TÜSEDAD Dergisi 24. Sayı

YIL: 1 SAYI: 1 7 TL
YIL:5 SAYI: 24 1 .05 TL!
Kuraklık kapıda
bu yıl ne
yiyeceğiz?
Ocak - Şubat - Mart 2014
Kutudan
konserve yeriz!
SİZİN DERGİNİZ
www.tusedad.org
Yanlış hesap
Bağdat’tan dönmeli!
25
Ocak 2014 tarihinde Ulusal Süt Konseyinde önümüzdeki 6 ay için belirlenecek
olan çiğ süt taban fiyat toplantısında yine yem-süt paritesi dikkate alınmamıştır.
Çiğ süt taban fiyatı, 3 yıl öncesine kadar Üretici Birlikleri ve Kooperatif Başkanları ile bazı süt sanayicilerinin süt alım müdürleri arasında bölgesel olarak
yapılan sözde ihaleler ile belirlenmekteydi. Bakanlığa
yaptığımız yoğun itirazlarımız neticesinde U.S.K.
(Ulusal Süt Konseyi) kuruldu. Artık konseyde bakanlık temsilcileri nezdinde taraflar uzlaşmaya çalışıyorlar. Ama maalesef bu da bir çözüm olmadı. Yapılan
10 toplantıda da fiyat belirlenirken, her iki tarafta aynı argümanlarla karşılıklı tartışıp birbirlerini rencide
ediyor ve bir uzlaşı çıkmıyor. Maalesef her seferinde
sanayicilerin dediği oluyor. Bu duruma Bakanlık temsilcileri de müdahil olmuyor.
Her defasında Dernek olarak fiyatın üretici maliyet-
SAYIN BAKANIMIZA
DERGİMİZ VASITASIYLA
ÇAĞRIDA BULUNUYORUZ;
“DÜNYADA GEÇERLİ OLAN
1 LİTRE SÜT= 1,5 KG YEM
PARİTESİNİ ÜLKEMİZ
SÜT ÜRETİCİLERİ
İÇİNDE GEÇERLİ
OLMASINI
LÜTFEN SAĞLAYIN.”
leri gözetilerek belirlenmesini talep etsekte başarılı
olamadık. Haziran-Aralık 2013 dönemi için geçen sene yapılan toplantıda USK’nın her iki tarafında onayını alarak hazırlamış olduğu maliyet tablosunda 1
litre süt maliyeti 1,16 TL/litre belirlenmesine rağmen
fiyat 1 TL / litre olarak yine sanayici tarafından belirlenmiştir.
Derneğimiz TÜSEDAD olarak, 25 Ocak 2014 günü
yapılan son toplantıda üretici maliyetleri dikkate
alınmadığı için dünyanın kabul ettiği yem-süt paritesine göre bir çalışma hazırlayarak katıldık. (BKZ.
Aşağıdaki tablo) Maalesef bu çalışmamız da hiçbir
sanayici tarafından dikkate alınmamıştır.
Bu kayıkçı kavgası artık son bulmalıdır. Her iki tarafta fiyat kavgası yapmaktan bıkmıştır. Taban fiyatın
bir hesaba dayandırılması gerekmektedir. USK’da artık süt kalitesi, üretim planlaması gibi daha önemli
konular konuşulmalıdır.
Bakan Eker'den
kuraklık uyarısı
Bakan Eker, Türkiye'de kuraklık tartışmalarını değerlendirerek, beklenen yağışın gelmemesi durumunda kuraklığın
meydana geleceğini söyledi.
Sayfa 25’de
Çiğ süte önerilen fiyat
maliyeti karşılamıyor
TZOB Genel Başkanı Bayraktar: “Sanayicilerin çiğ süte önerdiği ve ısrarcı olduğu 1,05 TL’lik fiyat, kabul edilebilir
bir fiyat değildir.”
Sayfa 34’te
OCAK 2014 SÜT YEMİ FİYATLARI
Firma
Firma A
Firma B
Firma C
Firma D
Firma E
Firma F
Ortalama
1.Kalite Süt Yemi
21 Protein,
2700 Enerji
2. Kalite Süt Yemi
18 Protein,
2600 Enerji
1.23 TL/kg
0.79 TL/kg
0.907 TL/kg
0.93 TL/kg
1.00 TL/kg
0.953 TL/kg
0.96 TL/kg
1.00 TL/kg
0.75 TL/kg
0.87 TL/kg
0.81 TL/kg
0.92 TL/kg
0.83 TL/kg
0.86 TL/kg
0,91 x 1.5 = 1.365 TL / LT
1. ve 2. Kalite
Süt Yemi
Ort. Fiyatı
Sevgili dostlar,
0.91 TL/kg
Bildiğiniz ve tanıdığınız derneğimiz TÜSEDAD sektördeki ilk ve tek Sivil Toplum
Kuruluşudur. Üyelerimizin tamamı AB ülkelerinde üretilen çiğ süte eşdeğer de
üretim yapmaktadır.
Sayfa 3’te
3
BAŞKAN’DAN
Değerli Dostlar,
Adnan YILDIZ
TÜSEDAD Yönetim Kurulu Başkanı
B
ildiğiniz ve tanıdığınız derneğimiz TÜSEDAD sektördeki
ilk ve tek Sivil Toplum Kuruluşudur.
Üyelerimizin tamamı AB ülkelerinde üretilen çiğ süte
eşdeğer de üretim yapmaktadır. Bilgi ve teknolojiyi en
iyi şekilde değerlendirmekte
ve kullanmaktadır. Bunun
doğal neticesi olarak da verimlilik konusunda bir sıkıntımız yok.
Hal böyle olmasına rağmen
biz para kazanamıyoruz !!!
Ürettiğimiz ürünü değer fiyatına pazarlıyamıyoruz, satamıyoruz. Kısacası, üretici
temsilcilerine masada olmalarına rağmen figüranlık rolünden daha ötesi reva görülmüyor. Çünkü;
1) Üretici bugün ürettiği sütünü bugün satmak zorunda
(depolama - bekletme şansı
yok).
2) Üretici temsilcileri Birlikler - Kooperatifler alacakları soğutma parasının
peşinde. Bir çatı örgüt altında toplanmadığı için dağınık ve güçsüz.
3) Sütümüzün değer fiyatı
budur ve altına satmıyoruz
deme şansları yok, çünkü
Birlikler ve Kooperatifler
olarak ürettikleri hammaddeyi mamüle çevirme (katma değer yaratma) ve pazarlama konularına hiç kafa
yormuyorlar.
4) Sanayici ne verirse uygundur tembelliği had safhada.
5) Birey olarak üreticilerin,
kendilerini temsil eden Birlik ve Kooperatif yöneticilerine hesap sormaları sürpriz
olur, toplum olarak zaten
böyle bir alışkanlığımız yok.
6) Bakanlık temsilcileri masada olmalarına rağmen fiyatın belirlenmesi hususunda müdahil lmuyorlar, birinci nedeni serbest piyasa koşulları söylemi. Oysa, bu
yanlış. Konuşulan ürün et ve
süt olunca ve bu iki temel
besin hammaddesi stratejik
ürün olunca 1 lt süt = 1,5 kg
yem paritesinin geçerli olduğu gerçeğinin arkasında durulması gerekir. İkinci neden, üretici yaklaşık 1 milyon ise tüketici 75 milyon.
Yani üretici üvey evlat, tüketici korunmalı.
7) Yukarıda saydığım gerçekler ve olumsuzluklar ışığında bakınca süt sanayicisinede kızmak haksızlık olur.
Sebebi basit, onların hepsi
özel sektör temsilcileri ve
tek amaçlarıda para kazanmak. Tüm olumsuzlukların
yeşermiş olduğu böyle bir
ortamda sanayiciden İNSAF beklemek en azından
satılık olur!
Bir diğer konu, süt referans
fiyatının belirlendiği USK
(Ulusal Süt Konseyi) artık
işlevini yitirmiştir.
Ben de derneğimizi temsilen
USK toplantılarına katılıyorum, bu toplantılarda taraflar hep aynı sıkıcı argümanları tekrar ediyor. Üreticinin
masaya koymuş olduğu maliyet hesapları ciddiye alınmıyor.
Kavga - gürültü içerisinde
bir kör döğüşü sonucu sanayicinin dediği oluyor. Son
toplantı tüm tarafları son
derece rahatsız etmiştir ve
bu toplantıların vakit kaybı
olduğu ortak kanaatine varılmıştır.
GERÇEK;
1,05 tl / lt den sütümüzü satmaya mecbur bırakılmamız
sektöre ZARAR veriyor.
Bu fiyat üreticinin maliyetlerinin çok altındadır. Anaç
hayvan kesimi hızla devam
etmektedir. Örneklemek
adına, sadece Trakya Bölgesinde ayda kesilen anaç
hayvan sayısı 5,000 baş civarındadır.
TALEBİMİZ;
Sn. Bakanımızın konuya
müdahil olmaları ve süt için
referans fiyatın belirlendiği
Ulusal Süt
Konseyinde SÜT - YEM
PARİTESİNİN esas alınarak fiyat yapılmasının sağlanması hususudur. Bu toplantılara Yem Sanayicileri
temsilcilerinin katılımıda
katkı sağlıyacaktır.
Saygılarımla…
5
KONUK YAZAR
Çiğ süt fiyatı Haziran’ı
beklemeden yeniden belirlenmeli
Ali Ekber YILDIRIM - www.tarimdunyasi.net
Dünya Gazetesi Tarım Yazarı
T
ürkiye'de çiğ süt fiyatının
belirlenmesi hep sorun
oluyor. Bunun bir çok
nedeni sıralanabilir.Bu nedenlerin başında üretim maliyetinin
dikkate alınmamasıdır. Ama
bundan daha önemli ve daha
çarpıcı olanı çiğ sütü üretenlerin
değil, onların yerine başkalarının
fiyatı belirlemesidir.
Bir kaç yıldan bu yana çiğ sütün
fiyatı Ulusal Süt Konseyi'nde belirleniyor. Denilebilir ki, konseyde üreticinin de,sanayicinin de
temsilcileri var. Bilim insanları
var.Gıda,Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı bürokratları var. Doğrudur. Dışarıdan bakılınca temsil bakımından sektörün tümünü
kapsayan bir konsey olarak görülüyor. Ancak,sanayici grubu
temsilcileri bakanlıkla işbirliği
yapınca istedikleri fiyatı belirleyebiliyor. Üreticiler bir anda figüran konumuna düşüyor. Kaldı
ki, üretici temsilcileri de orada
hiç bir zaman tek ses olamıyor.
Kendi aralarında bölünmüş durumdalar. Kendi kendileri ile yarışıyorlar. Bu bölünmüşlük nedeniyle fiyat belirlemede etkili olamıyorlar.
Sütün fiyatını üretici
belirlemeli
Üreticilerin öncelikle çiğ süt fiyatını kendilerinin belirlenmesi gerektiğini kabul ettirmeleri, bunun
için güç birliği,söz birliği yapmaları gerekiyor.
Bir sanayici,imalatçı ürettiği ürünün fiyatını kendisi belirlemiyor
mu?
Bir makineyi, bir arabayı üreten
sanayici,imalatçı üretimde kullandığı maliyetleri hesaplar,üzerine bir miktar kar koyarak fiyatını belirler. Elbette rakiplerinin
ürünlerine, piyasadaki genel fiyatı dikkate alır. Fakat, başkası
onun adına fiyatı belirlemez. Bu
sadece tarım ürünlerinde geçerli
bir uygulama.
Çiğ sütü alıp kutuya koyan,yoğurt,peynir,tereyağı üreten bir
mandıranın,bir sanayicinin fiyatını başkası mı belirliyor?
Hayır. Kendisi belirliyor. Maliyetlerini dikkate alarak,üstüne
bir miktar kar koyarak piyasaya
sunuyor.
Çiğ sütün fiyatını da üretenler belirlemeli. Bugünkü yapıda bunun
zor olduğunu biliyoruz.
Maliyetler
dikkate alınmalı
Mevcut uygulamada üretimin
sürdürülebilmesi için çiğ süt fiyatının mutlaka üretim maliyetlerinin dikkate alınarak belirlenmesi
gerekiyor. Dünyada geçerli olan
kriterler var. Süt yem paritesi gibi.Bir kilo çiğ sütle 1.5 kilo yem
alınırsa üretim sürdürülebilir.
Türkiye Yem Sanayicileri Birliği'nin verilerine bakılınca çiğ süt
fiyatının maliyetlere göre belirlenmediği çok açıkça görülüyor.
Veriler çok açık. Yem fiyatlarına
bakıldığında süt yeminin tonu
yıllık ortalama olarak 2006'da 305
lira iken 2007'de 390 liraya,
2008'de 550 liraya ulaştı. Bu hızlı
yükselişte 2007 ve 2008'de yaşanan kuraklığın etkisi var. Süt yeminin tonu 2009'da ortalama 470
lira iken 2010'da 440 liraya düştü.
Bir yıl sonra 2011'de ortalama
600 liraya yükseldi. 2012'de 610
liraya ulaşırken 2013'te 720 lira
oldu. Bu yılın Ocak ayında ise
740 lira oldu.
Aynı dönemde çiğ süt fiyatına bakıldığında Ulusal Süt Konseyi verilerine göre 2006'da 1 litre çiğ
sütün ortalama fiyatı 44.5 kuruş
iken 2007'de 54.4 kuruşa,2008'de
60.4 kuruşa yükseldi. 2009'da
56.8 kuruşa gerileyen çiğ süt fiyatı, 2010'da 76 kuruşa yükselirken
ertesi yıl 2011'de tekrar geriledi
ve 70.9 kuruşa indi. 2012'de ortalama 82.5 kuruş olan fiyat 2013'te
94.1 kuruşa ulaştı. Bu yılın Ocak
ayında 1 lira olan çiğ sütün litresi
Şubat ayında 5 kuruşluk artışla 1
lira 5 kuruş oldu.
Yem ve çiğ süt fiyatı karşılaştırıldığında reel olarak süt fiyatındaki
artışın yem fiyatının gerisinde
kaldığı görülüyor. Kaldı ki, üreticilerin tek girdisi yem değil.Yem
bitkileri üretiminde kullanılan
mazotun fiyatındaki artış çok daha yüksek. İşçilik, veterinerlik
hizmetleri ve diğer giderlerde de
hızlı bir yükselme var.
Fiyat yeniden
belirlenmeli
Maliyetler arttıkça üretici her geçen gün de daha çok zorlanıyor.
Yaşanan haksızlığı dile getirince
bu kez sanayici ile karşı karşıya
geliyor. Bu nedenle çiğ süt fiyatının belirlendiği toplantılarda gerilim giderek yükseliyor. Yapılan
son toplantıda 1 Şubat'tan geçerli
olmak üzere Haziran ayına kadar
çiğ sütün referans fiyatı 1 lira 5
kuruş olarak açıklandı. Bu fiyatın
belirlendiği toplantıdan sonra,
Gıda,Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı üst düzey bürokratları bu
şekilde yapılacak bir toplantıya
bir daha katılmayacaklarını bildirdiler.
Maliyetlerin dikkate alınmadan,
üretimin sürdürülebilirliği gözetilmeden açıklanan 1 lira 5 kuruşluk referans fiyatının Haziran'a
kadar geçerliliğini koruması çok
zor.
Ekonomide yaşanan kriz nedeniyle dövizdeki artışa bağlı olarak
yem hammaddeleri ve diğer girdilerin daha pahallı hale gelmesi
maliyetleri yükseltiyor. Bu nedenle yakın zamanda üreticilerin
Ulusal Süt Konseyi'ni toplantıya
çağırarak fiyatı yeniden belirlenmesini, fiyatın revize edilmesini
talep edecekler. Bunun için çalışmalar yapılıyor.
Üretici örgütleri, Ulusal Süt Konseyi'ni toplantıya çağırmaya hazırlanıyor. Üreticilerin bu toplantıya yem üreticilerinin de davet
edilmesini isteyecek. Yem üretenlerden fiyat ve maliyet konusunda bilgi alınacak.
Çiğ süt fiyatının belirlendiği toplantılarda ve diğer zamanlarda
süt fiyatı konusunda hep yemciler suçlanıyor. Dolayısıyla Ulusal Süt Konseyi'nde yapılacak
toplantıda onların dinlenmesi
yararlı olabilir.
Özetle, 1 Şubat'tan geçerli olmak üzere çiğ süt için belirlenen
1 lira 5 kuruşluk referans fiyatın
Haziran'a kadar sabit kalması
mümkün değil. Üretim maliyetleri ve üreticinin yaşadığı sorunlar nedeniyle bu fiyatın mutlaka
revize edilmesi,yeniden belirlenmesi gerekiyor. Maliyetlerin
dikkate alınarak fiyatın süt yem
paritesine göre gerçekçi bir seviyeye getirilmeli. Ama uzun vadede çiğ sütün fiyatını üretenler
tarafından belirlenmesi en doğru yol olacaktır.
BİZİM ÇİFTLİKLERİMİZ
6
YALIN HAYVANCILIK
Günümüzde Yalın Hayvancılık’ta üretilen günlük süt
Avrupa Birliği standartlarında olup, sütümüzden üretilen ürünler
Avrupa Birliği’ne ihraç edilebilecek kalitededir.
Ç
iftliğimiz Lüleburgaz İlçesi Kayabeyli köyünde
yerleşiktir. 600 sağmal
kapasiteli süt üretim çiftliğimiz’de iki sağmal ahır, sağımhane ve doğumhane binaları vardır.
2010 yılının sonunda kurulan şirketimiz İsmail Koçak ve Reşit
Ömer Kükner ortaklığındadır.
İnşaata 2011 yılının Haziran ayında başlanmış ve dört ay sonra ilk
parti Holstein düvemiz ahırlara
alınmıştır. Türkgeldi-Lüleburgaz
Tigem’den satın alınan 240 Amerikan menşeli düvelerle faaliyete
geçildikten sonra iki parti ithalle
kapasite doldurulmuştur. 2x24
hızlı çıkış sistemli sağımhanemizde günde üç kez sağım yapılmaktadır. Çiftliğimizde üçü veteriner
düzeyinde olmak üzere 25 personel çalışmaktadır. Şirketimiz çiftlik arazisinin yanında 300 dekar
tarımsal alanda kendi kaba yemi-
ne yönelik üretimde bulunmaktadır. Uzun dönemde yıllık bitki
üretimi yerine yöreye uygun meyve çeşitlerine yönelmeyi planlamaktadır. Ortakların sektör dışından gelmelerinin ve çiftliğin
yeni kurulmasının ilk yılında yarattığı sıkıntılar zamanla aşılmış,
Yalın Hayvancılık Trakya bölgesinin örnek işletmelerinden biri
olma yolunda önemli mesafe
kaydetmiştir. İlk aşamada hasta-
lıktan ari işletme olmuş daha
sonra da Avrupa Birliğine uyumlu çiftlik sertifikasını almıştır.
Günümüzde Yalın Hayvancılık’ta üretilen günlük süt AB
standartlarında wolup, sütümüzden üretilen ürünler AB’ye ihraç
edilebilecek kalitededir. Yetiştirdiğimiz erkek buzağıları sütten
kesilince çevremizdeki besi çiftliklerine satmaktayız. 2014 yılının
ortalarından itibaren ülkemizin
en kaliteli gebe düvelerini çiftçilerimize sunacak duruma geleceğiz. Kullandığımız spermalar konusunda yurdumuzda satışta olan
mükemmel boğalar tercih edilmektedir. Doğum kolaylığı ve buzağı gelişimi alanında tercihimizden çok memnunuz. Buzağı yetiştirme konusunda artık altlık
olarak kesinlikle saman kullanmıyoruz. Kaliteli hammaddeden
üretilen plastik bazlı altlıklarımızla buzağılarımızın en temiz ve
sağlıklı koşullarda yetiştirmeyi
başardık. Kulübelere konulan ızgara altlıkların ekonomik açıdan
büyük faydasını gördük. Ayrıca
sağlanan temiz ortam sonucu buzağılarımızda ishal ve zatürre sorunlarını neredeyse ortadan kaldırdık. Sonuçlarını kendi düvelerimizin gelişiminde ve erkek bu-
7
tın 1 lira olması süt üreticisini sıkıntıya sokmaktadır. Süt taban
fiyatında yapılacak yeni düzenlemelerde maliyetin göz önünde
bulundurulması sorunlarımızın
çözümünde önemli katkılarda
bulunacaktır. Tüsedad yönetiminin özellikle 2013 yılında bu
uğurda verdiği mücadelenin
2014 yılında daha somut sonuçlara ulaşacağını düşünüyoruz.
zağılarımızı satın alan çiftliklerin
uygulamalarında izlemekteyiz.
Yalın Hayvancılık olarak hem
Kırklareli İli Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü hem de Lüleburgaz İlçe Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürülüğü’nden büyük
destek görmekteyiz. Başta mü-
dürleri olmak üzere tüm teşkilat
her türlü sorunumuzda ellerinden gelen desteği vermektedir.
Şu anda en önemli sorunumuz
sütün hak ettiği değeri henüz bulamamasıdır. Süt Konseyi’nin
Trakya için tespit ettiği 118 kuruş maliyete rağmen taban fiya-
BİZİM ÇİFTLİKLERİMİZ
Ayrıca ari çiftliklere günlük çiğ
süt satış izninin verilmesi hem
üretici hem de tüketiciler açısından çok yönlü ciddi yararlar sağlayacaktır. Ülkemizin en önemli
hayvansal protein ihtiyaçlarından
birini sağlayan süt çiftlikleri olarak yaptığımız yatırımların boyutları ve verilen emeğin karşılık
bulmasıyla Türkiye kayda değer
mesafe kaydedecektir.
BİLİMSEL
8
Silajla ilgili soru ve cevap
Prof.Dr. Ö.Hakan MUĞLALI
Yrd.Doç.Dr. Mustafa SALMAN
Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Veteriner Fakültesi, Hayvan Besleme ve Beslenme Hastalıkları Anabilim Dalı
S
ilaj yapımının tarihçesine
kısa bir göz atılacak olduğunda; muhtemelen 3000
yıldan fazla geçmişe sahip olduğu
görülür. Antik Mısır ve Yunan’da
tahıllar ve bitkisel ürünlerin silolar içinde depolandığı, duvar resimlerinde bitkilerin hasadı ve
taştan yapılmış küçük yapılar içine dolduruluşu anlatılmıştır. Kartaca harabelerinde, içinde kaba
yemlerin silolandığı M.Ö. 1200
yıllarına ait silolar bulunmuştur.
Tötonlar (Germenler) ilk yüzyılda yeşil kaba yemleri yeraltındaki
çukurlarda depolamakta ve üzerlerini gübre ile örtmekte idiler.
Silaj yapımı konusunda MÖ 100
ile 18. yy. arasına ait çok az şey bilinmesine rağmen, bu dönemde
kaba yemlerin silolanmasına küçük aile işletmelerinde devam
edilmiştir. 13. yy’da İtalya’da, 18.
yy. başlarında ise kuzey Alplerde,
İsviçre ve Baltık bölgesinde çayır
otunun silajı yapılmaktaydı. 19.
yy. ortasında çayır otunun, şeker
pancarı kelle ve yapraklarının ve
diğer bitkilerin silaj yapılarak saklanmasına olan ilgi Baltık bölgesi
ve Almanya’dan hızla diğer Avrupa ülkelerine yayıldı. Fransız köylülerinin Alman dergilerinde okumalarıyla da Fransa’da hızla kabul görerek benimsendi. Hal böyle iken; Türkiye’de silaj yapımı
çok eski değildir. Bunun nedenleri arasında iklim şartları, hayvancılığın genellikle meraya dayalı
ekstansif bir karakter göstermesi
ile geçmişte konsantre yem fiyatlarının düşük oluşu sayılabilir.
Ancak, üreticinin ithâl ikâmesiyle
terbiyesi politikaları, mera alanlarının amaç dışı kullanımı, tarım
alanlarının ve ormanların vahşi
bir iskân talanına açılarak üretimin azalması ve bölgesel iklim değişliklerinin ortaya çıkması gibi
nedenlerle konsantre yem fiyatlarının yükselmesi, üreticilerin kaba
yemleri hatırlamasına ve bunlardan maksimum kazancı nasıl elde
edebilecekleri konusunda araştırmaya yöneltmiştir. Bu durum, ülkemizdeki geçmişi çok uzun olmayan silaj yapımının yaygınlaşmasını sağlamış, kurulan büyük
çiftlikler silaj popülaritesinin artışına neden olarak, üreticilerin bu
konudaki bilgilenme isteğini arttırmıştır. Bununla birlikte, kişisel
tecrübelerimiz; silaj yapımında
çok az üreticinin istenen kaliteyi
yakalayabildiğini, ezici çoğunluğun ise; silaj diye bir şey yapmaya
çalıştığı, fakat neyi nasıl yapacağını bilmediği doğrultusundadır.
Yapılan silajların kalitesiz olması;
metabolik sorunlarla beraber üreme sorunlarını da beraberinde getirmekte, büyük ekonomik kayıplara sebep olmaktadır. Aşağıda,
silaj yapımı ile ilgili yararlı olacağını umduğumuz bazı soru ve cevaplara yer verilmiştir.
Biraz mikrobiyoloji iyi
gelir (laktik asit fermentasyon türleri ve laktik
asit bakteri grupları)
Başlıca laktik asit üretebilme yeteneklerine göre birkaç bakteri
cinsi topluca laktik asit bakterisi
olarak tanımlanmıştır. Lactobacillus, Pediococcus, Leuconostoc,
Enterococcus, Lactococcus ve
Streptococcus olmak üzere altı
bakteri cinsi (genera) silajla ilişkilidir.
Son yıllarda bitkilerden en yeni
tür olarak Weissella izole edilmiştir. Diğer türlerden Carnobacterium,
Bifidobacterium,
Sporolactobacillus ve morfolojik
olarak Pedioccoccus’la ilişkili
Aerococcus, Alloiococcus, Tetragenococcus ve Atopobium normal olarak oldukça farklı ortamlarda bulunur. Karbonhidrat metabolizmalarının başlıca son ürünü göz önüne alındığında bazı
Bacillus türleri bile burada yer
alabilmesine rağmen, silaj fermentasyonundaki rolleri tamamen farklıdır.
Laktik asit bakteri florası; heksozun laktik aside fermentasyonuna göre genellikle ikiye ayrılır.
Silaj yapımı sırasında her ikisi de
aynı anda ortaya çıkabilir. Bunlardan, başlıca laktik asit üreteni
homofermentatif, bunun yanı sıra etanol veya asetat ile CO2
üreten diğeri ise heterofermenta-
tif olarak isimlendirilir. Asit üretimi ve daha az enerji kaybı açısından bakıldığında; birinci yol,
heterolaktik muadilinden daha
etkilidir. Aldolaz ve fosfoketolaz
enzimlerinin varlık ve yokluğuna
göre üç Lactobacillus cinsi tanımlanmıştır:
I) Obligat homofermentatif laktik asit bakterileri: heksozları homolaktik olarak neredeyse tamamen (>%85) laktik aside fermente ederler fakat fosfoketolaz
enzim yokluğu nedeniyle pentozları fermente edemezler.
II) Fakültatif heterofermentatif
laktik asit bakterileri: I. grupta
olduğu gibi heksozlar için aynı
basamakları kullanır ve ayrıca aldolaz ve fosfoketolaz enzimlerine
sahip oldukları için pentozları da
fermente edebilirler.
III) Obligat heterofermentatifler:
Heksozları laktik aside ilaveten
diğer ürünlere de fermente edebilme özelliklerine göre heterolaktik laktik asit bakterilerinin
geriye kalan tüm üyelerini kapsar.
Yapım kalitesine bağlı olarak,
sonuçta silajda laktik asit, asetik
asit ve bütürik asit fermentasyonlarından birisi dominant hale
gelir. Kuru madde ve enerji kazanımı en yüksek olduğundan en
iyi fermentasyon, laktik asit fermentasyonudur (homolaktik fermentasyon). Laktat oranı, asetattan daha yüksek olan silajlar
daha iyidir. Ayrıca, iyi silajlardaki bütürik asit miktarı kuru madde esasına göre %0.1’den daha
az olmalıdır. Böyle kaliteli silajlarda, fermentasyon hızla tamamlanarak besin maddeleri
korunmuş olur. Mikrobiyal inokulant kullanılıyorsa; silaja en
az 100,000 cfu/g miktarında ilave
edilerek (1,000,000 cfu/g kadar
çıkabilir) homolaktik bakteri
esasında silaj fermentasyonunun
9
BİLİMSEL
daha iyi olması sağlanarak kuru
madde kazanımı ve süt verimi
arttırılabilir.
Son yıllarda homolaktik asit bakterisinin birden fazla suşunu barındıran kokteyl inokulantlar ile
Lactobacillus buchneri bakterisi
de (silajdaki laktik asidin bir kısmını asetik aside çevirerek bozulma yapan mayaların sayısını
azaltan ve aerobik stabiliteyi arttıran heterolaktik bir bakteri)
kullanıma girmiştir. Bu bakteri
suşları, mısır silajında bozulma
yapan bakterilerin çoğalmalarını
engelleyici yeteneklerine göre
seçiliş olup, aerobik stabiliteyi
arttırırlar.
Aerobik stabiliteyi
arttırmak için ne
yapılabilir?
Silo boyutlarının, araç girişini kolaylaştırarak silajın hızlı bir şekilde boşaltılmasını sağlayacak kolaylıkta olması, uygun kuru madde miktarına ulaşmak için soldurma, silonun hızlı ve iyi sıkıştırılması ve örtülmesi ile silo boşaltımı sırasındaki iyi bir yüzey idaresinin idamesi bozulmaları azaltarak, randımanı yükseltir. Bu
amaçla, propiyonik asit esaslı
ürünler de etkin olarak kullanılabilir (1-2 kg/ton).
Yukarıdaki grafikte ilerleyici bir
sıkıştırma tasarımı verilmiştir. Silaj, her seferinde 15-20 cm’den
daha fazla olmayacak bir kalınlıkta serilip sıkıştırılmalıdır. Henüz
ülkemizde kullanılmamakla birlikte, sıkıştırma hızı ile ilgili tablolar da mevcuttur.
Silo yüzeyinden
ne kadar alınır?
Bozulmayı önlemek için silo yüzeyinden günlük minimum 10-15
cm kalınlıkta silaj alınmalıdır. Sıcak havalarda veya silaj kuru ise
daha fazla alınmalıdır. Silaj kütlesine hava girişini en az seviyeye
indirmek için öncelikle, silo yüzeyinden dökülmüş olan silaj alınır.
Hızla kızışıp bozulacağından, silo
yüzeyinden dökülmüş, saçılmış
olan silaj öncelikli ve hızla toplanıp hayvanlara verilerek ortalık
temizlenir. Silaj kuru, iyi örtülmemiş veya çok yavaş fermente olmuşsa günlük 10-15 cm’den daha
fazla alınarak hızlı tüketim plânlanmalıdır. Silo yüzünün idaresi
önemli olup, düz bir yüzey sağlanacak şekilde silaj alımı, silaj küt-
4 ayda biteceği plânlanıyorsa, 4
mm kalınlıkta naylon örtü (plâstik) yeterli iken, daha uzun süre
saklanacaksa 6 mm kalınlıkta bir
örtü kullanımı önerilir. Naylon
örtü üzerine araba laktikleri konarak veya toprakla örtülerek
ağırlık sağlanır.
Ağırlık olarak örtü üzerine toprak serilmişse siloyu boşaltmadan
önce silaja karışmasını engellemek için toprak alınmalıdır (klostridiyal kontaminasyon riski).
Öte yandan, küresel ısınmanın etkisini her geçen gün daha çok his-
lesine oksijen girişini en az seviyede tutacaktır.
sedeceğimiz bir döneme hızla girmekteyiz.
Ülkemiz, sanılanın aksine su zengini değildir. Küresel ısınmayı
azaltmanın başlıca yolu ise; enerji tüketiminin veya bir diğer değişle karbon ayak izinin azaltılmasıdır. Böylece çevre kirliliği-
Silaj yoğunluğu
ve doldurma hızı ne
olmalıdır?
Silaj yoğunluğu henüz ülkemizde
tespit edilmemekle birlikte, yakın
gelecekte uygulanabileceği tahmin edilmektedir. Hendek tipi
(bunker) silo kullanımında yonca
ve mısır silajlarına ait yoğunluklar aşağıdaki tabloda verilmiştir.
Önerilen minimum yoğunluk 350
kg/m3’tür. Ölçümler silo yüzeyinin 1.5-2 m aşağısından yapılmalıdır. Silo yoğunluğunun uygun
olduğunu saptamanın en pratik
yolu; zorlanmasına rağmen, işaret parmağının silo yüzeyinden
içeri girememesidir.
Parametre
Yonca Silajı
Mısır Silajı
Kuru madde, %
42 (24-67)
34 (25-46)
Islak yoğunluk, kg/m3
800 (300-1350)
950 (500-1350)
Kuru yoğunluk, kg/m3
255 (335-600)
325 (180-540)
Adapte edilmiştir: Muck and Holmes, 1999.
Silo örtüsü ve kalınlığı
ne kadar olmalıdır,
karbon ayak izi nasıl
azaltılır?
Klasik bilgilerimize göre silajın 3-
11
nin neden olduğu ısınma azaltılabilir. Plâstik kullanımın azaltılması karbon ayak izinin azalmasına yardımcı olacaktır. Çevre
kirliliğinin azaltılmasına nasıl
katkı sağlayabiliriz?
Bu amaçla silo örtüsü olarak naylon örtü yerine, şeker pancarı posası kullanılabilir. Şeker pancarı
posasının silo üzerine 30 cm kalınlıkta serilmesi yeterli bir basınç
ve koruma sağlar. Ayrıca, silo
üzerine kalın bir saman tabakası
serilerek üzeri toprakla örtülebilir. Silo açıldığında toprağın silajla karışmaması için iyice temizlenmesine dikkat edilmelidir
(klostridyal kontaminasyon riski).
Silaj örtüsü olarak kullanılan şeker pancarı posasının ise üstten 5
cm kalımlıktaki bir kısmı oksitlenerek siyahlaşır. Silo açılırken sadece bu tabaka atılır. Bu tabaka
tarlaya yeşil gübre olarak atılırken altta kalan kısım ise silaj ile
birlikte hayvanlara yem olarak
verilir. Böylece, miatlı olan naylon örtünün maliyetinden kurtulmakla birlikte çevre kirliliği de
engellenmiş olur.
Yonca ne zaman
biçilmelidir?
Yonca, çiçeklenme öncesinden
çiçeklenme ortasına kadar olan
dönemde biçilir. En yüksek şeker
konsantrasyonuna sahip olduğunda biçilmelidir. Bitkinin şeker içeriğini etkileyen bir seri
faktör mevcuttur. Parlak gün ışığında bitkinin fotosentetik aktivitesi yüksek olduğundan, şeker
miktarı da en üst seviye ulaşır.
Bulutlu günlerde, bitkinin şeker
içeriği düşük olur. Bitki ne kadar
uzun süre ıslak kalırsa, daha fazla soluma gerçekleşerek şeker
konsantrasyonu azalacağından,
soldurma mümkün olduğunca
hızlı olmalıdır.
Tırmıklayarak karıştırmak (altüst etmek), kurumayı hızlandırır.
Geceleyin solunumla şeker kaybedileceğinden, günün sonuna
doğru daha yüksek şeker içeriğine sahipken biçmek yerine, solunumu önlemek için bitkiyi sabahın ilerleyen saatlerinde biçerek
hızlı solmasını sağlamak uygun
bir yaklaşım olur (duruma göre 34 saat). Silonun doldurma ve örtülmesindeki gecikme, bitkinin
şeker içeriğini azaltır.
BİLİMSEL
ba yem kuru maddesini %50’den
%44’e indirmek için tona 130 litre, %40’a indirilmesi için ise 225
litre su ilâve etmek gerekir. Buradaki bir diğer sorun; ilâve edilen suyun bitki kütlesi tarafından
tamamen absorbe edilemeyip sızıntı kaybını arttırabilmesidir. Su
ilâvesi, sadece çok gerekliyse yapılmalı, onun yerine fermentasyonu teşvik için sıvı bir mikrobiyal inokulant kullanılmalıdır.
Don vurması mısır
silajını nasıl etkiler?
Akşam oldu, paydos.
Silaj yapımında
mola verilir mi?
Bitki hemen sıkıştırılmayacaksa,
biçim kesinlikle ertelenmelidir.
Maalesef tersi uygulamalara çok
sık rastlanmakta olup, kamyon
veya römorklarla boşaltılan bitki
partilerinin silo çukurunda saatlerce veya günlerce sıkıştırılmayı
beklediğine şahit olmaktayız. Sıkıştırma işlemine ara verilen her
dakikanın bitki yığınının kızışmasına katkı sağladığı asla hatırdan
çıkarılmayarak, silo doldurulacağı gün başkaca hiçbir iş yapılmayıp bütün dikkat silaja verilmeli,
yemek molası bile dakikalarla sınırlandırılmalıdır.
Silaja melâs
karıştırılmalı mı?
Melâs, şeker pancarı (Beta vulgaris) ve şeker kamışı (Saccharum
officinarum) bitkilerinin kullanıldığı şeker endüstrinin bir yan
ürünü olup, kuru maddesi %7980, suda eriyebilir karbonhidrat
miktarı 450-500 g/kg ve bunun da
başlıca komponenti sukroz olan
bir yem maddesidir. Kullanım
amacı; laktik asit bakterilerine relatif olarak ucuz bir şeker kaynağı
temin etmektir. Silaja şeker kaynağı olarak melâs ilave edilmesi
fermentasyon yönünü istenen
doğrultuda değiştirerek, fermentasyonu ve hayvan verimini iyileştirir. Silaja, en az 15-20 kg/ton taze ağırlık (ortalama 20-40 kg/ton)
miktarında melâs ilave edilebilir.
Genellikle, eriyebilen şeker miktarı az olduğunda yapılan melâs
ilavesi fermentasyonu arttırır (daha düşük pH ve asit ürünlerin daha fazla olması). Bununla birlikte, melâs ilavesi fermentasyonu
daha homolaktik yapmayabilece-
ğinden, fermentasyon kalitesini
her zaman iyileştirmeyebilir. Bazı
araştırmalarda, melâs ilavesinin
daha az arzu edilen daha heterolaktik asit fermentasyonunu teşvik edeceği öne sürülmüştür. Melâs ilave edilmiş silajın hayvan
performansını arttırdığına yönelik kanıtlar tartışmalıdır. Melâs
ilavesi ile ilgili diğer iki sorun ise;
homojen bir dağıtım yapma zorluğu ile mayaların melâsı tüketerek alkol oluşturmaları nedeniyle
rezidüel şekerlerin silo boşaltılması sırasında zayıf bir aerobik
stabiliteye neden olmasıdır. Saha
çalışmalarımız biçim süresine
dikkat edildiğinde mısır silajına
melâs katılmasına gerek olmadığını, baklagil silajlarına ise katkı
yapılmasını yararlı olduğunu ortaya koymuştur.
Tahıl ilâvesinin
yararı olur mu?
Silajın enerji değerini arttırabilmek için tahıl ilavesinin yapılabilir. Ancak, bakteriler için tahıldaki nişasta değil, şeker gibi eriyebilir karbonhidratlar gereklidir.
Tahıllar nişastaca zengin olmalarına rağmen, laktik asit bakterileri nişastayı enerji kaynağı olarak
kullanamaz. Bu nedenle, silaja tahıl ilâve etmeye gerek yoktur. Ayrıca rezidüel nişasta silajı daha
hızlı kızıştırabilir. Fazla sulu silajlara (>%75) absorban olarak tahıl ilâve edilmesi bazen fermentasyona yardımcı olabilir.
Bitki çok kuru
olduğunda su ilâvesi
yararlı olur mu?
Bitki fazla kuru olduğunda, su
ilâvesi fermentasyona yardımcı
olabilir. Ancak, önemli miktarda
su ilâve edilmelidir. Örneğin, ka-
Genellikle göz ardı edilmesine
rağmen, don vurması olayları küresel iklim değişikliği nedeniyle
ülkemizde de popülarite kazanacaktır. Hafif donlar mısır bitkisine zarar vermez. Şiddetli bir don
(birkaç saat süreyle -3 Cº’nin altı)
tüm bitkiyi öldürür. Mısır bitkisi
olgunlaşmamışsa, su miktarı biçim için önerilen optimum seviyeden daha fazla olacaktır. Yapraklar kurusa bile, sapta önemli
miktarda su muhafaza edileceğinden, en iyisi, bütün bitkinin su
miktarını saptamaktır (saha şartlarında mikrodalga fırın kullanarak hızlı bir ölçüm yapılabilir).
Biçim öncesi mısır bitkisinin istenen kuru madde seviyesine yükselmesi için kurumasına izin verilmelidir. Olgunlaşmamış mısırın
kuruma oranı normal mısırla aynı
olur. Bunun tersine, şiddetli bir
don, olgun mısır bitkisinin kuruma oranını hızlandırır. Her iki
durumda da, su miktarının izlenmesi ve kuru madde oranının bütün bitki için ortalama %35
(%33-36) olarak hedeflenmesi
gerekir. Silaj fazla kuru olduğunda, sıkıştırmayı kolaylaştırmak
için biçim uzunluğu önemli derecede azaltılır. Ancak bu taktirde,
rasyondaki etkin lif miktarının
dengelenmesi gerekir.
Yonca nasıl verilirse
daha iyi olur: taze, kuru
ot veya silaj?
Yoncanın kullanım şekli bölgenin
hava şartlarına göre değişir. Ülkemizde yonca, genellikle taze biçim ya da kuru ot olarak kullanılır. Bununla birlikte, silaj yapımı
yavaş da olsa yaygınlaşmaktadır.
Ayrıca silajının TMR’de kullanımı daha kolaydır. Tüketimi, kaba
yem kuru madde miktarının
BİLİMSEL
12
%50’sini aşmayacak şekilde sınırlandırıldığında, taze biçilmiş hâli
başarıyla kullanılabilir. Yonca
kullanımında; rasyonun tutarlı olmasına ve her hangi bir değişikliğin tedricen yapılmasına dikkat
edilmelidir.
Silaj ne zaman hazır
olur, silodan siloya
geçiş nasıl olmalıdır?
Bitkinin yem olarak kullanılmadan önce en az 3-4 hafta süreyle
silolanmış olması önerilir. Ancak,
fermentasyonun çok yavaş ilerlediği durumlarda altı hafta veya
daha fazla süreyle silolamak gerekebilir. Doldurulması 2-3 hafta
süren olağan üstü büyük silolarda
fermentasyonun sonlanması iki
aydan fazla sürebilir. Yemleme
yönetiminde; bir silo bitmeye yakınken (bir hafta kadar) yenisinin
açılarak birlikte kullanılmaya
başlanması ve böylelikle yeni siloya geçişin en az bir hafta süreyle tedricen yapılması gerektiği
unutulmamalıdır.
Kuraklık varsa
ne yapılmalıdır?
Bu durum, küresel ısınmaya bağlı
olarak yoğun tartışmalara konu
olacaktır. Ülkemiz, yeşil yağması
ve küresel ısınma konusundaki
duyarsızlığı ile kuraklıktan şiddetli etkilenecek ülkeler arasına
girecektir. Kuralık nedeniyle tarım ve hayvancılığımız olumsuz
etkilenecek, maliyetler yükselecek, verimdeki azalma dışa bağımlılığı daha da arttıracaktır.
Kuraklık durumunda aşağıdaki
önlemler alınabilir.
*Kuraklığa dirençli bitkilerin ekimi yapılmalıdır, örneğin; mısır
yerine sorgum-sudan otu veya yulaf ekimi.
*Düşük kaliteli kaba yemlerin
(saman) npn kaynakları (üre,
amonyak vs) ile muamele edilmesi araştırılmalıdır.
*Silolamadan önce bitkinin kuru
madde miktarı saptanmalıdır.
Mısır bitkisi fazla kuru gözükebilir fakat buna rağmen, sapında
önemli miktarda su bulunur. Mısır bitkisinin tümüne ait kuru
madde miktarının %35 olması
hedeflenmelidir.
* Kuraklık varsa, bitkideki nitrat
birikimine dikkat edilmelidir.
Kuraklık şiddetli ise, bitkinin alt
kısımlarında nitrat birikimi olduğundan makinenin kesici ağzı
topraktan 25-30 cm yükseltilir. Sıcak ve güneşli günlerde biçim,
nitrat seviyesinin en düşük seviyede olacağı öğleden sonra yapılmalıdır.
* Silolama ile nitrat seviyesi %5060 azalacaktır. Silaj fermentasyonunun en az 3-4 hafta olması sağlanmalı ve yeni silaj hayvanlara
tedricen verilmelidir.
*Pratik: Nitrat, mısır bitkisinin alt
1/3’lük kesiminde yoğunlaştığından, biçim bu seviyenin üzerinden yapılmalıdır.
*Propiyonik asit esaslı silaj koruyucuları (tüm bitkinin kuru maddesi %38-40’dan fazla ise) kurak
vurmuş bitkiler için uygun olabilir. Bu tip bir ürünün siloya 1-1.5
kg/ton miktarında ilâve edilmesi
silajın aerobik stabilitesini iyileştirmekle birlikte, silo ve yemlikteki kuru madde kaybını da azaltır. Bu gibi uygulamalar pahalı gibi görünmesine rağmen -ineklere
bozuk silaj verilmiş olsa bile- yem
tüketimi ve süt veriminde azalmayı önleyerek kendisini kolaylıkla amorti eder.
*Mikrobiyal inokülant kullanımı: Şiddetli kurak vurmuş mısır
bitkisi üzerinde düşük sayıda doğal laktik asit bakterisi bulunabilir. Bu nedenle, kuru madde
miktarı düşük veya normal aralıkta ise homolaktik asit bakteri
inokulantlarının kullanımı yararlı olacaktır.
*Şekerler: Kurak vurmuş mısır
bitkisinde genellikle yüksek
konsantrasyonda fermente olabilir şeker bulunduğundan, melâs veya fermente olabilir diğer
yemlerin ilâvesine genellikle gerek olmaz.
Hava çok nemli
olduğunda soldurma
ve biçim zor hale gelirse
ne yapılır?
Hava şartları yoncanın soldurulmasına izin vermediğinde klostridiyal fermentasyon riski artar.
Fermentasyonu hızlandırmak
için inokülant kullanımı daha iyi
bir fermentasyon oluşumuna yardımcı olur. Hava şartları ne olursa olsun, bitkiyi mümkün olduğunca optimal olgunluk seviyesinde iken biçmek amaçlanmalıdır.
Silaj fermente olmamış
gibi görünüyorsa
ne olabilir?
Bazen silo açıldıktan sonra bitki
fermente olmamış gibi görünür.
Ne olduğunu anlayabilmek için
silajın pH’sı ölçülür. pH düşük
(< 4.5) olmakla birlikte silaj, yeşil
ve taze görünümdeyse muhtemelen hızlı bir homolaktik fermentasyon meydana gelmiştir (laktik
asit kokusu olmayabilir). Bazen,
homolaktik bakterileri fazlaca
olabilir ve zayıf antifungal özelliklere sahip fermentasyon ürünleri oluşur (laktik asidin antifungal özelliği fazla yoktur). Böyle silajlarda hızlı bir başlangıç fermentasyonu oluşmuştur fakat
mayalar laktik asidi parçaladıklarından silaj hava ile temas ettiğinde oldukça hızlı kızışır ve sonuçta
kuru madde kaybı meydana gelir.
Bunun tersine, pH yüksekse (>
5.0) muhtemelen bitki fermente
olmamıştır. Bunun nedenleri;
başta şeker eksikliği olmak üzere,
bitkiyi soğuk şartlarda biçmek veya don vurduktan sonra biçmek
olabilir. Tam olarak fermente olmamış silaj ineklere yedirilebilir
fakat geçişlerin tedricen yapılması gerektiği unutulmamalıdır.
Kalitesiz olmamakla
birlikte lezzetsiz bir silaj
nasıl değerlendirilir?
Silaj, tartışmalı bir durum arz ediyorsa, 15 gün süreyle rasyondan
çıkarılmalıdır. Daha sonra, bu silaj tedricen rasyon katılmaya başlanarak iki haftadan daha uzun
bir süre sonra önceki seviyesine
çıkarılır. Rasyonun iyice karıştırılmasına özen gösterilmelidir, biraz melâs katılması yararlı olur.
Balya silajlarda
sorun çıkabilir mi?
Balya silajı ülkemizde yaygınlaşmaya başlamıştır. Ancak makine,
ekipman ve naylon paket materyali göz önüne alındığında maliyeti yüksektir ve kanaatimiz odur
ki; ülkemiz için gereksizdir. Balya
silajına benzemekle birlikte, oldukça ilkel bir uygulama ise köylerimizde battal boy siyah çöp poşetleri içine silaj yapımıdır. Bu
torbalarda hem yeterli sıkıştırma
yapılamamakta ve hem de geri
dönüşüm sonucu elde edilen ve
sadece çöp toplamada kullanılması gereken bu torbalarda, silajın asit ortamı sonucu ne tür kimyasalların çözünerek silaja karıştığı ve sonuçta süte ve ete geçerek halk sağlığını nasıl tehdit ettiği konusu soru işaretleriyle dolu
bulunmaktadır (Bisfenol-A, BPA
riski). Ayrıca plastik poşet kullanımı çevre kirliğine de yol açarak
küresel ısınmaya da katkıda bulunur. Bunun yanı sıra, yüksek
kuru madde miktarına sahip
(>%40-50) bazı büyük balya silajlarında klostridiyal fermentasyon görülebilir. Plâstik örtüyle
sarılmış balya silajda su genellikle yoğunlaşarak güneş ve çevre
ısısına bağlı olarak hareketlenir.
Ayrıca, yüksek kuru madde oranı
sıkıştırma işleminin yetersizliğine
de neden olur. Bu durumda, içinde klostridiya bakterilerinin yaşayıp çoğalacağı mikro klimaların oluştuğu küçük su cepleri
(paketler) oluşur. Bu tür silajlar
dikkatlice incelenmelidir.
Sonuç
Neyi, neden ve nasıl yapacağımızı; okuyalım, araştıralım ve öyle
yapalım.
GÜNCEL
14
Kadın çiftçi eğitiminde
hedef 1 milyon…
Sakarya’nın Akyazı ilçesinde olduğunu bildiren Bayraktar, “Bakanlarımızın katılımıyla 14 Mayıs 2013
tarihinde Diyarbakır’da, 9 Eylül
2013’de Sakarya’da, 4 Ocak 2014
tarihinde de Gaziantep’te düzenlenen törenlerle kadın çiftçilerimize sertifikalarını verdik. Gaziantep’teki törene Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na getirilen Ayşenur İslam da katıldı. İzmir’de 8
Mart 2013 tarihinde, Kayseri’de
ise 22 Mart 2013 tarihinde kadın
çiftçilerimize sertifikalarını verdik”
dedi. Bayraktar, bu eğitimleri tüm
illerde sürdürmeyi ve eğitimde 1
milyon kadın çiftçimize ulaşmayı
amaçladıklarını da vurguladı.
“Verimliliği, kalite ve
standardı yakalamanın
anahtarı eğitim”
A
nkara – 12.01.2014 – Türkiye Ziraat Odaları Birliği
(TZOB) Genel Başkanı
Şemsi Bayraktar, 14 Mayıs 2012
tarihinde Aile ve Sosyal Politikalar ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlıklarıyla imzaladıkları protokol çerçevesinde 5 pilot ilde
gerçekleştirdikleri eğitimle 771
kadın çiftçiye sertifikalarını verdiklerini bildirerek, eğitimde 1
milyon kadın çiftçiye ulaşmayı
amaçladıklarını bildirdi. Bayraktar, “Eğitim şart. Çünkü toprak işlemeden hasada kadar müthiş bir
israf ve verimlilik kaybı var” dedi.
Şemsi Bayraktar, yaptığı açıklamada, 14 Mayıs 2012 tarihinde
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan
huzurunda dönemin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanı Mehdi Eker ile imzaladıkları protokol sonucu, kadın çiftçilere yönelik eğitimlere başlamadan önce, Ankara'da bakanlıkların 185 uzmanına eğitici eğitimi
verildiğini bildirdi. Daha sonra
kadın çiftçi eğitimine başladıklarını, İzmir’de 104, Kayseri’de 105,
Diyarbakır’da 102, Sakarya’da
322 ve Gaziantep’te 138 kadın
çiftçiye eğitim verdiklerini belirten Bayraktar, şunları kaydetti:
“Kadın çiftçiler, ‘İklim Değişikliği
ve Kadın’, ‘Kooperatifçilik ve Kadın’, ‘Girişimcilik, Liderlik ve Kadın’, ‘Toplumsal Cinsiyet Eşitliği
ve Kadın Hakları’, ‘Sosyal Güven-
lik’ temel konularda eğitim aldılar. Ayrıca, kadın çiftçilere, talepleri doğrultusunda diğer eğitimler
verildi. Bu çerçevede, kadın çiftçiler, Sakarya’da, çilek yetiştiriciliği, kivi yetiştiriciliği ve budama
yöntemleri, gıda hijyeni ve gıda
muhafazası, tıbbi ve aromatik bitki yetiştiriciliği, karışık sebze yetiştiriciliği, sebzelerde gübreleme,
örtü altı ve açık arazide sebze yetiştiriciliği, zirai mücadele ilaçlarının kullanımında dikkat edilecek noktalar, bilinçsiz ilaç kullanımının çevreye, ürüne ve insan
sağlığına etkileri, hayvan bakımı
ve beslemesi, süt sığırcılığı yetiştiriciliği, hastalık ve sağım yöntemleri konularında eğitim gördüler.
Ana eğitim konuları
dışındaki eğitimler
Diyarbakır’da, organik tarım ve
iyi tarım uygulamaları, meyvecilikte ve bağcılıkta budama teknikleri, bahçe bitkileri, toprak analizinin önemi, sağım teknikleri, ahır
hijyeni ve hayvanların bakımı, sulama sistemleri ve su kullanımının
önemi, gıda muhafaza yöntemleri
konularında eğitim gerçekleştirildi. Kayseri’de şap hastalığı, tüberküloz hastalığı, Brusellozis (bulaşıcı yavru atma hastalığı) ve memenin iltihabı (mantitis), ahırlarda hijyen ve sağım şekilleri, toprak numunesi alma, nitrat kirliliği
nedir ve etkileri, tarım sigortaları
ve tarım sigortalarının önemi, organik tarım, gıdaların muhafaza
yöntemleri, damla sulama yöntemleri, bilinçli sulama eğitimi verildi. Kadın çiftçiler, İzmir’de organik tarım, tarımda başarılı kadın girişimci örnekleri, keçi yetiştiriciliği, hayvan hastalıkları ve bakımı, Gaziantep’te sağlıklı süt
üretimi eğitimi aldılar.”
En fazla katılım
Sakarya’da
5 pilot il içinde en fazla katılımın
Sakarya’da, ilçeler içinde de en
çok katılımın ise 93 kadın çiftçiyle
Toprak işlemeden hasada kadar
müthiş bir israf ve verimlilik kaybı bulunduğunu, bundan dolayı
eğitimin şart olduğunu bildiren
Bayraktar, şöyle devam etti:
“Kadın çiftçilerinin eğitimine
TZOB olarak çok önem veriyoruz. Çünkü tarım sektörü müthiş
bir konjonktür, fırsat yarattı.
Dünyada enerji ile birlikte en
stratejik sektör haline geldi. Türk
çiftçileri olarak bundan istifade
etmek istiyoruz. Tarım ürünleri
ticareti daha liberal hale geldi.
Müthiş bir rekabet var. Dünyadaki tarım ürünleri ticaretinde payımızı almamız lazım. Bütün bunları ancak eğitimle sağlarız. Kadın
çiftçilerimizi eğitmeden de bunu
yapamayız. Tarımda çalışan nüfusun neredeyse yarıya yakını kadınlardan oluşuyor. Toprak derinliğini işlerken ayarlayamazsanız, gübreyi yanlış ve yetersiz kullanırsanız, kaliteli tohum kullanamazsanız, ilacı zamanında, yeterli
miktarda kullanamazsanız, hasadı
düzgün yapmazsanız, ürünü ku-
-TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar: “Eğitiminde 1 milyon kadın çiftçimize ulaşmayı amaçlıyoruz”
-“14 Mayıs 2012 tarihinde Aile ve Sosyal Politikalar ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlıklarımızla imzaladığımız protokol
çerçevesinde 5 pilot ilde gerçekleştirdiğimiz eğitimle 771 kadın çiftçimize sertifikalarını verdik”
-“Eğitim şart. Çünkü toprak işlemeden hasada kadar müthiş bir israf ve verimlilik kaybı var”
-“Toprak derinliğini işlerken ayarlayamazsanız, gübreyi yanlış ve yetersiz kullanırsanız, kaliteli tohum kullanamazsanız, ilacı
zamanında, yeterli miktarda vermezseniz, hasadı düzgün yapmazsanız, ürünü kurallarına uygun istifleyip, taşıyıp, depolamazsanız, ambalajlamaya dikkat etmezseniz verimlilik kaybı olmaması mümkün değil”
-“Kayıpları önleyip değeri ekonomiye kazandırmamız lazım. Tabii bunun için ne yaparsanız yapın, destek de verseniz, çiftçiyi
farklı yönden destekleseniz de eğitim yoksa anahtar kelime olan verimliliği, kalite ve standardı yakalamamız mümkün değil”
-“Desteklemelerde, projelerde, zirai kredilerde kadın çiftçilere öncelik verilmesi, pozitif ayrımcılık yapılması gerekiyor”
15
İÇİMİZDEN BİRİ
Atilla CELEP
TÜSEDAD Genel Sekreteri
Yıllardır yazıyorum,
derdimizi anlatamadım.
Umarım bu karikatür derdimizin
tercümanı olur!!!
rallarına uygun istifleyip, taşıyıp,
depolamazsanız, ambalajlamaya
dikkat etmezseniz verimlilik kaybı olmaması mümkün değil. Bütün bunlar kalite ve standardı etkiliyor. Kayıpları önleyip değeri
ekonomiye kazandırmamız lazım.
Tabii bunun için ne yaparsanız
yapın, destek de verseniz, çiftçiyi
farklı yönden destekleseniz de
eğitim yoksa anahtar kelime olan
verimliliği, kalite ve standardı yakalamamız mümkün değil.”
2023 yılında 150 milyar dolarlık
tarımsal hasılaya, 40 milyar dolarlık tarımsal ihracata ulaşmayı
amaçladıklarını, bu hedeflere
ulaşmanın yolunun ise eğitimle
sağlanan verimlilik artışı olacağını
belirten Bayraktar, verimlilik artışının da sadece erkek çiftçilerle
sağlanamayacağını, kadın, erkek
tüm çiftçinin eğitilmesi zorunluluğu bulunduğunu vurguladı.
Desteklemelerde kadın
çiftçilere öncelik
Kadınlara sadece eğitim vermenin yetmeyeceğini, onları moral
açıdan da yükseltmek gerektiğini
bildiren Bayraktar, “Bu çok
önemli. Desteklemelerde, projelerde, zirai kredilerde kadın çiftçilere öncelik verilmesi, pozitif
ayrımcılık yapılması gerekiyor.
Sosyal Güvenlilik Kurumu’na
ödenen primlerde daha fazla devlet desteği sağlanmalı” dedi.
Kendisinin aynı zamanda Sosyal
Güvenlik Kurulu Yönetim Kurulu üyesi olduğunu, Sosyal Güvenlik Kurumu’nda bazı önemli çalışmalar yaptıklarını, bazı haklar
elde ettiklerini ve bunlardan kadın çiftçilerin yararlandığını belirten Bayraktar, şunları kaydetti:
“2011 yılında, 1994 yılından prim
kesintisi olan çiftçilerimize geriye
yönelik borçlanma hakkı getirildi.
Ancak kanun gereği, 1994-2003
yılları arası dönem için, aile reisi
olmayan kadın çiftçilerimiz borçlanamadılar. Çabalarımızla, 26
Ocak 2012 tarihinde 6270 Sayılı
Kanun ile 2 Ağustos 2003 öncesi
kendi nam ve hesabına tarımsal
faaliyette bulunan kadın çiftçiler
için getirdiği farklı uygulama tümüyle kaldırıldı ve kadın çiftçilerimizin mağduriyeti giderildi.
27 Haziran 2012 tarihli genelgeyle 6270 Sayılı Kanunla getirilen
düzenlemeye istinaden tescil tarihlerindeki değişiklik nedeniyle
sigortalılık durumları değişen kadın çiftçilerimiz, yine, Sosyal Güvenlik Kurumu nezdinde yaptığımız girişimler sonucunda, hak kazandıkları dönem için gecikme
cezası ve gecikme zammı ödemediler. Tarım Bağ-Kur’una tabi,
kendi hesabına çalışan ve Sosyal
Güvenlik Kurumu şemsiyesi altına girmemiş olan yaklaşık 2 milyon çiftçimize, sigortalı hale gelmesi için 2008 yılında, her ay için
30 gün yerine, 15 gün üzerinden
prim ödeme kolaylığı getirilmişti.
15 günlük süre her yıl 1 gün artırıldı ve günümüzde 21 güne çıkarıldı. Çiftçilerimiz, bu primleri
ödemekte zorlanıyor. Sigorta
primlerinde indirime gidilmesi ya
da sigorta primi desteği verilmesi
gerekiyor. Tarımda çalışan kadın
çiftçilerimizin ödemesi gereken
sigorta primleri için de pozitif
ayırımcılık yapılmalı, prim miktarının yüzde 60’ı devlet tarafından
karşılanmalıdır. Böylelikle ülke-
mizde tarımda çalışan kadınların
üretim alanındaki gelir düşüklükleri, sosyal güvenliğini olumsuz
yönde etkilemeyecek, kadınları,
eşlerinin sosyal güvenliğine bağımlı kalmaktan kurtaracaktır.
Kadın çiftçiler diğer sigortalı kadınlarda olduğu gibi doğum borçlanması kapsamında, hamilelikte
geçen süreleri borçlanabilmeleri
için gerekli düzenlemelerin yapılması da fevkalade önemlidir.”
Desteklerin hiç olmazsa sertifika
alanlardan başlatılması gerektiğine dikkati çeken Bayraktar, “Bu
sertifikaların da bir önemi olur,
aynı zamanda bu eğitim çalışmalarına da ivme kazandırır. Eğitim
gören kadın çiftçilerimiz arasından ihtiyaç sahibi, muhtaç kadın
çiftçilerimize, mevcut Kırsal
Alanda Sosyal Destek projelerinden faydalanma imkânı getirelim.
Kadınlar gübreyi, kaliteli tohumu,
teknolojiyi bilinçli kullanırsa dünyada açlık kalmaz. Eğitimli kadın
çiftçilerimizle daha verimli üretip,
sadece ülkemizin değil, dünyanın
gıda güvencesine önemli katkılar
sağlayabiliriz” dedi.
17
BİZİM ÇİFTLİKLERİMİZ
DUTPINAR TARIM
2011 yılında hayvancılık sektörüne başlayan çifliğimiz 55 dönüm arazi
üzerine kurulu 16.000 m2 kapalı alana sahip, 600 sağmal toplam 1800
canlı hayvan barınağına sahiptir. 1 500 dönüm ekim alanı mevcuttur.
D
utpınar gıda ve tarım
2005 yılında kurulmuştur. Malatya 2 organize
sanayi bölgesinde pekmez imalatı
olarak işe başlamıştır. Günlük kasitesi 15 ton üretim hattına sahip,
on iki ay hizmet vermekte ve kısa
sürede Türkiyenin seçkin üretim
firmaları arasında ilk sıralara gelmiştir. 2011 yılında hayvancılık
sektörüne başlayan Dutpınar Tarım Çifliği 55 dönüm arazi üzerine
kurulu 16.000 m2 kapalı alana sahip, 600 sağmal toplam 1800 canlı
hayvan barınağına sahiptir. 1500
dönüm ekim alanı mevcuttur.
2011 yılında ABD’ den 275 adet
holstein inek ithal ederek süt ve
damızlık hayvancılığına başlamıştır. 2013 yılının sonunda 325 sağ-
mal hayvan toplam 630 canlı hayvan sayısına ulaşmıştır. Günlük
süt üretimi 7,5 ton, yılık 2500 ile
3000 bin ton süt üretimi mevcuttur.Hedefimiz sağmal sayısını 600
olarak sabitlemek yılda yaklaşık
250 damızlık düve ve 6000 bin ton
süt üretmektir ve kendi arazilerimizde kaba yemin %75 kendi
üretir hale gelmiştir. Çünkü çiğ süt
üreticisinin en büyük gideri yem
ve enerji gideridir. Günümüzde
protein ve enerji hammade fiyatları dövize bağlı olarak aşırı bir şekilde tavan yapmıştır. Ne yazıkki
çiğ süt fiyatı sanayicinin isteği
doğrultusunda taban fiyatı bul-
muştur. Bu doğrultuda yem girdilerini düşürebilmek için saatte 2
ton yem hazırlama ünitesi kurduk.
Bir çok ham madeyi kendimiz
üreterek girdileri düşürmeye çalıştık. Bölgemizde ve Doğu Anadolu
Bölgesinde hastalıklardan ari sertifikasına sahip ilk çiftlik olarak ve
Bölgemizde örnek teşkil edecek
çalışmalara imza atan yapı, yönetim ve sürü yönetimi uygulamasında başarılı olarak üretim yapan
Dutpınar Tarım olarak bölgemize
Mavi Pasaport’lu hastalıklardan
ari düve satışında bölgemiz için
başarılı ve önemli bir hizmet vereceğimize inanıyoruz.
MAKALE
18
Subklinik Ketozis’in sağlık, süt verimi,
üreme performansı ve sürüden
çıkarma riski üzerine etkisi
Profesör Todd Duffield, DVM, DVSc,
Popülasyon Tıbbi Anabilim Dalı, Guelph Üniversitesi, Ontario Veteriner Fakültesi, Guelph, ON, Kanada N1G 2W6. tduffiel@uoguelph.ca
G
eçiş (periparturient) dönemi ineklerinde karşılaşılan sorunlarda, klinik
tabloya daima bazı metabolik faktörler de eşlik eder. İnekler başarılı bir geçiş dönemi için erken
laktasyonun besin maddesi ihtiyaçlarına uyum sağlamalıdırlar.
Negatif enerji dengesi tüm ineklerde laktasyona verilen fizyolojik
yanıtın normal bir parçasıdır. Başarıyı belirleyen, ineklerin negatif
enerji dengesine adaptasyonudur.
Denge bozulduğunda kandaki
glukoz seviyesi düşer, vücuttaki
yağ rezervlerinin mobilizasyonu
tetiklenir. Yağ asitlerinin parçalanması sonucunda açığa çıkan
ketonlar kanda birikir. Bu tablo
yağlı karaciğer sendromunun, klinik ketozis’in ve abomasum deplasmanının ortaya çıkmasına yol
açar. Şiddetli bir negatif enerji
dengesi immun sistemin fonksiyonunu bozarak plasenta retansiyonu, metrit ve mastit riskini de arttırır. Genelde, subklinik ketozis
insidansı klinik tablodan çok daha
yaygındır, çoğunlukla farkedilmemektedir ve ciddi klinik hastalık
riskleri, verim kaybı ve üreme
performansında düşme ile ilişkilendirilebilir. Subklinik ketozis
süt veriminde kayıplar, geçiş dönemi hastalıklarında artış, üreme
performansında bozulma ve sürüden çıkarma oranında artma ile
ilişkilendirilmektedir.
Hastalık sıklığı
Subklinik ketozis’in sıklığı geniş
çapta değişkenlik göstermektedir. Kan, süt ve idrar için testler
olmasına karşın, altın standart,
kanda
beta-hidroksibütirat
(BHBA)bakılmasıdır. Bu teste ve
1.4 mmol/L BHBA’lık bir subklinik ketozis tanımlama eşik değerine dayalı olarak, çeşitli yeni Kuzey Amerika çalışmaları, sürüler
arasında insidans oranları açısından geniş bir farklılık görülmesi
suretiyle, ortalama sürü insidans
oranlarını %30 ila 50 olarak tanımlamıştır. 1.0 mmol/L gibi düşük eşik değerler de inek sağlığı
ve üreme performansı üzerine
negatif etkilere dayalı olarak geçerlidir ve bunların daha yüksek
hastalık oranları ile sonuçlanması
metrit oluşma olasılığı üç kat daha
yüksek bulunmuştur.
Süt verimi ve süt
bileşenleri üzerine etkisi
Genelde, hiperketonemi ve süt
verimi arasında negatif bir ilişki
olduğu konusunda uzlaşma bulunmaktadır. Bir çalışmada, pozitif bir süt keton testi ile ilişkili
az bir hafta sonra ketozis yaşayan
inekler genellikle yüksek verimli
ineklerdir ve erken laktasyon döneminde daha az süt üretmekte,
ancak daha sonra verim normale
dönerek iyileşmektedirler. Bu
inekler hiperketonemi sorunları
olmasaydı çok daha fazla süt
üretmiş olabileceklerdi. Hiperketonemide süt yağı ve süt proteini
oranları anlamlı olarak değişmektedir. Süt yağı yüzdesi subklinik
ketozis olan ineklerde artmıştır
(Miettenen, 1994; Miettenen and
Setala, 1994). Süt protein yüzdesinin ise subklinik ketozis olan
ineklerde daha düşük olduğu bildirilmiştir (Miettenen, 1994; Miettenen and Setala, 1994).
Üreme performansı
üzerine etkisi
mümkündür. Subklinik ketozis
çoğu damızlık süt çiftliğinde tipik
olarak laktasyonun ilk üç haftası
içinde meydana gelmektedir.
Geçiş dönemi hastalıkları
ile ilişkisi
1.0 mmol/L’nin üzerindeki BHBA
konsantrasyonları
abomasum
deplasmanı olasılığını arttırmıştır
(Geishauser et al, 1997; LeBlanc
et al, 2005; Opsina et al, 2011).
Buzağılamadan sonraki ilk iki haftada 1.4 mmol/L veya üzerinde
BHBA konsantrasyonlarına sahip
ineklerde, klinik ketozis veya abomasum deplasmanı görülme olasılığı üç ila altı kat daha yüksek bulunmuştur (Duffield et al, 2009).
Buna ek olarak, doğumdan sonraki 1. haftada 1.2 mmol/L’nin üzerinde BHBA ölçülen ineklerde
üretim kaybı günde 1.0 ila 1.4 kg
süt olarak hesaplanmıştır (Dohoo
and Martin, 1984a). Bu, ortalama
süt üretiminin (test günü olarak)
%4.4 ila 6.0’sını temsil etmiştir.
Bu çalışmada, süt örnekleri ve sağılan süt miktarları aynı günde elde edilmiştir ve dolayısıyla, ketolakti (sütte keton cisimciklerinin
varlığı) ve süt verimi eşzamanlı
olarak değerlendirilmiştir. Dört
ayrı İskandinav denemesinde test
günü süt verimi, süt aseton düzeyleri ile negatif korelasyon göstermiştir (Andersson and Emanuelson, 1985; Gustafsson et al,
1993; Miettenen and Setala,
1994; Steen et al, 1996).
Laktasyona ketotik başlayan
inekler büyük olasılıkla kuru dönemde sorunlar yaşamıştır ve iyileşmemiştir. Buzağılamadan en
Walsh ve ark. (2007) 869 inekte
yaptıkları bir çalışmada, buzağılamadan iki hafta sonra kan
BHBA değerleri 1.4 mmol/L olan
ineklerde, ilk tohumlama sonrası
gebe kalma oranının %50 düştüğünü göstermişlerdir. Buna ek
olarak, BHBA miktarı 1.1
mmol/L’den, 1.9 mmol/L’ye yükseldiğinde gebe kalma olasılık
oranı (odds ratio) 0.7’den 0.31’e
düşmüştür (BHBA, bir anlamda
keton konsantrasyonunun gebe
kalma olasılığı üzerine bir doz etkisini ifade etmektedir). Benzer
bulgular 1.0 mmol/L BHBA eşik
değerinde yirmi bir günlük bir gebe kalma olasılığında %13’lük bir
azalma bildiren Ospina ve meslektaşları (Ospina et al, 2011) tarafından da tanımlanmıştır.
Sürüden çıkarma
Klinik ketozis, laktasyonun hem
erken hem de ileri döneminde sürüden çıkarma riskini arttırmıştır.
Teorik olarak, erken laktasyondaki riskler, verim düşüşü ve artan
19
hastalık riski ile ilişkilendirilirken,
ileri dönemde sürüden çıkarma
düşen üreme performansı ile ilişkilendirilebilir. Cook ve ark.
(2001) 410 ineği içeren bir çalışmada sütte bulunan bir keton cisimciği olan aseton ile ölçülen ketotik inekler için sürüden çıkarma
oranının arttığını bildirmiştir.
Dört farklı çalışmadan elde edilen
verilere dayalı olarak, doğumdan
1 hafta sonra 1.4’ün üzerinde
BHBA oranları laktasyonun ilk
60 gününde 1.8 kat artmış bir sürüden çıkarma riski ile ilişkilendirilmiştir (Roberts et al, 2012).
Sonuçlar
Subklinik ketozis klinik hastalık
risklerinin artması, süt verimi kaybı, üreme performansında azalma
ve sürüden çıkarma riskinin artması ile ilişkili önemli bir süt sığırı
hastalığıdır. Tahminler subklinik
ketozis maliyetinin en az 78 ABD
doları olduğunu göstermektedir
(Geishauser et al, 2001). Bu, muhtemelen, olduğundan düşük bir
değerdir, zira bu değer sürüden çıkarma üzerine etkileri veya immün fonksiyon üzerine potansiyel
etkileri içermemektedir. Ontario’da süt ineği sürülerinde yem
maliyet değerlerine dayalı olarak,
subklinik ketozis her laktasyonda
inek başına 547 Kanada doları
maliyete sahip olarak hesaplanmıştır (McLaren et al, 2006). Bununla birlikte, bu değerlerin doğruluğundan bağımsız olarak,
subklinik ketozis sürü düzeyinde
değerlendirildiğinde, çoğu klinik
hastalığa göre önemli ölçüde daha
maliyetlidir, çünkü subklinik hastalık çok daha sıktır. İnek düzeyinde risk faktörleri parite(buzağılama sayısı), vücut kondüsyon skoru
ve buzağılama mevsimidir. Bu
hastalık için sürülerde rastlanma
oranı değişkendir ve sürü düzeyinde risk faktörleri az tarif edilmiştir. Bununla birlikte, sürü düzeyinde risk faktörleri büyük olasılıkla
bakım, yem kalitesi ve beslenme
programlarının kombinasyonlarını, inek konforunu, ortamı ve kuru madde alımını etkileyen diğer
değişkenleri içermektedir. Subklinik ketozis için rutin takip programları birçok damızlık işletmede
önemli yarar sağlayabilir.
Tüm referanslar talep üzerine mevcuttur.
MAKALE
BİZİM ÇİFTLİKLERİMİZ
20
İLKEREN GIDA TARIM VE HAYVANCILIK
2007 yılında Lüleburgaz’ın Ovacık Köyünde 40 dönüm üzerine kurulan
işletmemizde yem depoları, silaj çukuru, buzağı kulübeleri, genç
hayvan barınakları, gübre çukurları ve işçi lojmanları bulunmaktadır.
2
007 yılında Tamer Akkan
tarafından, Lüleburgaz'ın
Ovacık Köyü’nde 40 dönüm üzerine kurulmuştur. Hayvanlar için ahır yapıldığı halde
2011 yılına kadar sermaye yetersizliğinden sadece meyve yetiştirerek ticari hayatına devam etmiştir. 2011 yılında faizsiz, geri
ödemeli devlet desteği ile 50 bü-
yükbaş hayvan alarak süt sığırcılığına adım atmıştır. Bu gün 80
hayvanımız vardır. Amacımız
hayvan sayısını 120 sağmala çıkarmaktır. 40 dönüm üzerine kurulan işletmemizin 6 dönümü
hayvancılık alanına ayrılmıştır.
Geri kalan 34 dönümde elma
ağırlıklı olmak üzere çeşitli meyveler vardır. Şuan işletmemizde
meyve bahçesi de dahil olmak
üzere üç çalışanımız çalışmaktadır. İşletmemizde yem depoları,
silaj çukuru, buzağı kulübeleri,
genç hayvan barınakları, gübre
çukurları ve işçi lojmanları bulunmaktadır. Otomatik süt sağım
makinamız, yem karma makinamız ve kamera sistemimiz ile modern bir çiftlikte olması gereken
ekipmanların hepsi mevcuttur.
Hayvan sağlığının işletme için
önemini bildiğimizden çiftliğimizde hijyen kurallarına çok dikkat edilmektedir. Bu titiz çalışma
sonucu işletmemiz haziran ayında arilik belgesi almıştır. Hayvanlarımızda günlük ortalama 30 kg.
süt alınmaktadır.
İşletmemizin çevreye verdiği
önem açısından, hayvanların dışkılarının geri dönüşümünü sağlamak için gerekli sistem kurulmuş olup, sıyırıcı sistem ile toplanan dışkılar separatör sistemiyle ayrılmaktadır ve doğal
gübre olarak meyve bahçemizde
kullanılmaktadır.
Et ve süt insan hayatında tartışıl-
maz bir yere sahiptir. Fakat biz
üreticiler, süt fiyatının belirlenmesinde söz sahibi değiliz.
Diğer bir konu ise, devamlı artan
yem fiyatıdır. Ulusal Süt Konseyi
dövize bağlı olarak artan mazot
ve yem maliyetini düşünmeden,
maliyeti kurtarmayacak fiyatlar
belirlemektedir. Bu nedenledir ki
süt fiyatları kar marjıyla orantılı
değildir. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının bu konuda tedbir alması gerekmektedir. Her
bakımdan Avrupa Birliği ile rekabet etme ve onların standartını
yakalamaya çalıştığımızı ima etsekte hiç olmazsa Avrupa Birliği’nin çiftliklerine belirlediği desteği bizim Bakanlığımız tarafından biz küçük işletmeler gösterse
küçük teşebbüsler de bu camiayada bir yer edinebilir. Ziraat
Bankasından alınan Destek Kredilerinin ertelenmesi de küçük işletmelerin devamlılığı için gereklidir. En kısa zamanda beklentilerimizin gerçekleşmesi dileği ile
işletme sahibi arkadaşlara başarılar dilerim.
21
Çiğ süt
üretmek…
Nejat DEVECİ
ndeveci@superonline.com
B
iz çiğ süt üreticilerinin çilesi bitecek gibi gözükmüyor. Dövizin yükselmesiyle artan maliyetleri karşılamak tüm üreticiler için oldukça
zor gözüküyor. Bir taraftan banka kredileri, bir taraftan döviz kurunun baskısı, çiğ süt üretiminin
devamlılığını zora sokmaya başladı. Üreticiler bu durumda ilk
önce yemi vadeli almaya başlıyor
vadeler uzadıkça kaçınılmaz son
yaklaşıyor. Bir süre sonra ineklerini kesmeyi tercih ediyor. Üretici
iflas ediyor devlet baba devreye
giriyor faizsiz krediler, üretim
desteklemeleri, yatırım desteklemeleri, damızlık düve ithalatı di-
yerek hayvancılık tekrar hayata
geçirilmeye çalışıyor son otuz yılın kısır döngüsü böyle devam
ediyor. Gelen hiçbir iktidar bu kısır döngüyü kıracak bir politika
ortaya koyamadı. Hiçbir zaman
üretici kendi ürettiği çiğ sütün fiyatını kendi belirleyemediği gibi
ürettiği çiğ sütü üretim maliyetlerinin altına zararına vermeye
mahkum bırakıldı. Sonuçta boşa
giden emek, zaman ve milli sermaye oluyor. Seçimlerden sonra
“besi materyali yok, ithal besi
hayvanı getirelim” diye hep beraber bağırmaya başlarız. Bunun
nedenini kimse sorgulamaz, hiçbir yetkili düşünmez neden itha-
lata bağımlı kalıyoruz diye?
Üreticinin tutunacak bir dalı da
kalmadı. Çobansız sürü gibi ordan oraya savruluyoruz. Borçları
ödeyemeyince bazılarımızı kurtlar
kapıyor. Büyük umutlarla kurulan
Ulusal Süt Konseyi çiğ süt üreticisi için umut olmaktan çıktı, trajediye dönüştü. Katıldığımız çiğ
süt taban fiyatı belirleme toplantıları trajikomik tiyatro sahnelerini andırıyor. Artan döviz kurlarından dolayı yem sanayicisi arzu ettiği kadar yeme zam yapabiliyor.
Süt sanayicisi de döviz kurlarının
ambalaj ve enerji giderlerini arttırdığını savunarak raftaki fiyatlarına zam yapıyor. Yem fiyatı ne
olursa olsun, maliyetlerimiz ne
kadar artarsa artsın biz üreticiler
ürettiğimiz ürüne zam yapma
hakkına sahip değiliz. Ulusal Süt
Konseyinde sanayicinin senaryosunu yazdığı oyunu bakımlık personeli ve bir iki kooperatif beraber oynuyor. Biz diğer üretici paydaşlarıda seyrediyoruz. Oyunun
sonunda protesto alkışlarıyla salondan çıkıyoruz. Kuruluş aşaması bile yanlışlarla dolu Ulusal Süt
İÇİMİZDEN BİRİ
Konseyi üreticisi için artık bir anlam ifade etmemektedir. Çiğ süt
fiyatının mutlaka süt-yem paritesine bağlanması gerekmektedir.
Bu konuda bize nutuk atanlar sürekli söz verip, üzerinde çalışıyoruz yalanlarıyla zaman geçirenler
ülkenin üreticisine ciddi zarar
vermektedir. Yapılması gerekenleri gayet iyi bilen yetkililer görevlerini yapmalıdır. Bu ülkenin insanlarının beslenebilmesi için süt
sığırcılığının sürdürülebilir olması
gerekir. Doları biz basıyor olsaydık belki hayvancılık yapmaya ülke olarak ihtiyaç duymayabilirdik.
Diğer bir konuda biz üreticiler
kendi ürettiğimiz çiğ süte, Gıda
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
tarafından zoonoz hastalıklardan
ari belgesi almış, Avrupa Birliği
onayından geçmiş çiğ sütlerini tüketiciye direk satamıyoruz. Bir
düşünün AB onayı aldığımız sütünüzü ve süt ürünlerinizi AB’ye
yolluyorsunuz ama kendi ülkenizde, kendi insanınıza bu kaliteli hilesiz çiğ sütü satamıyorsunuz. Bu
ayıbı ortadan kaldıracak bir yetkili çıkar umuduyla bekliyoruz.
BİLİMSEL
22
Ahırda süt
hijyeninin iyileştirilmesi
Prof. Dr. Ergin ÖZTÜRK - eozturk@omu.edu.tr
Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü, 55139 Samsun
D
ünya'nın sayılı süt üreticisi ülkeleri arasında yer
alan Türkiye'de 2013 yılı
verilerine göre üretilen 17 milyon
ton sütün yaklaşık %92’si süt sığırlarından elde edilmektedir. Büyük
çoğunluğu 1-4 baş hayvan ve ortalama 60 dekar araziye sahip olan
süt sığırı işletmelerinde pazar taleplerinin karşılanmasından ziyade aile ihtiyaçlarının karşılanmasına öncelik verilmektedir. Bu da
karlı, verimli ve sürdürülebilir bir
üretim yapılmasını engellemenin
yanı sıra süt hijyeninin de ikinci
plana itilmesine neden olmaktadır. İnsanların sağlıklı ve dengeli
beslenmesinde en temel ve stratejik besin kaynaklarından biri olan
süt ahırdan son tüketiciye ulaşıncaya kadar geçirdiği her aşamada
çok ciddi bozulma riskleri taşımaktadır. Bu risklerin giderilebilmesi ve sütün tüketiciye sağlıklı
ulaştırılabilmesi için çiftlikten sofraya kadar tüm aşamalarda süt
hijyeni ile ilgili tedbirlerin alınmasına ihtiyaç vardır. Süt hijyeninde
öncelikli tedbirlerin alınması gereken aşama hayvanların beslenmesi, sağımı, depolanması ve taşınması aşamalarını kapsayan hayvancılık işletmeleri ile ilgili olan
kısmıdır. Proje ortakları arasında
bulunduğumuz, 2011-2013 yılları
arasında Avrupa Birliği “Transfer
of Innovation” projeleri kapsamında yürütülen “Healthy Milk:
Key Components of Milk Hygiene
From Farm to Consumer” konulu
projede çiftlikten sofraya süt hijyeni konusu incelenmiştir. Bu makalede söz konusu projeden ahırdan sanayiye ulaşıncaya kadarki
aşamalarda süt hijyeni konusunda
oldukça kısa, özet alıntılar sunulmuştur (Anonim, 2013).
1. Sütte hijyen
uygulamaları
Süt ve süt ürünleri gibi gıda mad-
delerinin sadece tüketilen miktarları değil bunların üreticiden
tüketiciye ulaşıncaya kadar geçirdikleri tüm aşamalardaki kalite
standartları da tüketici alışkanlıkları ve sağlığına etki etmektedir.
Bu kapsamda gelişmiş ülkelerde
tüketicilerin sağlığı ve kalite beklentileri göz önüne alınarak düzenlemeler yapılmaktadır. Türkiye Avrupa Birliğine üyelik yolunda AB normlarına uygun ürünler
üretmek ve tüketiciye kaliteli, hijyen şartlarına uygun sağlıklı gıdalar sunmak konusunda gerekli yasal düzenlemeleri yapmış ve uygulamaya koymuş bulunmaktadır. Türkiye'de süt ve ürünlerinin
tüketimiyle ilgili problemlerin başında süte hak ettiği değerin verilmemesi, yeterince tüketilmemesi ve hijyen problemi gelmektedir (Gündüz ve ark., 2011).
Türkiye’de sığırlarda belirlenen
başlıca hastalıklar arasında brucellosis, tüberküloz, şap, IBR,
pastourella, leptospirosis, süt
humması, laminitis ve ketosis ön
plana çıkmaktadır. Laminitis süt
sığırı işletmelerinde en sık rastlanılan hastalıklardan birisidir.
Mastitis ise maliyet açısından en
fazla kayba yol açan hastalıklar
arasında yer almaktadır. Bu hastalık CMT ile teşhis edilebilmektedir. Bu nedenle, işletmelerin
şüpheli inekler üzerinde düzenli
aralıklarla CMT uygulaması yapması gerekmektedir. Mastitis
kontrolünde sağım işlemlerinin iyi
yönetilmesi ve hijyen kurallarına
uyulması en önemli hususların başında gelmektedir (GTHB, 2007).
Sütün içerisinde bulunan somatik
hücre sayısı (SHS), bakteri sayısı
ve antibakteriyel yabancı maddelerin bulunma düzeyi, süt yağı,
protein, laktoz, kül miktarında ve
sütün yapısında değişmelere yol
açarak, çiğ süt kalitesi ve sütün işlenebilirliğini olumlu veya olum-
suz yönde etkilemektedir. Bu bakımdan kaliteli çiğ süt üretiminde, ineğin sağlıklı olması, yem
maddelerinin temiz ve sağlıklı olması, dengeli besleme, ahır ve sağım hanenin temizliği, sağımın
uygun şekilde yapılması ve sütün
uygun şartlarda soğutulması gibi
birçok hususa dikkat edilmesi gerekir (Kul ve ark., 2007). Türkiye
koşullarında çiğ sütlerin içerdiği
SHS düzeyleri oldukça yüksek,
buna bağlı olarak çiğ süt kaliteleri düşük düzeydedir (Göncü ve
Özkütük, 2002; Kul, 2006; Atasever, 2007). Çiğ sütte kalitenin
AB standartlarına uygunluğunu
öngören yönetmeliğe göre, Türkiye’de üretilen sütlerde bakteri
sayısı 100.000 bakteri/ml ve SHS
400.000 hücre/ml üzerine çıkamaz. Ülkemizde çiğ süt firmalar
tarafından küçük aile işletmelerinden toplanmaktadır. Çiğ sütün
herhangi bir firma tarafından çok
sayıda işletmeden toplanması süt
hijyeni açısından ciddi problemler ortaya çıkarmaktadır (Rabobank, 2004).
1.1. İşletmelerde Genel
Hijyen Uygulamaları:
Büyük işletmeler HACCP kurallarına, küçük ve orta ölçekli işletmeler “İyi Hijyen Uygulamaları
Rehberleri”nde yer alan kurallara uymak zorundadır. Bu nedenle
“İyi Hijyen Uygulamaları Rehberleri” (Çiğ Süt Üretimi İyi Hijyen Uygulamaları Rehberi ve Süt
ve Süt Ürünleri İyi Hijyen Uygulamaları Rehberi) gıda güvenliğinin sağlanmasında önemli bir
kaynak durumuna gelmektedir.
Her iki rehber de uygulamada
gönüllülük esasına dayanan bilgi
verici ve yol gösterici birer eğitim
aracı konumundadırlar (GTHB,
2010a; 2010b).
Süt kalitesi bakımından yalnızca
büyük işletmeler denetlenmekte,
zorunlu standartlara uyulmadığında da ceza kesilmektedir.
Hayvan hastalıklarında da benzer
bir durum söz konusudur. Verem
ve brucellosis yasa gereği bildirilmesi zorunlu olan hastalıklardır.
Oysa insan kaynakları ve finansal
zorluklar nedeniyle küçük işletmeler düzeyinde bu yasa pratikte
pek az uygulanmakta, yalnızca
büyük işletmeler denetime tabi
tutulmaktadır (GTHB, 2007).
1.2. Süt Sağımı ve Çalışanların
Hijyen Uygulamaları:
Hayvansal Gıdalar İçin Özel Hijyen Kuralları Yönetmeliği’ne göre süt ve ürünleri işletmelerinin
tesis ve ekipmanlar ile ilgili uymak zorunda oldukları gereklilikler aşağıdaki gibi açıklanmıştır:
a) Sağım ekipmanı ile çiğ sütün
muamele edildiği, depolandığı veya soğutulduğu birimler, sütün bulaşma riskini en aza indirecek şekilde konumlandırılır ve inşa edilir.
b) Çiğ sütün depolandığı tesisler;
zararlı canlılara karşı korunur ve
hayvanların barındığı yerlerden uygun uzaklıklarda konumlandırılır.
c) Çiğ sütle temas eden sütün sağımı, toplanması veya taşınması
için kullanılan kaplar, güğümler,
tanklar gibi tüm ekipmanın yüzeyleri bakımlı, kolay temizlenebilir, gerektiğinde dezenfekte
edilebilir olmalı ve sağlam bir şekilde uygun koşullarda muhafaza
edilmelidir. Bu amaçla pürüzsüz,
yıkanabilir ve toksik olmayan
malzeme kullanılmalıdır.
ç) Çiğ sütle temas eden tüm yüzeyler, kullanımdan sonra temizlenir ve gerekli durumlarda dezenfekte edilir. Çiğ sütün nakliyesinde kullanılan konteyner ve
tanklar, her nakilden sonra, tüm
hallerde ise günde en az bir defa
tekrar kullanımdan önce uygun
bir şekilde temizlenir ve dezenfekte edilir.
23
Süt sağım, toplama ve
taşıma sırasında aşağıdaki
gerekliliklere uyum sağlanır:
a) Sağım aşağıdaki hususlar sağlanarak hijyenik bir şekilde yürütülür;
1) Sağıma başlamadan önce, meme
uçları, memeler ve civarı temizlenir.
2) Her bir hayvandan alınan süt, sağımı yapan kişi tarafından veya otomatik sağımın olduğu durumlarda
uluslararası kabul görmüş başka bir
yöntem kullanarak duyusal veya fiziko-kimyasal anormal bulgular bakımından kontrol edilir. Bu kontrol
sonucunda sütte anormal bulguların görülmesi halinde süt insan tüketimi için kullanılamaz.
3) Meme hastalığı klinik belirtileri gösteren hayvanlardan alınan
süt, veteriner hekim aksine görüş
bildirmedikçe insan tüketimi için
kullanılamaz.
4) Kalıntıları süte geçme olasılığı
olan tıbbi tedavi gören hayvanlar,
izlenebilirlik için kaydedilir ve belirlenen kalıntı arınma süresince
bu hayvanlardan elde edilen süt
insan tüketimi için kullanılmaz.
5) Sadece Sağlık Bakanlığı tarafından izinli meme ıslatıcıları ve
spreyleri kullanılır.
6) Kolostrum ayrı sağılır ve çiğ
sütle karıştırılmaz.
b) Sağımdan hemen sonra süt,
bulaşmayı önlemek için uygun şekilde tasarlanmış ve uygun donanıma sahip temiz bir yerde muhafaza edilir ve ayrı depolanır. Sağımdan hemen sonra süt soğutmaya alınır, günlük toplanacaksa
8 °C’den fazla olmayan sıcaklıklara, günlük toplanmayacaksa 6
°C’den fazla olmayan sıcaklıklara
hemen soğutulur. Aksi halde
bakteri sayısı tabloda görüldüğü
gibi hızla çoğalır.
c) Nakliye süresince soğuk zincir
muhafaza edilir ve süt işleme tesisine vardığında süt sıcaklığı
10°C’nin üstünde olmamalıdır.
Eğer süt, sağımdan sonra 2 saat
içinde işlenecekse veya belirli süt
ürünlerinin üretimine ilişkin teknolojik sebeplerle daha yüksek bir
sıcaklık gerekli ise ve bu duruma
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından izin verilmişse
yukarıda belirtilen sıcaklık gerekliliklerine uyulması gerekmez.
Çalışanların hijyeni için
aşağıdaki gerekliliklere
uyum sağlanır:
a) Çiğ süt sağımını ve/veya ilgili işlemleri gerçekleştiren kişiler uygun ve temiz kıyafetler giymelidir.
b) Sağımı yapan ve/veya ilgili işlemleri gerçekleştiren kişiler işlemden
önce ellerini yıkamalı, işlem boyunca temiz tutmalı ve kişisel temizliğine azami özeni göstermelidir. Bu
amaçla, sağım ve muamele yerinin
yakınında işlemi gerçekleştiren kişinin ellerini yıkayabileceği uygun
düzenek bulunmalıdır.
1.3. Sütün Soğutulması ve İşleninceye Kadar Depolanması için Hijyen Uygulamaları:
Gıda işletmecisi çiğ sütün üretim
tesisine kabulünde, sütün 6 °C veya altına hızla soğutulmasını sağlar. Gıda işletmecisi çiğ süte soğutma işlemini
1) Süt sağımdan hemen sonra işlenecekse,
2) Üretim tesisine 4 saat içinde
kabul edilerek işlenecekse veya
Anonim, (2013)
3) Belirli süt ürünlerinin üretimine ilişkin teknolojik sebeplerle
daha yüksek bir sıcaklık gerekli
ise ve bu duruma Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı tarafından
izin verilmiş ise uygulamayabilir.
Süt toplama faaliyetlerinin
AB ülkeleri ve
ülkemizdeki durumu
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım
Teşkilatı (FAO) ve Dünya Sağlık
Örgütü (WHO) kuruluşu olan
Kodeks Alimentarius Komisyonu
(CAC) aralarında Türkiye’nin de
bulunduğu, 180 ülkenin üye olduğu gıda maddelerinin taşıması gereken asgari kalite ve hijyen kriterlerini belirleyen uluslararası bir
kuruluştur. Türkiye’de AB standartlarına ve koşullarına cevap
verme bakımından modern uygulamalarla uyumlu birçok yönetmelik bulunmakla birlikte uygulamada AB ile Türkiye arasında
farklılıklar vardır (GTHB, 2007).
AB’de süt toplama işi iyi organize
edilmiştir ve herhangi bir sorun
ortaya çıkmamaktadır. İşletmede
üretilen süt soğutma tanklarına
konulmakta ve iki saatten daha
kısa bir sürede tanklarda 4°C’nin
altında soğutulmaktadır. Süt tedarikçisi firmanın kamyonu iki
günde bir gelerek sütü almakta
(dört sağım sonucu elde edilen
süt) ve doğrudan sütün işleneceği
firmaya etmektedir. Türkiye’deki
durum ise çok daha karmaşıktır.
Süt, mandıralar, sokak satıcıları
veya diğerleri tarafından toplanabilmektedir. Ayrıca, üreticinin sütünü köyde bulunan toplama
merkezine teslimi de mümkündür. Bu tür toplama merkezleri
yerel kooperatifler tarafından veya yerel yönetim tarafından idare
edilmektedir. Kooperatif birliklerinin yönettikleri toplama merkezleri de vardır. Sağılan süt, soğutulmadan ve değişik kaplarda
teslim edilmektedir. Genellikle
küçük aile işletmelerinde yeterli
soğutma işlemi uygulanmadığından sütlerde asitlik ve patojen
bakteri sayısı oldukça yüksektir.
Çiftlikten sofraya gıda güvenliği
çerçevesinde değerlendireceğimiz en önemli ve stratejik ürünlerden biri süttür. Süt, hayvanın
yediği yemin antibiyotik vb katkı
maddeleri ile ilaç ve diğer zararlı
unsurlar ve yemdeki küf kaynaklı
BİLİMSEL
toksinlerden arınmış olmalıdır.
Sütün ürünlere işlenmesi esnasında azami hassasiyetin gösterilmesi gerekmektedir. Tüm bu hijyenik tedbirlere ilave olarak başlangıcından sofraya gelinceye kadar
ciddi bir soğuk zincire ihtiyaç duyulmaktadır. Süt hijyeni ile ilgili
ülkemizde gerekli kanuni düzenlemeler olmakla birlikte, bu düzenlemelerin uygulanmasında
ciddi zorluklar yaşanmaktadır.
Tüketicilerin süt hijyeni konusunda bilinçli olması, bu risklerin önlenebilmesi için büyük önem arz
etmektedir. Sağlıklı süt talebi hijyenik süt üretiminin en önemli
teşvik edici unsuru olacaktır. Bunun yanı sıra gerek hayvanları
besleyen ve sağan çalışanlar gerekse sütü işleyen mandıra veya
fabrikalardaki çalışanların süt hijyeni konusunda eğitimi hijyen
probleminin çözümüne çok
önemli katkılar sağlayacaktır.
Kaynak
Kaynakları yazardan veya TÜSEDAD’dan temin edebilirsiniz. Anonim,
2013. Healthy Milk: Key Components of
Milk Hygiene From Farm to Consumer.
Avrupa Birliği “Transfer of Innovatıon”
2011-1-TR1-LEO05-27979 nolu proje.
Atasever, S. (2007) Samsun ili Damızlık Sığır Yetiştiricileri Birliği Siyah Alaca
sığırlarında somatik hücre sayısına bağlı
olarak mastitis risk düzeylerinin belirlenmesi. O.M.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü (Doktora tezi), 182 s. Samsun.
Göncü, S., Özkütük, K., 2002. Adana
entansif süt sığırcılığı işletmelerinde yetiştirilen saf ve melez siyah alaca inek
sütlerinde somatik hücre sayısına etki
eden faktörler ve mastitis ile ilişkisi.
Hayvansal Üretim 43(2):44-53.
Gündüz, O., Kılıç,O., Emir,M., Aydın,
G.(2011), Süt ve Süt Ürünleri Tüketiminde Tüketici Davranışları: Samsun
İli Kentsel Alan Örneği, Ondokuz Mayıs Üniversitesi, BAP Sonuç Raporu.
GTHB (2007), AB Giriş Süreci Çerçevesinde Türkiye’de Süt ve Süt Ürünleri
Sektörüne Genel Bakış, FAO, Roma
(www.tarim.gov.tr/Files/.../sektor.../Sut_
sektoru_raporu_TR.doc)
GTHB (2010a), Çiğ Süt Üretimi İyi Hijyen Uygulamaları Rehberi, Rehber No:6.
GTHB (2010b), Süt ve Süt Ürünleri İyi Hijyen Uygulamaları Rehberi, Rehber No:7.
Kul, E., 2006. Jersey sığırlarında bazı
meme özellikleri ile süt verimi ve sütteki
somatik hücre sayısı arasındaki ilişkiler. O.M.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü
(Yüksek lisans tezi), Samsun.
Kul, E., Erdem, H., Atasever, S., 2007.
Kaliteli Çiğ Süt Üretiminin Temel Koşulları. Türkiye Süt Sığırcılığı Kurultayı, 2526 Ekim, Ege Üniversitesi Ziraat Fak.
Zootekni Bölümü, İzmir, s. 379-385.
TÜİK, Süt Üretim İstatistikleri, Haber
Bülteni, Sayı:72,Şubat/2012.
GÜNCEL
24
Kuraklık riski
TEHLİKE sinyali veriyor!
Kuraklık riski
tarımsal üretim
için tehlikeli düzeye
ulaşırken; yağışların
mart ve nisan
aylarındaki seyri
la azalma yüzde 38 ile Akdeniz ve
bu yıl ki rekolte
İç Anadolu, yüzde 37 ile Doğu
bölgesinde yaşandı. Meiçin kritik önemde! Anadolu
teoroloji Genel Müdürlüğü'nün
İ
stanbul kış aylarına rağmen
yüksek seyreden hava sıcaklığı ve yıllık ortalamanın altında kalan yağışlarla baş gösteren kuraklık riski tarımsal üretim
için tehlikeli düzeye ulaşırken;
yağışların mart ve nisan aylarındaki seyri bu yılki rekolte için kritik önemde. Hububat, sebze ve
meyvede üretim düşüşleri ve buna bağlı fiyat dalgalanmalarının
işaretlerinin gelmeye başladığını
belirten sektör yetkililerine göre,
tarımsal üretimin yanı sıra, hayvancılık ve gıda sanayide de zincirleme sıkıntı yaşanabilir.
Meteoroloji Genel Müdürlüğü
verilerine göre, Türkiye genelinde Ekim-Ocak dönemi yağış ortalaması normalin yüzde 27 altında kalarak 222 milimetre oldu.
Aynı dönemde yağışlarda en faz-
kuraklık analizine göre KasımOcak döneminde Marmara,
Ege'nin doğusu, İç Anadolu'nun
kuzeyi ve doğusu, Batı ve Orta
Karadeniz ile Çukurova havzasında şiddetli kuraklık yaşandı.
"Yağış azlığının devam etmesi
halinde rekolte düşecek"
Yağış azlığının risk olmasına karşılık henüz rekolte için kritik düzeyde olmadığını söyleyen Ankara Üniversitesi Tarım Ekonomisi
Bölümü Öğretim Üyesi İlkay
Dellal, mart-nisan aylarında yüksek sıcaklık ve yağış azlığının devam etmesi halinde rekoltenin
düşeceğini belirtti.
Dellal, "Ekim-Ocak döneminde
Türkiye genelinde ortalama yağışın normallerin yüzde 27 altında.
Akdeniz ve İç Anadolu'da bu
oran yüzde 38. Bu durum tarımsal üretim açısından elbette
bir risk" dedi.
Temel
gıda
maddesi olan ve
geçen yıl tarım
alanlarının yaklaşık üçte birine
ekilen buğdayın
mart ve nisan
aylarında gelişim gösterdiğine dikkat çeken
Dellal, "Ancak
rekolte açısından asıl önemli
olanın büyümenin sağlandığı
Mart-Nisan ayındaki yağışlar olduğunu söyleyebiliriz" dedi. Sektör temsilcilerinin verdiği bilgiye
göre kasım ve aralık aylarında yeterli yağışın olmaması, çürüme
riski yarattığı gibi, çıkışların zayıf
olmasına ya da yer yer kurumalara neden oldu. Türkiye'nin temel
gıda maddelerinden buğday ile
hayvancılıkta yem olarak kullanılan tahıllar sonbaharda ekildiği
ve büyümesini kış aylarında sürdürdüğü için yağışların azlığından
en çok etkilenen ürünler arasında
yer alıyor.
"Hububatta yüzde 20
kayıp olabilir, meyvede de
rekolte riski var"
"Çok net görülüyor ki, bundan
sonra yağış olsun olmasın, geçen
seneki rekolteleri tutturamayacağız. Sadece hububatta yüzde 20
ürün kaybı olacağı kesin" diyen
Türkiye Ziraatçılar Derneği
(TZD) Başkanı İbrahim Yetkin,
başka ürünlerde de rekolte düşüşünün işaretlerinin gelmeye başladığını söyledi.
TÜİK verilerine göre, buğday
üretimi geçen yıl yüzde 9.7 artışla
22.1 milyon ton oldu. Tarım Bakanı Mehdi Eker, Ocak başındaki
değerlendirmesinde Türkiye'de
yıllık iç tüketim ve yem ihtiyacının 18 milyon ton olduğunu belirtmiş ve TMO'nun 4 ile 4.5 milyon ton arasında buğday stoku
bulundurduğunu ifade etmişti.
Buğday üretiminin bu yıl 18 milyon ton seviyelerinde kalacak gibi göründüğünü söyleyen Yetkin,
"Hububatın yanı sıra, ekin dönemi gelen pamuk, mısır gibi ürünler var. Tehlikeye girebilirler.
Havaların sıcak gitmesiyle beraber erken çiçek açarsa meyve
üretiminde de azalma yaşanabilir. Patateste, soya ekiminde sıkıntı yaşanabilir. Zeytinde zaten
kuraklıktan dolayı ciddi bir rekolte düşüşü söz konusu" diye
konuştu.
Dellal da, ilkbaharda sıcaklıkların Şubat'ta yaşanmasının meyve
ağaçlarının dona ve ürün kaybına
hassasiyetini artıracağını ifade
ederek, "Ağaçlar sıcaklıklar nedeniyle erken çiçek açmışlarsa ve
akabinde havalar soğur ve don
gerçekleşirse, meyve tutumu
mümkün olmayacaktır. Bu durumda rekolte riski meyve ağaçlarında da var diyebiliriz" dedi.
İstanbul Teknik Üniversitesi Meteoroloji Mühendisliği Bölümü
Öğretim Üyesi Mikdat Kadıoğlu
ise kuraklık riskinin Akdeniz bölgesi için daha güçlü olduğuna
dikkat çekti. Akdeniz iklimi görülen Marmara, Ege ve Akdeniz
bölgelerinde temel yağışların
alındığı kış aylarında yağış penceresinin daraldığını ifade eden
Kadıoğlu, "Korkmamız gereken
yerler Akdeniz iklimi olan yerler.
Bu bölgeler için yaklaşık bir aylık
kış kaldı. Bu bir aylık dönemde
mevsim normallerinin üzerinde
yağış olması gerekiyor, bu da biraz zor" diye konuştu. Kadıoğlu,
İç ve Doğu Anadolu'nun ise kış
ve ilkbaharda yağış aldığını ve yağış alma ihtimalinin olduğunu
söyledi.
25
GÜNCEL
Bakan Eker'den kuraklık uyarısı
Bakan Eker, Türkiye'de kuraklık
tartışmalarını değerlendirerek, beklenen
yağışın gelmemesi durumunda kuraklığın
meydana geleceğini söyledi.
G
ıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı
Mehdi Eker, Diyarbakır'da görev
yapan gazetecilerle kahvaltıda buluştu. Burada soruları cevaplayan Bakan
Eker, Türkiye'de kuraklık tartışmalarını değerlendirerek, beklenen yağışın gelmemesi
durumunda kuraklığın meydana geleceğini
söyledi.
Bakan Eker, kahvaltının ardından gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.
Bir gazetecinin Türkiye'de kuraklık tehlikesinin yaşanıp yaşanmadığı sorusunu sorması
üzerine yanıt veren Bakan Eker, Akdeniz ve
Orta Anadolu bölgelerinde beklenen yağışın yağmazsa, kuraklığın yaşanacağını kay-
detti. Bakan Eker, Türkiye'de Ekim
ayı ve Ocak ayının sonuna kadar geçen süre içerisinde geçmiş yıllara
kıyasla ülkemizin çok az yağış aldığını belirterek şöyle konuştu: "Özellikle Akdeniz, yer yer Orta Anadolu'da bizi endişeye sevk edecek gelişmeler oldu. Ocak
ayının sonunda yağan bir miktar yağış endişemizi biraz giderdi. Ama halen bazı bölgelerde endişemiz devam ediyor. Önümüzdeki
aylarda yağış olursa endişelerimiz ortadan
kalkar. Eğer beklenen yağış gelmezse, Türkiye'de bir kuraklık meydana gelebilir. Diyarbakır'daki Güneydoğu Tarımsal Araştırma Enstitüsü'nün 12 ili kapsayan bir çalışma
sahası var. Güneydoğunun tamamı ve Doğu bölgesinin bazı illerinde kuraklık tehlikesi yaşanmıyor.
Şuan bir meteorolojik bir kuraklık söz konusu. Bununla birlikte tarımsal kuraklıkla
ilgili bir endişemiz de var. Buna göre gerekli
tedbirlerimizi aldık. Süreci adım adım izliyoruz."
Kaynak: İHA
BİLİMSEL
26
Embriyo transferinin
sığır yetiştiriciliğindeki
önemi ve durumu
Yrd. Doç. Dr. Yusuf Ziya GÜZEY
Yrd. Doç. Dr. Ali Galip ÖNAL
Mustafa Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü, Antakya/Hatay
M
evcut arkeolojik buluntular dikkate alındığında sığırların insanlar tarafından evcilleştirilmesi yaklaşık 10 000 yıl öncesine dayanmaktadır. İnsanlar, evcilleştirdikleri ilk zamanlardan bugüne kadar
sığırların sütünden, etinden ve işgücünden yararlanmışlardır [5, 7].
Hayvancılık sektöründeki büyümenin ve gelişimin başarısı açısından verimli dönemleri boyunca
süt sığırlarından maksimum verimin elde edilebilmesi oldukça
önemlidir. Günümüzde çiftlik
hayvanları yetiştiriciliği Dünya'da
en hızlı büyüyen sektörlerdendir
ve 2020 yılına kadar en önemli zirai faaliyet kolu olacağı tahmin
edilmektedir [8]. Keza ülkemizde
2011 yılı itibariyle 11 milyon baştan fazla sığır mevcuttur. Son 10
yıllık veriler göz önüne alındığında
ülkemiz koyun, keçi ve manda
varlıklarının azalma eğiliminde olduğu, sığır varlığının ise yaklaşık
%3 oranında arttığı gözlenmektedir. Aynı zaman aralığı içerisindeki sığır sütü üretimi %58 oranında
artmış ve sığır sütünün ülke toplam süt üretimi içerisindeki payı
%89’dan %92’ye yükselmiştir. Yine aynı dönem içerisinde sığır eti
üretimi %82 oranında bir artışla
645 000 tona ulaşarak ülke toplam
et üretimi içerisindeki %2,5’lik
payını muhafaza etmiştir [11].
İstatistiklerden de görüleceği üzere uzun yıllardır ülkemizde hayvan varlığı ve verimleri bakımından bir değişimin yaşandığı ve bu
değişimin ise sığırcılık lehine gerçekleştiği ortadadır.
Çağın gerekliliklerine uygun biçimde hayvancılık yapılabilmesi
için akılda tutulması gereken en
önemli husus hayvanlardan elde
edilen başlıca verimin döl verimi
olduğudur [2, 4]. Uzun yıllar boyunca yetiştiriciler sürü içerisinde
doğal seleksiyonu ve çiftleşmeyi
benimsemiş ve böylece sürü veriminde makul ilerlemelerin gerçekleşmesi çok uzun zaman almıştır [5, 7]. Çiftlik hayvanlarında
yüksek üreme etkinliği arzu edilen
bir durum olmasına karşın hayvanlarda kızgınlık aksaklıkları, infertilite ve kızgınlığın yeterince
tespit edilememesi gibi nedenlerden dolayı hedeflenen verime ulaşılamamaktadır [1]. Bugün ise, artık yetiştiriciler seleksiyon yaparken yardımcı üreme teknikleri ile
biyoteknolojik yöntemlerin bileşiminden faydalanılmaktadır. [5, 7].
Yardımcı üreme teknikleri içerisinde embriyo transferi ise özellikle gelişmiş ülkelerde hayvanlardan
elde edilen verimleri kısa sürede
arttırmak amacı ile önemli bir
araç kullanılmaktadır. Optimum
şartlar altında bir inekten yılda bir
buzağı elde edilmesi yeterlidir ancak uygulamada bu oranı tutturmak pek mümkün olmamaktadır.
Basit bir hesapla bir inekten yaşamı boyunca elde edilecek buzağıların sayısının 10'u geçmeyeceği ve
bu buzağıların yarısının da erkek
olacağı varsayılırsa, bu damızlığın
yaşamı boyunca ancak 5 dişi buzağısı olacaktır. Oysa, yeni doğmuş
dişi bir buzağının yumurtalıklarında 200000 adete kadar potansiyel
yumurta hücresi bulunmaktadır.
Normal bir yaşam döngüsü içerisinde ise bir inek 300’den daha
fazla yumurta üretemeyecektir
[1]. Çünkü sığırlar her bir kızgınlıkta 1 adet yumurta hücresi üretmektedirler ve hiç gebe kalmasa
bile tüm yıl boyunca üreteceği döllenebilir yumurtaların teorik olarak en fazla 15-20 olacaktır. Fakat
embriyo transferi uygulaması ile
bir inekten elde edilebilecek buzağıların sayısı en az 5 kat artırılabilmektedir [12]. Bunu sağlamak için
ineklerden embriyo edilirken çoklu ovulasyon yöntemlerine başvurulmaktadır. Çoklu ovulasyon ile
birlikte embriyo transferi uygulamaları genetik olarak üstün dişilerden çok sayıda yavru elde edilmesini sağlamaktadır [3]. Bu
amaçla hayvanlarda kızgınlıklar
bir dizi hormon uygulaması ile
manipüle edilmekte ve birçok faktöre bağlı olarak değişmek kaydıyla inek başına ortalama 10-15 adet
döllenebilir yumurta elde edilebileceği söylenebilir. Kızgınlık gösteren hayvanlar suni tohumlama
ile tohumlanmakta ve tohumla-
manın ardından 7. günde hayvanlardan cerrahi olmayan embriyo
yıkama (FLUSH) yöntemi ile ya
da cerrahi yöntemlerle embriyolar
toplanmaktadır. Toplanan embriyolar mikroskop altında kalite değerlendirilmesine tabi tutulmakta,
ya taze olarak taşıyıcı hayvanlara
aktarılmakta ya da daha sonra
kullanılmak üzere dondurularak
(-196ºC) muhafaza edilmektedir.
Bu aşamada seçilen embriyoların
sayısı ortalama 3-5 civarında olmaktadır.
Çoklu ovulasyon uygulaması ile
genetik kapasitesi yüksek her bir
verici inekten senede 5-6 kez bahsedilen şekilde embriyo alınabilmektedir. Böylece işletme, yüksek
verimli hayvanlara gebeliğin getireceği 285 günlük durağan dönemin ekonomik yükünden kurtulacak, ve en iyi koşullar altında dahi
senede 1 buzağı verebilen bir
inekten yılda yaklaşık 10-15 belki
de daha fazla buzağı alınabilecektir. Zaten embriyo transferinin
esas amacı, üstün genetik kapasiteye sahip ineklerden elde edilecek yavru sayısını artırmaktır [12].
Embriyo transferi fikrinin geçmişi
yaklaşık 120 yıl öncesine kadar dayanmaktadır. Memelilerde ilk başarılı embriyo transferi 1890 yılında Walter Heape tarafından tavşanlarda gerçekleştirilmiş, sığırlarda ilk başarılı embriyo transferi
ise 1949 yılında Umbaugh tarafından yapılmıştır ancak elde edilen
gebelikler yavru atma ile sonlanmıştır. Embriyo transferinden doğan ilk buzağı ise 1951 yılında kayıtlara geçmiştir [6, 13]. Cerrahi
olmayan yöntemlerle Dünya’da
ilk kez embriyo transferi uygulaması ise 1965 yılında gerçekleştirilmiştir [13]. Sığırlarda embriyo
transferi 40 yıldan uzun bir geçmişi olan ve suni tohumlama tekniğinin avantajlarını da bünyesinde
barındıran gelişmiş bir biyotekno-
27
lojik yöntemdir. Ticari embriyo
transferi uygulamalarının geçmişi
ise 25-30 yıl öncesine dayanmaktadır [3]. Embriyo transferinin ticari olarak düşünülmesi fikri
1970’li yıllarda ortaya çıkmıştır.
1979 senesinde Kuzey Amerika’da embriyo transferi yolu ile elde edilen buzağıların sayısı 17 000
iken [13] çizelgeden görüleceği
üzere, son 10 yıllık veriler dikkate
alındığında 2011 yılı içerisinde
tüm Dünya'da sığırlarda 600 bine
yakın embriyo transferi yapılmış
ve bu transferlerin yaklaşık
%43'lük (248 613) bir kısmı Kuzey
Amerika’da gerçekleşmiştir. Avrupa’da gerçekleştirilen embriyo
transferi miktarı ise, tüm Dünya’daki transferlerin %19'unu
(110 421) teşkil etmektedir. Avrupa ülkeleri içerisinde ise ilk sırayı
29 232 adet embriyo transferi ile
Fransa almakta; Hollanda 21 006
transfer ile ikinci sırada yer alırken üçüncü sırayı ise 14 676 embriyo transferi ile Almanya almaktadır. Türkiye’de ise embriyo
transferi çalışmaları 1980’li yılların
ikinci yarısında başlamış ancak bu
uygulama günümüze kadar sahaya
aktarılamamıştır [13]. Ülkemizde
sığırlara yapılan embriyo transferi
sayısı ile ilgili bir istatistik mevcut
değilken koyunlarda 216 adet embriyonun transfer edildiğine dair
bir istatistik mevcuttur. Ülkemizde, sığır yetiştiriciliğinde embriyo
transferinin bugüne kadar çok fazla uygulama alanı bulamamasının
temel nedeni pahalı bir uygulama
Yıllar
olması ve bu uygulamanın küçük
aile işletmelerinden ziyade nispeten büyük işletmelerde pratik bir
uygulama olmasıdır. Embriyo
transferi kısa süre içerisinde gözlenebilir sonuçlar veren, sun’i tohumlamaya oranla daha etkin bir
yöntemdir [7]. Embriyo transferi
yüksek maliyeti yanında, tüm
Dünya’ya spesifik hastalıklardan
ve kontaminasyon riskinden ari
embriyoların taşınması [7], hayvanları ülkeden ülkeye taşımak
yerine dondurulmuş embriyolarının kolaylıkla taşınabilir olması,
yüksek genetik kapasiteye sahip
hayvanlardan çok daha fazla döl
elde edilebilmesi, cinsiyeti belli
buzağılar elde edilebilmesi gibi
birçok avantajı beraberinde getirmektedir [9]. Sonuç olarak, embriyo transferinin avantajları göz
önüne alındığında ve dünyada
özellikle hayvancılığı ileri giden
ülkelerin yoğun bir şekilde bu teknolojiyi uzun zamandır kullanmakta olduğu düşünüldüğünde,
embriyo transferi uygulamalarının
ülkemizde tanıtılması ve yaygınlaştırılması önemlidir. Özellikle,
damızlık sığır yetiştiricileri birliklerinin bir ıslah projesi kapsamında bu uygulamadan faydalanması
ülke hayvancılığımızın arzu edilen
gelişmeyi yakalaması açısından bir
zorunluluk olmuştur.
KAYNAKLAR
[1] Gordon, I. 2003. Chapter II. The
Bovine Oestrous Cycle and Associated
Events. Laboratory Production of Cattle
Toplam Flush Transfer Edilebilir
Sayısı
Embriyo Sayısı
BİLİMSEL
Şekil 2. Sol üstte floresan boya ile boyanmış blastosist, sağ üstte morula evresindeki
bir sığır embriyosu ve altta blastosist evresindeki bir sığır embriyosu
Embryos, 2nd Edition. 592 p.
[2] Chakravarthi, P.V. and Sri Balaji,
N. 2010. Use of Assisted Reproductive
Technologies for Livestock Development. Veterinary World, 3(5):238-240.
[3] Bertolini, M. And Bertolini, L.R.
2009. Advances in Reproductive Technologies in Cattle: From Artificial Insemination to Cloning. Rev.Med.Vet.Zoot, 46:184-194.
[4] Verma, O.P., Kumar, R., Kumar, A.
and Chand, S. 2012. Assisted Reproductive Techniques in Farm AnimalFrom Artificial Insemination to Nanobiotechnology. Vet.World, 5(5):301-310.
[5] Basrur, P.K. and King, W.A. 2005.
Genetics then and now: breeding the
best and biotechnology. Rev.Sci.Tech.
Transfer Edilen Embriyo Sayısı
Taze
Dondurulmuş
Toplam
2001
101 291
580 077
228 078
221 068
452 546
2002
101 665
629 687
267 740
270 572
538 312
2003
108 166
693 787
290 567
250 228
540 795
2004
116 993
691 545
326 978
222 301
549 279
2005
130 861
789 972
332 407
279 771
612 178
2006
121 912
777 747
314 706
356 005
670 711
2007
122 638
763 467
281 740
296 137
577 877
2008
111 806
746 250
242 006
297 677
539 683
2009
103 851
702 358
243 495
290 605
543 100
2010
104 651
732 227
263 036
291 279
590 561
2011
118 128
732 862
248 193
324 149
572 342
Çizelge: Dünya’da 2001-2011 yılları arası sığırlarda gerçekleşen embriyo etkinliği [10]
Off.Int.Epiz., 24(1):31-49.
[6] Mapletoft, R.J. and Hasler, J.F.
2005. Assisted reproductive Technologies in cattle: a review. Rev.Sci. Tech. Off.
Int.Epiz., 24(1):393-403.
[7] Rodriguez-Martinez, H. 2012. Assisted Reproductive Techniques for Cattle
Breeding in Developing Countries: A
Critical Appraisal of Their Value and
Limitations. Reprod. Dom. Anim.,
47(1):21-26.
[8] Madan, M.L. 2005. Animal Biotechnology: Application and Economic Implication in Developing Countries. Rev.
Sci.Tech. Off.Int. Epiz., 24(1):127-139.
[9] Widayati, D.T. 2012. Embryo
Transfer as an Assisted Reproductive
Technology in Farm Animals. World
Academy of Science, Emgineering and
Technology, 70:369-372.
[10] Anonymous, 2013. Worldwide Statistics of Embryo Transfer in Domestic Animals. IETS Data Retrieval Committee Annual Reports 2002-2011. www.iets.org/
comm_data.asp. Erişim Tarihi: 08.12.2013
[11] Anonymous, 2013. www.
faostat.fao.org
[12] Hızlı, H., Ayaşan, T., Kılıçalp, N.,
Kara, U., Karakozak, E., Özcan, B.D.,
Gök, K., Çamlıdağ, A., Çoban, S., Mutlu, H. ve Seğmenoğlu, M.S. 2012. Verici
İnek ve Düvelerde Tekrarlanan Süperovulasyonların Embriyo Kalitesi Üzerine
Etkisi. YYU Vet.Fark.Derg.,23 (1):11-14.
[13]Akyol, N., Kızıl, S.H. ve Tuncer,
P.B. 2004. İneklerde Süperovulasyon ve
Embriyo Transferi Çalışmaları. Lalahan Hay. Araşt. Enst. Derg., 44(1):1-5.
[14]Anonymous, 2013. How to clone
cows using embryo transplants.
www.bbc.co.uk/schools/gcsebitesize/science/add_gateway_pre_2011/living/cloningrev2.shtml Erişim tarihi: 09.12.2013
29
GÜNCEL
Toplam kırmızı et üretimi kurban bayramını kapsayan
IV. çeyrek döneminde 368177 ton olarak tahmin edildi
Toplam kırmızı et üretimi bir önceki döneme göre %78,3 oranında
artarken, bir önceki yılın aynı dönemine göre %0,8 oranında arttı.
Sığır eti üretimi 323 bin 184 ton
olarak tahmin edildi
S
ığır eti üretimi bir önceki döneme göre %81,8 oranında artarken, bir önceki yılın aynı dönemine göre %1,9 oranında
arttı.
Koyun eti üretimi 34 bin 658 ton
olarak tahmin edildi
Koyun eti üretimi bir önceki döneme göre %31,3 oranında artarken, bir önceki yılın aynı dönemine göre %10,9 oranında
azaldı.
Ticari süt işletmelerince Aralık ayında
653 bin 585 ton inek sütü toplandı…
Toplanan inek sütü miktarı Aralık
ayında bir önceki yılın aynı ayına göre %6,4 arttı.
A
ralık ayında ticari süt işletmeleri tarafından içme sütü üretimi 115 bin 454
ton olarak gerçekleşti ve bir önceki yılın aynı ayına göre %9,6 artış gösterdi. İnek
peyniri üretimi 46 bin 910 ton ile bir önceki
yılın aynı ayına göre %7,2 arttı. Koyun, keçi,
manda ve karışık sütlerden elde edilen peynir
çeşitleri ise 635 ton ile bir önceki yılın aynı
ayına göre %291,9 arttı. Yoğurt üretimi 85
bin 170 ton ile bir önceki yılın aynı ayına göre
%4,5 artış gösterdi. Ayran üretimi ise 43 bin
945 ton ile bir önceki
yılın aynı ayına göre
%11,5 arttı.
Ayrıca kaymak üretimi
2 bin 832 ton, koyulaştırılmış (konsantre)
süt üretimi 397 ton, tam yağlı, yarım yağlı
süt tozu ve kaymak tozu üretimi 3 bin 980
ton, yağsız süt tozu üretimi 3 bin 944 ton, tereyağı üretimi ise 3 bin 730 ton olarak gerçekleşti.
BİLİMSEL
30
Kur savaşlarında
süt sığırcılığı yapmak!
Prof. Dr. Armağan HAYIRLI - ahayirli_2000@yahoo.com
Atatürk Üniversitesi, Veteriner Fakültesi, Hayvan Besleme ve Beslenme Hastalıkları Anabilim Dalı, Erzurum
S
on 10 yılda düve ithalatı ile
artan nüfusun dengeli-sağlıklı beslenebilmesi ve istihdam oluşturulması amacıyla
ülkemizde süt sığırcılığının büyütülmesi ve geliştirilmesi planlanmış ve uygulanmaya başlanmıştır.
Bu projenin ne kadar başarılı olduğu, olmadıysa nedenlerinin tanımlanması ve çözüm önerilerinin getirilmesi çok merkezli ciddi
saha çalışmalarıyla ortaya konmalıdır. Artan veteriner ve ziraat
fakültelerine rağmen yetkin teknik eleman bulunamaması, ara
eleman bulamama, istihdamda
sürekliliği sağlayamama, salgın
hastalıkların önlenememesi, kaba
yem teminindeki sorunlar, yem
fiyatlarının yüksek/süt fiyatının
düşük olması ve süt ile döl verimlerinin bu hayvanların ülkelerindeki akranlarına ulaşamaması
dillendirilen ortak şikayetlerdir.
Bu çalışmada, ülkemizin makroekonomik dengelerinin değişmesiyle, süt sığırcılığının durumu ortaya konulmuştur. Ülkemiz enerji ve su kaynakları bakımından
yetersizdir. Su kaynakları tarımsal üretimi etkileyen, enerji ise ithalata dayalı olduğu için maliyetleri etkileyen, hatta üretimi tehdit eden ana unsurlardan sadece
iki tanesidir. Sürdürülebilir süt sığırcılığı için 5 unsurun akışı bir
makinenin dişlileri gibidir. Ana
dişli "para"dır. Diğer akışı gere-
Tablo 2. Doların 1.60 TL ve Avronun 2.1 TL olduğu ve sütün 1 TL/lt'ye satıldığı durumda
100 başlık sağmal süt sığırı işletmesinin genel gider ve gelirinin analizi (Haziran 2013).
Ana Gider
Personel
Hayvan Sağılığı
Yem
Enerji
TL/Yıl
156.000
36.000
702.000
72.000
966.000
Net Gelir
Ana Gelir
800.000 lt süt + KDV
45 Düve (1 yaşında)
45 Tosun (1 yaşında)
TL/Yıl
944.000
?
?
944.000
-1.833 TL / ay
ken unsurlar ise 2) yem, 3) süt, 4)
gübre ve 5) hayvandır. Ölçmek,
değerlendirme yapabilmek ve karar alabilmek için olmazsa olmaz
eylemdir. Pek çok işletmeci sadece günlük tüketilen yem ile satılan süt miktarı üzerinden hesap
yapmaktadır. Bir süt sığırı işletmesinin bu şekilde bir hesaplama
ile değerlendirilmesi, 100 başlık
bir işletmenin 5 milyon TL'ye mal
olduğu düşünüldüğünde, işletmeye yapılan büyük bir haksızlıktır.
100 baş sağmal ineğe sahip bir işletmenin giderlerini şu genel başlıklar altında ortaya koymak
mümkündür:*
Bu parametrelerden, "yatırım maliyeti" geri dönüşümü 5-10 yıla yayılacağından ve değer kazanacağı
Tablo 1. Düve ithal ederek üretime başlayan 100 başlık bir işletmenin bir yıllık maliyeti.
A) Yatırım Maliyeti (İnşaat-Üniteler-Ekipman-Hayvan, 5 milyon TL varsayılmıştır) = 38.920 TL/ay
B) Personel (1 veteriner hekim/zooteknist/tekniker + yedeklemeli olacak şekilde 4 işçi, barınma-iaşeSGK primleri dahil): 13.000 TL/ay
C) Hayvan Sağılığı (koruma-tedavi): 3000 TL/ay
D) Yem Gideri (15 TL/inek/gün, 8 TL kesif yem + 7 TL kaba yem; x1.3 buzağı-dana payı ile birlikte): 58.500 TL
E) Enerji Gideri (elektrik-su-mazot-tamirat): 6000 TL/ay
*Her işletme kendi maliyet kalemlerini detaylandırabilir. Maliyet kalemleri işletmelerin hepsi için
aynı olmak zorunda değildir.
dikkate alınacağından, "yıllık"
üretimin ekonomik açıdan değerlendirildiği bu çalışmada dikkate
alınmamıştır. Doğan yavrulardan
erkekler besi kesim yaşına, dişiler
ise anne olacak yaşa ulaşamayacaklarından gelir hanesinde tutulmamıştır. "Gelir" sadece süt (8000
lt/ilk laktasyon) üzerinden değerlendirilmiştir. Erkeklerin 17 aylık
yaşta, dişilerin ise 25-26 aylık yaşta katma değer sunacağından,
bunlardan elde edilecek karlılıklarında dikkate alınacağı değerlendirme 2 yıllık süreci kapsayacak şekilde hazırlanmalıdır.
Haziran 20013 tarihinde İthal
düve ile süt sığıcılığına başlayan
bir işletmeci yıllık plan yaptığı
takdirde, yıllık giderleri, kabaca
şöyle olacaktır:
Bu üretici yapmış olduğu yatırım,
çalıştırmış olduğu personel sayısı,
almış olduğu risk ve yaptığı mesai
dikkate alındığında aslında daha
çok zarardadır. Örneğin, yatırım
maliyeti dikkate alınmadığı takdirde, yem maliyeti hariç tutulsa
bile inek başına günlük gider 7.23
TL’dir. Yukarıdaki tablodan
(Tablo 2) da anlaşılacağı üzere,
personel, sağlık, yem ve enerji giderleri sırasıyla toplam giderler
içerisinde %16, 4, 72 ve 7'lik paya
sahiptir. Serbest piyasa ekonomisinde, üreticinin süt fiyatını artırması beklenemez. Giderleri azaltarak karlılığı artırmak zorunludur. Bu üreticinin değişik senar-
31
yolarda karlılığı değişir. Örneğin:
1) Süt verimini 1 lt/baş/gün artırdığında, aylık geliri 1.117 TL olur.
Bu, daha etkin bir sağım tekniği
ile mümkündür.
2) Süt verimi 8 ton/laktasyonda
sabit tutulur; kaba yemini, kendi
ürettiği takdirde ve üretim maliyeti %25 azalacağı varsayılırsa,
aylık geliri 4.992 TL olur.
3) Yukarıdaki her iki hedefi yakalarsa, aylık geliri 7.942 TL olur.
Benzer örnekler sürü sayısı artırıldığında, sağlık ve işçilik giderlerinde iyileşmeler sağlanacağında daha da karlı bir işletme haline gelecektir. Günümüz hayvancılık üretiminde giderlerin hepsine yansıyan durum ise döviz kurlarıdır. Örneğin, kesif yem içinde
yer alan yağlı tohum küspeleri
(soya, kanola), mısır, vitaminler
dolar/ avro endeksli ithalata dayanan hammaddelerdir. Kurlardaki artış bu tür ürünlere direk
yansır. Kurların artması ile diğer
giderlerde de paralel artışlar yaşanacaktır. Bu durumda (Tablo
3) süt fiyatının giderlerdeki artış-
BİLİMSEL
Tablo 3. Doların 2.3 TL ve Avronun 3.1 TL olduğu ve sütün 1.18 TL/lt'ye satıldığı bir
durumda 100 başlık sağmal süt sığırı işletmesinin genel gider ve gelirinin analizi (Ocak 2014).
Ana Gider
Personel
Hayvan Sağılığı
Yem
Enerji
TL/Yıl
170.040
43.200
842.400
86.400
1.113.920
tan daha az olacağı aşikardır.
Günümüzde (Ocak 2014) yaşandığı gibi döviz kurlarındaki artış
nedeniyle en iyimser tahminle
personel giderinin %9, sağlık/
yem/ enerji giderlerinin de %20
artacağı düşünülürse (Not: dolar
ve avrodaki artış, sırasıyla %44
ve 48'dir):
Tablo 2 ve 3 kıyaslandığında, döviz kurlarında ve paralelinde süt
fiyatındaki artış ile aynı üreticinin
günlük zararı 510 TL artmıştır.
Çok daha basit bir örnekle, ithal
düvenin 2500 avro olduğu ve avro
bazında fiyatının değişmediği varsayıldığında avronun 2.1 TL'den
3.1 TL çıkması durumunda lira
bazında -2500 TL/baş ile üretime
Net Gelir
Ana Gelir
800.000 lt süt+KDV
45 Düve (1 yaşında)
45 Tosun (1 yaşında)
TL/Yıl
1.113.920
?
?
1.142.040
-2.343 TL/ay
başlanacak demektir. Bu şartlar
altında, süt fiyatı şayet 1.40
TL+KDV olursa, bu üretici aylık
14.963 TL kazanabilir.
Sonuç olarak, süt fiyatının bir işletmedeki giderlerdeki enflasyon
ve devalüasyon gibi sebeplerden
kaynaklanan artışlarla paralellik
göstermemesi, bir yatırımcının finansman gücü ne kadar yüksek
olursa olsun en fazla 1 yıl sürdürülebilir olacağını göstermektedir. Tarım-Hayvancılık-Gıda üretim sektörünün en fazla istihdam
sağladığı dikkate alındığında sürüdülebilir olamayacak bu sektörün iflası durumunda sosyal sorunların ortaya çıkması sürpriz
olmayacaktır. Öneri, uzun zaman
önce büyük lider Mustafa Kemal
ATATÜRK tarafından dillendirilmiştir "Milli Ekonominin Temeli Ziraattır". Ülkemiz enerji ve
su kaynakları bakımından yetersizdir. Bu şartlara göre üretim
modelleri oluşturmamak “taşıma
suyla değirmen döndürmek” ve
ciddi bir kısır döngüdür. Enerji
kaynaklarının ucuza temin edilmesi, işletmenin kaynaklarını
kendisinin temin etmesi, politikaların üreticileri destekleyecek şekilde öngörülmesi/uygulaması ve
üretimin her aşamasında hassasiyet gösterilmesi ile üretimin her
aşamasın tüm çalışanların farkındalık düzeyinin yükseltilmesi olmazsa olmaz eylemlerdir.
GÜNDEM
34
Çiğ süte önerilen fiyat
maliyeti karşılamıyor
yatla sanayiciler tarafından sömürülürken, tüketiciler de üreticinin
sattığı fiyatın 3 katı fiyatla süt almak zorunda kalmakta yani, perakendeciler tarafından sömürülmektedir” diyen Bayraktar, şunları kaydetti:
Devlet müdahalesi şart
A
nkara – 30.01.2013 – Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, sanayicinin
çiğ süt için önerdiği 1,05 TL’lik fiyatın kabul edilebilir olmadığını
belirterek, “Üreticilerimize maliyeti 1,20 TL’nin üzerine çıkan süte sanayici tarafından tek taraflı
olarak önerilen 1,05 liralık fiyat,
hayvancılığımızın sürdürülebilirliğini imkânsız hale getirmektedir” dedi. Et ve Süt Kurumu’nun
en kısa zamanda piyasa girmesi
ve müdahale etmesi gerektiğinin
altını çizen Bayraktar, aksi takdirde “yeni bir süt ve et krizinin kapıda” olduğu uyarısında bulundu.
Bayraktar, yaptığı açıklamada, 6
aylık çiğ süt fiyatını belirlemek
üzere 9 Ocak’ta bütün tarafların
Ulusal Süt Konseyin’de bir araya
geldiğini, bu toplantıda üreticilerin çiğ sütün litre fiyatını 1,20 TL
olarak talep ettiğini anımsattı.
Sanayicilerin ise fiyatın 1 TL olarak devam etmesi gerektiğini ifade ettiklerini ve anlaşma sağlanamadığını belirten Bayraktar, toplantının, tarafların teklifleri değerlendirmesi için 25 Ocak 2014
tarihine ertelendiğini hatırlattı.
Bayraktar, şöyle dedi:
“25 Ocak 2014 tarihinde yapılan
toplantıda sanayiciler 1,05 TL fiyat
vereceklerini ifade etmişler ve pa-
“Sanayicinin 1,05 TL fiyat vererek masadan kalkması, üretici örgütlerinin pazarlık yapma şansını
ortadan kaldırmıştır. Bu nedenle
devletin piyasaya girmesi, satılamayan ürünü alması, süttozu gibi
dayanabilen ürünlere dönüştürülmesini sağlaması, sanayiciyi pa-
TZOB Genel Başkanı Bayraktar: “Sanayicilerin çiğ süte önerdiği ve ısrarcı olduğu 1,05 TL’lik fiyat, kabul edilebilir bir fiyat değildir”
“Üreticilerimize maliyeti 1,20 TL’nin üzerine çıkan süte sanayici tarafından tek taraflı olarak önerilen 1,05 liralık fiyat, hayvancılığımızın
sürdürülebilirliğini imkansız hale getirmektedir”
“Üretici örgütlerinin pazarlık şansı kalmamıştır.
Devletin piyasaya girmesi, satılamayan ürünü alması, süttozu gibi dayanabilen ürünlere dönüştürülmesini sağlaması, sanayiciyi
pazarlığa zorlayabilmesi gerekmektedir”
“Bunun için Et ve Süt Kurumu en kısa zamanda piyasaya girmeli ve müdahale etmelidir”
“Aksi takdirde yeni bir damızlık kesim faciası, yeni bir süt ve et krizi kapıdadır”
zarlık yapma şansı bile tanımadan
masadan kalkmışlardır. Süt üretimi ve hayvancılığımızın sürdürülebilirliğini imkânsız kılan, tek taraflı
olarak sanayicilerin belirlediği bu
fiyatla üreticimizin üretimi sürdürebilmesi zora girmiştir.
veteriner hekimleri, ilaç sanayicilerini ve buralardan ekmek yiyen
yüzbinlerce insanı, en önemlisi de
tüketicileri ilgilendirmektedir.
Sütte, damızlık süt hayvanlarını
kesime gönderecek olumsuz bir
fiyat, bütün bu kesimleri olumsuz
etkileyeceği gibi, devlete de büyük bir yük getirecektir.”
Bu fiyat üreticiden
tüketiciye, bütün tarafları
ilgilendirmektedir
2008 hatırlatması
2014 Ocak ayında kurdaki değişimden kaynaklı yeme %10’a varan oranlarda yapılan zamlar, enflasyon gibi etkenler, maliyetin
1,20 TL’nin üzerine çıkmasına
neden olmuştur. Bu durum üreticinin üretimden vazgeçmesi, damızlıkta kesime gitmesi demektir.
Bunun sonucu süt üretimi de azalacak, besiye mal temini de kesintiye uğrayacaktır. Süte verilen ve
6 ay süreyle sabitlenen bu fiyat;
süt üreticilerinin yanında et üreticilerini, et ve yem sanayicilerini,
2008 yılında süt fiyatlarında yaşanan sıkıntının ülkemizde hayvancılık sektöründe ciddi bir yıkıma neden olduğunu anımsatan
Bayraktar, o dönemde yüzbinlerce damızlık süt hayvanının kasaba gönderildiğini, yükselen et
fiyatlarını düşürmek, kesilen
hayvanların yerlerine yenilerini
koymak için 3 milyar dolara yakın bir dövizin ülke dışına çıktığını belirtti.
“Ülkemizde çiğ süt üreticisi maliyetin altında dikte edilen düşük fi-
zarlığa zorlayabilmesi gerekmektedir. Bunun için Et ve Süt Kurumu en kısa zamanda piyasaya girmeli ve müdahale etmelidir. Aksi
takdirde yeni bir damızlık kesim
faciası, yeni bir süt ve et krizi kapıdadır.
Devletin tarım içindeki hayvancılık destekleri payını %5’lerden
%28'lere kadar çıkarmasının,
üreticilere bu desteklerle birlikte
yatırım imkânlarını artırmak için
sıfır faizli krediler, hibe destekler
vermesinin, yerli ve yabancı birçok büyük ölçekli işletmenin kurulmasının, bir elin parmağını
geçmeyecek sanayiciler tarafından bir anda yok edilmesine göz
yumulmamalıdır. Şu da iyi bilinmelidir ki, hayvancılık sektörümüzde yaşanacak bir istikrarsızlık, yeni yatırımcıların hevesini kıracağı gibi, kurulu birçok işletmenin de üretimden vazgeçmesine
neden olacaktır.”
BİLİMSEL
36
Yeni buzağılamış süt ineklerinde
döl verimi performans takibi
Prof.Dr.Serap GÖNCÜ
Y
eni doğum yapmış bir ineğin performansı, buzağılama sonrası 3. kızgınlığında gebe kalması olarak değerlendirilebilir. Ancak genel olarak bu
başarının elde edilmesi çok zordur. Sürü bazında değerlendirldiğinde işletme ineklerinin buzğılama aralığı ortalaması bu perfromansı ifade edecektir. Buzağılama aralık değeri işletmenin ineklerine bu dönemde sağladığı koşulları ve bakım besleme etkilerinin bir göstergesi olarak kabul
edilmelidir. Sürünün perfromansı için buzağılama aralığı veya sağıldığı gün sayısı gibi değerler
dikkate alınıyor olsa da esasında
gebelik oranı sürü idaresinde başarı ve ekononik etkiler bakımından çok daha önemlidir. Gebelik
oranı ise sürüde gönüllü bekleme
sonrası 21. günde gebe kalan
ineklerin oranı olarak tanımlanır.
Bu oranı elde etmek için ineklerin bireysel takibi ve değerlendirilmesi çok önemlidir.
Sürünün devamlılığı için öncelikli
olan döl verimi bakımından mükemmel ineğin özellikleri aşağıdaki ana başlıklar halinde sıralanabilir.
• 15 aylık yaşta ergin canlı ağırlığın %65’indedir,
• İlk buzağısını 24 aylık yaşta
verir,
• İk çiftleştirmede gebe kalma
oranının düvelerede %70, ineklerde ise %50 olur,
• buzağıladıktan sonra ki 100 gün
içinde tekrar gebe kalmıştır,
• Sağıldığı gün sayısı 290-320
gündür,
• Kuruda olduğu gün sayısı 45-60
gündür,
Ancak döl verim kriterleri olarak
sürüdeki ortalama değerler üzerinden hesaplar yapılır. Bu nedenle sürü bazında döl verim kriterleri aşağıda verilmiştir.
• Düvelerin 24 aylık yaşta ilk buzağısını vermesi,
• Servis periyodunun 100 günün
altında olması,
• Buzağılama aralığının ort. 12.5
veya 13 ay,
• İneklerde ilk çiftleşmede gebe
kalma oranının 50-60%,
• Gebelik başına aşım sayısının
<2.0,
• Kızgınlık tesptindeki başarının
> 80% olması istenir.
Tabi tüm bu özelikler ise bir inekte elde edilen değerin sürü ortalamasına bulşunduğu katkıya
bağlı olarak gerçekleşir. Bu konuda da buzağılama sonrası süreçteki ineklerin performansı sürü
ortalama performans kriterlerini
etkilemektedir.
Yeni doğum yapmış inekler, doğum sonrası üreme organlarının
iyileşmesi, süt veriminin başlaması ve artan gereksinmeyi karşılayamayan vücut kapasitesi ile oluşan negatif enerji dengeleri yaşıyor olmaları ile diğer ineklere göre farklılık gösterirler. Bu süreçte
özellikle yüksek verimli inekler
daha çok etkilenmektedir. Yüksek verimli süt ineklerinde doğumda aşırı kondüsyon, kuru dönemde ve erken laktasyonda yetersiz ve dengesiz besleme doğum
sonrasında olağan olarak gözlenen negatif enerji dengesinin şiddetini artırmaktadır. Şiddetli negatif enerji dengesi de aşırı kondüsyon kaybı ve üremede etkili
olan hormonlar (FSH, östrojen,
LH ve Progesteron) ve metabolik
hormonların (Insulin, leptin,
IGF1) üretiminin düşmesine neden olmaktadır (Görgülü ve ark.
2011).
Giderek entansifleşen süt sığırcılığı sektörüde bu nedenlerle döl
tutmama problemleri ile uğraşmakta çeşitli açılardan işletmeler
ciddi edkonomik kayıplara neden
olmaktadır. Bu nedenle sürüdeki
sağmal ineklerin kuru döenm ve
sonrasında doığum ve doğrum
sonrası süreçte gebe kalıncaya
kadar geçen süreçte bakım ve
besleme koşullarına özen gösterilmesi ile bu olumsuz etkilerin
şiddeti azaltılabilir. Bu nedenle
sürüde ciidi bir sürü takip prohramının uygulanmsı gerekir. Bu
amaçla uygulanacak sürü mtakip
programında, kuru dönem, doğum, doğuım sonrası ana bakımı
ve gebe kalıncaya kadar süreçte
sürü kızgınlık takip ve tohumlama işlerinin bir program dahilinde yürütülmesi gerekir.
Gruplama
Entansif süt sığırcılığı işletmeleri,
başarılı sürü yönetimi için kendi
alt yapılarını dikkate alarak hayvanlarını belirli gruplara ayırarak
çalışmak zorundadırlar. Gruplama yapılırken, sığırların sürü hayvanı olduğu ve her zaman grup
halinde yaşamanın doğal yapıları
gereği olduğu ve grup oluşumunda doğal davranış özeliklerinin
de dikkate alınması gerekir. Genellikle entansif işletmelerde yaş,
cinsiyet (dana, düve, buzağı, boğa, inek vb), fizyolojik durum (sağal, kuru) ve süt verimi (yüksek,
düşük verimli) gibi konular dik-
37
kate alınarak gruplama yapılmaktadır. Yapılan çalışmalarda
sığırda cinsi olgunluk öncesi
gruplamadan ziyade cinsi olgunluk sonrası dönemdeki gruplamalarda stres yaşandığını göstermektedir. Ayrıca bir ineğin bir
laktasyon dönemi boyunca işletme büyüklüğüne bağlı olarak 3-5
grup değişimi yaşadığı dikkate
alınacak olursa, sürünün üretim
materyali olan ineklerde grup değişiminin etkileri daha öne çıkmaktadır. Gruplama sonrası yaşanan mücadelelerin büyük çoğunluğu (%80) 1 dakika gibi kısa
bir sürede sonlansa da 60 dakikaya kadar da uzayabilmektedir.
Ancak, öncelikle ineklerin kuru
inekler ve sağmal olanlar diye
gruplamak gerekir. Sonrasında
ise koşullara bağlı olaraks ağmal
ienkelrinde gruplanmsı sürü takibi açısından avantajlar sağlayacaktır. Ancak sağmal ineklerin
gruplanmasında ve grupların büyüklüğünün belirlenmesinde çok
sayıda faktör etkildir. Bunlar
• Sağımhane kapasitesi,
• Geçit yerleri ve koridorların
durumu,
• Sürü ortalama yaşı,
• Sürünün ortalama sağılan gün
sayısı,
• Hayvanların cüssesi,
• Tohumlama durumu (kızgınlık
gözlenenler, tohumlama yapılacak olanlar, gebelik kontorlü yapılanlar vb. )
• Hayvanların fizyolojik dönemleri,
• İşletmenin alet ekipman alt yapısı olarak sıralanabilir.
Bir işletmede hangi faktörün öncelikli dikkate alınması gerektiği
işletmeden işletmeye değişkenlik
gösterir. Bazı yetiştiriciler laktasyon süt verimini esas alırken bir
diğer grup üreme açısından durumu öncelik olarak görebilmekte
ve gruplamasını buna göre düzenleyebilmektedir.
Kuru dönem
İki laktasyon arasında süt ineklerinin dinlendirildiği ve gebeliğin
son iki ayına tekabül eden sağılmayan dönem kuru dönem olarak değerlendirilir. Genellikle 4560 gün arasında olması istenir.
(Swanson 1965; Coppock ve ark.
1974; Dias ve Allaire, 1982). Ku-
ru dönem, memenin yeni laktasyona hazırlandığı dönem ve hayvanın işkembesinin yeni laktasyona hazırlanması konuları dikkate
alındığında iki farklı faza ayrılmaktadır. İlk dönem erken kuru
dönem olup inek kuruya çıktıktan sonraki 5 haftalık bir süreyi
kapsar. İkinci dönem ise geçiş dönemi olarak nitelenen ve ağırlıklı
olarak hayvanın işkembe koşullarının ve mineral metabolizmasının yeni laktasyona hazırlanmasını zorunlu kılan dönemdir. 8 haftalık kuru dönemin ilk dönemi
erken kuru dönem, son 3 haftalık
dönemi ise geçiş dönemi (geç kuru dönem) olarak değerlendirilmektedir. Geçiş dönemi doğum
öncesi ve sonrası olmak üzere 3
haftalık periyodu kapsamaktadır.
Bu dönemde süt inekleri farklı
fizyolojik ve hormonal değişimlere maruz kalmaktadır. Süt ineklerinde doğum öncesi 1 hafta ve
doğum sonrası 1 haftalık periyottaki sağlık problemlerinin hem
laktasyon, hem de üreme performansıyla ciddi ilişkisi bulunmaktadır (De Vires, 2006). Uygun bir
kuru dönem bakım beslemesi ile
- Optimum vücut kondisyonu
- Meme bezlerinin gelecek laktasyona hazırlanması
- Sindirim sisteminin doğum sonarsı değişecek besleme koşullarına hazırlanması
- Doğum sonrası metabolik rahatsızlık riskini azaltmak mümkün olabilir
Genelikle erken laktasyon döneminde kaba yeme dayalı besleme
yapılmaktadır. Ancak hayvanların vücut kondüsyon puanları 3
den düşük ise kesif yem ilavesi
sağlamak gerekir. Ayıca bu süreçte kalsiyum ve fosfor destekleride
NRC (2001) önerileri dikkate alınarak eklenmelidir. Kuru döenmdeki inekelrde mutlaka vücut
kondüsyonu takibi yapılarak gerektiği durumlarda rasyon düzenlemeleri yapılmalıdır. Hyavanların gereksinmleri dikkate alınarak ve aşırı yağlşanmaya sebep
olmadan beslemeye dikkat edilmelidir. Bu süreç doum 3 hafta
kalıncaya kadar devam edilmeldir.
İkinci dönem ise geçiş dönemi
olarak nitelenen ve ağırlıklı olarak hayvanın rumen koşullarının
ve mineral metabolizmasının yeni
laktasyona hazırlanmasını sağlayacak olan dönemdir. Bu dönemde, kaba yeme dayalı rasyonlara,
doğum sonrası başlayacak kesif
yem ağırlıklı rasyonlara geçiş için
yavaş yavaş kesif yem eklenir. Bu
dönemde rumen koşullarını ve
yoğun kesif yeme alıştırmak için
rasyona 3-5 kg kadar kesif yem
eklenebilir. Rasyuon protein oranı kuru madde bazında %14-15
arasında artırılabilir. Ancak yinede rasyonda 3-5 kg kaliteli kaba
yem mutlaka bulunmalıdır. Eğer
sürüde ödem problemi varsa rasyondan mineral takviyesi çekilebilir. Kuru dönemdeki ineklerin
BİLİMSEL
bu gereksinmelerini karşılayabilmek için erken kuru dönem ve
geç kuru (doğuma yakın) dönem
diye 2 gruba ayırmak sürü yönetiminde büyük avantaj sağlar. Anlaşılacağı üzere erken kuru dönem ile geçiş dönemi yönetimi oldukça önemli farklılıklar göstermektedir. Kuru dönemdeki ineklerin ayrıca gruplanması bu konuda büyük kolaylık sağlayacaktır.
Sağmal inekler
İşletmelerde ineklerin gruplamasında pek çok yaklaşım söz konusudur. Bunlardan en yaygın olanı
laktasyon dönemine göre gruplamadır. Ancak burada aynı laktasyon döneminde olupta farklı süt
verim düzeyinde olan ineklerin
durumu kritik karar noktasıdır.
İneklerin süt verimleri, sütün yağ
ve protein içeriği de sağıldıkları
gün sayısı uzadıkça değişir. Günlük değişimleri izlemek mümkün
olmasa bile büyük değişkliklerin
olduğu dönemlerin dikkate alınarak besleme ve sürü idaresi yapmak gerekir.
1. Dönem (0-70 gün; laktasyon
başı)
2. Dönem (70-140 gün, laktasyon
ortası)
3. Dönem (140-305 gün, laktasyon sonu)
Bu dönemlere ek olarak birde süt
verimleri önem arz etmektedir.
Bu açıdan, bir grup bir önceki
laktasyondaki süt verimlerini dikkate alırken bir diğer grup yetiş-
39
tirici ise günlük değişimleri izlemeyi tercih edebilmektedir.
Yüksek verimli inekler laktasyonun ilk günlerinde çiftleştirilmezler bu nedenle bu grubu yüksek
verime göre yemleme ve etkin
kızgınlık denetimi ve yapay tohumlama için bir arada tutmak
gerekir. Ancak ineklerin hepsi bu
dönemde benzer düzeyde süt vermezler bu nedenle bu dönemde
süt verimi ile doğrudan ilişkili
olan beslenme gereksinmelerine
(ham protein, nişasta, şeker, selüloz, yağ, vitaminler, mineraller
vb.) göre gruplamak daha doğru
olacaktır.
Bir diğer yaklaşım ise ineklerin
süt verimlerine göre gruplanmasıdır. Buradaki temel yaklaşım
ineklerin süt verimlerine göre besin madde gereksinmelerinin dikkate alınarak gruplama yapılması
nedeniyle grup içi bir örnekliğin
artacağı varsayımıdır. Bu durumda kızgınlık takibi ve laktasyon
dönemi gibi konular ile süt veriminin sürekli değişim göstermesi
gruplamada kısıtlayıcı faktörler
olarak karşımıza çıkmaktadır.
İneklerin fizyolojik dönemlerine
göre gruplama yapmak ise diğer
bir yaklaşım olabilir. Kızgınlıkları
gözlem altında tutulacak ve çiftleştirlecek olanların bir arada tutulması tohumlama ve kzıgınlık
takibi açısından avantaj sağlasa
da yine verim düzeyi burada da
kısıtlayıcı faktördür.
Yapılan çalışmalarda inekleri 3
gruba ayırarak bakım besleme
uygulamasının 2 gruba göre, 2
grupta yemlemenin 1 grupta
yemlemeye göre yem fiyatları bakımından en karlı üretimi oluşturduğu bildirilmektedir. Ayrıca
3 gruba ayırarak bakım besleme
uygulamasının 1 grupta yemlemeye göre havaya nitrojen salınımının %15 azaltması da çevreye
olumsuz etkilerin azaltması açısından dikkate alınabilecek
önemli bir konudur.
Gruplama yapmak ne kadar
önemli ise grupların ihtiyaçlarına
uygun besleme programı hazırlamakta ayrı bir öneme sahiptir. Bu
konuda uzman yardımı alarak
TMR rasyon fromülasyonu yapmak ve zaman zaman oluşacak
değişiklikler dikkate alınarak hesapların kontrol edilmesinde de
büyük yarar vardır.
Sağmal ineklerde
kritik süreçler
Başarılı bir kuru dönem geçiren
ineklerin daha az problem yaşadıkları bilinmektedir. Bu nedenle
doğum sonrası süreçteki perfromans, doğumdan once ineğin doğum sonrası sürece hazırlanmasına bağlı olarak gerçekleşmektedir. Bu nedenle buzağılama aralığını oluşturan ve etkileyen dönemlerin ve bunların maniplasyonu yollarının iyi bilinmesi gerekir.
Buzağılama aralığı içerisinde öncelikle ineğin buzağılama sonrası
yaşadığı involusyon süresi, servis
periyodu, gebelik ve kuru dönem
olmak üzere dönemler yer almaktadır.
Doğum ve hemen doğum
sonrası ineklere bakım
Postpartum dönem; doğumun tamamlanmasından sonra genital
organların anatomik, histolojik
ve fonksiyonel bakımdan gebelik
öncesi durumuna dönmesi olarak tanımlanmaktadır. Doğum
anne ve yavru için gerekli önlemler alınmadığı takdirde ciddi risklerin oluştuğu dönem olması itibari ile çok büyük önem arz eder.
Herşeyden önce doğum yapacak
ineğin tahmini doğum tarihinden
1 hafta kadar önce doğum bölmesine alınmış olması gerekir.
Doğum bölmesinin doğum anında ve hemen doğum sonrasında
gerekli yardımcı alet ekipmanlarla donanmış ve gerekli hiyjen kurallarına göre hazırlanmış olması
ayrıca önem arz etmektedir. Hemen doğumda doğuma müdahele konusunda yetişmiş bir elemanın hazır bulunması ve acil veteriner müdahelesi için hazırlıklı
olunması kritik öneme sahiptir.
Uygun olmayan bakım ve müadhele sonrasında pekçok problem
(Perineal yırtıklar, Yavru zarlarının atılamaması, Prolapsus uteri,
Uterus ve vaginal yırtıklar, Postpartum parapleji, Uterus tembelliği, Postpartum sancılar, Puerperal enfeksiyonlar, Metritis,
Ovaryum kistleri, Puerperal vaginitis ve vulvaitis) neden olabilmektedir.
Doğumdan sonra genital organlar gebelik öncesi durumlarına
dönerken üreme organlarını involusyonu, Endometrium'un rejenerasyonu, Uterustaki bakteriyel kontaminasyonun eliminasyonu ile Ovaryumların siklik aktivitelerinin yeniden başlaması
fizyolojik olayları meydana gelmektedir (Joinudeen ve Hafez
1987, Arthur ve ark1989, Noakes
1997). Bunlar;
İnvolusyon süresi: Doğumun tamamlanmasından sonra inek üreme organlarının anatomik, histolojik ve fonksiyonel bakımdan yeni bir gebeliğin gerçekleşmesine
ve devamına izin verecek şekilde
iyileşmesi için gereken süreyi ifade etmektedir. Involusyon Güç
doğum, Bakteriyel enfeksiyon,
Doğum sayısı, mevsim, emzirme,
besleme, ırk, barınak ve verim
BİLİMSEL
düzeyi gibi pekçok faktöre gore
değişim göstermektedir.
Süt ineklerinde involusyon süresinin 26-52 gün, etçi ırklarda
38.7-56.0 gün olduğu bildirilmektedir. Genel olarak 25-30 günde
uterus'un fiziksel involusyonu tamamlanmakla beraber, endometrium'un rejenerasyonunu da
içeren involusyonun 40 gün sürdüğü belirtilmektedir. Bu dönem
döl verimi, döl tutuma ve gebeliğin devamı için çok önemlidir.
Gebeliğin son dönemlerinde, doğum sırasında ve doğumu takibeden dönemde hızlı bir şekilde değişen fizyolojik durum, doğumun
oluşturduğu stres gibi faktörler
ineği ciddi şekilde etkiler. Postpartum dönemin uzaması, doğum-ilk östrüs, doğum-ilk tohumlama ve doğum-gebe kalma
aralığının uzamasına ve dolayısıyla önemli ekonomik kayıplara
neden olur.
Gün ve ark. (2013) doğum sonrası süreçte oluşturulan sürü yönetim programında aşağıdaki önerilerin göz önünde bulundurulması
gerektiğini bildirmektedirler:
1) Retensiyo sekundinarumlu
inekler 24-72 saat içinde muayene ve tedavi edilmelidir.
2) Postpartum 15. günde, vulvasından purulent veya müköz
akıntı gelen inekler muayene ve
tedavi edilmelidir.
3) Östrusta çarası normal olmayan veya bulanık olan inekler uterus enfeksiyonu yönünden kontrol edilmelidir.
BİLİMSEL
40
4) Postpartum 25-40. günler arasında ve tohumlamadan hemen
önce inekler involusyon ve uterus
enfeksiyonu yönünden kontrol
edilmelidir.
5) Postpartum 45-60. günlerde
anormal östrus siklusu gösteren
inekler muayene edilmelidir. Bu
dönemde görülen anöstrusun en
önemli nedenleri arasında ovaryum kistleri ve sakin östrus bulunmaktadır.
6) Üç veya daha fazla sayıda tohumlanan inekler tohumlamadan
24-36 saat önce muayene edilmelidir.
7) Gebelik kontrolleri tohumlama sonrası 25- 30. günlerde ultrasonografiyle veya 45. günde rektal palpasyonla yapılmalıdır. Bu
muayenelerden 15 -30 gün sonra
hayvanlar ikinci kez ve beş ay sonar bir kere daha kontrol edilmelidir.
8) Muayeneler sonucunda bireysel reprodüksiyon ve sağlık raporları doğru şekilde kayıt edilmelidir. Tekrarlayan kızgınlıklar (repeatbreeder) veya anoestrus olarak rapor edilen ineklerin çoğunun aslında gebe olduğu unutulmamalıdır.
9) Muayeneler sonucunda benzer
problemi bulunan hayvanlar
gruplara ayrılmalıdır .
Servis Periyodu: Genel olarak
servis periyodu bir ineğin doğum
yaptıktan sonra başlayıp gebe kalıncaya kadarki geçen süredir.
Bu nedenle servis periyodu tanımı içerisinde yer alan bu sürenin
servis periyodu içinde değerlendirilmesinde gönüllü bekleme süresi (buzağılama sonrası kızgınlık
görülse bile çiftleştirme yaptırmanın önerilmediği 45 güne kadar olan dönem) olarak ayrı belirtilmesi gerekir. Gönüllü bekleme süresi içinde bu nedenle inek
kızgınlık gösterse bile bekletilip
çiftleştirilmez ve/veya tohumlanmaz. Ancak bu dönemde de kızgınlık takibi yapılarak ineğin kızgınlık belirti ve tarihlerinin kayıt
altına alınması yapılacak ilk tohumlamada gebe kalma oranını
iyileştirecektir. Ancak bu dönemde kızgınlık göstermez ise ineğin
gözlem altına alınarak veterinere
kontrol ettirilmesi gerekir.
Uygun buzağılama aralığı elde
edilebilmesi için ineklerin ideal
olarak buzağılamalarından sonraki 80-110 gün içerisinde gebe kalmaları gerekir (Çizelge 2). Ancak
ortalama 111-120 günde gebe
kalmışlarsa da tatmin edici ve
normal bir değer olarak kabul
edilebilmektedir. Sürüde servis
periyodu 120 günden fazla olan
inek oranının %10’u geçmemesi
gerekir. Bu kriterlerdeki sapma
işletmenin döl verim performansı
ve yönetiminde bazı yanlışların
yapıldığını gösterir ve dolayısıyla
verimlilik (karlılık) önemli ölçülerde düşer.
Yılda doğacak buzağı sayısı ile işletmenin ortalama servis periyodu gün ortalaması çok yakın bir
ilişki içerisindedir.
Yılda doğacak buzağı sayısı=
365/(gebelik süresi +servis periyodu)*inek sayısı.
Kızgınlık takibi
Üreme döngüsünün birinci günü,
inekte çiftleşmeye hazır kızgınlığın başladığı gün olarak kabul
edilirse, bundan en çok bir gün
önce kızgınlık öncesi dönem gözlenir. Bu dönem, çiftleşmeye hazır kızgınlık dönemi değildir.
İnek özellikle başka ineklerin
binme hareketine izin verir İneğin diğer ineklerin ve boğanın
binme hareketine izin vermeye
başlaması ileesas kızgınlık dönemi başlar. Burada bilinmesi gereken diğer bir husus da, döllenecek yumurtanın yumurtalıklardan salıverildiği zamandır. Yumurta salınması, ineğin kızgınlığının başlamasından sonra geçen
24-36 saat veya başka bir deyişle,
kızgınlığın sona ermesinden
(kızgınlıktan çıktıktan) ortalama
12 saat (genellikle 10-14 saat
arasında) sonra gerçekleşir. Bu
nedenle yetiştiriciler, çiftleştirme
veya tohumlamada acele etmemeleri, esas kızgınlık dönemin
başladığı zamanı iyi gözlemlemeleri gerekir.
İnekler, kızgınlığın başlangıcı
olan ilk saatlerde boğaların binme hareketine, içgüdüsel olarak,
müsaade etmezken diğer ineklere müsaade ederler. Boğayı kabul ise, döllenme için daha doğru
zaman olan, esas kızgınlığın oluştuğu daha ileriki saatlerde olur.
Tohumlama zamanı ile ineğin
kızgınlık gösterdiği saatler, birbiri ile eş zamanlı değildir. En uygun tohumlama zamanı, kızgınlık
sürecinin sonları ile bitiminden
sonraki birkaç saatlik zamandır.
Yapay tohumlamanın yapılacağı
en uygun zaman aralığı, ortalama
18 saat süren kızgınlık sürecinin
son 6 saati ile, ineğin kızgınlıktan
çıktıktan sonraki 6 saatlik zaman
aralığıdır (toplam 12 saat). Yetiştiricinin basit olarak, sabah kızgın
olan ineği öğleden sonra, öğleden
sonra ve akşama yakın saatlerde
kızgın olan ineği ise, ertesi gün
sabah tohumlatması iyi bir uygulamadır.
Kızgınlık belirtileri;
Kızgınlık belirtileri kızgınlık dönemine göre farklı zamanlarda
ortaya çıkmaktadır. Kızgınlığın
her bir döneminde görülen başlıca belirtiler Şekil 1’de verilmiştir.
Kızgınlığın belirtileri ise aşağıda
sıralanmıştır.
• Kızgın olan inekler, geceleri
ayakta olmayı tercih ederken,
gündüzleri de nadiren yatarlar ve
ürkütüldüklerinde hemen tepki
verirler.
• Binme hareketi sırasında yerinde durmayan ineklerde esas kızgınlık başlamış sayılmamalıdır.
Binme hareketine müsaade etme
esas kızgınlığın en önemli belirtisidir. Dikkatli gözlem yapıldığında, ineklerin sırt ve sağrılarında
binme sonucu oluşan kirlenme
gözlemlenebilir.
• Kızgınlık başlangıcına yakın
olan inekler, bir araya toplanma
eğilimi gösterirler. Boğa olması
durumunda boğaya mümkün olduğunca boğaya yakın olma eğilimindedirler.
• Kızgın ineklerin, hareketlilikleri artar, yem yeme istekleri azalır,
o günkü süt verimlerinde bir miktar düşme gözlenir.
• Diğer ineklerin ferçlerini koklarlar, kızgın olan veya kızgınlığı
yaklaşan ineklerin arka kısımlarına çenesini sürterler.
• Kızgın ineklerin, ferç’i, pembe,
ıslak ve şişkin olup, aynı zamanda
yetiştiricilerin Çara adını verdiği
şeffaf, yapışkan akıntı görülür.
• Kızgınlık sonrası ikinci ve üçüncü günlerinde, düvelerin % 90’ı
ile ineklerin % 50’sinde ferçten
hafif kanlı akıntı (kanama) olur.
41
Kızgınlık
gözleminde başarı
Kızgınlığı belirlenmesindeki başarı yapılan gözlem sayısı ile yakından ilişkilidir. Günde yapılan
kontrol sayısı ve kızgınlığın belirlenmesinde aşarı oranı Çizelge
1’de verilmiştir.
Kızgınlığın belirlenmesindeki başarıda gözlem sayısı, önemli bir
kriter olmakla birlikte gözlem zamanı da çok önemlidir. Yapılan
çalışmalarda ineklerin büyük çoğunluğunda kızgınlık belirtilerinin gece ortaya çıktığını göstermektedirler (Şekil 2).
Bir kişi, etkin çalışabilirse 300 kadar ineğin kızgınlık belirlenmesinde yeterli sonuç alabilir. Çünkü kızgınlık nedeniyle hareketlenen inek sayısı, ne kadar fazla
olursa kızgınlığın saptanması da
o kadar kolay olacak demektir.
Ancak, 10 inekten büyük sürülerde kızgınlığın belirlenmesinde,
numaralama, kayıt tutma ve ineklerin gruplara ayrılması başarıda
çok önemli bir rol oynamaktadır.
Kızgınlık gözleminde
dikkat edilecek noktalar
Entansif ve çok ineği olan bir
işletmede, deneyimli ve sadece
bu işe bakan kişiler sorumlu olmalıdır. Tüm kızgınlık belirtilerini iyi bilen bir yetiştirici de
kendi ahırında, belirli bir düzen
içinde özel vakit ayırarak kızgınlıkları belirleyebilir. Bir ahır
içinde bulunan ineklerde kızgınlık gözlemi yaparken dikkat
edilecek noktalar aşağıda sıralanmıştır.
• Uygun zamanda gözlem yapılmalıdır. Gece, sabah erken ve akşam geç saatlerde de gözlem yapılmalıdır.
• Gözlem yapacak kişi, bu iş için
rahat kıyafetleri ile ahır içinde
dolaşacak şekilde hazırlanmış olmalıdır.
• Kızgınlık gözlemi sırasında yem
kontrolü veya herhangi bir diğer
işe bakılmamalıdır.
• İneklerin arasında yavaş ve rahat bir şekilde gezinilmelidir. Çalışanlar varsa işleri bittikten sonra
gözlem yapılmalıdır.
BİLİMSEL
Günde yapılan gözlem sayısıKızgınlığın belirlenmesinde başarı (%)
Günde 1 kez .................................................................................60
Günde iki kez...............................................................................80
Günde 3 kez .................................................................................90
Günde dört kez..........................................................................100
Çizelge 1. Günde yapılan kontrol sayısı ve kızgınlığın
belirlenmesinde başarı oranı
• 50 ineklik bir bölmede bir gözlem süresi en az 25 dakika sürmelidir.
• Kış aylarında çok belirgin olmayan ve sessiz kızgınlık adı verilen kızgınlıklar sıkça görülmektedir. Ayrıca sıcak yaz aylarında da
benzer durumlar söz konusudur.
Yetiştiriciler, bu zamanlarda kızgınlık belirleme işlerine özel
önem göstererek bu problemin
üstesinden gelebilirler.
Kızgınlık tespit etkinliği
Bir sürüde kızgınlık tespit etkinliği,buzağılama sonrası 45 gün
geçmiş ineklerden herhangi bir
problemi olmayanlar 24 gün süre
ile takip altına alınır ve kızgınlığı
tespit edilen ineklerin toplam
inek sayısına oranlanması ile hesalanabilir.
Örneğin 24 günlük süre boyunca
izlenmiş olan 50 başlık inek grubunda 15 kızgınlık tespit edilmiş
ise kızgınlık tespit başarı oranı
(15/50=%30) %30 olup Çizelge
5’de verilen değerlendirmeye göre ciddi problem olduğu anlamına gelmektedir. Bir diğer hesaplama metodu ise tespit edilen kızgınlıklar arası ortalama süredir.
Eğer kızgınlıklar arası süre 25
gün olarak hesaplandı ise kızgınlık tespit başarı oranı 21/25=%84
olarak belirlenecektir. Buda kayıt
tutulan sürülerde kullanılabilecek bir yaklaşımdır.
BİLİMSEL
42
Entansif ve çok ineği olan bir işletmede, deneyimli ve sadece bu
işe bakan kişiler sorumlu olmalıdır. Tüm kızgınlık belirtilerini iyi
bilen bir yetiştirici de kendi ahırında, belirli bir düzen içinde özel
vakit ayırarak kızgınlıkları belirleyebilir. Bir ahır içinde bulunan
ineklerde kızgınlık gözlemi yaparken dikkat edilecek noktalar
aşağıda sıralanmıştır.
• Uygun zamanda gözlem yapılmalıdır. Gece, sabah erken ve akşam geç saatlerde de gözlem yapılmalıdır.
• Gözlem yapacak kişi bu iş için
rahat kıyafetleri ile ahır içinde
dolaşacak şekilde hazırlanmış olmalıdır.
• Kızgınlık gözlemi sırasında
yem kontrolü veya herhangi bir
diğer işe bakılmamalıdır.
• İneklerin arasında yavaş ve rahat bir şekilde gezinilmelidir. Çalışanlar varsa işleri bittikten sonra
gözlem yapılmalıdır.
• 50 ineklik bir bölmede bir gözlem süresi en az 25 dakika sürmelidir.
• Kış aylarında çok belirgin olmayan ve sessiz kızgınlık adı verilen
kızgınlıklar sıkça görülmektedir.
Ayrıca sıcak yaz aylarında da
benzer durumlar söz konusudur.
Yetiştiriciler, bu zamanlarda kızgınlık belirleme işlerine özel
önem göstererek bu problemin
üstesinden gelebilirler.
İneklerin en uygun zamanda çiftleştirilmeleri
veya tohumlatılması
İneklerin en uygun zamanda çiftleştirilmeleri veya tohumlatılması
maksimum döl tutma sağlanması
ve işletme ekonomisi açısından
son derece önemlidir. Tohumlama masrafları ve zaman kaybı
bunlar içinde sayılabilir. Bu konuda araştırma yapanlar, en yüksek döl verimi almada en önemli
eksikliğin kızgınlığın saptanmasında ve gerçek kızgınlık zamanının belirlenmesinde görülen hatalardan kaynaklandığını belirtmektedirler. Ancak birçok sütçü
sürüde östrüs tespit oranı
%50’den aşağıda olmaktadır
(Senger 1994). İneklerin önemli
bir kısmının östrüste olmasına
rağmen, östrüs skor puan sistemine göre yeterli puanı sağlayamadığı ve tohumlama zamanındaki
hatalara bağlı olarak gebelik oranının düştüğü bildirilmektedir
(Van Eerdenburg ve ark. 2002).
Tohumlama konusunda en
önemli ve üzerinde en çok zorlanılan başlık tohumlama zamanıdır. Normal olarak kızgınlık siklusu 21 gündür. Buda, sağlıklı bir
inek gebe olmadığı sürece 21
günde bir yumurta salarak kızgınlık gösterecek demektir. Bu nedenle kızgın ve tohumlanmamış
bir inek 21 gün sonra yeniden kızgınlık gösterir. 18 günden az veya
24 günden fazla sikluslar önceki
kızgınlıkların yanlış tanımlandığına işaret eder.
Buzağılama sonrası 45 gün takip
edilen ineklerden kızgınlığı tespit
edilemeyenlerin uterus ve yumurtalıklarının normal işlerlikte olup
olmadığının veteriner tarafından
kontrol edilmesi gerekir. Yapılan
çalışmalarda yüksek süt verimli
ineklerde postpartum dönemde
55 gün geçmesine rağmen kızgınlık görülemeyen ineklerde, östrus
siklusunu ve ovaryum aktivitesini
uyarmak için postpartum 55. günden itibaren GnRH + 10. gün
PGF2α uygulamalarının başarılı
sonuçlar verdiği bildirilmektedir.
Geçmişinde güç doğum yaşamış
ve doğum sonrası dönemde çok
kilo kaybetmiş negatif enerji dengesine sahip olan ineklerde buzağılama sonrası ilk kızgınlık ve tohumlamada döl tutmama ihtimalleri daha yüksektir. Bunlara
ek olarak doğum sonrası dönemde problem yaşayan, 3 ve daha
çok çiftleştirilip gebe kalmamış
olan ineklerin de kontrol edilmesinde fayda vardır. Sürüdeki tohumlama yapılabilecek kızgınlıkların sayısı = (servis periyodu55)/21 formülü kullanılarak hesaplanabilir. Formüldeki tohumlanabilir kızgınlıklar, 45 günlük
gönüllü bekleme süresinden sonra 55. gün kontrolünde belirlenen
kızgınlıklardır. Örneğin servis periyodu ortalaması 110 gün olan
bir sürüde, sürüdeki tohumlama
yapılabilecek kızgınlıkların sayısı
verilen eşitlikteki gibi hesaplanmaktadır.
Sürüdeki tohumlama yapılabilecek kızgınlıkların sayısı=(11055)/21=2,6 kızgınlık olarak saptanmış olmaktadır.
Tohumlama yapılabilecek saptanmış kızgınlık oranı (%)=Belirlenen kızgınlık sayısı/tohumlama yapılabilecek kızgınlık sayısı
şeklinde hesaplanmaktadır. Şekil
3 de en uygun tohumlama zamanı, esas kızgınlığın başlamasına
göre açıkça gösterilmiştir.
İnekler, kızgınlığın başlangıcı
olan ilk saatlerde boğaların binme hareketine, içgüdüsel olarak,
müsaade etmezken diğer ineklere müsaade ederler. Boğayı kabul
ise döllenme için daha doğru zaman olan, esas kızgınlığın oluştuğu daha ileriki saatlerde olur.
Tohumlama zamanı ile ineğin
kızgınlık gösterdiği saatler birbiri
ile eş zamanlı değildir. En uygun
tohumlama zamanı, kızgınlık sürecinin sonları ile bitiminden son-
raki birkaç saatlik zamandır. Yapay tohumlamanın yapılacağı en
uygun zaman aralığı, ortalama 18
saat süren kızgınlık sürecinin son
6 saati ile, ineğin kızgınlıktan çıktıktan sonraki 6 saatlik zaman
aralığıdır (toplam 12 saat). Yetiştiricinin basit olarak, sabah kızgın olan ineği öğleden sonra, öğleden sonra ve akşama yakın saatlerde kızgın olan ineği ise ertesi
gün sabah tohumlatması iyi bir
uygulamadır.
Kızgınlığın gruplanması
Kızgınlık tespit oranı gebelik oranı ve işltem döl verim performansı uzerine doğrudan etkilidir.
Kızgınlığın tespitindeki hatalar,
gebelik başına tohumlama sayısını, boş gecen gunleri ve buzağılama aralığını artırır. Boş gecen
günler ile ostrus tespitindeki yanılgılara bağlı kayıplar arasında
% 92 oranında korelasyon vardır.
Bu sebeple ostrus tespiti ve hayvanların uygun zamanda tohumlamasına yardımcı olabilen kızgınlığın gruplanması konulu çalışmalar ağırlık kazanmaktadır.
Kızgınlığın gruplanması, kızgınlık
tespitinden kaynaklanan hataları
en aza indirmekte ve dolayısıyla
tohumlamanın etkenliğini iyileştirmektedir (Gilson, 1993). Entansif sürülerde buzağı doğumlarında yığılamaları önlemek ve her
dönemde sürekli ve stabil üretim
yapmak için sürüdeki inekleri
gruplar halinde çiftleştirmek
avantaj sağlamaktadır. Entansif
43
süt sığırcılığı işletmelerinde kızgınlığı gruplanmanın avantajları
- Çiftlikte programlı iş idaresini
mümkün kılar
- Kızgınlığın belirlenmesi için gereken zaman aralığı kısalır
- Kızgınlık belirtisi aranmazksızın
tohumlama olanağı sağlar
- Buzağı doğumlarında belirli aylarda yığılmayı engeller
- Süt üretiminde dalgalanmaları
büyük ölçüde önler
- Buzağılara daha iyi bakım besleme olanakları sağlar
- Doğumda yığılmayı önleyerek
bakım be idarede kolaylık sağlar
- Süt üretimi, doğum, gebelik, kuruda kalma ve servis peryodu dönemlerini gruplayarak daha iyi
sürü idaresi programı hazırlamaya olanak sağlar.
- Planlı üretim ile işletmelerin pazarlık gücünde önemli ölçüde
avantaj sağlanır.
Entansif süt sığırı sürülerinde
kontrollü üreme programı uygulamakla başlıca, süt üretimi, doğum, gebelik, kuruda kalma ve
servis peryodu dönemlerini gruplayarak daha iyi sürü idaresi
programı hazırlamaya olanak
sağlar. Ayrıca ekonomik olarak
da kontrollü üreme programı uygulamakla servis peryodu uzaması ve kızgınlık tespitindeki hatalara bağlı düşük döl verimi elde
edilmesi de önlenmiş olur. Kızgınlıkların topulaştırılması genel
olarak luteal fazın uzatılması ile
kısaltılması esasına dayanmakta-
dır. Bu amaçlada geliştirilmiş
pekçok protokol bulunmaktadır
(Wallace, 2003).
Gebelik teşhisi
İşletmede gebelik erken, doğru
ve güvenli şekilde teşhis edilmedir. Gebelik görsel, kliniksel ve
laboratuar teknikleri kullanılarak
teşhis edilir (Doize ve ark. 1997;
Karen ver ark. 2006). Görsel metotlara gore gebelik teşhisinde
çiftçi tohumlamadan sonra hayvanın kızgınlık göstermemesi ve
kuyruğunu yukarıda tutması gibi
belirtileri dikkate alarak hayvanın
gebe olduğunu anlamaya çalışsa
da bu metodun güvenirliği yoktur
(Banerjee ve ark. 1981). Kliniksel
tekniklerin başında ise rektal
muayene gelir. Bu yöntemle gebelik teşhisi ilk defa 1800’lü yıllarda süt sığırlarında tanımlandı
(Cowie 1948). Bu teknik inekte
gebelik teşhisinde 65 yıldır etkin
şekilde kullanılmaktadır (Noakes
1996). Bu bakımdan rektal muayene gebelik teşhisinde kullanılan
en eski metottur ve oldukça doğru sonuç vermektedir. Son yıllarda, suttee ve kanda hromon analizleri ve ultrasound kullanımı da
yaygınlaşmış durumdadır.
Vücut kondüsyon puanı
Vücut kondisyon skoru süt sığırlarının vücut yapılarının zayıf ve
aşırı yağlanmış durumlarına göre
1-5 arasında sınıflandırılmasıdır.
Hayvanların çok zayıf veya çok
yağlı oluşu, beslenme yetersizlikleri, sağlık sorunları ve sürü yönetiminin kontrolüne olanak sağlar.
Hayvanların beslenme durumu
ile fertilite parametreleri arasında Negatif enerji dengelri oluşumu nedeniyle doğrudan bir ilişki
söz konusudur. Hayvanın beslenme durumunu değerlendirmede
yağ rezervlerinin yansıması olarak kabul edilen, etkili ve ucuz bir
yöntem olan vücut kondisyon
skoru (VKS) yaygın olarak kullanılmaktadır. Özellikle kuru dönem ve doğum sonrası süreçlerde
ineğin istenen VKS değerinde olması reprodüktif problemlerin
görülme olasılığını azaltır. Doğumu izleyen ilk 1-2 haftada 1 vücut
kondisyon skorunun kaybedilmesi hızlı kayıp olarak değerlendirilir ve beslenme programının uygun olmadığını gösterir. Laktasyonun ilk 4-5 haftalık sürecinde
1/2'lik kondisyon kaybı normal
kabul edilir. Yüksek verimli süt
sığırlarının laktasyonun 60-90
günlük döneminde yüksek süt
üretimini sağlayacak, ağırlık kaybını önleyecek kadar kuru madde
tüketme kapasietsinde olmadıkları için vücut yağlarını kullanrak
yaşamlarını idame ettirmek durumundadırlar.
Yüksek kondisyon skoruna sahip
inekler buzağılamada daha fazla
kondisyon kaybetmektedirler.
Diğer yandan buzağılama aşamasında daha düşük kondisyonda
(3) olan ineklerin daha fazla yem
BİLİMSEL
tüketimi ile yüksek süt veriminin
birbirine yakın dönemde elde
edildiği tespit edilmiştir. Buzağılamayı izleyen ilk 4 haftalık süreçte inekler için uygün vücut kondisyon skoru 3-3.5 olmalıdır.
Kaynaklar
Cowie TA (1948). Pregnancy diagnosis tests: A review. Commonwealth Agricultual Bureaux Joint
Publication. 13: 11-17.
Doize F, Vaillancourt D, Carabin
H, Belanger D (1997). Determination of gestational age in sheep and
goats using transrectal ultrasonographic measurement of placentomes. Theriogenology. 48: 449-460.
Görgülü, M., Göncü, S., Serbester,
U. Kıyma, Z. 2011. Süt Sığırlarınının Üremesinde Beslemenin Rolü.
7. Ulusal Zootekni Bilim Kongresi.
14-16 Eylül 2011. Çukurova Universitesi. Adana (Çağrılı Bildiri).
Gün, C., Kaya, D., Ağaoğlu , A.R.,
Ay, S.S., Küçükaslan, İ., Aslan, S.,
2013. İneklerde Reprodüktif Sürü
İdaresi Programı Kapsamında
Postpartum Dönemin İzlenmesi ve
Fertiliteye Katkısı. Erciyes Üniv Vet
Fak Derg 10(1) 21-31, 2013
Karen A, El Amiri B, Beckers J-F,
Sulon J, Taverne MAM, Szenci O
(2006). Comparison of accuracy
of transabdominal ultrasonography, progesterone and pregnancy-associated glycoproteins
tests for discrimination between
single and multiple pregnancy in
sheep. Theriogenology. 66: 314322.
Noakes DE (1996). Pregnancy
and its diagnosis, pp. 79-81, In:
Veterinary Reproduction and Obstetrics, 7th ed. Arthur GH, Noakes
DE, Pearson H, Parkinson TJ
(eds), WB Sounders Company Limited, London.
Senger PL (1994)The Estrus Detection Problem: New Concepts,
Technologies, and Possibilities. J
Dairy Sci;77: 2745–2753.
Van Eerdenburg FJCM, Karthaus
D, Taverne MAM, Merics I and
Szenci O (2002) The relationship
between estrous behavioral score
and time of ovulation in dairy cattle. J Dairy Sci; 85: 1150–1156.
Wallace, R.L. 2003. Economic efficiencies of dairy herd reproductive programs. http ://traill. outreach.uiuc.edu/ dairynet/paperDisplay.cfm?ContentID=355.
SAĞLIK
44
VMS - Gönüllü
Sağım Sistemi
Tolga SARIKAYA - :Ürün Yöneticisi - Yatırım Malları
DeLaval Türkiye
M
odern çağın teknolojisi olarak gördüğümüz
Gönüllü Sağım Sistemini (Voluntary Milking System)
yatırımcılarımızın hizmetine sunuyoruz. Robot süt sağım sistemleri olarak genel bir isim altında
toplansa da biz bu sisteme Gönüllü Sağım diyoruz. VMS, ineklerin doğal ritminden uzaklaşmadan gönüllülük esasıyla sağıma
yönelmelerini sağlamakta ve üstün özellikleriyle de kullanıcı hatalarını en aza indirmektedir. Bu
sayede hem hayvan konforu ve
sağlığını korumuş oluyor hem de
üreticilerimizin giderlerini azaltmış oluyoruz.
Aile işletmelerinin
tercihi VMS
Aile işletmelerinin özellikle tercihi olan VMS - Gönüllü Sağım
Sistemi, Türkiye’de de başarılı şekilde çalışmaya başlamıştır.Bu
sistemi alan işletmelerin sayısı
günden güne artmaktadır. VMS
başına 50 ila 70 hayvan kapasitesi
hesaplanarak kurulan işletmeler
sağım işlemini otomatik olarak
yapmakta ve kaliteli süt üretimini
gerçekleştirmektedirler. Türkiye
genelinde küçük aile işletmeleri
bu sistemi tercih ederken, orta ölçekli ve büyük ölçekli işletmelerimizde de hayvan sayısına göre
VMS sayısı hesaplanarak kurulum yapılıp devreye alınmıştır.
Teknik özelliklerine
bakıldığında…
Hidrolik robot kolu VMS ‘i, diğer
tüm robot sağım olarak adlandırılan sistemlerden ayıran en önemli
özelliğidir. Benzersiz tasarımı sayesinde aynı sürede insan gücüne
gerek duymadan daha fazla inek
sağmaya olanak sağlar. Hızlı ve
hassas kol, memeleri 45°’lik açıyla
kavrarken bile esnekliğinden hiçbir ödün vermez. Hidrolik robot
kolun, pnömatik sistemlerle kıyaslandığında servis gereksinimi daha düşük ve kullanım ömrü daha
uzundur. Yüksek performanslı
meme görüntüleme sisteminde
bulunan çift lazerli optik kamera
sayesinde; memenin konum tesbiti ve kavranması hızlı, hatasız, hassas ve güvenilir bir şekilde sağlanır. VMS ‘te bulunan “Auto-Teach” teknolojisi, elle herhangi bir
programlama veya müdahaleye
gerek duymadan memelerin yerini kendiliğinden saptayabilmektedir. Böylece işlerinizi sorunsuz şekilde yürütebilir ve zamandan tasarruf sağlayabilirsiniz. Memeyi
sağıma hazırlama süreci VMS’ in
en çekici özelliklerinden biri olarak kabul edilmektedir. Her meme otomasyon sayesinde ayrı ayrı
ılık su ve hava ile temizlenir. Süt
hattından bağımsız önsağım direnaj hattı ise ön sağım ve sağımın
birbirine karışmasının tamamen
önüne geçer. Bu sayede normal
bir sistemde ancak insan gücü ve
yoğun çaba ile elde edilebilecek
sağlıklı meme başları ve yüksek
süt kalitesinin sürdürülebilmesi
için her sağımda sadece birkaç saniyelik zaman VMS için yeterlidir.
VMS robot kol, sağım sonrasında
başlığı yıkar ve dezenfekte eder.
Böylece her yeni sağım temizlenmiş başlıkla yapılıp, çiftlik içinde
koruyucu hekimlik adına önemli
bir adım atılmış olur. Ayrıca sağım esnasında yaşanacak başlığın
veya kadehlerin düşmesi durumlarında robot kol düşen kısmı memeye yerleştirmeden önce kendiliğinden temizler. Meme sağlığı ve
süt kalitesine gösterdiği özenin yanısıra, her sağım sonrası zemini
otomatik olarak temizleyerek, sürünüzün ayak sağlığının korunmasına yardımcı olur. Kullanışı kolay
dokunmatik ekranı sağım esnasında tüm detaylara hakim olmanızı
sağlar. Her an kolaylıkla inek kimliği, süt akış hızı ve miktarı ile sağımın temizlik işlemin bilgilerine
erişebilirsiniz. Somatik Hücre Sayacı (Online Cell Counter) sayesinde sağım süresince dokunmatik
ekrandan somatik hücre takibi yapabilirsiniz VMS, dört adet optik
süt ölçeri aracılığılı ile gerçek süt
akış hızı, süt verimi, iletkenlik ve
kan seviyesi hakkında bilgileri
doğru bir şekilde kolaylıkla sağlar.
Temizliği kolaylaştırmak amacıyla; robot kolu, kapaklar ve robot
iskeleti elektroliz yoluyla parlatılır, diğer bölümler ise parlatılmış
ya da boyanmış paslanmaz çelikten üretilmiştir. Yapılan yatırımın
değerini zamanla en yüksek seviyeye çıkarmak için plastik kullanımı en aza indirgenmiştir.
Sürünüzün meme yapısına uya-
cak çok sayıda seçeneğe sahip kaliteli meme lastikleri, verimli bir
sağımın olamzsa olmazıdır. Meme lastikleri, VMS’inizin sağım
kapasitesini en üst düzeye çıkarırken, en uygun zaman ve hijyen
koşullarında en iyi sağım işleminin gerçekleştirilmesini sağlar.
VMS ile, kolostrum sütünü, kanlı
kötü sütü veya yüksek somatik
hücre içeren sütü, dört farklı bölmeden birine otomatik olarak
yönlendirebilirsiniz. Süt ayırma
ünitesi çalışma koşullarınızı geliştirmek için en uygun alanlara yerleştirilebilir. Soğutma tankı, zaman ve akış oranı varyasyonları
dikkate alınmaksızın, gelen süt
miktarına göre soğutmayı ayarlamak için VMS ile doğrudan bağlantılıdır. Bu patentli sistem, otomatik sağım koşullarına uyumlu
ve düşük maliyetli bir çözümdür.
Akıllı kapı (Smart Selection Gate) ineklerinizi getirip götürürken
harcadığınız zamanı azaltırken,
size bu koşuşturmayı kontrol etme imkânını verir. Akıllı kapı, daha fazla yem alımı ve daha az iş
gücü ile, her gün inek başına daha çok sağım ve daha düzenli sağım aralıkları yapılmasına yardımcı olur. Uzaktan kontrol yazılımı, çiftliğinizde varlığınıza ihtiyaç duymadan VMS’i denetleyebilmenizi ve kontrol edebilmenizi
sağlar. Daha fazla özgürlük ve
daha etkin kontrol için sisteme
kendi ağınızdan veya kablosuz
olarak herhangi bir yerden bağlanabilirsiniz.
VMS’inize isterseniz otomatik
süt örnek toplayıcısını ekleyerek
sürünüzde sadece 1 inek veya
toplu bir şekilde kendi numunelerinizi el değmeden alabilirsiniz.
Süt örnekleyicisi, VMS’ in, komple sistem temizliğini yaparken
otomatik olarak temizlenecektir.
VMS için çiftlik maliyetlerini düşürmek için özel tasarlanmış vakum pompasının çalışma hızı, sisteme özgü gereksinimleri karşılamak için VMS tarafından kontrol
edilir. VMS’te bulunan buharlı
backflush opsiyonu, mastitise
karşı ekstra koruma sağlar. Özellikle VMS ile birlikte çalışacak
şekilde tasarlanan buhar ünitesi,
her sağım işleminde bir inekten
diğerine geçebilecek bulaşmaları
önlemek için meme kadehleri ve
dört meme kabını sterilize eder.
45
OECD - FAO Tarımsal
Bakış 2013-2022
2
050'ye kadar hayvansal ürün küresel
talebinin %70 artması beklenmektedir.Tahminlere göre 1 milyar yoksul,
hayvancılıkla geçimini sağlamaktadır. Hayvancılık sektörü, insan kaynaklı sera gazı oluşumunda %14,5 pay ile doğal kaynakların en
büyük kullanıcısıdır. Küresel et üretim artışında gelişmekte olan ülkelerin payının %80
olması bekleniyor. Kişi başı tüketim, gelişmekte olan başlıca ülkelerde, gelişmiş ülkeler seviyesine yaklaştıkça yavaşlayacak. Kanatlı eti hala en düşük fiyatlı, en popüler
ürün olacak ve et tüketimindeki artışın %50
sini karşılayacak.
Piyasa durumu
Et sektörünün durumu genellikle gelişmekte
olan ülkelerde hızla artan gelir seviyesiyle
desteklenen talep ve özelikle yem olmak üzere enerji, işgücü gibi yüksek girdi maliyetleriyle artan fiyata bağlı olarak karakterize olmaktadır. Özelikle kanatlı olmak üzere et
sektöründeki üretim artışı, artan fiyatların etkisiyle yavaşlamaktadır.Gelişmekte olan ülkelerdeki et talebi, artan gelir kadar kentleşmeye bağlı tüketim alışkanlıklarıyla artan
hayvansal protein tüketimiyle de desteklenmektedir. Son on yılda Çin ve diğer hızlı gelişen Asya ülkelerinin talebi, tüketimi hızla
artırmaktadır. Ancak kişi başı et tüketimi
OECD ülkelerinde son 10 yıldır durağandır.
Kanatlı, domuz, koyun, buffalo, sığır piyasalarında hem üretim hem de ticaret, kısa vadede, özellikle gelişmiş ülkeler arasındaki
başlıca ihracatçı ülkelerin sürülerindeki azalmayla sınırlanmaktadır. Gelişmekte olan ülkeler, üretim ticaret ve tüketimdeki değişim
rolünü güçlendirmeye devam edecektir.
Projeksiyonda önemli başlıklar
Yavaşlayan üretim artışı ve güçlü talebin etkisiyle değişen piyasa temelleri nedeniyle gelecek on yılda et fiyatlarının yüksek kalması
beklenmektedir. Geçen altı yılda yüksek yem
fiyatlarının etkisiyle azalan karlılık ve başlıca
üretici ülkelerde hayvancılık yatırımlarının
azalması ve arz zincirinde yaşanan değişimle,
piyasalar da giderek daraltmaktadır. Aynı zamanda, başta BRICS ve diğer gelişmekte
olan ülkelerde artan gelir ve nüfus da talebi
güçlü tutmaktadır. Artan girdi maliyetleri ve
arazi ve su kaynaklarının kullanımında alternatif ürün rekabeti nedeniyle küresel et üretiminin gelecek on yılda ılımlı bir büyüme
göstermesi beklenmektedir. Üretimde, geçen
on yılda %2,3 olan büyüme hızının %1,6 ya
düşmesi beklenmektedir. Geçen on yılda bu
kadar hızlı artışın sürükleyicisi, kanatlı sektörü olmuştur ancak gelecek on yıldaki yavaşlamanın sebebi de büyük ölçüde bu sektör
olacaktır. Geçen on yılda %3,7 olan kanatlı
eti sektörü büyüme hızı %1,9’a gerileyecektir. 2022’ye kadar öngörülen ilave et üretiminde yaklaşık %80’lik pay ile gelişmekte
olan ülkeler baskın olacaktır.
Küresel et tüketimi, başlıca tarımsal emtialara arasında en hızlı oranda büyüyenlerden biri olmaya devam edecektir. Ancak bazı ülkelerde kişi başına tüketimin doyum noktasına
ulaşması nedeniyle büyüme yavaşlayacaktır.
Bu yavaşlama gelecek on yılda daha da şiddetlenebilecektir. Kanatlı etine olan talebin
de gelecek on yılda yavaşlaması, ancak hem
en ucuz hem de en kolay üretilebilir et proteini olma özelliğini devam ettirmesi, bu nedenle de 2022'ye kadar kurgulanan ilave et
tüketiminin yarısını karşılaması beklenmektedir. Gelişmekte olan ülkelerdeki kişi başı
tüketimin %60’ı kanatlı olmak üzere 2,6 kg
artacağı tahmin edilmektedir. Artışta daha
çok BRICS ülkelerindeki kişi başı 4 kg’ı geçen artış beklentisi etkili olmaktadır. Hindistan’da kişi başı tüketimin 2022’ye kadar 8 kg
artışla 60 kg’a ulaşması ve OECD ülkeleri ortalaması olan 66 kg’a yaklaşması beklenmektedir. Geçen on yılda OECD ülkeleri tüketimi, nüfusun yaşlanması ve değişen demografik yapı ile sağlık ve beslenme bilincindeki artış gibi değişik faktörlerin etkisiyle büyük ölçüde durgundu.
Küresel et ihracatının 2022’ye kadar %19
artması; geçen on yılda %4,3 olan yıllık büyümenin %1,6 olması beklenmektedir. İhracat artışında %80 lik oran ile kanatlı ve sığır
eti yüklemeleri sürükleyici olacaktır.
BİR BAKIŞ
Kauçuk
altlıkları ve
faydaları
K
auçuk altlıkları revir, sağımhane,
bekleme alanları, yürüyüş yolu, doğumhane, buzağı altlığı Buzagı ku-
lube altlıgı –genç hayvanlarda rulo yataklık
olarak kullanılıyor.
Kauçuk altlıkları kesici alet, bıçak gibi etmenler kullanılmadığı sürece, uzun yıllar dayanaklılığını yitirmiyor.
Kauçuk Yatakları'nın yararları
• Hayvan sağlığına uygundur.
• Hayvanların altını temiz tutulmasını sağlar.
• Meme mikrobunu ortadan kaldırır.
• Klebsiella mastitis hastalıklarını önler.
• Süt verimini arttırır.
• Yalıtım özelliği sayesinde, hayvanları soğuktan korur.
• Elastik zemin hayvan yükünü yayması nedeniyle, yatış kalkış pozisyonunda rahatlama
sağlar.
• Diz kırılmasını önler.
• Romatizmayı ortadan kaldırır.
• Polimer yapısı sayesinde yüzeyinde pislik
barındırmaz.
• Göbek yarasını önler.
• Bulaşıcı hastalıklardan korur.
• Bakteri barınmasına engel olur.
Ahmet Köprülüoğlu / Makop Kauçuk
BİLİMSEL
46
Süt sığırlarında
mikotoksinler ve önemi
Yrd .Doç .Dr. Hulusi AKÇAY - hakcay@adu.edu.tr , hulusiakcay@gmail.com
Adnan Menderes Ünv., Ziraat Fak., Zootekni Böl., Yemler ve Hayvan Besleme Anabilim Dalı Öğr. Üyesi
S
on yıllarda insan ve hayvan sağlığını tehdit eden
önemli hastalıkların sayısındaki artışa bağlı olarak, günümüzde birçok kişi tüketeceği gıdaları titizlikle seçerek, güvenilir,
sağlıklı besinler olmasına dikkat
etmektedir. Bu nedenle dünyada
ve ülkemizde, gıda güvenliği, güvenlik protokolleri ve ürünlerin
izlenebilirliği tarım ve hayvancılıkta en popüler konular haline
gelmiştir. Bilindiği gibi soframıza
gelen hayvansal ürünlerin kalitesi, hayvanların beslenmeleriyle ve
yetiştirme ortamlarıyla yakından
ilişkilidir. Hayvansal üretimin
hem beslenme maliyetleri hem
de ürün kalitesi anlamında önemli bir ayağını oluşturan yem, tarladan sofraya kadar uzanan yolun
önemli aktörlerinden birisidir.
Kaba ve yoğun yemlerde oluşan
küflerin toksik etkiye sahip ikincil
metabolitleri olarak ifade edilen
mikotoksinler, bitkilerde, hayvanlarda ve son olarak bu ürünleri tüketen insanlarda önemli
sağlık sorunlarına neden olmakla
birlikte, ağır ekonomik kayıplara
da yol açmaktadır. Bu derlemede, süt sığırlarının beslenmesinde
önemi olan başlıca mikotoksinler,
etkileri ve kontrol yöntemleri
üzerinde durulmaktadır.
Tüketicilerin beslenmelerine gösterdiği özen ve duyarlılıklar, geçmişte ortaya çıkan hastalıklardan
bovine spongiform encephalopathy (BSE) ile birlikte artmış ve
tüketilen ürünler üzerindeki seçicilik ve duyarlılıklar günümüzde
dikkate alınması gereken önemli
konular haline gelmiştir. Bunun
yanı sıra salmonellosis, listeriosis,
pestisit kalıntıları, yemlerde ve gıdalarda dioxin saptanması, artan
kanser vakaları, çiftlik hayvanlarında çeşitli anabolizanların ve genetiği değiştirilmiş organizmaların (GDO) kullanımı tüketicilerin
seçiciliklerini bir kat daha artırmıştır (Yiannikouris ve Jouany,
2002; Binder, 2007). Artık günümüz tüketicisi, satın aldığı ürünün
nerede, nasıl, hangi koşullarda
üretildiğini, işlendiğini ve sağlığa
zararlı herhangi bir unsur içerip
içermediğinden emin olmak istemekte, izlenebilirliğe önem ver-
mektedir. Gelişen tüketici duyarlılıkları da hayvansal ürün ve gıda
üreten firmaların üretim şekillerinde ve ham madde seçiminde
daha titiz davranmalarına neden
olmakta, dolayısıyla kaliteyi artırıcı bir etmen olarak önemli bir
rol oynamaktadır. Günümüzde
hayvansal üretimde yem üretiminden başlayarak son ürüne kadar uzanan zincirin bütün halkalarında gıda güvenliğini ve insan
sağlığını etkileyen birçok faktör
bulunmaktadır. Süt sığırcılığında
hayvan sağlığına olumsuz etkileri
ve süte geçmesiyle birçok probleme neden olan mikotoksinler
ekonomik anlamda da büyük bir
sorun oluşturmaktadır (Devegowda ve ark., 2005). Tarımsal ürünlerin % 25’inin mikotoksinlerle
kontamine olabileceği bildirilmektedir (Oruç, 2005). Mikotoksinler; a) fungal hastalıklar ve b)
kontaminasyon nedeniyle oluşan
ürün kayıplarından c) hayvanlarda sağlık problemlerine neden oldukları için performans kaybından ve d) insan sağlığına olan
olumsuz etkileri nedeniyle bir dizi
ürün kaybından sorumlu tutulmaktadırlar (Reyneri, 2006). Bu
oldukça ciddi bir ekonomik boyutun göstergesi kabul edilmelidir.
Mikotoksinler genel olarak mantarlar veya küfler tarafından üretilen toksik ikincil metabolitler
olarak ifade edilmektedir (Hussein ve Brasel, 2001; Yiannikouris
ve Jouany, 2002). Bu tanımdan
bütün küflerin ya da ikincil metabolitlerin toksik etkilerinin olduğu anlamı çıkarılmamalıdır. Hayvan ve halk sağlığı açısından toksik etkili mikotoksinler ifade edilirken genelde, aflatoksinler (AF),
okratoksinler (OT), trikotesenler,
zearalenon (ZEN) ve fumonisinler (F) akla gelmektedir (Whitlow
and Hagler, 2001; Reyneri, 2006).
Gıda ve yemlerde oluşan ve belirlenen mikotoksinleri, çevresel ve
ekolojik faktörler ile depolama
koşulları ciddi anlamda etkilemektedir (Adams ve ark., 1993;
Kan and Meijer, 2007). Çoğu zaman ruminant yemlerinde oluşan
birçok mikotoksinin ve olumsuz
etkilerinin kontrol altına alınabileceğini söylemek pek yanlış olmaz (Hussein ve Brasel, 2001).
Bitkilerin yetiştirme ve hasat dönemindeki iklim koşulları yemlerde oluşabilecek mikotoksinleri yıldan yıla etkileyebilmektedir. Sıcak ve nemli koşullar aflatoksin
oluşumuna zemin hazırlayan etkili faktörlerdir (Adams ve ark.,
1993; Demirel ve Yıldırım, 2000;
Basmacıoğlu ve Ergül, 2003; Reyneri, 2006; Yıldız, 2009). Yetiştirme döneminde ekolojik koşulları
kontrol altına almak her ne kadar
güç hatta imkansız olsa da, hasat
ve depolama sürecinde bir takım
önlemlerin alınması yemlerde şekillenebilecek mikotoksinleri ve
dolayısıyla oluşabilecek zararların
önlenmesinde yardımcı olacaktır.
Gerek hayvan, gerekse insan sağlığında birçok yan etkileri bilinen
mikotoksinlerin süt ineklerinin
beslenmesindeki önemi ve alınacak önlemler bu derlemede değerlendirilmeye çalışılmıştır.
Ruminant Yemlerinde
Görülen Önemli
Mikotoksinler
Ruminantlar her zaman monogastrik hayvanlara göre mikotoksin dirençleri yüksek hayvanlar
olarak bilinirler. Ancak burada
47
rumen fonksiyonları henüz tam
anlamıyla gelişmemiş genç ruminantlar göz ardı edilip bir ergin
ruminant birey olarak değerlendirilmemelidir. (Yiannikouris ve Jouany, 2002). Bu nedenle buzağılara verilecek olan buzağı başlangıç
yemlerine biraz daha itina göstermek gerekir. Küflü yemlerin her
zaman ve her koşulda mikotoksin
üreteceği veya zehirlenmelere neden olacağı iddia edilemez. Ancak yemlerdeki küf, hayvanların
sağlıklarını ve verimlerini olumsuz etkileyecektir. Diğer taraftan
mikotoksinler ruminantlara sunulan rasyonların sindirilebilirliğinin
düşmesine neden olurken buna
bağlı olarak ta rasyon enerji içeriğinde % 5 düzeyinde bir kayba sebep olurlar. Şekillenebilecek bu
% 5 lik kayıp ciddi bir ekonomik
değere de sahiptir. Yüksek verimli süt ineklerinde aşağı yukarı 1 kg
tahılın (mısır, arpa gibi) enerjisine
eşdeğer bir kayıp şekillenecekmiş
gibi düşünülebilir. Hele günümüzde enerji kaynaklarının fiyatlarındaki artışlar ve rasyon maliyetleri dikkate alınacak olursa bu
kayıp ihmal edilecek düzeyde değildir. Bu nedenle küf ya da kontamine yemlerden şüphelenildiğinde rasyondaki yemlerin enerji
içeriklerinin (kitap değerleri ya da
kimyasal analiz sonuçları) 0.95
katsayısı ile çarpılmasında yarar
olacağı bildirilmektedir (Adams
ve ark., 1993). Çoğu küf, yemin
lezzetini düşüreceği için hayvanlardaki yem tüketme istediğini ve-
ya iştahı olumsuz etkileyecektir.
Sonuç olarak daha düşük yem tüketimi, enerji alımı ve kritik besin
maddeleri alımının sınırlanması
nedeniyle ruminantlarda süt verimi, canlı ağırlık kazancı ve gelişmede gerilemeler ile hayvanların
hastalıklara karşı dirençlerinde de
düşmeler görülmektedir (Adams
ve ark., 1993). Mikotoksinli yemleri tüketen hayvanların performanslarında % 5 ile % 10 arasında kayıplar meydana geldiği ifade
edilmektedir. Bununla birlikte
mikotik abort ve solunum yolu
enfeksiyon vakalarının arttığı durumlarda mikotoksin olasılığının
da sorgulanmasında yarar olacağı
belirtilmektedir (Adams ve ark.,
1993). Abort vakalarında düşük
sonrası fetusa ait plasenta incelenmeli, mikotik aborta ilişkin
bulgular aranmalıdır. Mikotoksin
kaynaklı sorunlar nedeniyle süt
verimlerinde oluşabilecek kayıpların % 15 ve üzerine ulaşabileceğine
dikkat
çekilmektedir
(Adams ve ark., 1993; Whitlow
and Hagler, 2002). Süt verimindeki düşüşle birlikte paralel olarak
sürüde yem tüketiminde düşüş –
ki süt verimi hem yem tüketimindeki azalma hem de yemin enerji
içeriğinin azalmasına bağlı olarak
şekillenmektedir-, ketosis, asetonemi, abomasum deplasmanı gibi
olguların dikkat çekici bir şekilde
artacağı belirtilmektedir (Adams
ve ark., 1993; Hussein ve Brasel,
2001). Bazı hayvanlarda ishal veya hemoraj da görülebilirken
BİLİMSEL
Çizelge 1. Resmi Gazete, Avrupa Birliği ve FDA’ın yayınladığı mikotoksin düzeyleri).
Mikotoksinler
AFB1
Total AF
Deoksinivalenol
Zearalenon
Fumonisinler
Gıda, Tarım
ve Hayvancılık
Bak. (mg/kg)
0.005
5
0,5
50*
EC
(mg/kg)
US FDA
(mg/kg)
0.005
5
0,5
50*
0.01
5
50**
*FB1+FB2 **FB1+FB2+FB3
(Whitlow and Hagler, 2001), bildirilen diğer östrojenik bulgular
ise, meme başları ve vulvada şişkinlik, rektal ve /veya vajinal prolapsustur (Adams ve ark., 1993).
Yemlerde bulaşıklık yaratan ve
hayvanların performanslarını etkileyen başlıca mikotoksinlerden
aflatoksinler, okratoksinler, trikotosenler, zearelenon ve fuminosinler ekolojik koşullar da dikkate
alındığında ülkemizde görülen
önemli mikotoksinlerdir (Çizelge
2). Dünyadaki mikotoksin bulaşıklığına bakıldığında, serin ve ıslak hava koşullarının genelde fusarium toksinlerine, sıcak ve nemli iklimin de aflatoksin oluşumuna
uygun ortam sağladığı belirtilmektedir (Adams ve ark., 1993;
Reyneri, 2006).
Hayvanların beslenmelerinde
kullanılan yemlerde olabilecek en
yüksek mikotoksin düzeyleri ülkemizde ve dünyada çeşitli tebliğ
ya da regülasyonlarla resmi otorite tarafından bildirilmiş ve bu
bilgiler Çizelge 1’de sunulmuştur
(Anonim, 2010; European Commission, 2002; . European Commission, 2006; National Grain
and Feed Association, 2011).
Aflatoksinler
Aflatoksinler, Aspergillus flavus
ve Aspergillus parasiticus tarafından üretilen mikotoksinlerdir. B1,
B2, G1, G2, M1 ve M2 olarak altı
alt gruba ayrılmaktadırlar. Aflatoksin B1, doğal olarak küflenmiş
ürünlerde ve karma yemlerde en
sık karşılaşılan ve yüksek oranda
bulunan bir metabolittir. A. flavus
AFB1 ve AFB2’yi, A. parasiticus
AFB1, AFB2, AFG1, AFG2’ yi
üretmektedir (D’Mello and Macdonald, 1997; Whitlow and Hagler, 2001). Aflatoksinler, 25 – 32
oC sıcaklık ve danenin nem düzeyi % 15 ve ortam bağıl neminin %
85 ve daha üstü olduğu durumlarda kolayca çoğalabilmektedirler
(Whitlow and Hagler, 2001; Ergün ve ark., 2004). Bulaşık yem ya
Çizelge 2. Yemlerde görülen başlıca mikotoksinler ve olası etkileri (Binder, 2007).
Mikotoksinler
Yemlerde ve tahıllarda
en çok bulunuş şekli
Mikotoksin üreten
fungi örnekleri
Hayvanlarda görülen
olası etkileri
Aflatoksinler
Afltoxin B1, B2, G1, G2
Aspergillus flavus,
Aspergillus parasiticus
Karaciğer hastalıkları (hepatotoksik,
hepatokarsinojen), karsinojenik
ve teratojenik etkiler
Trikotesenler
Deoxynivalenol, 3- veya 15Acetyl-deoxynivalenol, nivalenol,
fusarenon X (type-B trichothecenes),
T-2 toksin, diacetoxyscirpenol,
HT-2 toksin (type-A trichothecene)
Fusarium graminearum, Fusarium
sporotrichioides, Fusarium poae,
Fusarium equiseti
Immunolojik etkiler, hematolojik
değişiklikler, sindirim sorunları
(kusma, ishal, yem tüketiminde düşme)
dermatit, oral lezyonlar, intestinal
organlarda hemorajlar, ödem
Zearalenon
Zearalenon
Fusarium graminearum
Östrojenik etkiler (vulvada ödem, uterus
büyümesi), ovaryumlarda ve testislerde
atrofi, düşük vakaları
Okratoksinler
Okratoksin A
Aspergillus ochraceus, Penicillium
verrucosum, Penicillium viridicatum
Nefrotoksisite, orta derece karaciğer
hasarı, immune sistemin baskılanması
Fumonisinler
Fumonisin B1, B2, B3
Fusarium verticillioides (eş.,
moniliforme), Fusarium proliferatum
Akciğer ödemi, nefrotoksisite,
hepatotoksisite
BİLİMSEL
48
da besinlerle alınan aflatoksinler
hızla emilerek dolaşım sistemine
geçerler ve en ağır hasarı da karaciğerde yaparlar (Hussein ve Brasel, 2001). Süt ineklerinde AFB1
süte AF M1 olarak geçmektedir
(D’Mello and Macdonald, 1997;
Whitlow. And Hagler, 2002). Süt
ineklerinin AFB1 almalarından
yaklaşık bir saat içerinde sütte AF
M1 belirlenebildiği bildirilmektedir (Whitlow. And Hagler, 2002;
Aydın ve ark., 2004). EFSA, 2004
e göre, yemdeki aflatoksinin süte
geçme ya da taşınması %1-2 düzeyinde bildirilirken bazen bu taşınmanın %6 ya kadar ulaşabildiği de bildirilmektedir. Yemdeki
aflatoksinin süte geçmesiyle ilgili
regresyon eşitliğini aşağıdaki gibi
verilmektedir (EFSA, 2004).
aflatoxinM1 (ng/kg süt) = 10.95
+ 0.787 x (µg aflatoxin B1 tüketimi günlük).
Ozsoy ve ark., 2005, yürüttükleri
çalışmalarında bir süt sığırı işletmesinde kullanılan yemlerde aflatoksin tespit etmişler ve süte de
geçtiğini bildirmişlerdir. Ayrıca
yemlerdeki aflatoksin varlığı ile
sürede subklinik laminitis (topallık/ayak hastalığı), fertilite sorunları (metritis ve ovaryum kisti)
arasında bir ilişki olduğunu vurgulamışlardır. Aflatoksinle kontamine yemlerin süt ineklerince tüketilmelerini takip eden 24 saat
içinde sütte aflatoksinin belirlenebildiği, kontamine yemin kesilmesi ile birlikte 2-3 gün içinde sütteki
aflatoksinin düştüğü bildirilmektedir (Withlow ve Hagler, 2005).
Süt ineklerinin aflatoksin içeren
bir yemin ardından hiç aflatoksin
içermeyen yeme geçmeleriyle süt
verimlerinde %25 düzeyinde bir
artışın olduğu bildirilmektedir
(Whitlow. And Hagler, 2002).
Kritik aflatoksin düzeyinin 100
ppb düzeylerinde tutulmasının
yararlı olacağı bildirilirken, etçi
sığırlarda 300-700 ppb ye kadar
çıkabileceği ancak emniyet açısından 100-200 ppb düzeylerinde
tutulmasının yararlı olacağı belirtilmektedir (Whitlow and Hagler,
1999; Whitlow and Hagler, 2002).
Şanlı, 2001 tarafından özetlenen
ve kronik zehirlenmelere neden
olan aflatoksin düzeyleri Çizelge
3’de verilmektedir. Aflatoksinlerin sadece % 10 unundan az bir
bölümünün rumende yıkılabildiği
Çizelge 3. Evcil hayvanlarda yemlerle birlikte alınan AFB1’in
kronik zehirlenmelere yol açan etki düzeyi ve süreleri(Şanlı,2001).
Hayvan türleri
Sığırlar
Süt sığırı
Et sığırı
Düve
6-8 aylık dana
Buzağı
Süt emen
Sütten kesilmiş
Kronik zehirlenmelere yol açan
AFB1’in düzeyi (ppb) + etki süresi
200 + belirsiz süre; 1500 + 4 hafta
700 + 6 ay
500 – 700 + 20 hafta; 700 + 4 – 5 ay
700 – 1000 + 16 – 28 hafta
50 – 200 + 16 hafta
200 – 220 + 16 hafta
ve bu nedenle rumen mikroorganizmaları üzerinde de olumsuz
etkilerinin olduğu bildirilmektedir (Yiannikouris ve Jouany,
2002). Aflatoksinler genelde mısır danelerinde ve pamuk tohumunda yaygın olarak bir tehlike
arzetmektedirler. Saman gibi kuru kaba yemlerde ve silajlarda
çok fazla sorun oluşturmadıkları
ifade edilmektedir (Scudamore
and Livesey, 1998; Whitlow and
Hagler, 2002).
Okratoksinler
Okratoksinler; Aspergillus ve Penicillus cinsine ait bazı küf türleri
tarafından üretilen kanserojen,
hepatotoksik, nefroksit ve immünosupresive etkiye sahip olan sekonder küf metabolitleridir (Elden, 2003). 10 çeşit okratoksin türevi bulunmakla beraber sadece
okratoksin A (OTA) doğal besin
kirletici olarak insan ve hayvan
sağlığı yönünden önem taşır (Şanlı, 2001). OTA’nın damızlık tekelerin semenlerinde, inek sütünde
ve insanların kan ve sütlerinde belirlendiği bildirilmektedir (Lioi ve
ark., 2004). Aspergillus ve Penicillus türü küfler saprofit özelliktedirler. Bu nedenledir ki, canlı dokulara yerleşip, gelişerek toksin
üretemezler. Gelişmeleri ve toksin
sentezleyebilmeleri için üzerinde
bulundukları dokunun canlılığını
yitirmesi gerekmektedir. Bu nedenle yem ham maddelerinin uygun koşullarda hasad edilip depolanması OTA oluşumunu etkileyen önemli bir ayrıntıdır (Şanlı,
2001). Düşük sıcaklıklarda toksin
sentezleyebildikleri için soğuk ve
ılıman iklim kuşağında geniş bir
yayılma alanı bulmuşlardır (Hussein and Brasel, 2001). Mısır, soya,
yerfıstığı, pamuk tohumu, arpa,
buğdayda görülebilmektedir (Er-
gün ve ark., 2004). OTA rumende
hızlı bir şekilde yıkıldığı için ergin
ruminantlarda çok sorun yaratmazken, genç ruminantlar için
dikkat edilmesi gereken bir toksindir (Whitlow and Hagler, 2001).
Trikotesenler
Trikotesenler Fusarium cinsi funguslar tarafından üretilen mikotoksin grubudur. Toksinler dünyada yaygın olarak yetiştirilen
buğday, arpa, yulaf ve mısır danelerinde kolayca bulunabilmektedir (Eriksen and Petterson, 2004).
Sıklıkla karşılaşılan trikotesenler
T-2 toksini, nivalenol (NIV) ve
deoxyninalenol (DON) dür. Trikotesenler protein sentezini ve
aşırı düzeylerde alındıklarında da
DNA ve RNA sentezini olumsuz
etkileyen bileşiklerdir. T-2 toksini
hücre membranının geçirgenliğini değiştirir (Eriksen and Petterson, 2004). Trikotesenlerin ruminantlardaki etkileri kanatlılara
oranla daha düşük düzeydedir.
Eriksen ve Peterson (2004), süt
sığırlarında NIV ile ilgili hiçbir
bulguya rastlayamadığını ve
DON ve T-2 ile ilgili bulguları da
şu şekilde özetlemiştir. DON ile
yapılan birkaç çalışma sonucuna
göre, yem tüketimlerinde önemsiz düzeylerde bir düşme belirlenmiş, ancak bu düşüş ne süt verimini ve kompozisyonunu, ne canlı ağırlık değişimini, ne de Rumen
pH sını etkilememiştir. Benzer
düşüşlerin olduğunu Whitlow ve
Hagler (2001) de ifade etmektedir. T-2 toksini ise buzağılarda ishal, canlı ağırlık kaybı, timus bezinde küçülme, plazmadaki IgA
ve IgM düzeylerinde düşmelere
neden olmuştur. Ancak buradaki
toksikolojik olarak değerlendirilen verilerin yetersizliğinden de
bahsedilmektedir. Trikotesenle-
rin ergin ruminantlarda pek fazla
soruna neden olmadığı belirtilirken, genç hayvanlarda biraz daha
titiz davranılması gerektiği vurgulanmaktadır.
Zearelenon
Zearelenon, Fusarium türü mantalarca üretilen bir mikotoksindir.
Fusariım raseum ve Fusarium tricinctum en öenmli türlerini oluşturmaktadır. Zearelenonun hayvanlardaki östrojenik etkileri bilinmektedir (Hussein and Brase,
2001). Zearelenon çoğunlukla
(%90 dan fazla) β-zearelenorolden yaklaşık on kat daha zehirli
olan α-zearelenole dönüşür. αzearelenol ve zearelenon sığırların
rumeninde hidrojenize olarak
hayvanların büyümelerinde etkili
östjenik hormon olan zeranole
dönüşmektedir (Scudamore and
Livesey, 1998; Yiannikouris ve Jouany, 2002). Zearelenon, genital
organlarda fiziksel değişimler ile
üreme sorunlarına neden olmaktadır. Genital organlarda ergenlik
öncesi dönemde büyüme ve
ödem, embriyonik ölümler, süt verimlerinde düşüşler, erkek hayvanlarda testesteron üretiminin
düşmesine bağlı olarak feminen
davranışların ortaya çıkması gibi
durumlara neden olmaktadır. Ruminantlar burada da daha tolerant
hayvanlar olarak anılmaktadır
(Yiannikouris ve Jouany, 2002).
Fumonisinler
Fumonisinler hayvanlarda hem
sitotoksik hem de karsinojenik
etkili mikotoksinlerdir (Hussein
and Brase, 2001). Fumonisinler
çoğunlukla domuz, kanatlı, at
beslemesinde ciddi sorunlara neden olurlarken ruminantlar daha
tolerant görülmektedirler. Karaciğerde, gastro intestinal ve sinir
sisteminde ve akciğerde lezyonlara neden olmaktadırlar (Yiannikouris ve Jouany, 2002). Fumonosinler Fusarium moniliforme
ve Fusarium proliferatum adlı
mantarlar tarafından üretilmektedirler (Whitlow and Hagler,
2001). Dünyada soğuk bölgeler
dışında ılıman iklim kuşağında
mısır, arpa, buğday yetiştiriciliği
yapılan bölgelerde çeşitli zararlara yol açmaktadırlar. 100 ppm fumonisin içeren rasyonlarla yapılan bir denemede hayvanların
49
yem tüketimlerinin azaldığı ve süt
verimlerinin 6 kg / gün düzeyinde
düştüğü bildirilmektedir (Diaz ve
ark, 2000). Whitlow ve Hagler
(2001), süt sığırlarının besi sığırlarına göre fumonnisine karşı daha duyarlı olduklarını ve bu hassasiyetin ineklerdeki süt üretiminin hayvanlarda yarattığı stresten
kaynaklanabileceğini ifade etmektedirler. Fumonisinin süte
bulaştığı yönünde bulguya rastlanılmadığı için yemden süte geçiş
üzerinde pek durulmamaktadır
(Whitlow and Hagler, 2001; Aydın ve ark., 2004).
Mikotoksinlerin
önlenmesi ve kontrolü
Mikotoksinler farklı çevresel koşullarda hemen her çeşit tarımsal
üründe kolayca çoğalabilecekleri
için, zamanında bir takım tedbirleri almak bu sorunla mücadelede
önemli avantajlar sağlar. Bu nedenle, bitkisel performansların
artırılmasına yönelik tarlada yetiştirici kontrolünde belirlenen ve
uygulanan bölgeye uygun adaptasyonu yüksek çeşitlerin seçimi
ve ekimi, uygun gübreleme, yabancı ot kontrolü, uygun sulama
ve rotasyonlu ekim nöbeti ile bitki
stresinin azaltılmasına yönelik uygulamaların da mikotoksin kontaminasyonunu azalttığı bildirilmektedir (Whitlow and Hagler,
1999; Whitlow and Hagler, 2002,
Ewards, 2004). Her ne kadar bu
tercihler mikotoksin oluşumunu
tamamen ortadan kaldırmasa bile
etkiyi azaltabileceği ifade edilmektedir. Silaj yapılırken hasatın
uygun kuru madde düzeyinde yapılması, silonun bir an evvel iyice
sıkıştırılması, oksijenle temasın
hemen kontrol altına alınarak silonun kapatılması mikotoksin
oluşumunu engelleyici faktörlerdir . Aynı zamanda günlük olarak
tüketilecek silaj miktarına göre siloların açık yüzeylerinin hesaplanması ve hergün belirli bir düzeyde silaj alınarak siloda ilerlenmesi, silo açıldıktan sonra oksijenle temasta oluşabilecek mikotoksinlerin önlenmesinde önemli
bir ayrıntıdır (Whitlow and Hagler, 1999). Silaj yapılırken ülkemizde pek uygulanmamakla birlikte tarladan ürün hasad edilirken özel bir düzenek ile silaja sıvı
amonyak muamelesi silajda oluşabilecek mikotoksinlerin önlenmesine yardımcı olurken, diğer
taraftan protein yapısında olmayan azotlu bileşikler (NPN) ile silajın ham protein değerinin biraz
yükselmesini sağlayacaktır. Dane
yemler ve kuru kaba yemlerin depolanmalarında nem içeriklerinin
% 14’ten daha düşük seviyelerde
olması mikotoksin oluşumunu
güçleştirici bir faktördür. Nem iç-
eriği yüksek yemlerin zaman zaman havalandırılması, nem düzeylerinin düşmesine yardımcı
olacaktır. Bazı katkı maddeleri
küfün gelişimini engelleyebilmektedir. Amonyak, propiyonik asit,
çeşitli mikrobiyal veya enzimatik
silaj katkıları küf inhibitörü olarak kullanılmaktadır. Silaj pH sının bir an evvel düşmesi ortamda
küf gelişimine engel olmaktadır.
Bu türden katkı maddeleri, silo
ortamındaki pH düşüşünü hızlandırmaları nedeniyle olası durumlarda mikotoksin oluşumuna engel olabilmektedirler (Scudamore
and Livesey, 1998). Maciorowski
ve ark, 2007, yemlerdeki mikotoksinin kontrol edilmesine yönelik
strateji önerilerini Çizelge 4’ de
sunmuşlardır. Eğer mevcut yem
kaynakları kontamine olmuş ise
ve kritik düzeyin biraz üzerinde
ise temiz yem kaynakları ile dilue
edilerek mikotoksin düzeyleri
aşağı çekilir ve kullanılabilirler.
Amonyak uygulaması bazı danelerdeki mikotoksinleri detoksifiye
edebilir, ancak bu çok zahmetli
bir uygulamadır. Sodyum hidroksit uygulamasının da yemlerdeki
fungus oluşumunu engellediği bildirilmektedir (Karabulut ve Değirmencioğlu, 2002). Bunların yanında, asetik asit, kalsiyum hidroksit, formaldehid, hidrojen peroksit, metilamin ve ozon gazı uygu-
Çizelge 4. Yemdeki mikotoksinlerin kontrol stratejileri
Kontrol stratejileri
Etki şekli
Eleme/Ayırma işlemi
Bulaşık dane/tohumların renk, yoğunluk, iriliğe veya fleuresan ışığına göre
ayrılması. Kırık olan danelerde mikotoksin düzeyi daha yüksektir.
Propiyonik asit
Depolanmış danelere kimyasal olarak eklenmesi mikotoksin
gelişimini önleyebilir.
UV radrasyonu
Depolama öncesi güneş ışınlarına maruz bırakma. Fiziksel olarak
mikotoksinleri deaktive edebililmektedir.
Sıcaklık uygulaması
Isıl işlemler
Isıtma, ekstrusyon ve peletleme uygulamaları mikotoksinlerin bir kısmını denatüre
edebilir. Ancak bazı mikotoksinler 260°C de bile canlılığını koruyabilmektedir.
Kalsiyum hidroksit, sodyum Kimyasal mücadele
bisülfat, hidrojen peroksit,
sodyum hipolklorit
Aluminosilikat killer
Gastrointestinal organda mikotoksinleri bağlar.
Amonyak uygulaması
Amonyum hidroksit veya gaz amonyak uygulaması alkali koşullarda
mikotoksinleri denatüre eder.
Nikstamalizasyon
Nixtamalization
Alkalide kaynatma
Geleneksel olarak genelde mısırın kalsiyum oksit gibi alkali bulamacın içerisinde
kaynatılması mikotoksinlerin kontrolünde kullanılabilir. Meşhur Meksika tortilla
unu bu şekilde üretilir.
Ozonlama
Gaz veya sıvı ozon verilebilir.
BİLİMSEL
lamalarının da yararlı olacağı bildirilmektedir (Suttajit, 2000).
Bazı mikotoksin bağlayıcılar, mikotoksinleri kendilerine bağlayarak sindirim kanalından emilimlerini engellemektedir. Örnek
olarak, bentonit (kil) veya alüminosilikatlar, aktif karbon verilebilir (Adams ve ark., 1993; Huwing
ve ark., 2001; Whitlow and Hagler, 2002; Maciorowski ve ark,
2007, Demirel ve ark., 2010).
Diğer yandan hayvanların bakım
ve beslenmelerine ilişkin karşı
karşıya oldukları stres kaynaklarının azaltılması, rasyona bağlı stresin hayvanlarda olan etkisini azaltacak ve mikotoksinden kaynaklanan strese karşı hayvanlar biraz
daha dirençli olacaklardır (Whitlow and Hagler, 2001). Yetiştirici
koşullarında uygulanabilecek dikkat çekici bir diğer uygulama ise,
Çizelge 4’de ve Gowda ve ark.,
2007 de bildirilen yemleri güneş
ışığına maruz bırakmadır. Gowda
ve ark, 2007, yürüttükleri çalışmalarında, aflatoksin bulaşmış yemlerin fırında 80 oC’de 6 saat kurutulmasıyla aflatoksin düzeyinin %
57,6 azalırken, aynı yemin gün ışığında 14 saat (2 gün) bırakılmasıyla aflatoksin düzeyinin % 84
düzeyinde azaldığını bildirmektedirler. Benzer bulguları Shanta ve
Murthy, 1981’de bildirmiş, gün
ışığının yerfıstığındaki aflatoksin
düzeyini %23-33 düzeyinde azaltabildiğini ifade etmiştir. Bu anlamda eğer olanak varsa, işletmede üretilen yemlerin gün ışığında
iyice kurutulmasının önemi bir
kez daha ön plana çıkmaktadır.
Sonuç
Yemlerdeki küflenme ve mikotoksin sorunu, depoda olduğu kadar tarlada da yem hammaddelerinin besin değerinde ve fiziksel
özelliklerinde kayıplara yol açan
insan ve hayvan sağlığı ile ekonomiyi ilgilendiren önemli bir sorundur. Oluşan mikotoksinlerin
de detoksifiye edilmesi hem zaman alıcı hem de masraflı bir iştir. Bu nedenle özellikle yem üretiminde tarladan başlayarak, depo ve işleme koşullarının iyileştirilmesi veya bu aşamalarda mikotoksin oluşumunu engelleyecek
önlemlerin alınması ciddi anlamda yarar sağlayacaktır.
Tüm referanslar talep üzerine mevcuttur.
SEKTÖR ANALİZİ
50
KIRMIZI ET
sektöründeki gelişmeler…
a. Kırmızı Et Sektörü Pazar Analizi
AVRUPA BİRLİĞİ
Grafik-1: Avrupa Birliğinde Haftalık Dana Karkas Ortalama Fiyatları € / 100 kg
Kaynak: Avrupa Birliği komisyonu
Grafik-2: Avrupa Birliğinde Haftalık Ortalama Canlı Dana Fiyatları €/ 100 kg
Kaynak: Avrupa Birliği komisyonu
51
Grafik-3: Avrupa Birliğinde Dana Karkas Yıllık Ortalama Fiyatları €/ 100 kg
SEKTÖR ANALİZİ
Grafik-4: Avrupa Birliğinde Haftalık Koyun Karkas Ortalama Fiyatları €/ 100 kg
Kaynak: Avrupa Birliği komisyonu
Grafik-: 5 Avrupa Birliğinde Kuzu Karkas Aylık Ortalama Fiyatları €/ 100 kg
Grafik-6: Avrupa Birliğinde Kuzu Karkas Yıllık Ortalama Fiyatları €/ 100 kg
TÜRKİYE:
Hayvan varlığı:
TÜİK verilerine göre 2012 yılında büyükbaş hayvan sayısı bir
önceki yıla göre %12,3 artarken küçükbaş hayvan sayısı ise
%10,7 artmıştır. Yılsonu itibariyle sığır sayısı 13 milyon 915
bin baş, koyun sayısı 27 milyon 425 bin baş, keçi sayısı ise 8
milyon 357 bin baş olarak gerçekleşmiştir. Kesilen Hayvan
sayısına göre ise büyükbaşta %8,5 artış gerçekleşmiş,
Küçükbaşta ise %18,8 azalma yaşanmıştır. (Tablo-1)
SEKTÖR ANALİZİ
52
Tablo-1: Ülkemizde 2010-2012 Yılları Arasında Hayvan Varlığı ve Kesilen Hayvan Sayısı
Grafik 7: 2010-2011-2012 yılları arası BüyükbaĢ ve KüçükbaĢ Hayvan varlığı (BaĢ)
Kırmızı Et Üretimi:
TÜİK kırmızı et üretim istatistiklerine göre III.Çeyrek (Temmuz - Eylül 2013) döneminde toplam kırmızı et üretimi bir önceki döneme göre
%3 oranında azalırken, bir önceki yılın aynı dönemine göre %5,3 oranında artmıştır.
Sığır eti üretimi bir önceki yılın aynı dönemine göre %2,6 oranında
arttı. Koyun eti üretimi ise bir önceki yılın aynı dönemine göre %25,8
oranında artmıştır. (Tablo-2)
Tablo-2 Kırmızı Et Üretim Miktarı Ġstatistikleri 2010-2013
Kaynak: TUİK
Grafik 8. 2010-2013 Yılları arası I-II-III-IV. Dönem Üretim Ġstatistikleri
Kaynak: TUİK, Kırmızı Et Üretim İstatistikleri
53
SEKTÖR ANALİZİ
Grafik-9: Perakende Dana
Eti Fiyatları, 2003=100 Temel Yıllı
Tüketici Fiyatları EndeksleriMadde Sepeti ve Ortalama
Fiyatlar (TL/Kg)
Perakende
Et Fiyatları:
TUİK TÜFE verilerine göre
2013 yılı Kasım ayında perakende dana eti 25,97 TL/Kg. olmuştur. 12 aylık ortalama ise 24,66
TL/Kg. olmuştur.
Grafik-10 TUĠK Perakende
Koyun Eti Fiyatları
Perakende Koyun
Eti Fiyatları::
TUİK TÜFE verilerine göre perakende koyun eti fiyatı Kasım
ayında 25,72 TL/Kg. olmuştur.
2013 yılı ortalaması 25,21
TL’dir.(Grafik-10).
Grafik-11 TÜĠK Perakende
Sucuk Fiyatları
SEKTÖR ANALİZİ
54
Grafik-12 TÜĠK Perakende
Sosis Fiyatları
Grafik-13 TÜĠK Perakende
Salam Fiyatları
Karkas
Fiyatlarının
Değerlendirmesi:
Dana Karkas
Ortalama Fiyatları:
Ankara Ticaret Borsası verilerine
göre 2013 yılı itibarı ile ortalama
fiyat 15,43 TL/Kg. olmuştur. Aralık ayında ise fiyat 16,32 TL/Kg’
dır (Grafik-14).
Grafik-14 Dana Karkas
Ortalama Fiyatları
Kaynak: Ankara Ticaret Borsası Verileri
55
SEKTÖR ANALİZİ
Grafik-15 Yıllar Ġtibarı ile
Dana Karkas Ortalama
Fiyatları (ATB)
Kuzu Karkas
Ortalama Fiyatları:
Ankara Ticaret Borsası verilerine
göre 2013 yılı itibarı ile 10 aylık
fiyat ortalaması 17,84 TL/Kg.’dır.
2013 yılı Aralık ayı itibarı ile fiyat
ise 19,01 TL/Kg olmuştur (Grafik-16).
Grafik-16 Kuzu Karkas
Ortalama Fiyatları
Grafik-17: Haftalık Kesimhanelerden
Alınan Yağsız Dana ve Kuzu
Kesim Fiyatları TL/Kg
SEKTÖR ANALİZİ
56
Tablo-5:Kesimhanelerden Alınan
Yağsız Dana ve Kuzu Fiyatları
(09.01.2013)
Tablo- 6: Sanal Marketlerdeki Perakende Fiyatları
Kaynak: Ulusal Marketlerin perakende fiyatları, * Et ve Süt Kurumu Tarak Pirzola fiyatıdır.
Tablo- 7: Ġngiltere Haftalık Perakende Et Fiyatları – 07.12.2013
Kaynak: Meat Trades Journal/ meatprices.co.uk
57
SEKTÖR ANALİZİ
İthalat Rakamları: Tablo- 8: 2013 Yılı Canlı Hayvan ve Karkas Et İthalat Verileri
Kaynak: TUİK
58
SEKTÖR ANALİZİ
Grafik- 18: 2013 Yılı 11 Ay itibarı ile Ülkelere Göre Besilik Canlı Hayvan ithalatı (Baş)
Kaynak: TUİK, Dış Ticaret Verileri
Tablo- 9: Yıllar itibarı ile Büyükbaş ve Küçükbaş Canlı Hayvan ithalatı (Baş)
2010
17.303
1.443
118.578
275
209.437
25.262
DAMIZLIK DÜVELER
BESİLİK SIĞIR
KESİMLİK DANA
DAMIZLIK KOYUN
KOYUN
KUZU
2011
76.761
225.451
164.360
1.191
626.270
820.303
2012
48.164
223.498
193.972
10.663
181.763
213.200
2013
28.522
130.768
28.802
25.711
63.694
2.026
b. Yem Sektörü Pazar Analizi
Yem ve yem hammaddelerinin fiyatlarında 2013 yılının ilk aylarından itibaren düşmüş, ancak yılın son aylarında fiyatlarda bir
artış görülmektedir. (Tablo 15-16)
Tablo-10: Yıllar Ġtibarı ile Türkiye yem ve yem hammadde fiyatları (TL/TON)
*Yemlik *Yemlik Buğday
2010
2011
2012
417
521
614
509
580
619
Mısır
Kepek
ATK
Besi yemi
*Yulaf
Süt yemi
481
622
588
315
429
480
290
363
473
484
665
738
561
824
652
494
686
766
Kaynak: Türkiye Yem Sanayicileri Birliği KDV Dahil Nakliye Hariç Peşin Fiyatlarıdır.* TOBB
59
SEKTÖR ANALİZİ
Tablo- 11: 2013 yılı 9 ayı itibarı ile yem ve yem hammaddeleri fiyatları (TL/TON)
*Yemlik *Yemlik Buğday
Mısır
Kepek
ATK
Besi yemi
*Yulaf
Süt yemi
Ocak
707
739
646
556
586
821
701
853
Şubat
692
725
667
505
571
799
714
831
Mart
677
730
646
490
550
777
680
810
Nisan
667
748
646
485
530
756
650
778
Mayıs
667
732
651
480
540
756
600
778
Haziran
611
656
697
480
571
756
Temmuz
591
633
712
500
535
756
735
778
Ağustos
581
626
626
505
455
756
594
778
Eylül
576
633
586
485
429
756
567
778
Ekim
576
684
576
444
394
734
599
745
Kasım
596
738
596
434
444
734
630
745
Aralık
Ortalama
758
634
700
778
662
645
493
Kaynak: Türkiye Yem Sanayicileri Birliği KDV Dahil Nakliye Hariç Peşin Fiyatlarıdır.* TOBB
Grafik 19: 2013 Yılı Ġtibarı ile Yem ve Yem Hammaddeleri Fiyatları (TL/Ton)
516
761
648
783
SEKTÖR ANALİZİ
60
c. Süt sektörü pazar analizi
Süt üretimi:
TÜİK verilerine göre 2011 yılında 15 milyon 56 bin ton olan toplam
süt üretimi 2012 yılında bir önceki yıla göre %15,6 artarak, 17 milyon
401 bin ton olarak gerçekleşmiştir. Bunun 15.98 milyon tonu inek
sütüolup, yaklaşık 7.93 milyon tonu sanayiye gönderilen inek sütü,
geriye kalan 8 milyon ton süt ise, hane halkı tüketimi ve sokak sütü
olarak kullanılmıştır. 2013 yılı 11 ayı itibarı ile toplanan inek sütü
7.275 milyon tondur (Tablo: 12)
Tablo-12: Toplanan (Sanayiye Gönderilen) Ġnek Sütü(Ton)
Şubat
Mart
Nisan
Mayıs
Haziran Temmuz
Ağustos
Eylül
Ekim
Kasım
Aralık
Toplam
2010 494.351
492.360
594.800
610.599
654.696
622.359
610.645
560.309
526.132
531.445
503.311
544.004
6.745.011
2011 561.766
545.628
627.484
646.648
699.122
636.494
591.864
566.040
537.872
543.633
530.376
586.867
7.073.794
2012 634.578
631.521
715.190
727.769
782.621
727.805
695.079
641.380
599.773
587.149
575.344
614.276
7.932.485
2013 637.799
622.185
708.981
730.169
768.696
692.008
675.451
628.928
594.386
605.194
610.997
Ocak
Süt fiyatları:
TÜİK’in TÜFE verilerine göre perakende ortalama süt fiyatları 2012 yılında 2,16 TL/Kg
olmuştur. 2013 yılı 12 ay ortalaması itibarı ile fiyat 2,35 TL/Kg’dır. Ortalama Fiyat Ekim
ayı itibarı ile 2.49 TL/Kg. olmuştur. (Grafik-19)
Grafik-20: Perakende Süt Fiyatları (TL/Kg.)
Kaynak: TÜİK, 2003=100 Temel Yıllı TÜFE Madde Sepeti ve Ortalama Fiyatlar (TL/KG)
Grafik-20: Perakende Süt Fiyatları (TL/Kg.)
Dönemler
Fiyat (TL/Litre)
Ocak - Şubat - Mart
0,90
1 Ağustos – 31 Aralık
1,00
Kaynak: Ulusal Süt Konseyi Verileri
7.274.792
61
SEKTÖR ANALİZİ
Tarımsal Destekleme ve Yönlendirme Kurulu’nun
Bakanlar Kurulu’na sunduğu kararda 2014 yılı kabul edilmesi
muhtemel hayvancılık destekleri
Destekleme Birim Fiyatları
Hayvancılık Destekleri
2013
2014
Yem Bitkileri (TL/da)
Yonca (sulu)
Yonca (kuru)
Korunga
Tek Yıllıklar
Silajlık Tek Yıllıklar
Silajlık Mısır (sulu)
Silajlık Mısır (kuru)
Yapay Çayır - Mera
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,50 ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,50
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,30 ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,30
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,40 ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,40
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,35 ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,35
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,50 ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,50
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,75 ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,75
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,35 ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,35
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,100 ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,100
Süt Primi TL/lt
Büyükbaş
Küçükbaş
Manda
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,Bakanlıkça belirlenecek
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,0,2 ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,0,2
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,0,2 ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,0,2
Hayvan Başı Ödeme (TL/baş)
Sığır
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,225 ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,225
Manda
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,350 ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,400
Sığır ( Soykütüğü İlave ) ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,60 ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,70
Etçi Irklar
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,350 ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,350
Hastalıklardan Ari İşletme ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,300 ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,375
Onaylı Süt çiftliği sertifikasına sahip ( ek) ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,50 ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,50
Büyükbaş besi desteği
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,300 ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,300
Koyun - Keçi
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,20 ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,20
Kalkınma Bölgelerinde Besi Materyali Üretimi (TL/baş)
Anaç Sığır
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,- ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,350
Buzağı
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,- ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,150
Sürü Yöneticisi İstihdamı İşletme ( adet ),,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,- ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,8.000
Hayvan Gen Kaynaklarını Koruma (TL/baş)
Büyükbaş
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,470 ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,500
Küçükbaş
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,75 ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,80
Arı (kovan )
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,40 ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,40
Elit Sürü ( Anaç )
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,35 ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,35
Elit Sürü (Yavru )
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,50 ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,50
Taban Sürü ( Anaç )
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,35 ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,35
Taban Sürü ( Yavru )
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,20 ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,20
Buzağı Suni Tohumlama Desteği (TL/baş)
Döl Kontr. Prj. Dışı etçi ırktan doğan ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,75 ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,75
Döl Kontr. Prj. Kapsamında ek olarak,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,35 ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,35
Etçi ırklarla çevirme melez. Ek olarak ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,75 ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,75
Aşı Desteği (TL/baş)
Büyükbaş Brucellosis
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,1,5 ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,1,5
Küçükbaş Brucellosis
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,0.5 ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,0.5
Büyükbaş Şap
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,0,75 ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,0,75
Küçükbaş Şap
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,0,5 ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,0,5
Hayvan Hastalıkları tazminat (baş) komisyonlarca belirlenen,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,4.000
Biyolojik Mücadele Desteği ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,60-430,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,60-430
Çiftlik Muhasebe Veri Ağı (Tl/İşletme) ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,375 ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,375
Tarım Danışmanlığı Desteği,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,600 ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,600
62
TÜSEDAD ÜYELİK
Sektörün sesi
’da siz de olun
Derneğimiz TÜSEDAD'ın tanıtımı ve sektörümüzde faaliyet gösteren firmalarla
daha yakın bir işbirliği içerisinde olabilmek amacıyla düzenlediğimiz tanıtım
paketimiz çok ilgi gördü ve birçok firma bu pakete iştirak etti.
Arka kapak ilanı
1 SAYI 2.000 TL
4 SAYI
1.500 TL x 4 = 6.000 TL
Ön - arka kapak içi ilanı
1 SAYI 1.500 TL
4 SAYI
1.250 TL x 4 = 5.000 TL
İç sayfalarda tam sayfa ilan
1 SAYI 1.250 TL
4 SAYI
1.000 TL x 4 = 4.000 TL
4 SAYI
500 TL x 4 = 2.000 TL
Çiftlikler
uğraşıyo
didiniyor,
r,
iyor.
Sütü 1 üret
TL'y
satıyor. e
Kutuda
n
konserve
yeriz!
Sokak
sulandırsütçüsü
Teyzeye ıp Ayşe
3
satıyor.TL'ye
1 .05 TL!
- Ma rt
Devlet bu
kayıtdış
ve gayrisıhh
ı
i
satışa seyi
kalıyor. rci
ww w.t
use dad
.or g
Ekim 2013
Çiğ süt
sa
izin istiytışına
oruz!
ww w.tu
SİZ İN DE
seda d.or
K 201
4
SÜT YEM
1.Kalite
İ FİYATL
Süt
ARI
21 Prot Yemi 2. Kalit
ein,
e Süt
2700 Ener
18 Prot Yemi
ji
1. ve 2.
ein,
Kalit
2600 Ener
1.23 TL/k
Süt Yem e
ji
g
0.79 TL/k
Ort. Fiya i
1.00 TL/k
g
tı
g
0.907
0.75 TL/k
TL/kg
g
0.93 TL/k
0.87 TL/k
g
g
1.00 TL/k
0.81 TL/k
g
g
0.953
0.92 TL/k
TL/kg
0.91
TL/kg
g
0.96 TL/k
0.83 TL/k
0,91 x
g
1.5 = 1.36
g
0.86 TL/k
5 TL / LT
g
SİZİ N DER
GİN
RG İNİ Z
Namık
Kema
sitesi taraf l ÜniverUluslarar ından VI.
Ülkeleri ası Balkan
Hayvancıl
Konferan
ık
MALCON sı (BALNI2013)
Geniş
Bir Katılı
m İle
Gerçe
kleşti
sitesi Ziraa
rildi
Namık
t
Fakü
ev sahip
ltesi Zoote Kemal Ünive .
liği yaptı
rÜlkeleri
ğı VI. Uluslkni Bölümünün
Hayv
ararası
CON 2013 ancılık Konf
Balka
eransı
(BALNIMA n
bir ilgiyl ) 3-5 Ekim 2013
Ltarihinde
Konferans e gerçekleşt
büyü
irildi
bildiri ile a 14 farklı ülked . Düzenlen k
en
çok sayıd
en topla
a bilim
m 176
insanı katılm
ıştır.
1) AÇIK
Mektup:
T.G. Hayv
ancıl
Genel Müdü ık Bakanlığı,
Koruma
rlüğüne!
Kontrol
2) Haklı
Olana Üvey
3) Anlam
akta Zorla Evlat Muamelesi
4) Bizim
nıyoruz!
NEDEN?
Bilmediğim
iz Bir Baskı
Unsuru
Mu Var?
Sayfa 3’te
Sayfa 3’te
TÜSEDAD Üye Başvuru Formu
Başvuru Tarihi:
Tüzel Kişi ise
İşletmenin Adı
:
Vergi Dairesi / No
:
İşletmenin Adresi
:
Telefon
:
Tüm Süt, Et ve Damızlık Sığır Yetiştiricileri
Derneği (TÜSEDAD) Yayın Kurulu
N. Adnan YILDIZ
Atilla CELEP, Nejat DEVECİ
EREM Yayıncılık ve Tanıtım Hiz. Ltd. Şti.
adına İmtiyaz Sahibi
Yönetim Kurulu Başkanı
Özhan EREM
Faks
:
Cep
:
E-Mail :
Sorumlu Müdür
M. Can ÖZATAY
Görsel Yönetmen
Şirket Adına Vekil Tayin
Edilen Kişinin Adı Soyadı
:
Görevi
:
TC Kimlik Numarası
:
Diğer Bilgi ve Notlar
:
Kerem ASLAN
Grup Asistanı
Özlem SARAÇ
Baskı
Doğa Basım
(0212) 407 09 00
İşletme Bilgileri
Mevcut Hayvan Kapasitesi :
Mevcut Sağmal Sayısı
:
Hedeflenen Sağmal Sayısı :
Günlük Süt Üretim Miktarı :
Hedeflenen Süt Üretim Kap.:
Gelecekte ulaşmak istediğiniz kapasite hedefiniz nedir?
Ne kadar zamanda kapasite hedefinize ulaşmayı planlıyorsunuz?
TÜSEDAD (Tüm Süt, Et ve Damızlık Sığır Yetiştiricileri Derneği)
Abide-i Hürriyet Cad. Arpa Suyu Sk. Dikra Apt. No: 4, D: 3, 34380 Şişli / İST. Tel: (0212) 219 07 77 Faks: (0212) 219 07 78 tusedad tusedad.org / www.tusedad.org
İZ
Et ve Süt
işbirliğind Kurumu Gene
l
kombinalae şehir dışın Müdürlüğü,
TOKİ
da mod
rak belli rı kuraern ihtisa
günlerde
s
kesim
için
lara da kasapverecek. hizmet
Et ve Süt
Kurumu
(ESK)
Genel
Müdürü
İsmail Kema
TOKİ işbirl loğlu,
Sakarya, iğinde
Diyarbakır Adana,
Ankara'da , Van ve
kuracaklar şehir dışında
modern
haftanın ını belir terek
kombinala
,
belli
gelsin kesim günleri kasap"Bu kombinala r
rı
lara da
ini yapsı
açacağız
n diye"
dedi.
•%SütüBa
kan Ek
er'den
mü
ku
rakzü%değe
Sayfa 5’de
Üniversite
•%Marke lık uyarı
sır%fiyattan% sa
lerimizde
tte
tmak%iç
n haberle
r;
in,
sattığı,%gü%4%TL’ye%satılan
sunmak nlük%taze%süt ,%sokak%sütçü
ü%daha%u
sünün%3%T
%için,
cuza%halk
L’
•%
ımıza% ye%%%
ÇiğSo
k%zeriincir
süğu
te ön
i%k
len fiy
mani
ırm
liyha
ad
at
etii%t
an%daha
kaük
eticiy
rşılam
%sa
ıyore%ulaştır
•%Yılda
mak%için ğlıklı%sütü%
%1%katri
,
lyonu%ek
onomiye
•%Tüketi
ciye%dah
%kazand
a%h
ırmak%iç
Sayfa 34’teijyenik%ve%
•%Türk%h
in,
Sayfa 13’de
kaliteli%s
alk
ütü%temi
ulaşsın%di ı,%taze%ve%gün
n%etmek
lük%süte%d
ye,
%için,
aha%ucu
•%Türk%ka
za%
dını%evin
de%yoğu
•%Çocu
rt,%sütlü
kla
Sevgili
%tatlı%ya
dostlar rımız% süt%i
,
Bildiğin
psın%diye
çsin%diye
•% iz veyıt
Sevgili
tanıdığı
SEDADKa
,
,
Dostlar,
dışnız derneğimiz
sekt
Kuruluşu ördeki ilk veı%satı
lan
TÜtek
dur. Üye
kelerind
lerimizin Sivil Toplum%sokak%s
e üretilen
tamamı
ütünü%en
üretim
yapmakta çiğ süte eşde AB ülgelleme
dır.
ğer de
k%için,
İç sayfalarda yarım sayfa ilan
1 SAYI 750 TL
ESK kom
kasaplarabinalarını
açacak
g
Ocak 201
yinde önü 4 tarihinde
Ulusal
müzdeki
Süt Kon
olan
6
ne yem
-süt pari çiğ süt taban ay için belirlene seleri göz
fiya
Çiğ süt
tesi dikk
etile
cek
taban
ate alın t toplantısınd
olamadık rek belirlen
fiyatı,
likleri
a yimesini
.
3 yıl önc mamıştır.
ve Koo
talep etse
ne yapı Haziran-Ara
pera
esine kada
lık 201
lerinin
lan topl
3 dönemi kte başarılı
süt alım tif Başkanla
antıda
yını alar
rı ile bazı r Üretici BirUSK’nın
yapılan
Bakan
için geçe
müdürle
ak hazı
Eker, Türk
sözde
her iki
süt sana
rlamış
litre süt
ri aras
ihaleler
tarafınd n semaların
oldu
yaptığım
maliyet
iye'de
ile belir ında bölgesel yiciı değ
a onai 1,16 TL/li ğu maliyet
fiyat 1
ız yoğ
lenmekte
ğışın gelm erlendirerekkuraklık tart
olarak
TL
un itira
(Ulusal
tablosu
tre belir
ydi.
Süt Kon
nda 1
zlar
, beklene ışlenmiştir / litre olarak
meydan emesi duru
yine sana lenmesine
seyi) kuru ımız neticesi Bakanlığa
lık tem
.
rağmen
a geleceği munda kura n yasilcileri
Derneğim
yici tara
nde
ldu. Artı
nezd
lar. Ama
klığın
ni söyl
fından
k konseyd U.S.K.
edi.
beliryapılan iz TÜSEDAD
maalese inde taraflar
e baka
10 topl
uzla
olar
son
f
nbu
ak,
şma
topl
da bir
antıda
25 Oca
alınmad
ya çalış
antıda
çözüm
da
nı argü
k 2014
ıyorığı için
üretici
Sayfa 25’d
olm
manlarla fiyat belirleni
günü
tesine
dünyan
maliyet
e
rken, her adı. Yapılan
ediyor
göre
ın
karş
leri
kab
ılıklı
bir çalış
dikk
ve
ul ettiğ
iki
Aşağıda
ma haz
i yem-süt ate
sanayicil bir uzlaşı çıkm tartışıp birbirler tarafta ayki
ıyor. Maa
erin ded
sanayici tablo) Maalese ırlayarak
pariini renc
katı
silcileri
iği oluy
tarafınd
ide
lesef her
ldık
f bu çalış
de
or. Bu
Bu kayı
an dikk
seferind
mamız . (BKZ.
TZOB Gen
duruma
Her defa müdahil olm
kçı kavg
ate alın
e
Bakanlık
uyor.
el Başk
ta fiya
sında Dern
ası artık
mamıştır da hiçbir
yicil
anı
t kavg
temerin çiğ
son bulm
.
Bayr
ek olar
ası yap
bir hesa
alıdır.
ak fiya
duğu 1,05 süte önerdiğ aktar: “San
maktan
SAYIN
ba daya
tın üret
abıkmıştır Her iki tara
i ve ısrar
TL’lik fiya
ndırılma
tık süt
ici mal
BAKANIM
bir
ffiyat değ
. Tab
cı olkalitesi,
iyetsı gere
t, kabul
DERGİM
ildir.”
kmekted an fiyatın
üretim
konular
IZA
edilebil
planlam
ir. USK
konuşu
ir
ÇAĞRIDAİZ VASITAS
’da
ası gibi
lmalıdır
.
daha öne arBULUNU IYLA
mli
OCA
YORUZ; Firma
“DÜNY
AD
1 LİTRE A GEÇERLİ
PARİTESİSÜT= 1,5 KG OLAN Firma A
Firma
SÜT ÜR Nİ ÜLKEMİ YEM
B
Z
ETİ
Firma
C
İÇİNDE CİLERİ
Firma
D
OLMA GEÇERLİ
Firma
SINI
E
LÜTFE
Firma
N SAĞL
F
Ortalama
AYIN.”
Güler misi
ağlar mısı n,
n?
1 TL!
SAYI: 22
YIL: 4
Eylü l -
201 4
Ya
Bağda nlış hesap
t’tan d
önmeli
25
!
YIL: 1 SAY
I: 1 7 TL
SAYI: 24
Şub at
1 7 TL
YIL: 4
Oc ak -
YIL: 1 SA
YI:
Başarıyla çıkarttığımız TÜSEDAD dergimize ilan vermek isteyen firmalar
için reklam bedelleri aşağıda belirtilmiştir. Göstermiş olduğunuz
ilgiye teşekkür eder, çalışmalarınızda başarılar dileriz.
Atilla CELEP / TÜSEDAD Genel Sekreteri
Kuraklık
kap
bu yıl ıda
yiyeceğne
iz?
EREM Yayıncılık ve Tan. Hiz. Ltd. Şti.
Maslak Mah. A.O.S. 53. Sk. No. 5
Maslak / İSTANBUL
Tel: (0212) 346 26 26 Fax: 346 26 54
Maslak V.D. 352 015 1459
Ticaret Sicil No: 593039
www.eremyayincilik.com
Yerel Süreli Yayın
2 Ayda Bir Yayınlanır
Dergideki tüm yazılar yazarlarının
kendi görüşleri ve ürünleridir.
TÜSEDAD Dergisi ve editörleri
sorumlu değildir.