TÜRSAB TEMMUZ 2014 JULY 349 DERGİ Türkiye Seyahat Acentaları Birliği Association of Turkish Travel Agencies KONGRE TURİZMİ GELİRLERİ ve 2014-2015 BEKLENTİLERİ Revenues in Congress Tourism and Expectations for 2014-2015 PERA PALAS RENK VE RİTİM ÜLKESİ: ARJANTİN Argentina, A Country of Colour and Rhythm İSTANBUL ARKEOLOJİ MÜZELERİ KOLEKSİYONUNDAN AB-I HAYAT ÇEŞMESİ Osman Hamdi Bey’in aynı isimli tablosuna esin kaynağı olan “Ab-ı Hayat Çeşmesi”... Tavus kuşu figürü ve ayna taşındaki bitkisel motifleriyle, günümüzde de güzelliğini koruyor. Ana Sponsor İstanbul Arkeoloji Müzeleri TÜRSAB’ın desteğiyle yenileniyor İstanbul Arkeoloji Müzeleri Osman Hamdi Bey Yokuşu Sultanahmet İstanbul • Tel: 212 520 77 40 - 41 • www.istanbularkeoloji.gov.tr Sayı 349 Temmuz 2014 Issue 349 2014 July TÜRSAB TÜRK‹YE SEYAHAT ACENTALARI B‹RL‹⁄‹ ‹çindekiler Contents taraf›ndan ayl›k olarak yay›nlan›r Published monthly by ASSOCIATION OF TURKISH TRAVEL AGENCIES ÇORUM ÇORUM ISSN 1300-3364 Müzelere Ücretsiz Ulaşım Free Access to Museums! Yerel Süreli Yay›n Local Periodical TÜRSAB ad›na Sahibi Owner on behalf of TÜRSAB Başaran ULUSOY 8 ÇORUM ÇORUM Sorumlu Yaz› ‹şleri Müdürü Managing Editor Feyyaz YALÇIN 16 İyi Bayramlar Olsun! Have a good feast! TÜRSAB ad›na Yay›n Koordinatörü Publication Coordinator on behalf of TÜRSAB Arzu ÇENG‹L 18 Müzelere Ücretsiz Ulaşım! Free Access to Museums! 22 Kongre Turizminde Gelirler ve 2014-2015 Beklentileri Revenues in Congress Tourism and Expectations for 2014-2015 28 Renk ve Ritm Ülkesi: Arjantin Argentina, A Country of Colour and Rhythm Yayın Kurulu Editorial Board Başaran ULUSOY, Arzu ÇENGİL, Hümeyra ÖZALP KONYAR, Ayşim ALPMAN, Özgür AÇIKBAŞ, Aylin ŞEN, Elif TÜRKÖLMEZ, Gökçen EZBER Harbiye Askeri Müzesi ve Müzekart+ Harbiye Military Museum and Müzekart+ Kongre Turizmi II Congress Tourism II Haber ve Görsel Koordinasyon News and Visual Coordination Özgür AÇIKBAŞ 34 Harbiye Askeri Müzesi Harbiye Military Museum 46 BEYMELEK Evleri BEYMELEK Houses 50 Pera Palas Pera Palas Görsel ve Editoryal Yönetim Visual and Editorial Management Hümeyra ÖZALP KONYAR Grafik Uygulama Graphical Implementation Özgür AÇIKBAŞ BEYMELEK Evleri BEYMELEK Houses Renk ve Ritim Ülkesi: ARJANTİN Argentina, a Country of Colour and Rhythm Baskı Printing Müka Matbaa Bask› Tarihi Print Date Temmuz/July 2014 56 Ramada Resort Bodrum Ramada Resort Bodrum TÜRSAB Tel: (0.212) 259 84 04 Faks: (0.212) 259 06 56 Esentepe Mah. Villa Cad. No: 7 Şişli-İstanbul/Türkiye www.tursab.org.tr e-mail: tursab@tursab.org.tr 58 TÜRSAB Haberler TÜRSAB News 60 EXPO Haberler EXPO News 62 THY Haberler THY News Ekmeğinizi İsraf Etmeyin! Pera Palas Don’t Waste Your Bread! Pera Palas TÜRSAB DERG‹, Bas›n Konseyi üyesi olup, Bas›n Meslek ‹lkeleri’ne uymaya söz vermiştir. TÜRSAB DERG‹’de yay›nlanan yaz› ve fotoğraflardan kaynak gösterilmeden al›nt› yap›lamaz. TÜRSAB MAGAZINE is a member of the Turkish Press Council and has resolved to abide by the Press Code of Ethics. None of the articles and photographs published in the TÜRSAB MAGAZINE maybe quoted without mentioning of resource. Başaran Ulusoy TÜRSAB Yönetim Kurulu Başkan› The President of TÜRSAB GÜZEL BİR SEZON OLSUN Yaz mevsimi demek, işe güce biraz ara verip dinlenmek; deniz, güneş, kum ve tabi tüm bunların yanında tarih ve kültür dolu bir mevsim geçirmek demek… Güney sahillerimizden İstanbul’da Sultanahmet’e, müzelerimizden ören yerlerimize ülkemizin her yerinin turistler tarafından ziyaret edilmesi demek… Antalya, Bodrum, Çeşme, Marmaris gibi ülkemizin gözde tatil merkezleri bu yıl da dolup taşmakta. Hatta Antalya, bu sene bir rekora da imza attı. Gururla söylüyorum ki, Antalya’ya 2014 yılı Mayıs ayında gelen ziyaretçi sayısı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 4 artış kaydetti. Bunlar, sektörümüz adına mutluluk verici gelişmeler. Tam 1 milyon 486 bin 231 kişi mayıs ayında Antalya’yı ziyaret edip güneşin, denizin, tarih ve kültürün tadını çıkardı. Bu sayı şüphesiz temmuz, ağustos ve eylül aylarında artacak, belki mayıs ayında olduğu gibi geçen yılki sayıları geçecektir. Yaz mevsimi demek dinlenmek, eğlenmek, bir yılın yükünü taşımış omuzları biraz olsun rahat ettirmek dedik ama şüphesiz bu durum bizler için geçerli değil. Bizler herkesin; yerli yabancı, zengin yoksul herkesin tatil yapması için yine var gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz. Biz, ülkemize gelen turist sayısını ne kadar artırır, kendi vatandaşımıza ne kadar iyi koşullarda ve ne kadar çok tatil yaptırırsak o kadar mutlu oluruz. Herkese iyi bir yaz mevsimi; ailesi, dostları, sevdikleriyle mutlu tatiller dilerim. LET IT BE A GOOD SEASON! Summer is all about taking a break from work and having some rest; it also means enjoying the sea, sun and the beaches and also to spend a season flavoured with history and culture... Summer means tourists visiting all parts of our country from the southern shores to Sultanahmet in Istanbul and our museums and our antique ruins... Our country’s popular holiday destinations like Antalya, Bodrum, Çeşme and Marmaris are again attracting many tourists this year, too. Such strong was this interest that Antalya set a record this year. I am very proud to say that the number of visitors to Antalya in May 2014 has increased by 4 percent compared with the same period of last year. These are surely promising developments for our sector. 1,486,231 people have visited Antalya in May this year and they have enjoyed the sun, sea, history and culture. This figure will surely increase in July, August and September and perhaps, as it happened in May, the number of visitor in these respective months will exceed last year’s figures. We said summer is all about having a rest, entertainment and comforting the weary shoulders carrying the burden of a whole year, but this surely does not apply to us. We will be going on working very hard so that everyone, be it local or international visitors and the poor and the rich, will be able to go on a holiday. The more visitors we will be attracting to our country and the more affordable holidays we will ve offering to our citizens, the happier we will be. I wish you all a very good summer season and happy holidays with your families, friends and loved ones. TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 3 akut.org.tr twitter.com/AKUT_Dernegi facebook.com/AKUT AKUT yaz 2930’a gönder, 5TL bağış yap, bir hayat da sen kurtar! İstanbul Denizlerinin Yeni Klasiği: Armada Gezi Teknesi. Boğaz’da yıl boyunca yapacağınız unutulmaz geziler için... Boğaz’ın ve şehrin muhteşem silüetine yaraşır “Armada Gezi Teknesi”, şık tasarımı ve el yapımı olma özelliği ile size en konforlu ve en keyifli gezi deneyimini yaşatıyor. Armada Otel’in seçkin servis kalitesi ve mutfağını da beraberinde sunan bu gerçek İstanbul klasiği ile İstanbul Boğazı, Haliç ya da Adalar yönünde düzenleyeceğiniz VIP, kurumsal etkinlik ve toplantılarınızda misafirlerinize unutulmaz anlar yaşatmaya hazır mısınız? Tekne Kapasitesi 50 kişi Yemekli Düzen 24 kişi - Kokteyl Düzeni 50 kişi Rezervasyon: Funda Dağlı | (+90) 530 381 01 63 | fdagli@armadageziteknesi.com | www.armadageziteknesi.com HİTİTLER’İN BAŞKENTİ ÇORUM, BU KEZ TÜRSAB’I AĞIRLADI Özgür Açıkaş & Rasim Konyar Çorum’da gerçekleşen “21. Dönem I. Genişletilmiş Bölgesel Yürütme Kurulu” toplantısına 36 Bölgesel Yürütme Kurulu’na bağlı 350 yürütme kurulu üyesi katıldı. Başta Çorum Müzesi olmak üzere Alacahöyük Müze ve Örenyeri, Boğazkale Örenyeri, Boğazköy Müzesi ile Hattuşa Örenyeri’ni de ziyaret eden katılımcılar, düzenlenen toplantılarda kentin tarihi ve kültürel zenginliklerini de değerlendirerek, Çorum’un tanıtımı için çözüm yolları ve öneriler paylaştılar. 8 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 ÇORUM, CAPITAL OF THE HITTITES, HOSTED TÜRSAB MEMBERS 350 executive board members affiliated with 36 regional executive boards participated in ‘The 21st Period 1st Expanded Regional Executive Board’ meeting held in Çorum. Along with the Çorum Museum, the participants also paid visits to the Alacahöyük Museum and Antique Site, Boğazkale Antique Site, Boğazköy Museum and Hattuşa Antique Museum. They also held meetings during which they discussed the historical and cultural riches of the city and shared their suggestions for the promotion of Çorum. TÜRSAB “21. Dönem I. Genişletilmiş Bölgesel Yürütme Kurulu” toplantısı 23-25 Mayıs tarihlerinde Çorum’da gerçekleştirildi. Anitta Otel’de yapılan toplantıya Çorum Valisi Sabri Başköy, Çorum Belediye Başkanı Muzaffer Külcü, Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Çetin Başaran Hıncal, TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy, Genel Sekreter Çetin Gürcün, Sayman Üye Muammer Güner, Yönetim Kurulu Üyeleri Davut Günaydın ve Nebil Çelebi ile 36 tane Bölgesel Yürütme Kurulu’na bağlı 350’ye yakın yürütme kurulu üyesi katıldı. Çorum Valiliği Kültür ve Turizm Müdürlüğü, Çorum Belediyesi, Çorum Ticaret ve Sanayi Odası’nın ev sahipliğinde gerçekleşen toplantıda gösterilen ‘Çorum Tanıtım Filmi’ katılımcılar tarafından ilgiyle izlendi. Hitit Dönemi Gaga Ağızlı Testi (sol sayfa) Hitit Dönemi buluntularından bir heykel parçası (sağda). Aslanlı Kapı Hattuşa (altta). A Beak-Mouthed Jug from the Hittite period (left). A statue fragments dating from the Hittite period (right). The Lion Gate, Hattusa (below). T.C. Çorum Valisi Sabri Başköy ve TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy (altta). T.C. Çorum Governor Sabri Başköy and TÜRSAB President Başaran Ulusoy (below). Çorum, turizmde marka kent olmayı hak ediyor Açılış konuşmasını yapan TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy, Anadolu insanına ders vermeye değil, Anadolu insanından ders almaya geldiklerini ifade etti ve sözlerine şöyle devam etti: “Bu güzel ülkenin tanıtımını 2013 yılında o kadar güzel yapmışız ki 40 milyon turiste ulaşmışız. Bu seneki hedefimiz ise 42-43 milyon turist… Çorum, Hitit medeniyetine ev sahipliği yapmış önemli tarihi ve kültürel başkentlerden biri. Tüm teşkilatımıza sesleniyorum, Anadolu’yu yalnız bırakmamamız gerekiyor ve tarihi turistik alanların tanıtımına katkı sağlamalıyız, turizm bizim ekmeğimiz. Ekmeğimizi kazandığımız bu topraklara olan borcumuzu tanıtımla ödeyeceğiz. Çorum’a prestij eser olarak gördüğümüz 3 ciltlik Karadeniz kitabımızda 70 sayfa yer verdik. Önemli kültür varlıklarının sergilendiği bir açıkhava müzesi olan Çorum, turizmde marka kent olmayı hak ediyor.” TÜRSAB’s ‘The 21st Period 1st Expanded Regional Executive Board’ meeting was held between May 23 and May 25 in Çorum. Governor of Çorum Sabri Başköy, Mayor of Çorum Muzaffer Külcü, Chairman of the Chamber of Trade and Industry Çetin Başaran Hıncal, TÜRSAB President Başaran Ulusoy, General Secretary Çetin Gürcün, Accountant Member Muammer Güner, members of the board Davut Günaydın and Nebil Çelebi and almost 350 executive board members affiliated with 36 regional executive boards participated in the meeting that was hald at Anitta Hotel. The meeting was hosted by the Directorate of Culture and Tourism of the Governorship of Çorum, Çorum Municipality and Çorum Chamber of Trade and Industry and the participants have shown great interest in the ‘Çorum Promotion Video’. Çorum deserves to be a brand city in tourism In his opening speech, TÜRSAB President Başaran Ulusoy stated that they were there not to give lessons to the Anatolian people, but to take lessons from them. He further stated that: “We have promoted this beautiful land so well that in 2013 we had 40 million tourists. Our target for this year is to attract 42-43 million tourists… Çorum is one of the most important historical and cultural capitals that hosted the Hittite Civilization. I hereby make a call to all my organization: we should not leave TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 9 T.C. Çorum Valisi Sabri Başköy ve TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy (üstte). T.C. Çorum Governor Sabri Başköy and TÜRSAB President Başaran Ulusoy (above). Tanıtıma ihtiyacımız var Çorum Valisi Sabri Başköy ise turizmde çeşitliliğin artırılması gerektiğini vurguladı ve şunları söyledi: “Anadolu’ya geliyorsun, her şeyi vermiş mabud, ama tanıtamıyor Mahmut. Değerlerimizi dünyaya nasıl anlatabiliriz. Bunun ızdırabını duymalıyız. Bizim tanıtıma ihtiyacımız var. Diğer illerin de var. Türkiye’nin de var. Yurt dışında İstanbul daha çok tanınıyor. Türkiye’den marka değeri daha fazla. Artık denize, kuma, güneşe doyuldu. Kültür turizmi, av turizmi, kongre turizmi öne çıkıyor. Çeşitliliği artırmalı ve pazarlamayı çoğaltmalıyız.” “Genişletilmiş BYK Toplantısı” kapsamında yapılan çalışmalarda TÜRSAB Yönetim Kurulu’nun sürdürmekte olduğu çalışmalar ve girişimler aktarıldı, üyelerin görüş ve önerileri değerlendirildi, bölgelerin proje ve sorunları tartışıldı. Toplantılarda ayrıca Genel Merkez Birimleri yöneticileri tarafından, yürütme kurulu profesyonel kadrosuna eğitim vermek amacıyla BYK’ların iş ve işleyişlerini anlatan sunumlar gerçekleştirildi (solda). During the works done within the scope of the “Expanded REB Meeting”, information on the current activities and initiatives by the TÜRSAB board were delivered. The members were listened for their opinions and ideas and the projects and challenges of the regions were discussed. During the meetings the Head Office Unit managers delivered presentations on the structure and functionality of the Regional Executive Boards for training the professional staff of the executive boards (left). 10 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 Anatolia alone and we should contribute to the promotion of historical touristic locations. We earn our bread through tourism. And we can pay our tribute only through promoting these lands. We have allocated 70 pages to Çorum in our 3 volume prestige publication on the Black Sea. Çorum is an outdoor museum where significant cultural monuments are exhibited and the city well deserves to be a brand in tourism.’ 77 milyon bizim Belediye Başkanı Muzaffer Külcü ise, turizmden daha fazla para kazanma derdinde olmadıklarını belirterek, Çorum’un 7 bin yıllık tarihini tanıtmak istediklerini açıkladı. Marka değerini turizmde de biraz daha güçlendiren kent olmayı arzuladıklarını dile getiren Başkan Külcü, Çorum’un Anadolu’nun ortasında saf inci gibi kalmış kentlerden birisi olduğunu söyledi ve şöyle devam etti: “Her fırsatta 77 milyon bizim diyorsak o zaman onun sorumluluğu neyse gerekeni yapmalıyız. TÜRSAB’ın yaptığı da budur. Artık bir ayağımız Anadolu’da sabit, diğer ayağımız diğer dünya ülkelerinde. Bu durum dışarıdan gelen insanların bu ülkeye bakışını etkileyecektir.” Düzenlenen toplantılar sonrasında katılımcılar Çorum Müzesi’ni gezdi ve şehir turu sırasında tarihi ve kültürel mekanları yakından görme imkanı buldu. Etkinliğin ikinci gününde ise Çorum ve civarında bulunan Alacahöyük Müze ve Örenyeri, Boğazkale Örenyeri, Boğazköy Müzesi ve Hattuşa Örenyeri’ ziyaret edildi. We need promotion The Governor of Çorum Sabri Başköy highlighted the need for diversification in tourism and offered the following statement: ‘You come to Anatolia, God has given all, but Man cannot promote it. How can we promote our values to the world? We should really be concerned about this. We need promotion. Other cities need it as well. Turkey needs it, too. Istanbul is far better known abroad. Its brand value is much stronger than Turkey’s. When it comes to the sea, beaches and the sun, we see a maturation. Cultural tourism, hunting tourism and congress tourism are now more in the foreground. We need to increase diversification and strengthen our marketing.’ 77 million is ours Mayor Muzaffer Külcü stated that their primary concern was not earning more money out of tourism, but promoting the seven-thousand-year history of Çorum. Mayor Külcü, who stated that they would like to have a stronger brand name for the city, described Çorum as one of those purest cities in the middle of Anatolia that shine like a pearl. Külcü also highlighted that: “We always talk about the 77 million belonging to us, if that is the case, then we should assume due responsibility. This is what TÜRSAB does. Now we are partly in Anatolia and partly in other countries of the world. This will surely change the perception of Turkey in the eyes of people coming from abroad.’ After the meetings the participants visited Çorum Museum and had a chance to see the historical and cultural locations during the city tour. On the second day of the event, the participants paid visits to the Alacahöyük Museum and Antique Site around Çorum, Boğazkale Antique Site, Boğazköy Museum and Hattuşa Antique Site. TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 11 ANADOLU’nun TARİHİ ÇORUM’da BAŞLAR The HISTORY of ANATOLIA BEGINS in ÇORUM 12 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 Çorum... Topraklarındaki ilk yerleşim izleri MÖ 6000’li yıllara, Kalkolitik Çağ’a kadar uzanıyorsa da dünya arkeoloji tarihinde heyecan uyandıran dönemi Hattiler ile başlar. Anadolu, MÖ 30001900 arasında yaşamış olan Hattiler ile birlikte ilk ismini de kazanır: Hatti Ülkesi... Hattiler’den sonra gelen ve Anadolu’daki ilk organize devleti kuran Hititler’e başkent olmuş Çorum toprakları, Türkiye’nin UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası listesine alınmış 9 değerinden biridir. Dünyanın ilk barış antlaşmasının tabletleri burada bulunmuş, bilinen en eski Hint-Avrupa kökenli dil olan Hititçe burada konuşulmuş, Anadolu’ya hem çivi yazısı hem de hiyeroglif Çorum’dan yayılmıştır. Özetle Çorum’un tarihi, aynı zamanda Anadolu’nun tarihidir. Hattiler’den başlayarak birçok uygarlığın hüküm sürdüğü Çorum toprakları maden açısından çok zengindi ve bu zenginlik binlerce yıl sürecek savaşların kaynağı olmuştu. Hattiler’den sonra MÖ 1900-1700 yılları arasında buraya yerleşen Asur kolonileri bölgeyi zengin bir ticaret merkezi haline getirmişlerdi. Anadolu’ya giren Hititler de bölgeyi ele geçirmek isteyince, MÖ 18 ve 17. yüzyıllar Hititler ile Hattiler arasında yaşanan çarpışmalara sahne olmuştu. Uzun mücadele Hititler’in zaferiyle sonuçlanıyor ve bölgede Eski Hitit Krallığı dönemi başlıyordu. Hattuş olarak bilinen yerleşim başkent oluyor, adı Hattuşa’ya çevriliyor geleceğin parlak imparatorluğuna götürecek süreç başlıyordu. MÖ 1400-1200 yılları Hitit’in Büyük İmparatorluk dönemi olarak anılır ve bugünün Boğazköy’ü Hattuşa etrafında gelişerek bölgede büyük bir uygarlık yaratır. Başkent Hattuşa’dan yönetilen imparatorluk Batı Anadolu’nun Ege sahillerinden Suriye topraklarının içine kadar yayılır, Alacahöyük kenti kültür merkezi, Şapinuva ise eyalet merkezi olur. Mezopotamya’daki ticari güçlerin zayıflaması ve taht kavgaları gibi nedenler, tarihteki her imparatorluk gibi Hititler’in de sonunu getirir. Büyük imparatorluk, MÖ 1200-1180 yılları arasında çöker. Aynı topraklarda, MÖ 900’lü yıllarda Frig Çağı başlayacak, bunu da HelenistikGalat, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemleri izleyecektir. Anadolu’nun tarihini yazan Hitit uygarlığına gösterilen ilgi hiç bitmiyor, ören yerlerinde yerli ve yabancı kazılar hala devam ediyor ve Çorum Uluslararası Hititoloji Kongreleri’ne ev sahipliği yapıyor. Although the oldest traces of settlement in the territory of Çorum date back to the 6000s BC, to the Chalcolithic Age, the period that causes excitement in the world’s archaeological history begins with the Hattians. Anatolia obtained its first name together with the Hattians who lived between 3000 BC and 1900 BC: The Land of Hatti. The territory of Çorum, which served as a capital for the Hittites who came after Hattians and founded the first organized state in Anatolia, is one of the 9 treasures in Turkey included in the World Cultural Heritage list by the UNESCO. The tablets of the world’s first peace treaty was found here, the oldest known Indo-European language, namely the Hittite language, was spoken here, and both the cuneiform script and the hieroglyphic script spread to Anatolia from Çorum. In short, the history of Çorum is at the same time the history of Anatolia. The territory of Çorum, which witnessed many civilizations beginning with the Hattian civilization, was very rich in terms of minerals, and this wealth was the source of wars that continued for thousands of years. The Assyrian colonies that had settled here after the Hattians, between 1900 BC and 1700 BC, had made this region a wealthy trade center. When Hittites who had come to Anatolia wanted to seize this region, Hittites and Hattians engaged in conflicts in the 18th and 17th centuries BC. The long struggle ended with the victory of Hittites, and the period of the Old Hittite Kingdom began in the region. The settlement known as “Hattus” became the capital, its name was converted to “Hattusa”, and the process that was to lead to the brilliant empire of the future began. The period between 1400 BC and 1200 BC is called the Greet Empire period of the Hittites, and the presentday Boğazköy created a great civilization in the region around Hattusa. The empire administered from Hattusa extended from the Aegean shores of the Western Anatolia to the inner parts of the territory of Syria, Alacahöyük became the cultural center, and Sapinuwa became a provincial center. Factors such as the weakening of commercial forces in Mesopotamia and fights for the throne brought the end of the Hittites. The great empire collapsed between 1200 BC and 1180 BC. The Phrygian Age began in the same territory in 900s BC, which was followed by the Hellenistic-Galatian, Roman, Byzantine, Seljuk and Ottoman periods. The interest in the Hittite civilization that had written the history of Anatolia continues and excavations are being carried out by local and foreign teams at the archaeological sites and Çorum is hosting International Hittitology Congresses. EN GÜZEL MÜZELERDEN BİRİ Çorum Arkeoloji Müzesi, hem binası, hem sergilediği eserlerin değeri hem de çağdaş sergileme anlayışı açısından Türkiye’nin en güzel müzelerinden birisi. 1915 yılına tarihlenen ve Osmanlı’nın son dönem mimarisini yansıtan binada Geç Kalkolitik Çağ’dan 21. yüzyıla kadar yaşamış uygarlıklara ait eserler yer alıyor. 7 bin yıllık tarihin sergilendiği müzede Eski Tunç Çağı mezar ve mezar buluntuları, Eski Hitit Dönemi’nden kabartmalı vazolar, çivi yazılı tabletler, mühürler, toprak, seramik, cam eserler, sikkeler, süs eşyaları ve kandiller yer alıyor. Müzenin Etnografya bölümünde ise ağırlıklı olarak Osmanlı Dönemine ait ahşap eserler, halılar ve çeşitli eşyaların bulunduğu vitrinlerin yanısıra geleneksel yaşamdan kesitler sunan canlandırmalar yer alıyor. 450 YILLIK BAŞKENT Tam 450 yıl boyunca Hitit İmparatorluğu’na başkent olmuş Hattuşa, Çorum’un 80 kilometre güneybatısında, Boğazkale ilçesinde yer alıyor. Arkeolojik kazılarla ortaya çıkan kent tam bir açık hava müzesi. Hattuşa ilk olarak Fransız mimar Charles Texier tarafından 1834 yılında keşfedilir. Bu keşiften sonra yerli ve yabancı uzmanların ilgisi bir daha hiç eksilmez. 1906’da Müze-i Humayun Müdürü Osman Hamdi Bey, zamanın çivi yazısı uzmanı Hugo Winckler’i de heyetine alarak, Boğazköy’ün “Hitit başkenti Hattuşa” olduğunu tespit eder. Dünyadaki savaş ve kriz yılları sırasında duraklayan ve 1952’de yeniden başlatılan kazılar hala aralıksız olarak sürüyor. M.Ö. 14 ve 13. yüzyıllarda kentin 6 kilometrelik bir surla çevrili olduğu, önündeki ikinci duvar ile güçlü bir savunma sağlandığı biliniyor. Bu sur üzerinde yer alan anıtsal kapıların çoğu hala ayakta. Bunlar içinde en önemlileri Kral Kapı, Aslanlı Kapı, Sfenksli Kapı ve Yer Kapı. Ören yerinde izlenebilir yapılar M.Ö. 13. yüzyıla tarihleniyor. Bunlar arasında galerilerle çevrili avlu, konut ve büyük saray kalıntıları dikkat çekiyor. A CAPITAL for 450 YEARS Hattusa, which was the capital of the Hittite Empire for exactly 450 years, is located 80 kilometers southwest of Çorum, in the district of Boğazkale. The city that was unearthed through archaeological excavations is a real open-air museum. Hattusa was first discovered in 1834 by the French architect Charles Texier. After this discovery, the interest of local and foreign experts has never diminished. In 1906, Osman Hamdi Bey, Director of the Imperial Museum (Müze-i Hümayun), included Hugo Winckler, an expert of cuneiform script, with his team discovered that Boğazköy had been “Hattusa, the capital of Hittites”. The excavations, which had been paused during international war and crisis periods, were restarted in 1952 and they continue uninterrupted today. It is known that the city was surrounded by a 6-kilometer-long wall in the 14th and 13th centuries BC, and that the defense of the city was reinforced with a second wall. Most of the monumental gates on the former wall are still standing. Among them, the most important ones are the King’s Gate, the Lion Gate, the Sphinx Gate and the Earth Gate (Yer Kapı). The structures that can be seen in the archaeological site are dated from the 13th century BC. Among them, remnants of a courtyard surrounded by galleries, a dwelling and a large palace attract attention. One of the FINEST MUSEUMS The Çorum Archaeological Museum is one of Turkey’s most beautiful museums with respect to its building, to the value of works it displays, and to its modern exhibition style. The building, which is dated 1915 and which reflects the Late Ottoman architecture, houses artifacts of civilizations that lived from the Chalcolithic period to the present. The collection of the museum, where a history of 7 thousand years is exhibited, includes Early Bronze Age graves and grave finds, embossed vases from the Old Hittite period, cuneiform tablets, seals, articles made of clay, ceramic and glass, coins, ornaments and oil lamps. The ethnographic section of the museum contains mainly display cases for Ottoman wooden items, carpets and various articles as well as models representing scenes from traditional life. Çorum Müzesi bahçesinde sergilenen erzak küpleri, binlerce yıl önce yaşamış insanların günlük hayatlarına ışık tutuyor. Anadolu’nun eski halkları yağ, şarap, sirke, tahıl, mevye ya da sebze gibi ürünlerini pithos adı verilen bu dev toprak küplere koyar, böylece hem korur hem de depolayabilirdi. The storage jars exhibited in the garden of the Çorum Museum shed light on the everyday life of people who lived thousands of years ago. The ancient peoples of Anatolia were putting products such as oil, wine, vinegar, cereals, fruits or vegetables into these huge earthenware jars called “pithos” (plural: “pithoi”) in order to preserve and store them. TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 13 BOĞAZKÖY MÜZESİ Çorum’un 82 kilometre güneybatısında, Boğazkale ilçe merkezinde bulunan Boğazköy Müzesi Hattuşa kazılarında bulunan eserlerden oluşan bir koleksiyona sahip. Kalkolitik dönemden başlayarak, Eski Tunç, Hitit, Frig, Roma ve Bizans dönemlerine ait buluntuların da sergilendiği müzede ağırlık, Hitit dönemi eserlerine ait. Kral kapıdaki tanrı kabartması, Hitit Kralı IV. Tuthaliya ve Tanrıça İştar kabartmaları ve hiyeroglif yazılı taş stel müzenin en önemli eserleri arasında. Vitrin aralarında büyük boy testilerin yeraldığı katlarda ayrıca pişmiş toprak ve taş eserler, Frig Dönemi’ne ait boyalı seramik kaplar, Roma ve Bizans Dönemi’nden çeşitli eşyalar da yeralıyor. AÇIK HAVA TAPINAĞI: YAZILIKAYA Burası Yazılıkaya... Hitit İmparatorluğu’nun başkenti Hattuşa’ya iki kilometre uzaklıkta bir kaya grubu. Burası Hitit İmparatorluğu’nun açık hava tapınağı... Doğal kaya üzerine yapılmış bu açık hava tapınağı, çevresini kuşatan bir duvar, anıtsal bir giriş kapısı ve tapınak bölümünden oluşuyor. Arkeologların aktardığı bilgilere göre Hititler’in dini törenleri başkent Hattuşa’da Fırtına Tanrısı’nın heykeli önündeki kapalı mekanlarda yapılırdı. Yazılıkaya’da ise bu törenler, açık havada ve tüm Hitit tanrılarının önünde gerçekleşiyordu. Büyük Galeri’nin bir duvarında “bir dizi tanrı arasında üç tanrıça”, diğer duvarında “bir dizi tanrıça arasında bir tanrı” şeklinde sıralanmış kabartmalar yer alıyor. Bu iki dizinin birleştiği duvarda ise ana tanrı ve tanrıçalar var. Küçük Galeri’de yer alan, sıra halinde dizilmiş 12 Tanrı kabartması ise Yazılıkaya’nın en dikkat çekici bölümünü oluşturuyor. Müzede sergilenen çivi yazılı tabletlerden bir tanesi. Tablette Masa adlı Hititli’nin üst düzey bir saray görevlisine, Asurlular hakkında yazdığı mektup yer alıyor. Boğazköy Müzesi içi (üstte). One of the cuneiform tablets exhibited in the museum. The tablet contains the letter written by a Hittite named Masa to a high-ranking court official about the Assyrians. The interior of the Boğazköy Museum (above). BOĞAZKÖY MUSEUM The Boğazköy Museum located 82 kilometers southwest of Çorum, in the center of the district of Boğazkale, has a collection consisting of artifacts unearthed during Hattusa excavations. The finds exhibited in the museum include those belonging to the Chalcolithic period, the Early Bronze Age and the Hittite, Phrygian, Roman and Byzantine periods, but many of them belong to the Hittite period. Some of the most important articles are the god relief on the King Gate, the relieves of the Hittite King Tudhaliya IV and Goddess Ishtar, and the stone stele bearing a hieroglyphic inscription. There are terracotta and stone articles, painted ceramic vessels belonging to the Phrygian Period, various items dating from the Roman and Byzantine periods on the floors where large jugs are situated among the display cases. MÖ 1150-500 yılları arasına tarihlenen Demir Çağı Dönemi’nden Frig Seramiği (solda). A Phrygian Ceramic belonging to the Iron Age dated from the period between 1150 BC and 500 BC (left). 14 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 OPEN-AIR TEMPLE: YAZILIKAYA Yazılıkaya (“inscribed rock”) is a group of rocks located two kilometers from Hattusa, the capital of the Hittite Empire. This is the open-air temple of the Hittite Empire. The open-air temple built on a natural rock consists of a wall surrounding it, a monumental entrance gate and the temple section. According to information provided by archaeologists, the religious ceremonies of Hittites were held in the covered rooms in front of the statue of the Storm God in the capital city of Hattusa. On one wall of the Large Gallery are the relieves of “three goddesses among a row of gods”, and on the other wall are the relieves of “a god among a row of goddesses”. On the wall where these two rows join are the main god and goddesses. The relief of 12 gods in the Small Gallery that forms another row constitutes the most remarkable section of Yazılıkaya. İLK TÜRK KAZISINI ATATÜRK BAŞLATTI ALACAHÖYÜK MÜZESİ Çorum’a 45 kilometre uzaklıkta, Alaca ilçesinde yer alan Alacahöyük Müzesi’nde, Kalkolitik Çağ’dan başlayarak, Osmanlı Dönemi’ne kadar uzanan eserler sergileniyor. Yörede kazı yapan başkanların isimlerini taşıyan iki salonda Alacahöyük ve Pazarlı kazısı buluntuları yer alıyor. Müze vitrinlerinin bir bölümünde Hitit Dönemi’ne ait pişmiş toprak testiler, çanaklar, matara biçimli kaplar; diğer vitrinlerde ise Eski Tunç ve Hitit Dönemleri’ne ait bronz ve kemik süs eşyaları, kalıplar, hayvan figürinleri ve iki adet çivi yazılı tablet sergileniyor. Etnografik eserlerin sergilendiği alt katta ise, Osmanlı Dönemi silahları ile yöreye ait halı, kilim, dokuma tezgahı ile ahşap el aletleri bulunuyor. Çorum’a 45, Hattuşa’ya 34 kilometre uzaklıkta yer alan Alacahöyük ören yerinin yalnızca Hitit değil, Anadolu arkeoloji tarihi içinde de büyük önemi var. İlk kez 1835 yılında W. J. Hamilton tarafından keşfedilen höyük, bu tarihten sonra Avrupalı bilim adamlarının büyük ilgisini çekmişti. 1861 yılında höyükte çalışan G. Perrot, bulduğu örneklerin Hititler’e ait olduğunu ileri süren ilk kişiydi. Bundan sonra pek çok yabancı arkeolog bölgeye gelmiş, gelen her ekip yeni bilgilere ulaşmıştı. 1935 yılında, Alacahöyük’e büyük önem veren Cumhurbaşkanı Atatürk’ün emriyle yeni bir kazı çalışması başlatılmıştı. Remzi Oğuz Arık’ın başkanlığındaki bu kazı, Türkiye’deki ilk Türk kazısı özelliğini taşıyordu. Alacahöyük, dört farklı uygarlık ve 14 yapı dönemini kapsayan bir höyük. MÖ 5000’lerde başlayan ilk yerleşmenin üzerine, farklı ve üst üste kültürler yerleşmiş. Eski Tunç ve Hitit Dönemleri’nde bölgenin en önemli sanat ve inanç merkezi olmuş. Son derece değerli eserlerden oluşan Alacahöyük buluntuları bugün, Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi ile Alacahöyük Müzesi’nde sergileniyor. Alacahöyük kazılarında bulunan ve Hitit sanatının simgesi haline gelen Güneş Kursu örnekleri bunlar arasında en popüler olanı. Aslında Hattiler’e ait bir sembol olduğu bilinen Güneş Kursu, yıllarca Türkiye’de pek çok kurumun, en çok da Ankara’nın simgesi olmuştu. ALACAHÖYÜK MUSEUM In the Alacahöyük Museum located 45 kilometers from Çorum, in the Alaca district, artifacts spanning an interval from the Chalcolithic period to the Ottoman period are exhibited. The two halls named after the heads of the teams that carried out excavations in this region, house articles unearthed during Alacahöyük and Pazarlı excavations. Display cases in the museum contain terracotta jugs, pots and canteen-shaped vessels belonging to the Hittite Period, and other display cases contain bronze and bone ornaments, molds, animal figurines and two cuneiform tablets belonging to the Early Bronze Age and to the Hittite period. The lower floor, where ethnographic articles are exhibited, contains Ottoman weapons and local carpets, rugs, weaving looms and wooden hand tools. The FIRST TURKISH EXCAVATION was INITIATED by ATATÜRK The archaeological site of Alacahöyük, which is located 45 kilometers from Çorum and 34 kilometers from Hattusa, is not only important with respect to Hittite history, but it is also important with respect to the archaeological history of Anatolia. The mound (“höyük”) first discovered by W. J. Hamilton in 1835 attracted great attention of European scientists. G. Perrot, who carried out surveys in the mound in 1861, was the first person who suggested that the artifacts found by him had belonged to the Hittites. From then on, many foreign archaeologists came to this region and every new team provided new data. In 1935, a new excavation was initiated by order of President Atatürk, who attached great importance to Alacahöyük. This excavation headed by Remzi Oğuz Arık was the first Turkish excavation carried out in Turkey. Alacahöyük is a mound covering 4 different civilizations and 14 architectural periods. Different cultures had settled one upon the other after the first settlement dating back to the 5000s BC. It had become the most important cultural and faith center of the region in the Early Bronze Age and in the Hittite period. Articles unearthed in Alacahöyük consist of very valuable pieces, and they are exhibited today in the Museum of Anatolian Civilizations in Ankara and in the Alacahöyük Museum. Among them, the most popular ones are the Sun Disks that were found during Alacahöyük excavations and that became the symbol of Hittite art. The Sun Disk, which had been a symbol of the Hattians, served as the symbol of many institutions in Turkey, and as the symbol of Ankara in particular. TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 15 “Berren mi teşrif buyruldu? Yoksa seyahat bahreyn mi vuku buldu?” Eski İstanbul’un dışında meselâ Yeniköy’de oturanlar, merkezde oturanlara bayram ziyaretine geldiğinde sorulan ilk soru bu olurmuş: “Karadan mı yoksa denizden mi geldiniz?” Have a good feast! When those living in Yeniköy, for example, used to pay a visit to their friends or relatives living in the centre of the city at the time of the Feast of Ramadan, they were welcomed with this question: ‘Have you come by sea or by land?’ Bir Ramazan ayı daha, 2014 yılında da geçti gitti... Şimdi Haziran sonunda başlayıp, Temmuz boyunca oruç tutanlar için olduğu kadar, herkes için de bayram zamanı. 28 Temmuz’dan itibaren 3 gün sürecek bu bayramda eş, dost ve akraba ziyaretleri yapılacak, dargınlar barışacak, fakirler sevindirilecek! Dünyanın en güzel ikliminde, uygarlık tarihinin en eski ve en önemli coğrafyalarının üzerinde; Anadolu’da yaşayan bizlerin, bizi birleştiren tüm ortaklıkların sevinç duyması gereken bir üç gün daha yaşayacağız: Şeker Bayramı! Bayram kimin için? Büyükler neye sevinirse sevinsin, bayramlar aslında en çok çocuklar için! Düşünsenize “şunu yap, bunu yapma, öyle olma, böyle ol” demekten bir hal olan büyükler, bayram geldiğinde o küçüklere daha farklı yaklaşır, hem olabildiğince giydirir, kuşatır, hem de kendi elleriyle, her zaman bir arada olmadıkları başka büyük ve küçüklerle bir araya getirir. Onlardan bazıları, küçüklerin daha aşina olduğu kişiler ve yerler olsa da “bayram”da görmedikleri yerlere de giderler ki bu, çocukların görece sınırlı evrenlerini neşeli bir biçimde genişletir! Bayram ziyareti mi tatil yerleri mi? Kuşaktan kuşağa değişmekle birlikte ülkemizde, çocukluk bayram anılarının değişmez ögeleri “bayramlık ayakkabı”, “harçlık”, “el öpme”, “şeker-çikolata”, “yemek davetleri” gibi simgeler olup, bunlar çeşitlenebilir. Öte yandan bayram “tatil” de demektir. Hele şehiriçi ulaşımdan yaka silkenler için, hafta içine denk gelip, hafta sonu tatiliyle birleşen bayramlar, tam bir “fırsat”tır ki onları da anlayışla karşılamak zor olmasa gerek. Çünkü günümüzde, hele gittikçe genişleyip yayılan kalabalık büyükşehirlerimizdeki bayram ziyaretleri, özellikle “çekirdek aileler” için gittikçe zorlaşan bir “külfet”e dönüşebilir! Daha “eski zamanlarda” ise şahsen ziyaretten yılgınlık duyanlar, bayram kutlamasını PTT yoluyla, yani elle yazılı tebrik kartı ya da telgraf yollayarak yapmayı yeğlerdi. SMS mi? O, hayâl bile edilmiyordu! “Denizden mi yoksa karadan mı geldiniz?” Şehirden kaçanlar herhalde çok da haksız değiller! Öyle ki bundan sadece 60 yıl önce, Abdülhak Şinasi Hisar bile Varlık Yayınları tarafından ilk baskısı yapılmış olan “Boğaziçi Yalıları-Geçmiş Zaman Köşkleri” başlıklı kitabında, aynı soruna dikkat çekmiş. Kısmen alıntılıyor, aralara girip özetliyoruz: “...O geçmiş zamanlarda telefon olmadığından, postalar pek yavaş ve bütün nakil vasıtaları hayli iptidai bulunduğundan, fena bir haber taşıdığı korkusunu veren telgraf da pek adet sayılmadığından İstanbul mahalleleri birbirlerinden daha uzak gibi görünürlerdi...” 16 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 17 MÜZELERE ÜCRETSİZ ULAŞIM! TÜRSAB Müze Girişimleri ve TEMSA işbirliğinde başlatılan “Otobüsü Yakala Tarihe Yolculuğa Başla” isimli projeden Müzekart ve Müzekart+ sahipleri faydalanabilecek. TEMSA tarafından tahsis edilen otobüsler her gün Taksim’den Tarihi Yarımada’ya, oradan da Sabancı Müzesi’ne ücretsiz ve konforlu bir ulaşım sağlayacak. FREE ACCESS TO MUSEUMS! The ‘Catch the Bus and Start Your Journey into History’ project rolled out in collaboration with TÜRSAB Museum Enterprises and TEMSA will be offered to the benefit of Müzekart and Müzekart+ holders. The buses provided by TEMSA will be offering a comfortable and free transportation from Taksim to the Historical Peninsula and from there to the Sabancı Museum on a daily basis. 10:00 TAKSİM’den SULTANAHMET’e from TAKSİM to SULTANAHMET 13:00 SULTANAHMET’ten EMİRGAN’a from SULTANAHMET to EMİRGAN 15:30 EMİRGAN’dan TAKSİM’e from EMİRGAN to TAKSİM 18 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 Özgür Açıkbaş & Shutterstock TEMSA Global Genel Müdürü Dinçer Çelik (en solda), Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü Prof. Dr. Haluk Dursun, (soldan ikinci), İstanbul Kültür ve Turizm İl Müdürü Prof. Dr. Ahmet Emre Bilgili (soldan üçüncü) ve TÜRSAB Genel Başkanı Başaran Ulusoy (direksiyonda). TEMSA Global General Manager Dinçer Çelik (left), Topkapı Sarayı Museum Manager Prof. Dr. Haluk Dursun, (second from left), İstanbul Provincial Director for Culture and Tourism Prof. Dr. Ahmet Emre Bilgili (third from left) and TÜRSAB President Başaran Ulusoy (at the steering wheel). Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜRSAB) ile TEMSA işbirliğinde oluşturulan proje, müzeleri ziyaret etmek isteyen yerli ve yabancı turistleri İstanbul’un bir ucundan diğer ucuna hem ücretsiz, hem de konforlu bir yolculukla taşımayı hedefliyor. TÜRSAB Müze Girişimleri ve TEMSA’nın ortak işbirliği ile oluşturulan ve “Otobüsü Yakala Tarihe Yolculuğa Başla” isimli proje ile bir “ilk”e daha imza atıldı. Müzekart ve Müzekart+ sahipleri, her gün Taksim’den Tarihi Yarımada’ya oradan da Sabancı Müzesi’ne ücretsiz olarak taşınacak. Topkapı Sarayı, Ayasofya Müzesi, İstanbul Arkeoloji Müzeleri, Yerebatan Sarnıcı başta olmak üzere kentin en önemli müzelerinin yer aldığı Tarihi Yarımada ile Emirgan’da bulunan Sakıp Sabancı Müzesi arasında sefer yapacak konforlu TEMSA otobüsü hergün saat 10:00’da Taksim Meydanı’ndan Sultanahmet’e doğru hareket edecek. Koltuk arkası ekranlarda Anadolu’daki tarihi ve kültürel değerlerle ilgili kısa filmin gösterileceği otobüs, saat 13:00’te Sultanahmet Meydanı’ndan ayrılarak Emirgan’daki Sakıp Sabancı Müzesi’ne doğru hareket edecek. Otobüs, saat 15:30’da Sakıp Sabancı Müzesi’nden ayrılarak Taksim’e geri dönecek. “Otobüsü Yakala Tarihe Yolculuğa Başla” isimli projeyi tanıtmak amacıyla 3 Haziran’da İstanbul Arkeoloji Müzeleri bahçesinde düzenlenen basın toplantısında; İstanbul Kültür ve Turizm İl Müdürü Prof. Dr. Ahmet Emre Bilgili, Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü Prof. Dr. Haluk Dursun, TÜRSAB Yönetim Kurulu Başkanı Başaran Ulusoy ve TEMSA Global Genel Müdürü Dinçer Çelik birer konuşma yaptı. The project, rolled out in collaboration with TÜRSAB, Association of Turkish Travel Agencies and TEMSA, aims at offering local and foreign tourists who would like to visit the museums a free and comfortable transportation from one part of Istanbul to the other. With the ‘Catch the Bus and Start Your Journey into History’ project rolled out in collaboration with TÜRSAB Museum Enterprises and TEMSA is a first implementation of this sort. Müzekart and Müzekart+ holders will be transported from Taksim to the Historical Peninsula and to Sabancı Museum from there on a daily basis. The comfortable TEMSA bus will start its journey from Taksim at 10:00 a.m. in Taksim every day and drive to the Historical Peninsula and Emirgan where the Topkapı Palace, Hagia Sophia, Istanbul Archeology Museums, Yerebatan Cistern and other important museums of the city and Sakıp Sabancı Museum are located. During the bus trip, the backrest screens will be broadcasting a short film on the historical and cultural values of Anatolia. The bus will leave from the Sultanahmet Square at 13:00 and go to the Sakıp Sabancı Museum in Emirgan. The bus will leave the museum at 15:30 and drive back to Taksim. During the press meeting that was organized in the garden at the Istanbul Archeological Museum on June 3 to promote the ‘Catch the Bus and Start Your Journey into History’ project, Istanbul Provincial Director of Culture and Tourism Prof. Dr. Ahmet Emre Bilgili, Topkapı Palace Manager Prof. Dr. Haluk Dursun, TÜRSAB President Başaran Ulusoy and TEMSA Global General Manager Dinçer Çelik have delivered opening speeches. Ahmet Emre Bilgili: İstanbul Kültür ve Turizm İl Müdürü Prof. Dr. Ahmet Emre Bilgili İstanbul’un en önemli müzelerinin bulunduğu Tarihi Yarımada’yı 12 milyon kişinin ziyaret ettiğini vurgulayarak şöyle konuştu: “Böylesine önemli bir bölgeyi daha efektif kullanmanın yollarını arıyoruz. Biliyoruz ki bunun gibi daha pek çok projenin gerçekleşmesi lazım. Ancak sizlere bugün tanıttığımız bu proje ile İstanbul’un farklı bölgelerinin hareket kazanacağına inanıyoruz...” Ahmet Emre Bilgili: Istanbul Provincial Director of Culture and Tourism Prof. Dr. Ahmet Emre Bilgili stated that the Historical Peninsula, where the most important museums of the city are located, is visited by 12 million people. He further stated that: “We are looking for more effective ways of making use of such an important location. We know that many other similar projects should be rolled out. However, we believe that the project that we have just introduced you will bring dynamism to different parts of Istanbul...” Başaran Ulusoy: “Bu bir kültürel sorumluluk projesidir...” İstanbul’u ve müzeleri gezen turistlere ulaşım kolaylığı getireceklerini vurgulayan TÜRSAB Yönetim Kurulu Başkanı Başaran Ulusoy, projenin kültürel bir sorumluluk çalışması olduğunu belirterek konuşmasında özetle şunları söyledi: Başaran Ulusoy: “This is a project of cultural responsibility...” TÜRSAB President Başaran Ulusoy stated that they would be making transportation easy for tourists visiting Istanbul and its museums. Başaran, who explained that this was a cultural responsibility project, gave this message in his speech: “We are realizing another first-time implementation towards a calling, welcoming TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 19 and hosting museum concept. We will be teaching our history to tourists visiting Istanbul by presenting them our history and culture. In addition to this, we are aiming at offering all sorts of convenience to Istanbulites. Our restoration works and other new projects are continuing in full force. We deem these works of ours as cultural responsibility projects. Unearthing hidden monuments and promoting them are our responsibility. History and culture are the greatest heritage for all of us. Our cultural monuments will be preserved as they are visited and that will give them durability... ” Soldan; İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürü Zeynep Sevim Kızıltan, Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü Prof. Dr. Haluk Dursun, TÜRSAB Yönetim Kurulu Başkanı Başaran Ulusoy, TEMSA Global Genel Müdürü Dinçer Çelik, İstanbul Kültür ve Turizm İl Müdürü Prof. Dr. Ahmet Emre Bilgili. From left; İstanbul Archeological Museums Manager Zeynep Sevim Kızıltan, Topkapı Palace Museum Manager Prof. Dr. Haluk Dursun, TÜRSAB President Başaran Ulusoy, TEMSA Global General Manager Dinçer Çelik, İstanbul Provincial Director for Culture and Tourism Prof. Dr. Ahmet Emre Bilgili. TEMSA Global Genel Müdürü Dinçer Çelik (üstte). TEMSA Global General Manager Dinçer Çelik (above). “Çağıran, karşılayan, ağırlayan müze anlayışı çerçevesinde bir ilki daha başlatmış oluyoruz. İstanbul’a gelen turistleri tarih ve kültürümüzle buluşturarak tarihimizi öğreteceğiz, kültür varlıklarımızı tanıtacağız. Bunun yanısıra hem turiste hem İstanbullulara her türlü kolaylığı sunmayı hedefliyoruz. Öte yandan restorasyon çalışmalarımız ve diğer yeni projelerimiz de devam ediyor. Bu çalışmalarımıza birer kültürel sorumluluk projesi olarak bakıyoruz. Gün yüzü görmemiş eserleri ortaya çıkartmak ve bunları tanıtmak hepimizin görevi. Tarih ve kültür hepimiz için en büyük mirastır. Kültür varlıklarımız gezildikçe korunacak, korundukça yaşatılacak...” Dinçer Çelik: “Turizmin gelişmesi için her projenin içinde yer almaya devam edeceğiz...” TEMSA Global Genel Müdürü Dinçer Çelik ise konuşmasında turizm sektörünün büyümeye devam ettiğinin altını çizerek, Türkiye’nin rekora koştuğunu ve 10 milyonu aşkın turist ağırlayan İstanbul için bunların bile yetmeyeceğini söyleyerek şöyle devam etti: “Turist sayısı ve geliri açısından önü20 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 müzdeki yıllarda daha fazla pay elde edeceğimize inanıyoruz. Bu başarılarda TÜRSAB’ın çok önemli payı var. Biz de TEMSA olarak turizme katkı sağlayacak her projenin içinde yer almayı hedefledik. Bu proje de onlardan biri. Bugün ‘Otobüsü Yakala, Tarihe Yolculuğa Başla Projesi’nin startını TÜRSAB Başkanı Sayın Başaran Uusoy ile birlikte veriyor olmanın mutluluğunu yaşıyoruz. İstanbul’u ve müzelerimizi gezenler artık tarihi mirasımızı prestij otobüslerimizle keşfedecekler. Hem konforlu bir seyahat ile müzelere ulaşacaklar, hem de yol boyunca araçlarımızda yer alan koltuk arkası ekranlardan Anadolu’daki tarihi ve kültürel değerlerle ilgili kısa bir film izleyebilecekler. TEMSA 65 ülkeye gerçekleştirdiği ihracat ile ülkemize katma değer sağlamaya devam ediyor. Binlerce TEMSA otobüsümüz yurtdışında ülkemizin gururu oluyor. Bu proje ile de turizmin gelişimine, ülkemizin değerlerinin tanıtımına katkı sağlayacağımız için çok mutluyuz. Bundan sonra da turizm sektörünün gelişimine yönelik her projenin içinde yer almaya devam edeceğiz. TÜRSAB Başkanı Sayın Başaran Ulusoy’a turizm sektörünün gelişmesine yönelik sürdürdüğü yoğun çabalar için hem ülkem adına hem de kurumumuz TEMSA adına teşekkür ediyoruz.” Haluk Dursun: “Topkapı Sarayı yerine Topkapı Otogarı’na gidenleri biliyorum...” Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü Prof. Dr. Haluk Dursun ise konuşmasında özetle şu sözlere yer verdi: “İstanbul’daki turistlerin Tarihi Yarımada’ya rahatlıkla ulaşmaları gerekiyor. Topkapı Sarayı’na gitmek isterken kendini Topkapı Otogarı’nda bulanlar var. Bu kenti gezenleri doğru yönlendirmemiz, ulaşım kolaylıkları sağlamamız gerekir. Bu proje bu anlamda turistlere hem kolaylık, hem de konforlu bir ulaşım sağlayacak.” Dinçer Çelik: “We will be taking part in every project for the improvement of tourism... ” TEMSA Global General Manager Dinçer Çelik highlighted that the tourism industry was still growing and Turkey was approaching a record. He said, even this will not be enough for Istanbul whose population has exceeded 10 million. He further stated that: “We believe that we will be increasing our share in terms of the number of tourists and income from the sector. TÜRSAB has a great share in all these achievements. As TEMSA we have also aimed at being part of every project which will be contributing to tourism. This project is one of them. Today, we feel the great happiness of rolling out the ‘Catch the Bus and Start Your Journey into History’ project together with the TÜRSAB President Başaran Ulusoy. Those who visit Istanbul and its museums will now be able to discover the city with our prestige buses. They will be able to reach the museums by a comfortable trip and on the backrest screens they will be able to watch a short film on the historical and cultural values in Anatolia. TEMSA is continuing to offer added value for our country by exporting to 65 countries. Thousands of TEMSA buses are becoming a source of great pride for our country. We are very happy for being able to offer a great contribution to the development of tourism and to the promotion of our values. We will continue to be part of every project that will be focusing on the development of the tourism sector. We would like to extend our thanks to TÜRSAB President Mr. Başaran Ulusoy for what he has done for the development of the tourism sector, both on behalf of our country and on behalf our institution TEMSA. ” Haluk Dursun: “I know people who confuse Topkapı Bus Terminal with Topkapı Palace... ” The Topkapı Palace Museum Manager Prof. Dr. Haluk Dursun gave this message in his speech: “Tourists in Istanbul should have easy success to the Historical Peninsula. There are those who find themselves in Topkapı Bus Terminal whereas they want to go to Topkapı Palace. We need to direct visitors to Istanbul properly and offer them easy transportation. This project will be offering an easy and comfortable transport. RS A B TÜ TÜRKİYE KONGRE TURİZMİ RAPORU 2013-II KONGRE TURİZMİNDE GELİRLER VE 2014-2015 BEKLENTİLERİ Kongre turisti, deniz kıyısında tatil yapmayı tercih eden turistin 3 katı kadar para harcıyor. Dünya turizm gelirlerinin yüzde 30’a yakını kongre turizminden sağlanıyor. İstanbul’un ise bu yıl uluslararası kongrelerden 250 milyon doların üzerinde gelir elde etmesi bekleniyor. REVENUES IN CONGRESS TOURISM AND EXPECTATIONS FOR 2014-2015 A congress tourist spends approximately three times more money than a tourist who opts for spending their holiday at the seaside. Almost 30 percent of the global tourism revenues is generated from congress tourism. This year it is estimated that Istanbul will generate more than 250 million dollars from international congresses. Efes Kongre Merkezi, Kuşadası (sağda). Efes Congress Center, Kuşadası (right). 22 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 Dergimizin geçen sayısında yayınladığımız “Kongre Raporu I” başlıklı araştırma yazısında Türkiye’nin artık kongre turizminde de iddialı olduğunu belirtmiş ve 2014 yılında Türkiye’nin kongre turizminden 3 milyar, İstanbul’un ise 1.7 milyar dolar beklediğini vurgulamıştık. Yapılan araştırmanın ikinci bölümünde “2013 yılını 34.9 milyon ziyaretçi ve 32.3 milyar dolarlık turizm geliri” ile kapatan Türkiye’nin 2014-2015 yılı beklentilerini aktarıyor ve kongre turizminin önemini ele alıyoruz. Kongreye gelen turist 3 kat fazla harcıyor Ağırlıklı olarak Türkiye’nin Akdeniz ve Ege kıyılarını tercih eden turistlerin ortalama kişi başı harcaması 750-800 dolar seviyesinde. Buna karşılık, kongre turizmi için Türkiye’ye gelen turistlerin ortalama kişi başı harcaması ise 2 bin-2 bin 500 dolar. Yani kongre turisti, tatil için kıyıları tercih eden turistin 3 katı kadar para harcıyor. Türkiye’nin kıyı şeridinde her şey dahil sistemin ağırlıklı olduğu düşünüldüğünde, gelen turistin daha çok tesiste kaldığı, bölgedeki ticaret hacmini artırmakta sınırlı olduğu biliniyor. Yapılan araştırmalar, kongre turizminde tam tersi bir durumun söz konusu olduğunu gösteriyor. Kongre için bir kente giden turist toplam harcamalarının yüzde 30’unu konaklamaya ayırıyor. Harcamalar içinde gezi ve eğlence yüzde 20, yeme içme de yüzde 20 pay tutuyor. 80 Kongrenin yeri şimdiden hazır Türkiye’de kongre turizmi denilince akla ilk gelen yer kuşkusuz İstanbul. Her ne kadar 2013 yılına Gezi olayları ile başlayan ve sokaklara taşan gerginlik yurtdışında algı açından bir olumsuzluk yarattıysa da 2014 ve 2015 için beklentiler iyimser. Birçok kongre bilgisi çeşitli sebepler ile kongre gerçekleşmeden Kongre ve Ziyaretçi Büroları tarafından paylaşılmak istenmiyor. Net rakamlara bu nedenle yıl sonundan önce ulaşmak mümkün The survey piece we published in our previous issue, ‘Congress Report I’, stated that Turkey was now highly ambitious in congress tourism and we highlighted that Turkey was expecting to generate 3 billion dollars from congress tourism in 2014. Istanbul is expected to generate an income of 1.7 billion dollars from the same segment in 2014. In this second part of the survey, we will be presenting Turkey’s expectations for 2014-2015 and the significance of congress tourism. Turkey had closed the year 2013 with 34.9 million visitors and a tourism revenue of 32.3 billion dollars. A congress tourists spends three times more The average per-capita-spending of tourists who mostly prefer the Mediterranean and Aegean shores of Turkey is at around 750-800 dollars. A visitor who comes to Turkey for congress tourism, on the other hand, spends for about 2000 to 2500 dollars per capita. In other words, a congress tourist spends three times more than tourists preferring shores for their holidays. Since the all-inclusive system is dominant on the shores of Turkey, it is a known fact that the tourists spend their time mostly at the facilities and they do not contribute to the trade revenues nearby. The surveys make it clear that congress tourism presents a completely different picture. A tourist visiting a city for a congress allocates 30 percent of their expenses to accommodation. Travel and entartainment have a share of 20 percent and food and drinking represent a share of another 20 percent in their total spendings. The venues for 80 congresses are already ready The first city that comes to mind when we talk about Turkey’s congress tourism is Istanbul. Although the political tension that began and spilled over onto the streets with the Gezi protests has created a negative perception abroad, anticipations for 2014 and 2015 are positive. In many instances, congress information is not disclosed by the Congress and Visitor Offices due to some confidentiality issues. Therefore, it is not possible to utter the net figures before the end of the year. However, according to in23 değil. Ancak TÜRSAB’ın üyelerinden edindiği bilgiye göre 2014 yılında 80 kongre için yer ayırtılmış durumda. 2015 yılı için ise 26 kongre için rezervasyonlar yapıldı bile. İstanbul’un gelir beklentisi 1.7 milyar dolar Kongre turizminde hem kongre sayısı hem de katılımcı sayısı açısından aslan payını alan İstanbul, kongre turizmi gelirlerinden de en büyük payı alıyor. İstanbul’da bu yıl, 500 ve üstü katılımcılı uluslararası kongrelerden 250 milyon doların üzerinde gelir elde edilmesi bekleniyor. Öte yandan, daha az sayıda katılımcılı ya da ulusal nitelikteki kongrelerin yanı sıra seminerler ve fuarlarla birlikte bu rakamın 1.7 milyar dolar olarak gerçekleşmesi hedefleniyor. Böylece İstanbul’un turizm gelirleri içerisinde kongre turizmi gelirinin payı yüzde 20’ye çıkacak. Türkiye genelinde kongre turizminin toplam turizm gelirleri içerisindeki payı ise yüzde 7-8 düzeyinde. Dünya turizm gelirinin yüzde 30’u Kongre turizmi, turizm sektörünün en gözde segmentlerinin başında geliyor. Bunun nedeni, kongre turistinin kıyı turisti ortalamasına göre daha çok harcama yapması. Dünya turizm gelirlerinin yüzde 30’a yakını kongre turizminden sağlanıyor. Toplam 1 trilyon 75 milyon doları aşan turizm gelirlerinin içerisinde kongre turizminin aldığı pay 250 milyar dolar olarak hesaplanıyor. Kongrelerin yüzde 57’si Avrupa’da Dünyada kongrelerin etkin olarak düzenlenmeye başlaması 1900’lü yılların başına denk geliyor. 1901 yılında dünyada 70 kongre düzenlendi, bu rakam 1910 yılında 200’e yükseldi. Bugün, kongre turizminde dünya lideri Avrupa. Dünyada yılda 9 binden fazla kongre yapıldığı, 80 milyona yakın kişinin de bu kongreler için seyahat ettiği İSTANBUL’DA 57 KONGRE ŞİMDİDEN AÇIKLANDI 75 CONGRESSES IN ISTANBUL ARE ALREADY ANNOUNCED 2014 Ankara 5 2 Antalya 14 1 Bursa 1 1 İstanbul 57 20 İzmir 2 2 Kapadokya 1 - Kaynak Sources: TÜRSAB 24 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 2015 hesaplanıyor. ABD yılda 300’den fazla uluslararası büyük kongreye ev sahipliği yaparken, ABD’yi az bir farkla Almanya takip ediyor. Öte yandan, Avrupa’ya bir bütün olarak bakıldığında ise kıtanın kongre turizm pastasının yüzde 57’sine sahip olduğu dikkat çekiyor. ABD’nin payı ise yüzde 17’ler düzeyinde. Kongrelerde en çok rağbet gören 4 segment ise, sağlık, bilim, sanayi ve teknoloji. Türkiye ulaşılabilir olmasıyla öne çıkıyor Türkiye’de kongre turizmi alanında 200’ün üzerinde acente hizmet veriyor. Tanıtım ve imajın çok önemli seçme kriterleri olduğu kongre turizmi için kaliteli alt ve üst yapı yatırımları şart. Türkiye’nin kongre turizminde tercih edilmesinin arkasında, ulaşılabilirlik, toplantı ve kongre merkezleri, konaklama tesisleri, sosyal programların düzenlenebileceği tarihi ve özellikli mekânlar ile bölgenin ve şehrin doğal ve tarihi zenginlikleri bulunuyor. En az bin kişi kapasiteli salon yatırımı ihtiyacı İstanbul’un birinciliğe yerleştiği, 500 ve daha fazla kişilikli kongreler alanında yeni yatırım ihtiyacı halen bulunuyor. Hatta uzmanlar, daha büyük kongrelere ev sahipliği yapabilmek için en az bin ila bin 500 kişi kapasiteli salon yapılmasının önemine işaret ediyor. Bu alanda yatırımcıların elini kolaylaştıracak etken ise, kongre turizmi yatırımlarının sezonluk otellere göre yatırım geri dönüş süresinin çok daha kısa olması. Merkezlerde, çok sayıda ufak salonun bulunması bir avantaj, ancak bu salonların geniş katılımlı etkinlikler için gerektiğinde büyük salonlara dönüşebilmesi de önemli. Merkezdeki kablosuz internet, projektör ve video konferans sistemleri gibi teknolojik özellikler kadar, havalimanlarına yakınlık da bir diğer önemli unsur. AVRUPA VE ABD PASTANIN YÜZDE 74’ÜNE SAHİP EUROPE AND THE USE HAS A SHARE OF 74% Kıta Continent Avrupa Kongre turizminden aldığı pay (%) Its share from congress tourism (%) 56,1 Kuzey Amerika 17,1 Güney Amerika 5,1 Asya Avustralya 13 4,4 Afrika Kaynak Sources: ICCA 4 Hong Kong Convention and Exhibition Centre (Shutterstock/claudio zaccherini), (sol sayfa üstte), Orange County Convention Center Orlando, Florida, ABD (Shutterstock/Scott Prokop), (sol sayfa ortada) ve Dublin Convention Center, İrlanda (Shutterstock/matthi) (sol sayfa altta). Efes Kongre Merkezi, Kuşadası (üstte). Hong Kong Convention and Exhibition Centre (Shutterstock/claudio zaccherini), (above left page), Orange County Convention Center Orlando, Florida, ABD (Shutterstock/Scott Prokop), (middle left page) and Dublin Convention Center, Ireland (Shutterstock/matthi) (below left page). Efes Congress Center, Kuşadası (above). formation acquired by TÜRSAB from its members, there are already 80 congress venues booked for 2014. Even for 2015, there are already 26 reservations. İstanbul’s revenue expectation is 1.7 billion dollars Istanbul, which takes the lion’s share in congress tourism, both in terms of the number of congresses and participants, receives the largest share in the congress tourism revenues as well. This year it is expected that Istanbul will be generating a revenue of more than 250 dollars from international congresses with 500 and more participants. On top of this, the national congresses with less participants, seminars and fairs will expectedly increase this figure up to 1.7 billion dollars. This will increase the share of congress tourism revenues in general tourism revenues of Istanbul to 20 percent. The share of congress tourism revenues in general tourism revenues in Turkey is at around 7-8 percent. 30 percent of the global tourism revenues Congress tourism is one of the most favourite segments of the tourism sector. The reason for this popularity is the fact that a congress tourist spends more than an average shore tourist. 30 percent of the world’s tourism revenues comes from congress tourism. The tourism revenues amount to more than 1 trillion 75 million dollars and the share of congress tourism in this is 250 billion dollars. TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 25 Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı, İstanbul. Istanbul Lütfi Kırdar Convention and Exhibition Center. TÜRKİYE’NİN KONGRE TURİZMİNDE 2023 HEDEFLERİ: • Kongre turizmine yönelik planlama ve tahsis çalışmaları yapılarak yatırımcılara yön gösterici kongre, fuar ve etkinlikleri teşvik edici politikalar geliştirilecek. • Kongre turizmine altyapısı uygun iller İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Konya, Bursa, Mersin ele alınarak Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yönlendirici çalışmalar yapılacak. • Kongre turizminde varış noktası yönetim şirketlerinin rolü yeniden düzenlenecek. • Kongre merkezi olarak planlanan bölgelerin nitelikli turizm tesislerine ve uluslararası havaalanına sahip olması sağlanacak. • Her ilde kongre merkezi oluşturularak gerek ulusal gerekse uluslararası kongrelerin Türkiye’de yapılması için tanıtma planlama ve uygulama projeleri yapılacak. • Fuar turizminin geliştirilmesi için fuar şehirleri ve merkezleri belirlenerek fuar organizasyonları geliştirilecek. • İstanbul, Antalya, İzmir ve Ankara birinci derecede önemli fuar illeri olarak ve 15 yıllık zaman zarfında bu şartları kazanabilecek 3 il Adana, Gaziantep, Trabzon ikinci derece önemli fuar ili olarak belirlenecek, bu çerçevede planlama çalışmaları yapılacak. 57 percent of the congresses is in Europe Congresses have started to be organized on a regular basis in the world only after the 1900s. In 1901, there were 70 congresses in the world and in 1910 this number increased up to 200. Today, Europe is the global leader of congress tourism in the world. It is reported that there are more than 9 thousand congresses organized in the wolrd and almost 80 million visitors travel for attendance to these congresses. The US hosts more than 300 international large congresses and it is followed by Germany. Europe, on the other hand, represents the 57 percent of the continent’s congress tourism pie. The share of the US is at around 17 percent. The most attractive four segments in congresses are health, science, industry and technology. Turkey’s prominence feeds on its accessibility There are more than 200 agencies operating in the field of congress tourism. For congress tourism, in which promotion and image are choice criteria, quality infrastructure and superstructure investments are essential. The reasons behind Turkey’s attractiveness for congress tourism include accessibility, meeting and congress centers, accommodation facilities, historical and specialised locations for social programmes ans the natural and historical beauties of the region and the city. TURKEY’S 2023 TARGETS FOR CONGRESS TOURISM: • Through planning and allocation activities in line with supportive policies, the investors will be encouraged to organize congresses, fairs and events. • Cities like Istanbul, Ankara, Izmir, Antalya, Konya, Bursa and Mersin, with suitable infrastructure for congress tourism, will be prioritized and the Ministry of Culture and Tourism will offer a sound direction. • The role of the Destination Management Companies in congress tourism will be restructured. • Quality tourism facilities and international airports will be built in regions defined as congress centers. • Every city will have a congress center where promotion, planning and execution work will be done to attract national and international congresses in Turkey. • Fair cities and centers for the organization of fairs will be designated. • Istanbul, Antalya, İzmir and Ankara will be fair cities of prime importance and in the following 15 years Adana, Gaziantep ve Trabzon will also assume characteristics of fair cities. Planning activitie will be unrolled accordingly. 26 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 Need for investment in a congress hall for 1000 in minimum In the area of congresses with 500 and more people where Istanbul takes the lead, there is still need for further investment. Experts point out that Istanbul need a congress hall with a capacity of one thousand to 500 hundred people at least so that the city will be able to host larger congresses. Investors will be encouraged by the fact that congress tourism investments have a faster return rate than the return of investments in seasonal hotels. It is an advantage that there are numerous halls in the centers, but the ability of these halls to turn into big ones to host events with more participants is also very crucial. The proximity of these centers to airports is as important as amenities like wireless internet, projector and video conference systems. KONGRE TURİSTİ PARANIN % 40’INI GEZMEYE VE YEMEYE HARCIYOR CONGRESS TOURISTS SPEND 40% OF THEIR MONEY TO TRIPS AND FOOD TURİST-ORTALAMA Harcama ($) Pay (%) Spending ($) Share (%) TOPLAM TOTAL 800 KONGRE TURİSTİ KONAKLAMA ACCOMMODATION 750 30 CONGRESS TOURIST ULAŞIM TRANSPORTATION 750 30 GEZİ VE EĞLENCE TRAVEL AND ENTERTAINMENT 500 20 YİYECEK-İÇECEK FOOD AND BEVERAGES 500 20 TOPLAM TOTAL 2.500 100 TOURIST-AVERAGE RENK VE RİTİM ÜLKESİ ARJANTİN Arjantin deyince akla önce büyülü dans tango, efsane isim Che Guevara, ünlü futbolcu Maradona hatta halkın sevgilisi Eva Peron geliyor belki ama Latin Amerika’nın bu güzel ülkesinde çok daha fazlası var... ARGENTINA, A COUNTRY OF COLOUR AND RHYTHM When speaking of Argentina, what perhaps comes to mind first are the magic dance tango, a legendary name; Che Guevara, the famous soccer player Maradona, and even the beloved Eva Peron. But we can find more than these in this very beautiful Latin American country... Tango gösterisinde bir çift (Shutterstock, Zzvet) ve Buenos Aires’in gece görüntüsü. A pair in the tango performance (Shutterstock, Zzvet) and a night view of Buenos Aires. 28 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 Güney Amerika’nın Brezilya’dan sonra ikinci büyük ülkesi olan Arjantin, tutkunun müziği tango ve bereketli topraklarının bir ürünü olan lezzetli şaraplarıyla tanınır. Güney Amerika’nın en yüksek dağı olan Aconcagua Dağı’na, dünyanın ikinci büyük şelalesi olan Iguazu’ya ve turistlerin gözdesi Patagonya’ya ev sahipliği yapan ülke yılın her mevsimi gezip görmeye uygun. Bu yüzden de ülke her zaman ziyaretçilerle dolup taşıyor. Zengin kültürü, çarpıcı coğrafyasıyla insanı kendine hayran bırakan Arjantin’de yerli halk, gördüklerine hayran kalan turistlere, ülkelerinin en önemli özelliğinin, “bir gelenin muhakkak bir daha gelmesi” olduğunu söylüyor. Şıklık ve eğlence İsterseniz bu güzel ülkeyi gezmeye başkentten, Buenos Aires’ten başlayalım. Buenos Aires, rengarenk evlerden oluşan sıcacık bir kent. Burası, Sao Paolo’dan sonra Güney Amerika’nın ikinci büyük eyaleti. Kent hem belediye binaları, üniversiteleri, caddelerde akıp giden kalabalıklarıyla bu büyüklüğü hissettiriyor hem de ara sokaklardaki o rengarenk evler, evlerin önündeki çiçekli saksılar, ileri yaşlarına rağmen çok şık giyinmiş, şapkalı, eldivenli kadınlar, sokağa atılmış masalarda oturup gülüp eğlenen Arjantinlilerle, hayatın sakin aktığı bir küçük kasabaya benziyor. Buenos Aires, İspanyolca’da “güzel havalar” demek. Burası hakikaten adıyla müsemma. Hava yılın her vakti güneşli ve ılık. Kentte, biraz İstanbul’a benzeyen bir genişleme söz konusu. Yani, merkezin dışında irili ufaklı pek çok mahalle bulunuyor ve buralarda çoğunlukla yoksul halk oturuyor. Nüfus daha çok İspanyollar ve İtalyanlar’dan oluşsa da kentte azımsanmayacak bir Arap, Gürcü, Ermeni, Çin ve Koreli nüfusu da var. Bu da aslında hem kültürde hem mutfakta zenginlik demek. Buenos Aires sokaklarında gezerken istediğiniz her tür yiyeceği bulabilirsiniz. Halk daha çok et tüketiyor ve en sevdikleri yemek bir çeşit mangalda et olan Asado. Ayrıca her tür İtalyan ve Uzakdoğu lokantası bulmak da mümkün. Argentina, the second biggest country in South America after Brazil, is well known for Tango music and wines produced from its fertile soils. The country with Aconcagua Mount, the biggest mountain in South America, Iguazu, the second highest waterfall in the world, and Patagonia, an attraction center for tourists, can be visited in every season of the year. That’s why visitors swarm there. Indigenous people in Argentina, which fascinates you with its rich culture, and the striking geography say to impressed tourists “once someone comes to Argentina they have to come back”. Elegance and Entertainment Let’s begin with Buenos Aires, the capital of this beautiful country. Buenos Aires is a warm city made up of colorful houses. It’s the second biggest state after Sao Paolo. The city makes you feel that magnitude with its municipality buildings, universities, and those crowds flowing down the streets, but also seems like a little town in which life flows like a tranquil river with motley houses standing on side streets, pots with flowers in front of the houses, chic females wearing hats and gloves despite their advanced age, and the Argentineans sitting at tables, chatting and having fun. Buenos Aires means “Good airs” in Spanish and the name really fits. The weather is sunny and mild throughout the year. There is an expansion similar to İstanbul’s taking place in the city. Lots of small and big quarters where poor people live are located on the outskirts of the city. Though the population comprises mostly Spanish and Italians, there is another population which cannot be underestimated. This is the population of Arabians, Georgians, Armenians, Chinese and Koreans in the city. This lends a richness to both the culture and the cuisine. While strolling around the streets of Buenos Aires, you can find every kind of food, but what people mostly consume is meat. Their favorite dish is Asado, a kind of meat cooked on a barbecue. Moreover, it’s possible to find every kind of Italian and Far Eastern restaurant here. TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 29 Patagonya’dan dağ ve buzul manzaraları ile Iguazu Şelalesi. Iguazu Waterfall with views of mountain and galicers in Patagonia. Futbol, müzik, Patagonya Arjantin’de futbol çok seviliyor. Sokaklarda futbol oynayan çocuklar ya da restoranlarda futbol maçı izleyen insanlar görmek mümkün. Bu anlamda biraz Türkiye’ye benzediğini de söyleyebiliriz. Ülkenin en büyük futbol takımları, Maradona’yı da yetiştiren Boca Juniors, River Plate, Banfield ve tabi Dünya Kupası deyince akla gelen ilk birkaç takımdan biri olan Arjantin milli takımı. Buenos Aires’te görülmesi gereken bir başka yer de María Eva Duarte de Perón’un, namı diğer Evita’nın mezarı. Arjantin Başkanı Juan Domingo Perón’un ikinci eşi olan ve Arjantin halkının Evita (Küçük Eva) diye çağırdığı Perón 33 yaşında kanserden ölmüştü. Kadınların seçme ve seçilme hakkına kavuşmasını sağlayan, yardımsever Evita’nın ölümü Arjantin halkını yasa boğmuştu. Arjantin halkının çok sevdiği Evita için yapılan müzikal günümüzde de çok popüler. Eserin en önemli parçası olan Don’t Cry For Me Argentina (Benim İçin Ağlama Arjantin) tüm dünyada bilinir. Bu ülkeye gelince ziyaret etmeden dönmemeniz gereken birkaç yer var. Bunlardan biri Patagonya. Burası dünyanın en bâkir toprakları olarak biliniyor. Yerleşim çok az ve yerliler hâlâ binlerce yıl önce burada yaşayan ataları gibi yaşıyor. Rivayete göre Ferdinand Macellan, adını verdiği Macellan Boğazı’ndan geçerken bu topraklarda gördüğü “guanaco” postlarına bürünmüş ve yüzleri boyalı yerlileri, bir İspanyol öyküsündeki Patagon adlı bir canavara benzeterek bölgeye bu adı vermiş. Patagonya’nın bir bölümü de Arjantin’in komşusu Şili’de. Arjantin’in güney ucunda bulunan Patagonya’nın bir ünlü ziyaretçisi daha vardır: Ünlü bilim insanı Charles Darwin. Darwin 1831 yılının sonunda Beagle adlı bir gemi ile bölgeye gelmiş. Patagonya 30 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 Soccer, Music and Patagonia. Soccer is much-loved in Argentina. You can see kids playing soccer in the streets or people watching it on TV. In this sense, we can say that Argentina resembles Turkey. Boca Juniors (the team that raised Maradona) and River Plate and Banfield are the biggest soccer clubs in the country. Then there is the Argentinean national team, one of those teams successful in the World cup. When visiting Argentina, another must-see place is the grave of Maria Eva Duarte, alias Evita. Evita, who was the second spouse of Argentinean President Juan Domingo Perón, and called “Evita” or (little Eva) by the Argentinean People, died from cancer at the age of 33. The death of the philanthropist Evita who ensured women suffrage and the right to be elected - was grieved by the Argentinean People. The musical composed for Evita is still popular today. The most famous song, “Don’t Cry For Me, Argentina”, is known all over the world. When you visit this country, there a few places that you should not leave without seeing. Patagonia is one of them. Patagonia, the land at the south tip of Argentina, is known to be one of most pristine landscapes in the world. There are very few settlements there, and the local people continue to live just as their ancestors did thousands of years ago. According to the rumor, while passing through the Magellan Strait named after him, Magellan named this region Patagon because he compared the local people (with painted faces and wearing “guanaco” hides) to a monster from Spanish legends named Patagon. A part of Patagonia lies in the neighboring country of Chile. There was once a very famous visitor to Patagonia: the renowned scientist Charles Darwin. Darwin came to this region on a ship named Beagle at the end of 1831. He conducted a study trip lasting 5 years in Patagonia and the islands around. After chancing La Bocca’dan rengarenk sokaklar ile balkonlar ve pencerelerden sarkan heykeller (Shutterstock, Garry Peck, milosk50, Mariano Heluani). Colourful streets, balconies and window sculptures in La Bocca (Shutterstock, Garry Peck, milosk50, Mariano Heluani). EN RENKLİ MAHALLESİ: LA BOCCA Evlerin rengarenk sıralandığı mahallenin adı La Bocca. La Bocca’nın hikayesi de ilginç. Burada eskiden beri liman işçileri oturuyor. Bir zamanlar onlara para yerine artan malzemelerden verilirmiş. Saclar, tahtalar, renk renk boyalar. Onlar da aldıkları o malzemelerle kendilerine işte böyle barınaklar yapmış. Gezip görülesi bir mahalle... LA BOCA; THE MOST COLORFUL QUARTER OF ARGENTINA The name of the neighborhood with houses in colorful rows is La Boca. The story of La Boca is interesting too. Dockers have always lived here. Once, leftover materials would be given to them instead of money: sheet metals, boards and paints in different colors. So they built their shelters with these materials and the result is a must-see neighborhood... upon many different living species here, he laid the foundations of his evolution theory. Eventually, the ship’s name was given to a channel situated at the very southern end of the world (Beagle Channel), Darwin’s name was given to a cordillera ( Cordillera Darwin), and the name of the ship’s captain to a mountain in Patagonia (Fitz Roy Mountain). NİLÜFER NARLI’NIN KALEMİNDEN ARJANTİN... Bahçeşehir Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Nilüfer Narlı, Milonga Kadınları adlı kitabında tangonun ruhundan yola çıkarak tüm kadınlara gönderme yapıyor. Nilüfer Narlı’nın “Arjantin’e bir iç yolculuk” adlı yazısından kısa bir bölüm aktarıyoruz: “...Arjantin hem çok uzak, hem çok yakındı. Okul yıllarında Ankara’da Arjantin Caddesi’nden geçer, bugün hâlâ Çankaya’da sayısız çocuğa eğitim veren Arjantin İlköğretim okulunu görür, Arjantin kelimesinin beni mutlu ettiğini bilir, ama sebebini bilmezdim. Tango müziğini kendimi bildim bileli sever, tango dansı yapabilen biri olmayı hayâl ederdim. Bilirdim. Arjantin’i gidip görmeliydim. İçimde yıllandırdığım Arjantin özleminin dineceği günü beklerdim. Gitmeliydim… Yoksa sıla hastalığına yakalanıp öleceğim, orası benim ana vatanım olmasa bile. ... Nihayet büyük an geldi, çattı.... Otele gelir gelmez hemen duş alıp, giyinip, kendimi sokağa atıyorum... İşte bu “carino” (şefkat, okşama) ülkesinde her hal ve tavırlarıyla estetik ve keyif yansıtan insanlar, erkeklerin yürürken ıslıkla çaldıkları şarkılar, şık ve vakur bir bedenle yürüyen insanlar ve onların ince hatlı yüzlerindeki derin anlam, hepsi beni kucaklıyor. Bu caddede, tango rüzgârını her yerde hissediyorum. Sokakta tango yaparak yaşamını sürdüren dansçılar, her köşede kendini gösteriyor. Sanki beni de danslarının içine çekip alıyor. Yürüyor, dans ediyor, sokaklarda uçuyorum. Tangonun kollarına kendimi atmış, tutku ruhunun beni içine çekmesine hiç itiraz etmiyorum...” ARGENTINA FROM NİLÜFER NARLI’S PEN Nilüfer Narlı, Head of Bahçeşehir University Sociology Department, refers to all women with the sprit of Tango [T1] in her book named “Milonga Kadınları” (Milonga Women). Here is a short part of her story “an internal journey to Argentina”: “… Argentina was both too far and too near. In my school days, I would pass through Argentina Street in Ankara, see Arjantin İlköğretim okulu (Argentina Primary School) which is still giving education to many children. I knew the word ‘Argentina’ made me happy, but would not know why it does so. I’ve always loved tango music as long as I’ve known myself, and would imagine myself to be a tango dancer. I simple had to go and see Argentina. I expected a day would come when the yearning in my heart to go to Argentina would dwindle. I needed to go… otherwise I would be struck down by homesickness, even though it wasn’t my home. …Finally the big moment came… as soon as I arrived at the hotel, after taking a bath, I launched myself onto the street… Here in this “carino” (affection, caress) country, people reflect an aesthetic taste and pleasure with their every move and manner, songs that the men whistle while walking, strolling people in a chic and dignified body, and the deep expression on their fine featured faces: all of this embraces me. I feel the tango wind on every street corner. Dancers who make a living from Tango appear everywhere, as if they are dragging me into their dance. I’m walking, dancing and flying over the streets. Thrown into the arms of Tango, I don’t resist the pull of this passionate spirit. (Shutterstock, Igor Bulgarin) On the World Heritage List One of the most beautiful places in Argentina is Iguazu Waterfall; or, more correctly, “waterfalls”. These cascades are formed by many different waterfalls, which were split into many after coming from the same source. ve çevresindeki adalarda beş yıl süren bir inceleme gezisi yapmış. Çok sayıda değişik canlı türüne rastlamış ve Evrim Teorisi’nin temellerini burada atmış. Sonuçta geminin adı dünyanın en güneyindeki kanala (Beagle Kanalı), Darwin’in adı bir sıradağına (Cordillera Darwin), kaptanın adı da Patagonya’daki bir dağa (Fitz Roy Dağı) verilmiş. Dünya Mirası listesinde Arjantin’in en güzel yerlerinden biri de şüphesiz Iguazu Şelalesi daha doğrusu “Iguazu Şelaleleri”. Çünkü burası aynı kaynaktan gelip bölünen pek çok farklı şelaleden oluşuyor. En uzunu 1320 kilometre olan bu şelaleler gürül gürül akan suyuyla görenleri kendine hayran bırakıyor. UNESCO tarafından 1984’te Dünya Mirası listesine alınan Iguazu’nun da bir kısmı komşu Şili topraklarında kalıyor. Buenos Aires’den çıkınca ülkenin gözde şehirlerinden olan Salta’ya da uğramayı unutmayın. Burası Arjantin’in sayfiyesi. These waterfalls, of which the longest is 1320 kms, fascinate whoever sees them with their thunderous cascading waters. A part of Iguazu, which was included by UNESCO to the World Heritage List in 1984, lies in neighboring Chile. After leaving Buenos Aires, don’t forget to visit Salta, one of the country’s most loved cities. It is known as the summer resort of Argentina and is a favorite with holidaymakers. In addition, you should go and visit Rosario, where the Cuban Revolution’s Leader Che Guevara was born, and see his house. His first photograph, taken with his mother and father when he was a baby, is still in Independence Park near the house. Don’t forget to sit on the same bench and have a photograph taken. In many corners of the city you can also see very beautiful Che Guevara statues, and there is also a big park dedicated to him. You don’t need a visa to go to Argentina. Why not make a plan and hop on a plane for this magnificent country? (official tourism site: turismo.gov.ar) You will notice that Argentina resembles Turkey in many respects. Its people Tatilcilerin favori adresi. Ayrıca Küba devriminin lideri Ernesto Che Guevara’nın doğduğu yer olan Rosario’ya da gidin. Rosario’da Guevara’nın doğduğu evi görün. Che’nin henüz bir bebekken, annesi ve babasıyla birlikte çektirdiği ilk fotoğrafı ise evin yakınlarındaki Bağımsızlık Parkı’nda bulunuyor. Siz de fotoğrafın çekildiği banka oturup bir fotoğraf çektirmeyi unutmayın. Kentte pek çok yerde Che Guevara’nın birbirinden güzel heykelleri ve bir de onun adına yapılmış büyük bir park bulunuyor. Arjantin’e gitmek için vizeye ihtiyaç yok. En iyisi hemen küçük bir plân yapıp uçağa atlayın ve bu güzel ülkeyi ziyaret edin (resmi turizm sitesi: turismo.gov.ar). Göreceksiniz, Arjantin pek çok açıdan Türkiye’ye benziyor. İnsanları sıcak ve misafirperver. Futbol orada da çok seviliyor ve politik geçmişleri de, tıpkı pek çok Latin Amerika ülkesinde olduğu gibi, Türkiye tarihine fazlasıyla benziyor. Bir yandan da büyüleyici bir ülke burası. Arjantin için seyahat plânı yapılırken, mevsimsel sıcaklıkların bölgeye göre değiştiği de göz önünde tutulmalı. Ülkenin kuzey kesimleri kış aylarında ve deniz kenarında ılıman iken, aynı anda güneydeki Patagonya’da yoğun kar yağışı görülüyor. Yüksek kesimlerde yollar kapanıyor. O yüzden eğer Patagonya’ya gidecekseniz yazın gitmenizi tavsiye ederiz. Ülkede dolarla harcama yapabilir, şehir içi ve şehir dışı seyahatlerde en sık kullanılan ulaşım aracı olan otobüsü kullanabilirsiniz. are cordial and hospitable. Soccer is much-loved there too, and its political past, as in many Latin countries, reminds us considerably of Turkey’s own history. When making a travel plan for Argentina, you must take seasonal and regional temperature variations into consideration. While the north of the country and coastal areas are mild during the winter months, at the same time, heavy snow is seen in Patagonia. Roads are closed in higher places. So, if you go to Patagonia, we’d advise you to go there in summer time. You can spend dollars, and use the bus: the most used vehicle both in the city and in the countryside. ARJANTİN’E GİDİNCE... • Perito Moreno buzulunu görmeden, • La Bocca’da tango gösterisi izlemeden, • Menü Parrilla’yı (Mangal menüsü) tatmadan, • Arjantinli ünlü yazar Jorge Luis Borges adına, Galerías Pacífico’da açılan kültür merkezini ziyaret etmeden, • Milli tatlı kabul edilen “Dulce de leche”den sevdikleriniz için birkaç paket almadan dönmeyin. WHEN YOU GO TO ARGENTINA Güney Amerika kıtasının uzaydan görüntüsü, Buenos Aires’te gökdelenler ve marina (sol sayfa). Galerías Pacífico (sol üstte), Che Guevara (sol ortada), Salta’da Iruya köyü (sol altta), Salta Katedrali (sağ üstte), Buenos Aires’in ünlü Kongre Meydanı (sağ altta) ve Leche tatlısı ile Asado-Parilla et tabağı. The South American Continent from space, skyscrapers and marina in Buenos Aires (left page) Galerías Pacífico (upper left), Che Guevara (middle left), Irayu village in Salta (upper left), Salta Cathedral (upper right) Famous Convention Square of Buenos Aires (below right) Leche desert and Asado Parilla meat plate. Don’t return without • Seeing Perito Moreno Glacier • Watching a Tango show in La Boca • Tasting Menu Parilla (Menu Barbecue) • Visiting the culture center opened in memory of famous Argentinean Writer Jorge Luis Borges at Galerías Pacífico • Buying a few packages of the national desert “Dulce de leche” for your loved ones. (Shutterstock, Garry Peck, milosk50, Mariano Heluani). TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 33 Müzekart+ bir kapıyı daha açacak! HARBİYE ASKERİ MÜZESİ DE KATILDI! T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın müze işletmelerindeki girişim ortağı olan TÜRSAB, DÖSİMM ile birlikte yürüttüğü projeler kapsamında, pek çok kurum ile işbirliği yaparak müzekartları çeşitlendirmeye devam ediyor. Bu sisteme dahil müzeler listesine bu kez İstanbul’dan önemli bir müze eklendi. Harbiye Askeri Müzesi, Müzekart+ sahiplerini ulusumuzun en zengin tarihi koleksiyonunu görmeye davet ediyor! Museumcard+ shall open another door! HARBİYE MILITARY MUSEUM HAS ALSO JOINED! TÜRSAB, the enterprise partner of the Ministry of Culture and Tourism in museum management, within coverage of the project carried out together with DÖSIMM (Central Directorate of Revolving Fund Management), is diversifying the use of Museumcards in cooperation with many establishments. This time, an important museum from Istanbul has been added to the list of museums in this system. Harbiye Military Museum is inviting the Museumcard+ holders to see the richest historical collection of our country! Özgür Açıkbaş Protokol imza töreninden sonra Mehter gösterisi de sunuldu (sağda). Müzenin salonlarından bir görüntü (üstte). The Jannisary band (mehter) performance after the protocol signature ceremony (right). A view of the halls in the museum (above). 34 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 Harbiye Askeri Müzesi, Kültür ve Turizm Bakanlığı Döner Sermaye İşletmesi Merkez Müdürlüğü (DÖSİMM) ile TÜRSAB’ın ortak projesi kapsamında, “Müzekart+” sistemine dahil oldu. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın müze işletmelerindeki girişim ortağı olan TÜRSAB, DÖSİMM ile birlikte yürüttüğü projeler kapsamında, pek çok kurum ile işbirliği yaparak Müzekartları çeşitlendirmeye devam ediyor. Geçtiğimiz Mayıs ayından itibaren “Müzekart+” ile serbestçe ve “MuseumPass İstanbul” kartlarıyla indirimli olarak ziyaret edilebilen Harbiye Askeri Müzesi’ni, böylece daha çok sayıda ziyaretçi görebilecek. Bu yeniliği duyurmak amacıyla geçtiğimiz ay bir de tanıtım toplantısı düzenlenmiş, katılımcılarla yapılan müze turunu, bir Mehter Konseri ile Ahmet Muhtar Paşa Salonu’nda verilen kokteyl izlemişti. Within the scope of the common project of TÜRSAB and DÖSIMM (Central Directorate of Revolving Fund Management) of the Ministry of Culture and Tourism Harbiye Military Museum has been included in the “Museumcard+” system. TÜRSAB, the enterprise partner of the Ministry of Culture and Tourism, in museum management, is carrying on diversifying Museumcards in cooperation with multiple establishments within the scope of the projects run together with DÖSIMM. As of last May, more visitors will have the chance to visit Harbiye Military Museum freely with their “Museumcard+” and at reduced rates with their “MuseumPass Istanbul” cards. In order to announce this innovation an introductory meeting was held last month, followed by museum tour, Mehter Band Concert and a cocktail at Ahmet Muhtar Pasha Hall. Tanıtım toplantısında ne mesajlar verildi? Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüd Daire (ATASE) Başkanı Tuğgeneral Necdet Tuna, toplantının açılış konuşmasında şunları söyledi: “İçinde bulunduğumuz bu müze, çağdaş Türk müzeciliğinin ilk örneklerinden biri. Koleksiyonlarının zenginliği ve çeşitliliği bakımından da Türkiye’nin en eski müzelerinden biri olma ayrıcalığını taşıyor. Tarihten gelen bu eşsiz mirası geleceğe taşımak için birçok yeniliği, modern müzecilik anlayışı ve tekniklerini ziyaretçilerimize sunma çalışmalarımız hızla devam ediyor. Bu kapsamda Müzekart+ ve MuseumPass İstanbul kartlarına dahil olarak, TÜRSAB’ın sahip olduğu imkan ve olanakların da Askeri Müze’mizin hizmetine sunulmasını büyük takdirle karşılıyoruz. Umuyoruz ki bundan sonra yerli ve yabancı ziyaretçi sayımız hızla artacak ve müzemizde daha çok ziyaretçi ağırlayacağız.” Which messages were given during the introductory meeting? Brigadier General Necdet Tuna, President of Military History and Strategic Studies Department (ATASE) of the General Staff, stated the following words at the opening speech of the meeting: “This museum that we are now in is one of the initial samples of contemporary Turkish Museology. It is also the privileged as being the oldest museum in Turkey with the wide range of rich collections. We are rapidly carrying out our efforts to take this unique heritage of the past to the future and present them to our visitors by using many innovations, modern museology understanding and techniques. At this scope we meet with great gratitude the presentation of the means and possibilities that TÜRSAB has devoted to Museumcard+ and MuseumPass cards so as to serve our Military Museum. We hope that from now on the number of our domestic and international visitors will quickly rise and we will host more visitors in our museum.” Başaran Ulusoy: “Askeri Müze’nin daha çok ziyaret edilmesini istiyoruz” “TÜRSAB olarak müzelerimize hep çağıran, karşılayan ve ağırlayan müze anlayışını getirmeye çalıştık ve hâlâ çalışıyoruz. Bugün Askeri Müze ile imzalayacağımız protokolle TÜRSAB ve DÖSİMM olarak bu görevi üstlenirken, Kültür ve Turizm Başaran Ulusoy: “We wish that more visitors will visit the Military Museum”. “As TÜRSAB we have always tried and still trying to bring an attracting, welcoming and hosting museum understanding to our museums. Today, with the protocol that we are going to sign with TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 35 Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüd Daire (ATASE) Başkanı Tuğgeneral Necdet Tuna (solda) ile TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy (sağda), törenden görüntüler. General Staff Military History and Strategic Etude Head of Department (ATASE) President Brigaider General Necdet Tuna (left) and TÜRSAB President Başaran Ulusoy (right), images from the ceremony. 36 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 Bakanlığımız gibi Genelkurmay Başkanlığımızın da bize güvenip, inandığının bilincindeyiz. Bizler Askeri Müzemizin daha fazla hayat bulması, daha çok ziyaretçi tarafından ziyaret edilmesi için elimizden gelen gayreti göstereceğiz. Hemen yanıbaşımızda bulunan İstanbul Kongre Merkezi ve Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı sadece senede 400 bin kişi ağırlıyor. Bu müzenin hak ettiği ziyaretçi sayısının ise 1 milyonun altında olmaması lazım. Bundan sonraki dönemde iş bizde, bu müzenin tanıtılması için elimizden gelen gayreti göstereceğiz.” Açılış konuşmalarının ardından “Meçhul Asker” başlıklı miğfer sergisinin açılışı yapıldı. Daha sonra Mehteran Birliği, TRT sanatçıları ve Devlet Opera ve Balesi Topluluğu ortaklaşa bir konser verdiler. Askeri Müze’nin tarihçesi Koleksiyonlarının zenginliği ve çeşidi açısından dünyanın önde gelen müze- Müze salonları ve sergilenen eserlerden örnekler (üstte). Museum hallas and examples from the exhibition (above). the Military Museum and undertaking this mission as TÜRSAB and DÖSIMM we are aware that our general staff, as our Ministry of Culture and Tourism, trust and believe us. We shall put forward all the possible efforts to enliven our Military Museum and increase the number of visitors. Istanbul Congress Centre and Lütfi Kirdar International Congress Centre that host 400 thousand people annually are situated just next to us. The deserved number of visitors to the museum should not be below 1 million. From now on the matter rests in our hands; we shall spend all the possible efforts to increase the awareness.” Following the opening speeches the exhibition titled “The Unknown Soldier” was opened. Then, the janissary (Mehter) band, TRT artists and the State Opera and Ballet Ensemble gave a joint concert. History of the Military Museum The founding of the Military Museum, one of the leading museums of the world with the richness and variety of its collections, goes back as far as to 15th century. After the conquest of Istanbul in 1453, valuable war weapons, related tools and equipment were gathered in Hagia Irene Church and the venue TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 37 WHAT ARE DISPLAYED, HOW AND WHEN? Neatly selected 5 thousand pieces out of 55 thousand objects that take place in the collections of the Military Museum are displayed. Among this rich collection that has been classified according to the historical periods, fields of use and production techniques there are various weapons, military clothes, tents, flags and Sanjaks as well as similar objects and elements of the military cultural heritage. Rifles, pistols, cannons and swords made out of wood and metal constituting the most beautiful samples of the art of decoration, hand made with aesthetic concern beyond being functional, tablets and armours with elegant decorations, iron and gold like tombac shields and helmets emphasising the elegance of the Ottoman army, Ottoman palace tents NELER, NASIL VE that reveal different hints on the past of the NE ZAMAN SERGİLENİYOR? Republic of Turkey and the Ottoman Empire to all the visitors from 7 to 70. Askeri Müze koleksiyonlarında bulunan Advanced data and communication techyaklaşık 55 bin obje arasından titizlikle nologies are also used to transfer history by seçilmiş 5 bin eser sergileniyor. Tarihi way of visual means so as to leave behind a dönemleri, kullanım alanları ve yapım meaningful effect. Mehter multi-vision show teknikleri gibi ölçütlerle gruplandırılan bu to introduce Mehter, Çanakkale (Dardanelles) zengin koleksiyon içinde çeşitli silahlar, Diorama (three dimensional displays) that askeri kıyafetler, çadırlar, bayraklar ve recite the Wars of Dardanelles and touchsancaklar ve benzeri objelerle askeri screen computer systems are few samples of kültür mirası ögeleri yer alıyor. İşlevsel these applications. It is also possible to pay a olduğu kadar, incelikli el emeği ve estetik virtual visit to the museum: http://www.askeriyaklaşımla yapılmış, ahşap ve maden muze.tsk.tr/muze_cd/sanalgezi/index.html süsleme sanatının en güzel örnekleMilitary Museum and the Cultural Site rini oluşturan tüfek, tabanca, top ve Command voluntarily open our history to kılıçlar, zarif süslemeleri ve kitabeleriyle domestic and foreign researchers. Archery zırhlar, Osmanlı ordusunun görkemini activities are being organised on Wednesvurgulayan demirden ve altın görünümlü days and Saturdays between 14.00-15.00 tombak kalkan ve miğferler, Osmanlı hours. The visitors are given the opportunity saray çadırları 7’den 70’e tüm ziyaretto gather knowledge on Turkish Archery çilere Türkiye Cumhuriyeti ve Osmanlı and also exercise shooting arrows by using İmparatorluğu’nun geçmişinden farklı bows. The members of the Mehter Team ipuçları veriyor. Command, the oldest band on earth, perform Tarihi görsel olarak aktarabilmek ve two concerts everyday between 15.00-16.00 anlamlı etki bırakabilmek amacıyla hours in the modern Atatürk Hall with a ileri bilgi ve iletişim teknolojilerinden de capacity of 500 viewers besides the concerts yararlanılıyor. Mehteri tanıtan Mehter they perform in the country and abroad. Multivizyonu, Çanakkale savaşlarını A Mehter team presented a show during anlatan Çanakkale Diaroması (üç boyutlu the Protocol Signing Ceremony (right). A view modelleme) ve dokunmatik bilgisayar from one of the halls of the Museum (above). sistemleri bu uygulamalardan bazıları. Brigadier General Necdet Tuna, President of Müzeye Sanal Gezi de mümkün: http:// Military History and Strategic Studies Departwww.askerimuze.tsk.tr/muze_cd/sanalge- ment (ATASE) of the General Staff (left) and zi/index.html President of TÜRSAB Mr. Başaran Ulusoy Askerî Müze ve Kültür Sitesi Komutanlığı, (right), scenes from the ceremony. tarihimizi yerli ve yabancı araştırmacılara Halls of the museum and samples of the da açmakta. articles in display. Çarşamba ve Cumartesi günleri 14.00-15.00 saatleri arasında okçuluk faaliyeti düzenleniyor. Ziyaretçiler Türk okçuluğu hakkında bilgi edinip, ok ve yay kullanarak atış yapabiliyorlar. Dünyanın en eski bandosu olan Mehteran Birlik Komutanlığı, yurt içi ve yurt dışında verdiği konserlerin yanısıra her gün, 15.00-16.00 saatleri arasında 500 kişilik modern Atatürk salonunda iki mehter konseri veriyor. 38 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 lerinden birisi olan Askerî Müze’nin ilk kuruluşu 15. yy’a kadar iniyor. 1453’te İstanbul’un fethinden sonra değerli harp silah araç ve gereçleri, Aya İrini Kilisesi’nde toplanmış ve burası Cebehane olarak düzenlenmiş. 1726’da Cebehane’deki malzemeye yeni bir düzen verilerek Dar-ül Esliha adıyla yeni bir kurum oluşturulmuş. 1846’da Tophane Müşiri Ahmet Fethi Paşa, çağdaş anlamda Türk müzeciliğinin ve Askerî Müze’nin de gerçek anlamda ilk temelini atmış. Ahmet Fethi Paşa’dan sonra Aya İrini’deki koleksiyon “Müzeyi Hümayun” olarak adlandırılmış. Fakat arkeolojik eserlerin çoğalması üzerine objeler Çinili Köşk’e taşınmış ve bugünkü İstanbul Arkeoloji Müzeleri’ne temel oluşturmuş. Askeri Müze’nin yükselişi ise Ahmet Muhtar Paşa ile mümkün olmuş. Ahmet Muhtar Paşa silah koleksiyonlarını zenginleştirmiş, kütüphanesi, sineması, atış poligonu, yayınları, kıyafethanesi ve mehteri ile günümüz çağdaş müzecilik anlayışına uygun, nitelikli bir müze oluşturmuş. Askerî Müze, II. Dünya Savaşı tehlikesinin ortadan kalkmasından sonra 1949’da bir tedbir olarak Maçka Silahhanesi’ne depoladığı tarihi eserleri, 1959’dan itibaren Harbiye’deki Harbiye Mektebi Jimnastikhane binasında tekrar sergilemeye başlamış. Bu binanın zamanla Askerî Müze koleksiyonları için yetersiz kalması üzerine yapılan 1964’de okulun tamamının müze olarak düzenlenmesine karar verilmiş... Askeri Müze; dini bayramların birinci günü, yeni yılın ilk günü ile Pazartesi ve Salı günleri dışında her gün 09.00 -17.00 saatleri arasında ziyarete açık. www.askerimuze.tsk.tr was then organized as Cebehane (Military storage for war means and instruments under the control of Cebeci Corps). In 1726 the material in Cebehane was reorganized and a new establishment was set up with the title Dar-ül Esliha (the term was initially meant to be Military Storage and then used for Military Museum). In 1846 Ahmet Fethi Pasha, general in charge of the arsenal, laid the foundations for the Turkish Museology and the Military Museum in the contemporary sense. After Ahmet Fethi Pasha, the collection at Hagia Irene was called, “The Imperial Museum”. Upon increase in the number of archaeological items it was moved to the Tiled Kiosk and became the base for today’s Istanbul Archaeological Museum. The rise of the Military Museum became possible with Ahmet Muhtar Pasha. Ahmet Muhtar Pasha enriched the weapon collection, composed the library, cinema, shooting gallery, publications, costume department and the military band in conformity with contemporary museology conception and turned it into a qualified museum. When the threat of the World War II ended the historical pieces that were removed to the Maçka arsenal as precaution in 1949 were taken back to the Gymnasium of the Military Academy at Harbiye as of 1959 to be displayed again. As this building gradually became insufficient for the Military Museum collections a decree was taken in 1964 that all the buildings of the school should be organized as museum... The Military Museum is open every day between 09.00 – 17.00 hrs except the first day of religious holidays, the first day of the new-year, Mondays and Tuesdays. www.askerimuze.tsk.tr DÜNYADA HER 8 KİŞİDEN BİRİ AÇLIK VE YETERSİZ BESLENME İLE KARŞI KARŞIYA! Gıda üretiminin üçte birinin israf edildiği günümüzde turizm sektörüne de büyük görevler düşüyor... www.ekmekisrafetme.com & Shutterstock “Bir dilimden ne olur” DEMEYİN, EKMEĞİNİZİ İSRAF ETMEYİN! 1 OUT OF 8 IN THE WORLD FACES HUNGER AND MALNUTRITION! When one third of the food production is wasted, the tourism sector needs to assume significant responsibilities... A loaf of bread will make a big difference, DON’T WASTE YOUR BREAD! 40 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 Dünyada her sekiz kişiden biri, yani 842 milyon insan açlık ve yetersiz beslenme ile karşı karşıya! 10 milyona yakın insan ise açlık nedeniyle hayatını kaybediyor... Her geçen gün artış gösteren bu durum, nüfusu 7 milyarı geçen dünyamızı tehdit etmesine karşın dünya gıda üretiminin üçte biri maalesef israf ediliyor. Küresel iklim değişikliklerinin neden olduğu üretim düşüşleri ve fiyat artışları, fakir ülkelerde gıdaya erişimi giderek daha da zorlaştırıyor. Bu bakımdan israfın önlenmesi ve kaynakların korunması, 2050 yılında nüfusu 9 milyarı bulması beklenen dünyamız için hayati önem taşıyor. Ekmek, tüm dünyada temel besin kaynaklarından birini oluşturmakta. Toplumumuzda da kutsal bir değer ifade eden ekmek, sofralarımızın baş tacı olarak kabul edilir. Ancak kendisine atfedilen onca kutsallığa rağmen gerek dünyada gerekse ülkemizde en fazla israf edilen gıda ürününün maalesef ekmek olduğu görülüyor. Kampanya ile ekmek israfının önüne geçilmesi amaçlanıyor Bu duyarlılıkla hareket edilerek ekmek israfının, toplumumuzun gündemine taşınması ve israfın azaltılması düşüncesiyle Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) tarafından 2008 ve 2012 yıllarında ekmek israfıyla ilgili iki araştırma yaptırıldı. 2012 yılı araştırmasına göre; 2008 yılındaki israf oranının %20 artış gösterdiği, günde 6 milyon ve yılda 2,17 milyar adet ekmeğin israf edildiği, bunun yıllık parasal karşılığının ise 1,6 milyar TL olduğu tespit edildi. Ekmek israfı ile israftan kaynaklanan ekonomik kayıpların önlenmesi ve daha sağlıklı olan tam buğday ekmeği tüketiminin yaygınlaştırılması konu- larında toplumsal bilinç oluşturulması amacıyla 17 Ocak 2013 tarihinde “Ekmek İsrafını Önleme Kampanyası” başlatıldı. Kampanya, Başbakanlık Genelgesi doğrultusunda; Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile TMO’nun koordinasyonunda bakanlıklar, valilikler, kaymakamlıklar, üniversiteler, belediyeler, diğer kamu kurum ve kuruluşları, sivil toplum, özel sektör ve medya kuruluşlarıyla iş birliği içerisinde yürütülüyor. Bu çerçevede on binlerce kişinin çalışma ve katkılarıyla ülkemizin dört bir yanında yüzlerce etkinlik gerçekleştirildi. Halkımızın her kesimine açık olan bu etkinliklerde; açılan stantlar, dağıtılan kitap ve broşürler, sergilenen afişler, izletilen kamu spotları, sunumlar, bildiriler, konferanslar, sempozyumlar, bayat ekmekli yemek yarışmaları, resim ve kompozisyon yarışmaları, şölenler vasıtasıyla israf konusu ayrıntılı olarak işleniyor ve böylelikle ekmek israfı konusunun toplumun gündeminde geniş bir şekilde yer alması sağlanıyor. Kampanya çalışmalarıyla ülke ekonomisi 2,8 milyar TL kazandı Kampanyanın toplumdaki etkisinin ölçülmesi amacıyla 2013 yılı sonunda TMO tarafından yeni bir araştırma yaptırıldı. Bu araştırmanın sonuçlarına göre kampanya ile; tüketimde sağlanan tasarruf ve çöpe atılmaktan kurtarılan ekmekler sayesinde ekonomimize önemli katkılar sağlandığı ortaya çıktı. Sonuç olarak, 2012 yılında 5 milyon 950 bin adet olan günlük ekmek israfı, 2013 yılında %18’lik azalışla 4 milyon 900 bin adede düşürüldü. Böylece, günlük 1 milyon 50 bin adet, yıllık ise 384 milyon adet ekmek israf edilmekten kurtarıldı. Ayrıca, kampanyayla tam buğday ekmeği tüketiminin teşvik edilmesi sonucunda tam buğday ekmeği tüketiminde %93’lük, kepekli ekmek tüketiminde ise %283’lük bir artış sağlandı. One out of every eight people in the world, 842 million people, face hunger and malnutrition! Almost 10 million people lose their lives because of hunger… This dire situation gets worse every single day and threatens the world whose population is more than 7 billion, however one third of the global food production is wasted. Production dips and price hikes caused by global climate changes make it more and more difficult for poor countries to access food. Hence, prevention of waste and preservation of resources are of vital importance for the word whose population is expected to exceed 9 billion by 2050. Bread is one of the main sources of food in all parts of the world. Bread also has a sacred value in our society and it is accepted as the crown of our tables. However, despite all this sacredness attributed to it, bread is unfortunately still the most wasted food both in Turkey and in the world. Bread waste to be prevented through campaign In 2008 and 2012 the Turkish Grain Board (TMO) commissioned two surveys on bread waste to raise social awareness in this area and to reduce waste. According to this 2012 survey, the waste rate increased by 20% in 2008. The study also revealed that the 6 million breads wasted on a daily basis and the 2,17 billion breads wasted on a yearly basis translate into 1,6 billion TL. On January 17 2013 the ‘Campaign on the Prevention of Bread Waste’ was unrolled to prevent economic losses caused by bread waste, to disseminate the consumption of wholegrain bread and to raise awareness on these issues. In line with the Circular of the Prime Ministry and under the coordination of the Ministry of Food, Agriculture and Livestock and the Turkish Grain Board (TMO), the campaign is executed with the collaboration of ministries, governorships, district governorships, universities, municipalities, other public institutions and TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 41 EKMEĞİN ÖYKÜSÜ • Ekmekçilik; 8 bin yıl öncesine; insanların hububatı taşlar arasında kırıp ufaladığı, sonra da bunlara su katarak elde ettiği hamuru, yassı bir kaya üzerine yayarak, ateşte pişirdiği günlere kadar uzanıyor. Cilalı Taş Devri’nde kestane, meşe palamudu gibi bazı bitkisel ürünleri ezip suyla karıştırdıktan sonra elde edilen hamurun, kızgın taşlar üzerinde veya kül içerisinde pişirilerek yendiği de biliniyor. • MÖ 4.000 yıllarda Babiller özel fırınlarda ekmek pişirmeyi biliyorlardı. Kazılarda ortaya çıkarılan dünyanın en eski fırını MÖ 4.000 yılına ait. • MÖ 25. yüzyılda Mısır’da elekten geçirilmiş undan yapılma hamurlar, toprak kaplarda yoğrulduktan sonra, önceden ısıtılmış kalıpların içine akıtılırdı. • Mısır hiyeroglifindeki T harfinin hem piramitleri, hem de ekmek yapımını temsil ettiği de biliniyor. • Yaygın inanışa göre, MÖ 1800 yıllarında Mısırlı bir fırıncı, unutkanlık sonucu bir parçasını yoğurmadan bir sonraki hamura ilave eder ve bu gözenekli hamurun daha iyi sindirildiği ve lezzetli olduğu farkedilir. Böylece elde edilen mayalı ekmek, soyluların ve sarayın simgesi haline gelir ve büyük değer kazanır. Mayalı ekmek, Mısır’dan Roma’ya ve ardından Batı Avrupa’ya yayılır. • Mısırlılar için ekmek; başlıca gıda, kutsal bir ürün ve bir çeşit para sayılırdı. Piramitleri inşa edenlere emekleri karşılığında ekmek verilir, ölenler sonraki hayatlarında ekmekten yoksun kalmasınlar diye mezarlarına bir parça ekmek konurdu. • 3. yüzyılda Atina’da her biri farklı yöntemlerle yapılan 72 çeşit ekmek üretilmekteydi. Önceleri uzak komşuları gibi ekmeği közde pişirirken, bir tarafı açık ve önceden ısıtılabilen ekmek fırınını keşfederek bir devrim gerçekleştiren Yunanlılar, ilk ekmek dükkanlarının da sahibi oldular ve böylece günümüzdeki fırın ve pastanelerin temeli atılmış oldu. • Ortaçağ Avrupası’nda Normanlar ekmekçilikte çavdar kullanmaya, hamurlarını da yorgan altında fermente etmeye başladı. İsveçliler una Ren Geyiği kanı, Fransızlar ise öküz kanı katmayı denedi. Yayvan ekmekler revaçtaydı, çünkü hem tabak işlevi görüyor, hem de lezzetle yenebiliyordu. Yumurta ve yağ da katılmaya başlandığında ise ekmek artık lüks tüketim maddesi olmuştu. Daha beyaz ekmekler zenginlerin, pek tadı tuzu olmayan ekmekler ise fakirlerin sofrasını süslüyordu. • İlk mekanik mikseri bir Romalı’nın geliştirdiği kabul ediliyor. • Ortaçağ Avrupası’nda insanlar kader ortaklarına “companions”, yani “beraber ekmek yenilen kişi” diye hitap etmeye başlamışlardı. Fransız köylüleri İncil’deki ‘bize günlük ekmeğimizi ver’ cümlesine gönderme olarak, geçen yüzyıla kadar, ekmeklerini ısırmadan önce havada haç işareti çizerlerdi. İsa’nın doğduğu yer olan Beytü’l-Lahm’ın sözlük anlamı “ekmeğin evi” dir. • Müslüman inancına göre, Cebrail Adem’e unu öğüterek ekmek yapmayı öğretmişti. Bu nedenle de fırıncılar Adem’i “pir” olarak kabul ederlerdi. • Hristiyanlığın ilk yıllarıyla birlikte bazı azizlerin sadece tuzlu suya batırılmış arpa ekmeğiyle beslenmeleri çorbanın ilk örneklerinden sayılıyor. • Romalılar Ege’den gelmiş fırıncılardan öğrendikleri ekmeğe “pissaladdiere” yani “pizza” ismini verdiler. • İstanbul’un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul Belediye Başkanlığına tayin ettiği Hızır Bey Çelebi’nin ilk icraatından biri, ekmekçi esnafın temizliğe dikkat etmesi, hamura hile karıştırmamasını sağlamak olmuştu.. • Fransa’nın Provence bölgesinin genç kızları, yaptıkları küçük ekmekleri sepetlerde genç erkeklere sunarlar ve ekmeklerin onlara isimlerini fısıldamasını dilerlerdi. Günümüzün düğün pastalarının kökeni ise Eski Yunan’da düğünlerde sunulan özel ekmeklere kadar gidiyor. • İlk olarak İngilizler tarafından kurulan Ekmek Mahkemeleri yüzyıllar boyunca ekmeğin gramaj ve fiyatını tespit etti. 19’uncu yüzyılda ortaya çıkan çarpıcı gelişmeler fırıncılık endüstrisini günümüzdeki düzeyine getirdi. • 1859’da ünlü Fransız bilim adamı Louis Pasteur fermantasyona yol açan organizmanın maya olduğunu ortaya çıkardı. Emil Christian Hansen, katıksız maya parçacıkları elde etmeyi başardıktan sonra 1870’lerden itibaren yaş maya üretimine başlandı. Bu, mayanın sağlamlığı açısından devrimdi. Artık ekmekçiler ve biracılar aldıkları mayayı gönül rahatlığıyla kullanabiliyorlardı... Kaynak: www.ekmekisrafetme.com 42 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 İtalya, Pompei’de bir fırın gravürü, 19. yy, Le Tour du Monde, Paris (altta). 18. yy’da Paris’te ekmek dağıtımı, Magasin Pittoresque, Paris (yanda). An engraving of a bakery in Italy, Pomopei. 19th century, Le Tour du Monde, Paris (below). Bread distribution in Paris in the 18th century Magasin Pittoresque, Paris (on the side). THE STORY OF BREAD • Bread making dates back to 8000 years ago when people ground grains with stones, produced a dough by adding some water and spreading it on a flat rock and baked it in fire. During the Neolithic Age, it is known that some herbal products like chestnut and acorn were ground and mixed with water to produce dough and then it was baked on hot stones or in ash and consumed as bread. • In and around 4000 B.C. the Babylonians knew how to bake bread in special ovens. The world’s oldest oven unearthed in excavations dates back to 4000 B.C. • In the 25th century B.C. dough produced with sieved flour used to be kneaded in earthenware pots and the baked in pre-heated moulds. • It is known that the letter T in Egyptian hieroglyphics stands both for the pyramids and bread making. • According to common belief, an Egyptian baker in around 1800 B.C. forgets kneading the dough and adds it to the next dough. He observes that this porous dough was better digested and it was more delicious. The fermented bread produced in this manner becomes the symbol of the noble and the court and assumes great value. Fermented bread spread from Egypt to Rome and then to Western Europe. • Bread for the Egyptians was one of the main sources of nutrition, a sacred product and it had also a sort of monetary value. Workers who constructed the pyramids used to be given bread in return for their labour. A loaf of bread was placed on the tombs of the deceased so that they would not be devoid of it after death. • During the 3rd century in Athens, 72 types of bread were produced in different methods. The Greek people first baked bread in cinder like their distant neighbours and then they revolutionized bread making by way of inventing the pre-heatable bread ovens. The first bakery shops were also opened by Greeks, who paved the way for the modern day bakeries and pastry shops. • In Medieval Europe, the Normans started using rye in bread making and fermenting their dough under bed sheets. The Swedish tried adding reindeer blood to their blood and the French tried to bake breads with ox blood in it. Broad and shallow loaves of bread were popular, because they also functioned as plates and could be eaten with pleasure. Once eggs and butter were added as well, bread turned into a luxury consumer good. Whiter breads adorned the tables of the rich, whereas savorless breads were consumed by the poor. • It is commonly accepted that the first mechanical mixer was developed by a Roman. • In Medieval Europe, someone you shared your bread was called as a ‘companion’. Until the last century, villagers in France used to make a cross sign before biting their bread. This was a reference to the prayer in the Bible: ‘Give us today our daily bread’. The meaning of Bethlehem, where Jesus Christ was born, is ‘The House of Bread’. • According to Muslim belief, the Angel Gabriel had taught Adem how to grind flour and bake a bread. Therefore, bakers used to deem Adem as their master. • During the first years of Christianity, some saints used to consume barley bread jabbed in salty water only. This is accepted as one of the first examples of soup. • The Romans called the kind of bread they learnt from the bakers of the Aegean region as “pissaladdiere”, which means “pizza”. • After the conquest of Istanbul, Sultan Mehmet the Conqueror appointed Hızır Bey Çelebi as the city mayor. The first action the newly appointed mayor was to impose rules of hygiene on bakers and prevent them from cheating their customers with low-quality dough. • Young girls in the Provence region of France used to present the small loaves of bread they baked to young men and wished that the breads would be whispering their names to their ears. The origin of today’s wedding cakes could be traced back to the special loaves of bread presented at wedding ceremonies in Ancient Greece. • The Bakery Courts, first founded by the British, have determined the grammage and price of bread for centuries. The striking developments in the 19th century have developed the bakery industry into its current state. • In 1859 the French scientist Louis Pasteur discovered that the organism which caused fermentation was yeast. After Emil Christian Hansen’s production of pure yeast particles, fresh yeast could be produced after the 1870s. This was a revolution in terms of the resilience of the yeast. Bakers and beer makers could now use their yeast with ease of mind… Source: www.ekmekisrafetme.com offices, non-governmental organizations, private sector and media organizations. Within this framework, with the help and support of tens of thousands of people, hundreds of events were organized in all parts of Turkey. In these events, open to everyone, the issue of waste is treated and discussed in a detailed manner through special booths, books and brochures distributed, banners and posters, public service ads, presentations, leaflets, conferences, symposia, stale bread competitions, art and essay competitions and festivals. Thus, the community is engaged with the issue of bread waste. The campaign generated a value of 2,8 billion TL The Turkish Grain Board conducted a new survey in 2013 to assess the campaign’s impact on the community. According to the results of this survey, the savings achieved in consumption and the bread that is saved from being wasted added great contribution to our economy. The bread waste which amounted to 5 million 950 thousand units of bread in 2012 was reduced down by 18% to 4 million 900 thousand units in 2013. This resulted in saving 1 million 50 thousand units of bread on a daily basis and 384 million units of bread on a yearly basis. With the campaign’s encouragement, the consumption of whole-grain bread increased by 93% and the consumption of wholemeal bread increased by 283%. The campaign offered two main contributions to our economy: The first was that in 2012 the monetary equivalent of the waste was 1,6 billion TL and through campaign work this figure was reduced down to 1,3 billion TL and 300 million TL worth of bread was saved. The second major contribution was the education of the community. With the awareness raised, people started consuming bread in a controlled way and the total bread consumption of 26 billion TL was reduced down to 23,5 billion TL in 2013 and a saving of 2,5 billion TL was generated. As a result, with the value of the saved bread and the savings generated during bread consumption in total generated an annual economic value of 2,8 billion TL. The World Food and Agriculture Organization (FAO) has assessed the campaign work its gains in Turkey and the organization has declared the ‘Campaign on the Prevention of Bread Waste’ as a model implementation in the area of waste prevention projects in the world. Although a permanent change in people’s consumption habits is supposedly possible in the long run only, the activities organized within the framework of the campaign have resulted in significant achievements in a short period of time. This reveals that the Turkish society has started to develop a consciousness of waste prevention ve the preservation of resources. The significance of sustaining awareness on bread waste It is very crucial to produce bread in a planned manner, consume it as much as needed, serve it in slices, pay attention about its preservation, reuse stale bread as food for people and not to waste any part of it anywhere other than where it is consumed. To sustain the gains of the campaign in the long term and to further reduce the ever-increasing waste trend, we need to keep this newlyemerging awareness in KAVRULMUŞ EKMEK PARÇACIKLARI ÜZERİNDE SÜTLÜ YUMURTA www.ekmekisrafetme.com sitesinde bayat ekmeklerle yapılabilecek pek çok yemek, meze, salata ve tatlı tarifi yer alıyor. İşte bunlardan biri, Filiz Çatalkaya Orhan’dan bir tarif: Malzemeler: 8 dilim bayat ekmek, 3 adet yumurta, 2 yemek kaşığı tereyağı, 1/2 litre süt, (1 su bardağı), tuz ve karabiber. Hazırlanışı: • Bayat ekmekler küçük parçacıklar halinde ufalanır. • Tavaya yağ konularak ekmekler kızartılır. • Süt ve yumurta çırpılıp tavada 2-3 dakika pişirilir, tuz ve karabiber ilave edilir. • Tavada kızartılan ekmeklerin üzerine hazırlanan karışım ilave edilerek taze yeşillikler ile servise sunulur. SCRAMBLED EGGS WITH MILK ON ROASTED BREAD There are many recipes for dishes, appetizers, salads and desserts with stale bread on www.ekmekisrafetme.com. Here is one of those recipes by Filiz Çatalkaya Orhan: Ingredients: 8 loaves of stale bread, 3 eggs, 2 tablespoons of butter, 1/2 liter milk, (1 glass), salt and pepper. Method: • Crumble the loaves of stale bread. • Fry the bread crumbles on hot pan. • Stir the eggs and milk and cook it on a pan for 2-3 minutes, add salt and pepper. • Add this mix on top of the bread crumbles and serve it with some fresh green leaves. TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 43 Kampanya ile ekonomimize iki büyük kazanım sağlandı: Birincisi; 2012 yılında israfın parasal karşılığı 1,6 milyar TL iken kampanya çalışmalarıyla bu rakam 1,3 milyar TL’ye indirilerek 300 milyon TL değerinde ekmek çöpe atılmaktan kurtarıldı. İkincisi; kampanyanın etkisiyle halkımızın ekmeği ihtiyacı kadar satın alarak kontrollü tüketmesi sonucu ekmek tüketimi için yapılan 26 milyar TL’lik harcama, 2013 yılında 23,5 milyar TL’ye gerileyerek 2,5 milyar TL tasarruf sağlandı. Sonuç olarak; ekmek tüketiminden sağlanan tasarrufa, çöpe atılmaktan kurtarılan ekmeğin değeri ilave edildiğinde ekonomimizde yıllık 2,8 milyar TL tasarruf sağlanmış oldu. Türkiye’de yürütülen kampanya çalışmalarını ve elde edilen kazanımları değerlendiren Dünya Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), “Ekmek İsrafını Önleme Kampanyası”nı dünyada israf konusundaki çalışmalara katkıda bulunan örnek uygulama olarak gösterdi. İnsanların tüketim alışkanlıklarındaki kalıcı değişim uzun vadede mümkün görülmesine rağmen kampanya kapsamında yürütülen faaliyetlerle kısa sürede önemli mesafe kat edilmiş olması, halkımızda israf etmeme bilincinin oluşmaya başlaması ve kaynakların korunması bakımından büyük önem taşıyor. Ekmek israfı konusundaki bilinçlenmenin sürdürülmesi önemli Ekmeğin planlanarak üretilmesi, ihtiyaç kadar satın alınması, dilimlenerek servis edilmesi, muhafazasına itina gösterilmesi, bayatlayan ekmeklerin yine insan gıdası olarak değerlendirilmesi ve tüketim noktası dışına hiçbir şekilde atık olarak çıkarılmaması önemli. Kampanya ile elde edilen kazanımların kaybedilmemesi ve azalış trendine giren israfın daha da azaltılması bakımından bu hususlarda toplumumuzda oluşmaya başlayan bilinçlenmenin sürdürülmesi gerekiyor. Ancak hedeflenen başarıya ulaşılabilmesi için toplumun bütün kesimlerinin duyarlılığı ve desteğinin bu yıl da sürmesi gerekiyor. Kampanyaya verilecek her destek; ekmek israfı başta olmak üzere her türlü israfın önüne geçilerek ülkemiz ekonomisine katkı sağlayacaktır. Ekmeğimizi ve geleceğimizi israf etmeyelim! Çöpe atılan her dilim ekmekle aslında milli servetimiz, doğal kaynaklarımız, emeğimiz ve geleceğimizin heba edildiği unutulmamalı. Yüz milyonlarca insanın aç uyuduğu ve açlıktan hayatını kaybettiği bir dünyada; kaynakların sınırsız olmadığını bilmeli ve ekmeğimize, emeğimize, geleceğimize sahip çıkmalıyız. Kampanya ve ekmek israfıyla ilgili her tür bilgi, haber ve belgeye “www.ekmekisrafetme.com” sitesinden ulaşabilirsiniz. 44 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 the community alive. However, for a full-fledged success, all parts of society need to cultivate a sensitivity and offer their support for this year as well. All kinds of support that will be given to the campaign, will contribute not only to bread waste but to the economy of the country as well. Don’t waste our bread and our future! We should always bear in mind that with every loaf of bread that is wasted we are actually throwing away part of our national wealth and losing part of our future. In a world where hundreds of millions of people can’t access food and die of hunger, we should know that resources are scarce and we should own our bread, labour and future. All information and related documents on bread waste and the campaign could be accessed at www.ekmekisrafetme.com. EKMEK NASIL SAKLANMALI? • Gün içinde tüketilecek ekmeğin taze ve yumuşak kalabilmesi için kapaklı bir ekmek kutusu, gıda dolabı veya poşet içinde; serin, karanlık ve kuru bir ortamda saklanmalıdır. • Birkaç gün içinde tüketilemeyecek ekmek (özellikle sıcak havalarda) buzdolabının soğutucu veya derin dondurucu kısımlarında kilitli buzdolabı poşetlerinde saklanmalıdır. • Ekmeğin, buzdolabının soğutucu kısmında saklanması tercih edilebilir. Bu işlem bayatlama hızını artırır fakat ekmeğin küflenmesini önler. Kısa sürede tüketilemeyecek ekmeğin derin dondurucuda saklanması; bayatlamaması, küflenmemesi ve lezzetini kaybetmemesi için en doğru yöntemdir. • Donmuş ekmekler, lezzet kaybına uğramaması için 3 ay içinde tüketilmelidir. • Ambalajlı ekmeklerden birkaç dilim alındıktan sonra kalan dilimlerin ambalajı kapatılarak saklanmasına dikkat edilmelidir. • Ekmeğin sıcakken poşete konulması küflenmesine neden olur. Bu yüzden sıcak ekmek, soğutulduktan sonra fazla kurumadan poşete konularak saklanmalıdır. • Ekmeğin muhafaza edildiği kutunun veya gıda dolabının düzenli olarak temizlenmesi gerekmektedir. • Çeşitli nedenlerle ekmeğin içerdiği suyun buharlaşarak saklandığı poşet içerisinde birikmesi küflenmeyi hızlandırabilir. Bu durumda ekmeğin saklandığı poşet değiştirilmeli ya da ekmek temiz bir kâğıt havluya sarılarak saklanmalıdır. Kaynak: www.ekmekisrafetme.com HOW TO PRESERVE BREAD? • To keep bread fresh and soft throughout the day, it should be kept in a capped bread box, some food case of a bag in cool, dark and dry environment. • If you will not be consuming the bread in a few days, it should be kept in the refrigerator or in the freezer in a food bag (especially in hot weather). • It is usually suggested that bread should be kept in the freezer part of the refrigerator. This might cause the bread to go stale faster, but it prevents moulding. If you will not be consuming your bread soon, the best method of preserving it is to keep it in the deep freezer so that it will not go stale and moulded. In this way, you can preserve the taste as well. • Frozen breads should be consumed in 3 months’ time so that they will not lose their taste. • If you consume packaged bread, you should carefully close the package again after consuming part of it. • If you put the bread in a bag when it is hot, it will get mouldy. Therefore the bread should be packaged when it is cool and not too dry. • The refrigerator of cupboard where you preserve your bread should be cleaned on a regular basis. • Water in bread might vaporize in the bag and this can accelerate the moulding process. When that happens, the bag should be replaced or the bread should be wrapped in a clean paper towel. Source: www.ekmekisrafetme.com LİKYA YOLUNDA TAŞ EVLER BEYMELEK Beymelek Belediyesi Arşivi Demre yakınlarında şirin bir köy olan Beymelek, taş evleri ve Dalyan Gölü’nde yetişen mavi yengeçleriyle Akdeniz’in yeni gözdesi olmaya aday. STONE HOUSES ON THE LYCIA ROAD BEYMELEK Beymelek, a cozy village near Demre, will probably be the new favorite place on the Mediterranean thanks to its stone houses and the blue crabs that abound in Dalyan Lake. 46 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 Hümmet Goca Konağı, Karabibik Evi, Melahat Hala Evi, Hamza Dayı Evi… Bunlar Beymelek’e gittiğinizde konaklayacağınız odaların adı. Burada, konakladığınız evlerin adından başlayarak lezzetli mavi yengeçleri, güzel gün batımları, mis gibi dağ havası, misafirperver halkı ile zaten her şey kendine has… Anadolu’nun en eski uygarlıklarından Likya’nın bir kenti olan İsion yani bugünkü adıyla Beymelek, Akdeniz’in bağrında, Antalya ile Fethiye arasında şirin bir yerleşim. Tarihçiler, kentin Antik adının Tanrıça İsis’ten geldiğini, ona ithafen buranın İsion olarak anıldığını söylüyor. Beymelek’te tarih, kültür ve doğa bir yana en ünlü olan şey, “taş evler”. Tamamen taştan yapılan ve bölge mimarisini yansıtan özgün Beymelek evleri, dünyanın dört bir yanından gelen ziyaretçilerin çok ilgisini çekiyor. Dalyan Gölü’nün 2 km kuzeyinde Toroslar’ın eteğinde yer alan Beymelek’i meşhur eden bir başka özelliği de doğası. Zeytin ve harnup ağaçlarıyla kaplı olan bölge hiç bozulmamış köy hayatıyla şehirden kaçmak isteyenler için ideal bir rota. “Beymelek ismi nereden geliyor?”. Burası, 1530’lu yıllarda Kaş’ın bir kazası olarak ve Beymelik cemaati adıyla anılmaya başlanıyor. Bu isim de Selçuklu emiri “Beg Melik”ten (Sultan’ın oğlu) geliyor. Beymelek halkını göçerler oluşturuyor. Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde, Konya üzerinden Antalya’ya gelen göçerler, buradaki nüfusun artması ve otlak alanlarının yeterli olmaması nedeniyle, Korkuteli üzerinden, Denizli, Aydın ve Fethiye’ye göçmüşler. Mera alanları burada da yeterli gelmeyince, Beymelek’e kadar ilerlemişler. Hümmet Goca Mansion, Karaibibik House, Aunt Melahat House, Uncle Hamza House… these are the names of the rooms where you will stay when you go to Beymelek. Everything here, from the names of the rooms where you will stay to the delicious blue crabs, breath taking sunsets, fragrant mountain air, hospitable people, everything is unique… Ision or Beymelek, its present name, a city of ancient Anatolian civilizations is a cozy settlement between Antalya and Fethiye, located at the bosom of the Mediterranean. Historians say that the ancient name of the city came from Goddess Isis, therefore it was named İsion in memory of her. Apart from history, culture and nature, the most famous thing about Beymelek is its “stone houses.” Unique Beymelek houses, which are built completely out of stones and reflect regional architecture, draw much attention from the visitors coming from all corners of the world. Another feature which makes Beymelek is situated at the foot of the Taurus Mountains roughly 2 kilometers north of Lake Dalyan. The surrounding area, famous for natural environment, is covered with olive and carob trees. Thanks to its quintessential village life, Beymelek is an ideal getaway for those who want an escape from urban life. If you are curious about where the name “Beymelek” comes from, here’s an explanation. As a borough of Kaş, in the 1530s the community began to be called “Beymelik” derived from “Beg Melik” (Seljuks Emir or Sultan’s son). Beymelek’s early population consisted of nomads. During the last period of the Ottoman Empire, nomads coming to Antalya through Konya migrated to Denizli, Aydın and Fethiye through Korkuteli due to the increase of population and scarcity of pasture there. When the pasture areas in their new settlements were depleted, they continued on to Beymelek. Likya tipi taş evler Göçerler Beymelek’e gelince buraya yerleşmeye karar verip, bölgede bulunan taşlardan evler inşa etmeye başlıyor. Üzeri ahşapla kapatılan taş duvar zamanla buranın simgesi haline geliyor. Günümüzde turistik amaçlı hizmet veren “Beymelek Taş Evler”, evlerin asıl sahiplerinin adıyla anılıyor. Burada geçmişe saygı esas. Mimarlar, bu evlerin Eski Likya’nın yapı tarzına, özellikle tahıl anbarlarının yapılış biçimine benzediğini söylüyor. Bu yüzden Beymelek Taş Evler, Likya Evleri diye de anılıyor. Evlerin içi toprak, kireç, saman kullanılarak sıva yapılmış. Her evde bugünkü şömineye benzeyen ama aslında yemek pişirmede kullanılan bir ocaklık, odalarda ahşap raflar ve yüklükler bulunuyor. Orijinal halinde pencerelerde cam yok. Pencereler ahşap kepenklerle kapatılmış ve önünde yine ahşap verandalar bulunuyormuş. Ancak yakın dönemde çatılar kiremitle kaplanmış, pencerelere de cam takılmış. Taş evlerin restorasyonu Kalkınma Bakanlığı Batı Akdeniz Kalkınma Ajansı ve Beymelek Belediye Başkanlığı’nca yaptırılmış. Köy, Nisan 2013 itibariyle Likya yolu üzerinde, konaklama, yeme içme ve doğa sporları alanında hizmet vermeye başlamış. Lycia style stone houses When the arrived at Beymelek, the nomads decided to settle here and started to build houses out of the stones native to the vicinity. In time, the stone wall covered with wood became a symbol of the area. “Beymelek Stone Houses,” which serve the tourism industry today, carry the names of their original owners. Respect to the past is an indispensable motto here. Architects claim that these houses resemble the building style of ancient Lycia, particularly the grain silos. Therefore, Beymelek Stone Houses are known as Lycia Houses too. The interiors of the houses were plastered with a mixture of clay, lime and straw. In each house, there are wooden shelves, cupboards, and a chimney used for cooking, even though it looks like a fireplace, is. In their original states, the windows did not have glass panes. Instead they were closed with wooden shutters. There were wooden verandas in front of the houses. Recently, roofs were covered with bricks and glass was inserted into windows. Restoration of the stone houses was carried out by Ministry of Development West Mediterranean Development Agency and Beymelek Municipality. As of April 2013, the village began to serve in accommodation, dining-drinking and nature sports areas on the Lycia Road. Beymelek’te ne yapılır? Yöre halkının işlettiği lokantalarda buranın meşhur lezzetlerinden gözlemeden tadıp, yaz sıcağında adeta serin bir davet gibi duran taş evinizde dinlendiyseniz şimdi yola çıkma vakti. Çünkü buraya gelince yapılması gereken en önemli What are the things to do in Beymelek? After tasting the famous gözleme (a kind of pancake) in the locally-operated restaurants and resting in your stone houses, a cool invitation to avoid the summer heat, you’d be ready for the most important activity for visitors to the area: to walk on Lycia Road… TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 47 aktivite Likya yolunda yürüyüş... Peki bu yürüyüş yolunda bizi neler bekliyor? Likya yolu, Fethiye’den Antalya’ya kadar uzanan bir rota. Çevresinde; sahil ve dağ yerleşimlerini birbirine bağlayan birçok patika var. Antik Likya’nın; ulaşım, ticaret, savunma amaçlı kullandığı bu yollar daha sonra bölgeye yerleşen Yörükler tarafından da göç, ulaşım ve ticaret amaçlı olarak kullanılmış. Bu sebeple antik şehir ve yerleşimleri birbirine bağlayan yol ve patikaların izleri günümüzde de canlılığını koruyor. Likya Yolu, hem tarihe tanıklık etmek hem de Akdeniz havası solurken bol oksijen depolamak için mutlaka yürünmesi gereken bir yol. Hepsini yürümek zorunda değilsiniz tabi, kendinize uygun bir rota belirleyip gezmeye başlayabilirsiniz. Önerimiz, MÖ 5. yüzyılda kurulduğu düşünülen Likya kenti Myra’yı, Demre merkezindeki Noel Baba Müzesi’ni, bir liman kenti olan Andriake’yi (Çayağzı) görmeniz. Beymelek, hem mimarisi hem sıcakkanlı köy halkı hem de çevresinde bulunan tarihi kalıntılarla, tatil yaparken öğrenmek de isteyenlerin tercih ettiği bir destinasyon. Doğa ve spor severlerin favorisi olan bu bölgeyi keşfedin! So what’s waiting for us on famous walking journey? The Lycia Road stretches from Fethiye to Antalya. There are many footpaths around it, which connect coastal and mountain settlements to each other. These paths, that Ancient Lycia used for transportation, commerce and defense, were also used by the nomads who settled in this region for migration, transportation, and commerce. For this reason, traces of the roads and paths which connected the ancient cities and settlements can still be seen in our day. Both to witness history and to breathe the fresh Mediterranean air, the Lycia Road is a must to walk. Undoubtedly you don’t have to finish the entire walking course. You can begin with a relaxing walk after picking out the most proper route for you. We recommend that you see Myra, a Lycia city which is thought to have been built in the 5th Century BC, Santa Clause Museum in Demre, Andriake (or Çayağzı) a port city. Thanks to its architecture, cordial local people and the historical ruins in its vicinity, Beymelek is a preferred destination by those who want to learn something while taking a vacation. Come on and discover this region which is a favorite destination for nature sports fans! DALYAN GÖLÜ’NÜN MAVİ YENGEÇLERİ Beymelek; taş evleri, mis gibi havası ve berrak denizi için olduğu kadar, mavi yengeçleri için de kilometreler aşılarak gelinen bir yer. Mavi yengeçler, hem renkleri itibariyle nadir bulunduğu için ilginç hem de yüksek protein içermesi ve lezzet açısından kıymetli bir yiyecek. Beymelek’e gittiğinizde yerel lokantaları ziyaret edip istediğiniz yengeçi seçip yiyebilirsiniz. Beymelek’in, tıpkı taş evleri gibi, alamet-i farikası olan mavi yengeçlerinin dışında bereketli Dalyan Gölü’nden çıkan çupra ve levreğin de tadına bakmalısınız. Bu lezzetler aklınıza düştükçe, Beymelek’e yeniden gelmek isteyeceksiniz. Buranın asıl “ev sahiplerini” de unutmadık. Dalyan Gölü’nün ve aslında dünyanın en eski ev sahiplerinden olan sevimli Caretta Caretta’lar yüz beş milyon yıldır burada. Dalyan havasıyla, suyuyla herkes için yeryüzündeki cennet olmaya devam ediyor. Blue Crabs of Dalyan Lake Likya Yolu ve Beymelek Taşevleri’nden görüntüler. Visions from Lycia Road and Beymelek Stone Houses. 48 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 People come from long distances to visit Beymelek, a place famous for its stone houses, fragrant fresh air, crystal clear sea and its blue crabs. Blue Crabs have been a prized food in terms of their taste, high protein content and scarcity. When you go Beymelek, you can visit local restaurants, pick out any crab you want to eat. Apart from the blue crabs, which are the culinary trademark of Beymelek , you must also taste bream, a local perch caught in fertile Dalyan Lake. Whenever these tastes come to your mind, you’ll wish to visit Beymelek again. We did not forget the real “hosts” here. Those cute Caretta Carettas, the oldest hosts of Lake Dalyan, or more correctly, the world, have been here for five hundred million years. Lake Dalyan, with its sweet air and crystal clear water, continues to be a true paradise on the Earth for all people. ROMANTİK, GİZEMLİ, TARİHİ pera palas 50 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 Pera Palace Hotel Jumeirah Arşivi Orient Express’in dillere destan yoculuğunun son durağıydı. Agatha Christie kayıp 11 gününün burada geçirmiş, 1934 yılında yayımlanan “Doğu Ekspresinde Cinayet” adlı romanını burada yazmıştı... Kimleri ağırlamadı ki... Başta Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü, Kraliçe II. Elizabeth, Kral VIII. Edward, Yugoslavya Devlet Başkanı Josip Broz Tito, General Franz von Papen, Şah Rıza Pehlevi, Avusturya-Macaristan İmparatoru Franz Joseph, General Franz von Papen, Ernest Hemingway, Jacqueline Kennedy, Alfred Hitchcock, Sarah Bernhardt, Zsa Zsa Gabor, Greta Garbo, Mata Hari, Mikis Theodorakis, Ninette de Valois... Osmanlı Dönemi sarayları hariç tutulursa, İstanbul’un borularından sıcak su akan, elektriği ve elektrikli asansörü olan ilk binasıydı... Kapılarını 19 yüzyıl sonunda açan Pera Palas yalnızca bir otel değil, gerçek bir müze-otel. İstanbul’un bu özel, romantik ve tarihi yapısının öyküsünü Pera Palace Hotel, Jumeirah Genel Müdürü Pınar Kartal Timer anlattı: TÜRSAB DERGİ: Bize Pera Palace Hotel Jumeirah hikayenizi anlatır mısınız? Nasıl başladı? PINAR KARTAL TİMER: Pera Palace Hotel Genel Müdürlüğü görevi önerilmeden beş yıl önce, “çok başarılısın, ileride ne yapmak istiyorsun” diye sorulduğunda “birgün Pera Palace Hotel restore edilirse ev sahibesi olmak isterim” dedim. Çünkü ben İstanbul’a çok aşık biriyim. Otelciliği çok seviyorum ve her ikisinin de kesiştiği nokta bence Pera Palace Hotel Jumeirah. Pera Palace, şehrin zarafeti ile birlikte çok renkliliğini ve kültürel harmonisini başarıyla yansıtabilen bir otel. Ben hep Pera Palace’ı bir İstanbul Hanımefendisi’ne benzetmişimdir. Çocuklarım küçük olduğundan, Genel Müdürlük gibi daha fazla zaman gerektiren ve sorumluluğu daha ağır olan görev tekliflerini Pera Palace Hotel’den gelen davete kadar hep geri çevirmiştim. 5 sene sonra geriye dönüp baktığımda kariyerimdeki en doğru kararlardan biri olduğunu görüyorum. Yeni bir dekorasyon süreci geçirdiniz, bunu biraz anlatır mısınız? Kendimizi yenileyerek çağa ayak uydurmaya devam ederken, dekorasyonda otelin tarihine ve ruhuna uygun dokunuşlar yapmaya karar verdik. Geçen yıl Patisserie de Pera’yı baştan yaratarak şehrin en çok tercih edilen lezzet duraklarından biri haline getirdik. Bu yıl da Lobi, Kütüphaneli Salon ve Kubbeli Salon’da etkileyici değişiklikler gerçekleştirildi. Kubbeli ve Kütüphaneli Salonlarımız bu değişikliklerle sosyal hayatın vazgeçilmez mekanlarından biri olmaya aday. Lobi daha işlevsel hale getirilerek, mekanda daha aydınlık ve geniş bir alan yaratıldı. Otelin merkezi olan Kubbeli Salon ve hemen yanındaki Kütüphaneli Salon da Anouska Hempel tarafından hem bir masal diyarı, hem de şehrin enerjisine ve dinamikliliğine uygun olacak şekilde yenilendi. Kütüphaneli Salon’a yerleştirilen yemek masası; bilgisayarınızı alıp saatlerce çalışabileceğiniz bir ofis, kitabınızı okuyabileceğiniz bir dinlenme alanı ya da yemek yiyip içkinizi yudumlayacağınız çok fonksiyonlu bir mekan olarak her kitleye hitap edecek, her türlü ihtiyacı karşılayacak şekilde tasarlandı. ROMANTIC, MYSTERIOUS, HISTORICAL PERA PALAS It was the last stop of the legendary journey of the Orient Express. The 11 missing days of Agatha Christie was spent here and this was the place where she wrote ‘Murder on the Orient Express’ which was published in 1934... The place hosted many: starting with Mustafa Kemal Atatürk and İsmet İnönü, Queen Elizabeth II, King Edward VIII, Yugoslav President Josip Broz Tito, General Franz von Papen, Shah Rıza Pehlevi, Austrian-Hungarian Emperor Franz Joseph, Ernest Hemingway, Jacqueline Kennedy, Alfred Hitchcock, Sarah Bernhardt, Zsa Zsa Gabor, Greta Garbo, Mata Hari, Mikis Theodorakis, Ninette de Valois... Excluding the palaces of the Ottoman period, it was the first building in Istanbul with hot water pipes, with electricity and an electricity elevator... Pera Palas, which opened its doors at the end of the 19th century is not only a hotel, but a real museum-hotel. Pera Palace Hotel, Jumeirah General Manager Pınar Kartal has told us the story of this special, romantic and historical building of Istanbul: TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 51 Tüm bu alanlarda 20. yüzyılın başlarına gönderme yapan yeni dekorasyonda şarap kırmızısı, siyah ve ışıltılı yansımalarla birlikte altın varaklar kullanıldı. Kadife oturma grupları ve duvarlara hareket getiren perdeler ön plana çıkarken Kütüphaneli Salona eklenen tavan süslemeleri mekâna özel bir ambiyans ve derinlik kattı. Anouska Hempel’ın görkemli Bell Epoque Dönem’den ilham alarak yorumladığı Pera Palace Hotel Jumeirah’ın bu yeni görünümü geçmiş yüzyılın ruhunu bugünün modernizmiyle buluşturdu. Tadilat sürecinde geçirdiğiniz zorluklardan söz edebilirmisiniz? Tasarımcımız dünyaca ünlü dekaratör Anouska Hempel’ın İngiltere’de ikamet ediyor olması ve iletişimimizin mail ve telefon yolu ile gerçekleşmesi sürecimizi etkiledi. Onun dışında operasyonlarımızda bir sıkıntı yaşanmadı. 2010 yılındaki restorasyonda dikkat ettiğiniz en önemli unsurlar neydi? Bildiğiniz gibi otelimiz 1. derecede tarihi eserdir. Bu sebepten, restorasyon aşamasında her proje Anıtlar Yüksek Kurulu’nun onayından geçti. Ayrıca, restorasyon süresince bizi yönlendiren akademisyenlerden oluşan bir danışma kurulumuz vardı. Pera Palace Hotel’in yeniden açılışındaki konseptini, öncelikli olarak otelle ilgili akla gelen güzel ne varsa dünden bugüne taşıyarak, otelin tüm değerlerine büyük bir özen ve titizlikle sahip çıkarak yarattık. Tüm çalışma arkadaşlarım için bu önemli projeyi hayata geçirmek manevi anlamda büyük bir sorumluluk içeriyordu. Bu proje, teknik alt yapının yenilendiği ve nostaljinin ön planda tutulduğu bir restorasyon çalışması olarak iki aşamadan oluştu. 1892 yılında açılan Pera Palace Hotel’in alt yapısı dönemine göre teknolojik olarak üst seviyedeydi ancak, bunları 21. Yüzyıla uyarlamak gerekiyordu. O yüzden kapsamlı bir alt yapı çalışması içine girdik. Hiç 52 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 bir zaman havalandırma sistemi ve WI-FI altyapısı olmamış tarihi bir binayı IP hatları, WI-FI ve havalandırma sistemi ile donattık. İçinde saunası, Türk hamamı, buhar odası, masaj odaları ve havuzu olan 380 m2 bir SPA, 200 m2lik yeni bir toplantı salonu ve restoran eklendi. Tüm bu yenilikleri ve eklemelerı yaparken en zorlanılan konu ise tüm bunların otelin tarihi dokusunu ve nostaljisini bozmadan yapılmasıydı. Türkiye’nin en eski elektrikli asansörü Pera Palace Hotel Jumeirah’da bulunmaktadır. Yenileme sırasında asansörle ilgili bir çalışma oldu mu? 2010 yılındaki renovasyon zamanında asansörümüz komple bakıma girdi. Makine dairesi yenilendi ve misafirlerimizin görebileceği şekilde kapısı cam yapıldı. Kabin ve kabin içi bakımdan geçti. Asansörümüz şuanki standartlara getirildikten sonra şimdi daha güvenli ve hızlı. Gözbebeğimiz olan asansörümüzün tüm bakımları normal asansörlerden daha sık ve detaylı yapılmaktadır ve misafirlerimizi en çok etkileyen unsurlardan biridir. Pera Palace Hotel Jumeirah Genel Müdürü Pınar Kartal Timer (sol sayfa üstte) ve otelden görüntüler. Pera Palace Hotel, Jumeirah General Manager Pınar Kartal Timer and images of the hotel. TÜRSAB: Would you please tell us your story of Pera Palace Hotel Jumeirah? How has it started? PINAR KARTAL TİMER: Five years before I was offered the General Manager position for Pera Palace Hotel, I was told that I was very successful and I was asked about my future plans. My answer was ‘If Pera Palace Hotel will be restored one day, I would like to be the hostess of it’. Because I am in love with Istanbul. I like the hotel business and I think Pera Palace Jumeriah is a place where these two meet. Pera Palace very successfully reflects its elegance, its multi-coloured character and cultural harmony. I have always likened Pera Palace to an Istanbulite lady. Since my children were yet small, I had rejected other general manager positions with big responsibilities until one offer came from Pera Palace Hotel. When I look back five years earlier, I see that this was the best decision in my career. You have gone through a new decoration process. Could you please elaborate on that a bit? We try to keep up with the age as we renew ourselves and along that process we have decided to make some small touches on decoration in line with the history and spirit of the hotel. Last year Patisserie de Pera was completely recreated and it was turned into one of the most favourite spots in the city. This year we had made some impressive changes in the Lobby, the Library Hall and the Domed Hall. The Domed Hall and the Library Hall are candidates to be one of the indispensible places of social life in the city. The lobby is now more functional and we have a bright and wide space there. The Domed Hall, the center of the hotel and the Library Hall just next to it have been renovated by Anousla Hempel both as a legendary place and as places vibrating with the energy and dynamism of the city. The dining table placed in the Library Hall offers a space both for long hours of office work with your computer, for reading your book or for wining and dining. Thus, it appeals to people with varying purposes. In all these spaces, we have used colours like wine red, black and gold foils with glimmering reflections referring back to the beginning of the 20th century. Velvet chairs, curtains adding dimension to wals and the ceiling decorations in the Library Hall have produced some additional ambience and depth to the space. Anouska Hempel has been inspired by the Bell Epoque period in her renovation and the reinterpretation of Pera Palace Hotel Jumeirah combined the spirit of the last century with today’s modernism. TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 53 Can you talk to us a bit about the difficulties you had during renovation? Our designer, the world-renowned decorator Anouska Hempel, was living in England and we had to communicate by phone and emails. That was a challenge. Other than this we have had no problems during our operations. On what issues your were most concerned during the restoration in 2010? As you know, our hotel is a first degree historical monument. Therefore the Supreme of Monuments had to approve every step in all stages of the restoration. We also had a council of academicians who directed us throughout the restoration. The opening concept of Pera Palace Hotel rested very much on its original values and riches. In a way, we have created all that again with due diligence and made it part of the present time. Realizing this project entailed great responsibility for all my colleagues. The project consisted of two different stages during which the technical infrastructure was renovated and the element of nostalgia was foregrounded. The infrastructure of the Pera Palace Hotel, which was opened in 1892, was highly advanced in terms of technology in its day, but all that had to be adjusted to the 21st Century. Therefore we rolled out a very comprehensive infrastructure work. This historical building has never had a ventilation system and a WI-FI infrastructure and we have installed new IP lines, WI-FI and ventilations systems. A SPA, consisting of a sauna, Turkish bath, steam room, massage rooms and pool were added on an area of 380 m2 and a new meeting room of 200 m2 and a restaurant are among the new facilities that were added. When working on all this renovation, the greatest challenge was to preserve the historical texture and the nostalgia of the hotel. Turkey’s oldest electricity elevator is in Pera Palace Hotel Jumeriah. Have you also worked on the elevator during the renovation? During our renovation in 2012 our elevator went through a complete maintenance. The engine room was renovated and the doors were replaced with glass panels for visibility. The cabin and its interior were also renewed. With these new standards, our elevator is faster and safer. The maintenance of our elevator, which is the apple of our eyes, is done on a more frequent basis compared with normal elevators. It is really impressive for our guests. 54 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 Sıradışı bir tatil için RAMADA RESORT BODRUM RAMADA RESORT BODRUM FOR AN EXTROORDINARY HOLIDAY Bitez Vadisi’nin muhteşem yeşiliyle, denizin dingin mavisini buluşturan eşsiz bir manzara! İşte müşterilerine sıradanlıktan çok uzak bir hizmet veren Ramada Resort Bodrum. Bodrum’un vazgeçilmez konaklama noktalarından biri... 2012 yılı Temmuz’unda açılan Ramada Resort Bodrum, Wyndham Otelleri grubu içinde o yıl açılmış en iyi otel seçilmişti. 2014’te ise Traveller’s Choice tarafından “Türkiye’nin En İyi Otelleri ve Türkiye’nin En Lüks Otelleri” kategorisinde Bodrum birincisi seçildi. Bitez Vadisi ile Kos Adası’na hâkim Ramada Resort Bodrum, Bodrum Marina’ya yakınlığıyla da eşsiz bir konuma sahip. Ramada, otel sayısı olarak dünyanın en büyük otel grubu olan Wyndham grubuna ait. Grup Türkiye’yi önemli bir pazar olarak değerlendiriyor. Gelişmeleri, tercih edilen lokasyonları yakından takip ediyor ve buna paralel olarak yabancı yatırımcılarla işbirliği yapıyor. An unmatched view that brings together the magnificent green of the Bitez valley and the serene blue of the sea! Here is Ramada Resort Bodrum that offers an extraordinary service to its customers. One of the indispensable accommodation points of Bodrum... Ramada Resort Bodrum, opened in July 2012, has been chosen the best hotel of the year among the Wyndham Hotels group. In 2014, the hotel was chosen as the first among Bodrum hotels in the category of ‘Turkey’s Best Hotels and Turkey’s Most Luxurious Hotels’ by the Traveller’s Choice. Ramada Resort Bodrum, dominating the Bitez valley and the Kos Island, has a unique location with its proximity to the Bodrum Marina. Ramada belongs to the Wyndham group, which has the largest number of hotels in the world. The group deems Turkey as a very important market. They follow the developments and the preferred locations and cooperate with foreign investors. Çok zengin oda çeşidi, toplantı ve davetler için ideal mekan Ramada Resort Bodrum, konuklarına her ayrıntısı ince ince düşünülmüş ve tüm gereksinimleri karşılayacak farklı oda tipleri sunuyor. Nitekim, 20.000 m2’lik alan içinde 5 adet 1+1 özel havuzlu, 5 adet 2+1 özel havuzlu villa, 12 adet ortak havuzlu villa odası, 2 adet “de-luxe suite”, 11 adet “junior suite”, 93 doğa ve deniz manzaralı odası ve bir de engelli odası olmak üzere 129 odası var. A great variety of rooms, an ideal venue for meetings and events Ramada Resort Bodrum offers its guests a great variety of rooms with all fine details considered and with all amenities. On an area of 20.000 m2, there are 5 1+1 villas with special pools, 5 2+1 villas with special pools, 12 villa rooms with common pools, 2 ‘de-luxe suites’, 11 ‘junior suites’, 93 rooms with nature and sea view and 1 disabled room. Ramada Resort Bodrum, with its Valle Meeting Room and ‘workshop’ room, also offers a privileged service quality for 56 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 Ramada Resort Bodrum, Valle Toplantı Salonu ve “workshop” odaları ile tüm kongre, toplantı ve davetleri, kişiye özel sunduğu hizmet kalitesi eşliğinde ayrıcalıklı kılıyor. Valle Salonu, Kos Adası, Bitez Vadisi ve mandalina bahçelerinin deniz ile kucaklaştığı eşsiz bir manzaraya sahip. 600 kişi oturma kapasiteli, kolonsuz, gün ışığı alabilen, bölünebilen özelliklerinin yanı sıra tam donanımlı ses-ışık ve görüntü sistemlerini de bünyesinde bulunduruyor. Eşsiz SPA keyfi Ramada Resort Bodrum’da konuklara geniş SPA olanakları sunan “Mystic Wellness”, 2.750 m2 alan içinde hizmet veriyor. Konukların rahatı düşünülerek tasarlanmış bu alan, uzman antrenör ve masaj terapistleri eşliğinde hem spor yapmak hem de dinlenmek için adeta biçilmiş kaftan! “Mystic Wellness”de “fitness”, kapalı ısıtmalı havuz, açık havuz, sauna, buhar odası, şok ünitesi, hamam, tenis kortu, “squash”, “spinning”, pilates, masaj terapileri, özel dersler, ozon sauna, solaryum, “power plate”, tuz yatağı gibi birçok seçenek sunuluyor. Bedenini ve ruhunu yenilemek isteyenler için birebir… İletişim: www.ramadaresortbodrum.com all kinds of congresses, meetings and events. The Valle Room has a unique view of the Kos Island, Bitez Valley and the mandarin gardens where the sea and land meets one another. The sun-lit room has a capacity of 600 and it does not have any columns and has compartments with sound-light and visual systems. Unique SPA pleasure Ramada Resort Bodrum’s ‘Mystic Wellness’, covering an area of 2.750 m2, offers guests a wide range of SPA services. This area has been designed for the comfort of the guests and it is a very great venue for those who would like to exercise of relax in the company of expert trainers and massage therapists! The fitness centre at the ‘Mystic Wellness’ offers many options like an indoor heated pool, an outdoor pool, sauna, steam room, a shock unit, hamam, a tennis court, ‘squash’, ‘spinning’, pilates, massage therapies, private lessons, ozon sauna, solarium, ‘power plate’ and a salt bed. It is an ideal place for those who would like to rest their bodies and spirits. Contact: www.ramadaresortbodrum.com TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 57 h a b e r le r... TÜRSAB TÜRSAB Arşivi ANKARA MEETINGS • THE TÜRSAB President Başaran Ulusoy and his team have visited the Minister of Finance Mehmet Şimşek in Ankara. Başaran Ulusoy has informed the minister on the development of the sector and the studies led by the association. The TÜRSAB team included TÜRSAB President Başaran Ulusoy, General Secretary Çetin Gürcün, Accountant Member Muammer Güner, Board Members Dr. Bülent Katkak, Hande Arslanalp, Davut Günaydın, Nebil Çelebi, Central Anatolia Regional Executive Board President Ercan Durmuş, Central Anatolia Second President Selami Haşimoğu, Central Anatolia REB Accountant member Okan Gökbayır, Head Office Consultant Ali Rendan and TÜRSAB Financial Advisor İsmail Kökbulut. • President Ulusoy and his team had a successful meeting in Ankara. During the meeting the Minister of Youth and Sports Aktif Çağatay Kılıç was visited. During the ministerial visit the ‘Traveller’ programme and other travel programmes led by the General Directorate for Youth Services were discussed and it was argued that these programmes should have a travel agency operation certificate. • During the visit to the Ministry of Transportation, Maritime Affairs and Communications Undersecretary Feridun Bilgin, challenges during the tour-transfer and transportation services were discussed and it was agreed that the relevant bodies should be going through a serious of regulatory actions so as to overcome these challenges experienced by travel agencies. • During the meeting held with the Public Procurement Authority Chairman Mahmut Gürses, issues like tour, transfer, trip service tenders and it was argued that travel agencu operating document should be needed for these services. • The meeting that was held in Ankara Cern Modern dealt with the sectoral problems and policies of airline companies. • During the meetings held with ANRO (Ankara Chamber of Tourist Guides), informal tour and guide activities in Central Anatolia were discussed and some possible solutions were rolled out. ANKARA TEMASLARI • Yönetim Kurulu Başkanı Başaran Ulusoy başkanlığındaKİ TÜRSAB heyeti, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’i Ankara’da ziyaret ederek sektörün gelişimi ve Birlik tarafından sürdürülen çalışmalar hakkında bilgi verdi. TÜRSAB heyetinde TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy, Genel Sekreter Çetin Gürcün, Sayman Üye Muammer Güner, Yönetim Kurulu üyeleri Dr. Bülent Katkak, Hande Arslanalp, Davut Günaydın, Nebil Çelebi, Orta Anadolu BYK Başkanı Ercan Durmuş, Orta Anadolu II. Başkanı Selami Haşimoğlu, Orta Anadolu BYK Sayman Üyesi Okan Gökbayır, Genel Merkez Danışmanı Ali Rendan ve TÜRSAB Mali Müşaviri İsmail Kökbulut yer aldı. • Başkan Başaran Ulusoy başkanlığında Ankara’da gerçekleştirilen bir başka temasda da Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç ziyaret edildi. Bakanlıkta yapılan görüşmede başta “Seyyah” programı olmak üzere Gençlik Hizmetleri Genel Müdürlüğünce yürütülen gezi programlarında seyahat acentası işletme belgesi aranması konusu ele alındı. • Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı Müsteşarı Feridun Bilgin’e yapılan ziyarette ise seyahat acentalarının tur-transfer hizmetlerini gerçekleştirirken ulaşım konusunda yaşanan sorunlar ele alındı ve seyahat acentalarının bu hizmetleri gerçekleştirirken karşılaştıkları sorunları aşmaya yönelik düzenlemeler yapılması konusunda fikir birliğine varıldı. • Kamu İhale Kurumu Başkanı Mahmut Gürses ile düzenlenen toplantıda tur, transfer, gezi hizmet alım ihalelerinde seyahat acentası işletme belgesi aranması konusu görüşüldü. • Ankara Cer Modern’de gerçekleşen toplantıda havayolu işletmelerinin politikalarına yönelik sektör sorunları ele alındı. • ANRO (Ankara Turist Rehberleri Odası) ile yapılan temaslarda Orta Anadolu Bölgesi’nde yaşanan kaçak tur ve rehber faaliyetlerinin çözümüne yönelik görüşler değerlendirildi. SHOPPING FEST RÜZGARI Düzenlendiği 2011 yılından bu yana perakende, turizm, gıda, ulaşım, konaklama gibi birden çok sektörü harekete geçiren İstanbul Shopping Fest (İSF) kente büyük hareket getirdi. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı & İSF Platform Başkanı Kadir Topbaş ile İstanbul Ticaret Odası Başkanı & İSF İcra Kurulu Başkanı İbrahim Çağlar tarafından Haziran ayı başında, İstanbul Shopping Fest’in yeniliklerini ve sürprizlerini açıklamak üzere düzenlenen basın toplantısı renkli görüntülere sahne oldu. Basın toplantısına TÜRSAB Yönetim Kurulu Başkanı Başaran Ulusoy da katıldı. SHOPPING FEST WIND Since 2011 when it was first organized, Istanbul Shopping Fest (ISF) has brought dynamism to many sectors like retail, tourism, food, transportation and accommodation. During the press meeting held at the beginning of June with İstanbul Metropolitan Mayor and ISF Platform President Kadir Topbaş and the President of Istanbul Chamber of Commerce and ISF Chairman of the Executive Board İbrahim Çağlar, information and surprises of Istanbul Shopping Fest were presented to the public. TÜRSAB President Başaran Ulusoy participated in the colourful meeting. 3. Dünya Türk Forumu Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi (TASAM) tarafından düzenlenen 3. Dünya Türk Forumu Edirne’de, Ekmekçizade Ahmetpaşa Kervansarayı’nda yapıldı. Foruma 60’a yakın ülkeden gelen akademisyen, devlet adamı, diplomat, gazeteci, sivil toplum, düşünce ve kanaat önderleri ile medya temsilcileri katıldı. Toplantıda Türk Konseyi Genel Sekreteri Büyükelçi Halil Akın, TÜRKSOY Genel Sekreteri Prof. Dr. Düsen Kasseinova, Kazakistan’ın Ankara Büyükelçisi Prof. Dr. Canseyit Tüymebayev, Yunus Emre Enstitüsü Başkan Yardımcısı Dr. Ebubekir Ceylan, TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy, DEİK Yönetim Kurulu Üyesi Murat Yalçıntaş da birer konuşma yaptı. 3. World Turkish Forum The 3. World Turkish Forum was organized in Edirne, at the Ekmekçizade Ahmetpaşa CaravanSerai by the Turkish Asian Center for Strategic Studies (TASAM). Academicians, statesmen, diplomats, journalists, NGOs, opinion leaders and media representatives from almost 60 countries participated in the Forum. During the meeting, Turkish Council General Secretary Ambassador Halil Akın, TÜRKSOY General Secretary Prof. Dr. Düsen Kasseinova, Kazakhstan Ankara Ambassador Prof. Dr. Canseyit Tüymebayev, Yunus Emre Institute Vice-Chairman Dr. Ebubekir Ceylan, TÜRSAB President Başaran Ulusoy and DEİK Board Member Murat Yalçıntaş have delivered speeches. TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 59 EXPO h a b e r le r... AIPH yöneticileri Antalya’dan mutlu ayrıldı AIPH managers left Antalya in a happy mood Expo Arşivi EXPO 2016 Antalya çalışmaları hakkında bilgi almak için gelen AIPH yöneticileri, şehrin Expo’ya hazır olduğunu belirtti. EXPO 2016 Antalya alanında incelemelerde bulunmak üzere gelen Uluslararası Bahçe Bitkileri Üreticileri Birliği (AIPH) Genel Sekreteri Tim Briercliffe ile Pazarlama ve Sergiler Komitesi Başkan Yardımcısı Kevin Chung, iki günlük bir incelemenin ardından şehirden ayrıldı. İlk gün Antalya sergi alanında incelemelerde bulunan AIPH yetkilileri, ikinci gün alana dikilecek ağaçları inceleyerek, EXPO 2016 Antalya Ajansı yöneticileri ve yüklenici firmalardan bilgi aldı. EXPO 2016 Antalya alanına dikilecek ağaçların muhafaza edildiği Abdurrahmanlar Köyü sınırlarındaki 30 dönümlük alanda inceleme yapan yetkililer, daha sonra EXPO 2016 Antalya Ajansı Genel Sekreteri Selami Gülay başkanlığında düzenlenen toplantıya katıldı. EXPO 2016 Antalya alanında yapılan çalışmaların bir program dahilinde yapıldığını belirten AIPH yöneticileri, Antalya’nın gerek iklimi, gerek doğal güzellikleri ile çok güzel bir Expo kenti olacağını söylediler. Türkiye’de ilk kez bir Expo düzenlenecek olmasının kendilerini de heyecanlandırdığını belirten yetkililer, EXPO 2016 Antalya projesini de detaylı incelediklerini ve çok beğendiklerini ifade ettiler. The AIPH managers who paid a visit to be informed on EXPO 2016 Antalya studies said that the city was ready for the Expo. The General Secretary Tim Briercliffe and the Vice President of the Marketing and Exhibitions Committee Kevin Chung from The International Association of Horticultural Producers (AIPH) have paid a visit to the EXPO 2016 Antalya venue to make some observations. They left the city after a two-day trip. The AIPH authorities visited the Antalya exhibition area on the first day of their trip. On the second day, they inspected the trees that will be planted to the site and they have been informed by the EXPO 2016 Antalya Agency managers and contractor companies. After inspecting the 30 hectar area within the boundaries of Abdurrahmanlar Village, where the trees to be panted at the EXPO 2016 Antalya site are preserved, the AIPH authorities have then participated in the meeting chaired and organized by the EXPO 2016 Antalya General Secretary Selami Gülay. The AIPH authorities stated that the EXPO 2016 Antalya site studies are being carried out within a programme. Antalya’s climate and its natural riches will make the city a very good Expo city. The authorities have also shared their excitement for Turkey’s hosting an Expo for the first time. They said they have inspected the EXPO 2016 Antalya project in detail and they were very much impressed by the preparations. EXPO Yönetim Kurulu toplandı EXPO 2016 Antalya Ajansı Yönetim Kurulu, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı M. Mehdi Eker başkanlığında toplandı. Ajansın bir ay içerisinde yaptığı çalışmaların değerlendirildiği toplantıda, önümüzdeki süreçte yapılacak faaliyetler ele alındı. Toplantıda, proje müellifi firma tarafından yönetim kuruluna alandaki köprü ve benzeri sanatsal yapılar ile genel kullanım alanları konusunda bilgi verildi. EXPO Board of Directors Convenes EXPO 2016 Antalya Agency Board of Directors have convened under the presidency of the Minister of Agriculture and Animal Husbandry M. Mehdi Eker. During the meeting the last month’s work has been evaluated and some information on the next steps to be taken is given. The project owner companies have also given information on the bridges and similar artistic structures and their functions on the site. EXPO 2016 ANTALYA, CENEVRE’de TANITILDI EXPO 2016 ANTALYA PRESENTED IN GENEVA EXPO 2016 Antalya Ajansı ile Birleşmiş Milletler nezdindeki Türkiye Daimi Temsilciliği’nin ortak girişimi ile Birleşmiş Milletler Daimi Temsilcileri’ne Cenevre’de resepsiyon verildi. Birleşmiş Milletler binasında verilen resepsiyona 90 dolayında büyükelçi ve daimi temsilci katıldı. Konukları Antalya Valisi ve EXPO 2016 Antalya Ajansı Yönetim Kurulu Başkan Vekili Sebahattin Öztürk, Türkiye’nin Birleşmiş Milletler Daimi Temsilcisi Büyükelçi Mehmet Ferden Çarıkçı ve EXPO 2016 Antalya Ajansı Genel Sekreteri Selami Gülay karşıladılar. Tanıtım filminin ardından konuşan Vali Sebahattin Öztürk, EXPO 2016 Antalya projesinin turistik potansiyeli ve iklim özellikleri itibariyle botanik EXPO’yu çok hak eden bir ilde, Antalya’da yapılacağını anlattı. 50 dolayında ülkeden 15 milyon turistin gelmesinin beklendiği, 2016 yılında yapılacak olan EXPO’ya, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı ve EXPO 2016 Antalya Ajansı Yönetim Kurulu Başkanı Mehdi Eker imzasıyla 187 ülkenin davet edildiğini hatırlatan Vali Öztürk, Daimi Temsilci ve Büyükelçilerden ülkelerinin ve ülkelerindeki ilgili kurum ve kuruluşların EXPO 2016 Antalya’ya katılımı için çaba göstermelerini istedi. Yaklaşık 2 saat süren resepsiyonda konuklara mercimek köftesi, yaprak sarma gibi geleneksel Türk mutfağından örnekler de ikram edildi. EXPO 2016 Antalya heyeti Cenevre ziyaretinin son günü Alpin Jardin isimli 28 hektar büyüklüğündeki botanik parkı gezerek incelemelerde bulundu. ANTALYANSIMA SERGİSİ Antalyansıma Sergisi, EXPO 2016 Antalya’da Antalya’nın sonbahar ve kış aylarında çekilmiş fotoğraflarının yer aldığı “Antalyansıma” isimli sergi EXPO 2016 Antalya Ajansı’nda açıldı. Fotoğraf sanatçısı Tahir Akay’ın eserlerinin yer aldığı fotoğraf sergisinin açılışını, EXPO 2016 Antalya Ajansı Genel Sekreteri Selami Gülay, Uluslararası Bahçe Bitkileri Üreticileri Birliği (AIPH) Genel Sekreteri Tim Briercliffe ile Pazarlama ve Sergiler Komitesi Başkan Yardımcısı Kevin Chung ve Orta Anadolu Süs Bitkileri ve Mamülleri İhracatçılar Birliği Başkanı Osman Bağdatlıoğlu ile birlikte yaptı. Antalya’nın sonbahar ve kış aylarında çekilmiş birbirinden güzel fotoğrafların yer aldığı sergi, açılışa katılan davetliler tarafından büyük beğeni topladı. EXPO 2016 Antalya Agency and the United Nation’s Turkish Permanent Representative hosted a reception in Geneva for the United Nations’ Permanent Representatives. The reception given at the United Nations building hosted for about 90 ambassadors and permanent representatives. The guests were welcomed by the Governor of Antalya and EXPO 2016 Antalya Agency Vice President of the Board Sebahattin Öztürk, Turkey’s United Nations Permanent Representative Ambassador Mehmet Ferden Çarıkçı and EXPO 2016 Antalya Agency General Secretary Selami Gülay. After the promotional video, Governor Sebahattin Öztürk explained that EXPO 2016 Antalya project will very aptly taking place in Antalya which very well deserves to host the botanic EXPO thanks to its touristic potential and climate characteristics. The Governor of Antalya, Sebahattin Öztürk, also stated that 15 million tourists from almost 50 countries for the EXPO to be organized in 2016 and 187 countries were invited to the event with the signatures of the Minister of Agriculture and Horticulture and EXPO 2016 Antalya Agency Chairman of the Board Mehdi Eker. The governor has requested the Permanent Representatives and Ambassadors to make effort for the participation of the relevant institutions and organizations in EXPO 2016 Antalya. During the two-hour reception the guests were served some traditional Turkish dishes like lentil patties and stuffed vine-leaves. On the last day of the Geneva visit, the EXPO 2016 Antalya committee members have also visited the 28-hectar botanic park and made observations. (ANTALYANSIMA) ANTALYA REFLECTION EXHIBITION The Antalyansıma Exhibition, named as ‘Antalyansıma’ and consisting of photographs taken during the autumn and winter months in Antalya, was opened at the EXPO 2016 Antalya Agency. The opening of the photography exhibition, including works of the photography artist Tahir Akay, was made by the EXPO 2016 Antalya Agency General Secretary Selami Gülay, The International Association of Horticultural Producers (AIPH) General Secretary Tim Briercliffe and Central Anatolia Ornamental Plants and Products Exporters Union President Osman Bağdatlıoğlu. The exhibition, consisting of many beautiful photographs of Antalya in autumn and winter, was very much liked by the visitors. TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 61 h a b e r le r... THY Afrika’nın en büyük ülkesi olan Cezayir’deki ikinci destinasyonu Oran’a, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki altıncı destinasyonu olan Boston’a ve İtalya’daki sekizinci destinasyonu olan Katanya’ya uçmaya başlayan Türk Hava Yolları, uçuş ağını hızla genişletmeye devam ediyor. Boston’a pazartesi, çarşamba, cuma, cumartesi ve pazar günleri olmak üzere haftada 5 gün karşılıklı olarak icra edilen seferler 9 Haziran itibariyle her gün olmak üzere yeniden düzenlenecek. Oran’a seferler, pazartesi, çarşamba, cuma, cumartesi olmak üzere haftada 4 gün olarak karşılıklı icra edilecek. Katanya uçuşları, haftada 4 gün olmak üzere İstanbul’dan karşılıklı olarak icra edilecek. ÜÇ KITAYA ÜÇ SEFER THREE FLIGHTS TO THREE CONTINENTS Turkish Airlines, which has introduced flights to Oran, its second destination in Algeria, Africa’s largest country, and to Boston, its sixth destination in the U.S., and to Catania, its eighth destination in the Italia, is continuing to rapidly expand its flight network. The Istanbul-Boston-Istanbul flights are 5 days a week, on Mondays, Wednesdays, Fridays, Saturdays and Sundays, to be increased to every day of the week starting on June 9. The IstanbulOran-Istanbul flights are 4 days a week on Mondays, Wednesdays, Fridays and Saturdays. And the Istanbul-Catania-Istanbul flights are 4 days a week too. SATRANÇ İSTANBUL’DA THY Arşivi ve Shutterstock İlki 1978 yılında Rio de Janerio’da düzenlenen Uluslararası Hava Yolları Satranç Turnuvası’nın 25.’si Türk Hava Yolları’nın ev sahipliğinde İstanbul’da yapıldı. 12 ülkeden 72 yarışmacının katıldığı turnuvada birinci Emirates Havayolları olurken, ikinciliği Singapore Air, üçüncülüğü de Air Astana kazandı. Türkiye’nin 5 takımla katıldığı turnuvada masa kategorisinde Türk Hava Yolları’ndan Selçuk Kılıç birinci masada birinciliği elde etti. CHESS IN ISTANBUL First field in Rio de Janeiro in 1978, the 25th International Airline Chess Tournament was hosted in Istanbul this year by Turkish Airlines. Emirates Airlines came in first in the tournament, in which 72 contestants from 12 countries took part. Singapore Air was second, followed by Air Astana in third. Selçuk Kılıç of Turkish Airlines took first on the first board in the board chess category, in which Turkey participated with 5 teams. HAVADA EV KONFORU Yolcularına mükemmel bir seyahat deneyimi yaşatmak adına yeniliklere ara vermeyen Türk Hava Yolları, Sky Illusion uyku koleksiyonu ile çıtayı daha yükseğe çekiyor. Koleksiyon, koltuğa uyarlanabilen uyku pedi, yumuşak saten yorgan, baş ve boynu rahatlatan uyku yastığı, bel ergonomisine göre şekil alabilen bel yastığı ve yüzde 100 pamuktan üretilen terlikten oluşuyor. Taç Wonderfly markası altında özel olarak tasarlanan bu set, kısa süre sonra bütün uzun menzilli uçuşlarda sunulacak. INSTAGRAM FENOMENLERİ İSTANBUL’da Dünyaca ünlü Instagram fenomenleri, 28 Nisan-2 Mayıs tarihleri arasında Türk Hava Yolları’nın davetlisi olarak İstanbul’u ziyaret etti ve #InstaMeetTK0001 adı verilen proje kapsamında şehrin eşsiz güzelliklerini takipçileriyle paylaştı. Üç imparatorluğa başkentlik yapmış olan İstanbul’un tarihi dokusunu, 11 farklı noktadan yaptıkları çekimlerle yorumlayarak tüm dünyaya tanıttılar. INSTAGRAM PHENOMENON IN ISTANBUL Instagram, the hugely popular photo sharing phenomenon that has gone viral worldwide, was in Istanbul April 28 to May 2 as guests of Turkish Airlines, sharing the city’s matchless beauty with its followers as part of a project called #InstaMeetTK001. Taking shots of the city from 11 different locations, Instagram introduced Istanbul, capital city to three empires, to the whole world. AIRSHOW EYLÜL'DE 1996 yılından beri her iki yılda bir düzenlenen ve sınırları Avrupa’dan Çin’e uzanıp Orta Doğu’yu da kapsayan coğrafyadaki en önemli havacılık platformu olan Airex,2014 yılında 25-28 Eylül tarihleri arasında Türk Hava Yolları’nın ana sponsorluğunda AIRSHOW adıyla düzenlenecek. Türk Hava Yolları Genel Müdürü Doç. Dr. Temel Kotil, fuarın isim değişikliğini " 1996’dan bu yana düzenlenen Airex fuarının gelişimine bakıldığında, Türk Hava Yolları’nın gelişimiyle paralel bir büyüme gösterdiğini göreceksiniz. Bu değişiklik hem Türkiye’nin havacılık sanayine verdiği desteği, hem de İstanbul’un küresel marka gücünü gösteriyor." sözleriyle değerlendirdi. THE COMFORT OF HOME IN THE SKY Never ceasing to innovate in the name of giving its passengers a flawless flight experience, Turkish Airlines is raising the bar a notch higher with its Sky Illusion sleep collection. The collection includes a bed pad that adapts to your seat, a soft satin duvet, a sleeping pillow for the head and neck and an ergonomically designed lower back pillow, as well as a pair of slippers made of 100% cotton. Specially designed by Taç Wonderfly, the set will be available soon on long-haul flights. AIRSHOW IS IN SEPTEMBER Held every other year since 1996, Airex, the world’s paramount aviation platform across a region stretching from Europe to China and including the Middle East, will take place September 25 to 28 in 2014 under a new name, AIRSHOW, with primary sponsorship by Turkish Airlines. Turkish Airlines’ President & CEO, Temel Kotil, Ph.D., said of the fair’s name change, “When you look back at how the Airex fair has developed since it began in 1996, you will see that it has grown in parallel with Turkish Airlines. The change is an indication both of the support Turkey has provided to the aviation industry and of Istanbul’s power as a global brand.” Zorlu Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Nazif Zorlu, Türk Hava Yolları Genel Müdürü Doç. Dr. Temel Kotil. Ahmet Nazif Zorlu, Chairman of the Board of Directors, Zorlu Group and President and CEO of Turkish Airlines, Temel Kotil Ph.D. TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2014 63
© Copyright 2024 Paperzz