 19.02.2014 - 22.02.2014 Mevzuat Anfaş Food Product Yiyecek Ürünleri, Ambalaj ve Ekipmanları Fuarı - Antalya Besicilik, Besi Yemleri, Sağlık ve Hijyen, Ekipmanlar ve Aletler, Gıda Güvenlği ve Kontrol, Lojistik, Saraçlık, İlgili Kurum ve Yayınlar Anfaş Fuarcılık ▶▶ 29 Aralık 2013 Tarihli ve 28866 Sayılı Resmî Gazete, Bitki Karantinası Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ▶▶ 3 Ocak 2014 Tarihli ve 28871 Sayılı Resmî Gazete, Islah Amaçlı Hayvan Yetiştirici Birliklerinin Kurulması ve Hizmetleri Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik 20.02.2014 - 23.02.2014 AEGEANAGRI - Denizli EGS 10. Ege Tarım Sera ve Hayvancılık Fuarı Tarım , Tarım Teknolojileri, Seracılık, Hayvancılık, Tohum, Fidan, Gübre, Sulama Teknolojileri, Süt Endüstrisi Orion Fuarcılık ▶▶ 7 Ocak 2014 Tarihli ve 28875 Sayılı Resmî Gazete, Gıda İşletmelerinin Kayıt ve Onay İşlemlerine Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılması Hakkında Yönetmelik 20.02.2014 - 23.02.2014 FLORPLANT - Antalya Süs Bitkileri ve Peyzaj Mimarlığı Fuarı Her Türlü Süs Bitkileri, Çiçekler, Üretim ve Bakım Girdileri, Peyzaj Dekorasyon Malzemeleri Agoras Fuarcılık ▶▶ 10 Ocak 2014 Tarihli ve 28878 Sayılı Resmî Gazete, Güneydoğu ve Doğu Anadolu Projesi Kapsamındaki İllerde Kurulacak Damızlık Sığır İşletmesi Yatırımlarının Desteklenmesine İlişkin Uygulama Esasları Tebliği (Tebliğ No: 2013/7)’nde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (No: 2013/66) 20.02.2014 - 23.02.2014 Animalia İstanbul Hayvancılık ve Teknolojileri, Besi Endüstrisi, ve Ekipmanları, Organik Süt ve Et Ürünleri Fuarı Süt ve Besi Sığırcılığı Entegreleri, Canlı Hayvan Ticareti, Damızlık, Birlikleri, Yem Hammadde ve Yem Katkı Üreticileri, Sperma, Besleme, Sulama Sistemleri, HKF Fuarcılık 27.02.2014 - 03.03.2014 HAYVANCILIK a) Hayvanlar ahırda olduklarından temizlik ve dezenfeksiyona önem verilir b) Çeşitli yemlerle hayvanlar ahır beslemesine tabi tutulur. Çeşitli bakım işleri yapılır. c) Doğumlar başladığından gerekli tedbirler alınır. Yavrular için özel bakım ve besleme yapılır. d) Havanın uygun olduğu günlerde hayvanlar meraya çıkarılır e) Hayvan hastalık ve zararlarına karşı koruyucu aşılar ve ilaçlar uygulanır. TAVUKÇULUK a) Kümeslerde temizlik işleri ve havalandırma devam eder. b) Kuluçka mevsimi başlayacağından gerekli tedbirler alınır. c) Kümeslerde tane ve suni yemler verilerek dengeli beslenmeleri sağlanır. d) Çeşitli koruyucu aşılar devam eder ve ilaçlar verilir. ARICILIK a) İklimi uygun yerlerde yavaş yavaş arılar dışarı çıkarılırken, soğuk bölgelerde ise arılar içerde olduklarından havalandırma işleri dikkatle yapılmalıdır. b) Soğuk bölgelerde şerbet verilmelidir. c) Oluşabilecek hastalık ve zararlılarla mücadele edilir. 3. Uluslararası Odun Dışı Orman Ürünleri Sempozyumu 8-10 Mayıs 2014 ▶▶ 10 Ocak 2014 Tarihli ve 28878 Sayılı Resmî Gazete, Tıbbi Sülük (Hirudo Verbana) 2014 Yılı İhraç Kotasının Tahsisi Hakkında Tebliğ (No: 2014/65) Hayvancılık 2014 Hayvancılık Ekipmanları ve Süt Endüstrisi Fuarı - Konya Tüyap Fuarcılık ▶▶ 12 Ocak 2014 Tarihli ve 28880 Sayılı Resmî Gazete, Alabalık ve Sazan Türü Balıkların Yaşadığı Suların Korunması ve İyileştirilmesi Hakkında Yönetmelik Türkiye’de 24 saat esasıyla hizmet veren tek Merkez olan Ulusal Zehir Danışma Merkezi, zehirlenmeler hakkında size bilgi verir... ▶▶ 14 Ocak 2014 Tarihli ve 28882 Sayılı Resmî Gazete, 25 Ekim 2013 Tarihli ve 28802 Sayılı Resmî Gazete’de Yayımlanan 7 Ekim 2013 Tarihli ve 2013/5502 Sayılı 2014 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Bakanlar Kurulu Kararı Eki 2014 Yılı Yatırım Programı ▶▶ 15 Ocak 2014 Tarihli ve 28883 Sayılı Resmî Gazete, Hayvan Hastalıklarında Tazminat Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılması Hakkında Yönetmelik ▶▶ 16 Ocak 2014 Tarihli ve 28884 Sayılı Resmî Gazete, Kuluçkahane ve Damızlık Kanatlı İşletmeleri Yönetmeliği ▶▶ 17 Ocak 2014 Tarihli ve 28885 Sayılı Resmî Gazete, Hayvansal Gıdalar İçin Özel Hijyen Kuralları Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ▶▶ 21 Ocak 2014 Tarihli ve 28889 Sayılı Resmî Gazete, 2014/5767 T.C. Ziraat Bankası A.Ş. ve Tarım Kredi Kooperatiflerince Tarımsal Üretime Dair Düşük Faizli Yatırım ve İşletme Kredisi Kullandırılmasına İlişkin Karar ▶▶ 25 Ocak 2014 Tarihli ve 28893 Sayılı Resmî Gazete, Münfesih Olmasına veya Sayılmasına Rağmen Tasfiye Edilmemiş Anonim ve Limited Şirketler ile Kooperatiflerin Tasfiyelerine ve Ticaret Sicili Kayıtlarının Silinmesine İlişkin Tebliğde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ ▶▶ 28 Ocak 2014 Tarihli ve 28896 Sayılı Resmî Gazete, Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı Kapsamında Tarıma Dayalı Ekonomik Yatırımların Desteklenmesi Hakkında Tebliğ (Tebliğ No: 2013/59)’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (No: 2014/1) Köy-Koop Haber Şubat 2014 SPOR-TARIM BULMACA Aganigi Naganigi 23 »» Yazımızın başlığı okuyucuların birçoğu için anlamsız gelse de, geçmişi hatırlayanların birçoğu da gülümsemiştir. Bu başlık, yıllar önce, sadece bir avuç fındık yediğinizde nelere iyi geleceğini anlatan bir televizyon reklamının sloganıydı. Reklamın başında satıcı, fındığın birçok rahatsızlığa iyi geldiğini anlatıyor ancak kimsenin dikkatini çekmeyi başaramıyordu. Sonrasında başlıkta geçen sözleri söylediğinde, müşteriler etrafına doluşuyordu. Çünkü başlıkta geçen sözlerin altında yatan cinsel mesaj, insanların ilgisini daha çok çekmişti. Çok yakınlarda bu tarz mesajların bol olduğu İstanbul’daki meşhur Mısır Çarşısını gezme fırsatım olduğunda alternatif beslenme konusunda bilgi eksikliğimizin hala devam etmekte olduğunu gördüm. Ancak bu mesajlar sadece o çarşıda değil yazılı görsel medyada, yolda sokakta her an karşımızda… ve takviyelerden çare arayanların sayısı son yıllarda hızla artış göstermektedir. Diyetle birlikte spor yapmak yerine, insanların farklı amaçları için daha kestirme yol olarak sokak tezgâhlarında satılan ne olduğu belirsiz ilaçları kullanmalarının yol açtığı ölümcül olaylar, basında sıcaklığını hala korumaktadır. Her yaz öncesi çılgınlığa dönen ‘forma girme telaşı’nın, önümüzdeki yaz için de birçok insanın zayıflama hedefini gerçekleştirme aracı olarak, yine bu tarz yöntemleri kullanmamaları en büyük dileğimiz. Ancak bu tarz satışların inanılmaz boyutta artması dileğimizin gerçekleşmeyeceğini şimdiden ispat eder gibi. Bilimsel verilerle tespit ve tavsiye edilen miktarlarda çeşitlilik içeren Adnan YAHŞİ Atletizm Yıldız Milli Takım Antrenörü adnanyahsi35@hotmail.com yeterli bir diyet, bireyin normal gelişimi ve sağlıklı bir yaşam sürmesi için gereken tüm temel besin maddelerini karşılamaktadır. Ancak insanların birçoğu, kendi yaşam tarzları ya da başka nedenlerle gıda takviyesi ihtiyacında oldukları düşüncesiyle bunları kullanım yoluna gitmektedir. Bu nedenle tüketicilerin söz konusu taleplerine uygun biçimde normal diyetin desteklenmesine imkân tanıyan gıda takviyeleri olarak piyasaya sunulan ürünlerin sayısı tüm dünyada büyük bir artış göstermektedir. 3 4 5 6 7 Spor dolu günler sizinle olsun… Tüm bunlardan kurtulmanın birkaç basit çaresi: TARIM BULMACA 2 Sigaradan uzak durun, fast food beslenmeden vazgeçin, stresi hayatınızdan çıkarın ve kendinize, sadece kendinize zaman ayırın. Spor yapın, spor yapan insanlarla birlikte olun, arada sırada da olsa şehirden yeşilliklere kaçın. Unutmayın, geride kalan günün telafisi yok. Ancak çok ağır antrenmanlar, gebelik, uzun süreli hastalıklar vb. gibi durumlarda dışarıdan takviyeye ihtiyaç duyulabilir. Bununla birlikte dışarıdan almayı düşündüğümüz takviyeler, kesinlikle bir doktor kontrolünde alınmalıdır. Bilmeden kulaktan dolma bilgilerle kullanacağımız şeyler tehlikeli durumları da meydana getirebilir. Sporcular, normal vatandaşlar, çoğunluğumuz farklı amaçlarla olsa da gıda takviyesi arayışındayız. Zayıflamak isteyenler, kilo almak isteyenler, baş ağrısına, diş ağrısına, kansere, kalbe, afrodizyak vb. gibi onlarca soruna çözüm olarak özellikle adının içinde “bitkisel” geçen ürünlerden 1 Bedenimize dışarıdan almamız gereken vitamin ve minarelerin eksikliğinin sağlık anlamında rahatsızlık olduğu bilimsel bir gerçektir. Araştırmalara göre karbonhidrat, yağ ve protein gibi ana besin unsurlarını yeterli miktarda bulunduran dengeli bir beslenme ile bedenimizin ihtiyacı olan vitamin ve minareleri sağlamak mümkündür. Y. İzzettin BAŞER 8 9 10 11 12 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 Soldan Sağa 1- Her yıl Ocak ayının 2. haftası kutlarız 2- İkaz etmek... Seçkin 3- Dans... Sıvı ölçü birimi 4- Dahil, ilişkin... Bir nota... Bir meyve 5- Alışveriş merkezi... Bir çalgı... Din ve devlet işlerini ayrı tutan 6- Sodyumun simgesi.. Nitelikleriyle hayranlık uyandıran, eksiksiz, kusursuz... Beyaz 7- Ağacın kolu... Ölümlü... Kalın kaba kumaş 8- Ecdat... Dolaylı anlatım... Emek sonucu ortaya konan ürün 9- Dünyanın uydusu... Kokulu bir bitki... 10Fare kapanı... Temsilci, temsil eden 11- Asmanın meyvesi... Ceylan 12Uğur sayılır... Kehribar... Bir binek hayvanı. Yukarıdan Aşağıya 1- Mevsimi dışında yetiştirilen mevye ve sebze... Avuçiçi 2- Bir işi yerine getirmek için verilen söz... Üye 3- Sayıları göstermek için kullanılan terim... Bir nota... Çok ince gözenekli pamuk, ipek veya sentetik dokuma 4- Kalıtımsal 5- Milimetre... Çorap, mendil, eldiven gibi giyim ile kurdele, dantel gibi giysi süsüne yarar şeyler 6- Toptan meyve sebze satılan yer... Acıkılı olay... Mikroskop camı 7- Yansıma... Bir düşünceye gönülden bağlı bulunma... 8- Kurnazlığıyla bilinen bir hayvan... Toplumu oluşturan en küçük birim 9- Derinin gözeneklerinden sızan sıvı... Bir haber ajansı... Genişlik 10- Açıkça, göstererek... Dişi kurt 11- Bir nota... Ürdün’de bir liman şehri... Evet, işte 12- Bir çok hastalığa şifa olan, güzel kokulu bir dut çeşiti. Zümrüdü Anka Kuşu Simurg veya bir diğer ismiyle Zümrüdü Anka efsanevi bir kuştur. Pers mitolojisi kaynaklı olsa da zamanla diğer Doğu mitoloji ve efsanelerinde de yer edinmiştir. Sênmurw (Pehlevi) ve SînaMrû (Pâzand) diğer isimlerindendir. Ayrıca zaman zaman sadece Anka kuşu olarak da anıldığı olmuştur. Rivayet olunur ki, kuşların hükümdarı olan Simurg Anka, Bilgi Ağacı' nın dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş... Kuşlar Simurg' a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürmüş. Kuşlar dünyasında her şey ters gittikçe onlar da Simurg' u bekler dururlarmış. Ne var ki, Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler. Derken bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg'un kanadından bir tüy bulmuş. Simurg' un var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg' un huzuruna gidip yardım istemeye karar vermişler. Ancak Simurg'un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağı'nın tepesindeymiş. Oraya varmak için yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş. Kuşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar. Yorulanlar ve düşenler olmuş. Önce Bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp; papağan o güzelim tüylerini bahane et- miş (oysa tüyleri yüzünden kafese kapatılırmış). kartal; yükseklerdeki krallığını bırakamamış; baykuş yıkıntılarını özlemiş, balıkçıl kuşu bataklığını. Yedi vadi üzerinden uçtukça sayıları gittikçe azalmış. Ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen Altıncı Vadi "şaşkınlık" ve sonuncusu Yedinci Vadi "yokoluş" ta bütün kuşlar umutlarını yitirmiş... Kaf Dağı'na vardıklarında geriye otuz kuş kalmış. Simurg'un yuvasını bulunca ögrenmişler ki; "Simurg Anka - Otuz Kuş" demekmiş. Onların hepsi Simurg'muş. Her biri de Simurg' muş. Simurg Anka'yı beklemekten vazgeçerek, şaşkınlık ve yokoluşu da yaşadıktan sonra bile uçmayı sürdürerek, kendi küllerimiz üzerinden yeniden doğabilmek için kendimizi yakmadıkça, her birimiz birer Simurg olmayı göze almadıkça bataklığımızda, tüneklerimizde ve kafeslerimizde yaşamaktan kurtulamayacağız. Şimdi kendi gökyüzünde uçmak zamanıdır... KİTAP Küreselleş(tir)me Karşısı Bilim Politik Yazılar Prof.Dr. Mustafa Kaymakçı Yayınevi: İlkim Ozan Yayınları Kitapta öncelikle günümüzde dünya ve Türkiye’de bilimin durumu ele alınmış ve akademik kapitalizm irdelenmiştir. Bu yazıları, Batı’da bilimin gelişmesi, buna karşılık İslam Dünyası ve Osmanlı’da bilimin gerilemesinin nedenlerini sorgulayan metinler izlemiştir. Bilimin ve onun yarattığı uygarlığın salt Batı’ya ait bir olgu olduğunu ve Doğu’nun gelişen Dünya tarihi içinde edilgen bir izleyici olarak kaldığını varsayan Oryantalizm/Avrupa merkezci görüşler ise birbirini izleyen yazılarla sorgulanmış ve bu görüşün dayanıksız olduğuna ilişkin bilgiler derlenmiştir. Kooperatifçilik Prof.Dr. Ziya Gökalp Mülâyim Yayınevi: Yetkin Yayınları, Ankara Kooperatifçilik kitabının 7. Baskısında okurlarına ülkemiz ve dünya kooperatifçiliğindeki en son durum ve gelişmeler güncelleştirilerk verilmiş. Kitapta; Genel Kooperatifçilik, Kooperatifin Tanımı, İlkeleri, Kooperatifle Sermaya Şirketleri Arasındaki Farklar, Özel Sektör Karşısında Kooperatiflerin Durumu, Devlet ve Kooperatif, Kooperatifçilik Mevzuatı ve birçok konu ele alınmış. Nasıl Bir Organik Tarım Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA Yayınevi: Yeni İnsan Bu kitapta Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu, Boğaziçi Üniversitesi Tüketim Kooperatifi, Başka Bir Gıda Mümkün Girişimi, Kibele Ekolojik Yaşam Kooperatifi, Marmariç Ekolojik Yaşam Derneği deneyimlerini paylaştı, nasıl sorusunun yanıtlarını aradı.
© Copyright 2024 Paperzz