Şubat 2014 - Happy center

0 2>
YIL:2 t SAYI: 12 t ŞUBAT 2014
4 ŞUBAT DÜNYA KANSER GÜNÜ:
KANSER ÖNLENEBİLİR!
:kYZHedgNVebVcâc
PRATİK YOLLARI
%ĊI65HGČB9A5B=BČ758=.
ČMČ?Č8CĈ8IBGČB9A5
9 ŞUBAT DÜNYA SİGARAYI BIRAKMA GÜNÜ:
DUMANSIZ BİR HAYATAMERHABA!
Röportaj: TAKSİM TRİO
O

H
S
F
M
J
WHJM
F
4
U
B
C
Þ
E
ÙV
B
D
Ü
O
V
PO
WF5FMFG BÚMBOHÞDÞ
O#
J
Z
F
Ù
S
)F
"ÚL
IWäbÕa
2
IWäbÕa
3
56
İmtiyaz Sahibi
Altun Gıda
İhtiyaç Tüketim Maddeleri
İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. adına
Rıdvan ALTUN
Genel Yayın Yönetmeni
Yunus KIZILKAYA
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Hasan DENİZ
7ÕUQDN%DNÕPÕ
.Õý$\ODUÕQGD
7ÕUQDN%DNÕPÕYH2MHOHUGH.Õý0RGDVÕ
Editör
Zehra GÖKDEMİR
Görsel Yönetmen
Sedat Kirman
Reklam Müdürü
Funda ÖZERGÜVEN
Dekorasyon
30
'HNRUDWLI$\QDODUOD(YOHUH'HULQOLN9H)HUDKOÕN
.DWPDQÕQ<ROX
Reklam Rezervasyon
Funda ÖZERGÜVEN
0536 344 46 95
happynomi@happy.com.tr
happynomidergisi@gmail.com
Baskı
Martı Ofset
0212 565 21 12
Yerel Süreli Yayındır
Yönetim Yeri
Altun Gıda
İhtiyaç Tüketim Maddeleri
İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş.
Namık Kemal Mah.
Kiler Cad.No:67
Haramidere / İstanbul
Tel: 444 37 37
www.happcenter.com.tr
happynomi@happy.com.tr
facebook.com/Happycenter
twitter.com/happycenterr
Anne - Çocuk
Çocuklarda Korkular:
<DOQÕ]8\X\DPDPD
26
İ Ç İ N D E K İ L E R
6LQHPDQÕQúFDGÕ
ú\LNL'RüGXQ6LQHPD
6DüOÕN
*HFH<DQÕüÕ=RQD+DVWDOÕüÕ
42
8
Evde Spor
52
*UXQJH0RGDVÕ
5DKDWYH6DODý%LU7DU]
<DUÕ\ÕO7DWLOLQGHQ%HNOHQWLOHU
ûXEDW'Q\D.DQVHU*Q
ûXEDW'Q\D6LJDUD\Õ
%ÕUDNPD*Q
ûXEDW6HYJLOLOHU*QYH
7HOHIRQXQúFDGÕ
7DNVLP7ULR5|SRUWDM
60
Editörden
Editörden
0HUKDEDODU
6HYJL GROX JQOHULQ ELU WHN JQGH DQODP EXODPD\DFDüÕQÕ ELOVHN GH ûXEDW WDULKLQGH
VHYJLOLOHU JQ NXWODQÕU %X JQOH LOJLOL DQODWÕODQ ELU oRN KLND\H PHYFXW $QFDN EWQ
KLND\HOHULQ\DQÕVÕUDKHUNHVLQNHQGLKLND\HVLQL\DýD\DELOGLüLELUJQROPDVÕQÕGLOHUL]
'HUJLPL]LQEXVD\ÕVÕQGDVLQHPDQÕQLFDGÕLOHVRQVX]KD\DOOHULGQ\DPÕ]DVRNDQ\HQLELU
VDQDWGDOÕQÕGDKDWPHPHüLJHoHQOHUOHELUOLNWHDQÕ\RUX]'HNRUDV\RQYHVDüOÕNN|ýHPL]OH
ELUOLNWH HYGH VSRU LOH JQON KD\DWÕPÕ]GD GD VSRUD QH NDGDU NROD\ \HU YHUHELOHFHüLPL]L
DQODWPD\DoDOÕýWÕN
%WQVD\ÕODUÕPÕ]GDROGXüXJLEL\LQHVÕPVÕFDNELUQHIHVROPDVÕQÕGLOHGLüLPL]EXVD\ÕQÕQ
VRüXNNÕýJQOHULQGHLoLQL]LÕVÕWDELOPHVLGLOHüL\OH«
7HNUDUEXOXýXQFD\DGHNKRýoDNDOÕQ
=HKUD*g.'(0ú5
n
'HüLýLPGHQG|QýPH
$OJÕERýOXüX
*HQHO0GU
<DYX]$/781
\DYX]DOWXQ#KDSS\FRPWU
%LOLUVLQL] VHV DQDORJ VLQ\DOOHUOH KÕýÕUWÕOÕ HVNL
)DFHERRN YH 7ZLWWWHU ]HULQGH LQVDQODUÕQ YDNLWOHULQL
WHOHIRQODUGDNL JLEL ELU DýDüÕ ELU \XNDUÕ KDUHNHWOH oDOÕýÕU
KDUFD\ÕS EDýND YH EDýNDODýPD DUD\ÕýODUÕQD JLUGLüL
'LMLWDO VLQ\DOOHUGH LVH VHV YH PDQWÕüÕ\OD QH\L JLUGL
SODWIRUPODU VXQX\RU $UWÕN KD\DWÕQ ELU SDUoDVÕ ELU
RODUDN J|QGHULUVHQL] R QHW ELU ýHNLOGH NDUýÕ\D oÕNWÕ
X]YX KDOLQH JHOGL EX SODWIRUPODU µ*OGU *OGU¶ DGOÕ
RODUDN\DQVÕU6RQ\ÕOGÕUDQDORJQHVLOGHQGLMLWDOQHVLOH
SDURGLGH R\QDQGÕüÕ JLEL ELUH\OHU QHUHGH\VH \DýDGÕNODUÕ
JHoLý HYULPL \DýÕ\RUX] %LU GH EL]LP JLEL DUDGD NDOPÕý
KHU DQÕ IRWRüUDÀD\DUDN \D GD YLGHR\D oHNHUHN DQÕQGD
QHVLOOHUYDU\DUÕDQDORJ\DUÕGLMLWDOELUQHVLO<HQLQHVLO
SD\ODýÕ\RUODU %X SD\ODýÕPODU VÕQÕU WDQÕQPDGÕüÕ ]DPDQ
úSDGOHUOH úSKRQHODUOD YH $QGURLGOH GRNXQPDWLN HNUDQOÕ
KHP LoHULN DoÕVÕQGDQ KHP GH GXUXP DoÕVÕQGDQ VDoPDOÕN
WHOHIRQODUOD RQOLQH PDKUHPVL] ELU KD\DW PRGHOOHPHVL\OH
ER\XWODUÕQDNDGDUYDUDELOL\RU'Q\DKÕ]OÕELUGHüLýLPLQ
WDPDQODPÕ\ODNHQGLQLJ|VWHUHJ|VWHUHJHOL\RU
LoLQGHQ JHoL\RU %X GHüLýLPOHUOH ELUOLNWH NUDOOÕNODU
%HQQHELOH\LP<DQGH[PL\LP"
GD UROOHU GH GHüLýWL (VNLGHQ GRNWRUODU NUDOGÕ ELU ýH\
(YHWUHNODPE|\OHGL\RU
VRUDPD]GÕQÕ] ýLPGL KDVWDODU NUDO HVNLGHQ |üUHWPHQOHU
<DQGH[DUDPDPRWRUXEXUHNODPODELOLQoDOWÕQÕWDPRQ
NUDOGÕ oHNLQLUGLQL] ýLPGL |üUHQFLOHU NUDO HVNLGHQ
LNLGHQYXUX\RU%HQQHUGHQELOH\LP"6RNUDWHVµHQELOJHNLýL
ND\QDQDODU NUDOGÕ JHOLQOHU NRQXýPD]GÕ ýLPGL JHOLQOHU
ELOPHGLüLQL ELOHQ NLýLGLU¶ GL\H LIDGH HGL\RU <|QOHQGLUPH
NUDOHVNLGHQSDWURQODUNUDOGÕNXUDOWDQÕPD]ODUGÕýLPGL
ýX ýHNLOGH FDQ EXOX\RU EDN ELOJH NLýL µ<DQGH[¶ )UDQFLV
PýWHULOHU NUDO HVNLGHQ RWR WDPLUFLOHUL NUDOGÕ VÕUDGD
%DFRQ µ%LOJL JFQ ND\QDüÕGÕU¶ GL\RU *FQ ND\QDüÕQÕ
EHNOHUGLQL]ýLPGLRWRPRELOVDKLSOHULNUDO
J|UPHN LVWL\RUVDQ <DQGH[¶H EDN <LQH DUDPD PRWRUXQD
7DELL EX G|QýP VRQXFXQGD <RXWXEH GD WÕNODQPD
ELU ýDKVL\HW ELoLOHUHN ELOHFHN NLýLQLQ DQFDN R RODFDüÕ
UHNRUODUÕNÕUDQELUEHEHüLQYLGHRVXQGDNLJLEL\L]KHSLPL]
DQODWÕOPD\DoDOÕýÕOÕ\RU
%HEHN HOLQH YHULOHQ JHUoHN ELU GHUJLQLQ VD\IDODUÕQÕ
*HOLU¶
oHYLULUNHQ úSDG GHNL JLEL oHYLUPH\H oDOÕýÕ\RU 'HUJL\H
HVHUL\OH PHGHQL\HWOHULQ DQQHVL RODQ DQVLNORSHGLOHUGHQ
VDQNL úSDG NXOODQÕU JLEL \DNODýPD\D oDOÕýÕ\RU ELU WUO
EDKVHGHUNHQELQELUoHýLWGýQFHLNOLPLQLRUWD\DNR\DQEX
GHUJL úSDG JLEL oDOÕýPÕ\RU HQ VRQXQGD SDUPDNODUÕQÕ
\DSÕODUELOJLQLQWRSOXPODUÕQJHOLýLPL]HULQGHPXD]]DP
YFXGXQD EDVWÕUDUDN WHVW HGL\RU SDUPDüÕP DUÕ]DOÕ PÕ
HWNLVLQLDNWDUÕ\RU<HQLG|QHPGHELOJLDUWÕNRUWDGDEWQ
GL\H 3DUPDüÕQÕQ oDOÕýWÕüÕQÕ J|UQFH GHUJL\H VDQNL
LKWLýDPÕ\ODDQVLNORSHGLNELUýHNLOGHGXUX\RU%LU\HWLPJLEL
DUÕ]DOÕ ELU FLKD]D GRNXQXU JLEL GRNXQX\RU %LU PGGHW
LOJLEHNOL\RUúOJLYDUVDELOJLYDU6ÕUNDONWÕVÕQÕUODUNDONWÕ
VRQUD KHSLPL]LQ KDOL R EHEHüLQ KDOLQH G|QýHFHN
'ROD\ÕVÕ\OD\HQLG|QHPGHHüLWLPVLVWHPLQGHELOJL\HEDNÕý
JLEL« *HUoHN RODQ LOH VDQDO RODQÕ NDUÕýWÕUDFDN JLEL
DoÕVÕLOJLWHPHOOLRODUDNN|NWHQGHüLýPHN]RUXQGD
J|]N\RUX] 'RNXQPDWLN FLKD]ODU KD\DWÕPÕ]ÕQ LoLQH
5DKPHWOL
&HPLO
0HULo
µ,ýÕN
'RüXGDQ
*QP] WRSOXPX KHU JHoHQ JQ LQWHUQHW YH VRV\DO
PHFUD SODWIRUPODUÕ\OD HNOHNWLN ELU ýHNLOGH ELUOHýHUHN
JLUGLNoHYD]JHoLOPH]KDOHJHOL\RURQODUOD\DWÕ\RURQODUOD
NDONÕ\RUX]
zp[b=”db[h
%ĊI65HGČB9A5B=BČ758=.
ČMČ?Č8CĈ8IBGČB9A5
Ulu Önder Atatürk’ün bile yüzyılın buluşlarından
biri saydığı görsel ve işitsel sanatların harmanlandığı
sinema, insan ufkunun sınırlarını zorluyor. Teknolojinin
getirdiği yenilikler ile hayal kahramanları ete kemiğe
bürünüyor, bazen yapmak isteyip de yapamadıklarımızı
buluyoruz sinemada. Hayatın içinden bir parçayı
kare kare çıkarıp aldığı gibi, bazen de düşlerimizden
besleniyor. Belki de 7. Sanat’ı eşsiz kılan, olmayanı
gözlerimizin önünde var edebilme sihrinden
kaynaklanıyor. Peki, Sinema’nın temelleri nasıl atıldı ve
dünden bugüne hangi aşamalardan geçerek gelişimini
sürdürdü?
“BÜYÜLÜ DÜNYA”
Sinema hareketli görüntü demektir ve aslında insanlarda
bulunan bir kusurdan ileri gelir. Retinamız üzerine düşen
görüntüler bir süre silinmeden kalma özelliğine sahiptir.
Bu süre yaklaşık olarak 2/35 saniye kadardır. Eğer bizler
bir saniye içinde 24 kareyi art arda görürsek bu retinamız
üzerine düşen görüntüleri hareketli olarak algılamamıza
sebep olur ve işte sinemanın da dayandığı prensip budur.
8
SİNEMANIN İCADINDA ÖNEMLİ İSİMLER
LUMIERE KARDEŞLER
1895 yılında Auguste ve Louise Lumière,
ilk taşınabilir kamerayı
keşfeder ve buna Sinematograf (Cinematographe) adını verir. Bu
kamera ile bazı çekimler yaparlar ve Paris’te
bulunan Grand Cafe de
bir takım paralı gösteriler düzenlerler. Bu çekimlerden en çok bilinenler Bir
Trenin Gara Girişi, Bir Duvarın Yıkılışı, Islanan Bahçıvan
ve Boğa Güreşçisi’dir.
Bir Trenin Gara Girişi isimli film, küçük ve keyifli bir
hikâyeye sahiptir. Filmi ilk defa izlemeye giden insanlar
trenin üzerlerine (perdeye) yakınlaşmasıyla kendilerine
çarpmasından korkmuşlar ve salondan kaçmışlardır.
zp[b=”db[h
Aslında bu hikâyeden yola çıkarak sinemanın
insanlar için ne kadar yeni ve gerçekçi olduğunu
gözlemleyebiliriz.
GEORGE MELIES
George Méliès aslında bir sihirbazdır ve o da
bu yeniliği izlemeye giden insanlar arasındadır.
Gördüklerinden çok etkilenen Méliès sahip
olduğu tiyatro salonunu
1896 yılında sinema salonuna çevirir ve sinema
üzerine çalışmaya başlar.
Nitekim bu çalışmalar
sonucunda karşılaştığı belirli hatalar sayesinde özel
teknikler keşfeder. Bu özel teknikler arasında stop motion ve superempoze da vardır. Méliès bunları kullanarak kısa filmler çeker. Bu filmlerden bir tanesi kafasını
devamlı olarak bir başka kafayla değiştirdiği Melomanic’tir.
Film üzerine çalışan uzmanlar, Lumière kardeşlerin
belgesel, Méliès’in de kurmaca film yaptıkları gibi
bir ayrımdan söz ederler. Lumière’ler yanlarına bir
kameraman alarak dünyayı dolaşırlarken, Méliès
stüdyosunda kalarak fantastik filmler yapar. Bunun
sonucunda da fantastik ve günümüzde bir sürü insan
tarafından bilinen Aya Seyahat (Le Voyage dans la
Lune) adlı filmini 1902 yılında çeker.
EDWIN S. PORTER
Yine
filmle
etkileşimleri yaklaşık olarak aynı zamana denk
gelen “Edwin S. Porter”
da çalışmalarına devam
eder. Porter kurgunun
önemini vurgulayan yönetmenlerden bir tanesidir ve filmlerini bu
prensibe dayandırarak
çeker. Çektiği filmlerden
birisi de ilk Western filmi kabul edilen The Great Train
Robbery’dir.
1900’LÜ YILLARIN BAŞINDAKİ EN ÖNEMLİ GELİŞMELER
Bu gelişmeler sinemanın daha da gelişmesinde
ve daha çok kişiye ulaşmasında önemli rol oynar ve
1905 yılında ilk sinema salonu olarak kabul gören
Nikelodeon’ların (Nickelodeon) açılmasına sebep
olur. Bu salonların adı nikelden gelir çünkü insanlar
buralarda kesintisiz olarak gösterilen filmleri sadece 1
nikel karşılığında seyrederler.
1906 yılına geldiğimizde sinema tarihinde yapılan
en uzun filmi görürüz. Bu film 70 dakika gibi bir süreye
sahip olan The Story of Kelly Gang‘dir. Bu filmi 1915
yılında DW. Griffith tarafından çekilen ve 3 saat gibi bir
süreye sahip olan Bir Ulusun Doğuşu izler.
1920 yılına kadar olan süreçte üç önemli gelişme
daha vardır. Bunların ilki 1913 yılında Hollywood’un
kurulması, ikincisi 1914 yılında ilk Görüntü Sarayı’nın
New York’ta açılması ve sonuncusu da yine 1914
yılında Charlie Chaplin’in Küçük Serseri isimli filmle
sessiz sinemaya girmesidir. Bu dönemde bir sürü film
çevrilmiş olmasına rağmen hepsi çok kısa filmlerdir.
1920 yılından sonra filmlerin konuları daha çok
önem kazanır. O yüzden sinema tarihi içerisindeki
filmlere 1920 sonrasında değinmek daha doğrudur.
1920’ye kadar olan bütün gelişmeler sinemanın
sonraki yıllarındaki gelişimini hızlandırır ve bir sürü yeni
sinemacı için kapıları açar.
TÜRK SİNEMASI
Sinemanın doğum günü 1 Şubat olmasına rağmen,
Türk sinemasının başlangıç tarihi 14 Kasım 1914 olarak
kabul edilir. Osmanlı İmparatorluğu’nun 1. Dünya
Savaşı’na girdiği ilk günlerde Ayestefanos’taki (Yeşilköy)
Rus Anıtı yıkılırken, yedek subay Fuat Uzkınay tarafından
görüntülenen “Ayestefanos’taki Rus Abidesinin Yıkılışı”
adlı tarihi belgesel ilk Türk filmi olarak kabul edilir. Türk
sinemasında en fazla film 1914-1973 yılları arasında
üretilir, bu dönemde tam 3359 film çekilir.
Filmler dönemlere uygun olarak ya tiyatro eserleri
ve romanların uyarlamaları ya da yabancı filmlerin
9
zp[b=”db[h
Ödüller
Bu dönem, Türk sinemasının yurt dışında çok sayıda
ödül almasıyla da dikkati çeker. Sinan Çetin’in yönettiği
“Berlin In Berlin”de oynayan Hülya Avşar, 1993 Moskova
Film Festivali’nde “En İyi Kadın Oyuncu”; Memduh Ün
de “Zıkkımın Kökü” adlı filmi ile 1993 yılında İspanya
Sinema Festivali’nde “En İyi Yönetmen” ödülünü
alır. Yine, “Tabutta Röveşata” Uluslararası Sinema
Eleştirmenleri Derneği Jüri Ödülü’nü, “Hamam” filmi
de Cannes Film Festivali’nde İtalyan Sinema Yazarları
Derneği’nin seçiminde “En İyi Film”, İtalya’da yabancı
basının seçiminde “En İyi Yönetmen ve En İyi Müzik”
Golden Globe ödüllerini alırlar.
Türkçe versiyonu olarak piyasaya çıkar. Türk halkının
sinema perdesine ilgisinin artmasıyla da film çekimleri
gün geçtikçe artar. Cumhuriyetin ilanı ve sinema
tekniklerinin gelişmesiyle Türk sinemasının “Yeşilçam
Dönemi” başlar. 1960 sonrası Yeşilçam’da çekilen
film sayısı her geçen yıl hızla artar. 1970’li yıllarda
televizyonun ortaya çıkmasından sonra sinema sektörü
seyirci bulmakta güçlük çeker. Cumhuriyet ile atağa
geçen, ancak 1980’lerde çöküş dönemine giren Türk
sineması, 1990’larda yeniden yükselişe geçer.
Bu dönemde Yılmaz Güney’in senaryosundan
Şerif Gören’in yönettiği “Yol” filmi, 1982 Cannes
Film Festivali’nde en iyi film seçilir ve Altın Palmiye
Ödülü’nü Costa Gavras ile paylaşır. 1990’lara doğru
çekilen film sayısı ise maliyetlerin yüksekliği nedeniyle
giderek düşer.
TÜRK SINEMASININ YÜKSELİŞİ
90’lı Yıllar
Ancak, 1990’lı yıllar, büyük çöküşü 1980’lerde
yaşayan Türk sinemasının, tekrar eski günlerine
dönemese de Anka Kuşu gibi küllerinden doğmasını
temsil eder. 1996’da gösterime giren “Eşkıya”nın 2,5
milyon kişilik hasılata ulaşmasıyla Türk sineması için
umut doğar. Bu rakam, o dönem için büyük bir izleyici
rekorudur. Ardından seyirciler, 1997’de “Ağır Roman”,
“Masumiyet” ve “Hamam”; 1998’de “Gemide”,
“Akrebin Yolculuğu” ve “Hoşça kal Yarın”; 1999’da
“Propaganda”, “Her Şey Çok Güzel Olacak”, “Gülün
Bittiği Yer”, “Salkım Hanımın Taneleri”, “Harem Suare”
ve “Mayıs Sıkıntısı” gibi peş peşe birçok popüler ve
sanat filmini görme fırsatı bulur.
2000’li Yıllar
Yerli yapımlar, Amerikan filmlerinin neredeyse
tümüne hâkim olan pazar payını 2000’li yıllardan
itibaren düşürmeye başlar. 2000 yılında gösterime
giren 15 yerli film arasından “Kahpe Bizans” yaklaşık 2
milyon izleyiciye ulaşır. “Vizontele” 2001’de 3 milyonu
geçen izlenirlikle “Eşkıya”yı geride bırakır. Derviş
Zaim “Filler ve Çimen”, Serdar Akar “Dar Alanda Kısa
Paslaşmalar” adlı filmlerine bu yıl imza atar.
Bu tırmanış, ilk yıllarda seyirci sayısına çok fazla
yansımaz. TUİK’in verilerine göre, 2001 yılı hariç,
1997’den 2003 yılına kadar yerli yapımlara 2,5 milyon
civarında seyirci ilgi gösterir.
Türk filmleri için asıl dönüm noktası 2004 yılı olur.
“Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak”, “Bekleme
Odası”, “Hababam Sınıfı Merhaba”, “Neredesin
Firuze”, “Mustafa Hakkında Her Şey” gibi filmlerin
sinema salonlarına geldiği 2004 yılında, “G.O.R.A” ve
“Vizontele Tuuba” ciddi rakamlarda seyirci toplar. Aynı
yıl yerli filmleri izleyen toplam seyirci sayısı 6 milyon
657 bine çıkar.
2005’te gösterime giren 27 yerli yapımı toplam 6
milyon 795 bin kişi izlerken, Türk sineması 2006’da
rekor yılını yaşar. Gösterilen 33 yerli filme 10 milyon
838 bin kişi talep gösterir. Bunun yanında, o yıllarda
“Kurtlar Vadisi-Irak”, “Babam ve Oğlum”, “Organize
İşler”, “Hababam Sınıfı Askerde”, “Hababam Sınıfı
Üçbuçuk” seyirci sayısıyla dikkati çeker.
Türk sinemasında 2006 ve 2007 yılları gişe başarıları
ve ödüllerin geldiği yıllar olur. 2008 ise sinemanın “altın
yılı” haline gelir. “Rıza”, “120”, “Vicdan”, “O.. Çocukları”,
“Recep İvedik”, “Devrim Arabaları”, “A.R.O.G” ve
“Osmanlı Cumhuriyeti” yılın gözde yapımları arasında
yer alır.
Son birkaç yıldır Türk sineması gösterime giren
yabancı filmlerle yarışır hale gelir, hatta onları geçer. Bu
nedenle Türk halkı “kendi sinemasını en fazla izleyen
halk” olur. Bunlardan,
31 hafta gösterimde
10
zp[b=”db[h
kalarak en yüksek izleyici rekorunu alan 4 milyon 301
bin 641 izleyici ile “Recep İvedik” adlı yapım olur. Şahan
Gökbakar’ın senaryo yazarlığını ve başrolünü üstlendiği
film, aynı zamanda tüm zamanların en çok izlenen Türk
filmi unvanını da taşır.
Bu filmi sırasıyla 4 milyon 256 bin 566 izleyici ile
2005 yapımı “Kurtlar Vadisi: Irak” ve 4 milyon bin 711
izleyici ile 2003 yapımı “G.O.R.A” takip eder.
Ödüller
Son yıllar Türk sinemasının hem ulusal hem de
uluslararası arenada birbiri ardına ödüllerin alındığı
yıllar olur.
Örneğin, Cannes Film Festivalinde Nuri Bilge Ceylan’a
“En İyi Yönetmen” ödülünü getiren “Üç Maymun”,
Oscar’da ilk 9 film arasına girerek “aday aday”ı olur.
Almanya’da yaşayan yönetmen Fatih Akın’ın yönettiği
“Yaşamın Kıyısında”, Özer Kızıltan’ın yönettiği “Takva”,
yönetmen Semih Kaplanoğlu’nun filmi “Yumurta”,
Abdullah Oğuz’un “Mutluluk” adlı filmleri festivallerden
eli boş dönmez.
Yönetmenliğini Mahsun Kırmızıgül’ün
yaptığı “Beyaz Melek”, 41. Houston Film
Festivali’nde, “En İyi Uluslararası Yabancı
Film” ve “Jüri Özel En İyi Yönetmen
Ödülü” alır. Ayrıca film, gösterime girdiği
2007 yılında 2 milyon 30 bin 444 kişiyi
sinema salonlarına çeker.
Son yıllarda gişe rekorlarına ve ödüllere
doymayan Türk filmleri artık Hollywood’un
gözde yapımlarını geride bırakır duruma gelir.
SİNEMA BİR YERYÜZÜ CENNETİDİR…
Acaba Lumieres kardeşler, 1895 yılının 1 Şubat’ında
sinema makinesini icat ettiklerinde, bu buluşlarının
tüm dünyayı sarsıp etkisini hiç kaybetmeyen bir sektöre
dönüşeceğini düşünmüşler miydi? Bu sorunun cevabı
bilinmiyor, ancak dünyada görünen o ki sinema kitleleri
etkilemeye başladığı günden bu yana hem eğlencenin,
hem bilginin hem de ideolojilerin sunulduğu ciddi bir
araç haline dönüştü.
Sinema, insanların günlük yaşamdan kopmak,
eğlenmek veya hoş vakit geçirmek için sık sık
gittiği eğlence araçlarından biri haline geldi. Her ne
kadar büyük ekran televizyonlar sinemayı etkilese
de karanlık salonlarda dev ekranda film izlemenin
verdiği zevk değişmedi. Sinema, artık 110 dakikada,
sanayileşmenin etkisiyle yalnızlaşan ve sürekli değişen
gündem karşısında duyarsızlaşan insanlara hem kaçış
hem de dünyayı tanımlama imkânı sunuyor.
11
7Zl[hjeh_Wb
6H\LGRüOX
$YUXSDSD]DUÕQD.|OQ¶GHQJLUHFHN
*ÕGDVHNW|UQQ|QF¿UPDODUÕQGDQ6H\LGRüOX+HOYD5HoHOLKUDFDWDWDüÕQÕVUGU\RU$YUXSDSD]DUÕQGD
úQJLOWHUH$OPDQ\DYH)UDQVD¶\DLKUDFDW\DSDQ¿UPDYDURODQSD]DUODUÕQÕJHQLýOHWPHNLoLQ.|OQ¶GHG]HQOHQHQ
GQ\DQÕQHQE\N8OXVODUDUDVÕ%LVNYLYHûHNHUOHPH)XDUÕ¶QD,60NDWÕOGÕ6H\LGRüOXUQOHULQLQ$YUXSD
SD]DUÕQGDL\LWDQÕQGÕüÕQDGLNNDWoHNHQ*HQHO0GU0HKPHW*|NVX³)XDUGDVWDQGÕPÕ]ÕoRNVD\ÕGDLýDGDPÕ
YHWRSWDQFÕ]L\DUHWHWWL8]XQYDGHOLLKUDFDWoDOÕýPDODUÕPÕ]LoLQROXPOXLýELUOLüLJ|UýPHOHUL\DSWÕNúQJLOWHUH
YH$OPDQ\DSD]DUÕEDýWDROPDN]HUH$YUXSD¶QÕQWDPDPÕQDLKUDFDW\DSPD\ÕKHGHÀL\RUX]UQoHýLGLYH
PDUNDPÕ]ODJHOHQHNVHOOH]]HWOHULPL]LoLQ\HQLSD]DUDUD\ÕýÕQDDüÕUOÕNYHUHFHüL]´LIDGHOHULQLNXOODQGÕ
$OPDQ\D¶QÕQ .|OQ NHQWLQGHGQ\DQÕQ HQ E\N 8OXVODUDUDVÕ %LVNYL YH ûHNHUOHPH )XDUÕ ,60 ¶QF
NH] NDSÕODUÕQÕ DoWÕ 2FDN WDULKLQH NDGDU GHYDP HGHQ ,60¶GH EX \ÕO ONHGHQ ELQ ¿UPD \HU
DOGÕ*HoWLüLPL]\ÕODJ|UHNDWÕOÕPFÕ¿UPDVD\ÕVÕQGDDUWÕýJ|]OHQLUNHQIXDUÕ\DNODýÕNELQH\DNÕQNDWÕOÕP
FÕ ]L\DUHW HWWL )XDUD $OPDQ\D úWDO\D %HOoLND úVSDQ\D )UDQVD úQJLOWHUH ¿UPD LOH
NDWÕOGÕ7UNL\HLVHNDWÕOÕPFÕ¿UPDLOHVÕUDGD\HUDOGÕ6H\LGRüOX*HQHO0GU0HKPHW*|NVXIXDUÕQ
JHoWLüLPL]\ÕOODUDQD]DUDQGDKDFDQOÕJHoWLüLQLV|\OHGL)XDUGDúQJLOWHUHYH$OPDQ\DLOHLKUDFDWJ|UýPHOHUL
\DSWÕNODUÕQÕQELOJLVLQLYHUHQ*|NVXLONHWDSWDELUNDoPDUNHWOHU]LQFLULLOHUQOHULPL]LQVDWÕýÕLoLQV|]OHýPH
LP]DODGÕN)XDUGD\HQLUQOHULPL]LQ\DQÕVÕUDJHOHQHNVHO2VPDQOÕUHoHOOHULPL]LQGHWDQÕWÕPÕQÕ\DSWÕN7UN
GDPDNWDGÕQÕoRNGDKDJHQLýNLWOHOHUHXODýWÕUPDQRNWDVÕQGDJ]HOELUIÕUVDW\DNDODGÕN´GL\HNRQXýWX
12
=”dZ[c
13
zp[b=”db[h
µ5"!4$`.9!+!.3%2'`.`
+!.3%2_.,%.%"·,·2
Dünyada her yıl 12,7 milyon kişiye kanser tanısı
konuluyor ve 7,6 milyon kişi kanserden ölüyor. Önlem
alınmazsa, dünya genelinde kanser yükünün artarak
2030 yılında 26 milyon yeni tanı kanser vakasına ve 17
milyon ölüme ulaşacağı tahmin ediliyor. Kanserde en
hızlı artışın ise ülkemizin de içinde bulunduğu düşük ve
orta gelirli ülkelerde olacağı öngörülüyor.
Her yıl 4 Şubat Dünya Kanser gününde Uluslararası
Kanser Kontrol Örgütü (UICC) ve ortak kuruluşların
birlikte yürüttüğü, her yıl milyonlarca ölüme neden olan
ve pek çoğu önlenebilir bir hastalığa karşı toplumsal
bilinci artırmak amacıyla tüm dünyada kampanyalar
düzenleniyor.
Kanserin % 30-40 oranında önlenebilmesi ve var
olan kanser vakalarının üçte birinin erken teşhis ve
14
tedavi ile iyileşebilir olması bu konudaki iyi verilerdir.
Dolayısıyla kanserden korunma kanserin tedavisinden
daha önemli bir husustur. Öyleyse kanserin belirtilerini
ve kanserden korunma yollarını hep birlikte okuyalım…
KANSER NEDİR?
Kelime anlamı olarak kanser, bir organ veya dokudaki
hücrelerin düzensiz olarak bölünüp çoğalmasıyla
beliren kötü urlara denir. Genel anlamda ise kanser
vücudumuzun
çeşitli
bölgelerindeki
hücrelerin
kontrolsüz çoğalması ile oluşan 100’den fazla hastalık
grubudur. Çok çeşitli kanser tipleri olmasına rağmen,
hepsi anormal hücrelerin kontrol dışı çoğalması ile
başlar. Tedavi edilmez ise ciddi rahatsızlıklara, hatta
ölüme dahi neden olabilir.
zp[b=”db[h
NORMAL BIR HÜCRE NASIL KANSERE DÖNÜŞÜR?
konusunda önemli bir bulgudur.
Vücudumuzdaki sağlıklı hücreler bölünebilme
yeteneğine sahiptirler. Ancak, kas ve sinir hücrelerinde
bu özellik bulunmaz. Ölen hücrelerin yenilenmesi
ve yaralanan dokuların onarılması amacıyla bu
yeteneklerini kullanırlar. Yaşamın ilk yıllarında hücreler
daha hızlı bölünürken, erişkin yaşlarda bu hız yavaşlar.
Fakat hücrelerin bu yetenekleri sınırlıdır, sonsuz
bölünemezler. Her hücrenin hayatı boyunca belli bir
bölünebilme sayısı vardır. Sağlıklı bir hücre ne kadar
bölüneceğini bilir ve gerektiğinde ölmesini de bilir.
Buna hücrenin programlı ölümü denir.
Ağrı: Kemik veya testis tümörlerinde ilk belirti olabilir
ama genelde ileri evre kanserlerin bir belirtisidir.
Memede veya vücutta hissedilen kitleler: Özellikle
meme, testis, lenf bezi veya yumuşak doku tümörleri
cilt altında bir yumru veya şişlik ile hissedilebilir.
Normalde vücudun sağlıklı ve düzgün çalışması için
hücrelerin büyümesi, bölünmesi ve daha çok hücre
üretmesine gereksinim vardır. Bazen buna rağmen
süreç doğru yoldan sapar, yeni hücrelere gerek olmadan
hücreler bölünmeye devam eder. Bilincini kaybetmiş
kanser hücreleri, kontrolsüz bölünmeye başlar ve
çoğalırlar. Fazla hücrelerin kütleleri bir büyüklük veya
tümör oluştururlar.
İYİ VE KÖTÜ HUYLU TÜMÖRLER
Kanser hücreleri birikerek tümörleri oluştururlar.
Tümörler iyi huylu veya kötü huylu olabilirler. İyi huylu
tümörler kanser değildir. Bunlar sıklıkla alınırlar ve çoğu
zaman tekrarlamazlar. İyi huylu tümörlerdeki hücreler
vücudun diğer taraflarına yayılmazlar. En önemlisi iyi
huylu tümörler nadiren hayatı tehdit ederler. Kötü
huylu tümörler kanserdir. Kötü huylu tümörlerdeki
hücreler anormaldirler ve kontrolsüz ve düzensiz
bölünürler. Bu tümörler normal dokuları sıkıştırabilirler,
içine sızabilirler ya da tahrip edebilirler. Eğer kanser
hücreleri oluştukları tümörden ayrılırsa, kan ya da
lenf dolaşımı aracılığı ile vücudun diğer bölgelerine
gidebilirler. Gittikleri yerlerde tümör kolonileri oluşturur
ve büyümeye devam ederler.
KANSER BELİRTİLERİ NELERDİR?
Kanserin belirtilerini bilmek hastalığın erken teşhisi
açısından önemlidir, ancak bu belirtilerin birine veya
daha fazlasına sahip olmak kişinin kanser olduğu
anlamına da gelmez.
Açıklanamayan kilo kaybı: Birçok kanserin;
özellikle mide, pankreas, yemek borusu kanseri ve
akciğer kanseri gibi; ilk belirtisi açıklanamayan kilo
kaybıdır.
Ateş: Kanserde sıklıkla görülür fakat genelde ileri
evre kanserler ile birliktedir. Kan kanseri ve lenf bezi
tümörlerinde ise başlangıç belirtisi olarak ortaya
çıkabilir.
Halsizlik: Kan kanseri veya kansızlığa neden olabilen
mide veya kalın bağırsak kanseri gibi kanserlerde erken
ortaya çıkabilir. Halsizlik kanserin seyrini tahmin etme
Cilt değişiklikleri: Cilt tümörleri haricinde iç organ
tümörlerinde de görülebilir. Bazı kanserlerde sarılık,
ciltte koyulaşma veya ciltte kızarıklık görülebilir.
Kanama: Olağan dışı kanama birçok kanserde erken
veya geç dönemde ortaya çıkabilir. Balgamda kan
görülmesi akciğer, dışkıda kan görülmesi kalın bağırsak,
idrarda kan görülmesi idrar torbası (mesane), zamansız
vajinal kanama ise rahim veya rahim ağzı kanserinin
belirtisi olabilir.
Dışkılama veya idrar yapma alışkanlığında
değişiklik: Uzun süreli kabızlık, ishal veya dışkı
boyutunda değişiklik kalın bağırsak kanserinin ilk
belirtisi olabilir İdrar yaparken sancı, idrarda kan
görülmesi veya idrar yapma sıklığının değişmesi prostat
veya idrar torbası (mesane) kanserinin ilk belirtileri
olabilir.
Öksürük ve horlama: İnatçı ve geçmeyen öksürük
akciğer kanserinin horlama ise gırtlak kanserinin ilk
belirtileri olabilir.
Ben ve siğillerdeki değişiklikler: Vücudumuzda
yıllardır mevcut olan bir ben veya siğilde şekil, boyut
veya renkte yeni ortaya çıkan bir değişiklik durumunda
hemen bir doktora müracaat edilmelidir. Zira melanom
denilen cilt tümörlerinde erken teşhis ile tedavi şansı
artmaktadır.
DOĞRU BİLİNEN 4 YANLIŞ!
Dünyada ve ülkemizde kanserle ilgili bazı yanlış
bilgiler ve doğruları şunlardır:
Yanlış 1: Kanser bir sağlık sorunudur.
Doğrusu: Kanser sadece bir sağlık sorunu değildir.
Sosyal ve ekonomik yönleri de olan insan haklarını
etkileyebilen bir sorundur.
Yanlış 2: Kanser; gelişmiş ülkelerde, yaşlı ve refah
düzeyi yüksek insanlarda görülen bir hastalıktır.
Doğrusu: Kanser küresel bir sorundur, her yaşta
görülebilir. Özellikle gelişmekte olan ülkeleri etkiler.
Yanlış 3: Kanser ölüm demektir.
Doğrusu: Günümüzde yeni tedavi yöntemleri ile pek
çok kanser türünde uzun yaşam sürelerine ulaşılıyor.
Ülkemizde tüm kanser tedavileri ücretsiz yapılıyor ve
modern tıptaki standart bütün tedavilere ulaşılabiliyor.
15
zp[b=”db[h
Yanlış 4: Kanser benim kaderim, ondan kaçamam.
Doğrusu: Kanser önlenebilir bir hastalıktır. Doğru
stratejiler ile her üç kanserden birisi önlenebilir.
DOĞRU BESİN VE BOL HAREKETLE GÜLÜMSE GELECEĞİNE…
Protein ve Kanser: Yüksek miktarda hayvansal protein
alımı kanser ile ilişkilendirilir. Bunun nedenlerinden
birisi yüksek miktarda hayvansal protein alındığında
doymuş yağ tüketiminde de artış olmasındandır. Yapılan
çalışmalarda doymuş yağ tüketimi ile meme, prostat,
rahim, kolorektal, pankreas ve böbrek kanserleri
kanser arasında ilişki olduğu biliniyor. Ancak yine de
bu kanserlerin proteinle ya da doymuş yağ alımı ile
bağıntılı olduğu tam olarak açıklanamıyor. Yağ içeriği
yüksek et ve işlenmiş et tüketimi yerine alternatif
protein kaynakları olan balık, tavuk sağlıklı pişirme
yöntemleri ile tüketilmelidir. Nitrat, nitrit gibi katkı
maddeleri içeren ürünlerden (sucuk, sosis, salam vb.)
uzak durulmalıdır.
Yağ ve Kanser: Yağlar vücudun enerji deposu olup
vücutta sentezlenemeyen elzem yağ asitleri ve yağda
eriyen vitaminlerin alınması için gereklidirler. Yağın
her çeşidinin (sıvı veya katı, hayvansal veya bitkisel)
fazla tüketilmesi özellikle prostat, meme, testis, rahim,
yumurtalık ve kolorektal kanserlerinin oluşum riskini
arttırır. Bu nedenle yağ alımını azaltmak için yemekler
16
az yağ ile pişirilmeli, özellikle et yemeklerine ilave yağ
eklenmemeli, kendi yağında pişirilmelidir. Doymuş
yağların tüketimi azaltılarak doymamış yağ tüketimi
arttırılmalıdır. Bitkisel sıvı yağlar tercih edilmelidir. Yağ
çeşidi ve tüketimi belirli bir denge içerisinde olmalıdır.
Karbonhidrat ve Kanser: Karbonhidratlar başlıca
enerji kaynağımızdır. Yiyeceklerimizde en çok bulunan
besin ögesidir. Başlıca çay şekeri, pekmez, bal, ekmek,
sebze, meyve, kuru baklagillerde bulunur. Et, balık ve
tavukta az miktarlarda nişasta benzeri ‘glikojen’ denen
karbonhidrat bulunur. Sebze, meyve, kepeği ayrılmamış
tahıl ve kuru baklagillerde bir karbonhidrat türü olan
posa (lif) bulunur. Posanın fazla alınması kabızlığı
önleyerek bağırsakların düzenli olarak çalışmasını
sağlar ve kolon-rektum kanserleri oluşumunu engeller.
Vitaminler ve Kanser: Vitaminlerin genellikle
kanser oluşumunu önledikleri belirtilir. Vitaminlerin
günlük önerilen miktarlardan az alınmasının kanser
riskini arttırdığı bildirilir.
Mineraller ve Kanser: İnsan vücuduna minerallerin
çoğu içecek ve yiyeceklerle, bir kısmı hava yoluyla
bazıları da deri ile alınır. Bazı mineraller kanserin
oluşmasını önlemeye yardımcı olurken bazıları da
kansere neden olur. Bazı minerallerde alım miktarına
göre her iki şekilde de etki gösterir. Kanser oluşumuna
zp[b=”db[h
neden olan başlıca mineraller nikel, kadminyum,
kurşun, asbest (amyant) ve arseniktir. Kanserden
koruyucu minerallerin başında selenyum, iyot, çinko,
molibden, kalsiyum ve demir gelir.
Şişmanlık ve Kanser: Besinlerle alınan enerjinin,
gün boyu harcanan enerjiden daha fazla olması sonucu
vücutta yağ olarak birikerek şişmanlığa neden olur.
Genellikle şişmanlık kalori değeri yüksek besinlerin
sürekli, aşırı tüketiminden ve fiziksel aktivitenin
azlığından kaynaklanır. Şişman bireylerde kanser normal
kilolulara göre daha yüksek oranda görülür. Bütün
bunlardan ötürü hareketli bir yaşam tarzı alışkanlık
haline getirilmelidir. Haftada 3-4 kez yapılan, 30-60
dakikalık orta şiddette fiziksel aktivitenin sağlığımız
üzerinde olumlu etkileri vardır. Yapılan çalışmalarda
fiziksel aktivitenin kanser riskini de azalttığı gösterilir.
Fiziksel aktivite yaparak vücut ağırlığı kontrolü de
sağlanır.
Alkol, sigara ve Kanser: Bağımlılık yapan bu
iki maddenin ayrı ayrı kullanımlarının yanı sıra
birlikte kullanıldıklarında da kanser riskini daha da
arttırdığı bilinir. Bu nedende alkol ve sigara tüketimi
sınırlandırılarak tamamen sonlandırılmalıdır.
Besinleri pişirme yöntemleri ve Kanser: Pişirme
yöntemlerinden biri olan mangalda pişirme yöntemi
sağlık açısından güvenilir bir yöntem değildir. Mangal
kömürüne yakın olarak pişirilen besinlerde sağlık
açısından zararlı maddeler oluşur ve kanser riskini
arttırır. Yine aynı şekilde kızartma, kavurma, közleme,
tütsüleme gibi hatalı pişirme yöntemlerinin yerine
haşlama, fırında pişirme gibi sağlıklı yöntemler tercih
edilmelidir.
ERKEN TEŞHİS HAYAT KURTARIR!
Modern tıptaki gelişmelere rağmen, dünyada ve
ülkemizde ölüm nedenleri arasında halen ilk sıralarda yer
almasından dolayı kanser önemli bir sağlık sorunudur.
Kanser korunması mümkün olan bir hastalıktır ve
doğru korunma stratejileri ile kanser vakalarının üçte
biri önlenebilir. Çevresel etkenler kanser oluşumunda
%90-95 oranında etkilidir. Kanser oluşumunda etkisi
olan kötü beslenme, sedanter yaşam, tütün ve alkol
kullanımı ile güneş ışığının zararlı etkilerine maruz
kalma gibi çevresel etkenlerin kontrol altına alınması
kanser görülme sıklığını azaltır. Kanserde erken tanı
önemlidir. Kanserin, özellikle erken teşhis edildiğinde,
tedavisi mümkündür. Tanısı ve tedavisi farklı uzmanlık
dallarının işbirliğini gerektirir.
Sağlıklı yaşam davranışları geliştirerek kansere karşı
korunmanız ve özellikle meme, rahim ağzı ve bağırsak
kanserinin erken tanısı konusunda ulusal tarama
programlarına dahil olarak erken teşhis ile uzun ve
sağlıklı yaşam şansına sahip olmanız mümkündür.
17
zp[b=”db[h
18
zp[b=”db[h
19
zp[b=”db[h
9 ŞUBAT DÜNYA SİGARAYI BIRAKMA GÜNÜ:
DUMANSIZ BİR HAYATA
MERHABA!
Sigara kullanımı, halk sağlığını tehdit eden ve
mutlaka mücadele edilerek önlenmesi gereken sosyal
bir sağlık sorunudur. Günümüzde artık aktif ve pasif
sigara içiciliğinin ölümlere, hastalıklara, sakatlıklara
ve psikolojik sorunlara yol açtığı bilinen bir gerçektir.
İnsanların aktif olarak sigara içicisi olmaları yalnız
kendilerinin değil etraflarında bulunan diğer insanların
da pasif içici olarak sağlıklarını tehdit eder. Sağlığın
yitirilmesinin yanında maddi açıdan da ciddi kayıplara
neden olur.
Tütün, kullanıcılarının yaklaşık yarısını öldüren bir
üründür ve ortalama 15 yıl kadar erken ölüme yol
açar. Halen dünya genelinde her 10 ölümden bir tanesi
sigara kullanımı nedeniyle oluyor. Yılda 5,4 milyon
kişi sigara kullanımının neden olduğu sağlık sorunları
yüzünden ölüyor. Acil önlemler alınmadığı takdirde
2030 yılına gelindiğinde tütün kullanımı nedeniyle
ölen kişi sayısının 8 milyonu geçeceği tahmin ediliyor.
Benzer şekilde Türkiye’de de her 6 dakikada bir kişi,
20
günde 275, yılda ise en az 100,000 kişi tütüne bağlı
hastalıklar nedeniyle kaybediliyor.
Ölüme kadar götüren sigaranın çevremize ve
kendimize verdiği zararları bildiğimiz halde, neden
sigaraya başlarız, daha da önemlisi neden bırakamayız?
Sigarayı bırakmanın faydalarını ve bu süreçte yapılması
gerekenleri kendinize ve sevdiklerinize bir kez daha
hatırlatmak istemez misiniz?
NEDEN SİGARAYA BAŞLARIZ?
Sosyal, psikolojik ve genetik faktörlere bağlı olarak
ortaya çıkan sigara alışkanlığı, daha çok çocukluk ve
gençlik çağında kazanılır. Çocukluk çağında anne, baba
veya diğer büyüklerinin sigara içtiğini gören çocuk,
merak içgüdüsü ile sigara içmek ister. Özellikle sigara
içildiği halde çocuğa “Ben sigara içiyorum ama sakın
sen içme” denirse, çocuğa hiç inandırıcı gelmez ve
sorunun büyük olmakla ilgisi olduğunu düşünüp sigarayı
zp[b=”db[h
büyümüş olmanın bir sembolü olarak görmeye başlar.
Küçük yaşlarda birkaç adetle başlayan sigara alışkanlığı
8-10 yıl içinde artış gösterir ve nikotin bağımlılığı oluşur.
Gençlik çağında ise sigara içen diğer arkadaşların
arasında dışlanmamak için sigaraya başlanır.
SİGARA DUMANINDAKİ ZEHİRLİ MADDELER NELERDİR?
Her bir sigarada vücut için zehirli, tahriş edici, kanser
yapıcı ya da kanserin ortaya çıkmasını kolaylaştırıcı 4
binden fazla kimyasal madde bulunur. Bunların içinde
en iyi bilinen ve en tehlikelileri Karbonmonoksit,
Nikotin, Arsenik, Siyanür, Kadmiyum, Radyoaktif
Polonyum210, Akrolein, Aseton, Benzpiren, Toluen ve
Katrandır.
Karbonmonoksit, arabaların egzoz gazının aynısıdır,
kanın oksijen taşıma yeteneğini azaltır. Nikotin,
Kokain ve Morfin kadar bağımlılık yapar. Kan basıncını
(tansiyon) ve kalp hızını arttırır. Karbonmonoksit
ile birlikte koroner arter hastalığı ve beyin damar
hastalığına yol açar. Radyoaktif Polonyum, yaydığı alfa
ışınları ile kanser yapar. Katran, kanserojen (kanser
yapıcı) olup, bronşlarda birikerek, akciğer kanseri,
amfizem ve kronik bronşit yapar.
SİGARAYI BIRAKTIKTAN SONRA NELER OLUR?
Sigarayı bırakanlar ilk 20 dakikadan itibaren faydasını
görmeye başlıyor. İlk 20 dakikada kalp atışı hızı düşüyor.
12. saatten itibaren kandaki karbondioksit seviyesi
normale dönüyor. 2 hafta-3 ay arasında kişinin akciğer
fonksiyonlarında düzelme görülüyor. 1-9 ay arasındaysa
öksürme ve nefes darlığı gibi belirtiler azalıyor. 1 yılın
sonunda sigaraya yeniden başlamadıysanız koroner
kalp hastalığı riskiniz sigara içen birinin yarısı kadar
oluyor. 10. yılın sonundaysa eğer kalıcı bir hasar
oluşmamışsa akciğer kanseri riskinin sigara içen birinin
yarısı kadar olduğu biliniyor. 15 beş yıl sonra koroner
kalp hastalığı riski sigara içmeyen biriyle aynı seviyeye
iniyor.
SİGARAYI BIRAKMANIN FAYDALARI NELERDİR?
Yaşamınıza yıllar katar (içilen her bir sigara 15 dakika
ömrünüzü azaltır).
Akciğer kanseri, amfizem, bronşit ve kalp krizi riskiniz
azalır.
Sigara öksürüğü azalır ve kaybolur.
Spor yaparken kendinizi daha dinç ve enerjik
hissedersiniz.
Dayanıklılığınız artar.
Sigaranın neden olduğu baş ve mide ağrıları kesilir.
Körelen koku alma duyusu yeniden gelişir.
Yemeklerin lezzetini yeniden tam olarak alırsınız.
Nefesiniz sigara kokmaz.
Diş ve parmaklarınızdaki sarı lekelere veda edersiniz.
Dumansız odalarda yaşarsınız.
Elbise ve mobilyalarınızdaki sigara yanıklarından
kurtulursunuz.
Kül tablalarınız temiz kalır.
Yakınlarınıza iyi örnek olursunuz.
İradenizin gücünü kanıtlamış olursunuz.
Harcayacak daha fazla paranız olur.
SİGARAYI BIRAKMAK İSTEYENLERE ALTIN ÖĞÜTLER
Bırakmak için kendinize bir gün belirleyin ve o gün
bırakma konusunda kararlılığınızı koruyun. Sigarayı
bırakmayı isteme nedenlerinizi yazın ve her zaman
görebileceğiniz
yerlerde
bulundurun.
Sigarayı
arkadaşınız bırakıyorken bırakmak ya da “sigara sağlığa
zararlıdır” lafı ile herkesin tekrarladığı sebeplerden
dolayı karar alıp harekete geçmek, size sigaradan
kurtulmak için yeterli motivasyonu sağlamayabilir.
Daha işe başlarken ailenizi ve çocuklarınızı sigaranın
zararlarından korumak, kanserden uzak durmak ya
da erken yaşlanmayı engellemek gibi daha kuvvetli
sebeplerden dolayı sigarayı bırakmaya başlayın.
21
zp[b=”db[h
Sigarayı bırakmayı gözünüzde büyütmeyin ama hafife
de almayın.
GEREKİYORSA İLAÇ TEDAVİSİNE BAŞVURUN
Nikotin bağımlılığı kimyasal, psikolojik ve sosyal
bölümleri olan kuvvetli bir bağımlıktır ve kurtulmak için
uğraşmak gerekir. Bu süreç boyunca alabileceğiniz her
yardımı istemekten çekinmeyin. Son yıllarda geliştirilen
ilaçlarla beyindeki nikotine bağımlı alanları düzeltmek
ve sigarayı bıraktıktan sonraki eksiklik belirtilerini
yok etmek mümkündür. Nikotin bantları ve nikotin
sakızları da kanda nikotin düzeyini yükselterek nikotin
yoksunluğuna bağlı belirtileri azaltabilir.
Sigarayı bıraktıktan sonraki ilk 3 gün en zor dönemdir.
Nikotin yoksunluk belirtileri olan huzursuzluk,
anksiyete, yoğunlaşma güçlüğü, depresyon ve büyük
bir sigara içme arzusu bu dönemde ortaya çıkabilir. Bu
durumların geçici olduğunu ve 3-4 hafta içinde azalarak
ortadan kalkacağını bilmek önemlidir. Bu dönemde
aktif olmak, kafeinden uzak durmak, sigarayı akla
getirecek ortamlarda bulunmamak, sakız çiğnemek,
kuruyemiş yemek bu dönemi kolay atlatmaya yardımcı
olur.
PROFESYONEL YARDIM İSTEYİN
En ideali, ihtiyaç duyduğunuz anda yanınızda
profesyonel bir destek bulabilmek çünkü sigaraya
geri dönüşlerin çoğu aniden ortaya çıkan bir strese
dayanamayıp ‘bir tane içsem bir şey olmaz’ diye
başlıyor. Kısa bir süre bu hisse direnebilse dahi, insanlar
çoğunlukla zayıflıklarına teslim oluyor. O kısa direnme
süresinde yanlarında bulabilecekleri bir destek, belki
de başarının en önemli anahtarı. Bireysel ya da grup
tedavileri ve ihtiyaç olduğunda ulaşabilecekleri bir
yardım eli, ilaç tedavisiyle birlikte uygulandığında
başarı oranı çok yüksek.
ÇEVRENİZDEN DESTEK ALIN
Bırakma kararınızı arkadaşlarınızla ve ailenizle
paylaşın, destek isteyin. Sigarayı bıraktığınız ilk andan
itibaren ailenize ve çevrenizdekilere sigarayı bıraktığınızı
söyleyin. Dostlarınızın desteğiyle cesaretiniz artacak ve
kararınızı çevrenize açıklamış olmanın sorumluluğuyla
bu yolda taviz vermeden ilerleme gücünü kendinizde
bulacaksınız.
BAŞKA ETKİNLİKLERE YÖNELİN
Bıraktığınız zaman mücadelenizi kolaylaştıracak yeni
günlük etkinlikler geliştirin. İnsanların çoğu stresle
başa çıkmada sigarayı önemli bir araç olarak kullanma
alışkanlığındadır. Sıkıntıları idarede yeni bir yol
22
zp[b=”db[h
bulmak gerekir. Tespih çekmek, müzik dinlemek, sakız
çiğnemek gibi kullanılabilecek her yöntem sigaradan
kurtulmak için mücadeleyi kolaylaştırıcı bir adımdır.
HATIRLATICILARDAN UZAK DURUN
Kimileri kahveyi sigarasız içemez. Sigara içilmeden
yemek bitmez. O duman üflenmeden hüzün dağılmaz
ya da karşılıklı sigara ikram edilmedikçe sohbetler
başlamaz. Bu bağlantıyı koparmak ve sigara olmadan
da yaşamın zevklerinden tat alabilmek; işte sigaradan
kurtulma yolunda asıl meydan okuma buradadır.
KALINTILARI YOK EDİN
Evinizde ve iş yerinizde sigarayı hatırlatacak eşyalar
bulundurmayın. Karar verir vermez evdeki bütün
sigaraları, kül tablalarını ve çakmakları atın. Sakın
‘Belki tekrar başlarım’ diye bir kenara kaldırmayın,
başlarsınız. Sigara kokusunun sindiği tüm giysilerinizi
yıkayın, halıları ve perdeleri temizletin.
geçmeden kalp hızınız normal hızına yaklaşmaya
başlayacak, tansiyonunuz normale inecektir. İlk gün
içinde kanınızdaki oksijen ve karbon monoksit oranı
normal değerlere gelecek ve kalp krizi geçirme riskiniz
azalmaya başlayacaktır. Uzun dönemde ise kalp damar
hastalıkları, inme, akciğer kanseri, mesane kanseri
tehdidini de düşürecektir.
SİGARASIZ BİR DÜNYA, SAĞLIKLI BİR YAŞAM
Unutmayın, nikotinin ve katranın her dozu kuvvetli bir
zehirdir! Sigarayı bırakmaya karar vermek bir gün bütün
bağımlıların karşı karşıya kalacakları bir sorundur. Her
şey karar vermeyle başlar ama iç çatışmalar yüzünden
bu kararı olabildiğince erteleme, sonunda mecbur
olarak bırakma gününe dek düşünmeme eğiliminde
olunur. Dünya sigarayı bırakma günü, sigarasız günü,
mücadele günü gibi özel tarihler bu karar günü için
başlangıç olabilir. Tüm dünyaya ve insanlığa sigarasız,
sağlıklı bir yaşam diliyoruz…
VAZGEÇMEYİN
Sigarayı
bırakamayacağınızı
düşünmeyin,
karamsarlığa izin vermeyin. Sigarayı tamamen bırakan
birçok kişi daha önce defalarca deneyip başarısız
olmuşlardır. Başarısızlık sizi yıldırmasın, her denemeyi
yeni tecrübeler edinmek için bir fırsat olarak kullanın.
Sizi nelerin yoldan çıkardığını iyi analiz edip gelecek
denemenizde onlardan kaçınmayı prensip edinin.
HAREKET EDİN
Fiziksel egzersiz nikotinin eksiklik belirtilerinin ortaya
çıkışını azaltır. Düzenli spor yapmanın yanında canınız
sigara çektiğinde spor ayakkabılarınızı giyip şöyle bir
yürüyüşe çıkmak fayda sağlayacaktır.
İYİ BESLENİN
Sigarayı bırakırken daha çok sebze-meyve yemeye
özen gösterin. Yapılan bir araştırma sebze ve meyve
yemenin sigaranın tadının kötü hissedilmesine sebep
olduğunu ortaya koymuştur. Böylece nikotin eksikliği
ile mücadeleniz kolaylaşacak ve iyi beslenerek sağlıklı
yaşama bir adım daha yaklaşmış olacaksınız.
PARANIZ CEBİNİZDE KALSIN
Sağlığınızın yanında sigarayı bırakmakla yılda
tasarruf edeceğiniz binlerce lirayı düşünün ve o paranın
bir kısmıyla bu işin sonunda hoşunuza gidecek bir ödül
koyun.
ASIL KAZANÇ: SAĞLIK
Para bir yana, asıl kazancınız sağlığınız olacaktır.
Daha sigarayı bırakmanızın üzerinden 20 dakika
23
zp[b=”db[h
Ekmekçi, 2006 yılında Happy Center ailesine katılarak ‘’Unlu Mamulleri’’ alanında hizmet vermeye başladı. Bugün toplamda 14 imalat
fırını ile Happy Center mağazalarında kaliteli ve zengin ürün çeşitlerini tüketicilerin beğenisine sunuyor. Adından da anlaşılacağı gibi ekmek çeşitleri alanında her tüketicinin damak tadı ve beslenme tercihine hitap edecek mamulleri Happy Center mağazalarından seçmek
mümkün. Bunun yanı sıra Ekmekçi’de başta baklava çeşitleri olmak
üzere; süt tatlıları, yaş ve kuru pasta çeşitleri de bulunuyor. Ürünlerin
günlük imal edilip hizmete sunulması ile ‘’tazelik’’ ilkesini benimseyen Ekmekçinin lezzetli ürünlerini denemeye sizleri davet ediyoruz…
24
IWäbÕa
25
weYka
vdXj`aVgYV`dg`jaVg
15 aylıktan itibaren çocuklar, hem bilişsel hem dil
hem de duygusal gelişiminin sonucu olarak, anneyi
ayrı bir insan, bununla birlikte kendisini de ayrı bir birey olarak algılamaya başlar. Bu durum onda üzüntü,
huzursuzluk ve kızgınlık yaratır, çünkü anne ve o, artık
iki ayrı insandır. Çocuk bu dönemde yalnız uyuyamama,
uykuya dalma sıkıntıları çekebilir. Çünkü ayrılma ve bireyselleşme bu dönemde yoğun değişimleri gerektirir.
Çocuk ve anne çok huzursuz ve adeta bir savaş alanında
gibidir, kimi anne-çocuk bu savaşı daha kolay kimi daha
zor atlatır.
“Korkuyorum, yanına yatabilir miyim?” Bunlar
birçok anne-babanın sıklıkla duyduğu sözlerdir. Nedeni ne olursa olsun çocuğunuzun sizinle yatmaktan
hoşnut olduğunu bilirsiniz. Çocuğunuz sizinle yattığı
26
gecelerin sabahında yataktan daha huzurlu kalkar ve
kâbus görme oranı azalır. Siz de onun mutlu olduğunu
bildiğiniz için yanınıza gelmek istediğinde buna göz yumarsınız. Ama bu durumun ne zamana kadar süreceği
konusunda kafanızda sorular oluşur. Yalnız uyumaktan
korkan ve ne yaparsanız yapın odasını, yatağını ayıramadığınız bir çocuğunuz mu var? Öyleyse size yardımcı
olacak önerilere göz atmalısınız…
GECE NÖBETLERİ
Uyku bozuklukları hem psikolojik hem de psikiyatrik/nörolojik kökenli olabilir. 4-5 yaş gibi bebeklik ve
erken çocukluk döneminde uykuda nörolojik sebeplere
dayalı ama iyi ayırt edilemediği için, ya kültürel olarak
metafizik olgularla açıklanmaya çalışılan ya da psikolo-
weYka
NVacâoJnjnVbVbV
jik sebeplere yorulan nöbetler vardır.
Bu nöbetlerin sıklıkları değişken şekilde tekrar eder;
çocuk gözleri açık olsa da uykudadır. Anne ve babasını
tanımaz, çoğu zaman konuşur, dakikalarca da sürebilir.
Böyle bir durumda anne ve baba doğal olarak çocuğun
bu durumundan endişe duyar, çocukla birlikte uyumayı tercih eder ya da kendi yataklarına alırlar. Böylesi
durumlarla başlayan yalnız yatamama ileriki yaşlara
kadar devam edebilir. Hem çocukta hem de anne ve
babada tedirginlik yarattığı için onlar da çocuğun tek
başına güvenli bir şekilde uyku uyuyamayacağı inancını
geliştirir.
KORKU DUYGUSUNUN GELİŞMESİ
Çocuklarda psikolojik olgunlaşma ve gelişimin doğal
bir parçası olarak yalnız uyuyamama görülebilir. Psikolojik olgunlaşmayı ‘kişilik gelişimi’ ve ‘ayrılma bireyselleşme’ süreci olarak tanımladığımızda, çocuğun
ilgisinin dış dünyaya yöneldiği dönemde (özellikle
yürümeyle birlikte) keşifler ve heyecanlar olur, bununla birlikte korku duygusu da ortaya çıkabilir. Kaynağı
bilinmeyen sesler, zaman zaman anlamı çözülemeyen
oyuncak veya objeler kimi durumda palyaçolar korku
verici olabilir. Çoğu anne ve baba ‘Çocuk nereden de
öğrendi bu korkuyorum kelimesini oysa biz onu hiçbir
şeyden korkutmadık’ der. Fakat dünyayı anlamlandırmaya ve bir yandan da bu dünyadaki yerini yavaş yavaş
fark etmeye başlayan çocuk için bahsedilen tip korkular
olabilir.
Korkular çok uzun ve yoğun olmadıkları müddetçe
büyümenin bir parçası olarak değerlendirilebilir. Bu tip
durumlar yine kaygı seviyesi yüksek koruyucu anne
ve babayı çocuğu yalnız bırakmamaya, uykusunda da
yanında olmaya yönlendirir. Bu sebeple yalnız yatamayan çocuklar da vardır. Kaygı ve tedirginlik karşılıklı
olarak çocuktan anne ve babaya, anne ve babadan
çocuğa geçer. Oysa anne ve babada bunların filtrelenmesi ve çocuğa güven verici yaklaşımlarla davranılması
gerekir.
DİĞER SEBEPLER/ÖZEL DURUMLAR
Eğer fiziksel bir durum söz konusu değilse, diğer
etkenler ve anne-baba yatağının paylaşılabileceği çok
özel durumlar olabilir.
™Yeni kardeş
™Anne ve babanın boşanması
™Anne ve baba kaybı
™Okul, öğretmen değişimleri
™Ev veya şehir değişimi
™Kötü bir rüya görmek
™Deprem gibi korkular
™Aileden birinin ağır bir hastalık geçirmesi
™Aile içinde şiddetli bir tartışma yaşanması
™Çocuğun ciddi bir rahatsızlık geçirmesi…
Bunlar veya benzer sebeplerden biri olmadığı sürece
anne-babaların kararlı olmaları ve çocuklarının kendilerine ısrar etmelerine izin vermemeleri gerekiyor. Ayrıca çocukların yeni bahaneler bulmak konusunda son
derece yaratıcı olduklarını unutmamak gerekiyor.
ANNE VE BABALARA ÖNERİLER
Doğal gelişimin bir parçası olarak zaman zaman kısa
dönemlerle uyku bozuklukları çıkabilir, telaşa kapılmayın.
Çocuğunuzun bir birey olarak büyüyebilme ve yeteneklerini geliştirebilme kapasitesi olduğunu bilin. Bu
kapasitesini fark ederek yeteneklerini geliştirebileceği
ortamlar yaratın.
Bebekleri ve çocukları sürekli ten temasıyla uyutmayın,
uykudan önce sevin, öpün, koklayın fakat koyun koyuna aynı yatakta birlikte yatmayın.
Bebek ve çocukların 2-3 aylıktan itibaren ayrı odaları
olabilir ve onlar buna alışabilirler.
Bu değişiklik için kendinize ve çocuğunuza yeterli
zamanı tanıyın, sabırlı olun. Çocuğun kendi yatağına
alışmasının 2 hafta kadar sürebileceğini unutmayın.
Uykuya dalmanın genelde çocuklar için çok da kolay
bir şey olmadığını bilin. Çünkü uyku, tek başınalığını
yoğun şekilde duyumsadığı bir alandır ama gelişim için
olmazsa olmazdır.
Güven verici, destekleyici olun. Çocuğun kaygı ve
korkularından etkilenmeyin, anlayış ve kabul gösterin
ama siz de kaygılanmaya başlamayın. Bu zincirleme
reaksiyon doğurur.
Çocuğunuzun yaşına uygun bir dille, sizin de geceleri
huzurlu bir uykuya ihtiyacınız olduğunu, ama özel durumlarda her zaman yanınıza gelebileceğini anlatın.
Bu değişim sürecinde, çocuğunuza normalde olduğundan daha fazla sevgi gösterin ve bir süre için onu
şımartın.
Uykudan önce ılık bir banyo, masal okuma, müzik
27
weYka
dinleme ya da ninni söyleme gibi bir sırayı izleyen bir
program belirleyin ve bu programı düzenli olarak uygulayın.
Yalnız uyuyamayan ayıcık, kıskanç kaplan, kardeş
isteyen çocuk gibi çocuğunuzun özdeşleşebileceği konu
ve kahramanlar seçilerek aldığınız hikâye kitaplarını
okuyun.
Yatak odanızdan çocuğunuzun hoşuna gidebilecek
yumuşak yastıkları, pelüş hayvanları kaldırın ve bunun
yerine çocuk odasını daha sevimli bir hale getirin.
Bebekliğinden itibaren uykuya geçişte bir oyuncağı,
yastığı veya battaniyesi olsun. Siz uykuya dalma nesnesi olmayın. Çoğu çocuk annesinin kulak memesini
okşayarak, saçına dokunarak, yanağını tutarak uykuya
dalıyor, bu anne ile çocuğun yeterli derecede ayrılamamasına sebep olur.
Çocuğunuz ısrarla sizin odanızda yatmak istiyorsa,
ona bir yer yatağı ya da benzeri bir ek yatak hazırlayın ve burada uyumasına izin verin. Zamanla kendi
yatağının rahatlığını tercih edecektir.
Koridorda yakacağınız bir gece lambası ile çocuğunuzun
karanlık korkusunun üstesinden gelebilirsiniz. Ayrıca,
çocuğun yatağını dışarıdan gelebilecek garip ışık-gölge
oyunlarını görmeyeceği bir yere kurmalısınız.
Hem çocuk odasının hem kendi yatak odanızın kapısını
mutlaka açık bırakın. Sizin ulaşılabilir olmanız ona huzur
verecektir.
Sabahları uyandıktan sonra kısa bir süre için yatağınıza gelip keyif yapmasına izin verin. Bu hem onun hem
de sizin için güne başlarken bir moral kaynağı olacaktır.
Eğer çocuğunuz geceleri sizin yatağınızda yatmak
konusunda ısrarlı ise, siz de onun yatağında yatın.
28
Kararının birdenbire değişeceğini göreceksiniz.
Anne ve baba olarak aranızda çeşitli sebeplere dayalı sorunlar var ise kuvvetle muhtemel bu, çocukta da
sorunlar yaratacaktır. Öncelikle çift olarak aranızdaki
sorunları yapıcı bir şekilde çözmeye çalışın.
Özellikle ergenlik döneminde ebeveynlerle yatma
isteği ve yatmak fevkalade sağlıksız bir duruma işarettir, muhakkak uzman yardımıyla ele alınması gerekir.
Birkaç ay süren korku durumlarında mutlaka psikolojik
yardım alın. Çocuğun psikolojik olgunlaşması hakkında
detaylı bilgi edinin.
KAYGILANMADAN ÇÖZÜM YOLLARI ARAYIN
Doğal gelişimin bir parçası olarak zaman zaman kısa
dönemlerle uyku bozuklukları çıkabilir, bunun için telaşa kapılmayın. Çocuğun kendine gerçekçi güven duygusunu geliştirebilmesi, sağlıklı bir birey olması için bu
gelişim engellerini bilinçli yaklaşımlarla bertaraf etmek
gerekir. Anne ve babalar kendi kaygı ve korkularını fark
etmeli, gerekirse kendileri için yardım almalıdır. Çok
kaygılı ve tedirgin bir annenin çocuğunun rahat rahat tek
başına yatabileceğini beklemek pek de makul değildir.
Bu dönemlerde çok yoğun inatlaşmalar ve çatışmalar
yaşanıyorsa öncelikle kendi içinizde “ben çocuğumun
büyümesiyle ilgili neler hissediyorum” sorusuna yanıt
arayın. Çünkü anne ve babalarda da çocuktan ayrılma,
kaygı ve korku uyandırabilir.
Sorunlar her zaman olacak. Önemli olan bu sorunlarla nasıl başa çıkacağımızı bilmek, alternatif çözümler
üretmek. Çocuğunuza onu ne kadar sevdiğinizi hem
söyleyin hem de hareketlerinizle gösterin. O, sizi hem
duysun hem de bu sevgiyi yaşasın. Böylece, sizi hayal kırıklığına uğratmak ve üzmek istemeyecek, sizinle
daha kolay uzlaşma yoluna gidecektir.
;ä_j_c
29
:[aehWioed
89?CF5HČ:5MB5@5F@5
9J@9F989FČB@Č?J9:9F5<@=?
?5HA5B=BMC@@5F=
Evlerin
vazgeçilmez
aksesuarları
aynalar,
dekorasyonda farklılık yaratması ve bulunduğu ortama
ferahlık ve ışıltı sağlaması nedeniyle kullanılıyor.
Sümerlerden günümüze kadar gelişerek gelen aynalar,
basit haliyle Sümerler tarafından camın yansıması
olarak hayata girerken, Venedikliler gerçek sırlı aynayı
yaparlar. Osmanlı döneminde dekorasyonda en çok
kullanılan Venedik aynaları zaman içerisinde klasik
aynaları oluşturarak yaygınlaşır.
Ahşap çerçeve üzerine yerleştirilen aynaların
çerçeveleri altın ve gümüş varaklar ile işlenerek varak
aynalar oluşur. 19. Yüzyılda el işçiliği ile yapılan Venedik
aynalar günümüzde antika meraklıları tarafından alınıp
satılır. Özellikle evlerin salonlarında kullanılan varak
aynalar ayna rengine uygun taşlı avizeler kullanılarak
çarpıcılık sağlanır.
yansıtmasını sağlamak için duvarları süsleyen tabloların
karşısına konularak tabloları yansıtması sağlanıyor.
Çerçeveleri deri kaplı büyük aynaların yanı sıra
klasik aynadan hoşlanmayan ve modern tarzda ev
dekore edenler de düşünülerek çerçevesiz aynalar
üretiliyor. Çerçevesiz aynalar çeşitli formlarda kesilerek
hareketlendiriliyor.
Yaşadığımız mekânları farklı kılan ve kullanıldığı
yerin havasını anında değiştiren en önemli unsurlardan
biri olan aynaları, banyolar dışında, antrelerde, büfe,
dresuar ya da konsol üzerinde, yatak odalarında,
tuvalet masası üzerinde veya tamamen dekoratif
olarak kullanabiliriz. Peki, uygulandığı alanlara estetik,
ışık ve ferahlık kazandıran aynaları doğru kullanmayı
biliyor muyuz?
Salon
Ayrıca Feng Shui tarzı ev dekore edildiğinde aynanın
bolluk ve bereket sağladığı düşüncesi ile mutfaklarda
da kullanıldığını görmek mümkün oluyor. Yine Feng
Shui tarzı ev dekorasyonunda aynanın güzellikleri
30
Evin en geniş odası olan salonda genellikle yeterli
ışık sağlanamaz. Pencere karşısındaki duvara asılacak
bir ayna ile odadaki ışığı iki katına çıkarabilirsiniz.
:[aehWioed
Orta sehpanızı ya da yan sehpanızı tamamen ayna ile
kaplatarak küçük ışıltılar sağlayabilirsiniz. Duvarlara
asacağınız aynalı apliklerle ışık oyunları yaratabilirsiniz.
Salonunuzda şömineli bir bölüm yer alıyorsa; burayı
ayna kaplayarak daha ferah bir ortam sağlayabilirsiniz.
Ağır, koyu renklerin hâkim olduğu klasik salonlar ve
oturma bölümlerinde bu tarz ayna kullanımı ortamı
yumuşatan bir etki sağlar.
Mutfak
Mutfak tezgâhınızın duvarında kullanacağınız
ayna kaplaması ile mekânda çift manzara etkisi
sağlayabilirsiniz. Bu sayede hem aynanın yansıtıcı
özelliğinden dolayı mutfağınızın diğer kısımlarını görme
hem de ışığı ekstra kullanma imkânına kavuşabilirsiniz.
Modern bir hava sağlamak için mutfaklarınızda hem
duvar hem de dolap kapaklarını ayna ile kaplayabilirsiniz.
Yatak odası
Yatak odasında aynanın konulacağı yere dikkat
edilmeli. Boydan boya aynalar veya birden çok
çerçevesiz ayna zengin bir görüntü sunar. Ayna asılacak
uygun bir duvar ya da ayaklı bir ayna için yeterli alan
bulunmuyorsa giysi dolaplarının kapaklarını ayna ile
kaplayabilirsiniz.
Giysi odası
yansıtarak mekânı aydınlatırlar. Dar ve karanlık olan
girişleri daha ferah gösterirler. Aynaları sadece duvara
asabileceğinizi düşünmeyin, antre dolabı kapaklarını
ayna kaplayarak da bu küçük, kasvetli mekanları
büyütebilirsiniz.
Banyolar
Şüphesiz aynaların en vazgeçilmez olduğu yer,
banyolardır. Banyo aynalarını lavabo üzerine asmaktan
farklı çözümler de var. Dar ve karanlık bir banyoyu, bir
duvarını tamamen aynayla kaplayarak, büyütebilirsiniz.
Bu kadar geniş yansıtıcı bir yüzey, mekânda
kullanacağınız tüm ışıkları yansıtacağı için banyonuz
daha aydınlık ve ferah bir görünüme kavuşacaktır.
DEKORATİF AYNA KULLANMA SANATI
Her stilde farklı formlarıyla yer bulan aynalar
duvarları süslemenin yanı sıra mekânları daha geniş
göstermek, ışığı içeriye daha fazla yansıtmak ve
mekânlarda odak noktası yaratmak için başvurulan en
dekoratif objelerdir. Ancak tüm bunları doğru uygulama
ve hataya düşmemek için yapılması ve yapılmaması
gereken birkaç önemli notayı bilmekte fayda var.
Hol ve giriş duvarlarında ayna kullanın: Hol ve antre
duvarınıza yerleştireceğiniz uzun yatay bir ayna ya
da yatayda oluşturulmuş ayna grupları alanı genişletir
ve loşluğu alır. Ayrıca oda geçişlerini görsel anlamda
ferahlatır.
Giysi odaları çok küçük ve iç karartıcı mekânlardır.
Ancak ayna kullanarak böyle alanları bile büyük
göstermek elinizde. Rafların yaslandığı duvar, ayna
ile kaplanarak oda devam ediyormuş hissi verilebilir.
Giysi odanız ile yatak odanızı ayıran kapaklarda da yarı
yansıtıcı yüzeyler olan reflekte camlar kullanabilirsiniz.
Neredeyse aynalar kadar yansıma yapan bu yüzeyler,
giysi odanızın içini göstermeden ışık geçirirler ve giysi
odanıza gün ışığının girmesini sağlarlar.
Çocuk odası
Çocuk odalarına ayna seçerken eğlenceli ve dekoratif
olmasının yanı sıra plastik çerçeveli ve köşeleri keskin
olmayan modelleri tercih etmelisiniz. Aynayı asarken
çocuğunuzun boyuna göre yüksekliğini ayarlamalısınız.
Koridorlar
Koridorlara yan yana yerleştirilen bir grup ayna,
koridorun dar ve karanlık görünmesini engelleyecektir.
Aynalar yaratıcı bir anlayışla kullanıldığında dar, şekilsiz
ve loş mekânlara bile yepyeni boyutlar katar. Bu gibi dar
alanlar için püf nokta aynanın, güzellikleri çoğaltacak
şekilde yerleştirilmesidir.
Evin girişi
Evin girişinde kullanılan aynalar içeri giren ışığı
31
:[aehWioed
Ayna yüksekliğine dikkat edin:
Aynaları asarken yüksekliği kendi boyunuza göre
ayarlamayın. Bunun yerine mekânın tavan yüksekliği ve
alanı kaplayan mobilyaların büyüklük oranlarını dikkate
alarak hacim kazandıran uygulamalar yapabilirsiniz.
Aynayı odak noktanız yapın:
Düz çerçeveli aynalar boş bir alanı giydiren bir
elbiseye benzer. Duvara asılmak yerine diklemesine
yere yerleştirilmiş uzun dikdörtgen bir ayna giyinme
odaları için ideal bir çözüm. Ayrıca kenarına takacağınız
birkaç spotla dar köşeleri de aydınlatabilirsiniz.
Mutfak ve yatak odasında dozu aşmayın:
Mutfak ille de ayna konulması gereken yerler arasında
değildir. Tesisat boruları gibi kötü detayları yansıtarak
dekoratif olmayan görüntülerle karşılaşabilirsiniz. Yine
de bir ayna mutfağınızı düzenli tutmanızı sağlar. Yatak
odasında ayna kullanımını sınırlamak gerekir. Yatağın
karşısına asarak dağınık bir görüntüyle karşılaşmamak
için yatak başını yansıtan bir yerde konumlanabilir.
32
AYNA STİLLERİ
Çerçeveli aynalar:
Odanızda geniş boş bir duvarınız varsa aynı
büyüklükte aynalardan birkaç tane seçebilir ve bunları
beraber kullanabilirsiniz. Aynaları, aralarında eşit
uzaklık olmasına dikkat ederek dörtlü grup halinde
astığınız takdirde, mekânda ekstra bir aydınlık
kazanmış olursunuz. Ayrıca bu sayede hem duvarlarınız
boş kalmamış olur hem de eviniz farklı bir hava kazanır.
Simetrik aynalar: Hangi mekânda olursanız olun, dekore
edilen ortamın etkisini artırmak için simetrik aynalara
başvurabilirsiniz. Boy aynalarını ikili olarak salonunuzda
veya geniş bir holünüz varsa orada kullanabilirsiniz.
Önlerine koyacağınız yine simetrik koltuklarla eviniz bir
anda değişecektir.
Ev dekorasyonunuzda ayna kullanarak evinizi
bambaşka bir mekân haline getirebilirsiniz ve evinizde
farklı bir imaj yaratabilirsiniz...
:[aehWioed
33
zp[b=”db[h
14 ŞUBAT SEVGİLİLER GÜNÜ
VE TELEFONUN İCADI:
HER ŞEYİN BAŞLANGICI AŞK…
14 Şubat denilince herkesin aklına ilk olarak
Sevgililer Günü geliyor şüphesiz… Oysaki bu
tarihte kayıtlara geçmiş önemli bir olay daha var:
Telefonun icadı…
Günümüzün en etkili ve en yaygın iletişim aracı olan
telefon, 1876 yılında Amerikalı mucit, Alexander
Graham Bell tarafından icat edilir. Tarihi kayıtlara
göre, icat edilen cihazla ilk konuşma, 1876 yılının
14 Şubat günü gerçekleştirilir ve bugün telefonun
bulunuş günü olarak kabul edilir.
14 Şubat 1876 günü ilk defa telefon kullanmış
olan Bell, rivayet o ki, sevgilisi Allessandra
ile konuşmaya çalışır. Telefonu icat edince, ilk
34
hattı sevgilisinin evine çeken Bell, atölyesinde telefonu
çalınca, arayanın Allessandra Lolita Oswaldo’dan
başkası olamayacağını bilir. Graham Bell, telefonu
açar açmaz “Allessandra Lolita Oswaldo” der. Bell,
zamanla sevgilisine adını kısaltarak hitap etmeye
başlar ve telefonu her açışında onu “Ale Lol Os” diye
karşılar. Çalışmaları uzadıkça, Graham Bell, sevgilisinin
adını daha da kısaltır ve ona iki heceli bir ad bulur.
Bu kısa ad “ALO” olur. Allessandra Lolita Oswaldo,
geliştirip tüm kente yaymaya çalıştığı telefondan başka
bir şey düşünmeyen sevgilisini terk eder. Ancak Bell,
yaşlanmış olmasına rağmen sevgilisinin kendisini bir
gün arayacağı umuduyla telefonun başından ayrılmaz.
Kentte çekilen telefon hatlarının sayısı da giderek
artmaya başlar. Graham Bell’i artık başka kişiler de arar.
zp[b=”db[h
Fakat o, telefonun her çalışında, kendisini sevgilisinin
n
aradığını sanarak telefonunu ALO diyerek açar ve
e
n
herkese artık ALO demeye başlar. O günlerde hemen
n
herkes, telefonu açtıklarında Alexander Graham Bell’in
anısına saygı olarak ALO demeye başlar. Yüzyıllardırr
n
her telefonu açan kişi, bilerek ya da bilmeyerek Bell’in
sevgilisinin ismini söyler.
Graham Bell ve İlk Telefon
ü
Annesi işitme engelli olan Graham yıllarca ömrünü
n
işitme engellilere adayan dede ve babasının yolundan
gitmeye karar verir. Bu kararından sonra hayatı boyuncaa
n
işitme engelliler için çalışmalarda bulunur. Bunlardan
n
en önemlisi ise telefondur. Graham, işitme engellilerin
sessizliğini ortadan kaldırmaya çalışırken elektrikk
mühendisi olan arkadaşı Thomas Watson ile birlikte
Amerika’da ilk telefonu icat eder. Bu aygıta Radyofon
ismini verir.
Graham Bell, telgrafın en büyük sorunu olan, tek
bir hat üstünde aynı zamanda yalnızca tek bir mesajın
iletilmesi sorununa çözüm yaratacak bir araştırmaya
koyulur. İlk zamanlar geniş bir telgraf ağı yapmayı
planlar. Graham Bell, sesin titreşim olayı ile birlikte
kulak zarından hareketle, insanların sesindeki frekansı
keşfederek, titreşimleri elektrik sinyali biçiminde
herhangi bir telden iletmenin olup olamayacağını
düşünür. Bu yöntem için de diyafram denilen bir
aletle, yapma bir kulak zarı oluşturmanın gerektiğini
anlar. Diyafram, hem elektrik akımı oluşturan küçük
değişimlere tepki verecek, hem de konuşmayla titreşim
meydana getirebilecek kadar ince olan bir tabakadır.
Bu tabakanın tam ortasına da diyafram ile birlikte
hareket eden manyetik olan bir zar koyar. Ses titreşimi
ile meydana gelen değişmeler, alıcı merkeze gittiğinde,
alıcının diyaframında titreşimlere sebep olup sinyalleri
tekrardan sese dönüştürür.
Telgraf, kablo ile bilgileri yazılı olarak bir yerden
bir yere iletebilirken telefonun, kablo ile direk sesi
iletebiliyor olması insanları oldukça etkiler ve Amerika
sokaklarını telefon direkleri ve kabloları sarmaya başlar.
Fakat ilk telefon ile ortaya çıkan santral sorunu görevli
memurlar ile giderilmeye başlanır. Merkez santrala
bağlanan insanlar santral memurları ile konuşur
ve memurlar iki hattı kablo ile birbirine bağlayarak
haberleşmeyi gerçekleştirir. Santrallerde kadın memur
çalıştırılması geleneği de bu yıllarda başlar ve günümüze
kadar gelir.
GEÇMIŞTEN GÜNÜMÜZE TELEFON MODELLERİ
Ahizeli Telefon
İlk telefon icadı gerçekleştikten sonra telefonun gelişim
süreci başlar. Bell’in geliştirdiği telefonun hemen ardından ilk
ahizeli telefon piyasaya sürülür. Ahizeli telefonun en büyük
özelliği ise dinleme ve konuşma için iki ayrı mekanizmanın
bulunmasıdır. Ahizeli telefonun gelişmesinde en büyük
etken ise mikrofonun geliştirilmesi olur.
Radyo Dalgalı Telefon
Marconi adlı İtalyan asıllı bir mucidin radyoyu
bulması ile başlayan bu süreç kısa sürede tüm dünyayı
kapsar. Radyo frekansı ile tüm kara ve denizde
haberleşme imkânı sağlanır. Ayrıca bu buluş ile tek bir
kablo üzerinden birçok konuşma verileri gönderilmeye
başlanır. Radyo dalgaları kullanılarak iletişim sağlayan
cihazın adı ise telsiz olur. Daha sonra telsiz sistemi
kullanılarak ilk telsiz telefon üretilerek satışa sunulur.
Tüm bu gelişmeler sırasında ise Amerika ve İngiltere
arasında ilk telefon hattı döşenir ve ilk okyanus ötesi
telefon görüşmesi yapılır.
Tuşlu Telefon
Santral sisteminin her geçen gün otonom hale
gelmeye başladığı dönemlerde çevirmeli telefon
ağlarının da sonu gelmeye başlar. İlk tuşlu telefon
dönemi de 60’lı yıllara dayanır. Elektronik teknolojisinin
büyük patlaması sonucu ilk tuşlu telefon üretilir ve
hemen ardından piyasaya sürülür. Bu süreç evlerde
kullanmaya başladığımız ilk elektronik telefonun da
başlangıcını oluşturur.
Elektronik sistem ile donatılmış telefonlar hem
hafif hem de ergonomik yapıya kavuşmuş olur. Tuşlu
telefonların sonrasında ilk ekranlı ev telefonları üretilir.
Radyo ve uydu frekanslarının gelişmeye başladığı bu
dönemde telefonun bir de arabalara eklendiği dönem
vardır. Telefonlu arabalar, cep telefonlarının piyasaya
sürülmesi ile kısa sürede ortadan kalkar.
İlk Cep Telefonu
1983 yılında Motorola firmasının tanıttığı DynaTAC
8000X ilk cep telefonu olarak tarihe geçer. Bu cihaz
yaklaşık 850 gramdır ve bir ekrana sahip değildir.
Batarya yardımı ile 35 dakikalık kesintisiz görüşme
yapılabilir ve şarj olması 10 saat sürer. Bu cihazın en
önemli özelliği ise tuşlu olmasıdır. Fiyatı ise 3000
doların üzerindedir.
Motorola, 1989 yılında daha hafif ve küçük yapıda olan
ikinci telefon modelini çıkarır ve bunun ismini MicroTAC
9800X olarak tanıtır. MicroTAC 9800X sadece 350 gram
35
zp[b=”db[h
ağırlığındadır. Bu telefon ayrıca ilk kapaklı ve ekranlı
cep telefonu olarak bilinir.
modelli cep telefonu renkli ekran ve GPS özelliği ile ilgi
görür.
Cep Telefonunun Gelişim Süreci
Akıllı Telefon
90’lı yıllarda Avrupa kıtasından başlayarak tüm
dünyayı saran GSM sistemi başlar. 1994 yılında ise
Turkcell kurulur. Turkcell, Türkiye’de ilk GSM operatörü
olarak tarihe geçer. Telsim ise Turkcell’in hemen
arkasından kurulur. Bu dönemde dünya genelinde
yaklaşık 1.500.000 kayıtlı GSM abonmanı bulunuyordu.
Akıllı olarak adlandırılabilecek en eski telefon
Motorola Simon modeli gösterilebilir. 1994’te piyasaya
sürüldüğünde diğer telefonlara göre çok iyi özellikleri
olsa da günümüz akıllı telefonları ile kesinlikle
kıyaslanamaz. Simon, ilk dokunmatik telefon ve kısmi
şekilde ajanda görevindeydi.
İlk Cep Telefonuna Yeni Rakipler
iPhone: Akıllı telefon olarak tarihe geçen ilk cihaz
iPhone 1 olur. iPhone 1, 2007 yılında Apple CEO’su
Steve Jobs tarafından Amerika’da tanıtılır. iPhone 1’i
akıllı telefon yapan özellikleri ise tuş takımı olmadan
sadece dokunmatik ekrana sahip olması, multimedya
özellikleri, kablosuz internet özelliği ve 3. parti bir
yazılım ile çalışması olarak sıralayabiliriz. 3. parti
yazılımı ise Apple tarafından geliştirilen IOS işletim
sistemidir. Apple, iPhone 1 ile dünyadaki telefon algısını
değiştirir ve cep telefonlarının sonunu getirerek akıllı
telefon modellerinin başlangıç temelini atar. iPhone
1 özellikleri bakımından kusursuz bir yapıda üretilir.
Apple, 6 sene gibi kısa bir sürede altı farklı model
üreterek ciddi bir satış elde eder.
Nokia: 1980’li yıllarda cep telefonu sektöründe
rakipsiz geçiren Motorola 1991 yılında ilk rakibi ile
karşılaşır. 1011 serisi ile Nokia cep telefonu üreticiliğine
başlar. Nokia 1011, günümüze kadar gelen cep telefonu
modellerinin öncüsü olur. İlk antensiz cep telefonunu
üreten firma Nokia olur. 8810 serisi olarak piyasaya
sürülen telefon antensiz olması ve batarya sorununa
bulduğu çözümler ile beğeni kazanır.
Siemens: 1997 yılında Alman teknoloji şirketi
Siemens ilk renkli ekrana sahip cep telefonu S10’u
sunarak bir anda ilgileri üzerine toplar. Fakat o dönemde
batarya sorunu ve kaba tasarımı ile beklenilen düzeyde
bir cep telefonu değildir.
Ericsson: 2001 yılında ilk bluetooth özelliğine sahip
telefonu T39 ile dikkatler Ericsson üzerine toplanır. Bu
firmanın ilk cep telefonu olmasa da bluetooth özelliği
ile ilk defa SMS ya da MMS kullanılmadan veri aktarımı
gerçekleştirebilen telefonu icat ederler. Ayrıca T68
36
Samsung Galaxy S Serisi ile İlk Android Telefon:
Cep telefonu modeli olarak sunulan Galaxy serisi
telefonlar, iPhone akıllı telefonu sonrasında akıllı
telefon modelleri olarak üretilmeye başlanır. 2010
yılında Galaxy serisinde ilk akıllı telefon İ9000 olur.
Akıllı telefon İ9000 ilk Android işletim sistemine sahip
telefondur.
zp[b=”db[h
LG Optimus: Güney Kore menşeli teknoloji
tedarikçisi LG, Optimus One ile 2011 yılında Android
işletim sistemi ile akıllı telefon pazarına dâhil olur ve
Akıllı telefon alanında en büyük paya sahip 3. firma
olmayı başarır.
Windows 8 ile Nokia Lumia: 1994 yılında şirket
içinde dokunmatik telefon tasarlansa da piyasaya
sürülmemiş olması ve 2007 yılında ilk iPhone ile
piyasaya ayak uyduramadığından Nokia sektördeki
hâkimiyetini kaybeder. Bu sırada yazılım şirketi
Microsoft’un akıllı telefon yazılımı Windows Mobile
da yetersiz kalması ile piyasada tutunamaz. Tüm bu
olaylar Nokia ile Microsoft şirketlerini birlikte hareket
etmek zorunda bırakır. Fakat iki devin ittifakı ilk akıllı
telefondan 5 yıl sonra 2012 yılında olur. Akıllı telefon
sektörüne Nokia, Lumia serisi telefonları ile girer. 3.
parti yazılım olarak ise Windows 8 Phone kullanılır.
14 ŞUBAT’IN ‘SEVGİLİLER GÜNÜ’ KABUL EDİLMESİ
Milattan önce 4. yüzyılda bir geleneğe göre, her
yıl belli bir günde düzenlenen festivalde kura çekerek
eşleşen çiftler, gelecek yılın o gününe değin birbirinin
sevgilisi olurlar. Derken, İmparator Cladius, genç
sevgililer için düzenlenen bu özel günden rahatsızlık
duymaya başlar, iyi savaşamadıkları gerekçesiyle
sevgililerin birlikte olmasını ve evlenmelerini yasaklar.
Ancak, St. Valentine isimli bir aziz, imparatordan gizli
gizli genç çiftleri evlendirmeye devam eder. Bir gün
imparator, bu durumu anlar ve azizi idam ettirir. İşte,
o gün bugündür kendisini başkaları için feda eden St.
Valentine adına, öldüğü gün olan 14 Şubat, Sevgililer
Günü olarak kutlanır.
İdam edilmeden önce yattığı hapishanedeki
gardiyanın kızına aşk mektupları yazan Valentine, idam
edilene kadar bu kıza aşkını ilan eder. “Aşkın azizi”
olan bu meçhul rahibin notları, bugünkü Sevgililer Günü
mesajlarının atası olur.
Romalılar tarafından İngiltere’ye taşınan Sevgililer
Günü, daha sonraları dünyanın dört tarafına yayılır. 17.
yüzyıldaki inanışa göre de kura çekilerek isim belirlenir
ve hediyeler verilir.
İLK SEVGİLİLER GÜNÜ KARTI
Dünyanın ilk Sevgililer Günü kartının mucidi ise
1800’lü yıllarda Amerika’da yaşayan Esther Howland
olur. 19. yüzyılda ortaya çıkan bu kartlar, giderek şekil
değiştirir ve günümüzde internete taşınır. Sevgililer
Günü, dünyanın çeşitli ülkelerinde farklı geleneklerle
kutlanır. Geçmişteki Sevgililer Günü âdetleri, kalp
şeklinde çikolatayı bir pakete sarıp sevgilisine
vermekten çok daha yaratıcıdır.
Romalı erkekler de bu mektupların üzerine isimlerini
not düşer ve böylece çiftler birbirine aşklarını ilan
ederlerdi.
SEVGİLİLER GÜNÜ İNANIŞLARI
Sevgililer Günü’ne ilişkin âdet ve inanışlardan
bazıları şöyle:
™ Sevgililer Günü’nde radyo ya da televizyonu
açtığınızda ilk duyduğunuz erkek ismi, evleneceğiniz
kişinin adı olur.
™Sevgililer Günü’nde eldiven bulursanız, gerçek aşkınız
şu andaki sevgiliniz değildir.
™ İngiltere’nin kırsal kesiminde 14 Şubat’ta tahtadan
aşk kaşıkları yontulur ve üzerlerine kalpler, anahtarlar,
kilitler çizilir. Bu desenlerin anlamı şudur: “Sen kalbimin
kilidini açtın.”
™Bazı ülkelerde genç kadınlar sevgili adaylarından 14
Şubat armağanı olarak birer giyecek alır. Eğer kız bu
kıyafeti giyerse anlamı evlenme teklifini kabul etmiş
olmasıdır.
™Kimi ülkelerdeki inanışa göre, Sevgililer Günü’nde bir
kadın gökyüzünde bir ardıç kuşunun uçtuğunu görürse
denizciyle evlenir. Serçe görürse fakir bir adamla
evlenir, ama çok mutlu olur. Eğer saka kuşu görürse bir
milyonerle evlenir. Güvercin görenin huzurlu bir yuvası
olur.
™ Evlenmeyi düşünebileceğiniz 5-6 kişinin ismini
aklınızdan geçirin ve elinize bir elma alın. Elmanın
sapını çevirmeye başlayın ve bu sırada isimleri söyleyin.
Elmanın sapı koptuğunda hangi isim aklınızdan
geçiyorsa onunla evlenirsiniz.
™ İtalya’da Sevgililer Günü’nü kutlamak ve Katolik
azizlerini onurlandırmak için büyük ziyafetler
veriliyor. Kadınlar daha gün doğmadan kalkıyor ve
pencereden bakmaya başlıyor. Çünkü dışarıdan geçen
ilk erkeğin hayatlarının erkeği olacağına ve 1 yıl içinde
evleneceklerine inanıyorlar.
SEVGİYLE YAPILAN HER ŞEY SİZE GERİ DÖNER…
Sevgililer Günü, artık sevgi sözcüklerinin unutulduğu
yaşlı dünyamızda sevgiyi dile getirmek için belki de bir
fırsat olabilir. Bu güzel geleneklerin artık unutulmaya
başladığı günümüzde, hediyeler de bahane... Sevgi dolu
yüreğiniz, sevgilinize sunacağınız en güzel armağandır…
Graham Bell’in telefonu icat etmesine aşk sebepmiş,
rivayete göre…
Aşk her şeyin sebebi değil midir aslında? Kıymetini
bilmek gerekir…
Romalılar döneminde yapılan bir festivalde kadınlar
aşk mektupları yazar ve bunları bir vazoya koyardı.
37
â_h_d[lb[h½_d;dâ_h_dCWha[j_
Happy center marketler zincirinin ilk halkası olan
Şirinevler mağazası, 1999 yılından bu yana bölge
sakinlerine ‘’en iyi kalite, en iyi hizmet’’ misyonu
ile hizmet veren ve bölgenin dinamizmini olumlu
yönde etkileyen mağazalarından biridir.
titizlikle önem verildiğini ifade eden Rauf bey, aile
sıcaklığında müşterilerini ağırlamaktan duyduğu
mutluluğu sık sık dile getirdi.
Güleryüzlü mağazacılık anlayışının en iyi
temsilcilerinden olan Şirinevler mağazası; açıldığı
günden bu yana emeğinin karşılığında müşteri
sadakatini elde etmiş ve bölge halkı tarafından en
çok tercih edilen hipermarket haline gelmiştir. Bu
bağlamda halkın, Happy Center’ın aile sıcaklığı
ideolojisini benimsediğini açıkça görmekteyiz.
Zincirin ilk halkası bu denli sağlam adımlarla
ilerleyince de Happy Center halkın teveccühüne
karşı, giderek şubeleşen ve geniş kitlelere hitap
eden bir firma olarak Türkiye’nin önde gelen
hipermarket zincirlerinin arasında yerini aldı.
Mağazamız 6 kasa ve 850 metrekare satış alanı,
1500 metrekare toplam alanı ile hizmet vermektedir.
İçinde temel tüketim maddelerinin de bulunduğu
gıda, temizlik, kozmetik, züccaciye vb. gibi bölümlerde yaklaşık 10 bin kalem ürün bulundurmaktayız.
Merkezi bir bölgede bulunmamız sebebi ile hitap
ettiğimiz çevre oldukça geniş bir alanı kapsamaktadır. Bu alanı Mahmutbey’den Şirinevler’e kadar
belirtebiliriz. Metropol bir bölgede yer aldığımız için
mağazamıza rahatlıkla ulaşılabilmektedir.
Mağaza Müdürü Rauf Karataş ile yaptığımız
söyleşide günümüz perakende sektörü içinde
‘’aile marketi’’ konsepti ile yaklaşımlarından
bizlere bahsetti. Ürünlerin tazeliği ve kalitesine
‡5DXIEH\PDäD]DQÕ]ÕWDQÕ\DELOLUPL\L]"
‡0DUNHWLQL]LQHQEHOLUJLQYH|QHoÕNDQ|]HOOLNOHULQHOHUGLU"
Sanayi bölgesinden uzak olduğumuz için
işyerinden ziyade aile mutfağına hitap etmekteyiz.
Teknolojik imkanları kullanarak online alışveriş
hizmetinden yararlanan müşterilerimize de yoğun
bir hizmet vermekteyiz. Bu kapsamda en geç 1
saat içinde siparişler müşterilerin kapısına kadar
teslim edilmektedir. Ayrıca servis aracı bekleyen
müşterilerimize çay ikramımız bile mevcuttur.Bizim
izlediğimiz politika aile marketi politikasıdır. Ondan
dolayı da gelen müşterilerimiz evlerindeymiş gibi
rahat ve keyifli alışveriş yapabilmektedir.
‡0DäD]DQÕ]ÕQHQEHäHQLOHQUH\RQXYH\D
|]HOOLäLQHOHUGLU"
Genç ve dinamik bir müşteri kitlesine sahibiz
sahibiz..
Ayrıca günlük ortalama 2000 müşteriye hizmet
etmekteyiz. Özellikle çalışan müşteri kitlesinin
akşam iş çıkışı günlük mutfak ihtiyaçlarını gidermesi
nedeniyle manav, et, süt ve süt ürünlerimizin taze ve
kaliteli olmasına dikkat etmekteyiz. Bizde müşterinin
patron olduğu felsefesi benimsenmiştir. Bunun
nedeni, geniş bir kitlenin mağazamızı neredeyse her
gün ziyaret etmesidir. Dolayısıyla kasalarımızda not
defteri bulundurmakta ve müşterilerimizin taleplerini
alıp onları yerine getirmekteyiz. Çalışanlarımızın
Marketimizde
her bölüm beğeni ile tercih
edilmektedir. Fakat bunların içinde örnek vermek
gerekirse özellikle taze gıda ve kasap reyonu ön plana
çıkmaktadır. Bunun başlıca nedeni müşterilerimizle
iletişime geçen personellerimizin hizmetteki
başarısıdır. Şarküteri ve manav ürünlerinin yanı sıra
atıştırmalık reyonumuz da yoğun ilgi görmektedir.
itinalı çalışmaları neticesinde son kullanma tarihi
ile ilgili problem teşkil edecek bir ürünümüz
bulunmamaktadır.
‡ 0çWHUL PHPQXQL\HWL
oDOÕçPDODUÕQÕ]QHOHUGLU"
VDäODPDN
LoLQ
Her Çarşamba şubemizde halk günü uygulaması
vardır. Aynı zamanda fişle gelindiği takdirde
iade konusunda hiç sorun yaşanmamaktadır.
Son olarak Rauf Bey şu sözleri ile sohbetimizi
sonlandırdı : ‘’Tüketim toplumunda yaşamamızın
bir gereği olarak günümüz şartlarında elektronik
ve bilişim sistemlerini hem mağaza içinde hem
de internet dünyasında başarılı kullanmanın
yanı sıra ‘’güleryüzlü hizmet’’ anlayışı ile hareket
etmemiz, hizmet ortamında bizi bir adım daha
öne taşımaktadır. Dünyada ilk raf sistemli online
alışveriş sitesine sahip olmamız da bu hizmeti
gerektiği şekilde müşterilerimize sunmamıza
büyük fırsat sağlıyor. Online alışverişteki hedefimiz,
mağazacılıkta yakaladığımız başarının üstüne
çıkmaktır.’’
HfehjW`
â_h_d[lb[h
C”ãj[h_Iob[ã_b[h_
æDGDQ+DQÕP
Bu market açıldığından beri müşterisiyim. Manav
ve kasap reyonundaki ürünlerden çok memnunum.
Başta kızlarım olmak üzere çevremdeki herkese
burayı öneriyorum. Ben hayatım boyunca çok
market gezdim ama buradaki güler yüzü başka
yerde bulamadım. Özellikle çalışanlarına çok
teşekkür ediyorum. Birde en güzel elmayı hep
burada bulabiliyorum.
$GHP*|N
Ürünlerdeki kaliteden dolayı tercihim happy
center olmaktadır. Evime daha yakın marketler
varken ürünlerdeki kalite benim için daha önemli
olduğundan burayı tercih etmekteyim. Ürün
tarihlerine dikkat eden biriyim ve burada hiç tarihi
geçmiş ürünle karşılaşmadım. Bu benim için çok
önemli bir husus. Buna dikkat eden bir marketi de
ilk tercihim olarak seçmekteyim.
&HODOåVSDKDQ
Aradığım bütün ürünleri burada bulabilmekteyim.
Yakında işyerim bulunmakta. Özellikle sabah
kahvaltı için alışveriş yapan biriyim. Şarküteri
bölümündeki ürünlerin taze oluşu ve personelin
doğru yönlendirmesi benim için önemli. Fiyatları
da benim için kalitesine göre uygun olduğundan
tercihim happy Center olmakta.
40
HfehjW`
â_h_d[lb[h
C”ãj[h_Iob[ã_b[h_
6HUSLO'HPLU
özellikle çalışanlar oldukça ilgililer. Her
sorunumuza büyük bir özveri ile yaklaşıyorlar.
Açıldığından beri ziyaret etmekteyim. Ürünlerin taze
olması benim için önemli bir seçim sebebi. Market
yöneticileri de bizlerle çok ilgileniyorlar. Kampanyalı
ürün varsa ona yönlendirmeleri benim çok hoşuma
gidiyor.
1XUKDQ$WHç
Evime yakınlığı ve temizliği benim için çok önemli.
Ürün kalitesi ve tazeliği her zaman ön planda
olmasına rağmen benim için en önemli olan, bir
marketin en iyi ürünü satması değil, personellerin
bu ürünleri bizlere en iyi hizmetle sunmasıdır. Yani
tercih sebebimizin odak noktası, aile sıcaklığını
hissetmemizdir.
7XäEDd|PH]RäOX
Yaklaşık 7 yıldır Happy Center müşterisiyim.
Aradığım her çeşit ürünü bulabildiğim için
memnunum. Ayrıca fiyatlar bütçelerimize uygun.
fiyat ve ürün kalitesi ile birlikte servis imkanının
da olması ve tüm bunlara personelin güler yüzlü
yaklaşımı da eklenince bu marketi kendi ailemize
yakın hissetmekteyiz.
41
IWäbÕa
GECE YANIĞI:
ZONA HASTALIĞI
Tıp dilinde ‘herpes zoster’ olarak isimlendirilmiş olan
bu cilt hastalığı halk arasında ‘zona’, ‘kuşak hastalığı’
veya ‘gece yanığı’ olarak biliniyor. Suçiçeği hastalığı
geçiren, ergen yaş sonrası, genellikle 60 yaş üzeri
kişilerde görülmekle birlikte her yaş grubunda ortaya
çıkabiliyor. En çok vücudun göğüs ve sırt bölgesinde,
ardından sırayla boyun, yüz ve kafa, bel ve karın, kalça
ve kasıklarda görülebiliyor. Bu hastalıkla ilgili olarak
hastaların en çok sorduğu sorularla birlikte hastalığı
tanımanıza yardımcı olacak temel bilgileri içeren bir
yazı hazırladık bu sayımızda... Ancak doktorunuza
danışmadan kendi hastalığınıza ait teşhis ve tedavi
yaklaşımlarından kesinlikle sakınmanız gerekiyor.
HASTALIK NEDEN ORTAYA ÇIKAR?
Suçiçeği geçiren herkes zona hastalığına yakalanabilir.
Çünkü bu iki hastalığa sebep olan virüs aynıdır. Bu virüs
insan vücuduna ilk girişinde suçiçeği hastalığına sebep
olur. Suçiçeği geçiren kişilerdeki virüs sinir hücrelerinin
köklerine yerleşir. Uzun yıllar hiçbir belirti ve rahatsızlık
yapmadan sinir köklerinde kalabilir. Uygun ortam
bulduğunda virüs aktive olarak zona hastalığını ortaya
çıkarır.
42
VİRÜSÜN AKTİF OLMASINA SEBEP OLAN NEDİR?
Temel olarak virüsün aktive olmasında etkili olan
sebep vücutta hastalıklara karşı koyma gücünde
(dirençte) meydana gelen azalmalardır. Direncin
azalması ile virüs bulunduğu yerde üremeye, sinir
kökünden sinirlerin dallarına doğru yayılmaya başlar
ve deriye kadar ulaşarak belirtileri oluşturur. Direnç
düşmesinde stres, aşırı yorgunluk, yaşlılık, vücuttaki
yaralanmalar en sık görülen sebeplerdir. Hastalığın
beklenenden şiddetli ve yaygın olduğu durumlarda
direnç düşmesinin habis (malign) hastalıklar, AİDS
hastalığı, kanser ilaçları (kanser kemoterapisi) ve
ışın tedavisi (ışın tedavisi) ile de ilgili olabileceği
hatırlanmalıdır.
BELİRTİLERİ NELERDİR?
Belirtiler vücutta orta hattın sağ veya sol tarafında
kuşak gibi vücudun tek tarafını saran veya bir hattı
izleyen bir alanda gelişen ağrı, iğnelenme, hassasiyet
gelişimi ile başlar. Beraberinde hafif ateş ve baş ağrısı
da görülebilir. Genelde 1-3 gün içinde aynı alanda
kızarıklık, kabarcık gelişimi meydana gelir. Bölgedeki
IWäbÕa
durumunuzu saptamak için bazı tahliller isteyecektir.
d
BULAŞICI MIDIR?
B
Zona geçiren bir hastanın kabarcıkların içindeki sıvı
il temas eden kişiler eğer suçiçeği geçirmemişler ise
ile
suçiçeği hastalığına yakalanırlar. Suçiçeği veya zona
su
geçirmiş kişiler başka hastalardan bulaş yolu ile virüs
g
aalınmasına karşı dirençlidirler.
TTEDAVİSİ NASIL YAPILIR?
kabarcıklar birbirine bitişik içi su dolu hale gelirler.
Zamanla içi irin dolu hale gelebilirler. Kabarcıkların
üzeri açıldığında kurur ve üzeri kabukla kaplanır. Bazı
hastalarda sadece derideki belirtiler veya sadece ağrı
gelişimi ile zona geliştiği görülür.
NE KADAR SÜRE DEVAM EDER?
Hastalığın deride oluşturduğu kabarcıklar 2-3 hafta
içinde iyileşir. Ancak ağrının geçme süresi daha uzun
zaman içinde olup, bazen kalıcı olabilir.
VÜCUTTA HANGİ DOKU VE ORGANLARA YAYILIR?
Zona hastalığı deri üzerinde görüntüleri ile tanı
konan bir hastalıktır. Saçlı deriden ayak ucuna kadar
her yerde belirtileri olabilen hastalık en çok göğüs,
kalça ve yüzde görülür. Ancak hastalığa dâhil olan
sinir köklerine göre deri dışında da belirtiler olabilir.
Yüzde meydana gelen zonada ağız içinde kabarcıklar
olabileceği akılda tutulmalıdır. Yüzdeki hastalık gözde
de virüs yerleşmesine sebep olabileceği için doktorunuz
sizi göz doktoru muayenesi için yönlendirebilir.
Zona hastalığı birkaç hafta içinde kendiliğinden
iy
iyileşir.
Verilen tedavinin amacı hastanın bu süreyi
rahat geçirmesi ve başka istenmeyen hastalıkların
ra
gelişmemesidir. Ağrı kesiciler, sulu pansumanlar
g
hastayı rahatlatmak için kullanılır. Sulu pansumanlar
h
kabarcıkların hızla kurumasına yardımcı olur. Bu ilaçların
kullanımında tedaviye ne kadar erken başlanırsa başarı
o kadar iyi olur. Yaygın hastalığı olanlarda, göz tutulumu
olanlarda ve ağrısı fazla olanlarda kortizon içeren ilaçlar
kullanılabilir. Zona sonrası ağrısı gelişen hastalarda
antidepresan ilaçlar ve ağrı kesiciler kullanılabilir.
TEKRAR EDER Mİ?
Çok nadir durumlarda önceden zona hastalığı
geçirmiş hastalar direnci çok düşürecek bir durum
karşısında tekrar bu hastalığa yakalanabilirler. Özellikle
AIDS hastalığı, kanser tedavisi görenler ve bazı kanser
hastalarında bu durum görülebilir.
STRESTEN UZAK DURUN
Hastaların bol su içmeleri, sağlıklı beslenmeleri,
istirahat etmeleri ve stresten uzak durmaları, tedavi
ve iyileşme sürecini kolaylaştırması bakımından çok
önemlidir. Tüm hastalıkların en büyük sebebi olan stresi
hayatımızdan uzak tutmaya çalışalım ki, hastalıklar da
bizden uzak dursun.
NASIL TEŞHİS EDİLİR?
Doktorunuz
vücudunuzdaki
görünüm
ve
e
şikâyetlerinizdeki
özelliklerle
tanı
koymaktaa
zorlanmayacaktır. Ancak kabarcıkların içindeki sıvıdaa
var olan bazı hücrelerin mikroskop ile görülmesii
tanıyı destekleyecektir. Bazı özel durumlarda virüsün
n
varlığının tespiti için pahalı yöntemlerin uygulanmasıı
gerekebilmektedir. Bu durumda doktorunuz size
e
açıklama yapacaktır.
MEVCUT BAŞKA HASTALIKLAR VARSA NE YAPILMALIDIR?
Önceden teşhis edilmiş başka bir hastalığınız varsaa
mutlaka doktorunuza söyleyiniz. Direncinizi etkileyecekk
kan kanseri (lösemi), AİDS, lenf bezi kanseri (lenfoma))
hastalıklarından biri veya herhangi bir ilaç kullanımınızz
varsa tedavi değişebilmekle beraber doktorunuz genell
43
IWäbÕa
44
IWäbÕa
45
;ä_j_c
;#4+;+.6#6Û.Û0&'0$'-.'06Û.'4
-#40'*'&Û;'5Û-#40'%'<#5+
Yorucu bir öğretim yılının ardından karneler alındı.
Öğrenciler sıkı bir çalışma evresinin ardından biraz
dinlenmeyi hak ettiler. Ancak karne heyecanı
kimi öğrenciler için kâbusa dönüşmüş olabilir.
Çocuğunuzun karnesi anne-baba olarak sizin için
de bir değerlendirmedir ve her değerlendirme
eksikleri gösteren bir bilgidir. Siz de kendinize “Bu
sonuçlar üzerinde benim katkım ne kadar oldu? Hangi
davranışlarımızı değiştirmeliyiz? Biz nasıl bir aile ortamı
sağlarsak çocuğumuz daha başarılı olabilir?” sorularını
sordunuz mu?
Anne - Babalar çocuğun karnesini nasıl algılıyor?
Okul karnesini anne - babaların nasıl gördüğü, nasıl
algıladığı çocuğa vereceği tepkiyi belirliyor. Sorun zaten
karnenin nasıl algılandığı ile ilgilidir. Genel olarak anne
- babalar okul karnesini çocuğun tüm potansiyelini,
yeteneklerini, hatta kişiliğini gösteren bir belge olarak
görüyor ve bu nedenle çocuklarına çok sert tepkiler
veriyor. Oysa okul karnesi çocuğun bir dönemde aldığı
derslerindeki performansı gösteriyor. Performansını ise
karne notları temsil ediliyor.
46
KARNEYİ OLUMSUZ ETKİLEYEBİLECEK SEBEPLER
Çocuğun hayatında derslerinde ortaya koyduğu
bu performansı olumsuz etkileyecek birçok faktör
olabiliyor. Anne - baba arasındaki kavgalar, çocukla
kaliteli zaman geçirmemek, çocuğun dersleriyle
ilgilenmemek, çocuğun psikolojik problemlerinin
olması, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu,
öğrenme güçlüğü gibi problemlerinin olması, çok fazla
bilgisayar kullanımı ve televizyon bağımlılığı, sosyal
çevresinin kısıtlı olması, vb. gibi birçok faktör çocuğun
karne notunu olumsuz etkiliyor.
;ä_j_c
göre değerlendiriyor. Karnesi kötü olan çocuğun öz
güveni de düşüyor. Bu konularda anne babalara büyük
görevler düşüyor. Hem çocuğun öz güveni artıran
etkinliklere yönlendirmek, hem de karne notları
düşükse bunun nedenlerini araştırarak çocuğa destek
olmak gerekir.
KIYASLAMA YAPMAYIN
DUYGUSAL PROBLEMLERİN YOK EDİLMESİ GEREKİR
Karne notu çocuğun o dönemde derslerinde
gösterdiği performansın sadece sayısal değeridir. Bu
sayısal değer çocuğun psikolojisinden etkilenir. Aslında
çok zeki ve akademik yönden yetenekli bir çocuktur
fakat duygusal problemler nedeniyle potansiyelini
derslerine yansıtamıyordur. Eğer bu çocuğun psikolojik
problemi varsa ve terapi desteği alırsa çocuk derslerine
daha fazla konsantre olacak ve ders notları yükselecektir.
Fakat psikolojik desteğe ihtiyacı olan bu çocuk terapi
desteği almamışsa çocuğun potansiyeli yüksek de olsa
notlarının düşük olması beklenen bir sonuçtur.
Çocuğunuza karnesi nasıl olursa olsun onu
sevdiğinizi ve değer verdiğinizi gerçekçi bir şekilde
gösterin. Çocuğunuzun buna inanmasını sağlayın.
Çocuğunuzun başarısını başka çocuklarla, özellikle de
kardeşiyle kıyaslamayın. Unutmayın başarılı bir çocuğa
sahip olmaktan daha önemli olan sağlıklı ve uyumlu
bir çocuğa sahip olmaktır. Çocuğunuzun karnesini
başkalarına karşı bir övünme ya da utanma nedeni
olarak kullanmayın. Çocuğunuz, sizin için değil öncelikle
kendisi için çalışmalıdır.
KÖTÜ KARNEDEKİ İYİ NOTLARA ODAKLANIN
Kötü karneye vereceğiniz tepkiye dikkat edin.
Çünkü yanlış bir tepki çocuğunuzun okula küsmesine
sebep olabileceği gibi, doğru tepki ile ona derslerini
sevdirebilirsiniz. Üstelik destek verici ebeveyn rolünüz
sayesinde çocuğunuzun en iyi arkadaşı da olabilirsiniz.
Eğer çocuk başarısız olmuşsa bunun sebeplerinin
araştırılması gerekli. Çünkü kötü karneye tepki
olumsuz ve aşırı olduğunda çocuğun başarısızlık kimliği
pekiştiriliyor. Bu da başarısızlığı sürekli kılıyor. Oysa
başarısızlık çözülebilecek bir sorun. Çocuk başarısız bir
karne getirdiğindeki doğru tutum, karnedeki düşük
notlar yerine yüksek notların vurgulanması olmalı.
ÇOCUĞUNUZUN YETENEKLERİNİ ÖN PLANA ÇIKARIN
Çocuğunuzun potansiyelinin sadece ders notlarından,
karneden ibaret olmadığını unutmayın. Çocuğunuzun
birçok yeteneği olabilir. Çocuğunuzun akademik
yeteneğinin ve akademik ilgisinin düşük olması
çocuğunuzun başka yetenekleri olmadığı anlamına
gelmiyor. Çocuğunuzun kendini gösterebileceği diğer
alanları birlikte keşfedin ve spor ve sanat gibi bir uğraş
edinmesini sağlayın. Böylece çocuğunuz kendini karne
notuna göre değerlendirmemiş olur.
Çünkü maalesef çocuklar da kendilerini karne notuna
47
;ä_j_c
ÖDÜL VEYA CEZA VERMEYİN
Aslında pahalı olmasa da çocuğa bir başarısından,
bir davranışından ötürü hediye alarak ödüllendirmek,
tıpkı olumsuz bir davranışından veya başarısızlığından
dolayı cezalandırmak gibi bir etki yaratıyor. Diğer
bir ifadeyle her ikisi de olumsuz. Çünkü bu durumda
çocuk cezadan kaçınmak veya ödül elde etmek için
davranışta bulunuyor ve davranışları dıştan kontrol
edilerek biçimlendiriliyor. Böylece dıştan denetimli
bireyler yetişiyor ve içten denetimli olma fırsatı
engelleniyor. Diğer bir ifadeyle kendi davranışlarını ve
sonuçlarını kendisinin kontrol edebildiği, davranışlarının
sorumluluğunu alabilen ve böylece kendine güvenen
bireyler olabilme şansı engellenmiş oluyor.
Başarılı karnede hediye almak yerine “senin
harcadığın çaba ile gurur duyuyorum”, “ne kadar çok
çaba harcadığını bildiğim için bu sonuca senin adına
sevindim” gibi ifadeler kullanılmalı, hediye almak
yerine çocuğun istediği bir şeyi yapmasına fırsat
verilmelidir.
KARNE, ÖĞRETMEN-ÖĞRENCİ-AİLE İÇİN YOL GÖSTERİCİDİR
Kısaca çocuğunuzu karnesi kötü diye suçlamayın.
Bunun yerine biz nerede hata yaptık, neyi yanlış yaptık
diye tüm eğitim dönemini gözden geçirip değerlendirin.
Eğer çocuğun akademik bir sorunu varsa pedagog
desteği alın ve sorunun ne olduğunu belirleyerek çözün.
Yani çocuğunuza haksızlık etmek yerine çocuğunuzun
48
derslerindeki performansını etkileyecek bir sorun var
mı bunu araştırın.
Bu nedenle anne - babalar
çocuklarını yargılamak yerine
önce kendilerini yargılamalılar.
“Biz çocuğumuzla yeterince
ilgilendik mi, huzurlu bir
aile ortamı sağladık
mı, çocuğun duygusal
ve sosyal ihtiyaçlarını
karşıladık mı, çocuğun
psikolojik bir problemi
varsa uzman desteği
aldık mı?” gibi soruları
kendilerine
sormalılar.
Böylece anne - babaların
çocuklarına gösterecekleri
tepki de değişecektir.
HALKALI VE SULTANBEYLİ’DE
PAZAR PAZARI ETKİNLİKLERİ
Halkalı ve Sultanbeyli Happy Center’da geçtiğimiz
aylarda ‘Pazar Pazarı’ aktivitesiyle en taze meyve ve
sebzelerin yanı sıra züccaciye ve temizlik ürünlerinin
de yer aldığı Pazar yoğun ilgi gördü . Meyve-sebze
ürünlerinden giyim ürünlerine kadar pek çok ürün çeşidi
satışa sunuldu. Müşterilerimizin evlerine rahat ulaşmaları
için 12 adet müşteri servis aracı hizmet vermeye devam
etti. Sabahın ilk saatlerinde başlayan müşteri yoğunluğu
akşamın geç saatlerine kadar devam ederken, mağazaya
gelme fırsatı olmayan müşterilerimiz internet ve telefon
siparişleriyle en taze ürünlere uygun fiyatla zahmetsizce
ulaşmış oldu.
Günün sonunda yorgun ama mutlu mağaza personeli
müşterilerin yoğun ilgisinden memnun olduklarını
belirttiler. Tüm bu güzel gelişmelerin sonunda mağaza
müdürü Bayram Sincar, tüm personelini tebrik ederek,
bölge halkı içinde olumlu olan bu etkinliğin devamlı hale
gelmesinden duyacağı mutluluğu ifade etti.
Pazar Pazarı hizmeti ile bölge sakinlerine kazançlı
alışveriş imkanı sağlayan Happy Center Halkalı şubesi,
etkinlik sonucu müşterilerin olumlu yorumlarının devam
ettiğini belirterek, etkinliğin devamlı hale gelmesi için
çalışmalar yapıldığını belirtti. Bölge müdürü Mecit
Kurtaran, etkinlik sırasında ve sonrasında mağazadaki
hareketlilikten memnun olduğunu, mağaza personeline
ve çalışanlarına emeklerinden dolayı teşekkür ettiğini
ifade etti.
7Zl[hjeh_Wb
50
7Zl[hjeh_Wb
51
Ifeh
EVDE SPOR YAPMANIN
PRATİK YOLLARI
Yaz aylarında, deniz kenarında kısa süreli koşular
ve akşam saatlerinde yürüyüşler soğuk kış günlerinde
mümkün olmuyor. Bunun yerini evde ve spor salonunda
yapılan egzersizler alıyor.
Sporun önemine ve sağlığına yapacağı katkıya
inanan kişiler, istedikleri takdirde zamanda, yerde
bulabilirler. Sporda en önemli şey devamlılıktır. Evde
her gün yapacağınız 20 dakikalık bir çalışma haftada bir
iki gün gittiğiniz spor salonundan daha yararlı olabilir.
Denemeye ne dersiniz?
EVDE YAPABİLECEĞİNİZ HARİKA HAREKETLER
Evde Sporun Birinci Hareketi: Yürüyüş
Yürüyüş bandınız yoksa kendinize bir yürüyüş
parkuru belirleyin. Yürüyeceğiniz yerin evinizin
yakınında olması çok önemlidir. Günlük yürüyüş en az
yarım saat ve olabildiğince hızlı tempoda yapılmalıdır.
Terlemeden yapacağınız yürüyüşler yeteri kadar yararlı
olmaz. Sağlığınız elveriyorsa “bir yürü-bir koş metodu”
52
en iyisidir.
Evde Sporun İkinci Hareketi: Yarım Çömelme Hareketi
Çömelme hareketi, bacaklarımızdaki pek çok kas
grubunu çalıştırır. Ellerinizi önde bağlayıp sanki bir
sandalyeye oturur gibi geriye doğru çömelin. Sırtınız dik
olsun ve öne doğru eğilmeyin. Bacak kaslarınız ağrıyana
kadar bekleyin, sonra tekrar doğrulun. Bu hareketi 8
kez tekrar edin.
Bacak ve kalça kasları diz kapaklarımıza binen
yükün azaltılması açısından çok önemlidir. Ayaklarınızı
omuzlarınız hizasında açın. Sırtınız dik olarak sanki bir
sandalyeye oturuyormuş gibi yarım çömelin ve ona,
yirmiye, otuza kadar sayın. Sonra doğrulup dinlendikten
sonra hareketi tekrar edin. Kaslarınız güçlendikçe sayıyı
artırın.
Evde Sporun Üçüncü Hareketi: Yukarı İtme (Dizler
Üzerinde Şınav)
Ifeh
Yüzükoyun yere yatın, dizlerinizi yere koyun ve
ellerinizi yere koyarak gövdenizi yukarı kaldırın.
Kollarınız yeteri kadar güçlendikten sonra hareketi
dizlerinizi değil, ayak parmak uçlarını yere koyarak
yapabilirsiniz. Diyelim üç kez yaptıktan sonra yoruldunuz,
bir molanın arkasından bir üç daha yapın. İlk günler çok
zorlayıp kaslarınızı incitmeyin, sayıyı zamanla artırın.
Yüzükoyun yere uzanın. Ellerinizi omuzlarınız hizasında
açtıktan sonra gövdenizi yukarı doğru kaldırın. İlk günler
dizinizi yerden kaldırmadan yapın. Kollarınız yeteri
kadar güçlendikten sonra dizlerinizi yere değdirmeden
yapmaya çalışın. Göğüs, omuz, kol hatta karın ve bacak
kaslarını bile çalıştırır.
Evde Sporun Dördüncü Hareketi: Mekik
Mekik hareketi, karın ve üst gövde kaslarını çalıştırır.
Ellerinizle başınızı arkadan destekledikten sonra
omuzlarını ve üst gövdenizi yukarı doğru kaldırmaya
çalışın. Tam doğrulmanıza ve fazla zorlamanıza gerek
yok. Kaslar güçlendikçe zaman içinde hareketi daha iyi
yaparsınız. 8 kez tekrar edin.
Yere uzanın, eller başınızın altında olarak gövdenizi
doğrultmaya çalışıp karın kaslarınız acıyana kadar
durun. Bu hareketi yaparken çeneniz gövdenize
değmesin. Karın kasları içindir.
Evde Sporun Beşinci Hareketi: Süpermen
Süpermen hareketi, sırt kasları için idealdir. Yere
boylu boyunca uzanın. Avuçlar yeri gösterecek şekilde
ellerinizi ileri doğru uzatın, aynı anda ayaklarınızı da
dizlerden kırmadan yukarı kaldırmaya çalışın. Kendinizi
gökyüzünde uçuyormuş gibi hayal edin. Durabildiğiniz
kadar durup sonra kendinizi bırakın. Kaslarınızı
gevşettikten sonra hareketi tekrarlayın.
Evde Sporun Altıncı Hareketi: Diz Üstünde Geriye
Esneme
Baldır germe hareketi. Şekilde görüldüğü gibi
ayaklarınız üzerinde diz çökün. Sonra ellerinizi göğüs
hizasında kavuşturup geriye doğru eğilebildiğiniz
kadar eğilin. Ona, yirmiye, otuza kadar sayıp doğrulun.
Hareketi birkaç kez tekrar edin.
Evde Sporun Yedinci Hareketi: Kalça Kaldırma
Bel, sırt ve kol kasları için; sırt üstü yatıp ayakları
dizden kırın sonra eller yanda yeri destekleyecek şekilde
poponuzu yerden kaldırmaya çalışın, durabildiğiniz
kadar durduktan sonra tekrar rahatlayın.
Evde Sporun Sekizinci Hareketi: Bir Bacak Yana Çökme
Bir bacağı düz olarak yana alın, diğer bacağı bükerek
çökün. Mümkün olduğu kadar vücudun üst kısmı dik
olsun. Sayabildiğiniz kadar sayıp doğrulun ve öbür
bacakla hareketi tekrar edin. Her iki bacakla 4’er kez
tekrar edin.
53
Ifeh
saati spor yaparsanız yapın, mutlaka su içmeyi ihmal
etmemek gereklidir.
Sabah sporunu yaşamınızın bir parçası yaptıysanız;
kahvaltı düzeniniz, beslenme düzeniniz normalin
üzerine çıkmıyorsa; ekstra kalori harcıyorsanız
demektir. Dolayısıyla sabah sporu yaparak rahatlıkla
kilo verebilirsiniz. Ama sabah spor yapmayıp akşam
yapıyor ve bunu bir yaşam tarzına dönüştürüyorsanız
yine kilo vermeniz mümkün. Unutmayın, önemli olan
sporu sürekli hale getirmek ve beslenmenizde artışa
doğru gitmemektir.
EVDE SPOR YAPMANIN AVANTAJLARI
Günlük sporunuzu ister akşam, ister gündüz
yapabilirsiniz. Yağmur, çamur gibi hava koşulları spor
yapmanızı ertelemenize neden olmaz.
Evde Sporun Dokuzuncu Hareketi: Bir Bacak Önde
Çökme Hareketi
Bir bacağınızı öne alın, diğeri arkada vücudunuzu
dik tutarak çökün. Öndeki baldırınız mümkün olduğu
kadar yere paralel hale gelsin ama arkadaki diziniz yere
değmesin. Öne eğilmemeye ve vücudun dik olmasına
dikkat edin. Sayabildiğiniz kadar sayın, bacaklarınız
ağrıyınca doğrulun ve diğer ayağı öne alarak tekrar
edin. Toplam 8 tekrar yapın.
DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN NOKTALAR…
Spor yapan kişilerin mutlaka pilav, makarna ve
çikolata yemeleri gerekir. Normal beslenmede de
protein, karbonhidrat ve yağ olmalıdır. Ama 1 saat spor
yapacak olan kişinin yanında çikolata bulundurmasında
yarar vardır. Şeker hastaları dışında spor yapan kişilerin
tatlı yemeleri vücutları açısından yararlıdır.
Spordan minimum 45 dakika önce gerekli olan
besinler alınmalıdır. Aksi takdirde glikojen miktarı
düşeceği için kas yorgunlukları olur, sonrasında da
sakatlanmalar, kopmalar ve kırılmalar oluşabilir.
Ayrıca spora başladıktan 20 dakika sonra da ufak bir
şişe su içmek gerekir. Spor yapan kişinin uyku düzeni de
önemlidir.
Çalışmadan önce mutlaka ısınma, bitince soğuma
hareketleri yapılmalıdır. Giysiler rahat olmalı, tişört,
eşofman giyilmeli ve giyeceklerin pamuklu, keten gibi
teri çeken özellikte olmasına özen gösterilmelidir.
Sabah saatleri sanılanın aksine spor için uygun
değildir. En uygun saatler, öğle sonrası 16.00 – 19.00
arasıdır. Vücut bu saatten sonra yemek ve dinlenmek
için kendini programlar. Kilo vermek için akşam
saatlerinde yapılan spor, sindirim sistemini hızlandırır
ve vücutta yağ birikmesini engeller. Günün hangi
54
Kendi programınızı uygulayarak kontrolü elinizde
bulundurabilirsiniz.
Egzersiz yaparken, televizyon seyredebilir, kitap
okuyabilirsiniz. Böylece hem spor yapar hem de
zamandan kazanırsınız. Spor salonuna kadar trafikte
vakit kaybetmez, duşunuzu teriniz kurumadan
alabilirsiniz.
Özellikle çalışan hanımlar, akşamdan sonra spor
salonuna gidince aile üyelerine vakit ayıramıyor. Evde
spor yaparken bir yandan da onlarla sohbet edebilirsiniz.
KIŞ AYLARINDA SPORA ARA VERMEYİN!
Evde yapılabilecek sporlar kilo almamak, hacim
kazanmak, sıkılaşmak, vücut geliştirmek, kardiyo
egzersizleri olarak yapılabilir. Ancak kışın spor yaparken
de kişinin hangi sağlık koşullarına sahip olduğu çok
önemlidir. Kişi kendine uygun sporu yapmalı, spordan
önce beslenme ve uyku düzenine dikkat etmeli,
ağır çaba gerektiren ve kalbi yoran sporlardan uzak
durmalıdır.
Ifeh
55
A_á_i[b8WaÕc
KóĄ Aylarónda
Tórnak Bakómó ve Ojelerde
KóĄ
Modasó
2014
2014 KIă TRENDLERą
Bayanların vazgeçilmezi olan el ve tırnak bakımı,
belki de bakımlı görünmenin ilk şartlarından birisi.
Özellikle tırnak bakımından sonra, tırnaklara
sürülen ojeler adeta bakımın tamamlayıcısı
sayılıyor. Birbirinden farklı ve çok sayıda renk
seçeneği bulunan ojeler, hayal gücüyle tırnaklara
yansıtılarak, ressamları aratmayacak tablolar
çıkarılıyor ortaya adeta.
Tüm bunların yanında, ojelerin ve süslemelerin
tırnaklarımızda pürüzsüz görünmesini istiyorsak,
elbette ki muhteşem tırnaklara sahip olmamız şart.
Bunun için de tırnak bakımımızı ihmal etmememiz
gerekiyor. Bu yüzden tırnak bakımı ile ilgili
ipuçlarından ve 2014 kış trendlerinden bahsetmek
istiyoruz sizlere…
56
Renk bloklaró
Tırnaklarda renk blokları Fransız manikürü gibi
trend oluyor. Geçtiğimiz sezondan alışık olduğumuz
tırnak diplerinde farklı renk kullanımı şeffaf renklerle
birleştirildiğinde çok zarif duruyor.
Desenler
Pöti kare desenler tırnak artistlerinin sevdiği, enerjisi
yüksek görünümlerdir. 1960’lardan beri devam eden
kaz ayağı ve pöti kare modası 2014 kışında da tırnakları
süslüyor.
Tırnak desenlerinde çizgi, puantiye ve daha birçok
deseni kullanabilirsiniz. Mat ve renkli ojelerle desenler
yapabilir veya tırnağa yapıştırılarak uygulanan ürünleri
de deneyebilirsiniz. Bu ürünler, desenli tırnak sevenlerin
hayatını kolaylaştırıyor.
A_á_i[b8WaÕc
Siyahlar
Ünlü tasarımcıların es geçmediği siyah, hem asi hem
zarif haliyle yine bizimle. Siyah mat ojeler 2014 kışının
en çok tercih edilen trendi olacağa benziyor.
Siyah ojelerden sıkılanlar için harika bir trend
geliyor. Siyah manikürün üzerine açık renklerde rötuşlar
yapmak moda oluyor. Farklı motifler ya da geometrik
çizgiler de kullanabileceksiniz.
Metalik
Altın sarıdan sıkılan var mı? Geçtiğimiz sezon
gümüşler ön plandayken bu kez altın ve gümüşler rakip
oluyor. Parlak ve mat kullanımlarıyla metalik renkler
tırnaklarınıza çok yakışacak.
Bordolar
Kış sezonunda yıllardır vazgeçilmeyen, klasikleşen
bir renk de var tabii. Bordolar bu kez mat versiyonlarıyla
da bizimle oluyor.
3 boyutlu vurgu
Transparan tırnaklara ışıltılı vurgular katarak soğuk
günlere enerji vermek moda. Kırmızı halı manikürlerinde
3 boyutluluk mevcut. Sim, zımba ve file görünümleriyle
3 boyutlu efekt tırnaklarda moda oluyor.
Işıltılı bir oje ile tırnak zemini hazırlayın. Ardında
kırmızı, sarı, yeşil ve mavi ojelerle tırnaklarınıza rastgele
noktalar koyun. Benekleri ufak tutun. Çevresini siyah
oje ve ince uçlu fırça ile çizerek birbirinden ayırın.
SAāLIKLI VE P†R†ZS†Z TIRNAKLAR ą‚ąNÉ
Mükemmel tırnaklara sahip olmak, her ne kadar
kolay olmasa da, uygulayacağınız sürekli bakımla
onlara gereken özeni gösterebilirsiniz.
Ellerinizi ve tırnaklarınızı mutlaka nemli tutun.
da şeytantırnaklarının oluşmasına sebep olur. E vitamini
yağı da şeytantırnaklarına karşı iyi bir çözümdür.
Şeytantırnağı olduğunu fark ettiğiniz an, makasla kesin.
Yatmadan önce tırnaklarınızın etrafına besleyici bir
krem sürün. Kreminizin olmadığı durumlarda bir dudak
besleyicisi bile sürebilirsiniz. Siz uyurken tırnaklarınız ve
onları çevreleyen cilt beslenecektir.
Alkol içeren losyonlar kullanmamaya özen gösterin.
Haftada 1-2 gün oje sürmeyerek havalanmalarını
sağlayın.
Günde birkaç kez tırnaklarınızı bir fırçayla yanlara
doğru fırçalayın. Hareketlenen kan dolaşımı sayesinde
tırnaklarınız daha çabuk uzayacaktır.
Aseton kullanımınızı azaltmaya çalışın. Örneğin
haftada bir kereden fazla aseton kullanmayın.
Tırnaklarınız zayıfsa törpüleme işlemini en aza
indirin ve metal törpülerden kaçının.
Eğer sürekli olarak takma tırnak kullanıyorsanız, ara
sıra tırnaklarınızı serbest bırakın. Sürekli takma tırnak
kullananlarda enfeksiyon riski de yüksektir.
Tırnaklarınız kırılgansa uçlarına çiğ sarımsak sürün.
Kokusuna katlandığınız sürece en fazla bir hafta içinde
tırnaklarınızın kuvvetlendiğini göreceksiniz.
Parmak uçlarınız ve tırnaklarınız nikotinden
sararmışsa; bir limonu ikiye bölerek 10 dakika boyunca
sararmış bölgelere sürüp bekletin. Daha sonra oksijenli
suyla ıslatılmış bir pamukla ovuşturarak temizleyin.
Tırnak etrafındaki deriyi nemli tutmak için bir yağ
veya krem kullanın. Tırnak etrafındaki cildin kuruması
Ojenizi sürdükten sonra iyice kurumasını bekleyip
elinize krem sürerek masaj yapın. Cildiniz kremi
eminceye kadar dairesel hareketlerle masajı sürdürün.
Tırnaklarınızı sudan uzak tutunuz. Tırnaklar su emebilen
yapılardır ve su emdiklerinde daha yumuşak ve
zayıf bir yapıda olurlar. Ev işlerinde mutlaka eldiven
kullanılmalıdır. Ellerinizi ve tırnak köklerinizi mutlaka
besleyici ve nemlendirici kremlerle günde bir kaç
kez destekleyin. Özellikle ıslanma öncesi ve sonrası
mutlaka kremleme yapın.
57
A_á_i[b8WaÕc
Tırnak cilalarınızı asla soymaya kalkmayınız.
Tırnaklarınızdan da küçük dahi olsa bazı kısımlar bu cila
parçaları ile kopacaktır. Cilaları soymak yerine ince bir
kat daha sürmeyi ve cilaların kalkmasını engellemeniz
daha doğru olur.
TIRNAKLARINIZLA B†Y†LEYąN!
Keratin ve koruyucu bir proteinden oluşan tırnaklar
parmak uçlarını darbelere karşı korumamıza ve küçük
nesneleri tutmamıza yardımcı olur. Her zaman bakımlı
ve güçlü tırnaklara sahip olmak isteyen kadınlar özellikle
kış aylarında soğuğun etkisiyle daha fazla tırnak bakımı
yapmaları gerekir. Demir, kalsiyum, B vitamini ve
potasyum açısından zengin olan besinler tüketmek
tırnakların güçlenmesini sağlar. Kış aylarında daha fazla
görülen tırnakların yumuşaması ve morarması ise ciddi
hastalıkların habercisi olabilir.
Ellerimizi sürekli olarak kullandığımız için, her an göze
çarpan ve dikkat çeken bir konumdalar. Dolayısıyla
tırnaklarımız da aynı şekilde gözden kaçmıyorlar. Önce
ellerinize ve tırnaklarınıza gereken özeni gösterin,
daha sonra verdiğimiz ipuçlarıyla ve hayal gücünüzün
de yardımıyla tırnaklarınızda harikalar yaratın.
Çevrenizdekileri hayran bırakmak, sizin için kaçınılmaz
olacaktır.
58
=[p_
59
CeZW
RAHAT VE SALAŞ BİR TARZ:
GRUNGE MODASI
Grunge, 1980’lerde müzik tarzı olarak ortaya
çıkar. Grunge modası ise 1990’larda müziğin modayı
etkilemesiyle oluşur. Bugünse hayatına moda olarak
devam ediyor. Şekil değiştiriyor, lakin zaman aşımına
uğramıyor. Grunge akımı birden çok kıtaya yayılarak
‘umursamamak’ kelimesinin altını çizmeye devam
ediyor.
Grunge giyim stilini sadece bir moda eğilimi olarak
adlandırmak yanlış olur. Çünkü Grunge müziği, felsefesi
ve giyim tarzı ile birlikte ele alınması gereken bir kültür/
60
yaşam tarzı... 90’ların bu güzide akımının temsilcilerinin
yani Grungie’lerin stilinin hangi giyim parçalarından
oluştuğunu ve bu parçaların nasıl giyildiğine hep beraber
göz atalım...
Flanel Kareli Gömlek
90’lı yıllarda ortaya çıkan meşhur “oduncu gömlek”
trendinin asıl çıkış noktası Grunge giyim tarzıdır.
Bu gömleklerin en meşhur kullanım şekli ise bele
bağlanması... Bu arada sadece gömlekte değil, kareli
CeZW
ve ekose desenler Grunge stilinde hemen her parçada
görülebiliyor.
2- Jean’leri yırtın!
Müzik gruplarının isimleri, logoları ya da “Sizin ne
düşündüğünüzün önemi yok” temalı cool tişörtler,
Grunge giyim tarzının olmazsa olmazları arasında yer
alıyor. Tişörtler genellikle katmanlı şekilde giyiliyor. Tişört
üzerine gömlek, onun da üzerine oversized hırkalar
giyiliyor.
Grunge akımının en önemli özelliği olan umursamazlık
ve asilik, jean pantolonlarda da kendini gösteriyordu.
Siz de seçiminizi yırtık, aşınmış, rengi atmış hatta
yamalı jean’lerden yana yapabilirsiniz. Daha gerçek bir
Grungie gibi görünmek için kotlarınızı bizzat kendiniz
yırtabilirsiniz. Dolabınızdaki jean’leri çıkartıp onları kendi
isteğinize göre kesip biçin. Gerçek grunge ruhu için emek
vermeniz şart. İsterseniz jean’inize kumaş parçaları
dikebilir, yamalı bir görüntü verebilirsiniz.
Converse ayakkabı
3- Ekosesiz olmaz!
Doc Martens botların dışında Converse ayakkabılar da,
Grungie’lerin vazgeçilmez parçalarından birisi... Hemen
hemen her giyim parçasıyla güzel bir uyum sergilemesi
ve rahat oluşu Converse’lerin Grungie’ler tarafından da
tercih edilmesinin sebebi.
Grunge temasının ana parçalarından ekose gömleğin
yanı sıra diğer ekose parçalardan da edinebilirsiniz.
Özellikle bu sezon ekose parçalar her yerde karşımıza
çıkıyor. Ekose pantolonlar, ekose etekler, ekose elbiseler
ile Grunge stilinizi sokaktan ofise her yere taşıyabilirsiniz.
Bu arada ekose gömleğinizi belinize bağlamayı
unutmayın!
Rock n’ Roll T-Shirt
Güneş gözlükleri ve şapkalar
Kalın ve renkli çerçeveli güneş gözlüklerinin yanı sıra
kedi gözlükler ve yuvarlak çerçeveli gözlükler Grunge
stilinin öne çıkan aksesuarları arasında... Gözlüklerin
dışında çeşit çeşit şapkalar da kıyafeti tamamlayan
aksesuarlar arasında başı çekiyor.
Yırtık / Yamalı Jean
4- Hantal görünümlü botlardan giyin!
Doc Martens botlar artık Grunge teması ile özdeşleşmiş
ikonik bir parça... Siz de bu botlardan edinebilir ya da
asker postalını andıran bağcıklı botlardan edinebilirsiniz.
Grunge stilinizi motor botlarıyla ya da yarım botlarla da
tamamlayabilirsiniz.
Yırtık, yamalı, lekeli, boyalı vs. jean’in zarar görmüşü
hatta kirli duranı Grunge tarzında giyinenler için
makbuldür. Bu tarz jean’leri aslında hepimiz seviyoruz,
yıllardır podyum ve mağazalarda görüyoruz. Grungie’ler
genelde bol giyim parçaları tercih ettiğinden yırtık
boyfriend jean’leri tercih ediyorlar.
Kısa üstler / Şifon üstler
Her ikisi de Grungie’lerin sık sık tercih ettiği parçalardan.
Genellikle şort ya da kısa eteklerle kombinleniyorlar...
Oversized ceketler
Her şeyde olduğu gibi ceket ve kabanlarda da büyük
beden seçimler dikkat çekiyor. Kaban seçimlerinde parka
olanları ve asker yeşili ağırlıklı olarak öne çıkıyor.
GRUNGE BİR TARZ NASIL YARATILIR?
1-Katmanlı giyinin!
Grunge temasının en önemli noktalarından biri
kat kat giyinmektir. Siz de ekose gömleğinizi ceket
gibi kullanabilir, tişört ya da elbiselerinizin üzerine
giyebilirsiniz. Salaş görünümlü bir depresyon hırkasını
da üzerinize giymeyi unutmayın! Hırkanın renginin siyah,
kahverengi, bej, gri, yeşil vb. nötr renklerde olmasına
dikkat edin.
61
CeZW
5- Çiçekli elbiselere bürünün!
Çiçekli elbiseler de Grunge akımının olmazsa olmaz
parçalarından... Ancak bu cici parçayı Grunge temasına
göre giyerek hakkını vermek lazım! O halde elbisenizi
file, diz üstü ya da yırtık çoraplarla tamamlayın.
Görünümünüzü salaş hırkanızla ve hantal botlarınızla
tamamlayabilirsiniz.
6- Tişörtünüz konuşsun!
Slogan ya da mesaj veren, dünyayı umursamaz
mesajları olan tişörtlerden mutlaka edinin. Bunun
dışında müzik grubu tişörtlerini de Grunge stilinize
eklemeyi unutmayın. Tişörtlerinizi makasla parçalayın.
Kollardaki dikişleri biraz gevşeterek bunlara kullanılmış
ve eskitilmiş havası verebilirsiniz. Grunge olabilmenin
en önemli kurallarından biri de kat kat giyinebilmektir.
Birden fazla tişört, gömlek ya da hırka giymeniz
gerekiyor.
7- Aksesuarsız olmaz!
Grunge stilinizi aksesuarlarla güçlendirin. Yuvarlak
çerçeveli güneş gözlükleri, beyzbol şapkaları, renkli
ve desenli çerçeveli güneş gözlükleri, bereler, fedora
şapkalar ve deri bileklikleri kullanın.
GRUNGE RUHUNU YANSITIN!
Bazen giydiğimiz kıyafetin hiç önemi olmaz çünkü
bazen kıyafetten daha çok duruşumuz önem kazanır.
Stilimizi kimi zaman hayat tarzımız şekillendirir.
62
Grunge’ı en iyi anlatan söz “başkaldırı”dır. Modanın
dayatmasına karşı çıkan akım. Tarzında bir boş vermişlik
olsa da grunge tarzı yaratmak için epey uğraşılırdı. Hiç
uğraşılmamış gibi duran kombinler için epey düşünülür,
taranmamış gibi duran saçlar için çok çaba sarf edilirdi.
Yani öyle pek dışarıdan göründüğü gibi değildi işin aslı.
Grunge, aslında pahalı giyim parçalarına hatta gösterişli
giyinmeye karşı bir akımdır. Bu akımı bilmeyen gençlere
bir kaç tavsiye; siyah, gri, asker yeşili renkler en gözde
olanlar. Desenleri karıştırıp giymek hatta kimi zaman
alakasız görünmek en önemli stiliniz. Boyfriend yırtık
jeanlar zaten her yerde. Kim sevmez ki çizilen sınırların
dışına çıkmayı?
CeZW
63
HfehjW`
Onları Kimse Tutamaz...
TAKSİM TRİO...
Birbirlerinin sanatına hayran üç isim, üç kahraman.
Onlar bir o kadar içimizden onlar bir o kadar sahici
ve en önemlisi mütevazi.
hoQ]GHEDçDUÕVÕD\UÕYHNHQGLHQVWUPDQÕQÕ]GD
GQ\D oDSÕQGD VDQDWoÕODUVÕQÕ] %LUH\VHO RODUDN
HJRODUÕQÕ]ÕQDVÕOHQJHOOL\RUVXQX]"
Üçü de kendi enstrümanında dünyanın önde gelen
isimlerinden. Hüsnü Şenlendirici, İsmail Tunçbilek ve
Aytaç Doğan...
+æ Taksim Trio’yu kendimiz için yapıyoruz
aslında. Burada maddi manevi hesap-kitaplar, egolar
her şey bir kenara bırakılıyor. Üçümüzün birbirimizden
etkilenmesi çok önemli. Herkes birbirine hayran.
Bastığımız birer nota bile bizi heyecanlandırmaya
yetiyor.
Birlikte kurdukları Taksim Trio dünyada ve
ülkemizdeki yükselen başarı grafiği ile birlikte kendini
her seferinde ayrı ayrı yeniliyor.
Topluluk, dünyanın en büyük festivallerinde
sahnelerde birçok isimle yer alıyor ve sayısız
konserler veriyor.
Grup üyelerine göre beğenilmelerinin sebebi,
müziklerinin herkese hitap ediyor olması.
Ve karşınızda TAKSİM TRİO...
64
å7 Kimsenin birbirini ezme ya da daha çok
çalmak gibi bir kaygısı yok. Bilakis herkes birbirine o
çalsın diye yollar açıyor. Aramızda farklı bir bluetooth
bağlantısı var. Aranızda müthiş bir bağ var ve bu
bağlantının sebebi acaba müzikle birlikte uzun
yıllardır süregelen dostluğunuz olabilir mi?
HfehjW`
böyle bir kaygımız olsaydı bir araya gelemezdik biz.
$\WDo'RäDQ Kesinlikle çok büyük etkisi var. Bu
kaçınılmaz bir bağ bizimkisi.
+æAytaç ile İsmail aynı ortamda, aynı mahallede
büyümüş aynı zamanda akrabalar. Ben onların
arasına geç ama temiz katıldım. 15 yıldır arkadaşız.
Hem hayatın hem de enstrümanlarımızın bizi getirdiği
bir yerde buluştuk. Birlikte çaldığımızda bir gösteri
maçı oluyor aslında. Diğer işlerimiz de normal bir
maç gibi diyebiliriz.
$' Diğer yaptığımız projeler dünya müziği
içinde değerlendirilebilir ama Taksim Trio bana göre
çok lüks bir oda müziği. Paha biçilmez. Parayla bu
müziğin değerini ölçemezsiniz.
<DQL7DNVLP7ULRVL]LQRUWDNR\XQEDKoHQL]
+æ Aynen öyle. Üçümüzün de birbirine benzer
ama farklı müzikal tecrübeleri var. Üçü bir araya
geldiğinde aslında Voltran’ ı oluşturuyor ve bir ateş
çıkıyor ortaya.
+æ Batman’da küçük bir salonda konser
veriyoruz. Oradan ne kadar para kazanabiliriz ki...
Van’a da, Uşak’a da gidiyoruz. Buralara gitmezsek
olmaz. Türkiye’ nin birçok noktasına. Çoğu zaman
bizim masraflarımızı ancak karşılıyor. Taksim Trio
her şeyden önce bir gönül işi. Gönül işleri çok
kazandırmaz, ama tatmin ettiği, kazandırdığı mutluluk
tarif edilemez.
*HQHOGH VL]LQ JLEL ¶RGD P]LäL· \DSDQ JUXSODU
GDKD HOLW ROGXNODUÕQÕ YH \LQH HOLW LQVDQODUÕQ EX
P]LäLWHUFLKHWWLNOHULQLV|\OHU6L]GHE|\OHHOLWLVW
ELUGXUXPYDUPÕ"
+æ Bizim için önemli olan kulakların elit olması.
Dinleyicilerimizin arasında halk müziği dinleyen de
var rockçı da, klasikçi de var arabeskçi de... Her
tarzdan ve her yaştan insan müziğimizi tercih ediyor.
Biz herkese müzik yapıyoruz. Bu renkliliği seviyoruz.
Farklılıkları buluşturuyoruz çünkü.
å7 Müziğin birleştirici gücüne inanıyoruz.
%LU DUD\D JHOGLäLQL]GH QDVÕO DQODçÕ\RUVXQX] YH Müziğimizde tüm renkler var.
ELUELULQL]LOHQDVÕORUWDNQRNWDGDEXOXçX\RUVXQX]"
+DQJLVÕNOÕNWDELUDUD\DJHOL\RUVXQX]"
+æ Biz bir araya geldiğimizde tek bir sesin bile
duygusu ve maneviyatı çok yüksek oluyor. Biz susup
+æ Üç kardeş olsak herhalde bu kadar bir
müziğimiz konuşuyor yani. Ortak çaldığımız ve ortaya arada olamayız. Sadece müzikle anlaşmıyoruz.
çıkan eserler bizi ortak noktada buluşturuyor. Müzikal Sosyal olarak da bir şeyleri paylaşıyoruz. Neredeyse
olarak doymuş insanlarız ama bıkmış değiliz. Hep her gün görüşüyoruz.
bir arayış içindeyiz. Ve hep çalışıyoruz bıkmadan,
usanmadan.
åOHUL\HG|QNSURMHOHULQL]QHOHU"
å7 Böyle olması da müziğimize renklilik getiriyor.
Bizi her anlamda besliyor.
+æ Sadece üç kişi çalarız konusunda katı değiliz.
Daha önce Zakir Hüseyin’le birlikte sahne almıştık.
Dünya müzisyenleriyle ortak projeler yapıp müziğimizi
0]LäLQL] GQ\DGD 7UNL\H·GHQ GDKD oRN taçlandırmaya devam etmek istiyoruz. Bunun dışında
NÕ\PHWEXOX\RU$FDEDLQVDQODUVL]LQPDJD]LQVHO filarmoni ve senfoni orkestraları ile birlikte projeler
NLçLOLNOHULQL]LP]LäLQ|QQHPLJ|U\RU"
yapmak hedefimiz. Çok iyi bir ses sanatçısıyla da bir
şeyler yapma isteğimiz var.
+æ Türkiye’deki kitlemize haksızlık etmiş
olmayalım ama yurtdışında daha çok itibar 7DNVLP7ULR·QXQ\HOHULoRNUHQNOLYH7UNL\H·QLQ
gördüğümüz doğru. Türkiye’de beşinci, yurtdışında PR]DLäLQGHQ ELU SDUoD DGHWD %X NRQXGD GD
şampiyonlar
ligindeyiz.
Bizim
magazinsel DUDQÕ]GDELUX\XPYDU
durumumuzdan, Türkiye’de enstrümantal müziğin
durumundan kaynaklanıyor olabilir. Her ne kadar
å7 Taksim trio müziğin akil adamı. Bunu
imkânlar kısıtlı olsa da kendi memleketimizde geçenlerde birisi söyledi. Biz de katılıyoruz.
çalmama gibi bir durumumuz yok. Yurtdışı bizim için Tunuslular ellerinde Tunus ve Türk bayrakları ile bizi
çok farklı. Önce ülkemiz sonra elbette yurtdışı.
karşıladı. Demek ki müziğimizin birleştirici tarafı var.
(QVWUPDQWDOP]LNSRSOHUP]LäHJ|UHGDKDD]
ND]DQGÕUÕU GL\H ELU DOJÕ YDU <ROD oÕNDUNHQ PDGGL
ND\JÕODUÕQÕ]ROGXPX"
Batman’a gidiyoruz.
Belki hayatlarında hiç yan yana gelmemiş insanlar
konserimizi yan yana izliyor.
+æ En başından beri olmadı.
å7 Olmadığı için zaten bugün buradayız. Eğer
+æ Evet çok renkliyiz. Kürt, Laz, Alevi, Çingene…
Türkiye’nin mozaiğini oluşturan renklerden meydana
65
HfehjW`
dinleyen.
Genelde bu müziği yapan insanlar öldükten sonra
değerlenir. Biz yaşarken de güzel şeyler görüyoruz
şükürler olsun. En azından bu kadar keyif aldığımız
müziği sadece kendi aramızda yapmıyoruz. Bunun
bir alıcısı var.
6L]LQELUGHo|OKLNk\HQL]YDU2QDVÕOROGX"
å7 MISIRLI AHMET’İN PEŞİNDEN ÇÖLE GİTTİK,
DELİRDİK...
İlk gençlik yıllarında Hüsnü rahmetli babasıyla
dünyanın çeşitli yerlerinde klarnet konserleri verdi.
Aytaç ve ben ise kapağı Ortadoğu ülkelerine
attık. “Mısırlı Ahmet çocukluğumuzda Aytaç ve
benim yaptığımız müziği kaydeder, Ortadoğu’daki
müzisyenlere dinletirdi. Ahmet Abi’nin peşinden gittik
oralara” .Bir gün Mısırlı Ahmet, bana ve Aytaç’a “Her
şeyi bırakın gelin benimle” deyince, 20 yaşlarında
kendimizi Sina Çölü’nde bulduk. Sadece yiyecek
içecek almak için uğradığımız kasabanın bile iki saat
uzakta olduğu çölün ortasına kurduğumuz çadırlarda
kaldık. Enstrümanlarımızla baş başa.
$' “Bu bir arınma ve kendini bulma vaktiydi
bizim için” ,
“Biraz delirdik tabii ama enstrümanın ciğerini ancak
orada, öyle delirerek çözdük.”
geliyor.
Bu müziği renk ve ses ayırmadan yaptığımız için
kendiliğinden birleştirici oluyor. Dünyanın bilmediği
bir caz yapıyoruz.
<DEDQFÕODUVL]LQP]LäLQL]GHQHEXOX\RU"
å7 Diğer müziklerde bulamadıklarını... Bir kere üç
enstrüman da onlar için farklı ve yeni.
Onların duymadıkları, bilmedikleri ama çok sevdikleri
bir tarz bu.
+æ Bizim çaldığımız sadece etnik ve otantik
müzik değil. Bunu Hint, Caz, Arap, Flamenko ve
bugüne kadar biriktirdiğimiz müzikal tecrübelerle
yoğurup insanlara sunuyoruz. Bu da dünyanın her
yerinde ilgi görüyor.
Biz klasik müzik festivallerinde de caz festivallerinde
de çalıyoruz. Oysaki tam olarak ne caz, ne de klasik
müzik yapıyoruz.
å7 Dünyanın bilmediği bir caz müziği yapıyoruz.
7UNL\H·GH \HWHULQFH DQODçÕOPDGÕäÕQÕ]GDQ
çLNk\HWoLVLQL]1HGçQ\RUVXQX]"
+æ İster istemez şikâyet ediyoruz çünkü
yurtdışında bu işe gösterilen rağbet ve tepkiler
inanılmaz güzel. Ama şu anda Türkiye’de en son
şikâyet edecek insanlar biziz. Çünkü artık önemli bir
kitlemiz var. Bizi takip eden, benimseyen, seven ve
66
+æ Bana göre Aytaç ve İsmail’in bu macerası,
Arap yarımadasında geçirdikleri vakit, Ortadoğu müzik
piyasasını değiştirdi: “Yeni yetme dönemlerimizde
Arabistan’da yapılan müzikler ara sıra elimize geçerdi.
O albümler bizim için ulaşılmaz güzellikteydi. Hayal
gibi gelirdi. Ama İsmail ve Aytaç oralara gittiğinde
asıl hayalle karşılaşan Araplar oluyor. Aytaç’ın çaldığı
kanunu görünce şok geçiriyorlar. Örneğin Araplar
için kanunun rengi kırmızı. Aytaç onlara bir gökkuşağı
sunuyor. Tavus kuşu gibi karşılarına çıkıyor. Örneğin
Arapların kanunu 60 km ile giden bir araba. Aytaç
onların yanından 220 km ile geçip gidiyor. Şimdi
oradan gelen albümleri dinliyorum, bariz bir şekilde
Aytaç’ın kanun tekniğine ve İsmail’in aranjmanlarına
özendiklerini görüyorum.”
weYka
67
A”bj”h#IWdWj
Film
Albüm
;HAkB€Ã<I7D;Ã7âBUOEH
Kà87Ã-P7O
Gösterim Tarihi: 07 Şubat 2014
Yeni Albüm Müjdesi
Tarihin en ünlü mitolojik
kahramanlarından biri olan
Herkül, izleyicisiyle 3D formatında
buluşacağı bu yapımda
yabancılarla dolu, tekinsiz bir
dünyada zorlu bir maceraya
atılıyor. Kaynağını mitolojik
hikayeler ve efsanelerden alsa da işin fantastik
boyutundan ziyade gerçekçi ve insan yanına
odaklanan yapımın yönetmen koltuğunda
Die Hard 2 filminin yönetmeni Renny Harlin
bulunuyor. Filmin başrollerini ise Kellan Lutz, Scott
Adkins ve Gaia Weiss paylaşıyor.
;=EÃ?BC?
Gösterim Tarihi: 07 Şubat 2014
Legolar evreninde geçen
filmde, sıradan bir adam olan
Emmet, beklemediği bir anda
dünyayı kurtaran bir kahraman
olma şansını yakalar. Legoların
yaşadıkları dünya zorba ve
kötücül bir lego tarafından
tehdit edilmekte ve parçalarına
ayrılmaktadır. Bu yıkımı durduracak kişi ise
yanlışlıkla olağanüstü MasterBuilder ile karıştırılan
Emmet’tir. Emmet bu talihsiz yanlış anlaşılmayı
gidermek yerine kahraman olmayı seçer ve dört
kişilik bir ekip kurar. Görevleri ise parçalarına
ayrılan evrenlerini birleştirerek yapıştırmaktır.
Filmin yönetmen koltuğunu Phil Lord ve Chris
Miller paylaşırken seslendirme kadrosunda Chris
Pratt, Will Ferrell, Liam Neeson ve Elizabeth Banks
gibi yıldız isimler yer alıyor.
7H7ÃÞL9UIU
Tuğba Özay, 14 Şubat Sevgililer
Günü’ne özel, “Gel Gör Beni Aşk
Neyledi” adlı albüm hazırladığını
söyledi.
?8;BÃ7D
Sibel Can, 14 Şubat Sevgililer
Günü’ne özel bir albüm satışa
sunacak
Popçu Berksan’dan ‘Narsist’ ve ‘Oh
Oh’, Sezen Aksu bestesi ‘Şükran’
ve Serdar Ortaç’tan ‘Nihayet’ öne
çıkan şarkılar. 14 Şubat’ta satışa
sunulacak albümde toplam 12 şarkı
bulunuyor. SİBEL Can uzun süredir titizlikle üzerinde çalıştığı ve aşk şarkılarıyla dolu yeni albümü
‘Galata’yı Sevgililer Günü’nde dinleyicileriyle
buluşturuyor. Birçok ünlü bestecinin şarkılarıyla
destek verdiği albümde Halil Sezai bestesi ‘Galata’, genç popçu Berksan’dan ‘Narsist’ ve ‘Oh Oh’,
Sezen Aksu bestesi ‘Şükran’ ve Serdar Ortaç’tan
‘Nihayet’ öne çıkan şarkılar. 14 Şubat’ta satışa
sunulacak albümde toplam 12 şarkı bulunuyor.
;L?CÃCH;
Sevim Emre Albüm Çıkarıyor
Gösterim Tarihi: 07 Şubat 2014
Yönetmenliğini Martin Scorcese’nin
üstlendiği film Amerikan
borsasında komisyoncu olan
Jordan Belfort’un biyografisinin
bir uyarlaması. Filmin başrolünde
Leonardo DiCaprio yer alırken
kadroda Jonah Hill, Kyle Chandler
ve Jean Dujardin kendisine eşlik ediyor.
68
“Bir dönemin güzellik kraliçesi
Sevim Emre, müzik dünyasına
adım atıyor. Orhan Gencebay’la
evlendikten sonra ışıltılı dünyaya
veda eden Emre, Türk Sanat Müziği
eserlerinden oluşan dört şarkılık bir
çalışmaya imza atacağını söyleyip
ekledi: “Kimseyle yarışım yok. Sadece torunlarıma hatıra olsun diye böyle bir karar aldım. Şarkı
arıyorum.”
A”bj”h#IWdWj
Kitap
Konser
7O7B
Yeni Türkü
Yazar: Ayşe Kulin
Mekan:
Jolly Joker İstanbul/ İSTANBUL
Ayşe Kulin, Dönüş’ün ardından yeni
kitabı Hayal’de 1983’ten bu yana
yaşamında yer alan renkli olaylara
ve ilginç anekdotlara yer veriyor.
Bu kitapta yazarlık hayaliyle
başlayan bir yaşamın günümüze
uzanan renkli görüntüleri yer alıyor.
Özgün çizimlerle desteklenmiş olan
Hayal aynı zamanda Kulin’in günümüze uzanan
yazarlık serüvenininde bir öyküsü…
Konser Tarihi:
14 Şubat 2014 22:00
“Aşk Yeniden”, “Telli Turna”,
“Olmasa Mektubun” gbi birçok hit
şarkıya imza atan Yeni Türkü, 14
Şubat Sevgililer Günü akşamı son albüm şarkılarını
da barındıran repertuvarıyla Jolly Joker İstanbul’da
sahne alacak.
HEDEBE@?AÃqyÃkPOUB
?O7I?Ã7H?>?
;CÃÞ:H?7D
Yazar: Harun Bodur
21. yüzyılın başlangıcında
dünyanın gelmiş olduğu durumun
anlaşılması, şüphesiz ki geçmişin
ve bilhassa 20. yüzyılın iyi analiz
edilmesiyle mümkündür. Nice
bölgesel savaşlar; ekonomik, milliyetçi, etnik,
dinî, ideolojik kavgalar; diktatörler, ihtilaller,
işgaller, katliamlar, yeni sömürgecilik arayışları,
bağımsızlık mücadeleleri; siyasî, askerî,
ekonomik, kültürel örgütlenmeler, ikili ve çok
taraflı anlaşmalar bu yüzyıla damgasını vurdu.
Teknolojik gelişmeler de alabildiğine hız kazandı
ve bu yüzyıla damgasını vuran iki süper gücün,
ABD ve Sovyet Rusya’nın kavgası atmosfer ve
uzaya kadar ulaştı.
Elinizdeki bu eser, böylesine hareketli bir
yüzyılın daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunmak
amacıyla, 1900-1999 yılları arasındaki siyasî
olayları, kronolojik bir sıra takip ederek
anlatmaktadır.
UAU9UÃÞAUBÃL;ÃBKCIKPB7C7Ã
;LB;JƒÃ;HC7O;ƒÃUDU<
Yazar: Yaşar Kemal
YSermayenin toplumsal ilişkileri
içinde insanın değersizleştirildiğini
ve onursuz bir yaşama mahkûm
edildiğini iddia eden Bonefeld, bu
kitabında sermayeye, devlete ve
sınıf ilişkilerine karşı mücadelenin
olanaklarını araştırıyor.
Mekan:
Jolly Joker İstanbul , İstanbul
Konser Tarihi:
21 Şubat 2014 22:00
Farklı ses rengine sahip
sanatçılardan Cem Adrian, son
albümü “Şeker Prens ve Tuz
Kral” ile 21 Şubat’ta Jolly Joker
İstanbul’da...
7â7H
Mekan:
Jolly Joker İstanbul , İstanbul
Konser Tarihi:
22 Şubat 2014 22:00
Türk pop müziğinin güçlü sesi
Yaşar, 22 Şubat akşamı Jolly Joker
İstanbul’da beğenilen şarkılarını
sizlerle paylaşacak.
69
weYka
70
IWäbÕa
71