DERGİ - tursab.org.tr

TÜRSAB
TEMMUZ 2014 JULY 349
DERGİ
Türkiye Seyahat Acentaları Birliği Association of Turkish Travel Agencies
KONGRE TURİZMİ GELİRLERİ ve
2014-2015 BEKLENTİLERİ
Revenues in Congress Tourism and
Expectations for 2014-2015
PERA PALAS
RENK VE RİTİM ÜLKESİ: ARJANTİN
Argentina, A Country of Colour and Rhythm
İSTANBUL ARKEOLOJİ MÜZELERİ KOLEKSİYONUNDAN
AB-I HAYAT ÇEŞMESİ
Osman Hamdi Bey’in
aynı isimli tablosuna
esin kaynağı olan
“Ab-ı Hayat Çeşmesi”...
Tavus kuşu figürü ve
ayna taşındaki bitkisel
motifleriyle, günümüzde de
güzelliğini koruyor.
Ana Sponsor
İstanbul Arkeoloji Müzeleri
TÜRSAB’ın desteğiyle yenileniyor
İstanbul Arkeoloji Müzeleri
Osman Hamdi Bey Yokuşu Sultanahmet İstanbul • Tel: 212 520 77 40 - 41 • www.istanbularkeoloji.gov.tr
Sayı 349
Temmuz 2014
Issue 349
2014 July
TÜRSAB
TÜRK‹YE SEYAHAT ACENTALARI B‹RL‹⁄‹
‹çindekiler
Contents
taraf›ndan ayl›k olarak yay›nlan›r
Published monthly by
ASSOCIATION OF TURKISH TRAVEL AGENCIES
ÇORUM
ÇORUM
ISSN 1300-3364
Müzelere Ücretsiz Ulaşım
Free Access to Museums!
Yerel Süreli Yay›n
Local Periodical
TÜRSAB ad›na Sahibi
Owner on behalf of TÜRSAB
Başaran ULUSOY
8
ÇORUM
ÇORUM
Sorumlu Yaz› ‹şleri Müdürü
Managing Editor
Feyyaz YALÇIN
16
İyi Bayramlar Olsun!
Have a good feast!
TÜRSAB ad›na Yay›n Koordinatörü
Publication Coordinator on behalf of TÜRSAB
Arzu ÇENG‹L
18
Müzelere Ücretsiz Ulaşım!
Free Access to Museums!
22
Kongre Turizminde Gelirler ve
2014-2015 Beklentileri
Revenues in Congress Tourism and
Expectations for 2014-2015
28
Renk ve Ritm Ülkesi: Arjantin
Argentina, A Country of Colour and
Rhythm
Yayın Kurulu
Editorial Board
Başaran ULUSOY, Arzu ÇENGİL,
Hümeyra ÖZALP KONYAR,
Ayşim ALPMAN, Özgür AÇIKBAŞ,
Aylin ŞEN, Elif TÜRKÖLMEZ,
Gökçen EZBER
Harbiye Askeri Müzesi ve Müzekart+
Harbiye Military Museum and Müzekart+
Kongre Turizmi II
Congress Tourism II
Haber ve Görsel Koordinasyon
News and Visual Coordination
Özgür AÇIKBAŞ
34
Harbiye Askeri Müzesi
Harbiye Military Museum
46
BEYMELEK Evleri
BEYMELEK Houses
50
Pera Palas
Pera Palas
Görsel ve Editoryal Yönetim
Visual and Editorial Management
Hümeyra ÖZALP KONYAR
Grafik Uygulama
Graphical Implementation
Özgür AÇIKBAŞ
BEYMELEK Evleri
BEYMELEK Houses
Renk ve Ritim Ülkesi: ARJANTİN
Argentina, a Country of Colour and Rhythm
Baskı
Printing
Müka Matbaa
Bask› Tarihi
Print Date
Temmuz/July 2014
56
Ramada Resort Bodrum
Ramada Resort Bodrum
TÜRSAB
Tel: (0.212) 259 84 04
Faks: (0.212) 259 06 56
Esentepe Mah. Villa Cad. No: 7
Şişli-İstanbul/Türkiye
www.tursab.org.tr
e-mail: tursab@tursab.org.tr
58
TÜRSAB Haberler
TÜRSAB News
60
EXPO Haberler
EXPO News
62
THY Haberler
THY News
Ekmeğinizi İsraf Etmeyin!
Pera Palas
Don’t Waste Your Bread!
Pera Palas
TÜRSAB DERG‹, Bas›n Konseyi üyesi olup, Bas›n
Meslek ‹lkeleri’ne uymaya söz vermiştir. TÜRSAB
DERG‹’de yay›nlanan yaz› ve fotoğraflardan kaynak
gösterilmeden al›nt› yap›lamaz.
TÜRSAB MAGAZINE is a member of the Turkish Press
Council and has resolved to abide by the Press Code of
Ethics. None of the articles and photographs published
in the TÜRSAB MAGAZINE maybe quoted without
mentioning of resource.
Başaran Ulusoy
TÜRSAB Yönetim Kurulu Başkan›
The President of TÜRSAB
GÜZEL BİR SEZON OLSUN
Yaz mevsimi demek, işe güce biraz ara verip dinlenmek; deniz, güneş, kum ve tabi tüm bunların
yanında tarih ve kültür dolu bir mevsim geçirmek demek… Güney sahillerimizden İstanbul’da
Sultanahmet’e, müzelerimizden ören yerlerimize
ülkemizin her yerinin turistler tarafından ziyaret
edilmesi demek…
Antalya, Bodrum, Çeşme, Marmaris gibi ülkemizin gözde tatil merkezleri bu yıl da dolup
taşmakta. Hatta Antalya, bu sene bir rekora da
imza attı. Gururla söylüyorum ki, Antalya’ya
2014 yılı Mayıs ayında gelen ziyaretçi sayısı
geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 4 artış
kaydetti. Bunlar, sektörümüz adına mutluluk
verici gelişmeler. Tam 1 milyon 486 bin 231 kişi
mayıs ayında Antalya’yı ziyaret edip güneşin,
denizin, tarih ve kültürün tadını çıkardı. Bu sayı
şüphesiz temmuz, ağustos ve eylül aylarında
artacak, belki mayıs ayında olduğu gibi geçen
yılki sayıları geçecektir.
Yaz mevsimi demek dinlenmek, eğlenmek, bir
yılın yükünü taşımış omuzları biraz olsun rahat
ettirmek dedik ama şüphesiz bu durum bizler
için geçerli değil. Bizler herkesin; yerli yabancı,
zengin yoksul herkesin tatil yapması için yine var
gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz. Biz, ülkemize gelen turist sayısını ne kadar artırır, kendi
vatandaşımıza ne kadar iyi koşullarda ve ne
kadar çok tatil yaptırırsak o kadar mutlu oluruz.
Herkese iyi bir yaz mevsimi; ailesi, dostları,
sevdikleriyle mutlu tatiller dilerim.
LET IT BE A GOOD SEASON!
Summer is all about taking a break from work and
having some rest; it also means enjoying the sea, sun
and the beaches and also to spend a season flavoured
with history and culture... Summer means tourists
visiting all parts of our country from the southern
shores to Sultanahmet in Istanbul and our museums
and our antique ruins...
Our country’s popular holiday destinations like
Antalya, Bodrum, Çeşme and Marmaris are again
attracting many tourists this year, too. Such strong
was this interest that Antalya set a record this year.
I am very proud to say that the number of visitors
to Antalya in May 2014 has increased by 4 percent
compared with the same period of last year. These
are surely promising developments for our sector.
1,486,231 people have visited Antalya in May this
year and they have enjoyed the sun, sea, history and
culture. This figure will surely increase in July, August
and September and perhaps, as it happened in May,
the number of visitor in these respective months will
exceed last year’s figures.
We said summer is all about having a rest, entertainment and comforting the weary shoulders carrying the
burden of a whole year, but this surely does not apply
to us. We will be going on working very hard so that
everyone, be it local or international visitors and the
poor and the rich, will be able to go on a holiday. The
more visitors we will be attracting to our country and
the more affordable holidays we will ve offering to our
citizens, the happier we will be.
I wish you all a very good summer season and happy
holidays with your families, friends and loved ones.
TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 3
akut.org.tr
twitter.com/AKUT_Dernegi
facebook.com/AKUT
AKUT yaz 2930’a gönder, 5TL bağış yap, bir hayat da sen kurtar!
İstanbul Denizlerinin Yeni Klasiği:
Armada Gezi Teknesi.
Boğaz’da yıl boyunca yapacağınız unutulmaz geziler için...
Boğaz’ın ve şehrin muhteşem silüetine yaraşır “Armada Gezi Teknesi”, şık tasarımı ve el yapımı olma özelliği ile size en konforlu
ve en keyifli gezi deneyimini yaşatıyor. Armada Otel’in seçkin servis kalitesi ve mutfağını da beraberinde sunan bu gerçek
İstanbul klasiği ile İstanbul Boğazı, Haliç ya da Adalar yönünde düzenleyeceğiniz VIP, kurumsal etkinlik ve toplantılarınızda
misafirlerinize unutulmaz anlar yaşatmaya hazır mısınız?
Tekne Kapasitesi 50 kişi
Yemekli Düzen 24 kişi - Kokteyl Düzeni 50 kişi
Rezervasyon:
Funda Dağlı | (+90) 530 381 01 63 | fdagli@armadageziteknesi.com | www.armadageziteknesi.com
HİTİTLER’İN BAŞKENTİ ÇORUM,
BU KEZ TÜRSAB’I AĞIRLADI
 Özgür Açıkaş & Rasim Konyar
Çorum’da gerçekleşen
“21. Dönem I. Genişletilmiş
Bölgesel Yürütme Kurulu”
toplantısına 36 Bölgesel
Yürütme Kurulu’na bağlı
350 yürütme kurulu üyesi
katıldı. Başta Çorum Müzesi
olmak üzere Alacahöyük Müze
ve Örenyeri, Boğazkale Örenyeri,
Boğazköy Müzesi ile Hattuşa
Örenyeri’ni de ziyaret eden katılımcılar,
düzenlenen toplantılarda kentin tarihi ve
kültürel zenginliklerini de değerlendirerek,
Çorum’un tanıtımı için çözüm yolları ve
öneriler paylaştılar.
8
TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014
ÇORUM, CAPITAL OF THE
HITTITES, HOSTED TÜRSAB
MEMBERS
350 executive board members affiliated with
36 regional executive boards participated
in ‘The 21st Period 1st Expanded Regional
Executive Board’ meeting held in Çorum.
Along with the Çorum Museum, the
participants also paid visits to the Alacahöyük
Museum and Antique Site, Boğazkale Antique
Site, Boğazköy Museum and Hattuşa Antique
Museum. They also held meetings during
which they discussed the historical and
cultural riches of the city and shared their
suggestions for the promotion of Çorum.
TÜRSAB “21. Dönem I. Genişletilmiş Bölgesel Yürütme Kurulu” toplantısı
23-25 Mayıs tarihlerinde Çorum’da gerçekleştirildi. Anitta Otel’de yapılan
toplantıya Çorum Valisi Sabri Başköy, Çorum Belediye Başkanı Muzaffer
Külcü, Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Çetin Başaran Hıncal, TÜRSAB
Başkanı Başaran Ulusoy, Genel Sekreter Çetin Gürcün, Sayman Üye
Muammer Güner, Yönetim Kurulu Üyeleri Davut Günaydın ve Nebil Çelebi
ile 36 tane Bölgesel Yürütme Kurulu’na bağlı 350’ye yakın yürütme kurulu
üyesi katıldı.
Çorum Valiliği Kültür ve Turizm Müdürlüğü, Çorum Belediyesi, Çorum
Ticaret ve Sanayi Odası’nın ev sahipliğinde gerçekleşen toplantıda
gösterilen ‘Çorum Tanıtım Filmi’ katılımcılar tarafından ilgiyle izlendi.
Hitit Dönemi Gaga Ağızlı Testi (sol sayfa)
Hitit Dönemi buluntularından bir heykel parçası (sağda).
Aslanlı Kapı Hattuşa (altta).
A Beak-Mouthed Jug from the Hittite period (left).
A statue fragments dating from the Hittite period
(right). The Lion Gate, Hattusa (below).
T.C. Çorum Valisi Sabri Başköy ve TÜRSAB
Başkanı Başaran Ulusoy (altta).
T.C. Çorum Governor Sabri Başköy and TÜRSAB
President Başaran Ulusoy (below).
Çorum, turizmde marka kent olmayı hak ediyor
Açılış konuşmasını yapan TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy, Anadolu
insanına ders vermeye değil, Anadolu insanından ders almaya geldiklerini
ifade etti ve sözlerine şöyle devam etti:
“Bu güzel ülkenin tanıtımını 2013 yılında o kadar güzel yapmışız ki 40
milyon turiste ulaşmışız. Bu seneki hedefimiz ise 42-43 milyon turist…
Çorum, Hitit medeniyetine ev sahipliği yapmış önemli tarihi ve kültürel
başkentlerden biri. Tüm teşkilatımıza sesleniyorum, Anadolu’yu yalnız
bırakmamamız gerekiyor ve tarihi turistik alanların tanıtımına katkı
sağlamalıyız, turizm bizim ekmeğimiz. Ekmeğimizi kazandığımız bu
topraklara olan borcumuzu tanıtımla ödeyeceğiz. Çorum’a prestij eser
olarak gördüğümüz 3 ciltlik Karadeniz kitabımızda 70 sayfa yer verdik.
Önemli kültür varlıklarının sergilendiği bir açıkhava müzesi olan Çorum,
turizmde marka kent olmayı hak ediyor.”
TÜRSAB’s ‘The 21st Period 1st Expanded Regional Executive Board’ meeting was
held between May 23 and May 25 in Çorum. Governor of Çorum Sabri Başköy,
Mayor of Çorum Muzaffer Külcü, Chairman of the Chamber of Trade and Industry
Çetin Başaran Hıncal, TÜRSAB President Başaran Ulusoy, General Secretary
Çetin Gürcün, Accountant Member Muammer Güner, members of the board Davut
Günaydın and Nebil Çelebi and almost 350 executive board members affiliated
with 36 regional executive boards participated in the meeting that was hald at
Anitta Hotel. The meeting was hosted by the Directorate of Culture and Tourism
of the Governorship of Çorum, Çorum Municipality and Çorum Chamber of Trade
and Industry and the participants have shown great interest in the ‘Çorum Promotion Video’.
Çorum deserves to be a brand city in tourism
In his opening speech, TÜRSAB President Başaran Ulusoy stated that they were
there not to give lessons to the Anatolian people, but to take lessons from them.
He further stated that:
“We have promoted this beautiful land so well that in 2013 we had 40 million
tourists. Our target for this year is to attract 42-43 million tourists… Çorum is
one of the most important historical and cultural capitals that hosted the Hittite
Civilization. I hereby make a call to all my organization: we should not leave
TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 9
T.C. Çorum Valisi Sabri Başköy ve TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy (üstte).
T.C. Çorum Governor Sabri Başköy and TÜRSAB President Başaran Ulusoy (above).
Tanıtıma ihtiyacımız var
Çorum Valisi Sabri Başköy ise turizmde çeşitliliğin artırılması gerektiğini
vurguladı ve şunları söyledi: “Anadolu’ya geliyorsun, her şeyi vermiş
mabud, ama tanıtamıyor Mahmut. Değerlerimizi dünyaya nasıl
anlatabiliriz. Bunun ızdırabını duymalıyız. Bizim tanıtıma ihtiyacımız var.
Diğer illerin de var. Türkiye’nin de var. Yurt dışında İstanbul daha çok
tanınıyor. Türkiye’den marka değeri daha fazla. Artık denize, kuma,
güneşe doyuldu. Kültür turizmi, av turizmi, kongre turizmi öne çıkıyor.
Çeşitliliği artırmalı ve pazarlamayı çoğaltmalıyız.” “Genişletilmiş BYK Toplantısı” kapsamında yapılan çalışmalarda TÜRSAB Yönetim
Kurulu’nun sürdürmekte olduğu çalışmalar ve girişimler aktarıldı, üyelerin görüş
ve önerileri değerlendirildi, bölgelerin proje ve sorunları tartışıldı. Toplantılarda
ayrıca Genel Merkez Birimleri yöneticileri tarafından, yürütme kurulu profesyonel
kadrosuna eğitim vermek amacıyla BYK’ların iş ve işleyişlerini anlatan sunumlar
gerçekleştirildi (solda).
During the works done within the scope of the “Expanded REB Meeting”, information
on the current activities and initiatives by the TÜRSAB board were delivered. The
members were listened for their opinions and ideas and the projects and challenges
of the regions were discussed. During the meetings the Head Office Unit managers
delivered presentations on the structure and functionality of the Regional Executive
Boards for training the professional staff of the executive boards (left).
10 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014
Anatolia alone and we should contribute to the promotion of historical touristic
locations. We earn our bread through tourism. And we can pay our tribute only
through promoting these lands. We have allocated 70 pages to Çorum in our 3
volume prestige publication on the Black Sea. Çorum is an outdoor museum where
significant cultural monuments are exhibited and the city well deserves to be a
brand in tourism.’
77 milyon bizim
Belediye Başkanı Muzaffer Külcü ise, turizmden daha fazla para kazanma
derdinde olmadıklarını belirterek, Çorum’un 7 bin yıllık tarihini tanıtmak
istediklerini açıkladı.
Marka değerini turizmde de biraz daha güçlendiren
kent olmayı arzuladıklarını dile getiren Başkan Külcü, Çorum’un
Anadolu’nun ortasında saf inci gibi kalmış kentlerden birisi olduğunu
söyledi ve şöyle devam etti:
“Her fırsatta 77 milyon bizim diyorsak o zaman onun sorumluluğu neyse
gerekeni yapmalıyız. TÜRSAB’ın yaptığı da budur. Artık bir ayağımız
Anadolu’da sabit, diğer ayağımız diğer dünya ülkelerinde. Bu durum
dışarıdan gelen insanların bu ülkeye bakışını etkileyecektir.”
Düzenlenen toplantılar sonrasında katılımcılar Çorum Müzesi’ni gezdi ve
şehir turu sırasında tarihi ve kültürel mekanları yakından görme imkanı
buldu.
Etkinliğin ikinci gününde ise Çorum ve civarında bulunan Alacahöyük
Müze ve Örenyeri, Boğazkale Örenyeri, Boğazköy Müzesi ve Hattuşa
Örenyeri’ ziyaret edildi.
We need promotion
The Governor of Çorum Sabri Başköy highlighted the need for diversification in
tourism and offered the following statement: ‘You come to Anatolia, God has given
all, but Man cannot promote it. How can we promote our values to the world? We
should really be concerned about this. We need promotion. Other cities need it as
well. Turkey needs it, too. Istanbul is far better known abroad. Its brand value is
much stronger than Turkey’s. When it comes to the sea, beaches and the sun, we
see a maturation. Cultural tourism, hunting tourism and congress tourism are
now more in the foreground. We need to increase diversification and strengthen
our marketing.’
77 million is ours
Mayor Muzaffer Külcü stated that their primary concern was not earning more
money out of tourism, but promoting the seven-thousand-year history of Çorum.
Mayor Külcü, who stated that they would like to have a stronger brand name for
the city, described Çorum as one of those purest cities in the middle of Anatolia
that shine like a pearl. Külcü also highlighted that: “We always talk about the 77
million belonging to us, if that is the case, then we should assume due responsibility. This is what TÜRSAB does. Now we are partly in Anatolia and partly in other
countries of the world. This will surely change the perception of Turkey in the eyes
of people coming from abroad.’
After the meetings the participants visited Çorum Museum and had a chance to
see the historical and cultural locations during the city tour.
On the second day of the event, the participants paid visits to the Alacahöyük Museum and Antique Site around Çorum, Boğazkale Antique Site, Boğazköy Museum
and Hattuşa Antique Site.
TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 11
ANADOLU’nun
TARİHİ
ÇORUM’da
BAŞLAR
The HISTORY of
ANATOLIA
BEGINS in ÇORUM
12 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014
Çorum... Topraklarındaki ilk yerleşim izleri MÖ
6000’li yıllara, Kalkolitik Çağ’a kadar uzanıyorsa
da dünya arkeoloji tarihinde heyecan uyandıran
dönemi Hattiler ile başlar. Anadolu, MÖ 30001900 arasında yaşamış olan Hattiler ile birlikte
ilk ismini de kazanır: Hatti Ülkesi...
Hattiler’den sonra gelen ve Anadolu’daki ilk
organize devleti kuran Hititler’e başkent olmuş
Çorum toprakları, Türkiye’nin UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası listesine alınmış 9
değerinden biridir.
Dünyanın ilk barış antlaşmasının tabletleri
burada bulunmuş, bilinen en eski Hint-Avrupa
kökenli dil olan Hititçe burada konuşulmuş,
Anadolu’ya hem çivi yazısı hem de hiyeroglif
Çorum’dan yayılmıştır. Özetle Çorum’un tarihi,
aynı zamanda Anadolu’nun tarihidir.
Hattiler’den başlayarak birçok uygarlığın hüküm
sürdüğü Çorum toprakları maden açısından çok
zengindi ve bu zenginlik binlerce yıl sürecek
savaşların kaynağı olmuştu.
Hattiler’den sonra MÖ 1900-1700 yılları arasında buraya yerleşen Asur kolonileri bölgeyi
zengin bir ticaret merkezi haline getirmişlerdi.
Anadolu’ya giren Hititler de bölgeyi ele geçirmek isteyince, MÖ 18 ve 17. yüzyıllar Hititler
ile Hattiler arasında yaşanan çarpışmalara sahne
olmuştu.
Uzun mücadele Hititler’in zaferiyle sonuçlanıyor
ve bölgede Eski Hitit Krallığı dönemi başlıyordu.
Hattuş olarak bilinen yerleşim başkent oluyor,
adı Hattuşa’ya çevriliyor geleceğin parlak imparatorluğuna götürecek süreç başlıyordu.
MÖ 1400-1200 yılları Hitit’in Büyük İmparatorluk dönemi olarak anılır ve bugünün Boğazköy’ü
Hattuşa etrafında gelişerek bölgede büyük bir
uygarlık yaratır.
Başkent Hattuşa’dan yönetilen imparatorluk Batı
Anadolu’nun Ege sahillerinden Suriye topraklarının içine kadar yayılır, Alacahöyük kenti kültür
merkezi, Şapinuva ise eyalet merkezi olur.
Mezopotamya’daki ticari güçlerin zayıflaması
ve taht kavgaları gibi nedenler, tarihteki her
imparatorluk gibi Hititler’in de sonunu getirir.
Büyük imparatorluk, MÖ 1200-1180 yılları
arasında çöker. Aynı topraklarda, MÖ 900’lü
yıllarda Frig Çağı başlayacak, bunu da HelenistikGalat, Roma, Bizans, Selçuklu
ve Osmanlı dönemleri
izleyecektir.
Anadolu’nun tarihini yazan
Hitit uygarlığına gösterilen
ilgi hiç bitmiyor, ören yerlerinde yerli ve yabancı kazılar
hala devam ediyor ve
Çorum Uluslararası Hititoloji Kongreleri’ne ev
sahipliği yapıyor.
Although the oldest traces of settlement in the territory
of Çorum date back to the 6000s BC, to the Chalcolithic
Age, the period that causes excitement in the world’s
archaeological history begins with the Hattians. Anatolia obtained its first name together with the Hattians
who lived between 3000 BC and 1900 BC: The Land of
Hatti.
The territory of Çorum, which served as a capital for
the Hittites who came after Hattians and founded the
first organized state in Anatolia, is one of the 9 treasures in Turkey included in the World Cultural Heritage
list by the UNESCO.
The tablets of the world’s first peace treaty was found
here, the oldest known Indo-European language,
namely the Hittite language, was spoken here, and both
the cuneiform script and the hieroglyphic script spread
to Anatolia from Çorum. In short, the history of Çorum
is at the same time the history of Anatolia.
The territory of Çorum, which witnessed many civilizations beginning with the Hattian civilization, was very
rich in terms of minerals, and this wealth was the
source of wars that continued for thousands of years.
The Assyrian colonies that had settled here after the
Hattians, between 1900 BC and 1700 BC, had made
this region a wealthy trade center. When Hittites who
had come to Anatolia wanted to seize this region, Hittites and Hattians engaged in conflicts in the 18th and
17th centuries BC.
The long struggle ended with the victory of Hittites,
and the period of the Old Hittite Kingdom began in the
region. The settlement known as “Hattus” became the
capital, its name was converted to “Hattusa”, and the
process that was to lead to the brilliant empire of the
future began.
The period between 1400 BC and 1200 BC is called the
Greet Empire period of the Hittites, and the presentday Boğazköy created a great civilization in the region
around Hattusa.
The empire administered from Hattusa extended
from the Aegean shores of the Western Anatolia to
the inner parts of the territory of Syria, Alacahöyük
became the cultural center, and Sapinuwa became a
provincial center. Factors such as the weakening of
commercial forces in Mesopotamia and fights for the
throne brought the end of the Hittites. The great empire
collapsed between 1200 BC and 1180 BC.
The Phrygian Age began in the same territory in 900s
BC, which was followed by the Hellenistic-Galatian, Roman, Byzantine,
Seljuk and Ottoman periods.
The interest in the Hittite civilization that had written the history of
Anatolia continues and excavations are
being carried out by local and foreign teams at the archaeological
sites and Çorum is hosting International Hittitology Congresses.
EN GÜZEL
MÜZELERDEN BİRİ
Çorum Arkeoloji Müzesi, hem binası,
hem sergilediği eserlerin değeri hem
de çağdaş sergileme anlayışı açısından
Türkiye’nin en güzel müzelerinden
birisi.
1915 yılına tarihlenen ve Osmanlı’nın
son dönem mimarisini yansıtan binada
Geç Kalkolitik Çağ’dan 21. yüzyıla
kadar yaşamış uygarlıklara ait eserler
yer alıyor.
7 bin yıllık tarihin sergilendiği müzede
Eski Tunç Çağı mezar ve mezar buluntuları, Eski Hitit Dönemi’nden kabartmalı
vazolar, çivi yazılı tabletler, mühürler,
toprak, seramik, cam eserler, sikkeler,
süs eşyaları ve kandiller yer alıyor.
Müzenin Etnografya bölümünde ise
ağırlıklı olarak Osmanlı Dönemine ait
ahşap eserler, halılar ve çeşitli eşyaların
bulunduğu vitrinlerin yanısıra geleneksel yaşamdan kesitler sunan canlandırmalar yer alıyor.
450 YILLIK BAŞKENT
Tam 450 yıl boyunca Hitit İmparatorluğu’na başkent olmuş
Hattuşa, Çorum’un 80 kilometre güneybatısında, Boğazkale
ilçesinde yer alıyor. Arkeolojik kazılarla ortaya çıkan kent tam bir açık
hava müzesi. Hattuşa ilk olarak Fransız mimar Charles Texier tarafından 1834 yılında
keşfedilir. Bu keşiften sonra yerli ve yabancı uzmanların ilgisi bir daha hiç eksilmez.
1906’da Müze-i Humayun Müdürü Osman Hamdi Bey, zamanın çivi yazısı uzmanı
Hugo Winckler’i de heyetine alarak, Boğazköy’ün “Hitit başkenti Hattuşa” olduğunu
tespit eder. Dünyadaki savaş ve kriz yılları sırasında duraklayan ve 1952’de yeniden
başlatılan kazılar hala aralıksız olarak sürüyor.
M.Ö. 14 ve 13. yüzyıllarda kentin 6 kilometrelik bir surla çevrili olduğu, önündeki
ikinci duvar ile güçlü bir savunma sağlandığı biliniyor. Bu sur üzerinde yer alan anıtsal
kapıların çoğu hala ayakta. Bunlar içinde en önemlileri Kral Kapı, Aslanlı Kapı, Sfenksli
Kapı ve Yer Kapı.
Ören yerinde izlenebilir yapılar M.Ö. 13. yüzyıla tarihleniyor. Bunlar arasında galerilerle
çevrili avlu, konut ve büyük saray kalıntıları dikkat çekiyor.
A CAPITAL for 450 YEARS
Hattusa, which was the capital of the Hittite Empire for exactly 450 years, is located 80
kilometers southwest of Çorum, in the district of Boğazkale. The city that was unearthed
through archaeological excavations is a real open-air museum. Hattusa was first discovered
in 1834 by the French architect Charles Texier. After this discovery, the interest of local and
foreign experts has never diminished. In 1906, Osman Hamdi Bey, Director of the Imperial
Museum (Müze-i Hümayun), included Hugo Winckler, an expert of cuneiform script, with his
team discovered that Boğazköy had been “Hattusa, the capital of Hittites”. The excavations,
which had been paused during international war and crisis periods, were restarted in 1952
and they continue uninterrupted today.
It is known that the city was surrounded by a 6-kilometer-long wall in the 14th and 13th
centuries BC, and that the defense of the city was reinforced with a second wall. Most of the
monumental gates on the former wall are still standing. Among them, the most important
ones are the King’s Gate, the Lion Gate, the Sphinx Gate and the Earth Gate (Yer Kapı).
The structures that can be seen in the archaeological site are dated from the 13th century
BC. Among them, remnants of a courtyard surrounded by galleries, a dwelling and a large
palace attract attention.
One of the FINEST MUSEUMS
The Çorum Archaeological Museum is one of Turkey’s most beautiful museums
with respect to its building, to the value of works it displays, and to its modern
exhibition style.
The building, which is dated 1915 and which reflects the Late Ottoman architecture, houses artifacts of civilizations that lived from the Chalcolithic period to the
present.
The collection of the museum, where a history of 7 thousand years is exhibited,
includes Early Bronze Age graves and grave finds, embossed vases from the Old
Hittite period, cuneiform tablets, seals, articles made of clay, ceramic and glass,
coins, ornaments and oil lamps.
The ethnographic section of the museum contains mainly display cases for Ottoman wooden items, carpets and various articles as well as models representing
scenes from traditional life.
Çorum Müzesi bahçesinde
sergilenen erzak küpleri, binlerce
yıl önce yaşamış insanların
günlük hayatlarına ışık tutuyor.
Anadolu’nun eski halkları yağ,
şarap, sirke, tahıl, mevye ya da
sebze gibi ürünlerini pithos adı
verilen bu dev toprak küplere
koyar, böylece hem korur hem
de depolayabilirdi.
The storage jars exhibited in the
garden of the Çorum
Museum shed light
on the everyday life
of people who lived
thousands of years
ago. The ancient
peoples of Anatolia
were putting
products such as
oil, wine, vinegar,
cereals, fruits
or vegetables
into these huge
earthenware jars
called “pithos” (plural:
“pithoi”) in order to
preserve and store them.
TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 13
BOĞAZKÖY MÜZESİ
Çorum’un 82 kilometre güneybatısında, Boğazkale ilçe merkezinde bulunan
Boğazköy Müzesi Hattuşa kazılarında
bulunan eserlerden oluşan bir koleksiyona sahip. Kalkolitik dönemden
başlayarak, Eski Tunç, Hitit, Frig, Roma
ve Bizans dönemlerine ait buluntuların
da sergilendiği müzede ağırlık, Hitit
dönemi eserlerine ait. Kral kapıdaki tanrı
kabartması, Hitit Kralı IV. Tuthaliya ve
Tanrıça İştar kabartmaları ve hiyeroglif
yazılı taş stel müzenin en önemli eserleri
arasında. Vitrin aralarında büyük boy
testilerin yeraldığı katlarda ayrıca pişmiş
toprak ve taş eserler, Frig Dönemi’ne ait
boyalı seramik kaplar, Roma ve Bizans
Dönemi’nden çeşitli eşyalar da yeralıyor.
AÇIK HAVA TAPINAĞI: YAZILIKAYA
Burası Yazılıkaya... Hitit İmparatorluğu’nun başkenti Hattuşa’ya iki kilometre uzaklıkta bir
kaya grubu. Burası Hitit İmparatorluğu’nun açık hava tapınağı...
Doğal kaya üzerine yapılmış bu açık hava tapınağı, çevresini kuşatan bir duvar, anıtsal bir
giriş kapısı ve tapınak bölümünden oluşuyor.
Arkeologların aktardığı bilgilere göre Hititler’in dini törenleri başkent Hattuşa’da Fırtına
Tanrısı’nın heykeli önündeki kapalı mekanlarda yapılırdı. Yazılıkaya’da ise bu törenler, açık
havada ve tüm Hitit tanrılarının önünde gerçekleşiyordu.
Büyük Galeri’nin bir duvarında “bir dizi tanrı arasında üç tanrıça”, diğer duvarında “bir
dizi tanrıça arasında bir tanrı” şeklinde sıralanmış kabartmalar yer alıyor. Bu iki dizinin
birleştiği duvarda ise ana tanrı ve tanrıçalar var.
Küçük Galeri’de yer alan, sıra halinde dizilmiş 12 Tanrı kabartması ise Yazılıkaya’nın en
dikkat çekici bölümünü oluşturuyor.
Müzede sergilenen çivi yazılı tabletlerden bir tanesi. Tablette Masa adlı Hititli’nin üst
düzey bir saray görevlisine, Asurlular hakkında yazdığı mektup yer alıyor. Boğazköy
Müzesi içi (üstte).
One of the cuneiform tablets exhibited in the museum. The tablet contains the letter
written by a Hittite named Masa to a high-ranking court official about the Assyrians.
The interior of the Boğazköy Museum (above).
BOĞAZKÖY MUSEUM
The Boğazköy Museum located 82 kilometers southwest of Çorum, in the center of
the district of Boğazkale, has a collection consisting of artifacts unearthed during
Hattusa excavations. The finds exhibited in the museum include those belonging
to the Chalcolithic period, the Early Bronze Age and the Hittite, Phrygian, Roman
and Byzantine periods, but many of them belong to the Hittite period. Some of
the most important articles are the god relief on the King Gate, the relieves of the
Hittite King Tudhaliya IV and Goddess Ishtar, and the stone stele bearing a hieroglyphic inscription. There are terracotta
and stone articles, painted ceramic vessels belonging to the Phrygian Period,
various items dating from the Roman
and Byzantine periods on the floors
where large jugs are situated among the
display cases.
MÖ 1150-500 yılları arasına tarihlenen Demir
Çağı Dönemi’nden Frig Seramiği (solda).
A Phrygian Ceramic belonging to the Iron Age
dated from the period between 1150 BC and 500
BC (left).
14 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014
OPEN-AIR TEMPLE: YAZILIKAYA
Yazılıkaya (“inscribed rock”) is a group of rocks located two kilometers from Hattusa, the
capital of the Hittite Empire. This is the open-air temple of the Hittite Empire.
The open-air temple built on a natural rock consists of a wall surrounding it, a monumental
entrance gate and the temple section.
According to information provided by archaeologists, the religious ceremonies of Hittites
were held in the covered rooms in front of the statue of the Storm God in the capital city of
Hattusa.
On one wall of the Large Gallery are the relieves of “three goddesses among a row of gods”,
and on the other wall are the relieves of “a god among a row of goddesses”. On the wall
where these two rows join are the main god and goddesses.
The relief of 12 gods in the Small Gallery that forms another row constitutes the most
remarkable section of Yazılıkaya.
İLK TÜRK KAZISINI ATATÜRK BAŞLATTI
ALACAHÖYÜK MÜZESİ
Çorum’a 45 kilometre uzaklıkta, Alaca ilçesinde yer
alan Alacahöyük Müzesi’nde, Kalkolitik Çağ’dan
başlayarak, Osmanlı Dönemi’ne kadar uzanan
eserler sergileniyor.
Yörede kazı yapan başkanların isimlerini taşıyan iki
salonda Alacahöyük ve Pazarlı kazısı buluntuları yer
alıyor.
Müze vitrinlerinin bir bölümünde Hitit Dönemi’ne ait pişmiş
toprak testiler, çanaklar, matara biçimli kaplar; diğer vitrinlerde ise Eski
Tunç ve Hitit Dönemleri’ne ait bronz ve kemik süs eşyaları, kalıplar, hayvan
figürinleri ve iki adet çivi yazılı tablet sergileniyor.
Etnografik eserlerin sergilendiği alt katta ise, Osmanlı Dönemi silahları ile
yöreye ait halı, kilim, dokuma tezgahı ile ahşap el aletleri bulunuyor.
Çorum’a 45, Hattuşa’ya 34 kilometre uzaklıkta yer alan Alacahöyük ören yerinin yalnızca Hitit değil, Anadolu arkeoloji tarihi içinde de büyük önemi var.
İlk kez 1835 yılında W. J. Hamilton tarafından keşfedilen höyük, bu tarihten sonra Avrupalı bilim adamlarının büyük ilgisini çekmişti. 1861 yılında höyükte çalışan G. Perrot,
bulduğu örneklerin Hititler’e ait olduğunu ileri süren ilk kişiydi. Bundan sonra pek çok
yabancı arkeolog bölgeye gelmiş, gelen her ekip yeni bilgilere ulaşmıştı.
1935 yılında, Alacahöyük’e büyük önem veren Cumhurbaşkanı Atatürk’ün emriyle yeni
bir kazı çalışması başlatılmıştı. Remzi Oğuz Arık’ın başkanlığındaki bu kazı, Türkiye’deki
ilk Türk kazısı özelliğini taşıyordu.
Alacahöyük, dört farklı uygarlık ve 14 yapı dönemini kapsayan bir höyük. MÖ 5000’lerde başlayan ilk yerleşmenin üzerine, farklı ve üst üste kültürler yerleşmiş. Eski Tunç ve
Hitit Dönemleri’nde bölgenin en önemli sanat ve inanç merkezi olmuş. Son derece
değerli eserlerden oluşan Alacahöyük buluntuları bugün, Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi ile Alacahöyük Müzesi’nde sergileniyor. Alacahöyük kazılarında bulunan ve
Hitit sanatının simgesi haline gelen Güneş Kursu örnekleri bunlar arasında en popüler
olanı. Aslında Hattiler’e ait bir sembol olduğu bilinen Güneş Kursu, yıllarca Türkiye’de
pek çok kurumun, en çok da Ankara’nın simgesi olmuştu.
ALACAHÖYÜK MUSEUM
In the Alacahöyük Museum located 45 kilometers from Çorum, in the Alaca district,
artifacts spanning an interval from the Chalcolithic period to the Ottoman period
are exhibited. The two halls named after the heads of the teams that carried out
excavations in this region, house articles unearthed during Alacahöyük and Pazarlı
excavations.
Display cases in the museum contain terracotta jugs, pots and canteen-shaped vessels belonging to the Hittite Period, and other display cases contain bronze and bone
ornaments, molds, animal figurines and two cuneiform tablets belonging to the Early
Bronze Age and to the Hittite period. The lower floor, where ethnographic articles are
exhibited, contains Ottoman weapons and local carpets, rugs, weaving looms and
wooden hand tools.
The FIRST TURKISH EXCAVATION was INITIATED by ATATÜRK
The archaeological site of Alacahöyük, which is located 45 kilometers from Çorum and 34
kilometers from Hattusa, is not only important with respect to Hittite history, but it is also
important with respect to the archaeological history of Anatolia.
The mound (“höyük”) first discovered by W. J. Hamilton in 1835 attracted great attention of
European scientists. G. Perrot, who carried out surveys in the mound in 1861, was the first
person who suggested that the artifacts found by him had belonged to the Hittites. From
then on, many foreign archaeologists came to this region and every new team provided new
data.
In 1935, a new excavation was initiated by order of President Atatürk, who attached great
importance to Alacahöyük. This excavation headed by Remzi Oğuz Arık was the first Turkish
excavation carried out in Turkey.
Alacahöyük is a mound covering 4 different civilizations and 14 architectural periods.
Different cultures had settled one upon the other after the first settlement dating back to the
5000s BC. It had become the most important cultural and faith center of the region in the
Early Bronze Age and in the Hittite period.
Articles unearthed in Alacahöyük consist of very valuable pieces, and they are exhibited today
in the Museum of Anatolian Civilizations in Ankara and in the Alacahöyük Museum. Among
them, the most popular ones are the Sun Disks that were found during Alacahöyük excavations and that became the symbol of Hittite art. The Sun Disk, which had been a symbol
of the Hattians, served as the symbol of many institutions in Turkey, and as the symbol of
Ankara in particular.
TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 15
“Berren mi teşrif buyruldu?
Yoksa seyahat bahreyn mi
vuku buldu?”
Eski İstanbul’un dışında
meselâ Yeniköy’de oturanlar,
merkezde oturanlara bayram
ziyaretine geldiğinde sorulan
ilk soru bu olurmuş: “Karadan
mı yoksa denizden mi
geldiniz?”
Have a good feast!
When those living in Yeniköy, for example,
used to pay a visit to their friends or relatives
living in the centre of the city at the time of
the Feast of Ramadan, they were welcomed
with this question: ‘Have you come by sea or
by land?’
Bir Ramazan ayı daha,
2014 yılında da geçti gitti...
Şimdi Haziran sonunda
başlayıp, Temmuz boyunca oruç tutanlar için
olduğu kadar, herkes için
de bayram zamanı. 28
Temmuz’dan itibaren 3 gün sürecek bu bayramda eş, dost ve akraba ziyaretleri yapılacak, dargınlar barışacak, fakirler sevindirilecek! Dünyanın en güzel ikliminde, uygarlık tarihinin en eski ve
en önemli coğrafyalarının üzerinde; Anadolu’da yaşayan bizlerin, bizi birleştiren tüm ortaklıkların
sevinç duyması gereken bir üç gün daha yaşayacağız: Şeker Bayramı!
Bayram kimin için?
Büyükler neye sevinirse sevinsin, bayramlar aslında en çok çocuklar için! Düşünsenize “şunu yap,
bunu yapma, öyle olma, böyle ol” demekten bir hal olan büyükler, bayram geldiğinde o küçüklere
daha farklı yaklaşır, hem olabildiğince giydirir, kuşatır, hem de kendi elleriyle, her zaman bir arada
olmadıkları başka büyük ve küçüklerle bir araya getirir. Onlardan bazıları, küçüklerin daha aşina olduğu kişiler ve yerler olsa da “bayram”da görmedikleri yerlere de giderler ki bu, çocukların görece
sınırlı evrenlerini neşeli bir biçimde genişletir!
Bayram ziyareti mi tatil yerleri mi?
Kuşaktan kuşağa değişmekle birlikte ülkemizde, çocukluk bayram anılarının değişmez ögeleri
“bayramlık ayakkabı”, “harçlık”, “el öpme”, “şeker-çikolata”, “yemek davetleri” gibi simgeler olup,
bunlar çeşitlenebilir. Öte yandan bayram “tatil” de demektir. Hele şehiriçi ulaşımdan yaka silkenler için, hafta içine denk gelip, hafta sonu tatiliyle birleşen bayramlar, tam bir “fırsat”tır ki onları
da anlayışla karşılamak zor olmasa gerek. Çünkü günümüzde, hele gittikçe genişleyip yayılan
kalabalık büyükşehirlerimizdeki bayram ziyaretleri, özellikle “çekirdek aileler” için gittikçe zorlaşan
bir “külfet”e dönüşebilir! Daha “eski zamanlarda” ise şahsen ziyaretten yılgınlık duyanlar, bayram
kutlamasını PTT yoluyla, yani elle yazılı tebrik kartı ya da telgraf yollayarak yapmayı yeğlerdi. SMS
mi? O, hayâl bile edilmiyordu!
“Denizden mi yoksa karadan mı geldiniz?”
Şehirden kaçanlar herhalde çok da haksız değiller! Öyle ki bundan sadece 60 yıl önce, Abdülhak
Şinasi Hisar bile Varlık Yayınları tarafından ilk baskısı yapılmış olan “Boğaziçi Yalıları-Geçmiş Zaman
Köşkleri” başlıklı kitabında, aynı soruna dikkat çekmiş. Kısmen alıntılıyor, aralara girip özetliyoruz:
“...O geçmiş zamanlarda telefon olmadığından, postalar pek yavaş ve bütün nakil vasıtaları hayli
iptidai bulunduğundan, fena bir haber taşıdığı korkusunu veren telgraf da pek adet sayılmadığından İstanbul mahalleleri birbirlerinden daha uzak gibi görünürlerdi...”
16 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014
TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 17
MÜZELERE ÜCRETSİZ ULAŞIM!
TÜRSAB Müze Girişimleri ve TEMSA
işbirliğinde başlatılan “Otobüsü Yakala
Tarihe Yolculuğa Başla” isimli projeden
Müzekart ve Müzekart+ sahipleri
faydalanabilecek. TEMSA tarafından
tahsis edilen otobüsler her gün
Taksim’den Tarihi Yarımada’ya, oradan
da Sabancı Müzesi’ne ücretsiz ve
konforlu bir ulaşım sağlayacak.
FREE ACCESS TO MUSEUMS!
The ‘Catch the Bus and Start Your
Journey into History’ project rolled out
in collaboration with TÜRSAB Museum
Enterprises and TEMSA will be offered to
the benefit of Müzekart and Müzekart+
holders. The buses provided by TEMSA
will be offering a comfortable and free
transportation from Taksim to the Historical
Peninsula and from there to the Sabancı
Museum on a daily basis.
10:00
TAKSİM’den
SULTANAHMET’e
from TAKSİM
to SULTANAHMET
13:00
SULTANAHMET’ten
EMİRGAN’a
from SULTANAHMET
to EMİRGAN
15:30
EMİRGAN’dan
TAKSİM’e
from EMİRGAN
to TAKSİM
18 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014
 Özgür Açıkbaş & Shutterstock
TEMSA Global Genel Müdürü Dinçer Çelik (en solda), Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü
Prof. Dr. Haluk Dursun, (soldan ikinci), İstanbul Kültür ve Turizm İl Müdürü Prof.
Dr. Ahmet Emre Bilgili (soldan üçüncü) ve TÜRSAB Genel Başkanı Başaran Ulusoy
(direksiyonda).
TEMSA Global General Manager Dinçer Çelik (left), Topkapı Sarayı Museum Manager
Prof. Dr. Haluk Dursun, (second from left), İstanbul Provincial Director for Culture and
Tourism Prof. Dr. Ahmet Emre Bilgili (third from left) and TÜRSAB President Başaran
Ulusoy (at the steering wheel).
Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜRSAB) ile TEMSA işbirliğinde oluşturulan proje, müzeleri ziyaret etmek isteyen yerli ve yabancı turistleri
İstanbul’un bir ucundan diğer ucuna hem ücretsiz, hem de konforlu bir
yolculukla taşımayı hedefliyor.
TÜRSAB Müze Girişimleri ve TEMSA’nın ortak işbirliği ile oluşturulan ve
“Otobüsü Yakala Tarihe Yolculuğa Başla” isimli proje ile bir “ilk”e daha
imza atıldı. Müzekart ve Müzekart+ sahipleri, her gün Taksim’den Tarihi
Yarımada’ya oradan da Sabancı Müzesi’ne ücretsiz olarak taşınacak.
Topkapı Sarayı, Ayasofya Müzesi, İstanbul Arkeoloji Müzeleri, Yerebatan
Sarnıcı başta olmak üzere kentin en önemli müzelerinin yer aldığı Tarihi
Yarımada ile Emirgan’da bulunan Sakıp Sabancı Müzesi arasında sefer yapacak konforlu TEMSA otobüsü hergün saat 10:00’da Taksim Meydanı’ndan
Sultanahmet’e doğru hareket edecek. Koltuk arkası ekranlarda Anadolu’daki tarihi ve kültürel değerlerle ilgili kısa filmin gösterileceği otobüs, saat
13:00’te Sultanahmet Meydanı’ndan ayrılarak Emirgan’daki Sakıp Sabancı
Müzesi’ne doğru hareket edecek. Otobüs, saat 15:30’da Sakıp Sabancı
Müzesi’nden ayrılarak Taksim’e geri dönecek.
“Otobüsü Yakala Tarihe Yolculuğa Başla” isimli projeyi tanıtmak amacıyla 3
Haziran’da İstanbul Arkeoloji Müzeleri bahçesinde düzenlenen basın toplantısında; İstanbul Kültür ve Turizm İl Müdürü Prof. Dr. Ahmet Emre Bilgili,
Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü Prof. Dr. Haluk Dursun, TÜRSAB Yönetim
Kurulu Başkanı Başaran Ulusoy ve TEMSA Global Genel Müdürü Dinçer Çelik
birer konuşma yaptı.
The project, rolled out in collaboration with TÜRSAB, Association of Turkish
Travel Agencies and TEMSA, aims at offering local and foreign tourists who would
like to visit the museums a free and comfortable transportation from one part of
Istanbul to the other.
With the ‘Catch the Bus and Start Your Journey into History’ project rolled out in
collaboration with TÜRSAB Museum Enterprises and TEMSA is a first implementation of this sort. Müzekart and Müzekart+ holders will be transported from
Taksim to the Historical Peninsula and to Sabancı Museum from there on a daily
basis.
The comfortable TEMSA bus will start its journey from Taksim at 10:00 a.m. in
Taksim every day and drive to the Historical Peninsula and Emirgan where the
Topkapı Palace, Hagia Sophia, Istanbul Archeology Museums, Yerebatan Cistern
and other important museums of the city and Sakıp Sabancı Museum are located.
During the bus trip, the backrest screens will be broadcasting a short film on the
historical and cultural values of Anatolia. The bus will leave from the Sultanahmet
Square at 13:00 and go to the Sakıp Sabancı Museum in Emirgan. The bus will
leave the museum at 15:30 and drive back to Taksim.
During the press meeting that was organized in the garden at the Istanbul Archeological Museum on June 3 to promote the ‘Catch the Bus and Start Your Journey
into History’ project, Istanbul Provincial Director of Culture and Tourism Prof. Dr.
Ahmet Emre Bilgili, Topkapı Palace Manager Prof. Dr. Haluk Dursun, TÜRSAB
President Başaran Ulusoy and TEMSA Global General Manager Dinçer Çelik have
delivered opening speeches.
Ahmet Emre Bilgili:
İstanbul Kültür ve Turizm İl Müdürü Prof. Dr. Ahmet Emre Bilgili İstanbul’un
en önemli müzelerinin bulunduğu Tarihi Yarımada’yı 12 milyon kişinin ziyaret ettiğini vurgulayarak şöyle konuştu:
“Böylesine önemli bir bölgeyi daha efektif kullanmanın yollarını arıyoruz.
Biliyoruz ki bunun gibi daha pek çok projenin gerçekleşmesi lazım. Ancak
sizlere bugün tanıttığımız bu proje ile İstanbul’un farklı bölgelerinin hareket
kazanacağına inanıyoruz...”
Ahmet Emre Bilgili:
Istanbul Provincial Director of Culture and Tourism Prof. Dr. Ahmet Emre Bilgili
stated that the Historical Peninsula, where the most important museums of the
city are located, is visited by 12 million people. He further stated that:
“We are looking for more effective ways of making use of such an important location. We know that many other similar projects should be rolled out. However, we
believe that the project that we have just introduced you will bring dynamism to
different parts of Istanbul...”
Başaran Ulusoy: “Bu bir kültürel sorumluluk projesidir...”
İstanbul’u ve müzeleri gezen turistlere ulaşım kolaylığı getireceklerini vurgulayan TÜRSAB Yönetim Kurulu Başkanı Başaran Ulusoy, projenin kültürel
bir sorumluluk çalışması olduğunu belirterek konuşmasında özetle şunları
söyledi:
Başaran Ulusoy: “This is a project of cultural responsibility...”
TÜRSAB President Başaran Ulusoy stated that they would be making transportation easy for tourists visiting Istanbul and its museums. Başaran, who explained
that this was a cultural responsibility project, gave this message in his speech:
“We are realizing another first-time implementation towards a calling, welcoming
TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 19
and hosting museum concept. We will be teaching
our history to tourists visiting Istanbul by presenting them our history and culture. In addition to this,
we are aiming at offering all sorts of convenience to
Istanbulites. Our restoration works and other new
projects are continuing in full force. We deem these
works of ours as cultural responsibility projects.
Unearthing hidden monuments and promoting them
are our responsibility. History and culture are the
greatest heritage for all of us. Our cultural monuments will be preserved as they are visited and that
will give them durability... ”
Soldan; İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürü Zeynep Sevim Kızıltan, Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü Prof. Dr. Haluk
Dursun, TÜRSAB Yönetim Kurulu Başkanı Başaran Ulusoy, TEMSA Global Genel Müdürü Dinçer Çelik, İstanbul
Kültür ve Turizm İl Müdürü Prof. Dr. Ahmet Emre Bilgili.
From left; İstanbul Archeological Museums Manager Zeynep Sevim Kızıltan, Topkapı Palace Museum Manager Prof.
Dr. Haluk Dursun, TÜRSAB President Başaran Ulusoy, TEMSA Global General Manager Dinçer Çelik, İstanbul Provincial
Director for Culture and Tourism Prof. Dr. Ahmet Emre Bilgili.
TEMSA Global Genel Müdürü Dinçer Çelik (üstte).
TEMSA Global General Manager Dinçer Çelik (above).
“Çağıran, karşılayan, ağırlayan müze anlayışı
çerçevesinde bir ilki daha başlatmış oluyoruz.
İstanbul’a gelen turistleri tarih ve kültürümüzle
buluşturarak tarihimizi öğreteceğiz, kültür varlıklarımızı tanıtacağız. Bunun yanısıra hem turiste
hem İstanbullulara her türlü kolaylığı sunmayı hedefliyoruz. Öte yandan restorasyon çalışmalarımız
ve diğer yeni projelerimiz de devam ediyor. Bu
çalışmalarımıza birer kültürel sorumluluk projesi
olarak bakıyoruz. Gün yüzü görmemiş eserleri
ortaya çıkartmak ve bunları tanıtmak hepimizin
görevi. Tarih ve kültür hepimiz için en büyük
mirastır. Kültür varlıklarımız gezildikçe korunacak,
korundukça yaşatılacak...”
Dinçer Çelik: “Turizmin gelişmesi için her projenin içinde yer almaya devam edeceğiz...”
TEMSA Global Genel Müdürü Dinçer Çelik ise konuşmasında turizm sektörünün büyümeye devam
ettiğinin altını çizerek, Türkiye’nin rekora koştuğunu ve 10 milyonu aşkın turist ağırlayan İstanbul
için bunların bile yetmeyeceğini söyleyerek şöyle
devam etti: “Turist sayısı ve geliri açısından önü20 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014
müzdeki yıllarda daha fazla pay elde edeceğimize
inanıyoruz. Bu başarılarda TÜRSAB’ın çok önemli
payı var. Biz de TEMSA olarak turizme katkı
sağlayacak her projenin içinde yer almayı hedefledik. Bu proje de onlardan biri. Bugün ‘Otobüsü
Yakala, Tarihe Yolculuğa Başla Projesi’nin startını
TÜRSAB Başkanı Sayın Başaran Uusoy ile birlikte
veriyor olmanın mutluluğunu yaşıyoruz.
İstanbul’u ve müzelerimizi gezenler artık tarihi
mirasımızı prestij otobüslerimizle keşfedecekler.
Hem konforlu bir seyahat ile müzelere ulaşacaklar, hem de yol boyunca araçlarımızda yer alan
koltuk arkası ekranlardan Anadolu’daki tarihi ve
kültürel değerlerle ilgili kısa bir film izleyebilecekler.
TEMSA 65 ülkeye gerçekleştirdiği ihracat ile
ülkemize katma değer sağlamaya devam ediyor.
Binlerce TEMSA otobüsümüz yurtdışında ülkemizin gururu oluyor. Bu proje ile de turizmin gelişimine, ülkemizin değerlerinin tanıtımına katkı
sağlayacağımız için çok mutluyuz. Bundan sonra
da turizm sektörünün gelişimine yönelik her projenin içinde yer almaya devam edeceğiz. TÜRSAB
Başkanı Sayın Başaran Ulusoy’a turizm sektörünün
gelişmesine yönelik sürdürdüğü yoğun çabalar
için hem ülkem adına hem de kurumumuz TEMSA adına teşekkür ediyoruz.”
Haluk Dursun: “Topkapı Sarayı yerine
Topkapı Otogarı’na gidenleri biliyorum...”
Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü Prof. Dr. Haluk
Dursun ise konuşmasında özetle şu sözlere yer
verdi:
“İstanbul’daki turistlerin Tarihi Yarımada’ya
rahatlıkla ulaşmaları gerekiyor. Topkapı Sarayı’na
gitmek isterken kendini Topkapı Otogarı’nda
bulanlar var. Bu kenti gezenleri doğru yönlendirmemiz, ulaşım kolaylıkları sağlamamız gerekir. Bu
proje bu anlamda turistlere hem kolaylık, hem de
konforlu bir ulaşım sağlayacak.”
Dinçer Çelik: “We will be taking part in every
project for the improvement of tourism... ”
TEMSA Global General Manager Dinçer Çelik highlighted that the tourism industry was still growing
and Turkey was approaching a record. He said, even
this will not be enough for Istanbul whose population
has exceeded 10 million. He further stated that:
“We believe that we will be increasing our share in
terms of the number of tourists and income from
the sector. TÜRSAB has a great share in all these
achievements. As TEMSA we have also aimed at
being part of every project which will be contributing
to tourism. This project is one of them. Today, we feel
the great happiness of rolling out the ‘Catch the Bus
and Start Your Journey into History’ project together
with the TÜRSAB President Başaran Ulusoy.
Those who visit Istanbul and its museums will now be
able to discover the city with our prestige buses. They
will be able to reach the museums by a comfortable
trip and on the backrest screens they will be able
to watch a short film on the historical and cultural
values in Anatolia.
TEMSA is continuing to offer added value for our
country by exporting to 65 countries. Thousands of
TEMSA buses are becoming a source of great pride
for our country. We are very happy for being able
to offer a great contribution to the development of
tourism and to the promotion of our values. We will
continue to be part of every project that will be focusing on the development of the tourism sector. We
would like to extend our thanks to TÜRSAB President
Mr. Başaran Ulusoy for what he has done for the
development of the tourism sector, both on behalf of
our country and on behalf our institution TEMSA. ”
Haluk Dursun: “I know people who confuse Topkapı
Bus Terminal with Topkapı Palace... ”
The Topkapı Palace Museum Manager Prof.
Dr. Haluk Dursun gave this message in his
speech:
“Tourists in Istanbul should have easy success to the
Historical Peninsula. There are those who find themselves in Topkapı Bus Terminal whereas they want
to go to Topkapı Palace. We need to direct visitors to
Istanbul properly and offer them easy transportation.
This project will be offering an easy and comfortable
transport.
RS
A
B
TÜ
TÜRKİYE
KONGRE
TURİZMİ
RAPORU
2013-II
KONGRE TURİZMİNDE GELİRLER VE 2014-2015 BEKLENTİLERİ
Kongre turisti, deniz kıyısında tatil yapmayı tercih eden turistin
3 katı kadar para harcıyor. Dünya turizm gelirlerinin yüzde 30’a
yakını kongre turizminden sağlanıyor. İstanbul’un ise bu yıl
uluslararası kongrelerden 250 milyon doların üzerinde gelir elde
etmesi bekleniyor.
REVENUES IN CONGRESS TOURISM AND
EXPECTATIONS FOR 2014-2015
A congress tourist spends approximately three times more
money than a tourist who opts for spending their holiday
at the seaside. Almost 30 percent of the global tourism
revenues is generated from congress tourism. This year
it is estimated that Istanbul will generate more than 250
million dollars from international congresses.
Efes Kongre Merkezi, Kuşadası (sağda).
Efes Congress Center, Kuşadası (right).
22 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014
Dergimizin geçen sayısında yayınladığımız “Kongre Raporu I” başlıklı araştırma yazısında Türkiye’nin artık kongre
turizminde de iddialı olduğunu belirtmiş
ve 2014 yılında Türkiye’nin kongre
turizminden 3 milyar, İstanbul’un ise 1.7
milyar dolar beklediğini vurgulamıştık.
Yapılan araştırmanın ikinci bölümünde
“2013 yılını 34.9 milyon ziyaretçi ve
32.3 milyar dolarlık turizm geliri” ile
kapatan Türkiye’nin 2014-2015 yılı beklentilerini aktarıyor ve kongre turizminin
önemini ele alıyoruz.
Kongreye gelen turist 3 kat fazla
harcıyor
Ağırlıklı olarak Türkiye’nin Akdeniz
ve Ege kıyılarını tercih eden turistlerin
ortalama kişi başı harcaması 750-800
dolar seviyesinde. Buna karşılık, kongre
turizmi için Türkiye’ye gelen turistlerin
ortalama kişi başı harcaması ise 2 bin-2
bin 500 dolar. Yani kongre turisti, tatil
için kıyıları tercih eden turistin 3 katı
kadar para harcıyor. Türkiye’nin kıyı
şeridinde her şey dahil sistemin ağırlıklı
olduğu düşünüldüğünde, gelen turistin daha çok tesiste kaldığı, bölgedeki
ticaret hacmini artırmakta sınırlı olduğu
biliniyor. Yapılan araştırmalar, kongre
turizminde tam tersi bir durumun söz konusu olduğunu gösteriyor.
Kongre için bir kente giden turist toplam harcamalarının yüzde 30’unu
konaklamaya ayırıyor. Harcamalar içinde gezi ve eğlence yüzde 20, yeme
içme de yüzde 20 pay tutuyor.
80 Kongrenin yeri şimdiden hazır
Türkiye’de kongre turizmi denilince akla ilk gelen yer kuşkusuz İstanbul.
Her ne kadar 2013 yılına Gezi olayları ile başlayan ve sokaklara taşan
gerginlik yurtdışında algı açından bir olumsuzluk yarattıysa da 2014 ve
2015 için beklentiler iyimser. Birçok kongre bilgisi çeşitli sebepler ile kongre gerçekleşmeden Kongre ve Ziyaretçi Büroları tarafından paylaşılmak
istenmiyor. Net rakamlara bu nedenle yıl sonundan önce ulaşmak mümkün
The survey piece we published in our previous
issue, ‘Congress Report I’, stated that Turkey was
now highly ambitious in congress tourism and we
highlighted that Turkey was expecting to generate 3
billion dollars from congress tourism in 2014. Istanbul is expected to generate an income of 1.7 billion
dollars from the same segment in 2014.
In this second part of the survey, we will be presenting Turkey’s expectations for 2014-2015 and the
significance of congress tourism. Turkey had closed
the year 2013 with 34.9 million visitors and a tourism revenue of 32.3 billion dollars.
A congress tourists spends three times more
The average per-capita-spending of tourists who
mostly prefer the Mediterranean and Aegean shores
of Turkey is at around 750-800 dollars. A visitor
who comes to Turkey for congress tourism, on the
other hand, spends for about 2000 to 2500 dollars
per capita. In other words, a congress tourist spends
three times more than tourists preferring shores for
their holidays.
Since the all-inclusive system is dominant on the
shores of Turkey, it is a known fact that the tourists
spend their time mostly at the facilities and they
do not contribute to the trade revenues nearby.
The surveys make it clear that congress tourism
presents a completely different picture.
A tourist visiting a city for a congress allocates 30
percent of their expenses to accommodation. Travel
and entartainment have a
share of 20 percent and
food and drinking represent a share of another
20 percent in their total
spendings.
The venues for 80
congresses are already
ready
The first city that comes to
mind when we talk about
Turkey’s congress tourism is Istanbul. Although
the political tension that
began and spilled over
onto the streets with the
Gezi protests has created a negative perception
abroad, anticipations for
2014 and 2015 are positive. In many instances,
congress information is not
disclosed by the Congress
and Visitor Offices due to
some confidentiality issues.
Therefore, it is not possible
to utter the net figures
before the end of the year.
However, according to in23
değil. Ancak TÜRSAB’ın üyelerinden edindiği
bilgiye göre 2014 yılında 80 kongre için yer ayırtılmış durumda. 2015 yılı için ise 26 kongre için
rezervasyonlar yapıldı bile.
İstanbul’un gelir beklentisi 1.7 milyar dolar
Kongre turizminde hem kongre sayısı hem de katılımcı sayısı açısından aslan payını alan İstanbul,
kongre turizmi gelirlerinden de en büyük payı
alıyor. İstanbul’da bu yıl, 500 ve üstü katılımcılı
uluslararası kongrelerden 250 milyon doların
üzerinde gelir elde edilmesi bekleniyor. Öte
yandan, daha az sayıda katılımcılı ya da ulusal nitelikteki kongrelerin yanı sıra seminerler ve fuarlarla birlikte bu rakamın 1.7 milyar dolar olarak
gerçekleşmesi hedefleniyor. Böylece İstanbul’un
turizm gelirleri içerisinde kongre turizmi gelirinin
payı yüzde 20’ye çıkacak. Türkiye genelinde
kongre turizminin toplam turizm gelirleri içerisindeki payı ise yüzde 7-8 düzeyinde.
Dünya turizm gelirinin yüzde 30’u
Kongre turizmi, turizm sektörünün en gözde
segmentlerinin başında geliyor. Bunun nedeni, kongre turistinin kıyı turisti ortalamasına
göre daha çok harcama yapması. Dünya turizm
gelirlerinin yüzde 30’a yakını kongre turizminden sağlanıyor. Toplam 1 trilyon 75 milyon
doları aşan turizm gelirlerinin içerisinde kongre
turizminin aldığı pay 250 milyar dolar olarak
hesaplanıyor.
Kongrelerin yüzde 57’si Avrupa’da
Dünyada kongrelerin etkin olarak düzenlenmeye
başlaması 1900’lü yılların başına denk geliyor.
1901 yılında dünyada 70 kongre düzenlendi,
bu rakam 1910 yılında 200’e yükseldi. Bugün,
kongre turizminde dünya lideri Avrupa. Dünyada
yılda 9 binden fazla kongre yapıldığı, 80 milyona
yakın kişinin de bu kongreler için seyahat ettiği
İSTANBUL’DA 57 KONGRE
ŞİMDİDEN AÇIKLANDI
75 CONGRESSES IN ISTANBUL
ARE ALREADY ANNOUNCED
2014
Ankara
5
2
Antalya
14
1
Bursa
1
1
İstanbul
57
20
İzmir
2
2
Kapadokya
1
-
Kaynak Sources: TÜRSAB
24 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014
2015
hesaplanıyor. ABD yılda 300’den fazla uluslararası büyük kongreye ev sahipliği yaparken, ABD’yi
az bir farkla Almanya takip ediyor. Öte yandan, Avrupa’ya bir bütün olarak bakıldığında ise kıtanın
kongre turizm pastasının yüzde 57’sine sahip olduğu dikkat çekiyor. ABD’nin payı ise yüzde 17’ler
düzeyinde. Kongrelerde en çok rağbet gören 4 segment ise, sağlık, bilim, sanayi ve teknoloji.
Türkiye ulaşılabilir olmasıyla öne çıkıyor
Türkiye’de kongre turizmi alanında 200’ün üzerinde acente hizmet veriyor. Tanıtım ve imajın çok
önemli seçme kriterleri olduğu kongre turizmi için kaliteli alt ve üst yapı yatırımları şart. Türkiye’nin
kongre turizminde tercih edilmesinin arkasında, ulaşılabilirlik, toplantı ve kongre merkezleri, konaklama tesisleri, sosyal programların düzenlenebileceği tarihi ve özellikli mekânlar ile bölgenin ve şehrin
doğal ve tarihi zenginlikleri bulunuyor.
En az bin kişi kapasiteli salon yatırımı ihtiyacı
İstanbul’un birinciliğe yerleştiği, 500 ve daha fazla kişilikli kongreler alanında yeni yatırım ihtiyacı halen bulunuyor. Hatta uzmanlar, daha büyük kongrelere ev sahipliği yapabilmek için en az bin ila bin
500 kişi kapasiteli salon yapılmasının önemine işaret ediyor. Bu alanda yatırımcıların elini kolaylaştıracak etken ise, kongre turizmi yatırımlarının sezonluk otellere göre yatırım geri dönüş süresinin çok
daha kısa olması. Merkezlerde, çok sayıda ufak salonun bulunması bir avantaj, ancak bu salonların
geniş katılımlı etkinlikler için gerektiğinde büyük salonlara dönüşebilmesi de önemli. Merkezdeki kablosuz internet, projektör ve video konferans sistemleri gibi teknolojik özellikler kadar, havalimanlarına
yakınlık da bir diğer önemli unsur.
AVRUPA VE ABD PASTANIN YÜZDE 74’ÜNE SAHİP
EUROPE AND THE USE HAS A SHARE OF 74%
Kıta
Continent
Avrupa Kongre turizminden aldığı pay (%)
Its share from congress tourism (%)
56,1
Kuzey Amerika 17,1
Güney Amerika 5,1
Asya Avustralya 13
4,4
Afrika
Kaynak Sources: ICCA
4
Hong Kong Convention and Exhibition Centre
(Shutterstock/claudio zaccherini), (sol sayfa üstte),
Orange County Convention Center Orlando, Florida,
ABD (Shutterstock/Scott Prokop), (sol sayfa ortada) ve
Dublin Convention Center, İrlanda (Shutterstock/matthi)
(sol sayfa altta).
Efes Kongre Merkezi, Kuşadası (üstte).
Hong Kong Convention and Exhibition Centre
(Shutterstock/claudio zaccherini), (above left page),
Orange County Convention Center Orlando, Florida, ABD
(Shutterstock/Scott Prokop), (middle left page) and Dublin
Convention Center, Ireland (Shutterstock/matthi) (below
left page). Efes Congress Center, Kuşadası (above).
formation acquired by TÜRSAB from its members, there
are already 80 congress venues booked for 2014. Even
for 2015, there are already 26 reservations.
İstanbul’s revenue expectation is 1.7 billion
dollars
Istanbul, which takes the lion’s share in congress tourism, both in terms of the number of congresses and
participants, receives the largest share in the congress
tourism revenues as well. This year it is expected that
Istanbul will be generating a revenue of more than 250
dollars from international congresses with 500 and
more participants. On top of this, the national congresses with less participants, seminars and fairs will expectedly increase this figure up to 1.7 billion dollars. This
will increase the share of congress tourism revenues in
general tourism revenues of Istanbul to 20 percent. The
share of congress tourism revenues in general tourism
revenues in Turkey is at around 7-8 percent.
30 percent of the global tourism revenues
Congress tourism is one of the most favourite segments
of the tourism sector. The reason for this popularity is
the fact that a congress tourist spends more than an
average shore tourist. 30 percent of the world’s tourism
revenues comes from congress tourism. The tourism
revenues amount to more than 1 trillion 75 million
dollars and the share of congress tourism in this is 250
billion dollars.
TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 25
Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı, İstanbul.
Istanbul Lütfi Kırdar Convention and Exhibition Center.
TÜRKİYE’NİN
KONGRE TURİZMİNDE
2023 HEDEFLERİ:
• Kongre turizmine yönelik planlama ve tahsis çalışmaları yapılarak yatırımcılara yön gösterici kongre, fuar ve
etkinlikleri teşvik edici politikalar geliştirilecek.
• Kongre turizmine altyapısı uygun iller İstanbul, Ankara,
İzmir, Antalya, Konya, Bursa, Mersin ele alınarak Kültür
ve Turizm Bakanlığı tarafından yönlendirici çalışmalar
yapılacak.
• Kongre turizminde varış noktası yönetim şirketlerinin
rolü yeniden düzenlenecek.
• Kongre merkezi olarak planlanan bölgelerin nitelikli
turizm tesislerine ve uluslararası havaalanına sahip
olması sağlanacak.
• Her ilde kongre merkezi oluşturularak gerek ulusal
gerekse uluslararası kongrelerin Türkiye’de yapılması
için tanıtma planlama ve uygulama projeleri yapılacak.
• Fuar turizminin geliştirilmesi için fuar şehirleri ve merkezleri belirlenerek fuar organizasyonları geliştirilecek.
• İstanbul, Antalya, İzmir ve Ankara birinci derecede
önemli fuar illeri olarak ve 15 yıllık zaman zarfında bu
şartları kazanabilecek 3 il Adana, Gaziantep, Trabzon
ikinci derece önemli fuar ili olarak belirlenecek, bu
çerçevede planlama çalışmaları yapılacak.
57 percent of the congresses is in Europe
Congresses have started to be organized on a regular basis in the world only after the 1900s. In 1901, there were
70 congresses in the world and in 1910 this number increased up to 200. Today, Europe is the global leader of congress tourism in the world. It is reported that there are more than 9 thousand congresses organized in the wolrd and
almost 80 million visitors travel for attendance to these congresses. The US hosts more than 300 international large
congresses and it is followed by Germany. Europe, on the other hand, represents the 57 percent of the continent’s
congress tourism pie. The share of the US is at around 17 percent. The most attractive four segments in congresses
are health, science, industry and technology.
Turkey’s prominence feeds on its accessibility
There are more than 200 agencies operating in the field of congress tourism. For congress tourism, in which promotion and image are choice criteria, quality infrastructure and superstructure investments are essential. The reasons
behind Turkey’s attractiveness for congress tourism include accessibility, meeting and congress centers, accommodation facilities, historical and specialised locations for social programmes ans the natural and historical beauties of
the region and the city.
TURKEY’S 2023 TARGETS FOR
CONGRESS TOURISM:
• Through planning and allocation activities in line with
supportive policies, the investors will be encouraged to
organize congresses, fairs and events.
• Cities like Istanbul, Ankara, Izmir, Antalya, Konya, Bursa
and Mersin, with suitable infrastructure for congress
tourism, will be prioritized and the Ministry of Culture and
Tourism will offer a sound direction.
• The role of the Destination Management Companies in
congress tourism will be restructured.
• Quality tourism facilities and international airports will
be built in regions defined as congress centers.
• Every city will have a congress center where promotion,
planning and execution work will be done to attract
national and international congresses in Turkey.
• Fair cities and centers for the organization of fairs will
be designated.
• Istanbul, Antalya, İzmir and Ankara will be fair cities of
prime importance and in the following 15 years Adana,
Gaziantep ve Trabzon will also assume characteristics of
fair cities. Planning activitie will be unrolled accordingly.
26 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014
Need for investment in a congress hall for 1000 in minimum
In the area of congresses with 500 and more people where Istanbul takes the lead, there is still need for further
investment. Experts point out that Istanbul need a congress hall with a capacity of one thousand to 500 hundred
people at least so that the city will be able to host larger congresses. Investors will be encouraged by the fact that
congress tourism investments have a faster return rate than the return of investments in seasonal hotels. It is an
advantage that there are numerous halls in the centers, but the ability of these halls to turn into big ones to host
events with more participants is also very crucial. The proximity of these centers to airports is as important as
amenities like wireless internet, projector and video conference systems.
KONGRE TURİSTİ PARANIN % 40’INI GEZMEYE VE YEMEYE HARCIYOR
CONGRESS TOURISTS SPEND 40% OF THEIR MONEY TO TRIPS AND FOOD
TURİST-ORTALAMA
Harcama ($) Pay (%)
Spending ($) Share (%)
TOPLAM TOTAL
800
KONGRE TURİSTİ
KONAKLAMA ACCOMMODATION 750
30
CONGRESS TOURIST
ULAŞIM TRANSPORTATION
750
30
GEZİ VE EĞLENCE
TRAVEL AND ENTERTAINMENT
500
20
YİYECEK-İÇECEK
FOOD AND BEVERAGES
500
20
TOPLAM TOTAL 2.500
100
TOURIST-AVERAGE
RENK VE RİTİM ÜLKESİ
ARJANTİN
Arjantin deyince akla önce
büyülü dans tango, efsane isim
Che Guevara, ünlü futbolcu
Maradona hatta halkın sevgilisi
Eva Peron geliyor belki ama
Latin Amerika’nın bu güzel
ülkesinde çok daha fazlası var...
ARGENTINA, A COUNTRY OF COLOUR
AND RHYTHM
When speaking of Argentina, what perhaps comes to
mind first are the magic dance tango, a legendary name;
Che Guevara, the famous soccer player Maradona, and
even the beloved Eva Peron. But we can find more than
these in this very beautiful Latin American country...
Tango gösterisinde bir çift (Shutterstock, Zzvet) ve Buenos Aires’in gece görüntüsü.
A pair in the tango performance (Shutterstock, Zzvet) and a night view of Buenos Aires.
28 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014
Güney Amerika’nın Brezilya’dan sonra ikinci büyük ülkesi olan Arjantin,
tutkunun müziği tango ve bereketli topraklarının bir ürünü olan lezzetli
şaraplarıyla tanınır. Güney Amerika’nın en yüksek dağı olan Aconcagua
Dağı’na, dünyanın ikinci büyük şelalesi olan Iguazu’ya ve turistlerin gözdesi
Patagonya’ya ev sahipliği yapan ülke yılın her mevsimi gezip görmeye
uygun. Bu yüzden de ülke her zaman ziyaretçilerle dolup taşıyor. Zengin
kültürü, çarpıcı coğrafyasıyla insanı kendine hayran bırakan Arjantin’de
yerli halk, gördüklerine hayran kalan turistlere, ülkelerinin en önemli
özelliğinin, “bir gelenin muhakkak bir daha gelmesi” olduğunu söylüyor.
Şıklık ve eğlence
İsterseniz bu güzel ülkeyi gezmeye başkentten, Buenos Aires’ten başlayalım.
Buenos Aires, rengarenk evlerden oluşan sıcacık bir kent. Burası, Sao
Paolo’dan sonra Güney Amerika’nın ikinci büyük eyaleti. Kent hem
belediye binaları, üniversiteleri, caddelerde akıp giden kalabalıklarıyla
bu büyüklüğü hissettiriyor hem de ara sokaklardaki o rengarenk evler,
evlerin önündeki çiçekli saksılar, ileri yaşlarına rağmen çok şık giyinmiş,
şapkalı, eldivenli kadınlar, sokağa atılmış masalarda oturup gülüp
eğlenen Arjantinlilerle, hayatın sakin aktığı bir küçük kasabaya benziyor.
Buenos Aires, İspanyolca’da “güzel havalar” demek. Burası hakikaten
adıyla müsemma. Hava yılın her vakti güneşli ve ılık. Kentte, biraz
İstanbul’a benzeyen bir genişleme söz konusu. Yani, merkezin dışında irili
ufaklı pek çok mahalle bulunuyor ve buralarda çoğunlukla yoksul halk
oturuyor. Nüfus daha çok İspanyollar ve İtalyanlar’dan oluşsa da kentte
azımsanmayacak bir Arap, Gürcü, Ermeni, Çin ve Koreli nüfusu da var.
Bu da aslında hem kültürde hem mutfakta zenginlik demek. Buenos Aires
sokaklarında gezerken istediğiniz her tür yiyeceği bulabilirsiniz. Halk daha
çok et tüketiyor ve en sevdikleri yemek bir çeşit mangalda et olan Asado.
Ayrıca her tür İtalyan ve Uzakdoğu lokantası bulmak da mümkün.
Argentina, the second biggest country in South America after Brazil, is well
known for Tango music and wines produced from its fertile soils. The country
with Aconcagua Mount, the biggest mountain in South America, Iguazu, the
second highest waterfall in the world, and Patagonia, an attraction center for
tourists, can be visited in every season of the year. That’s why visitors swarm
there. Indigenous people in Argentina, which fascinates you with its rich
culture, and the striking geography say to impressed tourists “once someone
comes to Argentina they have to come back”.
Elegance and Entertainment
Let’s begin with Buenos Aires, the capital of this beautiful country. Buenos
Aires is a warm city made up of colorful houses. It’s the second biggest state
after Sao Paolo. The city makes you feel that magnitude with its municipality
buildings, universities, and those crowds flowing down the streets, but also
seems like a little town in which life flows like a tranquil river with motley
houses standing on side streets, pots with flowers in front of the houses,
chic females wearing hats and gloves despite their advanced age, and the
Argentineans sitting at tables, chatting and having fun. Buenos Aires means
“Good airs” in Spanish and the name really fits. The weather is sunny and mild
throughout the year. There is an expansion similar to İstanbul’s taking place in
the city. Lots of small and big quarters where poor people live are located on
the outskirts of the city. Though the population comprises mostly Spanish and
Italians, there is another population which cannot be underestimated. This is
the population of Arabians, Georgians, Armenians, Chinese and Koreans in the
city. This lends a richness to both the culture and the cuisine. While strolling
around the streets of Buenos Aires, you can find every kind of food, but what
people mostly consume is meat. Their favorite dish is Asado, a kind of meat
cooked on a barbecue. Moreover, it’s possible to find every kind of Italian and
Far Eastern restaurant here.
TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 29
Patagonya’dan dağ ve buzul manzaraları ile Iguazu
Şelalesi.
Iguazu Waterfall with views of mountain and galicers in
Patagonia.
Futbol, müzik, Patagonya
Arjantin’de futbol çok seviliyor. Sokaklarda futbol
oynayan çocuklar ya da restoranlarda futbol maçı
izleyen insanlar görmek mümkün. Bu anlamda
biraz Türkiye’ye benzediğini de söyleyebiliriz.
Ülkenin en büyük futbol takımları, Maradona’yı
da yetiştiren Boca Juniors, River Plate, Banfield
ve tabi Dünya Kupası deyince akla gelen ilk
birkaç takımdan biri olan Arjantin milli takımı.
Buenos Aires’te görülmesi gereken bir başka yer
de María Eva Duarte de Perón’un, namı diğer
Evita’nın mezarı. Arjantin Başkanı Juan Domingo
Perón’un ikinci eşi olan ve Arjantin halkının Evita
(Küçük Eva) diye çağırdığı Perón 33 yaşında
kanserden ölmüştü. Kadınların seçme ve seçilme
hakkına kavuşmasını sağlayan, yardımsever
Evita’nın ölümü Arjantin halkını yasa boğmuştu.
Arjantin halkının çok sevdiği Evita için yapılan
müzikal günümüzde de çok popüler. Eserin en
önemli parçası olan Don’t Cry For Me Argentina
(Benim İçin Ağlama Arjantin) tüm dünyada
bilinir.
Bu ülkeye gelince ziyaret etmeden dönmemeniz
gereken birkaç yer var. Bunlardan biri Patagonya.
Burası dünyanın en bâkir toprakları olarak
biliniyor. Yerleşim çok az ve yerliler hâlâ binlerce
yıl önce burada yaşayan ataları gibi yaşıyor.
Rivayete göre Ferdinand Macellan, adını verdiği
Macellan Boğazı’ndan geçerken bu topraklarda
gördüğü “guanaco” postlarına bürünmüş ve
yüzleri boyalı yerlileri, bir İspanyol öyküsündeki
Patagon adlı bir canavara benzeterek bölgeye
bu adı vermiş. Patagonya’nın bir bölümü de
Arjantin’in komşusu Şili’de. Arjantin’in güney
ucunda bulunan Patagonya’nın bir ünlü
ziyaretçisi daha vardır: Ünlü bilim insanı Charles
Darwin. Darwin 1831 yılının sonunda Beagle
adlı bir gemi ile bölgeye gelmiş. Patagonya
30 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014
Soccer, Music and Patagonia.
Soccer is much-loved in Argentina. You can see kids
playing soccer in the streets or people watching
it on TV. In this sense, we can say that Argentina
resembles Turkey. Boca Juniors (the team that
raised Maradona) and River Plate and Banfield
are the biggest soccer clubs in the country. Then
there is the Argentinean national team, one of those
teams successful in the World cup. When visiting
Argentina, another must-see place is the grave
of Maria Eva Duarte, alias Evita. Evita, who was
the second spouse of Argentinean President Juan
Domingo Perón, and called “Evita” or (little Eva)
by the Argentinean People, died from cancer at the
age of 33. The death of the philanthropist Evita who ensured women suffrage and the right to be
elected - was grieved by the Argentinean People.
The musical composed for Evita is still popular
today. The most famous song, “Don’t Cry For Me,
Argentina”, is known all over the world. When you
visit this country, there a few places that you should
not leave without seeing. Patagonia is one of them.
Patagonia, the land at the south tip of Argentina, is
known to be one of most pristine landscapes in the
world. There are very few settlements there, and the
local people continue to live just as their ancestors
did thousands of years ago. According to the rumor,
while passing through the Magellan Strait named
after him, Magellan named this region Patagon
because he compared the local people (with painted
faces and wearing “guanaco” hides) to a monster
from Spanish legends named Patagon. A part of
Patagonia lies in the neighboring country of Chile.
There was once a very famous visitor to Patagonia:
the renowned scientist Charles Darwin. Darwin came
to this region on a ship named Beagle at the end of
1831. He conducted a study trip lasting 5 years in
Patagonia and the islands around. After chancing
La Bocca’dan rengarenk sokaklar ile balkonlar ve
pencerelerden sarkan heykeller (Shutterstock, Garry
Peck, milosk50, Mariano Heluani).
Colourful streets, balconies and window sculptures in
La Bocca (Shutterstock, Garry Peck, milosk50, Mariano
Heluani).
EN RENKLİ MAHALLESİ: LA BOCCA
Evlerin rengarenk sıralandığı mahallenin adı La Bocca. La Bocca’nın hikayesi
de ilginç. Burada eskiden beri liman işçileri oturuyor. Bir zamanlar onlara para
yerine artan malzemelerden verilirmiş. Saclar, tahtalar, renk renk boyalar. Onlar da aldıkları o malzemelerle kendilerine işte böyle barınaklar yapmış. Gezip
görülesi bir mahalle...
LA BOCA; THE MOST COLORFUL QUARTER OF
ARGENTINA
The name of the neighborhood with houses in colorful rows is La Boca. The
story of La Boca is interesting too. Dockers have always lived here. Once, leftover materials would be given to them instead of money: sheet metals, boards
and paints in different colors. So they built their shelters with these materials
and the result is a must-see neighborhood...
upon many different living species here, he
laid the foundations of his evolution theory.
Eventually, the ship’s name was given to a
channel situated at the very southern end of
the world (Beagle Channel), Darwin’s name was
given to a cordillera ( Cordillera Darwin), and
the name of the ship’s captain to a mountain in
Patagonia (Fitz Roy Mountain).
NİLÜFER NARLI’NIN
KALEMİNDEN ARJANTİN...
Bahçeşehir Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Nilüfer
Narlı, Milonga Kadınları adlı kitabında tangonun ruhundan yola çıkarak tüm kadınlara gönderme yapıyor. Nilüfer Narlı’nın “Arjantin’e bir
iç yolculuk” adlı yazısından kısa bir bölüm aktarıyoruz:
“...Arjantin hem çok uzak, hem çok yakındı. Okul yıllarında Ankara’da
Arjantin Caddesi’nden geçer, bugün hâlâ Çankaya’da sayısız çocuğa
eğitim veren Arjantin İlköğretim okulunu görür, Arjantin kelimesinin
beni mutlu ettiğini bilir, ama sebebini bilmezdim. Tango müziğini
kendimi bildim bileli sever, tango dansı yapabilen biri olmayı hayâl
ederdim. Bilirdim. Arjantin’i gidip görmeliydim. İçimde yıllandırdığım
Arjantin özleminin dineceği günü beklerdim. Gitmeliydim… Yoksa
sıla hastalığına yakalanıp öleceğim, orası benim ana vatanım olmasa
bile.
... Nihayet büyük an geldi, çattı.... Otele gelir gelmez hemen duş alıp,
giyinip, kendimi sokağa atıyorum... İşte bu “carino” (şefkat, okşama)
ülkesinde her hal ve tavırlarıyla estetik ve keyif yansıtan insanlar,
erkeklerin yürürken ıslıkla çaldıkları şarkılar, şık ve vakur bir bedenle
yürüyen insanlar ve onların ince hatlı yüzlerindeki derin anlam, hepsi
beni kucaklıyor. Bu caddede, tango rüzgârını her yerde hissediyorum.
Sokakta tango yaparak yaşamını sürdüren dansçılar, her köşede
kendini gösteriyor. Sanki beni de danslarının içine çekip alıyor. Yürüyor, dans ediyor, sokaklarda uçuyorum. Tangonun kollarına kendimi
atmış, tutku ruhunun beni içine çekmesine hiç itiraz etmiyorum...”
ARGENTINA FROM NİLÜFER NARLI’S PEN
Nilüfer Narlı, Head of Bahçeşehir University Sociology Department,
refers to all women with the sprit of Tango [T1] in her book named
“Milonga Kadınları” (Milonga Women).
Here is a short part of her story “an internal journey to Argentina”: “…
Argentina was both too far and too near. In my school days, I would
pass through Argentina Street in Ankara, see Arjantin İlköğretim okulu
(Argentina Primary School) which is still giving education to many
children. I knew the word ‘Argentina’ made me happy, but would
not know why it does so. I’ve always loved tango music as long as
I’ve known myself, and would imagine myself to be a tango dancer.
I simple had to go and see Argentina. I expected a day would come
when the yearning in my heart to go to Argentina would dwindle. I
needed to go… otherwise I would be struck down by homesickness,
even though it wasn’t my home.
…Finally the big moment came… as soon as I arrived at the hotel,
after taking a bath, I launched myself onto the street… Here in this
“carino” (affection, caress) country, people reflect an aesthetic taste
and pleasure with their every move and manner, songs that the men
whistle while walking, strolling people in a chic and dignified body, and
the deep expression on their fine featured faces: all of this embraces
me. I feel the tango wind on every street corner. Dancers who make a
living from Tango appear everywhere, as if they are dragging me into
their dance. I’m walking, dancing and flying over the streets. Thrown
into the arms of Tango, I don’t resist the pull of this passionate spirit.
(Shutterstock, Igor Bulgarin)
On the World Heritage List
One of the most beautiful places in Argentina
is Iguazu Waterfall; or, more correctly,
“waterfalls”. These cascades are formed by
many different waterfalls, which were split
into many after coming from the same source.
ve çevresindeki adalarda beş yıl süren bir
inceleme gezisi yapmış. Çok sayıda değişik
canlı türüne rastlamış ve Evrim Teorisi’nin
temellerini burada atmış. Sonuçta geminin
adı dünyanın en güneyindeki kanala
(Beagle Kanalı), Darwin’in adı bir sıradağına
(Cordillera Darwin), kaptanın adı da
Patagonya’daki bir dağa (Fitz Roy Dağı)
verilmiş.
Dünya Mirası listesinde
Arjantin’in en güzel yerlerinden biri de
şüphesiz Iguazu Şelalesi daha doğrusu
“Iguazu Şelaleleri”. Çünkü burası aynı
kaynaktan gelip bölünen pek çok farklı
şelaleden oluşuyor. En uzunu 1320
kilometre olan bu şelaleler gürül gürül
akan suyuyla görenleri kendine hayran
bırakıyor. UNESCO tarafından 1984’te
Dünya Mirası listesine alınan Iguazu’nun da
bir kısmı komşu Şili topraklarında kalıyor.
Buenos Aires’den çıkınca ülkenin gözde
şehirlerinden olan Salta’ya da uğramayı
unutmayın. Burası Arjantin’in sayfiyesi.
These waterfalls, of which the longest is 1320
kms, fascinate whoever sees them with their
thunderous cascading waters. A part of Iguazu,
which was included by UNESCO to the World
Heritage List in 1984, lies in neighboring Chile.
After leaving Buenos Aires, don’t forget to
visit Salta, one of the country’s most loved
cities. It is known as the summer resort of
Argentina and is a favorite with holidaymakers.
In addition, you should go and visit Rosario,
where the Cuban Revolution’s Leader Che
Guevara was born, and see his house. His first
photograph, taken with his mother and father
when he was a baby, is still in Independence
Park near the house. Don’t forget to sit on the
same bench and have a photograph taken. In
many corners of the city you can also see very
beautiful Che Guevara statues, and there is
also a big park dedicated to him.
You don’t need a visa to go to Argentina.
Why not make a plan and hop on a plane for
this magnificent country? (official tourism site:
turismo.gov.ar) You will notice that Argentina
resembles Turkey in many respects. Its people
Tatilcilerin favori adresi. Ayrıca Küba devriminin lideri Ernesto Che
Guevara’nın doğduğu yer olan Rosario’ya da gidin. Rosario’da Guevara’nın
doğduğu evi görün. Che’nin henüz bir bebekken, annesi ve babasıyla
birlikte çektirdiği ilk fotoğrafı ise evin yakınlarındaki Bağımsızlık Parkı’nda
bulunuyor. Siz de fotoğrafın çekildiği banka oturup bir fotoğraf çektirmeyi
unutmayın. Kentte pek çok yerde Che Guevara’nın birbirinden güzel
heykelleri ve bir de onun adına yapılmış büyük bir park bulunuyor.
Arjantin’e gitmek için vizeye ihtiyaç yok. En iyisi hemen küçük bir plân
yapıp uçağa atlayın ve bu güzel ülkeyi ziyaret edin (resmi turizm sitesi:
turismo.gov.ar). Göreceksiniz, Arjantin pek çok açıdan Türkiye’ye benziyor.
İnsanları sıcak ve misafirperver. Futbol orada da çok seviliyor ve politik
geçmişleri de, tıpkı pek çok Latin Amerika ülkesinde olduğu gibi, Türkiye
tarihine fazlasıyla benziyor. Bir yandan da büyüleyici bir ülke burası.
Arjantin için seyahat plânı yapılırken, mevsimsel sıcaklıkların bölgeye
göre değiştiği de göz önünde tutulmalı.
Ülkenin kuzey kesimleri kış aylarında ve
deniz kenarında ılıman iken, aynı anda
güneydeki Patagonya’da yoğun kar yağışı
görülüyor. Yüksek kesimlerde yollar
kapanıyor. O yüzden eğer Patagonya’ya
gidecekseniz yazın gitmenizi tavsiye ederiz.
Ülkede dolarla harcama yapabilir, şehir içi
ve şehir dışı seyahatlerde en sık kullanılan
ulaşım aracı olan otobüsü kullanabilirsiniz.
are cordial and
hospitable. Soccer is
much-loved there too,
and its political past,
as in many Latin
countries, reminds
us considerably of
Turkey’s own history.
When making a travel
plan for Argentina,
you must take
seasonal and regional
temperature variations into consideration. While the north of the country and
coastal areas are mild during the winter months, at the same time, heavy snow is
seen in Patagonia. Roads are closed in higher places. So, if you go to Patagonia,
we’d advise you to go there in summer time.
You can spend dollars, and use the bus: the most used vehicle both in the city
and in the countryside.
ARJANTİN’E GİDİNCE...
• Perito Moreno buzulunu görmeden,
• La Bocca’da tango gösterisi izlemeden,
• Menü Parrilla’yı (Mangal menüsü)
tatmadan,
• Arjantinli ünlü yazar Jorge Luis Borges
adına, Galerías Pacífico’da açılan kültür
merkezini ziyaret etmeden,
• Milli tatlı kabul edilen “Dulce de
leche”den sevdikleriniz için birkaç paket
almadan dönmeyin.
WHEN YOU GO TO ARGENTINA
Güney Amerika kıtasının uzaydan görüntüsü, Buenos Aires’te gökdelenler ve marina
(sol sayfa). Galerías Pacífico (sol üstte), Che Guevara (sol ortada), Salta’da Iruya
köyü (sol altta), Salta Katedrali (sağ üstte), Buenos Aires’in ünlü Kongre Meydanı
(sağ altta) ve Leche tatlısı ile Asado-Parilla et tabağı.
The South American Continent from space, skyscrapers and marina in Buenos Aires
(left page) Galerías Pacífico (upper left), Che Guevara (middle left), Irayu village in Salta
(upper left), Salta Cathedral (upper right) Famous Convention Square of Buenos Aires
(below right) Leche desert and Asado Parilla meat plate.
Don’t return without
• Seeing Perito Moreno Glacier
• Watching a Tango show in La Boca
• Tasting Menu Parilla (Menu Barbecue)
• Visiting the culture center opened in memory
of famous Argentinean Writer Jorge Luis
Borges at Galerías Pacífico
• Buying a few packages of the national
desert “Dulce de leche” for your loved ones.
(Shutterstock, Garry Peck, milosk50, Mariano
Heluani).
TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 33
Müzekart+ bir kapıyı daha açacak!
HARBİYE ASKERİ
MÜZESİ DE KATILDI!
T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın
müze işletmelerindeki girişim
ortağı olan TÜRSAB, DÖSİMM
ile birlikte yürüttüğü projeler
kapsamında, pek çok kurum ile
işbirliği yaparak müzekartları
çeşitlendirmeye devam ediyor.
Bu sisteme dahil müzeler listesine
bu kez İstanbul’dan önemli bir
müze eklendi.
Harbiye Askeri Müzesi, Müzekart+
sahiplerini ulusumuzun en zengin
tarihi koleksiyonunu görmeye
davet ediyor!
Museumcard+ shall open another door!
HARBİYE MILITARY MUSEUM HAS ALSO
JOINED!
TÜRSAB, the enterprise partner of the Ministry of
Culture and Tourism in museum management, within
coverage of the project carried out together with
DÖSIMM (Central Directorate of Revolving Fund
Management), is diversifying the use of Museumcards
in cooperation with many establishments. This time, an
important museum from Istanbul has been added to the
list of museums in this system.
Harbiye Military Museum is inviting the Museumcard+
holders to see the richest historical collection of our
country!
 Özgür Açıkbaş
Protokol imza töreninden sonra Mehter
gösterisi de sunuldu (sağda).
Müzenin salonlarından bir görüntü (üstte).
The Jannisary band (mehter) performance after
the protocol signature ceremony (right).
A view of the halls in the museum (above).
34 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014
Harbiye Askeri Müzesi, Kültür ve Turizm Bakanlığı Döner Sermaye İşletmesi
Merkez Müdürlüğü (DÖSİMM) ile TÜRSAB’ın ortak projesi kapsamında, “Müzekart+” sistemine dahil oldu. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın müze işletmelerindeki girişim ortağı olan TÜRSAB, DÖSİMM ile birlikte yürüttüğü projeler
kapsamında, pek çok kurum ile işbirliği yaparak Müzekartları çeşitlendirmeye
devam ediyor.
Geçtiğimiz Mayıs ayından itibaren “Müzekart+” ile serbestçe ve “MuseumPass İstanbul” kartlarıyla indirimli olarak ziyaret edilebilen Harbiye
Askeri Müzesi’ni, böylece daha çok sayıda ziyaretçi görebilecek. Bu yeniliği
duyurmak amacıyla geçtiğimiz ay bir de tanıtım toplantısı düzenlenmiş, katılımcılarla yapılan müze turunu, bir Mehter Konseri ile Ahmet Muhtar Paşa
Salonu’nda verilen kokteyl izlemişti.
Within the scope of the common project of TÜRSAB and DÖSIMM (Central
Directorate of Revolving Fund Management) of the Ministry of Culture and
Tourism Harbiye Military Museum has been included in the “Museumcard+”
system. TÜRSAB, the enterprise partner of the Ministry of Culture and Tourism,
in museum management, is carrying on diversifying Museumcards in cooperation
with multiple establishments within the scope of the projects run together with
DÖSIMM.
As of last May, more visitors will have the chance to visit Harbiye Military Museum freely with their “Museumcard+” and at reduced rates with their “MuseumPass Istanbul” cards. In order to announce this innovation an introductory
meeting was held last month, followed by museum tour, Mehter Band Concert and
a cocktail at Ahmet Muhtar Pasha Hall.
Tanıtım toplantısında ne mesajlar verildi?
Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüd Daire (ATASE) Başkanı Tuğgeneral
Necdet Tuna, toplantının açılış konuşmasında şunları söyledi:
“İçinde bulunduğumuz bu müze, çağdaş Türk müzeciliğinin ilk örneklerinden
biri. Koleksiyonlarının zenginliği ve çeşitliliği bakımından da Türkiye’nin
en eski müzelerinden biri olma ayrıcalığını taşıyor. Tarihten gelen bu eşsiz
mirası geleceğe taşımak için birçok yeniliği, modern müzecilik anlayışı ve
tekniklerini ziyaretçilerimize sunma çalışmalarımız hızla devam ediyor. Bu
kapsamda Müzekart+ ve MuseumPass İstanbul kartlarına dahil olarak,
TÜRSAB’ın sahip olduğu imkan ve olanakların da Askeri Müze’mizin hizmetine sunulmasını büyük takdirle karşılıyoruz. Umuyoruz ki bundan sonra
yerli ve yabancı ziyaretçi sayımız hızla artacak ve müzemizde daha çok
ziyaretçi ağırlayacağız.”
Which messages were given during the introductory meeting?
Brigadier General Necdet Tuna, President of Military History and Strategic Studies Department (ATASE) of the General Staff, stated the following words at the
opening speech of the meeting:
“This museum that we are now in is one of the initial samples of contemporary
Turkish Museology. It is also the privileged as being the oldest museum in Turkey
with the wide range of rich collections. We are rapidly carrying out our efforts to
take this unique heritage of the past to the future and present them to our visitors
by using many innovations, modern museology understanding and techniques.
At this scope we meet with great gratitude the presentation of the means and
possibilities that TÜRSAB has devoted to Museumcard+ and MuseumPass
cards so as to serve our Military Museum. We hope that from now on the
number of our domestic and international visitors will quickly rise and we
will host more visitors in our museum.”
Başaran Ulusoy: “Askeri Müze’nin daha çok ziyaret
edilmesini istiyoruz”
“TÜRSAB olarak müzelerimize hep çağıran, karşılayan ve
ağırlayan müze anlayışını getirmeye çalıştık ve hâlâ çalışıyoruz.
Bugün Askeri Müze ile imzalayacağımız protokolle TÜRSAB
ve DÖSİMM olarak bu görevi üstlenirken, Kültür ve Turizm
Başaran Ulusoy: “We wish that more visitors will visit the
Military Museum”.
“As TÜRSAB we have always tried and still trying to bring an
attracting, welcoming and hosting museum understanding to our
museums. Today, with the protocol that we are going to sign with
TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 35
Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüd Daire
(ATASE) Başkanı Tuğgeneral Necdet Tuna (solda) ile
TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy (sağda), törenden
görüntüler.
General Staff Military History and Strategic Etude Head
of Department (ATASE) President Brigaider General
Necdet Tuna (left) and TÜRSAB President Başaran
Ulusoy (right), images from the ceremony.
36 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014
Bakanlığımız gibi Genelkurmay Başkanlığımızın da bize güvenip, inandığının
bilincindeyiz. Bizler Askeri Müzemizin daha fazla hayat bulması, daha çok
ziyaretçi tarafından ziyaret edilmesi için elimizden gelen gayreti göstereceğiz. Hemen yanıbaşımızda bulunan İstanbul Kongre Merkezi ve Lütfi Kırdar
Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı sadece senede 400 bin kişi ağırlıyor. Bu
müzenin hak ettiği ziyaretçi sayısının ise 1 milyonun altında olmaması lazım.
Bundan sonraki dönemde iş bizde, bu müzenin tanıtılması için elimizden
gelen gayreti göstereceğiz.” Açılış konuşmalarının ardından “Meçhul Asker”
başlıklı miğfer sergisinin açılışı yapıldı. Daha sonra Mehteran Birliği, TRT
sanatçıları ve Devlet Opera ve Balesi Topluluğu ortaklaşa bir konser verdiler.
Askeri Müze’nin tarihçesi
Koleksiyonlarının zenginliği ve çeşidi açısından dünyanın önde gelen müze-
Müze salonları ve sergilenen eserlerden örnekler (üstte).
Museum hallas and examples from the exhibition (above).
the Military Museum and undertaking this mission as TÜRSAB and DÖSIMM
we are aware that our general staff, as our Ministry of Culture and Tourism,
trust and believe us. We shall put forward all the possible efforts to enliven our
Military Museum and increase the number of visitors. Istanbul Congress Centre
and Lütfi Kirdar International Congress Centre that host 400 thousand people
annually are situated just next to us. The deserved number of visitors to the
museum should not be below 1 million. From now on the matter rests in our
hands; we shall spend all the possible efforts to increase the awareness.”
Following the opening speeches the exhibition titled “The Unknown Soldier”
was opened. Then, the janissary (Mehter) band, TRT artists and the State Opera
and Ballet Ensemble gave a joint concert.
History of the Military Museum
The founding of the Military Museum, one of the leading museums of the world
with the richness and variety of its collections, goes back as far as to 15th
century. After the conquest of Istanbul in 1453, valuable war weapons, related
tools and equipment were gathered in Hagia Irene Church and the venue
TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 37
WHAT ARE DISPLAYED,
HOW AND WHEN?
Neatly selected 5 thousand pieces out of
55 thousand objects that take place in the
collections of the Military Museum are displayed. Among this rich collection that has been
classified according to the historical periods,
fields of use and production techniques there
are various weapons, military clothes, tents,
flags and Sanjaks as well as similar objects
and elements of the military cultural heritage.
Rifles, pistols, cannons and swords made out
of wood and metal constituting the most beautiful samples of the art of decoration, hand
made with aesthetic concern beyond being
functional, tablets and armours with elegant
decorations, iron and gold like tombac shields
and helmets emphasising the elegance of
the Ottoman army, Ottoman palace tents
NELER, NASIL VE
that reveal different hints on the past of the
NE ZAMAN SERGİLENİYOR? Republic of Turkey and the Ottoman Empire
to all the visitors from 7 to 70.
Askeri Müze koleksiyonlarında bulunan
Advanced data and communication techyaklaşık 55 bin obje arasından titizlikle
nologies are also used to transfer history by
seçilmiş 5 bin eser sergileniyor. Tarihi
way of visual means so as to leave behind a
dönemleri, kullanım alanları ve yapım
meaningful effect. Mehter multi-vision show
teknikleri gibi ölçütlerle gruplandırılan bu to introduce Mehter, Çanakkale (Dardanelles)
zengin koleksiyon içinde çeşitli silahlar,
Diorama (three dimensional displays) that
askeri kıyafetler, çadırlar, bayraklar ve
recite the Wars of Dardanelles and touchsancaklar ve benzeri objelerle askeri
screen computer systems are few samples of
kültür mirası ögeleri yer alıyor. İşlevsel
these applications. It is also possible to pay a
olduğu kadar, incelikli el emeği ve estetik virtual visit to the museum: http://www.askeriyaklaşımla yapılmış, ahşap ve maden
muze.tsk.tr/muze_cd/sanalgezi/index.html
süsleme sanatının en güzel örnekleMilitary Museum and the Cultural Site
rini oluşturan tüfek, tabanca, top ve
Command voluntarily open our history to
kılıçlar, zarif süslemeleri ve kitabeleriyle
domestic and foreign researchers. Archery
zırhlar, Osmanlı ordusunun görkemini
activities are being organised on Wednesvurgulayan demirden ve altın görünümlü days and Saturdays between 14.00-15.00
tombak kalkan ve miğferler, Osmanlı
hours. The visitors are given the opportunity
saray çadırları 7’den 70’e tüm ziyaretto gather knowledge on Turkish Archery
çilere Türkiye Cumhuriyeti ve Osmanlı
and also exercise shooting arrows by using
İmparatorluğu’nun geçmişinden farklı
bows. The members of the Mehter Team
ipuçları veriyor.
Command, the oldest band on earth, perform
Tarihi görsel olarak aktarabilmek ve
two concerts everyday between 15.00-16.00
anlamlı etki bırakabilmek amacıyla
hours in the modern Atatürk Hall with a
ileri bilgi ve iletişim teknolojilerinden de
capacity of 500 viewers besides the concerts
yararlanılıyor. Mehteri tanıtan Mehter
they perform in the country and abroad.
Multivizyonu, Çanakkale savaşlarını
A Mehter team presented a show during
anlatan Çanakkale Diaroması (üç boyutlu the Protocol Signing Ceremony (right). A view
modelleme) ve dokunmatik bilgisayar
from one of the halls of the Museum (above).
sistemleri bu uygulamalardan bazıları.
Brigadier General Necdet Tuna, President of
Müzeye Sanal Gezi de mümkün: http://
Military History and Strategic Studies Departwww.askerimuze.tsk.tr/muze_cd/sanalge- ment (ATASE) of the General Staff (left) and
zi/index.html
President of TÜRSAB Mr. Başaran Ulusoy
Askerî Müze ve Kültür Sitesi Komutanlığı, (right), scenes from the ceremony.
tarihimizi yerli ve yabancı araştırmacılara Halls of the museum and samples of the
da açmakta.
articles in display.
Çarşamba ve Cumartesi günleri
14.00-15.00 saatleri arasında
okçuluk faaliyeti düzenleniyor. Ziyaretçiler Türk okçuluğu hakkında
bilgi edinip, ok ve yay kullanarak
atış yapabiliyorlar. Dünyanın en
eski bandosu olan Mehteran Birlik
Komutanlığı, yurt içi ve yurt dışında verdiği konserlerin yanısıra her
gün, 15.00-16.00 saatleri arasında
500 kişilik modern Atatürk salonunda iki mehter konseri veriyor.
38 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014
lerinden birisi olan Askerî Müze’nin
ilk kuruluşu 15. yy’a kadar iniyor.
1453’te İstanbul’un fethinden sonra
değerli harp silah araç ve gereçleri,
Aya İrini Kilisesi’nde toplanmış ve
burası Cebehane olarak düzenlenmiş.
1726’da Cebehane’deki malzemeye
yeni bir düzen verilerek Dar-ül Esliha
adıyla yeni bir kurum oluşturulmuş.
1846’da Tophane Müşiri Ahmet
Fethi Paşa, çağdaş anlamda Türk
müzeciliğinin ve Askerî Müze’nin
de gerçek anlamda ilk temelini
atmış. Ahmet Fethi Paşa’dan sonra
Aya İrini’deki koleksiyon “Müzeyi
Hümayun” olarak adlandırılmış.
Fakat arkeolojik eserlerin çoğalması
üzerine objeler Çinili Köşk’e taşınmış
ve bugünkü İstanbul Arkeoloji
Müzeleri’ne temel oluşturmuş.
Askeri Müze’nin yükselişi ise Ahmet
Muhtar Paşa ile mümkün olmuş.
Ahmet Muhtar Paşa silah koleksiyonlarını zenginleştirmiş, kütüphanesi,
sineması, atış poligonu, yayınları,
kıyafethanesi ve mehteri ile günümüz çağdaş müzecilik anlayışına
uygun, nitelikli bir müze oluşturmuş.
Askerî Müze, II. Dünya Savaşı tehlikesinin ortadan kalkmasından sonra
1949’da bir tedbir olarak Maçka
Silahhanesi’ne depoladığı tarihi eserleri, 1959’dan itibaren Harbiye’deki
Harbiye Mektebi Jimnastikhane binasında tekrar sergilemeye başlamış.
Bu binanın zamanla Askerî Müze
koleksiyonları için yetersiz kalması
üzerine yapılan 1964’de okulun
tamamının müze olarak düzenlenmesine karar verilmiş...
Askeri Müze; dini bayramların
birinci günü, yeni yılın ilk günü ile
Pazartesi ve Salı günleri dışında her
gün 09.00 -17.00 saatleri arasında
ziyarete açık.
www.askerimuze.tsk.tr
was then organized as Cebehane
(Military storage for war means and
instruments under the control of
Cebeci Corps). In 1726 the material in
Cebehane was reorganized and a new
establishment was set up with the title
Dar-ül Esliha (the term was initially
meant to be Military Storage and then
used for Military Museum). In 1846
Ahmet Fethi Pasha, general in charge
of the arsenal, laid the foundations for
the Turkish Museology and the Military
Museum in the contemporary sense.
After Ahmet Fethi Pasha, the collection at Hagia Irene was called, “The
Imperial Museum”. Upon increase in
the number of archaeological items
it was moved to the Tiled Kiosk and
became the base for today’s Istanbul
Archaeological Museum. The rise of the
Military Museum became possible with
Ahmet Muhtar Pasha. Ahmet Muhtar
Pasha enriched the weapon collection, composed the library, cinema,
shooting gallery, publications, costume
department and the military band in
conformity with contemporary museology conception and turned it into a
qualified museum. When the threat of
the World War II ended the historical
pieces that were removed to the Maçka
arsenal as precaution in 1949 were
taken back to the Gymnasium of the
Military Academy at Harbiye as of
1959 to be displayed again. As this
building gradually became insufficient
for the Military Museum collections
a decree was taken in 1964 that all
the buildings of the school should be
organized as museum...
The Military Museum is open every
day between 09.00 – 17.00 hrs except
the first day of religious holidays, the
first day of the new-year, Mondays
and Tuesdays.
www.askerimuze.tsk.tr
DÜNYADA HER 8 KİŞİDEN BİRİ
AÇLIK VE YETERSİZ BESLENME İLE
KARŞI KARŞIYA!
Gıda üretiminin üçte birinin israf edildiği
günümüzde turizm sektörüne de büyük görevler
düşüyor...
 www.ekmekisrafetme.com & Shutterstock
“Bir dilimden ne olur” DEMEYİN,
EKMEĞİNİZİ İSRAF ETMEYİN!
1 OUT OF 8 IN THE WORLD
FACES HUNGER AND MALNUTRITION!
When one third of the food production is
wasted, the tourism sector needs to assume
significant responsibilities...
A loaf of bread will make a big difference,
DON’T WASTE YOUR BREAD!
40 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014
Dünyada her sekiz kişiden biri, yani 842 milyon insan açlık ve yetersiz beslenme ile karşı karşıya! 10 milyona yakın insan ise açlık nedeniyle hayatını
kaybediyor... Her geçen gün artış gösteren bu durum, nüfusu 7 milyarı
geçen dünyamızı tehdit etmesine karşın dünya gıda üretiminin üçte biri
maalesef israf ediliyor. Küresel iklim değişikliklerinin neden olduğu üretim
düşüşleri ve fiyat artışları, fakir ülkelerde gıdaya erişimi giderek daha da
zorlaştırıyor. Bu bakımdan israfın önlenmesi ve kaynakların korunması,
2050 yılında nüfusu 9 milyarı bulması beklenen dünyamız için hayati
önem taşıyor.
Ekmek, tüm dünyada temel besin kaynaklarından birini oluşturmakta. Toplumumuzda da kutsal bir değer ifade eden ekmek, sofralarımızın baş tacı
olarak kabul edilir. Ancak kendisine atfedilen onca kutsallığa rağmen gerek
dünyada gerekse ülkemizde en fazla israf edilen gıda ürününün maalesef
ekmek olduğu görülüyor.
Kampanya ile ekmek israfının önüne geçilmesi amaçlanıyor
Bu duyarlılıkla hareket edilerek ekmek israfının, toplumumuzun gündemine taşınması ve israfın azaltılması düşüncesiyle Toprak Mahsulleri Ofisi
(TMO) tarafından 2008 ve 2012 yıllarında ekmek israfıyla ilgili iki araştırma yaptırıldı.
2012 yılı araştırmasına göre; 2008 yılındaki israf oranının %20 artış gösterdiği, günde 6 milyon ve yılda 2,17 milyar adet ekmeğin israf edildiği,
bunun yıllık parasal karşılığının ise 1,6 milyar TL olduğu tespit edildi.
Ekmek israfı ile israftan kaynaklanan ekonomik kayıpların önlenmesi ve
daha sağlıklı olan tam buğday ekmeği tüketiminin yaygınlaştırılması konu-
larında toplumsal bilinç oluşturulması amacıyla 17 Ocak 2013 tarihinde
“Ekmek İsrafını Önleme Kampanyası” başlatıldı.
Kampanya, Başbakanlık Genelgesi doğrultusunda; Gıda Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı ile TMO’nun koordinasyonunda bakanlıklar,
valilikler, kaymakamlıklar, üniversiteler, belediyeler, diğer kamu kurum
ve kuruluşları, sivil toplum, özel sektör ve medya kuruluşlarıyla iş birliği
içerisinde yürütülüyor. Bu çerçevede on binlerce kişinin çalışma ve katkılarıyla ülkemizin dört bir yanında yüzlerce etkinlik gerçekleştirildi.
Halkımızın her kesimine açık olan bu etkinliklerde; açılan stantlar,
dağıtılan kitap ve broşürler, sergilenen afişler, izletilen kamu spotları,
sunumlar, bildiriler, konferanslar, sempozyumlar, bayat ekmekli yemek
yarışmaları, resim ve kompozisyon yarışmaları, şölenler vasıtasıyla israf
konusu ayrıntılı olarak işleniyor ve böylelikle ekmek israfı konusunun
toplumun gündeminde geniş bir şekilde yer alması sağlanıyor.
Kampanya çalışmalarıyla ülke ekonomisi 2,8 milyar TL kazandı
Kampanyanın toplumdaki etkisinin ölçülmesi amacıyla 2013 yılı
sonunda TMO tarafından yeni bir araştırma yaptırıldı. Bu araştırmanın
sonuçlarına göre kampanya ile; tüketimde sağlanan tasarruf ve çöpe
atılmaktan kurtarılan ekmekler sayesinde ekonomimize önemli katkılar
sağlandığı ortaya çıktı.
Sonuç olarak, 2012 yılında 5 milyon 950 bin adet olan günlük ekmek
israfı, 2013 yılında %18’lik azalışla 4 milyon 900 bin adede düşürüldü.
Böylece, günlük 1 milyon 50 bin adet, yıllık ise 384 milyon adet ekmek
israf edilmekten kurtarıldı.
Ayrıca, kampanyayla tam buğday ekmeği tüketiminin teşvik edilmesi
sonucunda tam buğday ekmeği tüketiminde %93’lük, kepekli ekmek
tüketiminde ise %283’lük bir artış sağlandı.
One out of every eight people in the world, 842 million people, face hunger and
malnutrition! Almost 10 million people lose their lives because of hunger… This
dire situation gets worse every single day and threatens the world whose population is more than 7 billion, however one third of the global food production is
wasted. Production dips and price hikes caused by global climate changes make
it more and more difficult for poor countries to access food. Hence, prevention of
waste and preservation of resources are of vital importance for the word whose
population is expected to exceed 9 billion by 2050.
Bread is one of the main sources of food in all parts of the world. Bread also has a
sacred value in our society and it is accepted as the crown of our tables. However,
despite all this sacredness attributed to it, bread is unfortunately still the most
wasted food both in Turkey and in the world.
Bread waste to be prevented through campaign
In 2008 and 2012 the Turkish Grain Board (TMO) commissioned two surveys on
bread waste to raise social awareness in this area and to reduce waste. According
to this 2012 survey, the waste rate increased by 20% in 2008. The study also
revealed that the 6 million breads wasted on a daily basis and the 2,17 billion
breads wasted on a yearly basis translate into 1,6 billion TL. On January 17
2013 the ‘Campaign on the Prevention of Bread Waste’ was unrolled to prevent
economic losses caused by bread waste, to disseminate the consumption of wholegrain bread and to raise awareness on these issues.
In line with the Circular of the Prime Ministry and under the coordination of the
Ministry of Food, Agriculture and Livestock and the Turkish Grain Board (TMO),
the campaign is executed with the collaboration of ministries, governorships,
district governorships, universities, municipalities, other public institutions and
TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 41
EKMEĞİN ÖYKÜSÜ
• Ekmekçilik; 8 bin yıl öncesine; insanların hububatı taşlar arasında kırıp ufaladığı, sonra da
bunlara su katarak elde ettiği hamuru, yassı bir kaya üzerine yayarak, ateşte pişirdiği günlere
kadar uzanıyor. Cilalı Taş Devri’nde kestane, meşe palamudu gibi bazı bitkisel ürünleri ezip
suyla karıştırdıktan sonra elde edilen hamurun, kızgın taşlar üzerinde veya kül içerisinde
pişirilerek yendiği de biliniyor.
• MÖ 4.000 yıllarda Babiller özel fırınlarda ekmek pişirmeyi biliyorlardı. Kazılarda ortaya
çıkarılan dünyanın en eski fırını MÖ 4.000 yılına ait.
• MÖ 25. yüzyılda Mısır’da elekten geçirilmiş undan yapılma hamurlar, toprak kaplarda
yoğrulduktan sonra, önceden ısıtılmış kalıpların içine akıtılırdı.
• Mısır hiyeroglifindeki T harfinin hem piramitleri, hem de ekmek yapımını temsil ettiği de
biliniyor.
• Yaygın inanışa göre, MÖ 1800 yıllarında Mısırlı bir fırıncı, unutkanlık sonucu bir parçasını
yoğurmadan bir sonraki hamura ilave eder ve bu gözenekli hamurun daha iyi sindirildiği ve
lezzetli olduğu farkedilir. Böylece elde edilen mayalı ekmek, soyluların ve sarayın simgesi
haline gelir ve büyük değer kazanır. Mayalı ekmek, Mısır’dan Roma’ya ve ardından Batı
Avrupa’ya yayılır.
• Mısırlılar için ekmek; başlıca gıda, kutsal bir ürün ve bir çeşit para sayılırdı. Piramitleri inşa
edenlere emekleri karşılığında ekmek verilir, ölenler sonraki hayatlarında ekmekten yoksun
kalmasınlar diye mezarlarına bir parça ekmek konurdu.
• 3. yüzyılda Atina’da her biri farklı yöntemlerle yapılan 72 çeşit ekmek üretilmekteydi.
Önceleri uzak komşuları gibi ekmeği közde pişirirken, bir tarafı açık ve önceden ısıtılabilen
ekmek fırınını keşfederek bir devrim gerçekleştiren Yunanlılar, ilk ekmek dükkanlarının da
sahibi oldular ve böylece günümüzdeki fırın ve pastanelerin temeli atılmış oldu.
• Ortaçağ Avrupası’nda Normanlar ekmekçilikte çavdar kullanmaya, hamurlarını da yorgan
altında fermente etmeye başladı. İsveçliler una Ren Geyiği kanı, Fransızlar ise öküz kanı katmayı denedi. Yayvan ekmekler revaçtaydı, çünkü hem tabak işlevi görüyor, hem de lezzetle
yenebiliyordu. Yumurta ve yağ da katılmaya başlandığında ise ekmek artık lüks tüketim
maddesi olmuştu. Daha beyaz ekmekler zenginlerin, pek tadı tuzu olmayan ekmekler ise
fakirlerin sofrasını süslüyordu.
• İlk mekanik mikseri bir Romalı’nın geliştirdiği kabul ediliyor.
• Ortaçağ Avrupası’nda insanlar kader ortaklarına “companions”, yani “beraber ekmek
yenilen kişi” diye hitap etmeye başlamışlardı. Fransız köylüleri İncil’deki ‘bize günlük
ekmeğimizi ver’ cümlesine gönderme olarak, geçen yüzyıla kadar, ekmeklerini ısırmadan
önce havada haç işareti çizerlerdi. İsa’nın doğduğu yer olan Beytü’l-Lahm’ın sözlük anlamı
“ekmeğin evi” dir.
• Müslüman inancına göre, Cebrail Adem’e unu öğüterek ekmek yapmayı öğretmişti. Bu
nedenle de fırıncılar Adem’i “pir” olarak kabul ederlerdi.
• Hristiyanlığın ilk yıllarıyla birlikte bazı azizlerin sadece tuzlu suya batırılmış arpa ekmeğiyle
beslenmeleri çorbanın ilk örneklerinden sayılıyor.
• Romalılar Ege’den gelmiş fırıncılardan öğrendikleri ekmeğe “pissaladdiere” yani “pizza”
ismini verdiler.
• İstanbul’un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul Belediye Başkanlığına tayin
ettiği Hızır Bey Çelebi’nin ilk icraatından biri, ekmekçi esnafın temizliğe dikkat etmesi,
hamura hile karıştırmamasını sağlamak olmuştu..
• Fransa’nın Provence bölgesinin genç kızları, yaptıkları küçük ekmekleri sepetlerde genç
erkeklere sunarlar ve ekmeklerin onlara isimlerini fısıldamasını dilerlerdi. Günümüzün düğün pastalarının kökeni ise Eski Yunan’da düğünlerde sunulan özel ekmeklere kadar gidiyor.
• İlk olarak İngilizler tarafından kurulan Ekmek Mahkemeleri yüzyıllar boyunca ekmeğin
gramaj ve fiyatını tespit etti. 19’uncu yüzyılda ortaya çıkan çarpıcı gelişmeler fırıncılık endüstrisini günümüzdeki düzeyine getirdi.
• 1859’da ünlü Fransız bilim adamı Louis Pasteur fermantasyona yol açan organizmanın
maya olduğunu ortaya çıkardı. Emil Christian Hansen, katıksız maya parçacıkları elde
etmeyi başardıktan sonra 1870’lerden itibaren yaş maya üretimine başlandı. Bu, mayanın
sağlamlığı açısından devrimdi. Artık ekmekçiler ve biracılar aldıkları mayayı gönül rahatlığıyla
kullanabiliyorlardı...
Kaynak: www.ekmekisrafetme.com
42 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014
İtalya, Pompei’de bir fırın gravürü,
19. yy, Le Tour du Monde, Paris (altta).
18. yy’da Paris’te ekmek dağıtımı,
Magasin Pittoresque, Paris (yanda).
An engraving of a bakery in Italy, Pomopei.
19th century, Le Tour du Monde, Paris
(below). Bread distribution in Paris in the
18th century Magasin Pittoresque, Paris
(on the side).
THE STORY OF BREAD
• Bread making dates back to 8000 years ago when people ground grains with stones, produced a dough by adding some water and spreading it on a flat rock and baked it in fire.
During the Neolithic Age, it is known that some herbal products like chestnut and acorn were
ground and mixed with water to produce dough and then it was baked on hot stones or in ash
and consumed as bread.
• In and around 4000 B.C. the Babylonians knew how to bake bread in special ovens. The
world’s oldest oven unearthed in excavations dates back to 4000 B.C.
• In the 25th century B.C. dough produced with sieved flour used to be kneaded in earthenware
pots and the baked in pre-heated moulds.
• It is known that the letter T in Egyptian hieroglyphics stands both for the pyramids and bread
making.
• According to common belief, an Egyptian baker in around 1800 B.C. forgets kneading the
dough and adds it to the next dough. He observes that this porous dough was better digested
and it was more delicious. The fermented bread produced in this manner becomes the symbol of
the noble and the court and assumes great value. Fermented bread spread from Egypt to Rome
and then to Western Europe.
• Bread for the Egyptians was one of the main sources of nutrition, a sacred product and it had
also a sort of monetary value. Workers who constructed the pyramids used to be given bread
in return for their labour. A loaf of bread was placed on the tombs of the deceased so that they
would not be devoid of it after death.
• During the 3rd century in Athens, 72 types of bread were produced in different methods. The
Greek people first baked bread in cinder like their distant neighbours and then they revolutionized bread making by way of inventing the pre-heatable bread ovens. The first bakery shops were
also opened by Greeks, who paved the way for the modern day bakeries and pastry shops.
• In Medieval Europe, the Normans started using rye in bread making and fermenting their
dough under bed sheets. The Swedish tried adding reindeer blood to their blood and the French
tried to bake breads with ox blood in it. Broad and shallow loaves of bread were popular, because they also functioned as plates and could be eaten with pleasure. Once eggs and butter were
added as well, bread turned into a luxury consumer good. Whiter breads adorned the tables of
the rich, whereas savorless breads were consumed by the poor.
• It is commonly accepted that the first mechanical mixer was developed by a Roman.
• In Medieval Europe, someone you shared your bread was called as a ‘companion’. Until the
last century, villagers in France used to make a cross sign before biting their bread. This was a
reference to the prayer in the Bible: ‘Give us today our daily bread’. The meaning of Bethlehem,
where Jesus Christ was born, is ‘The House of Bread’.
• According to Muslim belief, the Angel Gabriel had taught Adem how to grind flour and bake a
bread. Therefore, bakers used to deem Adem as their master.
• During the first years of Christianity, some saints used to consume barley bread jabbed in salty
water only. This is accepted as one of the first examples of soup.
• The Romans called the kind of bread they learnt from the bakers of the Aegean region as
“pissaladdiere”, which means “pizza”.
• After the conquest of Istanbul, Sultan Mehmet the Conqueror appointed Hızır Bey Çelebi as
the city mayor. The first action the newly appointed mayor was to impose rules of hygiene on
bakers and prevent them from cheating their customers with low-quality dough.
• Young girls in the Provence region of France used to present the small loaves of bread they
baked to young men and wished that the breads would be whispering their names to their ears.
The origin of today’s wedding cakes could be traced back to the special loaves of bread presented at wedding ceremonies in Ancient Greece.
• The Bakery Courts, first founded by the British, have determined the grammage and price of
bread for centuries. The striking developments in the 19th century have developed the bakery
industry into its current state.
• In 1859 the French scientist Louis Pasteur discovered that the organism which caused fermentation was yeast. After Emil Christian Hansen’s production of pure yeast particles, fresh yeast
could be produced after the 1870s. This was a revolution in terms of the resilience of the yeast.
Bakers and beer makers could now use their yeast with ease of mind…
Source: www.ekmekisrafetme.com
offices, non-governmental organizations, private sector and media organizations.
Within this framework, with the help and support of tens of thousands of people,
hundreds of events were organized in all parts of Turkey. In these events, open
to everyone, the issue of waste is treated and discussed in a detailed manner
through special booths, books and brochures distributed, banners and posters,
public service ads, presentations, leaflets, conferences, symposia, stale bread
competitions, art and essay competitions and festivals. Thus, the community is
engaged with the issue of bread waste.
The campaign generated a value of 2,8 billion TL
The Turkish Grain Board conducted a new survey in 2013 to assess the campaign’s impact on the community. According to the results of this survey, the
savings achieved in consumption and the bread that is saved from being wasted
added great contribution to our economy. The bread waste which amounted to
5 million 950 thousand units of bread in 2012 was reduced down by 18% to 4
million 900 thousand units in 2013. This resulted in saving 1 million 50 thousand
units of bread on a daily basis and 384 million units of bread on a yearly basis.
With the campaign’s encouragement, the consumption of whole-grain bread
increased by 93% and the consumption of wholemeal bread increased by 283%.
The campaign offered two main contributions to our economy:
The first was that in 2012 the monetary equivalent of the waste was 1,6 billion TL
and through campaign work this figure was reduced down to 1,3 billion TL and
300 million TL worth of bread was saved.
The second major contribution was the education of the community. With the
awareness raised, people started consuming bread in a controlled way and the
total bread consumption of 26 billion TL was reduced down to 23,5 billion TL in
2013 and a saving of 2,5 billion TL was generated.
As a result, with the value of the saved bread and the savings generated during
bread consumption in total generated an annual economic value of 2,8 billion TL.
The World Food and Agriculture Organization (FAO) has assessed the campaign
work its gains in Turkey and the organization has declared the ‘Campaign on the
Prevention of Bread Waste’ as a model implementation in the area of waste prevention projects in the world. Although a permanent change in people’s consumption habits is supposedly possible in the long run only, the activities organized
within the framework of the campaign have resulted in significant achievements in
a short period of time. This reveals that the Turkish society has started to develop
a consciousness of waste prevention ve the preservation of resources.
The significance of
sustaining awareness
on bread waste
It is very crucial to produce bread in a planned
manner, consume it as
much as needed, serve
it in slices, pay attention
about its preservation,
reuse stale bread as
food for people and not
to waste any part of it
anywhere other than
where it is consumed.
To sustain the gains of
the campaign in the long
term and to further reduce the ever-increasing
waste trend, we need
to keep this newlyemerging awareness in
KAVRULMUŞ EKMEK PARÇACIKLARI
ÜZERİNDE SÜTLÜ YUMURTA
www.ekmekisrafetme.com sitesinde bayat ekmeklerle yapılabilecek pek çok yemek,
meze, salata ve tatlı tarifi yer alıyor. İşte bunlardan biri, Filiz Çatalkaya Orhan’dan bir
tarif:
Malzemeler: 8 dilim bayat ekmek, 3 adet yumurta, 2 yemek kaşığı tereyağı, 1/2 litre
süt, (1 su bardağı), tuz ve karabiber.
Hazırlanışı:
• Bayat ekmekler küçük parçacıklar halinde ufalanır.
• Tavaya yağ konularak ekmekler kızartılır.
• Süt ve yumurta çırpılıp tavada 2-3 dakika pişirilir, tuz ve karabiber ilave edilir.
• Tavada kızartılan ekmeklerin üzerine hazırlanan karışım ilave edilerek taze yeşillikler ile
servise sunulur.
SCRAMBLED EGGS WITH MILK ON ROASTED BREAD
There are many recipes for dishes, appetizers, salads and desserts with stale bread on
www.ekmekisrafetme.com. Here is one of those recipes by Filiz Çatalkaya Orhan:
Ingredients: 8 loaves of stale bread, 3 eggs, 2 tablespoons of butter, 1/2 liter milk,
(1 glass), salt and pepper.
Method:
• Crumble the loaves of stale bread.
• Fry the bread crumbles on hot pan.
• Stir the eggs and milk and cook it on a pan for 2-3 minutes, add salt and pepper.
• Add this mix on top of the bread crumbles and serve it with some fresh green leaves.
TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 43
Kampanya ile ekonomimize iki büyük
kazanım sağlandı:
Birincisi; 2012 yılında israfın parasal karşılığı
1,6 milyar TL iken kampanya çalışmalarıyla
bu rakam 1,3 milyar TL’ye indirilerek 300
milyon TL değerinde ekmek çöpe atılmaktan kurtarıldı.
İkincisi; kampanyanın etkisiyle halkımızın
ekmeği ihtiyacı kadar satın alarak kontrollü
tüketmesi sonucu ekmek tüketimi için yapılan 26 milyar TL’lik harcama, 2013 yılında
23,5 milyar TL’ye gerileyerek 2,5 milyar TL
tasarruf sağlandı.
Sonuç olarak; ekmek tüketiminden sağlanan
tasarrufa, çöpe atılmaktan kurtarılan ekmeğin değeri ilave edildiğinde ekonomimizde yıllık 2,8 milyar TL tasarruf
sağlanmış oldu.
Türkiye’de yürütülen kampanya çalışmalarını ve elde edilen kazanımları
değerlendiren Dünya Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), “Ekmek İsrafını Önleme
Kampanyası”nı dünyada israf konusundaki çalışmalara katkıda bulunan
örnek uygulama olarak gösterdi.
İnsanların tüketim alışkanlıklarındaki kalıcı değişim uzun vadede mümkün
görülmesine rağmen kampanya kapsamında yürütülen faaliyetlerle kısa sürede önemli mesafe kat edilmiş olması, halkımızda israf etmeme bilincinin
oluşmaya başlaması ve kaynakların korunması bakımından büyük önem
taşıyor.
Ekmek israfı konusundaki bilinçlenmenin sürdürülmesi önemli
Ekmeğin planlanarak üretilmesi, ihtiyaç kadar satın alınması, dilimlenerek
servis edilmesi, muhafazasına itina gösterilmesi, bayatlayan ekmeklerin
yine insan gıdası olarak değerlendirilmesi ve tüketim noktası dışına hiçbir
şekilde atık olarak çıkarılmaması önemli.
Kampanya ile elde edilen kazanımların kaybedilmemesi ve azalış trendine
giren israfın daha da azaltılması bakımından bu hususlarda toplumumuzda
oluşmaya başlayan bilinçlenmenin sürdürülmesi gerekiyor.
Ancak hedeflenen başarıya ulaşılabilmesi için toplumun bütün kesimlerinin
duyarlılığı ve desteğinin bu yıl da sürmesi gerekiyor. Kampanyaya verilecek
her destek; ekmek israfı başta olmak üzere her türlü israfın önüne geçilerek
ülkemiz ekonomisine katkı sağlayacaktır.
Ekmeğimizi ve
geleceğimizi israf
etmeyelim!
Çöpe atılan her dilim ekmekle aslında milli servetimiz, doğal kaynaklarımız,
emeğimiz ve geleceğimizin
heba edildiği unutulmamalı.
Yüz milyonlarca insanın aç
uyuduğu ve açlıktan hayatını kaybettiği bir dünyada;
kaynakların sınırsız olmadığını bilmeli ve ekmeğimize,
emeğimize, geleceğimize
sahip çıkmalıyız.
Kampanya ve ekmek israfıyla ilgili her tür bilgi, haber
ve belgeye “www.ekmekisrafetme.com” sitesinden
ulaşabilirsiniz.
44 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014
the community alive. However, for a full-fledged success, all parts of society need
to cultivate a sensitivity and offer their support for this year as well. All kinds of
support that will be given to the campaign, will contribute not only to bread waste
but to the economy of the country as well.
Don’t waste our bread and our future!
We should always bear in mind that with every loaf of bread that is wasted we are
actually throwing away part of our national wealth and losing part of our future.
In a world where hundreds of millions of people can’t access food and die of
hunger, we should know that resources are scarce and we should own our bread,
labour and future.
All information and related documents on bread waste and the campaign could be
accessed at www.ekmekisrafetme.com.
EKMEK
NASIL
SAKLANMALI?
• Gün içinde tüketilecek ekmeğin taze ve yumuşak kalabilmesi için kapaklı bir ekmek
kutusu, gıda dolabı veya poşet içinde; serin, karanlık ve kuru bir ortamda saklanmalıdır.
• Birkaç gün içinde tüketilemeyecek ekmek (özellikle sıcak havalarda) buzdolabının
soğutucu veya derin dondurucu kısımlarında kilitli buzdolabı poşetlerinde saklanmalıdır.
• Ekmeğin, buzdolabının soğutucu kısmında saklanması tercih edilebilir. Bu işlem bayatlama hızını artırır fakat ekmeğin küflenmesini önler. Kısa sürede tüketilemeyecek ekmeğin
derin dondurucuda saklanması; bayatlamaması, küflenmemesi ve lezzetini kaybetmemesi
için en doğru yöntemdir.
• Donmuş ekmekler, lezzet kaybına uğramaması için 3 ay içinde tüketilmelidir.
• Ambalajlı ekmeklerden birkaç dilim alındıktan sonra kalan dilimlerin ambalajı kapatılarak saklanmasına dikkat edilmelidir.
• Ekmeğin sıcakken poşete konulması küflenmesine neden olur. Bu yüzden sıcak ekmek,
soğutulduktan sonra fazla kurumadan poşete konularak saklanmalıdır.
• Ekmeğin muhafaza edildiği kutunun veya gıda dolabının düzenli olarak temizlenmesi
gerekmektedir.
• Çeşitli nedenlerle ekmeğin içerdiği suyun buharlaşarak saklandığı poşet içerisinde
birikmesi küflenmeyi hızlandırabilir. Bu durumda ekmeğin saklandığı poşet değiştirilmeli
ya da ekmek temiz bir kâğıt havluya sarılarak saklanmalıdır.
Kaynak: www.ekmekisrafetme.com
HOW TO PRESERVE BREAD?
• To keep bread fresh and soft throughout the day, it should be kept in a capped bread
box, some food case of a bag in cool, dark and dry environment.
• If you will not be consuming the bread in a few days, it should be kept in the refrigerator
or in the freezer in a food bag (especially in hot weather).
• It is usually suggested that bread should be kept in the freezer part of the refrigerator. This
might cause the bread to go stale faster, but it prevents moulding. If you will not be consuming your bread soon, the best method of preserving it is to keep it in the deep freezer so
that it will not go stale and moulded. In this way, you can preserve the taste as well.
• Frozen breads should be consumed in 3 months’ time so that they will not lose their taste.
• If you consume packaged bread, you should carefully close the package again after
consuming part of it.
• If you put the bread in a bag when it is hot, it will get mouldy. Therefore the bread should
be packaged when it is cool and not too dry.
• The refrigerator of cupboard where you preserve your bread should be cleaned on a
regular basis.
• Water in bread might vaporize in the bag and this can accelerate the moulding process.
When that happens, the bag should be replaced or the bread should be wrapped in a clean
paper towel.
Source: www.ekmekisrafetme.com
LİKYA YOLUNDA TAŞ EVLER
BEYMELEK
 Beymelek Belediyesi Arşivi
Demre yakınlarında şirin bir
köy olan Beymelek, taş evleri
ve Dalyan Gölü’nde yetişen
mavi yengeçleriyle Akdeniz’in
yeni gözdesi olmaya aday.
STONE HOUSES ON
THE LYCIA ROAD
BEYMELEK
Beymelek, a cozy village near
Demre, will probably be the new
favorite place on the Mediterranean thanks to its stone houses
and the blue crabs that abound in
Dalyan Lake.
46 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014
Hümmet Goca Konağı,
Karabibik Evi, Melahat
Hala Evi, Hamza Dayı
Evi… Bunlar Beymelek’e
gittiğinizde konaklayacağınız odaların adı.
Burada, konakladığınız
evlerin adından başlayarak lezzetli mavi
yengeçleri, güzel gün
batımları, mis gibi dağ
havası, misafirperver
halkı ile zaten her şey
kendine has…
Anadolu’nun en eski uygarlıklarından Likya’nın
bir kenti olan İsion
yani bugünkü adıyla
Beymelek, Akdeniz’in
bağrında, Antalya ile
Fethiye arasında şirin bir
yerleşim. Tarihçiler, kentin Antik adının Tanrıça İsis’ten geldiğini, ona ithafen
buranın İsion olarak anıldığını söylüyor.
Beymelek’te tarih, kültür ve doğa bir yana en ünlü olan şey, “taş evler”.
Tamamen taştan yapılan ve bölge mimarisini yansıtan özgün Beymelek evleri,
dünyanın dört bir yanından gelen ziyaretçilerin çok ilgisini çekiyor. Dalyan
Gölü’nün 2 km kuzeyinde Toroslar’ın eteğinde yer alan Beymelek’i meşhur
eden bir başka özelliği de doğası. Zeytin ve harnup ağaçlarıyla kaplı olan
bölge hiç bozulmamış köy hayatıyla şehirden kaçmak isteyenler için ideal
bir rota. “Beymelek ismi nereden geliyor?”. Burası, 1530’lu yıllarda Kaş’ın
bir kazası olarak ve Beymelik cemaati adıyla anılmaya başlanıyor. Bu isim de
Selçuklu emiri “Beg Melik”ten (Sultan’ın oğlu) geliyor.
Beymelek halkını göçerler oluşturuyor. Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde, Konya üzerinden Antalya’ya gelen göçerler, buradaki nüfusun artması
ve otlak alanlarının yeterli olmaması nedeniyle, Korkuteli üzerinden, Denizli,
Aydın ve Fethiye’ye göçmüşler. Mera alanları burada da yeterli gelmeyince,
Beymelek’e kadar ilerlemişler.
Hümmet Goca Mansion,
Karaibibik House, Aunt
Melahat House, Uncle Hamza
House… these are the
names of the rooms where
you will stay when you go
to Beymelek. Everything
here, from the names of the
rooms where you will stay
to the delicious blue crabs,
breath taking sunsets,
fragrant mountain air,
hospitable people, everything is unique… Ision or
Beymelek, its present name,
a city of ancient Anatolian
civilizations is a cozy settlement between Antalya and
Fethiye, located at the bosom
of the Mediterranean. Historians say that the ancient
name of the city came from Goddess Isis, therefore it was named İsion in memory of
her. Apart from history, culture and nature, the most famous thing about Beymelek is
its “stone houses.” Unique Beymelek houses, which are built completely out of stones
and reflect regional architecture, draw much attention from the visitors coming from
all corners of the world. Another feature which makes Beymelek is situated at the foot
of the Taurus Mountains roughly 2 kilometers north of Lake Dalyan. The surrounding
area, famous for natural environment, is covered with olive and carob trees. Thanks
to its quintessential village life, Beymelek is an ideal getaway for those who want an
escape from urban life. If you are curious about where the name “Beymelek” comes
from, here’s an explanation. As a borough of Kaş, in the 1530s the community began
to be called “Beymelik” derived from “Beg Melik” (Seljuks Emir or Sultan’s son).
Beymelek’s early population consisted of nomads. During the last period of the
Ottoman Empire, nomads coming to Antalya through Konya migrated to Denizli,
Aydın and Fethiye through Korkuteli due to the increase of population and scarcity of
pasture there. When the pasture areas in their new settlements were depleted, they
continued on to Beymelek.
Likya tipi taş evler
Göçerler Beymelek’e gelince buraya yerleşmeye karar verip, bölgede bulunan
taşlardan evler inşa etmeye başlıyor. Üzeri ahşapla kapatılan taş duvar zamanla buranın simgesi haline geliyor. Günümüzde turistik amaçlı hizmet veren
“Beymelek Taş Evler”, evlerin asıl sahiplerinin adıyla anılıyor. Burada geçmişe
saygı esas. Mimarlar, bu evlerin Eski Likya’nın yapı tarzına, özellikle tahıl
anbarlarının yapılış biçimine benzediğini söylüyor. Bu yüzden Beymelek Taş
Evler, Likya Evleri diye de anılıyor.
Evlerin içi toprak, kireç, saman kullanılarak sıva yapılmış. Her evde bugünkü
şömineye benzeyen ama aslında yemek pişirmede kullanılan bir ocaklık, odalarda ahşap raflar ve yüklükler bulunuyor. Orijinal halinde pencerelerde cam
yok. Pencereler ahşap kepenklerle kapatılmış ve önünde yine ahşap verandalar bulunuyormuş. Ancak yakın dönemde çatılar kiremitle kaplanmış, pencerelere de cam takılmış. Taş evlerin restorasyonu Kalkınma Bakanlığı Batı Akdeniz
Kalkınma Ajansı ve Beymelek Belediye Başkanlığı’nca yaptırılmış. Köy, Nisan
2013 itibariyle Likya yolu üzerinde, konaklama, yeme içme ve doğa sporları
alanında hizmet vermeye başlamış.
Lycia style stone houses
When the arrived at Beymelek, the nomads decided to settle here and started to build
houses out of the stones native to the vicinity. In time, the stone wall covered with
wood became a symbol of the area. “Beymelek Stone Houses,” which serve the tourism industry today, carry the names of their original owners. Respect to the past is
an indispensable motto here. Architects claim that these houses resemble the building
style of ancient Lycia, particularly the grain silos. Therefore, Beymelek Stone Houses
are known as Lycia Houses too. The interiors of the houses were plastered with a mixture of clay, lime and straw. In each house, there are wooden shelves, cupboards, and
a chimney used for cooking, even though it looks like a fireplace, is. In their original
states, the windows did not have glass panes. Instead they were closed with wooden
shutters. There were wooden verandas in front of the houses. Recently, roofs were
covered with bricks and glass was inserted into windows. Restoration of the stone
houses was carried out by Ministry of Development West Mediterranean Development
Agency and Beymelek Municipality. As of April 2013, the village began to serve in
accommodation, dining-drinking and nature sports areas on the Lycia Road.
Beymelek’te ne yapılır?
Yöre halkının işlettiği lokantalarda buranın meşhur lezzetlerinden gözlemeden
tadıp, yaz sıcağında adeta serin bir davet gibi duran taş evinizde dinlendiyseniz şimdi yola çıkma vakti. Çünkü buraya gelince yapılması gereken en önemli
What are the things to do in Beymelek?
After tasting the famous gözleme (a kind of pancake) in the locally-operated restaurants and resting in your stone houses, a cool invitation to avoid the summer heat,
you’d be ready for the most important activity for visitors to the area: to walk on
Lycia Road…
TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 47
aktivite Likya yolunda yürüyüş... Peki bu yürüyüş
yolunda bizi neler bekliyor? Likya yolu, Fethiye’den
Antalya’ya kadar uzanan bir rota. Çevresinde; sahil
ve dağ yerleşimlerini birbirine bağlayan birçok
patika var. Antik Likya’nın; ulaşım, ticaret, savunma
amaçlı kullandığı bu yollar daha sonra bölgeye yerleşen Yörükler tarafından da göç, ulaşım ve ticaret
amaçlı olarak kullanılmış. Bu sebeple antik şehir ve
yerleşimleri birbirine bağlayan yol ve patikaların
izleri günümüzde de canlılığını koruyor. Likya Yolu,
hem tarihe tanıklık etmek hem de Akdeniz havası
solurken bol oksijen depolamak için mutlaka yürünmesi gereken bir yol. Hepsini yürümek zorunda
değilsiniz tabi, kendinize uygun bir rota belirleyip
gezmeye başlayabilirsiniz.
Önerimiz, MÖ 5. yüzyılda kurulduğu düşünülen
Likya kenti Myra’yı, Demre merkezindeki Noel
Baba Müzesi’ni, bir liman kenti olan Andriake’yi
(Çayağzı) görmeniz.
Beymelek, hem mimarisi hem sıcakkanlı köy halkı
hem de çevresinde bulunan tarihi kalıntılarla, tatil
yaparken öğrenmek de isteyenlerin tercih ettiği bir
destinasyon. Doğa ve spor severlerin favorisi olan
bu bölgeyi keşfedin!
So what’s waiting for us on famous walking
journey? The Lycia Road stretches from Fethiye to
Antalya. There are many footpaths around it, which
connect coastal and mountain settlements to each other.
These paths, that Ancient Lycia used for transportation,
commerce and defense, were also used by the nomads
who settled in this region for migration, transportation,
and commerce. For this reason, traces of the roads
and paths which connected the ancient cities and settlements can still be seen in our day. Both to witness
history and to breathe the fresh Mediterranean air, the
Lycia Road is a must to walk. Undoubtedly you don’t
have to finish the entire walking course. You can begin
with a relaxing walk after picking out the most proper
route for you.
We recommend that you see Myra, a Lycia city which is
thought to have been built in the 5th Century BC, Santa
Clause Museum in Demre, Andriake (or Çayağzı) a port
city.
Thanks to its architecture, cordial local people and the
historical ruins in its vicinity, Beymelek is a preferred
destination by those who want to learn something while
taking a vacation. Come on and discover this region
which is a favorite destination for nature sports fans!
DALYAN GÖLÜ’NÜN MAVİ YENGEÇLERİ
Beymelek; taş evleri, mis gibi havası ve berrak denizi için olduğu kadar, mavi yengeçleri için de kilometreler aşılarak gelinen bir yer. Mavi yengeçler, hem renkleri itibariyle nadir bulunduğu için ilginç
hem de yüksek protein içermesi ve lezzet açısından kıymetli bir yiyecek. Beymelek’e gittiğinizde
yerel lokantaları ziyaret edip istediğiniz yengeçi seçip yiyebilirsiniz. Beymelek’in, tıpkı taş evleri gibi, alamet-i farikası olan
mavi yengeçlerinin dışında bereketli Dalyan Gölü’nden çıkan çupra ve levreğin de tadına bakmalısınız. Bu lezzetler aklınıza düştükçe, Beymelek’e yeniden gelmek isteyeceksiniz. Buranın asıl “ev sahiplerini” de unutmadık. Dalyan Gölü’nün ve
aslında dünyanın en eski ev sahiplerinden olan sevimli Caretta Caretta’lar yüz beş milyon yıldır burada. Dalyan havasıyla,
suyuyla herkes için yeryüzündeki cennet olmaya devam ediyor.
Blue Crabs of Dalyan Lake
Likya Yolu ve Beymelek Taşevleri’nden görüntüler.
Visions from Lycia Road and Beymelek Stone Houses.
48 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014
People come from long distances to visit Beymelek, a place famous for its stone houses, fragrant fresh air, crystal clear sea
and its blue crabs. Blue Crabs have been a prized food in terms of their taste, high protein content and scarcity. When you
go Beymelek, you can visit local restaurants, pick out any crab you want to eat. Apart from the blue crabs, which are the
culinary trademark of Beymelek , you must also taste bream, a local perch caught in fertile Dalyan Lake. Whenever these
tastes come to your mind, you’ll wish to visit Beymelek again. We did not forget the real “hosts” here. Those cute Caretta
Carettas, the oldest hosts of Lake Dalyan, or more correctly, the world, have been here for five hundred million years. Lake
Dalyan, with its sweet air and crystal clear water, continues to be a true paradise on the Earth for all people.
ROMANTİK, GİZEMLİ, TARİHİ
pera palas
50 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014
 Pera Palace Hotel Jumeirah Arşivi
Orient Express’in dillere destan yoculuğunun son durağıydı. Agatha Christie kayıp 11 gününün burada geçirmiş, 1934 yılında yayımlanan “Doğu
Ekspresinde Cinayet” adlı romanını burada yazmıştı... Kimleri ağırlamadı
ki... Başta Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü, Kraliçe II. Elizabeth, Kral
VIII. Edward, Yugoslavya Devlet Başkanı Josip Broz Tito, General Franz von
Papen, Şah Rıza Pehlevi, Avusturya-Macaristan İmparatoru Franz Joseph,
General Franz von Papen, Ernest Hemingway, Jacqueline Kennedy, Alfred
Hitchcock, Sarah Bernhardt, Zsa Zsa Gabor, Greta Garbo, Mata Hari, Mikis
Theodorakis, Ninette de Valois... Osmanlı Dönemi sarayları hariç tutulursa,
İstanbul’un borularından sıcak su akan, elektriği ve elektrikli asansörü olan
ilk binasıydı...
Kapılarını 19 yüzyıl sonunda açan Pera Palas yalnızca bir otel değil, gerçek
bir müze-otel. İstanbul’un bu özel, romantik ve tarihi yapısının öyküsünü
Pera Palace Hotel, Jumeirah Genel Müdürü Pınar Kartal Timer anlattı:
 TÜRSAB DERGİ: Bize Pera Palace Hotel Jumeirah hikayenizi
anlatır mısınız? Nasıl başladı?
 PINAR KARTAL TİMER: Pera Palace Hotel Genel Müdürlüğü görevi
önerilmeden beş yıl önce, “çok başarılısın, ileride ne yapmak istiyorsun”
diye sorulduğunda “birgün Pera Palace Hotel restore edilirse ev sahibesi
olmak isterim” dedim. Çünkü ben İstanbul’a çok aşık biriyim. Otelciliği
çok seviyorum ve her ikisinin de kesiştiği nokta bence Pera Palace Hotel
Jumeirah. Pera Palace, şehrin zarafeti ile birlikte çok renkliliğini ve kültürel harmonisini başarıyla yansıtabilen bir otel. Ben hep Pera Palace’ı bir
İstanbul Hanımefendisi’ne benzetmişimdir. Çocuklarım küçük olduğundan,
Genel Müdürlük gibi daha fazla zaman gerektiren ve sorumluluğu daha
ağır olan görev tekliflerini Pera Palace Hotel’den gelen davete kadar hep
geri çevirmiştim. 5 sene sonra geriye dönüp baktığımda kariyerimdeki en
doğru kararlardan biri olduğunu görüyorum.
 Yeni bir dekorasyon süreci geçirdiniz, bunu biraz anlatır mısınız?
 Kendimizi yenileyerek çağa ayak uydurmaya devam ederken, dekorasyonda otelin tarihine ve ruhuna uygun dokunuşlar yapmaya karar verdik.
Geçen yıl Patisserie de Pera’yı baştan yaratarak şehrin en çok tercih edilen
lezzet duraklarından biri haline getirdik. Bu yıl da Lobi, Kütüphaneli Salon
ve Kubbeli Salon’da etkileyici değişiklikler gerçekleştirildi. Kubbeli ve
Kütüphaneli Salonlarımız bu değişikliklerle sosyal hayatın vazgeçilmez mekanlarından biri olmaya aday. Lobi daha işlevsel hale getirilerek, mekanda
daha aydınlık ve geniş bir alan yaratıldı.
Otelin merkezi olan Kubbeli Salon ve hemen yanındaki Kütüphaneli Salon
da Anouska Hempel tarafından hem bir masal diyarı, hem de şehrin enerjisine ve dinamikliliğine uygun olacak şekilde yenilendi. Kütüphaneli Salon’a
yerleştirilen yemek masası; bilgisayarınızı alıp saatlerce çalışabileceğiniz bir
ofis, kitabınızı okuyabileceğiniz bir dinlenme alanı ya da yemek yiyip içkinizi yudumlayacağınız çok fonksiyonlu bir mekan olarak her kitleye hitap
edecek, her türlü ihtiyacı karşılayacak şekilde tasarlandı.
ROMANTIC, MYSTERIOUS, HISTORICAL
PERA PALAS
It was the last stop of the legendary journey of the Orient Express. The 11
missing days of Agatha Christie was spent here and this was the place where
she wrote ‘Murder on the Orient Express’ which was published in 1934... The
place hosted many: starting with Mustafa Kemal Atatürk and İsmet İnönü, Queen
Elizabeth II, King Edward VIII, Yugoslav President Josip Broz Tito, General Franz
von Papen, Shah Rıza Pehlevi, Austrian-Hungarian Emperor Franz Joseph,
Ernest Hemingway, Jacqueline Kennedy, Alfred Hitchcock, Sarah Bernhardt,
Zsa Zsa Gabor, Greta Garbo, Mata Hari, Mikis Theodorakis, Ninette de Valois...
Excluding the palaces of the Ottoman period, it was the first building in Istanbul
with hot water pipes, with electricity and an electricity elevator...
Pera Palas, which opened its doors at the end of the 19th century is not only a
hotel, but a real museum-hotel. Pera Palace Hotel, Jumeirah General Manager
Pınar Kartal has told us the story of this special, romantic and historical building
of Istanbul:
TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 51
Tüm bu alanlarda 20. yüzyılın başlarına gönderme yapan yeni dekorasyonda şarap kırmızısı, siyah ve
ışıltılı yansımalarla birlikte altın varaklar kullanıldı. Kadife oturma grupları ve duvarlara hareket getiren perdeler ön plana çıkarken Kütüphaneli Salona eklenen tavan süslemeleri mekâna özel bir ambiyans ve derinlik kattı. Anouska Hempel’ın görkemli Bell Epoque Dönem’den ilham alarak yorumladığı
Pera Palace Hotel Jumeirah’ın bu yeni görünümü geçmiş yüzyılın ruhunu bugünün modernizmiyle
buluşturdu.
 Tadilat sürecinde geçirdiğiniz zorluklardan söz edebilirmisiniz?
 Tasarımcımız dünyaca ünlü dekaratör Anouska Hempel’ın İngiltere’de ikamet ediyor olması ve iletişimimizin mail ve telefon yolu ile gerçekleşmesi sürecimizi etkiledi. Onun dışında operasyonlarımızda
bir sıkıntı yaşanmadı.
 2010 yılındaki restorasyonda dikkat ettiğiniz en önemli unsurlar neydi?
 Bildiğiniz gibi otelimiz 1. derecede tarihi eserdir. Bu sebepten, restorasyon aşamasında her proje
Anıtlar Yüksek Kurulu’nun onayından geçti. Ayrıca, restorasyon süresince bizi yönlendiren akademisyenlerden oluşan bir danışma kurulumuz vardı. Pera Palace Hotel’in yeniden açılışındaki konseptini,
öncelikli olarak otelle ilgili akla gelen güzel ne varsa dünden bugüne taşıyarak, otelin tüm değerlerine
büyük bir özen ve titizlikle sahip çıkarak yarattık. Tüm çalışma arkadaşlarım için bu önemli projeyi
hayata geçirmek manevi anlamda büyük bir sorumluluk içeriyordu. Bu proje, teknik alt yapının yenilendiği ve nostaljinin ön planda tutulduğu bir restorasyon çalışması olarak iki aşamadan oluştu. 1892
yılında açılan Pera Palace Hotel’in alt yapısı dönemine göre teknolojik olarak üst seviyedeydi ancak,
bunları 21. Yüzyıla uyarlamak gerekiyordu. O yüzden kapsamlı bir alt yapı çalışması içine girdik. Hiç
52 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014
bir zaman havalandırma sistemi ve WI-FI altyapısı
olmamış tarihi bir binayı IP hatları, WI-FI ve
havalandırma sistemi ile donattık. İçinde saunası,
Türk hamamı, buhar odası, masaj odaları ve
havuzu olan 380 m2 bir SPA, 200 m2lik yeni bir
toplantı salonu ve restoran eklendi.
Tüm bu yenilikleri ve eklemelerı yaparken en
zorlanılan konu ise tüm bunların otelin tarihi
dokusunu ve nostaljisini bozmadan yapılmasıydı.
 Türkiye’nin en eski elektrikli asansörü Pera
Palace Hotel Jumeirah’da bulunmaktadır.
Yenileme sırasında asansörle ilgili bir çalışma
oldu mu?
 2010 yılındaki renovasyon zamanında asansörümüz komple bakıma girdi. Makine dairesi
yenilendi ve misafirlerimizin görebileceği şekilde
kapısı cam yapıldı. Kabin ve kabin içi bakımdan
geçti. Asansörümüz şuanki standartlara getirildikten sonra şimdi daha güvenli ve hızlı. Gözbebeğimiz olan asansörümüzün tüm bakımları normal
asansörlerden daha sık ve detaylı yapılmaktadır
ve misafirlerimizi en çok etkileyen unsurlardan
biridir.
Pera Palace Hotel Jumeirah Genel Müdürü Pınar Kartal
Timer (sol sayfa üstte) ve otelden görüntüler.
Pera Palace Hotel, Jumeirah General Manager Pınar
Kartal Timer and images of the hotel.
 TÜRSAB: Would you please tell us your story of Pera Palace Hotel Jumeirah? How has it
started?
PINAR KARTAL TİMER: Five years before I was offered the General Manager position for Pera Palace
Hotel, I was told that I was very successful and I was asked about my future plans. My answer was ‘If
Pera Palace Hotel will be restored one day, I would like to be the hostess of it’. Because I am in love with
Istanbul. I like the hotel business and I think Pera Palace Jumeriah is a place where these two meet. Pera
Palace very successfully reflects its elegance, its multi-coloured character and cultural harmony. I have
always likened Pera Palace to an Istanbulite lady. Since my children were yet small, I had rejected other
general manager positions with big responsibilities until one offer came from Pera Palace Hotel. When I
look back five years earlier, I see that this was the best decision in my career.
 You have gone through a new decoration process. Could you please elaborate on that a
bit?
We try to keep up with the age as we renew ourselves and along that process we have decided to make
some small touches on decoration in line with the history and spirit of the hotel. Last year Patisserie de
Pera was completely recreated and it was turned into one of the most favourite spots in the city. This year
we had made some impressive changes in the Lobby, the Library Hall and the Domed Hall. The Domed
Hall and the Library Hall are candidates to be one of the indispensible places of social life in the city. The
lobby is now more functional and we have a bright and wide space there. The Domed Hall, the center of
the hotel and the Library Hall just next to it have been renovated by Anousla Hempel both as a legendary
place and as places vibrating with the energy and dynamism of the city. The dining table placed in the
Library Hall offers a space both for long hours of office work with your computer, for reading your book
or for wining and dining. Thus, it appeals to people with varying purposes.
In all these spaces, we have used colours like wine red, black and gold foils with glimmering reflections
referring back to the beginning of the 20th century. Velvet chairs, curtains adding dimension to wals
and the ceiling decorations in the Library Hall have produced some additional ambience and depth
to the space. Anouska Hempel has been inspired by the Bell Epoque period in her renovation and the
reinterpretation of Pera Palace Hotel Jumeirah combined the spirit of the last century with today’s
modernism.
TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 53
 Can you talk to us a bit about the difficulties you had during renovation?
Our designer, the world-renowned decorator Anouska Hempel, was living in England and we had to
communicate by phone and emails. That was a challenge. Other than this we have had no problems
during our operations.
 On what issues your were most concerned during the restoration in 2010?
As you know, our hotel is a first degree historical monument. Therefore the Supreme of Monuments
had to approve every step in all stages of the restoration. We also had a council of academicians who
directed us throughout the restoration. The opening concept of Pera Palace Hotel rested very much on
its original values and riches. In a way, we have created all that again with due diligence and made it
part of the present time. Realizing this project entailed great responsibility for all my colleagues. The
project consisted of two different stages during which the technical infrastructure was renovated and
the element of nostalgia was foregrounded. The infrastructure of the Pera Palace Hotel, which was
opened in 1892, was highly advanced in terms of technology in its day, but all that had to be adjusted
to the 21st Century. Therefore we rolled out a very comprehensive infrastructure work. This historical
building has never had a ventilation system and a WI-FI infrastructure and we have installed new
IP lines, WI-FI and ventilations systems. A SPA, consisting of a sauna, Turkish bath, steam room,
massage rooms and pool were added on an area of 380 m2 and a new meeting room of 200 m2 and
a restaurant are among the new facilities that were added. When working on all this renovation, the
greatest challenge was to preserve the historical texture and the nostalgia of the hotel.
 Turkey’s oldest electricity elevator is in Pera Palace Hotel Jumeriah. Have you also
worked on the elevator during the renovation?
During our renovation in 2012 our elevator went through a complete maintenance. The engine room
was renovated and the doors were replaced with glass panels for visibility. The cabin and its interior
were also renewed. With these new standards, our elevator is faster and safer. The maintenance of
our elevator, which is the apple of our eyes, is done on a more frequent basis compared with normal
elevators. It is really impressive for our guests.
54 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014
Sıradışı bir tatil için
RAMADA RESORT BODRUM
RAMADA RESORT BODRUM
FOR AN EXTROORDINARY HOLIDAY
Bitez Vadisi’nin muhteşem yeşiliyle,
denizin dingin mavisini buluşturan
eşsiz bir manzara! İşte müşterilerine
sıradanlıktan çok uzak bir hizmet veren
Ramada Resort Bodrum. Bodrum’un
vazgeçilmez konaklama noktalarından
biri...
2012 yılı Temmuz’unda açılan Ramada Resort
Bodrum, Wyndham Otelleri grubu içinde o
yıl açılmış en iyi otel seçilmişti. 2014’te ise
Traveller’s Choice tarafından “Türkiye’nin En İyi
Otelleri ve Türkiye’nin En Lüks Otelleri” kategorisinde Bodrum birincisi seçildi. Bitez Vadisi ile Kos
Adası’na hâkim Ramada Resort Bodrum, Bodrum Marina’ya yakınlığıyla da
eşsiz bir konuma sahip. Ramada, otel sayısı olarak dünyanın en büyük otel
grubu olan Wyndham grubuna ait. Grup Türkiye’yi önemli bir pazar olarak
değerlendiriyor. Gelişmeleri, tercih edilen lokasyonları yakından takip ediyor ve buna paralel olarak yabancı yatırımcılarla işbirliği yapıyor.
An unmatched view that brings together the
magnificent green of the Bitez valley and the serene
blue of the sea! Here is Ramada Resort Bodrum that
offers an extraordinary service to its customers.
One of the indispensable accommodation points of
Bodrum...
Ramada Resort Bodrum, opened in July 2012, has
been chosen the best hotel of the year among the
Wyndham Hotels group. In 2014, the hotel was
chosen as the first among Bodrum hotels in the
category of ‘Turkey’s Best Hotels and Turkey’s Most
Luxurious Hotels’ by the Traveller’s Choice. Ramada
Resort Bodrum, dominating the Bitez valley and
the Kos Island, has a unique location with its proximity to the Bodrum Marina.
Ramada belongs to the Wyndham group, which has the largest number of
hotels in the world. The group deems Turkey as a very important market. They
follow the developments and the preferred locations and cooperate with foreign
investors.
Çok zengin oda çeşidi, toplantı ve davetler için ideal mekan
Ramada Resort Bodrum, konuklarına her ayrıntısı ince ince düşünülmüş ve
tüm gereksinimleri karşılayacak farklı oda tipleri sunuyor. Nitekim, 20.000
m2’lik alan içinde 5 adet 1+1 özel havuzlu, 5 adet 2+1 özel havuzlu villa,
12 adet ortak havuzlu villa odası, 2 adet “de-luxe suite”, 11 adet “junior
suite”, 93 doğa ve deniz manzaralı odası ve bir de engelli odası olmak
üzere 129 odası var.
A great variety of rooms, an ideal venue for meetings and events
Ramada Resort Bodrum offers its guests a great variety of rooms with all fine
details considered and with all amenities. On an area of 20.000 m2, there are 5
1+1 villas with special pools, 5 2+1 villas with special pools, 12 villa rooms
with common pools, 2 ‘de-luxe suites’, 11 ‘junior suites’, 93 rooms with nature
and sea view and 1 disabled room. Ramada Resort Bodrum, with its Valle
Meeting Room and ‘workshop’ room, also offers a privileged service quality for
56 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014
Ramada Resort Bodrum, Valle Toplantı Salonu ve “workshop” odaları
ile tüm kongre, toplantı ve davetleri, kişiye özel sunduğu hizmet kalitesi
eşliğinde ayrıcalıklı kılıyor. Valle Salonu, Kos Adası, Bitez Vadisi ve mandalina bahçelerinin deniz ile kucaklaştığı eşsiz bir manzaraya sahip. 600 kişi
oturma kapasiteli, kolonsuz, gün ışığı alabilen, bölünebilen özelliklerinin
yanı sıra tam donanımlı ses-ışık ve görüntü sistemlerini de bünyesinde
bulunduruyor.
Eşsiz SPA keyfi
Ramada Resort Bodrum’da konuklara geniş SPA olanakları sunan “Mystic
Wellness”, 2.750 m2 alan içinde hizmet veriyor. Konukların rahatı düşünülerek tasarlanmış bu alan, uzman antrenör ve masaj terapistleri eşliğinde
hem spor yapmak hem de dinlenmek için adeta biçilmiş kaftan! “Mystic
Wellness”de “fitness”, kapalı ısıtmalı havuz, açık havuz, sauna, buhar odası,
şok ünitesi, hamam, tenis kortu, “squash”, “spinning”, pilates, masaj terapileri, özel dersler, ozon sauna, solaryum, “power plate”, tuz yatağı gibi birçok
seçenek sunuluyor. Bedenini ve ruhunu yenilemek isteyenler için birebir…
İletişim: www.ramadaresortbodrum.com
all kinds of congresses, meetings and events. The Valle Room has a unique view
of the Kos Island, Bitez Valley and the mandarin gardens where the sea and land
meets one another. The sun-lit room has a capacity of 600 and it does not have
any columns and has compartments with sound-light and visual systems.
Unique SPA pleasure
Ramada Resort Bodrum’s ‘Mystic Wellness’, covering an area of 2.750 m2, offers
guests a wide range of SPA services. This area has been designed for the comfort
of the guests and it is a very great venue for those who would like to exercise
of relax in the company of expert trainers and massage therapists! The fitness
centre at the ‘Mystic Wellness’ offers many options like an indoor heated pool, an
outdoor pool, sauna, steam room, a shock unit, hamam, a tennis court, ‘squash’,
‘spinning’, pilates, massage therapies, private lessons, ozon sauna, solarium,
‘power plate’ and a salt bed. It is an ideal place for those who would like to rest
their bodies and spirits.
Contact: www.ramadaresortbodrum.com
TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 57
h a b e r le r...
TÜRSAB
 TÜRSAB Arşivi
ANKARA MEETINGS
• THE TÜRSAB President Başaran Ulusoy
and his team have visited the Minister of
Finance Mehmet Şimşek in Ankara. Başaran
Ulusoy has informed the minister on the
development of the sector and the studies
led by the association.
The TÜRSAB team included TÜRSAB
President Başaran Ulusoy, General Secretary
Çetin Gürcün, Accountant Member
Muammer Güner, Board Members Dr.
Bülent Katkak, Hande Arslanalp, Davut
Günaydın, Nebil Çelebi, Central Anatolia
Regional Executive Board President Ercan
Durmuş, Central Anatolia Second President
Selami Haşimoğu, Central Anatolia REB
Accountant member Okan Gökbayır, Head
Office Consultant Ali Rendan and TÜRSAB
Financial Advisor İsmail Kökbulut.
• President Ulusoy and his team had a
successful meeting in Ankara. During the
meeting the Minister of Youth and Sports
Aktif Çağatay Kılıç was visited. During the
ministerial visit the ‘Traveller’ programme
and other travel programmes led by the
General Directorate for Youth Services
were discussed and it was argued that these
programmes should have a travel agency
operation certificate.
• During the visit to the Ministry of
Transportation, Maritime Affairs and
Communications Undersecretary Feridun
Bilgin, challenges during the tour-transfer
and transportation services were discussed
and it was agreed that the relevant bodies
should be going through a serious of
regulatory actions so as to overcome these
challenges experienced by travel agencies.
• During the meeting held with the Public
Procurement Authority Chairman Mahmut
Gürses, issues like tour, transfer, trip service
tenders and it was argued that travel agencu
operating document should be needed for
these services.
• The meeting that was held in Ankara Cern
Modern dealt with the sectoral problems
and policies of airline companies.
• During the meetings held with ANRO
(Ankara Chamber of Tourist Guides),
informal tour and guide activities in Central
Anatolia were discussed and some possible
solutions were rolled out.
ANKARA TEMASLARI
• Yönetim Kurulu Başkanı Başaran Ulusoy başkanlığındaKİ TÜRSAB heyeti, Maliye
Bakanı Mehmet Şimşek’i Ankara’da ziyaret ederek sektörün gelişimi ve Birlik tarafından
sürdürülen çalışmalar hakkında bilgi verdi.
TÜRSAB heyetinde TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy, Genel Sekreter Çetin Gürcün, Sayman Üye Muammer Güner, Yönetim Kurulu üyeleri Dr. Bülent Katkak, Hande Arslanalp,
Davut Günaydın, Nebil Çelebi, Orta Anadolu BYK Başkanı Ercan Durmuş, Orta Anadolu
II. Başkanı Selami Haşimoğlu, Orta Anadolu BYK Sayman Üyesi Okan Gökbayır, Genel
Merkez Danışmanı Ali Rendan ve TÜRSAB Mali Müşaviri İsmail Kökbulut yer aldı.
• Başkan Başaran Ulusoy başkanlığında Ankara’da gerçekleştirilen bir başka temasda da
Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç ziyaret edildi. Bakanlıkta yapılan görüşmede
başta “Seyyah” programı olmak üzere Gençlik Hizmetleri Genel Müdürlüğünce yürütülen gezi programlarında seyahat acentası işletme belgesi aranması konusu ele alındı.
• Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı Müsteşarı Feridun Bilgin’e yapılan
ziyarette ise seyahat acentalarının tur-transfer hizmetlerini gerçekleştirirken ulaşım konusunda yaşanan sorunlar ele alındı ve seyahat acentalarının bu hizmetleri gerçekleştirirken
karşılaştıkları sorunları aşmaya yönelik düzenlemeler yapılması konusunda fikir birliğine
varıldı.
• Kamu İhale Kurumu Başkanı Mahmut Gürses ile düzenlenen toplantıda tur, transfer,
gezi hizmet alım ihalelerinde seyahat acentası işletme belgesi aranması konusu görüşüldü.
• Ankara Cer Modern’de gerçekleşen toplantıda havayolu işletmelerinin politikalarına
yönelik sektör sorunları ele alındı.
• ANRO (Ankara Turist Rehberleri Odası) ile yapılan temaslarda Orta Anadolu
Bölgesi’nde yaşanan kaçak tur ve rehber faaliyetlerinin çözümüne yönelik görüşler
değerlendirildi.
SHOPPING FEST RÜZGARI
Düzenlendiği 2011 yılından bu yana perakende, turizm, gıda, ulaşım,
konaklama gibi birden çok sektörü harekete geçiren İstanbul Shopping
Fest (İSF) kente büyük hareket getirdi.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı & İSF Platform Başkanı Kadir
Topbaş ile İstanbul Ticaret Odası Başkanı & İSF İcra Kurulu Başkanı
İbrahim Çağlar tarafından Haziran ayı başında, İstanbul Shopping Fest’in
yeniliklerini ve sürprizlerini açıklamak üzere düzenlenen basın toplantısı renkli görüntülere sahne oldu. Basın toplantısına TÜRSAB Yönetim
Kurulu Başkanı Başaran Ulusoy da katıldı.
SHOPPING FEST WIND
Since 2011 when it was first organized, Istanbul Shopping Fest (ISF)
has brought dynamism to many sectors like retail, tourism, food,
transportation and accommodation.
During the press meeting held at the beginning of June with İstanbul
Metropolitan Mayor and ISF Platform President Kadir Topbaş and the
President of Istanbul Chamber of Commerce and ISF Chairman of the
Executive Board İbrahim Çağlar, information and surprises of Istanbul
Shopping Fest were presented to the public. TÜRSAB President Başaran
Ulusoy participated in the colourful meeting.
3. Dünya Türk Forumu
Türk Asya Stratejik Araştırmalar
Merkezi (TASAM) tarafından
düzenlenen 3. Dünya Türk Forumu
Edirne’de, Ekmekçizade Ahmetpaşa
Kervansarayı’nda yapıldı.
Foruma 60’a yakın ülkeden gelen
akademisyen, devlet adamı, diplomat,
gazeteci, sivil toplum, düşünce ve
kanaat önderleri ile medya temsilcileri
katıldı. Toplantıda Türk Konseyi
Genel Sekreteri Büyükelçi Halil Akın,
TÜRKSOY Genel Sekreteri Prof. Dr.
Düsen Kasseinova, Kazakistan’ın Ankara Büyükelçisi
Prof. Dr. Canseyit Tüymebayev, Yunus Emre Enstitüsü
Başkan Yardımcısı Dr. Ebubekir Ceylan, TÜRSAB
Başkanı Başaran Ulusoy, DEİK Yönetim Kurulu Üyesi
Murat Yalçıntaş da birer konuşma yaptı.
3. World Turkish Forum
The 3. World Turkish Forum was
organized in Edirne, at the Ekmekçizade
Ahmetpaşa CaravanSerai by the Turkish
Asian Center for Strategic Studies
(TASAM).
Academicians, statesmen, diplomats,
journalists, NGOs, opinion leaders and
media representatives from almost 60
countries participated in the Forum.
During the meeting, Turkish Council
General Secretary Ambassador Halil
Akın, TÜRKSOY General Secretary
Prof. Dr. Düsen Kasseinova, Kazakhstan Ankara
Ambassador Prof. Dr. Canseyit Tüymebayev, Yunus
Emre Institute Vice-Chairman Dr. Ebubekir Ceylan,
TÜRSAB President Başaran Ulusoy and DEİK Board
Member Murat Yalçıntaş have delivered speeches.
TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 59
EXPO
h a b e r le r...
AIPH
yöneticileri
Antalya’dan
mutlu ayrıldı
AIPH managers left Antalya
in a happy mood
 Expo Arşivi
EXPO 2016 Antalya çalışmaları hakkında
bilgi almak için gelen AIPH yöneticileri,
şehrin Expo’ya hazır olduğunu belirtti.
EXPO 2016 Antalya alanında incelemelerde bulunmak üzere gelen Uluslararası
Bahçe Bitkileri Üreticileri Birliği (AIPH)
Genel Sekreteri Tim Briercliffe ile Pazarlama ve Sergiler Komitesi Başkan Yardımcısı Kevin Chung, iki
günlük bir incelemenin ardından şehirden ayrıldı. İlk gün Antalya sergi alanında incelemelerde bulunan AIPH yetkilileri, ikinci
gün alana dikilecek ağaçları inceleyerek, EXPO 2016 Antalya
Ajansı yöneticileri ve yüklenici firmalardan bilgi aldı.
EXPO 2016 Antalya alanına dikilecek ağaçların muhafaza edildiği Abdurrahmanlar Köyü sınırlarındaki 30 dönümlük alanda
inceleme yapan yetkililer, daha sonra EXPO 2016 Antalya
Ajansı Genel Sekreteri Selami Gülay başkanlığında düzenlenen
toplantıya katıldı.
EXPO 2016 Antalya alanında yapılan çalışmaların bir program
dahilinde yapıldığını belirten AIPH yöneticileri, Antalya’nın
gerek iklimi, gerek doğal güzellikleri ile çok güzel bir Expo kenti
olacağını söylediler. Türkiye’de ilk kez bir Expo düzenlenecek
olmasının kendilerini de heyecanlandırdığını belirten yetkililer,
EXPO 2016 Antalya projesini de detaylı incelediklerini ve çok
beğendiklerini ifade ettiler.
The AIPH managers who paid a visit
to be informed on EXPO 2016 Antalya
studies said that the city was ready
for the Expo. The General Secretary Tim
Briercliffe and the Vice President of the
Marketing and Exhibitions Committee
Kevin Chung from The International
Association of Horticultural Producers
(AIPH) have paid a visit to the EXPO 2016
Antalya venue to make some observations. They left the city
after a two-day trip. The AIPH authorities visited the Antalya
exhibition area on the first day of their trip. On the second day,
they inspected the trees that will be planted to the site and
they have been informed by the EXPO 2016 Antalya Agency
managers and contractor companies. After inspecting the 30
hectar area within the boundaries of Abdurrahmanlar Village,
where the trees to be panted at the EXPO 2016 Antalya site
are preserved, the AIPH authorities have then participated in
the meeting chaired and organized by the EXPO 2016 Antalya
General Secretary Selami Gülay. The AIPH authorities stated
that the EXPO 2016 Antalya site studies are being carried out
within a programme. Antalya’s climate and its natural riches
will make the city a very good Expo city. The authorities have
also shared their excitement for Turkey’s hosting an Expo for
the first time. They said they have inspected the EXPO 2016
Antalya project in detail and they were very much impressed by
the preparations.
EXPO
Yönetim Kurulu
toplandı
EXPO 2016 Antalya Ajansı Yönetim
Kurulu, Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanı M. Mehdi Eker başkanlığında
toplandı. Ajansın bir ay içerisinde
yaptığı çalışmaların değerlendirildiği
toplantıda, önümüzdeki süreçte yapılacak faaliyetler ele alındı. Toplantıda,
proje müellifi firma tarafından yönetim
kuruluna alandaki köprü ve benzeri
sanatsal yapılar ile genel kullanım
alanları konusunda bilgi verildi.
EXPO Board of Directors Convenes
EXPO 2016 Antalya Agency Board of Directors have convened under the presidency of
the Minister of Agriculture and Animal Husbandry M. Mehdi Eker. During the meeting the
last month’s work has been evaluated and some information on the next steps to be taken
is given. The project owner companies have also given information on the bridges and
similar artistic structures and their functions on the site.
EXPO 2016 ANTALYA, CENEVRE’de TANITILDI
EXPO 2016 ANTALYA PRESENTED IN GENEVA
EXPO 2016 Antalya Ajansı ile Birleşmiş Milletler
nezdindeki Türkiye Daimi Temsilciliği’nin ortak
girişimi ile Birleşmiş Milletler Daimi Temsilcileri’ne
Cenevre’de resepsiyon verildi.
Birleşmiş Milletler binasında verilen resepsiyona 90
dolayında büyükelçi ve daimi temsilci katıldı. Konukları Antalya Valisi ve EXPO 2016 Antalya Ajansı
Yönetim Kurulu Başkan Vekili Sebahattin Öztürk,
Türkiye’nin Birleşmiş Milletler Daimi Temsilcisi Büyükelçi Mehmet Ferden Çarıkçı ve EXPO 2016 Antalya Ajansı Genel Sekreteri Selami Gülay karşıladılar.
Tanıtım filminin ardından konuşan Vali Sebahattin
Öztürk, EXPO 2016 Antalya projesinin turistik potansiyeli ve iklim özellikleri itibariyle botanik EXPO’yu
çok hak eden bir ilde, Antalya’da yapılacağını anlattı.
50 dolayında ülkeden 15 milyon turistin gelmesinin
beklendiği, 2016 yılında yapılacak olan EXPO’ya,
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı ve EXPO 2016
Antalya Ajansı Yönetim Kurulu Başkanı Mehdi Eker
imzasıyla 187 ülkenin davet edildiğini hatırlatan Vali
Öztürk, Daimi Temsilci ve Büyükelçilerden ülkelerinin ve ülkelerindeki ilgili kurum ve kuruluşların
EXPO 2016 Antalya’ya katılımı için çaba göstermelerini istedi.
Yaklaşık 2 saat süren resepsiyonda konuklara
mercimek köftesi, yaprak sarma gibi geleneksel Türk
mutfağından örnekler de ikram edildi.
EXPO 2016 Antalya heyeti Cenevre ziyaretinin son
günü Alpin Jardin isimli 28 hektar büyüklüğündeki
botanik parkı gezerek incelemelerde bulundu.
ANTALYANSIMA SERGİSİ
Antalyansıma Sergisi, EXPO 2016 Antalya’da
Antalya’nın sonbahar ve kış aylarında çekilmiş fotoğraflarının yer aldığı “Antalyansıma” isimli sergi EXPO
2016 Antalya Ajansı’nda açıldı.
Fotoğraf sanatçısı Tahir Akay’ın eserlerinin yer aldığı
fotoğraf sergisinin açılışını, EXPO 2016 Antalya Ajansı Genel Sekreteri Selami Gülay, Uluslararası Bahçe
Bitkileri Üreticileri Birliği (AIPH) Genel Sekreteri Tim
Briercliffe ile Pazarlama ve Sergiler Komitesi Başkan
Yardımcısı Kevin Chung ve Orta Anadolu Süs Bitkileri ve Mamülleri İhracatçılar Birliği Başkanı Osman
Bağdatlıoğlu ile birlikte yaptı.
Antalya’nın sonbahar ve kış aylarında çekilmiş
birbirinden güzel fotoğrafların yer aldığı sergi, açılışa
katılan davetliler tarafından büyük beğeni topladı.
EXPO 2016 Antalya Agency and the United
Nation’s Turkish Permanent Representative hosted
a reception in Geneva for the United Nations’
Permanent Representatives. The reception given at
the United Nations building hosted for about 90
ambassadors and permanent representatives. The
guests were welcomed by the Governor of Antalya
and EXPO 2016 Antalya Agency Vice President
of the Board Sebahattin Öztürk, Turkey’s United
Nations Permanent Representative Ambassador
Mehmet Ferden Çarıkçı and EXPO 2016 Antalya
Agency General Secretary Selami Gülay. After the
promotional video, Governor Sebahattin Öztürk
explained that EXPO 2016 Antalya project will
very aptly taking place in Antalya which very well
deserves to host the botanic EXPO thanks to its
touristic potential and climate characteristics. The
Governor of Antalya, Sebahattin Öztürk, also stated
that 15 million tourists from almost 50 countries for
the EXPO to be organized in 2016 and 187 countries
were invited to the event with the signatures of the
Minister of Agriculture and Horticulture and EXPO
2016 Antalya Agency Chairman of the Board Mehdi
Eker. The governor has requested the Permanent
Representatives and Ambassadors to make effort
for the participation of the relevant institutions and
organizations in EXPO 2016 Antalya. During the
two-hour reception the guests were served some
traditional Turkish dishes like lentil patties and
stuffed vine-leaves.
On the last day of the Geneva visit, the EXPO 2016
Antalya committee members have also visited the
28-hectar botanic park and made observations.
(ANTALYANSIMA) ANTALYA REFLECTION EXHIBITION
The Antalyansıma Exhibition, named as
‘Antalyansıma’ and consisting of photographs
taken during the autumn and winter months in
Antalya, was opened at the EXPO 2016 Antalya
Agency. The opening of the photography
exhibition, including works of the photography
artist Tahir Akay, was made by the EXPO 2016
Antalya Agency General Secretary Selami Gülay,
The International Association of Horticultural
Producers (AIPH) General Secretary Tim Briercliffe
and Central Anatolia Ornamental Plants and
Products Exporters Union President Osman
Bağdatlıoğlu. The exhibition, consisting of many
beautiful photographs of Antalya in autumn and
winter, was very much liked by the visitors.
TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 61
h a b e r le r...
THY
Afrika’nın en büyük ülkesi olan Cezayir’deki ikinci destinasyonu Oran’a, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki altıncı destinasyonu olan Boston’a ve İtalya’daki sekizinci destinasyonu olan Katanya’ya uçmaya başlayan Türk Hava Yolları, uçuş ağını hızla genişletmeye devam ediyor. Boston’a pazartesi, çarşamba, cuma, cumartesi ve pazar günleri
olmak üzere haftada 5 gün karşılıklı olarak icra edilen seferler 9 Haziran itibariyle her
gün olmak üzere yeniden düzenlenecek. Oran’a seferler, pazartesi, çarşamba, cuma,
cumartesi olmak üzere haftada 4 gün olarak karşılıklı icra edilecek. Katanya uçuşları,
haftada 4 gün olmak üzere İstanbul’dan karşılıklı olarak icra edilecek.
ÜÇ KITAYA
ÜÇ SEFER
THREE FLIGHTS
TO THREE CONTINENTS
Turkish Airlines, which has introduced
flights to Oran, its second destination in
Algeria, Africa’s largest country, and to
Boston, its sixth destination in the U.S.,
and to Catania, its eighth destination in
the Italia, is continuing to rapidly expand
its flight network. The Istanbul-Boston-Istanbul flights are 5 days a week, on Mondays, Wednesdays, Fridays, Saturdays and
Sundays, to be increased to every day of
the week starting on June 9. The IstanbulOran-Istanbul flights are 4 days a week
on Mondays, Wednesdays, Fridays and
Saturdays. And the Istanbul-Catania-Istanbul flights are 4 days a week too.
SATRANÇ İSTANBUL’DA
 THY Arşivi ve Shutterstock
İlki 1978 yılında Rio de Janerio’da düzenlenen Uluslararası Hava Yolları Satranç
Turnuvası’nın 25.’si Türk Hava Yolları’nın ev sahipliğinde İstanbul’da yapıldı. 12 ülkeden 72 yarışmacının katıldığı turnuvada birinci Emirates Havayolları olurken, ikinciliği
Singapore Air, üçüncülüğü de Air Astana kazandı. Türkiye’nin 5 takımla katıldığı turnuvada masa kategorisinde Türk Hava Yolları’ndan Selçuk Kılıç birinci masada birinciliği
elde etti.
CHESS IN ISTANBUL
First field in Rio de Janeiro in 1978, the
25th International Airline Chess Tournament was hosted in Istanbul this year by
Turkish Airlines. Emirates Airlines came
in first in the tournament, in which 72
contestants from 12 countries took part.
Singapore Air was second, followed by
Air Astana in third. Selçuk Kılıç of Turkish
Airlines took first on the first board in the
board chess category, in which Turkey
participated with 5 teams.
HAVADA EV KONFORU
Yolcularına mükemmel bir seyahat deneyimi
yaşatmak adına yeniliklere ara vermeyen Türk
Hava Yolları, Sky Illusion uyku koleksiyonu
ile çıtayı daha yükseğe çekiyor.
Koleksiyon, koltuğa uyarlanabilen uyku pedi,
yumuşak saten yorgan, baş ve boynu rahatlatan uyku yastığı, bel ergonomisine göre şekil
alabilen bel yastığı ve yüzde 100 pamuktan
üretilen terlikten oluşuyor. Taç Wonderfly
markası altında özel olarak tasarlanan bu set,
kısa süre sonra bütün uzun menzilli uçuşlarda
sunulacak.
INSTAGRAM FENOMENLERİ İSTANBUL’da
Dünyaca ünlü Instagram fenomenleri, 28 Nisan-2 Mayıs tarihleri arasında Türk Hava Yolları’nın davetlisi
olarak İstanbul’u ziyaret etti ve #InstaMeetTK0001 adı verilen proje kapsamında şehrin eşsiz güzelliklerini takipçileriyle paylaştı. Üç imparatorluğa başkentlik yapmış olan İstanbul’un tarihi dokusunu, 11 farklı noktadan
yaptıkları çekimlerle yorumlayarak tüm dünyaya tanıttılar.
INSTAGRAM PHENOMENON IN ISTANBUL
Instagram, the hugely popular photo sharing phenomenon that has gone viral worldwide, was in Istanbul April 28 to May 2 as guests
of Turkish Airlines, sharing the city’s matchless beauty with its followers as part of a project called #InstaMeetTK001. Taking shots of
the city from 11 different locations, Instagram introduced Istanbul, capital city to three empires, to the whole world.
AIRSHOW EYLÜL'DE
1996 yılından beri her iki yılda bir
düzenlenen ve sınırları Avrupa’dan Çin’e
uzanıp Orta Doğu’yu da kapsayan coğrafyadaki en önemli havacılık platformu olan
Airex,2014 yılında 25-28 Eylül tarihleri
arasında Türk Hava Yolları’nın ana sponsorluğunda AIRSHOW adıyla düzenlenecek. Türk Hava Yolları Genel Müdürü
Doç. Dr. Temel Kotil, fuarın isim değişikliğini " 1996’dan bu yana düzenlenen
Airex fuarının gelişimine bakıldığında,
Türk Hava Yolları’nın gelişimiyle paralel
bir büyüme gösterdiğini göreceksiniz. Bu
değişiklik hem Türkiye’nin havacılık sanayine verdiği desteği, hem de İstanbul’un
küresel marka gücünü gösteriyor." sözleriyle değerlendirdi.
THE COMFORT OF HOME IN THE SKY
Never ceasing to innovate in the name of
giving its passengers a flawless flight experience, Turkish Airlines is raising the bar a notch
higher with its Sky Illusion sleep collection.
The collection includes a bed pad that adapts
to your seat, a soft satin duvet, a sleeping
pillow for the head and neck and an ergonomically designed lower back pillow, as well
as a pair of slippers made of 100% cotton.
Specially designed by Taç Wonderfly, the set
will be available soon on long-haul flights.
AIRSHOW IS IN SEPTEMBER
Held every other year since 1996, Airex, the world’s paramount aviation platform across a region stretching from Europe to
China and including the Middle East, will take place September
25 to 28 in 2014 under a new name, AIRSHOW, with primary
sponsorship by Turkish Airlines. Turkish Airlines’ President
& CEO, Temel Kotil, Ph.D., said of the fair’s name change,
“When you look back at how the Airex fair has developed
since it began in 1996, you will see that it has grown in parallel
with Turkish Airlines. The change is an indication both of the
support Turkey has provided to the aviation industry and of
Istanbul’s power as a global brand.”
Zorlu Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Nazif
Zorlu, Türk Hava Yolları Genel Müdürü Doç. Dr.
Temel Kotil.
Ahmet Nazif Zorlu, Chairman of the Board of
Directors, Zorlu Group and President and CEO of
Turkish Airlines, Temel Kotil Ph.D.
TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 63