İndir (PDF, 4.98MB) - Türk Kooperatifçilik Kurumu

Ekim 2012 Yıl : 78
Sayı : 910
Ekim 2012 Yıl : 78
ISSN : 1300-1450
Sayı : 910
ISSN : 1300-1450
YIL : 78 SAYI : 910
Ekim 2012
Doç. Dr. M.Akif ÖZER
Nurettin PARILTI
Ahmet BAYANER
Muharrem ÇETİN
Rasih DEMİRCİ
Hikmet KAVRUK
Mehmet Akif ÖZER
Adnan TEPECİK
Eriman TOPBAŞ
Başyazı
1
Dr. Oktay Tuncay
KOOPERATİFCİLİK FELSEFESİ VE TURİZM
KOOPERATİFLERİ
2
M. Akif ÖZER
TURİZM KOOPERATİFÇİLİĞİ
KOOPERATİFÇİLİKTE YENİ TREND MI?
5
Çeviren: Yalçın ARSLANTÜRK
ULUSLARARASı KOOPERATIF TEMEL
SEKTÖRLERINDEN BIRI OLARAK TURIZMIN
ROLÜ
8
M. Ziya GÖZLER
TÜRKİYE'NİN BİTMEYEN MESELELERİ
14
Yakup BİLİCİ
KARAGÜN DOSTUNDAN AKGÜN DOSTUNA
YÜRÜYÜŞ
18
Özgür YAYLA
TURİZM EĞİTİMİ BÜNYESİNDE VERİLEN
REKREASYON EĞİTİMİNE AKADEMİK BİR
BAKIŞ
20
Hüseyin ALBAYRAK
İKİNCİ KOSOVA ZAFERİ VE SON HAÇLI
ORDUSUNUN MAĞLUBİYETİ
25
Hayrettin İVGİN
AZERBAYCAN'DA DÜZENLENEN İKTİSAT
KONGRESİ
28
Rıdvan ÇONGUR
Zaferler Ayı Ağustos" ta ölen tarihçi-yazar :
Feridun Fazıl TÜLBENTÇİ
30
Kutalmış Devlet İSMİHAN
ŞAİR ABDURRAHİM KARAKOÇ'UN
ARDINDAN
38
Halim UTLU
KOOPERATİFLERDEN HABERLER
39
10.ULUSLARARASI TÜRK DÜNYASI
SOSYAL BİLİMLER KONGRESİ
KIRIM'DA YAPILDI
44
Prof.Dr. Harun TANRIVERMİŞ
Doç.Dr. Mehmet ARSLAN
Doç.Dr. Mehmet Akif ÖZER
Veli ÇELEBİ
Osman BOSTAN
Turgut AĞIRNASLIGİL
20.10.2012
Dergimizde yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına
aittir.
Hüsnü POYRAZ
Prof.Dr. İhsan ERDOĞAN
Özdemir ÜNSAL
Başyazı
İnsanlar ihtiyaçlarını piyasa şartlarından daha uygun fiyatlarla ve daha kaliteli mal ve hizmetlerle karşılamak için veya müteşebbisler işletmeler kurmak için birleşmektedirler. Bu birleşme insanlar için genellikle kooperatif şeklinde olurken, müteşebbisler için şirket şeklinde olmaktadır.
Nitekim kooperatifte şirkette, birer birleşme şeklidir. Yani, müteşebbisler de birleşmelerini kooperatif şeklinde yapabilirler. Çünkü kooperatifler, sadece ortaklarının ihtiyaçlarını karşılamanın
dışında, işletme olmanın temel şartlarından olan başkalarının ihtiyaçlarını karşılamak için
de kurulabilirler. Ayrıca, birleşme yeni bir işletmeye dönüşme şeklinde olabileceği gibi,
işletmelerin belli ihtiyaçlarının karşılanması veya belli faaliyetlerinin yapılması için işlem bazlı
ve sınırlı zamanlı da olabilir. Bu bağlamda insanlar her türlü ihtiyaçlarını kooperatifleşme yoluyla karşılayabilirken, klasik kooperatif tanımı dışına çıkıp, her türlü iktisadi faaliyetlerini de kooperatif birleşme ile yürütebilirler.
İnsan ihtiyaçlarına bakıldığında, Moslow ihtiyaçlar hiyerarjisi akabinde; tatil ve dinlence
ihtiyacı da günbegün daha çok insanı seyahat eder hale getirmiş ve dünya turizm endüstrisini
oluşturmuştur. Ki bu endüstri yaklaşık bir milyar turistin oluşturduğu yaklaşık bir trilyon dolarlık
bir pazardır. Bu pazarın 2020 yılında bir buçuk milyar turist ve bir buçuk trilyon dolarlık harcamaya ulaşması beklenmektedir. Türk turizminin bu pazardan aldığı pay ise, 30 milyon turist
ile 24 milyar dolar civarında iken, 2023 yılında 50 milyon yabancı 20 milyon yerli turist ve 50
milyar dolar gelir hedeflemektedir.
İnsanlar bu endüstride bir taraftan tatil ihtiyaçlarını piyasa şartlarından daha uygun fiyatlarla ve daha kaliteli karşılamak için maddi ve manevi güçlerini kooperatifleşme ile birleştirme
yoluna giderken diğer taraftan turizm endüstrisinde faaliyet gösteren işletmeler de gerek
işletme bazında özellikle de belli ihtiyaçlarının karşılanması veya belli faaliyetlerinin yapılması
için kooperatifleşme ile birleşme yoluna gidebilirler. Nitekim, turizm işletmeleri böylece ölçek
ekonomisinin ortaya çıkaracağı sinerji ile fiyatta ve kalitede rekabet üstünlüğü elde edebilirler.
Bunlar için yapılası gereken Türk kooperatif mevzuatındaki şekli ile Turizm Geliştirme Kooperatifleri kurmaktır. Türkiye’de de örnekleri olan Turizm Kooperatifleri, ICA (Uluslar arası Kooperatifler Birliği) bünyesinde de TICA (Uluslar arası Turizm Kooperatifleri Derneği) olarak yerini
almaktadır.
Sonuç olarak, insanlar tatil ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik olarak; turizm endüstrisinin
ulaşım, konaklama ve rekreasyon sektörlerinden alınan hizmetler için turizm kooperatifleri kurabilirler, kooperatif ortağı olabilirler. Böylece, sözkonusu ihtiyaçlarını bireysel olarak
karşılama yerine kurumsal bazda ve belli bir ölçekte, butik programlarla beklentilere uygun,
uygun fiyatlarla, kaliteli ve tatil sürecindeki muhtemel risklerden ari veya maruz kalınabilecek
riskleri yönetebilir şekilde karşılayabilirler.
İnsanların tüketim kalıplarının değişmesine paralel bir şekilde, tatil anlayışları ve beklentileri de
farklılaşmaktadır. Bu doğrultuda, turizmde yeni trendler ve alternatif turizm uygulamaları ortaya çıkmaktadır. Alternatif turizm uygulamalarının mevcut ve olası trendleri bu alandaki yatırım
ve işletmeciliği klasik turizm yatırımlarından ve işletmeciliğinden farklı kılmaktadır. Sözgelimi,
birçok etkinliği kapsayan yeşil turizm yatırım ve işletmeciliği kooperatifleşme şeklinde olabilir.
Nitekim, yeşil turizm alanında kooperatifleşmeyi, yeşil turizm hizmetini bizatihi veren kırsalda
yaşayanlar yapabileceği gibi, turizm müteşebbisleri de münhasıran alternatif turizm yatırım ve
işletmeciliğinde turizm kooperatiflerini tercih edebilirler.
1
KOOPERATİFCİLİK FELSEFESİ VE
TURİZM KOOPERATİFLERİ
Dr. Oktay Tuncay
Geçmişe baktığımızda tüm dönemlerde
insanların işbirliğine dayalı bir biçimde
ekonomik faaliyetler sergilediklerini ve bu
doğrultuda bireysel çabaları daha fazla fayda ve daha etkin sonuçlar elde ettiklerini
görülecektir. İnsanın doğasında var olan ve
genel olarak zor tabir edilen koşullarda ortaya çıkan birleşme duygusunun, toplumları kargaşa ve kriz durumlarından çıkaran
ana faktörlerden birisi, hatta en önemlisi
olduğu söylenebilir. İşbirliği durumunda
taraflar amaçlarına birlikte ulaşmaya çalışırlar. İşbirliği “bir iş veya faaliyetle ilgili olarak müşterek hareket etme” diye tanımlanırken, “ortak amaç için birlikte çalışma”
olarak da tanımlanabilmektedir. İşbirliği
durumunda tüm tarafların amaç ve çıkarlarına dikkat edilir. İşbirliği, kişinin kendi amaç ve çıkarlarından vazgeçmesi anlamına
gelmez. İşbirliği hem kişisel amaç ve çıkarlarını korumak, hem de başkalarının çıkar
ve amaçlarına dikkat ederek birlikte çalışmaktır. İşbirliği, karşılıklı güveni artırıcı bir
özelliğe sahiptir işbirliği ve işbirliğine dayalı
ekonomik faaliyetler kooperatif faaliyetler
olarak da ifade edilmektedir. Kooperatif
kurmak veya kooperatifçilik tarih boyunca
farklı isimler ile ifade edilmiş, insanlar bu
faaliyetler sonucu temel ihtiyaçlarını karşılamış, sosyal ve ekonomik özgürlüklerini
elde etmişlerdir. Kooperatifçilik, serbest
piyasa sisteminin temeli olan bireysel mülkiyet unsurlarını kapsamakta (ortakların
hisse mülkiyeti), kurumsal yapısı itibari ile
2
de demokratik bir teşkilatlanma niteliği
taşımaktadır. Bu özelliği itibariyle kooperatifçilik demokrasiyi ve bireysel girişimciliği
geliştiren ve tekelci yapılanmaları engelleyen sistematik bir yapıya sahiptir. Bu yönüyle kooperatifler, içinde bulunduğu ekonomik sistemde hem rekabeti arttırıcı hem
de kaynakların verimli dağılmasına olumlu
katkıda bulunur. Kooperatiflerin toplum
genelinde yaygınlaşmasını, kuramsal ve
işlevsel bir anlayışı ifade eden kooperatifçilik hareketi, on dokuzuncu yüzyılın ikinci
yarısından itibaren bütün ülkelerin sosyal
ve ekonomik kalkınmasında çok önemli rol
oynamış ve halen de oynamaktadır. Bugün,
gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde kooperatifçilik önemli bir sosyal ve ekonomik
hareket olarak kabul edilmektedir.
Kooperatifçiliğin; dünyada demokrasinin,
barısın, çevrenin korunmasına ve istihdam yaratmaya, kaynakları harekete geçirme, yatırım oluşturma ve ekonomiye,
sürdürülebilir kalkınmaya ve yoksullukla
mücadeleye katkıları üzerinde durulmakta; bütünüyle, ülkelerin ekonomik ve sosyal kalkınma ve gelişmelerinde önemli bir
araç olarak kullanıldığı kadar turizm alanında da önemli gelişmeler göstermiştir.
Zira Dünyada, sahil şeritleri, ikamet etmek,
dinlenmek, tarım endüstri, ulaşım ve ticari
bağlantılar yapmak için ideal bölgelerdir.
Bunun soncusunda da sosyo ekonomik
gelişme, iç bölgelere göre daha hızlı olmaktadır. Sürdürülebilir bir turizm sektörü
için topoğrafya, arazi kullanımı, ulaşım ağı,
nüfus yoğunluğu, su kaynakları, flora ve
fauna gibi alanlar incelenerek, muhtemel
turizm sahaları belirlenmeli ve önceden
projelendirilmelidir. Bütün kıyı şeritlerinin
sürdürülebilir yönetimi için kıyı şeritlerinin
bir bütün olarak planlanması ve bu plana göre yönetilmesi gerekmektedir. İşte
bu konuda işbirliği felsefesi çerçevesinde
kooperatifleşerek özerk bir organizasyon
olarak turizm alanında son yıllarda önemi
giderek artan bir rol oynamaktadır.
Dünyada sanayi toplumuna geçiş süreci
ile birlikte şehirler sayı ve nüfus olarak her
geçen gün artmıştır. Şehirlerde yaşayan
sanayi, ticaret ve hizmet sektöründe çalışan nüfusun talepleri
doğrultusunda toplumun
tatil beklentileri şekillenmeye ve değişmeye
başlamıştır.
Başlangıçta ulaşım
imkânlarının etkisi
ile yakın çevreye
olan tatil amaçlı
geziler ve yolculuklar, haberleşme
ve ulaşım olanaklarının hızlanması ile
daha uzak mesafelere
yönelmiştir. Toplumda artan eğitim düzeyi ve mesleki
faaliyetler bireylerin tatil tercihleri üzerine etkili olmaya başlamıştır. Bir
zamanlar büyük bir kısmı sadece köyüne
ve akrabalarına ziyarete giden kitlelerin
yerini, yıl boyunca tüm mevsimlerde tatil
yapma imkânına sahip bireyler almıştır.
Bu talep her konuda, ulusal ve uluslararası
ölçekte değişik tatil paketlerinin yaratılmasına yol açmıştır. Turizm Kooperatiflerini
gelişmiş ülkelerin hemen hemen tümünde
görebiliriz Bu ülkelerden başlıcaları ABD,
Kanada, Brezilya, Meksika, İngiltere, İspanya, İtalya, Avustralya, Malezya, Japonya ve
Hindistan’dır.
Turizm bir hizmet sektörü olarak çok iyi
planlanması gereken ve bu plan içinde insanların ortak çabası ve işbirliği ile yürütülen bir hizmet alanıdır. Turizm insani değerlerin ön plana alındığı bireylerin rahatı
ve mutlu olmalarını hedefleyen bir sektördür. Bu özellikleri nedeniyle turizm sektörü kooperatif gibi takım ve dayanışma ruhu
içinde çalışmayı gerektiren sosyo ekonomik hareketin yapısına uygun bir alandır.
Bu özelliği gören başta gelişmiş ülkeler
olmak üzere birçok ülkede turizm kooperatifleri kurulmuştur. Bu kooperatifler
ülke içinde olduğu gibi ülkeler
arası işbirliği konusunda
da en başarılı çalışmaları yapan örgütlerdir.
Turizm kooperatifleri
yaptıkları işin özelliklerini de dikkate
alarak uluslararası
bir örgüt altında
toplanmışlardır. Bu
örgüt Uluslararası
Kooperatifler Birliğinin (ICA) sektörel
örgütlerinden biri olan
kısa adı TİCA (International Association of Tourism
Co-operatives) diye ifade ettiğimiz
Uluslararası Turizm Kooperatifleri Birliğidir.
Ülkemizde de birim kooperatif olarak ana
sözleşmelerinde turizme yer veren sınırlı
sayıda küçük kooperatifler bulunmaktadır. Bu kooperatifler Ticaret ve Gümrük
Bakanlığının yetki alanı içinde kurulan kooperatiflerdir. Ülkemizde turizm kooperatiflerinin kurulup geliştirilmesi yönünde iyi
niyetli çabalar vardır. Turizm ve Kültür Bakanlıkları ile yakın bir çalışma içinde olan
3
ve uzun dönemden beri faaliyet gösteren
Turizm Geliştirme Vakfı’da amaçları ve faaliyet alanları içinde Turizm Kooperatiflerinin kurulup geliştirilmesine yer vermiştir.
yaşatılması amacıyla turizm kooperatiflerin desteklenip teşvik edildiğini söylemek
güçtür. Ortada görünen bir gerçek vardır.
O da şu ana kadar bu konuda önemli bir
Son yıllarda başta tarımsal amaçlı koope- gelişme elde edilemediğidir. Bu iyi niyetli
ratifler olmak üzere çeşitli kooperatiflerce çabaların sonucunda başarı sağlanması
gerek AB kapsamında gerekse diğer fonlar- için hükümetlerin sistemdeki sorunlar nedan yararlanarak gerçekleştirilen turizmi deniyle kooperatiflere müdahalesinden
destekleyen projeler vardır. Örneğin kırsal çok, bireyleri ilköğretimden başlayarak ealanda eko turizmin gelişmesi için birçok ğitmesinden, okul kooperatiflerini yeniden
proje uygulanmış ve bu konuda farkındalık canlandırmasından ve her aşamada eğitim
yaratılmıştır. Yeterli olmasa da örgütlerin çalışmalarını desteklemesinden geçtiğini
çabaları ile bazı adımlar atılmıştır. Çünkü
unutmamak lazımdır. Gelişmiş ülkelerin
ülkemizde gerek tarımsal ürünlerin gerekbaşarılarının sırrı buradadır.
se iş gücünün değerlendirilmesine ve de
kırsalda gelir kaynaklarının artırılmasına Ülkemizde kültür ve deniz turizmi ile başbüyük ihtiyaç vardır.
layan turizm sektöründeki gelişmenin alTurizm sektörü, ülke ekonomilerine yaptığı ternatif alanlarından biri de kırsal alanlarönemli katkının yanı sıra, insanların, top- daki eko turizm, köy turizmi, tarım turizmi
lumların ve kültürlerin birbirini tanıması- ve doğa turizmi olarak adlandırılan turizm
na, kaynaşmasına ve barışın sağlanmasına faaliyetleridir. Kırsal alanda tarım kooperada katkıda bulunmaktadır. Türkiye az sayı- tiflerinin çatısı altında turizm kooperatifleda ülkenin sahip olabileceği bir potansiye- rinin gelişmesi kırsal kalkınmanın ve ülke
le sahiptir. Tarih ve kültür zenginliklerimizi kalkınmasının başlıca dayanak noktalarındünyaya tanıtmanın ve varolan potansi- dan biri olacaktır. Kırsal alanda turizm kooyelin değerlendirilmesinin etkili yollarınperatiflerinin gelişmesi yanında ülkemizde
dan biri turizmdir. Türkiye; sahip olduğu
büyük bir kısmı küçük işletmelerden olutarihsel-arkeolojik mirasın zenginliğiyle ve
geçmişten günümüze taşıdığı uygarlık de- şan sektörün de kooperatifleşmeye ihtiyağerleriyle derin bir kültüre ve çoğulcu bir cı vardır. Turizmin hangi dalı olursa olsun
toplum yapısına sahiptir olmasına rağmen, küçük işletmelerin başarılı bir hizmet ağıbu zenginliğin ve çeşitliliğin devlet tarafın- na kavuşmaları güçlerini birleştirmeleri ile
dan ayrımsız sahiplenilmesi ve korunup mümkündür.
4
TURIZM KOOPERATIFÇILIĞI
KOOPERATIFÇILIKTE YENI TREND MI?
M. Akif ÖZER *
Asya’da turizm her geçen gün gelişiyor. Kıtada her ülke, bu süreçten daha fazla pay
alabilmek için çaba harcıyor. Son yıllarda
turizm bir çok ülkede gündemin en başında
yer almaya başladı. Örneğin eğer sektörde
bugün Malezya turizmi öncü durumdaysa,
bu düzeyde olması gerekirken Hindistan
turizmi daha yavaş gelişiyor ve ülkenin refahına daha az katkı sağlıyor. Bununla beraber Asya’da turizm trendinin ortaya koyduğu bir gerçek var: Sürece hep ekonomik
bakılıyor ve turizmdeki gelişmelerin nasıl
sosyal etkileri olduğu incelenmiyor. Sürece
toplumun her kesiminin nasıl katkı sağladığı ve bundan nasıl etkilendiğini belirlemek
gerekiyor.
Böyle bir ortamda maalesef hala katılımcılığın ve kooperatifler gibi toplum temelli
kurumların turizmi nasıl desteklediği ya da
bu alanda nasıl bir katkısı olduğu hususunda yeterli çalışmalar yapılmıyor. Sonuç olarak sürdürülebilir turizm barışın sağlanmasında, yoksulluğun azaltılmasında topluluk
turizmi gibi katılımcılığı özendiren kurum
ve uygulamalar maalesef halâ popüler hale gelemedi.
Son yıllarda Asya’da kooperatifler kendilerini bazı sosyal faaliyetlere yöneltti.
* Bu metin Sanjay Kumar Verma (Jr. Editor National
Cooperative Union of India) tarafından http://www.
ica.coop/tica web sayfasında yayınlanan Cooperatives
and Tourism: An Asian Perspective isimli çalışmadan
yararlanılarak hazırlanmıştır. (10.01.2009).
** Doç.Dr., Gazi Ün. İİBF Kamu Yön. Böl. (ozer@gazi.
edu.tr)
Esasında Asya’da kooperatif modelinden
beklenen farklı sosyo ekonomik sorunların çözümüdür. Kamu sektöründe yaşanan
sorunlar, özel sektörün ve politika yapıcılarının, kooperatif sistemi dikkate almalarını
sağladı.
Bir çok alanda ve faaliyette kurumların başarısı, katılımcılığa ve arkalarındaki kitlesel
desteğe bağlıdır. Bu açıdan kooperatiflerin
diğer kuruluşlara göre avantajları vardır.
Örneğin Hindistan’da tarımsal sigorta alanında kooperatifler en etkin kuruluşlardır.
Benzer şekilde bölgede ulaşım kolaylıklarından dolayı kırsal elektrifikasyon işlerinde de kooperatifler öncü rol oynamaktadırlar.
Turizm: İhmal Edilen Alan
Günümüzde Asya’daki kooperatifler, bölgede hızla artan ve güçlenen turizm sektörüne rağmen, turizmin önemini kavrayamamış durumdadır. Bundan dolayı da
bölgede bu alanda faaliyette bulunan kooperatiflerin güçlü ve zayıf yönleri bilmemizi
sağlayacak yeterli verilere sahip değiliz. Bu
durumun çeşitli nedenleri var. Bunlar şu
şekilde belirtebiliriz:
1. En başta elimizde turizm sektöründe yer
alan kooperatiflerle ilgili kesin datalar bulunmuyor. Bundan dolayı kooperatiflerin
zayıf ve güçlü yönleri bilinemiyor.
2. Maalesef bu alanda çok sınırlı ve az sayı5
da politika araştırmaları yapılıyor. Gelecek
için önemli göstergeler sunan bu araştırmalar kooperatiflerin gelecekteki misyonunu da belirliyor. Örneğin Hindistan’da
büyüyen turizm sektörü ile ilgilendiğinizde, Hindistan kooperatifleri ile ilgili güçlü
network ağı da görüyorsunuz ama kesin
politikalar belirlenmesi için yeterli çalışmalar yapılmadığını da rahatlıkla görebiliyorsunuz.
konferanslar bazen uluslararası turizm kuruluşları ile ilişki kurulmasını sağlayabiliyorlar.
3. Günümüzde özellikle Turizmin hamle
yaptığı ülkelerde kooperatif sektörü ile turizm sektörü arasında bağ kurmak güçleşiyor. Örneğin Malezya ve Tayland’da turizm
önemli bir güç olarak ortaya çıktı fakat kooperatifçilik sektörü benzer hamleyi hala
gösteremedi.
Hindistan Örneği Turizmde
Paradigma Değişimi
4. Artık kooperatiflerin faaliyetlerini turizm faaliyetlerine genişletecek politikaları
oluşturmada yetersizlik de çok yaygınlaşıyor. Örneğin bazı Asya ülkesi kooperatifler
turizmle bütünleşmeye çok elverişliler.
Ama bu alanda mesafe kat edemiyorlar.
Kooperatifler kendi faaliyetlerinde turizmi
de kapsamı içine almalı ve bu faaliyetleri
desteklemeli.
Örneğin Hindistan’da sütçülük ile ilgili kooperatifler çok güçlendi. Kooperatifler kırsal
alandan topladıkları sütleri ülke genelinde
sattılar. Kooperatifçiliğe vurgu yapan bir
süt markası oluşturdular. Daha sonra bu
marka ile turistlere de hitap etmeye başladılar. Benzer şekilde Malezya’da da Okul
Kooperatifçiliği çok güçlü. Malezya okul
kooperatiflerinin elde ettikleri başarıyı turizm kooperatifleri nasıl sağlayacaklarını
düşünüyorlar.
5. Özellikle Asya kıtasında turizmin desteklenmesine yönelik önemli engeller var. Bu
alanda düzenlenen toplantılardan yeterli
verim alınamıyor. Ancak ciddi toplantılar,
6
Kooperatif turizmi konusunda literatürde
yaşanan sıkıntılar ve eksiklikler de bu durumu besliyor. Ayrıca başarılı turizm kooperatifleri örneklerini anlatan çok az sayıda
doküman olması da bu durumun olumsuzluğunu artırıyor.
Konu ile ilgili gerek akademik literatürde
gerekse uygulama alanında yapılan tartışmalarda; Asya’da turizm ile ilgili son gelişmelere yönelik olarak aşağıdaki hususlar
ortaya konmaktadır:
*Turizmde yerelleşme eğilimi. Bu şekilde
yoksullukla daha etkin mücadele ediliyor
ve istihdam yaratılıyor. Turizm bu açıdan
hem kırsal bölgelerde hem de kentlerde
oldukça etkili. Gelişmekte olan ülkeler, turizmi çeşitlendirerek, ülke geneline yaygınlaştırmaya çalışıyorlar.
*Son yıllarda turizmin sosyal yönü de keşfedilmeye başlandı. İnsanlara eşit fırsatlar
sunuluyor. Seyahat özgürlüğü tanınıyor,
kültüre saygı destekleniyor ve sürdürülebilir kalkınmanın sağlanabilmesi için yoğun
çaba harcanıyor.
*Turizmi ihmal eden ekonomik sorunların
ön plana çıktığı görülüyor. Turizm güçlü olunca refah artıyor, barışcıl ortam oluşuyor.
Bu şekilde kooperatifleşmenin önemini
toplumlar daha kolay kavrıyor. Bunun sonucunda ise gelecekte kooperatifler daha
iyi konumlarda daha iyi stratejiler üretebilecek hale gelecek.
Bu ve benzeri durumlarda ise yerelleşmiş
turizm için yeni liderler aranacak. Dünya
turizm otoriteleri, söz konusu bu yeni liderler aracılığı ile kooperatifleri turizmin
gelişmesinde itici rol oynayacak şekilde
dizayn edecekler. Tüm dünyada eşitlikçi bir
toplum yapısı oluşsun diye mutlaka bunun
sağlanması gerekiyor.
amacı gerçekleştirmek iç in Uluslararası
Sosyal Turizm Bürosunu kurdu.
Günümüzde kooperatifler yoksullukla mücadelede önemli bir araç olarak kabul ediliyorlar. Uluslararası kuruluşlar, kooperatiflerin fakir ile zengin arasında köprü oluşturmasını öngörüyorlar. Dünyada fakirliğin
en yaygın olduğu bölge Asya kıtası. Artık
bu hastalık kalıcı olmaya başladı. Acaba
kooperatifler bu hastalıkla mücadele edebilecek mi? Bu büyük bir meydan okuma?.
Gelecek yıllar bunun sonucunu çok daha
açık bir şekilde gösterecek.
• Asya kooperatifleri arasında güçlü ağlar kurmak, işbirliğine gitmek
Stratejik Öncelikler
Uluslararası Kooperatifler Birliği ICA, zaman zaman yayınladığı bölgesel raporlarda, Asya bölgesinde kooperatiflerin turizmin geliştirilmesinde öncü rol oynaması
gerektiğini belirtiyor. ICA’nın bu alanda uzmanlaşmış kuruluşu olan TICA, söz konusu
Aşağıda belirtilen çalışmalar bu kuruluşun
kooperatifçilik-turizm ilişkisinde geleceğin
en önemli aktörü olacağını gösteriyor:
• Asya turizm sektöründe etkin bir kooperatif modeli oluşturabilmek için büyük
araştırma projeleri yapmak.
• Asya turizm sektörünün tümünde kooperatifçilik konusunda duyarlı hale getirmek, onları işbirliğine zorlamak.
• Önemli konularda konferanslar ve seminerler düzenlemek
• Uluslararası kuruluş eksikliğini gidermek için çalışmalar yapmak.
• Bu konuda destek sağlayacak merkezler kurmak. Bu merkezlerin bölgede turizmi geliştirmek için uluslar arası kamuoyundan destek aramalarını sağlamak.
7
KOOPERATIFLERIN SÜRDÜRÜLEBILIR GELIŞIMI VE
SOSYAL SORUMLULUĞU ARTTIRMADAKI ROLÜ
ULUSLARARASI KOOPERATIF
TEMEL SEKTÖRLERINDEN BIRI
OLARAK TURIZMIN ROLÜ
Yazan: PARAMASVARAN S. Kandiah *
Çeviren: Yalçın ARSLANTÜRK **
Turizmin ve seyahat etme arzusunun artık dünyanın en büyük endüstrisi olduğu
ve ülkesel ve bölgesel ekonomilerde istihdam yarattığı herkesçe bilinen bir gerçek
olmuştur. Seyahat ve turizm hareketlerinin
2020 yılında doğrudan veya dolaylı olarak
GSMH’nın %11.7 sini oluşturacağı ve dünya çapında yaklaşık 260 milyon kişiye iş
sağlayacağı tahmin edilmektedir.
Turizmin, Uluslararası Kooperatif Birliğinin
önemli sektör örgütlenmelerinden biri olduğu kabul edilmektedir. Kooperatiflerin
yüzyıldan daha uzun bir süre önce kurulduğu tarihten bu yana turizm kooperatifçiliğin toplam ekonomik sosyal gelişiminde
şu ana kadar maalesef baskın bir rol oynamamıştır.
Nedendir bilinmez Turizm uzun süre bir kenara çekilerek etkisiz halde kalmıştır.
Uluslararası Turizm Kooperatifler Birliği –
TICA (Tourism International Cooperatives
Association) – (ICA Turizm Ağı) sayesiyle
Kooperatif Hareketinin Turizm ayağının
harekete geçirmek için çeşitli şekillerde
* Başkan, Asya ve Pasifik Bölgeleri Uluslararası Konut Kooperatifi, Eski Başkan, Malezya Kooperatif Birliği Başkan,
Malezya Milli Demiryolu Kooperatifleri(Riva del Garda
(Trento, Italy Ekim 16,17 ve 18) 2008 ICA Araştırma
Konferansında sunulmuştur.)
** Yard. Doç. Dr.- Gazi Ü. Turizm Fakültesi,
(arslanturk@gazi.edu.tr)
8
önlemler alınmaktadır. ve TICA başkanı Dr
Maurizio Davolio, Hindistan Ulusal Kooperatif Birliğinden Shri Snjay Verma, ICA
Asya ve Pasifik bölgeleri direktörü Shri Rajiv Mehta ve Hindistan Ulusal Toplu Konut
Kooperatif Federasyonundan Dr. M.L. Khurana gibi yöneticilerin büyük gayretleri bu
evrede övgüyü hak etmektedir.
Seyahat ve turizm hareketleriyle açığa çıkan istihdam - doğrudan seyahat ve turizm
şirketlerinde olduğu kadar perakende, inşaat, konaklama, tıp, çevrebilim, el sanatları üretimi ve telekomünikasyon sektörlerinde de – ekonominin genelinde yayılım
göstermektedir. Büyük bir kısmını kadınların, azınlıkların ve gençlerin oluşturduğu
bu işler ağırlıklı olarak küçük ve orta ölçekli
şirketlerde ortaya çıkmaktadır ve iyi eğitim
ve transfer fırsatları sunmaktadır.
Turizm aynı zamanda bölgesel ekonomilerin gelişiminde en etkili kaynaklardan biri
olabilir.
Bu durum hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ekonomiler için geçerlidir.
1992 yılında düzenlenen Birleşmiş Milletler Çevre ve Gelişim Konferansında Rio
Dünya zirvesi seyahat ve turizm sektörünü
sürdürülebilir gelişimi gerçekleştirmede
olumlu bir katkı yapabilecek önemli eko-
nomik sektörlerden biri olarak tanımlamıştır. Dünya zirvesi sürdürülebilir gelişimi
gerçekleştirmede küresel bir şablon sağlaması açısından 182 hükümet tarafından
kabul edilen kapsamlı bir eylem planı olan
Gündem 21 programının benimsenmesini
sağlamıştır. Turizm ve seyahat sektörü ekonomik, ekolojik ve sosyal olarak sürdürülebilir bir gelişime katkıda bulunabilir çünkü;
• Diğer endüstrilere oranla doğal kaynaklar ve çevre üzerine daha az etkisi vardır
• Yerel kültürün, kültürel mirasın ve doğal çevrenin beğenilmesine ve bunlardan
yaralanmaya dayanır ve bu anlamda bu
varlıkların korunması için sektör için önem
taşımaktadır.
• Birbirine paralel olmayan tüketici dağıtım kanalları yoluyla sürdürülebilir gelişimin ilkelerine tüketici bağlılığını arttırmada olumlu bir rol oynayabilir ve
• Aksi olması durumunda çevreye daha
fazla zarar veren uygulamalara tahsis edilebilecek doğal çevre ve yaşam alanlarının
korunması için ekonomik teşvik sağlar ve
böylelikle biyo-çeşitliliğin sürdürülebilmesinde rol oynar.
Turizmin çevre koruma ve geliştirmenin
yanında yerel çeşitliliğin ve kültürün sürdürülebilmesinde bir katalizör görevi oynadığı sayısız iyi örnekler söz konusudur.
Otel, restoran, alışveriş merkezleri ve rekreasyon tesislerinin gerektirdiği altyapı ya
ek olarak turizm ve seyahat sektörü büyük
oranda havayolu, havaalanı, otoyol, demiryolu ve liman gibi altyapı hizmetlerine birçok sektörden daha fazla bağlıdır.
Ekonomik, çevresel ve sosyal kazanımlara
zemin hazırlayan önemli unsurlardan biri
turizmle beraber iyi bir altyapıdır.
Seyahat ve turizm sektörü istihdam ve zenginlik yaratır ve hem gelişmekte olan hem
de gelişmiş ülkelerde sürdürülebilir gelişmeye ekonomi, çevre ve sosyal açılardan
katkıda bulunmada muazzam bir potansiyele sahiptir. Kurma ve işletme maliyetlerinin diğer endüstri geliştirme maliyetlerine
göre düşük olması bakımından daha avantajlı olduğu için küçük ölçekli kooperatifler
için ideal bir endüstri şeklini oluşturmaktadır.
Seyahat ve turizm sektörü ikamet edilen
yerden sadece birkaç saatlik bir yolculuktan tutunda deniz aşırı ülkelere yapılan
yolculuklara kadar çeşitli şekillerde gerçekleşmektedir. Seyahat hareketleriyle ilgili
genel kanı hava yoluyla gelişmiş ülkelerden
çok sayıda kişinin gelişmekte olan ülkelerdeki destinasyonlara yol almasıdır.
Aslında birçok ülkede o ülkenin vatandaşlarının oluşturduğu turizm pazarı yabancı
turistin gelmesiyle oluşan pazardan daha
büyüktür. Elbette, yabancı ziyaretçilerin
sebep olduğu kültürel ve sosyal etki yerli
turistlerinkinden genelde daha fazladır. İster yerli ister yabancı olsun turizm hareketleri kişinin yaşadığı bölgenin dışındaki bir
destinasyona gitmeyi ve bu destinasyonda
sunulan hizmetleri kullanmayı gerektirir.
Bu anlamda, turistlerin destinasyonlara
ulaşmadaki gereksinimleri seyahat hizmetlerini ve daha sonra barınma, su, yiyecek,
hijyen ve eğlence gibi hizmetleri bünyesinde barındırır. Bu alanların hepsi küçük ölçekli kooperatiflerin herhangi bir engel ile
karşılaşmadan yatırım girişiminde bulunabileceği alanlardır.
Turizm sektörünü özel kılan unsur bu farklı
mal ve hizmetlerin genelde farklı işletmeler tarafından tedarik edilmesidir. Bu işletmeler genelde yerel sahiplik çerçevesinde
9
küçük ölçekli kooperatif endüstrileri için
uygun olan küçük ve orta ölçekli işletmelerdir. Bu durum turizm endüstrisini oldukça farklı ve çeşitli pazarlardan oluşan bir
sektör haline getirir ve bu özelliğiyle koordineli ve sektör çapında bir faaliyet ve ticaret gerçekleştirmek zor olabilir.
Bu çeşitlilik ve uzun tedarik zincirinden
kaynaklanan zorluklara rağmen, son yılarda turizm sektöründe çevre yararına uygulamalarda bir artış söz konusu olmuştur.
Ses ve çevre kirliliğini azaltan havayolları
ve hava alanları, deniz koruma faaliyetlerinde bulunan yolcu gemisi firmaları, enerji tüketim ve atık maddeleri imha etme
programı uygulayan oteller, daha fazla yakıt tüketim verimliğine sahip filolara yatırım yapan araba kiralama şirketleri ve sesi
azaltmak için ses yalıtım sistemlerine sahip
demiryolları gibi örnekler mevcuttur.
Küresel, bölgesel ve ulusal sevide TICA
bir bütün olarak hem “yatay” hem de “dikey” turizm ve seyahat ile ilgili faaliyetler
alanında Kooperatifçiliğin temel sektörel
faaliyetlerinden biri olarak turizmi geliştirmeyi geniş çaplı bir strateji planına yavaş
yavaş dâhil etmektedir ve aynı zamanda
sürdürülebilir gelişime olması gereken
önemi vermektedir. Bu anlamda kooperatifler bunu gerçekleştirmek amacıyla özel
sektör tarafından uygulanan sıralı planlamayı hayata geçirmektedirler.
veya 15’den fazla ülkede 700.000 ‘den fazla işletmeyi temsil eden Paris’te yer alan
Uluslararası Otel ve Restoran Birliği ile -the
International Hotel & Restaurant Association (IH&RA)- işbirliği içine girme yolunu
deneyebilir veya denemelidir.
Birlik yaklaşık 50 ulusal ve uluslararası otel
ve restoran zincirinden, 110’dan fazla ulusal otel ve restoran birliğinden, bağımsız
otel ve restoran işletmecilerinden ve 130
otelcilik okulundan meydana gelmektedir.
IH&RA’nın Asya-Pasifik ve Latin Amerika
bölgelerinde temsilcileri bulunmaktadır.
Bu birlik aynı zamanda dünya otel ve restoranlarının sözcüsü vazifesini yürütmekte
ve üyelerinin işlerini gerçekleştirebilmeleri
için sektörü temsil etmede, korumada, kalkındırmada ve bilgilendirme de küresel bir
rol oynamaktadır.
Londra’da yer alan uluslararası Otel Çevre
Girişimi - The International Hotel Environment Initiative (IHEI)- Galler prensliğinin İş
Liderleri Forumunda yer alan bir programdır. 1992 yılında 10 çokuluslu otel grubunun üst düzey yöneticilerinden oluşan bir
konsorsiyum tarafından kurulan IHEI küresel otel endüstrisinin çevre faaliyetlerine
yönelik uygulamalarını teşvik etmek amacıyla tasarlanmış bir eğitim kurumudur. Bu
amacını
• Uluslararası bağlamda iyi uygulamaları teşvik ederek otel endüstrisindeki bilinci
Bunu gerçekleştirmede; bilinci arttırmak ve
arttırmak;
yerel uygulamalar için programları uyumlu
hale getirmek maksadıyla bir dizi Bölgesel, • Otellere yönelik bir rehber geliştirmek
Ulusal, Kıtasal ve Uluslararası seviyede se- ve her türlü otelin çevre programlarını uyminerler yoluyla “ çevresel Sürdürülebilir gulamasını mümkün kılmak ve
Kalkınma” faaliyetlerini gerçekleştirmek
• Otel birlikleri, hükümetler, sivil toplum
anlamında Kooperatiflerin bir eylem planı
örgütleri, turizmle ilgili kuruluşlar ve işletbaşlatması gerekmektedir.
meler dâhil olmak üzere ortaklarla iş birliği
TICA özel sektörle de bir arada çalışabilir içersinde Girişim’in etkisini ve etki alanını
10
yaymak suretiyle gerçekleştirir.
liliğine azaltmaya yönelik programlar ve
Avustralya’da yer alan Sürdürülebilir Tu- • Çevre iletişimi – tüm atık maddelerin
rizm Kooperatif Araştırma Merkezi 1997 park içinde arıtıldığı bir Eko-park inşaatı,
yılında
kuru atık ayrıştırma merkezi, çevre bilincini
yaymak için konferans salonu, ve sürdürüseyahat ve turizm sektörüyle ilgili mevcut
lebilir gelişim kütüphanesi sağlaması.
stratejik bilgi birikimini ilerletmek amacıyla kurulmuştur ve bu amacını
Kooperatiflerin başta merkezi ve yerel
hükümetler olmak üzere kamu sektörüy• Uluslararası rekabetçi bir turizm enle beraber hangi eylemlerin uygulamaya
düstrisinin gelişine katkıda bulunacak uzun
konulacağı ile ilgili gündemi belirleyerek
dönemli ileri bilimsel ve teknolojik araştırve bir ana çerçeve hazırlamak suretiyle
malar gerçekleştirmek
önemli bir role sahiptir. Çevre düzenleyici
• Araştırma yapmak ve bunun ticari ve birimlerin de sürdürülebilir turizme uygun
diğer uygulamaları arasındaki bağlantıyı koşulları yaratma da önemli bir rolü vargüçlendirmek
dır. Sektörle uyumu ve işbirliğini içeren bir
oto-denetim mekanizmasının bu anlamda
• Kooperatif araştırmalarını teşvik eten etkili çözüm olabilir.
mek ve
Bundan dolayı, üyeleri arasında bilgi dağı• Eğitim faaliyetlerinde yükseköğretimin
tımında ve katılımı teşvik etmede Kooperasistemine tabi olmayan araştırmacıların ve
tiflerin ve sektör işletmelerinin rolü vazgearaştırma programlarında lisansüstü öğçilmez bir unsurdur.
rencilerinin yoğun katılımı yoluyla eğitim
faaliyetlerini harekete geçirmek suretiyle Aşağıda belirtilen alanlarda belli başlı orgerçekleştirmektedir.
taklıklar kurulmalıdır
Özel sektör tarafından gerçekleştirilen girişimlerin sayısı oldukça fazladır. Çevre mükemmeliyetçiliğe olan bağlılığından dolayı
“Yeşil Küre” ödülünü 3 yıl peş peşe alan
Sri Lanka’daki Kandalama Otelinin olduğu ülkede yer almaktan TICA övünç duymaktadır. Faaliyet alanlarının daha fazla
sürdürülebilir olmasını temin etmek için
aşağıda belirtilen alanlarda almış oldukları
önlemlerden dolayı otele bu ödülü vermek
uygun görülmüştür.
• Kültürel ve sosyal – altyapıyı ve gelişimi gözeten otel istihdamı;
• Doğal çevre – toprak erozyon önlemleri ve ağaç dikimi;
• Kirlilik – atık su, katı atık ve gürültü kir-
• Ana çerçevede uyumu sağlamak için
turizm sektör ve kamu sektörüyle
• Uzmanlık kaynaklarından faydalanmak
için turizm sektörü ve Kooperatif sektörüyle
• Turizm sektörü ve halk – daha fazla
sürdürülebilir turizm imkânı geliştirmek
maksadıyla hem seyahat edenler hem de
seyahat edilen yerlerde yaşayan kişiler
Seyahat faaliyetleriyle ilişkili kooperatiflerin aşağıda belirtilen kurumlarla çalışmasını gerek kılan geniş tabanlı bir yaklaşıma
ihtiyaç vardır
• Eğitim sistemi içerisinde çevre ve sosyal konuları gündeme getirmek amacıyla
11
merkezi hükümetlerle
• Seyahat ve turizm sektörüne bilgi sağlamak amacıyla ve faaliyetlerinde turizm
ile ilgili konularda bilinci arttırmak için sivil
toplum örgütleriyle
• Elverişsiz ve kusurlu bir turizm gelişimine yol açabilen kontrol imkânları yetersiz olan zayıf kurumsal çerçeve
• Yerel halkın yeterli bir şekilde faydalanamadığı adil olmayan turizm kazancı
• İhtiyaçlarını ve taleplerini anlamak • Uzak ve hassas yerlerdeki büyük turist
maksadıyla ev sahibi topluluklarla iletişime akınları yerel kaynak kullanımını ( özellikle
su kaynaklarını) ve yiyecek teminini zorlu
geçmek için kalkınma ajanslarıyla
hale getirebilir. Turistlerin mal ve hizmet• Yerel halkı turizme dâhil etme maksa- lere yönelik olan beklentisi bunların yerel
dıyla yerel otoritelerle
tedarik zincirleri dışından temin edilmesini
• Ulusal ve uluslar arası ticari birliklerle, gerektirir ve bu durum arz ve talep dengesendikalarla ve eğitim personelinin çevre sinde ciddi oynamalara yol açar.
ve sosyal konularla ilgili bilincini arttırmak • Turizm bir destinasyonun kültürel yaiçin eğitim kurumlarıyla
pısını değiştirebilir ve turizm kalkınmasının
sağlıksız olması durumunda suçu, fuhuşu
• Tüketiciler ve turizm işletmeleri arave diğer sosyal problemleri beraberinde
sında turizmin çevresel ve sosyal etkilerini
getirebilir.
haber yapmak maksadıyla gazetecilerle
Yukarıda belirtilen sorunların hepsi koope• Potansiyel turistler için bilgi kaynağı
ratifler tarafından ele alınıp değerlendirileolarak internet hizmeti veren kuruluşlarla
bilecek ve çözülebilecek meselelerdir.
işbirliği içerisinde olunması büyük fayda
Turizmin geniş tabanlı bir sürdürülebilir bir
sağlayacaktır.
gelişme kaydetme potansiyelini gerçekleşBu anlamda, kooperatiflerin turizm sektö- tirmek için, hükümet ve sektörün her bir
rünün kalbi olan doğal ve kültürel kaynak- kolu arasında etkili bir ortaklık gerekmekları korumada çok ciddi bir görevi ve men- tedir.
faati vardır.
Hindistan’da hükümet çoğu kadınlar taraYine de, dünyanın çeşitli yerlerinden turizmin yerli halka ve çevreye zararlı etkilerine dair örnekler bulunmaktadır. Turizmin
olumsuz yanlarına yol açan bazı faktörler;
• Sürdürülebilir turizmi gerçekleştirmede izlenecek sosyal, ekonomik ve çevre
dengesinin gelişimiyle ilgili karar vericilerin
bilinç eksikliği
• Ev sahibi destinasyonun kültürünün ve
yerel çevresinin sürdürülebilir hale getirilmesine katkıda bulunacak turizm işletmelerinin eksiliği ve turistlerin konuya ilgisizliği
12
fından sürdürülen yerel “eko-turizm” faaliyetlerini desteklemektedir. Meksika’da,
Chiapas bölgesinde bölgede yaşayan
herkesin dâhil olduğu “eko-turizm” pansiyonlarının gelişimine hayat vermiştir.
İngiltere’de hükümet yakın zamanlarda
sürdürülebilir turizm ile ilgili ulusal bir danışma toplantısı düzenlemiştir ve sonuç
olarak sürdürülebilir gelişimin ilkelerini
ana unsur olarak belirleyen yeni bir turizm
stratejisi geliştirmektedirler.
Birçok kıyı bölgesi için turizm önemli bir
cankurtaran görevi görür. Artan finansal
güçlükle ihtimaliyle karşı karşıya gelen sayıları gittikçe artan kıyı bölgeleri gelir ve
geçim kaynağı olarak turizmi seçmişlerdir.
Bu yüzden, turizmin kıyı bölgelerindeki
etkisi büyük oranda artı yöndedir. Elbette
birçok alanda olduğu gibi, turizmin sağlıklı
bir şekilde yönetilmediği ve geliştirilmediği
durumlarda etkiler zararlı bir hal alabilir.
na ve geliştirilmesine kendini adamıştır.
Her seviyedeki turizm faaliyetin katılmanın
yanı sıra Kooperatifler aynı zamanda sürdürülebilir gelişmede çeşitli programlar
oluşturmak suretiyle sürekli bir çaba içerisinde olmalıdır. Ama bunu kooperatifler
tek başına gerçekleştirmezler. Eğer turizm
yayılmaya ve sürdürülebilir gelişmeye devam edecekse, her cepheden ve temelde
merkezi hükümetlerden destek ve yardım
alması gereklidir.
Kıyı bölgelerinde sürdürülebilir turizm endüstrisinin gelişimi çok sayıda fırsatı da beraberinde getirmektedir. Üst düzeyde doğal ve kültürel etkileşime olan artan ilgiye
göz önüne aldığımızda bu fırsatlar birçok
Bu yardım ve destek iki şekilde oluşmaktakıyı bölgesinin pazar payındaki düşüşü geri
dır; sürdürebilir turizm girişimleri için hem
çevirmede yararlı olabilir.
pozitif teşvik hem de diğer alanlardaki
Turizm, aynı zamanda, yerel endüstrileri politika karar verme sürecinin seyahat ve
güçlendirme de önemli fırsatlar sağlar. En- turizm sektörünü etkileyebileceğinin anladüstride gidişatın aşağı doğru olduğu yer- şılması.
de turizm işletmeleri azalan geliri takviye
etmede faydalı olabilir. Aşağıda verilen ör- Çoğu hükümet ticareti geliştirme, istihdanekler kıyı bölgelerinde turizmin sunmuş mı arttırma, altyapıyı modernize etme ve
olduğu fırsatlardan en iyi şekilde yararlan- yatırımları teşvik etme politikalarının gözmak maksadıyla birkaç noktayı belirtmek- den geçirirken turizmin her zaman göz ötedir:
nünde tutulması gereken temel bir sektör
TICA turizm sektörünün diğer sektörlere olduğunun bilincindedir. Ayrıca, kooperaoranla çok daha fazla avantajlı bir konuma tifler yasal engelleri minimize etmek için
hükümet desteğini kazanmalı ve hükümet
sahip olduğunun tam bir bilincindedir:
uygun yatırım teşvikleri sağlamalıdır. Turiz• İstihdam ve gelir yaratır
mi desteklemek ve açık ve adil pazarlarda
• Aynı zamanda sürdürülebilir gelişime
rekabet etmesine imkân vermek suretiyle,
katkıda bulunur
turizmin kazanımları daha kolay bir şekilde
• Başlangıç maliyetleri düşüktür
sağlama alınabilir
• Çok sayıda bölgede ve alanda uygulaSon olarak, altyapıyı nasıl genişletileceğine
nabilir bir seçimdir
• Yakın gelecekte gelişimine devam et- ve modernize edileceğine, hizmetlerin nasıl gerçekleştirileceğine ve insan kaynakları
mesi olasıdır ve
• Turizm sektörü büyük oranda temelle- gelişimine nasıl yatırım yapılacağına bakarini kurmuş olduğu kaynakları – yerel kül- rak kooperatifler turizm gelişiminin önüntür ve doğal çevre - korunması gerektiğinin de duran temel engellerin kaldırılmasında
bilincindedir ve bu kaynakların korunması- kendini adamada ön ayak olmalıdır.
13
TÜRKİYE’NİN BİTMEYEN
MESELELERİ - 2
(SİYASET-SOSYAL HAYAT-KÜLTÜR-İKTİSAT)
M. Ziya GÖZLER *
Toplumun teşkilatlanarak kendini yönetme
anlamı olarak kabul edebileceğimiz siyaset,
yönetme işini genellikle aydınlara bırakmıştır. Siyasi partiler, bürokrasi ve devletin diğer
güçleri aydınlar aracılığı ile devletin çağdaşlaşması için önemli görevler üstlenmişlerdir.
Taklitçi, çekingen, korkak, mukallit, iktidarların önünde sürekli eğilen ve kendi çıkarları
peşinde koşan Türk aydınının, bitmeyen meselelerimizin mimarları olduğu iki yüz yıllık
tarihimiz incelendiğinde açıkça görülmektedir.
Osmanlı aydını 18. yüzyılın ikinci yarsından
itibaren batının fikir alanındaki yeniliklerinden etkilenmiş ve fikirlerinin batılılaşmasının
yanı sıra kendi de batılılaşarak ülkede ciddi
yenilikler yapabileceklerine inanmışlardır.
Bu etkileşim ne yazık ki, günümüze dek devam etmiş, halen de devam etmektedir. Batıda bilim ve teknikte devasa değişiklikler
olurken Osmanlı aydını, fikirlerini ötelere
taşıyacak hamleleri yapamamış ve koca imparatorluk fasit bir daire etrafında kaçan ve
kovalayan insanlardan meydana gelen bir
güruha dönüşmüştür. Devleti, bir kişinin ya
da bir ailenin sultasından kurtarmak netice
itibariyle çok iyi düşünülmüş bir fikir ve açık
bir niyettir. Ancak bu yapılırken muhteşem
bir imparatorluk şuursuzca sarsılmış, bütün
değerleri yok edilmiş ve yıkılmıştır.
Plüralist bir toplum yapısına sahip Osmanlı’da
siyasetin ve devlet yönetimin tek hakimi
Halife-i Ruy-i Zemin yani, padişahtı. Zaman
* Dr. - Jeoloji Yük. Müh.
(mziyagozler@hotmail.com)
14
içinde saray yönetimi divan, enderun ve harem şeklinde yapılanmıştır. Bu sistem içinde
toplumun, açıkçası reayanın kendi düşünceleri doğrultusunda siyaseti etkilemesi söz konusu olamazdı. Çünkü reaya bilinçli değildi,
hürriyetleri sınırlıydı. Hürriyetler ve iktidar
değişiklikleri için, otoriteye karşı zaman zaman isyan girişimleri olmuşsa da, devlet bu
noktada pek insaflı davranmamıştır.
1789 Fransız İhtilali ile birlikte batıda burjuva güçleniyor, insan hakları konusunda yenilikler başlıyor ve iktisadi alanda yayılmacı
politikalar gündeme geliyordu. İşte hızla gelişen bu olaylar karşısında güçlü bir sermaye
yapısına sahip olmayan ve bir burjuva sınıfı
bulunmayan Osmanlı, güçlenen batılı sermayeler karşısında adeta çöküyor ve Osmanlı
batı için vazgeçilemeyecek bir pazar haline
geliyordu. Osmanlı aydınlarının halisane bir
şekilde ileri sürdükleri hürriyet, adalet ve
müsavat arayışları da fikri alanda hiçbir alt
yapısı olmayan halkın tepkisiyle karşılaşmamış, mücadele payitahtta bir yönetim kavgası şeklinde süre gelmiştir. Tanzimat ve Islahat
Fermanları I. ve II. Meşrutiyet hareketleri
iyi dileklerle yola çıkmış Osmanlı aydınının,
cereyan eden olaylar karşısında dehşete
düşmesi ve de imparatorluğun yıkılmasında
kendilerinin de katkılarının olduğunu görmeleri, artık hiçbir şeyi değiştirecek noktada değildi. Batının siyasi, iktisadi ve kültürel
hakimiyetlerine girmemek için direnen padişahlar ortadan kaldırılıyordu. Bu zalimce
işler batının, Osmanlı’yı ve dolayısı ile muhteşem bir kültürü yok etmek konusunda ne
kadar kararlı ve gözlerinin dönmüş olduğunu
bize göstermektedir. Demokrasinin gelmesi, hürriyetlerin ve insan haklarının korunması ve de azınlıklara yeni haklar verilmesi
konusunda bir de meclisimiz vardı artık. Emperyalizm, Osmanlı İmparatorluğu’nu yok
etmenin yanı sıra Türkler’i bu coğrafyadan
kovmak, sömürgecilik faaliyetlerini bütün
dünya sathına yaymak ve Avrupa devletleri, güç dengelerini kendi lehlerine çevirmek
maksadı ile 1914’de Birinci Dünya Savaşı’nı
bilerek, isteyerek başlattılar. On altı milyon
insanın öldüğü ve kaybolduğu bu savaş Osmanlı İmparatorluğu’nun da sonu oluyordu.
Ancak Türkler bu coğrafyayı vatan olarak kabul ettikleri için direndiler ve Kurtuluş Savaşı
ile işgal kuvvetlerini bu topraklardan attılar.
Kısacası bir halk hareketi ile kendileri için
yepyeni bir devlet kurdular.
İmparatorluk sonrası kurulan yeni devlet önceleri tek parti ve tek lider tarafından yönetilmiş, 1946 sonrası demokrasi ülkenin gündemine girmiştir. Yönetimlerin hazırladığı ve
halkın kabul ettiği 1961 ve 1982 Anayasaları
ile idare edilmeğe çalışılan ülke, hemen her
dönemde ucu bir türlü kapanmayan ve yıllarca süren tartışmalarla gerginlikten bir
türlü kurtulamamıştır. Ülkenin böyle gerilmesinin ve kötü yönetilmesinin tek sebebi
seviyesiz aydınlar, siyaset, siyasetçiler ve ideolojik yaklaşımlardır. Yapılan her iyi iş tenkit
edilmiş, liderler hor görülmeye çalışılmış,
ülkenin kalkınması kıskanılmış, ideolojiler
kendilerini halka kabul ettirmek için acımasız bir yarışın içine girmişlerdir. Şimdilerde
ise yeni bir anayasa ile ülkenin önündeki
engellerin kaldırılacağı ifade edilmektedir.
Bazı aydınların ifadelerinde sıkça yer alan bu
engeller vesayetler ve ötekileştirmedir. Türk
Devleti’nin medeniyetler çatışmasının önlemesi uğruna heba edilmesine, milletimizi ve
devletimizi yok etmeye matuf bir anayasa
yapılmasına karşı çıkmak herhalde demokratik bir hak olsa gerek. Halkımıza bu tehlike
mutlaka milli duyguları ön planda tutan aydınlar tarafından anlatılmalıdır. ‘’ Birkaç gün
önce bir televizyon programında yöneticinin
çok dikkatli ve iyi niyetle sorulan şu sorusuna
verilen cevap çok dikkatli olunmasını gerektirmiyor mu? Soru: Türkler bir araya gelerek,
tamam yeter bu savaş bitsin ve bölünelim,
Kürtler devletlerini kursunlar deseler siz ne
dersiniz? Milletvekili olan şahsın verdiği cevap: Ne yapalım Türkler öyle istiyorsa olur.
Bölünürüz.’’ Başka bir televizyon programında ise konuşmacı açıkça ‘’1915 yılında öldürülen Ermeni vatandaşlarımızın katili Talat
Paşa’dır’’ söyleme cüretini kendinde görebilmektedir. Yıllarca önce halklara özgürlük feryatları ile yola çıkanların bugünlerde istediği
tek şey vardır. O da yeni anayasa ile ülkenin
bölünmesini gerçekleştirmek.
15
Tarih boyunca milletleri meydana getiren
davranış biçimlerinin bütünü kültür olarak
kabul edilir. Dil, düşünce, duygu, din, ahlak,
edebiyat, sanat, bilgi, siyaset, iktisat, toplumsal yapı ve tarih şuuru bir kültürün değerleri arasında bulunmaktadır. İşte bu değerleri
yaklaşık yedi bin yıllık bir zaman dilimi içinde
meydan getiren Türkler, bu değerlere ve bu
değerlerin fikir adamlarına, yöneticilerine ve
kahramanlarına günümüze dek sahip çıkmış,
onlardan da sürekli feyiz almıştır. Türk İmparatorlukları tarihin süzgecinden geçtikten
sonra dünyanın seviyeli, alicenap ve kadirşinas bir toplumunu, siyaset anlayışını, sosyal
hayatını ve kültür dokusunu dünyaya miras
bırakmıştır. 1938 sonrası cumhuriyet anlayışı, bu değerlerin üzerine değerler katacağına
batılılaşma, daha açık bir ifade ile hayasızlaşma bataklığında bocalayıp durmaya başlamıştır. Zira yeni kültürün eski kültürle olan
bağları koparılmak istenmiştir. Türk kültürünün temelinde insana verilen değer, toplum
hayatındaki kutsiyet ve bu kültürün diğer
toplumlar üzerindeki etkileri bir kalemde çizilmiş, bu değerler terk edilmeye başlanmış,
daha dünyevi ve materyalist bir yaklaşımın
hakim olunması yolunda gayret sarf edilmeye başlanmıştır. Dün unutulan, ama devletin
güçlü olmasına inanan ve bizim olan kültürümüze tırnaklarını geçiren bir fikri yapı ve ona
gönül vermiş insanların mücadelesi ile ayağa
kalkan Türk kültürünün değerleri, günümüzde yine unutturulmaya çalışılmaktadır. Türk
kültürü halkımızın vazgeçemeyeceği milli
irademizin en önemli parçalarından biridir.
Cumhuriyet aydını 1938 sonrası Türkiye’de,
Türk ve İslam değerlerini bilinçli bir şekilde terk etme çabasına girişmiştir. Ülkenin
‘’muasır medeniyetler’’ seviyesine çıkması konusunda halktan ırak olan cumhuriyet
aydınının yaptıkları ortadadır. Yapılan bütün
değişiklikler ilericilik adına yapılmıştır. Şayet
Türkler eski değerlerine sadık kalır iseler bu
toplumun batılılaşmayacağına inanmış olan
aydın toplulukları kültürümüzü, sosyal haya-
16
tımızı ve siyasetimizi etkilemek ve şirazesinden çıkarmak için gayretli bir çabanın içine
girmişler ve oldukça da başarılı olmuşlardır.
1838 Balta Limanı Ticaret Anlaşması ülkenin
ihracat-ithalat dengesini alt üst ediyor, neticede devlet kendi gelirlerini karşılayabilmek
için borçlanmak mecburiyetinde kalıyordu.
Osmanlı Devleti bu borçlanmayı Levantenler, Yahudi, Rum ve Ermeniler’in meydana
getirdiği bir bankerler grubundan karşılıyordu. Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasında önemeli rol oynayan, Galata ve civarında
faaliyet gösteren bu tefeciler, bankerler Galata Bankerleri olarak bilinmektedir. Artan
ve ödenemeyen borçlar karşısında 1881’de
‘’Duyun-u Umumiye-i Osmaniye’’ adlı bir
teşkilat kuruluyordu. Bu teşkilat imparatorluğun mali kaynaklarının üçte birine el koyuyor ve devletin iktisaden çöküşüne zemin
hazırlıyordu. Siyasi ve iktisadi açıdan çöken
imparatorlukta sosyal ve kültürel gelişmelerin merkezinde artık batının ortaya koyduğu
kuralların geçerli olduğu görülmektedir. Yani, modernleşme, asrileşme ve batılılaşma…
Böylece imparatorluk ülküsü ve yaşayış biçimi yeni münevverlerin, aydınların önderliğinde yerini batılı aydın tipine terk ediyordu. Güya, daha insani, daha hürriyetçi, daha
eşitlikçi ve daha adaletçi bir aydın. (!)
İktisadi konular hemen her dönemde bu ülkenin kara deliği olmuştur. Ne olduğu ve de
ne olacağı belli olmayan bir karmaşa içinde
önce devletçi, sonra karma (karmaşık) şimdilerde de özel sektörcü ve uluslararası bir
iktisadi politika sürdürülmektedir. Devletin
asli görevi vatandaşını her alanda korumak
ve kollamak olduğuna göre acaba son elli
yıldır vatandaş nasıl korunup, kollanmıştır?
Çöplüklerden çöp toplayan fakir insanlar,
cüz’i ücretlerle fabrika ve tarlalarda çalışanlar, memurlar, emekliler, esnaf sürekli
borç içinde yaşamaktadırlar. Devletimiz bir
türlü zengin olamayan ülkenin bu insanlarına iktisadi açıdan şefkatle yaklaşmış mıdır?
Küreselleşme, liberal politikaların yani kapitalizmin yeni adı. Ülkelerin topla tüfekle işgalinden önce, tarihin hemen her döneminde olduğu gibi bir ülkede çöküşün hazırlığını
yapan emperyal ülkeler, artık bu konuda çok
uluslu şirketleri kullanmaktadırlar. O ülkeye
gir, ticaretini, iktisadi hayatını çökert, sosyal
ve kültürel dengesini alt üst et ve ülkeyi yık.
Küreselleşme aygıtının elemanları IMF, GB,
AB ve diğerleri bu kurguyu dünyanın hemen
her ülkesinde başarı ile uygulamaktadırlar.
Türkiye artan nüfusu, gelir dağılımındaki
adaletsizliği, sanayi ve tarımdaki meseleleri
ile boğuşurken batının uzattığı yardım elini
tutmuştur. Yaklaşık iki yüz yıldır bu eli bırakmamaktadır. Bu el, sanayide, teknolojide, bilimde ve tarımda yapılacak güçlü atılımlarla
ve ciddi bir direnişle bırakılır. Bilgi toplumuna
geçmek kolay olsaydı, Afrika’daki birçok geri
kalmış ülke efendilerinin desteği ile bir anda
bilgi toplumu haline gelemez miydi? Bu ülke,
üretime yönelik kalkınma modelini benimsemedikten sonra, yetmiş beş milyonluk nüfusunu ne besleyebilir, ne de geri kalmışlıktan kurtulabilir. Tüketime yönelik politikalar,
toplumun derli toplu yaşamasını ve tasarruf
yapmasını engellemektedir. Netice itibari ile,
yeniden fabrika yapan fabrikalar modeli esas
alınarak, sanayi, teknoloji, bilim ve tarımda
devrim yapacak bir anlayışın hakim olması
mutlaka sağlanmalıdır.
Tarımda dünyanın kendine yetebilen yedi
ülkesinden biri konumunu kaybetmek üzereyiz. Tarımın genelde küçük aile şirketleri
eli ile yapılması, verim düşüklüğü, girdi fiyatlarının sürekli artması, devletin kolaylıklar
sağlamaması ve daha birçok sebepten ötürü
tarımımız irtifa kaybetmektedir. Tarım denildiğinde aklımıza nedense hep tahıl üretimi
gelmektedir. Hayvancılık, ormancılık ve su
ürünlerinin de devlet tarafından teşvik edilerek güçlendirilmesi gerekmez mi? 2011 yılında hububat ürünlerinde 2 milyar dolar, yağlı
tohumlar ve meyve ürünlerinde 1.5 milyar
dolarlık ithalat yapılmıştır. Dünyanın 8. şeker
ihracatçısı iken, bugünkü durumuz içler acısıdır. 1991’de 53 milyon olan küçük baş hayvan sayımız (kişi başına bir hayvan düşüyor),
2010’da 25 milyona (üç kişiye bir hayvan düşüyor), 1991’da 16.5 olan büyük baş hayvan
sayımız, 2010’da 10.5 milyona düşmüştür.
1990’larda kişi başına düşen et tüketimi 9 kg
civarında iken bu rakam 2010’da 5 kilograma
düşmüştür. Avrupa’da bu rakam 75 kilogramdır. Üretim tüketim değerleri, ihracat-ithalat dengesi, bütçe açıkları değerlendirildiğinde ne sanayi ülkesi, ne de tarım ülkesi
olmadığımız açıkça görülmektedir. 1970’li
yıllarda bir sloganımız vardı ve bizleri çok üzerdi. ‘’Doğulu gibi üretmek, batılı gibi tüketmek’’ O günden bu güne değişen bir şey yok
gibi değil mi? Yapısal dönüşüm diye diye kırk
yıldır olduğumuz yerde dönüp duruyoruz,
netice budur. Kopenhag ve Maastricht kriterleri ile belirlenmiş yeni Avrupa düzenine
girmeyi hedefleyen Türkiye’nin AB ülkesi olamayacağını artık bütün yöneticilerin anlamış
olması gerekir. Kaldı ki, AB gibi bir Hıristiyan
kulübüne dahil olmanın bu ülkeye ne faydası
olabilir? Tüm vatandaşlar için, kültürel hakların tanınması, kanunlarımızın Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’ne uygun hale getirilmesi özelleştirme sürecinin tamamlanması gibi
birçok konuda AB Türkler’i çok sevdiği için
mi talimatlar yağdırmaktadır? Bu durum, 19.
Yüzyılın ikinci yarısındaki duruma benzerlik
göstermekte midir? İncelenmesi gerekir.
Türk toplumu, toprağı, bayrağı, töresi, dili,
dini, inançları, kahramanları, hoş görüsü,
sadakat anlayışı, aile yapısı ile oynanmadığı
sürece her insana (köşe yazarları dahil), her
fikre ve anlayışa, her yönetime, her lidere
sevgi ve saygı ile yaklaşmıştır. Bu toplum kadife eldiven içinde demir yumruk olmayı çok
özledi…
Il n’ya pas de génocide Arménien… Vive
La Turquie...
17
KARAGÜN DOSTUNDAN
AKGÜN DOSTUNA YÜRÜYÜŞ
Yakup BİLİCİ *
Bir söz vardır; “Ofis Çiftçinin Kara Gün dostudur” evet eskiden, Toprak Mahsulleri
Ofisi, Üretici ürününü yüksek ve karlı fiyata
satamadığı zaman getir benim belirlediğim
fiyata bana bırak, senin bir kapın var diyordu. Üreticide maalesef başka bir alternatifi
olmadığı için “Kara gün dostunun” kapısına dayanıyordu. Dostum ben geldim, Al
Postumu da kara günüm ak olsun der. Dostunun günü nasıl ak olur. Dostu maddi olarak çok sıkışmıştır. Yıl süresince Pazarlamacılar üreticinin hizmetindedir. Üreticinin
ayağına gelerek amca teyze bütün ihtiyaçlarını al paramı istiyoruz. Yine meşhur bir
sözümüz vardır. “Harman veresi”, harmanı
kaldırınca verirsin diyerek, çilekeş üreticim
fahiş fiyattan ihtiyaçlarını alarak birde pazarlamacı sömürüsüne uğrar.
Yılda birkaç defa memleketime yani köyüme gitme fırsatımız oluyor. Eskiden beri ismini bildiğimiz fakat etkinliğini faydasının
ne olduğunu somut olarak göremediğimiz
“KOOPERATİF” diye bir şeyle karşılaştım.
Meğer köyümüzde girişimci ruha sahip
birkaç öncünün gayret ve cesaretiyle “Kalkınma Kooperatifi ” adında bir kooperatif
kurmuşlar, köyüme gittiğimde bu kooperatif yöneticileriyle oturup onları dinleme
fırsatı buldum.
Kurmuş olduğunuz kooperatif ne işinize
yarıyor?, ne tür faydaları var? diye bir soru
yönelttiğimde, onlar da başladılar anlatmaya;
-Daha önce ihtiyacımız fazlası sütlerimizi
dışarıdan gelen süt toplayıcılarına, üç beş
Tabi harman zamanı gelir çatar, tabi yavaş kuruş cebimizde harçlık olsun diye onların
yavaş alacaklılar görüntü vermeye başlar, belirlediği fiyata verirdik. Ama şimdi son
harman zamanı mahsulün bol olduğu, alan dönemde kooperatifçiliğin ulusal anlamda
satanın olmadığı zamandır. Ne yapsın be- yaygın ve aktif hale gelmesiyle üst birliknim eli nasırlı alın teri kahramanım, har- lerinde oluşmasıyla ürettiğimiz ürünümüz
mandan kaldırdığını istediği değil istenen biraz daha para etmeye başladı ve paraücret karşılığında, ürününü dostuna teslim mızı zamanında alabiliyoruz. Üyelerimiz
eder. Her iki dostta bir birinden memnun- bu durum karşısında yatırıma yönelerek
dur. Çünkü her ikisinin de bir birine ihtiyacı üretimini artırmaya başlıyor. Kendisini gevardır. İşte bu süreç üretici açısından böy- liştirerek, yaptığı işi profesyonelce yapma
le tekrar eder durur. Yani karın tokluğuna yolunda ilerliyor.
ömrü geçer.
-Üyelerimizin temel ihtiyaçlarını uygun fiSözü fazla uzatmadan, faydalı olduğunu yata temin ederek üyelerimizin ihtiyaçlarıgözlemlediğim, somut bir örnekle bir faali- nı gideriyoruz.
yet türüne daha değinmek istiyorum.
-Aynı zamanda üyelerimizin uğraşmış oldu* Araştırmacı, Yüksek Lisans Öğrencisi
ğu besicilik ve süt inekçiliğine yönelik yem
(yakup-32b@hotmail.com)
vs. ihtiyaçlarını çeşitli firmalarla görüşerek,
18
uygun fiyata tedarik etmek suretiyle, hem konusunda da, yani köyümüzde ürettiğimiz
satarken hem de alırken üyelerimizin fazla belirli bir yekün tutan ürünlerimizin bazılakazanmasını sağlıyoruz.
rını tek elden pazarlama, bazı ürünlerimizi de işlemek suretiyle, değerini artırarak
-Üyelerimizin tahıllarını, komşu köylerde
pazarlama hedeflerimizi gerçekleştirebiyem değirmeninde, yem yapma zahmet
lirsek, üyelerimizin ürünlerinde daha fazla
ve çilesinden, kooperatif olarak yem ezme
gelir elde etmelerini sağlamış olacağız dideğirmeni satın alarak kurtarmış ve madyorlar girişimci kooperatif yöneticileri.
di anlamda üyelerimizin kazancına katkıda
bulunmuş oluyoruz.
İşte bu yapılan ve yapılmak istenilenleri
dinleyince ve bizzat gözlemlemem netice-Yine kooperatif yönetimi olarak, ülkemizsinde, kooperatifçiliğin ne kadar faydalı ve
de düzenlenen Tarım ve Hayvancılık Fuyararlı işler yaptığını ve daha da yapacağıarlarını takip ederek, üyelerimizin meşgul
na inanıyorum.
olduğu alanlarla ilgili olarak, teknolojik ve
teknik gelişmeleri inceleyerek, üyelerimize Bu durumda, kooperatifçiliğin köyden şehaktararak bilinçlendiriyoruz.
re göç etmeninde önüne geçeceğine inanıyorum. Çünkü karnı doyan, kazandığını
-Şunu özellikle vurgulamak istiyoruz, koogören üretici köyünü terk etmeyecektir. Bu
peratifçiliğe başladığımız günden bugüne
durumda hazır tüketici değil üretici konuüyelerin kalkınma hamlesi sağladıkları mümunu devam ettirerek, daha fazla üretmeşahede edilmektedir.
ye devam edecektir. İşte kooperatifçilik her
-Son olarak da kooperatifimizin yapmış ol- geçen gün işlerliğini daha da arttıra bilirse,
duğu sosyal etkinlik olarak, kooperatifimi- tüketici topluma dönüşen ülkemiz, üretici
zin kendi imkânları ile yılda bir defa da olsa toplum olma yolunda ilerleyecek ve daha
üyelerine yemek vermek suretiyle, üye- da zenginleşecektir.
lerini bir araya getirerek kaynaşmasını ve
Yazımın başında giriş yaptığım “Ofis çiftçibirlik beraberliğin devam etmesi, birliğiminin Kara gün Dostudur” cümlesi, Kooperazin daha da güçlenmesine katkı sağladığını
tifçiliğin her geçen gün gelişmesiyle “Kodüşünüyoruz.
operatifçilik Üreticinin Ak Gün Dostudur”
Kooperatif olarak; hayvancılık ve besicilikte şekline dönüşeceğine inanıyor. Üreticinin
sağlanan bu hamleleri, tarım ve meyvecilik ürünün bol ve karlı olmasını diliyorum.
19
TURİZM EĞİTİMİ BÜNYESİNDE
VERİLEN REKREASYON EĞİTİMİNE
AKADEMİK BİR BAKIŞ
Özgür YAYLA *
GİRİŞ
İnsanlar, çeşitli büyüklük ve zamanlarda ortaya çıkan boş zamanlarında; dinlenmek, hava
değişimi, gezme görme, sağlık, beraber olma,
heyecan duyma, farklı yaşantılar elde etmek
gibi pek çok amaçla, ev dışında veya ev içinde,
açık veya kapalı alanlarda ya da pasif- aktif şekillerde, kent içinde veya kırsal alanlarda etkinliklere katılmaktadırlar. Rekreasyon, insanların
boş zamanlarında yaptıkları bu etkinlikleri ifade
eden bir kavramdır ve insanın çalışma saatleri
dışındaki boş zamanında katıldığı faaliyetlerle
ilgilidir (Karaküçük, 2005).
İçinde bulunulan çağda, ruhsal sorunların giderek arttığı, stresli, gergin bireylerin her geçen gün arttığı toplumların oluşmaya başladığı
söylenebilir (Çolakoğlu, 2005). Rekreasyon, insanların mutlu, sağlıklı ve hayattan zevk alarak
yaşamalarını sağlayan, modern teknolojinin ve
şehirleşmenin ortaya çıkarttığı kalabalık, kirlilik
ve diğer sorunların yarattığı, bedensel ve moral
çöküntülerini ortadan kaldıracak önemli bir eğitim konusudur (Karaküçük, 2005).
kavramdır. Ertürk’e (1972) göre eğitim; bireyin
kendi yaşantısı yoluyla davranışlarında amaçlı
olarak istendik davranış geliştirme sürecidir. Bu
tanıma göre eğitimin kişiliğin gelişmesine yardım eden, onu yetişkin yaşama hazırlayan bir
süreç olduğu anlaşılmaktadır. Boş zamanların
değerlendirilmesinin amaçları da bu amaçlara
yöneliktir. Fakat ikisinin de bu amaçlara yönelme yöntemleri farklıdır. Eğitimde zorunlu öğretim, boş zamanlarda ise, gönüllülük ve bireysel
seçim esastır.(Tezcan, 1992). Kültürün aktarılması ve geliştirilmesi yönünden tıpkı eğitim gibi
boş zaman değerlendirmenin de rolü vardır.
İnsanların rekreasyon faaliyetleri ile verimi etkileyecek olumsuz duygularının giderilmesinde; fiziki sağlığının gelişmesi yeni arkadaşlar
edinmesi, yeni bilgiler öğrenmesi, günlük monotonluğun giderilmesi, kendine güven hissinin
artması, ruhsal sağlığının gelişmesi, zeka gelişimine katkı sağlaması ve liderlik vasıflarının kazanılması gibi faydalar söz konusudur (Erturan
ve Şahin,2003).
Amaç ve program gibi birçok bakımdan eğitim
ile boş zaman eğitimi birbirine benzemektedir.
Fakat ikisi ayrı şeylerdir. Eğitim, daha geniş bir
Rekreatif eğitimlerle her yaştaki insanın yaşam kalitesini arttırmak, daha yaratıcı, mutlu
ve sağlıklı birey ve toplum olmanın yolu, çocukluk çağından itibaren kazanılan alışkanlıklar
ile vücudunu doğru kullanma doğru değerleri
yaşam felsefesi olarak benimseme özelliklerini
geliştirmeyi hedefler. Ayrıca, sigara alkol gibi
zararlı alışkanlıklardan uzak durma, daima aktif yaşam tarzını benimseme, aile ve toplum ile
uyum içinde olma gibi değerlerde kazandırılmaya çalışılır. Ailede başlayan bu alışkanlıklar, okul
çağında gelişir. Bu sebeple serbest zamanını
doğru kullanma konusunda; kişilerin, ailelerin,
eğitimcilerin ve yöneticilerin bilinçli olması çok
önemlidir (Zorba, 2007).
* Arş. Gör.
Boş zaman eğitimi, insanların boş zamanlarını
Bugün, hemen her kesimden insan için boş zamanı değerlendirme ciddi bir sorun olarak gözükmektedir (Kır, 2007). Johnson, Bullock, ve
Ashton-Schaeffer (1997) boş zaman eğitimini
dinlenme ve eğlenme ile ilgili beceri, tutum
ve değerlendirmeyle alakalı bir öğrenim süreci
olarak tanımlamıştır. Boş zamanın kişisel olarak
faydalı bir şekilde değerlendirilmesi ancak rekreasyon eğitimiyle mümkün olabilmektedir.
20
kullanmaya hazırlayan yardımcı bir süreç olarak
düşünülmektedir. Bu kullanışta birey kişisel bir
doyum sağlamalı ve tüm kişisel gelişmelerine
katkıda bulunmalıdır. Bu eğitim, onlarda tutum
ve değerler, ilgi ve beceriler edinme ve geliştirmeye yöneliktir. Yapıcı ve akıllı olarak boş zamandan yararlanılması, boş zaman eğitiminin
işidir. Boş zamanın değersiz olarak kullanılması
sağlığın bozulmasına, aile yaşamının aksamasına, mesleksel etkinliğin azalmasına ve yurttaşlık bilincinin bozulmasına yol açmaktadır. Boş
zaman için eğitime, boş zaman değerlendirme
yoluyla ulaşılır. Bu duruma göre boş zaman eğitimi, daha çok, birey ya da grupları bazı özel
alanlarda beceri sahibi kılmaktadır (Karakullukçu, 2009).
Gelişen teknolojiyle birlikte insanların boş zamanları artmış ve rekreasyon eğitimi kavramı
daha önemli hale gelmiştir. Dieser (2011)’e
göre rekreasyon eğitiminin önemi gelecekte
daha fazla artacaktır. Bugün gelişmiş ülke vatandaşlarının çoğu, günlük serbest zamanlarını
ve hafta sonu tatillerini, hatta daha uzun süreli
yıllık tatillerini ülkelerinde sağlanan rekreasyonel imkanlarla kısmen değerlendirebilme durumundadırlar. Günümüzde ekonomik geliri yeterli olan insanlar, uzun süreli yıllık tatillerinde
hatta kısa süreli tatillerinde bile bulunduğu çevreden tamamen uzaklaşmak, yepyeni bir çevrede bulabileceği rekreasyonel olanaklardan
faydalanmak eğilimindedir. Günümüzün mekan
değiştirmelerinde insanların serbest zamanlarını seyahat ederek, zevkli ve faydalı bir şekilde
kıymetlendirme şekli olarak turizm büyük bir
önem kazanmıştır (Yılmaz, 2007).
Rekreasyon ve turizm arasında da sıkı bir ilişki
vardır. Hem rekreasyon hem de turizm faaliyetleri insanların boş zamanlarında ve gönüllü olarak katıldıkları faaliyetlerdir. Turizmin, seyahat
etme ve konaklama şartı dışındaki diğer tüm
şartları rekreasyon ile birebir örtüşmektedir
(İnternet 1).
Rekreasyonel turizm, insanların boş zamanları
boyunca, tek düzelikten kurtulmak için yaşadıkları çevreden, yaşam ritmi ve biçiminden bir
süreliğine uzaklaşarak, düşledikleri fırsatları değerlendirmelerine, özgürce hareket etmelerine
ve kendilerini yenilemelerine olanak sağlamak
için gönüllü olarak katıldıkları etkinliklerin tümü
olarak ele alınmıştır. Rekreasyonel turizm etkinlikleri, turizm hareketleri içinde en büyük grubu
oluşturmaktadır.(Erturan ve Şahin, 2003).
Hazar (2003)’a göre rekreatif istasyonlar ve
işletmeler, turistler için boş zaman değerlendirme imkanı yaratmaktadır. Bu nedenle bir
bölgedeki cazibe, faydalılık, kolay elde edilebilirlik özelliklerine sahip rekreatif etkinlikler
turistlerin kalış süresini uzatmaktadır. Bu açıdan bakıldığında rekreasyon eğitiminin turizm
fakültelerinde de verilmesi ve rekreasyon alanında eğitim almış kalifiye personellerin turizm
işletmelerinde istihdam edilmesi konaklama işletmelerindeki müşteri memnuniyeti açısından
son derece önem arz etmektedir.
DÜNYA’DA REKREASYON
EĞİTİMİ
Rekreasyon, park ve serbest zaman hizmetlerinin misyon ve hedefleri, toplumdaki tüm bireylerin yalnız çalışma yaşamlarında değil, aynı
zamanda serbest zamanlarındaki aktiviteler sürecinde de yaşam kalitelerini yükseltmek olmalıdır. Bu anlayış, hem devletlerin, hem de yerel
yönetimlerin, bireylerin refah seviyelerini geliştirme sorumluluğu taşımaktadır (İnternet 2).
ABD’de devlet ve eyaletleri kendilerine ait geniş
alan, arsa ve arazileri kapsayan görüntüsü, güzelliği ve tarihsel değerleri yüksek, doğal çevre
ile bütünleşen açık mekanları halkın hizmetine
açma yoluna gitmişlerdir. Bu kapsamda rekreasyon ve turizm ilişkilendirildiğinde, Beden Eğitimi ve Spor Eğitimi veren fakültelerin yanında
ABD’de bu alanda turizmde rekreasyon eğitimi
veren çok sayıda üniversite vardır.
Turistik tesislerdeki sportif rekreasyon ortamı,
aktivite zenginliği ve tesis çeşitliliği, turistlerin
ziyaret yerlerini seçerken ve tercihlerini yaparken önemli rol oynamaktadır. Turist kendisi,
eşi ve çocukları için turistik yer arayışında rekreasyon tesisleri ve aktivitelerinin niteliklerini
sorgulamaktadır(İnternet 3). Bu bağlamda turizmde rekabet avantajı sağlayabilmek, diğer
21
işletmelerden farklılaşmak için rekreatif faaliyetlerin düzenlenmesi ve yönetilmesinin önemi
büyüktür. Rekreatif faaliyetleri yönetecek ve
gelen turistleri bu faaliyetlere yöneltecek rekreasyon liderlerini yetiştirmek amacıyla dünyada
Amerika, Canada, İngiltere gibi birçok ülkedeki
üniversitelerde turizm fakülteleri bünyesinde
rekreasyon eğitimi verilmektedir. Bu programlarda turizm yönetimi ve açık alan rekreasyonu
ile kaynak yönetimi alanlarında uzmanlaşma
hedeflenmektedir.
Park ve rekreasyon eğitimi veren ülkelerin üniversitelerinde sertifika programları uygulanmakta ve bu programlar ile öğrencilerin spesifik alanlarda uzmanlaşmasını sağlamaktadır.
Ayrıca üniversitede rekreasyon eğitimi alan
öğrencilere yaz sezonu boyunca staj zorunluluğu getirilmekte ve öğrencilere sektör deneyimi
yaşatılarak alanlarında uzmanlaşma fırsatı sağlanmaktadır (Tal, 2005). Yine bu üniversitelerin
web sayfaları incelendiğinde mezun öğrencilere iş imkanı sağlayacak kamu ya da özel rekreasyon işletmelerin ihtiyaç duyulması halinde
üniversite web sitelerinde duyurulmakta ve
mezun öğrenciler bu sitelerdeki bölümü inceleyerek park ve rekreasyon alanları yöneticiliği,
otel işletmeleri, kongre organizasyonları gibi
alanlarda istihdam edilmektedir.
Amerika ve Kanada’da turizm ve rekreasyon
eğitimi genel olarak 8 yarıyıl sürmektedir. Yaz
ayları boyunca staj yapma zorunluluğu olan bölümde öğrenciler sektörde çalışarak alanlarında
uzmanlaşmakta, yurt dışında çalışabilme imkanı verilmekte ve mezun olduklarında özel ya
da kamu kuruluşlarının rekreasyon alanlarında
istihdam edilmektedir. Ayrıca park, rekreasyon
ve turizm yönetimi bölümünün yüksek lisans ve
doktora programları ile öğrencilere kendilerini
geliştirerek akademik kariyer yapma imkanı verilmektedir.
İngiltere’de ise turizm ve rekreasyon eğitimi
genel olarak 3 yıl sürmekte, Amerika ve Kanada gibi ülkelerde olduğu gibi yazları staj yapma
zorunluluğu getirilmektedir. Ders içerikleri incelendiğinde turizm ve spor alanlarında dersler
ağırlıktadır. Öğrenciler bir taraftan turizm eğitimi alırlarken bir taraftan da spor ve sağlık eği-
22
timi almaktadır. Yüksek lisans yapmak isteyen
öğrenciler 1 yıl süren yüksek lisans eğitimini
tamamladıktan sonra yüksek lisans diploması
alarak mezun olmaktadır.
TÜRKİYE’DE REKREASYON
EĞİTİMİ
Ülkemizde günün şartları içerisinde rekreatif
etkinlikler; Gençlik ve Spor Genel Müdürlükleri, Gençlik kampları, turizm bölgelerinde turizm
uygulamaları, gönüllü kuruluşlar, genellikle büyük şehirlerde açılan gym center, fitness center,
oyun kulüpleri v.b. ve en önemlisi de üniversitelerin Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulları bünyesinde kurulan rekreasyon bölümleri
tarafından yürütülmektedir. Son zamanlarda
kampüs üniversitelerinde öğrencilere yönelik;
rekreatif yarışmalar, eğlenceler tiyatro faaliyetleri, turnuvalar şeklinde “kampüs rekreasyonu’
adı altında yapılamaktadır. Gelişmiş ülkelerdeki
üniversitelerde bu organizasyonlar Rekreasyon
bölümleri tarafından organize edilmektedir
(Zorba, 2007).
Rekreasyon bölümlerinin istihdam alanlarına
bakıldığında, bölüm öğrencileri; sanayi ve yerel
yönetimler rekreasyonu, turizm rekreasyonu,
okullar rekreasyonu, terapi rekreasyonu gibi
alanlarda uzmanlaşarak mezun olabilmektedir
(Cerit, 2008).
Üniversitelerde Rekreasyonun gelişimi çok uzun yıllara dayanmamaktadır. Rekreasyon dersleri ilk olarak ODTÜ-Marmara ve Gazi Üniversitelerinde başlamıştır. Rekreasyon alanındaki
ilk kitap Prof. Dr. Suat KARAKÜÇÜK tarafından
hazırlanmıştır. Rekreasyon teriminin üniversitelerde konuşulmaya başlamasının ardından
Turizm-Rekreasyon bağlantısı gündeme gelmiştir. Rekreasyon pazarlamasının öncelikli olarak
turistik yörelerce kabul görmesini sağlamak
üzere Muğla Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor
Yüksekokulu Müdürü Prof. Dr. Erdal ZORBA’nın
girişimleri ile 23 Mayıs l997 tarihinde Muğla
Üniversitesi, G.S.G.M. , Turizm Bakanlığı işbirliği
ile düzenlenen panelde Rekreasyon bölüm olarak açılması görüşüne varılmıştır (Zorba, 2007).
Turizm Fakültesi olarak rekreasyon yönetimi
eğitimi ise ilk olarak 2010 yılında Gazi Üniversitesi bünyesinde açılmış ve eğitim verilmeye
başlanmıştır. Nevşehir Üniversitesi, Konya Üniversitesi, İzmir Katip Çelebi Üniversitesi gibi üniversitelerin Turizm fakültelerinde rekreasyon
bölümleri açılmasına rağmen henüz öğrenci alımı yapılmamıştır. Gelişmiş ülkelerin üniversitelerinde turizm bölümlerinin altında rekreasyon
eğitimi verilmesine rağmen Türkiye’deki üniversitelerin turizm bölümlerindeki rekreasyon bölümleri istenilen düzeyde değildir.
Türkiye’de 18 üniversitede aktif olarak rekreasyon eğitimi verilmektedir. Türkiye’deki üniversitelere bakıldığında Rekreasyon Eğitimi bölümünün Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu
bünyesinde yer aldığı, yalnızca Gazi Üniversitesinin Turizm fakültesinde Rekreasyon Yönetimi
eğitimi verildiği görülmektedir. Gelişmiş ülkelerin üniversitelerine bakıldığında ise birçok
üniversitenin turizm fakültelerinde rekreasyon
bölümü olduğu ve yine bu bölümün master ve
doktora programları olduğu bilinmektedir. Hem
turizm hem de rekreasyonun boş zamanlarda
ve gönüllülük esasına dayanarak yapıldığı gibi
ortak özellikleri göz önünde bulundurulduğunda; aynı zamanda konaklama işletmelerinde yapılacak olan rekreatif faaliyetlerin müşteri tatmini sağlayacağı ve otel satış hacmini genişleteceği dikkate alındığında, turizm fakültelerindeki
rekreasyon bölümlerinin arttırılması ve gelişmiş
ülkelerdeki seviyeye çıkartılması gerekir.
SONUÇ VE ÖNERİLER
Seyahat etme olanaklarının artması, modern
teknoloji alanındaki gelişmeler, eğitim düzeyinin yükselmesi, ekonomik koşullardaki iyileşme ve benzeri gelişmeler turizme ve rekreasyon turizmine yönelişi hızlandırmıştır (İnternet
2).
Rekreasyon ve turizm arasında da sıkı bir ilişki
vardır. Hem rekreasyon hem de turizm faaliyetleri insanların boş zamanlarında ve gönüllü
olarak katıldıkları faaliyetlerdir. Turizmin, seyahat etme ve konaklama şartı dışındaki diğer
tüm şartları rekreasyon ile birebir örtüşmekte-
dir (İnternet 3). Bu kapsamda dünyada turizm
sektöründe önde gelen ülkeler rekreasyon
faaliyetlerine önem vermekte ve bu faaliyetleri birer pazarlama aracı olarak kullanmaktadır. Amerika, İngiltere, Kanada gibi ülkelerde
üniversitelerin turizm fakülteleri bünyesinde
rekreasyon bölümünü ayrı bir bölüm olarak
açılmakta ve turizm sektörüne rekreasyon alanında uzman öğrenci yetiştirmektedir.
Tekin vd. (2009) yapmış olduğu ‘Turizm destinasyonunda bulunma kriterine göre belediye rekreasyon hizmetlerinin karşılaştırılması’
isimli çalışmasında turizm bölgesinde olan belediyeler yabancı ziyaretçilere göre etkinlikler
de düzenlerken, turizm bölgesinde olmayan
belediyeler etkinlikleri yalnızca yerli halk için
uygulamaktadırlar. Aynı çalışmada rekreasyon
faaliyetlerinin düzenlenmesi müşterileri memnuniyetini arttırdığı saptanmış ve tekrar aynı
işletmeyi tercih eder misiniz sorusuna katılımcıların büyük çoğunluğu evet cevabını vermiştir. Rekreasyon eğitiminin turizm kapsamında
değerlendirilmesi ve rekreasyon eğitiminin
turizm eğitimi veren bölümlerde de verilmesi
bu kapsamda otellerde uygulanan rekreatif faaliyetlerin bu alanda uzman kişiler tarafından
yönetilmesi yabancı ziyaretçilerin memnuniyet düzeylerini arttıracak ve işletmelerin satış
hacmini genişletecek ve rekabet avantajı sağlayacaktır.
Türkiye’de turizm bünyesinde rekreasyon eğitimi ilk kez 2010 yılında Gazi Üniversitesinde
verilmeye başlanmıştır. Turizm sektöründe
önde gelen ülkelere göre değerlendirildiğinde
oldukça geri kalındığı söylenebilir.
Bu çalışma kapsamında aşağıdaki öneriler getirilebilir;
Hem turizm hem de rekreasyonun boş zamanlarda ve gönüllülük esasına dayanarak yapıldığı
gibi ortak özellikleri göz önünde bulundurulduğunda; aynı zamanda konaklama işletmelerinde yapılacak olan rekreatif faaliyetlerin müşteri tatmini sağlayacağı ve otel satış hacmini
genişleteceği dikkate alındığında, turizm fakültelerindeki rekreasyon bölümleri arttırılmalı ve
23
gelişmiş ülkelerdeki seviyeye çıkartılmalıdır.
Üniversitelerin turizm fakültesi bünyesinde
açılacak olan rekreasyon bölümlerinde ayrıca
sertifika programları düzenlenerek öğrencilerin rekreasyonun özel bir alanında (Terapötik
rekreasyon vs.) uzmanlaşması sağlanmalıdır.
Sektörle işbirliğine gidilip öğrencilerin istihdam alanları genişletilmeli ve üniversitelerin
web sayfalarında personel ihtiyacı duyan işletmelerin linkleri yayımlanmalıdır.
Turizm ve rekreasyon eğitimi alanında önde
olan ülkelerdeki üniversitelerin eğitim müfredatları incelenip ders içerikleri geliştirilmelidir.
Öğrencilere sektörde staj yapma zorunluluğu
getirilmeli rekreasyon faaliyetleri alanında uzmanlaşması teşvik edilmelidir.
lendirme Alışkanlıkları (Yüksek Lisans Tezi), Ankara: Gazi
Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Beden Eğitimi ve
Spor Ana Bilim Dalı.
- Karaküçük, S. (2001). Rekreasyon, Boş Zamanları Değerlendirme. Ankara: Gazi Kitabevi.
- Kır, İ. (2007). Yüksek Öğretim Gençliğinin Boş Zaman
Etkinlikleri: KSÜ Örneği, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler
Dergisi, Cilt: 17, Sayı: 2:307-328.
- Tal, T. (2005). Implementing Multiple Assessment Modes in an Interdisciplinary Environmental Education Course. Environmental Education Research, 11(5), 575-
601.
- Tekin, A., Nebioğlu, F., Özdağ, S., Akçakoyun, F., Yaman,
Ç. (2009). Turizm Destinasyonunda Bulunma Kriterine
Göre Belediye Rekreasyon Hizmetlerinin Kar-
şılaştırılması, Uluslar arası İnsan Bilimleri Dergisi, Cilt:6,
Sayı:1:849-857.
- Tezcan, M.(1992). Eğitim Sosyolojisi, Zirve Ofset, 8. Bas-
KAYNAKÇA
kı, Ankara.
- Cerit, E. (2008). Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulları
Bünyesindeki Rekreasyon Bölümlerinin Tercih Edilme
Nedenleri ve Bölüm Öğrencilerinin Beklentileri (Yüksek Lisans Tezi), Muğla: Muğla Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Rekreasyon Ana Bilim Dalı.
ve Organizayonu: Antalya Bölgesindeki Beş Yıldızlı Otel
- Yılmaz, Ş. (2007). Rekreasyon Faaliyetlerinin Yönetim
İşletmelerine Yönelik Bir Uygulama (Yüksek Lisans
Tezi), Antalya: Akdeniz Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Spor Yöneticiliği Ana Bilim Dalı.
- Çolakoğlu, T. (2005). Üniversite Öğretim Elemanlarının
Boş Zaman Alışkanlıklarını Değerlendirmeleri Üzerine
Bir Araştırma, Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt:25, Sayı:1:247-258.
- Zorba, E. (2007). Türkiye’de Rekreasyona Bakış Açısı ve
- Dieser, R. (2011). A Ten Year Content Analysis of Research in Leisure Education: The Fundamental
Attribution Error Seems To Still Be With Us, but is Getting
Better. Brock University, Thirteenth Canadian Congress on Leisure Research, 68-72.
www.rekreasyon.org (Erişim: 25/01/2012).
- Erturan, E., Şahin, M.Y. (2003). Üniversitelerdeki Doğa
Sporları Örgütlerinde Üyelerin Katılım Nedenleri ve Beklentilerinin Tespiti Üzerine Bir Araştırma, Güdak
Örneği, I. Gençlik Boş Zaman ve Doğa Sporları Sempozyumu (21-22 Mayıs 2003), Bildiriler
Kitabı, (Editör:
Tekin Çolakoğlu, E. Esra Erturan), 174- 186, Ankara.
com/index.php?id=dokuman&islem=oku&yer=2&kat=1
- Ertürk, S. (1972). Eğitimde Program Geliştirme, Ankara:
Yelken Tepe Yayını.
(Erişim: 22/01/2012).
- Hazar, A.(2003). Rekreasyon ve Animasyon, Detay Yayıncılık, Ankara.
- Johnson, D. E., Bullock, C. C., & Ashton-Shaeffer, C. (1997,
November). Families and leisure: A context for learning. Teaching Exceptional Children. Retrieved from:
http://www.highbeam.com/doc/1P3-33469054.html.
- Karakullukçu, Ö.F. (2009). Adalet Bakanlığı Çalışanlarının Eğitim Düzeylerine Göre Boş Zaman Değer-
24
Gelişimi, Gazi Haber Dergisi, 52-55.
İNTERNET KAYNAKLARI
(2) Çerez, H. ve Kesim Ü. (2012). Türkiye’deki Tatil Yerlerinde Sportif Rekreasyon Aktivitelerinin Turizm İçin Önemi: Antalya ve Çevresi Örneği, http://www.bilalcoban.
0&no=51. (Erişim: 25/01/2012).
(3) Orel, D.F., ve Yavuz, M.C. (2003). Rekreasyonel Turizmde Müşteri Potansiyelinin Belirlenmesine Yönelik Bir
Pilot Çalışma, http://www.fatmaorel.net/makaleler.htm. (4)
http://www.collegemajors101.com/parks_
recreation_accredited_schools.htm
(Erişim:
25/01/2012).
(5)http://www.osym.gov.tr/belge/1-12584/2011-osysyuksekogretim-programlari-ve kontenjanlari -ki-.html
(Erişim: 15/01/2012).
(6) www.studydiscussions.com (Erişim: 21/01/2012).
İKİNCİ KOSOVA ZAFERİ VE SON
HAÇLI ORDUSUNUN MAĞLUBİYETİ
Hüseyin ALBAYRAK *
Tarihimizde Kosova’nın müstesna bir yeri
vardır. 20 Haziran 1389’da Birinci Murad’ın
şehid kanıyla sulanan birinci Kosova
Zafari’nden 59 yıl sonra , bu defa da 19
Ekim 1448’de İkinci Murad’ın kumanda ettiği Türk ordusu tarafından kazanılan İkinci
Kosova Zaferi, Türkler’i Avrupa kıtasından
atmak için tertiplenen haçlı seferi teşebbüsünün kesin surette kırmıştır.
Macar’lar 1444’de Varna’da krallarının başını vermişlerdi. Macar tahtına oturan Beşinci Lâdisles bir çocuktu. Hünyadi Yanuş
kral nâibi seçilmiş ve devlet işlerini yürütmeye başlamıştı. Dört yıl önce Varna’daki
mağlubiyet, bu saltanat ve şöhret heveslisi
şövalyenin yüreğinde kapanmaz bir yara
olarak duruyordu. Arnavutluk’ta İskender
Bey’in isyanından istifade ederek intikam
alma ve şöhrete kavuşma zamanının geldiğini sandı .**
Türkler’e karşı bir haçlı ordusu teşkili için
Hünyadı Yanuş’un davetine Fransızlardan
başka hemen bütün Avrupa iştirak etti.
Takriben 60 bin kişilik olan bu son haçlı odlusu Almanlar, İslavlar, Bohemyalılar,
Ulahlar, Lehliler, Sicilyalılar, Boşnaklar ve
Macarlar’dan oluşuyordu. Müttefik haçlı ordusu, Peşte’den hareketle Semendire-Kragoyeveç-Kroseveç-Kurşunlu yolunu
takiben, Ekim 1448 ortalarında, Birinci
Kosova Savaşı’nın meydana geldiği Lâp ve
* Araştırmacı Yazar,
Albayrakhuseyin61@yahoo.com
** Reşat Ekrem Koçu, Türk Zaferleri, s. 32
Priştine çayları arasındaki sahaya ulaşarak
siper kazmaya başladılar.
Osmanlı Ordusu, Arnavutluk harekâtından
döndüğü sırada, vidin Beyi’nden müttefik
haçlı ordusunun Tuna’yı geçtikleri haberini aldı. Tahkik neticesinde haberin doğru
olduğu anlaşılınca Türk Ordusu Sofya’da
toplanma emrini aldı. Çok kısa bir zamanda toplanan 50-60 bin kişiden az olmayan
bu ordu, İkinci Murat tarafından teftiş edildikten sonra Köstendil-Polanka-Kumanova-Üsküp-Kaçanik yolunu takiben seri bir
yürüyüşe geçti. ***
İkinci
Murad,
Sultan
Alp-Aslan’ın
Malazgird’de yaptığı gibi, düşmanın vaziyetini daha yi belirlemek için, Hünyadi
Yanuş’a elçiler gönderip sulh teklif etti ise
de bu teklifi reddedildi. Bunun üzerine 17
Ekim 1448 sabahı iki büyük ordu Kosova
*** İ.Behcet Akin, Aylık Ansiklopedi, 2. Seri, C.1, s. 110
25
sahrasında karşı karşıya geldi. Ortaçağın
en sert meydan savaşlarından biri daha
başlamak üzere idi. Bu meydan savaşı 17,
18 ve 19 Ekim günlerinde üç gün üç gece
devam etti. Her tarafta da top vardı. Fakat
Türk topçu taburunun ateş kabiliyeti daha
yüksekti. Haçlılar 38 alaya ayrılmışlar, sağ
kanatta Macar ve Sicilya alayları, sol kanatta Alman, Erdel, Çek, Romen, Moldov,
Slovak, Sloven alayları yer almıştı. Haçlı ordusunda Birinci Murad’ın asî oğlu Şehzâde
Savcı Bey’in oğlu olduğu sanılan Davut
Bey de vardı. Haçlılar muzaffer olunca bu
şehzâoeyi padişah yapacaklardı. ****
et. O habîbin, iki cihân güneşi Fahrî Kâinat
Muhammed Mustafa hürmetine bunları
sen sakla. Benim günahım çok; benim günahım için bu Müslümanları kâfirler elinde
sen zebûn eyleme ve zebûn ettirme.
Sultan Murad’ın savaş alanındaki dua ve
niyazını Âşıkpaşa şöyle anlatır:
İlk günü, Tacü’t-Tevârih’te de şöyle anlatılır:
“Hünkâr kâfir askerini görünce derhal atından yere indi, iki rekât hâcet namazı kıldı.
El kaldırıp Hâk Taalâ’ya niyâz edip yüzünü
toprağa sürdü.Dedi ki:
“İlk günde, sabahtan alaca karanlığa kadar savaş sürmüş ve akan kanlar Ceyhun
ırmağına dönmüştü. Yeryüzünü düşman
kanından allara boyamıştı. Yalın kılıçlar
bir an bile kınlarına konmamıştı. Bu kavga yerinde tarihin hâkimi, sadece keskin
--Ya Râb ! Ya İlâhî ! bir avuç Muhammed
ümmetini sen sakla ve bunlara sen yardım
**** Yılmaz Öztuna, Türkiye Tarihi, C.3, b 180
26
Namaz, niyâz bitince gaza niyetine deyip
atına bindi, hemen kâfirlerin üzerine hücum eyledi.” *****
Köslerin gümbürtüleri ile cenk alanı kaynaşmaya, binicilerin Nâraları, bineklerinin
kişnemeleriyle meydan dolup taşmaya
başlayınca şu yer yuvarlağı sanki temelinden sarsıldı.
***** Âşıkpaşaoğlu Tarihi (Nihal Atsız tertibi), 1000 Temel
Eser, s. 23
kılıçların verdikleri hükümleri kaydetmekten başka bir şey yapmadı. Güneşin ışıktan
kılıçları grup ufkunda kınına girdiği halde,
sipahilerin cenk alanına saldırışları, ışık ve
kılıçların parıltıları meş’ale olup, savaş ateşi yanmakta devam ederken yiğitler, gaziler vuruşmayı bırakmadılar.o gece sabaha
kadar dövüşmek başlıca işleri oldu, atlarını
nöbetle yemleyerek savaş meydanı beklediler ve geceyi gündüze eklediler.”******
18 Ekim sabahı bütün hatlarda muharebe
yeniden başladı. Müttefikler, sıklet merkezleri sağ cenah olmak üzere her iki cenahta da taarruza kalktılar. Buna mukabil
Türk Ordusu’nun cenahları plân gereğince
geri çekilmeye başladı. Düşman ordusu,
cenahların çöktüğünü zannederek sağlam
kalan merkezi çökertmek emeliyle bütün
kuvvetleriyle merkeze yüklendiler. Osmanlı Ordusu merkezinde çok şiddetli ve kanlı
çarpışmalar oluyor, netice alacağını hesaplayan haçlılar, ısrarla merkeze hücuma devam ediyorlardı.
Bir müddet sonra, Türk merkez kuvvetleri
de başkumandanının emriyle geri çekilmeye başlayarak cenahlardaki atlı askerlerin
yeni tertip almaları için gereken zamanı
kazandırdı. Düşman kuvvetleri merkez bölümünde içeri doğru çekilince, yanlardaki
Osmanlı kuvvetleri haçlı ordusunu yan ve
gerisinden sarmaya başladı. Bilhassa sağ
kanadındaki Rumeli sipahilerine kumanda eden Turhan Bey, haçlıları iyice çevirdi.
Sarıldığını anlayan düşman endişeli savaş
etmekte iken, nihayet iş paniğe döndü. Bir
çok düşman askeri bu arada can havliyle
birbirini çiğnedi. O gün akşama doğru Hünyadi Yanuş kumandanlarının bir kısmını
yanına topladı. Sonra Almanlara ve ordusundaki topçu kuvvetlerine tam yeniçerilerin ve Sultan Murad’ın bulunduğu mevkie
****** Hoca Sadettin Efendi, Tacü’t-Tevarih, C. 2, s. 241
doğru ilerleyerek tertibat almalarını emretti. Onlar başkumandanlarının emrini yerine getirmeye çalışırken, öte taraftan jan
Hünyad gizlice ordugâhtan çıkıp kaçtı.*******
Müneccimbaşı Tarihi’nin ifadesiyle, 19
Ekim günü sabah olunca kâfir askerleri
aldatıldıklarını anladılar ve başsız kaldıklarından kaçmaya mecbur oldular. Türk
askerleri de kaçanları takip edip, çoğunu
öldürdü. Bir kısmını da esir ederek döndü.
Çünkü iki gün iki gece savaştıklarından yorulmuşlardı. Türkler yazıyla ve sözle ifade
edilemeyecek kadar çok ganimet aldılar.
Sultan Murad, mansûr ve muzaffer olarak
Edirne’ye geri döndü.********
Hammer’in Osmanlı Tarihi’ne göre,
Hünyad’ın ordusundan 17 bin kişi savaş
alanında kaldı. Macar asilzadelerinin en
seçkinleri bunlar arasındaydı.******** Böylece Kosova Ovası’nda Türk Ordusu ikinci
defa parlak bir zafer kazanarak son haçlı
hücumu da Türk kudreti karşısında ezilmiş
oluyordu. Zafer bütün İslâm âleminde sevinçle karşılandı ve ilân edilen “Gaza-i Ekber” her tarafa duyuruldu.
İkinci Sultan Murad, İkinci Kosova Savaşı’nı
kazanarak, Birinci Sultan Murad’ın adına
ortak olduğu gibi, şan ve şerefine de hakkıyla da katılmış oldu. İkisinin de Kosova
Savaşları, iki manası ile övünülecek zaferlerdir. Aralarında şu fark var ki, biri savaş
sonunda (şehid olarak) hayata göz yumarak ebed3i hayata göçmüş, diğeri ise, dönüşünden biraz sonra saltanat sarayından
uzaklaşmasını bilmişti.********
******* Mufassal Osmanlı Tarihi, C.1, s. 345
******** Müneccimbaşı Anmed Dede, Müneccimbaşı Tarihi, C.1, s. 245
******** Hammer, Osmanlı Tarihi, (Milliyet Gazetesi
Yayını), C.1, s. 98
******** Namık Kemal, Osmanlı Tarihi, C.1, s. 385
27
ŞAİR ABDURRAHİM KARAKOÇ’UN
ARDINDAN
Kutalmış Devlet İSMİHAN *
Abdurrahim Karakoç, 7 Nisan 1932 tarihinde Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesinin o
zamanki adıyla Celâ köyünde, şimdiki adıyla Ekinözü ilçesinde doğmuştur. İlkokulu
köyünde okumuştur.
Babası “Ümmet Hoca “ İslamî ilimlere
vâkıf, halk şiirini iyi yazan, aynı zamanda
muhtar da olan zamanın aydınlarındandır.
Çocuklarına her konuda rehberlik ve eğitmenlik yapmıştır. Kendi gibi şair olan diğer
kardeşleri Bahaettin, Ertuğrul, Nafiz ve Osman Karakoç’un etkisi büyüktür.
Karakoç’un en büyük özelliği çok okumasıdır. Tarihî, siyasî, edebi, fikrî gerekliliğine
inandığı tüm eserleri okumaktadır. Bu birikimiyle gözlemlerini birleştirerek edebiyatımızdaki müstesna yerine oturmuştur.
O ayrıca çocuk yaşta Kur’an’ı da öğrenir
ve okur. Bu sahada da kendini geliştirir. Bu
arada askerlik görevini ifa eder. Askerden
döndükten sonra bir müddet köyünde marangozlukla iştigal eder.
1958 yılında belediyeye muhasebeci olarak girer ve buradan 1982 yılında emekli olur. 1984 yılında sanat hayatını sürdürmek
için Ankara’ya taşınır. Akit- Vakit gazetelerinde köşe yazarlığı yapar. Bir ara politikaya
girer; ancak erken ayrılır. Bu konu kendine
sorulduğunda: “ Allah rızası için girmiştim,
Allah rızası için ayrıldım. “ der.
Karakoç, yarışmalara katılmamıştır. Ödül
karşılığı yapılan bu tür yarışmalara hep
karşı çıkmıştır. 100’ün üzerinde şiiri bestelenmiştir. Özellikle Musa Eroğlu’nun
bestelediği “Mihriban “ ve “Unutursun
* Derleyen, kutalmis_83@hotmail.com
28
Mihriban’ım “ ile “Omzumda Sevda Yükü
“; Bayram Bilge Tokel tarafından bestelenen “Dağ ile Sohbet “, ayrıca ; Ekrem
Çelebi’nin bestelediği Sultanım “ türküleri Türk halk müziğinin klâsikleri arasında
yer almış olup eserleri ; İbrahim Tatlıses ,
Orhan Hakalmaz , Selda Bağcan , Şükriye
Tutkun , Gülşen Kutlu gibi sanatçılar tarafından yorumlanmıştır. “Tohdur Beğ “ adlı
şiirini ise hemşehrisi Mahzunî Şerif besteleyerek okumuştur. Hasan Sağındık pek
çok şiiri bestelemiş, şiirlerinin bazıları İbrahim Sadri, Bedirhan Gökçe gibi sanatçılar
tarafından CD’lere okunmuştur.
Abdurrahim Karakoç, 07.06.2012 tarihinde
Ankara’da vefat etmiştir. Kabri, Bağlumda
Abdülhakim Arvasi Hz.’ye komşudur. Mekanı cennet olsun.
Abdurrahim Karakoç’un Eserleri:
-Hasan’a Mektuplar, Fedai Yayınları,
-El Kulakta, Maya Yayınları,
-Vur Emri, Töre-Devlet Yayınları,
-Kan Yazısı, Töre-Devlet Yayınları,
-Suları Islatamadım, Ocak Yayınları,
-Beşinci Mevsim, Ocak Yayınları,
-Dosta Doğru, Ocak Yayınları,
-Gökçekimi, Yenisey Yayınları,
-Akıl Karaya Vurdu, Ocak Yayınları,
-Çobandan Mektuplar, (Sohbet, mektup,
röportaj)
-Yasaklı Rüyalar, Alperen Yayınları,
-Parmak İzi, Alperen Yayınları, Gerdanlık: 1,
-Gerdanlık: II, Gerdanlık: III, Alperen Yayınları.
AZERBAYCAN’DA DÜZENLENEN
İKTİSAT KONGRESİ
Hayrettin İVGİN *
Azerbaycan’ın eski üniversitelerinden birisi de Azerbaycan Kooperasiya Üniversitesidir. 1964 yılında Bakü’de kurulmuş
ve 1974 yılında ise Moskova Kooperativ
Enstitüsünün bir bölümü olarak faaliyete
başlamıştır. 9 Ocak 1992 tarihli Azerbaycan
Bakanlar Kurulunun kararı ile Azerittifak
Bakanlığına bağlanmıştır. 1993 yılında ise
Azerbaycan Kooperasiya Enstitüsü adını
almıştır. Bu enstitünün profili genişletilerek 2000 yılında Azerbaycan Cumhurbaşkanlığının fermanıyla enstitü, 2003 yılında
Azerbaycan Kooperasiya Üniversitesi adını
alarak faaliyetini sürdürmüştür. Şu anda
üniversiteye bağlı 7 fakülte ve 25 bölümle hizmet vermektedir. Üniversitenin 4000
öğrencisi bulunmaktadır.
Ekonomiyle ilgili böyle bir kongre
Azerbaycan’da ilk defa yapılıyordu. Bu açıdan Azerbaycan devleti bu kongreye çok
önem vermişti. Çünkü Azerbaycan’ın Umummilli lideri Haydar Aliyev; “İktisadiyatı
güçlü olan devlet her şeye kadirdir” tebliği
ve yol göstericiliği böyle bir kongrenin düzenlenmesine yol açmıştır.
Kardeş ülke Azerbaycan’ın bu saygın üniversitesi; 27-28 Haziran 2012 tarihlerinde
Bakü’de bir kongre düzenledi. “Millî İktisadiyyatın İnkişafı ve Semereliyinin Yükseldilmesi” (Millî Ekonominin Gelişmesi
ve Verimliliğinin Artırılması) adlı bu kongreye Azerbaycan’ın en ünlü ekonomistleri
ile Azerbaycan dışından bilim adamları ve
ekonomistleri bildirileriyle katıldılar.
katıldığı Bakü Hilton’daki toplantıda Azerbaycan Kooperasiya Üniversitesi Rektörü
Prof. Dr. Eldar Quliyev, Azerbaycan Cumhuriyeti Egitim Bakanı Prof Dr. Misir Merdanov, Azerbaycan Milli Meclisinin İktisadi Siyaset Komitesinin Başkanı Milletvekili Akd.
Prof. Dr. Ziyad Semedzade, BM’in UNESCO
Komiseri Büyükelçi Valter Füst, Azerbaycan
Devlet Sosyal Müdefa Fondu (Sosyal Sigortalar Kurumu) Başkanı Selim Müslümov, Azerbaycan Vergiler Bakanlığı Başidaresinin
Uluslararası bilimsel toplantı; Azerbaycan
Cumhuriyeti Tahsil (Eğitim) Nazirliği (Bakanlığı), Azerbaycan İktisatçılar İttifakı (Birliği), Azerbaycan Kooperasiya (Ticaret) Üniversitesi ile Azerbaycan Milli İlimler Akademisi İktisadiyat Enstitüsü birlikte düzenlenmiştir. Kongre iki gün devam etti. Birinci
gün Bakü Hilton’un Toplantı Salonu’nda,
ikinci gün Azerbaycan Kooperasiya ÜniverÜniversitenin 215 öğretim üyesi, öğretim sitesinin salonlarında gerçekleştirildi. İki
elemanı ve araştırma görevlisi bulunmak- gün içinde 202 adet tebliğ okundu. Bu toptadır. Şu anda üniversitenin Rektörü Prof. lantıya; Azerbaycan, Türkiye, İtalya, GürcisDr. Eldar Quliyev’dir. Eldar Quliyev hem tan, İsviçre, Dağıstan, Almanya, Rusya’dan
hem Azerittifak Bakanlığının nazırı yani ba- ilim adamları ve iktisat uzmanları tebliğlekanıdır, hem de parlamentonun deputatı riyle katıldılar.
yani milletvekilidir.
Birinci gün bütün iştirakçilerin ortaklaşa
* Araştırmacı, Yazar – (hayrettinivgin@gmail.com)
29
Başkanı Prof. Dr. Akif Musayev, Azerbaycan
Auditorlar Palatası (Sayıştay) Başkanı Prof.
Dr. Vahid Novruzoğlu, Azerbaycan İktisatçılar Birliğinin Başkan Yardımcısı Elşad Semenzade, İtalyan Bonifaciana Akademisinin Başkanı Dr. Sante de Angelis, Gürcistan
Suhişvili Devlet Üniversitesinin Rektörü
Prof. Dr. Giorgi Kipçroidze, bazı üniversitelerin rektörleri ve öğretim üyeleri konuştular. Ben de bu ortak toplantıda “Bağımsızlık Sonrası Türkiye-Azerbaycan Ekonomik
İlişkiler” konulu konuşmamı yaptım.
sürede bastırılacağı yetkililer tarafından
ifade edildi.
Toplantı; Azerbaycan’ın görsel ve işitsel
medyasında geniş yer buldu. Televizyon ve
radyolarda çeşitli programlar yapıldı, tebliğ sunanlardan bir bölüm bilim adamları
ve uzmanlar konuşturuldu.
Ben, Kooperasiya Üniversitesinde yaptığım
bir seksiyon konuşmamda; bu kongrenin
çok önemli bir etkinlik olduğunu ifade ettim. Daha Türkiye Cumhuriyeti kurulmadan 7 ay önce İzmir’de büyük Atatürk’ün
İki gün boyunca; küreselleşme ortamında 17 Şubat - 4 Mart 1923 tarihleri arasında
milli ekonominin gelişmesi ve verimliliğin düzenlediği İktisat Kongresinden söz etyükseltilmesi, makroekonomi, rekabet ka- tim. Bu kongreye 1135 delegenin katıldığıbiliyetinin yükseltilmesi, kendi alanlarında nı, yeni Türkiye’nin ekonomik sorunlarının
ticaretin gelişimi, dünya ticaret alanına tartışıldığını ve hedef tespit edildiğini söyuyum, güvenli üretim, maliye-kredi-bütçe- ledim. Ve başka bir hususu da ekledim: Bu
vergi siyaseti, muhasebe işlemleri ile bun- iktisat kongresinde alınan kararların, yeni
ların denetiminin uluslararası standartlara Türkiye’nin ekonomik ve siyasi bir bayrağı
uygunlaştırılması sorunları, Azerbaycan’ın olduğunu da söyledim.
dış ülkelerle ticari ve ekonomik ilişkileri
konularında seksiyonlarda tebliğler ortaya Ben; Bakü’de yapılan bu kongrenin
Azerbaycan’ın geleceği, bağımsızlığı ve
kondu.
ekonomik gücünün gelişimi için çok önemDünya Kooperatifçilik Yılı vesilesiyle dü- li sonuçları ortaya koyacağına inancımı da
zenlenen ve Azerbaycan’da ilk defa yapılan Azerbaycan yetkililerine çeşitli ortamlarda
kongrenin Azerbaycan’da tebliğlerinin kısa ifade ettim. Giriş
30
“Zaferler Ayı Ağustos” ta ölen tarihçi-yazar :
Feridun Fazıl TÜLBENTÇİ
Rıdvan ÇONGUR *
Geride bıraktığımız yüz yılları içine alan tarih sayfalarda görülen odur ki, Türkler için
Ağustos bir zaferler ayıdır. Türk tarihinde
bu ayda, şanlarla şereflerle kazanılmış pek
çok zafer olduğunu görüyoruz. Bunların
hepsini saymaya, anlatmaya bu yazının
sınırları yeterli değil…Geçen bin yılın başlarında, 26 Ağustos 1071’de, Bizans’a diz
çöktirerek Malazgirt zaferi ile Anadolu’nun
tapusunu aldığımız gibi, bin yılın sonlarında
yedi düvelin dört koldan saldırıya geçerek
işgal etmeği düşündüğü son “ anavatan”
Anadolu’ ya, 26 Ağustos 1922’de kazanmış olduğumuz Başkumandanlık Meydan
Savaşı ile bir kere daha sahip çıktık; kazandığımız zaferle dünyaya, bu topnakların
“ebed-müddet” Türk kalacağını ispat ettik.
Bu yazıya girerken “ Tarih ”ten, Ağustos
ayındaki zaferlerimizden bahsetmemizin
elbette bir sebebi var.
Çocukluğmuzda bize tarihi sevdiren, geçmişle bağlarımızı ören, güçlendiren, ona
olan hayranlığımızı artırarak millî bilincimizi pekiştiren bir Feridun Fazıl Tülbentçi
vardı. Ağustos ayında kazandığımız zaferleri kaleme alan bu değerli yazar ve yayıncı, rastlantıya bakın ki bir Ağustos günü
uçmağa vardı… Türk yayıncılık hayatı yanı
sıra kültür, edebiyat ve tarih konularında,
kitaplarıyla, tarihî romanlarıyla ve radyolarımızda yayınlanan, milyonlara hitap
eden tarih programlarıyla adı unutulmayan Feridun Fazıl Tülbentçi Beyin 2012 yılının Ağustos ayı hem ölümünün otuzuncu
* Araştırmacı Yazar, Şair (hrcongur@hotmail.com)
yıldönümüne, hem de aynı zamanda yıl
olarak doğumunun yüzüncü yıldönümüne
tesadüf etmekte. Ağustos, tarihimizde pek
çok savaşların kazanıldığı bir zaferler ayıdır
demiştik ve Tülbentçi de, sanki bu zaferler
ayına rastlayan, bir Ağustos günü hayata
vedâ ederek bu ayın güzelliğini, tarihteki
yerini bir kere de o ayda ölmek suretiyle
göstermek istemişti!
Tarih programları yazan, yıllarca her gün
tarihten sayfalar açıp seslendirilmesine ön
ayak olan bu insanı konu seçmemiz, sadece bu yılın onun ölüm yıldönümü olması
sebebiyle değildir. Bu yazıda, elbette ondan söz edecek, hayat hikâyesine yer ve31
receğiz ama, yazımızın bir amacı da, tarihe
gereken önemin verilmemesi, daha açık
bir ifadeyle, yetişen nesillerin millî tarih
bilinci kazanmaları konusuna gereken dikkatin gösterilmemesi, tarihi tanıtacak ve
yaşatacak kişilerin üzerlerine düşen görevi
yerine getirmemeleri, ilgili kurum ve kuruluşların bu konuda yetersiz kalışıdır. İlgili
kurumların hepsini eleştirmiyoruz. Bunlar
arasında, başta Türk Tarih Kurumu olmak
üzere, Türk tarihiyle ilgili bilim eserleri yayınlayan, tarihî gerçeklerin ışığa kavuşması
için gayret sarf eden, tarihimize ağırlık veren ve bu hizmeti görev bilen bazı kuruluşlarımız elbette var, ama bu yeterli değil…
bileceğini düşünelim. O ülkede yaşayan
insanların, vatan haline getirdikleri topraklar üzerinde varoluş sebeplerini ve bunun dayandığı temellerin neler olduğunu
bilmeleri gerekmez mi? Bilmeleri ancak”
tarih” sayesinde mümkündür. Evet, “tarih”
bize vatan olmuş coğrafya üzerinde varoluşumuzdaki hikmeti öğretir, millî bir bilince
sahip olmamızı sağlar.
Tülbentçi ve Radyolarda
Tarih programları
Yüzyıllar boyunca hem tarih yazmış,
hem de tarih ile iç içe olmuş bir milletiz.
Bundan elli, altmış yıl öncesiyle, geçen za- Cumhuriyet’in özünde Atatürk’ün işaret
manı içine alan dönemle onu takip eden ettiği yolu aydınlatan hem onun, hem bu
zaman dilimini karşılaştırdığımızda, tarihin milletin sahibi olduğu tarihin güç kattığı
geri plâna itilmiş olduğunu görmek, acı millî bilinçtir. Onun Türk Tarih ve Dil kurumveriyor. Tarih, bilim konusu olduğu kadar, larının kurulması için nasıl çaba gösterdiğihalka yönelik, gençliğin millî bilincinin güçlenmesini sağlayacak yayınlarla ilgi alanı
yapılması gereken bir konudur.
” Tarih kavramı”, sadece milletler, devletler
arasında geçen savaşların, siyasetin, yaşanılan, fakat yanlış bir bakış açısı, gereksiz
bir takım sebeplerle dar bir alana hapsedilerek sınırlandırılmış olayların anlatılması,
ele alınması değildir ve böyle bir anlama
gelmez. Bir milletin bütün yaşayışını, kültür v onunla birlikte bilim, sanat, edebiyat
dünyasını, bunlarla ilgili alanların tamamını içine alır aynı zaman da…
Dünya ülkeler coğrafyasında, bir milletin
saygıyla anılması, şerefli ve itibarlı bir yere
sahip olması, o ülkenin iktisadî zenginliği,
teknolojik üstünlüğü, kalkınmada gösterdiği başarılar ve benzeri özellikleri yanı
sıra kültür değerlerinin varlığı, insanları- ni unutabilir miyiz? Bu, atılan ilk adımdı ve
nın hür ve refah içinde yaşaması demek güç kazanarak devam ettirildi.
ise, bunun sağlanması neyle mümkündür,
bunun nasıl gerçekleştiğini ve gerçekleşe- 1930’lu yıllarda doğan ve Cumhuriyet’in
32
tulmamalıdır ki, büyük milletlerin, dostu
kadar düşmanı da çok olur. Tarihinizi iyi
öğrenmiş, nasıl bir millet olduğunuzdan
haberliyseniz, size yapılan saldırılara karşı
durabilir, ileri sürülen, çoğu boş iddialara
cevap verebilirsiniz. Tarihi bilmek neden
gereklidir sorusunu soranlara, diyeceğimiz
şu:
Bize yöneltilen boş iddialara ancak onunla
karşı çıkılabiliriz … ( Bir örnek vermek gerekirse, baş ağrıtan bir “Ermeni soykırımı”
iddiası var.Yıllardır, ikide bir dile getiriliyor
ve Türk milleti “soykırım” yapmakla suçlanmaya kalkışılıyor. 1915 Yılında yaşanan
”Ermeni tehciri”, devleti arkadan hançerlemek isteyen, bu toprakların öz sahiplerine bu dünyayı dar etmeye kalkışanların
Anadolu’dan sürgün edilmesi değil midir?
ilk on yılı içinde hayata gözlerini açan bi- Bu sürgünün bütün kayıtları var, sonuçları
zim nesile tarihi sevdiren bir insandı Fe- da ortada… Tarih sayfaları dikkatle ve taridun Fazıl Tülbentçi Bey…Onun kaleme rafsız şekilde okunur incelenirse, böyle bir
alıp hazırladığı ve Âdil Kürşad rahmetlinin soykırım ne söz konusu olmuştur, ne de
seslendirdiği Geçmişte Bugün’leri, Kahra- milyonla ifade edilen insan ölmüştür! Tamanlar Geçiyor, Kahramanlık Menkıbeleri, rihimizi bilirsek, böyle bir iddianın da boş
Büyük Türk Zaferleri vb. programları dinle- olduğunu görürüz.)
yerek ve tarihî konularda yazdığı romanları
( İstanbul Kapılarında, Yavuz Sultan Selim Bir milletin tarihinde yaşanılan zaferler, yeAğlıyor, Turgut Reis, Şanlı Kadırgalar, Sultan tişen nesillere geleceğe bakışlarında aydın
ufuklar açar; millî bağların güçlenmesine
Yıldırım Bayezid, Kanunî Sultan Süleyman
yardım eder. Yenilgiler de öğrenilmeli, bi, Barbaros Hayrettin Geliyor, İstanbul’un
linmelidir ki, neden öyle bir yenilgiye uğFethi Turgut Reis) leri okuyarak büyüdük.
randığı düşünülsün!
Tarihinden habersiz, kazanılan zaferler değil sadece, yaşanmış yenilgilerle, geçmişte
Tülbentçi ve “Geçmişte
olup biten acı tatlı olayları bilmeden büyüBugün”
müşseniz, milletinizin büyüklüğünden de,
medeniyet âlemine bıraktığı izlerden de Feridun Fazıl Tülbentçi Bey, Türk radyo yahabersiz kalır, şahsiyetsiz yetişir, hayatı- yıncılığı alanında ender yetişmiş, ondan
nıza da, geleceğinize de yön veremezsiniz. sonra gelen genç meslektaşlarına örnek
Millî hayat, tarihle renk kazanır, güçlenir. olmuş, önderlik etmiş bir şahsiyetti. Onun
Yaşayışımızı anlamlı kılan pek çok şey var- adını duymamız çocukluk yıllarımıza uzadır ama, hepsinin başında tarih gelir. İyi nır. Kendimden örnek vereyim: Daha ilkoöğrenilir, doğru bilinirse… Çünkü şu unu- kulun son sınıfındaydım; Ankara’nın, o za33
tuğunu sanıyordum. Halbu ki seslendireni
bir başka kişiymiş, Âdil Kürşad Bey; onu da
yıllar sonra bu radyoda göreve başlayınca
öğrendim.
Aranızda bazılarınız, bu satırları okurken
bu söylediklerime tebessüm ediyor olabilir… “ - O yaştaki çocuk, oyun oynamayı
bırakır, eve gider de program dinler mi ?”
diyorlar.
Dinler. Bu gerçek, aynı zaman da şunu gösterir: Küçük yaşta o programın bir dinleyicisi var ve arkadaşlarıyla oyun oynamayı bırakıp, Radyonun başına geçiyor ve
dinliyorsa, yayını hazırlayan da, sunan da
unutulmaz, o derece sevgi ve saygıya lâyık
insanlar demektir. Türk Tarihi, kahramanlıklarla, şanlarla şereflerle, zaferlerle doludur. Bir milletin çocukları tarihleriyle bilgimanlar en mutena semtlerinden biri, hatta lenerek, geçmişte neler olduğunu öğrenibaşta geleni olan Hacıbayram’da oturuyor, yorsa, bunun değerlendirilmesi gerekir.
Kale’nin eteklerindeki Necatibey İlkokuluna devam ediyordum.. Okul bitip, verilen Son devirde moda olduğu şekilde,” bunlar
ödevleri yerine getirdikten sonra başlayan hamaset aşılıyorlar!” diye yaygara kopaoyun saatlerimiz ve yazları tatil boyunca ranlara bakmayın siz…”Hamaset” ne debütün günümüz ya Hacıbayram Camii’’nin mek hem? Türkçe Sözlük’ten karşılığına
avlusunda, ya da hemen bitişiğindeki O- bakın, der ki:
güst Tapınağı’nın bulunduğu eskiden kal- “ Kahramanlık, yiğitlik.”. Böyle aşıya can
ma taş yığınları arasındaki alanda geçerdi. kurban o zaman!
Yaz günleri hava geç karardığı için, akşam
üstü Ankara Radyosu’nda Geçmişte Bugün
programının sinyal müziği çalmaya başlayınca, hemen eve koşar, mutlaka Radyonun başında olurdum. Neden mi ?
Hem hangi millet, Türk’ün tarihi kadar
zengin bir tarihin sahibi olabilmiş? Yeryüzünde, bir millet var mıdır ki, tarihinin zenginliğini anlatmaktan çekinsin? Her millet
gibi Türk’ün tarihinde de kara sayfalar var;
yenilgiler de görmüş, vatan topraklarına
Çok sonraki yıllarda, adını ve kim olduğudüşman ayağı da basmış, ama Türk’ün ötenu öğrendiğim, hatta kendisiyle meslekki milletlerden farkı, hiçbir zaman esarete
taş olduğum Feridun Fazıl Beyin yazdığı,
boyun eğmemiş ve en zor şartlar altında da
Âdil Kürşat Beyin sunduğu bu on dakikalık
kalsa, direnmesini, karşı durmasını, istiklâli
programı dinlemek için... Her programın
için – ölümü pahasına- mücadele etmesini
başında, hazırlayanın Feridun Fazıl Tülbilmiştir.
bentçi olduğu söyleniyordu ama, herkes
gibi ben de önceleri Tülbentçi’nin konuş- Mehmet Âkif, “Bana hiç tasmalık etmemiş
34
altın lâle!” derken, boşuna yazmamış o
mısraları; bunu ifade etmiştir.
teren bir yayıncı olduğum için her halde,
Baki Süha Ediboğlu ile Feridun Fazıl Tülbentçi beyler, çalışmalardan artan saatlerKim ne derse desin, nasıl değerlendirirse de beni alır, İstanbul deyince mutlaka gödeğerlendirsin, Çocuk Saati’nden sonra, rülmesi gereken yerlere götürürler, birlikte
büyüklerle birlikte çocukların takip ettiği bir şeyler yer, içer, sohbet ederdik. Feribir programdı Tülbentçi’nin kaleme aldı- dun Bey’in çocuklarından biri Fazıl Irmak
ğı Geçmişte Bugün... Sadece bu program Tülbentçi, 1938 doğumludur. İlerleyen yıldeğil, haftada bir yayınlanan programlar larda yayıncılık dünyasında adı “ Irmak Ağarasında çocuklarla ana babaların zevkle bi” olarak geçen, sevilen, sayılan bir insan.
dinlediği Kahramanlar Geçiyor, Büyük Türk
Zaferleri ve onun benzeri bazı tarih prog- Feridun Bey, benim yayıncılıkta geçen çaramlarını hazırlayan ve sunanlar da aynı lışmalarımı gördükçe, oğlunun geleceğini
kişilerdi. Büyükler de hiç kaçırmazlardı bu görüyormuş gibi düşünüyor olmalıydı ki,
beni ondan farksız görüyor, bazen meslekprogramları...
te bir büyüğüm olmaktan çok “baba” gibi
davranıyor, öğüt veriyor, yol gösteriyordu.
Ankara Radyosu’daki
yıllarım
Hatıraların ağır bastığı bu bölümde zaman
içinde yaşananlara yer vermem gerekiyor.
Çocukluğumda, yazış ve sunuşlarına hay- Babası 1982 yılında hayata gözlerini yuranlık duyduğum bu iki güzel insanı, Tül- man Fazıl Irmak Tülbentçi de aynı yaşlarda,
bentçi ve Kürşad’ı, yayıncılığı meslek hayatı tatil yapmak üzere gittiği Kıbrıs’ta hayata
seçince görme, Ankara Radyosu’nda hazır- veda etti. Prof. Irmak Bey, Siyasal Bilgiler
landığı için onlarla çalışma imkânım oldu. Fakültesi’nde okumuş ama, çalışma hayaFeridun Fazıl Bey, İstanbul Radyosu’nda ça- tı olarak basın yayın dünyasında hizmet
lışıyordu ama, yayın toplantıları sebebiyle vermiş; uzun yıllar Yeni Asır’da sanat yöhem orada hem de Ankara’da sık sık bera- netmenliği yaptıktan sonra ADMAR reklâm
ber oluyorduk. Aramızda yirmi yaş olduğu Ajansı’nı kurmuş, Sabah gazetesinin kuhalde, benimle bir arkadaş gibi konuşan ve ruluşunda yer almış, aynı görevi burada
öyle davranan Feridun Fazıl Bey, yaptığım sürdürmüştür. Geçen yıllar içinde çeşitli
çalışmaları takdir eder, överken yayıncılık- yayın ve reklâm kuruluşlarında çalışmış,
ta dikkat edilecek noktaları da gösteren bir son olarak da Türküaz Reklam Grubunda
hocaydı. Ankara’da ilkokula gittiğim yıllar, yer almıştı. Reklâm yayıncılığında üstat
onun Radyoda çalıştığı, o unutulmaz prog- olmuş bir insandı Fazıl Irmak Tülbentçi ve
ramları kaleme aldığı döneme rastlıyor- babasıyla iftihar ederdi. Zincirli Kuyudaki
du. Ankara Radyosu, başlangıçta Ankara mezarları da şimdi yan yana!...
Palas’ın zemin katındaymış; uzun uzun o
günleri anlatırdı bana… Bugünkü Ankara
Tatsız Bir Tenkit
radyosu binası 1938 yılında hizmete girer.
Sözün burasında, Fazıl Irmak Tülbentçi’den
Yılda bazen birkaç kere, Radyo Dairesi Mü- bir yıl sonra 1939 yılında dünyaya gelen,
dürü Refik Ahmet Sevengil başkanlığında onunla yaşıt sayabileceğimiz Afşin Timuçin
bir yayın ekibi olarak İstanbul Radyosu’nda adlı bir yazarın Feridun Fazıl Tülbentçi Betoplandığımız zaman, oldukça başarı gös- yin kaleme aldığı tarih programlarıyla ilgili
35
değerlendirmesine değinme gereğini hissettim. Yayıncılıkta üstatlık mertebesinde
bir büyüğümüz, radyolardaki tarih programlarının ve tarihî romanların yazarı olan,
Türk kültürüne ömür boyu hizmet etmiş
ve şahsiyetine saygı duyduğumuz bir insanın ölümünden yıllar sonra yapılan böylesi
olumsuz, bir o kadar da yersiz tenkit, son
derece üzdü beni. Aynı zamanda düşündürdü de…
Neden mi? “Geçmişte Bugün” saatine son
verilmesinde acaba bazı art niyetli veya
sözde “ileri görüşlü” kişilerin etkisi oldu
da, ondan mı yayınına son verildi diye…
Tarih, bir milletin belleği, hâfızasıdır. Milletler, tarihlerinden koparlar, yetişen nesil
millî tarih bilincine sahip olmadan geçmişte yaşanılanlardan habersiz, kazanılan
onca zaferi, medeniyete kazandırılan onca
eseri ve bunları yaratanları ve bize bunları
yaşatanları tanımazlarsa, geleceğe umutla,
inanarak bakamaz, bir “haymatlos” olurlar! ( Haymatlos kelimesinin ne anlama
geldiğini, bilmeyenlere açalım: “vatansız”
demek!)
başlıyor ve bu tür programlarda “işimize
geldiği” gibi çalakalem, yazıp çizildiğini belirterek devam ediyor. Radyoda dinlediği
program onu “tedirgin” etmiş. Neden etmiş? İkide bir “küffar donanması” demeyi
“ zevk edinmiş” görünülmesi, bu da yetmiyormuş gibi Feridun Fazıl Tülbentçi Beyin “bir takım başarısızlıkları başarı gibi
göstermekte ustalığı…
” Bu nasıl tenkit, nasıl değerlendirme?”
demeyin. Bitmedi; yazar ahkâm kesmeye
devam ediyor: “ Öğrenimimiz boyunca,”
diyor “ belleğimize doldurulmak istenen
tarih bilgileri de Feridun Fazıl Tülbentçi’nin
tarih kavrayışından uzak değildi.”
Bu cümlede sadece Feridun Fazıl Tülbentçi
Bey değil, programı hazırlatan, yayınlatanlar da, “tarih kavrayışından uzak” olmakla
suçlanıyor! Tarihe geçmiş o şanlı zaferleri
anlatmak suç sanki… Tülbentçi’nin programlarını diline dolayıp, onları tarih kavrayışından uzak bulan bu kalem sahibi, hiç mi
millî tarih bilincine sahip değildir?
Haftanın hemen her günü yayınlanan, yir“Geçmişte Bugün” leri kaleme alan Tül- mi yılda yüz milyonların zevkle dinledikleri,
bentçi bazı sebeplerle programın yazılma- tarih sevgisi ve ona duyulan ilgiyi kat kat
sına son verince tarihçilerden kurulu bir artıran bir çalışmanın bu kadar aşağılayıcı
heyete verildi bu görev ve birkaç yıl sonra bir üslâpla eleştirilmesi, gerçekten düşünda - Âdil Kürşad Beyin ölümü üzerine - ye- dürücü! İnsan ister istemez, “böyle düşüni adıyla “Tarihten Bir Yaprak” da son bul- nenlerin hükmü bu kadar geçerli miydi, o
du. 1942 Yılından itibaren yirmi yıla yakın programlar bu yüzden mi kaldırıldı?”, diye
devam eden, bizlere tarihi sevdiren prog- düşünmekten kendini alamıyor. Adı geçen
ramların yayından kaldırılmış olması konu- yazar 1939 doğumlu, Fransız dili ve edebisunda, geçmişle kıyaslanamayacak bir an- yatı öğrenimi görürken Montreal Üniversilayışın hâkim olduğunu veya rol oynamış tesine devam ederek felsefe tahsil etmiş ,
alanında profesör pâyesi almış bir kişi. Doolabileceğini düşünüyorum.
ğum tarihinden anlaşıldığı üzere Feridun
Bu programları eleştiren Prof. Afşin Timu- Fazıl Bey, tarih programları yazıp yayınlaçin Beyin “Tarih Yalan Söylemez” başlığı al- maya başladığında yeni doğmuş, pek çok
tında kaleme aldığı o yazısı var: “Anlattıkla- programı da dinlememiş, habersiz bunlarrı tarihe olan ilgimi artırırken tarih karşısın- dan… Yazdığı eserlerden de anlaşılıyor ki,
daki kuşkularımı da derinleştirmiştir” diye bu topraklarda doğmuş, büyümüş ama ne
36
Türklük ruhundan ne haberi var, ne de millî
konulara ilgi duyan biri...
Onu önce İstanbul Matbuat (Basın Yayın)
Müdürlüğünde memur olarak görürüz. İlk
şiirlerini o yıllarda yazmaya başlar, edebiBöyle bir değerlendirmeyi, Feridun Fa- yat dünyasında adını yazdığı bu şiirlerle duzıl Tülbentçi üstadımızın hayat hikâyesini yurur.. Üç yıl içinde yazmış olduğu şiirleri
anlatmaya başlamadan önce şunun için bir araya getirerek 1932 yılında“Sabahtan
yaptım: Türkiye bugün bir değişim süreci Bir Saat Evvel” adlı ilk şiir kitabını yayımiçinde…Bir çok alanda bazı gelişme ve iler- lar. Yazarlık hayatına başlangıçta şiir yazalemeler kaydediyor ama, millî kültür, millî rak başlamıştır. 1933 Yılında yayın hayatına
hayatın sürdürülmesinde yaşadığı sıkıntılar giren Varlık dergisinin 15 Temmuz 1933’te
var. Radyo ve televizyonlarımız, bu konu- çıkan ilk sayısında onun da bir şiiri yer allarda istenileni vermekten uzak. Saatler mıştır. Bu yıllarda Necip Fazıl Kısakürek’in
süren yayın ve sayfa sayfa çıkan gazete ve Ağaç dergisinde, diğer edebiyatla ilgili
dergiler, edebiyatımızla, sanatımızla ilgi- Oluş, Gündüz ve Yücel dergilerinde şiirler
li konulara yer vermekten uzak oldukları yayınlayan Tülbentçi bütün şiirlerini sözügibi, tarihimize de ilgisizler. “Spor tarihi” nü ettiğimiz ilk kitabında bir araya getiryayınlamayı unutmayan, ihmal etmeyen miş, yayımlamış, ilk adımını böyle atmıştır.
televizyon kanallarının - bir zamanlar bu
Edebiyata şiir yazarak başlayan şair, bu
konuda örnek olan TRT de dahil- tarihi gençlik yıllarında, içinde Cahit Sıtkı Taprogramlaştırmak akıllarına gelmiyor mu? rancı ve Ahmet Muhip Dıranas gibi yeni
“Muhteşem Yüzyıl” (!) adı altında, Türk’ün isimlerini de bulunduğu “Büyük Harpten
dünyaya hükümran olduğu bir yüzyıl böyle Sonrakiler” adlı bir şiir antolojisi yayınlar.
mi anlatılmalı ve sunulmalıydı, sözün geli- Şiirle ilgisi 1939 yılına kadar devam eden
şi. Görülüyor ki, tarihe saygı duyulmayan Tülbentçi’nin adı, bu yıllarda Cumhuriyet,
bir zamanı yaşıyoruz…
Vatan, Ulus gazetelerinin sayfalarında yer
alır.. Yine o yıllarda “Cumhuriyet’ten Sonra
Feridun Fazıl Tülbentçi
Çıkan Gazete ve Mecmualar” bir incelemeyi yayınlayan, basın alanında ilk eserleri
kimdir?
kaleme alanlar arasında onu da görüyoruz.
25 Kasım 1912’de İstanbul’da dünyaya ge- “Geçmişte Bugün”, bu değerli yazar ve yalen Feridun Fazı Bey, Çanakkale Savaşların- yıncının kaleme aldığı radyolarımızda yada vatan için savaşarak can veren “şehit yınlanmaya başlayan ilk tarih programıdır.
Yüzbaşı Hasan Fazıl Bey” in oğludur. Çok Bunu, ilerleyen yıllarda, daha sonra kitap
küçük yaşlarda babasız kalan ve annesinin, haline getirilen tarih programları takip eaile yakınlarının maddî ve manevî deste- der. Kaleme aldığı eserleri arasında “Türk
ğiyle zor şartlar altında büyüyen ve öğre- Atasözleri ve Deyimleri”ni belirttikten sonnim gören Tülbentçi Vefa Lisesi’nden me- ra bütün eserlerini - yayın tarihine göre zun oldu. Daha sonraki gençlik yıllarında sıralayalım:
hem öğrenimini sürdürebilmek, geçimini
sağlamak, hem de aile bütçesine destek
olmak için çalışma hayatına atıldı ve bu arada Yüksek Ticaret Mektebine devam etti,
bu okulu bitirdi.
Sabahtan Bir Saat Evvel (1932), Büyük
Harpten Sonrakiler (1935) Cumhuriyet’ten
Sonra Çıkan Gazete ve Mecmualar (1941)
İkinci Cihan Harbi Kronolojisi (Münir Müeyyet Berkman’la birlikte, 1943), Geçmiş37
te Bugün (4 cilt 1943-1949) Tarihe Şan
Veren Türk (1945), Büyük Türk Zaferleri
(1946), Sultan Yıldırım Bayezid (1947), Yavuz Sultan Selim Ağlıyor (1947), Barbaros
Hayrettin Geliyor (1949). Osmanoğulları (1950), Sultanların Aşkı (1952) İstanbul
kapılarında ( İstanbul’un Fethi, 1954), Şah
İsmail (1956) Turgut Reis (1958), Cem Sultan (1959), Hürrem Sultan (1960), Kahramanlar Geçiyor (3 cilt, 1951-1960), Kanunî
Sultan Süleyman (1962), Türk Atasözleri ve
Deyimleri (1963), Şanlı Kadırgalar (1964).
kurulmadan önce İstanbul Radyosunda
müşavirlik, program müdürlüklerinde bulunduğunu biliyoruz. TRT döneminde de
büyük hizmetleri olan bu yayıncı, 1982
yılında aramızdan ayrıldı. Oğluyla birlikte
Zincirlikuyu Mezarlığına toprağa verilen
Feridun Fazıl Beyin, yazının başında da belirtmiş olduğum gibi, 2012 yılı Ağustos ayı
ölümünün otuzuncu yıldönümüydü.… Aynı
zamanda da doğumunun da yüzüncü yıldönümü. Bu yıldönümlerinde onu anmak,
başta TRT olmak üzere, ilgili kurumların
İstanbul ve Ankara radyolarında görev görevidir; biz bu düşüncelerle onu saygıyla
yapan Feridun Fazıl Tülbentçi’nin TRT ve rahmetle anıyoruz.
38
KOOPERATİFLERDEN HABERLER
Halim UTLU *
Kayseri Pancar Ekicileri
Kooperatifi’nin 59. Genel
Kurulu Yapıldı
İki yıla yakın kayyum heyeti ile yönetilen Kayseri Pancar Ekicileri Kooperatifi’nin 59. olağan
genel kurul toplantısı, Kayseri Kadir Has Kongre Merkezi’nde yapıldı. 2011 faaliyet yılı, yönetim ve denetçi kurulu raporları, bilânço ve
gelir tablosu ile 2012 faaliyet yılı iş programının görüşüldüğü genel kurulda, tüm gündem
maddeleri oy birliği ile kabul edildi.
Genel kurulda,divan başkanlığına Osman Bostan, başkan yardımcılığına Hacı Saygı, üyeliklere Abdülmecit Yurttaş, Vahap Karakaya, İlhan
Argun ve Cafer Yıldız’ın seçılmesinden sonra,
İstiklal Marşı ve saygı duruşu ile başlayan genel
kurulda ilk konuşmayı Kayyum Heyeti ve Kayseri Şeker Fabrikası A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Akay yaptı.
Akay, “Geçen sene 17 Ağustos’ta,ilk toplantımızı, Kayseri Kadir Has Stadyumu’nda birlikte
icra etmiştik. O günkü konuşmamda sizlere
Kayyum Heyeti olarak, “Bize sizin adınıza emanet edilen bu görevi, layıkıyla yapmak konusunda gereken bilgi, deneyim, azim, kararlılık,
gayret ve cesareti ortaya koyduk ve koymaya
da devam edeceğiz” demiştim. Bugün Allah’a
çok şükür, bize emanet edilene sahip çıkmanın
haklı gururu ile alnımız açık ve başımız dik olarak karşınızdayız.
35 Milyon TL Zarardaydı
Yok oluşun eşiğinden dönen fabrika; bizden
bir önceki bilanço dönemini 35 milyon TL za* Türk Kooperatifçilik Kurumu Haysiyet Divanı Üyesi
halutlu@hotmail.com
rarla kapatmasına, geçtiğimiz yıl yaşanan tüm
olumsuz şartlara ve yatırım adı altında açılan
ve sürekli zarar eden bir takım şirketlere rağmen; bugüne kadar hiçbir dönemde olmayan
bir başarı elde etmiş ve bankalara ödenen faizler, devlet kuruluşlarına ödenen geçmiş döneme ait vergiler ile sigorta cezaları düşüldükten
sonra, tam 71 milyon 600 bin lira net kar elde
etmiştir.
Elde edilen kâr, Kayseri Şeker Fabrikası tarihinde bir ilktir. Daha önce böyle bir karlılık yaşanmamıştır. Tüm bu olumsuzluklar bugün bize
miras kalmasaydı, bu tutar, tam olarak 156 milyon Türk Lirası olacaktı.Bu başarı ayrıca Kayseri Şeker Fabrikası’nın gerçek potansiyelini de
açıkça ortaya koymuştur.Fabrika, bu kadar kazancı şimdiye kadar neden elde edememiştir?
Ya da başka bir tabirle, bu kazanç eğer geçmişte elde edildiyse, nereye gitmiştir? İşte herkes,
bu çetin suallerin cevabını zihninde sorgulasın.
Geçmişi unutmayalım ve ders çıkaralım ki; geleceğimiz aydınlık olsun, istikrara sahip çıkalım
ki; başarımız daim olsun.”dedi.
Pancar Tartı Ve Analizi
Şeffaflaştırılacak
Kayseri Şeker Fabrikası’nda yıllardır sorgulanmadan yapılan uygulamaların, artık sorgulanmaya başlanır hale geldiğine vurgu yapan
Akay, özetle şöyle devam etti; “Özellikle yüzde
5 kuyruk-baş firesi uygulaması sorgulanmaktadır. Pancar tartı ve analizi daha fazla şeffaflaştırılacak, fabrika kantar ve analiz bölümlerine
konulacak kamera sistemi ile internet ortamında isteyenler için, canlı olarak izleme ve takip
imkânı sunulacaktır. Gerek fabrika ve gerekse
de kantarlarda, fabrikanın yetkili personeli çalışacak, pancar alım işini de yine bu personeller gerçekleştirecektir.
39
Ayrıca pancar tesellümünde randevulu sisteme geçilecek, sökülen pancarın temizlenmesi
yüklenmesi ve nakliyesi fabrikamızca üstlenilecektir. Böylece kantarlarda ve fabrika girişlerinde, sıra problemi çözümlenecek, çiftçimizin işi her yönüyle kolaylaştırılacaktır. Artık en
verimli toprağınız, kantarlara ve fabrikamıza
taşınmayacaktır. Tarla ölçümleri, bu sene itibariyle uydudan gerçekleştirildi. Bu nedenle bu
yıldan itibaren bölgesel münavebe uygulamasından, tarla bazında münavebe uygulamasına
geçilmiştir.
kurulu üyeleri ve denetçilere verilecek ücretler ile yollukların belirlenmesi hususundaki
gündem maddeleri, oy birliği ile kabul edildi.
(http://www.kayseriseker.com.tr/tr/haber/
bizden-haberler/kayseri-pancar-ekicilerikooperatifinde-mali-genel-kurul-yapildi
(03.07.2012)
Analiz, Bu Sene 1000
Noktadan Yapılacak
2010 yılında Ankara Özel Yetkili Savcılığının
yürüttüğü soruşturma kapsamında, yolsuzluk
yapıldığı iddiasıyla gözaltına alınan Kayseri
Pancar Ekicileri Kooperatifi ve Kayseri Şeker
Fabrikası Yönetim Kurulu Başkanı Vedat Ali
Özışık ile fabrikanın bazı üst düzey yöneticileri
tutuklanmıştı.
Faaliyet alanımızda verimlilik haritası oluşturulacak, geçen sene 250 noktadan alınarak
gerçekleştirilen toprak analizi, bu sene en az
1000 noktadan, fabrikamız tarafından alınarak
yapılacaktır. En büyük sorunlardan bir tanesi,
girdi fiyatlarındaki artış karşısında, pancar bedellerinin yeterince artmaması hususudur. İşte
bunun için de, yönetimimizce köklü bir çözüm
üretilmektedir.
“Fiyat endeksi” çalışması dediğimiz bu çalışmaya göre, motorin, gübre, tohum, ilaç ve işçilik
gibi girdilerin fiyatlarında meydana gelen artış,
belli bir formülle pancar bedellerine yansıtılacak ve çiftçi mağduriyetinin önüne geçilecektir. Bazı çiftçilerimiz açısından bir diğer önemli
sorun ise, C pancarı uygulamasıdır. Bu yıl fabrikamız C şekerine girmediği ölçüde, çiftçiye C
pancarı uygulaması yapılmayacaktır.”
İbra Edildi
Diğer konuşmaların ardından, sırayla gündem
maddelerine geçildi. Gündemde bulunan; kooperatifin 2011 faaliyet yılına ait yönetim kurulu
ve denetçi raporu ile bilanço, gelir-gider tablosunun okunması ve onaylanması, yönetim
kurulu ve denetçilerin ibrası, 2011 yılı müsbet
gelir-gider farkının ana sözleşmenin 19. maddesi uyarınca tevzii, 2012 yılına ait iş programı
ve bütçesinin okunması, tartışılması ve tatbiki
hususunda yönetime yetki verilmesi, yönetim
40
Kooperatif Ve Fabrika,
5 Kişilik Kayyum İle
Yönetiliyor
Bunun üzerine Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından, 1163 sayılı Kooperatif Yasası çerçevesinde, yöneticilerinin yolsuzluk
iddiasıyla tutuklandığı Kayseri Pancar Ekicileri
Kooperatifi’ne, 27.12.2010 tarihinde kayyum
ataması yapılmıştı.
Kayyum heyetine, Kayseri Barosu avukatlarından Fevzi Konaç, Develi ilçesinden çiftçi Hurşit
Dede, Türkiye Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliği Genel Müdür Yardımcısı(Emekli oldu) Hüseyin Akay ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı Rehberlik ve Teftiş Kurulu Başkan Vekili Faruk Fıratoğlu atanmıştı. 2 ay sonra mahkeme kararı ile yine Gıda,Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı İç Denetim Birimi Başkanı Sinan Soylu da, kayyım heyetine,beşinci kişi olarak görevlendirilmişti.
Kayseri Şeker Fabrikası
A.Ş,1955’te Açıldı
1955 yılında işletmeye açılan ve 56 yıl boyunca Türkiye’nin en büyük Şeker Fabrikası olan,
sayısız yatırımı sayesinde bugünlere ulaşan,
aradan geçen yarım asırlık zaman sonunda,
Türkiye’nin dikkatle takip ettiği bir tarım şirketi
haline gelen Kayseri Şeker Fabrikası A.Ş.nin kurulmasına, Bakanlar Kurulu’nun 26.11.1954 tarihli kararı ile izin verildi. 7 Nisan 1954 tarihinde düzenlenen görkemli tören ile temeli atılan
Kayseri Şeker Fabrikası, 24 Ocak 1955 tarihinde makine montajına ve 2 Ekim 1955 tarihinde
deneme kampanyasına başladı.Dev tesis, 6 Kasım 1955 tarihinde merhum Başbakan Adnan
Menderes tarafından işletmeye açıldı.
12 milyon lira sermaye ile 1955 yılında kurulan
ve bölgede bulunan çiftçilerin ürettiği pancarı
işleyen Kayseri Şeker Fabrikası, günümüz yıllarında yaşadığı atılım süreci içerisinde, kurulduğunda günlük 1.800 ton olan pancar işleme
kapasitesini,12 bin tona çıkardı.
295 Köyde, Sözleşmeli
Pancar Ekimi Yaptırıyor
Zamanla yıllık cirosunu 700 milyon TL’ye yükselten Kayseri Pancar Ekicileri Kooperatifi’ne
ait Kayseri Şeker Fabrikası A.Ş., Kayseri, Sivas,
Yozgat ve Nevşehir illerine bağlı 295 köyde,
sözleşmeli pancar ekimi yaptırarak, bölge ekonomisine büyük katkılar sağlıyor.
Kayseri Şeker,“Türkiye’nin en büyük 500 sanayi
kuruluşu” içerisinde, kendine hep üst sıralarda
yer buldu.Bu azimli gayreti ile başarısını tekrar
tekrar gözler önüne serdi. Fabrika, 2009-2010
pancar alım kampanyasında, 2 milyon 250 bin
ton pancar işledi.
Kayseri Şeker Yönetimi,
Karın Yüzde 1’lik Temettü
Payını Almayarak Şirkete
Bıraktı
Halen 5 kişilik Kayyum heyeti ile idare edilen
Kayseri Şeker Fabrikası Yönetim Kurulu, son yılların en büyük özveri ve örnek fedakarlığına
imza attı.Zarardaki fabrikayı, bir yılda zarardan
kurtararak,net 71 milyon 608 bin liralık rekor
bir kâra geçirmesine rağmen,şirket yönetim
kurulu üyeleri, kardan alması gereken yüzde
1’lik temettü payını da almayarak şirkete bıraktı.
2011–2012 bilânço dönemini, net 71 milyon
608 bin liralık rekor kâr ile kapatan Kayseri Şeker Fabrikası, bir taraftan da örnek bir davranış
sergiledi.Yönetim kurulu, elde edilen kârın, %
1’ine tekabül eden ve şirket ana sözleşmesinin
71. maddesinde yer alan, “Temettü” payını şirkete bıraktı.Kurul üyelerinin her birinin hissesine düşen 143 bin 217 lira ve toplamda 716 bin
086 lira, şirket kasasında kalmış oldu.
Çiftçiler, Takdirle Karşıladı
Kayseri Şeker Fabrikası A.Ş.,bir hafta önce
yaptığı 57. olağan genel kurul sonucunda önemli kararlara imza attı.Kardan alınması gereken yüzde 1’lik temettü payı, alınan ortak
karar ile birlikte şirket kasasına bırakıldı.Bu
davranış,çiftçiler tarafından da takdirle karşılandı.
Genel kurulda bu konuyu kamu oyuna ve ortaklara duyurarak bir açıklama yapan Kayseri
Şeker Fabrikası A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı
Hüseyin Akay, şirketin önemli bir süreçten geçtiğine dikkat çekti. “Bu olumlu durum ve mali yapı, şirketin kalkınma evresine girmesi ve
borçlarını ödeyebilecek güce ulaşması, bizleri
asla hedeften uzaklaştırmamıştır.
Üreticimizin umutlu beklentilerine cevaben,
ana sözleşmenin 71. maddesinde yer alan ve
üye başı 143 bin 217 liraya tekabül eden “Temettü” payı, yönetimin ortak kararı ile şirkete
bırakılmıştır.Umarız Kayseri Şeker Fabrikası
A.Ş., çok yakın zamanda ilin, bölgenin ve ülkenin kalkınmasında yeniden çok önemli çalışmalara imza atar ve üreticisinin refahını
sağlar.” diyen Akay’ın bu açıklaması ve yönetimin kararı,Gıda,Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
çevrelerince de olumlu olarak değerlendirildi.
(25.07.2012)
Kayseri Pancar Ekicileri Kooperatifi’ne Atanan
Kayyım’ın Görev Süresine İlişkin Açılan Dava
Reddedildi
Kayseri Pancar Ekicileri Kooperatifi’nde görev
41
yapan Kayyım Heyeti görev süresinin 1 yıl olduğunu iddia ederek, konuyu mahkemeye taşıyan bir grup çiftçinin açtığı davanın, Kayseri
Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 17 Ocak tarihli
kararı ile reddedilmesinin ardından, Yargıtay
da konunun temyizine ilişkin kararını açıkladı.
Yargıtay’ın 23. Hukuk Dairesi, Kayseri Pancar
Ekicileri Kooperatifi’ne atanan Kayyım Heyetinin görev süresini, “Kayyım Heyetinin Ankara
12. Ağır Ceza Mahkemesi’nce ve CMK 133/1
maddesi uyarınca atanması nedeniyle, görev
sürelerinin tespitinin Ceza Mahkemelerine ait
olduğu, bu talebin inceleme ve değerlendirme mercinin ise Ticaret Mahkemesi olmadığı”
gerekçesiyle, heyetin görev süresini “Süresiz”
olarak yeniden onadı.
ğince atanan kayyımların işemlerine yönelik
itirazları incelemek olduğu, kayyımların CMK
250. maddesiyle yetkili Ankara 12. Ağır Ceza
Mahkemesi’nce CMK 133/1 maddesi uyarınca
atanması nedeniyle, görev sürelerinin tespitinin Ceza Mahkemelerine ait olduğu, bu talebin inceleme ve değerlendirme mercinin Ticaret Mahkemesi olmadığı gerekçesiyle, davanın
reddine karar verilmiştir” denildi.(http://www.
kayseriseker.com.tr/tr/haber/bizden-haberler/kayyimin-gorev-suresine-iliskin-acilan-dava-reddedildi)(18.07.2012)
Kayseri Şeker Fabrikası
A.Ş.’nin 57. Olağan Genel
Kurulu Yapıldı.
27 Aralık 2010 Tarihinde
Görevlendirildi
Kayseri Şeker,özelleştirmede kötü örnekten çıkıp, iyi örnek gösteriliyor
Kayseri Şeker Fabrikası ve Kayseri Pancar Ekicileri Kooperatifi yönetim kurulu üyelerinin
gözaltına alınması ile başlayan süreçte, Gıda
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından 27
Aralık 2010 tarihinde Kayseri Pancar Ekicileri
Kooperatifi’nde görevlendirilen ve daha sonra
Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nce Kayyım
olarak atanan heyetin, görev süresine ilişkin
tartışmalara son noktayı Yargıtay koydu.
Kayseri Şeker Fabrikası A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Akay, “Yakın bir geçmişte
dizlerinin üzerine çökmüş olarak bulduğumuz
fabrika, bugün ayakta ve dimdik durumdadır.
Fabrika, özelleştirmede artık kötü örnek olmaktan çıkıp, iyi bir örnek olarak gösterilmektedir. Bize verilen emanete sahip çıkacağız.
Herkesten destek bekliyoruz.”dedi.
Yargıtay 23. Hukuk Dairesi, bir gurup çiftçinin
Kayyım Heyeti’nin görev süresine ilişkin Kayseri Asliye Ticaret Mahkemesi’nde açtığı davanın, yine aynı mahkemenin 17 Ocak tarihli red
kararını temyize götürmesinin ardından, kesin
kararını verdi.
Sürenin Bir Yıl İle
Sınırlandırma Talebini
Reddetti
Yargıtay, davalı Kayyım Heyeti üyelerinin görev
süresini bir yıl ile sınırlandırma talebini reddederken, açılan temyiz davasını da reddetti. Kararda, “Ticaret Mahkemesi’nin görevinin 1163
Sayılı Kooperatifler Kanunu 90. maddesi gere-
42
Kayseri Şeker Fabrikası A.Ş.’nin 57. olağan genel kurul toplantısı, fabrika toplantı salonunda yapıldı. Denetim Kurulu üye seçiminin de
yapıldığı 19.7.2012 tarihinde gerçekleştirilen
genel kurula,Başbakanlık Özelleştirme İdaresi
Başkanlığı ve Pankobirlik temsilcileri ile ortaklığı bulunan Pancar Ekicileri Kooperatiflerinin
temsilcileri ve çok sayıda davetli katıldı.
Divan seçiminden sonra konuşan Hüseyin
Akay,çok önemli ve kritik bir süreçten geçtiklerini ve halen de geçmekte olduklarını belirterek, “Yaklaşık bir buçuk yıl önce aldığımız
görevin bugün halen devam edebiliyor olmasının en önemli sebebi, şüphesiz bu şirketin
kapanmasına veya iflas etmesine engel olma
isteğimizden kaynaklanmaktadır.
27.12.2010’da
görevlendirildik
şeklinde devam ederek,özetle şunları söyledi;
Türkiye’nin en köklü ve güçlü şeker fabrikalarından Kayseri Şeker Fabrikası’nın, içerisine saplandığı bataklıktan kurtulabilmesi için,hepimiz
ayrı ayrı fedakârlıklar gösterdik. 1,5 yıl önce bu
büyük taşın altına elini koyan bizler, kısa fakat
meşakkatli bir sürecin ardından, bu fabrikayı
bugün yeniden Türkiye’nin en büyükleri arasındaki yerine kavuşturmanın, haklı gururunu
taşımaktayız.” şeklinde konuştu.
“Yokoluşun eşiğinden dönen fabrika,bir önceki bilânço dönemini, 35 milyon zararla
kapatmasına,yaşanan tüm olumsuz şartlara ve
yatırım adı altında açılan ve sürekli zarar eden
bir takım şirketlere rağmen; hiçbir dönemde
olmayan bir başarı elde etmiş ve bankalara
ödenen faizler, devlet kuruluşlarına ödenen
geçmiş döneme ait vergiler ile sigorta cezaları
düşüldükten sonra tam; 71 milyon 600 bin lira
net kar elde etmiştir. Bu kâr Kayseri Şeker Fabrikası tarihinde bir ilktir.
Başkan Akay“Görev aldığımız tarihten önce
tutuklama ve gözaltılar nedeniyle, büyük bir
yönetim boşluğu yaşayan şirket ve kooperatifin idaresi için, Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı’nca, 27 Aralık 2010 tarihinde Kayseri
Pancar Ekicileri Kooperatifi’nde görevlendirildik. Hemen mevcut denetim kurulu üyelerine
çağrıda bulunarak, yönetim kurulu seçimi yapılması için, genel kurul önerisinde bulunduk.
Kayseri Şeker Fabrikası’na yeni yönetim kurulu
olarak seçildik.
450 milyonluk kredi
Kasasında 210 TL’si olan ve birçok bankadan icra kararı çıkmış bir fabrikaya sahip
çıkılması,çok önemli bir sorumluluktur. Devletin birçok kurumu ile diyalog yollarını kapamış,
üst birlikleri ile kavgaya tutuşmuş, sektördeki
emsal meslektaşları ile guruplaşmış bir yapının, tekrar rayına girmesi,kolay bir iş değildi.İş,
Garanti,Halkbank ve Şekerbank yetkilileri ile
yapılan görüşmeler neticesinde, şirketin 650
milyon liralık borcu için, 450 milyonluk kredi
sözleşmesi imzaladık.
Ardından kısa vadeli banka borçlarının tamamına yakını ödenirken, diğer kısa vadeli borçlar ile geçmiş dönem sigorta ve vergi cezaları
da yeniden yapılandırılarak, ceza faizlerinde
büyük indirimler sağlandı.32 milyon vergi
cezası,Torba Yasa aracılığı ile 10 milyona indirilerek, yeniden yapılandırıldı. Geçmişdeki 27
milyon liralık vergi ve SSK pirim borçları ise,
yine yapılandırılarak, faiz yükünden kurtarıldı.”
35 milyon zarardaydı.
Daha önce hiç böyle bir karlılık yaşanmamıştır.
Tüm bu olumsuzluklar bugün bize miras kalmasaydı bu tutar, tam olarak 156 milyon lira
olacaktı.”
Yönetim ve denetim ibra
oldu
Daha sonra gündemde bulunan “Şirketin
01.05.2011 – 30.04.2012 bilânço dönemini
kapsayan 2011 faaliyet yılına ait bilânço, kar
ve zarar hesapları ile 01.05.2012 – 30.04.2013
bilânço dönemi iş programı ve yönetim kurulu
faaliyet raporlarının okunması, ardından 2011
yılı bilânço, kar ve zarar hesapları tasdikinin
oylanması,şirketin 01.05.2012 – 30.04.2012
bilânço dönemi iş programı tasdikinin oylanması, yönetim ve denetim kurulu üyelerinin
ibrası ve verilecek ücretlerin tespiti, 2011 yılı
faaliyet karı hakkında karar alınması, Gümrük
ve Ticaret Bakanlığı Müfettişi’nin şirket denetimi sonucu hazırladığı 05.07.2011 tarih ve
2011/12 sayılı raporun görüşülüp, raporda belirtilen hususların karara bağlanması ile şirket
aktifinde kayıtlı İncesu Gebe Düve ve Süt Üretim Tesislerindeki gayrimenkul ve canlı hayvanların, KVK’nun 19. ve 20. maddelerine göre
kısmi bölünerek, Pandoğa A.Ş.’ye ayni sermaye
olarak konulması konuları görüşülerek”, oy birliği ile karara bağlandı.
43
10.ULUSLARARASI TÜRK DÜNYASI
SOSYAL BİLİMLER KONGRESİ
KIRIM’DA YAPILDI
Kongre Vesilesi İle Akademisyenler İSMAİL
GASPIRALI ve CENGİZ DAĞCI’nın Mezarlarını
Ziyaret Ettiler.
44
Bu yıl 28-29 Ağustos 2012 tarihlerinde Kırım Mühendislik ve Pedagoji Üniversitesi’nde
onuncusu düzenlenen Uluslararası Türk Dünyası Sosyal Bilimler Kongresi, bilimsel işbirliği
ve paylaşımın kolaylaştığı daha da önemlisi bir
zorunluluk haline geldiği küreselleşme şartlarında Türk dünyasında artan işbirliğini bilimsel
alanlara da taşıma gayretinin bir tezahürü olarak Türk Dünyasından Üniversitelerin işbirliği
ile gerçekleştirilmiştir. Türk Dünyasını oluşturan ülke ve toplulukların demokratik birer ulus
olarak gelişmeleri, reel egemenliklerinde artış
sağlayabilmeleri ve dünya barışına katkıda bulunabilmelerinin başlıca hamlesi bilgi toplumu
doğrultusunda işbirliğine dayalı atılacak adımlardır. Son çeyrek asra bakıldığında bu geniş
coğrafyadaki ilişkilerin giderek arttığı görülmektedir.
Bu kongre Asya, Avrupa ve Balkanlar’da yaşayan Türk ve akraba toplulukların sosyo-kültürel, ekonomik, politik vb. durumlarını bilimsel
çerçevede araştırıp bilgi üretimi ve birikimi
ile her alanda işbirliği zeminlerini oluşturmayı
amaçlayan bir faaliyettir. Gaspıralı’nın izinde
“Dilde, Fikirde, İşte Birlik” diyerek yola çıkılan
bu onuncu kongrede, Türk Dünyası’ndaki işbirliği potansiyeli etraflıca tartışılmıştır.
Kırım Mühendislik ve Pedagoji Üniversitesi,
Sakarya Üniversitesi, Azerbaycan Devlet İktisat
Üniversitesi-Türk Dünyası İşletme Fakültesi,
Türk Hava Kurumu Üniversitesi , Kırgızistan İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi-Türk Dünyası
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Calalabat KIRGIZİSTAN
Aksaray Üniversitesi, Kazakistan Kızılorda Korkut Ata Devlet Üniversitesi-Türk Dünyası Türk
Dili ve Edebiyatı Bölümü Kızılorda KAZAKİSTAN
İle Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı’nın işbirliği
ile düzenlenen kongre 6 ayrı salonda 6 oturum
düzenlenmiş, yaklaşık 200 akademisyen fikirlerini paylaşmışlardır.
Bu Kongre vesilesi ile Kırım’a gelmiş olan akademisyenler, Kırım’ın önemli tarihi ve turistik
yerlerini de gezmişler, bu geziler sırasında, Sivastopol yakınında Kırım Savaşı zamanından
kalma şehitler için yapılan Türk Şehitleri Anıtı-
45
nı, Bahçesaray’da bulunan İsmail Gaspıralı’nın
müze haline getirilen evini ve mezarını, Yalta
yakınındaki Kızıltaş Köyünde bulunan Cengiz
Dağcı’nın mezarını ziyaret etmişlerdir.
Bu vesile ile İsmail Gaspıralı ve Cengiz Dağcı’nın
hayatları ve Türk Dünyasına yaptıkları hizmetleri hatırlamakta fayda var.
İsmail Gaspıralı
(1851 - 1914)
Türk dünyasının büyük düşünce adamlarından
ve reformistlerinden biri olan Gaspıralı İsmail
Bey, Kırım Harbi (1853-1856) bütün şiddetiyle devam ederken, Bahçesaray’a iki saat mesafedeki Avcıköy’de dünyaya geldi. Babasının
doğduğu köye nisbetle Gaspirinski (Gaspıralı)
lâkabını alan İsmail Bey’in çocukluğu, Kırım
Türk kültürünün beşiği olan Bahçesaray’da
geçmiş ve bu şehir, onun ruhunda, sokakları,
camileri, evleri ve özellikle Hansarayı ile, silinmez İzler bırakmıştır. Henüz on yaşındayken
Akmescit lisesine gönderilen İsmail, orada İki
sene kaldıktan sonra Varonej şehrindeki askerî
okula nakledildi. Daha sonra Moskova Askerî
İdadisi’ne gitti. Gaspralı bu dönemde en çok
etkisinde kaldığı olay Ruslar’ın özellikle Türk
karşıtlığından beslenen Panslavizm politikalarıdır. Genç İsmail buna karşı tepki koymak istemektedir. Bu yüzden okuldan ayrılmıştır. Okuldan ayrılan Gaspralı Zincirli Medresesi’nde
Rusça öğretmeni olarak göreve başladı. Bîr buçuk yıl kadar süren bu görevi sırasında, bol bol
okuyarak Rus edebiyatı ve fikir akımları hakkında esaslı bilgiler edinen İsmail Bey, bir yandan da Rus basınını takip ederek politik gelişmeleri ve Rusya’nın içte dışta izlediği politikayı
daha İyi kavramaya çalıştı. İleride kafasını çok
meşgul edecek olan “sosyalizm” hakkında da
hayatının bu döneminde epeyce bilgi edinen
Gaspıralı, 1869 yılında maaşı 600 rubleye çıkarılarak Yalla’da Dereköy mektebine tayin edildi,
burada da iki yıl kaldıktan sonra, Bahçesaray’a
dönerek yeniden Zincirli Medresesi’nde Rusça
dersleri vermeye başladı. Gaspıralı, o zamana kadar kafasında teşekkül eden “yenilikçi”
46
fikîrleri ilk olarak Zincirli Medresesi’nde uygulamaya çalıştı, talebelerine, asıl görevi dışında
“usul-ü cedid” (yeni metod)’le Türkçe dersleri
verdiği gibi, medreselerde uygulanan “skolastik” eğitim tarzını da eleştirmeye başladı.
Fakat bu metod ilk başlarda tepkiyle karşılandı. Gaspralı’nın en büyük hedeflerinden biri
İstanbul’a gitmekti. İstanbul’a giderek zabit
olmayı istiyor fakat yarıda bıraktığı eğitimin
buna engel olacağını düşünüyordu. Bu sebepten dolayı da 1871 yılında Paris’e giderek
yarıda kalan eğitimini tamamladı. Gaspıralı,
1874 sonlarına kadar Paris’te kaldı. İsmail Bey,
Paris’ten İstanbul’a gitmiş fakat bir türlü ideali olan memuriyeti yapma fırsatı bulamamıştı.
Yazarlık hayatı da bu dönemde başladı. Zabitlik hayalinin gerçekleşemeyeceğini anlayınca,
1875 kışında Kırım’a dönen Gaspıralı, 1878’de
Bahçesaray belediye başkanlığına seçilinceye kadar başka hiç bir işle uğraşmadı, sadece
okudu ve milletinin hayatını inceledi. Gaspıralı
İsmail Bey, 1878 yılında Bahçesaray belediye
başkanlığına seçildi; bu görev sayesinde düşündüğü bazı yenilikleri gerçekleştirebileceğini zannediyordu, ne var ki önüne yine bazı
engeller çıktı. Belediye başkanı olarak görevlerini -bütün imkânsızlıklara rağmen-yerine
getirmeye çalışırken, aslı misyonunu da hiç
unutmayan Gaspıralı, 1879 yılında, bir gazete
çıkarmak için Rus hükümetine müracaat ettiyse de, bu müracaatı reddedildi. Fakat o, mutlaka yayın yoluyla milletine hizmet etmek istiyordu. 1881 yılında, “Genç Molla” müstear adı
ile, ileride kitap olarak da yayınlanacak olan
“Russkoe Musulmanstovo” (Rusya Müslümanları) başlıklı makalelerini yazarak Akmescit’te
çıkan “Tavrida” gazetesinde yayınlandı. Gaspıralı, izin alamamasına rağmen, gazete çıkarma fikrinden asla vazgeçmemiştir. Bunun
için, zemin yoklamak amacıyla, 1881 yılından
başlayarak “Tonguç”, “Ay”, “Güneş”, “Yıldız”,
“Mir’at-i Cedid” gibi çeşitli adlarla küçük risaleler yayınlamaya başladı. Ne var ki, Rus sansürü, bu risalelerin yayınını, adlan başka olsa
da gazete hüviyeti taşıdıkları gerekçesiyle çok
geçmeden yasaklayacaktır. “TERCÜMAN” Gaspıralı, bir gazete çıkarabilmek için tam dört yıl
mücadele verdi, defalarca Petesburg’a giderek
müracaatlarda bulundu ve nihayet 1883 yılında, Türkçe kısmı aynen Rusçaya da tercüme
edilmek şartıyla “Tercüman-ı Ahval-i Zaman”ı
yayınlama iznini kopardı. Adını Şfnasi’nin
İstaNbul’da çıkardığı “Tercütman-ı Ahval”dan
alan bu gazetenin Rusça adı da “Perevotcik”
olacaktı. Zühre Hanım’ın ziynet eşyalarını ve
annesinden kalan kıymetli elbiseleri satarak
elde ettiği paraya, 300 ruble kadar abone parasını da ilave ederek eski bir makine ve bir miktar hurufat alan Gaspıralı, ilk nüshayı 10 Nisan
1883’te çıkardı. Türcüman,Rusya’da çıkan ilk
Türk gazetesi değildi, ama yaygınlığı ve oynadığı rol bakımından en önemlisiydi. 1903 yılına kadar haftalık, 1903-1912 arasında haftada
bazan iki, bazan üç defa, Eylül 1912’den sonra
da günlük olarak tam 33 yıl yaşadı ve 1916 yılında kapandı. Küçük boyda dört sayfa olarak
çıkmaya başlayan Tercüman çok geçmeden,
devrin şartlarına ve okur yazarlık oranına göre
çok yüksek sayılabilecek tirajlara ulaştı. Kafkasya, Kazan, Sibirya, Türkistan, Çin, hatta İran ve
Mısır’da satılan Tercüman’ın büyük başarısı,
Gaspıralı’nın sadece Rusya Türklerinin değil,
bütün müslümanların meseleleriyle yakında
ilgileniyordu. Bu aynı zamanda Dilde birlik fik-
rinin hayata geçmesi aynı dilin kullanılmasında
önemli bir misyon yerine getirilmesi anlamına
geliyordu. 1905 bunalımından sonra Kazan’da,
Kafkasya’da, Türkistan’da ve Kırım ‘da yayınlanan 35’ten fazla gazete ve dergide, çok sayıda
hikâye ve romanda “Gaspıralı dili” kullanılmıştır. MÜSLÜMAN İTTİFAKI Tercüman gazetesi sayesinde geçmişte hayali olan Dilde birlik fikrinin yanısıra usu-ü Cedid okulunu da oluşturan
ve yaygınlaştıran Gaspıralı İsmail Bey’in 1905
İhtilali’nden sonra Rusya Müslümanlarının ittifakı gayesiyle toplanan üç kongrede de önemli
roller oynadı. Eğitim meselesinin ağırlıklı olarak ele alındığı III. Kongre’de “dil birliği” ile ilgili
görüşlerini bütün Rusya Müslümanlarına resmen kabul ettirdi. (1906). “Usul-ü cedid” hareketinin başarısı ve Ekim Manifestosu ‘ndan
sonra müslümanların kazandığı hürriyet, öte
yandan “Müslüman İttifakı” için yapılan kongreler Gaspıralı’nın cesaretini arttırdı. Gerçekte,
yaptığı bütün faaliyetler, onun Türk birliğinin
daha ileri bir merhalesi olarak İslâm birliğini
hedeflediğini, fikrî yapısının Türkçü olduğu kadar, İslamcı bir nitelik de taşıdığını göstermektedir. Nitekim 1907’de, Kahire’de bir “İslâm
Kongresi” toplayabilmek için büyük gayret
sarf etti. 1910’da ise Hindistan’a gitti ve Bombay’daki “Encümen-i İslamiye”nin toplantılarına katılarak görüşlerini anlattı. Meşrutiyet’in
ilanından sonra İstanbul’a gelmiş ve büyük bir
heyecanla karşılanmıştır (1909). Türkiye Türklüğüne büyük bir ilgi duyan Gaspıralı, Kırım’da
da Rus basınına karşı Türkiye’yi savunmaktan,
aleyhteki yazılara cevap vermekten asla çekinmemişti. Birinci Dünya Savaşı arifesinde
İstanbul’a tekrar gelerek Türkiye’yi savaşa girmemesi hususunda uyarmaya çalışan Gaspıralı, Türk dünyasının yetiştirdiği nadir zekalardan
biriydi, büyük bir mücadele adamı ve gerçekten inanmış bir idealistti. Gaspıralı İsmail Bey,
11 Eylül 1914 Cuma günü Bahcesaray’da vefat
etti. Ertesi gün muhteşem bir cenaze töreniyle,
Mengligiray Han türbesi civarında toprağa verilen büyük idealistin ölümü, bütün İslâm dünyasında çok büyük bir teessür uyandırdı.
47
TEBRİK
BÜTÜN ÜYELERİMİZİN MÜBAREK KURBAN
BAYRAMINI TEBRİK EDER, TÜRK DÜNYASI VE
İSLAM ALEMİNE HAYIRLAR GETİRMESİNİ
TEMENNİ EDERİM.
Türk Kooperatifçilik Kurumu ve
Türk Kooperatifçilik Eğitim Vakfı adına
Prof. Dr. Nevzat AYPEK
Başkan
48