Dernekten 241 içindekiler 6 Dernekten ODTÜLÜLER BÜLTENİ TEMMUZ-AĞISTOS 2014 Dernek Ad›na Sahibi ve Yaz› ‹flleri Müdürü Himmet fiAH‹N (EDS’83) Yay›n Kurulu Tülay ÜNLÜEVCEK (PSY’83) fiule fiAH‹N (PSY’85) Melda TANRIKULU (CP’06) Emrah DEL‹KAN (CE’06) Günay BULUT (ADM’85) Melih VURKIR (OR/STAT’83) Erkan ÖZMACUN (EE’87) fiule GÖKO⁄LU (ADM’85) Gökçen GÖKYER (CP’12) Kıvanç YILMAZ (IE’03) Yay›n ve Reklam Sorumlusu Aysun BÜYÜKCENG‹Z yayin@odtumd.org.tr Grafik, Tasar›m ve Bask› Grafik-Tasar›m: Nazmiye Şerife KOÇ (Ajanstürk) AJANS-TÜRK BASIN VE BASIM A.fi. ‹stanbul Yolu 7.km. No: 24 Bat›kent/Ankara Tel: 0312 278 08 24 Bask› Tarihi: 25.07.2014 ODTÜ Mezunlar› Derne€i Yönetim Kurulu Himmet ŞAHİN (EDS’83) Erdem TÜZÜN (ADM’82) Baki ARSLAN (CE’89) Kamil KANCOĞLU (ME’87) S. Melih ŞAHİN (ME’85) Melda TANRIKULU (CP’06) Emre GÜNER (CE’98) Ödentileriniz ‹çin T. ‹fl Bankas›, ODTÜ fiubesi TR 39 000 64 000 001 4229 0528642 Garanti Bankas› Maltepe fiubesi TR92 0006 2000 1140 0006 2011 60 Burs ve Yard›mlar Fonu T. ‹fl Barkas›, ODTÜ fiubesi TR 81 000 64 000 001 4229 0422059 (TL) TR 80 0006 4000 0024 2293 2824 08 (EUR) TR 81 0006 4000 0024 2293 1651 17 (USD) Garanti Bankas› Maltepe fiubesi TR 21 000 6 2000 1140 000 6 2995 35 (TL) Yönetim Yeri ODTÜ Mezunlar› Derne€i Viflnelik Tesisi 1540 Sk. No: 58 100. Y›l, 06530, Ankara Tel: (312) 286 79 79 Faks: (312) 287 75 00 E-posta: odtumd@odtumd.org.tr www.odtumd.org.tr Dosya Konusu Nükleer Teknoloji - 2 Kapak Fotoğrafı Aysun BÜYÜKCENGİZ 24 Vişnelik İzlencesi 26 Koleksiyon 28 Opera Sahnelerinden 30 Spor 32 Teknoloji 33 Dosya 39 Kavramlar 40 ODTÜ’den Bir Köşe Hocam 42 İnecek Var Yerel Süreli Yay›n ISSN 1303-7390 ODTÜ Mezunlar› Derne€i ayl›k yay›n organ›d›r. ODTÜ’lüler Bülteni her ay 5750 adet bas›lmakta ve Dernek üyelerine ücretsiz gönderilmektedir. ‹mzal› yaz›lardaki görüfl ve düflünceler yazarlar›na ait olup, ODTÜ Mezunlar› Derne€i’ni ve ODTÜ’lüler Bülteni’ni sorumlu k›lmaz. Yay›mlanan yaz›lar ve foto€raflar, Derne€in ve yazarlar›n izni olmadan kullan›lamaz. 2 ODTÜLÜLER BÜLTENİ 241 Kitaplar 44 Arasında 48 Çizgiyle B‹ZDEN S‹ZE Sevgili üyelerimiz, 10 Ağustos 2014 tarihinde ilk kez halk oylaması ile Cumhurbaşkanımızı seçeceğiz. Uygulanan politikalarla oluşturulan toplumsal kamplaşmalar ve onaylanmasına rağmen Anayasa’ya aykırılık teşkil eden bazı yasalar çerçevesinde yaşanan süreç, bu seçime farklı bir anlam yüklemektedir. Tarihsel bir perspektifle bakılarak 1982 Anayasası’nın Cumhurbaşkanı’na yüklediği yetkileri incelendiğinde, tarafsız bir statü öngörülmediği ve güç yoğunlaşması nedeniyle çok partili sistemde sıkıntılar yaşanabileceği göze çarpar. Söz konusu Anayasa maddelerine göre Cumhurbaşkanı’na; Anayasa değişikliğini halkoyuna sunma, TBMM seçimlerinin yenilenmesi, olağanüstü yönetim modelini ilan edilebilme, KHK’ler çıkarılabilme, Bakanlar Kurulu’na başkanlık etme, Anayasa Mahkemesi, Askeri Yüksek İdari Mahkemesi, HSYK, YÖK, Devlet Denetleme Kurulu’na ve Rektörlüklere atama yapma gibi yetkiler verilmiş, ayrıca Anayasa’ya göre yasa ile yetkilerini genişletme olanağı da tanımıştır. Ancak parlamenter rejimlerde olması gerektiği gibi, yasalar karşısında siyasi sorumluluğu yoktur. 21 Ekim 2007’de yapılan Anayasa değişikliği ile Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesinin mevcut parlamenter sistem ile örtüşmediği bir takım uygulama alanlarının olduğu dile getirilmektedir. Parlamenter sistemde simgesel bir rolü olması gereken Cumhurbaşkanı’nın rolü, uygulamaya bakıldığında farklı bir perspektif çizmekte ve parlamenter sistemde sıkıntı yarattığı görülmektedir. Monarşilerde yürütme erki devlet başkanı sıfatıyla krala aittir. Parlamenter sistemde ise bu erk hükümete verilir ve hükümet parlamento karşısında sorumludur. 1982 Anayasası ile Cumhurbaşkanı yetkilerle donatılarak Anayasaya monte edilmiştir. Bu durum parlamenter rejimin yerine başkanlı bir parlamenter sistemi mümkün kılabilir ve Cumhurbaşkanı’na kriz çözme yetkilerini verir. Halk tarafından seçilen güçlü yetkilerle donatılmış bir Cumhurbaşkanı’nın olduğu bir sistemde, Parlamenter sistemden bahsetmek yerine Başkanlık sisteminden söz etmek gerekir. Bir tür Cumhuriyetçi monarşi olarak düşünebilecek bir sistemle Hükümet yetkileri tek başına temsili bir otoriteye dönüşebilir ve gerçek demokratik yolların tıkanacağı kaygısı yaşanabilir. Anayasal sistemin bütünlüğüne yönelik irdeleme, sorgulama ve etkili bir tartışma yapılmaksızın kabul edilen “ Halkın Cumhurbaşkanı’nı seçme” edimi, siyasi aktörlerin çevresinde sürdürülen bir seçim süreci ile iyice belirginleşir. Bu durumda, seçimde partiler üstü ve tarafsız bir Cumhurbaşkanı seçme edimi yerine yetkileri daha arttırılmış partili bir Cumhurbaşkanı seçilmesi mümkün olabilecektir. Bu yapı; Devlet otoritesini güçlendirip merkezileştirilmesini sağlayarak, parlamentoyu alınan kararları sadece onaylayan bir mekanizmaya dönüştürebilir. Seçilen Cumhurbaşkanı gücünü, seçimin kendine kazandırdığı meşruiyet ile elde ettiği yetkilerden alarak sonuna kadar kullanabilme ve iktidarının sonuna kadar gitme eğiliminde sergilediği tavır ve eğilimden alır ancak meşruiyet aynı zamanda, başkanlık sistemi ve türevlerinin oluşturacağı bir sistemle kolayca diktatörlüğe dönüşebilecek tehlikeleri de barındırır. Tüm üyelerimize esenlik dolu günler dileklerimizi sunarken, Bayramınızı gönülden kutluyoruz. Sayg›lar›m›zla, ODTÜ Mezunlar› Derneği Yönetim Kurulu TEMMUZ-AĞUSTOS 2014 3 Dernekten DUYURU A lman yazar Heinrich Heine “kitapların yakıldığı bir yerde, er geç insan da yakılacaktır!” der… Hiene’in öngörüsü ülkesi Almanya için doğrulandığı gibi, ne yazık ki Türkiye için de doğrulandı: 12 Eylül kitaplarımızı yaktı, yasakladı; 12 Eylül’ün semirttiği gericilik ise 2 Temmuz 1993’de insan yaktı! Elma çiçeklerine övgü dolu mısralar yazan bir şairi, arkadaşları arasında “kitap kurdu” diye nitelendirilen bir kız çocuğunu sırf inancını anlamadıkları için, hem de “Tanrı” adına yaktılar! Üstelik, bizce bu karanlık zihniyet daha da büyüdü, güçlendi. Sadece, artık insan yakmak yerine, gaz fişekleri ile öldürüyor! Türkiye, Cumhuriyet tarihinde hiç görülmediği kadar çağdaş fikirlerden, 4 ODTÜLÜLER BÜLTENİ 241 evrensel değerlerden uzaklaştı. Hukuk, devlet gücünü elinde bulunduranların inanılmaz boyutlara ulaşan skandallarını ört bas etmek için hiç olmadığı kadar dramatik bir şekilde etki altında. Ülkemizin, her gün oluk oluk kanın din ve mezhep adına akıtıldığı Ortadoğu’ya iyiden iyiye itildiği/ çekildiği bir dönemde, din ve mezhep üzerinden çirkin üsluplarla yapılan tehlikeli söylemler, en etkin ağızlardan aymazca dökülüyor. Cinsiyetçi, mezhepçi, bilimsel düşünceden uzak ve ona düşman, sanattan yoksun ve ona hor bakan, zorbalık derecesinde dayatmacı bir anlayışla bizi aydınlık günlerin beklediğini sanmıyoruz. Ancak bir şeyin de apaçık bilinmesini isteriz: Gericilik oradaysa, biz de buradayız! ODTÜ tarihinde bu hep böyleydi, bundan sonra da böyle olacaktır! Onca yıl sonra artık çok net bir şekilde anlaşılmıştır ki, 2 Temmuz Madımak Katliamı’nın radikal İslamcı boyutunu “ak” lamak için yapılan bütün girişimler, bütün hedef şaşırtmacalar acınası bir şekilde havada kalmıştır. 2 Temmuz, bugün siyasi kalıntıları güçlenen gerici zihniyetin kanlı tarihinden bir sayfa ve sonsuza kadar da orada olacak. Katliamda yaşamlarını yitiren bütün aydınları bir kez daha anıyoruz. Saygılarımızla, ODTÜ Mezunları Derneği Dernekten Yeni ODTÜ’lülere YÖNDER’le “Hoşgeldiniz” diyelim! O DTÜ’yü yeni kazanan ve kayıt yaptırmak amacıyla Ankara’ya Türkiye’nin çeşitli illerinden gelen yeni öğrenciler için ODTÜ Mezunları Konseyi ve Orta Doğu Öğretim Elemanları Derneği tarafından gerçekleştirilen “ODTÜ’ye Hoşgeldiniz Programı” bu sene de gönüllülerini arıyor. Programın temel amacı, ODTÜ’yü, Türkiye’nin çeşitli illerinden kazanıp gelen öğrencilerimize Ankara’ya gelişlerinden itibaren sahip çıkarak desteklemek ve böylece öğrencilerimizin öğrenim süreleri boyunca maddi sıkıntıların yanı sıra büyük bir kente ve üniversiteye uyum sorunu yaşamalarını önlemek, ODTÜ’nün kendilerine her anlamda sahip çıkacağı duygusunu benimsetmektir. Bu yıl altıncısı gerçekleştirilecek olan “ODTÜ’ye Hoşgeldiniz Programı’nda” gönüllü olarak yer almak isteyen siz değerli ODTÜ’lülerden beklentimiz, 2014 yılı kayıt zamanları olan 2-3 Eylül tarihlerinde öğrencilerin servislerle ODTÜ’ye getirilmesi sırasında öğrencilere rehberlik ederek üniversiteyi ve bölümleri olabildiğince tanıtmanız, sizlere dağıtılacak kitapçıklar yardımıyla öğrenci ve aileleri yönlendirmeniz ve olası herhangi bir sorun karşısında başvuracakları noktaları göstererek ODTÜ’ye ve yeni bir yaşama alışmalarında size danışabilecekleri konularda desteğinizi esirgememenizdir. Bu kapsamda kayıt dönemi olan 2-3 Eylül tarihlerinde ODTÜ’yü yeni kazanan öğrencilerimize rehberlik ederek yardımcı olabilecek gönüllülerimizin belirtilen tarihlerinden kendilerine uygun olan herhangi iki günü seçerek Derneğimize bildirmeleri gerekiyor. Yapılacak planlama sonrası, ODTÜ Mezunları Derneği’nde gönüllü öğretim elemanlarımızın ve mezunlarımızın bir araya geleceği bir toplantı düzenlenecek sorularınız yanıtlanacak. Genel Kurula Katılımınız İçin Teşekkür Ederiz D ernekler, üyelerinin desteği ve katılımıyla ayakta kalırlar ve başarılı olurlar. Aynı zamanda ve ancak bu yolla birer sivil toplum kuruluşu / demokratik kitle örgütüne dönüşürler. Türkiye’nin saygın sivil toplum kuruluşları arasında yerini alan ODTÜ Mezunları Derneği de, ancak üyelerinin sahip çıkması ile varlığını sürdürebilir. Üyelerimizin Derneklerine sahip çıkmaları yalnızca Derneğin varlığının sürdürülmesini değil aynı zamanda üyeler arası dayanışmayı ve üniversitemizle olan bağımızın devamını da sağlar. Yönetimde bulunduğumuz süre içinde Derneğimizin onurlu duruşu ve ODTÜ’lü olma bilinç ve sorumluluğu ile davranarak toplum tarafından tanınırlığının ve saygınlığının arttırılması, Derneğimizde yaratılan sosyal, kültürel ve sportif etkinliklerle üyelerimizin kişisel gelişimlerine ağırlık verilmesi ve ODTÜ Mezunları Derneği’nin kucaklayıcı ve çok yönlü bir anlayış içinde tüm ODTÜ bileşenleri ile aynı vizyon altında buluşması amacıyla yaptığımız çalışmalarımızın sizler tarafından takdir edilmesi biz güç ve cesaret verdi. Üyelerimizin sosyal, ekonomik ve siyasi düzey ve söylem süzgecinden geçirerek verdikleri ve verecekleri kararların ODTÜ camiasına ve toplumumuza katkıda bulunacağına daima inandık. Bu çerçevede Derneğimizin gösterdiği gelişimin devamını istediğinize dair mesajlarınız doğrultusunda yaşadığımız Genel Kurul sürecinde gösterdiğiniz dayanışma ve Yönetim programımıza gösterdiğiniz destek ile 8 Haziran 2014 Pazar günü gerçekleştirdiğimiz Genel Kurulumuza ilgi ve katılımınızdan dolayı tüm üyelerimize çok teşekkür ederiz. ODTÜ Mezunları Derneği Yönetim Kurulu TEMMUZ- AĞUSTOS 2014 5 Dernekten Genel Kurul Yapıldı ODTÜ Mezunları Derneği’nin 2014 - 2016 dönemine ilişkin Olağan Genel Kurulu ve yeni yönetim kurulunun seçimi 8 Haziran 2014 Pazar günü Derneğimizin Vişnelik Tesisi’nde gerçekleştirildi. O DTÜ Mezunları Derneği’nde Pazar günleri brunch ile başlayan canlılık, 8 Haziran 2014 Pazar günü, çok daha erken saatlerde başladı. Seçime katılan üç grubun masaları, afişleri, seçim listeleri, broşürleri ile Vişnelik Salonu’nda gösterilen iki yıllık döneme ait faaliyetlerin aktarıldığı ODTÜ MD sunumu, bu hareketliliği daha da renklendirdi. Genel Kurul için salt çoğunluk sağlanmasından sonra divan oluşturuldu, divan başkanlığına seçilen Ali Açan (CE’71) ve diğer divan üyeleri kürsüde yerlerini aldılar. Açılışın hemen ardından İstiklal Marşı okundu ve saygı duruşunda bulunuldu. Genel Kurul gündeminin kabulünün ardından, 8 Haziran 1977 tarihinde A1 kapısında katledilen Ertuğrul Karakaya’yı anmak üzere oluşturulan komisyon A1 kapısında anma gerçekleştirmek üzere salondan ayrıldı. Yönetim Kurulu Başkanı Himmet Şahin (EDS’ 83), iki yıl boyunca birlikte çalıştıkları Yönetim Kurulu, Derneğe verdikleri emek dolayısıyla çalışma gruplarına ve üyelere teşekkür etti. Himmet Şahin’in konuşmasının ardından 2012 – 2014 Yönetim Kurulu Yazman Üyesi Melih Şahin (ME’85) iki yıl içinde dernekte gerçekleşen etkinlikleri içeren sunumunu gerçekleştirdi. Sayman Üye Kamil Kancoğlu (ME’87) mali 6 ODTÜLÜLER BÜLTENİ 241 verileri ve verilerin açıklamalarını üyelere aktardığı konuşmasında, merak edilen konuları mali veriler ışığında açıkladı. Sunumların ardından Genel Kurul salonunda söz alan üyeler çeşitli konularda görüşlerini ifade ederek, gösterdiği toplumsal duruş ve Dernek bünyesinde gerçekleşen etkinlikler nedeniyle yönetim kuruluna teşekkür ettiler. Denetleme Kurulu raporu ve Bağımsız Yeminli Mali Müşavir tarafından hazırlanan mali rapor üyelerin dikkatine sunuldu ve 20122014 Yönetim Kurulu ve dönemi ibra edildi. ODTÜ Mezunları Deneği Yönetim Kurulu Başkanı Himmet Şahin yaptığı konuşmada üyelere gösterdikleri güven ve destek için teşekkür ederek, içinden geçtiğimiz zorlu süreçte ODTÜ vizyonunun kazandırdığı demokratik zihniyetle görevlerini sürdürdüklerini, Üniver- sitenin ve öğrencilerimizin yanında olduklarını ve bu desteği sürdüreceklerini dile getirdi. Ardından, 2014 – 2016 dönemi çalışma planı ve bütçesi görüşülerek karara bağlandı. Genel Kurul’da mezun olan öğrencilerin diploma töreninde yapılan üyelikleri de gözden geçirildi. Diploma töreninde üye olan mezunların yıllar sonra Derneğe geldiklerinde yüksek borçlarla karşılaştıklarını ve bunun üye kazanımını zorlaştırdığını dile getiren Himmet Şahin, sorunun çözülmesi için söz konusu üyeliklerin ve borçların iptali gerektiğini dile getirdi. Divan başkanı tarafından oylanan önerge, oy birliği ile kabul edildi. Divan Başkanı’nın Genel Kurul görüşmelerinin tamamlandığını ilan etmesinin ardından 2014 – 2016 yılları arasında görev yapacak yeni Yönetim Kurulu’nun seçimine geçildi ve üyeler kapalı zarfla sandıklarda oylarını kullandılar. Toplam 809 geçerli oyun kullanıldığı seçim sonucunda; bir önceki dönemin Yönetim Kurulu Başkanı Himmet Şahin’in (EDS’83) içinde bulunduğu Çağdaş ODTÜ’lüler Grubu tam liste olarak üyelerden kabul oyu aldı ve yeni Yönetim Kurulu, Denetleme Kurulu ve Disiplin Kurulu üyeleri aynı listeden seçildiler. Divan Başkanı Ali Açan (CE’71) 2014 - 2016 döneminde görev yapmak üzere seçilen Yönetim Kurulu’na başarılar dileyerek, Olağan Genel Kurul toplantısını kapattı. Dernekten 2014-2016 Dönemi Yönetim Kurulu Üyeleri HİMMET ŞAHİN (EDS’83) BAKİ ARSLAN (CE’89) ÜMİT NEVZAT UĞUREL (CP’80) KAMİL KANCOĞLU (ME’87) 1956 Sivas doğumludur. İlk, orta öğrenimini Ankara’da tamamlamış, ardından ODTÜ Fen Edebiyat Fakültesi Fizik Eğitimi Bölümü’nden 1983 yılında mezun olmuştur. Mezun olduğundan bu yana dershane işletmeciliği yapmaktadır. Çeşitli sivil toplum kuruluşlarında, vakıflarda yönetim kurulu üyeliği, Derneğimizde Onur Kurulu Üyeliği, Yönetim Kurulu Yedek Üyeliği, Yönetim Kurulu ve Konsey Başkanlığı yapmıştır. 1966 Şarkışla doğumludur. ODTÜ İnşaat Mühendisliği Bölümü 1989 mezunudur. On yedi yıl tasarım mühendisliği, müşavirlik ve ulaştırma yapıları bölüm başkanlığı görevlerini yürüttü. 2007 yılından bu yana kurucusu olduğu şirkette proje taahhüt işleri yapmaktadır. ODTÜ Öğrenci Derneği üyesi, İnşaat Mühendisleri Odası yönetim kurulu üyesi, 40. dönem TMMOB Yedek Yönetim Kurulu üyesi olarak yer almıştır. 2010 – 2012 ODTÜ MD Yönetim Kurulu üyesidir. 07.02.1956 tarihinde Bitlis’te doğmuştur. İlk Orta ve Lise eğitimini Ankara Yenimahalle de tamamlamıştır. Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümünden 1980 yılında şehir plancısı olarak mezun olmuştur. Yüksek lisans eğitimini Bölge Planlama Bölümünde yaparak Yüksek Bölge Plancısı olmuştur. Mesleki faaliyetine kendi adına kurduğu işyerinde devam etmektedir. Mezun Olduğu yıl kayıt olduğu TMMOB Şehir Plancıları Odasında Oda yönetimine giren Ümit Nevzat Uğurel, Oda genel sekreterliği, Oda 2. Başkanlığı ve Oda Yönetim Kurulu Başkanlığı görevlerinde bulunmuştur. TMMOB Yönetim Kurulu’nda da 2 dönem Şehir Plancıları Odası’nı temsilen yer almış ve Yürütme Kurulu üyesi olarak görev yapmıştır. Ayrıca aralıklı olarak, toplamda 5 dönem TMMOB Yüksek Onur Kurulu Üyesi olarak görev yapmıştır. Son 5 yıl Çankaya Yardımlaşma ve Ekonomik Dayanışma Derneği başkanlığını yapmıştır. Evli ve bir erkek çocuk babasıdır. 1965 yılında Ankara’da doğdu. ODTÜ Makine Mühendisliği Bölümü’nden 1987 yılında mezun oldu. Çalışma yaşamına ASELSAN’da devam etmektedir. 2008-2010 dönemi ODTÜ MD İşletme Komitesi üyesi, 2010 – 2012 dönemi Yönetim Kurulu üyesidir. ARZU HANCI KARADEMİRCİ (BÖTE’04) SİBEL DİNÇER (CHEM’04) S. MELİH ŞAHİN (ME’85) Makina Mühendisleri Odası bünyesinde oluşturulan uzmanlık komisyonlarında 20 yılı kongre, eğitim programları, vb. etkinliklerin organizasyonunda yer almaktadır. ODTÜ Mezunları Derneği İş Yeri Temsilcisi olarak görev almış, oluşturulan komisyonlarda (Ar-Ge, Öğrenci Danışmanlığı Programı vb. çalışmalarda) görev almıştır. 17 yılı aşkın bir süredir imalat, imalat mühendisliği çalışmalarında mühendis ve yönetici olarak görev yapmaktadır. 2012 – 2014 dönemi ODTÜ Mezunları Derneği Yönetim Kurulu üyeliği yapmıştır. 2007 yılında aynı bölümden, 2009 yılında Enformatik Enstitüsü Bilişim Sistemleri Bölümü’nden yüksek lisans derecelerini aldı. Halen ODTÜ-BÖTE’de doktora programına devam etmekte; ODTÜ, Öğretim Teknolojileri Destek Ofisi’nde Araştırma Görevlisi olarak devam etti. 2006 yılından bu yana TCMB’de İnsan Kaynakları Genel Müdürlüğü, Eğitim Müdürlüğü’nde çalışmaktadır. Mezun olduktan sonra özel şirketlerde satış, pazarlama, ihale, bölge yönetimi departmanlarında çalışmıştır. ODTÜ Mezunları Derneği Etkinlikler Komitesi bünyesinde görev yapmıştır. 2014 - 2016 Dönemi Yönetim Kurulu Yedek Üyeleri HALUK DİRESKENELİ (ME’73) MEHMET KAMİL SULUBULUT (EE’04) MELDA TANRIKULU (CP’06) NADİR AVŞAROĞLU (MINE’86) Mezuniyetinden itibaren kamu, özel sektör ve Türk – yabancı ortaklıklarda ağırlıklı olarak termik santral temel/detay, tasarım, imalat, pazarlama, teklif, satış ve proje yönetimi konularında çalışmış, üniversitede danışmanlık vermiştir. MMO ve ODTÜ Mezunları Derneği Enerji Komisyonu üyesidir. 2010 – 2014 dönemi ODTÜ Mezunları Derneği Yedek Yönetim Kurulu üyeliği yapmıştır. Bilgi teknolojileri alanında sektörün önde gelen firmalarında çalışmıştır. Halen aynı sektörde kendi firmasında hizmet vermektedir. Üniversite yıllarında IEEE ODTÜ Öğrenci Topluluğu’nda aktif üyelik ve yönetim kurulu başkan yardımcılığı yapmıştır. ODTÜ Mezunları Derneği Tiyatro Kulübü çalışmalarına katılmakta ve geçtiğimiz yıl içinde kulübün sahnelediği iki oyunda rol almıştır. 2012 – 2014 GYK üyeliği yapmıştır. Kentes Tasarım Programı’ndan yüksek lisans derecesi ile 2010 yılında mezun olmuştur. Özel sektörde İş Geliştirme Uzmanı olarak çalışmaktadır. 2006 yılından itibaren ODTÜ Mezunları Derneği bünyesinde Toplumsal Duyarlılık Komisyonu, Etkinlik Komisyonu ve yayın Kurulu’nda çeşitli dönemlerde görev almıştır. Aynı zamanda profesyonel olarak sivil toplum kuruluşlarına v yerel yönetimlere kurumsallaşma, kaynak yönetimi ve proje döngüs yönetimi konusunda danışmanlık yapmaktadır, 2010 – 2014 ODTÜ Mezunları Derneği Yönetim Kurulu üyeliği yapmıştır. Sırası ile Divriği Demir Madenleri, İskenderun Demir – Çelik İşletmeleri, Türkiye Demir – Çelik İşletmeleri Genel Müdürlüğü’nde görev yaptı. Halen MTA Genel Müdürlüğü’nde çalışmaktadır. 2012 – 2014 dönemi ODTÜ Mezunları Derneği Denetleme Kurulu üyeliği yapmıştır. TÜLAY ÜNLÜEVCEK (PSY’83) Mezuniyetinden bu yana özel sektörde çalışmış, şu an kendisine ait aile danışmanlığı ve bireysel psikoterapi hizmeti veren iş yerinde görev yapmaktadır. 1994 yılından bu yana derneğimiz bünyesinde yer alan başta Yayın Kurulu üyeliği olmak üzere farklı çalışma grupları ve kulüplerinde görev almıştır. Bu süreçte dernek yönetiminde yedek Yönetim Kurulu üyeliği yapmıştır. TÜLAY TAY (STAT’97) 1974 yılında Ankara’da doğdu. 1997 yılında ODTU İstatistik Bölümünü bitirdi. Ziraat Bankasında göreve başladı. 2009 yılında ODTU, Eğitimde İnsan Kaynaklarını Geliştirme programında Yüksek Lisansını tamamladı. Halen Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nda İstatistikçi olarak görev yapmakta olup, aynı zamanda Ankara Üniversitesinde Sosyal Çevre Bilimleri Anabilim Dalında doktora eğitimini sürdürmektedir. YASİN KASIRGA (ME’04) Anahtar teslim müteahhitlik hizmetleri veren şirketlerde uluslararası enerji ve altyapı projeleri gerçekleştirmiştir. Operasyon modellemesi, performans yönetim sistemi, değişim yönetimi ve iş akışlarının yeniden tasarlanması konularında çalışmalar yapmıştır. Aynı zamanda işletme lisans derecesine sahip olan Kasırga, halihazırda enerji sektöründe faaliyet gösteren uluslararası bir firmada gaz, hidroelektrik, jeotermal ve yenilenebilir buhar santrallerinden sorumlu İş Geliştirme Müdürü olarak çalışmaktadır. ODTÜ Mezunları Derneği Enerji Komisyonu üyesidir. Ayrıca ODTÜ Mezunları Derneği Tiyatro Atölyesi bünyesindeki çalışmalarda yer almaktadır. TEMMUZ- AĞUSTOS 2014 7 Dernekten Aysun BÜYÜKCENGİZ Konsey Ankara’da Toplandı O DTÜ Mezunlar Konsey toplantısı, 29 Haziran Pazar günü, Rektör Prof. Dr. Ahmet Acar, Rektör Danışmanı Doç. Dr. Barış Sürücü, Konsey Başkanı ve Derneğimiz Yönetim Kurulu Başkanı Himmet Şahin ve mezun derneklerinin temsilcilerinin katılımıyla Vişnelik’te başladı. Konsey Başkanının katılımcılara hoş geldiniz diyerek toplantıyı açmasının ardından, ilk sözü Prof. Dr. Ahmet Acar aldı. Rektör Acar, ODTÜ İmar Planı ile ilgili son durum konusunda bilgi verdi. Üniversitenin hazırladığı imar planına eklenen düzenleme ortaklık payı vekampusun içinden geçerek Anadolu Bulvarı’na bağlanması konuşulan yol ile ilgili maddelere, Eymir göl bölgesine planda yer verilmemesine itiraz ettiklerini ifade ederek; kampusun içinden geçecek yolla ve göl bölgesi ile ilgili maddelerde üniversitenin itiraz noktaları dikkate alınarak revize edildiğini belirtti; düzenleme ortaklık payı konusunun ise henüz netlik kazanmadığını sözlerine ekledi. Prof. Dr. Ahmet Acar, Üniversitenin mezun derneklerinden beklentilerini, üye sayısının artırılması, yurtdışındaki mezunların mezun dernekleri aracılığıyla örgütlenmesi; “Bir Ağaç Sizden, Bir Orman Bizden” kampanyasına katkı; Üniversitenin 60. Kuruluş Yıldönümü çalışmalarına mezun derneklerinin önerileri ve aktif katılımları olarak sıraladı. Acar, Derneğimizin 50. Yılı dolayısıyla yapılacak etkinliklerle 60. Yıl kutlama etkinliklerinin ortak noktalarda buluşturulabileceğini söyledi. Ardından söz alan Barış Sürücü, konuşmasına ODTÜ’nün tanıtımıyla ilgili pilot uygulamalardan söz ederek; gelecek yıl mezun derneklerinin de katkısıyla 10 ayrı ilde ODTÜ Günleri adı altında organizasyon gerçekleştirmeyi planladıklarını dile getirdi; bu yıl da farklı illerden başarılı liseleri okulda misafir ederek tanıtım çalışmasının süreceğini söyledi. Barış Sürücü, Sosyal Hizmetler Müdürlüğü’nün bulunduğu binada Eylül ayından itibaren ODTÜ 8 ODTÜLÜLER BÜLTENİ 241 Mezunları Dernekleri Konseyinin talebi doğrultusunda öğrencilerin ve mezunların iletişimini sağlayacak bir ofisi hizmete sokmayı düşündüklerini belirtti. Geçtiğimiz toplantının gündeminde yer alan mezun dernekleri için ortak logo çalışmasında bir hafta içinde örnek logoların paylaşılabileceğini söyleyen Sürücü, derneklerin web sitelerinin yenilenmesi ve standarda oturtulması çalışması içinbir - iki ay içinde derneklerin web’de paylaşacakları bilgileri kendilerine iletmelerinin uygun olacağını dile getirdi. Üniversitenin resmi hesapla LinkedIn kullanmaya başladığını da hatırlatan Sürücü, burada mezun derneklerinin duyurularına yer verilebileceğini söyledi. Himmet Şahin, logo değişikliğine gidilmesi durumunda logonun kullanıldığı flama, üye kimlik kartı gibi ürünlerin de yenilenmesi gerekeceğine ve bunun bir maliyet oluşturacağına dikkati çekti. Logoda yapılacak değişikliğin, aynı logoya her derneğin kendi il adını eklemesi olarak gerçekleşebileceğini söyleyen Şahin, logoda ODTÜ amblemi ve bilim ağacının vazgeçilmez unsurlar olduğunun altını çizdi. Şahin, dernekler için hazırlanacak web sitelerinin Konsey’e ait bir web sitesi üzerinde birleşebileceğini söyleyerek, “Hazırlanacak web sitesinde topluma ve mezunumuza vermemiz gerekenler noktasında bir şeyler yapabilirsek, çok başarılı oluruz” dedi. Dernek üye sayısını artırma konusuna da değinen Şahin, toplumsal ve sosyal alanlarda varlık göstererek derneklerin kendilerini daha fazla tanıtmasının üye kazanımına katkısı olduğunu belirtti. Himmet Şahin, Soma’da yaşanan facianın ardından gerçekleştirilen Soma ziyaretinden söz ederek yapılabileceklerle ilgili bir rapor hazırlandığını anlattı. Soma ziyaretini gerçekleştiren ekipte yer alan ODTÜ Mezunları Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Arzu Hancı Karademirci, bir sunum gerçekleştirerek, Türkiye’de ve Dünyada maden kazalarını, Soma’nın medyada ve toplumdaki yankılarını, ziyaretleri- nin amacını, ziyaretteki gözlemlerini ve çalışmalarını Konsey’e aktardı. Soma Çalışma Grubu’nun Konsey kapsamında genişletilmesi düşüncesinden söz eden Karademirci, ODTÜ bileşenleri olarak birlikte yapılabileceklerin düşünülmesi gerektiğini ifade etti. Himmet Şahin, yapılabilecekleri değerlendirirken, “Burada bir sürü insan yetim kaldı, bu kadınlar ne yapacak? Bunları iş yaşamına yönlendirelim. Kadınlara kolektif çalışma yöntemleri ve üretmeyi öğretirsek yalnızca facianın olduğu alana değil bölgeye de örnek oluşturma anlamında katkı sağlayacağımızı düşünüyorum” dedi. Maden Mühendisliği Bölümü’nde Soma faciasının ardından bir rapor çalışmasına başlandığını ifade eden Barış Sürücü, ayrıca ODTÜ Afet Araştırmaları Merkezi’nde de bir grup akademisyenin bir çalışma yürüttüğünü dile getirdi. Himmet Şahin, ideal maden ocağı konusunda ODTÜ’nün pek çok çalışması bulunduğuna, ancak konunun maden ocaklarının denetimi, iş güvenliği yasalarının doğru uygulanmadığını ve ocak çalışanlarının yetersizlikleri korkmadan söyleyebilecekleri koşulların sağlanması olduğuna dikkati çekti. Şahin, mezun derneklerinin konuyla ilgili önerilerinin konsey mail grubu üzerinden paylaşılmasının yararlı olacağını söyledi. Himmet Şahin, YÖNDER ve tercih rehberliği döneminde bulunulduğunu hatırlattı; diploma törenlerinde mezun derneklerinin de kortejde yer alması gerektiğini söyledi.Konsey mail grubunun daha verimli kullanılması gerektiğini belirten Himmet Şahin, “Dernekler projelerini, görüş ve önerilerini burada paylaşabilir” dedi. Ardından söz alan ODTÜ Mezunları Derneği Yazman Üyesi Melih Şahin, Derneğimizin 50. Kuruluş Yıldönümü için süren çalışmaları aktararak, çalışmalar için katkı beklediklerini aktardı. Bir sonraki Konsey Toplantısı’nın Ekim’de Kuzey Kıbrıs’ta gerçekleştirilmesine; sonraki toplantının İstanbul’da gerçekleştirilmesine karar verilerek toplantı tamamlandı. Dernekten Yeni Yönetim Kurulu’nun ODTÜ Rektör’ü İle Tanışma Ziyareti O DTÜ Mezunları Derneği Yönetim Kurulu üyeleri Genel Kurul’un ardından yapılan görev paylaşımı sonrası 16 Temmuz Çarşamba günü ODTÜ Rektörü Prof. Dr. Ahmet Acar’ı ziyaret etti. Her seçimli genel kurul sonrası yapılan mutad toplantı esnasında, ODTÜ ve ODTÜ Mezunları Derneği arasındaki uyumlu çalışmaların, birlik ve beraberliğin devam etmesi dilekleri dile getirildi. Ziyarette hazır bulunan ODTÜ Mezunlar Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Himmet Sahin ve yönetim kurulu üyeleri, Rektör Prof. Dr. Ahmet Acar’ın sorusu üzerine, yeni dönemde hayata geçirmeyi planladıkları projelerden söz ettiler. Üniversitenin yurt ve misafirhane ihtiyaçlarının konuşulduğu görüşmede, Derneğimiz Yönetim Kurulu üyeleri, gerekli desteğin bulunması durumunda Üniversite’ye bir yurt yapımı konusunda girişimde bulunulabileceğini ifade etti. Görüşme, Prof. Dr. Ahmet Acar’ın, başarıyla süren üniversite – dernek birlikteliğinin devamı ve Yönetim Kurulumuza görevlerinde başarılar dilekleriyle sona erdi. TEMMUZ- AĞUSTOS 2014 9 Dernekten Arzu HANCI KARADEMİRCİ (BÖTE’04) ODTÜ Mezunları Derneği Soma 13 Mayıs 2014 tarihinde ManisaSoma’da bulunan, Soma Holding’in işlettiği Karanlıkdere Maden Ocağı’nda meydana gelen faciada, 301 madencinin hayatını kaybetmesinin ardından, ODTÜ Mezunları Derneği nakdi bağış kampanyası başlattı. Ayrıca, yapılan toplantılar ve değerlendirmeler sonucunda Soma Çalışma Grubu’ndan 4 kişilik bir heyet ile bölgenin 20 - 21 Haziran 2014 tarihlerinde yerinde ziyaret edilmesine karar verildi. Soma ziyaretinin amacı aşağıdaki hususları kapsayacak şekilde belirlendi: • Facianın ardından bölgede yaşananları ve sorunların görünür hale gelmesine katkıda bulunmak, 10 ODTÜLÜLER BÜLTENİ 241 • Yaşamını yitiren madencilerin geride bıraktığı ailelerinin sorunlarını tespit etmek, • Mevcut durumun anlaşılmasına ve sorunların çözümüne yönelik öneriler geliştirmek, • Üye bağışlarıyla oluşan nakdi imkânın nasıl değerlendirileceği konusunda öneriler geliştirmek, • ODTÜ Mezunlar Derneği’nin kendi imkânları ile yapılabilecek olası yardımlar konusunda öneriler geliştirmek, • Bölgede yapılan gözlemler ve bu gözlem ve değerlendirmelere dayalı önerileri üyeler ve kamuoyu ile paylaşmak. Ziyaret öncesi hazırlık kapsamında ODTÜ Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nu- ray Karancı ile görüşülerek çeşitli konularda görüş ve önerileri alındı. Soma ziyareti kapsamında aşağıdaki kurum, kuruluş ve kişiler ile (yaklaşık 50 kişi) görüşmeler gerçekleştirildi. Bu görüşmelerin büyük bir çoğunluğunda video çekimi ve ses kaydı gerçekleştirildi, bir kısmında ise görüşülen kişinin ricası üzerine sadece görüşme notları tutuldu. Üyeleri ve diğer STK’lar ile paylaşılmak üzere ziyaret kapsamında yapılan görüşmeler ile ilgili detaylı bir rapor hazırlandı. Ziyaret sırasında görüşülen kurum ve kişiler aşağıda yer alıyor: • Soma Kaymakamı M. Bahattin Atçı • Kınık Kaymakamı İlyas Gün • Kınık Belediye Başkanı Sadık Doğruer • Soma Ticaret Odası Başkanı Hakan Işık Dernekten Çalışma Grubu Bölge Ziyareti • Soma İlçe Eğitim Müdürü Mustafa Dikici • Manisa Barosu Soma İlçe Temsilcisi Avukatı Mustafa Çoban • Soma için Adalet Platformu Yetkilileri • DİSK, Dev Maden-Sen, Ege Bölge Temsilcisi Hacay Yılmaz • KESK Tarım Orkam-Sen, İzmir Şube Başkanı Adil Ümit Tüzen • Öğrenci Kolektifleri • Köseler Köyü halkı ve muhtarı 14 kaybın yaşandığı Köseler Köyü’ne baş sağlığı için ev ziyaretleri kapsamında ODTÜ Mezunlar Derneği adına “baş sağlığı” paketleri hazırlanmıştır. Yapılan görüşmeler sırasında konuşmacıların aktardıkları ve bölgede yapılan gözlemler bölge halkının ihtiyaçları konusunda doğrudan bilgi edinilmesine olanak sağladı. Soma’da yaşanan facia, madencilerin hangi koşullar altında çalıştıklarını bir kez daha su yüzüne çıkardı. ODTÜ Mezunlar Derneği Soma Çalışma Grubu olarak, Soma’da yaşananların basit bir iş kazası olmadığı; yıllardır genelde ülkemizde, özelde Soma bölgesinde uygulanagelen enerji, tarım, çalışma ve eğitim politikalarının bir sonucu olduğu görüşünde olduğumuzu ifade etmek isteriz. Bu kapsamda yapılan görüşmeler sonucunda gözlemlerimizi özetleyecek olursak: • Bölgede, uygulanan yanlış tarım politikaları çiftçileri mağdur etmiş ve bölgede tarım ve hayvancılık faaliyetlerinin yok olmasına neden olmuştur. Hayvancılıkla ilgili üreticiye yeterli devlet destek sağlanmamış/ sağlanamamış, madenlere iş gücü veren bölge kırsalındaki eğitim sorunu çözülememiş, bütün bunların sonucu olarak da özellikle yeni nesillere başka çalışma alternatifleri sunulamamıştır. Bu ve benzeri gözlemler, bölgedeki çalışma alanlarının bir an önce çeşitlendirilmesi gerektiğini göstermektedir. • Bölgede iş olanaklarının arttırılması için bir basamak teşkil edebilecek olan Soma Organize Sanayi Bölgesi’nin bürokratik işlemlerinin hızlandırılarak açılması Bölgeye önemli katkı sunacaktır. Bölge için istihdamın arttırılmasına yönelik özel teşvikler verilmeli, var olanlarında artırılması son derece önemlidir. İş ve meslek edinme kursları düzenlenerek, bölgedeki iş olanaklarının artmasına katkı sunacaktır. • Güvencesiz ve ucuz işgücü olarak çalışmak bölgede olağan bir durum olarak kanıksanmıştır. Bu kapsamda özellikle kadınlar daha güvencesiz ve düşük ücretlerde çalışmakta veya ev işleri ile uğraşarak ev kadını olarak hayatlarına devam etmektedir. Kadınların çalışma hayatına katılması için gerekli mesleki bilgi, eğitimleri ve becerileri sınırlıdır. Kadınların istihdamının arttırılması için İş-Kur ve Halk Eğitim Merkezleri aracılığıyla mesleki eğitimler sağlanabilir. İş-Kur tarafından öncelikle kadınların istihdamının sağlanmasına öncelik verilmesi oldukça önemlidir. • Afet sonrası eşini kaybeden kadınlar, yaşamlarını sürdürmek, çocuklarına ve yaşlılara bakmak gibi ağır sorumluluklar üstlenmek zorunda kalmışlardır. Bu nedenle kadınlara yönelik uzun vadeli programların oluşturularak psikolojik destek çalışmaların yoğunlaştırılması gerekmektedir. Bölgede alanında uzmanlaşmış psikolog, psikiyatrist ve sosyologlardan oluşan Rehabilitasyon Merkezi kurulması önemli bir ihtiyaçtır. • Bölgede kayıp yakınlarıyla yapılan görüşmelerde, madende ölen erkek çocukların genellikle maddi imkansızlıklar yüzünden okula devam edemediği bilgisi alınmıştır. Kız çocuklarının eğitim düzeyi de oldukça düşüktür. Eğitimin yetersizliğine iş olanaklarının yetersizliği de eklendiğinde bölgede madencilik zorunlu ve ucuz işgücü ile çalışmak zorunda kalınan tek sektör olarak ön plana çıkmaktadır. Bölgedeki çocukların kaderlerinin değiştirilebilmesi için eğitim politikalarında radikal değişiklikler yapılması ve eğitimin öncelikli sorun olarak ele alınması gerekliliği açıktır. Yaptığımız görüşmelerde, köylerde üniversitede okuyan veya mezun olan sayısı iki kişiyi geçmediği öğrenilmiştir. Bölgedeki okulların eğitim kalitesinin ve fiziksel olanakların güçlendirilmesi, okulu bırakma riski olan çocukların ve gençlerin yakın takibi ve ihtiyaçları konusunda desteklenmesi, çocuklarının yüksekokula devam oranlarının arttırılmasına yönelik çalışmalar yapılması oldukça önemlidir. Bu konuda resmi kurumlarla üniversiteler, STK’larile işbirliği yaparak çeşitli projeler geliştirebilir. • İş güvenliği kuralları uluslararası hukuk ve ILO sözleşmeleri çerçevesine taşınmalıdır. Yaşam odaları ve çoklu tahliye çıkışlarının olmadığı tüm maden işletmelerinde üretime son verilmelidir. İş güvenliği denetimlerinin bağımsız kurullar aracılığıyla sıklıkla yapılması sağlanmalı ve sonuçlar kamuoyu ile paylaşılmalıdır. • Özel sektörün daha fazla kâr hırsının, madenleri ucuz işgücü cenneti olarak görülmesinin ölümcül sonuçlar ürettiği kesindir. Koşulları gereği riskler taşıyan madencilik sektörü özel sektörün kâr hırsına teslim edilmeyecek kadar hayati önem taşıyan bir alandır. Gizli taşeron düzeni olan ekip başı uygulamasına son verilmelidir. • Yer altı madenciliği gibi oldukça riskli ve ağır çalışma koşullarında, taşıyıcı sistemlerin, üretim araçlarının, elektrik alt yapısının vb. yoğun kullanımı, riskleri daha da artıran sonuçlar doğurabilmektedir. Ayrıca, yoğun çalışmanın getirdiği yorgunluk ve dikkatsizlik de risklerin artmasına neden olmaktadır. • AFAD’a yapılan bağışların miktarı konusunda hala kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Bu bağışların STK’lar tarafından takip edilmesi ve kamuoyu ile paylaşılması gerekmektedir. ODTÜ Mezunlar Derneği olarak Soma ile dayanışma kapsamında, Ankara’da Soma ile ilgili çalışma yürüten diğer STK’lar ile ortak platform alanlarının genişletilmesi, bölgedeki kadınlar için istihdam yaratacak projelerin belirlenmesi (sabun atölyesi, el emeği atölyeleri vb.), STK’larla işbirliği içinde kadınlara yönelik projelerin hayata geçirilmesi ile Soma ve Kınık’ta gerçekleştirilen eğitim ve moral etkinliklerine ODTÜ bileşenleri olarak katkı sunulmasının sağlanması önerilmektedir. TEMMUZ- AĞUSTOS 2014 11 Dernekten Aysun BÜYÜKCENGİZ 2014 Mezunlar Günü 28 Haziran 2014 Cumartesi günü sabahı ODTÜ’de başlayan geleneksel ODTÜ Mezunlar Günü, her yıl olduğu gibi akşam Vişnelik’te gerçekleşen yemekle sona erdi. M ezunlar Günü her yıl olduğu gibi unutulmazdı. Sabah ODTÜ’de ODTÜ Türk Müziği Korosu’nun konseri ile başlayan ve THBT’nin halk oyunları gösterileriyle devam eden ODTÜ Mezunlar Günü’nde, Rektör Prof. Dr. Ahmet Acar ve ODTÜ Mezunları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Himmet Şahin’in yaptığı açış konuşmalarının ardından Anıtkabir ziyareti gerçekleşti. Ardından 10, 20, 30 ve 40. mezuniyet yılını tamamlayan mezunlar bölümlerinde, 45 ve 50. Yıllarını tamamlayan mezunlar ODTÜ KKM’de törenle belgelerini aldılar. ği, yüzlerce gencimizin yaralandığı ve Soma’da yüzlerce madencimizin hayatını kaybettiği dikkate alınırsa, insan olgusunu değersizleştiren, sadece kar temeline dayalı, bilim ve teknolojiyi önemsemeyen, iş güvenliği yasalarını görmezden gelen bir anlayışın ve bu anlayışın milyonlarca insanın yaşamı üzerindeki olumsuz etkilerinin sonlandırılmasına olan ihtiyaç tartışılamaz. Düzenin kurgulayıcıları, savunucuları ve uygulayıcılarının elleri artık yeterince kirlenmiştir. Bu kirliği daha fazla görmeye ve bir can daha kaybetmeye tahammül kalmamıştır” dedi. “ODTÜ’lüler iyi yetişmiş birer eleman olmanın yanı sıra, toplumsal sorunlara karşı duyarlı, etik değerleri önemseyen, cesur ve onurlu bireylerdir” İnsan olgusunu değersizleştiren, sadece kar temeline dayalı, bilim ve teknolojiyi önemsemeyen, iş güvenliği yasalarını görmezden gelen bir anlayışın ve bu anlayışın milyonlarca insanın yaşamı üzerindeki olumsuz etkilerinin sonlandırılmasına ihtiyaç duyulduğunu ifade eden Himmet Şahin, “Yitirdiğimiz tüm canları saygıyla anarken, sebep olanlarının da yargılanması için gerekli mücadeleyi vereceğimizi bir kez daha dile getiriyoruz” dedi. Şahin, mezun derneklerinin, burs vererek; öğrenci danışmanlığı yaparak; çeşitli sosyal ve kültürel etkinlikler düzenleyerek bir mezun olarak deneyimleri ve bilgileri paylaşmayı sağlayan güçlü ve dayanışmacı yapılar olduğunu dile getirdi. Mezunlara seslenen Himmet Şahin, “Sizi ikinci bir ODTÜ yuvası olan ODTÜ Mezunları Derneklerimize üye olmaya, üniversitemiz ile dayanışmamızı büyütmeye ve sorumluluklarımızın bilinci ile birlikte hareket etmeye bekliyoruz” diyerek konuşmasını tamamladı. ODTÜ Mezunları Derneği Başkanı Himmet Şahin Mezunlar Günü dolayısıyla yaptığı konuşmada, “Mezunlar Günü’ne hoş geldiniz” diyerek başladığı konuşmasında, ODTÜ mezunlarının, öğrenciliklerinde edindikleri yüksek toplumsal sorumluluk bilinci; ODTÜ ortamında kazandıkları bilgi ve deneyimlerin de sağladığı birikimle, yalnız bireysel olarak çok başarılı olmakla kalmadıklarını, toplumun sorunlarına da sürekli olarak duyarlılık gösterdiklerini dile getirdi. Toplumda ODTÜ’lülerin iyi yetişmiş birer eleman olmanın yanı sıra, toplumsal sorunlara karşı duyarlı, etik değerleri önemseyen, cesur ve onurlu bireyler olarak algılandığının altını çizdi. “Toplumun tüm kesimlerinin, demokratik, eşitlikçi, özgür ve adil bir dünya için mücadeleden vazgeçmeyeceğimizin bilincinde olduğunun farkındayız” dedi. Himmet Şahin, yaşanan toplumsal süreçte çevreden hukuka her konuda kötüye gidişin varlığından söz ederek; kamusal alanda yaşamanın neredeyse imkansız hale geldiği şu günlerde, kazanılmış hak ve özgürlüklerin olanca hızıyla yok edilmeye çalışılmasının tüm ODTÜ’lülerde yarattığı endişeyi belirtti. Şahin, “Gezi olaylarında ifade ve protesto hakkını kullanmak isteyen 11 gencimizin yaşamını yitirdi12 ODTÜLÜLER BÜLTENİ 241 “ODTÜ’lüler, ülkemizin gelişmesi için çok önemli bir göreve sahip çıkıyor” Ardından söz alan Rektör Prof. Dr. Ahmet Acar, mezunlara seslenerek “Öğrencilik günlerinizi hatırlarken, kampustaki önemli yenilikleri de görme fırsatınız olacak” dedi. ODTÜ’nün son akademik yıl içinde 3831 mezun verdiğini dile getiren Acar, üniversitenin dünyanın her bölgesinde başarıyla çalışan mezunlar vermeye devam ettiğini söyledi. Rektör Ahmet Acar, ODTÜ’nün uluslararası bilim dünyası tarafından dünyanın en saygın üniversiteleri arasında görüldüğünü, eğitim ve araştırma alanında artan başarıların uluslararası ortamda da tescil edildiğini dile getirdi. Üniversitemizin bu yıl TÜBİTAK ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından ilan edilen “Girişimci ve Yenilikçi Üniversite” sıralamasında, ülkenin en başarılı üniversitesi olduğunu belirten Prof. Dr. Ahmet Acar, ODTÜ Teknokent’in de en başarılı teknokent sıralamasında ilk sıradaki yerini koruduğunu ifade etti. Ahmet Acar, “Eğitimin, bilimin ve teknolojinin gelişmesine önderlik yapan Üniversitemiz için toplumumuzda insan haklarının ve temel özgürlüklerin savunulması da temel bir görevdir. Çünkü bilim ve teknoloji ancak bireylerin özgür olduğu, farklılıkları zenginlik olarak gören, çoğulcu demokratik toplumlarda sürekli olarak gelişebilir. Bu anlamda, ODTÜ ve ODTÜ’lüler, çağdaş demokratik değerler ile laiklik, hukukun üstünlüğü, kadın – erkek eşitliği gibi Cumhuriyetimizin temel ilkelerini savunarak ülkemizin gelişmesi ve refahı için çok önemli bir göreve sahip çıkıyor” dedi. Vişnelik’te Mezunlar Gecesi Mezunlar Günü ile bir araya gelerek eski dostlarla güzel bir gün geçiren mezunlarımız, günün akşamında ODTÜ Mezunları Derneği’nde büyük bir aile olmanın mutluluğuyla geleneksel Mezunlar Gecesi’nde bir araya geldiler. Mezunlar Gecesi’nin başlamasına dakikalar kala yağmur yağmaya başlayınca, konuklardan bazıları şemsiyelerin altında Havuzbaşı’nda, bazıları ise Kış Bahçesi, Vişnelik Restoran ve Lobi’de geceye devam etti. Dernekten Aysun BÜYÜKCENGİZ 2014 Mezunları Diploma Aldı O DTÜ Stadyumu, 29 Haziran Pazar günü, diploma alma heyecanı yaşayan 2014 mezunları ve bu heyecanı onlarla paylaşan yakınlarını ağırladı. Bu yıl da tribünler ODTÜ’den mezun olacak öğrencilerin aileleri ve yakınları tarafından hıncahınç dolduruldu. Bu yıl verilen mezunlarla birlikte toplam ODTÜ mezunu sayısı 120 bine yaklaştı. Mezun olan öğrencilerden oluşan kortejin renkli geçişine, öğrencilerin Soma’da yaşamını kaybeden maden işçileri için stada bıraktıkları baretler ve Soma için hazırladıkları pankartlar ayrı bir anlam kattı. Kortej geçişinin ardından program ODTÜ Rektörü Prof. Dr. Ahmet Acar ve ODTÜ Mezunları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Himmet Şahin’in konuşmalarıyla başladı. ODTÜ Rektörü Prof. Dr. Ahmet Acar “Bugün düzenlediğimiz diploma töreninde, ülkemizin her ilinden ve dünyanın 35 farklı ülkesinden gelen 3127 öğrencimize ön lisans, lisans, yüksek lisans ve doktora diplomalarını veriyoruz” diyerek, ODTÜ’nün ulusal ve uluslararası alanda gösterdiği başarılardan söz etti. Çeşitli kuruluşlarca yapılan dünya üniversite sıralamalarında ODTÜ’nün sırasının her yıl yükseldiğine dikkati çeken Prof. Dr. Acar, tüm ODTÜ’lülere ve ODTÜ dostlarına teşekkür etti. Üniversitelerin çoğulcu, demokrasi ilkelerine, insan haklarına ve doğaya ödünsüz olarak sahip çıkan, toplumda bu değerlerin savunuculuğunu yapan kurumlar olması gerektiğini hatırlatan Prof. Dr. Acar, “Ülkemizde ve çevremizde son bir yıl içinde ardı ardına yaşadığımız çok üzücü olaylar, insan haklarının kısıtlandığı ve özgürlüklerin bastırıldığı bir ülkede barış ve huzur olmayacağını; insan sağlığını ve yaşamını riske sokan ve doğal kaynakları hesapsızca tüketen ekonomik büyümenin kalkınma olmadığını; böyle bir anlayışın sürdürülemeyeceğini göstermektedir” dedi. Üniversitelerin görevlerinin iyi donanımlı ve aynı zamanda, insanlara ve doğaya karşı sorumluluk taşıyan, etik değerlere sahip ve çoğulcu demokrasi ilkelerini içselleştirmiş iyi vatandaşlar yetişmesine katkıda bulunmak olduğunu hatırlatan Rektör Acar, mezunlara seslenerek “Hedefiniz sadece kişisel kazanımlar değil, aynı zamanda başka insanlar için değer yaratmak, topluma katkı sağlamak olsun” dedi. “Mezun derneklerimize üye olarak, ODTÜ kimliğinin devamlılığını sağlayabilirsiniz” Rektörün ardından kürsüye gelen ODTÜ Mezunları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Himmet Şahin öğrencilere ve ailelere hitaben yaptığı konuşmada, “Yeteneklerinizin neler olduğunu keşfettiniz. Başarılarınız bizleri gururlandırıyor” diyerek ODTÜ’de geçen eğitim sürecinden söz etti. Toplumun, ODTÜ, ODTÜ öğrencisi ve mezunundan bahsederken sadece iyi yetişmiş bir eleman değil aynı zamanda toplumsal sorunlara karşı duyarlı, etik değerleri önemseyen, cesur ve onurlu bireyler topluluğu olarak andığını dile getiren Şahin, “Tüm toplum kesimleri demokratik, eşitlikçi, özgür ve adil bir dünya için mücadeleden vazgeçmeyeceğimizin bilincindedirler. Kapitalizmin temel ahlaki ilkeleri ile anılan demokrasi ve ekolojik sürdürülebilirlikle bağdaştığı fikrine kimse artık itibar etmiyor. Kapitalizmin anlamını ve gücünü yitiriş evresinde uygulanan hegemonik neo-liberal politikalar, toplumsal gerilim, doğa tahribatı, gelir dağılımındaki adaletsizlik, hukukun siyasallaşıp bireyselleştiği, özel yaşama müdahale ve en önemlisi toplumu saflara ayırarak diğerinin ötekileştirilmesinin sonucunda toplumsal düzenin bozulduğunu gözlemleriz. Kamusal alanında tahribata uğradığı günümüzde, kazanılmış hak ve özgürlüklerin daraltılma çabaları biz ODTÜ’lüleri endişelendirmektedir. Gezi olaylarından beri ifade ve protesto hakkını kullanmak isteyen 11 gencimizin yaşamını yitirdiği, yüzlerce gencimizin yaralandığı ve Soma’da yüzlerce madencimizin öldükleri dikkate alınırsa, insan olgusunu değersizleştiren, sadece kar temeline dayalı, bilim ve teknolojiyi önemsemeyen, iş güvenliği yasalarını görmezlikten gelen bir anlayışın milyonlarca çalışanın hak kayıplarına sebep olduğu gerçekliğini yaşıyoruz. Düzenin kurgulayıcıları, savunucuları ve uygulayıcılarının elleri kirlenmiştir. Yitirdiklerimizi anarken, sebep olanları da kınıyoruz. Toplumsal eşitliğin, barışın ve özgürlüğün birer savunucusu olmamız toplumsal görevimiz olması nedeniyledir. Sevgili genç Mezunlarımız; bu kadar çok sorunun yaşandığı ülkemizde ve dünyamızda, üniversitemizden aldığımız bilinç gereği; öğrenme, kendini geliştirme ve dayanışma sürecini devam ettireceğimiz, kendimizi geliştireceğimiz ve bilgileri paylaşacağımız bir ortam oluşturduk. İsmi dayanışmanın güçlenmesi ve sürdürülebilir olması sağlayan ODTÜ Mezunları Derneği’dir. ODTÜ ailesinin bir parçası olan ve ODTÜ’ nün hayata dönük yüzü olarak mezunlarımıza kucak açan Mezun derneklerimize üye olarak, üniversite bileşenleri ile bağlarınızın kopmamasını, geleneklerimizi, geçmişimizi ve gelecek nesillere bir miras olarak bırakacağımız ODTÜ kimliği ve duruşumuzun devamlılığını sağlayabilirsiniz. Mezun Derneklerimiz burs vererek, öğrenci danışmanlığı, paneller, söyleşiler, sosyal ve kültürel etkinlikler yaparak mezun-öğrenci iş birliği ile iş yaşamına hazırlık yapmanızı, bir mezun olarak deneyimlerinizi ve bilgilerinizi paylaşabilmenizi sağlar” dedi. Himmet Şahin, “Girişteki Mezun Derneklerimizin bulunduğu stantlara uğrayarak üye olmanızı öneriyorum. Bundan sonraki hayatınızda başarı ve ömür boyu mutluluklar diliyorum” diyerek sözlerini tamamladı. 2014 yılı mezunları içinde birinci olan beş öğrencinin konuşmaları ve yabancı öğrenciler adına yapılan konuşmalardan sonra diploma törenine geçildi. Aileler ve mezunlar, diplomalarına kavuşmanın mutluluğunu yaşadılar. ODTÜ Mezunları Derneği olarak 2014 yılı mezunlarına aramıza hoş geldiniz diyor, başarı ve mutluluk dolu bir yaşam diliyoruz. TEMMUZ- AĞUSTOS 2014 13 Dernekten Tercih Rehberliği Programı - 2014 H er yıl olduğu gibi, bu yıl da üniversite tercih döneminde Derneğimiz üniversiteli adaylarına Tercih Rehberliği Programı’yla doğru kararlar verebilmeleri için yardımcı oldu. Gençler, hayatlarının en önemli kararlarından birini alırken uzman görüşlerle yanlarındaydık. Üniversiteye girmek, özellikle de istenen bölüme yerleşmek için sınavlarda başarılı olmak yetmiyor, doğru tercih yapmak çok daha belirleyici oluyor. Gençler okumaya karar verdikleri bölüme girebilmek için yıllarca emek veriyor, sonunda sınavdan yeterli puanı alsa da tercih sıralamasını doğru yapamadığı için daha az istediği bir bölüme yerleşebiliyor; hatta puanına rağmen hiçbir tercihine yerleşemeyen öğrencileri de görüyoruz. Böyle üzücü durumlarla karşılaşmamak, öğrencilerimizin emeklerinin karşılıklarını almalarına katkıda bulunmak için başlatılan Tercih Rehberliği Programı’yla, bu yıl da Derneğimize başvurarak tercih yaparken uzman görüş isteyen öğrencilere danışmanlık yaptık. 14 ODTÜLÜLER BÜLTENİ 241 Üniversite ve bölüm tercihleri konusunda yardım almak için Derneğimize başvuran öğrencelere, aynı zamanda eğitimci olan ODTÜ Mezunları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Himmet Şahin (EDS’83) Tercih Rehberliği Programı’yla hangi bölümlere yerleşebileceklerine dair yol gösterdi. Program kapsamında, öncelikle üyelerimizin çocukları ve yakınları 9 Temmuz Çarşamba günü Vişnelik’te konuk edilerek bölüm tercihleri konusunda bilgilendirildi. Her bir öğrencinin puan durumunun ve tercihlerinin tek tek değerlendirildiği görüşmelerde, puanına göre girebileceği yerler ve yapacağı sıralama konusunda yardımcı olundu. Programla aynı günlerde gerçekleşen ODTÜ Tanıtım Günleri’nde yer alan standımızla da Derneğimizin tanıtımı yapıldı. Dernekten Üniversite Adayları ODTÜ’deydi Üniversite adayı öğrenciler, önce kampusu gezerek ODTÜ’de öğrenci olmayı, ardından Vişnelik’teki akşam yemeğiyle ODTÜ mezunu olmayı hayalleri arasına eklediler. O DTÜ’de ikinci kez düzenlenen ODTÜ Aday Öğrenci Yaz Kampı, 24 – 29 Haziran tarihleri arasında gerçekleşti. Türkiye’nin çeşitli illerinden ODTÜ’ye davet edilen 100’ün üzerinde lise öğrencisi, önce Üniversiteyi gezerek hem üniversitenin eğitim olanaklarını, hem de kampusun sosyal ve kültürel olanaklarını gördü; ardından Vişnelik’te yedikleri akşam yemeği ile ODTÜ’den mezun olduktan sonra belki de kendilerinin de içinde yer alacağı topluluğu ve Derneğimizi görme fırsatı buldu. Kendilerine uygun üniversite ve lisans programını seçmeleri gereken bu zor süreçte, doğru karar vermelerine yardımcı olacak bu programla, öğrenciler kampusta kendileri için düzenlenen bir dizi akademik ve sosyal etkinliğe katıldı. Vişnelik’te Caz Konseri 17 . Uluslararası Ankara Caz Festivali, daha önceki festivallerde de Ankaralıların coşkuyla alkışladığı Kerem Görsev Trio ve Ayhan Sicimoğlu’nu Vişnelik’te buluşturan muhteşem bir konserle kapanış yaptı. Efsane isimlere vokalde Türk cazının en sevilen seslerinden Elif Çağlar ve Latin All Stars’ın yeni solisti Suami Ramirez eşlik etti. İlerleyen saatlerde başlayan yağmurla birlikte devam eden konserin sonunda caz ustaları sahneden caz severlerin alkışlarıyla indi. TEMMUZ- AĞUSTOS 2014 15 Dernekten Aysun BÜYÜKCENGİZ Vişnelik’te “Gözdağı” Gösterimi ve “Gezi” Söyleşisi G ezi Direnişi’ni, üzerinden bir yıl geçtikten sonra, Can Dündar’ın kaleme aldığı “Gözdağı” belgeseli ile 4 Haziran Çarşamba günü ODTÜ Mezunları Derneği Vişnelik Salonu’nda hatırladık. Gezi Direnişi sırasında yaralanan onlarca gencimizden, gözünü kaybeden 6’sının hikayesini anlatan belgeselin gösteriminden önce, Doğan Tılıç (SOC’85) ve Tarık Şengül (CP’86)’ün konuşmacı olarak katıldığı, kolaylaştırıcılığını Derneğimiz üyesi Ali Dalgalı(PHYS’97)’nın üstlendiği söyleşide Gezi ve sonrasındaki süreç konuşuldu. İlk sözü alan Doğan Tılıç, Gezi sürecine ve sonrasına nasıl yaklaşılması gerektiğine değindiği konuşmasında, gazetede Gezi olaylarının ideolojik olup olmadığını sorguladığı “Ruh Puf” başlıklı yazısında “Gezi olayları ideolojik miydi?” diye sorduğunu, o günlerde iktidarın “Orada her şey bedava, her şey meşru ve mübah” dediğini hatırlattı. Bu sözün haklı olduğunu dile getiren Doğan Tılıç, Gezi Hareketi’nin aynı zamanda paranın ortadan kalktığı bir dayanışma hareketi olduğunu ifade etti. Gezi Hareketi sırasında yaşananları 1980 öncesi Fatsa’da yaşananlara benzeten Tılıç, Gezi’nin “biz” unsurunun vurgulandığı bir hareket olduğunu belirterek, bu ruhun bir vücut bulmasının gerekliliğini “Kendimizi, tekliğimizi aşan bir vücut bulmalıydık. Gezi böyle oluştu ve bu gezi ile başarıldı. Kitle, kendini aşmıştı” diyerek ifade etti. Gezi Hareketi’yle bir araya gelen topluluğun birbirleri ile kurdukları iletişime ve birbirlerini anlayarak bir arada durmalarına da değinen Doğan Tılıç, Gezi Hareketi’nde birbirini görenlerin değil, birbirleriyle görüşenlerin bulunduğunu “Orada birbirine bakan, ama aynı zamanda karşılıklı olarak birbirini görenler vardı” diyerek söyledi. Gezi Direnişi’nin analizi ile konuşmasına başlayan Tarık Şengül, iktidardan rahatsızlık duyan, ancak kurumsal yapıların içindeki 16 ODTÜLÜLER BÜLTENİ 241 muhalefetin de kendisini temsil etmediği sonucuna varan kitlenin sokağa çıktığını ifade ederek, toplumsal alanın bir anda siyasal alanın kendisine dönüştüğünü dile getirdi. Toplumsal alanının sonsuza kadar siyasal alan olarak kendini üretmeye devam edemeyeceğini, dolayısıyla bu taleplerin siyasal alanda temsile dilmesi gerektiğini belirten Şengül, Gezi’yle birlikte toplumsal alanda büyük sorunlarımızın olmadığının, asıl sorunun siyasal alanda olduğunun ortaya çıktığını söyledi. Gezi Direnişi ve 17 Aralık Operasyonu’ndan örnekler veren Tarık Şengül, bu olayların ardından gidilen yerel seçim öncesi muhalefetin yolsuzluk dosyalarını ön plana çıkararak Gezi taleplerini hiç konuşmadığını hatırlattı. Gezi taleplerinin yerel seçim sürecinde konuşulmaya çok uygun konularken gündeme getirilmediğinin altını çizen Şengül, seçim sürecinde gündemde olan yolsuzluk konusunun da Gezi Parkı ile ilişkisinin görmezden gelindiğini ifade etti. 10 yıl önce kentsel sorunlarla ilgilenen toplumcu insanların kentlerin rant kaynağına dönüştüğünü ve bunun siyaseti finanse etme yöntemi olduğunu söylediğini ve bugün de aynı durumda bulunulduğunu belirten Şengül, gelinen noktada bir yerel seçim sürecinde Gezi taleplerinin bir adayın programına alınmamasını Gezi olaylarının siyasal alana taşınmayarak toplumsal alanda bırakılması olarak değerlendirdi. “Siyasal alana taşınamaması ve gerekli etkiyi yaratamaması açısından Gezi bir olay değildir” diyen Tarık Şengül, tarihte Gezi gibi olay olarak görünüp hiçbir etki yaratmayan, bazı durumlarda da iktidarın kendini sürdürebilme aracı haline gelen olaylar bulunduğunu söyledi. Şengül, bu noktadan sonra gezinin bir olay olup olmayacağını belirleyecek asıl öğenin, siyasal alanın Gezi taleplerini toplumsal alandan alıp siyasi mücadelenin parçası haline getirip getirmeyeceği olduğunu belirterek, Derneğimizin de içinde bulunduğu sivil toplum kuruluşu ve demokratik kitle örgütleri, partiler ve tüm hareketlerin bundan sonraki en önemli görevinin Gezi ile toplumsal alanda ortaya çıkan devrimci tavrın siyasal alana taşınması olduğunu sözlerine ekledi. Konuşmaların tamamlanmasının ardından Can Dündar’ın hazırladığı “Gözdağı” isimli belgesel izlendi. Belgeselin ardından ODTÜ Mezunları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Himmet Şahin kapanış konuşması yaptı. Etkisi hala süren Gezi’nin taleplerini bir kez daha hatırlattığı için Can Dündar’a teşekkür ederek konuşmasına başlayan Şahin, Gezi’de talep edilen özgürlük, eşitlik ve barışın hayata geçirilmesi dileklerin ifade ederek, “Bu da ancak Gezi ile başlayan süreçte oluşan bilinç devam ederse gerçekleşir” dedi. Dernekten TEMMUZ- AĞUSTOS 2014 17 Yaz Kampı Devam Ediyor Dernekten 18 ODTÜLÜLER BÜLTENİ 241 H er yaz Vişnelik’i cıvıl cıvıl çocuk sesleriyle dolduran Yaz Kampımız, yoğun ilgi ve katılımla tamamladığı ilk döneminin ardından, ikinci dönemde de tüm eğlencesiyle sürüyor. Yüzme, tenis, futbol, basketbol, badminton, voleybol, su oyunları, jimnastik, resim, müzik, okçuluk, eskrim gibi pek çok kültürel ve sportif faaliyetle hem çocukların eğlenmesini, hem de farklı alanlarda yeni bilgiler edinmesini sağlarken, çadırlı kamp etkinliği programa ayrı bir renk katıyor. Halen ikinci dönemi devam eden iki haftalık kampımız, Ağustos ayında da üçüncü ve dördüncü dönemleriyle yaz sonuna kadar çocuklarımızı bir araya getirecek. Dernekten Burs ve Yardımlar Komitesi’nden Burs Fonu yararına satışı devam etmektedir Burs Fonu yararına satışı devam etmektedir Burs Fonu’muza katkı sağlayan üyelerimize, mezunlarımıza ve ODTÜ dostlarına, bursiyer öğrencilerimiz adına teşekkürler… ODTÜMD BURS FONU HESAPLARI İŞ BANKASI ODTÜ ŞUBESİ 4229-422059 HESAP ZİRAAT BANKASI ODTÜ ŞUBESİ- EURO IBAN:TR 81000 6400 0001 4229 0422 059 IBAN: TR39 0001 0015 3708 9762 9150 01 GARANTİ BANKASI MALTEPE ŞUBESİ 114-6299535 HESAP İŞ BANKASI ODTÜ ŞUBESİ – USD IBAN:TR21 0006 2000 1140 0006 2995 35 IBAN: TR81 0006 4000 0024 2293 1651 17 YAPI KREDİ BANKASI ODTÜ ŞUBESİ ZİRAAT BANKASI ODTÜ ŞUBESİ- TL IBAN: TR74 0006 7010 0000 0072 4153 77 HESAP NO: 35439496-5001 TEMMUZ- AĞUSTOS 2014 19 Dernekten Yıldızların Altında Film Şöleni ODTÜ Mezunları Derneği, bu yaz da sizleri Vişne Bahçesi’nin serinliğinde, yaz aylarının nostaljik eğlencesi yazlık sinemalarla buluşturmaya devam ediyor. Birbirinden güzel filmlerden oluşan programımız, 8 Temmuz Salı akşamı İran yapımı “Sükut” filmiyle başladı. “Hayatın Lezzeti” ve “Cyrano de Bergerac”la devam eden Yıldızların Altında Film Şöleni, bu yaz da Salı ve Perşembe akşamlarına renk katıyor… 20 ODTÜLÜLER BÜLTENİ 241 Dernekten TEMMUZ- AĞUSTOS 2014 21 Dernekten visnelik izlencesi GÜNÜN MÖNÜSÜ HAFTA ‹Ç‹ HERGÜN 12:00 - 14:00 20 TL PAZARTES‹ A’la Carte Mönü Vişnelik’te Havuz Serinliği Devam Ediyor... SALI A’la Carte Mönü ÇARŞAMBA A’la Carte Mönü PERŞEMBE A’la Carte Mönü CUMA A’la Carte Mönü Tango Milonga Geceleri Başlıyor… CUMARTESİ Yaz aylarının özlemle beklenen Tan- A’la Carte Mönü go Milonga Geceleri 02 Temmuz Çarşamba günü saat: 21.00’de PAZAR AÇIK BÜFE KAHVALTI Vişnelik Havuzbaşı’nda başlıyor. Sizleri, tutkunun dansla, estetikle buluştuğu bu geceye sevdiklerinizle birlikte davet ediyoruz. Her Çarşamba Saat:21.00 22 ODTÜLÜLER BÜLTENİ 241 Şeker Bayramınız Kutlu Olsun... 10:30 - 13:30 Üye: 27,5 TL, Katk› Payl› Üye: 22 TL, 7-12 Yafl: 18 TL (0-6 Yafl Ücretsiz) Dernekten KOLEKSİYON – KOLEKSİYONCU 2 Koleksiyonculara Tavsiyeler - Bütçene göre branş seç - Acemilikte gereksiz alımlar yapma - Alacağın ürünün sahte olup olmadığından emin ol - Saklama, sergileme imkanlarını göz önünde bulundur - İlk objeden itibaren kayıt tut, düzgün ve detaylı kayda al - Yaptığın koleksiyon hakkında araştırma yap, rakip koleksiyoncuları takip et. - Koleksiyonunu kendine saklama, mümkün olduğu kadar duyur ve sergile. Koleksiyona başlama 1. Ne koleksiyonu yapmalıyım? Ana tema ne olacak, nereye kadar yayılacak? 2. Kaynaklar, nereden temin edebilirim? - Lokal antikacılar - Müzayedeler - Hurdacılar - İnternet marketler - Antika pazarları - Hediyeler, miras - Spesifik fuarlar 3. Dikkat edilecek hususlar - Sahte ve taklitler - Eklemeli oluşturulmuş setler - Eksik koleksiyonlar 4.Araştırma - Fiyatı, üreticisi, malzemesi, dönemi, kondisyonu, kullananı, vs. - Katalogu, kitabı - İnternet siteleri - Müzeler - Müzayede katalogları - Uzman kişiye danışma Koleksiyon Tanıtımı - Sergi - Fuar katılımı - Müzayede - Toplantı -Yayın 24 ODTÜLÜLER BÜLTENİ 241 Koleksiyoner Uzmanlık hizmetleri - Onarım, bakım hizmetleri - Değer tespiti - Şahitlik, izleme - Koleksiyon saklama hizmeti - Müze oluşturma, sergileme malzeme seçimi - Nadir obje tanıtımı -Danışmanlık - Kategorilere ayırma servis - Müze rehberliği Koleksiyonculukta Kayıt Tutma - Kart kataloglar (Numara ile tanım) - Sınıflama dosyaları (Kart katalog + bilgi evrağı) - Edinme / Nesne dosyaları Fatura, fotoğraf, kondisyon kaydı, onarımı - Üreten / Sanatçı dosyası - Köken / bağışçı dosyası - Sergi dosyaları - Fotoğraf dosyası Koleksiyona Zarar Veren Faktörler -Nem Metal objelerde korozyon (paslanma)’ya neden olur. Camlarda matlaşma ve çatlama yapar. Boyalar silinebilir Organik, çatlama, kırılganlaşmaya sebep olur. %60 – 70 nemde küflenme olur, böcek çeker, güvelenir. - Sıcaklık Organik nesneler ısı değişikliliklerinde uzama, kısalma, genleşme, bozulmaya uğrarlar. Bant, reçine, vernik, tutkal, selüloz asetatlı filmler da yumuşama, kırılganlaşma görülür. Fotokimya- sal reaksiyonla boya solması olur. Deriler çürür, plastikler bükülür. -Kirlilik Gazlar – CO, H2S, NOX Havadaki parçacıklar – is, kurum, kül, tozlar sergileme, depolama, paketleme malzemeleri - Ahşap, metal, PVC, tutkal, silikon, gazete kapıda, karton vb. Temasla bulaşan kirler – parmak yağları, temizlik ürünleri, vs. Koleksiyonun Korunması -Deprem Devrilme, kırılma, üzerine başka bir cisim düşmesi rafın – dolabın hasarı - Yanlış bakım *Koruyucu vernik, boya kazınmalıdır, aşındırıcılarla temizlenmemelidir. *Metal cilaları köşeleri, figürleri aşındırır. *Solventlerle silme plastikleri bozar. Koleksiyon türüne göre özel şartlar gerekiyorsa da, ideal ortam şartları: - 18-24 °C ortama ve sabit sıcaklık - %50’nin altında bağıl nem, aktif nem kontrolü - Kirletici gazdan uzak - Toz, is olmayan bir ortam - Formaldehitsiz ahşap, tercihen MDF - Düşük VOC’lu boya - Asitsiz kağıt ve kumaş - UV filtreli aydınlatma - % 98 UV geçirimsiz, antireflekte müze camı - Objeler veya dolap, vitrin mümkünse sabitlenmelidir. İlginç Koleksiyonlar, Birkaç örnek - Güneşin batışı kartpostalları - Ses koleksiyonu - Vampir avcısı seti (Metal hac, kutsal yağ ve su, İncil, tabanca ve gümüş kurşunlar, ayna mum, sarımsak, tahta kazıklar ) - Küçük Prens ( Kitaplar , objeler, resim ve fotograflar ) - Kaktüs - Potin bağı çekeceği Joker (oyun kağıdı) - Porselen tuzluk - Otobüs bileti -Jilet kabı - Gazoz kapağı - Osmanlı Tuğla Ünlü Koleksiyoncular Rahmi Koç – İstanbul ve Ankara Rahmi Koç Müzeleri Ali Koç – İmzalı kitap Sakıp Sabancı – Sabancı Müzesi – Ferman, hat Suna - İnan Koç – Pera Müzesi – Anadolu ağırlık ve ölçüleri Güler Sabancı – Selçuklu eserleri Lucien Arkas- Arkas deniz tarihi müzesi Cem Mahruki – Osmanlı, Cumhuriyet paraları, nişan ve madalyalar…. İzzet Kırbaş – Telefon Kartı Sunay Akın – Oyuncak Müzesi Bülent Eczacıbaşı - Pul Jeff Hakko – Dalgıç elbiseleri Hilmi Nakipoğlu – Fotoğraf Mak. Müzesi Ediz Hun – Kaktüs koleksiyonu İzzet Günay – potin bağı çekeceği koleksiyonu Opera Sahnelerinden Haluk DİRESKENELİ (ME’73) Carmen Operası Ankara Devlet Opera Sahnesi’nde C armen operasının konusu 1830’larda İspanya’da geçmiş. Romancı- hikayeci Fransız yazar Prosper Merimee, olayı ilk ağızdan zindanda idam hükmünü bekleyen suçludan (DonJose) dinlemiş, hikaye haline getirmiş. Operanın metnini bu hikayeden faydalanarak, Henri Meilhac ve Ludovic Halevy ortak yazmışlar. Georges Bizet unutulmaz müziğini bestelemiş. Paris eleştirmenleri ilk sahnelenmeyi hiç beğenmemişler, öncelikle konusunu o dönem için ahlaka mugayir bulmuşlar. Baştan çıkarıcı, şuh, çapkın, alaycı, güzel kadın ve onu ölümüne seven bir erkek. Bizet, ilk sahnelenmeden (3 Mart 1875) 3 ay sonra hayata veda etmiş. Konu bugün artık evrensel oldu, kimseyi rahatsız etmiyor. Opera dünyanın en çok sahnelenen, en sevilen eserlerinden biri durumunda. Sinema filmi çekim çerçevesi, göstermeci yorumu vurguluyor ve seyirciye verilen, “Bu gösterdiğimiz gerçek yaşam değil, rol yapan oyuncuların oluşturduğu bir sahne eseridir”, mesajını gönderiyor. Günümüzde Carmen rolünü en iyi oynayanlar Elina Garanca, ve Angela Gheorghiu. Premier akşamı inanılmaz yeni genç bir ses dinledik. Milano’da yaşayan “Perihan Asude Karayavuz”, gerçek bir Diva olma yolunda. Tiyatral yeteneği, dans kabiliyeti, “Carmen” aryalarına ses ve gırtlak hakimiyeti mükemmeldi. Son iki sahnelemede seyretmediyseniz, geçmişler ola. Aynı karakter için Ferda Yetişer ve Nesrin Gönüldağ ileriki günlerde sahne alacaklar. Carmen başkarakterinin yanında Micaela rolünde Esin Tanıllı ve Tuğba Mankal, Frasquita rolünde Görkem Ezgi Yıldırım, Mercedes Ezgi Karakaya, harika oynadılar. Rollerini güzel seslendirdiler, tiyatral özellikleri çok iyiydi. DonJose, İspanyol tenor Enrique Ferrer, Premier gecesi rolünün hakkını tam verdi. Tenor Lorenzo Mok Arranz aynı karakter için 30 Nisan gecesi sahneye çıktı. Son cinayet sahnesini çok gerçekçi oynadı. Orkestra ve koro görevlerini harika yaptılar, üyelerini tek tek kutluyorum. 26 ve 20 Nisan geceleri orkestrayı Rengin Gökmen yönetti. Opera, sahnede - perdede film öncesi tanıtım jenerikleri ile başladı. Bale yapan Carmen ve DonJose rolündeki balerinleri takip eden sinema kamerasıyla devam etti. Sonunda Carmen ve DonJose öldü, kamera olaya yaklaştı ve perde kapandı. Birinci perdede tütün fabrikasında çalışan genç kızların güvenlik güçleri ile çatışma sahnesi, günümüze belirgin göndermeler yaptı. İkinci perdenin başında sadece Flamenko dansı yapan dansçıların ayaklarını gösteren perde düzeni enteresandı. 26 ODTÜLÜLER BÜLTENİ 241 Daha sonra diskoya dönüşen üst platformda Flamenko dansı, gitarla hoparlörden verilen Flamenko ezgileri oyuna zenginlik katmış. Opera müziği dışından ekleme olmuş. İkinci perdede daha sonra sahne alan Escamillo (Toreador) İnanç Makinel (26/4) ve Cem Baran Sertkaya (30/4) güçlü sesleri ile rock yıldızı gibiydiler. Parıltılı konfetiler, projektörler, değişik renkli bir müzik hall, diskotek ortamı yarattı. Dansçıların ikinci perde sonunda sıralanıp arkalarındaki yazı “Liberte” olunca, “Ne alaka?” dedik. Bu mesaj ile nereye gönderme yapılıyor, net anlamadık. Üçüncü ve dördüncü perdeler birleşmiş. Sahnelemede yeni eklemeler olunca ister istemez oyun uzamış. Çare, üçüncü arayı kaldırmak olmuş. Opera zaten çok uzun. Oyunu uzatmak değil, tersine kısaltmak lazım. Normalde 2.5 saat net süresi olan eserin, bizde 3 saati geçmesi seyirci açısından seyir zorluğu taşıyor. Premier akşamı eserin sonunda DonJose karakteri, Carmen’nin kafasındaki sarı peruğu kaptı, Carmen’i yere yatırdı, sarı peruğu ve tüylü etolü yastık gibi kullanarak Carmen’i boğdu, havasız bıraktı, öldürdü, sonra bıçağı çıkardı, kendi kalbine sapladı, intihar etti. Bu yeni bir yorum, ancak doğru bir yorum değil. Dağdaki fal sahnesinde Carmen “ikimiz için de ölüm görünüyor” deyip durmuyor muydu? Don Jose’nin ölümü/ intiharı gereksiz, doğru değil. Bildiğimiz “son” değişmemeliydi. 30 Nisan akşamı ikinci sahnelemede, kaçınılmaz son, bıçakla geldi, yine de DonJose ölmemeliydi, diyoruz. Günümüzde artık Reji’de ciddi manipülasyonlar, değişiklikler, yeni yorumlar olabiliyor. Yine de ana yapının aslına, orijinal metne, uygun prodüksiyonlar- uygulamalar yapmamız gerektiğine inanıyoruz. Radikal değişiklikler için henüz hazır değiliz. Tespihli ve sarı peruklu bir Carmen, rejide değişik bir süsleme olabilir. Ellerinde şemsiyelerle dağ bayırda yürüyen bir kaçakçı konvoyu gerçekçi olmaz. Şemsiyeler ters dönünce sahne dağ başı etkisi veriyor, ama bunu parter algılayamaz, olayı sadece balkondaki seyirci görüyor. Carmen’in kastanyetlerle dansında yanlışlıklar var. Kastanyet sesi aşağıdan geliyor ama hiç olmazsa Carmen’in elinde de olsa iyiydi, kendisi de çalıyormuş gibi yapmalıydı. Ayakkabılarını eline alıp platforma Flamenko makamında elleriyle vurması doğru olmamış. Çocuk korosundaki çocukların anne ve babaları tüm balkonu ve parter kenar boşlukları doldurdular. Bolca görüntü ve ses kaydı yaptılar, oyun sonunda çılgınlar gibi çocuklarını alkışladılar. Bundan yıllar öncesinde ben de onlardan biriydim. Oğlum sahnede iken balkondan seyrederdim. Her bir operayı defalarca seyrettim. Şimdi yeni analar babalar operayı doldurdu. Onlar da opera sever olacaklar. Çocuk korosu şefi “İpek Böler” çok hoş sevecen güzel bir yönetim yaptı. Yurdum insanına ait kafa yapısıyla aykırı bir eleştiri yapalım. “Carmen’i neden öldürüyorsunuz? Ortalıkta kadın cinayetleri var, domestik şiddet var, kadına karşı fiili müdahale var, paralel yapı var oluyor. Yurdum erkeği milleti Carmen’i görünce etki altında kalıyor, gidiyor boşanmak isteyen karısını bıçaklıyor. Bu operaların RTÜK’ü yok mu, kadına karşı cinayet ve şiddet temalarının halkı olumsuz etkilediğinin farkında değiller mi!?”, diye aklınızdan geçmiyor mu?? Böyle bir aykırı yorum gelirse hazırlıklı olun. Gelirse hiç şaşırmayın. Texas, Houston Grand Opera House’ta Mayıs ayı içinde Carmen var, yorumlar gelmeye başladı. Rejide değişik yorumlar var, ama sonu bildiğimiz gibi bitiyor. Aynı opera Cincinati, Barselona, Beijing, Hamburg ve Berlin’de de sahne alıyor. Sanatçıların teatral ve ses performansları mükemmel. Dekor makul, kostümler göz alıcı. Genç Yönetmen Recep Ayyılmaz, bu büyük prodüksiyonu sahnelerken alışılmış kalıpları çok zorlamış. Oyun süresi uzun, karakterler yoğun, sahne kalabalık, eser çok bilinen ve sevilen. Çok bilinen çok sevilen bir klasik eser için, zor bir sahnelemenin altından kalkan ve yaptığı modern kurgu ile çok konuşulacak ciddi eleştiri riski alan genç yönetmenimizi yürekten kutluyorum. Kendisinden yeni operalarda, yeni çalışmalar, yeni sahnelemeler bekliyorum. Bir oyuna hiç ses- hiç yorum/eleştiri gelmemesi iyi değildir. Biz eleştirmenler her sahnelenmeyi, her yorumu beğenmek zorunda değiliz. Kendinize fırsat yaratın, mutlaka görün. Yorumunuzu bana yazın. Yeni sezonun başlamasıyla birlikte Opera Sahnelerinden sayfalarında yeni temsillerle ilgili yazılar bulabilirsiniz… Selam ve saygılar Dernekten TEMMUZ- AĞUSTOS 2014 27 Dernekten ODTÜ Satranç Kulübü 1. Lig’de ODTÜ Satranç Kulübü ile Vişnelik’te bir araya gelerek 1. Lig’e yükselmelerini konuştuk. O DTÜ Mezunları Derneği ve Makina Mühendisleri Odası’nın sponsorluğunu üstlendiği ODTÜ Satranç Kulübü 2013 – 2014 Türkiye Kulüpler Şampiyonası’nda üçüncü olarak gelecek yıl 1. Lig’de oynamaya hak kazandı. Konya’da 23 - 29 Haziran tarihleri arasında düzenlenen Türkiye Kulüpler Şampiyonası tamamlandı. Makina Mühendisleri Odası ve ODTÜ Mezunları Derneği sponsorluğunda turnuvada mücadele eden takımımız üçüncü olarak Satranç 1.Ligi’ne yükseldi. Turnuva’nın ardından Ankara’ya dönen takım, Derneğimizi ziyaret ederek katkılarından dolayı Yönetim Kurulumuza bir plaket sundu. İki aşamadan oluşan şampiyonanın Ankara’da 14 takımın katılımıyla gerçekleşen ilk aşamasını ikinci olarak tamamlayan ODTÜ Satranç Kulübü, 48 kulübün yarıştığı Konya’da gerçekleşen ikinci aşamada üçüncü oldu. Bu başarıyla 1. Lig’e yükselen ve ODTÜ’nün tanıtımına da katkıda bulunan topluluğumuzun sporcularıyla yaptığımız söyleşiyi sizlerle paylaşıyoruz. - Şampiyonaya nasıl hazırlandınız? Burak ÖZALP: Sınavlarımız olmadığı sürece antrenörümüz Yakup Bayram’la çalıştık. Turnuva öncesi iki haftalık bir kamp yaptık. Turnuva sırasında da bilgisayarla da oynayarak rakiplerimize hazırlandık. Bizim oyuncularımızın çoğu milli takımda oynamış oyuncular. Örneğin Ataman onlardan biri. Çok önemli iki maçımızı, birinci ve ikinci olan kulüplere karşı oynadığımız maçları oynadı. - Hem turnuvalar, hem okul, sınavlar vs. Hazırlanmak zor olmadı mı? Ödül KESRE: Turnuvadan altı yedi ay önceye kadar takım kurup turnuvaya çıkmayı 28 ODTÜLÜLER BÜLTENİ 241 konuşmamıştık bile. Takıma baktık, kadromuz zengin, ama derslerimiz yoğun vs. Konuşup hazırlandık. Bir okul takımı olarak başarı göstermek ayrı bir durum. Çünkü orada işi yalnızca satranç oynamak olan ekipler var. Ege OKAY: Ankara’daki maçlarda sınavların etkisini yaşadık. İlk oturum okulda İngilizce sınavı ile çakıştı. 5 – 6 kişinin sınavı var. Her maça farklı bir kadroyla çıkmak zorunda kaldık. - Takım kaç kişiden oluşuyor? Efe OKAY: Toplam kadromuz 17 kişi. Oraya 12 kişilik bir kadroyla gittik. Yaş ortalamamız 19 – 20. Hepimiz genç kategoride olduğumuz için alternatifimiz çoktu. Bu da avantaj oldu. Ataman AYDOĞDU: Biz üçüncü olduk, ama bence olabileceğimiz en iyi noktaya geldik. Çünkü kulüpler ligde oynarken transfer ücretleriyle oyuncu getirir. Bu anlamda bizim takım farklılık gösteriyor. Yalnızca sponsor desteğimiz var. Katılan diğer kulüplerin bütçelerinin dörtte birine sahiptik. “ODTÜ olduğumuz için takımda kalmak isteyen oyuncular var” - Artık 1.Lig’desiniz… Efe OKAY: Önümüzdeki yıl her sene iki turnuvanın yapıldığı ligde oynayacağız. Turnuvalar birer hafta civarında sürüyor. 1. Lig’den sonra hedef Süper Lig. Tabii daha fazla maddi kaynağa ihtiyacımız olacak, çünkü en azından bir yabancı oyuncu ve bir kadın oyuncu gerekecek. Ataman AYDOĞDU: 1. Lig’de her takımın iki yabancı oyuncu oynatma hakkı var. Bir de öyle bütçeleri var ki, on gün için bir oyuncuya 3 – 4 bin TL verebiliyorlar. Rekabet edebil- memiz için bir şeyler yapmamız gerekecek. Biz daha önce de Süper Lig’de oynadık. Türkiye’nin en iyi oyuncuları yalnızca annesi – babası ODTÜ’lü olduğu için diğer takımlardan alacağı paraların dörtte biri, beşte biri fiyatına oynadı. Oyuncuların bazıları ODTÜ olduğumuz için diğer takımda üç katını alabilecekken ben bu takımda kalmak istiyorum diyebiliyor. Kadrosu böyle oluşan tek takım biziz. Diğer takımlarda oynayan arkadaşlar bize gelip seneye bizi takıma alın diye transfer teklifinde bulunuyorlardı. - Üniversite adaylarına da ODTÜ’yü tanıtmış oluyorsunuz… Efe OKAY: Daha önce 16 yaş grubunda oynayan iki arkadaşımız artık ODTÜ öğrencisi. Burak ÖZALP: Biz başarımız ve duruşumuzla katıldığımız turnuvalarda ODTÜ’yü çok iyi temsil ediyoruz bence. Örneğin Konya’da takımları çok alkışladılar evet, ama bizim takım daha farklı alkış aldı. Ataman AYDOĞDU: 16 yaş altı masalarında oynayanlar genellikle aileleriyle geliyorlar. Satranç topluluğumuzu görüp bizi tanıyınca ODTÜ’ye karşı bir sempati oluşuyor. “Çocuklar kendi kendilerine bir şeyler başlatmışlar, hepimizi de geçtiler” diye bakıyorlar. - ODTÜ’lü olmayanlar topluluğa nasıl dahil oluyor? Zümrüt YILMAZ: Ben 16 yaş altı kategorisinde yarışıyorum. ODTÜ’lü değilim. Hepimiz yıllardır satranç oynuyoruz ve dolayısıyla katıldığımız başka turnuvalardan tanışıyoruz. Efe OKAY: 16 yaş kategorisinde oyuncuya ihtiyaç olunca aklımıza ilk Zümrüt geldi mesela. Başka üniversitelerden arkadaşlar da var. Dernekten Tenisçilerimiz Ödül Getirdi A nkara Tenis Kulübü’nde 16 - 21 Haziran 2014 tarihleri arasında düzenlenen 8 – 9 – 10 Yaş Yaz Kupası 1 Turnuvası’nda finale kadar yükselen Vişnelik Tenis Eskrim Spor Kulübü oyuncuları Defne Şeker ve Arda Necipoğlu 9 yaş turnuvasını ikinci olarak tamamlayarak, kupa ve madalyalarını aldılar. Turnuvada, 9 yaş turnuvasında 7, 8 yaş turnuvasında ise 2 oyuncumuz olmak üzere toplam 9 oyuncumuzu mücadele etti. Oyuncularımızı, velilerimizi ve antrenörlerimizi yürekten tebrik ediyoruz. Eskrim Türkiye Şampiyonası’nda Ödül Aldık Vişnelik Eskrim Spor Kulübü, 21 yarışmacısıyla katıldığı Eskrim Türkiye Şampiyonası’nda gençler, yıldızlar, süper minikler ve minikler kategorilerinde toplam dokuz ödül kazandı. İ zmir’de 30 Mayıs’ta başlayarak 1 Haziran’da tamamlanan karşılaşmalardan oluşan şampiyonada, Yalın Şahin Gençler Türkiye Şampiyonası’nda üçüncülük, Yıldızlar Türkiye Şampiyonası’nda birincilik; Deniz Aralan Yıldızlar Türkiye Şampiyonası’nda üçüncülük madalyası getirdi. Aynı tarihlerde karşılaşmaları gerçekleşen Süper Minikler Türkiye Şampiyonası’nda sporcularımız Bilgehan Şahlan ikinci, Ahmet Turgut Taflan ve Aysu Zeynep Çelebi üçüncü, Semih Ali Arıduru beşinci oldu. Minikler Türkiye Şampiyonası’nda ise Defne Tanrısınıbilir üçüncü, Selin Özkan beşinci oldu. Vişnelik Eskrim Spor Kulübü Yönetim Kurulu Başkanı Sonay Şahin, yılda bir kez düzenlenen eskrim şampiyonasında elde edilen bu başarının çok değerli olduğunu dile getirerek, eskrime başlama konusunda bilgi verdi. Başlama yaşının 7 yaş civarında olduğunu belirten Şahin, bir sporcunun 9 yaşında lisans alarak yarışmalara katılabildiğini söyledi. Sonay Şahin, kulüp çalışmalarının önümüzdeki dönem de devam edeceğini ve yeni katılımcıları beklediklerini sözlerine ekledi. TEMMUZ- AĞUSTOS 2014 29 Dernekten Teknoloji Adil HİNDİSTAN (CE’93), Twitter: @AdilHindistan T “Her Şeyin İnterneti” eknoloji dünyasında 3 - 4 yıl önce dillendirilmeye başlanan “The Internet of Things” (IoT) ya da biraz daha anlamlı olsun diye “The Internet of Everything” (IoE) kavramı, bugünlerde daha fazla duyulmaya başlandı. Biraz muğlak bir kavram; gelecekte kullanacağımız tüm ürünlerin birbirine bağlandığı (Machine-to-Machine, ya da M2M) ve bilgi alışverişinde bulunabildiği bir dünya öngörülen. Internet, bilgisayarların birbirine bağlanması ile oluşmuştu. Bir kaç yıl önce, akıllı telefonların satışı, kişisel bilgisayar satışlarını geçti. Bugün dünyada 1,5 milyar civarında kişisel bilgisayar olduğu tahmin ediliyor. 2014 yılı bitmeden akıllı telefonların toplamının bu sayıyı geçeceği hesaplanıyor. Ancak, IoT dünyasındaki, mesela 2020 yılında 40 milyar cihazın birbirine bağlanacağı düşünülüyor. Biraz geriye çekilip resmin tamamını göremeye çalıştığımızda, bu muğlaklıkta 3 ana öğe ortaya çıkıyor (gibi). IoT dünyasında verinin Bulut’ta tutulacağı düşünülüyor. Öte yandan ag dünyasının devi Cisco’nun ön gördüğü “fog computing” dünyasında, veri üretildiği yere yakın yerlerde tutuluyor. Kim doğru bilemiyoruz ama şöyle düşünebiliriz belki: Yeni teknolojiler ortaya çıktığında, bunlara karşı ilk insanların aklına gelen sorulan güvenlik ve mahremiyet konularında oluyor. Bunlara yeterince tatmin edici cevap verebilen teknolojilere geçilmesi daha kolay oluyor. Facebook/Google önümüzde bir emsal ise, eğilim Bulut’a doğru diyorum ben. 3) Verinin analizi ve kullanıcıya sunumu Bulut şirketleri “Big data” ile çalışmayı biliyor. Ancak IoT dünyasında veri insanlar değil sensorlar tarafından üretilince bugünkünden kat be kat fazla veri toplanacak. Bu verilerin analizi, anlamlı hale getirilmesi gerekecek. Belki bir web sayfası belki de akıllı cihazlarla bu bilgiye erişebiliyor olacağız. Bu ham datayı işleyip kullanılabilir halde sunabilecek, belki de henüz doğmamış şirketlerin geleceği parlak. Böyle bir dünya, üzerinize giydiğiniz kıyafetlerden, üzerinde yattığınız yatağa, beyaz eşyanızdan, soluduğunuz havayı şekillendiren cihazlara, otomobilinizden trafik ışıklarına ve hatta belki üzerinde yolculuk ettiğiniz yolların kendisine kadar aklınıza gelebilecek ve büyük bir ihtimalle şu anda hayal edemeyeceğimiz her şeyi içeriyor. 1) Verinin üretilmesi: PC ve akıllı cihazlar (telefonlar + tabletler), genelde insanların veri ürettiği yerler. Düşünün, baktığınız resimleri, videoları; dinlediğiniz müzikleri, okuduğunuz yazıları, kullandığınız uygulamaları ya siz ürettiniz, ya da başkaları, ama işin içinde hep bir insan faktörü vardı. IoT dünyasında ise verileri daha çok cihazlar üretecek. Sensorlar maddelerin ve sizin durumunuzu ölçecek, olan biteni kaydedilecek ama bunun için sizin bir çaba göstermeniz gerekmeyecek. 2) Verinin depolanması 2013 yılında Bulut’un öncülerinden Amazon’un S3 adını verdiği depolama sistemindeki objelerin (1 obje = 0KB - 5TeraByte) sayısı 2Trilyonu geçti. Bulut’ta tutulan toplam veri miktarının 1ExaByte (1 milyon TeraByte) olduğu tahmin ediliyor. 30 ODTÜLÜLER BÜLTENİ 241 Bir de tabii IoT’nin “I” yani ag kısmı var. Öyle ya, milyarlarca sensorun sürekli veri ürettiği bir ortamda, nasıl bir network bunca veriyi Bulut’a taşıyacak? Bu konuda da henüz endüstrinin üzerinde anlaştığı bir teknoloji yok. 3G/4G/LTE gibi mobil data (cell) teknolojilerin en önemli avantajı sürekli bağlantıda (online) olmaları ama Wi-Fi teknolojilerinin yaygınlığını ve yaratıcılığını da unutmamak lazım. Geçen ay 802.11ac ve 802.11ad WiFi standartlarından bahsettik ama bu teknolojiler, pille çalışan, az enerji isteyen sensor tipi IoT cihazları için uygun değil; onun yerine az enerji isteyen 900MHz bandında çalışacak, 1000’lerce IoT cihazını bağlayabilecek 802.11ah Wi-Fi teknolojisi geliştiriliyor. 802.11ah standardının olgunlaşması 2016’yı bulacak gibi görünüyor ve bu standart son kullanıcı için değil de özellikle IoT için tasarlanıyor, dolayısıyla mesela 1Km uzaktaki merkezi istasyon ile temas halinde bulunacak akıllı sayaçların gruplanıp belli zaman aralıklarında uyanıp toplu halde veri göndermeleri mümkün olacak. Tabii, IT dünyasında bazen yüksek beklentilerin olduğu kimi teknolojiler bir türlü geniş kesimler tarafından kabul görmüyor, bazen de görmesi için zaman geçmesi veya gelişen farklı teknolojilerle etkileşim gerekiyor. IoT ne kadar hızlı kabul görecek, ne zaman futuristik filmlerde gördüğümüz teknolojiler hayatımızın bir parçası haline gelecek hep birlikte göreceğiz. Dosya Prof. Dr. H. Okan ZABUNOĞLU Hacettepe Üniversitesi Nükleer Enerji Mühendisliği Bölümü Elektrik, Gelişme ve Teknolojiye Olan Gereksinim Güvenilirlik - Arz güvenliği ve çeşitliliği Bir ülkenin elektrik ihtiyacı günlük, haftalık..., mevsimsel olarak değişir. Ancak tüm değişimlere rağmen daima ihtiyaç duyulan bir minimum seviye söz konusudur; bu güç seviyesi “baz” (temel) diye tanımlanır. Baz güç seviyesinin üstündeki gereksinimler “puant” diye adlandırılır. Nükleer ve fosil yakıtlar (kömür, doğal gaz) baz güç seviyesinin karşılanmasında rakipsizdirler; çünkü dış faktörlere bağımlı değillerdir, çünkü “güvenilir” kaynaklardır. Barajlar bir başka önemli elektrik üretim aracıdır (hidro-elektrik), ama yağış rejimlerine, su seviyesine ve kontrolüne olan bağımlılık nedeniyle baz güçten ziyade “puant” gücün karşılanmasında kullanılırlar. Rüzgar ve güneş gibi kaynaklar ise doğaları gereği daha da büyük kısıtlamalar içerirler ve daha da az “güvenilir”dirler. Ülkemizde elektrik üretiminde doğal gaz kullanımı çok yüksek (kabul edilemez) düzeylere ulaşmıştır (2002’de % 40 idi, 2008’de % 50’ye çıktıktan sonra 2012’de % 44’e geriledi). İthal bir kaynağın elektrik üretiminde ilk sıraya yerleşmiş olmasının çeşitli sakıncaları var. Ayrıca, her durumda (mesela, bol miktarda doğal gazımız olsaydı bile), farklı kaynakları kullanarak elektrik üretebilme potansiyeline (arz çeşitliliği) sahip olmanın avantajlarını dikkate almak gerekir. Bir doğal gaz ülkesi olan Rusya’nın elektrik üretiminde doğal gazın payı % 40’ın altındadır. [Türkiye elektrik sektörünün dışa bağımlılığı meselesi hakkında yeterince detaylı ve derli toplu bilgi edinmek isteyenlere şu raporu öneririm: Türkiye Elektrik/Enerji Sektörü Raporu, Haziran 2009, Prof. Dr. Osman Sevaioğlu, Elektrik ve Elektronik Mühendisliği Bölümü, ODTÜ.] Eğer baz güç üretiminde çeşitlilik sağlamak, arz güvenliğini artırmak istiyorsak, termik (fosil yakıtlı) santrallerin yanına nükleer santralleri eklemekten başka bir yol şu an için görünmemektedir. Gelişmek Bugün (2014-Şubat) çalışır durumda olan 434 nükleer reaktörün dörtte üçü OECD ülkelerinde (nispeten gelişmiş ülke32 ODTÜLÜLER BÜLTENİ 241 lerde) bulunmaktadır. [World Nuclear Association, 2014] “Gelişmişlik” yalnızca kişi başına düşen milli gelirin belli bir düzeyin üstünde olmasıyla sınırlı bir kavram değildir; aynı zamanda, refah seviyesi, çevre bilinci ve risk algısının da (yaşam güvenliği düzeyi) ortalamanın yeterince üstünde olduğu anlamını taşır. Günümüzde, insan ve çevre için daha elverişli şartlar sağlayabilmenin yolu da elektrik enerjisinden geçer; ve kişi başına elektrik enerjisi tüketimi daha fazla olan ülkeler (gelişmiş ülkeler) hem insanlarına hem de çevrelerine daha fazla özen gösterebilme olanağı bulurlar. Kişi başına elektrik enerjisi üretimi bir ülkenin gelişmişlik seviyesinin belki de en önemli ölçüsüdür. 2011 itibariyle Türkiye’nin kişi başına elektrik enerjisi üretimi dünya ortalamasının azıcık altındadır (OECD ülkeleri ortalamasının üçte biri kadar). [TEİAŞ (Türkiye Elektrik İletim A. Ş. Genel Müdürlüğü), Türkiye Elektrik Üretim - İletim İstatistikleri 2012.] Bu da bize basitçe henüz gidilecek çok yolumuz olduğunu söylemektedir; yani gelişmemiz gerek, elektrik enerjisine gereksinimimiz var ve artarak sürecek, sürmeli. Bu açıdan, Türkiye her türlü kaynağını (kömür, gaz, su, rüzgar, güneş vb.) kullanarak güvenli ve çevreci bir şekilde daha fazla elektrik enerjisi üretmeyi planlamak ve yine güvenli ve çevreci olmak kaydıyla, mevcut yelpazeye nükleer enerjiyi eklemek zorundadır. Teknolojik basamaklar Amaç 5 - 10 tane nükleer reaktör ithal edip yalnızca elektrik ihtiyacımızın bir kısmını karşılamak olmamalıdır; nükleer enerjiyi uzun vadeli bir teknoloji edinim/transfer projesi olarak ele almak ve planları buna göre yapmak gerekir. Bu bağlamda, öğrenme sürecindeki basamakları hatırlatmak isterim; yukarı doğru giden bir merdivenin basamakları gibi... Eğer sıradaki basamak koparsa, biraz ekstra gayretle bir üst basamağa ulaşmak mümkündür. Sıradaki ikinci basamak da koparsa, iş biraz daha zorlaşır; daha fazla gayret, daha büyük bir adım gerekir. Daha da fazla basamak koparsa, sonraki basamağa ulaşmak imkansız hale gelebilir. İçinde bulunduğumuz çağ “nükleer çağ”; ama şimdiye dek nükleer enerjinin en önemli nimet ve getirilerinden mahrum kaldık. Bir sonraki çağın ne çağı olacağını bilemiyoruz; ama çok büyük bir olasılıkla nükleer çağda edinilen bilgi ve deneyim bir sonraki çağı hazırlamakta, bir sonraki çağda kullanılacak, lazım olacak... Bir başka deyişle, nükleer çağda nükleer teknolojiden yoksun kalmak merdivenin sıradaki basamağının kopması anlamına gelir. Bir akademisyen olarak temel endişem odur ki eğer bir an önce büyükçe bir adım atmazsak, kopacak yeni bir basamak sonraki basamağı yakalamamızı çok daha zor bir hale getirebilir. Dosya Oğuz TÜRKYILMAZ (IE’73) ODTÜ Mezunları Derneği Enerji Komisyonu Üyesi, TMMOB Makina Mühendisleri Odası Enerji Çalışma Grubu Başkanı Türkiye’nin Nükleer Enerjiye İhtiyacı Var Mı? Ülkemizin elektrik talebinde, geçtiğimiz dönemde, ekonomik krizlerin etkin olduğu yıllar hariç; %10’lara ulaşan ciddi artışlar oldu. Ancak bu eğilim,2012’den itibaren farklılaşmaya başladı. Talep 2011’de %9 oranında artarken, artış 2012’de %5.1 olarak gerçekleşti. ETKB, 2013 için %5.4 oranında artış öngörürken, talep öngörülenin dörtte birinden az,%1.3 oranında gerçekleşti. Bu gelişme sonrası, ETKB’nin 2014 tüketim artış tahmini %4.6 oldu. 2014’in ilk altı ayında elektrik üretimi %2.3,geçen yıla göre artan ithalatın da katkısıyla tüketim % 3.8 arttı. Elektrik talebindeki bu yavaşlamaya karşın, resmi belgelerde hala yüksek artış tahminleri yer almaktadır. 10. BYKP, 2013 - 2018 dönemi için elektrik tüketiminde yıllık %6 oranında doğrusal bir artış öngörmektedir. Dünya ölçeğinde etkileri giderek artan ekonomik kriz ve etkileri tüm ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de hissedilen, daralma ve durgunluk dikkate alındığında; bu düzeyde bir artış beklentisi gerçekçi gözükmemektedir. Nükleer santral yatırımlarının savunan kesimlerin temel gerekçelerinden biri, elektrik talebinin mevcut kaynaklarla karşılanamayacağı, bu nedenle nükleer elektrik üretim santrallarına ihtiyaç olduğudur. Rakamlar, bu iddiayı doğrulamamaktadır. Haziran 2014 sonunda kurulu güç 66.632,50 MW’ye ulaşmıştır. Ocak 2014 itibariyle lisans alan ve yatırım sürecinde olan projelerin toplamı ise 46.000 MW’den fazladır. Mart 2014 itibariyle EPDK lisans sürecinde olan projelerin toplamı ise 83.000 MW’ye ulaşmaktadır. Yatırım sürecindeki santrallar devreye girdiğinde kurulu güç 112.000 MW’ye varacak, lisanslama sürecindeki tüm projelerin gerçekleşmesi halinde ise kurulu güç, bugünkü rakamın üç katına, 196.000 MW’a yükselecektir. Lisanslama sürecindeki projelerin tamamının değil; yarısının bile gerçekleşmesi halinde, kurulu güç 150.000 MW’ı aşabilecektir. Öngörülen bu büyük kapasiteler büyük ölçüde doğal gaza ve ithal kömüre dayanmaktadır. Bu rakamlar, resmi makamların 2023 hedeflerinin çok üzerindedir ve ülkenin enerji politikalarında planlama diye bir anlayışın olmadığını göstermektedir. Siyasi iktidarın, santral yatırımlarını teşvik ettiği hidrolik ve yerli linyit dışındaki diğer yerli ve yenilebilir kaynaklardan azami ölçüde yararlanmayı hedeflemeyip, nükleer santral yatırımlarında ısrar etmesi yanlış bir politikadır. Elektrik üretimi amacıyla kullanılabilecek güneş enerjisinin henüz binde biri değerlendirilmektedir. Rüzgar potansiyelinin dörtte üçü, biyo yakıt potansiyelin nerede ise tamamı, jeotermal potansiyelin yüzde kırkı değerlendirmeyi beklemektedir. Türkiye’ye göre çok daha ileri bir teknolojik altyapıya sahip Japonya’da, son yaşanan afetler sonrasında nükleer santrallerde yaşanan kazalar karşısında çaresiz kalındığı görmezden gelinip,” bize bir şey olmaz demek” ise cehalet örneğidir. Akkuyu’da kurulması öngörülen santral projesi yanlış bir projedir ve iptal edilmesi gerekir. Çünkü Akkuyu aktif fay hatlarına yakındır. Olası büyük bir deprem ve onu izleyebilecek dev dalgalar santrali hasara uğratabilecek ve ülkemizde de nükleer bir kazaya sebep olabilecektir. Bu konuyu, “Biz Rusya’ya söyledik, santrali daha güvenli yapacaklar” vb. gayri ciddi ifadelerle geçiştirmek mümkün değildir. Nükleer santrallerle ilgili olarak, ülkemizde, • Ulusal Nükleer Enerji Strateji Belgesi ve Eylem Planı hazırlanmadığı, • Temel yasaların bulunmadığı, • İkincil mevzuatında da birçok eksikliğin olduğu, • Teknik bilgi birikimi ve deneyimi yeterli olmadığı, • TAEK’i bu konuda etkin kılacak düzenlemelerin yapılmadığı, • Akkuyu NES için kontrollük hizmetlerini verecek kuruluşun belirlenmediği koşullarda, bugün Akkuyu NES projesinin, her türlü karar yetkisi devredilerek bir Rus şirketine bırakılması, aynı kurgu ve yaklaşımla yeni NES projelerine karar verilmesi ve ülkemizin nükleer enerji gibi stratejik bir konuda deneme sınama alanı yapılması kabul edilemez. Kaldı ki, yakıtından yapımına ve işletilmesine kadar Rus şirketlerine bağımlı Akkuyu NES projesi, taşıdığı tüm olumsuzlukların ve risklerin yanı sıra enerjide genel olarak dışa bağımlılığı, özel olarak Rusya’ya bağımlılığı arttıracaktır. Aynı şekilde Sinop’ta, Trakya’da ve başka yerlerde her türlü karar erkinin yatırımcı şirketlerde olduğu, kamusal denetimin olmadığı süreçlerle başka NES’lerin yapılmasına yönelik plan ve uygulamalar ülke çıkarlarına uygun değildir. Genel olarak enerji yatırımları, özel olarak nükleer santral projeleri ülke halkının ve kamuoyunun bilgi ve erişimi dışında, kapalı kapılar ardında yapılan görüşmelerin konusu olmamalıdır. Bütün süreçler açık, şeffaf, erişilebilir ve denetlenebilir olmalıdır. Türkiye, nükleer enerji konusunda bilgi birikimini arttırmalı, orta ve uzun vadede yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarının elektrik ihtiyacını karşılamakta yetersiz kalma olasılığına karşı, enerji planlamasında; uzun dönemde risklerin ortadan kalkacağı ve atık sorunun çözüleceği koşulların oluşması halinde, nükleer enerjiden yararlanma imkanlarını da öngörmeli, ilgili tüm kesimlerin katılımıyla; katılımcı ve şeffaf bir anlayışla Ulusal Nükleer Enerji Strateji Belgesi ve Eylem Planını hazırlamalı, NES kazalarının ülkemiz ve insanlarımıza olumsuz etkilerine karşı Acil Eylem Planlarını kamuoyunun bilgisine sunmalı ve ilgili tüm kesimlerin görüşleri alınarak dünya standartları düzeyine kavuşturmalıdır. TEMMUZ- AĞUSTOS 2014 33 Dosya Prof. Dr. H. Okan ZABUNOĞLU Hacettepe Üniversitesi Nükleer Enerji Mühendisliği Bölümü Nükleer Atıklar nihai tasfiye” adımlarından oluşur. Reaktörden alınan KNY önce derin su havuzlarında beklemeye bırakılır; su, hem radyasyona karşı korumayı hem de gerekli soğutmayı sağlar. Havuzların dolması durumunda, en az 4-5 yıl havuzlarda bekletilmiş KNY’lar merkezi bir yerüstü depolama tesisine nakledilip orada muhafaza edilebilir. Su havuzlarında (veya merkezi depolarda) muhafaza işlemi yıllardır güvenle uygulanmaktadır. En az nükleer enerji konusu kadar tartışılan bir başka konudur. Önce nükleer atık tanımına ve ne olduğuna bir bakalım. Kullanılmış Nükleer Yakıt (KNY) Reaktörden çıkan KNY’ın yaklaşık % 95,5’i uranyum, % 0,9’u plütonyum, % 3,5’i fisyon ürünü hafif izotoplar ve % 0,1’i diğer ağır izotoplardan (neptünyum, amerikyum, küriyum vb.) oluşur. Yani orijinal (taze) yakıtın yalnızca yirmide bir kadarı değişime uğramıştır ve bu değişime uğrayan kısmın beşte bir kadarı da nükleer enerji üretimi açısından değerli bir element olan ve doğada bulunmayan Pu’dan oluşmaktadır. (KNY’taki U’un U-235 oranı binde 8 civarındadır, doğal U’unkinden birazcık daha fazla. KNY’taki toplam Pu miktarı azdır, ama bu Pu’un fisil izotop oranı % 65-70 gibi hayli yüksek bir düzeydedir.) KNY reaktörden çıktığında yanına yaklaşılamayacak (ölümcül) seviyede radyoaktiftir; zamanla radyoaktivitesi azalır ve 40-50 yıl içinde reaktörden çıktığı zamanki değerin binde birine düşer, ama çok uzun yıllar (asırlar) insan ve çevre için potansiyel bir tehlike olmayı sürdürür. Taze nükleer yakıt ve KNY aynı dış yapıdadır (ince uzun metal çubuklar); uzaktan bakınca hangisinin kullanılmış, hangisinin taze olduğunu ayırt etmek hiç de kolay değildir. Atık olarak tanımlanan maddeler orijinal yakıtın içinde küçük bir kısım olarak (% 3,6) oluşmuş ve orada kalmıştır; yani normal şartlarda, herşey ince uzun metal tüplerin içinde olup biter. fisyon ürünü hafif izotoplar ile uranyum-ötesi ağır izotoplardan oluşan bir karışım kalır. KNY’taki radyoaktivitenin çoğundan sorumlu olan bu karışım “yüksek aktiviteli nükleer atık” (YANA) olarak tanımlanır. KNY’ın kimyasal olarak işlenmesi, ekonomik açıdan belirsizlikler içermesinin yanı sıra, geri kazanılan Pu’un potansiyel silah malzemesi olması nedeniyle de tartışma konusu olmuş ve birçok ülkede (mesela ABD) endüstriyel ölçekte benimsenmemiştir. Bu durumda, yani KNY’ın işlenmediği durumda, KNY’ın tamamı (% 96,4 oranında değerli malzeme içermesine rağmen) YANA olarak sınıflandırılır ve bu sınıflandırmaya uygun olarak tasfiye edilmesi planlanır. Kullanılmış Nükleer Yakıt (KNY) ve/ veya Yüksek Aktiviteli Nükleer Atık (YANA) yönetimi 1000 MWe gücündeki bir nükleer reaktörden her yıl çıkan KNY miktarı yaklaşık 30 tondur. Aynı güçteki bir kömür santrali ise yılda 3 milyon ton kömürle beslenir ve yaklaşık 7 milyon ton baca gazı ve kül üretir (6,5 milyon ton karbon-dioksit, 750 bin ton kül, 120 bin ton kükürt-dioksit, 20 bin ton azot-oksitler). Nükleer reaktörün KNY miktarı aynı güçteki bir kömür santralinin atık miktarına kıyasla kütle olarak 250 bin kere, hacim olarak 70 milyon kere daha azdır. KNY’ın % 96,4’lük kısmı (% 95,5 U ve % 0,9 Pu) tekrar yakıt olarak kullanılabilecek değerli maddelerden oluşmaktadır. KNY’ı kimyasal metodlarla (solvent ekstraksiyonu) işleme tabi tutarak içerdiği U ve Pu’u ayrı ayrı ve saf olarak geri kazanmak mümkündür. Bu durumda geriye % 3,6’lık kısım olan ve Kömür ve benzeri fosil yakıtlı santrallerin atıkları gerekli önlemler alınarak (filtrasyon, desülfürizasyon) çevreye salınır. KNY’ların ve/veya YANA’ların idaresi ise çok daha farklı bir yaklaşım gerektirir. KNY’ın çevreye salınması zaten fiziksel olarak mümkün değildir. Nükleer atık yönetimi “geçici depolama ve 34 ODTÜLÜLER BÜLTENİ 241 Ancak, bu depolama işlemi, düşük maliyetli olmasına karşın, sürekli bakım ve kontrol gerektirmektedir ve bu nedenle bir nihai tasfiye yolu olarak sınıflandırılamaz. Nükleer atıkların nihai tasfiye yolu olarak “jeolojik tasfiye” metodu genel kabul görmüştür. KNY ve/ veya YANA üreten hemen hemen bütün ülkeler (uzun vadede) bunları yerin 500-1500 m altında özel olarak seçilmiş jeolojik oluşumlarda inşa edilecek depolara gömmeyi planlamaktadır. Türkiye için nükleer atık sorununun boyutu Henüz nükleer reaktörü ve teknolojisi olmayan ülkemiz açısından ise nükleer atık meselesinin boyutu aşağıdaki sayısal örnek ile anlatılabilir. Türkiye’nin 2010 yılındaki tüm elektrik üretimi olan yaklaşık 210 milyar kilovat-saat’in tamamı nükleer santrallerden karşılansaydı, bunun için her biri 1200 MWe gücünde toplam 23 nükleer reaktöre ihtiyaç olurdu; ve bu 23 santralden 15-20 sene boyunca çıkan KNY, yüzeyi olimpik ölçülerde olan bir havuzu ancak doldururdu. Havuzun derinliği en az 8-9 metre olmalı ki 3,5-4,0 metre boyundaki KNY demetleri havuzun dibine düşey olarak dizildikten sonra, yukarıda en az 4-5 metre’lik bir su sütunu kalsın. Bu su sütunu radyasyona karşı zırhlama sağlar. Özetle, 1200 MWe gücündeki 23 nükleer reaktörden 15-20 sene boyunca çıkan KNY’ın tamamını yıllar boyu muhafaza etmek için 8-9 metre derinliğinde olimpik ölçülerde bir havuz yeterlidir. Dosya Taylan Gürler ÖNERCİ (EE’09) Nükleer Santral Kime Hizmet Edecek? T ürkiye’nin bitmeyen sevdası nükleer enerjiye, mevcut iktidar döneminde imzalanan ülkelerarası anlaşma ile 10 yıl içerisinde kavuşacağa benziyoruz. Firma yetkilileri ve Bakanlık tarafından yapılan açıklamalara bakıldığında, ilk ünitenin 2021 yılında devreye alınacağını ve kalan ünitelerin de daha sonra birer yıl arayla devreye gireceğini anlıyoruz. Sonuç olarak Ruslar, Mersin’in Akkuyu ilçesinde, 4’800 MW gücünde, yılda yaklaşık 40 TWh civarında enerji üreten bir santrali yapacak ve işletecekler. Eksik olmasınlar, bu dev yatırım süresince de elimizi cebimize attırmayacaklar. Peki, dünyanın gelişmiş ülkelerinin neredeyse hepsinde bu tip santraller varken, böyle bir santrali de bedava kuracak ülkeyi bulmuşken, ne diye bu kadar itiraz ediliyor? Kadim komşumuz yanlış anlamasın; ama pencereye bir de diğer tarafından bakalım. Öncelikle yapılan anlaşmanın detaylarına baktığımızda, 20 milyar dolarlık yatırım için bir kuruş ödemediğimizi; ancak yatırımdan sonra 15 yıl içerisinde ~37 milyar dolar ödemeyi taahhüt ettiğimizi görüyoruz. Bedava enerji mi olur diye düşünenler olabilir haklı olarak; ama mevcut enerji bedelinin (~80 USD/MWh) yaklaşık 1,5 katına (123,5 USD/MWh), üretilen enerjinin yarısını almayı taahhüt ediyorsak, bu santralin kurulma amacının ucuz enerji olmadığı açıktır. Ben şahsen bir T.C. vatandaşı olarak, nükleer teknolojiye sahip olmak için 1,5 değil 2 kat bedel ödemeye hazırım. Günümüzde nük- leer teknoloji, göz ardı edilemeyecek kadar stratejik ve önemli bir konudur. Ne var ki, anlaşmanın detaylarına biraz daha baktığımızda hiç de öyle bir teknoloji transferi olmadığını, Türk yüklenicilerin sadece inşaat işlerinde yer alacağını ve santralin de yine Ruslar tarafından işletileceğini anlıyoruz. Enerji üretimi için belli başlı yöntemler var malumunuz; sevmediğiniz HES’ler, ne zaman döneceği belli olmayan rüzgâr türbinleri, hava kararınca çalışmayan güneş santralleri, havayı kirleten kömür santralleri, ithal ettiğimiz doğalgaz ile çalışan santraller vs. Türkiye’deki elektrik üretimini kaynak bazında incelediğimizde, %70 civarında ithal kaynaklara bağımlı olduğumuzu görmekteyiz. Belki de bu anlaşma, arz kaynaklarını çeşitlendirerek ithalatta tek bir ülkeye bağlı kalmamak için yapılmış olabilir. Ne var ki, ithal edilen başlıca enerji kaynağının doğalgaz olması ve doğalgazın ~2/3’ünün (30 bcm) de Rusya’dan ithal ediliyor olması, nükleer santral yatırımının ihalesiz bir şekilde Ruslara verilmesini ne yazık ki açıklamıyor. Bakan tarafından yapılan açıklamada ise, nükleer enerjinin doğalgazın yerine kullanılacağı ifade edilmektedir; fakat durumun bu şekilde gerçekleşmesi için Türkiye’nin öngörülen şekilde büyümemesi gerekir. Eğer Türkiye o kadar büyümeyecekse, biz 1,5 kat pahalı enerji kullanmak için nükleer santral riskini niye alıyoruz? Eğer büyüyecekse, bu komşuya daha fazla bağımlı hale gelmemize yol açmayacak mı? Son olarak, akla tek bir açıklama geliyor; o da enerjide arz açığı. Yani, yukarıda sıralanan nedenleri düşünecek lüksümüz artık yok, çok hızlı büyüdüğümüz (!) için ileride oluşması muhtemel enerji açığını nükleer santral gibi stratejik yatırım kararları ile kapatmayı hedefliyoruz. Aynı zamanda, yerli kaynaklarımız da bu açığı kapatmak için ne yazık ki yeterli değil. Bugünkü verilere göre, ülkemizin petrol, doğalgaz ve taşkömürü açısından oldukça sınırlı kaynaklara sahip olduğu bir gerçek, lakin gelişen teknoloji artık bizi bunlara mahkûm etmiyor. Baz yük açısından ele aldığımızda, nükleer santrale alternatif olarak toprak altında yatan ~10 milyar tonluk linyit rezervimizi değerlendirmek çok daha mantıklıdır. Günümüz teknolojisi, oldukça çevreci bir şekilde başka hiçbir işe yaramayan bu linyitten enerji üretmeye elverişlidir ve bu kaynağın kullanımı, nükleer enerji santralinin aksine cari açığa da olumlu yansır. Yeri gelmişken, uluslararası standartlara göre inşa edilen kömür santrallerinin, havayı arabalardan daha az kirlettiğini de belirtelim. Ayrıca, bu linyit kaynaklarımız ile beraber pompaj depolamalı HES yatırımları da devreye girerse, yenilenebilir enerji kaynaklarımızdan kaynaklanan üretim dengesizliği de dengelenerek, başka bir yerli alternatif oluşturabilir. Son söz; bize nükleer teknoloji gereklidir, nükleer santral değil. TEMMUZ- AĞUSTOS 2014 35 Dosya Yrd. Doç. Dr. Şebnem UDUM Hacettepe Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Nükleer Enerji ve Uluslararası İlişkiler N ükleer teknolojinin- atomun parçalanması (fisyon) ile muazzam enerji elde edilmesi- ilk kullanım alanı atom bombası (askeri kullanım) olmuştur. 1945’te ABD atom bombasını Japonya’ya karşı kullanmıştır. II. Dünya Savaşı’nın bitmesinden kısa bir süre sonra dünya kamplara bölünmüş ve Soğuk Savaş resmen başlamıştır. Bu dönemde ABD ve Sovyetler Birliği silahlanma yarışına girmiştir. 1949’da Sovyetler Birliği ve 1952’de Birleşik Krallık atom bombasına sahip olmuştur. Atom bombasının kullanılmasını takiben ABD, bu silahların yayılmasının önlenmesi için Birleşmiş Milletler nezdinde girişimlerde bulunmuş, ancak sonuç alınmamıştır. ABD ve Sovyetler’in önerileri kabul görmemiştir. ABD Başkanı Eisenhower 1953’te yaptığı “Barış için Atom” konuşmasında nükleer teknolojinin barışçıl amaçlarla kullanılması için tüm ülkelerle paylaşılması gerektiğini ortaya koymuştur. Bunun yanında barışçıl amaçlarla kullanan ülkelerin de bu teknolojiyi ve tesisStratejik Silahların Sınırlandırılması görüşmelerinin ardından 26 Mayıs 1972’de ABD ile Sovyetler Birliği arasında leri belirtilen amaçla kullanıp kulimzalanan SALT-I Antlaşması’ndan... lanmadıkları denetlenmelidir. Bunu takiben, 1957’de Uluslararası Atom Eisenhower’ın öngördüğü gibi, nükleer tesisNPT’nin yapısı, Birleşmiş Milletler’in yaEnerjisi Ajansı (IAEA) kurulmuştur. pısının bir benzeridir. Uluslararası İlişkiler’de lerini ve faaliyetlerini IAEA ile imzaladıkları 1960’ta Fransa’nın ve 1964’te Çin’in nükleer güç, yani askeri güç, belirleyicidir: Realist Kapsamlı Güvenlik Denetimi Anlaşmaları’nda silah elde etmesi ve özellikle de 1962’deki Teori’ye göre uluslararası ilişkiler büyük devöngörülen denetimlerine tabi tutacaklardır. Küba Füze Krizi’nin de etkisiyle hem nükleletler arasındaki siyasi ilişkilerle şekillenir. Nükleer enerjinin barışçıl amaçlarla kullanıer silah sahibi ülkeler hem de nükleer silaha mının teşvik edilmesi uluslararası ilişkiler için sahip olmayanlar, bu silahların yayılmasının Birleşmiş Milletler’deki Güvenlik bir ikilem yaratmaktadır, çünkü hem askeri önlenmesi (non-proliferation) için büyük bir Konseyi’nin beş daimi üyesinin (ABD, Birleşik hem de sivil kullanım alanı olan hassas tekçaba içine girmişlerdir. Bu çabaların sonucunKrallık, Çin, Fransa ve Rusya) aynı zamanda nolojileri barındırmaktadır. Bunlar, uranyum da 1968’de Nükleer Silahların Yayılmasını NPT’nin hukuken tanıdığı nükleer silaha sazenginleştirme ve kullanılmış nükleer yakıtı Önleme Anlaşması (Nuclear Nonproliferation hip beş ülke olması tesadüf değildir. Bu beş işleme teknolojileridir.2 Bu sebeple nükleTreaty-NPT) imzaya açılmış ve 1970’te yürürülke II. Dünya Savaşı sonrasında kurulan dülüğe girmiştir. er silaha sahip olmayan devletlerin, nükleer zende belirleyici ülke olmuşlardır ve özellikle tesis ve faaliyetlerinin IAEA’in denetimlerine Birleşik Krallık ve Fransa büyük ülke statüsüNPT, uluslararası nükleer silahların yaaçık ve tabi olması uluslararası güvenliğin nün bir gereği olarak nükleer silah elde etme yılmasının önlenmesi rejiminin temel dayakorunması açısından çok önemlidir. Nükleer yoluna gitmişlerdir. ABD, Sovyetler Birliği ve 1 nağıdır. Uluslararası İlişkiler’de rejim, beteknolojiyi barışçıl amaçlarla kullanmayı isteÇin için ise askeri güvenlik ve tehdit algılirli bir konuda ülkelerin uluslararası hukuk, yen ülkelerden biri de Türkiye’dir ve Türkiye sı öncü rol oynamıştır. Nükleer silahlar, kitle uluslararası örgütler ve çok uluslu kuruluşlar imha silahlarıdır; ve sahiplerine olağanüstü nükleere ek olarak kimyasal ve biyolojik siaracılığıyla oluşturdukları kurallar, kanunlar askeri-stratejik avantaj sağlarlar. 1960’lardan lahların yayılmasının önlenmesi rejimlerinin ve normların bütününe denir. NPT üç temel itibaren - özellikle Küba Füze Krizi’nin etkinormlarına bağlı bir üyedir. Bu normlar yeni ilke üzerine oturmaktadır ve bunlar birbirlerini siyle - bu beş ülke bu silahları saldırı değil protokoller ve kararlarla güçlenirken Türkiye tamamlamaktadır: Nükleer silahların yayılmacaydırıcılık unsuru olarak görmeye başlamış devlet içi yönetmeliklerini de bunlara göre sının önlenmesi (nuclear nonproliferation), ve “sorumluluk sahibi” olarak cephanelerinde ayarlamakta ya da bunun için çalışmaktadır. nükleer silahsızlanma (nuclear disarmament) tutan ülkeler olmuşlardır. nolojiyi barışçıl amaçlarla kullanmayı isteyen ve nükleer enerjinin barışçıl amaçlarla kulülkelerden biri de Türkiye’dir ve Türkiye nüklanılması (peaceful use of nuclear energy). NPT’ye bu devletler dışında taraf olan leere ek olarak kimyasal ve biyolojik silahların Anlaşma’ya göre 1 Ocak 1967’den önce nükülkeler ise “nükleer silaha sahip olmayan yayılmasının önlenmesi rejimlerinin normlarıleer silaha sahip olan devletler, NPT’ye göre devlet” statüsündedir ve bu devletler nüklena bağlı bir üyedir. Bu normlar yeni protokolyasal olarak “nükleer silaha sahip devlet” staer silah yapımı yönünde çalışmayacaklarını ler ve kararlarla güçlenirken Türkiye devlet içi tüsündedirler ve başka devletlere bu silahlataahhüt ederler. Ancak aynı zamanda her yönetmeliklerini de bunlara göre ayarlamakta rı ya da ilgili unsurları aktarmamayı taahhüt birinin barışçıl amaçlarla nükleer enerjiyi kulederler. lanma hakkı vardır. Bunu kullanırken, 1953’te ya da bunun için çalışmaktadır. 1 Uluslararası İlişkiler sözcükleri büyük harfle başlayarak yazıldığında bilimsel alanı ifade eder, küçük harf ile başladığında ise ulusların arasındaki ilişkiye değinir. 2 Bu teknolojiler hakkında temel bilgiler ‘Nükleer yakıt’ ve ‘Kullanılmış nükleer yakıtın işlenmesi’ başlıkları altında verilmiştir. 36 ODTÜLÜLER BÜLTENİ 241 Kavramlar Beril KARAVİT (GEOE’11) Sürdürülebilirlik Yapılacak yeni yatırımlar, yeşil enerji üretimi olarak yapıldığında ise olumsuz çevresel etkiler azaltılırken uzun vadede masraflar düşer, enerji verimliliği artar ve yeni iş kaynakları yaratılma şansı doğar. Avrupa Çevre Ajansı verilerine göre, endüstriyel hava kirliliğinin 2009’da Avrupa’ya maliyeti yaklaşık olarak 169 milyar Euro’dur[3]. Ek olarak 2008’deki küresel yeşil teknoloji sektörü yaklaşık olarak 650 milyar dolar olarak hesap edilirken, bu pazarın 2020’de 2,3 trilyon dolara ulaşması beklenmektedir[4]. S anayi devrimiyle birlikte gelişen teknoloji yapılan yatırımlarda hızlı bir artışa sebep oldu. Bu ivmelenme dünyanın çoğu bölgesindeki üretimi ve kişi başına düşen gelirleri arttırdı. Artan gelirlerle birlikte yaklaşık 200 yıllık zaman dilimi içinde toplumlarda hayat standartları, ortalama yaşam süreleri, okuryazarlık oranları ilerledi ve hala da iyileşmeye devam etmekte. Hayat standartlarındaki bu olumlu gelişimler ise gelecek zamanlarda karşımıza çıkacak önemli bir soruyu cevaplandırmamız gerektiğini bize hatırlatıyor. Yapılan nüfus modellerinden bazılarında, dünya nüfusunun bu yüzyılın ortasında 9 milyona ulaşması bekleniliyor[1]. Cevaplanması gereken soru ise dünyanın bu nüfustaki insanı nasıl besleyebileceği ve üretilen atıkları ne şekilde barındırabileceği konusudur. Bunun yanı sıra iklim değişikliği ve ekosistemdeki biyolojik çeşitliliğin azalması konuları da dikkat edilmesi gereken bir diğer hususlardır. Bu soruların çözümleri ise çevreyi koruyarak ekonomik gelişmeyi sağlayacak teknolojileri desteklemek, araştırmak ve geliştirmekte yatmaktadır. Bugün birçok devlet, basit ekonomik büyümelerin ötesinde, sürdürülebilirliği de göz önüne alan iktisadi büyüme modellerini benimsemeye başlamıştır. Birleşmiş Millet- ler Çevre ve Kalkınma Komisyonu, OECD, Dünya Bankası, Küresel Yeşil Büyüme Enstitüsü (GGGI) sürdürülebilir iktisadi büyümeyi insan ve çevre merkezlerine dayalı olarak değerlendirmektedirler[2].Sürdürülebilir kalkınma bağlamında ekonomik büyüme çevre ve bütün insanların hayat kalitesi göz önüne alınarak yapılmalıdır. Yapılacak yatırımlarda dünya kaynaklarının taşıma kapasiteleri hesaba katılmalı ve çevreye olan etkileri de dikkate alınmalıdır. Sürdürülebilir kalkınma ile enerji sektörü arasındaki bağlantı ise son derece önemlidir. Bu önem; enerjinin, modern ekonomin temellerinden olması, üretimdeki önemli basamaklardan biri olması ve ucuz enerji üretiminin küreselleşme ayağının temel basamaklarından biri olması başlıklarıyla açıklanabilir. Gelişen dünyada, ekonomik büyümeyle birlikte enerji ihtiyacının artacağı da bir gerçektir. Şu anda dünyadaki enerji üretiminin yüksek bir bölümünün fosil yakıtlara bağımlı olduğu gerçeğinden yola çıkılarak enerjiye olan ihtiyacının giderilmesinin çevre üzerindeki etkisi yadsınamaz. Bu bağlamda hem enerji üretiminde kullanılan kaynakların değişiminin önemi göze alınmalı hem de var olan üretimlerin çevreye olan etkileri iyi değerlendirilmelidir. Yenilenebilir enerji sistemleri gibi çevre dostu enerji yatırımlarının önündeki engeller ise temel olarak üç başlıkta ele alınabilinir. Başta finansal açıdan zorluklar göze çarpar. Yenilenebilir enerji yatırımları yüksek sermaye gerektiren yatırımlardır ve finans çoğu zaman sorun teşkil edebilmektedir. Ayrıca yeşil enerji üretim sistemleri, iletim hattına bağlanırken ek maliyete de sebep olabilmektedir. Son olarak yeni yeşil teknolojilerin kullanımı insanların alışkanlıklarının değişimini ve bu yeni teknolojileri uygulayabilmek için eğitim ve çalışmayı gerektirmektedir. Bu konudaki gelişmeler ise başta devletler olmak üzere üniversiteler, enstitüler, ilgili tüm kurum ve kuruluşlar tarafından desteklenmelidir. Sonuç olarak hızla gelişmekte olan dünyamızda, enerji verimliliğinin desteklenmesi, yenilenebilir enerji teknolojilerinde gelişme sağlanması ve yeşil enerji payının artması ile ülkeler toplum ve çevrenin yararını gözeten daha sağlıklı bir ekonomik büyüme göstereceklerdir. Referanslar: [1] . Michigan State University. (2013, Haziran 9). How do you feed nine billion people?. ScienceDaily. 1 Haziran 2014 tarihinde , www.sciencedaily.com/releases/2013/06/130609195713.htm adresinden alıntı [2] . 1 Haziran 2014 tarihinde alıntıdır, http://www.oecd.org/greengrowth/oecdworkongreengrowth.htm http://gggi.org/about-gggi/background/organizational-overview/ http://www.worldbank.org/en/news/feature/2012/05/09/growth-to-inclusive-green-growth-economics-sustainable-development [3] .1 Haziran 2014 tarihinde alıntıdır, http://www.eea.europa.eu/media/newsreleases/industrial-air-pollution-cost-europe [4] . 1 Haziran 2014 tarihinde alıntıdır, http://www.pewenvironment.org/news-room/press-releases/global-clean-power-sector-could-attract-23-trillion-by-2020-8589935576?utm_ source=&utm_medium=RSS&utm_campaign=RSSFeed#sthash.UI6jTy5e TEMMUZ- AĞUSTOS 2014 37 ODTÜ’den Bir Köse Aydın TİRYAKİ (ChE’81) Boş Sandalyeler S ıra sıra özenle dizilmiş sandalyeler… ODTÜ Devrim Stadyumu’nda diploma töreni henüz başlamamış. Yeşil saha üzerinde günlerce önce dizilmiş binlerce beyaz sandalyenin hepsi boş… Az sonra binlerce yeni mezun stadyuma gelecekler, ellerindeki anlam ve zeka dolu pankartlardaki yazıları, resimleri tribünü hiç boş yer kalmadan doldurmuş ailelerine ve arkadaşlarına sunacaklar. Biraz önce ip gibi dizilmiş sandalyelere ulaştıklarında bölümlerinin tabelasını bulacaklar ve artık sandalyelerdeki o düzen kalmayacak. Tören başlamadan önce stadyumun tribünü de tamamen boş. Tribün dolmaya başladığında devasa DEVRİM yazısı önce belirsizleşiyor ve sonra tamamen görünmez oluyor. Eskiden tribünün sadece orta bölümü ahşapken, şimdi tribünün herye- rindeki oturma yerleri ahşapla kaplanmış durumda. Kısa süre öncesinin boş tribünü ve boş sandalyeleri ODTÜ’de yılda bir kez yaşanan büyük an için dolmuş durumda, sandalyelerdeki mezunlarda büyük sevinç, tribündeki ailelerde tanımlanması olanaksız büyük bir gurur. Değişim ODTÜ’nün sandalyelerinde de kendini gösteriyor. 60’lı yıllarda Mimarlık önünde yapılan diploma törenlerinde de sıralanmış sandalyeler vardır. Eski fotoğraflara baktığımızda, o sandalyelerin iki tip olduğunu görüyoruz. Biri ODTÜ’nün klasik ahşap koltuklarıdır, diğeri de klasik ahşap sandalyeleridir. Seksenli - doksanlı yıllarda da kullanılan bu koltuk ve sandalyeler eskidikçe yenileri yeni tasarımlarıyla değişti ve çeşitlendi. Şimdilerde bölümlerin kimi ofisler ve laboratuvarlarında bu klasik sandalye ve koltuklar karşımıza çıkınca eski günleri anımsatıyor. Sınıfların hemen hepsi kolçaklı sandalyelerden oluşurdu. İlkokuldan liseyi bitirene kadar alıştığımız sıralardan sonra üniversiteye gelince, “demek ki artık ODTÜ’lü oldum” duygusunu yaratmıştı bu kolçaklı sandalyeler. Devrim Stadyumu’nun tribününden kuşbakışı sahaya bakarken gururla “benim kızım, benim oğlum ODTÜ mezunu” diyen aileler çocuklarının az sonra oturacakları boş sandalyelere bakarlar. ODTÜ mezunları birkaç saat sonra o sandalyeleri yeniden boş bırakıp ODTÜ’ye veda ederler. Fotoğraflar (29 Haziran 2014): Aydın Tiryaki (ChE’81) 60’lı yıllar: ODTÜ Arşivi 60’lı yıllarda Mimarlık önünde yapılan diploma törenlerinde de sıralanmış sandalyeler vardır. 38 ODTÜLÜLER BÜLTENİ 241 Dernekten Hocam Inecek Var M.Bülent VARLIK (Econ/Stat’ocak-76) U şak, İzmir’e doğru giderken, muhtemelen bir an önce İzmir’e ulaşma düşüncesiyle mola bile verilmeden geçilen bir kent. Ama aslına bakarsanız, bu küçük kentte görülmesi gereken o kadar çok yer var ki! fethedilmiş. Bir ara Bizans yönetimine giren Uşak, 1233’te Türkler tarafından geri alınmış, 1391’de Osmanlı topraklarına katılmış ve Kütahya’ya bağlı bir yerleşim yeri olmuş. Önce her zaman olduğu gibi gezeceğimiz yörenin tarihi hakkında kısa bilgi vermeye çalışacağız. Uşak ve çevresinin geçmişinin altı bin yıl kadar öncesine uzandığı tahmin edilmekte. Hititler, Frigler, Lidyalılar, Persler, Makedonlar burada egemen olan topluluklar arasında. Vital Cuinet, La Turquie d’Asie adlı eserinde XIX. yüzyıl sonlarında Uşak’ta 13 bin kişinin yaşadığını, bunların 1.500 kadarının Rum Ortodoks ve 600 kadarının Gregoryen Ermeni olduğunu kaydeder. Yine aynı kaynağa göre 1890’larda Uşak’ta 17 cami, 2 tekke, 2 medrese, Rum ve Ermenilere ait birer kilise, 4 hamam, 750 dükkan, 706 halı dokuma atölyesi, 45 çeşme, 8 han, 20 kahvehane bulunmaktadır. Bölge, Büyük İskender’in ölümünden sonra önce Bergama Krallığı’na bağlanmış, ardından da Roma hakimiyetine geçmiş. 850 yıl kadar önce de Selçuklular tarafından Milli Mücadele yıllarında işgal altında kalan Uşak, Cumhuriyet’in ilanından sonra önce Kütahya’nın bir ilçesi oldu, 1953 ortalarında ise vilayete dönüştürüldü. Tarihçe 40 ODTÜLÜLER BÜLTENİ 241 Nereleri Gezmeli? Şüphesiz ki Uşak’ta ilk gezilmesi gereken yer Arkeoloji Müzesi. Neredeyse kırk yıldır hizmet veren arkeoloji müzesinde kalkolitik dönemden Bizans dönemine kadar çok sayıda taş, pişmiş toprak, cam ve bronz eserler ile sikkeler sergilenmekte. Ama müzenin en önemli koleksiyonu hiç tartışmasız Karun hazineleri. Bir kaçak kazı sonucu bulunan hazineler yurtdışına kaçırılmış ama özellikle gazeteci Özgen Acar’ın çabaları sonucu yurda getirilmiş. Yurda getirilen eserler önce Ankara’da Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergilenmiş. Buradan Uşak’a götürülürken bir parça kaybolmuş! Uşak’ta da en önemli iki eser sırra kadem basmış!!! Yine de kalan eserler mutlaka görülmeli. Müzenin bahçesinde de çok sayıda eser sergilenmekte. Yıllardır Hocam Inecek Dernekten Var küçük bir binada hizmet veren Uşak Müzesi yakında modern bir binaya taşınacakmış. Tecrübe ile sabittir ki, bu da müzenin en az beş yıl kapalı kalması demektir. O nedenle Uşak Arkeoloji Müzesi’ni en kısa zamanda ziyaret etmekte yarar var. İkinci durağımız Atatürk ve Etnografya Müzesi. 1890’lı yıllardan kalma iki katlı Kaftancızadeler Konağı, Milli Mücadele yıllarında karargâh binası olarak kullanılmış. Günümüzde müze olan yapının en önemli özelliği işgal kuvvetleri komutanı General Trikopis’in esir alındıktan sonra Mustafa Kemal’in huzuruna çıkarıldığı yer olması. 1978’de açılan müzenin ilk katında etnografik eserler sergilenmekte; ikinci kat ise tamamıyla Milli Mücadele’ye ayrılmış. Uşak’a gelmişken görülmesi gereken bir diğer yer Halı Müzesi. Uşak, yüzyıllar boyunca halı dokumacılığının en önemli merkezlerinden biri olmuş. Uşak’ta dokunan halılar birçok Avrupa ülkesinin saraylarında kullanılmış. Pek çok ressamın eserinde Uşak halılarını görmek mümkün. Müze, sanatçı Devrim Erbil’in girişimleri ile ortaya çıkmış. Belki de bu nedenle, müzenin giriş katında Devrim Erbil’in kilim olarak dokunmuş bir eseri hemen göze çarpmakta. Doğrusu hoş bir yaklaşım. Müzenin ikinci katında çeşitli dönemlerden kalma muhtelif halı tipleri sergilenmekte. Bu arada, çok zengin bir Uşak halıları koleksiyonunun Romanya’daki kiliselerde, özellikle Braşov’daki Karanlık Kilise’de bulunduğunu da kaydedelim. Kent Tarihi Müzesi Uşak’ta gezeceğimiz son müze ise kent tarihi ile ilgili. Uşak, sokakları elektrik ışığı ile aydınlatılan, Osmanlı Devleti’nde Selanik’ten sonra ikinci ve Anadolu’da ilk kent olma özelliğine sahip. Yıllarca Uşak’a verilen elektriğin üretildiği bina işlevini yitirince, belediyenin girişimi ile kent tarihi müzesine dönüştürülmüş. Müzenin ana binasında elektriğin Uşak’a getirilmesinin öyküsü anlatılmakta, çeşitli dönemlerde kullanılan jeneratör ve sokak lambaları gibi malzemeler sergilenmekte. Salonun geri kalan bölümlerinde kronolojik olarak Uşak tarihi belgelerle birlikte zarif bir şekilde ziyaretçilerin dikkatine sunulmakta. Tabii, Uşak’ta kurulan Türkiye’nin ilk şeker fabrikasına ait malzemelerin sergilenmesi de unutulmamış. Bu arada, çeşitli ressamların tablolarında görülen Uşak halılarının “rep- rodüksiyonları” da görülebilmekte fiil tekrarı kulak tırmalıyor bence, “burada yer almakta” gibi bir şeyle değiştirilebilir. Bu salondaki en önemli eserlerden biri de 1929 yılında İtalyan heykeltraş Pietro Canonica tarafından yapılmış olan Atatürk büstü. Büst, 1970’lere kadar Cumhuriyet Meydanı’ndaymış, sonra bir okula verilmiş. En sonunda bir bodrumda bulunarak müzeye nakledilmiş! Müzenin diğer salonlarında belediyecilik, basın, özellikle cirit olmak üzere spor ve mutfak kültürü ile ilgili eserler gerçekten güzel bir tasarım ile sergilenmiş. Bir diğer odada Uşak’ı tanıtacak küçük hatıra eşyaların ve kitapların satışı yapılmakta. Küçük bir konferans salonunda da Atatürk’ün Uşak’ı ziyareti ile ilgili bir belgeseli izlemek mümkün. Kısacası Uşak Kent Tarihi Müzesi, dolu dolu ve aynı zamanda hoş vakit geçirebileceğiniz, dört dörtlük bir yer. Ve Diğerleri Uşak kent merkezinde Tankut Öktem’in imzasını taşıyan “Kuvayı Milliye ve Cumhuriyet Anıtı” yer almakta. Anıt, bir kaide üzerinde üç ana grupta toplanan figürlerden oluşmakta. İlk grupta süvariler; ikinci grupta Atatürk ve gençlik figürleri ve üçüncü grupta mermi yüklü kağnısını süren bir kadın yer almakta. 1419 yılında Germiyanoğlu Yakup Bey tarafından yaptırılan Ulu Cami, kentin en eski islami eserleri arasında yer almakta. XVI. yüzyılda inşa edilen ve minaresinden dolayı Burma Camii olarak adlandırılan yapı da görülmeye değer eserler arasında. Eski kent merkezinde bazı sivil mimari eserlerini görmek de mümkün. Bir sokaktaki evlerin neredeyse tamamı elden geçirilerek güzel bir atmosfer yaratılmış. 1898 yılında Tiritoğlu Mehmet Paşa tarafından Fransız bir mimara yaptırılan Uşak’ın Marsilya kiremitli ilk binası günümüzde otel olarak kullanılmakta. Biraz soluklanmak için “lobi”de bir kahve içmenizi öneririm. 2014 başlarında hizmete giren “Planetaryum” eğer vaktiniz varsa gidebileceğiniz bir mekan. Ne Yenir? Uşak’a gelmişken tarhananın tadına bakmamak olmaz. Çarşı içindeki birçok lokantada çeşit çeşit tarhana çorbası içebilirsiniz. Ayrıca, evinize götürmek için satın alma imkanı da bulunmakta. Gideceğimiz bir diğer diyarda karşılaşabilmek dileğiyle, TEMMUZ-AĞUSTOS 2014 41 Kitaplar Arasında Dernekten Tülay ÜNLÜEVCEK (PSY’83) YAŞAR KEMAL B u yazımda, Türk edebiyatının önemli yazarlarından biri olan Yaşar Kemal ve ilk romanı İnce Memed’den söz etmek istiyorum. Öncelikle biraz kendisini tanıyalım. Zorlu bir çocukluk ve gençlik dönemi geçiren yazarımızın asıl adı, Kemal Sadık Gökçeli. Ailesi, I.Dünya Savaşı sırasında Rus işgali nedeniyle Van’dan Adana’ya gelip, Kadirli ilçesindeki Hemite köyüne yerleşir. Yaşar Kemal burada, 1923 yılında dünyaya gelir. Kendisi ile yapılan röportajlarda doğduğu yeri bakın nasıl tanımlıyor; “Ben Kilikya’nın bir köyünde doğdum. Burası eski çağlarda çok önemli bir bölgeydi. Saint Paul’ün doğduğu Kilikya Ovası’nın bir düzlüğünde. ” “Benim doğduğum zaman köyüm altmış evlikti. Bu köyün halkı Türkmendi. Ve buraya 1865’te yerleştirilmişti.” 42 ODTÜLÜLER BÜLTENİ 241 Yaşar Kemal dört buçuk yaşında iken, babası oğulluğu tarafından camide bıçaklanarak öldürülür. Olay gözünün önünde olur ve bunun ardından kekeme olur. 12 yaşına kadar konuşmaz. Kendi tanımıyla, okuryazar olduktan sonra konuşmaya başlar. “Babam ölmeden önce ve sonra her yıl benim için kurban kesilirdi. Bir kez böyle kurban kesimini seyrederken kurbanı kesen eniştem bıçağı deriye sapladı. Buradan kayan bıçak sağ gözüme saplandı ve gözüm kör oldu.” Yaşar Kemal 8 yaşında köye gelen bir çerçi sayesinde defter ve kalemle, yazıyla tanışır. Dokuz yaşında halk şairleri gibi şiirler söylemeye başlar ve ünü çevre köylere yayılır. Köyünden 1 saat uzaklıktaki Kadirli kasabasında okula kaydedilir. İlkokul son sınıfta ünlü destancı âşıklarla atışmaya başlar. İlkokul bitin- ce ortaokula yazılır. Ortaokul son sınıftayken okuldan ayrılır ve çeşitli işlerde çalışır: ırgatbaşı olur, ırgat kâtipliği, kütüphane memurluğu ve traktör sürücülüğü yapar. Akdeniz’i 16 yaşında görür. 1940’lı yılların başında Pertev Naili Boratav, Abidin Dino ve Arif Dino gibi yazarlar ile tanışır, kitaplarla ilişkisi başlar. En etkilendiği kitap Don Kişot’dur. Onaltı yaşında ilk şiir kitabı yayımlanır. Ardından folklor denemesi ‘Ağıtlar’ ve ilk hikâye kitabı ‘Pis Hikâye’ yayımlanır. 27 yaşında Türk Ceza Kanununun 142. Maddesi’nden yargılanır ve tutukluluk deneyimi yaşar. 1951’de cezaevinden çıkınca Cumhuriyet Gazetesi’nde Yaşar Kemal imzası ile fıkra ve röportaj yazarı olarak çalışmaya başlar. 1952‘de Thilda ile evlenir. O dönemlerde Diyarbakır’a, Van’a gider. 14 bin köyün yeraltında olduğu söylenilen Doğu Anadolu’yu gezer. KitaplarDernekten Arasında 1952’de ‘Sarı Sıcak’ adlı öykü kitabı, 1955’de bugüne kadar kırktan fazla dile çevrilen ‘İnce Memed’ yayımlanır. 1962 yılında Türkiye İşçi Partisi genel yönetim kurulu üyeliğinde bulunur. 1967’de siyasi dergi ‘Ant’ın kurucuları arasında yer alır. 1974–75 yılları arasında Türkiye Yazarlar Sendikası genel başkanlığını üstlenir. 1988’de PEN Yazarlar Derneği’nin başkanı olur. Bir Stendhal hayranı olduğunu vurgular. Bunun yanında Dostoyevski, Gogol, Dickens, Faulkner ve Kafka’yı özümsediğini, öyle roman yazdığını anlatır. Yaşar Kemal ile farklı zamanlarda yapılan söyleşilerden birkaç alıntıyı aktarmak istiyorum; “Gerçek sanat, yalanın, tüketici oburluğunun, zulmün, şiddetin, bitip tükenmeyen anlamsız savaşların, bütün kötülüklerin karşısındadır. O, her çağdaki çarpıklıklara karşı savaşım vermiştir. Çünkü ne olursa olsun, her biçim sanatın birinci işi başkaldırıdır. Biliyoruz, bu karşı çıkma hiç de kolay değil. Bütün değerleri aşındıran, tüketen yaşayış önce sanata vuracak, gerçek sanatı boy hedefi yapacaktır. ” “Bir Türk romancısı, bir halk hikâyecisi Köroğlu’nu nasıl anlatır bilmiyorsa, bir masalcının ustalığına varamamışsa, Dede Korkut’u okumamışsa, Yunus’u ezberlememişse, Karacaoğlan’ı, Pir Sultan’ı yüreğinin derinliğinde duyamamışsa, onun bir Homeros’u anlayabileceğini sanmıyorum. Bir Kafka’ya, Bir Çehov’a, bir James Joyce’a varabileceğine inanamıyorum.” “Eğer bir gün insanlık başkaldırma değerini de yitirirse, kişisel, hem de toplumsal başkaldırı niteliğini unutursa, işte o zaman ayağa kalkamaz, yok olur. Onun için İnce Memed’ler, her çağda olacaktır.” “Bu Çukurova toprağı benim kendi ülkem olduğu kadar benim romanlarım için yarattığım bir ülkedir. Romanımdaki insanları, otları, böcekleri, çiçekleri, atları, kuşları ne biçim yarattımsa, Çukurova’mın dilini yeniden yoğurarak nasıl bir yazı, roman diline çevirmişsem, kendi Çukurova’mı da öylesine yarattım. ” Yaşar Kemal kendi etnik/kültürel kimliğini bir söyleşisinde şöyle ifade eder: “Ben Kürt asıllıyım. Çukurova’da Hemite köyünde (bugün Gökçedam) doğdum. Köyde bir tek Kürt evi olarak bizimki vardı. Gerisi Bozdoğan Türkmeniydi. Kürtçeyi de Türkçeyi de herhalde aynı anda öğrendim. Benim iki tane ana dilim var. Fakat şimdi Kürtçeyi Türkçe kadar bilmiyorum. Benim için yeryüzü bin çiçekli bir kültür bahçesidir.” Yaşar Kemal’in romanlarına konu açısından baktığımızda, ilk sırada karşımıza destan, eşkıyalık, efsane, folklor motiflerinin işlendiği İnce Memed, Teneke, Çakırcalı Efe isimli kitapları gelir. Yazarın Dağın Öteki Yüzü, Orta Direk, Yer Demir Gök Bakır, Ölmez Otu adlı romanlarında dinsel, mitsel öğelerin toplumsal yaşam koşulları içindeki yeri anlatılır. Geleneksel değerlerin çöküşünü, aşiret beyliği olgusunun çözülüşünü, ağalık olgusunun yükselişini Akçasazın Ağaları, Demirciler Çarşısı Cinayeti, Yusufcuk Yusuf, Hüyükteki Nar Ağacı romanlarında anlatır. İnsana ait duygular ve yaşam öykülerini Yağmurcuk Kuşu, Kale Kapısı ve Kanın Sesi (Kimsecik Üçlemesi) isimli romanlarında ele alır. Halk efsaneleri, masallar, fabl, simgesel ve geleneksel değerlerin ön plana çıkartılmasını Üç Anadolu Efsanesi, Ağrı Dağı Efsanesi, Binboğalar Efsanesi, Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca isimli kitaplarında görürüz. Yazar Al Gözüm Seyreyle Salih, Deniz Küstü, Kuşlar da Gitti romanlarında ise kent olgusu, deniz ve deniz insanını konu alır. Yaşar Kemal’in bu konuların dışında cumhuriyetin ilk yıllarında yaşanan tarihsel- toplumsal gerçekliğe, dramatik insan ve toplum manzaralarına eğildiği romanları da karşımıza çıkıyor: Bir ada Hikâyesi, Fırat Suyu Kan Ağlıyor, Karıncanın Su İçtiği ve Tan Yeri Horozları bunlar arasındadır. Yaşar Kemal, bugün 91 yaşında. 1952 yılından bu yana kitap yayımlıyor. 2 Öykü, 23 roman, 1 çocuk romanı, 1 çeviri, 1 şiir kitabı mevcut. Bunun yanında birçok ödülün de sahibi. Varlık Roman Armağanı, Madaralı Roman Ödülü, Fransız Legion d’Honneur Ödülü, Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü, Orhan Kemal Roman Ödülü gibi yerli ve yabancı birçok ödülün sahibi. Gelin biraz da ilk romanı olan İnce Memed’e bakalım. Kitap, toplam dört bölümden oluşuyor. İnce Memed’in çocukluk yıllarının anlatıldığı birinci bölümde ağaların, beylerin yönetimi altında zulüm gören köylünün durumu sergileniyor. Beş köyün sahibi Abdi Ağa, köylüyü aç bırakacak kadar sömürmektedir. İkinci bölümde İnce Memed’in kendisine ve sevdiği yakınlarına karşı ağanın yaptığı kötülükler yer alır. Bunlara dayanamayan kahramanımız isyan eder ve dağa çıkıp eşkıya olur. Üçüncü bölümde, İnce Memed’in soylu eşkıya olarak yoksul köylüye yaptığı iyilikleri, zalimlere verdiği cezaları görürüz. Kendi yaşadıklarının öcünü alır. Köylüyü toprağın sahibi yapar, Abdi Ağa’yı öldürür. Dördüncü bölümde İnce Memed’in halkın içine geri dönüşünü ve sonunu okuruz. İnce Memed, Cumhuriyet döneminin ilk yıllarındaki Çukurova yöresini anlatır. Cahil kalmış, mağdur durumdaki Anadolu halkının, gaddar ve acımasız ağalık tarafından zulme uğraması romanda çok güzel bir şekilde kaleme alınır. Bizim coğrafyamızdan yetişen bir insanın yazdığı, bugüne kadar kırktan fazla dile çevrilen, o dönemin kültürel, toplumsal tüm özelliklerinin realist bir şekilde anlatıldığı kitabı, her Türk vatandaşının okuması gerektiğini düşünüyorum. ……………………………………………………. Mayıs ayında, Edebiyat Kulübü kapsamında Yaşar Kemal’in İnce Memed adlı romanını okumuştuk. Konu Yaşar Kemal olunca, böylesine büyük bir yazarın toplantısına katılım da oldukça fazla idi. Toplantı sunumunu, Nilüfer Yalçındağ, Engin Alkan ve Çetin Kayaalp hocalarımız başarıyla gerçekleştirdiler ve bizleri Cumhuriyetin ilk yıllarına, Çukurova bölgesine götürdüler. Fonda ‘İnce Memed’ ezgisinin Grup Yorum, Ruhi Su ve Zülfü Livaneli’nin yorumları eşliğinde unutulmaz Edebiyat Kulübü gecelerine bir tanesini daha eklemiş olduk. Bu arada büyük heyecanla beklediğimiz önümüzdeki dönem kitap okuma listemiz belli oldu. Ekim ayında yapılacak ilk toplantımızın konusu Oscar Wilde’ın, ‘Dorian Gray’in Portresi’ isimli romanı. Büyük Britanya İmparatorluğunun zirvesi olarak kabul edilen Victoria dönemini çok güzel anlatan kitaplardan biri. Okumayanlara öneririm. TEMMUZ-AĞUSTOS 2014 43 Dernekten 44 ODTÜLÜLER BÜLTENİ 241 Dernekten SUDOKU ÇOK ZOR Nilgün EKERMEN 7 1 8 5 (CHE’87) 2 2 4 9 2 1 6 9 5 7 4 7 Beyin gelifltirmede en iyi egzersizler aras›n da olan ve düflündü rürken dinlendiren bir bulmaca 9 2 7 3 4 1 4 7 2 5 7 8 1 9 4 HAZİRAN SUDOKU ÇÖZÜMÜ 792 648 135 156 392 748 843 157 692 914 865 273 527 931 864 638 274 951 461 589 327 279 413 586 385 726 419 BULMACA Günay BULUT (ADM’85) 12 34 567 8 910 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 SOLDAN SA⁄A: 1) 1215 yılında İngiltere’de imzalanan ve kralın yetkilerini daraltan ortaçağın en önemli hukuki belgesi. 2) Muhlis-Mühibe …… 1993’de Madımak Oteli’nin kundaklanması sonucu yitirdiğimiz halk ozanımızın ve eşinin soyadı; Eski dilde çok aziz, çok saygın 3) Yapıları dış etkilerden korumak amacıyla üzerlerine yapılan çoğu kiremit kaplı bölüm; “Öfke”nin ünsüzleri 4) Teleskop 5) Eski dilde su; Bir nota; Çarpma, dövülme vb. sebeplerle vücutta oluşan bere 6) Behçet …… 1993’de Madımak Oteli’nin kundaklanması sonucu yitirdiğimiz şairimizin soyadı; Çabuk, süratli 7) Açık, ortada, meydanda anlamına gelen bir sıfat; Lahza 8) Güven 9) Rey; Nesimi ….. 1993’de Madımak Oteli’nin kundaklanması sonucu yitirdiğimiz halk ozanımızın soyadı; 10) Un elendikten sonra elek üstünde kalan kabuk kırıntıları; Herhangi bir kas kümesinin irade dışı hareketi. HAZİRAN ÇÖZÜMÜ SOLDAN SA⁄A: 1) Harbiye; Do; 2) İsfendiyar; 3) Kr; Li; Re; 4) Mina; Rua; 5) Kle; Rn; 6) Tonguç; Dak; 7) rt; Cariye; 8) Aytmatov; 9) Nanik; Taka; 10) Mas; Kanal. YUKARIDAN AŞAĞIYA : 1) Hikmet Ran; 2) Asri; Otyam; 3) Rf; tnA; 4) Bela; Mis 5) İni; Kucak; 6) yd; ılçaT; 7) eiR; Rota; 8) Yer; Divan; 9) Da; Uray; Ka; 10) Orhan Kemal. YUKARDAN AŞAĞIYA: 1) 2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas’ta gericiler tarafından kundaklanan otelin adı; Yayla atılır. 2) Halk dilinde Mart ayına verilen ad; Aza 3) Yunan abecesinin üçüncü harfi; Eski bir tahıl ağırlık ölçüsü 4) Numaranın kısaltması (İngilizce); Krallığı yöneten kadın, ece 5) İskambilde birli; Kalıtım bilimi 6) Bakırın simgesi; “Yarı” anlamına gelen bir sıfat 7) Bir şeyi unutmamak için parmağa bağlanan iplik. 8) Kabul etmeme,geri çevirme; Yemin, kasem 9) Bir yapıtta,o yapıt için yazılmış övgülü sunuş yazılarının yer aldığı bölüme verilen ad. 10) Nicelik, nitelik, güç, süre, sayı bakımından eksik, çok karşıtı; İlave. TEMMUZ- AĞUSTOS 2014 45 Dernekten Çizgiyle 46 ODTÜLÜLER BÜLTENİ 241
© Copyright 2024 Paperzz