0 2> YIL:2 t SAYI: 12 t ŞUBAT 2014 4 ŞUBAT DÜNYA KANSER GÜNÜ: KANSER ÖNLENEBİLİR! :kYZHedgNVebVcâc PRATİK YOLLARI %ĊI65HGČB9A5B=BČ758=. ČMČ?Č8CĈ8IBGČB9A5 9 ŞUBAT DÜNYA SİGARAYI BIRAKMA GÜNÜ: DUMANSIZ BİR HAYATAMERHABA! Röportaj: TAKSİM TRİO O H S F M J WHJM F 4 U B C Þ E ÙV B D Ü O V PO WF5FMFG BÚMBOHÞDÞ O# J Z F Ù S )F "ÚL IWäbÕa 2 IWäbÕa 3 56 İmtiyaz Sahibi Altun Gıda İhtiyaç Tüketim Maddeleri İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. adına Rıdvan ALTUN Genel Yayın Yönetmeni Yunus KIZILKAYA Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Hasan DENİZ 7ÕUQDN%DNÕPÕ .Õý$\ODUÕQGD 7ÕUQDN%DNÕPÕYH2MHOHUGH.Õý0RGDVÕ Editör Zehra GÖKDEMİR Görsel Yönetmen Sedat Kirman Reklam Müdürü Funda ÖZERGÜVEN Dekorasyon 30 'HNRUDWLI$\QDODUOD(YOHUH'HULQOLN9H)HUDKOÕN .DWPDQÕQ<ROX Reklam Rezervasyon Funda ÖZERGÜVEN 0536 344 46 95 happynomi@happy.com.tr happynomidergisi@gmail.com Baskı Martı Ofset 0212 565 21 12 Yerel Süreli Yayındır Yönetim Yeri Altun Gıda İhtiyaç Tüketim Maddeleri İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. Namık Kemal Mah. Kiler Cad.No:67 Haramidere / İstanbul Tel: 444 37 37 www.happcenter.com.tr happynomi@happy.com.tr facebook.com/Happycenter twitter.com/happycenterr Anne - Çocuk Çocuklarda Korkular: <DOQÕ]8\X\DPDPD 26 İ Ç İ N D E K İ L E R 6LQHPDQÕQúFDGÕ ú\LNL'RüGXQ6LQHPD 6DüOÕN *HFH<DQÕüÕ=RQD+DVWDOÕüÕ 42 8 Evde Spor 52 *UXQJH0RGDVÕ 5DKDWYH6DODý%LU7DU] <DUÕ\ÕO7DWLOLQGHQ%HNOHQWLOHU ûXEDW'Q\D.DQVHU*Q ûXEDW'Q\D6LJDUD\Õ %ÕUDNPD*Q ûXEDW6HYJLOLOHU*QYH 7HOHIRQXQúFDGÕ 7DNVLP7ULR5|SRUWDM 60 Editörden Editörden 0HUKDEDODU 6HYJL GROX JQOHULQ ELU WHN JQGH DQODP EXODPD\DFDüÕQÕ ELOVHN GH ûXEDW WDULKLQGH VHYJLOLOHU JQ NXWODQÕU %X JQOH LOJLOL DQODWÕODQ ELU oRN KLND\H PHYFXW $QFDN EWQ KLND\HOHULQ\DQÕVÕUDKHUNHVLQNHQGLKLND\HVLQL\DýD\DELOGLüLELUJQROPDVÕQÕGLOHUL] 'HUJLPL]LQEXVD\ÕVÕQGDVLQHPDQÕQLFDGÕLOHVRQVX]KD\DOOHULGQ\DPÕ]DVRNDQ\HQLELU VDQDWGDOÕQÕGDKDWPHPHüLJHoHQOHUOHELUOLNWHDQÕ\RUX]'HNRUDV\RQYHVDüOÕNN|ýHPL]OH ELUOLNWH HYGH VSRU LOH JQON KD\DWÕPÕ]GD GD VSRUD QH NDGDU NROD\ \HU YHUHELOHFHüLPL]L DQODWPD\DoDOÕýWÕN %WQVD\ÕODUÕPÕ]GDROGXüXJLEL\LQHVÕPVÕFDNELUQHIHVROPDVÕQÕGLOHGLüLPL]EXVD\ÕQÕQ VRüXNNÕýJQOHULQGHLoLQL]LÕVÕWDELOPHVLGLOHüL\OH« 7HNUDUEXOXýXQFD\DGHNKRýoDNDOÕQ =HKUD*g.'(0ú5 n 'HüLýLPGHQG|QýPH $OJÕERýOXüX *HQHO0GU <DYX]$/781 \DYX]DOWXQ#KDSS\FRPWU %LOLUVLQL] VHV DQDORJ VLQ\DOOHUOH KÕýÕUWÕOÕ HVNL )DFHERRN YH 7ZLWWWHU ]HULQGH LQVDQODUÕQ YDNLWOHULQL WHOHIRQODUGDNL JLEL ELU DýDüÕ ELU \XNDUÕ KDUHNHWOH oDOÕýÕU KDUFD\ÕS EDýND YH EDýNDODýPD DUD\ÕýODUÕQD JLUGLüL 'LMLWDO VLQ\DOOHUGH LVH VHV YH PDQWÕüÕ\OD QH\L JLUGL SODWIRUPODU VXQX\RU $UWÕN KD\DWÕQ ELU SDUoDVÕ ELU RODUDN J|QGHULUVHQL] R QHW ELU ýHNLOGH NDUýÕ\D oÕNWÕ X]YX KDOLQH JHOGL EX SODWIRUPODU µ*OGU *OGU¶ DGOÕ RODUDN\DQVÕU6RQ\ÕOGÕUDQDORJQHVLOGHQGLMLWDOQHVLOH SDURGLGH R\QDQGÕüÕ JLEL ELUH\OHU QHUHGH\VH \DýDGÕNODUÕ JHoLý HYULPL \DýÕ\RUX] %LU GH EL]LP JLEL DUDGD NDOPÕý KHU DQÕ IRWRüUDÀD\DUDN \D GD YLGHR\D oHNHUHN DQÕQGD QHVLOOHUYDU\DUÕDQDORJ\DUÕGLMLWDOELUQHVLO<HQLQHVLO SD\ODýÕ\RUODU %X SD\ODýÕPODU VÕQÕU WDQÕQPDGÕüÕ ]DPDQ úSDGOHUOH úSKRQHODUOD YH $QGURLGOH GRNXQPDWLN HNUDQOÕ KHP LoHULN DoÕVÕQGDQ KHP GH GXUXP DoÕVÕQGDQ VDoPDOÕN WHOHIRQODUOD RQOLQH PDKUHPVL] ELU KD\DW PRGHOOHPHVL\OH ER\XWODUÕQDNDGDUYDUDELOL\RU'Q\DKÕ]OÕELUGHüLýLPLQ WDPDQODPÕ\ODNHQGLQLJ|VWHUHJ|VWHUHJHOL\RU LoLQGHQ JHoL\RU %X GHüLýLPOHUOH ELUOLNWH NUDOOÕNODU %HQQHELOH\LP<DQGH[PL\LP" GD UROOHU GH GHüLýWL (VNLGHQ GRNWRUODU NUDOGÕ ELU ýH\ (YHWUHNODPE|\OHGL\RU VRUDPD]GÕQÕ] ýLPGL KDVWDODU NUDO HVNLGHQ |üUHWPHQOHU <DQGH[DUDPDPRWRUXEXUHNODPODELOLQoDOWÕQÕWDPRQ NUDOGÕ oHNLQLUGLQL] ýLPGL |üUHQFLOHU NUDO HVNLGHQ LNLGHQYXUX\RU%HQQHUGHQELOH\LP"6RNUDWHVµHQELOJHNLýL ND\QDQDODU NUDOGÕ JHOLQOHU NRQXýPD]GÕ ýLPGL JHOLQOHU ELOPHGLüLQL ELOHQ NLýLGLU¶ GL\H LIDGH HGL\RU <|QOHQGLUPH NUDOHVNLGHQSDWURQODUNUDOGÕNXUDOWDQÕPD]ODUGÕýLPGL ýX ýHNLOGH FDQ EXOX\RU EDN ELOJH NLýL µ<DQGH[¶ )UDQFLV PýWHULOHU NUDO HVNLGHQ RWR WDPLUFLOHUL NUDOGÕ VÕUDGD %DFRQ µ%LOJL JFQ ND\QDüÕGÕU¶ GL\RU *FQ ND\QDüÕQÕ EHNOHUGLQL]ýLPGLRWRPRELOVDKLSOHULNUDO J|UPHN LVWL\RUVDQ <DQGH[¶H EDN <LQH DUDPD PRWRUXQD 7DELL EX G|QýP VRQXFXQGD <RXWXEH GD WÕNODQPD ELU ýDKVL\HW ELoLOHUHN ELOHFHN NLýLQLQ DQFDN R RODFDüÕ UHNRUODUÕNÕUDQELUEHEHüLQYLGHRVXQGDNLJLEL\L]KHSLPL] DQODWÕOPD\DoDOÕýÕOÕ\RU %HEHN HOLQH YHULOHQ JHUoHN ELU GHUJLQLQ VD\IDODUÕQÕ *HOLU¶ oHYLULUNHQ úSDG GHNL JLEL oHYLUPH\H oDOÕýÕ\RU 'HUJL\H HVHUL\OH PHGHQL\HWOHULQ DQQHVL RODQ DQVLNORSHGLOHUGHQ VDQNL úSDG NXOODQÕU JLEL \DNODýPD\D oDOÕýÕ\RU ELU WUO EDKVHGHUNHQELQELUoHýLWGýQFHLNOLPLQLRUWD\DNR\DQEX GHUJL úSDG JLEL oDOÕýPÕ\RU HQ VRQXQGD SDUPDNODUÕQÕ \DSÕODUELOJLQLQWRSOXPODUÕQJHOLýLPL]HULQGHPXD]]DP YFXGXQD EDVWÕUDUDN WHVW HGL\RU SDUPDüÕP DUÕ]DOÕ PÕ HWNLVLQLDNWDUÕ\RU<HQLG|QHPGHELOJLDUWÕNRUWDGDEWQ GL\H 3DUPDüÕQÕQ oDOÕýWÕüÕQÕ J|UQFH GHUJL\H VDQNL LKWLýDPÕ\ODDQVLNORSHGLNELUýHNLOGHGXUX\RU%LU\HWLPJLEL DUÕ]DOÕ ELU FLKD]D GRNXQXU JLEL GRNXQX\RU %LU PGGHW LOJLEHNOL\RUúOJLYDUVDELOJLYDU6ÕUNDONWÕVÕQÕUODUNDONWÕ VRQUD KHSLPL]LQ KDOL R EHEHüLQ KDOLQH G|QýHFHN 'ROD\ÕVÕ\OD\HQLG|QHPGHHüLWLPVLVWHPLQGHELOJL\HEDNÕý JLEL« *HUoHN RODQ LOH VDQDO RODQÕ NDUÕýWÕUDFDN JLEL DoÕVÕLOJLWHPHOOLRODUDNN|NWHQGHüLýPHN]RUXQGD J|]N\RUX] 'RNXQPDWLN FLKD]ODU KD\DWÕPÕ]ÕQ LoLQH 5DKPHWOL &HPLO 0HULo µ,ýÕN 'RüXGDQ *QP] WRSOXPX KHU JHoHQ JQ LQWHUQHW YH VRV\DO PHFUD SODWIRUPODUÕ\OD HNOHNWLN ELU ýHNLOGH ELUOHýHUHN JLUGLNoHYD]JHoLOPH]KDOHJHOL\RURQODUOD\DWÕ\RURQODUOD NDONÕ\RUX] zp[b=db[h %ĊI65HGČB9A5B=BČ758=. ČMČ?Č8CĈ8IBGČB9A5 Ulu Önder Atatürk’ün bile yüzyılın buluşlarından biri saydığı görsel ve işitsel sanatların harmanlandığı sinema, insan ufkunun sınırlarını zorluyor. Teknolojinin getirdiği yenilikler ile hayal kahramanları ete kemiğe bürünüyor, bazen yapmak isteyip de yapamadıklarımızı buluyoruz sinemada. Hayatın içinden bir parçayı kare kare çıkarıp aldığı gibi, bazen de düşlerimizden besleniyor. Belki de 7. Sanat’ı eşsiz kılan, olmayanı gözlerimizin önünde var edebilme sihrinden kaynaklanıyor. Peki, Sinema’nın temelleri nasıl atıldı ve dünden bugüne hangi aşamalardan geçerek gelişimini sürdürdü? “BÜYÜLÜ DÜNYA” Sinema hareketli görüntü demektir ve aslında insanlarda bulunan bir kusurdan ileri gelir. Retinamız üzerine düşen görüntüler bir süre silinmeden kalma özelliğine sahiptir. Bu süre yaklaşık olarak 2/35 saniye kadardır. Eğer bizler bir saniye içinde 24 kareyi art arda görürsek bu retinamız üzerine düşen görüntüleri hareketli olarak algılamamıza sebep olur ve işte sinemanın da dayandığı prensip budur. 8 SİNEMANIN İCADINDA ÖNEMLİ İSİMLER LUMIERE KARDEŞLER 1895 yılında Auguste ve Louise Lumière, ilk taşınabilir kamerayı keşfeder ve buna Sinematograf (Cinematographe) adını verir. Bu kamera ile bazı çekimler yaparlar ve Paris’te bulunan Grand Cafe de bir takım paralı gösteriler düzenlerler. Bu çekimlerden en çok bilinenler Bir Trenin Gara Girişi, Bir Duvarın Yıkılışı, Islanan Bahçıvan ve Boğa Güreşçisi’dir. Bir Trenin Gara Girişi isimli film, küçük ve keyifli bir hikâyeye sahiptir. Filmi ilk defa izlemeye giden insanlar trenin üzerlerine (perdeye) yakınlaşmasıyla kendilerine çarpmasından korkmuşlar ve salondan kaçmışlardır. zp[b=db[h Aslında bu hikâyeden yola çıkarak sinemanın insanlar için ne kadar yeni ve gerçekçi olduğunu gözlemleyebiliriz. GEORGE MELIES George Méliès aslında bir sihirbazdır ve o da bu yeniliği izlemeye giden insanlar arasındadır. Gördüklerinden çok etkilenen Méliès sahip olduğu tiyatro salonunu 1896 yılında sinema salonuna çevirir ve sinema üzerine çalışmaya başlar. Nitekim bu çalışmalar sonucunda karşılaştığı belirli hatalar sayesinde özel teknikler keşfeder. Bu özel teknikler arasında stop motion ve superempoze da vardır. Méliès bunları kullanarak kısa filmler çeker. Bu filmlerden bir tanesi kafasını devamlı olarak bir başka kafayla değiştirdiği Melomanic’tir. Film üzerine çalışan uzmanlar, Lumière kardeşlerin belgesel, Méliès’in de kurmaca film yaptıkları gibi bir ayrımdan söz ederler. Lumière’ler yanlarına bir kameraman alarak dünyayı dolaşırlarken, Méliès stüdyosunda kalarak fantastik filmler yapar. Bunun sonucunda da fantastik ve günümüzde bir sürü insan tarafından bilinen Aya Seyahat (Le Voyage dans la Lune) adlı filmini 1902 yılında çeker. EDWIN S. PORTER Yine filmle etkileşimleri yaklaşık olarak aynı zamana denk gelen “Edwin S. Porter” da çalışmalarına devam eder. Porter kurgunun önemini vurgulayan yönetmenlerden bir tanesidir ve filmlerini bu prensibe dayandırarak çeker. Çektiği filmlerden birisi de ilk Western filmi kabul edilen The Great Train Robbery’dir. 1900’LÜ YILLARIN BAŞINDAKİ EN ÖNEMLİ GELİŞMELER Bu gelişmeler sinemanın daha da gelişmesinde ve daha çok kişiye ulaşmasında önemli rol oynar ve 1905 yılında ilk sinema salonu olarak kabul gören Nikelodeon’ların (Nickelodeon) açılmasına sebep olur. Bu salonların adı nikelden gelir çünkü insanlar buralarda kesintisiz olarak gösterilen filmleri sadece 1 nikel karşılığında seyrederler. 1906 yılına geldiğimizde sinema tarihinde yapılan en uzun filmi görürüz. Bu film 70 dakika gibi bir süreye sahip olan The Story of Kelly Gang‘dir. Bu filmi 1915 yılında DW. Griffith tarafından çekilen ve 3 saat gibi bir süreye sahip olan Bir Ulusun Doğuşu izler. 1920 yılına kadar olan süreçte üç önemli gelişme daha vardır. Bunların ilki 1913 yılında Hollywood’un kurulması, ikincisi 1914 yılında ilk Görüntü Sarayı’nın New York’ta açılması ve sonuncusu da yine 1914 yılında Charlie Chaplin’in Küçük Serseri isimli filmle sessiz sinemaya girmesidir. Bu dönemde bir sürü film çevrilmiş olmasına rağmen hepsi çok kısa filmlerdir. 1920 yılından sonra filmlerin konuları daha çok önem kazanır. O yüzden sinema tarihi içerisindeki filmlere 1920 sonrasında değinmek daha doğrudur. 1920’ye kadar olan bütün gelişmeler sinemanın sonraki yıllarındaki gelişimini hızlandırır ve bir sürü yeni sinemacı için kapıları açar. TÜRK SİNEMASI Sinemanın doğum günü 1 Şubat olmasına rağmen, Türk sinemasının başlangıç tarihi 14 Kasım 1914 olarak kabul edilir. Osmanlı İmparatorluğu’nun 1. Dünya Savaşı’na girdiği ilk günlerde Ayestefanos’taki (Yeşilköy) Rus Anıtı yıkılırken, yedek subay Fuat Uzkınay tarafından görüntülenen “Ayestefanos’taki Rus Abidesinin Yıkılışı” adlı tarihi belgesel ilk Türk filmi olarak kabul edilir. Türk sinemasında en fazla film 1914-1973 yılları arasında üretilir, bu dönemde tam 3359 film çekilir. Filmler dönemlere uygun olarak ya tiyatro eserleri ve romanların uyarlamaları ya da yabancı filmlerin 9 zp[b=db[h Ödüller Bu dönem, Türk sinemasının yurt dışında çok sayıda ödül almasıyla da dikkati çeker. Sinan Çetin’in yönettiği “Berlin In Berlin”de oynayan Hülya Avşar, 1993 Moskova Film Festivali’nde “En İyi Kadın Oyuncu”; Memduh Ün de “Zıkkımın Kökü” adlı filmi ile 1993 yılında İspanya Sinema Festivali’nde “En İyi Yönetmen” ödülünü alır. Yine, “Tabutta Röveşata” Uluslararası Sinema Eleştirmenleri Derneği Jüri Ödülü’nü, “Hamam” filmi de Cannes Film Festivali’nde İtalyan Sinema Yazarları Derneği’nin seçiminde “En İyi Film”, İtalya’da yabancı basının seçiminde “En İyi Yönetmen ve En İyi Müzik” Golden Globe ödüllerini alırlar. Türkçe versiyonu olarak piyasaya çıkar. Türk halkının sinema perdesine ilgisinin artmasıyla da film çekimleri gün geçtikçe artar. Cumhuriyetin ilanı ve sinema tekniklerinin gelişmesiyle Türk sinemasının “Yeşilçam Dönemi” başlar. 1960 sonrası Yeşilçam’da çekilen film sayısı her geçen yıl hızla artar. 1970’li yıllarda televizyonun ortaya çıkmasından sonra sinema sektörü seyirci bulmakta güçlük çeker. Cumhuriyet ile atağa geçen, ancak 1980’lerde çöküş dönemine giren Türk sineması, 1990’larda yeniden yükselişe geçer. Bu dönemde Yılmaz Güney’in senaryosundan Şerif Gören’in yönettiği “Yol” filmi, 1982 Cannes Film Festivali’nde en iyi film seçilir ve Altın Palmiye Ödülü’nü Costa Gavras ile paylaşır. 1990’lara doğru çekilen film sayısı ise maliyetlerin yüksekliği nedeniyle giderek düşer. TÜRK SINEMASININ YÜKSELİŞİ 90’lı Yıllar Ancak, 1990’lı yıllar, büyük çöküşü 1980’lerde yaşayan Türk sinemasının, tekrar eski günlerine dönemese de Anka Kuşu gibi küllerinden doğmasını temsil eder. 1996’da gösterime giren “Eşkıya”nın 2,5 milyon kişilik hasılata ulaşmasıyla Türk sineması için umut doğar. Bu rakam, o dönem için büyük bir izleyici rekorudur. Ardından seyirciler, 1997’de “Ağır Roman”, “Masumiyet” ve “Hamam”; 1998’de “Gemide”, “Akrebin Yolculuğu” ve “Hoşça kal Yarın”; 1999’da “Propaganda”, “Her Şey Çok Güzel Olacak”, “Gülün Bittiği Yer”, “Salkım Hanımın Taneleri”, “Harem Suare” ve “Mayıs Sıkıntısı” gibi peş peşe birçok popüler ve sanat filmini görme fırsatı bulur. 2000’li Yıllar Yerli yapımlar, Amerikan filmlerinin neredeyse tümüne hâkim olan pazar payını 2000’li yıllardan itibaren düşürmeye başlar. 2000 yılında gösterime giren 15 yerli film arasından “Kahpe Bizans” yaklaşık 2 milyon izleyiciye ulaşır. “Vizontele” 2001’de 3 milyonu geçen izlenirlikle “Eşkıya”yı geride bırakır. Derviş Zaim “Filler ve Çimen”, Serdar Akar “Dar Alanda Kısa Paslaşmalar” adlı filmlerine bu yıl imza atar. Bu tırmanış, ilk yıllarda seyirci sayısına çok fazla yansımaz. TUİK’in verilerine göre, 2001 yılı hariç, 1997’den 2003 yılına kadar yerli yapımlara 2,5 milyon civarında seyirci ilgi gösterir. Türk filmleri için asıl dönüm noktası 2004 yılı olur. “Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak”, “Bekleme Odası”, “Hababam Sınıfı Merhaba”, “Neredesin Firuze”, “Mustafa Hakkında Her Şey” gibi filmlerin sinema salonlarına geldiği 2004 yılında, “G.O.R.A” ve “Vizontele Tuuba” ciddi rakamlarda seyirci toplar. Aynı yıl yerli filmleri izleyen toplam seyirci sayısı 6 milyon 657 bine çıkar. 2005’te gösterime giren 27 yerli yapımı toplam 6 milyon 795 bin kişi izlerken, Türk sineması 2006’da rekor yılını yaşar. Gösterilen 33 yerli filme 10 milyon 838 bin kişi talep gösterir. Bunun yanında, o yıllarda “Kurtlar Vadisi-Irak”, “Babam ve Oğlum”, “Organize İşler”, “Hababam Sınıfı Askerde”, “Hababam Sınıfı Üçbuçuk” seyirci sayısıyla dikkati çeker. Türk sinemasında 2006 ve 2007 yılları gişe başarıları ve ödüllerin geldiği yıllar olur. 2008 ise sinemanın “altın yılı” haline gelir. “Rıza”, “120”, “Vicdan”, “O.. Çocukları”, “Recep İvedik”, “Devrim Arabaları”, “A.R.O.G” ve “Osmanlı Cumhuriyeti” yılın gözde yapımları arasında yer alır. Son birkaç yıldır Türk sineması gösterime giren yabancı filmlerle yarışır hale gelir, hatta onları geçer. Bu nedenle Türk halkı “kendi sinemasını en fazla izleyen halk” olur. Bunlardan, 31 hafta gösterimde 10 zp[b=db[h kalarak en yüksek izleyici rekorunu alan 4 milyon 301 bin 641 izleyici ile “Recep İvedik” adlı yapım olur. Şahan Gökbakar’ın senaryo yazarlığını ve başrolünü üstlendiği film, aynı zamanda tüm zamanların en çok izlenen Türk filmi unvanını da taşır. Bu filmi sırasıyla 4 milyon 256 bin 566 izleyici ile 2005 yapımı “Kurtlar Vadisi: Irak” ve 4 milyon bin 711 izleyici ile 2003 yapımı “G.O.R.A” takip eder. Ödüller Son yıllar Türk sinemasının hem ulusal hem de uluslararası arenada birbiri ardına ödüllerin alındığı yıllar olur. Örneğin, Cannes Film Festivalinde Nuri Bilge Ceylan’a “En İyi Yönetmen” ödülünü getiren “Üç Maymun”, Oscar’da ilk 9 film arasına girerek “aday aday”ı olur. Almanya’da yaşayan yönetmen Fatih Akın’ın yönettiği “Yaşamın Kıyısında”, Özer Kızıltan’ın yönettiği “Takva”, yönetmen Semih Kaplanoğlu’nun filmi “Yumurta”, Abdullah Oğuz’un “Mutluluk” adlı filmleri festivallerden eli boş dönmez. Yönetmenliğini Mahsun Kırmızıgül’ün yaptığı “Beyaz Melek”, 41. Houston Film Festivali’nde, “En İyi Uluslararası Yabancı Film” ve “Jüri Özel En İyi Yönetmen Ödülü” alır. Ayrıca film, gösterime girdiği 2007 yılında 2 milyon 30 bin 444 kişiyi sinema salonlarına çeker. Son yıllarda gişe rekorlarına ve ödüllere doymayan Türk filmleri artık Hollywood’un gözde yapımlarını geride bırakır duruma gelir. SİNEMA BİR YERYÜZÜ CENNETİDİR… Acaba Lumieres kardeşler, 1895 yılının 1 Şubat’ında sinema makinesini icat ettiklerinde, bu buluşlarının tüm dünyayı sarsıp etkisini hiç kaybetmeyen bir sektöre dönüşeceğini düşünmüşler miydi? Bu sorunun cevabı bilinmiyor, ancak dünyada görünen o ki sinema kitleleri etkilemeye başladığı günden bu yana hem eğlencenin, hem bilginin hem de ideolojilerin sunulduğu ciddi bir araç haline dönüştü. Sinema, insanların günlük yaşamdan kopmak, eğlenmek veya hoş vakit geçirmek için sık sık gittiği eğlence araçlarından biri haline geldi. Her ne kadar büyük ekran televizyonlar sinemayı etkilese de karanlık salonlarda dev ekranda film izlemenin verdiği zevk değişmedi. Sinema, artık 110 dakikada, sanayileşmenin etkisiyle yalnızlaşan ve sürekli değişen gündem karşısında duyarsızlaşan insanlara hem kaçış hem de dünyayı tanımlama imkânı sunuyor. 11 7Zl[hjeh_Wb 6H\LGRüOX $YUXSDSD]DUÕQD.|OQ¶GHQJLUHFHN *ÕGDVHNW|UQQ|QF¿UPDODUÕQGDQ6H\LGRüOX+HOYD5HoHOLKUDFDWDWDüÕQÕVUGU\RU$YUXSDSD]DUÕQGD úQJLOWHUH$OPDQ\DYH)UDQVD¶\DLKUDFDW\DSDQ¿UPDYDURODQSD]DUODUÕQÕJHQLýOHWPHNLoLQ.|OQ¶GHG]HQOHQHQ GQ\DQÕQHQE\N8OXVODUDUDVÕ%LVNYLYHûHNHUOHPH)XDUÕ¶QD,60NDWÕOGÕ6H\LGRüOXUQOHULQLQ$YUXSD SD]DUÕQGDL\LWDQÕQGÕüÕQDGLNNDWoHNHQ*HQHO0GU0HKPHW*|NVX³)XDUGDVWDQGÕPÕ]ÕoRNVD\ÕGDLýDGDPÕ YHWRSWDQFÕ]L\DUHWHWWL8]XQYDGHOLLKUDFDWoDOÕýPDODUÕPÕ]LoLQROXPOXLýELUOLüLJ|UýPHOHUL\DSWÕNúQJLOWHUH YH$OPDQ\DSD]DUÕEDýWDROPDN]HUH$YUXSD¶QÕQWDPDPÕQDLKUDFDW\DSPD\ÕKHGHÀL\RUX]UQoHýLGLYH PDUNDPÕ]ODJHOHQHNVHOOH]]HWOHULPL]LoLQ\HQLSD]DUDUD\ÕýÕQDDüÕUOÕNYHUHFHüL]´LIDGHOHULQLNXOODQGÕ $OPDQ\D¶QÕQ .|OQ NHQWLQGHGQ\DQÕQ HQ E\N 8OXVODUDUDVÕ %LVNYL YH ûHNHUOHPH )XDUÕ ,60 ¶QF NH] NDSÕODUÕQÕ DoWÕ 2FDN WDULKLQH NDGDU GHYDP HGHQ ,60¶GH EX \ÕO ONHGHQ ELQ ¿UPD \HU DOGÕ*HoWLüLPL]\ÕODJ|UHNDWÕOÕPFÕ¿UPDVD\ÕVÕQGDDUWÕýJ|]OHQLUNHQIXDUÕ\DNODýÕNELQH\DNÕQNDWÕOÕP FÕ ]L\DUHW HWWL )XDUD $OPDQ\D úWDO\D %HOoLND úVSDQ\D )UDQVD úQJLOWHUH ¿UPD LOH NDWÕOGÕ7UNL\HLVHNDWÕOÕPFÕ¿UPDLOHVÕUDGD\HUDOGÕ6H\LGRüOX*HQHO0GU0HKPHW*|NVXIXDUÕQ JHoWLüLPL]\ÕOODUDQD]DUDQGDKDFDQOÕJHoWLüLQLV|\OHGL)XDUGDúQJLOWHUHYH$OPDQ\DLOHLKUDFDWJ|UýPHOHUL \DSWÕNODUÕQÕQELOJLVLQLYHUHQ*|NVXLONHWDSWDELUNDoPDUNHWOHU]LQFLULLOHUQOHULPL]LQVDWÕýÕLoLQV|]OHýPH LP]DODGÕN)XDUGD\HQLUQOHULPL]LQ\DQÕVÕUDJHOHQHNVHO2VPDQOÕUHoHOOHULPL]LQGHWDQÕWÕPÕQÕ\DSWÕN7UN GDPDNWDGÕQÕoRNGDKDJHQLýNLWOHOHUHXODýWÕUPDQRNWDVÕQGDJ]HOELUIÕUVDW\DNDODGÕN´GL\HNRQXýWX 12 =dZ[c 13 zp[b=db[h µ5"!4$`.9!+!.3%2'`.` +!.3%2_.,%.%"·,·2 Dünyada her yıl 12,7 milyon kişiye kanser tanısı konuluyor ve 7,6 milyon kişi kanserden ölüyor. Önlem alınmazsa, dünya genelinde kanser yükünün artarak 2030 yılında 26 milyon yeni tanı kanser vakasına ve 17 milyon ölüme ulaşacağı tahmin ediliyor. Kanserde en hızlı artışın ise ülkemizin de içinde bulunduğu düşük ve orta gelirli ülkelerde olacağı öngörülüyor. Her yıl 4 Şubat Dünya Kanser gününde Uluslararası Kanser Kontrol Örgütü (UICC) ve ortak kuruluşların birlikte yürüttüğü, her yıl milyonlarca ölüme neden olan ve pek çoğu önlenebilir bir hastalığa karşı toplumsal bilinci artırmak amacıyla tüm dünyada kampanyalar düzenleniyor. Kanserin % 30-40 oranında önlenebilmesi ve var olan kanser vakalarının üçte birinin erken teşhis ve 14 tedavi ile iyileşebilir olması bu konudaki iyi verilerdir. Dolayısıyla kanserden korunma kanserin tedavisinden daha önemli bir husustur. Öyleyse kanserin belirtilerini ve kanserden korunma yollarını hep birlikte okuyalım… KANSER NEDİR? Kelime anlamı olarak kanser, bir organ veya dokudaki hücrelerin düzensiz olarak bölünüp çoğalmasıyla beliren kötü urlara denir. Genel anlamda ise kanser vücudumuzun çeşitli bölgelerindeki hücrelerin kontrolsüz çoğalması ile oluşan 100’den fazla hastalık grubudur. Çok çeşitli kanser tipleri olmasına rağmen, hepsi anormal hücrelerin kontrol dışı çoğalması ile başlar. Tedavi edilmez ise ciddi rahatsızlıklara, hatta ölüme dahi neden olabilir. zp[b=db[h NORMAL BIR HÜCRE NASIL KANSERE DÖNÜŞÜR? konusunda önemli bir bulgudur. Vücudumuzdaki sağlıklı hücreler bölünebilme yeteneğine sahiptirler. Ancak, kas ve sinir hücrelerinde bu özellik bulunmaz. Ölen hücrelerin yenilenmesi ve yaralanan dokuların onarılması amacıyla bu yeteneklerini kullanırlar. Yaşamın ilk yıllarında hücreler daha hızlı bölünürken, erişkin yaşlarda bu hız yavaşlar. Fakat hücrelerin bu yetenekleri sınırlıdır, sonsuz bölünemezler. Her hücrenin hayatı boyunca belli bir bölünebilme sayısı vardır. Sağlıklı bir hücre ne kadar bölüneceğini bilir ve gerektiğinde ölmesini de bilir. Buna hücrenin programlı ölümü denir. Ağrı: Kemik veya testis tümörlerinde ilk belirti olabilir ama genelde ileri evre kanserlerin bir belirtisidir. Memede veya vücutta hissedilen kitleler: Özellikle meme, testis, lenf bezi veya yumuşak doku tümörleri cilt altında bir yumru veya şişlik ile hissedilebilir. Normalde vücudun sağlıklı ve düzgün çalışması için hücrelerin büyümesi, bölünmesi ve daha çok hücre üretmesine gereksinim vardır. Bazen buna rağmen süreç doğru yoldan sapar, yeni hücrelere gerek olmadan hücreler bölünmeye devam eder. Bilincini kaybetmiş kanser hücreleri, kontrolsüz bölünmeye başlar ve çoğalırlar. Fazla hücrelerin kütleleri bir büyüklük veya tümör oluştururlar. İYİ VE KÖTÜ HUYLU TÜMÖRLER Kanser hücreleri birikerek tümörleri oluştururlar. Tümörler iyi huylu veya kötü huylu olabilirler. İyi huylu tümörler kanser değildir. Bunlar sıklıkla alınırlar ve çoğu zaman tekrarlamazlar. İyi huylu tümörlerdeki hücreler vücudun diğer taraflarına yayılmazlar. En önemlisi iyi huylu tümörler nadiren hayatı tehdit ederler. Kötü huylu tümörler kanserdir. Kötü huylu tümörlerdeki hücreler anormaldirler ve kontrolsüz ve düzensiz bölünürler. Bu tümörler normal dokuları sıkıştırabilirler, içine sızabilirler ya da tahrip edebilirler. Eğer kanser hücreleri oluştukları tümörden ayrılırsa, kan ya da lenf dolaşımı aracılığı ile vücudun diğer bölgelerine gidebilirler. Gittikleri yerlerde tümör kolonileri oluşturur ve büyümeye devam ederler. KANSER BELİRTİLERİ NELERDİR? Kanserin belirtilerini bilmek hastalığın erken teşhisi açısından önemlidir, ancak bu belirtilerin birine veya daha fazlasına sahip olmak kişinin kanser olduğu anlamına da gelmez. Açıklanamayan kilo kaybı: Birçok kanserin; özellikle mide, pankreas, yemek borusu kanseri ve akciğer kanseri gibi; ilk belirtisi açıklanamayan kilo kaybıdır. Ateş: Kanserde sıklıkla görülür fakat genelde ileri evre kanserler ile birliktedir. Kan kanseri ve lenf bezi tümörlerinde ise başlangıç belirtisi olarak ortaya çıkabilir. Halsizlik: Kan kanseri veya kansızlığa neden olabilen mide veya kalın bağırsak kanseri gibi kanserlerde erken ortaya çıkabilir. Halsizlik kanserin seyrini tahmin etme Cilt değişiklikleri: Cilt tümörleri haricinde iç organ tümörlerinde de görülebilir. Bazı kanserlerde sarılık, ciltte koyulaşma veya ciltte kızarıklık görülebilir. Kanama: Olağan dışı kanama birçok kanserde erken veya geç dönemde ortaya çıkabilir. Balgamda kan görülmesi akciğer, dışkıda kan görülmesi kalın bağırsak, idrarda kan görülmesi idrar torbası (mesane), zamansız vajinal kanama ise rahim veya rahim ağzı kanserinin belirtisi olabilir. Dışkılama veya idrar yapma alışkanlığında değişiklik: Uzun süreli kabızlık, ishal veya dışkı boyutunda değişiklik kalın bağırsak kanserinin ilk belirtisi olabilir İdrar yaparken sancı, idrarda kan görülmesi veya idrar yapma sıklığının değişmesi prostat veya idrar torbası (mesane) kanserinin ilk belirtileri olabilir. Öksürük ve horlama: İnatçı ve geçmeyen öksürük akciğer kanserinin horlama ise gırtlak kanserinin ilk belirtileri olabilir. Ben ve siğillerdeki değişiklikler: Vücudumuzda yıllardır mevcut olan bir ben veya siğilde şekil, boyut veya renkte yeni ortaya çıkan bir değişiklik durumunda hemen bir doktora müracaat edilmelidir. Zira melanom denilen cilt tümörlerinde erken teşhis ile tedavi şansı artmaktadır. DOĞRU BİLİNEN 4 YANLIŞ! Dünyada ve ülkemizde kanserle ilgili bazı yanlış bilgiler ve doğruları şunlardır: Yanlış 1: Kanser bir sağlık sorunudur. Doğrusu: Kanser sadece bir sağlık sorunu değildir. Sosyal ve ekonomik yönleri de olan insan haklarını etkileyebilen bir sorundur. Yanlış 2: Kanser; gelişmiş ülkelerde, yaşlı ve refah düzeyi yüksek insanlarda görülen bir hastalıktır. Doğrusu: Kanser küresel bir sorundur, her yaşta görülebilir. Özellikle gelişmekte olan ülkeleri etkiler. Yanlış 3: Kanser ölüm demektir. Doğrusu: Günümüzde yeni tedavi yöntemleri ile pek çok kanser türünde uzun yaşam sürelerine ulaşılıyor. Ülkemizde tüm kanser tedavileri ücretsiz yapılıyor ve modern tıptaki standart bütün tedavilere ulaşılabiliyor. 15 zp[b=db[h Yanlış 4: Kanser benim kaderim, ondan kaçamam. Doğrusu: Kanser önlenebilir bir hastalıktır. Doğru stratejiler ile her üç kanserden birisi önlenebilir. DOĞRU BESİN VE BOL HAREKETLE GÜLÜMSE GELECEĞİNE… Protein ve Kanser: Yüksek miktarda hayvansal protein alımı kanser ile ilişkilendirilir. Bunun nedenlerinden birisi yüksek miktarda hayvansal protein alındığında doymuş yağ tüketiminde de artış olmasındandır. Yapılan çalışmalarda doymuş yağ tüketimi ile meme, prostat, rahim, kolorektal, pankreas ve böbrek kanserleri kanser arasında ilişki olduğu biliniyor. Ancak yine de bu kanserlerin proteinle ya da doymuş yağ alımı ile bağıntılı olduğu tam olarak açıklanamıyor. Yağ içeriği yüksek et ve işlenmiş et tüketimi yerine alternatif protein kaynakları olan balık, tavuk sağlıklı pişirme yöntemleri ile tüketilmelidir. Nitrat, nitrit gibi katkı maddeleri içeren ürünlerden (sucuk, sosis, salam vb.) uzak durulmalıdır. Yağ ve Kanser: Yağlar vücudun enerji deposu olup vücutta sentezlenemeyen elzem yağ asitleri ve yağda eriyen vitaminlerin alınması için gereklidirler. Yağın her çeşidinin (sıvı veya katı, hayvansal veya bitkisel) fazla tüketilmesi özellikle prostat, meme, testis, rahim, yumurtalık ve kolorektal kanserlerinin oluşum riskini arttırır. Bu nedenle yağ alımını azaltmak için yemekler 16 az yağ ile pişirilmeli, özellikle et yemeklerine ilave yağ eklenmemeli, kendi yağında pişirilmelidir. Doymuş yağların tüketimi azaltılarak doymamış yağ tüketimi arttırılmalıdır. Bitkisel sıvı yağlar tercih edilmelidir. Yağ çeşidi ve tüketimi belirli bir denge içerisinde olmalıdır. Karbonhidrat ve Kanser: Karbonhidratlar başlıca enerji kaynağımızdır. Yiyeceklerimizde en çok bulunan besin ögesidir. Başlıca çay şekeri, pekmez, bal, ekmek, sebze, meyve, kuru baklagillerde bulunur. Et, balık ve tavukta az miktarlarda nişasta benzeri ‘glikojen’ denen karbonhidrat bulunur. Sebze, meyve, kepeği ayrılmamış tahıl ve kuru baklagillerde bir karbonhidrat türü olan posa (lif) bulunur. Posanın fazla alınması kabızlığı önleyerek bağırsakların düzenli olarak çalışmasını sağlar ve kolon-rektum kanserleri oluşumunu engeller. Vitaminler ve Kanser: Vitaminlerin genellikle kanser oluşumunu önledikleri belirtilir. Vitaminlerin günlük önerilen miktarlardan az alınmasının kanser riskini arttırdığı bildirilir. Mineraller ve Kanser: İnsan vücuduna minerallerin çoğu içecek ve yiyeceklerle, bir kısmı hava yoluyla bazıları da deri ile alınır. Bazı mineraller kanserin oluşmasını önlemeye yardımcı olurken bazıları da kansere neden olur. Bazı minerallerde alım miktarına göre her iki şekilde de etki gösterir. Kanser oluşumuna zp[b=db[h neden olan başlıca mineraller nikel, kadminyum, kurşun, asbest (amyant) ve arseniktir. Kanserden koruyucu minerallerin başında selenyum, iyot, çinko, molibden, kalsiyum ve demir gelir. Şişmanlık ve Kanser: Besinlerle alınan enerjinin, gün boyu harcanan enerjiden daha fazla olması sonucu vücutta yağ olarak birikerek şişmanlığa neden olur. Genellikle şişmanlık kalori değeri yüksek besinlerin sürekli, aşırı tüketiminden ve fiziksel aktivitenin azlığından kaynaklanır. Şişman bireylerde kanser normal kilolulara göre daha yüksek oranda görülür. Bütün bunlardan ötürü hareketli bir yaşam tarzı alışkanlık haline getirilmelidir. Haftada 3-4 kez yapılan, 30-60 dakikalık orta şiddette fiziksel aktivitenin sağlığımız üzerinde olumlu etkileri vardır. Yapılan çalışmalarda fiziksel aktivitenin kanser riskini de azalttığı gösterilir. Fiziksel aktivite yaparak vücut ağırlığı kontrolü de sağlanır. Alkol, sigara ve Kanser: Bağımlılık yapan bu iki maddenin ayrı ayrı kullanımlarının yanı sıra birlikte kullanıldıklarında da kanser riskini daha da arttırdığı bilinir. Bu nedende alkol ve sigara tüketimi sınırlandırılarak tamamen sonlandırılmalıdır. Besinleri pişirme yöntemleri ve Kanser: Pişirme yöntemlerinden biri olan mangalda pişirme yöntemi sağlık açısından güvenilir bir yöntem değildir. Mangal kömürüne yakın olarak pişirilen besinlerde sağlık açısından zararlı maddeler oluşur ve kanser riskini arttırır. Yine aynı şekilde kızartma, kavurma, közleme, tütsüleme gibi hatalı pişirme yöntemlerinin yerine haşlama, fırında pişirme gibi sağlıklı yöntemler tercih edilmelidir. ERKEN TEŞHİS HAYAT KURTARIR! Modern tıptaki gelişmelere rağmen, dünyada ve ülkemizde ölüm nedenleri arasında halen ilk sıralarda yer almasından dolayı kanser önemli bir sağlık sorunudur. Kanser korunması mümkün olan bir hastalıktır ve doğru korunma stratejileri ile kanser vakalarının üçte biri önlenebilir. Çevresel etkenler kanser oluşumunda %90-95 oranında etkilidir. Kanser oluşumunda etkisi olan kötü beslenme, sedanter yaşam, tütün ve alkol kullanımı ile güneş ışığının zararlı etkilerine maruz kalma gibi çevresel etkenlerin kontrol altına alınması kanser görülme sıklığını azaltır. Kanserde erken tanı önemlidir. Kanserin, özellikle erken teşhis edildiğinde, tedavisi mümkündür. Tanısı ve tedavisi farklı uzmanlık dallarının işbirliğini gerektirir. Sağlıklı yaşam davranışları geliştirerek kansere karşı korunmanız ve özellikle meme, rahim ağzı ve bağırsak kanserinin erken tanısı konusunda ulusal tarama programlarına dahil olarak erken teşhis ile uzun ve sağlıklı yaşam şansına sahip olmanız mümkündür. 17 zp[b=db[h 18 zp[b=db[h 19 zp[b=db[h 9 ŞUBAT DÜNYA SİGARAYI BIRAKMA GÜNÜ: DUMANSIZ BİR HAYATA MERHABA! Sigara kullanımı, halk sağlığını tehdit eden ve mutlaka mücadele edilerek önlenmesi gereken sosyal bir sağlık sorunudur. Günümüzde artık aktif ve pasif sigara içiciliğinin ölümlere, hastalıklara, sakatlıklara ve psikolojik sorunlara yol açtığı bilinen bir gerçektir. İnsanların aktif olarak sigara içicisi olmaları yalnız kendilerinin değil etraflarında bulunan diğer insanların da pasif içici olarak sağlıklarını tehdit eder. Sağlığın yitirilmesinin yanında maddi açıdan da ciddi kayıplara neden olur. Tütün, kullanıcılarının yaklaşık yarısını öldüren bir üründür ve ortalama 15 yıl kadar erken ölüme yol açar. Halen dünya genelinde her 10 ölümden bir tanesi sigara kullanımı nedeniyle oluyor. Yılda 5,4 milyon kişi sigara kullanımının neden olduğu sağlık sorunları yüzünden ölüyor. Acil önlemler alınmadığı takdirde 2030 yılına gelindiğinde tütün kullanımı nedeniyle ölen kişi sayısının 8 milyonu geçeceği tahmin ediliyor. Benzer şekilde Türkiye’de de her 6 dakikada bir kişi, 20 günde 275, yılda ise en az 100,000 kişi tütüne bağlı hastalıklar nedeniyle kaybediliyor. Ölüme kadar götüren sigaranın çevremize ve kendimize verdiği zararları bildiğimiz halde, neden sigaraya başlarız, daha da önemlisi neden bırakamayız? Sigarayı bırakmanın faydalarını ve bu süreçte yapılması gerekenleri kendinize ve sevdiklerinize bir kez daha hatırlatmak istemez misiniz? NEDEN SİGARAYA BAŞLARIZ? Sosyal, psikolojik ve genetik faktörlere bağlı olarak ortaya çıkan sigara alışkanlığı, daha çok çocukluk ve gençlik çağında kazanılır. Çocukluk çağında anne, baba veya diğer büyüklerinin sigara içtiğini gören çocuk, merak içgüdüsü ile sigara içmek ister. Özellikle sigara içildiği halde çocuğa “Ben sigara içiyorum ama sakın sen içme” denirse, çocuğa hiç inandırıcı gelmez ve sorunun büyük olmakla ilgisi olduğunu düşünüp sigarayı zp[b=db[h büyümüş olmanın bir sembolü olarak görmeye başlar. Küçük yaşlarda birkaç adetle başlayan sigara alışkanlığı 8-10 yıl içinde artış gösterir ve nikotin bağımlılığı oluşur. Gençlik çağında ise sigara içen diğer arkadaşların arasında dışlanmamak için sigaraya başlanır. SİGARA DUMANINDAKİ ZEHİRLİ MADDELER NELERDİR? Her bir sigarada vücut için zehirli, tahriş edici, kanser yapıcı ya da kanserin ortaya çıkmasını kolaylaştırıcı 4 binden fazla kimyasal madde bulunur. Bunların içinde en iyi bilinen ve en tehlikelileri Karbonmonoksit, Nikotin, Arsenik, Siyanür, Kadmiyum, Radyoaktif Polonyum210, Akrolein, Aseton, Benzpiren, Toluen ve Katrandır. Karbonmonoksit, arabaların egzoz gazının aynısıdır, kanın oksijen taşıma yeteneğini azaltır. Nikotin, Kokain ve Morfin kadar bağımlılık yapar. Kan basıncını (tansiyon) ve kalp hızını arttırır. Karbonmonoksit ile birlikte koroner arter hastalığı ve beyin damar hastalığına yol açar. Radyoaktif Polonyum, yaydığı alfa ışınları ile kanser yapar. Katran, kanserojen (kanser yapıcı) olup, bronşlarda birikerek, akciğer kanseri, amfizem ve kronik bronşit yapar. SİGARAYI BIRAKTIKTAN SONRA NELER OLUR? Sigarayı bırakanlar ilk 20 dakikadan itibaren faydasını görmeye başlıyor. İlk 20 dakikada kalp atışı hızı düşüyor. 12. saatten itibaren kandaki karbondioksit seviyesi normale dönüyor. 2 hafta-3 ay arasında kişinin akciğer fonksiyonlarında düzelme görülüyor. 1-9 ay arasındaysa öksürme ve nefes darlığı gibi belirtiler azalıyor. 1 yılın sonunda sigaraya yeniden başlamadıysanız koroner kalp hastalığı riskiniz sigara içen birinin yarısı kadar oluyor. 10. yılın sonundaysa eğer kalıcı bir hasar oluşmamışsa akciğer kanseri riskinin sigara içen birinin yarısı kadar olduğu biliniyor. 15 beş yıl sonra koroner kalp hastalığı riski sigara içmeyen biriyle aynı seviyeye iniyor. SİGARAYI BIRAKMANIN FAYDALARI NELERDİR? Yaşamınıza yıllar katar (içilen her bir sigara 15 dakika ömrünüzü azaltır). Akciğer kanseri, amfizem, bronşit ve kalp krizi riskiniz azalır. Sigara öksürüğü azalır ve kaybolur. Spor yaparken kendinizi daha dinç ve enerjik hissedersiniz. Dayanıklılığınız artar. Sigaranın neden olduğu baş ve mide ağrıları kesilir. Körelen koku alma duyusu yeniden gelişir. Yemeklerin lezzetini yeniden tam olarak alırsınız. Nefesiniz sigara kokmaz. Diş ve parmaklarınızdaki sarı lekelere veda edersiniz. Dumansız odalarda yaşarsınız. Elbise ve mobilyalarınızdaki sigara yanıklarından kurtulursunuz. Kül tablalarınız temiz kalır. Yakınlarınıza iyi örnek olursunuz. İradenizin gücünü kanıtlamış olursunuz. Harcayacak daha fazla paranız olur. SİGARAYI BIRAKMAK İSTEYENLERE ALTIN ÖĞÜTLER Bırakmak için kendinize bir gün belirleyin ve o gün bırakma konusunda kararlılığınızı koruyun. Sigarayı bırakmayı isteme nedenlerinizi yazın ve her zaman görebileceğiniz yerlerde bulundurun. Sigarayı arkadaşınız bırakıyorken bırakmak ya da “sigara sağlığa zararlıdır” lafı ile herkesin tekrarladığı sebeplerden dolayı karar alıp harekete geçmek, size sigaradan kurtulmak için yeterli motivasyonu sağlamayabilir. Daha işe başlarken ailenizi ve çocuklarınızı sigaranın zararlarından korumak, kanserden uzak durmak ya da erken yaşlanmayı engellemek gibi daha kuvvetli sebeplerden dolayı sigarayı bırakmaya başlayın. 21 zp[b=db[h Sigarayı bırakmayı gözünüzde büyütmeyin ama hafife de almayın. GEREKİYORSA İLAÇ TEDAVİSİNE BAŞVURUN Nikotin bağımlılığı kimyasal, psikolojik ve sosyal bölümleri olan kuvvetli bir bağımlıktır ve kurtulmak için uğraşmak gerekir. Bu süreç boyunca alabileceğiniz her yardımı istemekten çekinmeyin. Son yıllarda geliştirilen ilaçlarla beyindeki nikotine bağımlı alanları düzeltmek ve sigarayı bıraktıktan sonraki eksiklik belirtilerini yok etmek mümkündür. Nikotin bantları ve nikotin sakızları da kanda nikotin düzeyini yükselterek nikotin yoksunluğuna bağlı belirtileri azaltabilir. Sigarayı bıraktıktan sonraki ilk 3 gün en zor dönemdir. Nikotin yoksunluk belirtileri olan huzursuzluk, anksiyete, yoğunlaşma güçlüğü, depresyon ve büyük bir sigara içme arzusu bu dönemde ortaya çıkabilir. Bu durumların geçici olduğunu ve 3-4 hafta içinde azalarak ortadan kalkacağını bilmek önemlidir. Bu dönemde aktif olmak, kafeinden uzak durmak, sigarayı akla getirecek ortamlarda bulunmamak, sakız çiğnemek, kuruyemiş yemek bu dönemi kolay atlatmaya yardımcı olur. PROFESYONEL YARDIM İSTEYİN En ideali, ihtiyaç duyduğunuz anda yanınızda profesyonel bir destek bulabilmek çünkü sigaraya geri dönüşlerin çoğu aniden ortaya çıkan bir strese dayanamayıp ‘bir tane içsem bir şey olmaz’ diye başlıyor. Kısa bir süre bu hisse direnebilse dahi, insanlar çoğunlukla zayıflıklarına teslim oluyor. O kısa direnme süresinde yanlarında bulabilecekleri bir destek, belki de başarının en önemli anahtarı. Bireysel ya da grup tedavileri ve ihtiyaç olduğunda ulaşabilecekleri bir yardım eli, ilaç tedavisiyle birlikte uygulandığında başarı oranı çok yüksek. ÇEVRENİZDEN DESTEK ALIN Bırakma kararınızı arkadaşlarınızla ve ailenizle paylaşın, destek isteyin. Sigarayı bıraktığınız ilk andan itibaren ailenize ve çevrenizdekilere sigarayı bıraktığınızı söyleyin. Dostlarınızın desteğiyle cesaretiniz artacak ve kararınızı çevrenize açıklamış olmanın sorumluluğuyla bu yolda taviz vermeden ilerleme gücünü kendinizde bulacaksınız. BAŞKA ETKİNLİKLERE YÖNELİN Bıraktığınız zaman mücadelenizi kolaylaştıracak yeni günlük etkinlikler geliştirin. İnsanların çoğu stresle başa çıkmada sigarayı önemli bir araç olarak kullanma alışkanlığındadır. Sıkıntıları idarede yeni bir yol 22 zp[b=db[h bulmak gerekir. Tespih çekmek, müzik dinlemek, sakız çiğnemek gibi kullanılabilecek her yöntem sigaradan kurtulmak için mücadeleyi kolaylaştırıcı bir adımdır. HATIRLATICILARDAN UZAK DURUN Kimileri kahveyi sigarasız içemez. Sigara içilmeden yemek bitmez. O duman üflenmeden hüzün dağılmaz ya da karşılıklı sigara ikram edilmedikçe sohbetler başlamaz. Bu bağlantıyı koparmak ve sigara olmadan da yaşamın zevklerinden tat alabilmek; işte sigaradan kurtulma yolunda asıl meydan okuma buradadır. KALINTILARI YOK EDİN Evinizde ve iş yerinizde sigarayı hatırlatacak eşyalar bulundurmayın. Karar verir vermez evdeki bütün sigaraları, kül tablalarını ve çakmakları atın. Sakın ‘Belki tekrar başlarım’ diye bir kenara kaldırmayın, başlarsınız. Sigara kokusunun sindiği tüm giysilerinizi yıkayın, halıları ve perdeleri temizletin. geçmeden kalp hızınız normal hızına yaklaşmaya başlayacak, tansiyonunuz normale inecektir. İlk gün içinde kanınızdaki oksijen ve karbon monoksit oranı normal değerlere gelecek ve kalp krizi geçirme riskiniz azalmaya başlayacaktır. Uzun dönemde ise kalp damar hastalıkları, inme, akciğer kanseri, mesane kanseri tehdidini de düşürecektir. SİGARASIZ BİR DÜNYA, SAĞLIKLI BİR YAŞAM Unutmayın, nikotinin ve katranın her dozu kuvvetli bir zehirdir! Sigarayı bırakmaya karar vermek bir gün bütün bağımlıların karşı karşıya kalacakları bir sorundur. Her şey karar vermeyle başlar ama iç çatışmalar yüzünden bu kararı olabildiğince erteleme, sonunda mecbur olarak bırakma gününe dek düşünmeme eğiliminde olunur. Dünya sigarayı bırakma günü, sigarasız günü, mücadele günü gibi özel tarihler bu karar günü için başlangıç olabilir. Tüm dünyaya ve insanlığa sigarasız, sağlıklı bir yaşam diliyoruz… VAZGEÇMEYİN Sigarayı bırakamayacağınızı düşünmeyin, karamsarlığa izin vermeyin. Sigarayı tamamen bırakan birçok kişi daha önce defalarca deneyip başarısız olmuşlardır. Başarısızlık sizi yıldırmasın, her denemeyi yeni tecrübeler edinmek için bir fırsat olarak kullanın. Sizi nelerin yoldan çıkardığını iyi analiz edip gelecek denemenizde onlardan kaçınmayı prensip edinin. HAREKET EDİN Fiziksel egzersiz nikotinin eksiklik belirtilerinin ortaya çıkışını azaltır. Düzenli spor yapmanın yanında canınız sigara çektiğinde spor ayakkabılarınızı giyip şöyle bir yürüyüşe çıkmak fayda sağlayacaktır. İYİ BESLENİN Sigarayı bırakırken daha çok sebze-meyve yemeye özen gösterin. Yapılan bir araştırma sebze ve meyve yemenin sigaranın tadının kötü hissedilmesine sebep olduğunu ortaya koymuştur. Böylece nikotin eksikliği ile mücadeleniz kolaylaşacak ve iyi beslenerek sağlıklı yaşama bir adım daha yaklaşmış olacaksınız. PARANIZ CEBİNİZDE KALSIN Sağlığınızın yanında sigarayı bırakmakla yılda tasarruf edeceğiniz binlerce lirayı düşünün ve o paranın bir kısmıyla bu işin sonunda hoşunuza gidecek bir ödül koyun. ASIL KAZANÇ: SAĞLIK Para bir yana, asıl kazancınız sağlığınız olacaktır. Daha sigarayı bırakmanızın üzerinden 20 dakika 23 zp[b=db[h Ekmekçi, 2006 yılında Happy Center ailesine katılarak ‘’Unlu Mamulleri’’ alanında hizmet vermeye başladı. Bugün toplamda 14 imalat fırını ile Happy Center mağazalarında kaliteli ve zengin ürün çeşitlerini tüketicilerin beğenisine sunuyor. Adından da anlaşılacağı gibi ekmek çeşitleri alanında her tüketicinin damak tadı ve beslenme tercihine hitap edecek mamulleri Happy Center mağazalarından seçmek mümkün. Bunun yanı sıra Ekmekçi’de başta baklava çeşitleri olmak üzere; süt tatlıları, yaş ve kuru pasta çeşitleri de bulunuyor. Ürünlerin günlük imal edilip hizmete sunulması ile ‘’tazelik’’ ilkesini benimseyen Ekmekçinin lezzetli ürünlerini denemeye sizleri davet ediyoruz… 24 IWäbÕa 25 weYka vdXj`aVgYV`dg`jaVg 15 aylıktan itibaren çocuklar, hem bilişsel hem dil hem de duygusal gelişiminin sonucu olarak, anneyi ayrı bir insan, bununla birlikte kendisini de ayrı bir birey olarak algılamaya başlar. Bu durum onda üzüntü, huzursuzluk ve kızgınlık yaratır, çünkü anne ve o, artık iki ayrı insandır. Çocuk bu dönemde yalnız uyuyamama, uykuya dalma sıkıntıları çekebilir. Çünkü ayrılma ve bireyselleşme bu dönemde yoğun değişimleri gerektirir. Çocuk ve anne çok huzursuz ve adeta bir savaş alanında gibidir, kimi anne-çocuk bu savaşı daha kolay kimi daha zor atlatır. “Korkuyorum, yanına yatabilir miyim?” Bunlar birçok anne-babanın sıklıkla duyduğu sözlerdir. Nedeni ne olursa olsun çocuğunuzun sizinle yatmaktan hoşnut olduğunu bilirsiniz. Çocuğunuz sizinle yattığı 26 gecelerin sabahında yataktan daha huzurlu kalkar ve kâbus görme oranı azalır. Siz de onun mutlu olduğunu bildiğiniz için yanınıza gelmek istediğinde buna göz yumarsınız. Ama bu durumun ne zamana kadar süreceği konusunda kafanızda sorular oluşur. Yalnız uyumaktan korkan ve ne yaparsanız yapın odasını, yatağını ayıramadığınız bir çocuğunuz mu var? Öyleyse size yardımcı olacak önerilere göz atmalısınız… GECE NÖBETLERİ Uyku bozuklukları hem psikolojik hem de psikiyatrik/nörolojik kökenli olabilir. 4-5 yaş gibi bebeklik ve erken çocukluk döneminde uykuda nörolojik sebeplere dayalı ama iyi ayırt edilemediği için, ya kültürel olarak metafizik olgularla açıklanmaya çalışılan ya da psikolo- weYka NVacâoJnjnVbVbV jik sebeplere yorulan nöbetler vardır. Bu nöbetlerin sıklıkları değişken şekilde tekrar eder; çocuk gözleri açık olsa da uykudadır. Anne ve babasını tanımaz, çoğu zaman konuşur, dakikalarca da sürebilir. Böyle bir durumda anne ve baba doğal olarak çocuğun bu durumundan endişe duyar, çocukla birlikte uyumayı tercih eder ya da kendi yataklarına alırlar. Böylesi durumlarla başlayan yalnız yatamama ileriki yaşlara kadar devam edebilir. Hem çocukta hem de anne ve babada tedirginlik yarattığı için onlar da çocuğun tek başına güvenli bir şekilde uyku uyuyamayacağı inancını geliştirir. KORKU DUYGUSUNUN GELİŞMESİ Çocuklarda psikolojik olgunlaşma ve gelişimin doğal bir parçası olarak yalnız uyuyamama görülebilir. Psikolojik olgunlaşmayı ‘kişilik gelişimi’ ve ‘ayrılma bireyselleşme’ süreci olarak tanımladığımızda, çocuğun ilgisinin dış dünyaya yöneldiği dönemde (özellikle yürümeyle birlikte) keşifler ve heyecanlar olur, bununla birlikte korku duygusu da ortaya çıkabilir. Kaynağı bilinmeyen sesler, zaman zaman anlamı çözülemeyen oyuncak veya objeler kimi durumda palyaçolar korku verici olabilir. Çoğu anne ve baba ‘Çocuk nereden de öğrendi bu korkuyorum kelimesini oysa biz onu hiçbir şeyden korkutmadık’ der. Fakat dünyayı anlamlandırmaya ve bir yandan da bu dünyadaki yerini yavaş yavaş fark etmeye başlayan çocuk için bahsedilen tip korkular olabilir. Korkular çok uzun ve yoğun olmadıkları müddetçe büyümenin bir parçası olarak değerlendirilebilir. Bu tip durumlar yine kaygı seviyesi yüksek koruyucu anne ve babayı çocuğu yalnız bırakmamaya, uykusunda da yanında olmaya yönlendirir. Bu sebeple yalnız yatamayan çocuklar da vardır. Kaygı ve tedirginlik karşılıklı olarak çocuktan anne ve babaya, anne ve babadan çocuğa geçer. Oysa anne ve babada bunların filtrelenmesi ve çocuğa güven verici yaklaşımlarla davranılması gerekir. DİĞER SEBEPLER/ÖZEL DURUMLAR Eğer fiziksel bir durum söz konusu değilse, diğer etkenler ve anne-baba yatağının paylaşılabileceği çok özel durumlar olabilir. Yeni kardeş Anne ve babanın boşanması Anne ve baba kaybı Okul, öğretmen değişimleri Ev veya şehir değişimi Kötü bir rüya görmek Deprem gibi korkular Aileden birinin ağır bir hastalık geçirmesi Aile içinde şiddetli bir tartışma yaşanması Çocuğun ciddi bir rahatsızlık geçirmesi… Bunlar veya benzer sebeplerden biri olmadığı sürece anne-babaların kararlı olmaları ve çocuklarının kendilerine ısrar etmelerine izin vermemeleri gerekiyor. Ayrıca çocukların yeni bahaneler bulmak konusunda son derece yaratıcı olduklarını unutmamak gerekiyor. ANNE VE BABALARA ÖNERİLER Doğal gelişimin bir parçası olarak zaman zaman kısa dönemlerle uyku bozuklukları çıkabilir, telaşa kapılmayın. Çocuğunuzun bir birey olarak büyüyebilme ve yeteneklerini geliştirebilme kapasitesi olduğunu bilin. Bu kapasitesini fark ederek yeteneklerini geliştirebileceği ortamlar yaratın. Bebekleri ve çocukları sürekli ten temasıyla uyutmayın, uykudan önce sevin, öpün, koklayın fakat koyun koyuna aynı yatakta birlikte yatmayın. Bebek ve çocukların 2-3 aylıktan itibaren ayrı odaları olabilir ve onlar buna alışabilirler. Bu değişiklik için kendinize ve çocuğunuza yeterli zamanı tanıyın, sabırlı olun. Çocuğun kendi yatağına alışmasının 2 hafta kadar sürebileceğini unutmayın. Uykuya dalmanın genelde çocuklar için çok da kolay bir şey olmadığını bilin. Çünkü uyku, tek başınalığını yoğun şekilde duyumsadığı bir alandır ama gelişim için olmazsa olmazdır. Güven verici, destekleyici olun. Çocuğun kaygı ve korkularından etkilenmeyin, anlayış ve kabul gösterin ama siz de kaygılanmaya başlamayın. Bu zincirleme reaksiyon doğurur. Çocuğunuzun yaşına uygun bir dille, sizin de geceleri huzurlu bir uykuya ihtiyacınız olduğunu, ama özel durumlarda her zaman yanınıza gelebileceğini anlatın. Bu değişim sürecinde, çocuğunuza normalde olduğundan daha fazla sevgi gösterin ve bir süre için onu şımartın. Uykudan önce ılık bir banyo, masal okuma, müzik 27 weYka dinleme ya da ninni söyleme gibi bir sırayı izleyen bir program belirleyin ve bu programı düzenli olarak uygulayın. Yalnız uyuyamayan ayıcık, kıskanç kaplan, kardeş isteyen çocuk gibi çocuğunuzun özdeşleşebileceği konu ve kahramanlar seçilerek aldığınız hikâye kitaplarını okuyun. Yatak odanızdan çocuğunuzun hoşuna gidebilecek yumuşak yastıkları, pelüş hayvanları kaldırın ve bunun yerine çocuk odasını daha sevimli bir hale getirin. Bebekliğinden itibaren uykuya geçişte bir oyuncağı, yastığı veya battaniyesi olsun. Siz uykuya dalma nesnesi olmayın. Çoğu çocuk annesinin kulak memesini okşayarak, saçına dokunarak, yanağını tutarak uykuya dalıyor, bu anne ile çocuğun yeterli derecede ayrılamamasına sebep olur. Çocuğunuz ısrarla sizin odanızda yatmak istiyorsa, ona bir yer yatağı ya da benzeri bir ek yatak hazırlayın ve burada uyumasına izin verin. Zamanla kendi yatağının rahatlığını tercih edecektir. Koridorda yakacağınız bir gece lambası ile çocuğunuzun karanlık korkusunun üstesinden gelebilirsiniz. Ayrıca, çocuğun yatağını dışarıdan gelebilecek garip ışık-gölge oyunlarını görmeyeceği bir yere kurmalısınız. Hem çocuk odasının hem kendi yatak odanızın kapısını mutlaka açık bırakın. Sizin ulaşılabilir olmanız ona huzur verecektir. Sabahları uyandıktan sonra kısa bir süre için yatağınıza gelip keyif yapmasına izin verin. Bu hem onun hem de sizin için güne başlarken bir moral kaynağı olacaktır. Eğer çocuğunuz geceleri sizin yatağınızda yatmak konusunda ısrarlı ise, siz de onun yatağında yatın. 28 Kararının birdenbire değişeceğini göreceksiniz. Anne ve baba olarak aranızda çeşitli sebeplere dayalı sorunlar var ise kuvvetle muhtemel bu, çocukta da sorunlar yaratacaktır. Öncelikle çift olarak aranızdaki sorunları yapıcı bir şekilde çözmeye çalışın. Özellikle ergenlik döneminde ebeveynlerle yatma isteği ve yatmak fevkalade sağlıksız bir duruma işarettir, muhakkak uzman yardımıyla ele alınması gerekir. Birkaç ay süren korku durumlarında mutlaka psikolojik yardım alın. Çocuğun psikolojik olgunlaşması hakkında detaylı bilgi edinin. KAYGILANMADAN ÇÖZÜM YOLLARI ARAYIN Doğal gelişimin bir parçası olarak zaman zaman kısa dönemlerle uyku bozuklukları çıkabilir, bunun için telaşa kapılmayın. Çocuğun kendine gerçekçi güven duygusunu geliştirebilmesi, sağlıklı bir birey olması için bu gelişim engellerini bilinçli yaklaşımlarla bertaraf etmek gerekir. Anne ve babalar kendi kaygı ve korkularını fark etmeli, gerekirse kendileri için yardım almalıdır. Çok kaygılı ve tedirgin bir annenin çocuğunun rahat rahat tek başına yatabileceğini beklemek pek de makul değildir. Bu dönemlerde çok yoğun inatlaşmalar ve çatışmalar yaşanıyorsa öncelikle kendi içinizde “ben çocuğumun büyümesiyle ilgili neler hissediyorum” sorusuna yanıt arayın. Çünkü anne ve babalarda da çocuktan ayrılma, kaygı ve korku uyandırabilir. Sorunlar her zaman olacak. Önemli olan bu sorunlarla nasıl başa çıkacağımızı bilmek, alternatif çözümler üretmek. Çocuğunuza onu ne kadar sevdiğinizi hem söyleyin hem de hareketlerinizle gösterin. O, sizi hem duysun hem de bu sevgiyi yaşasın. Böylece, sizi hayal kırıklığına uğratmak ve üzmek istemeyecek, sizinle daha kolay uzlaşma yoluna gidecektir. ;ä_j_c 29 :[aehWioed 89?CF5HČ:5MB5@5F@5 9J@9F989FČB@Č?J9:9F5<@=? ?5HA5B=BMC@@5F= Evlerin vazgeçilmez aksesuarları aynalar, dekorasyonda farklılık yaratması ve bulunduğu ortama ferahlık ve ışıltı sağlaması nedeniyle kullanılıyor. Sümerlerden günümüze kadar gelişerek gelen aynalar, basit haliyle Sümerler tarafından camın yansıması olarak hayata girerken, Venedikliler gerçek sırlı aynayı yaparlar. Osmanlı döneminde dekorasyonda en çok kullanılan Venedik aynaları zaman içerisinde klasik aynaları oluşturarak yaygınlaşır. Ahşap çerçeve üzerine yerleştirilen aynaların çerçeveleri altın ve gümüş varaklar ile işlenerek varak aynalar oluşur. 19. Yüzyılda el işçiliği ile yapılan Venedik aynalar günümüzde antika meraklıları tarafından alınıp satılır. Özellikle evlerin salonlarında kullanılan varak aynalar ayna rengine uygun taşlı avizeler kullanılarak çarpıcılık sağlanır. yansıtmasını sağlamak için duvarları süsleyen tabloların karşısına konularak tabloları yansıtması sağlanıyor. Çerçeveleri deri kaplı büyük aynaların yanı sıra klasik aynadan hoşlanmayan ve modern tarzda ev dekore edenler de düşünülerek çerçevesiz aynalar üretiliyor. Çerçevesiz aynalar çeşitli formlarda kesilerek hareketlendiriliyor. Yaşadığımız mekânları farklı kılan ve kullanıldığı yerin havasını anında değiştiren en önemli unsurlardan biri olan aynaları, banyolar dışında, antrelerde, büfe, dresuar ya da konsol üzerinde, yatak odalarında, tuvalet masası üzerinde veya tamamen dekoratif olarak kullanabiliriz. Peki, uygulandığı alanlara estetik, ışık ve ferahlık kazandıran aynaları doğru kullanmayı biliyor muyuz? Salon Ayrıca Feng Shui tarzı ev dekore edildiğinde aynanın bolluk ve bereket sağladığı düşüncesi ile mutfaklarda da kullanıldığını görmek mümkün oluyor. Yine Feng Shui tarzı ev dekorasyonunda aynanın güzellikleri 30 Evin en geniş odası olan salonda genellikle yeterli ışık sağlanamaz. Pencere karşısındaki duvara asılacak bir ayna ile odadaki ışığı iki katına çıkarabilirsiniz. :[aehWioed Orta sehpanızı ya da yan sehpanızı tamamen ayna ile kaplatarak küçük ışıltılar sağlayabilirsiniz. Duvarlara asacağınız aynalı apliklerle ışık oyunları yaratabilirsiniz. Salonunuzda şömineli bir bölüm yer alıyorsa; burayı ayna kaplayarak daha ferah bir ortam sağlayabilirsiniz. Ağır, koyu renklerin hâkim olduğu klasik salonlar ve oturma bölümlerinde bu tarz ayna kullanımı ortamı yumuşatan bir etki sağlar. Mutfak Mutfak tezgâhınızın duvarında kullanacağınız ayna kaplaması ile mekânda çift manzara etkisi sağlayabilirsiniz. Bu sayede hem aynanın yansıtıcı özelliğinden dolayı mutfağınızın diğer kısımlarını görme hem de ışığı ekstra kullanma imkânına kavuşabilirsiniz. Modern bir hava sağlamak için mutfaklarınızda hem duvar hem de dolap kapaklarını ayna ile kaplayabilirsiniz. Yatak odası Yatak odasında aynanın konulacağı yere dikkat edilmeli. Boydan boya aynalar veya birden çok çerçevesiz ayna zengin bir görüntü sunar. Ayna asılacak uygun bir duvar ya da ayaklı bir ayna için yeterli alan bulunmuyorsa giysi dolaplarının kapaklarını ayna ile kaplayabilirsiniz. Giysi odası yansıtarak mekânı aydınlatırlar. Dar ve karanlık olan girişleri daha ferah gösterirler. Aynaları sadece duvara asabileceğinizi düşünmeyin, antre dolabı kapaklarını ayna kaplayarak da bu küçük, kasvetli mekanları büyütebilirsiniz. Banyolar Şüphesiz aynaların en vazgeçilmez olduğu yer, banyolardır. Banyo aynalarını lavabo üzerine asmaktan farklı çözümler de var. Dar ve karanlık bir banyoyu, bir duvarını tamamen aynayla kaplayarak, büyütebilirsiniz. Bu kadar geniş yansıtıcı bir yüzey, mekânda kullanacağınız tüm ışıkları yansıtacağı için banyonuz daha aydınlık ve ferah bir görünüme kavuşacaktır. DEKORATİF AYNA KULLANMA SANATI Her stilde farklı formlarıyla yer bulan aynalar duvarları süslemenin yanı sıra mekânları daha geniş göstermek, ışığı içeriye daha fazla yansıtmak ve mekânlarda odak noktası yaratmak için başvurulan en dekoratif objelerdir. Ancak tüm bunları doğru uygulama ve hataya düşmemek için yapılması ve yapılmaması gereken birkaç önemli notayı bilmekte fayda var. Hol ve giriş duvarlarında ayna kullanın: Hol ve antre duvarınıza yerleştireceğiniz uzun yatay bir ayna ya da yatayda oluşturulmuş ayna grupları alanı genişletir ve loşluğu alır. Ayrıca oda geçişlerini görsel anlamda ferahlatır. Giysi odaları çok küçük ve iç karartıcı mekânlardır. Ancak ayna kullanarak böyle alanları bile büyük göstermek elinizde. Rafların yaslandığı duvar, ayna ile kaplanarak oda devam ediyormuş hissi verilebilir. Giysi odanız ile yatak odanızı ayıran kapaklarda da yarı yansıtıcı yüzeyler olan reflekte camlar kullanabilirsiniz. Neredeyse aynalar kadar yansıma yapan bu yüzeyler, giysi odanızın içini göstermeden ışık geçirirler ve giysi odanıza gün ışığının girmesini sağlarlar. Çocuk odası Çocuk odalarına ayna seçerken eğlenceli ve dekoratif olmasının yanı sıra plastik çerçeveli ve köşeleri keskin olmayan modelleri tercih etmelisiniz. Aynayı asarken çocuğunuzun boyuna göre yüksekliğini ayarlamalısınız. Koridorlar Koridorlara yan yana yerleştirilen bir grup ayna, koridorun dar ve karanlık görünmesini engelleyecektir. Aynalar yaratıcı bir anlayışla kullanıldığında dar, şekilsiz ve loş mekânlara bile yepyeni boyutlar katar. Bu gibi dar alanlar için püf nokta aynanın, güzellikleri çoğaltacak şekilde yerleştirilmesidir. Evin girişi Evin girişinde kullanılan aynalar içeri giren ışığı 31 :[aehWioed Ayna yüksekliğine dikkat edin: Aynaları asarken yüksekliği kendi boyunuza göre ayarlamayın. Bunun yerine mekânın tavan yüksekliği ve alanı kaplayan mobilyaların büyüklük oranlarını dikkate alarak hacim kazandıran uygulamalar yapabilirsiniz. Aynayı odak noktanız yapın: Düz çerçeveli aynalar boş bir alanı giydiren bir elbiseye benzer. Duvara asılmak yerine diklemesine yere yerleştirilmiş uzun dikdörtgen bir ayna giyinme odaları için ideal bir çözüm. Ayrıca kenarına takacağınız birkaç spotla dar köşeleri de aydınlatabilirsiniz. Mutfak ve yatak odasında dozu aşmayın: Mutfak ille de ayna konulması gereken yerler arasında değildir. Tesisat boruları gibi kötü detayları yansıtarak dekoratif olmayan görüntülerle karşılaşabilirsiniz. Yine de bir ayna mutfağınızı düzenli tutmanızı sağlar. Yatak odasında ayna kullanımını sınırlamak gerekir. Yatağın karşısına asarak dağınık bir görüntüyle karşılaşmamak için yatak başını yansıtan bir yerde konumlanabilir. 32 AYNA STİLLERİ Çerçeveli aynalar: Odanızda geniş boş bir duvarınız varsa aynı büyüklükte aynalardan birkaç tane seçebilir ve bunları beraber kullanabilirsiniz. Aynaları, aralarında eşit uzaklık olmasına dikkat ederek dörtlü grup halinde astığınız takdirde, mekânda ekstra bir aydınlık kazanmış olursunuz. Ayrıca bu sayede hem duvarlarınız boş kalmamış olur hem de eviniz farklı bir hava kazanır. Simetrik aynalar: Hangi mekânda olursanız olun, dekore edilen ortamın etkisini artırmak için simetrik aynalara başvurabilirsiniz. Boy aynalarını ikili olarak salonunuzda veya geniş bir holünüz varsa orada kullanabilirsiniz. Önlerine koyacağınız yine simetrik koltuklarla eviniz bir anda değişecektir. Ev dekorasyonunuzda ayna kullanarak evinizi bambaşka bir mekân haline getirebilirsiniz ve evinizde farklı bir imaj yaratabilirsiniz... :[aehWioed 33 zp[b=db[h 14 ŞUBAT SEVGİLİLER GÜNÜ VE TELEFONUN İCADI: HER ŞEYİN BAŞLANGICI AŞK… 14 Şubat denilince herkesin aklına ilk olarak Sevgililer Günü geliyor şüphesiz… Oysaki bu tarihte kayıtlara geçmiş önemli bir olay daha var: Telefonun icadı… Günümüzün en etkili ve en yaygın iletişim aracı olan telefon, 1876 yılında Amerikalı mucit, Alexander Graham Bell tarafından icat edilir. Tarihi kayıtlara göre, icat edilen cihazla ilk konuşma, 1876 yılının 14 Şubat günü gerçekleştirilir ve bugün telefonun bulunuş günü olarak kabul edilir. 14 Şubat 1876 günü ilk defa telefon kullanmış olan Bell, rivayet o ki, sevgilisi Allessandra ile konuşmaya çalışır. Telefonu icat edince, ilk 34 hattı sevgilisinin evine çeken Bell, atölyesinde telefonu çalınca, arayanın Allessandra Lolita Oswaldo’dan başkası olamayacağını bilir. Graham Bell, telefonu açar açmaz “Allessandra Lolita Oswaldo” der. Bell, zamanla sevgilisine adını kısaltarak hitap etmeye başlar ve telefonu her açışında onu “Ale Lol Os” diye karşılar. Çalışmaları uzadıkça, Graham Bell, sevgilisinin adını daha da kısaltır ve ona iki heceli bir ad bulur. Bu kısa ad “ALO” olur. Allessandra Lolita Oswaldo, geliştirip tüm kente yaymaya çalıştığı telefondan başka bir şey düşünmeyen sevgilisini terk eder. Ancak Bell, yaşlanmış olmasına rağmen sevgilisinin kendisini bir gün arayacağı umuduyla telefonun başından ayrılmaz. Kentte çekilen telefon hatlarının sayısı da giderek artmaya başlar. Graham Bell’i artık başka kişiler de arar. zp[b=db[h Fakat o, telefonun her çalışında, kendisini sevgilisinin n aradığını sanarak telefonunu ALO diyerek açar ve e n herkese artık ALO demeye başlar. O günlerde hemen n herkes, telefonu açtıklarında Alexander Graham Bell’in anısına saygı olarak ALO demeye başlar. Yüzyıllardırr n her telefonu açan kişi, bilerek ya da bilmeyerek Bell’in sevgilisinin ismini söyler. Graham Bell ve İlk Telefon ü Annesi işitme engelli olan Graham yıllarca ömrünü n işitme engellilere adayan dede ve babasının yolundan gitmeye karar verir. Bu kararından sonra hayatı boyuncaa n işitme engelliler için çalışmalarda bulunur. Bunlardan n en önemlisi ise telefondur. Graham, işitme engellilerin sessizliğini ortadan kaldırmaya çalışırken elektrikk mühendisi olan arkadaşı Thomas Watson ile birlikte Amerika’da ilk telefonu icat eder. Bu aygıta Radyofon ismini verir. Graham Bell, telgrafın en büyük sorunu olan, tek bir hat üstünde aynı zamanda yalnızca tek bir mesajın iletilmesi sorununa çözüm yaratacak bir araştırmaya koyulur. İlk zamanlar geniş bir telgraf ağı yapmayı planlar. Graham Bell, sesin titreşim olayı ile birlikte kulak zarından hareketle, insanların sesindeki frekansı keşfederek, titreşimleri elektrik sinyali biçiminde herhangi bir telden iletmenin olup olamayacağını düşünür. Bu yöntem için de diyafram denilen bir aletle, yapma bir kulak zarı oluşturmanın gerektiğini anlar. Diyafram, hem elektrik akımı oluşturan küçük değişimlere tepki verecek, hem de konuşmayla titreşim meydana getirebilecek kadar ince olan bir tabakadır. Bu tabakanın tam ortasına da diyafram ile birlikte hareket eden manyetik olan bir zar koyar. Ses titreşimi ile meydana gelen değişmeler, alıcı merkeze gittiğinde, alıcının diyaframında titreşimlere sebep olup sinyalleri tekrardan sese dönüştürür. Telgraf, kablo ile bilgileri yazılı olarak bir yerden bir yere iletebilirken telefonun, kablo ile direk sesi iletebiliyor olması insanları oldukça etkiler ve Amerika sokaklarını telefon direkleri ve kabloları sarmaya başlar. Fakat ilk telefon ile ortaya çıkan santral sorunu görevli memurlar ile giderilmeye başlanır. Merkez santrala bağlanan insanlar santral memurları ile konuşur ve memurlar iki hattı kablo ile birbirine bağlayarak haberleşmeyi gerçekleştirir. Santrallerde kadın memur çalıştırılması geleneği de bu yıllarda başlar ve günümüze kadar gelir. GEÇMIŞTEN GÜNÜMÜZE TELEFON MODELLERİ Ahizeli Telefon İlk telefon icadı gerçekleştikten sonra telefonun gelişim süreci başlar. Bell’in geliştirdiği telefonun hemen ardından ilk ahizeli telefon piyasaya sürülür. Ahizeli telefonun en büyük özelliği ise dinleme ve konuşma için iki ayrı mekanizmanın bulunmasıdır. Ahizeli telefonun gelişmesinde en büyük etken ise mikrofonun geliştirilmesi olur. Radyo Dalgalı Telefon Marconi adlı İtalyan asıllı bir mucidin radyoyu bulması ile başlayan bu süreç kısa sürede tüm dünyayı kapsar. Radyo frekansı ile tüm kara ve denizde haberleşme imkânı sağlanır. Ayrıca bu buluş ile tek bir kablo üzerinden birçok konuşma verileri gönderilmeye başlanır. Radyo dalgaları kullanılarak iletişim sağlayan cihazın adı ise telsiz olur. Daha sonra telsiz sistemi kullanılarak ilk telsiz telefon üretilerek satışa sunulur. Tüm bu gelişmeler sırasında ise Amerika ve İngiltere arasında ilk telefon hattı döşenir ve ilk okyanus ötesi telefon görüşmesi yapılır. Tuşlu Telefon Santral sisteminin her geçen gün otonom hale gelmeye başladığı dönemlerde çevirmeli telefon ağlarının da sonu gelmeye başlar. İlk tuşlu telefon dönemi de 60’lı yıllara dayanır. Elektronik teknolojisinin büyük patlaması sonucu ilk tuşlu telefon üretilir ve hemen ardından piyasaya sürülür. Bu süreç evlerde kullanmaya başladığımız ilk elektronik telefonun da başlangıcını oluşturur. Elektronik sistem ile donatılmış telefonlar hem hafif hem de ergonomik yapıya kavuşmuş olur. Tuşlu telefonların sonrasında ilk ekranlı ev telefonları üretilir. Radyo ve uydu frekanslarının gelişmeye başladığı bu dönemde telefonun bir de arabalara eklendiği dönem vardır. Telefonlu arabalar, cep telefonlarının piyasaya sürülmesi ile kısa sürede ortadan kalkar. İlk Cep Telefonu 1983 yılında Motorola firmasının tanıttığı DynaTAC 8000X ilk cep telefonu olarak tarihe geçer. Bu cihaz yaklaşık 850 gramdır ve bir ekrana sahip değildir. Batarya yardımı ile 35 dakikalık kesintisiz görüşme yapılabilir ve şarj olması 10 saat sürer. Bu cihazın en önemli özelliği ise tuşlu olmasıdır. Fiyatı ise 3000 doların üzerindedir. Motorola, 1989 yılında daha hafif ve küçük yapıda olan ikinci telefon modelini çıkarır ve bunun ismini MicroTAC 9800X olarak tanıtır. MicroTAC 9800X sadece 350 gram 35 zp[b=db[h ağırlığındadır. Bu telefon ayrıca ilk kapaklı ve ekranlı cep telefonu olarak bilinir. modelli cep telefonu renkli ekran ve GPS özelliği ile ilgi görür. Cep Telefonunun Gelişim Süreci Akıllı Telefon 90’lı yıllarda Avrupa kıtasından başlayarak tüm dünyayı saran GSM sistemi başlar. 1994 yılında ise Turkcell kurulur. Turkcell, Türkiye’de ilk GSM operatörü olarak tarihe geçer. Telsim ise Turkcell’in hemen arkasından kurulur. Bu dönemde dünya genelinde yaklaşık 1.500.000 kayıtlı GSM abonmanı bulunuyordu. Akıllı olarak adlandırılabilecek en eski telefon Motorola Simon modeli gösterilebilir. 1994’te piyasaya sürüldüğünde diğer telefonlara göre çok iyi özellikleri olsa da günümüz akıllı telefonları ile kesinlikle kıyaslanamaz. Simon, ilk dokunmatik telefon ve kısmi şekilde ajanda görevindeydi. İlk Cep Telefonuna Yeni Rakipler iPhone: Akıllı telefon olarak tarihe geçen ilk cihaz iPhone 1 olur. iPhone 1, 2007 yılında Apple CEO’su Steve Jobs tarafından Amerika’da tanıtılır. iPhone 1’i akıllı telefon yapan özellikleri ise tuş takımı olmadan sadece dokunmatik ekrana sahip olması, multimedya özellikleri, kablosuz internet özelliği ve 3. parti bir yazılım ile çalışması olarak sıralayabiliriz. 3. parti yazılımı ise Apple tarafından geliştirilen IOS işletim sistemidir. Apple, iPhone 1 ile dünyadaki telefon algısını değiştirir ve cep telefonlarının sonunu getirerek akıllı telefon modellerinin başlangıç temelini atar. iPhone 1 özellikleri bakımından kusursuz bir yapıda üretilir. Apple, 6 sene gibi kısa bir sürede altı farklı model üreterek ciddi bir satış elde eder. Nokia: 1980’li yıllarda cep telefonu sektöründe rakipsiz geçiren Motorola 1991 yılında ilk rakibi ile karşılaşır. 1011 serisi ile Nokia cep telefonu üreticiliğine başlar. Nokia 1011, günümüze kadar gelen cep telefonu modellerinin öncüsü olur. İlk antensiz cep telefonunu üreten firma Nokia olur. 8810 serisi olarak piyasaya sürülen telefon antensiz olması ve batarya sorununa bulduğu çözümler ile beğeni kazanır. Siemens: 1997 yılında Alman teknoloji şirketi Siemens ilk renkli ekrana sahip cep telefonu S10’u sunarak bir anda ilgileri üzerine toplar. Fakat o dönemde batarya sorunu ve kaba tasarımı ile beklenilen düzeyde bir cep telefonu değildir. Ericsson: 2001 yılında ilk bluetooth özelliğine sahip telefonu T39 ile dikkatler Ericsson üzerine toplanır. Bu firmanın ilk cep telefonu olmasa da bluetooth özelliği ile ilk defa SMS ya da MMS kullanılmadan veri aktarımı gerçekleştirebilen telefonu icat ederler. Ayrıca T68 36 Samsung Galaxy S Serisi ile İlk Android Telefon: Cep telefonu modeli olarak sunulan Galaxy serisi telefonlar, iPhone akıllı telefonu sonrasında akıllı telefon modelleri olarak üretilmeye başlanır. 2010 yılında Galaxy serisinde ilk akıllı telefon İ9000 olur. Akıllı telefon İ9000 ilk Android işletim sistemine sahip telefondur. zp[b=db[h LG Optimus: Güney Kore menşeli teknoloji tedarikçisi LG, Optimus One ile 2011 yılında Android işletim sistemi ile akıllı telefon pazarına dâhil olur ve Akıllı telefon alanında en büyük paya sahip 3. firma olmayı başarır. Windows 8 ile Nokia Lumia: 1994 yılında şirket içinde dokunmatik telefon tasarlansa da piyasaya sürülmemiş olması ve 2007 yılında ilk iPhone ile piyasaya ayak uyduramadığından Nokia sektördeki hâkimiyetini kaybeder. Bu sırada yazılım şirketi Microsoft’un akıllı telefon yazılımı Windows Mobile da yetersiz kalması ile piyasada tutunamaz. Tüm bu olaylar Nokia ile Microsoft şirketlerini birlikte hareket etmek zorunda bırakır. Fakat iki devin ittifakı ilk akıllı telefondan 5 yıl sonra 2012 yılında olur. Akıllı telefon sektörüne Nokia, Lumia serisi telefonları ile girer. 3. parti yazılım olarak ise Windows 8 Phone kullanılır. 14 ŞUBAT’IN ‘SEVGİLİLER GÜNÜ’ KABUL EDİLMESİ Milattan önce 4. yüzyılda bir geleneğe göre, her yıl belli bir günde düzenlenen festivalde kura çekerek eşleşen çiftler, gelecek yılın o gününe değin birbirinin sevgilisi olurlar. Derken, İmparator Cladius, genç sevgililer için düzenlenen bu özel günden rahatsızlık duymaya başlar, iyi savaşamadıkları gerekçesiyle sevgililerin birlikte olmasını ve evlenmelerini yasaklar. Ancak, St. Valentine isimli bir aziz, imparatordan gizli gizli genç çiftleri evlendirmeye devam eder. Bir gün imparator, bu durumu anlar ve azizi idam ettirir. İşte, o gün bugündür kendisini başkaları için feda eden St. Valentine adına, öldüğü gün olan 14 Şubat, Sevgililer Günü olarak kutlanır. İdam edilmeden önce yattığı hapishanedeki gardiyanın kızına aşk mektupları yazan Valentine, idam edilene kadar bu kıza aşkını ilan eder. “Aşkın azizi” olan bu meçhul rahibin notları, bugünkü Sevgililer Günü mesajlarının atası olur. Romalılar tarafından İngiltere’ye taşınan Sevgililer Günü, daha sonraları dünyanın dört tarafına yayılır. 17. yüzyıldaki inanışa göre de kura çekilerek isim belirlenir ve hediyeler verilir. İLK SEVGİLİLER GÜNÜ KARTI Dünyanın ilk Sevgililer Günü kartının mucidi ise 1800’lü yıllarda Amerika’da yaşayan Esther Howland olur. 19. yüzyılda ortaya çıkan bu kartlar, giderek şekil değiştirir ve günümüzde internete taşınır. Sevgililer Günü, dünyanın çeşitli ülkelerinde farklı geleneklerle kutlanır. Geçmişteki Sevgililer Günü âdetleri, kalp şeklinde çikolatayı bir pakete sarıp sevgilisine vermekten çok daha yaratıcıdır. Romalı erkekler de bu mektupların üzerine isimlerini not düşer ve böylece çiftler birbirine aşklarını ilan ederlerdi. SEVGİLİLER GÜNÜ İNANIŞLARI Sevgililer Günü’ne ilişkin âdet ve inanışlardan bazıları şöyle: Sevgililer Günü’nde radyo ya da televizyonu açtığınızda ilk duyduğunuz erkek ismi, evleneceğiniz kişinin adı olur. Sevgililer Günü’nde eldiven bulursanız, gerçek aşkınız şu andaki sevgiliniz değildir. İngiltere’nin kırsal kesiminde 14 Şubat’ta tahtadan aşk kaşıkları yontulur ve üzerlerine kalpler, anahtarlar, kilitler çizilir. Bu desenlerin anlamı şudur: “Sen kalbimin kilidini açtın.” Bazı ülkelerde genç kadınlar sevgili adaylarından 14 Şubat armağanı olarak birer giyecek alır. Eğer kız bu kıyafeti giyerse anlamı evlenme teklifini kabul etmiş olmasıdır. Kimi ülkelerdeki inanışa göre, Sevgililer Günü’nde bir kadın gökyüzünde bir ardıç kuşunun uçtuğunu görürse denizciyle evlenir. Serçe görürse fakir bir adamla evlenir, ama çok mutlu olur. Eğer saka kuşu görürse bir milyonerle evlenir. Güvercin görenin huzurlu bir yuvası olur. Evlenmeyi düşünebileceğiniz 5-6 kişinin ismini aklınızdan geçirin ve elinize bir elma alın. Elmanın sapını çevirmeye başlayın ve bu sırada isimleri söyleyin. Elmanın sapı koptuğunda hangi isim aklınızdan geçiyorsa onunla evlenirsiniz. İtalya’da Sevgililer Günü’nü kutlamak ve Katolik azizlerini onurlandırmak için büyük ziyafetler veriliyor. Kadınlar daha gün doğmadan kalkıyor ve pencereden bakmaya başlıyor. Çünkü dışarıdan geçen ilk erkeğin hayatlarının erkeği olacağına ve 1 yıl içinde evleneceklerine inanıyorlar. SEVGİYLE YAPILAN HER ŞEY SİZE GERİ DÖNER… Sevgililer Günü, artık sevgi sözcüklerinin unutulduğu yaşlı dünyamızda sevgiyi dile getirmek için belki de bir fırsat olabilir. Bu güzel geleneklerin artık unutulmaya başladığı günümüzde, hediyeler de bahane... Sevgi dolu yüreğiniz, sevgilinize sunacağınız en güzel armağandır… Graham Bell’in telefonu icat etmesine aşk sebepmiş, rivayete göre… Aşk her şeyin sebebi değil midir aslında? Kıymetini bilmek gerekir… Romalılar döneminde yapılan bir festivalde kadınlar aşk mektupları yazar ve bunları bir vazoya koyardı. 37 â_h_d[lb[h½_d;dâ_h_dCWha[j_ Happy center marketler zincirinin ilk halkası olan Şirinevler mağazası, 1999 yılından bu yana bölge sakinlerine ‘’en iyi kalite, en iyi hizmet’’ misyonu ile hizmet veren ve bölgenin dinamizmini olumlu yönde etkileyen mağazalarından biridir. titizlikle önem verildiğini ifade eden Rauf bey, aile sıcaklığında müşterilerini ağırlamaktan duyduğu mutluluğu sık sık dile getirdi. Güleryüzlü mağazacılık anlayışının en iyi temsilcilerinden olan Şirinevler mağazası; açıldığı günden bu yana emeğinin karşılığında müşteri sadakatini elde etmiş ve bölge halkı tarafından en çok tercih edilen hipermarket haline gelmiştir. Bu bağlamda halkın, Happy Center’ın aile sıcaklığı ideolojisini benimsediğini açıkça görmekteyiz. Zincirin ilk halkası bu denli sağlam adımlarla ilerleyince de Happy Center halkın teveccühüne karşı, giderek şubeleşen ve geniş kitlelere hitap eden bir firma olarak Türkiye’nin önde gelen hipermarket zincirlerinin arasında yerini aldı. Mağazamız 6 kasa ve 850 metrekare satış alanı, 1500 metrekare toplam alanı ile hizmet vermektedir. İçinde temel tüketim maddelerinin de bulunduğu gıda, temizlik, kozmetik, züccaciye vb. gibi bölümlerde yaklaşık 10 bin kalem ürün bulundurmaktayız. Merkezi bir bölgede bulunmamız sebebi ile hitap ettiğimiz çevre oldukça geniş bir alanı kapsamaktadır. Bu alanı Mahmutbey’den Şirinevler’e kadar belirtebiliriz. Metropol bir bölgede yer aldığımız için mağazamıza rahatlıkla ulaşılabilmektedir. Mağaza Müdürü Rauf Karataş ile yaptığımız söyleşide günümüz perakende sektörü içinde ‘’aile marketi’’ konsepti ile yaklaşımlarından bizlere bahsetti. Ürünlerin tazeliği ve kalitesine 5DXIEH\PDäD]DQÕ]ÕWDQÕ\DELOLUPL\L]" 0DUNHWLQL]LQHQEHOLUJLQYH|QHoÕNDQ|]HOOLNOHULQHOHUGLU" Sanayi bölgesinden uzak olduğumuz için işyerinden ziyade aile mutfağına hitap etmekteyiz. Teknolojik imkanları kullanarak online alışveriş hizmetinden yararlanan müşterilerimize de yoğun bir hizmet vermekteyiz. Bu kapsamda en geç 1 saat içinde siparişler müşterilerin kapısına kadar teslim edilmektedir. Ayrıca servis aracı bekleyen müşterilerimize çay ikramımız bile mevcuttur.Bizim izlediğimiz politika aile marketi politikasıdır. Ondan dolayı da gelen müşterilerimiz evlerindeymiş gibi rahat ve keyifli alışveriş yapabilmektedir. 0DäD]DQÕ]ÕQHQEHäHQLOHQUH\RQXYH\D |]HOOLäLQHOHUGLU" Genç ve dinamik bir müşteri kitlesine sahibiz sahibiz.. Ayrıca günlük ortalama 2000 müşteriye hizmet etmekteyiz. Özellikle çalışan müşteri kitlesinin akşam iş çıkışı günlük mutfak ihtiyaçlarını gidermesi nedeniyle manav, et, süt ve süt ürünlerimizin taze ve kaliteli olmasına dikkat etmekteyiz. Bizde müşterinin patron olduğu felsefesi benimsenmiştir. Bunun nedeni, geniş bir kitlenin mağazamızı neredeyse her gün ziyaret etmesidir. Dolayısıyla kasalarımızda not defteri bulundurmakta ve müşterilerimizin taleplerini alıp onları yerine getirmekteyiz. Çalışanlarımızın Marketimizde her bölüm beğeni ile tercih edilmektedir. Fakat bunların içinde örnek vermek gerekirse özellikle taze gıda ve kasap reyonu ön plana çıkmaktadır. Bunun başlıca nedeni müşterilerimizle iletişime geçen personellerimizin hizmetteki başarısıdır. Şarküteri ve manav ürünlerinin yanı sıra atıştırmalık reyonumuz da yoğun ilgi görmektedir. itinalı çalışmaları neticesinde son kullanma tarihi ile ilgili problem teşkil edecek bir ürünümüz bulunmamaktadır. 0çWHUL PHPQXQL\HWL oDOÕçPDODUÕQÕ]QHOHUGLU" VDäODPDN LoLQ Her Çarşamba şubemizde halk günü uygulaması vardır. Aynı zamanda fişle gelindiği takdirde iade konusunda hiç sorun yaşanmamaktadır. Son olarak Rauf Bey şu sözleri ile sohbetimizi sonlandırdı : ‘’Tüketim toplumunda yaşamamızın bir gereği olarak günümüz şartlarında elektronik ve bilişim sistemlerini hem mağaza içinde hem de internet dünyasında başarılı kullanmanın yanı sıra ‘’güleryüzlü hizmet’’ anlayışı ile hareket etmemiz, hizmet ortamında bizi bir adım daha öne taşımaktadır. Dünyada ilk raf sistemli online alışveriş sitesine sahip olmamız da bu hizmeti gerektiği şekilde müşterilerimize sunmamıza büyük fırsat sağlıyor. Online alışverişteki hedefimiz, mağazacılıkta yakaladığımız başarının üstüne çıkmaktır.’’ HfehjW` â_h_d[lb[h Cãj[h_Iob[ã_b[h_ æDGDQ+DQÕP Bu market açıldığından beri müşterisiyim. Manav ve kasap reyonundaki ürünlerden çok memnunum. Başta kızlarım olmak üzere çevremdeki herkese burayı öneriyorum. Ben hayatım boyunca çok market gezdim ama buradaki güler yüzü başka yerde bulamadım. Özellikle çalışanlarına çok teşekkür ediyorum. Birde en güzel elmayı hep burada bulabiliyorum. $GHP*|N Ürünlerdeki kaliteden dolayı tercihim happy center olmaktadır. Evime daha yakın marketler varken ürünlerdeki kalite benim için daha önemli olduğundan burayı tercih etmekteyim. Ürün tarihlerine dikkat eden biriyim ve burada hiç tarihi geçmiş ürünle karşılaşmadım. Bu benim için çok önemli bir husus. Buna dikkat eden bir marketi de ilk tercihim olarak seçmekteyim. &HODOåVSDKDQ Aradığım bütün ürünleri burada bulabilmekteyim. Yakında işyerim bulunmakta. Özellikle sabah kahvaltı için alışveriş yapan biriyim. Şarküteri bölümündeki ürünlerin taze oluşu ve personelin doğru yönlendirmesi benim için önemli. Fiyatları da benim için kalitesine göre uygun olduğundan tercihim happy Center olmakta. 40 HfehjW` â_h_d[lb[h Cãj[h_Iob[ã_b[h_ 6HUSLO'HPLU özellikle çalışanlar oldukça ilgililer. Her sorunumuza büyük bir özveri ile yaklaşıyorlar. Açıldığından beri ziyaret etmekteyim. Ürünlerin taze olması benim için önemli bir seçim sebebi. Market yöneticileri de bizlerle çok ilgileniyorlar. Kampanyalı ürün varsa ona yönlendirmeleri benim çok hoşuma gidiyor. 1XUKDQ$WHç Evime yakınlığı ve temizliği benim için çok önemli. Ürün kalitesi ve tazeliği her zaman ön planda olmasına rağmen benim için en önemli olan, bir marketin en iyi ürünü satması değil, personellerin bu ürünleri bizlere en iyi hizmetle sunmasıdır. Yani tercih sebebimizin odak noktası, aile sıcaklığını hissetmemizdir. 7XäEDd|PH]RäOX Yaklaşık 7 yıldır Happy Center müşterisiyim. Aradığım her çeşit ürünü bulabildiğim için memnunum. Ayrıca fiyatlar bütçelerimize uygun. fiyat ve ürün kalitesi ile birlikte servis imkanının da olması ve tüm bunlara personelin güler yüzlü yaklaşımı da eklenince bu marketi kendi ailemize yakın hissetmekteyiz. 41 IWäbÕa GECE YANIĞI: ZONA HASTALIĞI Tıp dilinde ‘herpes zoster’ olarak isimlendirilmiş olan bu cilt hastalığı halk arasında ‘zona’, ‘kuşak hastalığı’ veya ‘gece yanığı’ olarak biliniyor. Suçiçeği hastalığı geçiren, ergen yaş sonrası, genellikle 60 yaş üzeri kişilerde görülmekle birlikte her yaş grubunda ortaya çıkabiliyor. En çok vücudun göğüs ve sırt bölgesinde, ardından sırayla boyun, yüz ve kafa, bel ve karın, kalça ve kasıklarda görülebiliyor. Bu hastalıkla ilgili olarak hastaların en çok sorduğu sorularla birlikte hastalığı tanımanıza yardımcı olacak temel bilgileri içeren bir yazı hazırladık bu sayımızda... Ancak doktorunuza danışmadan kendi hastalığınıza ait teşhis ve tedavi yaklaşımlarından kesinlikle sakınmanız gerekiyor. HASTALIK NEDEN ORTAYA ÇIKAR? Suçiçeği geçiren herkes zona hastalığına yakalanabilir. Çünkü bu iki hastalığa sebep olan virüs aynıdır. Bu virüs insan vücuduna ilk girişinde suçiçeği hastalığına sebep olur. Suçiçeği geçiren kişilerdeki virüs sinir hücrelerinin köklerine yerleşir. Uzun yıllar hiçbir belirti ve rahatsızlık yapmadan sinir köklerinde kalabilir. Uygun ortam bulduğunda virüs aktive olarak zona hastalığını ortaya çıkarır. 42 VİRÜSÜN AKTİF OLMASINA SEBEP OLAN NEDİR? Temel olarak virüsün aktive olmasında etkili olan sebep vücutta hastalıklara karşı koyma gücünde (dirençte) meydana gelen azalmalardır. Direncin azalması ile virüs bulunduğu yerde üremeye, sinir kökünden sinirlerin dallarına doğru yayılmaya başlar ve deriye kadar ulaşarak belirtileri oluşturur. Direnç düşmesinde stres, aşırı yorgunluk, yaşlılık, vücuttaki yaralanmalar en sık görülen sebeplerdir. Hastalığın beklenenden şiddetli ve yaygın olduğu durumlarda direnç düşmesinin habis (malign) hastalıklar, AİDS hastalığı, kanser ilaçları (kanser kemoterapisi) ve ışın tedavisi (ışın tedavisi) ile de ilgili olabileceği hatırlanmalıdır. BELİRTİLERİ NELERDİR? Belirtiler vücutta orta hattın sağ veya sol tarafında kuşak gibi vücudun tek tarafını saran veya bir hattı izleyen bir alanda gelişen ağrı, iğnelenme, hassasiyet gelişimi ile başlar. Beraberinde hafif ateş ve baş ağrısı da görülebilir. Genelde 1-3 gün içinde aynı alanda kızarıklık, kabarcık gelişimi meydana gelir. Bölgedeki IWäbÕa durumunuzu saptamak için bazı tahliller isteyecektir. d BULAŞICI MIDIR? B Zona geçiren bir hastanın kabarcıkların içindeki sıvı il temas eden kişiler eğer suçiçeği geçirmemişler ise ile suçiçeği hastalığına yakalanırlar. Suçiçeği veya zona su geçirmiş kişiler başka hastalardan bulaş yolu ile virüs g aalınmasına karşı dirençlidirler. TTEDAVİSİ NASIL YAPILIR? kabarcıklar birbirine bitişik içi su dolu hale gelirler. Zamanla içi irin dolu hale gelebilirler. Kabarcıkların üzeri açıldığında kurur ve üzeri kabukla kaplanır. Bazı hastalarda sadece derideki belirtiler veya sadece ağrı gelişimi ile zona geliştiği görülür. NE KADAR SÜRE DEVAM EDER? Hastalığın deride oluşturduğu kabarcıklar 2-3 hafta içinde iyileşir. Ancak ağrının geçme süresi daha uzun zaman içinde olup, bazen kalıcı olabilir. VÜCUTTA HANGİ DOKU VE ORGANLARA YAYILIR? Zona hastalığı deri üzerinde görüntüleri ile tanı konan bir hastalıktır. Saçlı deriden ayak ucuna kadar her yerde belirtileri olabilen hastalık en çok göğüs, kalça ve yüzde görülür. Ancak hastalığa dâhil olan sinir köklerine göre deri dışında da belirtiler olabilir. Yüzde meydana gelen zonada ağız içinde kabarcıklar olabileceği akılda tutulmalıdır. Yüzdeki hastalık gözde de virüs yerleşmesine sebep olabileceği için doktorunuz sizi göz doktoru muayenesi için yönlendirebilir. Zona hastalığı birkaç hafta içinde kendiliğinden iy iyileşir. Verilen tedavinin amacı hastanın bu süreyi rahat geçirmesi ve başka istenmeyen hastalıkların ra gelişmemesidir. Ağrı kesiciler, sulu pansumanlar g hastayı rahatlatmak için kullanılır. Sulu pansumanlar h kabarcıkların hızla kurumasına yardımcı olur. Bu ilaçların kullanımında tedaviye ne kadar erken başlanırsa başarı o kadar iyi olur. Yaygın hastalığı olanlarda, göz tutulumu olanlarda ve ağrısı fazla olanlarda kortizon içeren ilaçlar kullanılabilir. Zona sonrası ağrısı gelişen hastalarda antidepresan ilaçlar ve ağrı kesiciler kullanılabilir. TEKRAR EDER Mİ? Çok nadir durumlarda önceden zona hastalığı geçirmiş hastalar direnci çok düşürecek bir durum karşısında tekrar bu hastalığa yakalanabilirler. Özellikle AIDS hastalığı, kanser tedavisi görenler ve bazı kanser hastalarında bu durum görülebilir. STRESTEN UZAK DURUN Hastaların bol su içmeleri, sağlıklı beslenmeleri, istirahat etmeleri ve stresten uzak durmaları, tedavi ve iyileşme sürecini kolaylaştırması bakımından çok önemlidir. Tüm hastalıkların en büyük sebebi olan stresi hayatımızdan uzak tutmaya çalışalım ki, hastalıklar da bizden uzak dursun. NASIL TEŞHİS EDİLİR? Doktorunuz vücudunuzdaki görünüm ve e şikâyetlerinizdeki özelliklerle tanı koymaktaa zorlanmayacaktır. Ancak kabarcıkların içindeki sıvıdaa var olan bazı hücrelerin mikroskop ile görülmesii tanıyı destekleyecektir. Bazı özel durumlarda virüsün n varlığının tespiti için pahalı yöntemlerin uygulanmasıı gerekebilmektedir. Bu durumda doktorunuz size e açıklama yapacaktır. MEVCUT BAŞKA HASTALIKLAR VARSA NE YAPILMALIDIR? Önceden teşhis edilmiş başka bir hastalığınız varsaa mutlaka doktorunuza söyleyiniz. Direncinizi etkileyecekk kan kanseri (lösemi), AİDS, lenf bezi kanseri (lenfoma)) hastalıklarından biri veya herhangi bir ilaç kullanımınızz varsa tedavi değişebilmekle beraber doktorunuz genell 43 IWäbÕa 44 IWäbÕa 45 ;ä_j_c ;#4+;+.6#6Û.Û0&'0$'-.'06Û.'4 -#40'*'&Û;'5Û-#40'%'<#5+ Yorucu bir öğretim yılının ardından karneler alındı. Öğrenciler sıkı bir çalışma evresinin ardından biraz dinlenmeyi hak ettiler. Ancak karne heyecanı kimi öğrenciler için kâbusa dönüşmüş olabilir. Çocuğunuzun karnesi anne-baba olarak sizin için de bir değerlendirmedir ve her değerlendirme eksikleri gösteren bir bilgidir. Siz de kendinize “Bu sonuçlar üzerinde benim katkım ne kadar oldu? Hangi davranışlarımızı değiştirmeliyiz? Biz nasıl bir aile ortamı sağlarsak çocuğumuz daha başarılı olabilir?” sorularını sordunuz mu? Anne - Babalar çocuğun karnesini nasıl algılıyor? Okul karnesini anne - babaların nasıl gördüğü, nasıl algıladığı çocuğa vereceği tepkiyi belirliyor. Sorun zaten karnenin nasıl algılandığı ile ilgilidir. Genel olarak anne - babalar okul karnesini çocuğun tüm potansiyelini, yeteneklerini, hatta kişiliğini gösteren bir belge olarak görüyor ve bu nedenle çocuklarına çok sert tepkiler veriyor. Oysa okul karnesi çocuğun bir dönemde aldığı derslerindeki performansı gösteriyor. Performansını ise karne notları temsil ediliyor. 46 KARNEYİ OLUMSUZ ETKİLEYEBİLECEK SEBEPLER Çocuğun hayatında derslerinde ortaya koyduğu bu performansı olumsuz etkileyecek birçok faktör olabiliyor. Anne - baba arasındaki kavgalar, çocukla kaliteli zaman geçirmemek, çocuğun dersleriyle ilgilenmemek, çocuğun psikolojik problemlerinin olması, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, öğrenme güçlüğü gibi problemlerinin olması, çok fazla bilgisayar kullanımı ve televizyon bağımlılığı, sosyal çevresinin kısıtlı olması, vb. gibi birçok faktör çocuğun karne notunu olumsuz etkiliyor. ;ä_j_c göre değerlendiriyor. Karnesi kötü olan çocuğun öz güveni de düşüyor. Bu konularda anne babalara büyük görevler düşüyor. Hem çocuğun öz güveni artıran etkinliklere yönlendirmek, hem de karne notları düşükse bunun nedenlerini araştırarak çocuğa destek olmak gerekir. KIYASLAMA YAPMAYIN DUYGUSAL PROBLEMLERİN YOK EDİLMESİ GEREKİR Karne notu çocuğun o dönemde derslerinde gösterdiği performansın sadece sayısal değeridir. Bu sayısal değer çocuğun psikolojisinden etkilenir. Aslında çok zeki ve akademik yönden yetenekli bir çocuktur fakat duygusal problemler nedeniyle potansiyelini derslerine yansıtamıyordur. Eğer bu çocuğun psikolojik problemi varsa ve terapi desteği alırsa çocuk derslerine daha fazla konsantre olacak ve ders notları yükselecektir. Fakat psikolojik desteğe ihtiyacı olan bu çocuk terapi desteği almamışsa çocuğun potansiyeli yüksek de olsa notlarının düşük olması beklenen bir sonuçtur. Çocuğunuza karnesi nasıl olursa olsun onu sevdiğinizi ve değer verdiğinizi gerçekçi bir şekilde gösterin. Çocuğunuzun buna inanmasını sağlayın. Çocuğunuzun başarısını başka çocuklarla, özellikle de kardeşiyle kıyaslamayın. Unutmayın başarılı bir çocuğa sahip olmaktan daha önemli olan sağlıklı ve uyumlu bir çocuğa sahip olmaktır. Çocuğunuzun karnesini başkalarına karşı bir övünme ya da utanma nedeni olarak kullanmayın. Çocuğunuz, sizin için değil öncelikle kendisi için çalışmalıdır. KÖTÜ KARNEDEKİ İYİ NOTLARA ODAKLANIN Kötü karneye vereceğiniz tepkiye dikkat edin. Çünkü yanlış bir tepki çocuğunuzun okula küsmesine sebep olabileceği gibi, doğru tepki ile ona derslerini sevdirebilirsiniz. Üstelik destek verici ebeveyn rolünüz sayesinde çocuğunuzun en iyi arkadaşı da olabilirsiniz. Eğer çocuk başarısız olmuşsa bunun sebeplerinin araştırılması gerekli. Çünkü kötü karneye tepki olumsuz ve aşırı olduğunda çocuğun başarısızlık kimliği pekiştiriliyor. Bu da başarısızlığı sürekli kılıyor. Oysa başarısızlık çözülebilecek bir sorun. Çocuk başarısız bir karne getirdiğindeki doğru tutum, karnedeki düşük notlar yerine yüksek notların vurgulanması olmalı. ÇOCUĞUNUZUN YETENEKLERİNİ ÖN PLANA ÇIKARIN Çocuğunuzun potansiyelinin sadece ders notlarından, karneden ibaret olmadığını unutmayın. Çocuğunuzun birçok yeteneği olabilir. Çocuğunuzun akademik yeteneğinin ve akademik ilgisinin düşük olması çocuğunuzun başka yetenekleri olmadığı anlamına gelmiyor. Çocuğunuzun kendini gösterebileceği diğer alanları birlikte keşfedin ve spor ve sanat gibi bir uğraş edinmesini sağlayın. Böylece çocuğunuz kendini karne notuna göre değerlendirmemiş olur. Çünkü maalesef çocuklar da kendilerini karne notuna 47 ;ä_j_c ÖDÜL VEYA CEZA VERMEYİN Aslında pahalı olmasa da çocuğa bir başarısından, bir davranışından ötürü hediye alarak ödüllendirmek, tıpkı olumsuz bir davranışından veya başarısızlığından dolayı cezalandırmak gibi bir etki yaratıyor. Diğer bir ifadeyle her ikisi de olumsuz. Çünkü bu durumda çocuk cezadan kaçınmak veya ödül elde etmek için davranışta bulunuyor ve davranışları dıştan kontrol edilerek biçimlendiriliyor. Böylece dıştan denetimli bireyler yetişiyor ve içten denetimli olma fırsatı engelleniyor. Diğer bir ifadeyle kendi davranışlarını ve sonuçlarını kendisinin kontrol edebildiği, davranışlarının sorumluluğunu alabilen ve böylece kendine güvenen bireyler olabilme şansı engellenmiş oluyor. Başarılı karnede hediye almak yerine “senin harcadığın çaba ile gurur duyuyorum”, “ne kadar çok çaba harcadığını bildiğim için bu sonuca senin adına sevindim” gibi ifadeler kullanılmalı, hediye almak yerine çocuğun istediği bir şeyi yapmasına fırsat verilmelidir. KARNE, ÖĞRETMEN-ÖĞRENCİ-AİLE İÇİN YOL GÖSTERİCİDİR Kısaca çocuğunuzu karnesi kötü diye suçlamayın. Bunun yerine biz nerede hata yaptık, neyi yanlış yaptık diye tüm eğitim dönemini gözden geçirip değerlendirin. Eğer çocuğun akademik bir sorunu varsa pedagog desteği alın ve sorunun ne olduğunu belirleyerek çözün. Yani çocuğunuza haksızlık etmek yerine çocuğunuzun 48 derslerindeki performansını etkileyecek bir sorun var mı bunu araştırın. Bu nedenle anne - babalar çocuklarını yargılamak yerine önce kendilerini yargılamalılar. “Biz çocuğumuzla yeterince ilgilendik mi, huzurlu bir aile ortamı sağladık mı, çocuğun duygusal ve sosyal ihtiyaçlarını karşıladık mı, çocuğun psikolojik bir problemi varsa uzman desteği aldık mı?” gibi soruları kendilerine sormalılar. Böylece anne - babaların çocuklarına gösterecekleri tepki de değişecektir. HALKALI VE SULTANBEYLİ’DE PAZAR PAZARI ETKİNLİKLERİ Halkalı ve Sultanbeyli Happy Center’da geçtiğimiz aylarda ‘Pazar Pazarı’ aktivitesiyle en taze meyve ve sebzelerin yanı sıra züccaciye ve temizlik ürünlerinin de yer aldığı Pazar yoğun ilgi gördü . Meyve-sebze ürünlerinden giyim ürünlerine kadar pek çok ürün çeşidi satışa sunuldu. Müşterilerimizin evlerine rahat ulaşmaları için 12 adet müşteri servis aracı hizmet vermeye devam etti. Sabahın ilk saatlerinde başlayan müşteri yoğunluğu akşamın geç saatlerine kadar devam ederken, mağazaya gelme fırsatı olmayan müşterilerimiz internet ve telefon siparişleriyle en taze ürünlere uygun fiyatla zahmetsizce ulaşmış oldu. Günün sonunda yorgun ama mutlu mağaza personeli müşterilerin yoğun ilgisinden memnun olduklarını belirttiler. Tüm bu güzel gelişmelerin sonunda mağaza müdürü Bayram Sincar, tüm personelini tebrik ederek, bölge halkı içinde olumlu olan bu etkinliğin devamlı hale gelmesinden duyacağı mutluluğu ifade etti. Pazar Pazarı hizmeti ile bölge sakinlerine kazançlı alışveriş imkanı sağlayan Happy Center Halkalı şubesi, etkinlik sonucu müşterilerin olumlu yorumlarının devam ettiğini belirterek, etkinliğin devamlı hale gelmesi için çalışmalar yapıldığını belirtti. Bölge müdürü Mecit Kurtaran, etkinlik sırasında ve sonrasında mağazadaki hareketlilikten memnun olduğunu, mağaza personeline ve çalışanlarına emeklerinden dolayı teşekkür ettiğini ifade etti. 7Zl[hjeh_Wb 50 7Zl[hjeh_Wb 51 Ifeh EVDE SPOR YAPMANIN PRATİK YOLLARI Yaz aylarında, deniz kenarında kısa süreli koşular ve akşam saatlerinde yürüyüşler soğuk kış günlerinde mümkün olmuyor. Bunun yerini evde ve spor salonunda yapılan egzersizler alıyor. Sporun önemine ve sağlığına yapacağı katkıya inanan kişiler, istedikleri takdirde zamanda, yerde bulabilirler. Sporda en önemli şey devamlılıktır. Evde her gün yapacağınız 20 dakikalık bir çalışma haftada bir iki gün gittiğiniz spor salonundan daha yararlı olabilir. Denemeye ne dersiniz? EVDE YAPABİLECEĞİNİZ HARİKA HAREKETLER Evde Sporun Birinci Hareketi: Yürüyüş Yürüyüş bandınız yoksa kendinize bir yürüyüş parkuru belirleyin. Yürüyeceğiniz yerin evinizin yakınında olması çok önemlidir. Günlük yürüyüş en az yarım saat ve olabildiğince hızlı tempoda yapılmalıdır. Terlemeden yapacağınız yürüyüşler yeteri kadar yararlı olmaz. Sağlığınız elveriyorsa “bir yürü-bir koş metodu” 52 en iyisidir. Evde Sporun İkinci Hareketi: Yarım Çömelme Hareketi Çömelme hareketi, bacaklarımızdaki pek çok kas grubunu çalıştırır. Ellerinizi önde bağlayıp sanki bir sandalyeye oturur gibi geriye doğru çömelin. Sırtınız dik olsun ve öne doğru eğilmeyin. Bacak kaslarınız ağrıyana kadar bekleyin, sonra tekrar doğrulun. Bu hareketi 8 kez tekrar edin. Bacak ve kalça kasları diz kapaklarımıza binen yükün azaltılması açısından çok önemlidir. Ayaklarınızı omuzlarınız hizasında açın. Sırtınız dik olarak sanki bir sandalyeye oturuyormuş gibi yarım çömelin ve ona, yirmiye, otuza kadar sayın. Sonra doğrulup dinlendikten sonra hareketi tekrar edin. Kaslarınız güçlendikçe sayıyı artırın. Evde Sporun Üçüncü Hareketi: Yukarı İtme (Dizler Üzerinde Şınav) Ifeh Yüzükoyun yere yatın, dizlerinizi yere koyun ve ellerinizi yere koyarak gövdenizi yukarı kaldırın. Kollarınız yeteri kadar güçlendikten sonra hareketi dizlerinizi değil, ayak parmak uçlarını yere koyarak yapabilirsiniz. Diyelim üç kez yaptıktan sonra yoruldunuz, bir molanın arkasından bir üç daha yapın. İlk günler çok zorlayıp kaslarınızı incitmeyin, sayıyı zamanla artırın. Yüzükoyun yere uzanın. Ellerinizi omuzlarınız hizasında açtıktan sonra gövdenizi yukarı doğru kaldırın. İlk günler dizinizi yerden kaldırmadan yapın. Kollarınız yeteri kadar güçlendikten sonra dizlerinizi yere değdirmeden yapmaya çalışın. Göğüs, omuz, kol hatta karın ve bacak kaslarını bile çalıştırır. Evde Sporun Dördüncü Hareketi: Mekik Mekik hareketi, karın ve üst gövde kaslarını çalıştırır. Ellerinizle başınızı arkadan destekledikten sonra omuzlarını ve üst gövdenizi yukarı doğru kaldırmaya çalışın. Tam doğrulmanıza ve fazla zorlamanıza gerek yok. Kaslar güçlendikçe zaman içinde hareketi daha iyi yaparsınız. 8 kez tekrar edin. Yere uzanın, eller başınızın altında olarak gövdenizi doğrultmaya çalışıp karın kaslarınız acıyana kadar durun. Bu hareketi yaparken çeneniz gövdenize değmesin. Karın kasları içindir. Evde Sporun Beşinci Hareketi: Süpermen Süpermen hareketi, sırt kasları için idealdir. Yere boylu boyunca uzanın. Avuçlar yeri gösterecek şekilde ellerinizi ileri doğru uzatın, aynı anda ayaklarınızı da dizlerden kırmadan yukarı kaldırmaya çalışın. Kendinizi gökyüzünde uçuyormuş gibi hayal edin. Durabildiğiniz kadar durup sonra kendinizi bırakın. Kaslarınızı gevşettikten sonra hareketi tekrarlayın. Evde Sporun Altıncı Hareketi: Diz Üstünde Geriye Esneme Baldır germe hareketi. Şekilde görüldüğü gibi ayaklarınız üzerinde diz çökün. Sonra ellerinizi göğüs hizasında kavuşturup geriye doğru eğilebildiğiniz kadar eğilin. Ona, yirmiye, otuza kadar sayıp doğrulun. Hareketi birkaç kez tekrar edin. Evde Sporun Yedinci Hareketi: Kalça Kaldırma Bel, sırt ve kol kasları için; sırt üstü yatıp ayakları dizden kırın sonra eller yanda yeri destekleyecek şekilde poponuzu yerden kaldırmaya çalışın, durabildiğiniz kadar durduktan sonra tekrar rahatlayın. Evde Sporun Sekizinci Hareketi: Bir Bacak Yana Çökme Bir bacağı düz olarak yana alın, diğer bacağı bükerek çökün. Mümkün olduğu kadar vücudun üst kısmı dik olsun. Sayabildiğiniz kadar sayıp doğrulun ve öbür bacakla hareketi tekrar edin. Her iki bacakla 4’er kez tekrar edin. 53 Ifeh saati spor yaparsanız yapın, mutlaka su içmeyi ihmal etmemek gereklidir. Sabah sporunu yaşamınızın bir parçası yaptıysanız; kahvaltı düzeniniz, beslenme düzeniniz normalin üzerine çıkmıyorsa; ekstra kalori harcıyorsanız demektir. Dolayısıyla sabah sporu yaparak rahatlıkla kilo verebilirsiniz. Ama sabah spor yapmayıp akşam yapıyor ve bunu bir yaşam tarzına dönüştürüyorsanız yine kilo vermeniz mümkün. Unutmayın, önemli olan sporu sürekli hale getirmek ve beslenmenizde artışa doğru gitmemektir. EVDE SPOR YAPMANIN AVANTAJLARI Günlük sporunuzu ister akşam, ister gündüz yapabilirsiniz. Yağmur, çamur gibi hava koşulları spor yapmanızı ertelemenize neden olmaz. Evde Sporun Dokuzuncu Hareketi: Bir Bacak Önde Çökme Hareketi Bir bacağınızı öne alın, diğeri arkada vücudunuzu dik tutarak çökün. Öndeki baldırınız mümkün olduğu kadar yere paralel hale gelsin ama arkadaki diziniz yere değmesin. Öne eğilmemeye ve vücudun dik olmasına dikkat edin. Sayabildiğiniz kadar sayın, bacaklarınız ağrıyınca doğrulun ve diğer ayağı öne alarak tekrar edin. Toplam 8 tekrar yapın. DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN NOKTALAR… Spor yapan kişilerin mutlaka pilav, makarna ve çikolata yemeleri gerekir. Normal beslenmede de protein, karbonhidrat ve yağ olmalıdır. Ama 1 saat spor yapacak olan kişinin yanında çikolata bulundurmasında yarar vardır. Şeker hastaları dışında spor yapan kişilerin tatlı yemeleri vücutları açısından yararlıdır. Spordan minimum 45 dakika önce gerekli olan besinler alınmalıdır. Aksi takdirde glikojen miktarı düşeceği için kas yorgunlukları olur, sonrasında da sakatlanmalar, kopmalar ve kırılmalar oluşabilir. Ayrıca spora başladıktan 20 dakika sonra da ufak bir şişe su içmek gerekir. Spor yapan kişinin uyku düzeni de önemlidir. Çalışmadan önce mutlaka ısınma, bitince soğuma hareketleri yapılmalıdır. Giysiler rahat olmalı, tişört, eşofman giyilmeli ve giyeceklerin pamuklu, keten gibi teri çeken özellikte olmasına özen gösterilmelidir. Sabah saatleri sanılanın aksine spor için uygun değildir. En uygun saatler, öğle sonrası 16.00 – 19.00 arasıdır. Vücut bu saatten sonra yemek ve dinlenmek için kendini programlar. Kilo vermek için akşam saatlerinde yapılan spor, sindirim sistemini hızlandırır ve vücutta yağ birikmesini engeller. Günün hangi 54 Kendi programınızı uygulayarak kontrolü elinizde bulundurabilirsiniz. Egzersiz yaparken, televizyon seyredebilir, kitap okuyabilirsiniz. Böylece hem spor yapar hem de zamandan kazanırsınız. Spor salonuna kadar trafikte vakit kaybetmez, duşunuzu teriniz kurumadan alabilirsiniz. Özellikle çalışan hanımlar, akşamdan sonra spor salonuna gidince aile üyelerine vakit ayıramıyor. Evde spor yaparken bir yandan da onlarla sohbet edebilirsiniz. KIŞ AYLARINDA SPORA ARA VERMEYİN! Evde yapılabilecek sporlar kilo almamak, hacim kazanmak, sıkılaşmak, vücut geliştirmek, kardiyo egzersizleri olarak yapılabilir. Ancak kışın spor yaparken de kişinin hangi sağlık koşullarına sahip olduğu çok önemlidir. Kişi kendine uygun sporu yapmalı, spordan önce beslenme ve uyku düzenine dikkat etmeli, ağır çaba gerektiren ve kalbi yoran sporlardan uzak durmalıdır. Ifeh 55 A_á_i[b8WaÕc KóĄ Aylarónda Tórnak Bakómó ve Ojelerde KóĄ Modasó 2014 2014 KIă TRENDLERą Bayanların vazgeçilmezi olan el ve tırnak bakımı, belki de bakımlı görünmenin ilk şartlarından birisi. Özellikle tırnak bakımından sonra, tırnaklara sürülen ojeler adeta bakımın tamamlayıcısı sayılıyor. Birbirinden farklı ve çok sayıda renk seçeneği bulunan ojeler, hayal gücüyle tırnaklara yansıtılarak, ressamları aratmayacak tablolar çıkarılıyor ortaya adeta. Tüm bunların yanında, ojelerin ve süslemelerin tırnaklarımızda pürüzsüz görünmesini istiyorsak, elbette ki muhteşem tırnaklara sahip olmamız şart. Bunun için de tırnak bakımımızı ihmal etmememiz gerekiyor. Bu yüzden tırnak bakımı ile ilgili ipuçlarından ve 2014 kış trendlerinden bahsetmek istiyoruz sizlere… 56 Renk bloklaró Tırnaklarda renk blokları Fransız manikürü gibi trend oluyor. Geçtiğimiz sezondan alışık olduğumuz tırnak diplerinde farklı renk kullanımı şeffaf renklerle birleştirildiğinde çok zarif duruyor. Desenler Pöti kare desenler tırnak artistlerinin sevdiği, enerjisi yüksek görünümlerdir. 1960’lardan beri devam eden kaz ayağı ve pöti kare modası 2014 kışında da tırnakları süslüyor. Tırnak desenlerinde çizgi, puantiye ve daha birçok deseni kullanabilirsiniz. Mat ve renkli ojelerle desenler yapabilir veya tırnağa yapıştırılarak uygulanan ürünleri de deneyebilirsiniz. Bu ürünler, desenli tırnak sevenlerin hayatını kolaylaştırıyor. A_á_i[b8WaÕc Siyahlar Ünlü tasarımcıların es geçmediği siyah, hem asi hem zarif haliyle yine bizimle. Siyah mat ojeler 2014 kışının en çok tercih edilen trendi olacağa benziyor. Siyah ojelerden sıkılanlar için harika bir trend geliyor. Siyah manikürün üzerine açık renklerde rötuşlar yapmak moda oluyor. Farklı motifler ya da geometrik çizgiler de kullanabileceksiniz. Metalik Altın sarıdan sıkılan var mı? Geçtiğimiz sezon gümüşler ön plandayken bu kez altın ve gümüşler rakip oluyor. Parlak ve mat kullanımlarıyla metalik renkler tırnaklarınıza çok yakışacak. Bordolar Kış sezonunda yıllardır vazgeçilmeyen, klasikleşen bir renk de var tabii. Bordolar bu kez mat versiyonlarıyla da bizimle oluyor. 3 boyutlu vurgu Transparan tırnaklara ışıltılı vurgular katarak soğuk günlere enerji vermek moda. Kırmızı halı manikürlerinde 3 boyutluluk mevcut. Sim, zımba ve file görünümleriyle 3 boyutlu efekt tırnaklarda moda oluyor. Işıltılı bir oje ile tırnak zemini hazırlayın. Ardında kırmızı, sarı, yeşil ve mavi ojelerle tırnaklarınıza rastgele noktalar koyun. Benekleri ufak tutun. Çevresini siyah oje ve ince uçlu fırça ile çizerek birbirinden ayırın. SAāLIKLI VE PRZSZ TIRNAKLAR ąąNÉ Mükemmel tırnaklara sahip olmak, her ne kadar kolay olmasa da, uygulayacağınız sürekli bakımla onlara gereken özeni gösterebilirsiniz. Ellerinizi ve tırnaklarınızı mutlaka nemli tutun. da şeytantırnaklarının oluşmasına sebep olur. E vitamini yağı da şeytantırnaklarına karşı iyi bir çözümdür. Şeytantırnağı olduğunu fark ettiğiniz an, makasla kesin. Yatmadan önce tırnaklarınızın etrafına besleyici bir krem sürün. Kreminizin olmadığı durumlarda bir dudak besleyicisi bile sürebilirsiniz. Siz uyurken tırnaklarınız ve onları çevreleyen cilt beslenecektir. Alkol içeren losyonlar kullanmamaya özen gösterin. Haftada 1-2 gün oje sürmeyerek havalanmalarını sağlayın. Günde birkaç kez tırnaklarınızı bir fırçayla yanlara doğru fırçalayın. Hareketlenen kan dolaşımı sayesinde tırnaklarınız daha çabuk uzayacaktır. Aseton kullanımınızı azaltmaya çalışın. Örneğin haftada bir kereden fazla aseton kullanmayın. Tırnaklarınız zayıfsa törpüleme işlemini en aza indirin ve metal törpülerden kaçının. Eğer sürekli olarak takma tırnak kullanıyorsanız, ara sıra tırnaklarınızı serbest bırakın. Sürekli takma tırnak kullananlarda enfeksiyon riski de yüksektir. Tırnaklarınız kırılgansa uçlarına çiğ sarımsak sürün. Kokusuna katlandığınız sürece en fazla bir hafta içinde tırnaklarınızın kuvvetlendiğini göreceksiniz. Parmak uçlarınız ve tırnaklarınız nikotinden sararmışsa; bir limonu ikiye bölerek 10 dakika boyunca sararmış bölgelere sürüp bekletin. Daha sonra oksijenli suyla ıslatılmış bir pamukla ovuşturarak temizleyin. Tırnak etrafındaki deriyi nemli tutmak için bir yağ veya krem kullanın. Tırnak etrafındaki cildin kuruması Ojenizi sürdükten sonra iyice kurumasını bekleyip elinize krem sürerek masaj yapın. Cildiniz kremi eminceye kadar dairesel hareketlerle masajı sürdürün. Tırnaklarınızı sudan uzak tutunuz. Tırnaklar su emebilen yapılardır ve su emdiklerinde daha yumuşak ve zayıf bir yapıda olurlar. Ev işlerinde mutlaka eldiven kullanılmalıdır. Ellerinizi ve tırnak köklerinizi mutlaka besleyici ve nemlendirici kremlerle günde bir kaç kez destekleyin. Özellikle ıslanma öncesi ve sonrası mutlaka kremleme yapın. 57 A_á_i[b8WaÕc Tırnak cilalarınızı asla soymaya kalkmayınız. Tırnaklarınızdan da küçük dahi olsa bazı kısımlar bu cila parçaları ile kopacaktır. Cilaları soymak yerine ince bir kat daha sürmeyi ve cilaların kalkmasını engellemeniz daha doğru olur. TIRNAKLARINIZLA BYLEYąN! Keratin ve koruyucu bir proteinden oluşan tırnaklar parmak uçlarını darbelere karşı korumamıza ve küçük nesneleri tutmamıza yardımcı olur. Her zaman bakımlı ve güçlü tırnaklara sahip olmak isteyen kadınlar özellikle kış aylarında soğuğun etkisiyle daha fazla tırnak bakımı yapmaları gerekir. Demir, kalsiyum, B vitamini ve potasyum açısından zengin olan besinler tüketmek tırnakların güçlenmesini sağlar. Kış aylarında daha fazla görülen tırnakların yumuşaması ve morarması ise ciddi hastalıkların habercisi olabilir. Ellerimizi sürekli olarak kullandığımız için, her an göze çarpan ve dikkat çeken bir konumdalar. Dolayısıyla tırnaklarımız da aynı şekilde gözden kaçmıyorlar. Önce ellerinize ve tırnaklarınıza gereken özeni gösterin, daha sonra verdiğimiz ipuçlarıyla ve hayal gücünüzün de yardımıyla tırnaklarınızda harikalar yaratın. Çevrenizdekileri hayran bırakmak, sizin için kaçınılmaz olacaktır. 58 =[p_ 59 CeZW RAHAT VE SALAŞ BİR TARZ: GRUNGE MODASI Grunge, 1980’lerde müzik tarzı olarak ortaya çıkar. Grunge modası ise 1990’larda müziğin modayı etkilemesiyle oluşur. Bugünse hayatına moda olarak devam ediyor. Şekil değiştiriyor, lakin zaman aşımına uğramıyor. Grunge akımı birden çok kıtaya yayılarak ‘umursamamak’ kelimesinin altını çizmeye devam ediyor. Grunge giyim stilini sadece bir moda eğilimi olarak adlandırmak yanlış olur. Çünkü Grunge müziği, felsefesi ve giyim tarzı ile birlikte ele alınması gereken bir kültür/ 60 yaşam tarzı... 90’ların bu güzide akımının temsilcilerinin yani Grungie’lerin stilinin hangi giyim parçalarından oluştuğunu ve bu parçaların nasıl giyildiğine hep beraber göz atalım... Flanel Kareli Gömlek 90’lı yıllarda ortaya çıkan meşhur “oduncu gömlek” trendinin asıl çıkış noktası Grunge giyim tarzıdır. Bu gömleklerin en meşhur kullanım şekli ise bele bağlanması... Bu arada sadece gömlekte değil, kareli CeZW ve ekose desenler Grunge stilinde hemen her parçada görülebiliyor. 2- Jean’leri yırtın! Müzik gruplarının isimleri, logoları ya da “Sizin ne düşündüğünüzün önemi yok” temalı cool tişörtler, Grunge giyim tarzının olmazsa olmazları arasında yer alıyor. Tişörtler genellikle katmanlı şekilde giyiliyor. Tişört üzerine gömlek, onun da üzerine oversized hırkalar giyiliyor. Grunge akımının en önemli özelliği olan umursamazlık ve asilik, jean pantolonlarda da kendini gösteriyordu. Siz de seçiminizi yırtık, aşınmış, rengi atmış hatta yamalı jean’lerden yana yapabilirsiniz. Daha gerçek bir Grungie gibi görünmek için kotlarınızı bizzat kendiniz yırtabilirsiniz. Dolabınızdaki jean’leri çıkartıp onları kendi isteğinize göre kesip biçin. Gerçek grunge ruhu için emek vermeniz şart. İsterseniz jean’inize kumaş parçaları dikebilir, yamalı bir görüntü verebilirsiniz. Converse ayakkabı 3- Ekosesiz olmaz! Doc Martens botların dışında Converse ayakkabılar da, Grungie’lerin vazgeçilmez parçalarından birisi... Hemen hemen her giyim parçasıyla güzel bir uyum sergilemesi ve rahat oluşu Converse’lerin Grungie’ler tarafından da tercih edilmesinin sebebi. Grunge temasının ana parçalarından ekose gömleğin yanı sıra diğer ekose parçalardan da edinebilirsiniz. Özellikle bu sezon ekose parçalar her yerde karşımıza çıkıyor. Ekose pantolonlar, ekose etekler, ekose elbiseler ile Grunge stilinizi sokaktan ofise her yere taşıyabilirsiniz. Bu arada ekose gömleğinizi belinize bağlamayı unutmayın! Rock n’ Roll T-Shirt Güneş gözlükleri ve şapkalar Kalın ve renkli çerçeveli güneş gözlüklerinin yanı sıra kedi gözlükler ve yuvarlak çerçeveli gözlükler Grunge stilinin öne çıkan aksesuarları arasında... Gözlüklerin dışında çeşit çeşit şapkalar da kıyafeti tamamlayan aksesuarlar arasında başı çekiyor. Yırtık / Yamalı Jean 4- Hantal görünümlü botlardan giyin! Doc Martens botlar artık Grunge teması ile özdeşleşmiş ikonik bir parça... Siz de bu botlardan edinebilir ya da asker postalını andıran bağcıklı botlardan edinebilirsiniz. Grunge stilinizi motor botlarıyla ya da yarım botlarla da tamamlayabilirsiniz. Yırtık, yamalı, lekeli, boyalı vs. jean’in zarar görmüşü hatta kirli duranı Grunge tarzında giyinenler için makbuldür. Bu tarz jean’leri aslında hepimiz seviyoruz, yıllardır podyum ve mağazalarda görüyoruz. Grungie’ler genelde bol giyim parçaları tercih ettiğinden yırtık boyfriend jean’leri tercih ediyorlar. Kısa üstler / Şifon üstler Her ikisi de Grungie’lerin sık sık tercih ettiği parçalardan. Genellikle şort ya da kısa eteklerle kombinleniyorlar... Oversized ceketler Her şeyde olduğu gibi ceket ve kabanlarda da büyük beden seçimler dikkat çekiyor. Kaban seçimlerinde parka olanları ve asker yeşili ağırlıklı olarak öne çıkıyor. GRUNGE BİR TARZ NASIL YARATILIR? 1-Katmanlı giyinin! Grunge temasının en önemli noktalarından biri kat kat giyinmektir. Siz de ekose gömleğinizi ceket gibi kullanabilir, tişört ya da elbiselerinizin üzerine giyebilirsiniz. Salaş görünümlü bir depresyon hırkasını da üzerinize giymeyi unutmayın! Hırkanın renginin siyah, kahverengi, bej, gri, yeşil vb. nötr renklerde olmasına dikkat edin. 61 CeZW 5- Çiçekli elbiselere bürünün! Çiçekli elbiseler de Grunge akımının olmazsa olmaz parçalarından... Ancak bu cici parçayı Grunge temasına göre giyerek hakkını vermek lazım! O halde elbisenizi file, diz üstü ya da yırtık çoraplarla tamamlayın. Görünümünüzü salaş hırkanızla ve hantal botlarınızla tamamlayabilirsiniz. 6- Tişörtünüz konuşsun! Slogan ya da mesaj veren, dünyayı umursamaz mesajları olan tişörtlerden mutlaka edinin. Bunun dışında müzik grubu tişörtlerini de Grunge stilinize eklemeyi unutmayın. Tişörtlerinizi makasla parçalayın. Kollardaki dikişleri biraz gevşeterek bunlara kullanılmış ve eskitilmiş havası verebilirsiniz. Grunge olabilmenin en önemli kurallarından biri de kat kat giyinebilmektir. Birden fazla tişört, gömlek ya da hırka giymeniz gerekiyor. 7- Aksesuarsız olmaz! Grunge stilinizi aksesuarlarla güçlendirin. Yuvarlak çerçeveli güneş gözlükleri, beyzbol şapkaları, renkli ve desenli çerçeveli güneş gözlükleri, bereler, fedora şapkalar ve deri bileklikleri kullanın. GRUNGE RUHUNU YANSITIN! Bazen giydiğimiz kıyafetin hiç önemi olmaz çünkü bazen kıyafetten daha çok duruşumuz önem kazanır. Stilimizi kimi zaman hayat tarzımız şekillendirir. 62 Grunge’ı en iyi anlatan söz “başkaldırı”dır. Modanın dayatmasına karşı çıkan akım. Tarzında bir boş vermişlik olsa da grunge tarzı yaratmak için epey uğraşılırdı. Hiç uğraşılmamış gibi duran kombinler için epey düşünülür, taranmamış gibi duran saçlar için çok çaba sarf edilirdi. Yani öyle pek dışarıdan göründüğü gibi değildi işin aslı. Grunge, aslında pahalı giyim parçalarına hatta gösterişli giyinmeye karşı bir akımdır. Bu akımı bilmeyen gençlere bir kaç tavsiye; siyah, gri, asker yeşili renkler en gözde olanlar. Desenleri karıştırıp giymek hatta kimi zaman alakasız görünmek en önemli stiliniz. Boyfriend yırtık jeanlar zaten her yerde. Kim sevmez ki çizilen sınırların dışına çıkmayı? CeZW 63 HfehjW` Onları Kimse Tutamaz... TAKSİM TRİO... Birbirlerinin sanatına hayran üç isim, üç kahraman. Onlar bir o kadar içimizden onlar bir o kadar sahici ve en önemlisi mütevazi. hoQ]GHEDçDUÕVÕD\UÕYHNHQGLHQVWUPDQÕQÕ]GD GQ\D oDSÕQGD VDQDWoÕODUVÕQÕ] %LUH\VHO RODUDN HJRODUÕQÕ]ÕQDVÕOHQJHOOL\RUVXQX]" Üçü de kendi enstrümanında dünyanın önde gelen isimlerinden. Hüsnü Şenlendirici, İsmail Tunçbilek ve Aytaç Doğan... +æ Taksim Trio’yu kendimiz için yapıyoruz aslında. Burada maddi manevi hesap-kitaplar, egolar her şey bir kenara bırakılıyor. Üçümüzün birbirimizden etkilenmesi çok önemli. Herkes birbirine hayran. Bastığımız birer nota bile bizi heyecanlandırmaya yetiyor. Birlikte kurdukları Taksim Trio dünyada ve ülkemizdeki yükselen başarı grafiği ile birlikte kendini her seferinde ayrı ayrı yeniliyor. Topluluk, dünyanın en büyük festivallerinde sahnelerde birçok isimle yer alıyor ve sayısız konserler veriyor. Grup üyelerine göre beğenilmelerinin sebebi, müziklerinin herkese hitap ediyor olması. Ve karşınızda TAKSİM TRİO... 64 å7 Kimsenin birbirini ezme ya da daha çok çalmak gibi bir kaygısı yok. Bilakis herkes birbirine o çalsın diye yollar açıyor. Aramızda farklı bir bluetooth bağlantısı var. Aranızda müthiş bir bağ var ve bu bağlantının sebebi acaba müzikle birlikte uzun yıllardır süregelen dostluğunuz olabilir mi? HfehjW` böyle bir kaygımız olsaydı bir araya gelemezdik biz. $\WDo'RäDQ Kesinlikle çok büyük etkisi var. Bu kaçınılmaz bir bağ bizimkisi. +æAytaç ile İsmail aynı ortamda, aynı mahallede büyümüş aynı zamanda akrabalar. Ben onların arasına geç ama temiz katıldım. 15 yıldır arkadaşız. Hem hayatın hem de enstrümanlarımızın bizi getirdiği bir yerde buluştuk. Birlikte çaldığımızda bir gösteri maçı oluyor aslında. Diğer işlerimiz de normal bir maç gibi diyebiliriz. $' Diğer yaptığımız projeler dünya müziği içinde değerlendirilebilir ama Taksim Trio bana göre çok lüks bir oda müziği. Paha biçilmez. Parayla bu müziğin değerini ölçemezsiniz. <DQL7DNVLP7ULRVL]LQRUWDNR\XQEDKoHQL] +æ Aynen öyle. Üçümüzün de birbirine benzer ama farklı müzikal tecrübeleri var. Üçü bir araya geldiğinde aslında Voltran’ ı oluşturuyor ve bir ateş çıkıyor ortaya. +æ Batman’da küçük bir salonda konser veriyoruz. Oradan ne kadar para kazanabiliriz ki... Van’a da, Uşak’a da gidiyoruz. Buralara gitmezsek olmaz. Türkiye’ nin birçok noktasına. Çoğu zaman bizim masraflarımızı ancak karşılıyor. Taksim Trio her şeyden önce bir gönül işi. Gönül işleri çok kazandırmaz, ama tatmin ettiği, kazandırdığı mutluluk tarif edilemez. *HQHOGH VL]LQ JLEL ¶RGD P]LäL· \DSDQ JUXSODU GDKD HOLW ROGXNODUÕQÕ YH \LQH HOLW LQVDQODUÕQ EX P]LäLWHUFLKHWWLNOHULQLV|\OHU6L]GHE|\OHHOLWLVW ELUGXUXPYDUPÕ" +æ Bizim için önemli olan kulakların elit olması. Dinleyicilerimizin arasında halk müziği dinleyen de var rockçı da, klasikçi de var arabeskçi de... Her tarzdan ve her yaştan insan müziğimizi tercih ediyor. Biz herkese müzik yapıyoruz. Bu renkliliği seviyoruz. Farklılıkları buluşturuyoruz çünkü. å7 Müziğin birleştirici gücüne inanıyoruz. %LU DUD\D JHOGLäLQL]GH QDVÕO DQODçÕ\RUVXQX] YH Müziğimizde tüm renkler var. ELUELULQL]LOHQDVÕORUWDNQRNWDGDEXOXçX\RUVXQX]" +DQJLVÕNOÕNWDELUDUD\DJHOL\RUVXQX]" +æ Biz bir araya geldiğimizde tek bir sesin bile duygusu ve maneviyatı çok yüksek oluyor. Biz susup +æ Üç kardeş olsak herhalde bu kadar bir müziğimiz konuşuyor yani. Ortak çaldığımız ve ortaya arada olamayız. Sadece müzikle anlaşmıyoruz. çıkan eserler bizi ortak noktada buluşturuyor. Müzikal Sosyal olarak da bir şeyleri paylaşıyoruz. Neredeyse olarak doymuş insanlarız ama bıkmış değiliz. Hep her gün görüşüyoruz. bir arayış içindeyiz. Ve hep çalışıyoruz bıkmadan, usanmadan. åOHUL\HG|QNSURMHOHULQL]QHOHU" å7 Böyle olması da müziğimize renklilik getiriyor. Bizi her anlamda besliyor. +æ Sadece üç kişi çalarız konusunda katı değiliz. Daha önce Zakir Hüseyin’le birlikte sahne almıştık. Dünya müzisyenleriyle ortak projeler yapıp müziğimizi 0]LäLQL] GQ\DGD 7UNL\H·GHQ GDKD oRN taçlandırmaya devam etmek istiyoruz. Bunun dışında NÕ\PHWEXOX\RU$FDEDLQVDQODUVL]LQPDJD]LQVHO filarmoni ve senfoni orkestraları ile birlikte projeler NLçLOLNOHULQL]LP]LäLQ|QQHPLJ|U\RU" yapmak hedefimiz. Çok iyi bir ses sanatçısıyla da bir şeyler yapma isteğimiz var. +æ Türkiye’deki kitlemize haksızlık etmiş olmayalım ama yurtdışında daha çok itibar 7DNVLP7ULR·QXQ\HOHULoRNUHQNOLYH7UNL\H·QLQ gördüğümüz doğru. Türkiye’de beşinci, yurtdışında PR]DLäLQGHQ ELU SDUoD DGHWD %X NRQXGD GD şampiyonlar ligindeyiz. Bizim magazinsel DUDQÕ]GDELUX\XPYDU durumumuzdan, Türkiye’de enstrümantal müziğin durumundan kaynaklanıyor olabilir. Her ne kadar å7 Taksim trio müziğin akil adamı. Bunu imkânlar kısıtlı olsa da kendi memleketimizde geçenlerde birisi söyledi. Biz de katılıyoruz. çalmama gibi bir durumumuz yok. Yurtdışı bizim için Tunuslular ellerinde Tunus ve Türk bayrakları ile bizi çok farklı. Önce ülkemiz sonra elbette yurtdışı. karşıladı. Demek ki müziğimizin birleştirici tarafı var. (QVWUPDQWDOP]LNSRSOHUP]LäHJ|UHGDKDD] ND]DQGÕUÕU GL\H ELU DOJÕ YDU <ROD oÕNDUNHQ PDGGL ND\JÕODUÕQÕ]ROGXPX" Batman’a gidiyoruz. Belki hayatlarında hiç yan yana gelmemiş insanlar konserimizi yan yana izliyor. +æ En başından beri olmadı. å7 Olmadığı için zaten bugün buradayız. Eğer +æ Evet çok renkliyiz. Kürt, Laz, Alevi, Çingene… Türkiye’nin mozaiğini oluşturan renklerden meydana 65 HfehjW` dinleyen. Genelde bu müziği yapan insanlar öldükten sonra değerlenir. Biz yaşarken de güzel şeyler görüyoruz şükürler olsun. En azından bu kadar keyif aldığımız müziği sadece kendi aramızda yapmıyoruz. Bunun bir alıcısı var. 6L]LQELUGHo|OKLNk\HQL]YDU2QDVÕOROGX" å7 MISIRLI AHMET’İN PEŞİNDEN ÇÖLE GİTTİK, DELİRDİK... İlk gençlik yıllarında Hüsnü rahmetli babasıyla dünyanın çeşitli yerlerinde klarnet konserleri verdi. Aytaç ve ben ise kapağı Ortadoğu ülkelerine attık. “Mısırlı Ahmet çocukluğumuzda Aytaç ve benim yaptığımız müziği kaydeder, Ortadoğu’daki müzisyenlere dinletirdi. Ahmet Abi’nin peşinden gittik oralara” .Bir gün Mısırlı Ahmet, bana ve Aytaç’a “Her şeyi bırakın gelin benimle” deyince, 20 yaşlarında kendimizi Sina Çölü’nde bulduk. Sadece yiyecek içecek almak için uğradığımız kasabanın bile iki saat uzakta olduğu çölün ortasına kurduğumuz çadırlarda kaldık. Enstrümanlarımızla baş başa. $' “Bu bir arınma ve kendini bulma vaktiydi bizim için” , “Biraz delirdik tabii ama enstrümanın ciğerini ancak orada, öyle delirerek çözdük.” geliyor. Bu müziği renk ve ses ayırmadan yaptığımız için kendiliğinden birleştirici oluyor. Dünyanın bilmediği bir caz yapıyoruz. <DEDQFÕODUVL]LQP]LäLQL]GHQHEXOX\RU" å7 Diğer müziklerde bulamadıklarını... Bir kere üç enstrüman da onlar için farklı ve yeni. Onların duymadıkları, bilmedikleri ama çok sevdikleri bir tarz bu. +æ Bizim çaldığımız sadece etnik ve otantik müzik değil. Bunu Hint, Caz, Arap, Flamenko ve bugüne kadar biriktirdiğimiz müzikal tecrübelerle yoğurup insanlara sunuyoruz. Bu da dünyanın her yerinde ilgi görüyor. Biz klasik müzik festivallerinde de caz festivallerinde de çalıyoruz. Oysaki tam olarak ne caz, ne de klasik müzik yapıyoruz. å7 Dünyanın bilmediği bir caz müziği yapıyoruz. 7UNL\H·GH \HWHULQFH DQODçÕOPDGÕäÕQÕ]GDQ çLNk\HWoLVLQL]1HGçQ\RUVXQX]" +æ İster istemez şikâyet ediyoruz çünkü yurtdışında bu işe gösterilen rağbet ve tepkiler inanılmaz güzel. Ama şu anda Türkiye’de en son şikâyet edecek insanlar biziz. Çünkü artık önemli bir kitlemiz var. Bizi takip eden, benimseyen, seven ve 66 +æ Bana göre Aytaç ve İsmail’in bu macerası, Arap yarımadasında geçirdikleri vakit, Ortadoğu müzik piyasasını değiştirdi: “Yeni yetme dönemlerimizde Arabistan’da yapılan müzikler ara sıra elimize geçerdi. O albümler bizim için ulaşılmaz güzellikteydi. Hayal gibi gelirdi. Ama İsmail ve Aytaç oralara gittiğinde asıl hayalle karşılaşan Araplar oluyor. Aytaç’ın çaldığı kanunu görünce şok geçiriyorlar. Örneğin Araplar için kanunun rengi kırmızı. Aytaç onlara bir gökkuşağı sunuyor. Tavus kuşu gibi karşılarına çıkıyor. Örneğin Arapların kanunu 60 km ile giden bir araba. Aytaç onların yanından 220 km ile geçip gidiyor. Şimdi oradan gelen albümleri dinliyorum, bariz bir şekilde Aytaç’ın kanun tekniğine ve İsmail’in aranjmanlarına özendiklerini görüyorum.” weYka 67 Abjh#IWdWj Film Albüm ;HAkBÃ<I7D;Ã7âBUOEH Kà87Ã-P7O Gösterim Tarihi: 07 Şubat 2014 Yeni Albüm Müjdesi Tarihin en ünlü mitolojik kahramanlarından biri olan Herkül, izleyicisiyle 3D formatında buluşacağı bu yapımda yabancılarla dolu, tekinsiz bir dünyada zorlu bir maceraya atılıyor. Kaynağını mitolojik hikayeler ve efsanelerden alsa da işin fantastik boyutundan ziyade gerçekçi ve insan yanına odaklanan yapımın yönetmen koltuğunda Die Hard 2 filminin yönetmeni Renny Harlin bulunuyor. Filmin başrollerini ise Kellan Lutz, Scott Adkins ve Gaia Weiss paylaşıyor. ;=EÃ?BC? Gösterim Tarihi: 07 Şubat 2014 Legolar evreninde geçen filmde, sıradan bir adam olan Emmet, beklemediği bir anda dünyayı kurtaran bir kahraman olma şansını yakalar. Legoların yaşadıkları dünya zorba ve kötücül bir lego tarafından tehdit edilmekte ve parçalarına ayrılmaktadır. Bu yıkımı durduracak kişi ise yanlışlıkla olağanüstü MasterBuilder ile karıştırılan Emmet’tir. Emmet bu talihsiz yanlış anlaşılmayı gidermek yerine kahraman olmayı seçer ve dört kişilik bir ekip kurar. Görevleri ise parçalarına ayrılan evrenlerini birleştirerek yapıştırmaktır. Filmin yönetmen koltuğunu Phil Lord ve Chris Miller paylaşırken seslendirme kadrosunda Chris Pratt, Will Ferrell, Liam Neeson ve Elizabeth Banks gibi yıldız isimler yer alıyor. 7H7ÃÞL9UIU Tuğba Özay, 14 Şubat Sevgililer Günü’ne özel, “Gel Gör Beni Aşk Neyledi” adlı albüm hazırladığını söyledi. ?8;BÃ7D Sibel Can, 14 Şubat Sevgililer Günü’ne özel bir albüm satışa sunacak Popçu Berksan’dan ‘Narsist’ ve ‘Oh Oh’, Sezen Aksu bestesi ‘Şükran’ ve Serdar Ortaç’tan ‘Nihayet’ öne çıkan şarkılar. 14 Şubat’ta satışa sunulacak albümde toplam 12 şarkı bulunuyor. SİBEL Can uzun süredir titizlikle üzerinde çalıştığı ve aşk şarkılarıyla dolu yeni albümü ‘Galata’yı Sevgililer Günü’nde dinleyicileriyle buluşturuyor. Birçok ünlü bestecinin şarkılarıyla destek verdiği albümde Halil Sezai bestesi ‘Galata’, genç popçu Berksan’dan ‘Narsist’ ve ‘Oh Oh’, Sezen Aksu bestesi ‘Şükran’ ve Serdar Ortaç’tan ‘Nihayet’ öne çıkan şarkılar. 14 Şubat’ta satışa sunulacak albümde toplam 12 şarkı bulunuyor. ;L?CÃCH; Sevim Emre Albüm Çıkarıyor Gösterim Tarihi: 07 Şubat 2014 Yönetmenliğini Martin Scorcese’nin üstlendiği film Amerikan borsasında komisyoncu olan Jordan Belfort’un biyografisinin bir uyarlaması. Filmin başrolünde Leonardo DiCaprio yer alırken kadroda Jonah Hill, Kyle Chandler ve Jean Dujardin kendisine eşlik ediyor. 68 “Bir dönemin güzellik kraliçesi Sevim Emre, müzik dünyasına adım atıyor. Orhan Gencebay’la evlendikten sonra ışıltılı dünyaya veda eden Emre, Türk Sanat Müziği eserlerinden oluşan dört şarkılık bir çalışmaya imza atacağını söyleyip ekledi: “Kimseyle yarışım yok. Sadece torunlarıma hatıra olsun diye böyle bir karar aldım. Şarkı arıyorum.” Abjh#IWdWj Kitap Konser 7O7B Yeni Türkü Yazar: Ayşe Kulin Mekan: Jolly Joker İstanbul/ İSTANBUL Ayşe Kulin, Dönüş’ün ardından yeni kitabı Hayal’de 1983’ten bu yana yaşamında yer alan renkli olaylara ve ilginç anekdotlara yer veriyor. Bu kitapta yazarlık hayaliyle başlayan bir yaşamın günümüze uzanan renkli görüntüleri yer alıyor. Özgün çizimlerle desteklenmiş olan Hayal aynı zamanda Kulin’in günümüze uzanan yazarlık serüvenininde bir öyküsü… Konser Tarihi: 14 Şubat 2014 22:00 “Aşk Yeniden”, “Telli Turna”, “Olmasa Mektubun” gbi birçok hit şarkıya imza atan Yeni Türkü, 14 Şubat Sevgililer Günü akşamı son albüm şarkılarını da barındıran repertuvarıyla Jolly Joker İstanbul’da sahne alacak. HEDEBE@?AÃqyÃkPOUB ?O7I?Ã7H?>? ;CÃÞ:H?7D Yazar: Harun Bodur 21. yüzyılın başlangıcında dünyanın gelmiş olduğu durumun anlaşılması, şüphesiz ki geçmişin ve bilhassa 20. yüzyılın iyi analiz edilmesiyle mümkündür. Nice bölgesel savaşlar; ekonomik, milliyetçi, etnik, dinî, ideolojik kavgalar; diktatörler, ihtilaller, işgaller, katliamlar, yeni sömürgecilik arayışları, bağımsızlık mücadeleleri; siyasî, askerî, ekonomik, kültürel örgütlenmeler, ikili ve çok taraflı anlaşmalar bu yüzyıla damgasını vurdu. Teknolojik gelişmeler de alabildiğine hız kazandı ve bu yüzyıla damgasını vuran iki süper gücün, ABD ve Sovyet Rusya’nın kavgası atmosfer ve uzaya kadar ulaştı. Elinizdeki bu eser, böylesine hareketli bir yüzyılın daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunmak amacıyla, 1900-1999 yılları arasındaki siyasî olayları, kronolojik bir sıra takip ederek anlatmaktadır. UAU9UÃÞAUBÃL;ÃBKCIKPB7C7Ã ;LB;JÃ;HC7O;ÃUDU< Yazar: Yaşar Kemal YSermayenin toplumsal ilişkileri içinde insanın değersizleştirildiğini ve onursuz bir yaşama mahkûm edildiğini iddia eden Bonefeld, bu kitabında sermayeye, devlete ve sınıf ilişkilerine karşı mücadelenin olanaklarını araştırıyor. Mekan: Jolly Joker İstanbul , İstanbul Konser Tarihi: 21 Şubat 2014 22:00 Farklı ses rengine sahip sanatçılardan Cem Adrian, son albümü “Şeker Prens ve Tuz Kral” ile 21 Şubat’ta Jolly Joker İstanbul’da... 7â7H Mekan: Jolly Joker İstanbul , İstanbul Konser Tarihi: 22 Şubat 2014 22:00 Türk pop müziğinin güçlü sesi Yaşar, 22 Şubat akşamı Jolly Joker İstanbul’da beğenilen şarkılarını sizlerle paylaşacak. 69 weYka 70 IWäbÕa 71
© Copyright 2024 Paperzz