TÜRSAB EKİM 2014 OCTOBER 352 DERGİ Türkiye Seyahat Acentaları Birliği Association of Turkish Travel Agencies SULTANAHMET MEYDANI SULTANAHMET SQUARE AYDER YAYLASI AYDER PLATEAU FOÇA İSTANBUL ARKEOLOJİ MÜZELERİ’NDE YENİ SERGİ NEW EXHIBITION AT ISTANBUL ARCHEOLOGICAL MUSEUMS www.istanbularkeoloji.gov.tr Sayı 352 Ekim 2014 Issue 352 2014 October TÜRSAB TÜRK‹YE SEYAHAT ACENTALARI B‹RL‹⁄‹ ‹çindekiler Contents taraf›ndan ayl›k olarak yay›nlan›r Published monthly by ASSOCIATION OF TURKISH TRAVEL AGENCIES ISSN 1300-3364 Cumhuriyet 91 yaşında The Republic is 91 years old Sultanahmet Meydanı Sultanahmet Square 8 Cumhuriyet 91 yaşında The Republic is 91 years old TÜRSAB ad›na Yay›n Koordinatörü Publication Coordinator on behalf of TÜRSAB Arzu ÇENG‹L 18 Kalbim Ayder’de kaldı... I have left my heart in Ayder... Yayın Kurulu Editorial Board Başaran ULUSOY, Arzu ÇENGİL, Hümeyra ÖZALP KONYAR, Ayşim ALPMAN, Özgür AÇIKBAŞ, Elif TÜRKÖLMEZ, Gökçen EZBER 27 Meydan kavramı ve İstanbul SULTANAHMET Tha square concept and İstanbul SULTANAHMET Görsel ve Editoryal Yönetim Visual and Editorial Management Hümeyra ÖZALP KONYAR 34 Kurban Bayramınız kutlu olsun Have a good feast of the Sacrifice AYDER Sheraton Adana 54 Sheraton Adana Açıldı Sheraton Adana Opens Haber ve Görsel Koordinasyon News and Visual Coordination Özgür AÇIKBAŞ Grafik Uygulama Graphical Implementation Özgür AÇIKBAŞ 38 Unveiled İstanbul Unveiled İstanbul 44 Turizm Medya Grubu: Volkan Ataman Tourism Media Group: Volkan Ataman TÜRSAB ad›na Sahibi Owner on behalf of TÜRSAB Başaran ULUSOY Sorumlu Yaz› ‹şleri Müdürü Managing Editor Feyyaz YALÇIN 12 FOÇA FOÇA 36 Türkiye’de yaz saati uygulaması sona eriyor Daylight saving time in Turkey is over! Yerel Süreli Yay›n Local Periodical Baskı Printing Müka Matbaa Kurban Bayramınız kutlu olsun FOÇA Have a good feast of the Sacrifice Bask› Tarihi Print Date Ekim/October 2014 TÜRSAB Tel: (0.212) 259 84 04 Faks: (0.212) 259 06 56 Esentepe Mah. Villa Cad. No: 7 Şişli-İstanbul/Türkiye www.tursab.org.tr e-mail: tursab@tursab.org.tr 56 TÜRSAB Haberler TÜRSAB News facebook.com/tursabmerkez 60 EXPO Haberler EXPO News twitter.com/tursaborgtr twitter.com/ulusoy_basaran instagram.com/_tursab_ instagram.com/basaranulusoy 62 THY Haberler THY News Şerif Yenen Volkan Ataman TÜRSAB DERG‹, Bas›n Konseyi üyesi olup, Bas›n Meslek ‹lkeleri’ne uymaya söz vermiştir. TÜRSAB DERG‹’de yay›nlanan yaz› ve fotoğraflardan kaynak gösterilmeden al›nt› yap›lamaz. TÜRSAB MAGAZINE is a member of the Turkish Press Council and has resolved to abide by the Press Code of Ethics. None of the articles and photographs published in the TÜRSAB MAGAZINE maybe quoted without mentioning of resource. Başaran Ulusoy TÜRSAB Yönetim Kurulu Başkan› The President of TÜRSAB DAHA NİCE BAYRAMLARA HAPPY ANNIVERSARY İçine iki bayram sığdıran bir aydayız. Bu ay, hem 91. yaşını kutlayacağımız Cumhuriyet Bayramı, hem de 4-7 Ekim tarihlerinde idrak edeceğimiz Kurban Bayramı sebebiyle sevinç ve coşku doluyuz. Bayramlar bizi birbirimize yakınlaştırıyor. Birlikteyken daha mutlu olduğumuzu, birbirimize el verdiğimizdeyse daha güçlü olduğumuzu hatırlatıyor. Bu bakımdan, hem ülkemize hem de bölgemize barış, huzur ve refah getirecek bu özel günlerin kıymetini bilmeli, bayramları hep birlikte, el ele gönül gönüle kutlamalıyız. Kurban Bayramı’nın sektörümüz için bir önemi de, hiç şüphesiz inanç turizmine yaptığı katkı. İnanç turizminde çok daha güçlü, çok daha büyük işler yapan bir TÜRSAB var artık. Türkiye’den her yıl yaklaşık 500 bin kişi, hac ve umre yapmak amacıyla kutsal topraklara gidiyor. Bu kişilerin yaptıkları harcamaların toplamı 1 milyar doların üzerinde. Bu rakamlar da inanç turizminin sektörümüz için ne kadar önemli olduğunu ortaya koyuyor. Bu konuda sorunlarımız yok mu, tabi ki var. Diyanet İşleri Başkanlığı ile olsun, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile olsun, yaptığımız görüşmelerle bu sorunları da çözmeye çalışıyoruz. Şimdilik bize düşen, kutsal bir görev uğruna o topraklara giden misafirlerimizi en iyi şekilde ağırlamak ve ihtiyaç duydukları konforu sağlamak. Bizim için kutsal olan bir başka değer ise Cumhuriyetimiz. Mustafa Kemal Atatürk’ün bizlere hediyesi olan Cumhuriyet’e gözümüz gibi bakıyoruz. Onun açtığı yolda, ülkemizi muasır medeniyetler seviyesine çıkarıp daha da ileri götürmek için var gücümüzle çalışıyoruz. Cumhuriyet ve Kurban bayramlarınızı en içten dileklerimle kutluyor, hepinize ve tüm Türkiye’ye sağlık, başarı ve huzur dolu nice bayramlar diliyorum. This is a month with two festivities. We are full of joy and pride, because we will be celebrating both the 91st anniversary of our Republic and the Feast of Sacrifice between October 4 and October 7. It is during such festivities that we get close to one another. They remind us some crucial values like the strength of solidarity and the happiness of staying together. Hence, we should cherish such important days which will bring peace and welfare both to our country and to our region and celebrate these festivities all together with great sincerity. The Feast of Sacrifice is crucial for us for its contribution to faith tourism. TÜRSAB is now more active and contributing a lot more to the development of faith tourism. Each year approximately 500 thousand people visit the sacred lands for hajj and umrah. These visitors spend more than1 billion dollars. All these figures make it very clear that faith tourism is very crucial for our industry. Of course we have a number of challenges in this field. We are trying to come over these challenges through our negotiations with the Directorate of Religious Affairs and the Ministry of Culture and Tourism. Our present responsibility is to accommodate these visitors comfortably during their visits to the holy lands. Our Republic is another sacred value for us. We are doting on our Republic which is the gift our Mustafa Kemal Atatürk. We are trying very hard to raise our country to the level of contemporary civilizations. I wholeheartedly congratulate your Republic Day and Feast of Sacrifice and wish health, success and peace for many long years ahead. TÜRSAB DERGİ | EKİM 2014 3 akut.org.tr twitter.com/AKUT_Dernegi facebook.com/AKUT AKUT yaz 2930’a gönder, 5TL bağış yap, bir hayat da sen kurtar! CUMHURİYET 91 YAŞINDA Tüm ulusumuzun Cumhuriyet Bayramı’nı kutluyor, coşku ve birlik içinde nice bayramlar diliyoruz. Cumhuriyet fazilettir... THE REPUBLIC IS 91 YEARS OLD We congratulate the Republic Day of our nation and wish very happy anniversaries for many long years to come. The Republic is a merit. Böyle demişti Mustafa Kemal Atatürk. Ve eklemişti: “Cumhuriyet idaresi faziletli insanlar yetiştirir.” Bu yıl 91. yaşını kutladığımız Cumhuriyetimiz her yıl “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller” yetiştirmeye devam ediyor. 29 Ekim 1923’te Türkiye Büyük Millet Meclisi, Teşkilât-ı Esasiye Kanunu, namı diğer 1921 Anayasası’nda yaptığı değişiklikle, devletin yönetim biçimini Cumhuriyet olarak ilan etmişti. Aynı gece bu ilan, atılan 101 pare top ile kutlanmış, halk yeni yönetim biçimini mutlulukla karşılamıştı. Bugün, üzerinden 91 yıl geçmişken bu özel günü yine coşku ve mutlulukla kutluyoruz. Bugün ulusumuz için neden bu kadar özel? Çünkü milletimiz bu yönetim biçimiyle birlikte, kendi kendini de yönetmeye başlamış, bir başka deyişle aklı ve vicdanıyla, karar mekanizmalarına katılmayı başarmıştır. Tarihte eşi görülmemiş bir kurtuluş mücadelesiyle gücünü tüm dünyaya kanıtlayan halk, bu zorlu dönemin sonunda gelen aydınlık günleri kutlamayı da bilecektir. İşte Cumhuriyet Bayramı kutlamaları, aslında biraz da bizlere bu refah dolu ülkeyi bırakan atalarımıza ve başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere ülkenin geleceği için çalışan herkese şükran sunma günleridir. Her yönetim biçimi, kendi döneminin şartları içinde değerlendirilmelidir elbette. Ama önceki yönetim biçimleri, özellikle bir padişahın ülkeyi “tek adam” olarak yönetimi, halkın lehine bir durum değildi. Zaten Kurtuluş Savaşı’nın zaferle sonuçlanmasından sonra TBMM, 1 Kasım 1922’de saltanatı da bu nedenle kaldırmıştı. Cumhuriyet sadece kağıt üstünde bir yönetim biçimi değişikliği olmadı şüphesiz. Türkiye Cumhuriyeti artık üretimde daha güçlü, eğitimde daha bilinçliydi. Geleceğe güvenle bakan, üreten, umutlu bir halka sahipti. Savaşın yorgunluğuna aldırış etmeden bu ülkeyi ileri taşımak için çalışıp didindi. ESKİ KUTLAMALAR... Belki de her şeyde olduğu gibi eski Cumhuriyet Bayramı kutlamalarının da tadı bir başkaydı. Cumhuriyet’in ilk yıllarında, halk sabah erkenden kalkar, en güzel giysilerini giyip yürüyüş yapılan caddelere, meydanlara doluşurdu. Bugün bu kutlama gelenekleri şiirler, şarkılar ve Cumhuriyet konulu sergilerle okullarda devam ettiriliyor. Kutlamalarda en coşkulu yıl ise Cumhuriyet’in 10. yılının kutlandığı 1933 yılı idi. 10. yıl kutlamalarının ülke genelinde, köylere varıncaya dek yaygınlaştırılması hedeflenmiş. O gün Devlet Demir Yolları yolcularını ücretsiz taşımış, 29 Ekim 1933’ten itibaren Yurt adında bir gazete çıkmaya başlamış, köylü vatandaşlar kentlerde ağırlanmış, yabancı konuklar Ankara’ya davet edilmiş, ülkedeki 20 bin köye bayrak götürülmüş, piyesler düzenlenmiş, konuşmalar yapılmış. Mustafa Kemal Atatürk’ün, “Yurttaşlarım, az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan, Türkiye Cumhuriyetidir.” sözleriyle başlayan 10. Yıl Nutku da bu kutlamalara damga vurmuş. This is what Mustafa Kemal Atatürk had said. He had also added: ‘The republican rule raises virtuous people.’ Our Republic which is 91 years old is still raising generations with ‘free thought, free conscience and free comprehension.’ The Turkish Grand National Assembly amended the 1921 Constitution and declared that the new regime of the state was republican. The declaration was celebrated with 101 artillery shootings the same night and the Turkish people embraced the new regime with happiness. Today, after 91 years of its establishment, we still celebrate this day with great enthusiasm and happiness. Why is this day so special for our nation? Because with this regime, our people started to rule themselves; in other words they started taking active role in the decision-making processes with their mind and conscience. A nation who had won an unprecedented independence war would of course cherish the days of freedom after the dark days. The Republic Day is actually an opportunity to express our thanks and gratitude to our ancestors, Mustafa Kemal Atatürk and to all those who work for the future of this country and who left this land of abundance to us. Of course all regimes should be evaluated within their own context and special conditions. However, the previous regime of the country, the rule of the ‘sultan’ as the one man, was not to the advantage of the people. After the War of Independence was won, the Grand National Assembly of Turkey abolished the sultanate on November 1st 1922 for this very reason. Undoubtedly, the foundation of the republic was not something that stayed on paper only. The Republic of Turkey was now more powerful in production and more conscious in education. The people of the country had now great trust in and hope for their future. Everyone had worked diligently without heeding the weariness of war to carry the country to the future. CELEBRATIONS ON THE OLD DAYS... Perhaps, as with all things old, in the good old days the Republic Day celebrations had somehow a different taste. During the first years of the Republic, everyone used to get up early in the morning and wear their best clothes and fill the streets and squares to participate in public marches. Today, such traditions are still alive at schools with recitations of poems, songs and exhibitions with republican themes. One of the most enthusiastic celebrations was the one in the 10th anniversary of the foundation of the Republic. The authorities at the time wanted these celebrations to be organized in all parts of the country, including the villages. On the day of the celebrations, the State Railways carried its passengers for free. A newspaper titled ‘Yurt’ (Nation) was launched as of October 1933 and people from the villages were hosted in cities, foreign visitors were invited to Ankara, flags were taken to 20 thousand villages, theatre plays were performed and speeches were delivered. Atatürk crowned the celebrations with his statements in his Tenth Anniversary Speech: ‘My people, we achieved a lot in a short period of time. The greatest thing we did is the epitome of Turkish heroism and culture, the Republic of Turkey.’ 1930’lu yıllarda çıktığı Anadolu gezisinden bir anı (Shutterstock, prostok) ve bir vals fotoğrafı. A memory from his visit to Anatolia in the 1930s (Shutterstock, prostok) and a valse photograph. TÜRSAB DERGİ | EKİM 2014 9 Cumhuriyet ve Demokrasi Cumhuriyetçilik, Atatürk’ün ilkelerinden biridir. Atatürk, Cumhuriyet’i her zaman demokrasi kavramı ile beraber ele almıştır. O’na göre Cumhuriyet, demokrasi ile yönetilen devlet biçimidir. Ve Türk milleti için en uygun yönetim biçiminin bu olduğuna inanmıştır. Çünkü Türk milleti esaret altına girmeyi sevmez. Bu ister dışarıdan dayatılsın, ister içerideki yöneticiler tarafından dikte edilsin, Türkiye halkı özgürlüğü ve bağımsızlığı için yaşar. Cumhuriyet’in kuruluşu sırasında Meclis’te yaptığı o önemli konuşmada Mustafa Kemal Atatürk, “... Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemiyle devlet biçimi demektir. Demokrasi ilkesinin en modern, en mantıklı uygulamasını sağlayan hükümet biçimi Cumhuriyettir! Cumhuriyet, yüksek ahlak değerlerine ve niteliklerine dayanan bir yönetimdir. Cumhuriyet fazilettir. Cumhuriyet yönetimi faziletli ve namuslu insanlar yetiştirir. Ulusal istenç, kararlılık ve bilincin seçkin eseri olan değerli Türkiye Cumhuriyeti, her anlamda büyük Türk ulusunun öz ve değerli malıdır. Değerli çocuklarının elinde sürekli yükselecek ve sonsuza kadar yaşayacaktır…” diyerek Cumhuriyet’i tanımlamış ve bizlere emanet etmiştir. Onun mirasına sahip çıkmak hepimizin görevi. Herkese, coşku ve sevinç dolu, kardeşçe geçen nice Cumhuriyet Bayramları dileriz. ATATÜRK’ÜN CUMHURİYET’TEN BEKLEDİĞİ Kurulan ilk hükümette kabine üyesi olarak görev yapan Hulusi Köymen’den ilginç bir “Atatürk ve Cumhuriyet” anısı… “Gazi, Mudanya yoluyla Bursa’ya gidiyordu. Kalabalık bir halk kitlesi tarafından etrafı sarılmıştı. Bir kadının, elinde bir kâğıtla Gazi’ye yaklaştığı görüldü. Zayıf bir kadındı. Gazi’nin yolunu keserek, titrek bir sesle, “Beni tanıdın mı oğul?” dedi. “Ben sizin Selanik’ten komşunuzdum. Bir oğlum var; Devlet Demir Yolları’na girmek istiyor. Siz onu alsınlar dediniz, fakat müdür dinlemedi. Oğlumu işe almamış. Ne olur bir kere de siz söyleyiniz.” Gazi’nin çelik bakışlı gözleri samimiyetle parladı. Elleriyle geniş jestler yaparak ve yüksek sesle: “Oğlunu almadılar mı?” dedi. “Ben talimat verdiğim halde mi almadılar? Ne kadar iyi olmuş. Çok iyi yapmışlar. İşte Cumhuriyet böyle anlaşılacak.” Kadın kalabalığın içinde kaybolmuştu. Ve Gazi kendinden geçercesine dolu bir sesle: “İşte Cumhuriyet’ten beklediğim sonuç” diyordu. ATATÜRK’S EXPECTATIONS FROM THE REPUBLIC Here is an interesting anecdote from Hulusi Köymen, a member of the cabinet in the first government… ‘The Veteran was on his way to Bursa through Mudanya. He was surrounded by a large crowd of people. A woman approached Atatürk with a piece of paper in her hand. She was a slender woman. She crossed the Veteran’s path and asked with a quivering voice: ‘Son, you remember me?’ ‘I was you neighbor in Thessaloniki. I have a son. He wants to work at the State Railways. You recommended him, but the manager did not heed. He did not employ my son. Please, could you ask yourself?’ The Veteran’s stern eyes glimmered with great sincerity. He waved his hands and said in a loud voice: ‘They haven’t employed you son?’ he said. ‘Even though I recommended him? How nice. That is very good of them. This is how the Republic will be understood.’ The women was lost in the crowd. The Veteran was really moved. He was saying with great satisfaction: ‘This is what I expect from the Republic.’ 10 TÜRSAB DERGİ | EKİM 2014 Atatürk 10. Yıl Nutku’nu okuyor (aşağıda), İnönü ile birlikte çıktığı bir geziden ve ilk Meclis binası. Atatürk delivering his Tenth Anniversary speech (below), from a visit together with İnönü and the first National Assembly building. The Republic and Democracy Republicanism is one of Atatürk’s core principles. Republicanism and democracy, for Atatürk, were always interrelated concepts. He deemed the republic as a regime that is governed by democracy. He believed that this was the most appropriate regime for Turkish people, because freedom is essential for them. Be it imposed from outside or dictated by the local rulers, the Turkish society lives for their own freedom and independence. This is what Mustafa Kemal Atatürk stated during his crucial inauguration speech at the National Assembly: ‘...the republican regime is a system of democracy. The republican regime is the most modern and the most reasonable way of governance! The Republic is based on high ethical values and qualities. The Republic is a merit. The Republican regime raises virtuous people. The most valuable Republic of Turkey, founded with a national will, determination and consciousness, is the very essence and valuable property of the Turkish society. The Republic will rise on the hands of its children and live forever...’ With these words, Atatürk has defined and entrusted the Republic to us. It is all of our responsibility to own his heritage. We wish everyone a very happy Republic Day that will be celebrated with great enthusiasm and joy. ğ P Ø P ı æ q P Äį Ø ´ Ø =D9:įd Ö P Ø ĉ í ı į Q ō P ğ ÃxÃçįÀĉĤÃæÄįdÃğįP SAĞLAYICILARININ ZM Rİ TU LI RK FA İ, EM ST Si BU REZERVASYON OK KAZANIM SAĞLAR RÇ Bİ ZE Sİ E İL Rİ LE EK N ÇE SE FARKLI SATIŞ M-Acenta bir DOMİNANT markasıdır. Dominant Turizm Yazılım ve Destek A.Ş. www.dominant.com.tr www.m-acenta.com destek@dominant.com.tr 0216 326 86 60 FOÇA İzmir’in kuzeyinde yer alan Foça, Akdeniz fokuna ev sahipliği yapan Siren Kayalıkları, tarihi taş evleri, limanı, kalesi, denizi ve turuncu günbatımlarıyla yerli yabancı turistin gözdesi. FOÇA Located in the north of İzmir, Foça is a popular destination for local and international tourists with its Siren Rocks hosting the Mediterranean seals, historical stone houses, its harbour, sea and the orange sunset. Rasim Konyar 12 İzmir’e yalnızca kırk dakika uzaklıkta yer alan bir balıkçı kasabası Foça. Günübirlik hoş bir gezinti için gelenler çoğunlukta. Çarşıda yapılan lezzetli bir kahvaltının ardından limanda yürüyüş yapıp dönen ya da güneş batarken şöyle güzel bir balık yemek için uğrayan da var. Ancak şunu söylemek lazım ki buradan “dönüş” pek kolay değil. Çünkü Foça, insanı kendine aşık ediyor, biraz daha kalmak için plan program iptal ettiriyor. Belki de ses benzerliğinden dolayı aklınıza gelmiştir. Foça adı, fok sözcüğünden geliyor. Kent, Antik Çağ’da bir İyon yerleşimi olarak ortaya çıktığında kıyılarında yaşayan foklardan dolayı Phokaia adını almış, sözcük günümüze Foça olarak gelmiş. Şehir, Aiollar tarafından MÖ 11. yüzyılda kurulmuş. Sonradan İyonya’nın en önemli yerleşim yerlerinden biri olacak Phokaia’de İyon yerleşimi ise MÖ 9. yüzyılda başlamış. Tarihte usta denizci olarak bilinen Phokaialıların ayrıca mühendislikte yakaladıkları başarılarla Ege, Akdeniz ve Karadeniz’de de çok sayıda koloni kurdukları biliniyor. Foça iki koydan oluşuyor. Bunların biri Büyükdeniz diğeri Küçükdeniz olarak adlandırılıyor. Büyükdeniz Koyu balıkçı tekneleri ve yatlarla dolu. Bu teknelerden bazıları kiralık, bazıları da sizi Siren Kayalıkları’na götürüp gezdirmek üzere bekliyor. Biraz ilerideki Küçükdeniz Koyu ise daha çok restoran ve kafelerle çevrelenmiş. Burada ister bir şeyler içip, canlı müzik dinleyip eğlenebilir, ister balık lokantalarında Ege’nin taze lezzetlerini tadabilir, isterseniz de bir köşeye oturup, sessiz sakin, güneşi batırabilirsiniz. Küçükdeniz Koyu’ndan içerilere doğru ilerlediğinizde ise karşınıza Ege kasabalarında görmeye alışık olduğunuz bir manzara çıkıyor. Daracık sokaklar, küçük ve güzel taş evler, kapı önünde sıcacık sohbetler… Foça is a fishing village only forty minutes away from İzmir. The visitors are mostly those who come for a daily excursion. There also those who pass by the village for a delicious breakfast at the city centre followed by a nice walk at the harbour or for nice fish during dinner under the setting sun. However, it should also be stated that returning back from this place is not that easy. Because Foça makes one fall in love with itself and visitors very frequently cancel their plans just to stay there a bit longer. Perhaps you have already noticed the similarity of sound. The name ‘Foça’ derives from the Greek name for seal, that is ‘phocaea’. When the city was built as an Ion settlement during the Antiquity, it was named as Phokaia after the seals that lived on its shores. The name later evolved into the present ‘Foça’. The city was established by the Aioalls in the 11th century B.C. The Ionian settlement in Phocaea, which was to turn into one of the most important Ionian center, began in the 9th century B.C. It is known that the Phocaeans, who were master sailors and engineers, had built many colonies in the Aegean, the Mediterranean and the Black Sea. Foça has two bays. One is called as ‘Büyükdeniz’ (Big Sea) and the other is called as ‘Küçükdeniz’ (Small Sea). Büyükdeniz Bay is full of fishing boats and yachts. Some of these boats are for rent and some others are waiting to take you to daily excursions to the Siren Rocks. Küçükdeniz Bay is crowded with restaurants and cafes. Here, you can either enjoy a during and some music or taste the delicious and fresh fish of the Aegean. You can also sit at a silent corner and enjoy the astounding sunset. Once you move inland from Küçükdeniz Bay, you come across with some usual views of the Aegean towns. Narrow streets, lively small stone houses and warm chats in front of the doors… TÜRSAB DERGİ | EKİM 2014 13 Marsilya’yı kurdular Kasaba merkezinden ilerlediğinizde Osmanlı İmparatorluğu Dönemi’nde kayıkhane olarak kullanılan Beş Kapılar’a varıyorsunuz. Buraya kadar ilerlemişken, Beş Kapılar Kalesi’ni mutlaka görün. Bu antik kale, Doğu Roma İmparatoru Michael Paleologos tarafından 1275 yılında Cenevizli Manuel Zacharna’ya verilmiş. Phokaia’nın 1455 yılında Osmanlı topraklarına katılmasından sonra ise surlar onarılarak -bugün dokuz tanesini ayırt edebildiğimiz- kulelerle donatılmış. Beş Kapılar’da bugün Açıkhava Tiyatrosu olarak kullanılan bölüm, Osmanlı İmparatorluğu Dönemi’nde “kayıkhane” olarak kullanılmış. Foça’nın güneybatısındaki “Kale Burnu”nda “Dış Kale” ya da “Ceneviz Kalesi” diye anılan kale ise kaynaklara göre 1678 yılında bölgeyi korumak için stratejik bir noktada, Osmanlılar tarafından, bir boğazkesen olarak yapılmış. Bir burun üzerinde yer alan Kale, doğuda savunma amacıyla anakaradan büyük bir hendekle ayrılmış. Sualtı arkeolojik araştırmaları sırasında kale açıklarında, deniz dibinde taş gülleler bulunmuş. Bu güllelerin, düşman gemilerine kaleden mancınıkla atılmış olduğu sanılıyor. Foça’nın tarihiyle ilgili önemli bir bilgi de şu: Kaynaklar, Phokaialıların MÖ 6. yüzyılda Massalia’yı (Marsilya) kurduğunu gösteriyor. Denizci bir millet olan Phokaialılar’ın Akdeniz ve Karadeniz’de kurduğu koloniler arasında Amysos (Samsun), Lampsakos (Lapseki), Korsika’daki Alalia ve İtalya’daki 14 TÜRSAB DERGİ | EKİM 2014 They built Marseilles Once you move away from the city centre, you arrive at Beş Kapılar (Five Gates) that was used as a boathouse during the Ottoman Era. Once you advance that far, you should certainly visit the Beş Kapılar Fortress. This fortress from the Antiquity was given to the Genoese Manuel Zacharna by the East Roman Emperor Manuel Paleologos in the year 1275. After Phocaea became an Ottoman land in 1455 the walls were restored and strengthened with towers (today nine of them are discernable). The area which is currently used as an Open Theatre at Beş Kapılar had been used as a boathouse during the Ottoman Era. The fortress in ‘Kale Burnu’ (the Fortress Cape) in the southwest of Foça is also called as ‘Dış Kale’ (Exterior Fortress) or as ‘Ceneviz Kalesi’ ‘(the Genoese Fortress). According to sources, it was built by the Ottomans as an old-fortress in a strategic location in 1678 to protect the region. Situated on a bay, the fortress is separated from the mainland with a big ditch for purposes of defence in the east. Some stone cannon balls were found in the sea during underwater archeological research. It is assumed that these cannon balls were thrown from the fortress by catapults to wreck enemy ships. There is another important piece of information about the history of Foça: According to historical sources we know that the Phocaeans built Massalia (Marseilles) in the 6th century B.C. Amysos (Samsun), Lampsakos (Lapseki), FOÇA’DAKİ ATATÜRK Foça önünde altı ada uzanıyor. Bunlar Orak Adası, İncir Adası, Fener Adası, Eşek Adası, Hayırsız Ada ve Kartdere (Metalik) Adası. Orak Adası görkemli güzelliğiyle çok etkileyici ve son Akdeniz foklarını görmek de en çok bu adada mümkün. Orak Adası, yukarıda bahsedilen Siren Kayalıkları’nın da bulunduğu ada. Foça Limanı’nda bu adalara geziler düzenleyen tekneler bulunuyor. Teknelerden birine atlayıp adaları gezebilir, Orak Adası’ndan geçerken fokları görmeye, Sirenlerin de sesini duymaya çalışabilirsiniz. Orak Adası’nın dalış yapmak isteyenler için de mükemmel bir yer olduğunu hatırlatalım. İncir Adası’nda piknik yapmak, Fener Adası’nda yürümek, Hayırsız Ada’da ise Atatürk’ü görmek bugünkü Foça yaşam kültürünün en sevilen geleneklerinden! Hayırsız Ada’da güneş batarken kayalıklarda sanki bir Atatürk portresi oluşuyor. Kayalıkların silueti Mustafa Kemal’in yüzünü andırıyor. Hatta bu yüzden bu ada “Atatürk Adası” olarak da anılıyor. Velia da var. Bu kentlerin pek çok yerinde Phokaialılar’ın izlerine rastlamak mümkün. Akdeniz fokunun yuvası Foça foklar diyarı dedik ama bu güzel hayvanların sayısının gün geçtikçe azaldığını söyleyelim. Yani, Foça’ya gittiğinizde öyle her an, her yerde fok görmeyeceksiniz. Ama meydandaki fok heykelinin önünde fotoğraf çektirebilirsiniz. Bir de önemli bir hatırlatma: Dile yerleşmiş bir kere, herkes bu güzel su hayvanına “fok balığı” der. Aslında fok, bir “balık” değildir, fok bir “memeli”dir. Yavrularını doğurur ve sütle besler. Balıklar gibi yumurtlamaz. O yüzden siz siz olun, fok gördüğünüzde “fok balığı” demeyin. Balık yemeyi çok sevdiğini, çok güçlü dişleri olduğunu ve sevimli görüntüsüne rağmen oldukça yırtıcı vahşi bir hayvan olduğunu unutmayın! Peki, Foça’ya gittiğinizde fok görme şansınız hiç mi yok? Var tabi. Bunun için bir tekneye atlayıp fok turuna çıkmanız gerekiyor. Ama bu yine de onları mutlaka görebileceğiniz anlamına gelmiyor. Civarda yaşayan foklar, güneşli günlerde bazen güneşlenmeye çıkıyor. Şansınız varsa işte o anları yakalayabilirsiniz. Foklara yaklaşmak ise kesinlikle yasak. Foça’ya giderseniz çarşıdaki restoranlardan birine oturup taze Ege balığı, otları ve lezzetli mezelerinden tatmayı unutmayın. Şevketibostandan, cibes otuna, altın renkli zeytinyağından, börülce salatasına kadar tipik Ege lezzetlerinin tümünü ve en tazesini burada tatmak mümkün. Foçalıların bir de inanışı var. Her kim ki Foça’ya gelip de Karataş’a basarsa o artık iflah olmaz ve mutlaka bir gün yine Foça’ya dönmek ister. Fakat “Karataş nerede?” derseniz bilen yoktur. Belki her yerde, belki de hiçbir yerdedir. Foça Kalesi (sol üstte ve sağda), limanda kafe ve restoranlar (sol altta), ve eski bir Foça evi (üstte). Foça Fortress (left above and right), cafes and restaurants in the harbour (left below), and an old Foça house (above). ATATÜRK IN FOÇA There lie six islands in front of Foça. These are the Orak (Sickle) Island, İncir (Fig) Island, Fener (Lantern) Island, Eşek (Donkey) Island and Hayırsız (Worthless) Island and Kartdere/Metalik (Aged River/Metallic) Island. Orak Island is an astoundingly beautiful island and you can see the last of the Mediterranean seals here. The aforementioned Siren Rocks are on the Orak Island. There are boats oça Harbour that organize voyages to these islands. You can get on one of the boats and visit the islands and try to see the seals and hear the Sirens while passing by the Orak Island. Orak Island is also a perfect place for diving. Having a picnic on İncir Island, walking on Fener Island and seeing Atatürk on Hayırsız Island are some of the most popular traditions of the culture of living in today’s Foça! While the sun is setting on the rocks on Hayırsız Island, you almost see the portrait of Atatürk. The silhouette of the rocks resemble the contours of Atatürk’s face. The island is even called as ‘Atatürk Island’ for this very reason. Alalia in Corsica and Velia in Italy are among other colonies formed by the sailor Phocaeans in the Mediterranean and the Black Sea. It is possible to come across the traces of the Phocaeans in many parts of these cities. Home of the Mediterranean Seal We said Foça was a land of seals, but it should also be stated that the number of these beautiful animals is decreasing. That is to say, you will not be coming across seals all around you when you go to Foça. But you can take a photograph in front of the seal statue in the square. And an important reminder: most of us take it for granted that these animals are fish, but actually they are mammals. They give birth to their offsprings and feed them with milk. They don’t lay eggs like fish. Don’t forget that seals like eating fish, they have very strong teeth and they are actually predatory mammals despite their cuteness! Does that mean you will not be seeing any seals in Foça? Of course you will see some, but you need to get on a boat and go on a seal tour. Still, you may not be able to see them. Seals living around sometimes come out for some sunbathing TÜRSAB DERGİ | EKİM 2014 15 ANTİK GÜZELLİKLER ORTAYA ÇIKIYOR Foça Antik Tiyatrosu 1991 yılında yapılan kazılarda gün yüzüne çıktı. Kazısı henüz tamamlanmamış olan tiyatronun oturma basamaklarının profili ve kazılar sırasında ele geçen sikke ve seramik parçaları, tiyatronun Büyük İskender Dönemi’nde, MÖ 340–330 yıllarında inşa edilmiş olduğunu gösteriyor. Foça’daki önemli antik kalıntılardan bir diğeri de Kybele Kutsal Alanı. Kentin doğusunda bulunan Tiyatro Tepesi’nde yer alan Kybele Kutsal Alanı’nda kayalara oyulmuş nişlerin birkaçının içinde Kybele’nin betimlemeleri bulunuyor. Foça’da, Ege Üniversitesi’nden çok sayıda arkeolog kazılara büyük bir özveriyle devam ediyor ve Athena Tapınağı’ndan, antik kent mezarlarına, Roma seramiklerinden Pers mezar anıtına kadar pek çok antik değer gün yüzüne çıkarılmayı bekliyor. on sunny days. If you are lucky enough, you can see them then. It is strictly forbidden to approach the seals. If you happen to visit Foça, you should not forget sitting at a seaside restaurant and taste Aegean fish and herbs and the delicious starters. Here you can taste all sorts of fresh traditional Aegean dishes from milk thistle to the cibes herb and from the golden coloured olive oil to cowpea salad. There goes a folk wisdom among the people of Foça. Anyone visiting Foça and stepping on Karataş will surely want to come back to Foça again. But where is this ‘Karataş’ (Black Stone)? Noone knows. Perhaps everywhere, perhaps nowhere. ANTIQUE BEAUTIES UNEARTHED Foça Antique Theatre was unearthed during the excavations in 1991. The excavation is still ongoing. The profile of the seating benches, the coins and ceramic pieces make us think that the theatre was built during the times Alexander the Great between 340 and 330 B.C. Another important remnant from the Antiquity is the Cybele Sacred Area. The Cybele Sacred Area is located on the Theatre Hill in the east of the city and the niches carved into rocks there are a number of Cybele figures. A great number of archeologists from Ege University are working on the excavations in Foça. There are many monuments waiting to be unearthed: The Athena Temple, the tombs of the antique city, Roman ceramics and the Persian Grave Monument. Pers mezar anıtı ve içi. The Persian Grave Monument and its interior. 16 TÜRSAB DERGİ | EKİM 2014 Foça evleri ve Antik Liman. Foça houses and the Antique Harbour. SİRENLERİN SESİNİ DUYUYOR MUSUNUZ? Foça yakınlarındaki Siren Kayalıkları’nın bir efsanesi var. Sirenler (Seirenler), kadın başlı, kuş gövdeli mitolojik yaratıklar. Mitolojiye göre ölüm perileri. Ancak Sirenler benzerlerinden farklı olarak, ölümün içine aşkı da katan, güzel sesleri ve ezgileriyle yaptıkları büyülü müziğin güzelliğiyle tanınan yaratıklar. Bu kayalıklarda yaşayan Sirenler, yaptıkları doğaüstü müzikle yakınlardan geçmekte olan teknelerdeki denizcileri büyülerlermiş. Müziğin ve Sirenlerin güzelliğinin büyüsüne kapılan denizciler, ölene kadar burada kalmak isteği duyar, bu düşünceler içindeyken, dikkatleri dağılır, gemilerini bölgedeki kayalıklara çarparlarmış. Siren Kayalıkları’nın dalgalar tarafından aşındırılarak aldığı doğaüstü biçimler de bu efsanenin etkisini artıran bir unsur. Homeros’un “Odysseia” destanında Sirenler Homeros’un Odysseia Destanı’nda, Odysseus’un serüvenlerinin biri de Siren Kayalıkları ile ilgilidir. Arkeologlar, Foça’nın Orak Adası’ndaki Siren Kayalıkları’nın destandaki kayalıklar olduğunu da düşünüyor. Destana göre Tanrıça Kirke, Truva savaşından sonra ülkesine dönmekte olan Odysseus’u, gemisinin geçeceği güzergahtaki kayalıklarda yaşayan Sirenlere dikkat etmesi için önceden sıkıca uyarır. Hatta onları kurtaracak bir de tavsiyede bulunur. Odysseus, gemisi bu kayalıklara yaklaştığında Tanrıça Kirke’nin Sirenler hakkındaki öğütlerini hatırlar. Sirenlerin büyülü ezgilerine kapılmamaları için önce, Kirke’nin dediği gibi, mürettebatın kulaklarını tatlı balmumuyla tıkar; sonra da kendisini geminin direğine sıkıca bağlatır. Böylece Sirenlerin ezgilerini yalnızca kendisi duyacak fakat burada kalmak için vereceği emir, tayfalarının kulaklarının tıkalı olması nedeniyle yerine getirilmeyecektir. Böylelikle Odysseus’un gemisi Sirenlerin ezgilerine kapılmadan bu kayalıklar içinden süzülerek geçer gider. DO YOU HEAR THE SOUND OF THE SIRENS? There is a legend around the Siren Rocks near Foça. The Sirens are mythological creatures with female heads and bird bodies. According to mythology they are fairies of death. However, different from other similar mythological creatures the Sirens combine love and death and they are known for their enchanting musics that they make with their beautiful voices and melodies. The Sirens lived on these rocks and they used to lured nearby sailors with their enchanting music. The enchanted sailors used to be captivated by the beauty of the music and the Sirens and they desired to stay there until their death. However, while thinking about all these they used to lose their attention and their ships would crash into the rocks. The very shape of the Siren rocks made by the waves is strengthening the impact of this legend. Sirens in Homer’s ‘Odyysey’ One of Odysseus’s adventures in Homer’s epic ‘Odyysey’ takes place in the Siren Rocks. Archeologists think that the Siren Rocks on the Orak Island of Foça are the rocks mentioned by Homer. According to the legend, Odysseus, returning home after the Trojan War, had been strictly warned by the Goddess Circe to watch out the Sirens living on the rocks on his path. She even helped them by giving a clue which could save the sailors. Approaching the rocks, Odysseus remembers the warnings of the Goddess Circe about the Sirens. As Circe suggested, he plugs up the ears of his crew with bee wax and ties himself to the mast so that they would not be lured by the music of the Sirens. Hence, only he would be hearing the music of the Sirens, but his order to stay here would not be realized because his crew would not be able to hear him. This is how Odysseus’s ship was able to pass by the Siren Rocks without falling captives to them. TÜRSAB DERGİ | EKİM 2014 17 Kalbim Ayder’de kaldı... Asi Karadeniz’in sakin kuytusu… Yazın bile serin esen rüzgarı, dört mevsim yağan yağmuru, her derde deva şifalı kaplıca suyu, ilaç niyetine tüketilecek nefis balı, yeşilin binbir tonu… Çamlıhemşin’deki Ayder Yaylası sağlık ve huzur vadediyor! Rasim Konyar & Shutterstock 18 TÜRSAB DERGİ | EKİM 2014 I Have Left My Heart in Ayder… The silent nook of the Black Sea... Its high winds in summer, rain that falls in all seasons, healing thermal waters, delicious honey with medicinal qualities and a thousand shades of green... Ayder Plateau in Çamlıhemşin promises health and peace! Ayder Yaylası (büyük resim), Mikron Köprüsü (sağ üstte), Gelin Tülü Şelalesi (sol altta), Kale Köprüsü (solda) ve Kavak Köprüsü (sağda). Ayder Plateau (big picture), Mikron Bridge (top right), Gelin Tülü Waterfalls (below left), Kale Bridge (left) and Kavak Bridge (right). TÜRSAB DERGİ | EKİM 2014 19 Lâdin ve kayın ağaçlarıyla kaplı ormanlarla çevrili bir küçük yayla Ayder. Denizden 1350 metre yükseklikte olduğu için her zaman serin ve bu yüzden yazın bile gitseniz gürül gürül yanan sobalarla, ateşi hiç söndürülmeyen şöminelerle karşılaşıyorsunuz. Ve sobaların üstünde, kokusu aklınızı başınızdan alan muhlamalar pişiyor, karalahana sarmaları fokurduyor. Ayder Ermenice’de tarlalar anlamına geliyor. Fakat ilginçtir burada hiç tarla yok. Hatta şöyle söylemeli; burada neredeyse hiç “düzlük” yok. 1300’lü yıllarda Halalılar tarafından kurulan Ayder, o zamanlar yayla olarak kullanılmamış. Burası Halalılar için bir dinlenme noktasıymış. Halalılar, Ayder’deki kaplıcalarda dinlenip şifalı sularda yıkandıktan sonra, Kavrun, Ceymakçur, Paákçur’daki yaylalara geçerlermiş. Ayder Yaylası Rize’ye bağlı Çamlıhemşin ilçesinde. Buraya Fırtına Vadisi’nden geçerek geliniyor. “Milli Park” statüsündeki Fırtına Vadisi, dünyanın öncelikli korunması gereken 200 ekolojik bölgesinden biri. Fırtına Deresi bir zamanlar baraj yapımı ile gündeme gelmişti. Fakat doğal yapının bozulmasına neden olacağı için uzun bir yargı sürecinden sonra proje iptal edildi. Ayder, olağanüstü güzellikteki tipik Doğu Karadeniz havasıyla, büyüleyici bir yer. Karadeniz mimarisine özgü geleneksel evler dışında bazı otellere de ev sahipliği yapıyor, ancak bu güzelliğin bozulmaması için artık yapılaşma kontrol altında tutuluyor, betonlaşmadan kaçınılıyor. Zaten Çamlıhemşin’de 3’ü Ayder’de olmak üzere 15 doğal SİT alanı var. Karadeniz’in sıcakkanlı halkı, aynı zamanda konaklama hizmeti de verilen YAPMADAN DÖNMEYİN • Fırtına Deresi’nde rafting yapmadan (çıkışta biraz üşümüş olacağınız için hemen sıcacık bir bardak çay için ki kendinize gelin). • Horon gösterisi izlemeden (nasıl oynanacağını bilmeseniz bile siz de horona katılabilirsiniz. Bu arada Ayderliler “horon tepmek” ya da “horon oynamak” laflarını sevmiyor. Onlara göre horon tepilmez, “vurulur”). • Sıcacık muhlamaya mısır ekmeği banmadan (çünkü muhlama öyle yenir). • Tepeden aşağı çimenlerin üzerinde yuvarlanmadan (aman dikkat kendinizi sakatlamadan, yavaşça…). • Sevdikleriniz için yöresel lezzetlerden bal, tereyağı, peynir ya da örgü çorap, örgü sepet, Rize bezi gibi el sanatları ürünlerinden almadan. THINGS TO DO • Rafting on the Fırtına (Storm) River (since you will feel cold once it is over, a cup of tea will warm you up). • Watching a horon dance performance (you can join in even if you don’t know the steps. By the way, citizens of Ayder don’t like the words ‘horon dancing’ or ‘stepping horon’. Horon is not something done with steps, but with ‘beats’.) • Eating muhlama (dish cooked with vegetables and eggs) with corn bread (this is how muhlama is eaten). • Rolling on the grass on the hills (be careful not to harm yourself, do it slowly…). • Buying souvenirs for your loved ones. Traditional tastes like honey, butter, cheese or handicraft works like knitted stocks, woven baskets and Rize linen are some good suggestions. 20 TÜRSAB DERGİ | EKİM 2014 Ayder is a small plateau surrounded by forests of spruce and beech trees. Since its elevation from the sea level is 1350 meters, it is always cool. Even if you would be visiting the place in summer, you will be welcomed by stoves and fireplaces ablaze. Mouthwatering stuffed black cabbage leaves and muhlamas (dish made with vegetable and eggs) will be cooking on the heating stoves. Ayder means ‘fields’ in the Armenian language. However, interestingly enough there are no fields here. You will not even see any ‘flat land’ in Ayder. Ayder, founded in the 1300s by the Halalıs, was not used as a highland by them. The place was a resting place for them. After taking a rest in the thermal springs and washing in the healing waters, they would move on to the plateaus in Kavrun, Ceymakçur and Paákçur. The Ayder Plateau is located in the Çamlıhemşin district of Rize. In order to reach Ayder, you need to pass through the Storm Valley. The valley, with a status of a ‘National Park’, is among the 200 ecological regions chosen for primary protection in the world. The Storm Valley was once hit the agenda with a dam building project. However, since the project would harm the natural environment, it was cancelled after a long judicial process. Ayder is an exhilarating place with its typical climate of Eastern Black Sea. Other than the traditional Black Sea houses built in the region’s authentic architectural style, there are a number of hotels in Ayder was well. The authorities, however, impose strict control over housing in the region so that this natural beauty will not be lost. There are 15 protected areas in Çamlışehin and 3 of these are in Ayder. Hala Deresi’nin Fırtına Deresi’ne katıldığı yer (en üstte), Fırtına Vadisi (sağ üstte) ve Çamlıhemşin evleri (üstte). Hala River meets the Fırtına (Storm) river (very top), Fırtına Valley (top right) and houses in Çamlıhemşin (top). AYDER’DE DÜNYANIN İLK TUHAFİYE OTELİ Ayder’de kendini “dünyanın ilk tuhafiye oteli” diye konumlayan bir otel var; “Oberj”(oberj. com)! Son yıllarda ünlülerin akınına uğruyor. Tuhaflığı ise dobra dobra ilân ettiği esprili kurallardan kaynaklanıyor. Öyle ki diğer oteller de beğenip kendilerine uyarlamaya başlamış. Buyrun, beraber okuyalım: 1. Burası bir “Tuhafiye” oteldir. Yani nevi şahsına münhasır bir oteldir. Kurallara burun kıvıranın burnuna parmak sokarız. 2. Hijyen ve gürültü açısından ahşap katlarda terlik ve ayakkabı ile dolaşılmaz. Parmak ucu ile dolaşamıyorsanız, takunya ile hamamda terletiriz. 3. Ahşap katlarda ses izolasyonu yoktur. “ohh” deseniz yan odadan duyulur. Ateşli çiftlere önemle duyurulur. 4. Horon ve türkü ile gürültü yapmak serbest, kuru gürültü yapmak yasaktır. 5. Yaylamızda kanalizasyon yoktur. Klozete ilginç şeyler atmayınız. Tıkanıp taşarsa rezil olursunuz. 6. Tesis içinde sigara içmek ve odalarda mangal yapmak yasaktır. Aksi davrananı yangın tüpü ile tartaklarız. 7. Sıcak su saat 16.00 dan sonra verilir. Çok acilse tencerede ısıtırız, maşrapa ile dökeriz. 8. Sıcak su gelmiyorsa diğer tarafa çevirmeyi deneyin, sonra köpüklü saçlarla, nerede bu yönetici diye lobiye inmeyin. 9. Sanki evinde her gün çarşaf değişiyormuş gibi her gün çarşaf değişimi isteyenlere ekonomik değil ekolojik nedenlerden dolayı gıcık oluruz. 10. Bir şey lazım olduğunda babanızın mutfağı gibi mutfağımıza dalmayın. Garson var, ona söyleyin. Sonra aşçıdan azarı işitince iştahınız kaçmasın. 11. Kırk yılda bir yaylaya geliyorsunuz, onda da cimrilik yapmayın, İstanbul’da biraya 10 lira verip burada bize, niye 3 liraya satmıyorsunuz diye ahkam kesmeyin. 12. Dışarıdan içki getirenlere ise neler yaptığımızı tahmin bile edemezsiniz. 13. Her akşam her akşam yöresel yemek diye bizi bunaltmayın. İmkan olunca zaten yöresel yapıyoruz. Sabaha çıkaracağınız şeyler için birbirimizi üzmeyelim. THE WORLD’S FIRST ODDITY HOTEL IN AYDER There is a hotel in Ayder which defines itself as ‘the world’s first oddity hotel: ‘Oberj’ (oberj.com)! It has been crowded by celebrities in recent years. It is called an ‘oddity hotel’, because it sets some ‘odd’ rules for its visitors. Some other hotels have even started to adopt these rules for themselves. Let’s have a look these rules: 1. This hotel is an oddity hotel. That is to say, it is a unique hotel. Those who make a face at our rules will lose their face. 2. Due to our concern for hygiene and noise, you can’t walk with slippers and shoes on timber floors. If you cannot tiptoe, we will make you wear clogs in the hamam. 3. There is no sound insulation on timber floors. Those in the next room will hear your feeblest moans. Amorous partners should keep this in mind. 4. Your free to make noise with horon dancing and songs, but all show and no go is not allowed. 5. We have no sewage in our plateau. Please do not throw interesting things into the closet. You will be disgraced if it will be choked up. 6. It is forbidden to smoke at the facility and you are not allowed to have barbecues in the rooms. Those who will not obey will be knocked down by fire extinguishers. 7. Hot water will be available after 4pm. If it is very urgent, we will warm it in a pan and pour it with a mug. 8. If no hot water is coming from the tap, try to turn it in the opposite direction. Otherwise you will have to come down to the lobby with foam on your head and looking for the manager. 9. We are not sympathetic to those who ask for their linen to be changed every day as if this is what they do themselves at home. 10. Don’t pop into the kitchen as if it’s yours when you need something. There is the waiter, ask him. Otherwise the chef might chide you. 11. You don’t come to the highlands very often, so don’t be penny pinching. Don’t criticize us for selling a can of beer for 3 liras when you pay 10 liras for it in Istanbul. 12. You cannot even imagine what we do to those who bring spirits into the hotel. 13. Don’t ask for traditional dishes every night over and over. We cook traditional dishes whenever we can. We shouldn’t hassle one another for things that we will dispose in the morning. TÜRSAB DERGİ | EKİM 2014 21 AYDER BALI VE YAYLA LEZZETLERİ Ayder Yaylası bitki örtüsü bakımından çok zengin. Sadece buraya özgü 50’nin üzerinde çiçek var yaylada. Ağaçların çeşitliliği, havanın ve suyun güzelliği de işin içine girince burada üretilen bal da çok farklı oluyor. Ancak Ayder balı, bir diğer adıyla karakovan balı, kahvaltılık bir bal değil. “Ekmeğe önce tereyağı sonra da bal süreyim” derseniz olmaz. Bu bal neredeyse “ilaç gibi” tüketilir. Fazlası bünyeyi zorlar. Her sabah bir kaşık yemek ya da uyumadan önce ılık süte katıp içmek, hem çocuklarda hem de yetişkinlerde pek çok derde deva olur. Bu bal Osmanlı İmparatorluğu’nda padişahlar tarafından kuvvet macunu olarak kullanılırmış. Ağustos ayında toplanan ballar, eylülden itibaren satışa sunuluyor. Ayder balı yurtdışına da ihraç ediliyor, ancak bu özel balın giderek azaldığını da söylemek gerek. Arıların azalması, bal kovanlarının boş kalmasına sebep oluyor. Ayder Yaylası’na gittiğinizde tadacağınız, Karadeniz’in tadı damağınızda kalacak güzellikte geleneksel yemekleri; muhlama, karalahana sarması, laz böreği, hamsili mısır ekmeği, hamsikoli, minci, Çamlıhemşin helvası gibi... AYDER HONEY AND TASTES OF THE HIGHLAND The Ayder Plateau is very rich in vegetation. There are more than 50 indigenous flowers in the region. Once you add the variety of trees and the fair weather and water, the honey produced is naturally very different in quality. However, the Ayder honey, also called as the karakovan (blackhive) honey, is not consumed at breakfast. You cannot spread butter and honey on your bread. It should be consumed almost like a medicine. Excess of it would harm your metabolism. Eating a spoon of it every morning or consuming it in luke warm milk before going to sleep will heal many diseases both in adults and in children. During the Ottoman Empire, this traditional honey used to be consumed by the sultans as a restorative paste. The honey is collected in August and sold as of September. The Ayder honey is also exported to other countries, however this special honey is not produced as much as it used to be. Since the bees are decreasing in number, the hives are left empty. Here is a list of some other traditional Balck Sea dishes you should taste if you go to Ayder: muhlama, roll of savoy cabbage, laz pastry, corn bread with anchovy, hamsikoli (bread made with chard onion, meat, corn and anchovies), minci and Çamlıhemşin halva... 22 TÜRSAB DERGİ | EKİM 2014 evlerinin mutfağında pişen geleneksel lezzetleri misafirleriyle paylaşıyor. Ayder’in eğlencesi gündüz başka, gece başka. Genellikle gündüz; yürüyüş, rafting, gece; de uzun süren yemekler, horon, müzik var ki insanı Karadeniz kültürüne hayran bırakıyor. Bu yüzden de Ayder gerek yabancı gerekse yerli turistler için her zaman gözde bir turizm merkezi. Bir giden, bir daha gitmek istiyor, gitmeyene de bu olağanüstü güzellikteki yaylayı muhakkak görmesini tavsiye ediyor. Burada yapılabilecek çok şey var! Ayder Yaylası, doğa yürüyüşü yapmak için çok uygun bir alan. Burada yerli ve yabancı turistler Karadeniz’in enerji veren lezzetli yemeklerini yedikten sonra uzun yürüyüşlere çıkıyor. Eğer profesyonel bir tırmanışçı iseniz Kaçkarlar’a tırmanmak için Ayder Yaylası’nı kullanabilirsiniz. Dağın kuzey yamacına yayladan ulaşılıyor. Yukarı Kavran’dan iki saatlik bir yürüyüşle 2 bin 900 metre yükseklikteki Boğaçayırı (Öküzçayırı) denilen yere ulaşılıyor ve dağcılar genellikle burada kamp kuruyor. Kamp yerinden Kavran Dağları doruklarına çeşitli tırmanışlar yapılıyor. En yüksek doruk olan Kaçkar (Kavran), (3932 metre) kamp yerinin güneyinde yükseliyor. Kuzeyden 7-9 saatlik tırmanışla doruğa varılıyor. Ayder Yaylası’nda yapılmaya başlanan “Heliski”; “helikopterli kayak” sporu da turistlerin ilgisini çekiyor. Helikopter ile yüksekteki pistlere bırakılan kayakçılar, buradan kayarak aşağı iniyor. Yaylada bahar ve yaz aylarında karların erimesi ile debisi yükselen Fırtına Deresi’nde ise “Rafting” epey ilgi görüyor. Burası aynı zamanda ülkemizin sayılı kaplıcalarından olan Ayder Kaplıcası’na ev sahipliği yapıyor. 260 metre derinlikten çıkan, 50 derecelik kaplıca sularının başta romatizma, kireçlenme olmak üzere pek çok hastalığa iyi geldiği biliniyor. Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmada, kaplıca sularının romatizmal eklem hastalıkları, sinir, sindirim, dolaşım sistemi hastalıklarıyla idrar yolları ve üreme organı hastalıklarına iyi geldiği belirlenmiş. The friendly people of the Black Sea region also share their traditional dishes that they cook in the kitchens of the houses that they also use for accommodating visitors. Entertainment in Ayder is both day and night. At day time you can usually walk, do rafting and at night time you can enjoy the long-lasting dinners, the traditional horon dances and music, which all leave you in awe with the culture of the Black Sea. Therefore, Ayder has always been a popular destination both for local and international tourists. Visiting once is never enough, and I strongly encourage those who have not been to Ayder to visit the magnificent plateau. Many Things To Do! The Ayder Plateau is a highly appropriate place for trekking. After enjoying the energy-boosting delicious dishes of the Black Sea, the local and international tourists go for long walks. If you are a professional climber, you can use the Ayder Plateau to climb the Kaçkar Mountains. After a two-hour walk from High Kavran, you reach the Boğaçayırı (Öküzçayırı) area with an altitude of 2.900 meters. Climbers usually ZİL KALE (BELL CASTLE) The most important historical monument of Çamlıhemşin is Zil Kale. Although its exact date of construction is not known, the castle is dated back to the 14th and 15th centuries. It is situated on a solid mass of rock on the western slopes of the Fırtına (Storm) River, with an elevation of 100 meters. The castle has three layers of walls: the interior, middle and exterior. Within the castle there are smaller parts like the guardhouse, the main tower and a chapel. The vaulted windows and the portholes are worth seeing. After its restoration, the castle became one of the most popular spots of the region. ZİL KALE Çamlıhemşin’in en önemli tarihi yapısı Zil Kale. Yapım tarihi konusunda kesin bilgiler bulunmamakla birlikte 14-15. yüzyıllara dayandırılan kale, Fırtına Deresi’nin batı yamaçları üzerinde, 100 metre yükseklikte bir kaya kütlesinin üzerinde yer alıyor. İç, dış ve orta surlar olarak üç ayrı bölümden oluşan Zil Kale içinde muhafız binası, baş kule ve şapel gibi küçük bölümler yer alıyor, kemerli pencereleri ve mazgal delikleri dikkat çekiyor. Restore edildikten sonra kale yörenin en çok ziyaretçi çeken merkezlerinden biri haline geldi. TÜRSAB DERGİ | EKİM 2014 23 Herkesin bir araya geldiği, yiyip içtiği, şarkılar söyleyip dans ettiği bu kutlama, bugün de Ayder’de yaşatılmaya devam ediyor. Köylüler yerel giysileriyle horon vuruyor, kuzular çevriliyor, baklavalar açılıyor. Haziranın ikinci haftasında yapılan festivale çevre illerden ve İstanbul, An- Ayder Festivali’ne uğrayın Bu festival, günümüzde daha çok turistik bir etkinlik olarak düzenleniyor ama aslında eskiden beri doğanın bereketine şükretmek için yapılan bir kutlamaymış. Halalıların “Hodoç” adını verdikleri kutlamada türküler söylenir, hayvanlara kışlık yem sağlamak için çayırlar biçilirmiş. kara, İzmir gibi büyükşehirlerden yoğun katılım oluyor. Ayder’de aynı zamanda kışın da Kardanadam Festivali düzenleniyor ki burası kar yağınca bir başka güzel. Nasıl Gidilir? Yayla’ya ulaşmak için Rize’den çıkıp Artvin istikametine doğru devam etmelisiniz. Çayeli ilçesinde sahil yolundan ayrılarak Çamlıhemşin yönüne döner, Fırtına Vadisi boyunca güneye doğru yönelip tırmanmaya başlarsanız Ayder Yaylası’na ulaşırsınız. Fırtına Vadisi gerçekten muhteşem bir yer. Koyu yeşil ormanlar, başı dumanlı dağlar, dar ve derin bir vadi içinde akan bir dere, rengarenk çiçekler, toprak kokusu ve sessizlik… Burası havası ve suyuyla insana şifa ve huzur veren bir yer. Ayder’e giderseniz kalbinizin orada kalacağından emin olun. Burası doğası, kültürü ve gastronomisiyle hafızalara kazınacak güzellikte bir yer. Doğanın insana armağanı, adeta yeryüzündeki cennet. A DIFFERENT WINTER IN AYDER Spring and summer months are very nice here, but winter has a special beauty. Going on a walk, skiing and eating sausages and bread when tired in the highlands when the snow is 50 cm thick will take all the tedium in you caused by the hectic city life. The Snowman Festival AYDER’DE KIŞ BAŞKA organized in February in the Ayder Plateau is very enjoyable. If you imagine Burada bahar ayları ve yaz mevsimi de güzel ama kışlar bir başka geçiyor. the Black Sea region in its green hue Kar kalınlığının 50 cm’ye ulaştığı yaylada yürüyüş yapmak, kayak yapmak ve yorulunca sucuk - ekmek yemek şehir hayatının bütün stresini attırıyor. Ayder only, you should visit the place when it is shrouded in the whiteness of snow. You Yaylası’nda şubat ayında düzenlenen Kardanadam Şenliği de çok eğlenceli can warm yourself up with the served geçiyor. Karadeniz’i hep yemyeşil görmeye alıştıysanız onu bir de beyaz muhlama and teas, but the sound of the örtülere bürünmüş bir halde görmelisiniz. İkram edilen sıcacık muhlama bagpipe and the energy of the horon ve çaylarla da ısınabilirsiniz ama tulumun sesi ve horonun enerjisi sizi zaten dance will surely make you feel hot. fazlasıyla ısıtacaktır. 24 TÜRSAB DERGİ | EKİM 2014 camp here. From the camp area, they organize climbing trips to the summits of the Kavran Mountains. The highest summit Kaçkar (Kavran), (3932 meters) stands in the south of the camp area. A climb of 7 to 9 hours from the north takes you to the summit. A new activity in the Ayder Plateau, ‘heliski’ (skiing with a helicopter), attracts many tourists. The skiers are left to high runways with helicopters, and they ski down the runways. ‘Rafting’ on the Fırtına (Storm) River, whose flow increases with the melting snow during spring and summer, is another popular activity for tourists. The place also hosts one of the best thermal springs of the country: The Ayder Thermal Springs. The thermal water flows from a depth of 260 meters and has a temperature of 50 degrees. The thermal water has healing effects for many diseases like rheumatism and arthritis. A research done at the Karadeniz Technical University has shown that the thermal waters have healing affects for rheumatic joint diseases, nerve, digestion, circulation, urinary and reproductive system diseases. Stop by the Ayder Festival Nowadays, the festival is organized as more of a touristic event. However it has been celebrated as a thanksgiving day for nature’s fertility. During the ‘Hodoç’ celebrations, as called by the Halalıs, people used to sing songs and knit tents for winter seasons to feed the animals. The celebration during which everyone used to come together to eat, drink, sing and dance is being revived in Ayder. The villagers participate in horon dancing in their traditional costumes, roast lambs and cook baklavas. Participation in the festival from neighbouring cities, and from big cities like Istanbul, Ankara and İzmir is high. During winter months, the Snowman Festival is celebrated in Ayder, where the season offers fabulous views. How to Go? In order to reach the plateau, you should start your journey from Rize and move on to Artvin. Once in the Çayeli district move from the coastal road towards Çamlıhemşin. You will start climbing up towards the south along the Storm Valley. This will take you to the Ayder Valley. The Storm Valley is really a magnificent place. Dark green forests, misty mountains, a river flowing through a narrow and deep valley, colourful flowers, the smell of soil and silence… This is a place full of peace and healing. If you happen to go to Ayder, you will surely leave your heart there. The place will stay in your memory with its nature, culture and gastronomy. The place, almost a paradise on earth, is nature’s gift to people. Ayder’den festival görüntüleri. Images from the festival in Ayder. Dünya turizmini İzmir’de keşfedin! Explore the world’s tourism in İzmir! 04-07 Aralık / December 2014 Turizm Fuar ve Konferansı Tourism Fair & Conference İzmir Uluslararası Fuar Alanı, Kültürpark İzmir International Fair Center, Kültürpark Partner Ülke Partner Country Partner İl Partner City İtalya Italy Adıyaman www.travelturkey-expo.com T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı himayesinde Under the patronage of Ministry of Culture & Tourism Organizatörler Organizers Üyesi Hannover Fairs Turkey Fuarcılık A.Ş. Tel / Phone: +90 212 259 84 04 Desteği ile Supported by Desteği ile Supported by Havayolu Sponsoru Airline Sponsor Tel / Phone: +90 212 334 69 00 Medya Sponsoru Media Sponsor Member Tel / Phone: +90 232 497 10 00 TV Sponsoru TV Sponsor BU FUAR 5174 SAYILI KANUN GEREĞİNCE TOBB (TÜRKİYE ODALAR VE BORSALAR BİRLİĞİ) İZNİ İLE DÜZENLENMEKTEDİR. THIS FAIR IS ORGANIZED WITH THE PERMISSION OF THE UNION OF CHAMBERS AND COMMODITY EXCHANGES OF TURKEY IN ACCORDANCE WITH THE LAW NUMBER 5174. MEYDAN KAVRAMI VE İSTANBUL SULTANAHMET Sultanahmet, üç imparatorluk başkenti İstanbul’un en önemli bölgesiydi. Roma İmparatorluğu’nun başkenti Roma’ya giden yollar, buradan; Yeni Roma’dan başlar, burası dünyanın da merkezi kabul edilirdi. “Million Taşı”, binlerce yıllık anıt sütunları ve Osmanlı İmparatorluğu’nun anıtsal yapılarıyla bugün de İstanbul’a gelen gezginlerin ilk durağı burası... THE SQUARE CONCEPT AND ISTANBUL SULTANAHMET Sultanahmet was the most important area in Istanbul, which was the capital of three empires. The roads going to Rome, the capital of the Roman Empire start from Nova Roma (New Rome) which was accepted as the center of the world. With its ‘Million Stone’, mighty columns of thousands of years and the monumental Ottoman structures, Sultanahmet is the first stop for visitors of Istanbul… Rasim Konyar&Shutterstock TÜRSAB DERGİ | EKİM 2014 27 Sultanahmet Meydanı’ndan görüntüler ve III. Ahmet Çeşmesi ve çeşmeden detay (sol altta ve altta). Views from the Sultanahmet Square and The Fountain of Ahmet III and a detail from the fountain (left below). Bir kent plânı ögesi olarak halkın toplanma alanı olan ve kökü Roma “forum”ları ve Yunan “agora”larına inen “meydan”a, İslam mimarisinde ve Osmanlı şehirlerinde pek rastlanmıyor. Oysa tüm Batı kentlerinde meydan, vazgeçilmez bir gelenek. 4. yy’da Büyük Konstantin tarafından imparatorluğun başkenti ilân edilmesinden sonra, özenle imarına başlanan İstanbul’da da büyük forumlar yapılmış. Bunlar, sütunlarla çevrili, ortasında bir imparator heykeli, bir tapınak ya da bir anıtsal çeşmenin bulunduğu “meydan”lar olup en önemlileri Ayasofya’dan batıya uzanan ana cadde; “Mese” üzerinde sıralı imiş. Günümüzdeki Divanyolu-Ordu Caddesi’nin yerinde olan Mese, Ayasofya’nın önündeki Augusteion Forumu ile Hipodrom’un arasından başlayıp, Konstantin Forumu’ndan sonra, Theodosios Forumu’nun altından geçiyor ve günümüzün Aksaray Meydanı’na kadar uzanıyormuş. Konstantin, en iyi yapı ustalarını davet etmiş, süslenmesi için de anıtsal sütunlar, heykeller ve sanat eserleri getirtmiş, hatta burayı dünyanın merkezi ilân etmiş. The square as the component of a city plan has its roots in the Roman ‘forum’s and the Greek ‘agora’s. However, the Islamic architecture and the Ottoman cities do not very often contain squares. For all Western cities, on the other hand, squares are indispensable. After Constantine the Great declared the city as the capital of the empire, big forums were built in Istanbul. These forums used to be surrounded by columns and an emperor statue, a temple or a monumental fountain adorned its centre. The most important of these squares were lined up on ‘Mese’, the main street extending from Hagia Sophia to the West. The Mese thoroughfare, whose ancient course follows the present-day Divanyolu-Ordu Street, started between the Augusteion Forum and the Hippodrome in front of Hagia Sophia and led along the Constantine Forum and pass below the Theodosius Forum and extended to the area where the present-day Aksaray Square is located. Constantine had invited all the best master builders, brought monumental columns, statues and works of art for decoration. He had even declared the city as the centre of the world. Latin İmparatorluğu ve yakılıp yıkılan İstanbul Büyük Konstantin ile başlayan imar, zenginleşerek sonraki dönemlerde de devam etmiş. 1204’de Konstantinopolis’e 4. Haçlı Seferi’yle gelen ve kentin görkemi karşısında ne yapacaklarını bilemeyen Latinler, kenti istila edip, yakıp yıkmışlar. Bu arada tapınaklar, Konstantinopolis Kütüphanesi, forumlar, Hipodrom ve Ayasofya da tahrip edilmiş, kutsal eşya, antik eserler yağmalanmış. Latinler 1261’de kenti terkederken, The Latin Empire and the Ravaged Istanbul The great zoning plan that started with Constantine the Great well extended into the next periods. The Latins who came to the city during the 4th Crusade in 1204 were amazed at the grandeur of the city and they pillaged the city. In the meantime, the temples, the Library of Constantinople, forums, the Hippodrome and Hagia Sophia were vandalized and sacred objects, and antique objects were plundered. When the Latins were leaving the city in 1261, they left Constantinople in one of its darkest periods. Although their valuable components were destroyed, the forums survived as squares. They were left all alone without any function and without their past grandeur until 1453. Forums and Contemporary Istanbul The Augusteion Forum in front of Hagia Sophia during the Roman Empire has given its place to the present park famous for its water fountain. The Hippodrome was named as ‘Atmeydanı’ (Horse Square) during the Ottoman Empire, because the location was used as a horse bazaar. In the 1910’s it started to be referred to as Sultanahmet Square. When the 35 meter high column in the Constantinople Square was destroyed, it was strengthened with hoops and it was later called as Çemberlitaş, a Turkish word meaning ‘hooped stone’. In the 18th century, during the glory days of water architecture in Istanbul, the monumental fountains assumed directive functions and there came about smaller squares all around the city. The Fountain of Ahmet III and its surrounding just behind Hagia Sophia could be given as an example. The Republican Istanbul has left us only one 28 TÜRSAB DERGİ | EKİM 2014 Konstantinopolis’i en karanlık dönemi ile başbaşa bırakmışlar. Değerli ögeleri yokedilmiş de olsa, forumlar, sadece “meydan” olarak varlıklarını sürdürmüşler. 1453’e kadar da eski görkemli görünümlerine kavuşamadan işlevsiz ve yalnız kalmışlar. Forumlar ve bugünkü İstanbul Roma İmparatorluğu Dönemi’nde Ayasofya önündeki Augusteion Forumu’nun yerinde, şimdiki Ayasofya ile Sultanahmet Camii arasında, fıskiyeli havuzuyla pek meşhur olan o park var. Osmanlı Dönemi’nde Hipodrom’un yerinde at pazarı kurulduğu için meydan, “Atmeydanı” adını almış, 1910’lu yıllarda adı “Sultanahmet Meydanı”na dönüştürülmüş. Konstantin Forumu’nda yüksekliği 35 m. olan sütun, zarar görünce, ayakta kalması için üzerine demir çemberler geçirilmiş ve adı Çemberlitaş’a dönüşmüş. 18. yy’da İstanbul’da su mimarisinin zirve yaptığı dönemde, anıt-çeşmelerin yön belirleyici işlev üstlenmesi, yeni meydancıkların oluşmasına yol açmış. Ayasofya’nın arkasındaki III. Ahmet Çeşmesi ve çevresi gibi. Cumhuriyet İstanbul’undan kalan, plânlı yapılmış en büyük tek meydan ise Taksim Cumhuriyet Meydanı. Onu Karaköy, Şişli, Eminönü, Aksaray, Üsküdar, Kadıköy ve bir dizi eski Boğaziçi iskele meydanının izlediğini söyleyebiliriz. MILLION TAŞI Evliya Çelebi bu anıtı şöyle tasvir etmişti: “Ayasofya’nın güneyinde dört adet beyaz mermer sütun üzerinde Azrail, İsrafil, Mikail, Cebrail’in tasvirleri, İstanbul’un on dördüncü tılsımını oluşturuyordu. Bunlar dört yöne bakacak şekilde dikilmişlerdi. Yılda bir kere Cebrail tasviri kanatlarını çırpıp haykırırsa doğu tarafından bolluk olur. Bunu İsrafil tasviri yaptığında batıda kıtlığa delalet eder, Mikail kanat çırpıp, haykırırsa yeni bir asi çıkar, aynı hareketi Azrail yaparsa bütün alemi veba sarar...” Konstantin, Konstantinopolis’in, Roma İmparatorluğu yollarının başlangıç noktasında olduğunu ilân edip, sıfır noktasını da şehri koruyan tanrıça Tykhe’ye adanmış bir anıt/tapınak ile belirlemişti. Burada Konstantinopolis’in diğer tüm önemli kentlere olan uzaklığı da yazılıydı. Anıt, ilk yapıldığında “tetrapilon” denen; 4 sütun üzerine oturtulmuş bir kubbe ve kanatlı heykellerle süslüydü. Bir rivayete göre kubbe üzerinde Hz. İsa’nın gerildiği bir de haç vardı. Bu anıttan kalan ve şimdi “Million Taşı” denilen parça, 2012’de, İBB tarafından Ayasofya’nın karşısındaki tarihi su terazisi ve Beşir Ağa Çeşmesi’nin yanına getirilerek koruma altına alındı. Dünyanın sıfır noktası olduğu kabul edilen Million taşından başlayıp, Roma’ya kadar uzanan yola da Kültür Yolu “Via Egnatia” deniliyor. Yaklaşık 1120 kilometre uzunluğundaki bu yol, Roma ve Doğu Roma’nın Batı Avrupa’daki hâkimiyetinin de simgesi idi. THE MILLION STONE This is how Evliya Çelebi, the Turkish traveller of the 17th century, describes the monument: ‘The depictions of Azrael, Israfil (The Angel of the Trumpet), Michael and Gabriel on four white marble columns to the south of Hagia Sophia constituted the fourteenth talisman of Istanbul. These had been erected so that they would be looking to four directions. If the statue of Gabrial would open his wings and flap them the East would have a period of plenitude. If the same thing would be done by the statue of Israfil, it would mean poverty in the West. If Michael would flap his wings and cry, a new rebel would emerge, if Azrael would do that, it would mean the whole world would be devastated by plague…’ Constantine had declared that Constantinople was the beginning point of the roads of the Roman Empire and he wanted to mark the zero point with a monument/temple dedicated to goddess Tyche. The distance of Constantinople to all the other major cities were engraved on the stone. When the monument was first built, it had a ‘tatrapilon’ dome erected on 4 coloumns and it was adorned with winged statues. According to the legend the dome had a cross on which Jesus Christ was crucified. The surviving remnant of this monument, which is called as the ‘Million Stone’, was placed between the historical water level and the Beşir Ağa Fountain in front of Hagia Sophia and was taken under preservation by the Metropolitan Municipality of Istanbul in 2012. The road which starts from the zero point of the world, the Million Stone, and which extends to Rome is called as the Culture Road or ‘Via Egnatia’. With its length of 1120 km, the road was the symbol of Rome and Eastern Rome over Western Europe. TÜRSAB DERGİ | EKİM 2014 29 ZAMANA MEYDAN OKUYAN ÜÇ SÜTUN Dikilitaş: Firavun Tutmosis’in MÖ 13. yy’da yaptırdığı obelisk; Dikilitaş, Mısır’daki Karnak tapınağından getirilmiş. Kırmızı Asvan granitinden yapılmış Dikilitaş’ın üzerindeki hiyeroglifler, Tutmosis’in zaferlerini ve tanrı Amon’a kurbanını sunduktan sonra bu sütunu yaptırdığını anlatıyor. İmparator locasındaki seyirciler, araba yarışları ve halkın resmedildiği kabartmalar bulunan kaidesindeki yazılar ise Doğu Roma İmparatorluğu’nda adet olduğu üzere Grekçe ve Latince yazılmış. Örmetaş: 500’lü yıllarda binlerce taş blokun üst üste konulmasıyla Konstantinopolis’te yapılmış. 900’lü yıllarda İmparator 7. Konstantinos her taşın üzerine altın kaplamalı tunçtan plakalar çaktırarak sütunu onartmış. Plakalara da babasının kazandığı zaferleri kazdırmış. 32 metrelik sütunun parlaklığı göz alıcıymış. Burmalı sütun: Delphi’deki Apollo Tapınağı’ndan getirilen, üzerinde birbirine dolanmış üç yılan olan sütun, Yunan şehir devletlerine yenilen Pers ordusu silahlarının eritilmesiyle yapılmış, üzerine de savaşın galibi 31 Yunan devletinin adı yazılmış. Üzerinde bir altın kazan da bulunan 3 yılan başından biri bugün İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde bulunuyor. Kaynaklar: İstanbul Ansiklopedisi, NTV Yayınları / “Bizans araba yarışlarından Osmanlı şenliklerine- Atmeydanı”, Seza Sinanlar, Kitap Yayınevi / biristanbulhayali.com / harika.istanbul.gov.tr / http://howtoistanbul.com. Meraklı okurlara da Pera Müzesi, “Hipodrom / Atmeydanı: Tarih Sahnesinde İstanbul” sergisinin 2 ciltlik dev katalogunu öneririz! Dikilitaş (solda), Örmetaş (ortada), Burmalı Sütun (sağda. Dikilitaş’ın kaidesinden bir cephe (sağ üstte) ve İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde sergilenen Burmalı Sütun’un Yılan Başı. The Obelisk (left), The Walled Obelisk (middle), The Serpent Column (right). A façade of the Obelisk (right above) and the Serpent Head of the Serpent Column exhibited at Istanbul Archeological Museum. 30 TÜRSAB DERGİ | EKİM 2014 THREE COLOUMNS CHALLENGING TIME The Obelisk: The obelisk built by Pharaoh Thutmose in the 13th century BC was brought from the Karnak Temple in Egypt. The obelisk is made of red Aswan granite. The hieroglyphics on the obelisk tell the victories of Thutmose and how he built the column after his sacrifice for the God Amon. The column also depicts the viewers in the Emperor’s Lodge, the cart races and the public. In line with the convention in theEast Roman Empire, the inscriptions on the obelisk are in Greek and Latin. The Walled Obelisk: It was built in the 500s in Constantinople by erecting thousands of stones. In the 900s, Emperor Constantine VII restored the obelisk by nailing gilded bronze plaques on each of the stone slabs. The plaques bear inscriptions about his father’s victories. The obelisk with a height of 32 meters had an exhilarating shine. The Serpent Column: The column, brought from the Temple of Apollon in Delphi, was adorned with three interwoven serpents. It was made by melting the weapons of the defeated Persian army and the names of the 31 victorious Greek city-states were engraved on it. The column also had a golden bowl at its top and one of the serpent heads is still exhibited in Istanbul Archeological Museum. Sources: Encyclopedia of Istanbul, NTV Yayınları / “From the Byzantine Cart Races to Ottoman Festivities’ - Atmeydanı”, Seza Sinanlar, Kitap Yayınevi / biristanbulhayali.com / harika.istanbul. gov.tr / http://howtoistanbul.com. For those interested we advise them to have a look at the magnificent two-volume catalogue of the exhibition at the Pera Museum: “Hippodrome / Atmeydanı: Tarih Sahnesinde İstanbul”. Hipodrom’dan Sultanahmet Meydanı’na… Bugün ortasındaki anıt sütunlar, Sultanahmet Camii ve Alman Çeşmesi ile her zaman ilgi çeken Sultanahmet Meydanı, Roma İmparatorluğu Dönemi’nde kentin Hipodrom’u imiş. Osmanlı’da da Atmeydanı kimliğiyle önemini koruyan alan, yalnızca at pazarına değil, at yarışlarına, cirit oyunlarına, sürre alayları, kandil, şehzade düğünleri gibi şenliklere ve yeniçeri isyanlarına tanıklık etmiş. Kurtuluş Savaşı’nda binlerce kişinin miting alanına, sonradan dünya Hippi’lerinin üssüne dönüşse de Sultanahmet Meydanı hâlâ önemini koruyor. Meydan ve çevresinin 2010’da, İBB, Fatih Belediyesi ve 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı yayalaştırma projesi kapsamında yeniden düzenlenmesi kararlaştırılmıştı. Demokrasi için: Hipodrom! Atlı araba yarışları ile arslan dövüşleri, akrobasi gösterileri, danslar gibi yan etkinliklerin düzenlendiği Hipodrom’un yapımına Septimius Severus Dönemi’nde, 196 yılında başlanmış, I. Konstantin Dönemi’nde (324337) tamamlanmış. Septimius Severus, Yeni Roma’nın, batıdaki Roma’ya bir alternatif olmasını istediğinden, Hipodrom’a Roma’daki Circus Maximus’u örnek almış. Hipodrom’un kapasitesinin 60-70 bin ila 100 bin kişi, boyutlarının da 117 x 420-440 m ila 118,5 x 370 m arasında değiştiği kaydediliyor. Bu alan sonradan paşa sarayları, Sultanahmet Camii, İbrahim Paşa Sarayı ve diğer yapılar nedeniyle yaklaşık 45 bin’den, 22 bin m2’ye inmiş. Fransız tarihçi Alfred Rambaud’un çok yaygın alıntılanan bir cümlesi var: “Tanrı’nın Ayasofya’sı, İmparatorun Büyük Saray’da altın kaplama yemek odası varsa, halkın da Hipodrom’u vardı.” Gerçekten de halk bir kamusal alan olarak Hipodrom’da yalnızca eğlence için değil, demokratik taleplerini dile getirmek ya da imparatoru protesto etmek için de toplanırmış. İmparatorlar, halkın desteğini burada alır ya da kaybeder, kamuya açık yargılamalar burada yapılır, cellatlar da işlerini burada görürlermiş! planned, big square: The Taksim Republican Square. The Taksim Square is followed by Karaköy, Şişli, Eminönü, Aksaray, Üsküdar, Kadıköy and number of old Boğaziçi squares of the piers. From Hippodrome to Sultanahmet Square… The Sultanahmet Square used to be the city’s Hippodrome during the Roman Empire. Today the square attracts attention for its monumental columns, the Sultanahmet Mosque and the German Fountain. During the Ottoman period, the square was called as ‘Atmeydanı’ (Horse Square) and it hosted not only the horse bazaar, but also horse races, javelin plays, cavalcades, kandils, festivities, wedding feasts of the princes and janissary revolts. During the War of Independence, the square was used as a meeting are by thousands of people and later on it turned into a centre for the world’s Hippies. The square is still an important centre. In 2010 the authorities decided to refurbish the square as part of the pedestrianization project by the Metropolitan Municipality of Istanbul, the Municipality of Fatih and the 2010 European Capital of Culture Agency. For Democracy: Hippodrome! The construction of the hippodrome during the reign of Septimus Severus in 196 and it was completed during the reign of Constantine I (324-337). The square was used for activities like horse cart races and lion fights, acrobatic shows and dances. Since Septimus Severus wanted Nove Roma to be an alternative to Western Rome, he took the Circus Maximus in Rome as a model for his new hip- Anıt sütunlar ve Venedik’e kaçırılan tunç atlar… I. Konstantin, kentin ileri gelenleri için “Kathisma” denilen bir şeref locası yaptırmış. Buradan Büyük Saray’a geçilirmiş. “U” biçimindeki Hipodrom’a “Carceres” denilen -şimdiki Alman Çeşmesi’nin yeri- bir kapıdan girilirmiş. U’nun ucunda “Sphendone” denilen ve yarış yokken Boğaziçi’nin de seyredildiği bölümde, koğuşlar, hayvanlar, servis odaları varmış. Sphendone’nda 37 sütunlu bir galeri varmış ki bu bölümün tonozlu yapısı günümüzde de hâlâ ayakta duruyor. Hipodrom’daki en heyecanlı yarışlar şu partiler ve temsil ettikleri kavramlar arasında olanlarmış: Maviler: hava, Beyazlar: su, Yeşiller: toprak, Kırmızılar: ateş! İç bölümü 30-40 basamakla yükselen, -ve kalıntılarından son ikisi Sultanahmet Camii’nin bahçesinde duran- mermer oturma sıraları ile çevrili alan, Spina denen bir duvar üzerindeki anıt sütunlarla ortadan ikiye bölünürmüş. Bugünkü Dikilitaş, Örme Sütun ve Burmalı Sütun, bu sütunlardan kalabilen üçü olup bunların dışında 7 sütun daha varmış. Hipodrom, sütunların yanısıra yarışçılar, tanrılar ve at heykelleri gibi pek çok sanat eseri ile bezeliymiş. Latinler 4. Haçlı Seferi’nde bu sütunların çoğunu tahrip ettikleri gibi ünlü heykeltraş Lysippos’un yaptığı tunç at heykellerini de kaçırmışlar. Tunç atlar, şimdi Venedik’teki San Marco Kilisesi’nin duvarlarında. TÜRSAB DERGİ | EKİM 2014 31 podrome. It is recorded that the hippodrome had a capacity of 60 to 70 thousand and 100 thousand people and its dimensions were between 117 x 420-440 meters and 118,5 x 370 meters. The area was later used for palaces for Ottoman pashas, the Sultanahmet Mosque, İbrahim Pasha Palace and for other buildings, hence it later lost half of its size from 45 thousand m2 to 22 thousand m2. The French historian Alfred Rambaud stated that: ‘If God had Hagia Sophia and the Emperor had a gilded dining hall in the Great Palace, the people had their Hippodrome.’ This statement is largely true, because people at the time used the Hippodrome not only from entertainment and as a public space, but also to come together and to voice their democratic requests and to protests the emperors. Emperors won or lost the hearts of people here, legal proceedings open to public were made here and the executioners did their job here! Monumental Columns and the Bronze Stones Smuggled to Venice… Constantine I built a chamber of honour called ‘Katshima’ for the notables of the city. The chamber was used as an entrance to the palace. The entrance to the ‘U’shaped Hippodrome was from a gate which used to be located where the German Fountain stands today. At the very end of this ‘U’-shaped structure, there used to be the ‘Sphendone’ part where people enjoyed the view of the Bosphorus. There were also barracks, animals and service rooms in this area. The Sphendone included 37 galleries and the vaulted section survives even today. The most exciting races at the Hippodrome were organized amongst these groups and concepts that they symbolized: The Blues: air, The White: water, The Greens: earth, The Reds: fire! The inner part of the area was elevated on 30-40 steps. It was surrounded by marble seats. The last two remnants of the ruins of these marble steps can be seen in the garden of the Sultanahmet Mosque. It was divided into two sections by monumental columns erected on a wall called Spina. The Obelisk, the Walled Obelisk and the Twisted Column are the only surviving ones of these monumental columns and there used to be another 7 columns. The hippodrome was adorned by many other works of art like the statues of racers, gods and horses. Since the Latins destroyed most of these columns during the Fourth Crusade, they smuggled the bronze horse statues made by the famous sculptor Lysippos. The bronze horses now adorn the walls of the San Marco Church in Venice. 1900’lü yıllarda Sultanahmet Meydanı ve Burmalı Sütun (sol üstte iki gravür) (Suhtterstock, prostok). 1840 yılında Paris’te yayınlanan Pittoresque Dergisi’nden Dikilitaş ve Örmetaş gravürü (sol altta) (Shutterstock, Marzolino). Sultanahmet’ten götürülen Venedik San Marco Kilisesi’ndeki tunç atlar (altta). The Sultanahmet Square in the 1900s and the Serpent Column (two engravings in top left) (Suhtterstock, prostok). Engravings of the Obelisk and the Serpent Coloumn published in the Pittoresque Magazine in Paris in 1840 (left below) (Shutterstock, Marzolino). The Bronze horses smuggled from Sultanahmet to the Venetian San Marco Church (below). 32 TÜRSAB DERGİ | EKİM 2014 İstanbul Denizlerinin Yeni Klasiği: Armada Gezi Teknesi. Boğaz’da yıl boyunca yapacağınız unutulmaz geziler için... Boğaz’ın ve şehrin muhteşem silüetine yaraşır “Armada Gezi Teknesi”, şık tasarımı ve el yapımı olma özelliği ile size en konforlu ve en keyifli gezi deneyimini yaşatıyor. Armada Otel’in seçkin servis kalitesi ve mutfağını da beraberinde sunan bu gerçek İstanbul klasiği ile İstanbul Boğazı, Haliç ya da Adalar yönünde düzenleyeceğiniz VIP, kurumsal etkinlik ve toplantılarınızda misafirlerinize unutulmaz anlar yaşatmaya hazır mısınız? Tekne Kapasitesi 50 kişi Yemekli Düzen 24 kişi - Kokteyl Düzeni 50 kişi Rezervasyon: Funda Dağlı | (+90) 530 381 01 63 | fdagli@armadageziteknesi.com | www.armadageziteknesi.com Bu yıl 4-7 Ekim tarihleri arasında kutluyoruz Kurban Bayramı’nı. Dayanışarak, yardımlaşarak, el ele vererek… Kurban Bayramınız kutlu olsun Have a Good Feast of the Sacrifice. This year we are celebrating the Feast of the Sacrifice between October 4 and 7. With solidarity and unity... Hicri takvime göre her yıl, Zilhicce ayının onuncu gününden başlayarak dört gün boyunca kutladığımız o özel günler geldi. Bu yıl Kurban Bayramı 4 Ekim’de başlayıp 7 Ekim’de sonlanacak. Eller öpülecek, harçlıklar verilecek, kavurmalar yenilecek, sohbetler edilecek. Ama tüm bu güzel davranışların arkasında yatan tek bir neden olacak, o da dayanışma. Kurban Bayramı, sadece Allah’a kurban etme amacıyla bir hayvanı kesmek demek değildir aslında. Kurban’daki esas niyet, kesilen eti ihtiyacı olanlara dağıtmak, böylece sosyal adalete yılda dört gün de olsa bir katkı sağlamaktır. Yaşlılara, çocuklara, yoksullara, kimsesizlere yalnız olmadıklarını hatırlatmaktır… Kurban Bayramı’nın temeli Hz. İbrahim’in Kuran-ı Kerim’deki Saffat Suresi’nde de geçen kıssasına dayanır. Buna göre, Hz. İbrahim’in çocuğu olmuyordur. Yaşı 86 olmuştur ve davasını devam ettirecek bir evladı olmadığı için üzgündür. Bir gün duasında Allah’a “Bana bir evlat ver yeter ki onu sana kurban ederim” der. Bundan bir süre sonra Hz. İbrahim’in oğlu Hz. İsmail dünyaya gelir. Hz. İsmail yedi yaşına geldiğinde Hz. İbrahim bir gece rüya görür. Kendisine verdiği söz hatırlatılır. Hz. İbrahim mecburen oğlunu kurban edecektir. Çaresizce görevini yerine getirecekken, elindeki bıçağın kesmediğini görür. Az sonra da kendisine bir koç gönderilir ve Allah’a inanıp, sabredenlerden olduğu için mükafatlandırıldığı söylenir. Hz. İbrahim’den sünnet Hz. Muhammed, Kurban’la ilgili hadisinde şöyle der: “Bu babanız Hz. İbrahim’in sünneti -adeti-dir. Bu nedenle de Kurban Bayramı’nda kurban vacip veya müekked (güçlü) sünnet kabul edilmiştir. Usulüne uygun hayvanlara eziyet etmeden, kurbanı kesmek her Müslüman için bir ibadettir. Bunu ihmal etmemek lazım. Rabbim kurbanlarınızı makbul etsin, niyetinizi Allah için eylesin. Zira kesilen kurbanın eti ve kanı değil ancak takva dolu niyetleriniz Yüce Allah’a çıkar.” Aslında kurban pek çok inanç sisteminde yeri olan bir gelenek. Öyle ki Hz. 34 TÜRSAB DERGİ | EKİM 2014 Those special days are here. According to the lunar calendar, each year we celebrate the four days after the tenth day of the month of Zilhicce. The year the Feast of the Sacrifice will begin on October 4th and end on October 7th. Hands will be kissed, children will be given pocket money, kavurmas (braised lamb meat cubes browned in its own fat) will be eaten and chats will be made. There will be one single reason behind all these niceties: solidarity. The Feast of the Sacrifice is not only about sacrificing an animal to God for the sake of sacrifice only. The real reason behind this feast is to distribute the meat of the sacrificed animal to those who are in need. Thus, even for four days, you will be doing something good for social justice. You will remind the elderly, the children, the poor and the orphans that they are not alone… The foundations of the Feast of Sacrifice could be found in the parable of Prophet Abraham in the surah named Saffat in the Koran. According to the parable Abraham had no children. He was 86 and he was feeling sorry for he had no child who could advocate his cause after his death. One day he prayed God and said: ‘Give me a child and I will sacrifice my child to you.’ After a while, Abraham had a child named Ishmael. When Ishmael was seven years old, Abraham had a dream. He was reminded of the promise he had given. Abraham would have to sacrifice his son. When he was about the realize the act of sacrifice, he saw that the blade of his knife was not cutting. A bit later he was sent a ram for sacrifice. He was told that since he was one of those who believed in God and persevered, he was awarded. A Sunnah from Abraham In his hadith on sacrifice, Prophet Mohammad says that: ‘This is commemorative Sunnah of your father Abraham. Therefore sacrifice at the Feast of the Sacrifice has been accepted as an obligatory and strong Sunnah. It is a form of worship for all Muslims to sacrifice animals without inflicting any pain on them. This should not be ignored. May God accept and favour our sacrifices, may your intentions be for God only. Because it is not the meat and blood of your sacrifices, but your pious intentions that reach God.’ Actually the concept of sacrifice exists in many religions. The tradition dates back to the times of Adam’s sons Cain and Abel. It is known that Abel used to sacrifice the firstborns of the herds to God. Sacred texts tell us that Noah had offered sacrifices after the Flood. The tradition of sacrifice was kept alive in Egypt, India, China and Mesopotamia, especially for purposes of fertility. There were sacrifice rituals in many cities during the Antiquity. However, the most well-known and long-lasting of them had been the Sunnah of Abraham. There are some ongoing traditions of the Feast of Sacrifice in Turkey. The first and most important of these is the sacrifice the animals on the first day after the Feast Prayer in the morning and to cook kavurma (braised lamb meat cubes browned in its own fat) and eat it all together as a family. Then the poor and needy are given their shares of the sacrificed meat, children are given pocket money, the elderly and the cemeteries are visited and friends and relatives are called for. The religious feasts are actually pretexts for socialising. People wish every single day could be lived as a feast. The Feast of the Sacrifice is a Sunnah that have been living on since the times of Abraham. It is a special celebration that brings us together for solidarity. We should know the value of this special day. We wish you many other festivities with health, peace and happiness. KURBAN DEMEK, HAC DEMEK Kurban Bayramı aynı zamanda her yıl Müslümanların hac farizasını ifa ettikleri vakittir. Müslümanlar Mekke’de bulunan Kâbe’de toplanır ve hac vazifesini yerine getirirler. Hac veya hacc kelimesi Türkçe’ye Arapça’dan geçmiştir. Türkçe’de “hac”, hem İslam’daki hac ibadetini hem de genel olarak dini sebepli ziyareti tanımlar. Hristiyanlıkta, Musevilikte, Pagan dinlerde de hac kültürü vardır. Osmanlı İmparatorluğu Dönemi’nde hacla ilgili her türlü yöneticilik işiyle Osmanlı İmparatorluğu ilgileniyordu. Surre Eminliği veya Surre-i Hümayun adıyla bilinen bir kurum her yıl İstanbul’dan törenlerle uğurlanıyor, Mekke ve Medine’ye hediye ve yardım götürüyordu. Diğer hac yolcuları da toplu törenlerle uğurlanıyor, dönüşte karşılanıyor ve tebrik ediliyordu. Misafirlere de oradan getirilen zemzem suyu dağıtılıyordu. Bu arada Osmanlı İmparatorluğu’nda Cem Sultan dışında hiçbir sultan hacca gitmemiştir. Çünkü Şeyhülislamlar “padişahlara hac lazım değildir!” diye fetva vermişlerdi. Selçuklu Devleti’nde de aynı sebeple devlet adamları hacca gitmezdi. SACRIFICE MEANS PILGRIMAGE The Feast of the Sacrifice is also the time when Muslim people go on pilgrimage each year. Muslims gather around the Kaaba in Mecca and carry out their hadj duty. The word hadj (meaning ‘pilgrimage’) comes from the Arabic language. The Turkish word ‘hac’ both refers to the special Islamic worship and pilgrimage. The culture of pilgrimage exists in Christianity, Judaism and pagan religions as well. During the Ottoman Empire, all sorts of management issues of hadj were handled by the Ottomans. The institution known as ‘Surre Eminliği’ or ‘Surre-i Hümayun used to be sent off from Istanbul with ceremonies. The institution’s function was to send gifts and help to Mecca and Medina. Other hadj passengers were also sent off with ceremonies and welcomed at their return and congratulated. The guests were served the sacred zam-zam water. In the meantime, no sultan of the Ottoman Dynasty, except for Cem Sultan, had gone on pilgrimage. Because the shyakh al-islams of the period decreed that ‘the sultans did not need to perform the hadj duty’. Statesmen during the Seljuks did not perform their hadj duties for the same reason. Adem’in oğlu Habil ve Kabil dönemine kadar giden bir geçmişi var. O dönemde Habil’in sürünün ilk doğanlarını kurban ettiği biliniyor. Hz. Nuh’un da Tufan’dan sonra kurban sunduğu kutsal metinlerde geçen bir bilgi. Mısır, Hint, Çin ve Mezopotamya’da da özellikle bereket için kurban kesme geleneği sürdürülürdü. Antik Çağ’da da pek çok kentte kurban ritüeli vardı. Ama içlerinde en ünlüsü ve günümüzde de devam ettirileni Hz. İbrahim’in sünneti oldu. Kurban Bayramı’nın Türkiye’de sürdürülen gelenekleri vardır. Bunlardan en önemlisi ilk gün, Bayram namazından sonra kurbanlıkların kesilmesi ve etinden kavurma pişirilip hep birlikte yenmesidir. Ardından yoksullara ve ihtiyacı olanlara kurban payları dağıtılır, çocuklara harçlık verilir, büyükler ziyaret edilir, kabristanlara gidilir, eş dost akraba hatırlanır. Bayramlar aslında muhabbet için bir bahanedir. İnsana “her günümüz bayram tadında geçse” dedirtir. Kurban Bayramı, Hz. İbrahim’den günümüze kadar sürdürülen bir sünnet. Bizi bir araya getiren, el ele vererek dayanışmamızı sağlayan özel bir kutlama. Bu özel günün kıymetini bilmek gerek. Sağlık, huzur ve mutluluk dolu nice bayramlara… TÜRSAB DERGİ | EKİM 2014 35 26 Ekim 2014, Pazar gecesi saatlerimizi bir saat geri alıyoruz! Türkiye’de yaz saati uygulaması sona eriyor 16 Şubat 2014 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan, 5883 sayılı Bakanlar Kurulu kararına göre “gün ışığından daha fazla yararlanmak amacıyla” bu ayın son pazarı, 26 Ekim gecesi saatler 04.00’den başlayarak 1 saat geri alınacak! Oysa Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın, insan psikolojisine olumsuz etkileri olduğu gerekçesiyle 2013’de son vermeyi plânladığı saat değişikliği uygulaması, 1 yıl ertelenmişti ve saatlerimiz, 2014 yılının Mart ayında son kez ileri alınarak sabitlenecekti. Dergimiz yayına hazırlanırken henüz yapılmamıştı, ola ki siz bu satırları okurken bu değişiklik de kanunlaşmış olabilir. Meraklı okurlarımız için bu konuya biraz yakından baktık! Günün Yirmi Dört Saate Taksimine İlişkin Kanun Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın yeni saat uygulamasıyla ilgili olarak hazırladığı taslakla “Günün Yirmi Dört Saate Taksimine İlişkin Kanun” değiştirilecek! Cumhuriyet’in ilanından sonra 1925’de, Hicrî ve Rumî takvimlerin yerine Milâdî takvimi ve alaturka saat yerine Batı ülkelerinin kullandığı saat sistemini kabul eden bu kanun, hepsi hepsi 4 maddeden ibaret: Madde 1. Türkiye Cumhuriyeti dahilinde gün, gece yarısından başlar ve saatler sıfırdan yirmi dörde kadar sayılır. Madde 2. Griniç’e göre otuzuncu derecede bulunan boylam dairesi bütün Türkiye Cumhuriyeti saatleri için esas alınır. (1984 değişikliğinden sonra) Ayrıca başlangıç ve bitiş tarihleri belirtilmek ve bir saati aşmamak şartıyla yaz saati uygulamaya Bakanlar Kurulu yetkilidir. Madde 3. İşbu kanun neşri tarihinden muteberdir. Madde 4. İşbu kanunun ahkamına icraya İcra Vekilleri Heyeti memurdur.” Değişikliğin gerekçesi Peki neden kanun değişikliği? Çünkü yaz saati uygulamalarında Bakanlar Kurulu yetkili iken, ülke için referans alınan meridyen değişikliği ancak TBMM tarafından yapılabiliyor. Bakanlığın bu kanunda değiştirilmesini ZAMANLA OYNAMANIN TARİHÇESİ Erken yatıp erken kalkmak, kişiyi sağlıklı, zengin ve akıllı yapar! Bu sözler, paratonerin mucidi, diplomat Benjamin Franklin’e ait. Çünkü, Franklin, 1784’de ABD elçisi olarak atandığı Paris’te halkın mum israfının önlemesi ve gün ışığından daha çok yararlanması için mumları karneye bağlamak ve insanları gün doğumu sırasında kilise çanları ve top ateşiyle uyandırmak gibi önerilerde bulunmuş. Yeni Zelandalı böcekbilimci George Vernon Hudson da 1895’de, günbatımından önce toplayabildiği böcekler için vakit yetmeyince saatlerin 1-2 saat ileri alınmasını akıl etmiş. İngiliz William Wilett, 1905’de gün ışığından yararlanan bir zaman ölçü aleti yapmayı başarmış. Fakat, ilk saat farkı uygulamasını I. Dünya Savaşı’nda Almanya başlatmış. Osmanlı İmparatorluğu dahil, müttefikleri ile birlikte 1916’da bu uygulamayı benimseyen Almanya’nın amacı, savaşta kömür ısrafını azaltmakmış. ABD 1918 yılında kullanmaya başlamış. Sonradan Birleşik Krallık, müttefikleri ve Avrupa’daki birçok devlet bu uygulamayı benimsemiş. Günümüzde bu uygulama AB üyelerinin tümünde bir yasal zorunluluk. 36 TÜRSAB DERGİ | EKİM 2014 We are setting the clock back by one hour on 26 October 2014 Sunday night! Daylight saving time in Turkey is over! According to the decision taken by the Council of Ministers numbered 5883 and published in the Official Gazette on 16 February 2014, on the last Sunday of this month, on the night of October 26th, the clocks will be set back by one hour starting from 4:00 a.m. to save daylight! However, the Ministry of Energy and Natural Resources had been planning to end this implementation in 2013 for its negative effects on human psychology and the authorities had postponed it for one year. March 2014 was planned to be the last time when we would set our clocks forward by one hour for the last time. While preparing our magazine for publication it was still not put into force, but by the time you will be reading these lines, the amendment will have been put into force. We made a small research on the subject for our curious readers! Law on the Division of Day by Twenty-Four Hours In the new draft law on the new time implementation prepared by the Ministry THE HISTORY OF PLAYING WITH TIME Going to bed early and getting up early will make one rich! These words belong to Benjamin Franklin, diplomat and the inventor of the lightning rod. Franklin was appointed as the US ambassador to Paris in 1784 and he wanted to prevent people’s waste of candles and enable them to make more use of daylight. Thus, he came up with suggestions like rationing candle use and waking people up with church bells at sunrise and with cannon shots. The New Zealander entomologist George Vernon Hudson did not have enough time to collect insects before sunset and suggested setting the clock a few hours forward. British William Wilett succeeded in making a time measuring device that used daylight in 1905. Germany implemented the first daylight saving time. Together with its allies, including the Ottoman Empire, Germany started using this implementation in 1916. The country’s initial aim was to reduce coal consumption. The US started using the daylight saving time in 1918. Later on, The United Kingdom and her allies and many European states adopted the implementation. Today, this is a legal obligation for all EU states. istediği konu, Türkiye’nin ülke saatine referans olarak en batısındaki 30. derece meridyenin değil, en doğusundaki 45. derece meridyenin esas alınması. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, enerji.gov.tr web sitesinden yayınladığı “İleri Saat Uygulaması” belgesinde bu değişikliğin gerekçesini “Bakanlığımıza özellikle yaz saati uygulamasının bitirilerek kış saati uygulamasına geçildiği dönemlerde, halkımız tarafından birtakım olumsuz görüşler gelmektedir. Bu görüşlerde saatlerin geri alınmasından dolayı (kış saati uygulaması), akşamın erken olmasından kaynaklanan psikolojik, sosyal ve ekonomik açıdan olumsuzluklar sıralanmaktadır” diye açıklıyor. Böylece saat hesaplamasında İzmit’in üzerinden geçen 30. boylam (GMT+2) yerine Iğdır’dan geçen 45. (GMT+3) boylam esas alınacak. Türkiye’nin batısı ile doğusu arasındaki 1 saat 16 dakikalık saat farkı da 16 dakika azalırken, Batı ülkeleri ile aramızdaki saat farkı artmış olacak. Bu kanun değişikliğine kadar Türkiye’de saat değişikliği başlangıç ve bitim tarihlerinde Avrupa ülkeleriyle birlikte hareket ediliyordu. Bu uygulama 1946’da Montreux’de toplanan Avrupa Doğu Münasebetleri ve Tren Seferleri Konferansı’nda alınan ve Avrupa’da yaz saati uygulamasının aynı tarihlerde yapılması kararına dayanan 1946 tarihli bir Bakanlar Kurulu kararı ile AB Müktesebatına Uyum ilkeleri gereği idi. SAATLERİ AYARLAMA ENSTİTÜSÜ “Ayar, saniyenin peşinde koşmaktır!” “Herkes günde saat başına bir saniye kaybetse, saatte on sekiz milyon saniye kaybederiz. Günün asıl faydalı kısmını on saat addetsek, yüz seksen milyon saniye eder. Bir günde yüz seksen milyon saniye yani üç milyon dakika; bu demektir ki günde elli bin saat kaybediyoruz… ...İşte biz ...bu kaybın önüne geçeceğiz. İşte Enstitü’müzün asıl faydalı tarafı!” Ahmet Hamdi Tanpınar’ın, “Saatleri Ayarlama Enstitüsü” kahramanlarından Hayri İrdal böyle anlatıyor Enstitü’yü! Tanpınar, gelenekçi Osmanlı efendisi, Hayri İrdal’ın Cumhuriyet Türkiye’sinde çağa ayak uyduramayışına odaklanıyor. Batı dillerine çevrilen Huzur’dan sonra bu kitabı da Penguin yayınevi tarafından İngilizce yayınlanan Tanpınar, son yıllarda çok seviliyor. Öyle ki The New York Times kitap eleştirmenleri kitabı hararetle tavsiye ederken, popüler tv sunucusu Oprah Winfrey bile hayranlarına onu önermiş. THE TIME REGULATION INSTITUTE “Regulation is running after the second!” “If everyone would lose one second per hour, we would be losing eighteen million seconds per hour. If the really useful part of the day would be accepted as ten hours, that would be equal to a hundred and eighty million seconds. One hundred and eighty million seconds make three million minutes; that means we are losing fifty thousand hours a day… Here we are… we will be preventing this loss. This is the useful part of our institute!’ This is how Hayri Irdal, one of the main characters of Ahmet Hamdi Tanpınar’s novel ‘The Time Regulation Institute’, describes the institute and its function! Tanpınar in his novel focuses on the struggles of the Ottoman gentleman Hayri Irdal to come to terms with the Republican Turkey. After ‘A Mind at Peace’ was translated into Western languages, Tanpınar’s ‘The Time Regulation Institute’ as published in English by Penguin. He has been a very popular novelist in recent years. The New York Times reviewers recommend the novel ferociously. Even the popular TV talk show host Oprah Winfrey recommended the book to her fans. of Energy and Natural Resources, the ‘Law on the Division of Day by Twenty-Four Hours’ will be amended! In 1925, after the establishment of the Republic, a new law was passed to replace the Hijri Calendar with the Gregorian Calendar and the Ottoman time system with the Western one. This new law included only 4 articles: Article 1. Day starts at midnight in the Republic of Turkey and the hours are counted from zero to twenty-four. Article 2. The 30 degree longitude according to Greenwich is the basis of time for the Republic of Turkey. (After the 1984 amendment) The Council of Ministers is the authorized body to decide on the implementation of Daylight Saving Time. The adjustment can be 1 hour in maximum and beginning and ending dates should be disclosed beforehand. Article 3. The law hereby will be put into force as of its publication. Article 4. The law hereby will be executed by the members of the Execution Board. The reason for the amendment And why is the law being amended? The Council of Ministers is authorised to execute the daylight saving time implementation, but the change of meridian for a country can only be made by the Grand National Assembly of the Republic of Turkey. The Ministry is willing to change the reference for Turkey’s official time to 45-degree meridian in its east from the present 30-degree meridian it the west. The Ministry of Energy and Natural Resources has published a document on ‘Daylight Saving Time’ implementation on its enerji.gov.tr webpage and made this explanation: ‘Our ministry has been receiving some complaints from the public about the transition from the daylight saving time to winter time. According to these complaints, due to setting the clock back (winter time) the weather darkens early and people are faced with psychological, social and economic problems.’ Therefore, instead of the 30th longitude (GMT+2) in İzmit, the 45th longitude (GMT+3) in Iğdır will be accepted as the reference point. The 1 hour 16 minute time difference between the west and east of Turkey will be decreased by 16 minutes and the time difference between the Western countries will be increasing. Until this amendment of law, the beginning and end of time changes were synchronized with the Western countries. The practise was in line with the decision of the Council of Ministers in 1946 for alignment with the EU Acquis principles. The principle was accepted at the 1946 Europe East Relations and Train Services Conference in Montreux. It was put into force to synchronize the European daylight saving time implementations. TÜRSAB DERGİ | EKİM 2014 37 ŞERİF YENEN’İN İSTANBUL BELGESELİ FESTİVALDEN FESTİVALE, ÖDÜLDEN ÖDÜLE KOŞUYOR NS CTIO URAL CULT RA INTE BEST RY NTA DOCUMEarian Bulg Festival Film Tour 2014 T TOURIS BEST NTARY DOCUME Poland ival Fest FilmAT2014 AWARD s ition GOLDEN & Trad nal Cultureu Internatio Bak Tourismival Film Fest4 201 SPECIAL AWARD Zagreb ival Fest Tourfilm 2014 UNVEILED İSTANBUL E FEATURRY BEST NTA ic DOCUMErld Mus USA-Wo pendent & Inde Festival Film 4 201 ue! l uniq tanbu akes İs m y ll t rea r wha CE 2nd PLANTARY eles DOCUME Los Ang Festival Film Sunset 2014 ve Disco BUL ISTAVNEILED UN AV A TR EL UM DOC r by Şe E N TA UNVEILED İSTANBUL IL M RY F en if Yen Şerif Yenen’s documentary on Istanbul is hitting one festival after another and collecting awards: UNVEILED ISTANBUL fromE usic ED hm ND & wit ERCA ZULA AL M ABA N ÖÇ B RHA U B Seyahat uzmanı, turizm yazarı, profesyonel turist rehberi, İstanbul Rehberler Odası Başkanı Şerif Yenen tarafından gerçekleştirilen belgesel, Türkiye ve İstanbul’un adeta tanıtım elçisi oldu. 61 dakika içinde farklı bir İstanbul öyküsünün aktarıldığı “Unveiled İstanbul”un; çekim öncesi ve sonrasını Şerif Yenen’den dinledik: d.com unveile ns.com tanbul io www.is ralinteract ltu www.cu the red at te Premie an Institu soni DC Smith ashington in W TÜRSAB DERGİ: İstanbul Unveiled bildiğimiz belgesellerden daha farklı bir çalışma. Bu filmde tam olarak neyi hedeflediniz? ŞERİF YENEN: Ben 25 yıldan bu yana yaşamını kültür turizmine adamış bir turist rehberi ve seyahat kitapları yazarıyım. Bu 25 yılın son 12 yılına Rehberler Odası Başkanlığı görevini de ekledim. Kitle turizmine çok fazla ilgim yok ama kültür turizmi ile ülkemizin hem çok daha güzel bir imaja sahip olacağına hem de ekonomik açıdan refah düzeyinin artacağına inanıyorum. Bu bakış açısıyla bugüne kadar ister rehber olarak, ister Rehberler Odası Başkanı olarak, isterse seyahat yazarı olarak hep kültür turizmini teşvik eden bir yaklaşım sergiledim. İstanbul Unveiled filmi, benim hem yapımcı, hem yönetmen olarak ilk film projem. Bu filmde de, diğer eserlerimde olduğu gibi kitle turizmine biraz daha temkinli yaklaşan, kültürlerin birbirini anlamaya çalıştığı, birbirleriyle etkileşime girdiği, olayların sadece göründüğü kısmıyla yetinmeyip, mutfağına girerek detayların anlaşılmaya çalışıldığı bir ortam yaratmaya çalıştım. İstanbul’un en çok ziyaret edilen yerleri hakkında bilgiler verip, hoş müzikler dinleterek de bu filmi yapabilirdik. Bunu yapmadık. Bunun yerine 25 yıldan beri rehberlik yaparken edindiğim deneyimler doğrultusunda, özellikle yabancı ziyaretçilerin kentimizle, kültür varlıklarımızla, kültürel değerlerimizle ilgili merak ettikleri, bilmedikleri, yanlış bildikleri veya mutlaka bilmeleri gereken konuları iyi bildiğimden; bunları bir şekilde filmin içine yerleştirmeye çalıştım. Filmde, bir Amerikalı kadın İstanbul’a geliyor, İstanbul’un en önemli yerlerini ziyaret etmekle kalmayıp, kültürümüzden ilginç kişilerle röportajlar yaparak kültürümüzü anlamaya çalışıyor. Örneğin, yabancı ziyaretçilerin hep merak ettiği konular arasında; “günde 5 kere okunan ezanların teypten okunup okunmadığı, imamların rahiplere benzeyip benzemediği, aile hayatlarının olup olmadığı, semazenlerin neden döndüğü, sema ayininin bir performans olup olmadığı, Boğaz turu yaparken hep denizden gördükleri dünyanın en pahalı evleri arasında yer alan yalılarda kimlerin yaşadığı, 38 TÜRSAB DERGİ | EKİM 2014 The documentary produced by Şerif Yenen, travel expert, travel writer, professional tourist guide and President of Istanbul Chamber of Tourist Guides (IRO), has become an ambassador for the promotion of Turkey and Istanbul. ‘Unveiled Istanbul’ tells a different story of Istanbul in 61 minutes. We asked about the pre and post filming of the documentary to Şerif Yenen himself: TÜRSAB: Istanbul Unveiled is a different production than the kind of documentaries we all know. What is it that you wanted to achieve in this film? ŞERİF YENEN: I have been a tourist guide and travel writer who dedicated his life to culture tourism in the last 25 years. In the last 12 years I have also worked as the president of Istanbul Chamber of Tourist Guides. I am not that much interested in mass tourism and I believe Turkey will be have a much better image and reach an economic welfare level through mass tourism. With this perspective in mind, be it as a tourist guide, or as the President of Istanbul Chamber of Tourist Guides or as a travel writer, I have always encouraged and spoken for culture tourism. ‘Istanbul Unveiled’ is my first project as a producer and as a filmmaker. What I have tried to achieve in this film, as in my other works, approaching mass tourism a bit warily, was to create an environment in which cultures would be trying to understand and interact with one another and delve deeper into the details of things rather than being contented with the visible part only. We could have produced a film by showing the most visited places of Istanbul and adding some nice music. Instead, in line with my 25-year guide experience, since I knew about what foreign visitors were curious about our city, our cultural assets and values and some of their misconceptions, I wanted to bring all these together in a film. In the film, an American woman comes to Istanbul. She not only visits the important places in Istanbul, but interviews some interesting people from our culture and tries to understand our culture. For example, foreign visitors mostly wonder whether the azan (call for prayer) recited five times a day is broadcast through a tape recording or not. They also wonder about the possible similarity of imam to priests, whether they have a family life or nor, why the whirling dervishes whirl, whether the Sufi whirling ritual is a performance or not, who inhabits the most expensive houses of the world, the mansions (yalıs) that they see while on tour on the Bosphorus and what kind of a lifestyle they have, what makes the Turkish rugs so famous, how belly-dancer in the Turkish society are perceived and whether there is modern art in Turkey or not. So they have dozens of questions on their heads. ‘Istanbul Unveiled’ is a project that tries to squeeze all these about the larger Istanbul into an hour from the perspective of an American woman. The music pieces in the documentary are from Burhan Öçal, Mercan Dede and Baba Zula. ÖDÜL ÜSTÜNE ÖDÜL ALDI İstanbul Unveiled seyahat belgeselinin katıldığı uluslararası film festivalleri ve aldığı ödüller: • Bulgarian Tour Film Festival, 2014 (En İyi Belgesel) • Los Angeles Sunset Film Festival, 2014 (En İyi 2. Belgesel) • Poland FilmAT Festival, 2014 (En İyi Turizm Belgeseli) • Zagreb Tourfilm Festival, 2014 (Özel Ödül) • Baku International Tourism Film Festival, 2014 (Altın Madalya) • USA World Music & Independent Film Festival 2014 (En İyi Belgesel) • Portugal Art & Tour Festival, 2014 (Aday) İSTANBUL UNVEILED nasıl bir yaşam stiline sahip oldukları, Türk halılarını bu denli ünlü yapan ögelerin neler olduğu, göbek dansı yapan kızların göbek dansı yaptıkları için toplumda nasıl algılandıkları, Türkiye’de modern sanatın olup olmadığı” gibi onlarca soru. İşte İstanbul Unveiled bütün bunları bir araya getiren, koskoca İstanbul’u bir Amerikalı kadının gözünden Burhan Öçal, Mercan Dede ve Baba Zula’nın eşsiz müzikleriyle bir saate sığdırmaya çalışan bir proje. Projenizde ekip arkadaşlarınız kim, kimlerden destek aldınız? Projeye hem filmci, hem akademisyen, hatta turist rehberi olan sevgili Saadet Özen ile başladık. Daha sonra aramıza sevgili Sinan Torunoğlu’nu yönetmen olarak aldık. Çekimleri tamamlayana kadar Candan Murat Özcan, Beran Pekol ve Fatih Sezgin ile birlikte devam ettik. Bir ara Can Özbatur ile çalıştık. Sevgili Sinan Torunoğlu ile görüş ayrılığımız oldu, kendisi projeden ayrıldı. İşlerin tam tıkandığı bir aşamada ddf reklam ajansı yardıma yetişti, donanımlarını seferber ettiler, hatta Levent Ayaşlı’yı projeyi tamamlamak üzere, karşılık beklemeden istihdam ettiler. Ddf’in hakkını asla ödeyemeyiz. Levent Ayaşlı hem benimle birlikte yönetmenliği hem de kurguyu üstlendi. Baba Zula, Mercan Dede ve Burhan Öçal hiçbir karşılık beklemeden müziklerini kullanmamıza izin verdiler. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Amerikalı oyuncunun ülkemize getirilmesini ve kaldığı süre boyunca Who are your friends in the project team, who supported you? We started working on the project with Saadet Özen who is a film producer, academician and even a tourist guide. Then we started working with Sinan Torunoğu as the director. Murat Özcan, Beran Pekol and Fatih Sezgin also joined our team until the filming was completed. At one point we worked with Can Özbatur. We had a difference of opining on the project with dear Sinan Torunoğlu and he left the project. When everything came to a halt dDf advertising agency came to our rescue and they used every means available on hand. They even voluntarily employed Levent Ayaşlı to complete the project. We can’t really thank ddf for what they have done for us. Levent Ayaşlı worked together with me both as the editor and the director. Baba Zula, Mercan Dede and Burhan Öçal let us use their music without any fees. The Ministry of Culture and Tourism assumed the travels and accommodation of the American player. They have also granted us all permissions for the filming. TUROB, Kanyon and Hard Rock Café have all showed their full support during the launch and promotion events. We are really thankful for all the institutions and organizations that opened their doors for us for the filming and for the people who joined our interviews. We are grateful. Bakü’de Altın Madalya’yı alırken (üstte), Los Angeles Sunset Film Festivali (ortada) ve Romanya’daki festivalden bir görüntü. While receiving the Gold Medal in Baku (above), Los Angeles Sunset Film Festival (middle) and a photograph from the film festival in Romania. High Definition, 16:9 Wide Screen Dil: İngilizce Süre: 61 Dakika Yayım Tarihi: 10 Aralık 2013 Alt Yazılar: İngilizce, Türkçe, Almanca, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Arapça, Rusça, Çince, Korece, Japonca Yapımcı: Şerif Yenen-Saadet Özen Yönetmen: Levent Ayaşlı-Şerif Yenen Müzikler: Mercan Dede, Baba Zula ve Burhan Öçal Söyleşiler: Jessica Berkmen IT COLLECTED ALL THE AWARDS Here is a list of the international film festivals ‘Istanbul Unveiled’ participated in and the awards it received: • Bulgarian Tour Film Festival, 2014 (Best Documentary Award) • Los Angeles Sunset Film Festival, 2014 (2nd Best Documentary Award) • Poland FilmAT Festival, 2014 (Best Tourism Documentary Award) • Zagreb Tourism Festival, 2014 (Special Award) • Baku International Tourism Film Festival, 2014 (Gold Medal Award) • USA World Music & Independent Film Festival 2014 (Best Documentary Award) • Portugal Art & Tour Festival, 2014 (nominee) İSTANBUL UNVEILED High Definition, 16:9 Wide Screen Language: English Run Time: 61 minutes Release Date: Dec., 10, 2013 Subtitles: English, Turkish, German, French, Italian, Spanish, Arabic, Russian, Chinese, Korean, Japanese Producer: Şerif Yenen-Saadet Özen Director: Levent Ayaşlı-Şerif Yenen Music: Mercan Dede, Baba Zula ve Burhan Öçal Interveiws: Jessica Berkmen TÜRSAB DERGİ | EKİM 2014 39 BELGESELDE KİMLER YOK Kİ... CHARACTERS IN THE DOCUMENTARY... Demet Sabancı: Türk işkadını, girişimci, TV kanalı kurucusu Demet Sabancı, Boğaz’daki yalısı ve yalıda yaşam ile ilgili bilgileri paylaşıyor. Demet Sabancı: Turkish businesswoman and entrepreneur, founder of a TV channel Demet Sabancı talks about her yalı (mansion) on the Bosphorus and her life there. Semazen: Mevlevilik ve Mevleviliğin ritüellerinden Sema töreni ile ilgili merak ettiğimiz soruları bir Semazen yanıtlıyor. Whirling Dervish: A whirling dervish answers all questions about the whirling ritual of the Mevlevi order. Dilek Hanif: Moda tasarımcısı Dilek Hanif Türkiye’de moda var mı, nereye gidiyor onu anlatıyor. Dilek Hanif: Fashion designer Dilek Hanif talks about fashion in Turkey and how it evolves. Emrullah Hoca: Sultanahmet Camii’nin imamı Emrullah Hoca, İslam inancı ve din adamlarının yaşamı konusunda merak edilenleri kendi yaşamından örneklerle anlatıyor. Emrullah Hoca: The Imam of the Sultanahmet Mosque Emrullah Hoca sheds light on the religion of Islam and the lives of religious men with references to his life. Nadir Güllü: Türk baklavasını yurtdışında pek çok ülkede tanıtan Nadir Güllü, baklavanın yapılışını göstererek öğretiyor. Nadir Güllü: Nadir Güllü, who promoted the Turkish baklava abroad, shows us how to bake baklava. 40 TÜRSAB DERGİ | EKİM 2014 Belgeselde yer alan söyleşilerde ünlü isimlerin yanısıra ilginç mesleklerin temsilcileri de yer alıyor: • Tellak: Süleymaniye Hamamı’nda Türk ve yabancı konuklara masaj yapan Türk Tellak, mesleği ile ilgili soruları yanıtlıyor. Nasıl tellak olunur, toplumda tellağa bakışın nasıl olduğunu, kadınlara kese yaptığı için karısının ne düşündüğünü anlatıyor. • Çelenk Bafra: İstanbul Modern Sanat Müzesi’nin kuratörü Çelenk Bafra, İslam dini ve Modern Sanat arasındaki ilişkiyi anlatıyor. • Nick Merdenyan: Hattat ve tezhip sanatçısı Nick Merdenyan, bu geleneksel sanatları yapraklar üzerine uyguluyor. • Halı Uzmanı: Türk halı ve kilimleri uzmanı Cengiz Korkmaz mağazasında bir kullanım objesinin ötesinde kültür ve sanat eseri olan halılarla ilgili bilgi veriyor. • Türk Kahvesi Ritüeli-Fal: Kahve falı bakan bir profesyonelin sözleriyle Türk kahvesi ve fal geleneği dile getiriliyor. Interviews in the documentary include some famous people and the representatives of interesting professions: • Tellak: The Turkish tellak, working as a masseur for Turkish and foreign guests at the Süleymaniye Hamam, answers interesting questions about his profession. How can one be a tellak? How does society perceive tellaks and what does his wife think about his scrubbing other women? • Çelenk Bafra: The Curator of the Istanbul Modern Art Museum explains how Islam and modern art fit together. • Nick Merdenyan: The calligrapher and illumination artist tells us how he gives life to dry dieffenbachia leaves by applying his art onto the leaves. • Halı Uzmanı: An expert in Turkish rugs and carpets, Cengiz Korkmaz gives us information on carpets as works of art and culture other than an article to walk on. • Turkish Coffee Ritual – Cup Reading: A Turkish coffee cup reader professional explains the traditions of Turkish coffee and cup reading. Burhan Öçal: Ünlü Türk perküsyon ustası kendisine eşlik eden müzisyen arkadaşlarıyla bir balık lokantasında dünya çapındaki sanatından örnekler sunuyor. Burhan Öçal: The world famous Turkish percussionist offers us pieces of his worldfamous art along with his musician companions at a local fish restaurant. Tülin Şahin: Uluslararası bir üne sahip Türk model, moda tasarımcısı ve aktrist Tülin Şahin İstanbul’daki yaşamını ve mesleğinin bilinmeyen yönlerini açıklıyor. Tülin Şahin: The internationally famous, top Turkish model, fashion designer and actress Tülin Şahin talks about her life in Istanbul and the unknown aspects of her profession. Vedat Başaran: Osmanlı mutfağını günümüzde en iyi biçimde uygulayan, geliştiren Şef Vedat Başaran, Türk yemekleri ve aşçılık sanatının sırlarını paylaşıyor, tarif veriyor. Vedat Başaran: Chef Başaran who has revived and improved the Ottoman cuisine talks about Turkish dishes, the secrets of the art of cooking and shares recipes. Asena: Son yıllarda oryantal dansın kamuoyundaki imajını yükselten star, oryantal dansın inceliklerini gösteriyor. Toplumun dansöze nasıl baktığını anlatıyor. Asena: The famous belly-dancer who has given the belly-dancing a prominent place on the public agenda talks about the details of the oriental dance. She explains how the society perceives belly-dancers. What is the reaction of the audience? Actually this is the very aim of the film. ‘Istanbul Unveiled’ could be defined as a promotion film with a zest of documentary or a documentary with a zest of a promotion film. The fact that it has received numerous documentary awards makes this very clear. In all the festivals I went, many people after watching the documentary came up to me and said they had always been interested in Turkey and Istanbul, by they were now more willing to visit Istanbul. This shows that the film was a success. ağırlanmasını üstlendi. Ayrıca çekim izinlerinde kolaylık gösterdi. TUROB, Kanyon ve Hard Rock Cafe özellikle tanıtım ve lansman aşamasında büyük destek verdiler. Çekimlerde mekanlarını açan kurum ve işletmelerle, röportajlarımıza katılan birbirinden değerli kişilerin haklarını ödeyemeyiz. Hepsine müteşekkiriz. İzleyicilerden nasıl tepkiler alıyorsunuz? Aslında filmin en önemli amacı bu. Istanbul Unveiled’i bir belgesel tadında tanıtım filmi, bir tanıtım filmi tadında belgesel film olarak tanımlayabiliriz. Zaten belgesel dalında bu güne kadar bir çok ödül almış olması, bunun kanıtı. Katıldığım onlarca festivalde çok sayıda insanın filmi izlemesinin hemen ardından bana gelip “Türkiye’ye veya İstanbul’a her zaman ilgi duyduk ama filminizi izledikten sonra atlayıp hemen İstanbul’a gitmek istedik” demeleri, filmin amacına ulaştığının bir göstergesi oldu, oluyor. Hangi tür festivallere katıldınız? Filminizin Rotası ne yöne gidiyor? Uluslararası turizm film festivalleri başta olmak üzere birçok belgesel film festivaline başvurularda bulundum, bunlardan yavaş yavaş sonuçlar gelmeye başladı. İkisi Amerika’da Belgesel Film Festivalleri kapsamında, diğerleri Turizm Film Festivalleri kapsamında olmak üzere; Bulgaristan, Polonya, Hırvatistan, Azerbaycan’da, çoğunluğu birincilik olan toplam 6 ödül aldık. Festivallerin dışında birçok ülkeden özel gösterimler için davetler almaya başladık. Bazı ülkelerde televizyon kanallarından da talepler gelmeye In what kind of festivals have you participated? What is the current route of your film? I have made numerous applications mainly for international tourism film festivals and for many documentary film festivals. I have started receiving replies and results. We have received two awards from US in the Documentary Film Category and four other in Bulgaria, Poland, Croatia and Azerbaijan in the Tourism Film Festivals. Most of these six awards are first awards. Other than the festivals we have also started receiving invitations for private views from many countries. IN some countries TV channels also show interest. We have organized private views for the cultural institutions, museums and events of different countries. We will be dosing so in the future as well. Although I cannot finance such a project all by myself, if I will be able to get hold of some corporate support and possibilities of cooperation, I would like to go to all parts of the world myself and answer questions about Turkey and Istanbul. Thus, I can turn this into a great opportunity for promoting our country. At this stage I am open for all sorts of cooperation. Why not? If an airline company would sponsor and a ministry would offer its support, or we would be receiving the support of some private companies, the rest is very easy… Does the film come in DVD? Where can we buy it? Of course we have the film in DVD and blue-ray formats in line with the systems of different countries. Soon it will be open for download on the Internet. You can also buy the film on amazon.com, from the museum shops in Turkey and at big bookstores. Travel agencies can also buy the DVDs from a discounted price to offer it as a gift to their guests. Do you have similar projects for the future? The main title of this project is actually ‘Cultural Interactions’. I will be using this FİLMDE YER ALAN MEKANLAR PLACES IN THE FILM • Ayasofya Müzesi/Hagia Sophia Museum • Yerebatan Sarayı/Yerebatan Cistern (Basilica Cistern) • Küçük Ayasofya Camii /Küçük AyasofyaMosque • Kariye Müzesi/Chora Museum • Topkapı Sarayı/Topkapı Palace • Sultanahmet Camii/Blue Mosque • Süleymaniye Camii/Süleymaniye Mosque • Rüstempaşa Camii/Rüstempaşa Mosque • Yeni Cami/Yeni Mosque • Kapalıçarşı/Grand Bazaar • Mısır Çarşısı/Egyptian Bazaar • Hanlar/Hans (caravansarays) • İstanbul Boğazı/Bosphorus • Zarif Mustafa Paşa Yalısı/ Zarif Mustafa Paşa Mansion • Mehteran/ Military Band • Beyoğlu • Galata Kulesi/Galata Tower • Pierre Loti Kahvesi/Pierre Loti Cafe • Pazar Yerleri/ Local Markets • Kanyon Alışveriş Merkezi/Kanyon Shopping Mall • Süleymaniye Hamamı/Süleymaniye Hamam • Reina Club/Reina Club Filmin sunucusu Jessica Berkmen ile Şerif Yenen (üstte) ve İstanbul’daki gösterim gecesi (altta). The host of the film Jessica Berkmen and Şerif Yenen (above) and the film’s view in Istanbul (below). TÜRSAB DERGİ | EKİM 2014 41 main title for my future film projects and touch upon the different aspects of our country. In ‘Istanbul Unveiled’, the word ‘unveiled’ refers to unveiling, opening up Istanbul and showing its different dimensions. We could well have other projects like ‘Cappadocia Unveiled’, ‘Izmir Unveiled’, ‘Antalya Unveiled’? We have even received an offer from Mongolia to produce a film titled ‘Mongolia Unveiled’. You can imagine the rest... ŞERİF YENEN (Yapımcı-Yönetmen ve Senaryo Yazarı) başladı. Farklı ülkelerin kültür kurumlarında, müzelerinde, etkinliklerinde özel gösterimler yaptık, yapmaya devam edeceğiz. Projenin finansal açıdan beni aşan boyutları olmakla birlikte, bazı kurumsal destekler veya işbirliği olanakları yakalayabilirsem, dünyanın dört bir yanına şahsen giderek, İstanbul veya Türkiye ile ilgili soruları şahsen yanıtlayarak, araya ülkemizle ilgili reklamlar sıkıştırarak, bunu müthiş bir turizm tanıtım projesine çevirmek çok kolay. Bu aşamada her türlü işbirliğine açığım. Neden olmasın? Bir havayolu firması sponsor olsa, ilgili bakanlıklar destek verse, veya bunların dışında özel kurumların desteğini alsak, gerisi çok basit... Filmin DVD’si var mı? Nereden alabiliriz? Filmin hem DVD’si hem blue-ray’i, farklı ülkelerin sistemlerine uygun formatlarda tabi ki var. Yakın zamanda internetten indirilebilir şekilde hazır olacak. amazon.com veya Türkiye’deki müze mağazaları ya da büyük kitapçılarda filmi bulmak mümkün. Bunların dışında özellikle seyahat acenteleri konuklarına armağan olarak sunmak için oldukça indirimli fiyatlarla DVD’leri benden doğrudan temin edebiliyorlar. 1963 Ödemiş doğumlu Yenen, lise eğitimini İstanbul’da Kuleli Askeri Lisesi’nde tamamladı, üniversite eğitimine askeri öğrenci olarak İstanbul Üniveristesi İngiliz Filolojisi Bölümü’nde devam etti, 1985-1989 yıllarında Türk Silahlı Kuvvetleri’nde öğretmen subay olarak görev yaptı. 1989 yılında TSK’dan ayrıldığından beri profesyonel rehber olarak çalışıyor. 2002 yılından bu yana ise İstanbul Rehberler Odası başkanlığını yürütüyor. 1997’de Türkiye’de bir Türk tarafından yayınlanmış ilk kültürel rehber kitabı Turkish Odyssey’yi yazdı ve yayımladı. Turkish Odyssey Türkiye’nin birçok üniversitesinde olduğu gibi Amerika’da da ders kitabı olarak okutulmakta. 2009 yılında Quick Guide İstanbul kitabını yazdı ve yayımladı. 2010 Avrupa Kültür Başkenti ajansı, THY ve bazı seyahat acenteleri tarafından özel baskılar halinde dağıtıldı. 2008 yılından itibaren ABD’de Smithsonian Enstitüsü’nde üç kere olmak üzere, Boston Üniversitesi ve Penn Müzesi gibi farklı kurumlarda Türk tarihi ve kültürü üzerine onlarca konferans verdi. ŞERİF YENEN (Producer-Director and Script Writer) Gelecek için benzer projeleriniz var mı? Bu projenin aslında üst başlığı “Kültürel Etkileşimler Projesi”. Şimdi, yeni başladığım film projelerinde de “Kültürel Etkileşimler” ana başlığı altında kültürümüzden değişik konu başlıklarına veya ülkemizin değişik yörelerine eğileceğim. Aslında filmin adı olan İstanbul Unveiled’da “unveiled” sözcüğünün buradaki anlamı İstanbul’un örtüsünün açılması, asıl göstermek istediğimiz yönlerinin gösterilmesi. Aynı şekilde “Cappadocia Unveiled”, “İzmir Unveiled”, “Antalya Unveiled” neden olmasın? Moğolistan’dan bile “Mongolia Unveiled” filmi yapma teklifini aldık, artık gerisini siz düşünün... Born in Ödemiş in 1963, Şerif Yenen completed his high school education in İstanbul at the Kuleli Military High School. He completed his university degree at Istanbul University at the Department of English Language and Literature as a military student. Between 1985 and 1989 he worked as a teacher-officer at the Turkish Armed Forces. Since quitting the Turkish Armed Forces in 1989, he has been working as a professional tourist guide. He has been the president of the Istanbul Chamber of Tourist Guides since 2002. In 1997 he wrote and published ‘Turkish Odyssey’, the first cultural guide published by a Turk. ‘Turkish Odyssey’ is read as a course book both in Turkish universities and in the US. In 2009 he wrote and published ‘Quick Guide Istanbul’. The book was distributed by 2012 European Capital of Culture Agency, Turkish Airlines and some travel agencies in special editions. Since 2008, he has delivered three conferences at the Smithsonian Institute in the US and many others at different institutions like Boston University and Penn Museum. The topics of his conferences focused on Turkish history and culture. LEVENT AYAŞLI (Yapımcı-Yönetmen ve Senaryo Yazarı/) Anadolu Üniversitesi, İletişim Bilimleri Fakültesi, Sinema-Televizyon Bölümü’nden mezun olan Levent Ayaşlı, reklam filmi sektörünün farklı branşlarında yaklaşık 25 yıldır çalışmakta. Türkiye ve Avrupa başta olmak üzere farklı birçok ülkede gerçekleşen prodüksiyonlarda yer alıp 2010 yılından beri ajans prodüktörlüğü görevini sürdürmekte. LEVENT AYAŞLI (Producer-Director and Script Writer) Polonya’da ödül alırken (üstte) ve Smithsonian Enstitüsü prömiyeri (altta). Receiving the award in Poland (above) and Smithsonian Institute premier (below). 42 TÜRSAB DERGİ | EKİM 2014 Graduated from Anadolu University, Faculty of Communication Sciences, Department of Cinema and Television, Levent Ayaşlı has been working in the different branches of the advertising film industry for 25 years. He has been part of productions both in Turkey and in other countries mainly in Europe and he has been working as an agency manager since 2010. (Shutterstock, Scott Prokop) BİR BÜYÜK FUAR DAHA Turizm Medya Grubu’nun 26-28 Şubat 2015 tarihlerinde İstanbul Kongre Merkezi’nde düzenleyeceği fuara 325 firma katılacak. Grup ayrıca 1.000’e yakın toplantı yönetim firması üzerinden gerçekleştireceği anket çalışmasıyla Türkiye kongre, toplantı ve etkinlik sektörünün pazar hacmini ortaya çıkaracak. ANOTHER BIG FAIR The Tourism Media Group will be organizing a fair at Istanbul Congress Centre on February 26-28, 2015. 325 companies will be participating in the fair. The Group will also be carrying out a survey among almost 1000 meeting management companies and come up with an assessment of the market volume in Turkey for congress, meeting and event industries. Düzenledikleri fuar, kongre, toplantı ve etkinlikler ile MICE sektörünün ticari hacminin büyümesine katkıda bulunan, dünyaca ünlü konuşmacıları Türkiye’ye getirerek farklı vizyonlar sunan, ödül törenleri ile yeni yıldızlar yaratan Turizm Medya Grubu Genel Müdürü Volkan Ataman grubun faaliyetlerini ve yeni hedeflerini dergimize anlattı. Tourism Media Group organizes fairs, congresses, meetings and events and contribute to the industry’s growth. They invite famous speakers to Turkey and offer different visions and create new stars with award ceremonies. Tourism Media Group General Manager Volkan Ataman has informed us about the group’s activities and new targets. TÜRSAB DERGİ: Turizm Medya Grubu kuruluş amacı ve faaliyetleri hakkında bilgi verir misiniz? VOLKAN ATAMAN: Kongre, toplantı ve etkinlik alanında sektörün buluşma ve referans noktası olmak hedefiyle 2007 yılında faaliyetlerine başlayan Turizm Medya Grubu, yedi yıldır düzenli olarak yayımladığı M.I.C.E. Rehber (Kongre & Toplantı Rehberi), M.I.C.E. Dergi, www. kongretoplanti.com, www.eventturkiye.com web portalları ile sektörün TÜRSAB: Could you please inform us about the foundation principles and activities of the Tourism Media Group? VOLKAN ATAMAN: The Tourism Media Group started its activities in 2007. The aim we had at the time was to function as a meeting and reference point for the industry in areas of congress, meeting and events. In the last seven years since our establishment, we have been regularly publishing the web-portals M.I.C.E. Rehber (Congress & Meeting Guideline), M.I.C.E. Dergi (magazine), www.kongretoplanti. 44 TÜRSAB DERGİ | EKİM 2014 gündemini elinde tutmakta, sektörün bilinirliğini küresel ölçekte artırmak hedefiyle geleneksel ACE of M.I.C.E. Kongre,Toplantı ve Etkinlik Ödül Töreni’ni her yıl 3 binin üzerinde ziyaretçinin katılımıyla gerçekleştirmektedir. Ödül Töreni ile daha da güçlenen birlik ve beraberliğin dünya çapında sağlanabilmesi, yeni müşterilerin ve pazarların kazanılması, Türkiye MICE sektörünün bilinirliği ve algısının global seviyede artırılması amacıyla bu yıl Turizm Medya Grubu olarak “ACE of M.I.C.E. Exhibition” Fuar ve Zirvesi’ni İstanbul Kongre Merkezi’nde 27 Şubat-1 Mart 2014 tarihlerinde düzenlemiş bulunuyoruz. İlkini başarıyla tamamladığımız bu fuarda yurtiçi ve yurtdışından önemli sayıda davetli konuşmacı ve satın alıcı ağırladık. Organizasyonu Turizm Medya Grubu’nun yaptığı bu etkinlik yurtiçi ve yurtdışından binlerce sektör temsilcisini ve satın alıcısını bir araya getirdi. ACE of M.I.C.E. Exhibition Türkiye’de MICE sektörünün ilk ve tek fuarı olmasının yanı sıra birçok sektörel panel-seminer, konferans, network parti ve zirvenin yer aldığı çok geniş çaplı bir etkinlik halinde gerçekleştirildi. Fuar 14.000 m2’lik bir alanda 170 yerli ve yabancı firmanın katılımıyla gerçekleşti. Fuara toplamda 9,856 profesyonel ziyaretçi ve 166 yabancı, 413 yerli satın alıcı ilgi gösterdi. ACE of M.I.C.E. Exhibition organizasyonunun ikincisi 26-28 Şubat 2015 tarihleri arasında yine birbirinden renkli ve zengin etkinlikler, oturumlar ve konferanslar ile İstanbul Kongre Merkezi’nde düzenlenecek. ACE of MICE Exhibition 2015 içeriği hakkında bilgi verir misiniz? 26-28 Şubat 2015 tarihlerinde İstanbul Kongre Merkezinde düzenleyeceğimiz fuarda 325 ayrı firma stantla katılım gösterecek. Bu firmalar ağırlıklı olarak oteller, etkinlik mekanları, etkinlik planlayıcılar, toplantı organizatörleri, cvb’ler ve toplantı destek firmalarından oluşuyor. com and www.eventturkiye.com and keeping up the agenda of the industry. In order to raise public awareness about our industry on a global scale, we have been organizing the M.I.C.E. Congress, Meeting and Event Award Ceremonies with an annual participation of more than 3 thousand people each year. The award ceremony has strengthened our unity and in order to expand it on a global scale, this year we organized the Tourism Media Group’s ‘ACE of M.I.C.E. Exhibition’ Fair and Summit at the Istanbul Congress Centre between February 27 and March 1 2014. With this event we also aimed at gaining new customers and markets and expanding the awareness and publicity of Turkey MICE industry on a global scale. Our first fair was realized successfully and we hosted a significant number of speakers and vendors both from Turkey and from abroad. The event was organized by the Tourism Media Group and it brought together thousands of industry representatives and vendors. ACE of M.I.C.E. Exhibition is the first and only exhibition of MICE sector in Turkey and it was realized as a series of numerous sectoral panels and seminars, conferences, networking parties and summits. The fair was organized on an area of 14.000 m2 and with the participation of 170 local and international companies. A total of 9856 professional visitors and 166 international vendors and 413 local vendors participated in the event. The second of the ACE of M.I.C.E. Exhibition will be held between February 26-28 2015 at the Istanbul Congress Centre with activities, sessions and conferences rich in content. Could you please talk a bit about the contents of the ACE of MICE Exhibition 2015? 325 companies with their booths will be participating in the fair that we will be organizing at the Istanbul Congress Centre between on February 26-28 in 2015. The participating companies are mostly hotels, event venues, event planners, event organizers, cvb’s and event support companies. We will be hosting 300 international and 500 local Husted Buyers during the fair. Our buyers are mostly coming from Europe, the Balkans, Russia, Turkic Republics and from Middle East. The buyers will be having for about 4800 B2B meetings with the fair participants. We expect fro about 12800 professional visitors for the AME 2015. The visitors will mostly be MICE professionals, event managers, marketing communication managers, corporate communication managers, product and brand managers, purchasing managers and the presidents and managers of associations and federations. The fair programme includes Association Day, MPI Regional Corporate Programme, Training programmes and the Event Safety Congress. There will be interactive talks among the students of Faculty of Tourism and Marketing Communication students and academics and the doyens of the industry. As part of the fair programme, we will be hosting 69 international and local speakers who will be talking about marketing communication and event management. With the ACE of M.I.C.E. Award TÜRSAB DERGİ | EKİM 2014 45 Ceremony, shows and networking parties we will be offering an exciting experience to participants and buyers. Fuarda 300 yabancı 500 yerli toplam 800 Hosted Buyer ağırlayacağız. Satın alıcılarımız çoğunlukla Avrupa, Balkanlar, Rusya, Türki Cumhuriyetler ve Ortadoğu bölgesinden oluşuyor. Satın alıcılar fuar katılımcıları ile toplam 4.800 adet B2B görüşme gerçekleştirecekler. 12.800 Profesyonel ziyaretçinin beklendiği AME 2015’de ziyaretçi profilini ise ağırlıklı olarak MICE profesyonelleri, etkinlik yöneticileri, pazarlama iletişimi yöneticileri, kurumsal iletişim yöneticileri, ürün ve marka müdürleri, satın alma yöneticileri, dernek - federasyon başkan ve yöneticileri oluşturuyor. Fuar kapsamında Association Day, MPI Regional Corporate Program, Eğitim Programları, Event Safety Kongresi yer alacak. Turizm Fakültesi ve Pazarlama İletişimi öğrenci ve öğretim görevlilerinin sektör duayenleri ile bir araya geleceği interaktif söyleşiler gerçekleştirilecek. Pazarlama iletişimi ve etkinlik yönetimi üzerine yerli ve yabancı 69 konuşmacıyı fuarda ağırlayacağız. ACE of M.I.C.E. Ödül Töreni, şovlar ve network partiler ile katılımcı ve satın alıcılara fuar kapsamında muhteşem bir deneyim yaşatmış olacağız. ACE of M.I.C.E. Ödül Töreni’nden bahseder misiniz? ACE of M.I.C.E Kongre, Toplantı ve Etkinlik Ödülleri; kongre, toplantı ve etkinlik faaliyetlerinin sürdürülebilir büyümesine yön vermeyi, sektörde hizmet veren kurum ve kuruluşlarda daha mükemmele ulaşma arzusu yaratmayı ve Türk kongre,toplantı ve etkinlik sektörünün bilinirliğini küresel ölçekte artırmayı hedefleyen ilk ve tek organizasyondur. İlki 10 Şubat 2012 tarihinde Haliç Kongre Merkezi’nde 27 ayrı kategoride 230 proje başvurusu, 67 sponsor firma ve sektörden 1.470 kişinin katılımı ile gerçekleştirilen ACE of M.I.C.E Kongre, Toplantı ve Etkinlik Ödülleri Türkiye’de her geçen gün büyüyen ve yenilikçi bir MICE sektörünün olduğunu göstermiştir. ACE of M.I.C.E. Kongre, Toplantı ve Etkinlik Ödülleri’nin ikincisi 3.000 M.I.C.E.sektör profesyonelinin katılımı ile 22 Ekim 2013 tarihinde Haliç Kongre Merkezinde görkemli bir şekilde düzenlendi. ACE of M.I.C.E Kongre, Toplantı ve Etkinlik Ödülleri’nin üçüncüsünü ise AME 2015 fuarının ikinci günü olan 27 Şubat 2015 tarihinde Haliç Kongre Merkezi’nde düzenleyeceğiz. Ödül organizasyonuna başvurular 1 Ağustos 2014 ile 3 Kasım 2014 tarihleri arasında www.miceodulleri.com sitesinden yapılacak. Başvuru kriterlerine uygun adaylar Türkiye genelinde M.I.C.E. sektöründen hizmet alan kurumsal şirketler ve MICE profesyonellerinden oluşan 90 kişilik bağımsız bir jüri tarafından belirlenecek. Tören dünya ve Türkiye MICE endüstrisinden 3.000 kişinin katılımıyla görkemli bir şekilde gerçekleştirilecek. Ödül töreninin ayrıca dünya MICE endüstrisinin en büyük ödül töreni olduğunu belirtmek isterim. 46 TÜRSAB DERGİ | EKİM 2014 Could your inform us about the ACE of M.I.C.E. Award Ceremony? ACE of M.I.C.E. Congress, Meeting and Event Awards aim at improving the congress, meeting and event activities, enabling a sustainable growth and encouraging the organizations and institutions in the industry towards a better performance. It is the first and only organization that aims at increasing the awareness of and publicity for the Turkish congress, meeting and event industry. The first ACE of M.I.C.E. Congress, Meeting and Event Awards ceremony was held on February 10th 2012 at the Haliç Congress Center. There were 27 different categories, 230 project applications, 67 sponsor companies and 1470 participants from the industry. The event has been growing each year since then, and it has made it clear that Turkey has this ever-growing and an innovative M.I.C.E. industry. The second of the ACE of M.I.C.E. Congress, Meeting and Event Awards ceremony was organized on October 22nd 2013 at the Haliç Congress Center with the participation of 3000 M.I.C.E. industry professionals. The third of the ACE of M.I.C.E. Congress, Meeting and Event Awards ceremony will be organized on the second day of the AME 2015 fair on February 27th 2015 at the Haliç Congress Centre. Applications for the award organization will be made on the M.I.C.E. Awards webpage (www.miceodulleri.com) between August 1st 2014 and November 3rd 2014. Candidates meeting the application criteria will be chosen by an independent jury whose members will be from corporate companies and MICE professionals receiving the services of the M.I.C.E. industry. The ceremony will be held with the participation of 3000 people from the global and Turkish MICE industry. Let me also remind you that the award ceremony is the biggest award ceremony of the world’s MICE industry. How does ACE of M.I.C.E. contribute to the industry? With this fair we are trying to grow the volume of the congress, meeting and event industry and make it global. We also invite famous speakers to Turkey for panels and seminars and enable the sector professionals to follow up the latest trends in the industry. The summits organized with the participation of sector professionals are offering us a great platform to discuss the problems and possible solutions and prepare a road map. The award ceremony includes some very distinguished companies in the MICE industry and there are many colourful events. However all these things are not promoted well enough. ACE of M.I.C.E. Awards make this possible and enables the industry to make itself heard. It awards the achievements and increases the standard for quality. It’s a great source of motivation. The ceremony also enables the companies to communicate with one another and paves the way for new partnerships. How does the press receive ACE of M.I.C.E.? We are doing something global. We set ourselves ACE of M.I.C.E.’ın sektöre ne gibi katkısı bulunuyor? Fuar ile; kongre, toplantı ve etkinlik sektörünün ticari hacmini büyüterek dünyaya açılmasını sağlıyoruz. Bunun yanı sıra paneller, seminerler ile dünyaca ünlü konuşmacıları Türkiye’ye getirerek sektör profesyonellerinin son trendleri takip etmesine imkan sunuyoruz. Sektör profesyonellerinin katıldığı zirveler ile de sektör sorunlarını, çözüm yollarını tartışıyor ve yol haritası çıkartıyoruz. Ödül töreni ile; MICE endüstrisinde faaliyet gösteren çok değerli firmalar ve birbirinden renkli etkinlikler var. Ancak bu işler ifade edilemiyor, PR’ı yapılamıyor… ACE of M.I.C.E. Ödülleri öncelikle bunun önünü açıyor ve sektörün kendisini ifade etmesini sağlıyor. Başarıları ödüllendirerek sektörün kalite çıtasının yükselmesine katkıda bulunuyor, motive edilmesini sağlıyor. Ayrıca firmaların, kişilerin kendi içlerinde iletişim kurmalarını sağlayarak yeni işbirliklerin önünü açmış oluyor. ACE of M.I.C.E’ın basındaki yerini nasıl buluyorsunuz? Biz dünya çapında bir iş yapıyoruz. 5 yıllık hedefler ile yolumuza devam ediyor ve yaptığımız işte de dünyanın en iyisi olmak istiyoruz. En önem verdiğimiz konulardan biri de iletişim çalışmaları. Yaptığınız iyi işleri duyuramıyorsanız hiçbir değeri yoktur. Bu bazda Pr, reklam, sosyal medya ve gerilla marketing gibi bütün iletişim mecralarını kullanarak hedef kitlemize kendimizi anlatmaya çalışıyoruz. Bu yılki basın yansımamız 5.000.000 TL’yi geçecektir. 5-year targets and we want to be the best in the world in what we are doing. Communication work is one of the most important areas of work for us. If you can’t make what you do known, then there is no value to it. Hence, we use all sorts of communication tools like PR, advertising, social media and guerilla marketing to express ourselves to our target group. This year our press projects will have a value of more than 5.000.000 TL. What is the volume of MICE market in Turkey? What is the number of cultural and scientific events organized in Turkey? In what cities are these events mostly organized? Unfortunately, there is no such survey in Turkey. How saddening? However, as the Tourism Media Group, we have sent a survey including 60 questions to almost one thousand event management companies. The survey aims at calculating the volume of the Turkish congress, meeting and event markets. The results will be disclosed towards the end of the year. In this way, we will be able to know the answer to your question. As as a successful businessman, what would your suggestions be for those young people who work in the MICE industry or who are still students? I would strongly advise them to be an ‘expert’ and ‘the best’ in one field only. They should know that they will be confronted with hundreds of obstacles to attain that end, but that they should not be intimidated by any of them. Türkiye MICE pazarının hacmi ne kadar? Ülkemizde yılda kaç kültürel ve bilimsel etkinlik düzenleniyor? Bu etkinliklerde ağırlıklı olarak hangi kentlerimiz tercih ediliyor? Maalesef Türkiye’de böyle bir araştırma mevcut değil. Ne kadar üzücü değil mi? Ancak Turizm Medya Grubu olarak Türkiye kongre, toplantı ve etkinlik sektörünün pazar hacmini ortaya çıkaracak 60 soruluk anket çalışmasını ülkemizde hizmet sunan 1.000’e yakın toplantı yönetim firmasına gönderdik ve sonuçları bu yıl sonunda açıklayacağız. Bu sayede bana sormuş olduğunuz bu soruların cevaplarını bulmuş olacağız. Başarılı bir işadamı olarak, MICE sektöründe çalışan veya bu alanda eğitim alan gençlere hangi tavsiyelerde bulunursunuz? Tek bir alanda “uzman” ve “en iyi” olmak için çalışmalarını tavsiye ederim. Bu hedefe ulaşmak için çıktıkları uzun yolda karşılarına yüzlerce engel çıkacağını bilmelerini, ancak hiçbir engelin hedeflerine ulaşmalarında yıldırıcı olmaması gerektiğini bilmelerini isterim. TÜRSAB DERGİ | EKİM 2014 47 ANADOLU LEZZETLERİ M YE LER EK ET tastes of anatolia İ Rasim Konyar & Shutterstock ANADOLU MUTFAK KÜLTÜRÜNDE BAYRAM YEMEKLERİ Yaşam ve mutfak kültürümüzde toplu yenen bayram yemeklerinin önemli yeri var. “Et” de bu yemeklerin olmazsa olmazı. Hele Kurban Bayramı söz konusu ise, ister istemez et konuşulacak, et paylaşılacak, et yenecek. Anadolu kültüründe topluca/ailece yenen bayram yemekleri önemli yeri olan bir gelenek. Son yıllarda bayram tatilleri, kentin karmaşasından bunalmış çalışan kesim için, birkaç günlüğüne de olsa bir tatil yerine gidip dinlenebilme fırsatı olarak görülüyor. Bunu anlayışla karşılamak zor değil. Gene de tatile çıkmayanlar, eş, dost akraba bir arada bayram yemeği yemeyi seviyor. Kurban Bayramı yemekleri Anadolu’da, kasaptan alınan değil de kesilen kurbanın etinden yapılan yemekler bayram yemeği sayılıyor. Bazı yörelerimizde kurbanı kesen kişinin kurbanın böbreklerini ya da ciğerini bayramın ilk günü, öğle yemeğinden önce yemesi gerektiği gibi bir gelenek de var. Selçuklu Türklerinin de böyle yaptıkları, üzerine de hardalla sirke dök48 TÜRSAB DERGİ | EKİM 2014 FEAST RECIPES ON THE ANATOLIAN CUISINE Feastly meals with families and friends have an important place in our life and cuisine. ‘Meat’ is a must for these meals. If it is the Feast of the Sacrifice, then you will have to talk about meat, share meat and eat meat. The Anatolian culture attaches great importance to having meals together with family and friends. This is a very strong tradition. In recent years the days of religious holidays are seen as an opportunity for escaping to a holiday resort to rest a bit, especially for those who are fed up with the chaos of the city. It is not difficult to understand. Still, those who do not go on a holiday like having meals with their families and relatives. Feast of the Sacrifice Dishes In Anatolia, foods cooked with the meat of a sacrificed animal, instead of the meat bought from the butcher, are considered feast meals. In some parts of Anatolia, people consume the kidneys and liver of the sacrificed animal on the first day of the feast before lunch time. It is known that the Seljuks did the same thing and consumed their meat with a spread of mustard tükleri biliniyor. Denizli, Antalya, Afyon ve Konya’da “biryan” ya da “büryan”lar Kurban Bayramı’nın en iyi yemeği. En yaygın olan ise kurban etinden kavurma yapılıp yenmesi. Aslında kavurma, kış için saklanan bir malzeme ve onun dışında da yöreden yöreye değişen çok özel yemekler var! İşte birkaç örnek... Meftune: Diyarbakır ve yöresinin düğün yemeği olan meftune, aynı zamanda bir Kurban Bayramı yemeği. Aslında bir sebzeli güveç yemeği olan meftune, kuzu ya da koyun döşü ve kemikli incik ile pişiriliyor. Kullanılan sebze en çok yazları patlıcan, kışın da kış kabağı. Sumak ekşisi ve sarımsak Yuvarlama (sol üstte), et kavurma (sağ üstte) ve Mumbar Dolması (üstte) Anadolu’nun her yöresinde farklı bir yöntem ile hazırlanıyor. Yuvarlama (left above), kavurma (right above) and Mumbar Stuffing (above) are prepared with a different method in all parts of Anatolia. and vinegar. ‘Biryan’ or ‘büryans’ (pit roasted lamb) in Denizli, Antalya, Afyon and Konya are the best dish for the Feast of the Sacrifice. Kavurma (roasted beef) is the most popular of the dishes for the feast. Actually roasted beef is stored for winter times and we have many other delicious and special dishes for this special time of the year! Here are a few examples... Meftune: Meftune is a special wedding dish from the Diyarbakır region, but it is also cooked during the days of the Feast of the Sacrifice. Meftune is a vegetable stew and it is cooked with lamb or mutton breast and with shinbone. Aubergines and pumpkins are used as vegetables. Poison ivy and garlic are used to season the dish. But you need to add garlic not during cooking but after the meal is cooked. You can find the recipe for ‘Meftune’ and some variations of it in Nilhan Aras’s awarded cookbook titled ‘Bayram Çöreği-Diyarbakır’ (Feast Muffin-Diyarbakır). ET: ORTA ASYA’DAN BERİ TEMEL YİYECEK • Anadolu Türkleri et ile Orta Asya’da tanışmış. Tarım ve hayvancılıkla uğraşan Orta Asya Türklerinin temel yiyeceği, koyun, keçi ve sığır ve onlardan elde ettikleri süt ürünleri imiş. • Bazı kavimler ilk dönemlerinde atın etinden de yararlanmış. Sonra av hayvanları önem kazanmış. • Tarım kültürü, avcı- toplayıcı kültürlere göre daha yüksek rütbede olduğundan tarım kültürüne geçen Türklerin mutfağında et, asal malzeme olmaktan çıkıp, tahıllar, sebzeler hatta meyvalar ve yoğurt gibi süt ürünleriyle karıştırılarak pişirilmiş. • 11. yy’daki Türklerin yemek kültürünü inceleyen Reşat Genç’in araştırmasına göre, en çok koyun eti tercih ediliyormuş. • Kaşgarlı Mahmud da İslamiyet’in kabulünden sonra at etinin azalmasına rağmen, atın karnından elde edilen ve “kazı” denilen yağlı bir etin pek makbul olduğunu belirtmiş. • Oğuz Türkleri’nde “erkeç” diye bilinen erkek keçi eti makbul sayılıyor, kebaplık kuzu ve oğlağa “söğüş”, kesilmek üzere beslenen hayvana “etlik” deniliyormuş. • 1453’den itibaren Osmanlı Saray mutfağında balık ve deniz ürünleri de boy göstermiş. • Saray’da ayrıca pastırma, sucuk gibi kurutulmuş etler, kümes hayvanları ve av etleri de tüketiliyormuş. • Halk mutfağında ise et ister istemez daha sınırlı tüketilen bir malzeme. Tıpkı günümüzde, kuru ve yaş sebzeler, dolmalar ve çeşitli tahıllarla yapılan ve belki de kırmızı etin en sağlıklı tüketim biçimi olan yemekler gibi… MEAT: A BASIC FOOD SINCE CENTRAL ASIA • Anatolian Turks came to know meat in Central Asia. Turks in Central Asia were active in agriculture and animal husbandry and they mainly consumed dairy products from sheep, goats and cattle. • Some tribes used horse milk as well. Later, hunting animals gained more importance. • The culture of agriculture was more developed than the hunting and gathering cultures. Hence, the Turkish societies have started to add wheat, vegetables and even fruit, yoghurt and dairy products to their meat dishes. • According to Reşat Genç’s research focusing on the cuisine of Turkish people in the 11th century, mutton was the most preferred meat. • Mahmud al-Kashgari stated that after the conversion to Islam, Turkish people have consumed less horse meat, but still they favoured the fat meat from the belly of horses called ‘kazı. • Among the Oghuzz Turks the meat of he goats (called erkeç) was very popular. Mutton for kebab and goat meat were called ‘söğüş’, whereas the animal fed for its meat used to be called ‘etlik’ (for meat). • After 1453 the Ottoman court cuisine has started to make use of fish and sea products. • Dried meat like pastırma(cured spiced beef) and sausages, poultry and game meat were also consumed at the court kitchen. • When it comes to the public cuisine, meat was consumed in more limited amounts. This is very close to today’s consumption of dried and fresh vegetables, stuffings and dishes made with wheat and red meat... TÜRSAB DERGİ | EKİM 2014 49 ile lezzetlendiriliyor. Yalnız, sarımsak, pişirirken değil, yenileceği sırada yemeğe ekleniyor. Nilhan Aras’ın ödüllü kitaplarından “Bayram ÇöreğiDiyarbakır”da meftunenin künyesi ve diğer çeşitleri de var. Mumbar dolması: Farsça “bağırsak” anlamına gelen “mumbar”a bazı yerlerde “bumbar”, deniyor. Güney ve Doğu Anadolu’da yaygın olan bu dolma için taze bağırsak kullanılıyor. İyice temizlenmiş, iyice yıkanmış, belli aralıklarla değiştirilen tuzlu suda bekletilmiş bağırsak, pirinç, bulgur, kıyma, soğan, salça ve baharatla hazırlanmış bir iç ile dolduruluyor. Gaziantep’te tencerede pişen mumbar, daha sonra fırınlanıp kızartılıyor. Adana ve Antakya mutfağının “vazgeçilmez”i olan bu dolma, Osmanlı öncesi Türklerde de biliniyor ve “Yörgemeç” diye adlandırıyor. Yuvalama/ Yuvarlama: Gaziantep’ten yayılan nohut, bulgur, et ve yoğurt ağırlıklı geleneksel bir bayram yemeği. Ön hazırlıkları pek zahmetli olan bu yemek, genellikle akraba ve komşu hanımlar tarafından imece yöntemiyle yapılıyor. Mumbar (stuffed sheep sausages): The word ‘mumbar’ means ‘bowels’ in the Persian language. In some locations it is called as ‘bumbar’. This is a favourite dish in Southern and Eastern Anatolia and it is cooked with fresh bowels. The meat is cleaned and washed throughly and kept in salty water. It is washed in certain intervals and then stuffed with rice, bulghur wheat, minced meat, onions, tomato paste and spices. In Gaziantep mumbar is cooked in a pot and then baked and fried. The stuffing which is a must for the Adana and Antakya cuisines used to be known by the pre-Ottoman Turks and used to be named as ‘Yörgemeç’. Yuvalama/ Yuvarlama (soup made with chickpeas and small mince dumplings): This is a traditional dish that originated in Gaziantep. It is a feast dish cooked with chickpeas, bulghur wheat, meat and yoghurt. The preparation of the meal is rather labour-intensive and it is usually prepared with relatives and neighbours coming together and each giving a hand. KURBAN ETİNİ LEZZETLENDİRME VE KURBAN KAVURMASI Yarım çay bardağı zeytinyağını, bir tatlı kaşığı domates salçası, yarım çay kaşığı toz karabiber, yeni bahar ve 2-3 diş dövülmüş sarımsağı bir kapta karıştırın. Eti bu karışıma bulayın. Buzdolabında en az 12 saat bekletin. Ayrıca eşit ölçülerde süt ve sıvı yağı karıştırın. Eti bu karışım içinde en az 4-5 saat daha bekletin. Terbiyeden aldıktan sonra yıkamadan dilediğiniz şekilde pişirin. Eti haşlama yapacaksanız proteinini kaybetmemesi ve lezzetini koruması için üzerine sıcak su ilave edin. Suyuna kokulu otlar ve bir tutam tuz atarak haşlayın. Sonra süzerek tencereden alın... KURBAN KAVURMASI MALZEME: 1 kg kuşbaşı kuzu eti (orta yağlı), 1 su bardağı su, yarım çorba kaşığı tuz, 1 bardak zeytinyağı. YAPILIŞI: • Eti yarım çorba kaşığı tuzla karıştırın. • Eti kavuracağınız tencereye zeytinyağını alın ve ısıtın, yağı yakmayın. • Tuzladığınız eti tencereye ilave edin. Sonra bir su bardağı suyu ekleyin. • Tencerenin kapağını kapatarak orta ateşte eti pişmeye bırakın. • Etler suyunu çekip, kızarıncaya kadar pişirin. Daha sonra yanında bol yeşillikli mevsim salatası veya çoban salatası ile birlikte servis yapın. Kaynak: -Gastronomi yazarı, araştırmacı gazeteci Nedim Atilla, nedimatilla.org ZESTING THE SACRIFICE MEAT AND ‘KAVURMA’ Mix half a glass of olive oil, a coffee spoon of tomato paste, half a teaspoon of powdered pepper, pimento and 2-3 gloves of ground garlic in a bowl. Dip the meat in this mixture. Keep it in the refrigerator for 12 at least 12 hours. Add and mix milk and oil in equal amounts. After it is well-seasoned cook it as you like without washing. If you will be boiling the meat, add some hot water on top so that it will not lose its protein and taste. While boiling, add some nice smelling herbs and a pinch of salt into the water. Then take it out of the pot after straining…. INGREDIENTS FOR THE SACRIFICE ‘KAVURMA’: 1 kg mutton chunks (half oily), 1 glass of water, half a spoon of salt, 1 glass of olive oil. RECIPE: • Mix the meat with salt. • Warm the olive oil in the pot you will be roasting the meat, but don’t burn the oil. • Add the salted meat into the pot. Then add one glass of water. • Close the lid of the pot and cook the meat in medium heat. • Once the meat will boil down, cook it till it’s fried. The serve it with season salad or shepherd salad. Source: Gastronomy author, investigative journalist Nedim Atilla, nedimatilla.org 50 TÜRSAB DERGİ | EKİM 2014 Kentin yeni incisi SHERATON ADANA AÇILDI The City’s New Pearl SHERATON ADANA OPENS The hotel with 240 rooms and 17 storeys will be opened with the brand name Sheraton, part of the Starwood Hotels & Resorts Worldwide. The 135 million dollar investment was realized by Adalı Holding. 52 TÜRSAB DERGİ | EKİM 2014 Sheraton Adana Arşivi Adalı Holding tarafından yaptırılan, 135 milyon dolarlık yatırımla hayata geçen, 240 odalı, 17 katlı otel, Starwood Hotels & Resorts Worldwide bünyesindeki Sheraton markasıyla hizmet verecek. Çukurova’nın merkezinde bulunan, “Uluslararası Gayrimenkul” ödüllü Sheraton Adana Hotel, yerel, kültürel ve tarihi unsurlardan ilham alan modern stiliyle, şehrin dikkat çekici yapıları arasındaki yerini aldı. Adana’nın Seyhan Nehri’yle buluştuğu noktada bulunan otel, dalgalı görünümlü cephesiyle nehrin hareketini yakalarken, “kentsel bir perde” olarak şehrin siluetine dinamizm katıyor. Adana Şakirpaşa Havaalanı’na 4,5 kilometre uzaklıkta, Merkez Park’a yürüme mesafesinde ve şehrin popüler alışveriş merkezlerine de çok yakın konumda. Sheraton Adana’da 18’i süit olmak üzere 240 oda bulunuyor. Ayrıca Sheraton Club odalarında kalan konukların kullanabileceği 10. kattaki Sheraton Club Lounge, kahvaltı, öğleden sonra çay ve akşamları kokteyl servisi sunarken, Seyhan Nehri ve Türkiye’nin en büyük camisi olan altı minareli Sabancı Merkez Camii manzarasıyla misafirleri için dingin bir atmosfer sunuyor. The Sheraton Adana Hotel, at the very center of Çukurova, was awarded the ‘International Real Estate Award’. The hotel is now among the attractive buildings of Adana with its original style inspired by the local, cultural and historical aspects of the city. The hotel is situated where Adana meets the Seyhan River. Its wavy façade captures the vibrance of the city and it adds dynamism to the silhouette of the city as an ‘urban curtain’. The hotel is located at a distance of 4.5 km to the airport and it is at a walking distance to the ‘Merkez Park’. The hotel is also very close to the popular shopping malls of the city. Sheraton Adana has 240 rooms in total and it offers 18 suites. The Sheraton Club Lounge on the 10th floor, which can be used by the hotel guests staying in Sheraton Club rooms, serves breakfast, afternoon tea and dinner cocktails. The lounge offers a calm view over the six-minaret Sabancı Merkez Mosque (Turkey’s largest mosque) Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik (sağ üstte), Adalı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Serdal Adalı (sağ altta), otelden ve açılış gecesinden görüntüler. Minister of Culture and Tourism Ömer Çelik (right above), Adalı Holding President of the Board Serdal Adalı (right below), images from the opening of the hotel. TÜRSAB DERGİ | EKİM 2014 53 Otelin 24 saat açık Score Fitness spor merkezinde sauna, buhar odası ve Türk hamamı bulunuyor. Konuklar, Puri Spa’nın sekiz odasında sağlıklı yaşam, güzellik, masaj ve spa programlarından yararlanabiliyorlar. Düğünler gibi büyük davetlerden iş etkinliklerine kadar birçok amaçla kullanılabilen Sheraton Adana’nın 2.000 m2’yi aşkın banket alanında 11 metrelik tavan yüksekliğiyle bir Grand Balo Salonu ve bir Junior Balo Salonu yer alıyor. 1.000 m2 Grand Balo Salonu, 700 kişi kapasiteli. Daha küçük toplantılarda ise bir boardroom ve dört toplantı salonu ideal seçenek yaratıyor. İstikrar ve barış adası Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik açılış konuşmasında şunları söyledi: “Büyük bir istikrar ve barış adası, güçlü bir demokrasi adası, güçlü bir ekonomiye sahip bir ülke olarak etrafımızdaki tüm komşularımıza ilham kaynağı olabilecek bir şekilde yürüyüşümüzü sürdürüyoruz. Türkiye’nin her tarafında yeni yatırımlar, yeni markalar ortaya çıkıyor. Adana için de bugün böylesine bir markanın burada olması bundan sonraki süreçte daha umut verici gelişmelere yol açmasına olanak sağlayacaktır. Herhangi bir ülkeyi 1-2 cümleyle anlatabilirsiniz ama Türkiye birkaç cümleyle anlatılabilecek bir ülke değil. Türkiye bir Balkan ülkesi ama aynı zamanda bir Asya ülkesi, bir İslam ülkesi ama aynı zamanda Avrupa ülkesi. Bir Akdeniz ülkesi, bir Karadeniz ülkesi. Bu kadar geniş kapsamlı bir ülkeden bahsediyoruz biz. Dolayısıyla bu ülkenin geleceği, bu ülkeye yatırım yapanları da çok olumlu etkileyecektir” dedi. Turizm yatırımlarına devam Adalı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Serdal Adalı ise Sheraton Adana ile turizm sektöründeki ilk yatırımlarını gerçekleştirdiklerine değinerek şunları söyledi: “Adalı Holding olarak, memleketimiz Adana’ya dünyanın önde gelen otel gruplarından Starwood Hotels & Resorts Worldwide bünyesinde hizmet veren Sheraton markasını kazandırmaktan dolayı çok mutluyuz. Starwood Hotels & Resorts Worldwide ile Adalı Holding’in işletmeci ve marka entegrasyonunun yanı sıra proje geliştirme sürecinde etkin rol oynayan Servotel Corporation’a teşekkürü borç bilirim. Ayrıca bu önemli projede desteğiyle yanımızda yer alan tüm paydaşlarımıza ve çalışma arkadaşlarımıza da gönülden teşekkürlerimi sunarım. Türkiye’nin beşinci büyük ili olan Adana, önemli bir ticaret merkezi olmanın yanı sıra turizm potansiyeliyle de ön plana çıkıyor. Bu alandaki iddiamızı sürdürüyor ve ilerleyen dönemde turizm yatırımlarına ivme kazandırmayı umuyoruz.” 54 TÜRSAB DERGİ | EKİM 2014 of Islam, but it is also European. It is a Mediterranean country, but also belongs to the Black Sea. We are talking about a country with many dimensions and aspects. Hence the future of this country will affect those who invest here very positively.’ and the Seyhan River. The hotel’s Score Fitness gym, open for 24 hours, has a sauna, steam room and a Turkish bath. The guests of the hotel can enjoy health life, beauty, massage and spa programmes in the eight rooms of Puri Spa. Sheraton Adana can be used as a venue for wedding ceremonies, parties and business events. It has a banquet area of more than 2000 m2 and a Grand Ball room with an 11meter high ceiling and a Junior Ball Room. The Grand Ball Room, 1000 m2 large, has a capacity of 700 people. A boardroom and four meeting rooms are ideal options for smaller meetings. On with Tourism Investments Adalı Holding President of the Board Serdal Adalı stated that they were realizing their first investment in the tourism industry. He also remarked: “As Adalı Holding, we are very happy for bringing the world-renowned Sheraton brand, part of the Starwood Hotels & Resorts, to Adana. I would like to extend my thanks to Starwood Hotels & Resorts Worldwide, the integration of Adalı Holding’s operations and brand management and to Servotel Corporation that played an active role during the execution of the project. I would like to thank all our stakeholders and colleagues who have stayed by our side with their full support. As Turkey’s fifth largest city, Adana is an important centre of trade. The city also has a significant potential for tourism. We stick to our commitment in this field and hope to accelerate our tourism investments in the coming future.” An Island of Stability and Peace In his opening speech, the Minister of Culture and Tourism Ömer Çelik made the following remarks: “As Turkey, we are going on our path as a big island of stability and peace, an island of strong democracy and economy. We are a source of inspiration for all our neighbours. All around Turkey we have new investments and new brands. The fact that Adana welcomes such a big brand today will surely pave the way for further developments in the region. You can describe an ordinary country with one or two sentences, but Turkey cannot be described with a couple of sentences. Turkey is a Balkan country, but it is also an Asian country. It is a country TÜRSAB DERGİ | EKİM 2014 55 TÜRSAB Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Burhanettin Kocamaz ve TÜRSAB Yönetim Kurulu Başkanı Başaran Ulusoy. Mersin Metropolitan Mayor Burhanettin Kocamaz And TÜRSAB Predient Başaran Ulusoy. h a b e r le r... TÜRSAB sosyal medyada Mersin BYK binası hizmete girdi Mersin Bölgesel Yürütme Kurulu’nun yeni binası, TÜRSAB Yönetim Kurulu Başkanı Başaran Ulusoy, Genel Sekreter Çetin Gürcün ve Yönetim Kurulu Üyesi Hande Arslanalp’in katıldığı bir törenle açıldı. 3 Eylül Çarşamba günü, Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Burhanettin Kocamaz ile Mersin Ticaret ve Sanayi Odası Başkan Vekili Kasım Tanrıöver’in de yer aldığı açılışta bölgesel yürütme kurulu üyeleri ve bölgeye bağlı acentaların temsilcileri de katıldı. Açılış töreninden sonra yemekli bir toplantı düzenlendi, daha sonra TÜRSAB Yönetim Kurulu, Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Burhanettin Kocamaz’ı makamında ziyaret etti. Mersin REC building opens Mersin Regional Execution Committee’s new building was opened during a ceremony with the participation of TÜRSAB President Başaran Ulusoy, General Secretary Çetin Gürcün and Member of the Board Hande Arslanalp. On September 3rd Wednesday, the opening ceremony was realized with the participation of the regional execution committee members and the representative of the regional agencies. The Metropolitan Mayor of Mersin Burhanettin Kocamaz and Mersin Chamber of Trade and Industry Deputy Chairman Kasım Tanrıöver were also present at the ceremony. Following the opening ceremony a dinner party was organized. The TÜRSAB Board of Management later on visited the Metropolitan Mayor of Mersin Burhanettin Kocamaz in his office. Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği (TÜRSAB) görüş ve faaliyetlerini sosyal medyada da etkin olarak paylaşacak. Web sitesinin yanısıra, bundan böyle Twitter, Facebook ve Instagram gibi sosyal medya hesaplarından seslenecek olan TÜRSAB, acentelerinin kampanyalarını, vatandaşlara yönelik duyurularını ve indirim fırsatlarını aktaracak. Kurumun ve Yönetim Kurulu Başkanı Başaran Ulusoy’un sosyal medyadaki resmi hesapları şöyle: • Facebook: www.facebook.com/tursabmerkez • Twitter: https://twitter.com/tursaborgtr https://twitter.com/ulusoy_basaran • Instagram: http://instagram.com/_tursab_ http://instagram.com/basaranulusoy TÜRSAB on social media Association of Turkey Travel Agencies (TÜRSAB) will be sharing its opinions and activities on the social media as well. In addition to the webpage, TÜRSAB will be using the social media platforms like Twitter, Facebook and Instagram to share the campaigns of agencies, public disclosures and discount opportunities. Here are the official social media accounts of the President of the Board Başaran Ulusoy: • Facebook: www.facebook.com/tursabmerkez • Twitter: https://twitter.com/tursaborgtr https://twitter.com/ulusoy_basaran • Instagram: http://instagram.com/_tursab_ http://instagram.com/basaranulusoy CUMHURBAŞKANI’NA İLK ZİYARET Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından 9 Eylül 2014 tarihinde Çankaya Köşkü’nde ağırlanan çeşitli heyetlerin temsilcileri arasında TÜRSAB Yönetim Kurulu Başkanı Başaran Ulusoy da vardı. TÜRSAB’ı temsilen Başkan Başaran Ulusoy’un katıldığı ziyarette aşağıdaki isimler yer aldı: TÜSİAD Başkanı Haluk Dinçer, TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu, TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi, TESK Genel Başkanı Bendevi Palandöken, TÜRK-İŞ Başkanı Ergün Atalay, HAK-İŞ Başkanı Mahmut Arslan, DİSK Başkanı Kani Beko, TİSK Başkanı Yağız Eyüboğlu, MEMUR-SEN Başkanı Ahmet Gündoğdu, TÜRK KAMU-SEN Genel Dış İlişkiler Sekreteri Ahmet Demirci, MÜSİAD Başkanı Nail Olpak, TÜMSİAD Genel Başkanı Hasan Sert, ASKON Genel Başkanı Mustafa Koca, TURKONFED Başkanı Süleyman Onatça. FIRST VISIT TO THE PRESIDENT TÜRSAB President of the Board Başaran Ulusoy was among the invitees to the reception given by President Recep Tayyip Erdoğan on September 9th, 2014 at the Çankaya Villa. The following names were present during the reception: TÜSİAD President Haluk Dinçer, TOBB President Rıfat Hisarcıklıoğlu, TİM President Mehmet Büyükekşi, TESK Chairman Bendevi Palandöken, TÜRK-İŞ Chairman Ergün Atalay, HAK-İŞ Chairman Mahmut Arslan, DİSK Chairman Kani Beko, TİSK Chairman Yağız Eyüboğlu, MEMUR-SEN Chairman Ahmet Gündoğdu, TÜRK KAMU-SEN General External Relations Secretary Ahmet Demirci, MÜSİAD Chairman Nail Olpak, TÜMSİAD Chairman Hasan Sert, ASKON Chairman Mustafa Koca and TURKONFED Chairman Süleyman Onatça. TÜRSAB DERGİ | EKİM 2014 57 h a b e r le r... TÜRSAB KURUMLARARASI DRAGON FESTİVALİ CROWNE PLAZA İSTANBUL HARBİYE FUN KATEGORİSİ’nde 3’üncü OLDU Crowne Plaza İstanbul Harbiye; farklı sektörlerden yüzlerce kurumun katılımı ile 20-21 Eylül 2014 tarihlerinde gerçekleştirilen, kurumsal spor, eğlence, motivasyon ve tanıtım organizasyonu Dragon Festivali’nde “Fun Kategorisi”nde 3’üncü oldu. Crowne Plaza İstanbul Harbiye; 34 farklı sektörden yüzlerce kurumun katılımı ile gerçekleştirilen; kurumsal spor, eğlence, motivasyon ve tanıtım organizasyonu Dragon Festivali’nde 2. defa yerini aldı. Her kademeden çalışan ve yöneticinin yer aldığı Crowne Plaza Harbiye takımı ile, bu yıl da; ekip ruhu, dayanışma, adrenalin, heyecan ve kurumlararası rekabet su üzerine taşındı. Takım ruhu, birliktelik ve eğlence motivasyonu ile hareket eden Crowne Plaza İstanbul Harbiye, festivalin ana sahnesinde gerçekleştirilen Mr. & Mrs. Dragon, dans workshopları ve Carnaval Turco etkinlikleri gibi hem çeşitli aktivitelerde yer aldı, hem de başarısı ile öne çıktı. Festival kapsamında su üzerinde dragon bot yarışları düzenlenirken, karada ise birbirinden etkileyici showlar, dans gösterileri, ritim atölyeleri, ünlü DJ’lerin canlı performansları, çeşitli müşteri aktiviteleri organize edildi. INTER-ENTERPRISE DRAGON FESTIVAL CROWNE PLAZA ISTANBUL HARBIYE RANKS THE THIRD IN FUN CATEGORY Crowne Plaza Istanbul Harbiye ranked the third in the “Fun Category” of the Dragon Festival, an organization of corporate sports, entertainment, motivation and promotion. Hundreds of organizations from different industries participated in the event that took place on September 20 to 21, 2014. Crowne Plaza Istanbul Harbiye participated in the Dragon Festival, an organization of corporate sports, entertainment, motivation and promotion for the second time. Hundreds of organizations from 34 different industries were represented in the festival. As each year, the Crowne Plaza Harbiye team, comprised of employees and managers from all levels, highlighted concepts like team spirit, solidarity, adrenaline, excitement and interenterprise competition. The Crowne Plaza Istanbul Harbiye team, advocating the values of team spirit, unity, entertainment and motivation, participated in activities like the Mr. & Mrs. Dragon on the main stage of the festival, dance workshops and Carnaval Turco. The team outperformed others in many of the activities. As part of the festival programme, dragon boat races were organized on water and there were many interesting shows, dance performances, rhythm workshops, live performances of famous DJs and different music activities on land. ADANA KONGRE TURİZMİ TOPLANTISI Adana Ticaret Odası (ATO), Adana Sanayici ve İşadamları Derneği (ADSİAD) ve Türkiye Seyahat Acentaları Birliği’nin (TÜRSAB) ortaklaşa düzenlediği “Adana Kongre Turizmi Toplantısı” Sheraton Oteli’nde gerçekleştirildi. Toplantıya, Adana Valisi Mustafa Büyük, Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü, TÜRSAB Yönetim Kurulu Başkanı Başaran Ulusoy, Adalı Holding Yönetim Kurulu üyeleri Şevki, Serdal ve Hasan Adalı, turizm sektöründe faaliyet gösteren sektör temsilcileri ve seyahat acentaları katıldı. Otantik değerler korunmalı Adana Valisi Mustafa Büyük toplantının açılış konuşmasında özetle şöyle konuştu: “Adalı ailesi büyük bir vefa örneği gösterdi. Adana turizm açısından çok önemli değerlere sahip. Bu alanda herkesin üzerine düşen görevi en iyi şekilde yerine getirmesi gerekiyor. Adana, Çukurova’nın gözbebeği. Burada yapılan yatırımlar bölgenin gelişmesine katkı sağlayacaktır.” TÜRSAB Yönetim Kurulu Başkanı Başaran Ulusoy ise konuşmasında şu noktalara değindi: “Doğduğu topraklar için zahmete giren, doğduğu toprakları unutmayanlara halk kahramanı denir. Adalı ailesine böyle bir eseri ülkemize kazandırdığı için şükranlarımı sunuyorum. Bitene kadar bu tesis onların, açıldıktan sonra da ülkenin malıdır. Türkiye 2000 yılında 568 bin, 2013 yılında ise 13 milyon 500 bin kişiyi ağırladı. Bu yıl hedefimiz, erken rezervasyonun getirmiş olduğu avantajlarla 15 milyon turist. Bu bağlamda Adana’mızın belleklerinin yenilenmesi lazım. Eskiye ait otantik değerler korunmalı. Kültür varlıklarına dokunulmayacağını ümit ediyorum. Adana’nın ihtiyacı olan üç şeyden biri tanıtım, ikincisi yine tanıtım, üçüncüsü yine tanıtımdır.” ADANA CONGRESS TOURISM MEETING Adana Chamber of Commerce (ATO), Adana Association of Industrialists and Businessmen (ADSIAD) and Association of Turkey Travel Agencies (TÜRSAB) organized ‘Adana Congress Tourism Meeting’ at Sheraton Hotel. Among the participants to the meeting were Governor of Adana Mustafa Büyük, Adana Metropolitan Mayor Hüseyin Sözlü, TÜRSAB President Başaran Ulusoy, Adalı Holding board members Şevki, Serdal and Hasan Adalı, sectoral representatives of the tourism industry and travel agencies. Authentic values should be preserved In his opening speech at the meeting, Governor of Adana Mustafa Büyük stated that: ‘The Adalı family has shown a true example of loyalty. Adana has some very important values for tourism. Everyone should assume responsibility in this area as best as they can. Adana is the apple of the eye of Çukurova. Investments here will surely contribute to the development of the region.’ TÜRSAB President Başaran Ulusoy remarked in his speech: ‘Those who do service to their land of birth and those who don’t forget where they come from are called folk heroes. I would like to extend my thanks to the Adalı family for their contribution. The facility will belong to them until it will be completed, and then it will be the country’s property. The number of tourists Turkey received was 568 thousand in 2000 and 13 million in 2013. Our target for this year is to reach 15 million with the advantage of early reservation. Adana, in this respect, needs to refreshen her memory. Authentic values of the past should be preserved. I hope cultural property will not be harmed. Three things Adana is in need of are promotion, promotion and promotion.’ TÜRSAB DERGİ | EKİM 2014 59 EXPO CALL FOR WORLD PEACE FROM EXPO h a b e r le r... DÜNYA BARIŞINA EXPO’DAN ÇAĞRI 1 Eylül Dünya Barış Günü kapsamında EXPO 2016 Antalya Ajansı’nda “Çocuk İçin Barış” isimli sergi açıldı. EXPO 2016 Antalya Ajansı, anlamlı bir sergiye daha ev sahipliği yapıyor. Ressam Gülçin Gebecelioğlu ve Ebru Sanatçısı Dursun Varkal’ın çalışmalarının yer aldığı resim sergisi EXPO 2016 Antalya Ajansı Fuaye Alanı’nda açıldı. “Çocuk İçin Barış” isimli serginin açılışını EXPO 2016 Antalya Ajansı Genel Sekreteri Selami Gülay, sergi sahibi sanatçılar ile birlikte yaptı. Dünya Barış Günü’nü kutladıklarını belirten Genel Sekreter Gülay, sergiyi gezerek sanatçılardan çalışmalarla ilgili bilgi aldı. Ressam Gülçin Gebecelioğlu, sergide yer alan Özgürlük isimli çalışmadan elde edilecek geliri, Filistin için düzenlenen yardım kampanyasına bağışlayacağını belirtti. 15 resim ve 15 ebru çalışmasının bulunduğu sergi 15 Eylül tarihine kadar açık kalacak. Expo Arşivi ARTISTS PAINTING FOR EXPO Artists participating in the festival organized in Antalya’s province of İbradi came together during the publicity event of EXPO 2016 Antalya. The Municipality of İbradi, Aktivis Artists Association and Ürünlü Social Aid and Development Foundation organized the International Alternative Tourism Culture and Art Workshop and Festival (ARTOROS) between 25 August and 1 September. 150 artists from 10 countries came together for the event. An Expo Day was organized at the Yörük Ali Mansion as part of the festival programme. Artists participating in the Expo Day painted on the same canvas to attract publicity for the Expo that will be organized for the first time in Turkey. Artists contributing to the Expo Day were given certificates of appreciation during a ceremony where the Mayor of İbradi Serkan Küçükkuru was also present. The paintings and works of ceramics made by artists and children during the festival will be exhibited by EXPO 2016 Antalya Agency at different events. Within the framework of the International Day of Peace celebrated on September 21st, EXPO 2016 Antalya Agency opened an exhibition titled as ‘Peace for Children’. EXPO 2016 is hosting another significant exhibition. Artist Gülçin Gebecelioğlu and marbling artist Dursun Varkal’s works are exhibited in the foyer area of EXPO 2016 Antalya Agency. The exhibition ‘Peace for Children’ was opened by EXPO 2016 Antalya Agency General Secretary Selami Gülay together with the artists whose works are exhibited. General Secretary Gülay stated that they are celebrating the International Day of Peace and he received information from the artists about their work. Artist Gülçin Gebecelioğlu stated that she will be donating the income from her work called ‘Freedom’ to the aid campaign for Palestine. The exhibition comprising of 15 paintings and 15 marblings will be open until September 15th. SANATÇILAR EXPO İÇİN RESİM YAPTI Antalya’nın İbradı İlçesi’nde düzenlenen festivale katılan sanatçılar, EXPO 2016 Antalya tanıtımında bir araya geldi. İbradı Belediyesi, Aktivis Sanatçılar Derneği ve Ürünlü Sosyal Yardımlaşma ve Kalkınma Derneği tarafından 25 Ağustos-1 Eylül tarihleri arasında düzenlenen Uluslararası Alternatif Turizm Kültür Sanat Çalıştay ve Festivali (ARTOROS) için 10 ülkeden 150 dolayında sanatçı bir araya geldi. Festival kapsamında Yörük Ali Konağı’nda Expo Günü düzenlendi. Expo Günü’ne katılan sanatçılar, Türkiye’de ilk kez düzenlenecek Expo’ya dikkat çekmek için Expo Tuvali üzerine, ortak bir resim çalışması yaptı. İbradı Belediye Başkanı Serkan Küçükkuru’nun da katıldığı Expo Günü’nde, eserleri ile destek veren sanatçılara, “Teşekkür Belgesi” takdim edildi. Festivale katılan sanatçılar ve çocuklar tarafından yapılan resim ve seramik çalışmaları, EXPO 2016 Antalya Ajansı tarafından çeşitli etkinliklerle sergilenecek. EXPO YÖNETİMİ TOPLANDI EXPO MANAGEMENT CONVENES EXPO 2016 Antalya Ajansı 21. Olağan Yönetim Kurulu Toplantısı, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker başkanlığında gerçekleşti. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı ve EXPO 2016 Antalya Ajansı Yönetim Kurulu Başkanı Mehdi Eker başkanlığında yapılan Ağustos ayı olağan yönetim kurulu toplantısında, alanda yapılan fiziki ve altyapı çalışmaları değerlendirildi. Toplantıda, EXPO 2016 Antalya Ajansı’nın mali durumu da ele alındı. Çocuklar EXPO ağacını süsledi The 21st Ordinary Meeting of the General Assembly of EXPO 2016 Antalya Agency has been realized with the presence of Mehdi Eker, Minister of Food, Agriculture and Animal Husbandry. During the ordinary board meeting of EXPO 2016 Antalya Agency chaired by the Minister of Food, Agriculture and Animal Husbandry and the President of the Board Mehmet Eker, evaluations on the infrastructure of the site were made. Another issue discussed during the meeting was the financial situation of EXPO 2016 Antalya Agency. EXPO 2016 Antalya’nın temasını oluşturan çocuklar, düzenlenen etkinlikle Expo Ağacını süsledi. Deepo Outlet Alışveriş Merkezi’nde düzenlenen etkinlikte, daha önceden hazırlanan yapraklar, çocuklar tarafından çeşitli renklere boyandı. Expo Ağacının üzerine yapıştırılan yapraklar, rengarenk bir görüntü oluşturdu. 30 Ağustos Zafer Bayramı dolayısıyla etkinliğe katılan çocuklara Türk Bayrağı dağıtıldı. Aileleri ile birlikte etkinliğe katılan çocuklar, keyifli saatler geçirdi. CHILDREN ADORNED THE EXPO TREE As the main theme for EXPO 2016 Antalya, children adorned the Expo Tree in a special event. During the event organized at Deepo Outlet Shopping Mall, the previously prepared leaves were painted in different colours by children. The leaves were placed on the Expo Tree and a colourful spectacle was created. The children were given flags to celebrate the August 30 Victory Day. The children and their families enjoyed themselves during the activity. TÜRSAB DERGİ | EKİM 2014 61 THY TURKISH CARGO HAS A MAGAZINE! h a b e r le r... TURKISH CARGO’NUN ARTIK DERGİSİ VAR THY Arşivi ve Shutterstock Uçuş ağını genişletmeye yönelik attığı adımlarla önemli kargo havayolu şirketlerinden Turkish Cargo; başarı hikayelerine, gerçekleştirdiği yeniliklere, hava kargo taşımacılık sektöründeki güncel gelişmelere, ana markası Türk Hava Yolları A.O. ile ilgili haber ve gelişmelere dair sizlere bilgi vermek amacı ile “Turkish Cargo magazine Magazine” dergisini hazırladı. 2 ayda bir Türkçe ve İngilizce olarak yayınlanacak Turkish Cargo KITALAR Magazine dergisi acenteler, üretici ve göndeBİRBİRİNE KAVUŞUYOR riciler, yani kısacası işbirliği içerisinde olunan THE CONTINENTS ARE CONVERGING tüm kişi ve kuruluşlarla paylaşılacak. Türk Hava Yolları Yönetim Kurulu ve İcra Komitesi Başkanı Hamdi Topçu, "2023 vizyonu" doğrultusunda kargo taşımacılığına önem verdiklerini belirtti ve "Bu kargoyu sadece Atatürk Havalimanı'nda değil, yine Sabiha Gökçen'de de geliştireceğiz" diye ekledi. Kargo taşımacılığında İstanbul'u bir dağıtım merkezi haline getirmek istediğini ifade eden Topçu, Atatürk Havalimanı'ndaki kargo terminalinin 2017'de bitirilmesi planlanan yeni havalimanına taşınabileceğini de söyledi. GOTHIA CUP 40 YAŞINDA Türk Hava Yolları’nın 2013, 2014 ve 2015 yıllarında Resmi Havayolu sponsoru olduğu ve dünyanın en büyük gençler futbol turnuvası olarak bilinen Gothia Cup, 13 – 19 Temmuz tarihleri arasında gerçekleşti. Turnuvaya 75 farklı ülkeden 2 binden fazla takım ve toplamda 35 bin sporcu katıldı. 40. yılını kutlayan Gothia Cup turnuvasında tüm hafta boyunca Göteborg şehir merkezi Heden Center etkinlik alanında Türk Hava Yolları’nın tanıtım standı da kuruldu. TURKISH CARGO YAYINIDIR AĞUSTOS 2014 PUBLICATION OF TURKISH CARGO AUGUST 2014 A major cargo airline following steps taken to expand its network, Turkish Cargo has put together the “Turkish Cargo Magazine”, designed to brief you on the success stories, innovations and current developments in the air cargo transport industry as well as news and developments in its parent brand, Turkish Airlines, Inc. Turkish Cargo Magazine, which will appear bi-monthly in Turkish and English, will be shared with agents, producers and shippers, in short, with all the companies and individuals with whom it works together. Turkish Airlines' Chairman of the Board and of the Executive Committee Hamdi Topçu said they give importance to cargo transport in line with the "2023 vision", adding, "We are going to develop this cargo service not only at Ataturk Airport but at Sabiha Gökçen as well." Pointing out that he wanted to make Istanbul a cargo distribution hub, Topçu said the cargo terminal at Ataturk Airport could also be moved to the new airport, which is slated for completion in 2017. GOTHIA CUP MARKS 40 YEARS The world’s largest youth football tournament, the Gothia Cup, for which Turkish Airlines was official airline sponsor in 2013 and 2014 and will be again in 2015, took place July 13 to 19. Upwards of 2,000 teams and a total of 35,000 athletes from 75 different countries took part in the tournament. Turkish Airlines also had a promotional stand at the tournament’s Heden Center venue in downtown Gothenburg during the entire week of the Gothia Cup, which was celebrating its 40th year. PİLOT ADAYLARI İÇİN SEVİNDİRİCİ HABER Türk Hava Yolları’ndan geleceğin pilotları için sevindirici bir haber var. Yetiştirilmek üzere II. pilot aday adayları, aranılan özellikleri karşılamaları hâlinde Türk Hava Yolları bünyesinde eğitim görmeye hak kazanmak için değerlendirmeye kabul ediliyor. Türk Hava Yolları, özellikle son yıllarda süratle genişleyen filo ve uçuş ağını desteklemede en önemli faktör olan pilot istihdamına yönelik geliştirdiği kapsamlı strateji planını sırasıyla hayata geçiriyor. Alımlar için www.turkishairlines.com adresini takip edebilirsiniz. GOOD NEWS FOR ASPIRING PILOTS A MİLLİ BASKETBOL TAKIMINA TAM DESTEK Başarı grafiğini her geçen gün daha da yukarıya taşıyan ve dünya havacılık sektöründe tüm dikkatleri üzerine çeken Türk Hava Yolları, havacılık alanındaki başarısını sosyal, kültürel ve sportif alanlarda da sürdürüyor. Türk Hava Yolları, dünyanın en önde gelen kulüpleri ve oyuncularına destek verirken, büyük öneme sahip A Milli Basketbol Takımımızı da unutmuyor. Türk Hava Yolları A Milli Basketbol Takım Sponsorluğunu en üst düzeyde yerine getirerek geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi bu yıl da Türkiye Basketbol Federasyonu’nun yanında yer alıyor. Kobe Bryant gibi dünyaca ünlü basketbol yıldızlarının yanında yer alan, Avrupa'nın en büyük basketbol organizasyonu Euroleague 'in isim sponsoru olan Türk Hava Yolları, Türkiye Basketbol Federasyonu ile olan sözleşmesini yenileyerek 2016 yılı sonuna dek uzatıyor. Zaferden zafere koşan A Milli Basketbol Takımımız, Türk Hava Yolları ile uçmaya devam edecek. There’s good news for the pilots of the future from Turkish Airlines. Aspiring pilots are being evaluated to qualify for training by Turkish Airlines, provided they meet the sought-after requirements. Turkish Airlines is currently implementing a comprehensive strategic plan aimed at recruiting pilots, a key backup factor for its rapidly expanding fleet and flight network. Follow admissions on our website at www.turkishairlines.com ARC ÖDÜLLERİ SONUÇLANDI MerComm tarafından 28. kez düzenlenen ARC (Annual Report Competition) Ödülleri’nde Türk Hava Yolları, 2013 yılı faaliyet raporu ile ödüller alıyor. “Faaliyet Raporlarının Oscarı” olarak tanınan ARC Ödülleri, ABD’de iletişim profesyonellerini bir araya getiren en önemli organizasyonlardan biri. Türk Hava Yolları 2013 yılı faaliyet raporu, Havayolu segmentinde; Kapak Görseli/ Tasarım ile Geleneksel Faaliyet Raporu kategorilerinde Altın; İç Tasarım kategorisinde Bronz ve Metin/İçerik kategorisinde de Onur Ödülü’ne layık görüldü. WRAPPING UP THE ARC AWARDS Turkish Airlines is the recipient of various awards for its 2013 annual report in the ARC (Annual Report Competition) Awards, staged by MerComm for the 28th time. Known as the “Annual Reports Oscars”, the ARC Awards are one of the most important events bringing together communications professionals in the U.S. In the “Airlines” section, Turkish Airlines’ 2013 Annual Report was deemed worthy of the Gold for Cover Photo/Design in the Traditional Annual Report category; of the Bronze for Interior Design in the Interior Design category; and of Honors in the Written Text category. FULL SUPPORT FOR THE NATIONAL BASKETBALL TEAM Raising the curve ever higher with every passing day and drawing the attention of the entire world aviation sector, Turkish Airlines is continuing its success in aviation in the social, cultural and sports fields as well. The airline, which already lends support to some of the world’s leading clubs and players, has not forgotten Turkey’s own very important National Basketball Team and is taking its place alongside the Turkish Basketball Federation again this year as in previous years by sponsoring the National Basketball Team at the highest level. Lining up alongside world-famous basketball stars like Kobe Bryant as a name sponsor of Euroleague, Europe’s biggest basketball event, Turkish Airlines has renewed its contract with the Federation, extending it to 2016. As it goes from victory to victory, the National Basketball Team will continue to fly with Turkish Airlines. TÜRSAB DERGİ | EKİM 2014 63
© Copyright 2024 Paperzz