Ekim 2012 Yıl : 78 Sayı : 910 Ekim 2012 Yıl : 78 ISSN : 1300-1450 Sayı : 910 ISSN : 1300-1450 YIL : 78 SAYI : 910 Ekim 2012 Doç. Dr. M.Akif ÖZER Nurettin PARILTI Ahmet BAYANER Muharrem ÇETİN Rasih DEMİRCİ Hikmet KAVRUK Mehmet Akif ÖZER Adnan TEPECİK Eriman TOPBAŞ Başyazı 1 Dr. Oktay Tuncay KOOPERATİFCİLİK FELSEFESİ VE TURİZM KOOPERATİFLERİ 2 M. Akif ÖZER TURİZM KOOPERATİFÇİLİĞİ KOOPERATİFÇİLİKTE YENİ TREND MI? 5 Çeviren: Yalçın ARSLANTÜRK ULUSLARARASı KOOPERATIF TEMEL SEKTÖRLERINDEN BIRI OLARAK TURIZMIN ROLÜ 8 M. Ziya GÖZLER TÜRKİYE'NİN BİTMEYEN MESELELERİ 14 Yakup BİLİCİ KARAGÜN DOSTUNDAN AKGÜN DOSTUNA YÜRÜYÜŞ 18 Özgür YAYLA TURİZM EĞİTİMİ BÜNYESİNDE VERİLEN REKREASYON EĞİTİMİNE AKADEMİK BİR BAKIŞ 20 Hüseyin ALBAYRAK İKİNCİ KOSOVA ZAFERİ VE SON HAÇLI ORDUSUNUN MAĞLUBİYETİ 25 Hayrettin İVGİN AZERBAYCAN'DA DÜZENLENEN İKTİSAT KONGRESİ 28 Rıdvan ÇONGUR Zaferler Ayı Ağustos" ta ölen tarihçi-yazar : Feridun Fazıl TÜLBENTÇİ 30 Kutalmış Devlet İSMİHAN ŞAİR ABDURRAHİM KARAKOÇ'UN ARDINDAN 38 Halim UTLU KOOPERATİFLERDEN HABERLER 39 10.ULUSLARARASI TÜRK DÜNYASI SOSYAL BİLİMLER KONGRESİ KIRIM'DA YAPILDI 44 Prof.Dr. Harun TANRIVERMİŞ Doç.Dr. Mehmet ARSLAN Doç.Dr. Mehmet Akif ÖZER Veli ÇELEBİ Osman BOSTAN Turgut AĞIRNASLIGİL 20.10.2012 Dergimizde yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir. Hüsnü POYRAZ Prof.Dr. İhsan ERDOĞAN Özdemir ÜNSAL Başyazı İnsanlar ihtiyaçlarını piyasa şartlarından daha uygun fiyatlarla ve daha kaliteli mal ve hizmetlerle karşılamak için veya müteşebbisler işletmeler kurmak için birleşmektedirler. Bu birleşme insanlar için genellikle kooperatif şeklinde olurken, müteşebbisler için şirket şeklinde olmaktadır. Nitekim kooperatifte şirkette, birer birleşme şeklidir. Yani, müteşebbisler de birleşmelerini kooperatif şeklinde yapabilirler. Çünkü kooperatifler, sadece ortaklarının ihtiyaçlarını karşılamanın dışında, işletme olmanın temel şartlarından olan başkalarının ihtiyaçlarını karşılamak için de kurulabilirler. Ayrıca, birleşme yeni bir işletmeye dönüşme şeklinde olabileceği gibi, işletmelerin belli ihtiyaçlarının karşılanması veya belli faaliyetlerinin yapılması için işlem bazlı ve sınırlı zamanlı da olabilir. Bu bağlamda insanlar her türlü ihtiyaçlarını kooperatifleşme yoluyla karşılayabilirken, klasik kooperatif tanımı dışına çıkıp, her türlü iktisadi faaliyetlerini de kooperatif birleşme ile yürütebilirler. İnsan ihtiyaçlarına bakıldığında, Moslow ihtiyaçlar hiyerarjisi akabinde; tatil ve dinlence ihtiyacı da günbegün daha çok insanı seyahat eder hale getirmiş ve dünya turizm endüstrisini oluşturmuştur. Ki bu endüstri yaklaşık bir milyar turistin oluşturduğu yaklaşık bir trilyon dolarlık bir pazardır. Bu pazarın 2020 yılında bir buçuk milyar turist ve bir buçuk trilyon dolarlık harcamaya ulaşması beklenmektedir. Türk turizminin bu pazardan aldığı pay ise, 30 milyon turist ile 24 milyar dolar civarında iken, 2023 yılında 50 milyon yabancı 20 milyon yerli turist ve 50 milyar dolar gelir hedeflemektedir. İnsanlar bu endüstride bir taraftan tatil ihtiyaçlarını piyasa şartlarından daha uygun fiyatlarla ve daha kaliteli karşılamak için maddi ve manevi güçlerini kooperatifleşme ile birleştirme yoluna giderken diğer taraftan turizm endüstrisinde faaliyet gösteren işletmeler de gerek işletme bazında özellikle de belli ihtiyaçlarının karşılanması veya belli faaliyetlerinin yapılması için kooperatifleşme ile birleşme yoluna gidebilirler. Nitekim, turizm işletmeleri böylece ölçek ekonomisinin ortaya çıkaracağı sinerji ile fiyatta ve kalitede rekabet üstünlüğü elde edebilirler. Bunlar için yapılası gereken Türk kooperatif mevzuatındaki şekli ile Turizm Geliştirme Kooperatifleri kurmaktır. Türkiye’de de örnekleri olan Turizm Kooperatifleri, ICA (Uluslar arası Kooperatifler Birliği) bünyesinde de TICA (Uluslar arası Turizm Kooperatifleri Derneği) olarak yerini almaktadır. Sonuç olarak, insanlar tatil ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik olarak; turizm endüstrisinin ulaşım, konaklama ve rekreasyon sektörlerinden alınan hizmetler için turizm kooperatifleri kurabilirler, kooperatif ortağı olabilirler. Böylece, sözkonusu ihtiyaçlarını bireysel olarak karşılama yerine kurumsal bazda ve belli bir ölçekte, butik programlarla beklentilere uygun, uygun fiyatlarla, kaliteli ve tatil sürecindeki muhtemel risklerden ari veya maruz kalınabilecek riskleri yönetebilir şekilde karşılayabilirler. İnsanların tüketim kalıplarının değişmesine paralel bir şekilde, tatil anlayışları ve beklentileri de farklılaşmaktadır. Bu doğrultuda, turizmde yeni trendler ve alternatif turizm uygulamaları ortaya çıkmaktadır. Alternatif turizm uygulamalarının mevcut ve olası trendleri bu alandaki yatırım ve işletmeciliği klasik turizm yatırımlarından ve işletmeciliğinden farklı kılmaktadır. Sözgelimi, birçok etkinliği kapsayan yeşil turizm yatırım ve işletmeciliği kooperatifleşme şeklinde olabilir. Nitekim, yeşil turizm alanında kooperatifleşmeyi, yeşil turizm hizmetini bizatihi veren kırsalda yaşayanlar yapabileceği gibi, turizm müteşebbisleri de münhasıran alternatif turizm yatırım ve işletmeciliğinde turizm kooperatiflerini tercih edebilirler. 1 KOOPERATİFCİLİK FELSEFESİ VE TURİZM KOOPERATİFLERİ Dr. Oktay Tuncay Geçmişe baktığımızda tüm dönemlerde insanların işbirliğine dayalı bir biçimde ekonomik faaliyetler sergilediklerini ve bu doğrultuda bireysel çabaları daha fazla fayda ve daha etkin sonuçlar elde ettiklerini görülecektir. İnsanın doğasında var olan ve genel olarak zor tabir edilen koşullarda ortaya çıkan birleşme duygusunun, toplumları kargaşa ve kriz durumlarından çıkaran ana faktörlerden birisi, hatta en önemlisi olduğu söylenebilir. İşbirliği durumunda taraflar amaçlarına birlikte ulaşmaya çalışırlar. İşbirliği “bir iş veya faaliyetle ilgili olarak müşterek hareket etme” diye tanımlanırken, “ortak amaç için birlikte çalışma” olarak da tanımlanabilmektedir. İşbirliği durumunda tüm tarafların amaç ve çıkarlarına dikkat edilir. İşbirliği, kişinin kendi amaç ve çıkarlarından vazgeçmesi anlamına gelmez. İşbirliği hem kişisel amaç ve çıkarlarını korumak, hem de başkalarının çıkar ve amaçlarına dikkat ederek birlikte çalışmaktır. İşbirliği, karşılıklı güveni artırıcı bir özelliğe sahiptir işbirliği ve işbirliğine dayalı ekonomik faaliyetler kooperatif faaliyetler olarak da ifade edilmektedir. Kooperatif kurmak veya kooperatifçilik tarih boyunca farklı isimler ile ifade edilmiş, insanlar bu faaliyetler sonucu temel ihtiyaçlarını karşılamış, sosyal ve ekonomik özgürlüklerini elde etmişlerdir. Kooperatifçilik, serbest piyasa sisteminin temeli olan bireysel mülkiyet unsurlarını kapsamakta (ortakların hisse mülkiyeti), kurumsal yapısı itibari ile 2 de demokratik bir teşkilatlanma niteliği taşımaktadır. Bu özelliği itibariyle kooperatifçilik demokrasiyi ve bireysel girişimciliği geliştiren ve tekelci yapılanmaları engelleyen sistematik bir yapıya sahiptir. Bu yönüyle kooperatifler, içinde bulunduğu ekonomik sistemde hem rekabeti arttırıcı hem de kaynakların verimli dağılmasına olumlu katkıda bulunur. Kooperatiflerin toplum genelinde yaygınlaşmasını, kuramsal ve işlevsel bir anlayışı ifade eden kooperatifçilik hareketi, on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından itibaren bütün ülkelerin sosyal ve ekonomik kalkınmasında çok önemli rol oynamış ve halen de oynamaktadır. Bugün, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde kooperatifçilik önemli bir sosyal ve ekonomik hareket olarak kabul edilmektedir. Kooperatifçiliğin; dünyada demokrasinin, barısın, çevrenin korunmasına ve istihdam yaratmaya, kaynakları harekete geçirme, yatırım oluşturma ve ekonomiye, sürdürülebilir kalkınmaya ve yoksullukla mücadeleye katkıları üzerinde durulmakta; bütünüyle, ülkelerin ekonomik ve sosyal kalkınma ve gelişmelerinde önemli bir araç olarak kullanıldığı kadar turizm alanında da önemli gelişmeler göstermiştir. Zira Dünyada, sahil şeritleri, ikamet etmek, dinlenmek, tarım endüstri, ulaşım ve ticari bağlantılar yapmak için ideal bölgelerdir. Bunun soncusunda da sosyo ekonomik gelişme, iç bölgelere göre daha hızlı olmaktadır. Sürdürülebilir bir turizm sektörü için topoğrafya, arazi kullanımı, ulaşım ağı, nüfus yoğunluğu, su kaynakları, flora ve fauna gibi alanlar incelenerek, muhtemel turizm sahaları belirlenmeli ve önceden projelendirilmelidir. Bütün kıyı şeritlerinin sürdürülebilir yönetimi için kıyı şeritlerinin bir bütün olarak planlanması ve bu plana göre yönetilmesi gerekmektedir. İşte bu konuda işbirliği felsefesi çerçevesinde kooperatifleşerek özerk bir organizasyon olarak turizm alanında son yıllarda önemi giderek artan bir rol oynamaktadır. Dünyada sanayi toplumuna geçiş süreci ile birlikte şehirler sayı ve nüfus olarak her geçen gün artmıştır. Şehirlerde yaşayan sanayi, ticaret ve hizmet sektöründe çalışan nüfusun talepleri doğrultusunda toplumun tatil beklentileri şekillenmeye ve değişmeye başlamıştır. Başlangıçta ulaşım imkânlarının etkisi ile yakın çevreye olan tatil amaçlı geziler ve yolculuklar, haberleşme ve ulaşım olanaklarının hızlanması ile daha uzak mesafelere yönelmiştir. Toplumda artan eğitim düzeyi ve mesleki faaliyetler bireylerin tatil tercihleri üzerine etkili olmaya başlamıştır. Bir zamanlar büyük bir kısmı sadece köyüne ve akrabalarına ziyarete giden kitlelerin yerini, yıl boyunca tüm mevsimlerde tatil yapma imkânına sahip bireyler almıştır. Bu talep her konuda, ulusal ve uluslararası ölçekte değişik tatil paketlerinin yaratılmasına yol açmıştır. Turizm Kooperatiflerini gelişmiş ülkelerin hemen hemen tümünde görebiliriz Bu ülkelerden başlıcaları ABD, Kanada, Brezilya, Meksika, İngiltere, İspanya, İtalya, Avustralya, Malezya, Japonya ve Hindistan’dır. Turizm bir hizmet sektörü olarak çok iyi planlanması gereken ve bu plan içinde insanların ortak çabası ve işbirliği ile yürütülen bir hizmet alanıdır. Turizm insani değerlerin ön plana alındığı bireylerin rahatı ve mutlu olmalarını hedefleyen bir sektördür. Bu özellikleri nedeniyle turizm sektörü kooperatif gibi takım ve dayanışma ruhu içinde çalışmayı gerektiren sosyo ekonomik hareketin yapısına uygun bir alandır. Bu özelliği gören başta gelişmiş ülkeler olmak üzere birçok ülkede turizm kooperatifleri kurulmuştur. Bu kooperatifler ülke içinde olduğu gibi ülkeler arası işbirliği konusunda da en başarılı çalışmaları yapan örgütlerdir. Turizm kooperatifleri yaptıkları işin özelliklerini de dikkate alarak uluslararası bir örgüt altında toplanmışlardır. Bu örgüt Uluslararası Kooperatifler Birliğinin (ICA) sektörel örgütlerinden biri olan kısa adı TİCA (International Association of Tourism Co-operatives) diye ifade ettiğimiz Uluslararası Turizm Kooperatifleri Birliğidir. Ülkemizde de birim kooperatif olarak ana sözleşmelerinde turizme yer veren sınırlı sayıda küçük kooperatifler bulunmaktadır. Bu kooperatifler Ticaret ve Gümrük Bakanlığının yetki alanı içinde kurulan kooperatiflerdir. Ülkemizde turizm kooperatiflerinin kurulup geliştirilmesi yönünde iyi niyetli çabalar vardır. Turizm ve Kültür Bakanlıkları ile yakın bir çalışma içinde olan 3 ve uzun dönemden beri faaliyet gösteren Turizm Geliştirme Vakfı’da amaçları ve faaliyet alanları içinde Turizm Kooperatiflerinin kurulup geliştirilmesine yer vermiştir. yaşatılması amacıyla turizm kooperatiflerin desteklenip teşvik edildiğini söylemek güçtür. Ortada görünen bir gerçek vardır. O da şu ana kadar bu konuda önemli bir Son yıllarda başta tarımsal amaçlı koope- gelişme elde edilemediğidir. Bu iyi niyetli ratifler olmak üzere çeşitli kooperatiflerce çabaların sonucunda başarı sağlanması gerek AB kapsamında gerekse diğer fonlar- için hükümetlerin sistemdeki sorunlar nedan yararlanarak gerçekleştirilen turizmi deniyle kooperatiflere müdahalesinden destekleyen projeler vardır. Örneğin kırsal çok, bireyleri ilköğretimden başlayarak ealanda eko turizmin gelişmesi için birçok ğitmesinden, okul kooperatiflerini yeniden proje uygulanmış ve bu konuda farkındalık canlandırmasından ve her aşamada eğitim yaratılmıştır. Yeterli olmasa da örgütlerin çalışmalarını desteklemesinden geçtiğini çabaları ile bazı adımlar atılmıştır. Çünkü unutmamak lazımdır. Gelişmiş ülkelerin ülkemizde gerek tarımsal ürünlerin gerekbaşarılarının sırrı buradadır. se iş gücünün değerlendirilmesine ve de kırsalda gelir kaynaklarının artırılmasına Ülkemizde kültür ve deniz turizmi ile başbüyük ihtiyaç vardır. layan turizm sektöründeki gelişmenin alTurizm sektörü, ülke ekonomilerine yaptığı ternatif alanlarından biri de kırsal alanlarönemli katkının yanı sıra, insanların, top- daki eko turizm, köy turizmi, tarım turizmi lumların ve kültürlerin birbirini tanıması- ve doğa turizmi olarak adlandırılan turizm na, kaynaşmasına ve barışın sağlanmasına faaliyetleridir. Kırsal alanda tarım kooperada katkıda bulunmaktadır. Türkiye az sayı- tiflerinin çatısı altında turizm kooperatifleda ülkenin sahip olabileceği bir potansiye- rinin gelişmesi kırsal kalkınmanın ve ülke le sahiptir. Tarih ve kültür zenginliklerimizi kalkınmasının başlıca dayanak noktalarındünyaya tanıtmanın ve varolan potansi- dan biri olacaktır. Kırsal alanda turizm kooyelin değerlendirilmesinin etkili yollarınperatiflerinin gelişmesi yanında ülkemizde dan biri turizmdir. Türkiye; sahip olduğu büyük bir kısmı küçük işletmelerden olutarihsel-arkeolojik mirasın zenginliğiyle ve geçmişten günümüze taşıdığı uygarlık de- şan sektörün de kooperatifleşmeye ihtiyağerleriyle derin bir kültüre ve çoğulcu bir cı vardır. Turizmin hangi dalı olursa olsun toplum yapısına sahiptir olmasına rağmen, küçük işletmelerin başarılı bir hizmet ağıbu zenginliğin ve çeşitliliğin devlet tarafın- na kavuşmaları güçlerini birleştirmeleri ile dan ayrımsız sahiplenilmesi ve korunup mümkündür. 4 TURIZM KOOPERATIFÇILIĞI KOOPERATIFÇILIKTE YENI TREND MI? M. Akif ÖZER * Asya’da turizm her geçen gün gelişiyor. Kıtada her ülke, bu süreçten daha fazla pay alabilmek için çaba harcıyor. Son yıllarda turizm bir çok ülkede gündemin en başında yer almaya başladı. Örneğin eğer sektörde bugün Malezya turizmi öncü durumdaysa, bu düzeyde olması gerekirken Hindistan turizmi daha yavaş gelişiyor ve ülkenin refahına daha az katkı sağlıyor. Bununla beraber Asya’da turizm trendinin ortaya koyduğu bir gerçek var: Sürece hep ekonomik bakılıyor ve turizmdeki gelişmelerin nasıl sosyal etkileri olduğu incelenmiyor. Sürece toplumun her kesiminin nasıl katkı sağladığı ve bundan nasıl etkilendiğini belirlemek gerekiyor. Böyle bir ortamda maalesef hala katılımcılığın ve kooperatifler gibi toplum temelli kurumların turizmi nasıl desteklediği ya da bu alanda nasıl bir katkısı olduğu hususunda yeterli çalışmalar yapılmıyor. Sonuç olarak sürdürülebilir turizm barışın sağlanmasında, yoksulluğun azaltılmasında topluluk turizmi gibi katılımcılığı özendiren kurum ve uygulamalar maalesef halâ popüler hale gelemedi. Son yıllarda Asya’da kooperatifler kendilerini bazı sosyal faaliyetlere yöneltti. * Bu metin Sanjay Kumar Verma (Jr. Editor National Cooperative Union of India) tarafından http://www. ica.coop/tica web sayfasında yayınlanan Cooperatives and Tourism: An Asian Perspective isimli çalışmadan yararlanılarak hazırlanmıştır. (10.01.2009). ** Doç.Dr., Gazi Ün. İİBF Kamu Yön. Böl. (ozer@gazi. edu.tr) Esasında Asya’da kooperatif modelinden beklenen farklı sosyo ekonomik sorunların çözümüdür. Kamu sektöründe yaşanan sorunlar, özel sektörün ve politika yapıcılarının, kooperatif sistemi dikkate almalarını sağladı. Bir çok alanda ve faaliyette kurumların başarısı, katılımcılığa ve arkalarındaki kitlesel desteğe bağlıdır. Bu açıdan kooperatiflerin diğer kuruluşlara göre avantajları vardır. Örneğin Hindistan’da tarımsal sigorta alanında kooperatifler en etkin kuruluşlardır. Benzer şekilde bölgede ulaşım kolaylıklarından dolayı kırsal elektrifikasyon işlerinde de kooperatifler öncü rol oynamaktadırlar. Turizm: İhmal Edilen Alan Günümüzde Asya’daki kooperatifler, bölgede hızla artan ve güçlenen turizm sektörüne rağmen, turizmin önemini kavrayamamış durumdadır. Bundan dolayı da bölgede bu alanda faaliyette bulunan kooperatiflerin güçlü ve zayıf yönleri bilmemizi sağlayacak yeterli verilere sahip değiliz. Bu durumun çeşitli nedenleri var. Bunlar şu şekilde belirtebiliriz: 1. En başta elimizde turizm sektöründe yer alan kooperatiflerle ilgili kesin datalar bulunmuyor. Bundan dolayı kooperatiflerin zayıf ve güçlü yönleri bilinemiyor. 2. Maalesef bu alanda çok sınırlı ve az sayı5 da politika araştırmaları yapılıyor. Gelecek için önemli göstergeler sunan bu araştırmalar kooperatiflerin gelecekteki misyonunu da belirliyor. Örneğin Hindistan’da büyüyen turizm sektörü ile ilgilendiğinizde, Hindistan kooperatifleri ile ilgili güçlü network ağı da görüyorsunuz ama kesin politikalar belirlenmesi için yeterli çalışmalar yapılmadığını da rahatlıkla görebiliyorsunuz. konferanslar bazen uluslararası turizm kuruluşları ile ilişki kurulmasını sağlayabiliyorlar. 3. Günümüzde özellikle Turizmin hamle yaptığı ülkelerde kooperatif sektörü ile turizm sektörü arasında bağ kurmak güçleşiyor. Örneğin Malezya ve Tayland’da turizm önemli bir güç olarak ortaya çıktı fakat kooperatifçilik sektörü benzer hamleyi hala gösteremedi. Hindistan Örneği Turizmde Paradigma Değişimi 4. Artık kooperatiflerin faaliyetlerini turizm faaliyetlerine genişletecek politikaları oluşturmada yetersizlik de çok yaygınlaşıyor. Örneğin bazı Asya ülkesi kooperatifler turizmle bütünleşmeye çok elverişliler. Ama bu alanda mesafe kat edemiyorlar. Kooperatifler kendi faaliyetlerinde turizmi de kapsamı içine almalı ve bu faaliyetleri desteklemeli. Örneğin Hindistan’da sütçülük ile ilgili kooperatifler çok güçlendi. Kooperatifler kırsal alandan topladıkları sütleri ülke genelinde sattılar. Kooperatifçiliğe vurgu yapan bir süt markası oluşturdular. Daha sonra bu marka ile turistlere de hitap etmeye başladılar. Benzer şekilde Malezya’da da Okul Kooperatifçiliği çok güçlü. Malezya okul kooperatiflerinin elde ettikleri başarıyı turizm kooperatifleri nasıl sağlayacaklarını düşünüyorlar. 5. Özellikle Asya kıtasında turizmin desteklenmesine yönelik önemli engeller var. Bu alanda düzenlenen toplantılardan yeterli verim alınamıyor. Ancak ciddi toplantılar, 6 Kooperatif turizmi konusunda literatürde yaşanan sıkıntılar ve eksiklikler de bu durumu besliyor. Ayrıca başarılı turizm kooperatifleri örneklerini anlatan çok az sayıda doküman olması da bu durumun olumsuzluğunu artırıyor. Konu ile ilgili gerek akademik literatürde gerekse uygulama alanında yapılan tartışmalarda; Asya’da turizm ile ilgili son gelişmelere yönelik olarak aşağıdaki hususlar ortaya konmaktadır: *Turizmde yerelleşme eğilimi. Bu şekilde yoksullukla daha etkin mücadele ediliyor ve istihdam yaratılıyor. Turizm bu açıdan hem kırsal bölgelerde hem de kentlerde oldukça etkili. Gelişmekte olan ülkeler, turizmi çeşitlendirerek, ülke geneline yaygınlaştırmaya çalışıyorlar. *Son yıllarda turizmin sosyal yönü de keşfedilmeye başlandı. İnsanlara eşit fırsatlar sunuluyor. Seyahat özgürlüğü tanınıyor, kültüre saygı destekleniyor ve sürdürülebilir kalkınmanın sağlanabilmesi için yoğun çaba harcanıyor. *Turizmi ihmal eden ekonomik sorunların ön plana çıktığı görülüyor. Turizm güçlü olunca refah artıyor, barışcıl ortam oluşuyor. Bu şekilde kooperatifleşmenin önemini toplumlar daha kolay kavrıyor. Bunun sonucunda ise gelecekte kooperatifler daha iyi konumlarda daha iyi stratejiler üretebilecek hale gelecek. Bu ve benzeri durumlarda ise yerelleşmiş turizm için yeni liderler aranacak. Dünya turizm otoriteleri, söz konusu bu yeni liderler aracılığı ile kooperatifleri turizmin gelişmesinde itici rol oynayacak şekilde dizayn edecekler. Tüm dünyada eşitlikçi bir toplum yapısı oluşsun diye mutlaka bunun sağlanması gerekiyor. amacı gerçekleştirmek iç in Uluslararası Sosyal Turizm Bürosunu kurdu. Günümüzde kooperatifler yoksullukla mücadelede önemli bir araç olarak kabul ediliyorlar. Uluslararası kuruluşlar, kooperatiflerin fakir ile zengin arasında köprü oluşturmasını öngörüyorlar. Dünyada fakirliğin en yaygın olduğu bölge Asya kıtası. Artık bu hastalık kalıcı olmaya başladı. Acaba kooperatifler bu hastalıkla mücadele edebilecek mi? Bu büyük bir meydan okuma?. Gelecek yıllar bunun sonucunu çok daha açık bir şekilde gösterecek. • Asya kooperatifleri arasında güçlü ağlar kurmak, işbirliğine gitmek Stratejik Öncelikler Uluslararası Kooperatifler Birliği ICA, zaman zaman yayınladığı bölgesel raporlarda, Asya bölgesinde kooperatiflerin turizmin geliştirilmesinde öncü rol oynaması gerektiğini belirtiyor. ICA’nın bu alanda uzmanlaşmış kuruluşu olan TICA, söz konusu Aşağıda belirtilen çalışmalar bu kuruluşun kooperatifçilik-turizm ilişkisinde geleceğin en önemli aktörü olacağını gösteriyor: • Asya turizm sektöründe etkin bir kooperatif modeli oluşturabilmek için büyük araştırma projeleri yapmak. • Asya turizm sektörünün tümünde kooperatifçilik konusunda duyarlı hale getirmek, onları işbirliğine zorlamak. • Önemli konularda konferanslar ve seminerler düzenlemek • Uluslararası kuruluş eksikliğini gidermek için çalışmalar yapmak. • Bu konuda destek sağlayacak merkezler kurmak. Bu merkezlerin bölgede turizmi geliştirmek için uluslar arası kamuoyundan destek aramalarını sağlamak. 7 KOOPERATIFLERIN SÜRDÜRÜLEBILIR GELIŞIMI VE SOSYAL SORUMLULUĞU ARTTIRMADAKI ROLÜ ULUSLARARASI KOOPERATIF TEMEL SEKTÖRLERINDEN BIRI OLARAK TURIZMIN ROLÜ Yazan: PARAMASVARAN S. Kandiah * Çeviren: Yalçın ARSLANTÜRK ** Turizmin ve seyahat etme arzusunun artık dünyanın en büyük endüstrisi olduğu ve ülkesel ve bölgesel ekonomilerde istihdam yarattığı herkesçe bilinen bir gerçek olmuştur. Seyahat ve turizm hareketlerinin 2020 yılında doğrudan veya dolaylı olarak GSMH’nın %11.7 sini oluşturacağı ve dünya çapında yaklaşık 260 milyon kişiye iş sağlayacağı tahmin edilmektedir. Turizmin, Uluslararası Kooperatif Birliğinin önemli sektör örgütlenmelerinden biri olduğu kabul edilmektedir. Kooperatiflerin yüzyıldan daha uzun bir süre önce kurulduğu tarihten bu yana turizm kooperatifçiliğin toplam ekonomik sosyal gelişiminde şu ana kadar maalesef baskın bir rol oynamamıştır. Nedendir bilinmez Turizm uzun süre bir kenara çekilerek etkisiz halde kalmıştır. Uluslararası Turizm Kooperatifler Birliği – TICA (Tourism International Cooperatives Association) – (ICA Turizm Ağı) sayesiyle Kooperatif Hareketinin Turizm ayağının harekete geçirmek için çeşitli şekillerde * Başkan, Asya ve Pasifik Bölgeleri Uluslararası Konut Kooperatifi, Eski Başkan, Malezya Kooperatif Birliği Başkan, Malezya Milli Demiryolu Kooperatifleri(Riva del Garda (Trento, Italy Ekim 16,17 ve 18) 2008 ICA Araştırma Konferansında sunulmuştur.) ** Yard. Doç. Dr.- Gazi Ü. Turizm Fakültesi, (arslanturk@gazi.edu.tr) 8 önlemler alınmaktadır. ve TICA başkanı Dr Maurizio Davolio, Hindistan Ulusal Kooperatif Birliğinden Shri Snjay Verma, ICA Asya ve Pasifik bölgeleri direktörü Shri Rajiv Mehta ve Hindistan Ulusal Toplu Konut Kooperatif Federasyonundan Dr. M.L. Khurana gibi yöneticilerin büyük gayretleri bu evrede övgüyü hak etmektedir. Seyahat ve turizm hareketleriyle açığa çıkan istihdam - doğrudan seyahat ve turizm şirketlerinde olduğu kadar perakende, inşaat, konaklama, tıp, çevrebilim, el sanatları üretimi ve telekomünikasyon sektörlerinde de – ekonominin genelinde yayılım göstermektedir. Büyük bir kısmını kadınların, azınlıkların ve gençlerin oluşturduğu bu işler ağırlıklı olarak küçük ve orta ölçekli şirketlerde ortaya çıkmaktadır ve iyi eğitim ve transfer fırsatları sunmaktadır. Turizm aynı zamanda bölgesel ekonomilerin gelişiminde en etkili kaynaklardan biri olabilir. Bu durum hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ekonomiler için geçerlidir. 1992 yılında düzenlenen Birleşmiş Milletler Çevre ve Gelişim Konferansında Rio Dünya zirvesi seyahat ve turizm sektörünü sürdürülebilir gelişimi gerçekleştirmede olumlu bir katkı yapabilecek önemli eko- nomik sektörlerden biri olarak tanımlamıştır. Dünya zirvesi sürdürülebilir gelişimi gerçekleştirmede küresel bir şablon sağlaması açısından 182 hükümet tarafından kabul edilen kapsamlı bir eylem planı olan Gündem 21 programının benimsenmesini sağlamıştır. Turizm ve seyahat sektörü ekonomik, ekolojik ve sosyal olarak sürdürülebilir bir gelişime katkıda bulunabilir çünkü; • Diğer endüstrilere oranla doğal kaynaklar ve çevre üzerine daha az etkisi vardır • Yerel kültürün, kültürel mirasın ve doğal çevrenin beğenilmesine ve bunlardan yaralanmaya dayanır ve bu anlamda bu varlıkların korunması için sektör için önem taşımaktadır. • Birbirine paralel olmayan tüketici dağıtım kanalları yoluyla sürdürülebilir gelişimin ilkelerine tüketici bağlılığını arttırmada olumlu bir rol oynayabilir ve • Aksi olması durumunda çevreye daha fazla zarar veren uygulamalara tahsis edilebilecek doğal çevre ve yaşam alanlarının korunması için ekonomik teşvik sağlar ve böylelikle biyo-çeşitliliğin sürdürülebilmesinde rol oynar. Turizmin çevre koruma ve geliştirmenin yanında yerel çeşitliliğin ve kültürün sürdürülebilmesinde bir katalizör görevi oynadığı sayısız iyi örnekler söz konusudur. Otel, restoran, alışveriş merkezleri ve rekreasyon tesislerinin gerektirdiği altyapı ya ek olarak turizm ve seyahat sektörü büyük oranda havayolu, havaalanı, otoyol, demiryolu ve liman gibi altyapı hizmetlerine birçok sektörden daha fazla bağlıdır. Ekonomik, çevresel ve sosyal kazanımlara zemin hazırlayan önemli unsurlardan biri turizmle beraber iyi bir altyapıdır. Seyahat ve turizm sektörü istihdam ve zenginlik yaratır ve hem gelişmekte olan hem de gelişmiş ülkelerde sürdürülebilir gelişmeye ekonomi, çevre ve sosyal açılardan katkıda bulunmada muazzam bir potansiyele sahiptir. Kurma ve işletme maliyetlerinin diğer endüstri geliştirme maliyetlerine göre düşük olması bakımından daha avantajlı olduğu için küçük ölçekli kooperatifler için ideal bir endüstri şeklini oluşturmaktadır. Seyahat ve turizm sektörü ikamet edilen yerden sadece birkaç saatlik bir yolculuktan tutunda deniz aşırı ülkelere yapılan yolculuklara kadar çeşitli şekillerde gerçekleşmektedir. Seyahat hareketleriyle ilgili genel kanı hava yoluyla gelişmiş ülkelerden çok sayıda kişinin gelişmekte olan ülkelerdeki destinasyonlara yol almasıdır. Aslında birçok ülkede o ülkenin vatandaşlarının oluşturduğu turizm pazarı yabancı turistin gelmesiyle oluşan pazardan daha büyüktür. Elbette, yabancı ziyaretçilerin sebep olduğu kültürel ve sosyal etki yerli turistlerinkinden genelde daha fazladır. İster yerli ister yabancı olsun turizm hareketleri kişinin yaşadığı bölgenin dışındaki bir destinasyona gitmeyi ve bu destinasyonda sunulan hizmetleri kullanmayı gerektirir. Bu anlamda, turistlerin destinasyonlara ulaşmadaki gereksinimleri seyahat hizmetlerini ve daha sonra barınma, su, yiyecek, hijyen ve eğlence gibi hizmetleri bünyesinde barındırır. Bu alanların hepsi küçük ölçekli kooperatiflerin herhangi bir engel ile karşılaşmadan yatırım girişiminde bulunabileceği alanlardır. Turizm sektörünü özel kılan unsur bu farklı mal ve hizmetlerin genelde farklı işletmeler tarafından tedarik edilmesidir. Bu işletmeler genelde yerel sahiplik çerçevesinde 9 küçük ölçekli kooperatif endüstrileri için uygun olan küçük ve orta ölçekli işletmelerdir. Bu durum turizm endüstrisini oldukça farklı ve çeşitli pazarlardan oluşan bir sektör haline getirir ve bu özelliğiyle koordineli ve sektör çapında bir faaliyet ve ticaret gerçekleştirmek zor olabilir. Bu çeşitlilik ve uzun tedarik zincirinden kaynaklanan zorluklara rağmen, son yılarda turizm sektöründe çevre yararına uygulamalarda bir artış söz konusu olmuştur. Ses ve çevre kirliliğini azaltan havayolları ve hava alanları, deniz koruma faaliyetlerinde bulunan yolcu gemisi firmaları, enerji tüketim ve atık maddeleri imha etme programı uygulayan oteller, daha fazla yakıt tüketim verimliğine sahip filolara yatırım yapan araba kiralama şirketleri ve sesi azaltmak için ses yalıtım sistemlerine sahip demiryolları gibi örnekler mevcuttur. Küresel, bölgesel ve ulusal sevide TICA bir bütün olarak hem “yatay” hem de “dikey” turizm ve seyahat ile ilgili faaliyetler alanında Kooperatifçiliğin temel sektörel faaliyetlerinden biri olarak turizmi geliştirmeyi geniş çaplı bir strateji planına yavaş yavaş dâhil etmektedir ve aynı zamanda sürdürülebilir gelişime olması gereken önemi vermektedir. Bu anlamda kooperatifler bunu gerçekleştirmek amacıyla özel sektör tarafından uygulanan sıralı planlamayı hayata geçirmektedirler. veya 15’den fazla ülkede 700.000 ‘den fazla işletmeyi temsil eden Paris’te yer alan Uluslararası Otel ve Restoran Birliği ile -the International Hotel & Restaurant Association (IH&RA)- işbirliği içine girme yolunu deneyebilir veya denemelidir. Birlik yaklaşık 50 ulusal ve uluslararası otel ve restoran zincirinden, 110’dan fazla ulusal otel ve restoran birliğinden, bağımsız otel ve restoran işletmecilerinden ve 130 otelcilik okulundan meydana gelmektedir. IH&RA’nın Asya-Pasifik ve Latin Amerika bölgelerinde temsilcileri bulunmaktadır. Bu birlik aynı zamanda dünya otel ve restoranlarının sözcüsü vazifesini yürütmekte ve üyelerinin işlerini gerçekleştirebilmeleri için sektörü temsil etmede, korumada, kalkındırmada ve bilgilendirme de küresel bir rol oynamaktadır. Londra’da yer alan uluslararası Otel Çevre Girişimi - The International Hotel Environment Initiative (IHEI)- Galler prensliğinin İş Liderleri Forumunda yer alan bir programdır. 1992 yılında 10 çokuluslu otel grubunun üst düzey yöneticilerinden oluşan bir konsorsiyum tarafından kurulan IHEI küresel otel endüstrisinin çevre faaliyetlerine yönelik uygulamalarını teşvik etmek amacıyla tasarlanmış bir eğitim kurumudur. Bu amacını • Uluslararası bağlamda iyi uygulamaları teşvik ederek otel endüstrisindeki bilinci Bunu gerçekleştirmede; bilinci arttırmak ve arttırmak; yerel uygulamalar için programları uyumlu hale getirmek maksadıyla bir dizi Bölgesel, • Otellere yönelik bir rehber geliştirmek Ulusal, Kıtasal ve Uluslararası seviyede se- ve her türlü otelin çevre programlarını uyminerler yoluyla “ çevresel Sürdürülebilir gulamasını mümkün kılmak ve Kalkınma” faaliyetlerini gerçekleştirmek • Otel birlikleri, hükümetler, sivil toplum anlamında Kooperatiflerin bir eylem planı örgütleri, turizmle ilgili kuruluşlar ve işletbaşlatması gerekmektedir. meler dâhil olmak üzere ortaklarla iş birliği TICA özel sektörle de bir arada çalışabilir içersinde Girişim’in etkisini ve etki alanını 10 yaymak suretiyle gerçekleştirir. liliğine azaltmaya yönelik programlar ve Avustralya’da yer alan Sürdürülebilir Tu- • Çevre iletişimi – tüm atık maddelerin rizm Kooperatif Araştırma Merkezi 1997 park içinde arıtıldığı bir Eko-park inşaatı, yılında kuru atık ayrıştırma merkezi, çevre bilincini yaymak için konferans salonu, ve sürdürüseyahat ve turizm sektörüyle ilgili mevcut lebilir gelişim kütüphanesi sağlaması. stratejik bilgi birikimini ilerletmek amacıyla kurulmuştur ve bu amacını Kooperatiflerin başta merkezi ve yerel hükümetler olmak üzere kamu sektörüy• Uluslararası rekabetçi bir turizm enle beraber hangi eylemlerin uygulamaya düstrisinin gelişine katkıda bulunacak uzun konulacağı ile ilgili gündemi belirleyerek dönemli ileri bilimsel ve teknolojik araştırve bir ana çerçeve hazırlamak suretiyle malar gerçekleştirmek önemli bir role sahiptir. Çevre düzenleyici • Araştırma yapmak ve bunun ticari ve birimlerin de sürdürülebilir turizme uygun diğer uygulamaları arasındaki bağlantıyı koşulları yaratma da önemli bir rolü vargüçlendirmek dır. Sektörle uyumu ve işbirliğini içeren bir oto-denetim mekanizmasının bu anlamda • Kooperatif araştırmalarını teşvik eten etkili çözüm olabilir. mek ve Bundan dolayı, üyeleri arasında bilgi dağı• Eğitim faaliyetlerinde yükseköğretimin tımında ve katılımı teşvik etmede Kooperasistemine tabi olmayan araştırmacıların ve tiflerin ve sektör işletmelerinin rolü vazgearaştırma programlarında lisansüstü öğçilmez bir unsurdur. rencilerinin yoğun katılımı yoluyla eğitim faaliyetlerini harekete geçirmek suretiyle Aşağıda belirtilen alanlarda belli başlı orgerçekleştirmektedir. taklıklar kurulmalıdır Özel sektör tarafından gerçekleştirilen girişimlerin sayısı oldukça fazladır. Çevre mükemmeliyetçiliğe olan bağlılığından dolayı “Yeşil Küre” ödülünü 3 yıl peş peşe alan Sri Lanka’daki Kandalama Otelinin olduğu ülkede yer almaktan TICA övünç duymaktadır. Faaliyet alanlarının daha fazla sürdürülebilir olmasını temin etmek için aşağıda belirtilen alanlarda almış oldukları önlemlerden dolayı otele bu ödülü vermek uygun görülmüştür. • Kültürel ve sosyal – altyapıyı ve gelişimi gözeten otel istihdamı; • Doğal çevre – toprak erozyon önlemleri ve ağaç dikimi; • Kirlilik – atık su, katı atık ve gürültü kir- • Ana çerçevede uyumu sağlamak için turizm sektör ve kamu sektörüyle • Uzmanlık kaynaklarından faydalanmak için turizm sektörü ve Kooperatif sektörüyle • Turizm sektörü ve halk – daha fazla sürdürülebilir turizm imkânı geliştirmek maksadıyla hem seyahat edenler hem de seyahat edilen yerlerde yaşayan kişiler Seyahat faaliyetleriyle ilişkili kooperatiflerin aşağıda belirtilen kurumlarla çalışmasını gerek kılan geniş tabanlı bir yaklaşıma ihtiyaç vardır • Eğitim sistemi içerisinde çevre ve sosyal konuları gündeme getirmek amacıyla 11 merkezi hükümetlerle • Seyahat ve turizm sektörüne bilgi sağlamak amacıyla ve faaliyetlerinde turizm ile ilgili konularda bilinci arttırmak için sivil toplum örgütleriyle • Elverişsiz ve kusurlu bir turizm gelişimine yol açabilen kontrol imkânları yetersiz olan zayıf kurumsal çerçeve • Yerel halkın yeterli bir şekilde faydalanamadığı adil olmayan turizm kazancı • İhtiyaçlarını ve taleplerini anlamak • Uzak ve hassas yerlerdeki büyük turist maksadıyla ev sahibi topluluklarla iletişime akınları yerel kaynak kullanımını ( özellikle su kaynaklarını) ve yiyecek teminini zorlu geçmek için kalkınma ajanslarıyla hale getirebilir. Turistlerin mal ve hizmet• Yerel halkı turizme dâhil etme maksa- lere yönelik olan beklentisi bunların yerel dıyla yerel otoritelerle tedarik zincirleri dışından temin edilmesini • Ulusal ve uluslar arası ticari birliklerle, gerektirir ve bu durum arz ve talep dengesendikalarla ve eğitim personelinin çevre sinde ciddi oynamalara yol açar. ve sosyal konularla ilgili bilincini arttırmak • Turizm bir destinasyonun kültürel yaiçin eğitim kurumlarıyla pısını değiştirebilir ve turizm kalkınmasının sağlıksız olması durumunda suçu, fuhuşu • Tüketiciler ve turizm işletmeleri arave diğer sosyal problemleri beraberinde sında turizmin çevresel ve sosyal etkilerini getirebilir. haber yapmak maksadıyla gazetecilerle Yukarıda belirtilen sorunların hepsi koope• Potansiyel turistler için bilgi kaynağı ratifler tarafından ele alınıp değerlendirileolarak internet hizmeti veren kuruluşlarla bilecek ve çözülebilecek meselelerdir. işbirliği içerisinde olunması büyük fayda Turizmin geniş tabanlı bir sürdürülebilir bir sağlayacaktır. gelişme kaydetme potansiyelini gerçekleşBu anlamda, kooperatiflerin turizm sektö- tirmek için, hükümet ve sektörün her bir rünün kalbi olan doğal ve kültürel kaynak- kolu arasında etkili bir ortaklık gerekmekları korumada çok ciddi bir görevi ve men- tedir. faati vardır. Hindistan’da hükümet çoğu kadınlar taraYine de, dünyanın çeşitli yerlerinden turizmin yerli halka ve çevreye zararlı etkilerine dair örnekler bulunmaktadır. Turizmin olumsuz yanlarına yol açan bazı faktörler; • Sürdürülebilir turizmi gerçekleştirmede izlenecek sosyal, ekonomik ve çevre dengesinin gelişimiyle ilgili karar vericilerin bilinç eksikliği • Ev sahibi destinasyonun kültürünün ve yerel çevresinin sürdürülebilir hale getirilmesine katkıda bulunacak turizm işletmelerinin eksiliği ve turistlerin konuya ilgisizliği 12 fından sürdürülen yerel “eko-turizm” faaliyetlerini desteklemektedir. Meksika’da, Chiapas bölgesinde bölgede yaşayan herkesin dâhil olduğu “eko-turizm” pansiyonlarının gelişimine hayat vermiştir. İngiltere’de hükümet yakın zamanlarda sürdürülebilir turizm ile ilgili ulusal bir danışma toplantısı düzenlemiştir ve sonuç olarak sürdürülebilir gelişimin ilkelerini ana unsur olarak belirleyen yeni bir turizm stratejisi geliştirmektedirler. Birçok kıyı bölgesi için turizm önemli bir cankurtaran görevi görür. Artan finansal güçlükle ihtimaliyle karşı karşıya gelen sayıları gittikçe artan kıyı bölgeleri gelir ve geçim kaynağı olarak turizmi seçmişlerdir. Bu yüzden, turizmin kıyı bölgelerindeki etkisi büyük oranda artı yöndedir. Elbette birçok alanda olduğu gibi, turizmin sağlıklı bir şekilde yönetilmediği ve geliştirilmediği durumlarda etkiler zararlı bir hal alabilir. na ve geliştirilmesine kendini adamıştır. Her seviyedeki turizm faaliyetin katılmanın yanı sıra Kooperatifler aynı zamanda sürdürülebilir gelişmede çeşitli programlar oluşturmak suretiyle sürekli bir çaba içerisinde olmalıdır. Ama bunu kooperatifler tek başına gerçekleştirmezler. Eğer turizm yayılmaya ve sürdürülebilir gelişmeye devam edecekse, her cepheden ve temelde merkezi hükümetlerden destek ve yardım alması gereklidir. Kıyı bölgelerinde sürdürülebilir turizm endüstrisinin gelişimi çok sayıda fırsatı da beraberinde getirmektedir. Üst düzeyde doğal ve kültürel etkileşime olan artan ilgiye göz önüne aldığımızda bu fırsatlar birçok Bu yardım ve destek iki şekilde oluşmaktakıyı bölgesinin pazar payındaki düşüşü geri dır; sürdürebilir turizm girişimleri için hem çevirmede yararlı olabilir. pozitif teşvik hem de diğer alanlardaki Turizm, aynı zamanda, yerel endüstrileri politika karar verme sürecinin seyahat ve güçlendirme de önemli fırsatlar sağlar. En- turizm sektörünü etkileyebileceğinin anladüstride gidişatın aşağı doğru olduğu yer- şılması. de turizm işletmeleri azalan geliri takviye etmede faydalı olabilir. Aşağıda verilen ör- Çoğu hükümet ticareti geliştirme, istihdanekler kıyı bölgelerinde turizmin sunmuş mı arttırma, altyapıyı modernize etme ve olduğu fırsatlardan en iyi şekilde yararlan- yatırımları teşvik etme politikalarının gözmak maksadıyla birkaç noktayı belirtmek- den geçirirken turizmin her zaman göz ötedir: nünde tutulması gereken temel bir sektör TICA turizm sektörünün diğer sektörlere olduğunun bilincindedir. Ayrıca, kooperaoranla çok daha fazla avantajlı bir konuma tifler yasal engelleri minimize etmek için hükümet desteğini kazanmalı ve hükümet sahip olduğunun tam bir bilincindedir: uygun yatırım teşvikleri sağlamalıdır. Turiz• İstihdam ve gelir yaratır mi desteklemek ve açık ve adil pazarlarda • Aynı zamanda sürdürülebilir gelişime rekabet etmesine imkân vermek suretiyle, katkıda bulunur turizmin kazanımları daha kolay bir şekilde • Başlangıç maliyetleri düşüktür sağlama alınabilir • Çok sayıda bölgede ve alanda uygulaSon olarak, altyapıyı nasıl genişletileceğine nabilir bir seçimdir • Yakın gelecekte gelişimine devam et- ve modernize edileceğine, hizmetlerin nasıl gerçekleştirileceğine ve insan kaynakları mesi olasıdır ve • Turizm sektörü büyük oranda temelle- gelişimine nasıl yatırım yapılacağına bakarini kurmuş olduğu kaynakları – yerel kül- rak kooperatifler turizm gelişiminin önüntür ve doğal çevre - korunması gerektiğinin de duran temel engellerin kaldırılmasında bilincindedir ve bu kaynakların korunması- kendini adamada ön ayak olmalıdır. 13 TÜRKİYE’NİN BİTMEYEN MESELELERİ - 2 (SİYASET-SOSYAL HAYAT-KÜLTÜR-İKTİSAT) M. Ziya GÖZLER * Toplumun teşkilatlanarak kendini yönetme anlamı olarak kabul edebileceğimiz siyaset, yönetme işini genellikle aydınlara bırakmıştır. Siyasi partiler, bürokrasi ve devletin diğer güçleri aydınlar aracılığı ile devletin çağdaşlaşması için önemli görevler üstlenmişlerdir. Taklitçi, çekingen, korkak, mukallit, iktidarların önünde sürekli eğilen ve kendi çıkarları peşinde koşan Türk aydınının, bitmeyen meselelerimizin mimarları olduğu iki yüz yıllık tarihimiz incelendiğinde açıkça görülmektedir. Osmanlı aydını 18. yüzyılın ikinci yarsından itibaren batının fikir alanındaki yeniliklerinden etkilenmiş ve fikirlerinin batılılaşmasının yanı sıra kendi de batılılaşarak ülkede ciddi yenilikler yapabileceklerine inanmışlardır. Bu etkileşim ne yazık ki, günümüze dek devam etmiş, halen de devam etmektedir. Batıda bilim ve teknikte devasa değişiklikler olurken Osmanlı aydını, fikirlerini ötelere taşıyacak hamleleri yapamamış ve koca imparatorluk fasit bir daire etrafında kaçan ve kovalayan insanlardan meydana gelen bir güruha dönüşmüştür. Devleti, bir kişinin ya da bir ailenin sultasından kurtarmak netice itibariyle çok iyi düşünülmüş bir fikir ve açık bir niyettir. Ancak bu yapılırken muhteşem bir imparatorluk şuursuzca sarsılmış, bütün değerleri yok edilmiş ve yıkılmıştır. Plüralist bir toplum yapısına sahip Osmanlı’da siyasetin ve devlet yönetimin tek hakimi Halife-i Ruy-i Zemin yani, padişahtı. Zaman * Dr. - Jeoloji Yük. Müh. (mziyagozler@hotmail.com) 14 içinde saray yönetimi divan, enderun ve harem şeklinde yapılanmıştır. Bu sistem içinde toplumun, açıkçası reayanın kendi düşünceleri doğrultusunda siyaseti etkilemesi söz konusu olamazdı. Çünkü reaya bilinçli değildi, hürriyetleri sınırlıydı. Hürriyetler ve iktidar değişiklikleri için, otoriteye karşı zaman zaman isyan girişimleri olmuşsa da, devlet bu noktada pek insaflı davranmamıştır. 1789 Fransız İhtilali ile birlikte batıda burjuva güçleniyor, insan hakları konusunda yenilikler başlıyor ve iktisadi alanda yayılmacı politikalar gündeme geliyordu. İşte hızla gelişen bu olaylar karşısında güçlü bir sermaye yapısına sahip olmayan ve bir burjuva sınıfı bulunmayan Osmanlı, güçlenen batılı sermayeler karşısında adeta çöküyor ve Osmanlı batı için vazgeçilemeyecek bir pazar haline geliyordu. Osmanlı aydınlarının halisane bir şekilde ileri sürdükleri hürriyet, adalet ve müsavat arayışları da fikri alanda hiçbir alt yapısı olmayan halkın tepkisiyle karşılaşmamış, mücadele payitahtta bir yönetim kavgası şeklinde süre gelmiştir. Tanzimat ve Islahat Fermanları I. ve II. Meşrutiyet hareketleri iyi dileklerle yola çıkmış Osmanlı aydınının, cereyan eden olaylar karşısında dehşete düşmesi ve de imparatorluğun yıkılmasında kendilerinin de katkılarının olduğunu görmeleri, artık hiçbir şeyi değiştirecek noktada değildi. Batının siyasi, iktisadi ve kültürel hakimiyetlerine girmemek için direnen padişahlar ortadan kaldırılıyordu. Bu zalimce işler batının, Osmanlı’yı ve dolayısı ile muhteşem bir kültürü yok etmek konusunda ne kadar kararlı ve gözlerinin dönmüş olduğunu bize göstermektedir. Demokrasinin gelmesi, hürriyetlerin ve insan haklarının korunması ve de azınlıklara yeni haklar verilmesi konusunda bir de meclisimiz vardı artık. Emperyalizm, Osmanlı İmparatorluğu’nu yok etmenin yanı sıra Türkler’i bu coğrafyadan kovmak, sömürgecilik faaliyetlerini bütün dünya sathına yaymak ve Avrupa devletleri, güç dengelerini kendi lehlerine çevirmek maksadı ile 1914’de Birinci Dünya Savaşı’nı bilerek, isteyerek başlattılar. On altı milyon insanın öldüğü ve kaybolduğu bu savaş Osmanlı İmparatorluğu’nun da sonu oluyordu. Ancak Türkler bu coğrafyayı vatan olarak kabul ettikleri için direndiler ve Kurtuluş Savaşı ile işgal kuvvetlerini bu topraklardan attılar. Kısacası bir halk hareketi ile kendileri için yepyeni bir devlet kurdular. İmparatorluk sonrası kurulan yeni devlet önceleri tek parti ve tek lider tarafından yönetilmiş, 1946 sonrası demokrasi ülkenin gündemine girmiştir. Yönetimlerin hazırladığı ve halkın kabul ettiği 1961 ve 1982 Anayasaları ile idare edilmeğe çalışılan ülke, hemen her dönemde ucu bir türlü kapanmayan ve yıllarca süren tartışmalarla gerginlikten bir türlü kurtulamamıştır. Ülkenin böyle gerilmesinin ve kötü yönetilmesinin tek sebebi seviyesiz aydınlar, siyaset, siyasetçiler ve ideolojik yaklaşımlardır. Yapılan her iyi iş tenkit edilmiş, liderler hor görülmeye çalışılmış, ülkenin kalkınması kıskanılmış, ideolojiler kendilerini halka kabul ettirmek için acımasız bir yarışın içine girmişlerdir. Şimdilerde ise yeni bir anayasa ile ülkenin önündeki engellerin kaldırılacağı ifade edilmektedir. Bazı aydınların ifadelerinde sıkça yer alan bu engeller vesayetler ve ötekileştirmedir. Türk Devleti’nin medeniyetler çatışmasının önlemesi uğruna heba edilmesine, milletimizi ve devletimizi yok etmeye matuf bir anayasa yapılmasına karşı çıkmak herhalde demokratik bir hak olsa gerek. Halkımıza bu tehlike mutlaka milli duyguları ön planda tutan aydınlar tarafından anlatılmalıdır. ‘’ Birkaç gün önce bir televizyon programında yöneticinin çok dikkatli ve iyi niyetle sorulan şu sorusuna verilen cevap çok dikkatli olunmasını gerektirmiyor mu? Soru: Türkler bir araya gelerek, tamam yeter bu savaş bitsin ve bölünelim, Kürtler devletlerini kursunlar deseler siz ne dersiniz? Milletvekili olan şahsın verdiği cevap: Ne yapalım Türkler öyle istiyorsa olur. Bölünürüz.’’ Başka bir televizyon programında ise konuşmacı açıkça ‘’1915 yılında öldürülen Ermeni vatandaşlarımızın katili Talat Paşa’dır’’ söyleme cüretini kendinde görebilmektedir. Yıllarca önce halklara özgürlük feryatları ile yola çıkanların bugünlerde istediği tek şey vardır. O da yeni anayasa ile ülkenin bölünmesini gerçekleştirmek. 15 Tarih boyunca milletleri meydana getiren davranış biçimlerinin bütünü kültür olarak kabul edilir. Dil, düşünce, duygu, din, ahlak, edebiyat, sanat, bilgi, siyaset, iktisat, toplumsal yapı ve tarih şuuru bir kültürün değerleri arasında bulunmaktadır. İşte bu değerleri yaklaşık yedi bin yıllık bir zaman dilimi içinde meydan getiren Türkler, bu değerlere ve bu değerlerin fikir adamlarına, yöneticilerine ve kahramanlarına günümüze dek sahip çıkmış, onlardan da sürekli feyiz almıştır. Türk İmparatorlukları tarihin süzgecinden geçtikten sonra dünyanın seviyeli, alicenap ve kadirşinas bir toplumunu, siyaset anlayışını, sosyal hayatını ve kültür dokusunu dünyaya miras bırakmıştır. 1938 sonrası cumhuriyet anlayışı, bu değerlerin üzerine değerler katacağına batılılaşma, daha açık bir ifade ile hayasızlaşma bataklığında bocalayıp durmaya başlamıştır. Zira yeni kültürün eski kültürle olan bağları koparılmak istenmiştir. Türk kültürünün temelinde insana verilen değer, toplum hayatındaki kutsiyet ve bu kültürün diğer toplumlar üzerindeki etkileri bir kalemde çizilmiş, bu değerler terk edilmeye başlanmış, daha dünyevi ve materyalist bir yaklaşımın hakim olunması yolunda gayret sarf edilmeye başlanmıştır. Dün unutulan, ama devletin güçlü olmasına inanan ve bizim olan kültürümüze tırnaklarını geçiren bir fikri yapı ve ona gönül vermiş insanların mücadelesi ile ayağa kalkan Türk kültürünün değerleri, günümüzde yine unutturulmaya çalışılmaktadır. Türk kültürü halkımızın vazgeçemeyeceği milli irademizin en önemli parçalarından biridir. Cumhuriyet aydını 1938 sonrası Türkiye’de, Türk ve İslam değerlerini bilinçli bir şekilde terk etme çabasına girişmiştir. Ülkenin ‘’muasır medeniyetler’’ seviyesine çıkması konusunda halktan ırak olan cumhuriyet aydınının yaptıkları ortadadır. Yapılan bütün değişiklikler ilericilik adına yapılmıştır. Şayet Türkler eski değerlerine sadık kalır iseler bu toplumun batılılaşmayacağına inanmış olan aydın toplulukları kültürümüzü, sosyal haya- 16 tımızı ve siyasetimizi etkilemek ve şirazesinden çıkarmak için gayretli bir çabanın içine girmişler ve oldukça da başarılı olmuşlardır. 1838 Balta Limanı Ticaret Anlaşması ülkenin ihracat-ithalat dengesini alt üst ediyor, neticede devlet kendi gelirlerini karşılayabilmek için borçlanmak mecburiyetinde kalıyordu. Osmanlı Devleti bu borçlanmayı Levantenler, Yahudi, Rum ve Ermeniler’in meydana getirdiği bir bankerler grubundan karşılıyordu. Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasında önemeli rol oynayan, Galata ve civarında faaliyet gösteren bu tefeciler, bankerler Galata Bankerleri olarak bilinmektedir. Artan ve ödenemeyen borçlar karşısında 1881’de ‘’Duyun-u Umumiye-i Osmaniye’’ adlı bir teşkilat kuruluyordu. Bu teşkilat imparatorluğun mali kaynaklarının üçte birine el koyuyor ve devletin iktisaden çöküşüne zemin hazırlıyordu. Siyasi ve iktisadi açıdan çöken imparatorlukta sosyal ve kültürel gelişmelerin merkezinde artık batının ortaya koyduğu kuralların geçerli olduğu görülmektedir. Yani, modernleşme, asrileşme ve batılılaşma… Böylece imparatorluk ülküsü ve yaşayış biçimi yeni münevverlerin, aydınların önderliğinde yerini batılı aydın tipine terk ediyordu. Güya, daha insani, daha hürriyetçi, daha eşitlikçi ve daha adaletçi bir aydın. (!) İktisadi konular hemen her dönemde bu ülkenin kara deliği olmuştur. Ne olduğu ve de ne olacağı belli olmayan bir karmaşa içinde önce devletçi, sonra karma (karmaşık) şimdilerde de özel sektörcü ve uluslararası bir iktisadi politika sürdürülmektedir. Devletin asli görevi vatandaşını her alanda korumak ve kollamak olduğuna göre acaba son elli yıldır vatandaş nasıl korunup, kollanmıştır? Çöplüklerden çöp toplayan fakir insanlar, cüz’i ücretlerle fabrika ve tarlalarda çalışanlar, memurlar, emekliler, esnaf sürekli borç içinde yaşamaktadırlar. Devletimiz bir türlü zengin olamayan ülkenin bu insanlarına iktisadi açıdan şefkatle yaklaşmış mıdır? Küreselleşme, liberal politikaların yani kapitalizmin yeni adı. Ülkelerin topla tüfekle işgalinden önce, tarihin hemen her döneminde olduğu gibi bir ülkede çöküşün hazırlığını yapan emperyal ülkeler, artık bu konuda çok uluslu şirketleri kullanmaktadırlar. O ülkeye gir, ticaretini, iktisadi hayatını çökert, sosyal ve kültürel dengesini alt üst et ve ülkeyi yık. Küreselleşme aygıtının elemanları IMF, GB, AB ve diğerleri bu kurguyu dünyanın hemen her ülkesinde başarı ile uygulamaktadırlar. Türkiye artan nüfusu, gelir dağılımındaki adaletsizliği, sanayi ve tarımdaki meseleleri ile boğuşurken batının uzattığı yardım elini tutmuştur. Yaklaşık iki yüz yıldır bu eli bırakmamaktadır. Bu el, sanayide, teknolojide, bilimde ve tarımda yapılacak güçlü atılımlarla ve ciddi bir direnişle bırakılır. Bilgi toplumuna geçmek kolay olsaydı, Afrika’daki birçok geri kalmış ülke efendilerinin desteği ile bir anda bilgi toplumu haline gelemez miydi? Bu ülke, üretime yönelik kalkınma modelini benimsemedikten sonra, yetmiş beş milyonluk nüfusunu ne besleyebilir, ne de geri kalmışlıktan kurtulabilir. Tüketime yönelik politikalar, toplumun derli toplu yaşamasını ve tasarruf yapmasını engellemektedir. Netice itibari ile, yeniden fabrika yapan fabrikalar modeli esas alınarak, sanayi, teknoloji, bilim ve tarımda devrim yapacak bir anlayışın hakim olması mutlaka sağlanmalıdır. Tarımda dünyanın kendine yetebilen yedi ülkesinden biri konumunu kaybetmek üzereyiz. Tarımın genelde küçük aile şirketleri eli ile yapılması, verim düşüklüğü, girdi fiyatlarının sürekli artması, devletin kolaylıklar sağlamaması ve daha birçok sebepten ötürü tarımımız irtifa kaybetmektedir. Tarım denildiğinde aklımıza nedense hep tahıl üretimi gelmektedir. Hayvancılık, ormancılık ve su ürünlerinin de devlet tarafından teşvik edilerek güçlendirilmesi gerekmez mi? 2011 yılında hububat ürünlerinde 2 milyar dolar, yağlı tohumlar ve meyve ürünlerinde 1.5 milyar dolarlık ithalat yapılmıştır. Dünyanın 8. şeker ihracatçısı iken, bugünkü durumuz içler acısıdır. 1991’de 53 milyon olan küçük baş hayvan sayımız (kişi başına bir hayvan düşüyor), 2010’da 25 milyona (üç kişiye bir hayvan düşüyor), 1991’da 16.5 olan büyük baş hayvan sayımız, 2010’da 10.5 milyona düşmüştür. 1990’larda kişi başına düşen et tüketimi 9 kg civarında iken bu rakam 2010’da 5 kilograma düşmüştür. Avrupa’da bu rakam 75 kilogramdır. Üretim tüketim değerleri, ihracat-ithalat dengesi, bütçe açıkları değerlendirildiğinde ne sanayi ülkesi, ne de tarım ülkesi olmadığımız açıkça görülmektedir. 1970’li yıllarda bir sloganımız vardı ve bizleri çok üzerdi. ‘’Doğulu gibi üretmek, batılı gibi tüketmek’’ O günden bu güne değişen bir şey yok gibi değil mi? Yapısal dönüşüm diye diye kırk yıldır olduğumuz yerde dönüp duruyoruz, netice budur. Kopenhag ve Maastricht kriterleri ile belirlenmiş yeni Avrupa düzenine girmeyi hedefleyen Türkiye’nin AB ülkesi olamayacağını artık bütün yöneticilerin anlamış olması gerekir. Kaldı ki, AB gibi bir Hıristiyan kulübüne dahil olmanın bu ülkeye ne faydası olabilir? Tüm vatandaşlar için, kültürel hakların tanınması, kanunlarımızın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne uygun hale getirilmesi özelleştirme sürecinin tamamlanması gibi birçok konuda AB Türkler’i çok sevdiği için mi talimatlar yağdırmaktadır? Bu durum, 19. Yüzyılın ikinci yarısındaki duruma benzerlik göstermekte midir? İncelenmesi gerekir. Türk toplumu, toprağı, bayrağı, töresi, dili, dini, inançları, kahramanları, hoş görüsü, sadakat anlayışı, aile yapısı ile oynanmadığı sürece her insana (köşe yazarları dahil), her fikre ve anlayışa, her yönetime, her lidere sevgi ve saygı ile yaklaşmıştır. Bu toplum kadife eldiven içinde demir yumruk olmayı çok özledi… Il n’ya pas de génocide Arménien… Vive La Turquie... 17 KARAGÜN DOSTUNDAN AKGÜN DOSTUNA YÜRÜYÜŞ Yakup BİLİCİ * Bir söz vardır; “Ofis Çiftçinin Kara Gün dostudur” evet eskiden, Toprak Mahsulleri Ofisi, Üretici ürününü yüksek ve karlı fiyata satamadığı zaman getir benim belirlediğim fiyata bana bırak, senin bir kapın var diyordu. Üreticide maalesef başka bir alternatifi olmadığı için “Kara gün dostunun” kapısına dayanıyordu. Dostum ben geldim, Al Postumu da kara günüm ak olsun der. Dostunun günü nasıl ak olur. Dostu maddi olarak çok sıkışmıştır. Yıl süresince Pazarlamacılar üreticinin hizmetindedir. Üreticinin ayağına gelerek amca teyze bütün ihtiyaçlarını al paramı istiyoruz. Yine meşhur bir sözümüz vardır. “Harman veresi”, harmanı kaldırınca verirsin diyerek, çilekeş üreticim fahiş fiyattan ihtiyaçlarını alarak birde pazarlamacı sömürüsüne uğrar. Yılda birkaç defa memleketime yani köyüme gitme fırsatımız oluyor. Eskiden beri ismini bildiğimiz fakat etkinliğini faydasının ne olduğunu somut olarak göremediğimiz “KOOPERATİF” diye bir şeyle karşılaştım. Meğer köyümüzde girişimci ruha sahip birkaç öncünün gayret ve cesaretiyle “Kalkınma Kooperatifi ” adında bir kooperatif kurmuşlar, köyüme gittiğimde bu kooperatif yöneticileriyle oturup onları dinleme fırsatı buldum. Kurmuş olduğunuz kooperatif ne işinize yarıyor?, ne tür faydaları var? diye bir soru yönelttiğimde, onlar da başladılar anlatmaya; -Daha önce ihtiyacımız fazlası sütlerimizi dışarıdan gelen süt toplayıcılarına, üç beş Tabi harman zamanı gelir çatar, tabi yavaş kuruş cebimizde harçlık olsun diye onların yavaş alacaklılar görüntü vermeye başlar, belirlediği fiyata verirdik. Ama şimdi son harman zamanı mahsulün bol olduğu, alan dönemde kooperatifçiliğin ulusal anlamda satanın olmadığı zamandır. Ne yapsın be- yaygın ve aktif hale gelmesiyle üst birliknim eli nasırlı alın teri kahramanım, har- lerinde oluşmasıyla ürettiğimiz ürünümüz mandan kaldırdığını istediği değil istenen biraz daha para etmeye başladı ve paraücret karşılığında, ürününü dostuna teslim mızı zamanında alabiliyoruz. Üyelerimiz eder. Her iki dostta bir birinden memnun- bu durum karşısında yatırıma yönelerek dur. Çünkü her ikisinin de bir birine ihtiyacı üretimini artırmaya başlıyor. Kendisini gevardır. İşte bu süreç üretici açısından böy- liştirerek, yaptığı işi profesyonelce yapma le tekrar eder durur. Yani karın tokluğuna yolunda ilerliyor. ömrü geçer. -Üyelerimizin temel ihtiyaçlarını uygun fiSözü fazla uzatmadan, faydalı olduğunu yata temin ederek üyelerimizin ihtiyaçlarıgözlemlediğim, somut bir örnekle bir faali- nı gideriyoruz. yet türüne daha değinmek istiyorum. -Aynı zamanda üyelerimizin uğraşmış oldu* Araştırmacı, Yüksek Lisans Öğrencisi ğu besicilik ve süt inekçiliğine yönelik yem (yakup-32b@hotmail.com) vs. ihtiyaçlarını çeşitli firmalarla görüşerek, 18 uygun fiyata tedarik etmek suretiyle, hem konusunda da, yani köyümüzde ürettiğimiz satarken hem de alırken üyelerimizin fazla belirli bir yekün tutan ürünlerimizin bazılakazanmasını sağlıyoruz. rını tek elden pazarlama, bazı ürünlerimizi de işlemek suretiyle, değerini artırarak -Üyelerimizin tahıllarını, komşu köylerde pazarlama hedeflerimizi gerçekleştirebiyem değirmeninde, yem yapma zahmet lirsek, üyelerimizin ürünlerinde daha fazla ve çilesinden, kooperatif olarak yem ezme gelir elde etmelerini sağlamış olacağız dideğirmeni satın alarak kurtarmış ve madyorlar girişimci kooperatif yöneticileri. di anlamda üyelerimizin kazancına katkıda bulunmuş oluyoruz. İşte bu yapılan ve yapılmak istenilenleri dinleyince ve bizzat gözlemlemem netice-Yine kooperatif yönetimi olarak, ülkemizsinde, kooperatifçiliğin ne kadar faydalı ve de düzenlenen Tarım ve Hayvancılık Fuyararlı işler yaptığını ve daha da yapacağıarlarını takip ederek, üyelerimizin meşgul na inanıyorum. olduğu alanlarla ilgili olarak, teknolojik ve teknik gelişmeleri inceleyerek, üyelerimize Bu durumda, kooperatifçiliğin köyden şehaktararak bilinçlendiriyoruz. re göç etmeninde önüne geçeceğine inanıyorum. Çünkü karnı doyan, kazandığını -Şunu özellikle vurgulamak istiyoruz, koogören üretici köyünü terk etmeyecektir. Bu peratifçiliğe başladığımız günden bugüne durumda hazır tüketici değil üretici konuüyelerin kalkınma hamlesi sağladıkları mümunu devam ettirerek, daha fazla üretmeşahede edilmektedir. ye devam edecektir. İşte kooperatifçilik her -Son olarak da kooperatifimizin yapmış ol- geçen gün işlerliğini daha da arttıra bilirse, duğu sosyal etkinlik olarak, kooperatifimi- tüketici topluma dönüşen ülkemiz, üretici zin kendi imkânları ile yılda bir defa da olsa toplum olma yolunda ilerleyecek ve daha üyelerine yemek vermek suretiyle, üye- da zenginleşecektir. lerini bir araya getirerek kaynaşmasını ve Yazımın başında giriş yaptığım “Ofis çiftçibirlik beraberliğin devam etmesi, birliğiminin Kara gün Dostudur” cümlesi, Kooperazin daha da güçlenmesine katkı sağladığını tifçiliğin her geçen gün gelişmesiyle “Kodüşünüyoruz. operatifçilik Üreticinin Ak Gün Dostudur” Kooperatif olarak; hayvancılık ve besicilikte şekline dönüşeceğine inanıyor. Üreticinin sağlanan bu hamleleri, tarım ve meyvecilik ürünün bol ve karlı olmasını diliyorum. 19 TURİZM EĞİTİMİ BÜNYESİNDE VERİLEN REKREASYON EĞİTİMİNE AKADEMİK BİR BAKIŞ Özgür YAYLA * GİRİŞ İnsanlar, çeşitli büyüklük ve zamanlarda ortaya çıkan boş zamanlarında; dinlenmek, hava değişimi, gezme görme, sağlık, beraber olma, heyecan duyma, farklı yaşantılar elde etmek gibi pek çok amaçla, ev dışında veya ev içinde, açık veya kapalı alanlarda ya da pasif- aktif şekillerde, kent içinde veya kırsal alanlarda etkinliklere katılmaktadırlar. Rekreasyon, insanların boş zamanlarında yaptıkları bu etkinlikleri ifade eden bir kavramdır ve insanın çalışma saatleri dışındaki boş zamanında katıldığı faaliyetlerle ilgilidir (Karaküçük, 2005). İçinde bulunulan çağda, ruhsal sorunların giderek arttığı, stresli, gergin bireylerin her geçen gün arttığı toplumların oluşmaya başladığı söylenebilir (Çolakoğlu, 2005). Rekreasyon, insanların mutlu, sağlıklı ve hayattan zevk alarak yaşamalarını sağlayan, modern teknolojinin ve şehirleşmenin ortaya çıkarttığı kalabalık, kirlilik ve diğer sorunların yarattığı, bedensel ve moral çöküntülerini ortadan kaldıracak önemli bir eğitim konusudur (Karaküçük, 2005). kavramdır. Ertürk’e (1972) göre eğitim; bireyin kendi yaşantısı yoluyla davranışlarında amaçlı olarak istendik davranış geliştirme sürecidir. Bu tanıma göre eğitimin kişiliğin gelişmesine yardım eden, onu yetişkin yaşama hazırlayan bir süreç olduğu anlaşılmaktadır. Boş zamanların değerlendirilmesinin amaçları da bu amaçlara yöneliktir. Fakat ikisinin de bu amaçlara yönelme yöntemleri farklıdır. Eğitimde zorunlu öğretim, boş zamanlarda ise, gönüllülük ve bireysel seçim esastır.(Tezcan, 1992). Kültürün aktarılması ve geliştirilmesi yönünden tıpkı eğitim gibi boş zaman değerlendirmenin de rolü vardır. İnsanların rekreasyon faaliyetleri ile verimi etkileyecek olumsuz duygularının giderilmesinde; fiziki sağlığının gelişmesi yeni arkadaşlar edinmesi, yeni bilgiler öğrenmesi, günlük monotonluğun giderilmesi, kendine güven hissinin artması, ruhsal sağlığının gelişmesi, zeka gelişimine katkı sağlaması ve liderlik vasıflarının kazanılması gibi faydalar söz konusudur (Erturan ve Şahin,2003). Amaç ve program gibi birçok bakımdan eğitim ile boş zaman eğitimi birbirine benzemektedir. Fakat ikisi ayrı şeylerdir. Eğitim, daha geniş bir Rekreatif eğitimlerle her yaştaki insanın yaşam kalitesini arttırmak, daha yaratıcı, mutlu ve sağlıklı birey ve toplum olmanın yolu, çocukluk çağından itibaren kazanılan alışkanlıklar ile vücudunu doğru kullanma doğru değerleri yaşam felsefesi olarak benimseme özelliklerini geliştirmeyi hedefler. Ayrıca, sigara alkol gibi zararlı alışkanlıklardan uzak durma, daima aktif yaşam tarzını benimseme, aile ve toplum ile uyum içinde olma gibi değerlerde kazandırılmaya çalışılır. Ailede başlayan bu alışkanlıklar, okul çağında gelişir. Bu sebeple serbest zamanını doğru kullanma konusunda; kişilerin, ailelerin, eğitimcilerin ve yöneticilerin bilinçli olması çok önemlidir (Zorba, 2007). * Arş. Gör. Boş zaman eğitimi, insanların boş zamanlarını Bugün, hemen her kesimden insan için boş zamanı değerlendirme ciddi bir sorun olarak gözükmektedir (Kır, 2007). Johnson, Bullock, ve Ashton-Schaeffer (1997) boş zaman eğitimini dinlenme ve eğlenme ile ilgili beceri, tutum ve değerlendirmeyle alakalı bir öğrenim süreci olarak tanımlamıştır. Boş zamanın kişisel olarak faydalı bir şekilde değerlendirilmesi ancak rekreasyon eğitimiyle mümkün olabilmektedir. 20 kullanmaya hazırlayan yardımcı bir süreç olarak düşünülmektedir. Bu kullanışta birey kişisel bir doyum sağlamalı ve tüm kişisel gelişmelerine katkıda bulunmalıdır. Bu eğitim, onlarda tutum ve değerler, ilgi ve beceriler edinme ve geliştirmeye yöneliktir. Yapıcı ve akıllı olarak boş zamandan yararlanılması, boş zaman eğitiminin işidir. Boş zamanın değersiz olarak kullanılması sağlığın bozulmasına, aile yaşamının aksamasına, mesleksel etkinliğin azalmasına ve yurttaşlık bilincinin bozulmasına yol açmaktadır. Boş zaman için eğitime, boş zaman değerlendirme yoluyla ulaşılır. Bu duruma göre boş zaman eğitimi, daha çok, birey ya da grupları bazı özel alanlarda beceri sahibi kılmaktadır (Karakullukçu, 2009). Gelişen teknolojiyle birlikte insanların boş zamanları artmış ve rekreasyon eğitimi kavramı daha önemli hale gelmiştir. Dieser (2011)’e göre rekreasyon eğitiminin önemi gelecekte daha fazla artacaktır. Bugün gelişmiş ülke vatandaşlarının çoğu, günlük serbest zamanlarını ve hafta sonu tatillerini, hatta daha uzun süreli yıllık tatillerini ülkelerinde sağlanan rekreasyonel imkanlarla kısmen değerlendirebilme durumundadırlar. Günümüzde ekonomik geliri yeterli olan insanlar, uzun süreli yıllık tatillerinde hatta kısa süreli tatillerinde bile bulunduğu çevreden tamamen uzaklaşmak, yepyeni bir çevrede bulabileceği rekreasyonel olanaklardan faydalanmak eğilimindedir. Günümüzün mekan değiştirmelerinde insanların serbest zamanlarını seyahat ederek, zevkli ve faydalı bir şekilde kıymetlendirme şekli olarak turizm büyük bir önem kazanmıştır (Yılmaz, 2007). Rekreasyon ve turizm arasında da sıkı bir ilişki vardır. Hem rekreasyon hem de turizm faaliyetleri insanların boş zamanlarında ve gönüllü olarak katıldıkları faaliyetlerdir. Turizmin, seyahat etme ve konaklama şartı dışındaki diğer tüm şartları rekreasyon ile birebir örtüşmektedir (İnternet 1). Rekreasyonel turizm, insanların boş zamanları boyunca, tek düzelikten kurtulmak için yaşadıkları çevreden, yaşam ritmi ve biçiminden bir süreliğine uzaklaşarak, düşledikleri fırsatları değerlendirmelerine, özgürce hareket etmelerine ve kendilerini yenilemelerine olanak sağlamak için gönüllü olarak katıldıkları etkinliklerin tümü olarak ele alınmıştır. Rekreasyonel turizm etkinlikleri, turizm hareketleri içinde en büyük grubu oluşturmaktadır.(Erturan ve Şahin, 2003). Hazar (2003)’a göre rekreatif istasyonlar ve işletmeler, turistler için boş zaman değerlendirme imkanı yaratmaktadır. Bu nedenle bir bölgedeki cazibe, faydalılık, kolay elde edilebilirlik özelliklerine sahip rekreatif etkinlikler turistlerin kalış süresini uzatmaktadır. Bu açıdan bakıldığında rekreasyon eğitiminin turizm fakültelerinde de verilmesi ve rekreasyon alanında eğitim almış kalifiye personellerin turizm işletmelerinde istihdam edilmesi konaklama işletmelerindeki müşteri memnuniyeti açısından son derece önem arz etmektedir. DÜNYA’DA REKREASYON EĞİTİMİ Rekreasyon, park ve serbest zaman hizmetlerinin misyon ve hedefleri, toplumdaki tüm bireylerin yalnız çalışma yaşamlarında değil, aynı zamanda serbest zamanlarındaki aktiviteler sürecinde de yaşam kalitelerini yükseltmek olmalıdır. Bu anlayış, hem devletlerin, hem de yerel yönetimlerin, bireylerin refah seviyelerini geliştirme sorumluluğu taşımaktadır (İnternet 2). ABD’de devlet ve eyaletleri kendilerine ait geniş alan, arsa ve arazileri kapsayan görüntüsü, güzelliği ve tarihsel değerleri yüksek, doğal çevre ile bütünleşen açık mekanları halkın hizmetine açma yoluna gitmişlerdir. Bu kapsamda rekreasyon ve turizm ilişkilendirildiğinde, Beden Eğitimi ve Spor Eğitimi veren fakültelerin yanında ABD’de bu alanda turizmde rekreasyon eğitimi veren çok sayıda üniversite vardır. Turistik tesislerdeki sportif rekreasyon ortamı, aktivite zenginliği ve tesis çeşitliliği, turistlerin ziyaret yerlerini seçerken ve tercihlerini yaparken önemli rol oynamaktadır. Turist kendisi, eşi ve çocukları için turistik yer arayışında rekreasyon tesisleri ve aktivitelerinin niteliklerini sorgulamaktadır(İnternet 3). Bu bağlamda turizmde rekabet avantajı sağlayabilmek, diğer 21 işletmelerden farklılaşmak için rekreatif faaliyetlerin düzenlenmesi ve yönetilmesinin önemi büyüktür. Rekreatif faaliyetleri yönetecek ve gelen turistleri bu faaliyetlere yöneltecek rekreasyon liderlerini yetiştirmek amacıyla dünyada Amerika, Canada, İngiltere gibi birçok ülkedeki üniversitelerde turizm fakülteleri bünyesinde rekreasyon eğitimi verilmektedir. Bu programlarda turizm yönetimi ve açık alan rekreasyonu ile kaynak yönetimi alanlarında uzmanlaşma hedeflenmektedir. Park ve rekreasyon eğitimi veren ülkelerin üniversitelerinde sertifika programları uygulanmakta ve bu programlar ile öğrencilerin spesifik alanlarda uzmanlaşmasını sağlamaktadır. Ayrıca üniversitede rekreasyon eğitimi alan öğrencilere yaz sezonu boyunca staj zorunluluğu getirilmekte ve öğrencilere sektör deneyimi yaşatılarak alanlarında uzmanlaşma fırsatı sağlanmaktadır (Tal, 2005). Yine bu üniversitelerin web sayfaları incelendiğinde mezun öğrencilere iş imkanı sağlayacak kamu ya da özel rekreasyon işletmelerin ihtiyaç duyulması halinde üniversite web sitelerinde duyurulmakta ve mezun öğrenciler bu sitelerdeki bölümü inceleyerek park ve rekreasyon alanları yöneticiliği, otel işletmeleri, kongre organizasyonları gibi alanlarda istihdam edilmektedir. Amerika ve Kanada’da turizm ve rekreasyon eğitimi genel olarak 8 yarıyıl sürmektedir. Yaz ayları boyunca staj yapma zorunluluğu olan bölümde öğrenciler sektörde çalışarak alanlarında uzmanlaşmakta, yurt dışında çalışabilme imkanı verilmekte ve mezun olduklarında özel ya da kamu kuruluşlarının rekreasyon alanlarında istihdam edilmektedir. Ayrıca park, rekreasyon ve turizm yönetimi bölümünün yüksek lisans ve doktora programları ile öğrencilere kendilerini geliştirerek akademik kariyer yapma imkanı verilmektedir. İngiltere’de ise turizm ve rekreasyon eğitimi genel olarak 3 yıl sürmekte, Amerika ve Kanada gibi ülkelerde olduğu gibi yazları staj yapma zorunluluğu getirilmektedir. Ders içerikleri incelendiğinde turizm ve spor alanlarında dersler ağırlıktadır. Öğrenciler bir taraftan turizm eğitimi alırlarken bir taraftan da spor ve sağlık eği- 22 timi almaktadır. Yüksek lisans yapmak isteyen öğrenciler 1 yıl süren yüksek lisans eğitimini tamamladıktan sonra yüksek lisans diploması alarak mezun olmaktadır. TÜRKİYE’DE REKREASYON EĞİTİMİ Ülkemizde günün şartları içerisinde rekreatif etkinlikler; Gençlik ve Spor Genel Müdürlükleri, Gençlik kampları, turizm bölgelerinde turizm uygulamaları, gönüllü kuruluşlar, genellikle büyük şehirlerde açılan gym center, fitness center, oyun kulüpleri v.b. ve en önemlisi de üniversitelerin Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulları bünyesinde kurulan rekreasyon bölümleri tarafından yürütülmektedir. Son zamanlarda kampüs üniversitelerinde öğrencilere yönelik; rekreatif yarışmalar, eğlenceler tiyatro faaliyetleri, turnuvalar şeklinde “kampüs rekreasyonu’ adı altında yapılamaktadır. Gelişmiş ülkelerdeki üniversitelerde bu organizasyonlar Rekreasyon bölümleri tarafından organize edilmektedir (Zorba, 2007). Rekreasyon bölümlerinin istihdam alanlarına bakıldığında, bölüm öğrencileri; sanayi ve yerel yönetimler rekreasyonu, turizm rekreasyonu, okullar rekreasyonu, terapi rekreasyonu gibi alanlarda uzmanlaşarak mezun olabilmektedir (Cerit, 2008). Üniversitelerde Rekreasyonun gelişimi çok uzun yıllara dayanmamaktadır. Rekreasyon dersleri ilk olarak ODTÜ-Marmara ve Gazi Üniversitelerinde başlamıştır. Rekreasyon alanındaki ilk kitap Prof. Dr. Suat KARAKÜÇÜK tarafından hazırlanmıştır. Rekreasyon teriminin üniversitelerde konuşulmaya başlamasının ardından Turizm-Rekreasyon bağlantısı gündeme gelmiştir. Rekreasyon pazarlamasının öncelikli olarak turistik yörelerce kabul görmesini sağlamak üzere Muğla Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu Müdürü Prof. Dr. Erdal ZORBA’nın girişimleri ile 23 Mayıs l997 tarihinde Muğla Üniversitesi, G.S.G.M. , Turizm Bakanlığı işbirliği ile düzenlenen panelde Rekreasyon bölüm olarak açılması görüşüne varılmıştır (Zorba, 2007). Turizm Fakültesi olarak rekreasyon yönetimi eğitimi ise ilk olarak 2010 yılında Gazi Üniversitesi bünyesinde açılmış ve eğitim verilmeye başlanmıştır. Nevşehir Üniversitesi, Konya Üniversitesi, İzmir Katip Çelebi Üniversitesi gibi üniversitelerin Turizm fakültelerinde rekreasyon bölümleri açılmasına rağmen henüz öğrenci alımı yapılmamıştır. Gelişmiş ülkelerin üniversitelerinde turizm bölümlerinin altında rekreasyon eğitimi verilmesine rağmen Türkiye’deki üniversitelerin turizm bölümlerindeki rekreasyon bölümleri istenilen düzeyde değildir. Türkiye’de 18 üniversitede aktif olarak rekreasyon eğitimi verilmektedir. Türkiye’deki üniversitelere bakıldığında Rekreasyon Eğitimi bölümünün Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu bünyesinde yer aldığı, yalnızca Gazi Üniversitesinin Turizm fakültesinde Rekreasyon Yönetimi eğitimi verildiği görülmektedir. Gelişmiş ülkelerin üniversitelerine bakıldığında ise birçok üniversitenin turizm fakültelerinde rekreasyon bölümü olduğu ve yine bu bölümün master ve doktora programları olduğu bilinmektedir. Hem turizm hem de rekreasyonun boş zamanlarda ve gönüllülük esasına dayanarak yapıldığı gibi ortak özellikleri göz önünde bulundurulduğunda; aynı zamanda konaklama işletmelerinde yapılacak olan rekreatif faaliyetlerin müşteri tatmini sağlayacağı ve otel satış hacmini genişleteceği dikkate alındığında, turizm fakültelerindeki rekreasyon bölümlerinin arttırılması ve gelişmiş ülkelerdeki seviyeye çıkartılması gerekir. SONUÇ VE ÖNERİLER Seyahat etme olanaklarının artması, modern teknoloji alanındaki gelişmeler, eğitim düzeyinin yükselmesi, ekonomik koşullardaki iyileşme ve benzeri gelişmeler turizme ve rekreasyon turizmine yönelişi hızlandırmıştır (İnternet 2). Rekreasyon ve turizm arasında da sıkı bir ilişki vardır. Hem rekreasyon hem de turizm faaliyetleri insanların boş zamanlarında ve gönüllü olarak katıldıkları faaliyetlerdir. Turizmin, seyahat etme ve konaklama şartı dışındaki diğer tüm şartları rekreasyon ile birebir örtüşmekte- dir (İnternet 3). Bu kapsamda dünyada turizm sektöründe önde gelen ülkeler rekreasyon faaliyetlerine önem vermekte ve bu faaliyetleri birer pazarlama aracı olarak kullanmaktadır. Amerika, İngiltere, Kanada gibi ülkelerde üniversitelerin turizm fakülteleri bünyesinde rekreasyon bölümünü ayrı bir bölüm olarak açılmakta ve turizm sektörüne rekreasyon alanında uzman öğrenci yetiştirmektedir. Tekin vd. (2009) yapmış olduğu ‘Turizm destinasyonunda bulunma kriterine göre belediye rekreasyon hizmetlerinin karşılaştırılması’ isimli çalışmasında turizm bölgesinde olan belediyeler yabancı ziyaretçilere göre etkinlikler de düzenlerken, turizm bölgesinde olmayan belediyeler etkinlikleri yalnızca yerli halk için uygulamaktadırlar. Aynı çalışmada rekreasyon faaliyetlerinin düzenlenmesi müşterileri memnuniyetini arttırdığı saptanmış ve tekrar aynı işletmeyi tercih eder misiniz sorusuna katılımcıların büyük çoğunluğu evet cevabını vermiştir. Rekreasyon eğitiminin turizm kapsamında değerlendirilmesi ve rekreasyon eğitiminin turizm eğitimi veren bölümlerde de verilmesi bu kapsamda otellerde uygulanan rekreatif faaliyetlerin bu alanda uzman kişiler tarafından yönetilmesi yabancı ziyaretçilerin memnuniyet düzeylerini arttıracak ve işletmelerin satış hacmini genişletecek ve rekabet avantajı sağlayacaktır. Türkiye’de turizm bünyesinde rekreasyon eğitimi ilk kez 2010 yılında Gazi Üniversitesinde verilmeye başlanmıştır. Turizm sektöründe önde gelen ülkelere göre değerlendirildiğinde oldukça geri kalındığı söylenebilir. Bu çalışma kapsamında aşağıdaki öneriler getirilebilir; Hem turizm hem de rekreasyonun boş zamanlarda ve gönüllülük esasına dayanarak yapıldığı gibi ortak özellikleri göz önünde bulundurulduğunda; aynı zamanda konaklama işletmelerinde yapılacak olan rekreatif faaliyetlerin müşteri tatmini sağlayacağı ve otel satış hacmini genişleteceği dikkate alındığında, turizm fakültelerindeki rekreasyon bölümleri arttırılmalı ve 23 gelişmiş ülkelerdeki seviyeye çıkartılmalıdır. Üniversitelerin turizm fakültesi bünyesinde açılacak olan rekreasyon bölümlerinde ayrıca sertifika programları düzenlenerek öğrencilerin rekreasyonun özel bir alanında (Terapötik rekreasyon vs.) uzmanlaşması sağlanmalıdır. Sektörle işbirliğine gidilip öğrencilerin istihdam alanları genişletilmeli ve üniversitelerin web sayfalarında personel ihtiyacı duyan işletmelerin linkleri yayımlanmalıdır. Turizm ve rekreasyon eğitimi alanında önde olan ülkelerdeki üniversitelerin eğitim müfredatları incelenip ders içerikleri geliştirilmelidir. Öğrencilere sektörde staj yapma zorunluluğu getirilmeli rekreasyon faaliyetleri alanında uzmanlaşması teşvik edilmelidir. lendirme Alışkanlıkları (Yüksek Lisans Tezi), Ankara: Gazi Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Beden Eğitimi ve Spor Ana Bilim Dalı. - Karaküçük, S. (2001). Rekreasyon, Boş Zamanları Değerlendirme. Ankara: Gazi Kitabevi. - Kır, İ. (2007). Yüksek Öğretim Gençliğinin Boş Zaman Etkinlikleri: KSÜ Örneği, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 17, Sayı: 2:307-328. - Tal, T. (2005). Implementing Multiple Assessment Modes in an Interdisciplinary Environmental Education Course. Environmental Education Research, 11(5), 575- 601. - Tekin, A., Nebioğlu, F., Özdağ, S., Akçakoyun, F., Yaman, Ç. (2009). Turizm Destinasyonunda Bulunma Kriterine Göre Belediye Rekreasyon Hizmetlerinin Kar- şılaştırılması, Uluslar arası İnsan Bilimleri Dergisi, Cilt:6, Sayı:1:849-857. - Tezcan, M.(1992). Eğitim Sosyolojisi, Zirve Ofset, 8. Bas- KAYNAKÇA kı, Ankara. - Cerit, E. (2008). Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulları Bünyesindeki Rekreasyon Bölümlerinin Tercih Edilme Nedenleri ve Bölüm Öğrencilerinin Beklentileri (Yüksek Lisans Tezi), Muğla: Muğla Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Rekreasyon Ana Bilim Dalı. ve Organizayonu: Antalya Bölgesindeki Beş Yıldızlı Otel - Yılmaz, Ş. (2007). Rekreasyon Faaliyetlerinin Yönetim İşletmelerine Yönelik Bir Uygulama (Yüksek Lisans Tezi), Antalya: Akdeniz Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Spor Yöneticiliği Ana Bilim Dalı. - Çolakoğlu, T. (2005). Üniversite Öğretim Elemanlarının Boş Zaman Alışkanlıklarını Değerlendirmeleri Üzerine Bir Araştırma, Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt:25, Sayı:1:247-258. - Zorba, E. (2007). Türkiye’de Rekreasyona Bakış Açısı ve - Dieser, R. (2011). A Ten Year Content Analysis of Research in Leisure Education: The Fundamental Attribution Error Seems To Still Be With Us, but is Getting Better. Brock University, Thirteenth Canadian Congress on Leisure Research, 68-72. www.rekreasyon.org (Erişim: 25/01/2012). - Erturan, E., Şahin, M.Y. (2003). Üniversitelerdeki Doğa Sporları Örgütlerinde Üyelerin Katılım Nedenleri ve Beklentilerinin Tespiti Üzerine Bir Araştırma, Güdak Örneği, I. Gençlik Boş Zaman ve Doğa Sporları Sempozyumu (21-22 Mayıs 2003), Bildiriler Kitabı, (Editör: Tekin Çolakoğlu, E. Esra Erturan), 174- 186, Ankara. com/index.php?id=dokuman&islem=oku&yer=2&kat=1 - Ertürk, S. (1972). Eğitimde Program Geliştirme, Ankara: Yelken Tepe Yayını. (Erişim: 22/01/2012). - Hazar, A.(2003). Rekreasyon ve Animasyon, Detay Yayıncılık, Ankara. - Johnson, D. E., Bullock, C. C., & Ashton-Shaeffer, C. (1997, November). Families and leisure: A context for learning. Teaching Exceptional Children. Retrieved from: http://www.highbeam.com/doc/1P3-33469054.html. - Karakullukçu, Ö.F. (2009). Adalet Bakanlığı Çalışanlarının Eğitim Düzeylerine Göre Boş Zaman Değer- 24 Gelişimi, Gazi Haber Dergisi, 52-55. İNTERNET KAYNAKLARI (2) Çerez, H. ve Kesim Ü. (2012). Türkiye’deki Tatil Yerlerinde Sportif Rekreasyon Aktivitelerinin Turizm İçin Önemi: Antalya ve Çevresi Örneği, http://www.bilalcoban. 0&no=51. (Erişim: 25/01/2012). (3) Orel, D.F., ve Yavuz, M.C. (2003). Rekreasyonel Turizmde Müşteri Potansiyelinin Belirlenmesine Yönelik Bir Pilot Çalışma, http://www.fatmaorel.net/makaleler.htm. (4) http://www.collegemajors101.com/parks_ recreation_accredited_schools.htm (Erişim: 25/01/2012). (5)http://www.osym.gov.tr/belge/1-12584/2011-osysyuksekogretim-programlari-ve kontenjanlari -ki-.html (Erişim: 15/01/2012). (6) www.studydiscussions.com (Erişim: 21/01/2012). İKİNCİ KOSOVA ZAFERİ VE SON HAÇLI ORDUSUNUN MAĞLUBİYETİ Hüseyin ALBAYRAK * Tarihimizde Kosova’nın müstesna bir yeri vardır. 20 Haziran 1389’da Birinci Murad’ın şehid kanıyla sulanan birinci Kosova Zafari’nden 59 yıl sonra , bu defa da 19 Ekim 1448’de İkinci Murad’ın kumanda ettiği Türk ordusu tarafından kazanılan İkinci Kosova Zaferi, Türkler’i Avrupa kıtasından atmak için tertiplenen haçlı seferi teşebbüsünün kesin surette kırmıştır. Macar’lar 1444’de Varna’da krallarının başını vermişlerdi. Macar tahtına oturan Beşinci Lâdisles bir çocuktu. Hünyadi Yanuş kral nâibi seçilmiş ve devlet işlerini yürütmeye başlamıştı. Dört yıl önce Varna’daki mağlubiyet, bu saltanat ve şöhret heveslisi şövalyenin yüreğinde kapanmaz bir yara olarak duruyordu. Arnavutluk’ta İskender Bey’in isyanından istifade ederek intikam alma ve şöhrete kavuşma zamanının geldiğini sandı .** Türkler’e karşı bir haçlı ordusu teşkili için Hünyadı Yanuş’un davetine Fransızlardan başka hemen bütün Avrupa iştirak etti. Takriben 60 bin kişilik olan bu son haçlı odlusu Almanlar, İslavlar, Bohemyalılar, Ulahlar, Lehliler, Sicilyalılar, Boşnaklar ve Macarlar’dan oluşuyordu. Müttefik haçlı ordusu, Peşte’den hareketle Semendire-Kragoyeveç-Kroseveç-Kurşunlu yolunu takiben, Ekim 1448 ortalarında, Birinci Kosova Savaşı’nın meydana geldiği Lâp ve * Araştırmacı Yazar, Albayrakhuseyin61@yahoo.com ** Reşat Ekrem Koçu, Türk Zaferleri, s. 32 Priştine çayları arasındaki sahaya ulaşarak siper kazmaya başladılar. Osmanlı Ordusu, Arnavutluk harekâtından döndüğü sırada, vidin Beyi’nden müttefik haçlı ordusunun Tuna’yı geçtikleri haberini aldı. Tahkik neticesinde haberin doğru olduğu anlaşılınca Türk Ordusu Sofya’da toplanma emrini aldı. Çok kısa bir zamanda toplanan 50-60 bin kişiden az olmayan bu ordu, İkinci Murat tarafından teftiş edildikten sonra Köstendil-Polanka-Kumanova-Üsküp-Kaçanik yolunu takiben seri bir yürüyüşe geçti. *** İkinci Murad, Sultan Alp-Aslan’ın Malazgird’de yaptığı gibi, düşmanın vaziyetini daha yi belirlemek için, Hünyadi Yanuş’a elçiler gönderip sulh teklif etti ise de bu teklifi reddedildi. Bunun üzerine 17 Ekim 1448 sabahı iki büyük ordu Kosova *** İ.Behcet Akin, Aylık Ansiklopedi, 2. Seri, C.1, s. 110 25 sahrasında karşı karşıya geldi. Ortaçağın en sert meydan savaşlarından biri daha başlamak üzere idi. Bu meydan savaşı 17, 18 ve 19 Ekim günlerinde üç gün üç gece devam etti. Her tarafta da top vardı. Fakat Türk topçu taburunun ateş kabiliyeti daha yüksekti. Haçlılar 38 alaya ayrılmışlar, sağ kanatta Macar ve Sicilya alayları, sol kanatta Alman, Erdel, Çek, Romen, Moldov, Slovak, Sloven alayları yer almıştı. Haçlı ordusunda Birinci Murad’ın asî oğlu Şehzâde Savcı Bey’in oğlu olduğu sanılan Davut Bey de vardı. Haçlılar muzaffer olunca bu şehzâoeyi padişah yapacaklardı. **** et. O habîbin, iki cihân güneşi Fahrî Kâinat Muhammed Mustafa hürmetine bunları sen sakla. Benim günahım çok; benim günahım için bu Müslümanları kâfirler elinde sen zebûn eyleme ve zebûn ettirme. Sultan Murad’ın savaş alanındaki dua ve niyazını Âşıkpaşa şöyle anlatır: İlk günü, Tacü’t-Tevârih’te de şöyle anlatılır: “Hünkâr kâfir askerini görünce derhal atından yere indi, iki rekât hâcet namazı kıldı. El kaldırıp Hâk Taalâ’ya niyâz edip yüzünü toprağa sürdü.Dedi ki: “İlk günde, sabahtan alaca karanlığa kadar savaş sürmüş ve akan kanlar Ceyhun ırmağına dönmüştü. Yeryüzünü düşman kanından allara boyamıştı. Yalın kılıçlar bir an bile kınlarına konmamıştı. Bu kavga yerinde tarihin hâkimi, sadece keskin --Ya Râb ! Ya İlâhî ! bir avuç Muhammed ümmetini sen sakla ve bunlara sen yardım **** Yılmaz Öztuna, Türkiye Tarihi, C.3, b 180 26 Namaz, niyâz bitince gaza niyetine deyip atına bindi, hemen kâfirlerin üzerine hücum eyledi.” ***** Köslerin gümbürtüleri ile cenk alanı kaynaşmaya, binicilerin Nâraları, bineklerinin kişnemeleriyle meydan dolup taşmaya başlayınca şu yer yuvarlağı sanki temelinden sarsıldı. ***** Âşıkpaşaoğlu Tarihi (Nihal Atsız tertibi), 1000 Temel Eser, s. 23 kılıçların verdikleri hükümleri kaydetmekten başka bir şey yapmadı. Güneşin ışıktan kılıçları grup ufkunda kınına girdiği halde, sipahilerin cenk alanına saldırışları, ışık ve kılıçların parıltıları meş’ale olup, savaş ateşi yanmakta devam ederken yiğitler, gaziler vuruşmayı bırakmadılar.o gece sabaha kadar dövüşmek başlıca işleri oldu, atlarını nöbetle yemleyerek savaş meydanı beklediler ve geceyi gündüze eklediler.”****** 18 Ekim sabahı bütün hatlarda muharebe yeniden başladı. Müttefikler, sıklet merkezleri sağ cenah olmak üzere her iki cenahta da taarruza kalktılar. Buna mukabil Türk Ordusu’nun cenahları plân gereğince geri çekilmeye başladı. Düşman ordusu, cenahların çöktüğünü zannederek sağlam kalan merkezi çökertmek emeliyle bütün kuvvetleriyle merkeze yüklendiler. Osmanlı Ordusu merkezinde çok şiddetli ve kanlı çarpışmalar oluyor, netice alacağını hesaplayan haçlılar, ısrarla merkeze hücuma devam ediyorlardı. Bir müddet sonra, Türk merkez kuvvetleri de başkumandanının emriyle geri çekilmeye başlayarak cenahlardaki atlı askerlerin yeni tertip almaları için gereken zamanı kazandırdı. Düşman kuvvetleri merkez bölümünde içeri doğru çekilince, yanlardaki Osmanlı kuvvetleri haçlı ordusunu yan ve gerisinden sarmaya başladı. Bilhassa sağ kanadındaki Rumeli sipahilerine kumanda eden Turhan Bey, haçlıları iyice çevirdi. Sarıldığını anlayan düşman endişeli savaş etmekte iken, nihayet iş paniğe döndü. Bir çok düşman askeri bu arada can havliyle birbirini çiğnedi. O gün akşama doğru Hünyadi Yanuş kumandanlarının bir kısmını yanına topladı. Sonra Almanlara ve ordusundaki topçu kuvvetlerine tam yeniçerilerin ve Sultan Murad’ın bulunduğu mevkie ****** Hoca Sadettin Efendi, Tacü’t-Tevarih, C. 2, s. 241 doğru ilerleyerek tertibat almalarını emretti. Onlar başkumandanlarının emrini yerine getirmeye çalışırken, öte taraftan jan Hünyad gizlice ordugâhtan çıkıp kaçtı.******* Müneccimbaşı Tarihi’nin ifadesiyle, 19 Ekim günü sabah olunca kâfir askerleri aldatıldıklarını anladılar ve başsız kaldıklarından kaçmaya mecbur oldular. Türk askerleri de kaçanları takip edip, çoğunu öldürdü. Bir kısmını da esir ederek döndü. Çünkü iki gün iki gece savaştıklarından yorulmuşlardı. Türkler yazıyla ve sözle ifade edilemeyecek kadar çok ganimet aldılar. Sultan Murad, mansûr ve muzaffer olarak Edirne’ye geri döndü.******** Hammer’in Osmanlı Tarihi’ne göre, Hünyad’ın ordusundan 17 bin kişi savaş alanında kaldı. Macar asilzadelerinin en seçkinleri bunlar arasındaydı.******** Böylece Kosova Ovası’nda Türk Ordusu ikinci defa parlak bir zafer kazanarak son haçlı hücumu da Türk kudreti karşısında ezilmiş oluyordu. Zafer bütün İslâm âleminde sevinçle karşılandı ve ilân edilen “Gaza-i Ekber” her tarafa duyuruldu. İkinci Sultan Murad, İkinci Kosova Savaşı’nı kazanarak, Birinci Sultan Murad’ın adına ortak olduğu gibi, şan ve şerefine de hakkıyla da katılmış oldu. İkisinin de Kosova Savaşları, iki manası ile övünülecek zaferlerdir. Aralarında şu fark var ki, biri savaş sonunda (şehid olarak) hayata göz yumarak ebed3i hayata göçmüş, diğeri ise, dönüşünden biraz sonra saltanat sarayından uzaklaşmasını bilmişti.******** ******* Mufassal Osmanlı Tarihi, C.1, s. 345 ******** Müneccimbaşı Anmed Dede, Müneccimbaşı Tarihi, C.1, s. 245 ******** Hammer, Osmanlı Tarihi, (Milliyet Gazetesi Yayını), C.1, s. 98 ******** Namık Kemal, Osmanlı Tarihi, C.1, s. 385 27 ŞAİR ABDURRAHİM KARAKOÇ’UN ARDINDAN Kutalmış Devlet İSMİHAN * Abdurrahim Karakoç, 7 Nisan 1932 tarihinde Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesinin o zamanki adıyla Celâ köyünde, şimdiki adıyla Ekinözü ilçesinde doğmuştur. İlkokulu köyünde okumuştur. Babası “Ümmet Hoca “ İslamî ilimlere vâkıf, halk şiirini iyi yazan, aynı zamanda muhtar da olan zamanın aydınlarındandır. Çocuklarına her konuda rehberlik ve eğitmenlik yapmıştır. Kendi gibi şair olan diğer kardeşleri Bahaettin, Ertuğrul, Nafiz ve Osman Karakoç’un etkisi büyüktür. Karakoç’un en büyük özelliği çok okumasıdır. Tarihî, siyasî, edebi, fikrî gerekliliğine inandığı tüm eserleri okumaktadır. Bu birikimiyle gözlemlerini birleştirerek edebiyatımızdaki müstesna yerine oturmuştur. O ayrıca çocuk yaşta Kur’an’ı da öğrenir ve okur. Bu sahada da kendini geliştirir. Bu arada askerlik görevini ifa eder. Askerden döndükten sonra bir müddet köyünde marangozlukla iştigal eder. 1958 yılında belediyeye muhasebeci olarak girer ve buradan 1982 yılında emekli olur. 1984 yılında sanat hayatını sürdürmek için Ankara’ya taşınır. Akit- Vakit gazetelerinde köşe yazarlığı yapar. Bir ara politikaya girer; ancak erken ayrılır. Bu konu kendine sorulduğunda: “ Allah rızası için girmiştim, Allah rızası için ayrıldım. “ der. Karakoç, yarışmalara katılmamıştır. Ödül karşılığı yapılan bu tür yarışmalara hep karşı çıkmıştır. 100’ün üzerinde şiiri bestelenmiştir. Özellikle Musa Eroğlu’nun bestelediği “Mihriban “ ve “Unutursun * Derleyen, kutalmis_83@hotmail.com 28 Mihriban’ım “ ile “Omzumda Sevda Yükü “; Bayram Bilge Tokel tarafından bestelenen “Dağ ile Sohbet “, ayrıca ; Ekrem Çelebi’nin bestelediği Sultanım “ türküleri Türk halk müziğinin klâsikleri arasında yer almış olup eserleri ; İbrahim Tatlıses , Orhan Hakalmaz , Selda Bağcan , Şükriye Tutkun , Gülşen Kutlu gibi sanatçılar tarafından yorumlanmıştır. “Tohdur Beğ “ adlı şiirini ise hemşehrisi Mahzunî Şerif besteleyerek okumuştur. Hasan Sağındık pek çok şiiri bestelemiş, şiirlerinin bazıları İbrahim Sadri, Bedirhan Gökçe gibi sanatçılar tarafından CD’lere okunmuştur. Abdurrahim Karakoç, 07.06.2012 tarihinde Ankara’da vefat etmiştir. Kabri, Bağlumda Abdülhakim Arvasi Hz.’ye komşudur. Mekanı cennet olsun. Abdurrahim Karakoç’un Eserleri: -Hasan’a Mektuplar, Fedai Yayınları, -El Kulakta, Maya Yayınları, -Vur Emri, Töre-Devlet Yayınları, -Kan Yazısı, Töre-Devlet Yayınları, -Suları Islatamadım, Ocak Yayınları, -Beşinci Mevsim, Ocak Yayınları, -Dosta Doğru, Ocak Yayınları, -Gökçekimi, Yenisey Yayınları, -Akıl Karaya Vurdu, Ocak Yayınları, -Çobandan Mektuplar, (Sohbet, mektup, röportaj) -Yasaklı Rüyalar, Alperen Yayınları, -Parmak İzi, Alperen Yayınları, Gerdanlık: 1, -Gerdanlık: II, Gerdanlık: III, Alperen Yayınları. AZERBAYCAN’DA DÜZENLENEN İKTİSAT KONGRESİ Hayrettin İVGİN * Azerbaycan’ın eski üniversitelerinden birisi de Azerbaycan Kooperasiya Üniversitesidir. 1964 yılında Bakü’de kurulmuş ve 1974 yılında ise Moskova Kooperativ Enstitüsünün bir bölümü olarak faaliyete başlamıştır. 9 Ocak 1992 tarihli Azerbaycan Bakanlar Kurulunun kararı ile Azerittifak Bakanlığına bağlanmıştır. 1993 yılında ise Azerbaycan Kooperasiya Enstitüsü adını almıştır. Bu enstitünün profili genişletilerek 2000 yılında Azerbaycan Cumhurbaşkanlığının fermanıyla enstitü, 2003 yılında Azerbaycan Kooperasiya Üniversitesi adını alarak faaliyetini sürdürmüştür. Şu anda üniversiteye bağlı 7 fakülte ve 25 bölümle hizmet vermektedir. Üniversitenin 4000 öğrencisi bulunmaktadır. Ekonomiyle ilgili böyle bir kongre Azerbaycan’da ilk defa yapılıyordu. Bu açıdan Azerbaycan devleti bu kongreye çok önem vermişti. Çünkü Azerbaycan’ın Umummilli lideri Haydar Aliyev; “İktisadiyatı güçlü olan devlet her şeye kadirdir” tebliği ve yol göstericiliği böyle bir kongrenin düzenlenmesine yol açmıştır. Kardeş ülke Azerbaycan’ın bu saygın üniversitesi; 27-28 Haziran 2012 tarihlerinde Bakü’de bir kongre düzenledi. “Millî İktisadiyyatın İnkişafı ve Semereliyinin Yükseldilmesi” (Millî Ekonominin Gelişmesi ve Verimliliğinin Artırılması) adlı bu kongreye Azerbaycan’ın en ünlü ekonomistleri ile Azerbaycan dışından bilim adamları ve ekonomistleri bildirileriyle katıldılar. katıldığı Bakü Hilton’daki toplantıda Azerbaycan Kooperasiya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Eldar Quliyev, Azerbaycan Cumhuriyeti Egitim Bakanı Prof Dr. Misir Merdanov, Azerbaycan Milli Meclisinin İktisadi Siyaset Komitesinin Başkanı Milletvekili Akd. Prof. Dr. Ziyad Semedzade, BM’in UNESCO Komiseri Büyükelçi Valter Füst, Azerbaycan Devlet Sosyal Müdefa Fondu (Sosyal Sigortalar Kurumu) Başkanı Selim Müslümov, Azerbaycan Vergiler Bakanlığı Başidaresinin Uluslararası bilimsel toplantı; Azerbaycan Cumhuriyeti Tahsil (Eğitim) Nazirliği (Bakanlığı), Azerbaycan İktisatçılar İttifakı (Birliği), Azerbaycan Kooperasiya (Ticaret) Üniversitesi ile Azerbaycan Milli İlimler Akademisi İktisadiyat Enstitüsü birlikte düzenlenmiştir. Kongre iki gün devam etti. Birinci gün Bakü Hilton’un Toplantı Salonu’nda, ikinci gün Azerbaycan Kooperasiya ÜniverÜniversitenin 215 öğretim üyesi, öğretim sitesinin salonlarında gerçekleştirildi. İki elemanı ve araştırma görevlisi bulunmak- gün içinde 202 adet tebliğ okundu. Bu toptadır. Şu anda üniversitenin Rektörü Prof. lantıya; Azerbaycan, Türkiye, İtalya, GürcisDr. Eldar Quliyev’dir. Eldar Quliyev hem tan, İsviçre, Dağıstan, Almanya, Rusya’dan hem Azerittifak Bakanlığının nazırı yani ba- ilim adamları ve iktisat uzmanları tebliğlekanıdır, hem de parlamentonun deputatı riyle katıldılar. yani milletvekilidir. Birinci gün bütün iştirakçilerin ortaklaşa * Araştırmacı, Yazar – (hayrettinivgin@gmail.com) 29 Başkanı Prof. Dr. Akif Musayev, Azerbaycan Auditorlar Palatası (Sayıştay) Başkanı Prof. Dr. Vahid Novruzoğlu, Azerbaycan İktisatçılar Birliğinin Başkan Yardımcısı Elşad Semenzade, İtalyan Bonifaciana Akademisinin Başkanı Dr. Sante de Angelis, Gürcistan Suhişvili Devlet Üniversitesinin Rektörü Prof. Dr. Giorgi Kipçroidze, bazı üniversitelerin rektörleri ve öğretim üyeleri konuştular. Ben de bu ortak toplantıda “Bağımsızlık Sonrası Türkiye-Azerbaycan Ekonomik İlişkiler” konulu konuşmamı yaptım. sürede bastırılacağı yetkililer tarafından ifade edildi. Toplantı; Azerbaycan’ın görsel ve işitsel medyasında geniş yer buldu. Televizyon ve radyolarda çeşitli programlar yapıldı, tebliğ sunanlardan bir bölüm bilim adamları ve uzmanlar konuşturuldu. Ben, Kooperasiya Üniversitesinde yaptığım bir seksiyon konuşmamda; bu kongrenin çok önemli bir etkinlik olduğunu ifade ettim. Daha Türkiye Cumhuriyeti kurulmadan 7 ay önce İzmir’de büyük Atatürk’ün İki gün boyunca; küreselleşme ortamında 17 Şubat - 4 Mart 1923 tarihleri arasında milli ekonominin gelişmesi ve verimliliğin düzenlediği İktisat Kongresinden söz etyükseltilmesi, makroekonomi, rekabet ka- tim. Bu kongreye 1135 delegenin katıldığıbiliyetinin yükseltilmesi, kendi alanlarında nı, yeni Türkiye’nin ekonomik sorunlarının ticaretin gelişimi, dünya ticaret alanına tartışıldığını ve hedef tespit edildiğini söyuyum, güvenli üretim, maliye-kredi-bütçe- ledim. Ve başka bir hususu da ekledim: Bu vergi siyaseti, muhasebe işlemleri ile bun- iktisat kongresinde alınan kararların, yeni ların denetiminin uluslararası standartlara Türkiye’nin ekonomik ve siyasi bir bayrağı uygunlaştırılması sorunları, Azerbaycan’ın olduğunu da söyledim. dış ülkelerle ticari ve ekonomik ilişkileri konularında seksiyonlarda tebliğler ortaya Ben; Bakü’de yapılan bu kongrenin Azerbaycan’ın geleceği, bağımsızlığı ve kondu. ekonomik gücünün gelişimi için çok önemDünya Kooperatifçilik Yılı vesilesiyle dü- li sonuçları ortaya koyacağına inancımı da zenlenen ve Azerbaycan’da ilk defa yapılan Azerbaycan yetkililerine çeşitli ortamlarda kongrenin Azerbaycan’da tebliğlerinin kısa ifade ettim. Giriş 30 “Zaferler Ayı Ağustos” ta ölen tarihçi-yazar : Feridun Fazıl TÜLBENTÇİ Rıdvan ÇONGUR * Geride bıraktığımız yüz yılları içine alan tarih sayfalarda görülen odur ki, Türkler için Ağustos bir zaferler ayıdır. Türk tarihinde bu ayda, şanlarla şereflerle kazanılmış pek çok zafer olduğunu görüyoruz. Bunların hepsini saymaya, anlatmaya bu yazının sınırları yeterli değil…Geçen bin yılın başlarında, 26 Ağustos 1071’de, Bizans’a diz çöktirerek Malazgirt zaferi ile Anadolu’nun tapusunu aldığımız gibi, bin yılın sonlarında yedi düvelin dört koldan saldırıya geçerek işgal etmeği düşündüğü son “ anavatan” Anadolu’ ya, 26 Ağustos 1922’de kazanmış olduğumuz Başkumandanlık Meydan Savaşı ile bir kere daha sahip çıktık; kazandığımız zaferle dünyaya, bu topnakların “ebed-müddet” Türk kalacağını ispat ettik. Bu yazıya girerken “ Tarih ”ten, Ağustos ayındaki zaferlerimizden bahsetmemizin elbette bir sebebi var. Çocukluğmuzda bize tarihi sevdiren, geçmişle bağlarımızı ören, güçlendiren, ona olan hayranlığımızı artırarak millî bilincimizi pekiştiren bir Feridun Fazıl Tülbentçi vardı. Ağustos ayında kazandığımız zaferleri kaleme alan bu değerli yazar ve yayıncı, rastlantıya bakın ki bir Ağustos günü uçmağa vardı… Türk yayıncılık hayatı yanı sıra kültür, edebiyat ve tarih konularında, kitaplarıyla, tarihî romanlarıyla ve radyolarımızda yayınlanan, milyonlara hitap eden tarih programlarıyla adı unutulmayan Feridun Fazıl Tülbentçi Beyin 2012 yılının Ağustos ayı hem ölümünün otuzuncu * Araştırmacı Yazar, Şair (hrcongur@hotmail.com) yıldönümüne, hem de aynı zamanda yıl olarak doğumunun yüzüncü yıldönümüne tesadüf etmekte. Ağustos, tarihimizde pek çok savaşların kazanıldığı bir zaferler ayıdır demiştik ve Tülbentçi de, sanki bu zaferler ayına rastlayan, bir Ağustos günü hayata vedâ ederek bu ayın güzelliğini, tarihteki yerini bir kere de o ayda ölmek suretiyle göstermek istemişti! Tarih programları yazan, yıllarca her gün tarihten sayfalar açıp seslendirilmesine ön ayak olan bu insanı konu seçmemiz, sadece bu yılın onun ölüm yıldönümü olması sebebiyle değildir. Bu yazıda, elbette ondan söz edecek, hayat hikâyesine yer ve31 receğiz ama, yazımızın bir amacı da, tarihe gereken önemin verilmemesi, daha açık bir ifadeyle, yetişen nesillerin millî tarih bilinci kazanmaları konusuna gereken dikkatin gösterilmemesi, tarihi tanıtacak ve yaşatacak kişilerin üzerlerine düşen görevi yerine getirmemeleri, ilgili kurum ve kuruluşların bu konuda yetersiz kalışıdır. İlgili kurumların hepsini eleştirmiyoruz. Bunlar arasında, başta Türk Tarih Kurumu olmak üzere, Türk tarihiyle ilgili bilim eserleri yayınlayan, tarihî gerçeklerin ışığa kavuşması için gayret sarf eden, tarihimize ağırlık veren ve bu hizmeti görev bilen bazı kuruluşlarımız elbette var, ama bu yeterli değil… bileceğini düşünelim. O ülkede yaşayan insanların, vatan haline getirdikleri topraklar üzerinde varoluş sebeplerini ve bunun dayandığı temellerin neler olduğunu bilmeleri gerekmez mi? Bilmeleri ancak” tarih” sayesinde mümkündür. Evet, “tarih” bize vatan olmuş coğrafya üzerinde varoluşumuzdaki hikmeti öğretir, millî bir bilince sahip olmamızı sağlar. Tülbentçi ve Radyolarda Tarih programları Yüzyıllar boyunca hem tarih yazmış, hem de tarih ile iç içe olmuş bir milletiz. Bundan elli, altmış yıl öncesiyle, geçen za- Cumhuriyet’in özünde Atatürk’ün işaret manı içine alan dönemle onu takip eden ettiği yolu aydınlatan hem onun, hem bu zaman dilimini karşılaştırdığımızda, tarihin milletin sahibi olduğu tarihin güç kattığı geri plâna itilmiş olduğunu görmek, acı millî bilinçtir. Onun Türk Tarih ve Dil kurumveriyor. Tarih, bilim konusu olduğu kadar, larının kurulması için nasıl çaba gösterdiğihalka yönelik, gençliğin millî bilincinin güçlenmesini sağlayacak yayınlarla ilgi alanı yapılması gereken bir konudur. ” Tarih kavramı”, sadece milletler, devletler arasında geçen savaşların, siyasetin, yaşanılan, fakat yanlış bir bakış açısı, gereksiz bir takım sebeplerle dar bir alana hapsedilerek sınırlandırılmış olayların anlatılması, ele alınması değildir ve böyle bir anlama gelmez. Bir milletin bütün yaşayışını, kültür v onunla birlikte bilim, sanat, edebiyat dünyasını, bunlarla ilgili alanların tamamını içine alır aynı zaman da… Dünya ülkeler coğrafyasında, bir milletin saygıyla anılması, şerefli ve itibarlı bir yere sahip olması, o ülkenin iktisadî zenginliği, teknolojik üstünlüğü, kalkınmada gösterdiği başarılar ve benzeri özellikleri yanı sıra kültür değerlerinin varlığı, insanları- ni unutabilir miyiz? Bu, atılan ilk adımdı ve nın hür ve refah içinde yaşaması demek güç kazanarak devam ettirildi. ise, bunun sağlanması neyle mümkündür, bunun nasıl gerçekleştiğini ve gerçekleşe- 1930’lu yıllarda doğan ve Cumhuriyet’in 32 tulmamalıdır ki, büyük milletlerin, dostu kadar düşmanı da çok olur. Tarihinizi iyi öğrenmiş, nasıl bir millet olduğunuzdan haberliyseniz, size yapılan saldırılara karşı durabilir, ileri sürülen, çoğu boş iddialara cevap verebilirsiniz. Tarihi bilmek neden gereklidir sorusunu soranlara, diyeceğimiz şu: Bize yöneltilen boş iddialara ancak onunla karşı çıkılabiliriz … ( Bir örnek vermek gerekirse, baş ağrıtan bir “Ermeni soykırımı” iddiası var.Yıllardır, ikide bir dile getiriliyor ve Türk milleti “soykırım” yapmakla suçlanmaya kalkışılıyor. 1915 Yılında yaşanan ”Ermeni tehciri”, devleti arkadan hançerlemek isteyen, bu toprakların öz sahiplerine bu dünyayı dar etmeye kalkışanların Anadolu’dan sürgün edilmesi değil midir? ilk on yılı içinde hayata gözlerini açan bi- Bu sürgünün bütün kayıtları var, sonuçları zim nesile tarihi sevdiren bir insandı Fe- da ortada… Tarih sayfaları dikkatle ve taridun Fazıl Tülbentçi Bey…Onun kaleme rafsız şekilde okunur incelenirse, böyle bir alıp hazırladığı ve Âdil Kürşad rahmetlinin soykırım ne söz konusu olmuştur, ne de seslendirdiği Geçmişte Bugün’leri, Kahra- milyonla ifade edilen insan ölmüştür! Tamanlar Geçiyor, Kahramanlık Menkıbeleri, rihimizi bilirsek, böyle bir iddianın da boş Büyük Türk Zaferleri vb. programları dinle- olduğunu görürüz.) yerek ve tarihî konularda yazdığı romanları ( İstanbul Kapılarında, Yavuz Sultan Selim Bir milletin tarihinde yaşanılan zaferler, yeAğlıyor, Turgut Reis, Şanlı Kadırgalar, Sultan tişen nesillere geleceğe bakışlarında aydın ufuklar açar; millî bağların güçlenmesine Yıldırım Bayezid, Kanunî Sultan Süleyman yardım eder. Yenilgiler de öğrenilmeli, bi, Barbaros Hayrettin Geliyor, İstanbul’un linmelidir ki, neden öyle bir yenilgiye uğFethi Turgut Reis) leri okuyarak büyüdük. randığı düşünülsün! Tarihinden habersiz, kazanılan zaferler değil sadece, yaşanmış yenilgilerle, geçmişte Tülbentçi ve “Geçmişte olup biten acı tatlı olayları bilmeden büyüBugün” müşseniz, milletinizin büyüklüğünden de, medeniyet âlemine bıraktığı izlerden de Feridun Fazıl Tülbentçi Bey, Türk radyo yahabersiz kalır, şahsiyetsiz yetişir, hayatı- yıncılığı alanında ender yetişmiş, ondan nıza da, geleceğinize de yön veremezsiniz. sonra gelen genç meslektaşlarına örnek Millî hayat, tarihle renk kazanır, güçlenir. olmuş, önderlik etmiş bir şahsiyetti. Onun Yaşayışımızı anlamlı kılan pek çok şey var- adını duymamız çocukluk yıllarımıza uzadır ama, hepsinin başında tarih gelir. İyi nır. Kendimden örnek vereyim: Daha ilkoöğrenilir, doğru bilinirse… Çünkü şu unu- kulun son sınıfındaydım; Ankara’nın, o za33 tuğunu sanıyordum. Halbu ki seslendireni bir başka kişiymiş, Âdil Kürşad Bey; onu da yıllar sonra bu radyoda göreve başlayınca öğrendim. Aranızda bazılarınız, bu satırları okurken bu söylediklerime tebessüm ediyor olabilir… “ - O yaştaki çocuk, oyun oynamayı bırakır, eve gider de program dinler mi ?” diyorlar. Dinler. Bu gerçek, aynı zaman da şunu gösterir: Küçük yaşta o programın bir dinleyicisi var ve arkadaşlarıyla oyun oynamayı bırakıp, Radyonun başına geçiyor ve dinliyorsa, yayını hazırlayan da, sunan da unutulmaz, o derece sevgi ve saygıya lâyık insanlar demektir. Türk Tarihi, kahramanlıklarla, şanlarla şereflerle, zaferlerle doludur. Bir milletin çocukları tarihleriyle bilgimanlar en mutena semtlerinden biri, hatta lenerek, geçmişte neler olduğunu öğrenibaşta geleni olan Hacıbayram’da oturuyor, yorsa, bunun değerlendirilmesi gerekir. Kale’nin eteklerindeki Necatibey İlkokuluna devam ediyordum.. Okul bitip, verilen Son devirde moda olduğu şekilde,” bunlar ödevleri yerine getirdikten sonra başlayan hamaset aşılıyorlar!” diye yaygara kopaoyun saatlerimiz ve yazları tatil boyunca ranlara bakmayın siz…”Hamaset” ne debütün günümüz ya Hacıbayram Camii’’nin mek hem? Türkçe Sözlük’ten karşılığına avlusunda, ya da hemen bitişiğindeki O- bakın, der ki: güst Tapınağı’nın bulunduğu eskiden kal- “ Kahramanlık, yiğitlik.”. Böyle aşıya can ma taş yığınları arasındaki alanda geçerdi. kurban o zaman! Yaz günleri hava geç karardığı için, akşam üstü Ankara Radyosu’nda Geçmişte Bugün programının sinyal müziği çalmaya başlayınca, hemen eve koşar, mutlaka Radyonun başında olurdum. Neden mi ? Hem hangi millet, Türk’ün tarihi kadar zengin bir tarihin sahibi olabilmiş? Yeryüzünde, bir millet var mıdır ki, tarihinin zenginliğini anlatmaktan çekinsin? Her millet gibi Türk’ün tarihinde de kara sayfalar var; yenilgiler de görmüş, vatan topraklarına Çok sonraki yıllarda, adını ve kim olduğudüşman ayağı da basmış, ama Türk’ün ötenu öğrendiğim, hatta kendisiyle meslekki milletlerden farkı, hiçbir zaman esarete taş olduğum Feridun Fazıl Beyin yazdığı, boyun eğmemiş ve en zor şartlar altında da Âdil Kürşat Beyin sunduğu bu on dakikalık kalsa, direnmesini, karşı durmasını, istiklâli programı dinlemek için... Her programın için – ölümü pahasına- mücadele etmesini başında, hazırlayanın Feridun Fazıl Tülbilmiştir. bentçi olduğu söyleniyordu ama, herkes gibi ben de önceleri Tülbentçi’nin konuş- Mehmet Âkif, “Bana hiç tasmalık etmemiş 34 altın lâle!” derken, boşuna yazmamış o mısraları; bunu ifade etmiştir. teren bir yayıncı olduğum için her halde, Baki Süha Ediboğlu ile Feridun Fazıl Tülbentçi beyler, çalışmalardan artan saatlerKim ne derse desin, nasıl değerlendirirse de beni alır, İstanbul deyince mutlaka gödeğerlendirsin, Çocuk Saati’nden sonra, rülmesi gereken yerlere götürürler, birlikte büyüklerle birlikte çocukların takip ettiği bir şeyler yer, içer, sohbet ederdik. Feribir programdı Tülbentçi’nin kaleme aldı- dun Bey’in çocuklarından biri Fazıl Irmak ğı Geçmişte Bugün... Sadece bu program Tülbentçi, 1938 doğumludur. İlerleyen yıldeğil, haftada bir yayınlanan programlar larda yayıncılık dünyasında adı “ Irmak Ağarasında çocuklarla ana babaların zevkle bi” olarak geçen, sevilen, sayılan bir insan. dinlediği Kahramanlar Geçiyor, Büyük Türk Zaferleri ve onun benzeri bazı tarih prog- Feridun Bey, benim yayıncılıkta geçen çaramlarını hazırlayan ve sunanlar da aynı lışmalarımı gördükçe, oğlunun geleceğini kişilerdi. Büyükler de hiç kaçırmazlardı bu görüyormuş gibi düşünüyor olmalıydı ki, beni ondan farksız görüyor, bazen meslekprogramları... te bir büyüğüm olmaktan çok “baba” gibi davranıyor, öğüt veriyor, yol gösteriyordu. Ankara Radyosu’daki yıllarım Hatıraların ağır bastığı bu bölümde zaman içinde yaşananlara yer vermem gerekiyor. Çocukluğumda, yazış ve sunuşlarına hay- Babası 1982 yılında hayata gözlerini yuranlık duyduğum bu iki güzel insanı, Tül- man Fazıl Irmak Tülbentçi de aynı yaşlarda, bentçi ve Kürşad’ı, yayıncılığı meslek hayatı tatil yapmak üzere gittiği Kıbrıs’ta hayata seçince görme, Ankara Radyosu’nda hazır- veda etti. Prof. Irmak Bey, Siyasal Bilgiler landığı için onlarla çalışma imkânım oldu. Fakültesi’nde okumuş ama, çalışma hayaFeridun Fazıl Bey, İstanbul Radyosu’nda ça- tı olarak basın yayın dünyasında hizmet lışıyordu ama, yayın toplantıları sebebiyle vermiş; uzun yıllar Yeni Asır’da sanat yöhem orada hem de Ankara’da sık sık bera- netmenliği yaptıktan sonra ADMAR reklâm ber oluyorduk. Aramızda yirmi yaş olduğu Ajansı’nı kurmuş, Sabah gazetesinin kuhalde, benimle bir arkadaş gibi konuşan ve ruluşunda yer almış, aynı görevi burada öyle davranan Feridun Fazıl Bey, yaptığım sürdürmüştür. Geçen yıllar içinde çeşitli çalışmaları takdir eder, överken yayıncılık- yayın ve reklâm kuruluşlarında çalışmış, ta dikkat edilecek noktaları da gösteren bir son olarak da Türküaz Reklam Grubunda hocaydı. Ankara’da ilkokula gittiğim yıllar, yer almıştı. Reklâm yayıncılığında üstat onun Radyoda çalıştığı, o unutulmaz prog- olmuş bir insandı Fazıl Irmak Tülbentçi ve ramları kaleme aldığı döneme rastlıyor- babasıyla iftihar ederdi. Zincirli Kuyudaki du. Ankara Radyosu, başlangıçta Ankara mezarları da şimdi yan yana!... Palas’ın zemin katındaymış; uzun uzun o günleri anlatırdı bana… Bugünkü Ankara Tatsız Bir Tenkit radyosu binası 1938 yılında hizmete girer. Sözün burasında, Fazıl Irmak Tülbentçi’den Yılda bazen birkaç kere, Radyo Dairesi Mü- bir yıl sonra 1939 yılında dünyaya gelen, dürü Refik Ahmet Sevengil başkanlığında onunla yaşıt sayabileceğimiz Afşin Timuçin bir yayın ekibi olarak İstanbul Radyosu’nda adlı bir yazarın Feridun Fazıl Tülbentçi Betoplandığımız zaman, oldukça başarı gös- yin kaleme aldığı tarih programlarıyla ilgili 35 değerlendirmesine değinme gereğini hissettim. Yayıncılıkta üstatlık mertebesinde bir büyüğümüz, radyolardaki tarih programlarının ve tarihî romanların yazarı olan, Türk kültürüne ömür boyu hizmet etmiş ve şahsiyetine saygı duyduğumuz bir insanın ölümünden yıllar sonra yapılan böylesi olumsuz, bir o kadar da yersiz tenkit, son derece üzdü beni. Aynı zamanda düşündürdü de… Neden mi? “Geçmişte Bugün” saatine son verilmesinde acaba bazı art niyetli veya sözde “ileri görüşlü” kişilerin etkisi oldu da, ondan mı yayınına son verildi diye… Tarih, bir milletin belleği, hâfızasıdır. Milletler, tarihlerinden koparlar, yetişen nesil millî tarih bilincine sahip olmadan geçmişte yaşanılanlardan habersiz, kazanılan onca zaferi, medeniyete kazandırılan onca eseri ve bunları yaratanları ve bize bunları yaşatanları tanımazlarsa, geleceğe umutla, inanarak bakamaz, bir “haymatlos” olurlar! ( Haymatlos kelimesinin ne anlama geldiğini, bilmeyenlere açalım: “vatansız” demek!) başlıyor ve bu tür programlarda “işimize geldiği” gibi çalakalem, yazıp çizildiğini belirterek devam ediyor. Radyoda dinlediği program onu “tedirgin” etmiş. Neden etmiş? İkide bir “küffar donanması” demeyi “ zevk edinmiş” görünülmesi, bu da yetmiyormuş gibi Feridun Fazıl Tülbentçi Beyin “bir takım başarısızlıkları başarı gibi göstermekte ustalığı… ” Bu nasıl tenkit, nasıl değerlendirme?” demeyin. Bitmedi; yazar ahkâm kesmeye devam ediyor: “ Öğrenimimiz boyunca,” diyor “ belleğimize doldurulmak istenen tarih bilgileri de Feridun Fazıl Tülbentçi’nin tarih kavrayışından uzak değildi.” Bu cümlede sadece Feridun Fazıl Tülbentçi Bey değil, programı hazırlatan, yayınlatanlar da, “tarih kavrayışından uzak” olmakla suçlanıyor! Tarihe geçmiş o şanlı zaferleri anlatmak suç sanki… Tülbentçi’nin programlarını diline dolayıp, onları tarih kavrayışından uzak bulan bu kalem sahibi, hiç mi millî tarih bilincine sahip değildir? Haftanın hemen her günü yayınlanan, yir“Geçmişte Bugün” leri kaleme alan Tül- mi yılda yüz milyonların zevkle dinledikleri, bentçi bazı sebeplerle programın yazılma- tarih sevgisi ve ona duyulan ilgiyi kat kat sına son verince tarihçilerden kurulu bir artıran bir çalışmanın bu kadar aşağılayıcı heyete verildi bu görev ve birkaç yıl sonra bir üslâpla eleştirilmesi, gerçekten düşünda - Âdil Kürşad Beyin ölümü üzerine - ye- dürücü! İnsan ister istemez, “böyle düşüni adıyla “Tarihten Bir Yaprak” da son bul- nenlerin hükmü bu kadar geçerli miydi, o du. 1942 Yılından itibaren yirmi yıla yakın programlar bu yüzden mi kaldırıldı?”, diye devam eden, bizlere tarihi sevdiren prog- düşünmekten kendini alamıyor. Adı geçen ramların yayından kaldırılmış olması konu- yazar 1939 doğumlu, Fransız dili ve edebisunda, geçmişle kıyaslanamayacak bir an- yatı öğrenimi görürken Montreal Üniversilayışın hâkim olduğunu veya rol oynamış tesine devam ederek felsefe tahsil etmiş , alanında profesör pâyesi almış bir kişi. Doolabileceğini düşünüyorum. ğum tarihinden anlaşıldığı üzere Feridun Bu programları eleştiren Prof. Afşin Timu- Fazıl Bey, tarih programları yazıp yayınlaçin Beyin “Tarih Yalan Söylemez” başlığı al- maya başladığında yeni doğmuş, pek çok tında kaleme aldığı o yazısı var: “Anlattıkla- programı da dinlememiş, habersiz bunlarrı tarihe olan ilgimi artırırken tarih karşısın- dan… Yazdığı eserlerden de anlaşılıyor ki, daki kuşkularımı da derinleştirmiştir” diye bu topraklarda doğmuş, büyümüş ama ne 36 Türklük ruhundan ne haberi var, ne de millî konulara ilgi duyan biri... Onu önce İstanbul Matbuat (Basın Yayın) Müdürlüğünde memur olarak görürüz. İlk şiirlerini o yıllarda yazmaya başlar, edebiBöyle bir değerlendirmeyi, Feridun Fa- yat dünyasında adını yazdığı bu şiirlerle duzıl Tülbentçi üstadımızın hayat hikâyesini yurur.. Üç yıl içinde yazmış olduğu şiirleri anlatmaya başlamadan önce şunun için bir araya getirerek 1932 yılında“Sabahtan yaptım: Türkiye bugün bir değişim süreci Bir Saat Evvel” adlı ilk şiir kitabını yayımiçinde…Bir çok alanda bazı gelişme ve iler- lar. Yazarlık hayatına başlangıçta şiir yazalemeler kaydediyor ama, millî kültür, millî rak başlamıştır. 1933 Yılında yayın hayatına hayatın sürdürülmesinde yaşadığı sıkıntılar giren Varlık dergisinin 15 Temmuz 1933’te var. Radyo ve televizyonlarımız, bu konu- çıkan ilk sayısında onun da bir şiiri yer allarda istenileni vermekten uzak. Saatler mıştır. Bu yıllarda Necip Fazıl Kısakürek’in süren yayın ve sayfa sayfa çıkan gazete ve Ağaç dergisinde, diğer edebiyatla ilgili dergiler, edebiyatımızla, sanatımızla ilgi- Oluş, Gündüz ve Yücel dergilerinde şiirler li konulara yer vermekten uzak oldukları yayınlayan Tülbentçi bütün şiirlerini sözügibi, tarihimize de ilgisizler. “Spor tarihi” nü ettiğimiz ilk kitabında bir araya getiryayınlamayı unutmayan, ihmal etmeyen miş, yayımlamış, ilk adımını böyle atmıştır. televizyon kanallarının - bir zamanlar bu Edebiyata şiir yazarak başlayan şair, bu konuda örnek olan TRT de dahil- tarihi gençlik yıllarında, içinde Cahit Sıtkı Taprogramlaştırmak akıllarına gelmiyor mu? rancı ve Ahmet Muhip Dıranas gibi yeni “Muhteşem Yüzyıl” (!) adı altında, Türk’ün isimlerini de bulunduğu “Büyük Harpten dünyaya hükümran olduğu bir yüzyıl böyle Sonrakiler” adlı bir şiir antolojisi yayınlar. mi anlatılmalı ve sunulmalıydı, sözün geli- Şiirle ilgisi 1939 yılına kadar devam eden şi. Görülüyor ki, tarihe saygı duyulmayan Tülbentçi’nin adı, bu yıllarda Cumhuriyet, bir zamanı yaşıyoruz… Vatan, Ulus gazetelerinin sayfalarında yer alır.. Yine o yıllarda “Cumhuriyet’ten Sonra Feridun Fazıl Tülbentçi Çıkan Gazete ve Mecmualar” bir incelemeyi yayınlayan, basın alanında ilk eserleri kimdir? kaleme alanlar arasında onu da görüyoruz. 25 Kasım 1912’de İstanbul’da dünyaya ge- “Geçmişte Bugün”, bu değerli yazar ve yalen Feridun Fazı Bey, Çanakkale Savaşların- yıncının kaleme aldığı radyolarımızda yada vatan için savaşarak can veren “şehit yınlanmaya başlayan ilk tarih programıdır. Yüzbaşı Hasan Fazıl Bey” in oğludur. Çok Bunu, ilerleyen yıllarda, daha sonra kitap küçük yaşlarda babasız kalan ve annesinin, haline getirilen tarih programları takip eaile yakınlarının maddî ve manevî deste- der. Kaleme aldığı eserleri arasında “Türk ğiyle zor şartlar altında büyüyen ve öğre- Atasözleri ve Deyimleri”ni belirttikten sonnim gören Tülbentçi Vefa Lisesi’nden me- ra bütün eserlerini - yayın tarihine göre zun oldu. Daha sonraki gençlik yıllarında sıralayalım: hem öğrenimini sürdürebilmek, geçimini sağlamak, hem de aile bütçesine destek olmak için çalışma hayatına atıldı ve bu arada Yüksek Ticaret Mektebine devam etti, bu okulu bitirdi. Sabahtan Bir Saat Evvel (1932), Büyük Harpten Sonrakiler (1935) Cumhuriyet’ten Sonra Çıkan Gazete ve Mecmualar (1941) İkinci Cihan Harbi Kronolojisi (Münir Müeyyet Berkman’la birlikte, 1943), Geçmiş37 te Bugün (4 cilt 1943-1949) Tarihe Şan Veren Türk (1945), Büyük Türk Zaferleri (1946), Sultan Yıldırım Bayezid (1947), Yavuz Sultan Selim Ağlıyor (1947), Barbaros Hayrettin Geliyor (1949). Osmanoğulları (1950), Sultanların Aşkı (1952) İstanbul kapılarında ( İstanbul’un Fethi, 1954), Şah İsmail (1956) Turgut Reis (1958), Cem Sultan (1959), Hürrem Sultan (1960), Kahramanlar Geçiyor (3 cilt, 1951-1960), Kanunî Sultan Süleyman (1962), Türk Atasözleri ve Deyimleri (1963), Şanlı Kadırgalar (1964). kurulmadan önce İstanbul Radyosunda müşavirlik, program müdürlüklerinde bulunduğunu biliyoruz. TRT döneminde de büyük hizmetleri olan bu yayıncı, 1982 yılında aramızdan ayrıldı. Oğluyla birlikte Zincirlikuyu Mezarlığına toprağa verilen Feridun Fazıl Beyin, yazının başında da belirtmiş olduğum gibi, 2012 yılı Ağustos ayı ölümünün otuzuncu yıldönümüydü.… Aynı zamanda da doğumunun da yüzüncü yıldönümü. Bu yıldönümlerinde onu anmak, başta TRT olmak üzere, ilgili kurumların İstanbul ve Ankara radyolarında görev görevidir; biz bu düşüncelerle onu saygıyla yapan Feridun Fazıl Tülbentçi’nin TRT ve rahmetle anıyoruz. 38 KOOPERATİFLERDEN HABERLER Halim UTLU * Kayseri Pancar Ekicileri Kooperatifi’nin 59. Genel Kurulu Yapıldı İki yıla yakın kayyum heyeti ile yönetilen Kayseri Pancar Ekicileri Kooperatifi’nin 59. olağan genel kurul toplantısı, Kayseri Kadir Has Kongre Merkezi’nde yapıldı. 2011 faaliyet yılı, yönetim ve denetçi kurulu raporları, bilânço ve gelir tablosu ile 2012 faaliyet yılı iş programının görüşüldüğü genel kurulda, tüm gündem maddeleri oy birliği ile kabul edildi. Genel kurulda,divan başkanlığına Osman Bostan, başkan yardımcılığına Hacı Saygı, üyeliklere Abdülmecit Yurttaş, Vahap Karakaya, İlhan Argun ve Cafer Yıldız’ın seçılmesinden sonra, İstiklal Marşı ve saygı duruşu ile başlayan genel kurulda ilk konuşmayı Kayyum Heyeti ve Kayseri Şeker Fabrikası A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Akay yaptı. Akay, “Geçen sene 17 Ağustos’ta,ilk toplantımızı, Kayseri Kadir Has Stadyumu’nda birlikte icra etmiştik. O günkü konuşmamda sizlere Kayyum Heyeti olarak, “Bize sizin adınıza emanet edilen bu görevi, layıkıyla yapmak konusunda gereken bilgi, deneyim, azim, kararlılık, gayret ve cesareti ortaya koyduk ve koymaya da devam edeceğiz” demiştim. Bugün Allah’a çok şükür, bize emanet edilene sahip çıkmanın haklı gururu ile alnımız açık ve başımız dik olarak karşınızdayız. 35 Milyon TL Zarardaydı Yok oluşun eşiğinden dönen fabrika; bizden bir önceki bilanço dönemini 35 milyon TL za* Türk Kooperatifçilik Kurumu Haysiyet Divanı Üyesi halutlu@hotmail.com rarla kapatmasına, geçtiğimiz yıl yaşanan tüm olumsuz şartlara ve yatırım adı altında açılan ve sürekli zarar eden bir takım şirketlere rağmen; bugüne kadar hiçbir dönemde olmayan bir başarı elde etmiş ve bankalara ödenen faizler, devlet kuruluşlarına ödenen geçmiş döneme ait vergiler ile sigorta cezaları düşüldükten sonra, tam 71 milyon 600 bin lira net kar elde etmiştir. Elde edilen kâr, Kayseri Şeker Fabrikası tarihinde bir ilktir. Daha önce böyle bir karlılık yaşanmamıştır. Tüm bu olumsuzluklar bugün bize miras kalmasaydı, bu tutar, tam olarak 156 milyon Türk Lirası olacaktı.Bu başarı ayrıca Kayseri Şeker Fabrikası’nın gerçek potansiyelini de açıkça ortaya koymuştur.Fabrika, bu kadar kazancı şimdiye kadar neden elde edememiştir? Ya da başka bir tabirle, bu kazanç eğer geçmişte elde edildiyse, nereye gitmiştir? İşte herkes, bu çetin suallerin cevabını zihninde sorgulasın. Geçmişi unutmayalım ve ders çıkaralım ki; geleceğimiz aydınlık olsun, istikrara sahip çıkalım ki; başarımız daim olsun.”dedi. Pancar Tartı Ve Analizi Şeffaflaştırılacak Kayseri Şeker Fabrikası’nda yıllardır sorgulanmadan yapılan uygulamaların, artık sorgulanmaya başlanır hale geldiğine vurgu yapan Akay, özetle şöyle devam etti; “Özellikle yüzde 5 kuyruk-baş firesi uygulaması sorgulanmaktadır. Pancar tartı ve analizi daha fazla şeffaflaştırılacak, fabrika kantar ve analiz bölümlerine konulacak kamera sistemi ile internet ortamında isteyenler için, canlı olarak izleme ve takip imkânı sunulacaktır. Gerek fabrika ve gerekse de kantarlarda, fabrikanın yetkili personeli çalışacak, pancar alım işini de yine bu personeller gerçekleştirecektir. 39 Ayrıca pancar tesellümünde randevulu sisteme geçilecek, sökülen pancarın temizlenmesi yüklenmesi ve nakliyesi fabrikamızca üstlenilecektir. Böylece kantarlarda ve fabrika girişlerinde, sıra problemi çözümlenecek, çiftçimizin işi her yönüyle kolaylaştırılacaktır. Artık en verimli toprağınız, kantarlara ve fabrikamıza taşınmayacaktır. Tarla ölçümleri, bu sene itibariyle uydudan gerçekleştirildi. Bu nedenle bu yıldan itibaren bölgesel münavebe uygulamasından, tarla bazında münavebe uygulamasına geçilmiştir. kurulu üyeleri ve denetçilere verilecek ücretler ile yollukların belirlenmesi hususundaki gündem maddeleri, oy birliği ile kabul edildi. (http://www.kayseriseker.com.tr/tr/haber/ bizden-haberler/kayseri-pancar-ekicilerikooperatifinde-mali-genel-kurul-yapildi (03.07.2012) Analiz, Bu Sene 1000 Noktadan Yapılacak 2010 yılında Ankara Özel Yetkili Savcılığının yürüttüğü soruşturma kapsamında, yolsuzluk yapıldığı iddiasıyla gözaltına alınan Kayseri Pancar Ekicileri Kooperatifi ve Kayseri Şeker Fabrikası Yönetim Kurulu Başkanı Vedat Ali Özışık ile fabrikanın bazı üst düzey yöneticileri tutuklanmıştı. Faaliyet alanımızda verimlilik haritası oluşturulacak, geçen sene 250 noktadan alınarak gerçekleştirilen toprak analizi, bu sene en az 1000 noktadan, fabrikamız tarafından alınarak yapılacaktır. En büyük sorunlardan bir tanesi, girdi fiyatlarındaki artış karşısında, pancar bedellerinin yeterince artmaması hususudur. İşte bunun için de, yönetimimizce köklü bir çözüm üretilmektedir. “Fiyat endeksi” çalışması dediğimiz bu çalışmaya göre, motorin, gübre, tohum, ilaç ve işçilik gibi girdilerin fiyatlarında meydana gelen artış, belli bir formülle pancar bedellerine yansıtılacak ve çiftçi mağduriyetinin önüne geçilecektir. Bazı çiftçilerimiz açısından bir diğer önemli sorun ise, C pancarı uygulamasıdır. Bu yıl fabrikamız C şekerine girmediği ölçüde, çiftçiye C pancarı uygulaması yapılmayacaktır.” İbra Edildi Diğer konuşmaların ardından, sırayla gündem maddelerine geçildi. Gündemde bulunan; kooperatifin 2011 faaliyet yılına ait yönetim kurulu ve denetçi raporu ile bilanço, gelir-gider tablosunun okunması ve onaylanması, yönetim kurulu ve denetçilerin ibrası, 2011 yılı müsbet gelir-gider farkının ana sözleşmenin 19. maddesi uyarınca tevzii, 2012 yılına ait iş programı ve bütçesinin okunması, tartışılması ve tatbiki hususunda yönetime yetki verilmesi, yönetim 40 Kooperatif Ve Fabrika, 5 Kişilik Kayyum İle Yönetiliyor Bunun üzerine Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından, 1163 sayılı Kooperatif Yasası çerçevesinde, yöneticilerinin yolsuzluk iddiasıyla tutuklandığı Kayseri Pancar Ekicileri Kooperatifi’ne, 27.12.2010 tarihinde kayyum ataması yapılmıştı. Kayyum heyetine, Kayseri Barosu avukatlarından Fevzi Konaç, Develi ilçesinden çiftçi Hurşit Dede, Türkiye Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliği Genel Müdür Yardımcısı(Emekli oldu) Hüseyin Akay ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Rehberlik ve Teftiş Kurulu Başkan Vekili Faruk Fıratoğlu atanmıştı. 2 ay sonra mahkeme kararı ile yine Gıda,Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı İç Denetim Birimi Başkanı Sinan Soylu da, kayyım heyetine,beşinci kişi olarak görevlendirilmişti. Kayseri Şeker Fabrikası A.Ş,1955’te Açıldı 1955 yılında işletmeye açılan ve 56 yıl boyunca Türkiye’nin en büyük Şeker Fabrikası olan, sayısız yatırımı sayesinde bugünlere ulaşan, aradan geçen yarım asırlık zaman sonunda, Türkiye’nin dikkatle takip ettiği bir tarım şirketi haline gelen Kayseri Şeker Fabrikası A.Ş.nin kurulmasına, Bakanlar Kurulu’nun 26.11.1954 tarihli kararı ile izin verildi. 7 Nisan 1954 tarihinde düzenlenen görkemli tören ile temeli atılan Kayseri Şeker Fabrikası, 24 Ocak 1955 tarihinde makine montajına ve 2 Ekim 1955 tarihinde deneme kampanyasına başladı.Dev tesis, 6 Kasım 1955 tarihinde merhum Başbakan Adnan Menderes tarafından işletmeye açıldı. 12 milyon lira sermaye ile 1955 yılında kurulan ve bölgede bulunan çiftçilerin ürettiği pancarı işleyen Kayseri Şeker Fabrikası, günümüz yıllarında yaşadığı atılım süreci içerisinde, kurulduğunda günlük 1.800 ton olan pancar işleme kapasitesini,12 bin tona çıkardı. 295 Köyde, Sözleşmeli Pancar Ekimi Yaptırıyor Zamanla yıllık cirosunu 700 milyon TL’ye yükselten Kayseri Pancar Ekicileri Kooperatifi’ne ait Kayseri Şeker Fabrikası A.Ş., Kayseri, Sivas, Yozgat ve Nevşehir illerine bağlı 295 köyde, sözleşmeli pancar ekimi yaptırarak, bölge ekonomisine büyük katkılar sağlıyor. Kayseri Şeker,“Türkiye’nin en büyük 500 sanayi kuruluşu” içerisinde, kendine hep üst sıralarda yer buldu.Bu azimli gayreti ile başarısını tekrar tekrar gözler önüne serdi. Fabrika, 2009-2010 pancar alım kampanyasında, 2 milyon 250 bin ton pancar işledi. Kayseri Şeker Yönetimi, Karın Yüzde 1’lik Temettü Payını Almayarak Şirkete Bıraktı Halen 5 kişilik Kayyum heyeti ile idare edilen Kayseri Şeker Fabrikası Yönetim Kurulu, son yılların en büyük özveri ve örnek fedakarlığına imza attı.Zarardaki fabrikayı, bir yılda zarardan kurtararak,net 71 milyon 608 bin liralık rekor bir kâra geçirmesine rağmen,şirket yönetim kurulu üyeleri, kardan alması gereken yüzde 1’lik temettü payını da almayarak şirkete bıraktı. 2011–2012 bilânço dönemini, net 71 milyon 608 bin liralık rekor kâr ile kapatan Kayseri Şeker Fabrikası, bir taraftan da örnek bir davranış sergiledi.Yönetim kurulu, elde edilen kârın, % 1’ine tekabül eden ve şirket ana sözleşmesinin 71. maddesinde yer alan, “Temettü” payını şirkete bıraktı.Kurul üyelerinin her birinin hissesine düşen 143 bin 217 lira ve toplamda 716 bin 086 lira, şirket kasasında kalmış oldu. Çiftçiler, Takdirle Karşıladı Kayseri Şeker Fabrikası A.Ş.,bir hafta önce yaptığı 57. olağan genel kurul sonucunda önemli kararlara imza attı.Kardan alınması gereken yüzde 1’lik temettü payı, alınan ortak karar ile birlikte şirket kasasına bırakıldı.Bu davranış,çiftçiler tarafından da takdirle karşılandı. Genel kurulda bu konuyu kamu oyuna ve ortaklara duyurarak bir açıklama yapan Kayseri Şeker Fabrikası A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Akay, şirketin önemli bir süreçten geçtiğine dikkat çekti. “Bu olumlu durum ve mali yapı, şirketin kalkınma evresine girmesi ve borçlarını ödeyebilecek güce ulaşması, bizleri asla hedeften uzaklaştırmamıştır. Üreticimizin umutlu beklentilerine cevaben, ana sözleşmenin 71. maddesinde yer alan ve üye başı 143 bin 217 liraya tekabül eden “Temettü” payı, yönetimin ortak kararı ile şirkete bırakılmıştır.Umarız Kayseri Şeker Fabrikası A.Ş., çok yakın zamanda ilin, bölgenin ve ülkenin kalkınmasında yeniden çok önemli çalışmalara imza atar ve üreticisinin refahını sağlar.” diyen Akay’ın bu açıklaması ve yönetimin kararı,Gıda,Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı çevrelerince de olumlu olarak değerlendirildi. (25.07.2012) Kayseri Pancar Ekicileri Kooperatifi’ne Atanan Kayyım’ın Görev Süresine İlişkin Açılan Dava Reddedildi Kayseri Pancar Ekicileri Kooperatifi’nde görev 41 yapan Kayyım Heyeti görev süresinin 1 yıl olduğunu iddia ederek, konuyu mahkemeye taşıyan bir grup çiftçinin açtığı davanın, Kayseri Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 17 Ocak tarihli kararı ile reddedilmesinin ardından, Yargıtay da konunun temyizine ilişkin kararını açıkladı. Yargıtay’ın 23. Hukuk Dairesi, Kayseri Pancar Ekicileri Kooperatifi’ne atanan Kayyım Heyetinin görev süresini, “Kayyım Heyetinin Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nce ve CMK 133/1 maddesi uyarınca atanması nedeniyle, görev sürelerinin tespitinin Ceza Mahkemelerine ait olduğu, bu talebin inceleme ve değerlendirme mercinin ise Ticaret Mahkemesi olmadığı” gerekçesiyle, heyetin görev süresini “Süresiz” olarak yeniden onadı. ğince atanan kayyımların işemlerine yönelik itirazları incelemek olduğu, kayyımların CMK 250. maddesiyle yetkili Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nce CMK 133/1 maddesi uyarınca atanması nedeniyle, görev sürelerinin tespitinin Ceza Mahkemelerine ait olduğu, bu talebin inceleme ve değerlendirme mercinin Ticaret Mahkemesi olmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir” denildi.(http://www. kayseriseker.com.tr/tr/haber/bizden-haberler/kayyimin-gorev-suresine-iliskin-acilan-dava-reddedildi)(18.07.2012) Kayseri Şeker Fabrikası A.Ş.’nin 57. Olağan Genel Kurulu Yapıldı. 27 Aralık 2010 Tarihinde Görevlendirildi Kayseri Şeker,özelleştirmede kötü örnekten çıkıp, iyi örnek gösteriliyor Kayseri Şeker Fabrikası ve Kayseri Pancar Ekicileri Kooperatifi yönetim kurulu üyelerinin gözaltına alınması ile başlayan süreçte, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından 27 Aralık 2010 tarihinde Kayseri Pancar Ekicileri Kooperatifi’nde görevlendirilen ve daha sonra Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nce Kayyım olarak atanan heyetin, görev süresine ilişkin tartışmalara son noktayı Yargıtay koydu. Kayseri Şeker Fabrikası A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Akay, “Yakın bir geçmişte dizlerinin üzerine çökmüş olarak bulduğumuz fabrika, bugün ayakta ve dimdik durumdadır. Fabrika, özelleştirmede artık kötü örnek olmaktan çıkıp, iyi bir örnek olarak gösterilmektedir. Bize verilen emanete sahip çıkacağız. Herkesten destek bekliyoruz.”dedi. Yargıtay 23. Hukuk Dairesi, bir gurup çiftçinin Kayyım Heyeti’nin görev süresine ilişkin Kayseri Asliye Ticaret Mahkemesi’nde açtığı davanın, yine aynı mahkemenin 17 Ocak tarihli red kararını temyize götürmesinin ardından, kesin kararını verdi. Sürenin Bir Yıl İle Sınırlandırma Talebini Reddetti Yargıtay, davalı Kayyım Heyeti üyelerinin görev süresini bir yıl ile sınırlandırma talebini reddederken, açılan temyiz davasını da reddetti. Kararda, “Ticaret Mahkemesi’nin görevinin 1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu 90. maddesi gere- 42 Kayseri Şeker Fabrikası A.Ş.’nin 57. olağan genel kurul toplantısı, fabrika toplantı salonunda yapıldı. Denetim Kurulu üye seçiminin de yapıldığı 19.7.2012 tarihinde gerçekleştirilen genel kurula,Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Başkanlığı ve Pankobirlik temsilcileri ile ortaklığı bulunan Pancar Ekicileri Kooperatiflerinin temsilcileri ve çok sayıda davetli katıldı. Divan seçiminden sonra konuşan Hüseyin Akay,çok önemli ve kritik bir süreçten geçtiklerini ve halen de geçmekte olduklarını belirterek, “Yaklaşık bir buçuk yıl önce aldığımız görevin bugün halen devam edebiliyor olmasının en önemli sebebi, şüphesiz bu şirketin kapanmasına veya iflas etmesine engel olma isteğimizden kaynaklanmaktadır. 27.12.2010’da görevlendirildik şeklinde devam ederek,özetle şunları söyledi; Türkiye’nin en köklü ve güçlü şeker fabrikalarından Kayseri Şeker Fabrikası’nın, içerisine saplandığı bataklıktan kurtulabilmesi için,hepimiz ayrı ayrı fedakârlıklar gösterdik. 1,5 yıl önce bu büyük taşın altına elini koyan bizler, kısa fakat meşakkatli bir sürecin ardından, bu fabrikayı bugün yeniden Türkiye’nin en büyükleri arasındaki yerine kavuşturmanın, haklı gururunu taşımaktayız.” şeklinde konuştu. “Yokoluşun eşiğinden dönen fabrika,bir önceki bilânço dönemini, 35 milyon zararla kapatmasına,yaşanan tüm olumsuz şartlara ve yatırım adı altında açılan ve sürekli zarar eden bir takım şirketlere rağmen; hiçbir dönemde olmayan bir başarı elde etmiş ve bankalara ödenen faizler, devlet kuruluşlarına ödenen geçmiş döneme ait vergiler ile sigorta cezaları düşüldükten sonra tam; 71 milyon 600 bin lira net kar elde etmiştir. Bu kâr Kayseri Şeker Fabrikası tarihinde bir ilktir. Başkan Akay“Görev aldığımız tarihten önce tutuklama ve gözaltılar nedeniyle, büyük bir yönetim boşluğu yaşayan şirket ve kooperatifin idaresi için, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nca, 27 Aralık 2010 tarihinde Kayseri Pancar Ekicileri Kooperatifi’nde görevlendirildik. Hemen mevcut denetim kurulu üyelerine çağrıda bulunarak, yönetim kurulu seçimi yapılması için, genel kurul önerisinde bulunduk. Kayseri Şeker Fabrikası’na yeni yönetim kurulu olarak seçildik. 450 milyonluk kredi Kasasında 210 TL’si olan ve birçok bankadan icra kararı çıkmış bir fabrikaya sahip çıkılması,çok önemli bir sorumluluktur. Devletin birçok kurumu ile diyalog yollarını kapamış, üst birlikleri ile kavgaya tutuşmuş, sektördeki emsal meslektaşları ile guruplaşmış bir yapının, tekrar rayına girmesi,kolay bir iş değildi.İş, Garanti,Halkbank ve Şekerbank yetkilileri ile yapılan görüşmeler neticesinde, şirketin 650 milyon liralık borcu için, 450 milyonluk kredi sözleşmesi imzaladık. Ardından kısa vadeli banka borçlarının tamamına yakını ödenirken, diğer kısa vadeli borçlar ile geçmiş dönem sigorta ve vergi cezaları da yeniden yapılandırılarak, ceza faizlerinde büyük indirimler sağlandı.32 milyon vergi cezası,Torba Yasa aracılığı ile 10 milyona indirilerek, yeniden yapılandırıldı. Geçmişdeki 27 milyon liralık vergi ve SSK pirim borçları ise, yine yapılandırılarak, faiz yükünden kurtarıldı.” 35 milyon zarardaydı. Daha önce hiç böyle bir karlılık yaşanmamıştır. Tüm bu olumsuzluklar bugün bize miras kalmasaydı bu tutar, tam olarak 156 milyon lira olacaktı.” Yönetim ve denetim ibra oldu Daha sonra gündemde bulunan “Şirketin 01.05.2011 – 30.04.2012 bilânço dönemini kapsayan 2011 faaliyet yılına ait bilânço, kar ve zarar hesapları ile 01.05.2012 – 30.04.2013 bilânço dönemi iş programı ve yönetim kurulu faaliyet raporlarının okunması, ardından 2011 yılı bilânço, kar ve zarar hesapları tasdikinin oylanması,şirketin 01.05.2012 – 30.04.2012 bilânço dönemi iş programı tasdikinin oylanması, yönetim ve denetim kurulu üyelerinin ibrası ve verilecek ücretlerin tespiti, 2011 yılı faaliyet karı hakkında karar alınması, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Müfettişi’nin şirket denetimi sonucu hazırladığı 05.07.2011 tarih ve 2011/12 sayılı raporun görüşülüp, raporda belirtilen hususların karara bağlanması ile şirket aktifinde kayıtlı İncesu Gebe Düve ve Süt Üretim Tesislerindeki gayrimenkul ve canlı hayvanların, KVK’nun 19. ve 20. maddelerine göre kısmi bölünerek, Pandoğa A.Ş.’ye ayni sermaye olarak konulması konuları görüşülerek”, oy birliği ile karara bağlandı. 43 10.ULUSLARARASI TÜRK DÜNYASI SOSYAL BİLİMLER KONGRESİ KIRIM’DA YAPILDI Kongre Vesilesi İle Akademisyenler İSMAİL GASPIRALI ve CENGİZ DAĞCI’nın Mezarlarını Ziyaret Ettiler. 44 Bu yıl 28-29 Ağustos 2012 tarihlerinde Kırım Mühendislik ve Pedagoji Üniversitesi’nde onuncusu düzenlenen Uluslararası Türk Dünyası Sosyal Bilimler Kongresi, bilimsel işbirliği ve paylaşımın kolaylaştığı daha da önemlisi bir zorunluluk haline geldiği küreselleşme şartlarında Türk dünyasında artan işbirliğini bilimsel alanlara da taşıma gayretinin bir tezahürü olarak Türk Dünyasından Üniversitelerin işbirliği ile gerçekleştirilmiştir. Türk Dünyasını oluşturan ülke ve toplulukların demokratik birer ulus olarak gelişmeleri, reel egemenliklerinde artış sağlayabilmeleri ve dünya barışına katkıda bulunabilmelerinin başlıca hamlesi bilgi toplumu doğrultusunda işbirliğine dayalı atılacak adımlardır. Son çeyrek asra bakıldığında bu geniş coğrafyadaki ilişkilerin giderek arttığı görülmektedir. Bu kongre Asya, Avrupa ve Balkanlar’da yaşayan Türk ve akraba toplulukların sosyo-kültürel, ekonomik, politik vb. durumlarını bilimsel çerçevede araştırıp bilgi üretimi ve birikimi ile her alanda işbirliği zeminlerini oluşturmayı amaçlayan bir faaliyettir. Gaspıralı’nın izinde “Dilde, Fikirde, İşte Birlik” diyerek yola çıkılan bu onuncu kongrede, Türk Dünyası’ndaki işbirliği potansiyeli etraflıca tartışılmıştır. Kırım Mühendislik ve Pedagoji Üniversitesi, Sakarya Üniversitesi, Azerbaycan Devlet İktisat Üniversitesi-Türk Dünyası İşletme Fakültesi, Türk Hava Kurumu Üniversitesi , Kırgızistan İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi-Türk Dünyası Sosyal Bilimler Enstitüsü, Calalabat KIRGIZİSTAN Aksaray Üniversitesi, Kazakistan Kızılorda Korkut Ata Devlet Üniversitesi-Türk Dünyası Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Kızılorda KAZAKİSTAN İle Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı’nın işbirliği ile düzenlenen kongre 6 ayrı salonda 6 oturum düzenlenmiş, yaklaşık 200 akademisyen fikirlerini paylaşmışlardır. Bu Kongre vesilesi ile Kırım’a gelmiş olan akademisyenler, Kırım’ın önemli tarihi ve turistik yerlerini de gezmişler, bu geziler sırasında, Sivastopol yakınında Kırım Savaşı zamanından kalma şehitler için yapılan Türk Şehitleri Anıtı- 45 nı, Bahçesaray’da bulunan İsmail Gaspıralı’nın müze haline getirilen evini ve mezarını, Yalta yakınındaki Kızıltaş Köyünde bulunan Cengiz Dağcı’nın mezarını ziyaret etmişlerdir. Bu vesile ile İsmail Gaspıralı ve Cengiz Dağcı’nın hayatları ve Türk Dünyasına yaptıkları hizmetleri hatırlamakta fayda var. İsmail Gaspıralı (1851 - 1914) Türk dünyasının büyük düşünce adamlarından ve reformistlerinden biri olan Gaspıralı İsmail Bey, Kırım Harbi (1853-1856) bütün şiddetiyle devam ederken, Bahçesaray’a iki saat mesafedeki Avcıköy’de dünyaya geldi. Babasının doğduğu köye nisbetle Gaspirinski (Gaspıralı) lâkabını alan İsmail Bey’in çocukluğu, Kırım Türk kültürünün beşiği olan Bahçesaray’da geçmiş ve bu şehir, onun ruhunda, sokakları, camileri, evleri ve özellikle Hansarayı ile, silinmez İzler bırakmıştır. Henüz on yaşındayken Akmescit lisesine gönderilen İsmail, orada İki sene kaldıktan sonra Varonej şehrindeki askerî okula nakledildi. Daha sonra Moskova Askerî İdadisi’ne gitti. Gaspralı bu dönemde en çok etkisinde kaldığı olay Ruslar’ın özellikle Türk karşıtlığından beslenen Panslavizm politikalarıdır. Genç İsmail buna karşı tepki koymak istemektedir. Bu yüzden okuldan ayrılmıştır. Okuldan ayrılan Gaspralı Zincirli Medresesi’nde Rusça öğretmeni olarak göreve başladı. Bîr buçuk yıl kadar süren bu görevi sırasında, bol bol okuyarak Rus edebiyatı ve fikir akımları hakkında esaslı bilgiler edinen İsmail Bey, bir yandan da Rus basınını takip ederek politik gelişmeleri ve Rusya’nın içte dışta izlediği politikayı daha İyi kavramaya çalıştı. İleride kafasını çok meşgul edecek olan “sosyalizm” hakkında da hayatının bu döneminde epeyce bilgi edinen Gaspıralı, 1869 yılında maaşı 600 rubleye çıkarılarak Yalla’da Dereköy mektebine tayin edildi, burada da iki yıl kaldıktan sonra, Bahçesaray’a dönerek yeniden Zincirli Medresesi’nde Rusça dersleri vermeye başladı. Gaspıralı, o zamana kadar kafasında teşekkül eden “yenilikçi” 46 fikîrleri ilk olarak Zincirli Medresesi’nde uygulamaya çalıştı, talebelerine, asıl görevi dışında “usul-ü cedid” (yeni metod)’le Türkçe dersleri verdiği gibi, medreselerde uygulanan “skolastik” eğitim tarzını da eleştirmeye başladı. Fakat bu metod ilk başlarda tepkiyle karşılandı. Gaspralı’nın en büyük hedeflerinden biri İstanbul’a gitmekti. İstanbul’a giderek zabit olmayı istiyor fakat yarıda bıraktığı eğitimin buna engel olacağını düşünüyordu. Bu sebepten dolayı da 1871 yılında Paris’e giderek yarıda kalan eğitimini tamamladı. Gaspıralı, 1874 sonlarına kadar Paris’te kaldı. İsmail Bey, Paris’ten İstanbul’a gitmiş fakat bir türlü ideali olan memuriyeti yapma fırsatı bulamamıştı. Yazarlık hayatı da bu dönemde başladı. Zabitlik hayalinin gerçekleşemeyeceğini anlayınca, 1875 kışında Kırım’a dönen Gaspıralı, 1878’de Bahçesaray belediye başkanlığına seçilinceye kadar başka hiç bir işle uğraşmadı, sadece okudu ve milletinin hayatını inceledi. Gaspıralı İsmail Bey, 1878 yılında Bahçesaray belediye başkanlığına seçildi; bu görev sayesinde düşündüğü bazı yenilikleri gerçekleştirebileceğini zannediyordu, ne var ki önüne yine bazı engeller çıktı. Belediye başkanı olarak görevlerini -bütün imkânsızlıklara rağmen-yerine getirmeye çalışırken, aslı misyonunu da hiç unutmayan Gaspıralı, 1879 yılında, bir gazete çıkarmak için Rus hükümetine müracaat ettiyse de, bu müracaatı reddedildi. Fakat o, mutlaka yayın yoluyla milletine hizmet etmek istiyordu. 1881 yılında, “Genç Molla” müstear adı ile, ileride kitap olarak da yayınlanacak olan “Russkoe Musulmanstovo” (Rusya Müslümanları) başlıklı makalelerini yazarak Akmescit’te çıkan “Tavrida” gazetesinde yayınlandı. Gaspıralı, izin alamamasına rağmen, gazete çıkarma fikrinden asla vazgeçmemiştir. Bunun için, zemin yoklamak amacıyla, 1881 yılından başlayarak “Tonguç”, “Ay”, “Güneş”, “Yıldız”, “Mir’at-i Cedid” gibi çeşitli adlarla küçük risaleler yayınlamaya başladı. Ne var ki, Rus sansürü, bu risalelerin yayınını, adlan başka olsa da gazete hüviyeti taşıdıkları gerekçesiyle çok geçmeden yasaklayacaktır. “TERCÜMAN” Gaspıralı, bir gazete çıkarabilmek için tam dört yıl mücadele verdi, defalarca Petesburg’a giderek müracaatlarda bulundu ve nihayet 1883 yılında, Türkçe kısmı aynen Rusçaya da tercüme edilmek şartıyla “Tercüman-ı Ahval-i Zaman”ı yayınlama iznini kopardı. Adını Şfnasi’nin İstaNbul’da çıkardığı “Tercütman-ı Ahval”dan alan bu gazetenin Rusça adı da “Perevotcik” olacaktı. Zühre Hanım’ın ziynet eşyalarını ve annesinden kalan kıymetli elbiseleri satarak elde ettiği paraya, 300 ruble kadar abone parasını da ilave ederek eski bir makine ve bir miktar hurufat alan Gaspıralı, ilk nüshayı 10 Nisan 1883’te çıkardı. Türcüman,Rusya’da çıkan ilk Türk gazetesi değildi, ama yaygınlığı ve oynadığı rol bakımından en önemlisiydi. 1903 yılına kadar haftalık, 1903-1912 arasında haftada bazan iki, bazan üç defa, Eylül 1912’den sonra da günlük olarak tam 33 yıl yaşadı ve 1916 yılında kapandı. Küçük boyda dört sayfa olarak çıkmaya başlayan Tercüman çok geçmeden, devrin şartlarına ve okur yazarlık oranına göre çok yüksek sayılabilecek tirajlara ulaştı. Kafkasya, Kazan, Sibirya, Türkistan, Çin, hatta İran ve Mısır’da satılan Tercüman’ın büyük başarısı, Gaspıralı’nın sadece Rusya Türklerinin değil, bütün müslümanların meseleleriyle yakında ilgileniyordu. Bu aynı zamanda Dilde birlik fik- rinin hayata geçmesi aynı dilin kullanılmasında önemli bir misyon yerine getirilmesi anlamına geliyordu. 1905 bunalımından sonra Kazan’da, Kafkasya’da, Türkistan’da ve Kırım ‘da yayınlanan 35’ten fazla gazete ve dergide, çok sayıda hikâye ve romanda “Gaspıralı dili” kullanılmıştır. MÜSLÜMAN İTTİFAKI Tercüman gazetesi sayesinde geçmişte hayali olan Dilde birlik fikrinin yanısıra usu-ü Cedid okulunu da oluşturan ve yaygınlaştıran Gaspıralı İsmail Bey’in 1905 İhtilali’nden sonra Rusya Müslümanlarının ittifakı gayesiyle toplanan üç kongrede de önemli roller oynadı. Eğitim meselesinin ağırlıklı olarak ele alındığı III. Kongre’de “dil birliği” ile ilgili görüşlerini bütün Rusya Müslümanlarına resmen kabul ettirdi. (1906). “Usul-ü cedid” hareketinin başarısı ve Ekim Manifestosu ‘ndan sonra müslümanların kazandığı hürriyet, öte yandan “Müslüman İttifakı” için yapılan kongreler Gaspıralı’nın cesaretini arttırdı. Gerçekte, yaptığı bütün faaliyetler, onun Türk birliğinin daha ileri bir merhalesi olarak İslâm birliğini hedeflediğini, fikrî yapısının Türkçü olduğu kadar, İslamcı bir nitelik de taşıdığını göstermektedir. Nitekim 1907’de, Kahire’de bir “İslâm Kongresi” toplayabilmek için büyük gayret sarf etti. 1910’da ise Hindistan’a gitti ve Bombay’daki “Encümen-i İslamiye”nin toplantılarına katılarak görüşlerini anlattı. Meşrutiyet’in ilanından sonra İstanbul’a gelmiş ve büyük bir heyecanla karşılanmıştır (1909). Türkiye Türklüğüne büyük bir ilgi duyan Gaspıralı, Kırım’da da Rus basınına karşı Türkiye’yi savunmaktan, aleyhteki yazılara cevap vermekten asla çekinmemişti. Birinci Dünya Savaşı arifesinde İstanbul’a tekrar gelerek Türkiye’yi savaşa girmemesi hususunda uyarmaya çalışan Gaspıralı, Türk dünyasının yetiştirdiği nadir zekalardan biriydi, büyük bir mücadele adamı ve gerçekten inanmış bir idealistti. Gaspıralı İsmail Bey, 11 Eylül 1914 Cuma günü Bahcesaray’da vefat etti. Ertesi gün muhteşem bir cenaze töreniyle, Mengligiray Han türbesi civarında toprağa verilen büyük idealistin ölümü, bütün İslâm dünyasında çok büyük bir teessür uyandırdı. 47 TEBRİK BÜTÜN ÜYELERİMİZİN MÜBAREK KURBAN BAYRAMINI TEBRİK EDER, TÜRK DÜNYASI VE İSLAM ALEMİNE HAYIRLAR GETİRMESİNİ TEMENNİ EDERİM. Türk Kooperatifçilik Kurumu ve Türk Kooperatifçilik Eğitim Vakfı adına Prof. Dr. Nevzat AYPEK Başkan 48
© Copyright 2024 Paperzz