Maarifcilerin Tarih Felsefesine Bakışları

i
Overview of Intellectuals to the Philosophy of History: Western and Eastern
Historiography Scope
Maarifcilerin Tarih Felsefesine Bakışları: Batı ve Doğu Tarihçiliği Kapsamında
Doç. Dr. Qasımova Sevinç
Cavid Mövsümlü
Bakü Devlet Universitesi Tarih Bölümü
E-posta: barish-cavid@mail.ru
E-posta: qasimovasevinc@mail.ru
çıkanlardan Şellinq ve Şopenhauer en keskinleri idi. Onlar
belirtiyordu ki, "tarihi olayların tekrarı mümkün değil" yani
her bir tarihi olayın mutlaka bireyselliği mevcuttur, aynı
zamanda "tarih kendisinin her sayfasında çeşitli şekilde
aynı yazılar yazıyor, sadece isimler ve dönemler
değişiyor". Bu konularla ilgili diğer yazarların yani Adolf
Keflenin "Sosyal fizik" eserine, John Stuart Mill "Mantık
sistemi" eserine, Wilhelm fon Humboltun değerli
görüşlerine, Heinrich Ritter'in yaklaşımlarına, Cambatisti
Vikonun teorilerine dokunulucak ve bunlar makalede daha
geniş yeni yönde aydınlanacaktır. Leon Halkin ise kendi
"Tarih eleştirisinin unsurları 'adlı eserinde yazıyor:"
Tarihin bilinmesi geleceği düşünmek için gerekir ... insan
geçmişini o kadar iyi tanırsa bir o kadar az onun kölesi olur
diyordu. Makalede yer alacak tarih felsefesini yazan
düşünürlerden biri de Karl Yaspersdir. O, "Tarihi
metodoloji" eserinde tarihin konseptini yani felsefesini
belirlemiştir. Ortaçağ düşünürleri tarihin sadece Hıristiyan
halkına aitliyini söylüyorlardı. Ilahiyatçı Avqustin (354430) tarihi dini - İlahiyat açısından anlamlandırarak
dönemlere ayırmıştır. Yer tarihini gökyüzü (ilahi)
tarihinden ayırmaya ilk kez İtalyan düşünürü Çambatista
Viko (1668-1774) gayret etmiştir. O tarihin anlamını doğal
zorunluluk kavramı ile alakalandırırdı. Bu kavram adı
altında o "daimi olan ve asla bozulmayan neden - sonuç
kuralı"nı anlıyordu. Tarihi bu açıdan tetkiki ile ilgili
K.Marks, L.Fever, Mark Blok ve diğer mütefekkir
düşünceleri de makalede aydınlanmıştır. Tarihçi tarihi
insan bilinci tarafından dünyayı kavramak ve benimsemek
imkanları olan, bu imkanları yaşadığı dönemde mevcut
kültürün etkisine nasıl maruz kaldığını, insanın kullandığı
"düşünce aletlerinin" özelliklerini dikkate alarak
öğrenmelidir. Onların temel amacı - dünyanın başlangıcını
bulmak idi. Bununla birlikte tarih felsefesinin aşağıdaki
temel meseleleri hale tam çözülmemiştir; 1) şimdiye kadar
tarih felsefesinin metodu, net hacmi ve içeriği tespit
edilmemiştir, 2) tarih felsefesinin kategorileri sonuna kadar
tamamlanmayan fikir ve kavramlardan ibarettir, 3) tarih
felsefesinin öncülleri Şellinq, Şopenhauer ve Diltey
düşünüyorlardı ki, tarihin karakteri şudur, o, kendisinin
bilimsel, sistematik felsefesini oluşturamaz. Tarih felsefesi
Abstract
In this article, the innovations of studying the world history
from the past until today is mentioned and it also pays
attention to the some philosophy of history’s authorities. It
has been said that no one has written the philosophy of
history better than Abd - ur - Rahman Ibn Khaldun (13321406) so far. Before him, history was only known as tales
and stories and it was just passed only by narration. He was
the man who revealed that History is a science and not just
some tales and stories. He believed that the purpose of this
science is to learn social life .But his ideas were not easily
accepted at the time and Saupenhauer and Shelling’s
thoughts were against him .Karl Yaspers’s thoughts are one
the issues in philosophy of history which is mentioned in
this article. He clears the concept of history (philosophy of
history) in his book “Methodology of History”. It was
believed that history onl belongs to the Christians in the
middle centuries. The theologist Auguestin (354-430)
divided the history of theology into eras. The difference
between world’s history and history of theology was first
mentioned by an Italian thinker Chambatista Viko (16681774)
Keywords: Philosophy, History, İbn-Khaldun,
Özet
Makalede geçmişten bugüne kadar dünya tarihçiliğinde
olan yeniliklerden bahs edilmekle birlikte, hem de tarih
felsefesinin bazı makamlarına da dikkat çekiliyor. Öyle ki,
Abd - ür - Rahman İbn-i Halduna (1332-1406) kadar hiç
kimse tarih felsefesi yazmamıştır. Ona kadar neredeyse
tarih hikaye, masal gibi kabul edilir ve yazılan kaynaklar
narratif nitelik taşıyordu. İbn -i Haldun ilk kez tarihin
felsefesinin olduğu görüşünü ileri sürerek belirtiyordu ki,
"tarih felsefesi tarihin eleştirisine güçlü bir araçtır." Tarihin
bir bilim olduğunu ortaya çıkaran onun ilkelerini açıklayan
ibn -i Haldun tarihi masal ve hikaye olmaktan çıkarmıştır.
O, bu bilimin amacını sosyal hayatı öğrenmek olarak kabul
etmiştir. Fakat bu fikir kesin karşılanmamıştır ve ona karşı
207
i
kendi yapı ve içeriğine göre sosiolagiyadan daha genel. O
tarihi gelişme ilkelerini, genel ilke ve şartlarını öğrenmekte
sosyolojinin başarılarına dayanıyor.
temelleri” adlı eserinde o tarihi karşılaştırmalı yöntem
açısından yaklaşmakla tarihi gelişimin üç büyük aşamasını
göstermişdir.Birincisi, ilahlara ait olan ilahi aşamadır.Bu
aşamada insanları Allah'ın düşüncelerini gerçekleştiren
rahipler yönetir. İkinci aşama - kahramanlar aşamasıdır.Bu
aşamada aristokrasi hakimiyeti biçiminde devletin
yönetimi gösteriliyordu.Üçüncü aşama - insanlar
aşamasıdır. Bu aşamaya Cumhuriyet -demokrasi kontrol
yapısı hastır. Bu fikirler Herodot'un fikirleri ile sesleşiyor.
Malumdur ki, tarihi fikir tarihi olaydan doğar. İlk tarih
kavramlardan birine Polibide rastlıyoruz (m.ö.II yy). Onun
dikkat çektiği temel mesele devlet yapısı ve biçimleri
hakkında idi. Biz geçmişimizi tarihin bize söylediği kadar
biliyoruz. Hem de tarih sübjektiftir, görecelidir, yazanların
irade, fikir ve gücüne bağlıdır. Tarih ona göre öğretiliyor
ki, ondan ders alınsın, salaflardan kendisine öturulsun.
Araştırmacı öyle bir prensibi temel olarak almalıdır ki,
salaflarıyla karşılaştırıldığında hangi bilimsel yeniliğe
ulaşdığını kanıtlasın. Aynı zamanda tarihe getirdiği
yeniliklerden haleflerinin hangi şekilde yararlandığını da
kendi varisi ile göstere bilsin. Leon Halkin “Tarih
eleştirisnin unsurları” adlı eserinde yazıyor: “Tarihin
bilinmesi geleceği düşünmek için gerekir ... insan
geçmişini ne kadar iyi tanırsa, bir o kadar az onun kölesi
olur”. Tarih felsefesini yazanlardan biri de Karl Yaspersdir.
O, “Tarihin metodolojisi” eserinde tarihin konseptini yani
felsefesini belirlemiştir. Halk tarihi ve devlet tarihi
kavramlarını anlatmıştır. Tarihin felsefesiyle bağlı Öqüst
Kontun, Karl Ernst Fon Berin de ilginç fikirleri var. Tarihi
gelişmenin belli döneminde oluşan ve halkın çıkarlarına
hizmet eden aydınlanma kurulduğu dönemden feodalizm
yapısı aleyhine dönüşmüştü. Sosyal felsefenin önemli
problemlerinden biri de toplumun gelişiminin tarihi
aşamalarının öyrenilmesidir.Tarih felsefesi insanlık
tarihini aksi yaptırdığından sosyal felsefede özel bir yer
tutar. İnsanlık tarihinin özü ve özelliklerini değerlendiren
araştırmacılar bu yolla kendi yaşadıkları dönemin
mahiyetini anlaşılmasını çalışmışlardır. Tarihin aşamaları
ve özellikleri efsaneyi, sanatsal, dini, ideolojik ve sair
yönleri öğrenip değerlendiren birçok filozoflar buna kendi
ilişkilerini belirterek, yeni metodolojik yaklaşıma da dikkat
etmişler. Henüz antik çağldan felsefede toplumun
gelişmekte olduğunu öne sürmüşler.O zaman insanlar
böyle bir sonuca geliyorlardı ki, toplum bir yerde
durmayıp, sükunet halinde değildir, o daima
değişmektedir. Sonraları dünya ülkeleri ve halkları sosyal
hayatın çeşitli alanlarında ilişkileri arttıkça böyle bir fikir
oluştu ki, insanlığın gelişimi birim tarihi süreci ifade
ediyor. Onun birbirliyle ilişkili iki tarafı vardır: birinci, her
bir somut ülkenin, halkın gelişmesi; ikinci bir bütün
insanlığın inkişafı. Bütövlükte tarihi süreç deyince
toplumun ilkelden gelişmişe doğru ilerici yönde gelişmesi
anlaşılmaktadır. Tarih felsefesi dünya halklarının etkinliği
prensiplerini ve kurallara tarihi yönde öğreniyor, tarihin
amaç ve anlamını açmaya çalışıyor. Bu ise insanların pratik
etkinliği için çok önemlidir. K. Yaspers yazıyordu: "Biz
tarihi komple bir tam olarak anlamaya çalışıyoruz, bununla
da kendimizi anlamaya çalışıyoruz. Tarih bizim için öyle
bir hafıza ki, hayatımızın kökleri ondadır. Tarih bir kerelik
Anahtar Kelimeler: Tarih Felsefesi, Marks, Narratif,
Metodoloji, İbn-Haldun
1. Giriş
İnsanların ilgi ve çıkarları karmaşık ve çok fazla
olduğundan tarih felsefesi çeşitli dünya bakışlarının
çarpması ile sonuçlanır. Her sosyal grup geçmişe ait
bilgilerini, fikirlerini kendi çıkarları açısından anlatır. Abdür-Rahman ibn-i Halduna (1332-1406) kadar hiç kimse
tarih felsefesi yazmamıştır. Ona kadar neredeyse tarihi
hikaye olarak kabul ediyorlardı. XIV yüzyılda yaşamış
Arap araştırmacı ibn-i Haldun söylüyordu ki, “tarih
felsefesi tarihin eleştirisinde güçlü bir araçtır. O ilk kez
tarihin felsefesi olduğu görüşünü ileri sürmüştür. “Tarih
felsefesi” kavramını ilk kez bilimsel dolaşıma Voltaire
getirmiştir. Tarihin bir bilim olduğunu ortaya çıkaran, onun
ilkelerini açıklayan ibn-i Haldun tarihi masal ve hikaye
olmaktan çıkarmıştır. O, bu bilimin amacını sosyal hayatı
öğrenmek olarak kabul etmiştir. Fakat bu fikir kesin
karşılanmamıştır ve ona karşı çıkanlardan biri de Şellinq
olmuşdur.O, söylüyordu ki, “tarihi olayların tekrarı
mümkün değil” yani her bir tarihi olayın mutlaka
bireyselliği mevcuttur. Şopenhauer ise yazıyordu ki, “tarih
kendisinin her sayfasında çeşitli şekilde aynı yazılar
yazıyor, sadece isimler ve dönemler değişiyor. Tarihte
bilginin subordinasiyası (karşılıklı bağımlılık) yoktur,
tarihte egemenlik bilginin koordinasyonu (mütenasibligi)
vardır. O, eski Yunan efsanesinin kahramanlarını
susuzluktan muzdarip Danaidanın helbiri ile su taşıyan
Tantala benzetiyor. Adolf Keyifle “Sosyal fizik” eserinde
ise meseleye başka tarafdan yaklaşıyor ve toplumda
cezaevi, katorqa, eşafot gibi vahim olaylar olduğunu ve
bunun için çalışıp kamu kuruluşu değişmeyi öneriyordu.
Ayrı bireylerin etkinliği düzensiz görünse de toplumun
belirtileri amaçlı görünüyordu. John Stuart Mill kendisinin
“Mantık sistemi” eserinde gösteriyordu ki, tarihte tamamen
benzer iki olaya rastlamak olmuyor. Eğer insan aklı,
duyguları ve iradesi belli değişmez yasalara mecburdursa,
sosyal yaşamın olayları da insan doğası ile belirlenen
değişmez yasalara tabidir. Vilhelm fon Humbolt tarihin en
zor görevini herhangi bir olayın olduğu gibi tespit
edilmesinde görüyordu. Tarih felsefesi bu tarihi görevin
yerine getirilmesini hayli kolaylaştırıyor .Henrix Ritter ise
yazıyordu: “Eğer bir tarihin kırıntıları ve tikelerinden
bilimsel olarak sağlam olan binayı kurmak istiyorsak, bu
işi belli bir plan temelinde yapacağız. Böyle felsefi sorunun
çözümü hiç tarih ile meşgul olmayanlar için de yararlıdır.
Burada sohbet tarihin yöntemlerinin yani yöntem hakkında
öğretinin kurulmasından gidiyor. Metodoloji sorununun
hazırlanmasında Sokrat, Platon, Aristonun büyük
hizmetleri olmuştur. İtalya burjua ideolojisinin ilk önemli
aydınlarından biri olan Cambatisti Viko (1668-1744) ise
tarihe insanın hareketlerinin sonsuz dizgini gibi bakıyordu.
“Milletlerin genel felsefesi hakkında yeni bilimin
208
i
temeli atılmış fondur, eğer biz ona katkıda bulunmak
istiyorsak, onunla ilişkiyi kesmemeliyiz ".
geçer: Tanrılar asrı (çocukluk), Kahramanlar asrı (gençlik)
ve insanlar asrı (ergenlik). Gelişimin ergenlik çağına
ulaştıktan sonra, yani insanlar arasında ilişkiler vicdan,
zeka ve borç ile tanzim edildiğinde, insanlık kendi yolunun
öncesine döner ve eski yolu yeniden tekrarlıyordu.
C.Vikoya göre, sosyal formlar bu aşamalar üzere doğar,
kendisinin yükselme dönemini geçirir ve sonra mahvolma
aşamasına girer. Böylece, Viko o zamana kadar birbirine
karşı duran ilerleme ve dolaşım hakkında kavramları
ilişkilendirmeye gayret etmiştir. Viko tarafından temeli
atılan beşer tarihinin anlamlandırılması sorununu Fransız
Aydınları devam ettirmiş ve geliştirmiştiler. Voltaire 1765
yılında ilk kez "tarih felsefesi" kavramını söylemkle felsefi
fikri gerçeklik olan tarihi anlam katmaya yöneltmiştir. Bu
gerçeği o insanın zeki doğasının evrimi ve gelişimi ile
alakalı olduğunu söylemiştir. Tarihe bu yaklaşım girişimini
Volterden sonra Russo sürdürmüştür. Genellikle, aydınlar
tarihin
anlamı
ve
yönünü
insan
zekasının
yaygınlaştırılmasıyla alakalı olduğunu söylemişler. Bir
süre sonra bu bakış Kondorse tarafından geliştirildi. O
ilerlemeleri insanlık tarihinin temel eğilimi hesap ediyordu.
Gösteriyordu ki, bu eğilimle insanlık dönmeden gerçek ve
mutluluğa doğru hareket ediyor. Kondorse insanlığın
tarihini on aşamaya ayırıyordu. Bu bölgünün kriterini o
insan zekasının gelişimi seviyesinde ve onun özgürlük
derecesinde görüyordu. Belirgin nokta burasıdır ki,
Kondorse ilerleme fikrini Voltaire ve Monteskye gibi,
monarkişleri ve hakimiyet başında duranları eğitmek ile,
bireylerin, halkların ve ulusların toplu hareketleri ile alakalı
olduğunu söylüyordu. Ona göre tekniğin uygulanması,
bilimsel keşifler, ahlakın siyasi ve hukuki kurumların
gelişimi sayesinde bu hareketleri yüksek gelişmişlik
düzeyine ulaşıyolar. Kondorse gösteriyordu ki, insanlığın
gelecek mutlu durumu aşağıdaki üç sorunun çözümü ile
ilgilidir: "milletler arasında eşitliğin yok edilmesi; çeşitli
sınıflar arasında eşitliğin artması ve insanın gerçek gelişimi
". Onun yüksek optimizmini, insanlığın altın asrının
oluşmasında zekanın rolü hakkında görüşlerini sonraki
düşünürlerin bir kısmı kabul etmedi. Mesela, Kant
bildiriyordu ki, insan neslinin tarihi bizi tepkiyle yüz
çevirmeye zorluyor. Biz burada ne kadar tam zekalı amaç
bulacağımıza umut etmiyoruz. Ona göre tarih komple bir
tam olarak ve tek şekilde denemekle asla belli olmuyor. Bu
yüzden de tarihin anlamını ararken önceden yok, tarihin
sonundan başlamak gerektir. Dolayısıyla, onu anlatırken
tabiatın yüksek amaç öngördüğü sonuçtan çıkış gerektir.
Bu yüzden de insan neslinin tarihine doğanın gizemli
planının yerine getirilmesi gibi bakmak lazım .Gizemli
plan deyince o mükemmel devlet yapısının oluşmasını
öngörüyordu. Böyle yapıda insan nesli insanlığın ona
vermiş olduğu tüm imkanları tam geliştire bileceyine
inanıyordu. (Кант И. Сочинения. В. 6. Т. 6 т., М., 1966 с.
19, 23). Kant tarihi ilerlemenin temelini ahlaki ilkelerde
görüyordu. Ona göre tarihin evrimi, doğanın evriminden
işte bununla farklanıyordu. O bildiriyordu ki, toplumda
özgürlük, adalet ve ahlaki mükemmelliğin sağlayıcısı
hukuki devlet olmalıdır. Bu fikir ile de Kant klasik Alman
felsefesinin başlıca başarısı olan tarih felsefesinin ilk taşını
koymuş oldu.XVIII yüzyılın Alman düşünürü İ. Herder
İnsanlar tarihi tek ve bütün süreç olarak benimsemek
sırasında kendilerini de derinden anlıyorlar. Böyle bir
süreçte tarihi anlamak, hatırlamak ve koruyarakla insanlar
öyle bir zirveye yükselirler ki, buradan kendi geçmişini ve
şimdiki durumunu, ayrıca bir anlamda geleceğini de
görebiliyorlar. İnsanların manevi dünyası zenginleşiyor.
Tarihi bilgiye dayanan insan kendini yeni tarzda
değerlendirmeyi de bilmelidir. Fakat şu bir gerçektir ki,
felsefi görüşte tarihi sürecin anlatılmasına dair her zaman
farklı görüş olmuş, toplum geliştikçe bu öğretiler de önemli
evrim yolu geçmiştir. Antik dönemin düşünürlerinden
sayılan Platon'un, Aristoteles'in eserlerinde insanlığın
tarihi hakkında değerli bilgiler ve düşünceler olsa da, onlar
tam ve bitkin olmadıklarından bunu tarih felsefesi
adlandırmak doğru olmaz. Şöyle ki, tarih felsefesi sonraki
dönemin ürünüdür. Yani o zaman eski düşünürler tarihin
dünya karakterini anlamaktan uzak idiler. Örneğin, antik
dönemin tarihçileri Yunan ve Roma dünyasını tüm kalan
dünyadan ayırır ve vahşi dünyaya karşı koyuyorlardı.
Ortaçağ'da teologlar bu eksiği ortadan kaldırıp, onu başkası
ile ikame ettiler. Onların inançlarına göre tarih ilahi
kuvvetin niyetini hayata geçirmesi ve insanın üstünde
duran özel bir projenin gerçekleşmesidir. Ayrıca onlar öyle
düşünüyorlardı ki, tarih sadece Hıristiyan halkına aittir.
Tüm kalan insanlık tarihin dışındadır. Ünlü ilahiyatçı
Avqustin (354-430) tarihi dini-ilahiyat açısından
anlamlandırarak aşağıdaki altı döneme ayırmıştır: 1)
Adem'den su baskınına kadarki dönem; 2) su baskınından
İbrahim'e kadarki dönem; 3) İbrahim'den Davut'a kadarki
dönem; 4) Davud'dan Babil çarlığına kadarki dönem; 5)
Babil çarlığına İsa'ya kadarki dönem; 6) İsa'dan kıyamete
kadarki dönem. Bu dönemler insanın geçtiği yaş
aşamalarına (bebeklik, çocukluk, ergenlik, gençlik,
erkeklik, yaşlılık) de uyumludur. Avqustin Hıristiyanlık
aşamasını tarihin sona ermesi dönemi olarak tanıtıyor. Bu
aşamaların birbirini takip etmesinin nedenini o ilahi
yürürlükte görüyordu. O gösteriyordu ki, tarih şeytan
(karanlık) ile Allah'ın (ışığın) karşılıklı mücadelesini temsil
ediyor. Işığın kaçınılmazdan zaferi işte tarihin anlamını
belli ediyor. Onun yazdıklarında mistik düşüncelerinin
etkisi açıkça görülmektedir. Belirgin olan nokta, toplumun
gelişmesinin güya daire üzere gittiği hakkında antik
fikirlerikabul etmiyordu. Bu anlamda onu tarihi ilerleme
düşüncesinin yaratıcılarından biri olarak düşünülebiliriz.
Rönesans dönemi felsefesinde dünya tarih sürecinin yeni
anlamı işlenip hazırlandı. Bu dönemde başka konularda
olduğu gibi tarihi konularda da hümanist yön önemli idi.
Yeni dönemde mekaniğin ve matematiğin gelişmesi böyle
bir düşünceye yol açtı ki, toplumun kendisi de mekanik
agregadır.Yer tarihini gökyüzü (ilahi) tarihinden ayırmaya
ilk kez İtalyan düşünürü Ç. Viko (1668-1774) gayret
etmiştir. O tarihin anlamını doğal zorunluluk kavramı ile
alakalı vermiştir. Bu kavram adıyla aynı zamanda o "daimi
olan ve asla bozulmayan neden-sonuç kuralı" nı anlıyordu.
Bu doğal kural tüm halkların ve ulusların ileriye doğru
hareketini belirleyen kuraldı. Bu hareket üç aşamadan
209
i
tarihi sürecin anlatılmasında ileriye doğru bir adım atmıştı.
O dünya tarih konseptini çalışıp hazırlamış bir evrimci idi.
Bu yüzden de dünya tarihi anlayışına canlı doğası ve
organik alemin evrimini de dahil ediyordu. Ona göre bu
evrim sorunsuz şekilde insanlığın tarihine geçmiştir.
Sonuncunun amacı ise soyut şekilde alınan hümanizm ve
refah elde etmek idi.Herdere göre tüm tarihi olaylar aynı
öneme sahiptir, her biri diğeri için değil, kendisi içindir. Bu
nedenle insanlığın gelecek altın asrı hakkında eğitim tarihi
süreci uygulanmalıdır. Öyle ki, tüm nesillerin sadece son
nesil adına yaşadığını düşünmek akılsızlık olurdu. Bu
demektir ki, altın yüzyılda yaşayacak nesil önceki
nesillerin imha edilmiş mutluluğu üzerinde yükselen tahttacda oturacaktır.
farklı olarak, daha çok manevi unsurlara, belirsiz terimlere
başvuruyordu (ritim, nabız, akım vb.).Her iki tarihçinin
tassarufu odur ki, tarihi Prokrust yatağına (ünlü Yunan
efsanesi) yerleştirip sıkıştırmak olamaz. Fevrin
yaratıcılığının başlıca gayesi- mentalitet sorundur; tarihçi
gerek insan bilinci tarafından dünyayı kavramak ve
benimsemek imkanlarını, bu imkanları yaşadığı döneme
mevcut kültürün etkisine nasıl maruz kaldığını, insanın
kullandığı "düşünce aletlerinin" özelliklerini dikkate alarak
öğrensin. Tarihçi, bunun hakkında yazmalıdır ki, insan
kendisine miras kalan bilincin faaliyet biçimlerini
koşullarına aslı olarak, nasıl kullanılacağını ve nasıl
değiştireceyini bilsin. Ve o gerekki unutmasın ki,
mentalitet hiç de ideoloji değildir. İnsan fikrinin gelişmesi
tarihinde sistemli felsefede böyle bir özellik var: ilk önce,
o daha çok dış alemle, sonra insan ruhu ile meşgul oluyor
ve nihayet, insan çabalarını kendisinin kaderi ve akıbetinin
öğrenilmesinə yöneltiyor. Yunan filozoflarının tarihi
sistemleri kozmolojik niteliktedir. Onların temel amacı dünyanın başlangıcını bulmak idi; Sadece Helen
kültürünün önemli üyeleri (V yüzyılda sofistlərin
çıkışlarından başlayarak) tarafından bir takım felsefi
sistemler oluşturulduktan sonra insan zekasının yeni
dönemi başladı: insan, onun tefekkürü ve etkinliği tam
anlamıyla felsefenin araştırma nesnesine çevrildi. Hele
kendi döneminde Sokrat şaşıp kalmışdı ki, bizim için daha
önemli olan hayır ve güzellik sorununun önüne fiziksel
(kozmolojik) sorunlar nasıl tutuyor? XIV yüzyılda yaşamış
Petrarka ise Avqustinin böyle bir ifadesini hatırlıyor:
"yıldızların hareketini görüp şaşırandagerek kendimizi
önce bilimsel sorunların koşulları ve karakterinde
aramamız gerekiyordu . Tarih felsefesi Viko, Bosüet,
Herder, Hegel, Comte, Bokl, Marx gibi büyük şahsiyetlerin
çabaları sonucunda oluşdu. Buraya tarihi bilimin
Makkiaveli, Mişlo, Qizo, Loran gibi temsilcilerini de
eklemek gerekir. Ünlü fizyolog Dübua-Raymond,
matematikçi Kurno, kültürcü Lıppert de kısmen kendini
tarih felsefesine adamış edenlerdendir. Çeşitli kişiler tarih
felsefesini sevimli uğraşı biçimi olarak seçip öğrendiler.
Tarih felsefi süreçleri genelleştirip doktrin şeklinde
bakmaya çalışanlar da az olmamıştır (İngiliz yazarı Flint,
Fransız Rujemon, İtalyan yazar Marsilya ve diğerleri).
Diğer bir Fransız tarihçisi Lüsyen Fevr (1878-1956), kendi
ünlü, temel eseri olan "XVI yüzyılda güvensizlik sorunu:
Rablenin dini" monografisinde tarihin öğrenilmesinin
yöntemlerini yazarken söylüyordu ki, tarihçi gerek
anakronizme yuvarlanmasın. Geçmişin ve indinin insanı
aynı değildir. Onlar aynı tür düşünebilemez ve duyamazlar.
Onların dünyayı kavramak yöntemi ve araçlarını özel
olarak öğrenmek gerekir. Ona göre, herhangi bir olayın
objektif ve sübjektif koşulları belirlenmelidir. Bireyin
kişisel girişimi ve sosyal zorunlulukların oranı nedir?
Hangi koşullarda insanın bu veya diğer amelleri tarihi
önem arz etmeye başlar? Fevr bu sorulara cevap ararken
onları öncelikle kimlik, onun bakış açısı, toplumun
gelişmesinde onun hizmetini öğrenmenin yöntemleri ile
alakalı olduğunu söylerdi.Fevr böyle bir tehlikenin de
gerçek olduğunu anlıyordu ki, önemli şahsiyetlerin
ifadelerini olduğu gibi kabul etmek olmaz. Yani dönemin
nasıl olduğunu bu çıkışların içeriği temelinde
değerlendirmek doğru değildir. Marks da kaydetmiştir ki,
dönemin deyerini, onun öncüllerinin yarattıkları "yanlış
bilinç" temelinde vermek olmaz.Fever düşünüyordu ki,
tarihçi öğrendiği dönemin insanlarına özgü olan entelektüel
işlemleri, şüur alışkanlıklarını, dünyayı kavramak
yöntemlerini tespit etmeli, bu özelliklerin oluşumunun gizli
yollarını ortaya çıkarmalıdır. Bunun için öncelikle
dönemin konuşma ve dil özelliklerini, insanların
hareketlerinin anlamını belirten sembolleri (işaretleri)
belirlemek ilk iştir.O gösteriyordu ki, "insana özgü olan,
ondan kaynaklanan ve aslı olan, onu ifade eden, varlığını
tescil eden, faaliyetlerini , zevkini ve faaliyet yöntemlerini
gösteren her ne varsa "her şey tarihçinin dikkat merkezinde
olmalıdır. Kısacası dönemin yaşam tarzını öğrenmek
gerekir. Eğer diğer Fransız tarihçisi Mark Blok,
araştırmanın merkezi kategorisini "toplum" gibi
görüyordusa , Fevr, bunun "medeniyet" olduğunu
yazıyordu. O buraya, insan psikolojisini, ekolojik, coğrafi
ve bir takım maddi faktörleri ekliyordu, onların insanların
bakış açısına etkisinin öğrenilmesini önemli olduğunu
söylüyordu.
Bununla birlikte tarih felsefesinin aşağıdaki temel sorunları
hala tam çözülmemiştir. 1) şimdiye kadar tarih felsefesinin
metodu, net hacmi ve içeriği tespit edilmemiştir; 2) tarih
felsefesinin katiqorileri sonuna kadar tamamlanmayan
fikirler ve kavramlardan oluşuyor. Böyle durumu gören
Helmholts yazıyordu: hiçbir tarihi ve felsefi bilim gerçekte
kendisi hakkında net kanunlarıformule etmek gücünde
değil; 3) tarih felsefesinin düşünürleri Şellinq, Şopenhauer
ve Diltey düşünüyorlardı ki, tarihin karakteri şudur, o,
kendisinin bilimsel, sistematik felsefesini yaratma
yeteneğine kadir deyil.Diğer ilimlerde olduğu gibi, tarih
felsefesinde de, kaotik durum aşaması olmuştur. Tarih
felsefesi kendi yapı ve içeriğine göre sosyolojiden daha
geneldir. O tarihi gelişim ilkelerini, genel ilke ve şartlarını
öğreniyor.
M. Blok "Tarihte meddahlık veya tarihçinin sanatı"
eserinde daha çok sosyal ilişkileri, sınıfsal yapısı-genellikle
üretim, ağalık ve alçalma ilişkilerini, siyasi iktidar tiplerini,
bakış açısını (sınıfsal yapı ve yapısal ön planda olmak
kaydıyla) öğrenmeyi önemli kabul ediyordu. Fevr, Bloktan
210
i
Batı Avrupa'da oluşan aydınlanma Azerbaycan'da XIX
yüzyılda teşekkül bularak halkımızın manevi hayatında
önemli bir rol oynamıştır. XIX yüzyılda yeni aşamada
oluşan Azerbaycan aydınlanması üç temel gelişme aşaması
geçirmiştir: birinci ilk oluşum dönemi, ikinci kemal
dönemi, üçüncü çöktü dönemi. Birinci dönem 30-40 yılları
kapsar. Bu dönemde A.Bakıhanov, İ.Kutqaşınlı,
M.Ş.Vazeh gibi düşünürler ilkel de olsa aydınlanmanın ilk
tohumlarının getirmişlerdir. İkinci aşama 50-60 yılları
kapsayan M.FAhundzadenin şahsında gelişmiştir. Son
üçüncü dönem 70-80 yılları kapsar. Bu dönemde
H.Melikov
(Zerdabi),
N.Vəzirov
Azerbaycan'da
aydınlanmanı geliştirip, yüksek aşamaya ilettiler.
Feodalizmin durgunluk, burjuva ilişkilerinin teşekkülü
sürecine dahil olan ülkeler arasında olan Azerbaycan'da da
yeni bakış açısının temelinde aydınlanma duruyordu. Bu
dönemde aydınlanma ülkenin yeni yönde gelişmesine
hizmet eden bir ideolojik hareket olmuştur. Bu hareketin
temel içeriğini toplumun ekonomik, siyasi, sosyal, etik
görüşlerini eleştirmek, yeni modern fikirler ileri sürmek,
dünyevi ilimlerin, aklın, zekanın, eğitime dayalı yeni
ilişkilerin gelişmesine yol açmak duruyordu. Aydınlar
kendi düşüncelerini halk içerisinde yaymak için sanatı
edebiyatı ideolojik araç saymışlardır. Aydınların fikrine
asasen insanın ahlaki-manevi nitelikleri yaşayıp, ilişkide
bulunduğu ortamın ürünüdür. En kötü insan da sağlıklı,
güzel ortama düşerse, o olumsuz yönden kendini
gösterebilir. Aksine saf bir insan kötü ortamda tahrip
edilerek yok olur. Demek, insanların karakter ve
ahlaklarındaki düzensizlikleriyle ıslah edip, onların
kökünden değiştirmek için feodal toplumunu devirip, yeni
bir toplum yaratmak önemliydi. Bunun için yeni edebi
ilkeler, stil, yaratıcılık metodunun oluşması gerekliydi. Bu
zorunluluk XIX yüzyılın ortalarında yeni yaratıcılık
metodunun - realizmin oluşumunu şartlandırdı. XIX yüzyıl
Azerbaycan, Rus ve Batı Avrupa edebi ilişkileri
edebiyatımızda aydınlanma ideolojisinin, realizmin
oluşmasınayol açtı. Başka yerlerde olduğu gibi
Azerbaycan'da da aydınlanma tarihi eserlerde daha dolgun
şekilde kendini gösteriyordu. Edebiyat gittikçe basit
insanların, geniş halk kitlesinin yaşamı ve yaşam tarzını
sanatsal şekilde gösteren ifade aracına dönüşüyordu.
Halkın ekonomik ve kültürel hayatta oluşan gelişimini
duyan, onların bu gelişimine katkıda bulunan
M.F.Ahundzade olmuştur. O, eğitimci-realist metodunun
edebiyat tarihimizde büyük temsilcisidir. Sosyal fikrimizin
M.F.Ahundzade adı ile bağlı olan aydınlanma aşaması
halkımızın teşekkülü ile aynı döneme rastlayarak, halkın
milli uyanış beşiği başında durmuş ve bu süreci ifade
etmiştir.
Modernlik,
gerçekçilik
M.F.Ahundzade
yaratıcılığında, dünya bakışında ve siyasi, felsefi, sosyal,
ekonomik görüşlerinde temel rol oynamıştır. Onun olumlu
özelliklerinden biri, en önemlisi Müslüman doğusunu
yakından tanıması, onların gelişmesine engel çıkaran
faktörleri açığa çıkarması ve doğru kavraması olmuştur.
Mirza Feteliden önce Doğu'da Rumi, Şeyh Mahmud
Şebusteri, Abdurrahman Cami, Sadi ve diğer büyük fikirler
sahibi olan düşünürler olmuşlardır. Fakat onların kendi
görüşlerini açık şekilde halka ulaştırmak istekleri
gerçekleşemedi. Halkı sözün nasihetçilik kınamasından
kurtarmak, söze, sanata, felsefi düşünceye yeni içerik
vermek, cesur düşünceler üretmek M.F.Ahundzadenin
üzerine düşmüştür. Milli edebiyatımızda nesr ve
dramaturjinin temelini atan şair, filozof, halk adamı,
tercüman olarak bilinen M.Feteli komedinin büyük sosyal
eğitici rolünü düşünerek kendi yaratıcılığı için bu edebi
şekli seçti. XIX yüzyılın 50'li yıllarının ilk yarısında
yazdığı altı meşhur komedisi ile yeni Azerbaycan realist
dramaturjisinin temelini koydu. Döneminin ilk eğitimcisi,
gerçekçi oyun yazarı olan M.F.Ahundzade komedilerinde
halkaeğtimsizlikden doğan dezavantajları, fanatizmin,
despotizmin temel nedenlerini açık gösteriyordu.
Dramaturg emeğe hor bakan, eğri ve kolay yolla para
kazanan tüfeyli Hacı Kuyumcu Kerim'i, Doktor Ağa
Zamanı, Molla Salmanı, Sefer beyi ve onları ağlara düşüren
Molla İbrahim Halil (“Hekayeti-molla İbrahimhalil
kimyager”); cahil kadınları - Şehrebanu hanım ve
Şerefniseni, (“Hekayeti-mösyö Jordan hekimi - nebatat ve
derviş Mesteli - şah - cadukuni – ünlü”); Görevinde kalmak
için dalkavukluk eden Mirza Tepe (Sergüzeşti - veziri Xani - Lenkeran), korkak, aptal Tarverdini ve çevresinde
cereyan eden cahilliyi(Hekayeti - dumanı quldurbasan ),
muhabbet, şefkat hissini paraya düşkünlüyü yüzünden
kurban veren Hacı Kara, tüfeyli yaşam tarzı süren beyleri
(Sergüzeşti - merdi hasis), yalancı, ziyankar, rüşvethor
mahkeme avukatlarını (Mürafiə avukatlarının haberi)
tankid ateşine tutmuştur. Dramaturgun bu komedisi şiddet
ve istibdad, feodal Doğu hayatının yarattığı eğitimsizliyin
aleyhine yönelmiştir. Çünkü böyle bir karanlık ortamda her
türlü hiyle, suç, dolandırıcılık ve bugibi olumsuz özellikler
gelişme edebilirdi. Mirza Feteli edebi toplantılarında soyut
mefhumlara değil, bir eğitimci gibi belli edebi olaylara
atıfta bulunurken, hükümlerini her zaman somut yazarların
eserleri üzerinde esaslandırarak, edebiyatı toplumun güncel
meselelerile kapatmaya çalışırdı. O, gerçek hayattan
uzaklaşan her bir esere karşı çıkıyor, modern hikaye, roman
ve dram eserleri halk için faydalı sayıyordu. Mirza Feteli
toplumun taleplerine cevap vermeyen, içeriği zayıf olan
eserleri
edebiyatdan
uzak
hesap
ediyordu.
M.F.Ahundzade“nazım ve nasr hakkında” adlı
makalesinde Vakıf ve Zakir yaratıcılığını takdir edir, onları
“ibareperdaz” şairlere karşı koyuyordu. Fakat yanlış olarak
Fuzuli gibi dahi sanatkara “Şair değil” - diye onu “Nazimi
üstad” adlandırıyordu. O, gazel teklidinin aksine olsa da
gerçek şiirin aleyhine değildi. Mirza Feteli hümanist
fikirlerin taraftarı olmuş, halkın manevi terbiyesinde beşer
ahlaki kaynakların tebliğine geniş yer veriyordu. Ona göre
ideal kimlik, iradeli, azimli, cesur vatanseverdir. O,
yazıyordu: “Halkın eğitimi yoluyla onun saadeti ve ülkenin
durumunun iyileşmesi uğruna bir iş görülse, bu öyle bir
hayır iştir ki, hem Allah'ın hoşuna gider, hem de insanlar
onu beğenir”. M.F.Ahundzade edebi faaliyete Azerbaycan
edebiyatının ve tarihinin böyle bir bileşik döneminde
başlamış, kendi yolunu belirleyerek sonuna kadar bu
yoldan dönmemiş. Azerbaycan'da, Ortadoğu'da ilk yazar düşünür, filozof, şair, gibi isim kazanan M.F.Ahundzade
kendisinden sonra bu sanata gelen büyük ve yetenekli
daramaturgların, yazarların hepsini neredeyse bu veya
211
i
diğer derecede etkilemiştir. M.F.Ahundzadenin yarattığı
fikirleri, görüşleri ve sanatı yeni ortamda yaratıcı biçimde
geliştirmişlerdir. Bu sanatçılar içerisinde H.Zardabi,
S.E.Şirvani, N.Vazirov, S.S.Ahundof ve b. özellikle
farklıdır. Onlar M.F.Ahundzade edebi mektebinin
takipçileri, halkın hayatı ile ilgili olan kendi döneminin
maarif adamları olmuş, halkın hayatı, yaşamı, milli serveti
onların
eserlerinde
gerçeği
ile
yansımıştır.
MFAhundzadenin bu mücadeleyi geliştirerek sonuna kadar
devam etmesi tarihimizi öncü ideyalarla sağlamlaştırmak
ve yeniliklerle tanıştırmak isteğinden kaynaklanıyordu.
tamın birliğini gören M.F.Ahundzade hareketi deplasman
ve sadece nicel değişiklikleri gibi kabul etmiş, zaman
içinde miktar değişikliklerinin ise dairesel hareket içinde
yer verdiğini söylemiştir. Dolayısıyla, M.F.Ahundzade
yükselen hat üzerinde gelişme fikrini kabul etmiyordu.
Onun felsefi eserlerinde materyalizm ve rasionalizmin
açıklaması ve savunması idealizm, teoloji ve agnostisizm
ilkelerinin eleştirileri paralel verilir. M.F.Ahundzade
birçok Azerbaycan aydınlarından farklı olarak din ve dini
bakış açısı ile seri savaşmıştır. İslam dinine, bu dinle ilgili
adet ve geleneklere karşı radikalizmle alkılanan ve çeşitli
vesilelerle nesnellikten öte keskin çıkışlarına neden dinin
ve dini bakış açısının, Azerbaycan halkı da dahil olmak
üzere, İslam bölgesi halklarını ilimden ve Batı
gelişmesinden geri koyduğunu kabul etmesidir.
M.F.Ahundzadenin Arap alfabesinin basitleştirilmesi veya
Latin alfabesi ile değiştirilmesi uğruna verdiği mücadele de
bununla ilgiliydi. M.F.Ahundzade tarafından İslam ve
İslam'la ilgili yaşam ve düşünce tarzının eleştirilmesinin bir
nedeni de değindiği sorunlara ilgiyi artırmak amacı
olmuştur. O, özgürlüğün insana ebedi verildiğini kabul
ediyor, özgür fikiri tebliğ ediyor, insanlığa özgürlüğü
filozof ve bilim adamlarının getireceğine inanıyordu.
İnsanların emlak eşitliğinden değil, hukuk eşitliğinden
bahseden M.F.Ahundzade kadınlar ve erkekler arasında
eşitliğe önem veriyordu. M.F.Ahundzadenin felsefi bakış
açısı Doğu'nun kültürel hayatına büyük etki göstermiştir.
XIX yüzyılın ünlü aydınlarından biri yaratıcılığı ile
Azerbaycan ve Rus kültürünü temsil eden Kazan ve
Petersburg üniversitelerinin profesörü M.Kazımbey
olmuştur. Birkaç Doğu ve Avrupa dillerini bilen, Rus
şarkşunaslığının öncülerinden sayılan M.Kazımbeyin
tarihin felsefesine, Doğu siyasi ve felsefi akımlarına, İslam
tarihine ve Kuran'ın tefsirine, maneviyat ve epistemoloji
sorunlarına, dilin gelişme kanunauygunluklarına adanmış
eserleri bilimsel değeri ve orijinalliği ile farklıdır. Mirza
Kazımbey dini hurafeye karşı çıkmıştır. O, bilimin ulusal
ve
bölgesel
zeminde
olması
gerektiğini
özelliklevurgulayarak yazıyordu: "Batı kendi politikası ile
Asya'da Maarifi restore edemez ... ülkenin reformcuları
ülkenin içerisinde doğulmalıdırlar". M.Kazımbeyin "Bab
ve babiller" eserinde doğanın birbirinden farklı, kendi
kanunlarına tabi üç (maddi, manevi ve ruhani) alemden
ibaret olmasından, düşüncenin kökeninin gizli kuvvet,
insan maneviyatının ise özgür irade ile bağlılığından
bahsedilmektedir. Onun "Firdövsiye göre mitoloji"
eserinde çeşitli ulusların mitolojisi, kökenleri ve
teşekkülünde edebi ve dini düşünce biçimleri ve psikolojik
faktörler incelenmiştir.
XIX. yüzyılın Azerbaycan aydınlarından olan doğa bilimci
ve düşünürü Hasan Bey Zardabi Rusya hakim çevrelerinin
baskı ve takiplerine rağmen halkı eğitmek, ona haklarını
anlatmak amacıyla Azerbaycan'da ilk azerbaycandilli
gazete ve ilk ulusal tiyatro yaratmış, ülkede ilk Azerbaycan
öğretmenleri kurultayının çağırılmasının başlatıcı
olmuştur.Bir nazariyeci Hasanbey Zardabi halkın "etnik
özünümuhafızas" sorununa önemli dikkat çekmiştir.Onun
bu konsepsiyonunda halkın aydınlanmasında dil, kültür ve
din
fenomenlerine
özel
dikkat
veriliyordu.
"Aydınlanmadan izole olmak halkın imhası demektir" gibi
fikri söyleyen Zardabi halkın benlik bilincini uyandırmaya,
onu hurafeden kurtarmaya çalışıyor, milli katliama tahrik
eden Ermeni milliyetçilerini basında keskin eleştiriyordu.
Hurafeler ve cehaletin ilim ve maarife haykırı olduğunu
gösteren Hasanbey Zardabi dini idealizm pozisyonundan
konuşan Lev Tolstoy'un insanın ilahileştirilmesine götüren
görüşmelerini de eleştiriyordu. Toplumda sosyal eşitsizliğe
insanların bilimsel ve manevi kamilleşmesi ile son
konacağına inanan Hasanbey Zardabi maarif zemininde
sınıflar arasında ortak bir dil bulmaya sesliyordu.
H.Zardabi tüm yaratıcılığı boyu halkın şefaatçısı ve
savunucusu olarak hareket ederek eserlerinde sosyal ve
ekonomik sorunları koymakla birlikte, onların bilimsel
çözümüne özel önem vermiştir. Düşünürün felsefi
görüşleri hakkında bilgi sahibi "Toprak, su ve hava" adlı
eserinden elde edebiliriz. Burada Yer gezegeninin
evriminin bilimsel materyalist açıklama, çeşitli tarihi
dönemleri, bitki ve hayvanat aleminin ilişkileri
görüntülenir, insanın varoluşu hakkında dine haykırı
fikirler ileri sürülüyordu. XIX yüzyılın felsefi mirası XX
Azerbaycan'da
aydınlanma
felsefi
düşüncelerinin
yayılması ve gelişmesinde eğitimci Mirza Şefi Vazeh,
Seyid Azim Şirvani de özel bir yer tutmuşlardır. XIX
yüzyılın sosyal-felsefi düşünce tarihi gibi aydınlanma
harekatının gelişimi M.F.Ahundzadenin adı ile kendisinin
en yüksek aşamasına girmiştir. Onun "Kemalüddövle
mektupları", "mollayı Rumi'nin ve onun tesnifinin
babında", "Doktoru-İngiliz Yıkama cevap", "Yek kelime
hakkında" vb. eserlerinde bu yönler yansır. Mirza Feteli
Ahundzadenin bakış açısının kaynağı Azerbaycan, bütün
Doğu dünyası, Batı ve Rus kültürleri, öncelikle, felsefi
öğretileri ve bilimsel başarıları olmuştur. Onun felsefi
mirasının ontolojik yönü materyalist ve ateist, qnoseoloji
yönü ise rasyonalist önyargı vardı. M.F.Ahundzadeye göre,
Evren - temelinde parçacıklardan (atomlardan) oluşan
maddi substansiya duran, başı ve sonu olmayan
mükemmel, bütün ve tek varlıktır. Zaman ve mekan onun
gerekli nitelikleri. Maddi varlık daima harekette, kanuna
uygunluğa dayanıyor ve bunlar olduğunda İlahi gücün
varlığı yoktur. Evren hem yaratan, hem yaratılandır.
Rasionalizme dayalı M.F.Ahundzade maddi varlığın insan
algıları, zihinsel ve çeşitli bilimler aracılığıyla
yakalanmasını tasdik ediyordu. Onun bakış açısından
diyalektik bakışla mekanistik bakışlar birlikte mevcuttur.
Evrende etkileşim, bağımlılık, neden ve sonuç, bölüm ile
212
i
yüzyıl liberal aydınlanma felsefesi ile beraber radikal
devrimci demokratizm ve marksizm akımlarının teşekkülü
için kaynak ve temel olmuştur. XX yüzyılda Azerbaycan
felsefi fikri niteliksel farklı birkaç aşamadan geçmiştir:
1920 yılına kadar, 1920-1991 yılları ve 1991 yılından
sonraki eski Sovyet dönemi. Azerbaycan'da felsefi düşünce
1905-1907 yıllara kadar, neredeyse tamamen, sonra ise
kısmen Aydınlanma akımı çerçevesinde gelişmiştir.
Azerbaycan'ın ulusal entelektüel irsindən konuşan Rus,
Doğu ve Batı kültürel değerlerine ve felsefi öğretilerine
sahiplenmiş aydınlar inanıyorlardı ki, toplumun tüm
belaları cehaletten kaynaklanıyor. Onlar Aydınlanma
düşüncelerini, bilimsel, siyasi ve hukuki bilgileri yaymakla
toplumun sosyal değişimine, halkın mutluluğuna,
demokrasi ve hümanizmin kararlaşmasına ulaşmanın
oluruna inanıyorlardı. Bazı eserlerde Azerbaycan
aydınlanmacılığı sosyal yönümünden bağlı olarak ev
sahibi, Müslüman-reformcu, liberal-demokratik, radikaldemokratik ve devrimci-demokratik yönlere ayrılır. Bu
akımları birleştiren faktörler Rusya çarizmine negatif
tutum ve ulusal fikir ki, kendi tezahürünü milletin
egemenliği ve eşitliği taleplerinde buluyordu. Zaman
geçtikçe özel mülkiyet konusunda bu ideolojik akımlar
arasında parçalanma daha da kesinleşti. Yönlerden her
birinin Azerbaycan'ın devlet yapılanması hakkında kendi
pozisyonu vardı. Özel mülkiyete tutum Azerbaycan Halk
Cumhuriyeti'nin ideolojisini temsil eden liberal milli
burjuva-demokratik eğilimli düşünürlerin bakış açısını,
sosyal-felsefi görüşlerini radikal Marksist-Bolşevik
idelojilerinden ayırır ve zamanla onların çatışmasını
kesinleştirirdi. Azerbaycan'ın felsefi ve toplumsal fikri
karmaşık evrim yolu geçirdi. Çelişkili sosyo-politik
süreçler milli aydınların bakış açısını değişiyordu. Örneğin,
ülkede ideolojik mücadelenin belli aşamasında önemli
düşünür Neriman Nerimanov ve b. liberal aydınlanmadan
marksizm cephesine geçmişlerdi. Liberal akımın
temsilcileri Ahmet Bey Ağaoğlu (Eroğlu), Ali Bey
Hüseyinzade, Mehmet Emin Resulzade ve b. idi.
A.Ağaoğlu (1868-1939) Türk ve Müslüman halklarının
sosyal sorunlarının çözümünü maarifde görüyordu. Sosyal
felsefede
C.Efkaninin
fikir
çizgisini
sürdüren
A.Ağaoğlunun eserleri Azerbaycan, Türkiye, Rusya,
Fransa ve İngiltere'de basılmıştır. Doğu'da ve Avrupa'da
felsefe, din ve genel kültür sorunlarını inceleyen
A.Ağaoğlu yeni dönemde Buda-brahman ve İslam kültürel
değerlerinin Batı kültürel değerlerinden etkilenmesinin ve
bu kültürel değerlerin sentezinin Doğu alemi için
zorunluluğundan yazıyordu. Onun "Üç kültür", "Devlet ve
birey", "İslam'a göre ve islamda kadın", "Serbest insanlar
ülkesinde" ve b. eserlerinde felsefe, sosyoloji, din ve etik
sorunları inceleniyor, sosyal felsefenin bilimde tartışma
doğuran "kültür", "dil", "din", "millet" ve s. kategorilerinin
tanımı verilir. A.Ağaoğlu dine saygı etmeye ve ondan
toplumun aydınlanması için kullanmaya çağırıyor, fakat
dinin devletten ayrılmasını tavsiye ediyordu.
Doğusu'nun ve Azerbaycan Halk Cumhuriyeti'nin
ideolojisinin felsefi temellerinin kurucularından olmuştur.
"Milli Azerbaycan", "İslam bölgesi çapında Rönesans" ve
"Turan" kavramlara göre çar yönetimi tarafından takibe
maruz kalan A.Hüseyinzade Türkiye'ye göç etmiştir. O,
Türk halklarının gelişmesinde Doğu-Batı kültürel
sentezine büyük önem vermiş, Türkçülüğün, İslamcılığın
ve Avrupalaşmanın labüdlüyünden konuşma yaparak İslam
aleminin güncel görevini bilinçlenme yoluyla dünya
uygarlığına dahil olmakta görmüştür. A.Hüseyinzade tüm
dinlerin hümanist ideyalı olduğunu vurgular ve dinlere
sayglı yanaşırdı. Sosyal devrimlere aykırı olan
A.Hüseyinzade toplumun gelişiminde yeşil ışığı maarifin
simgesi, "kırmızı zulmeti" ise devrimin simgesi olarak
kabul ediyordu. A.Hüseyinzade sanatsal-felsefi etik
eserlerinde ("atlamak politikası" ve "Füyuzat") soyut
şekilde Türkçülük, Türk kültürü, insanlığın saadeti ve bu
saadetin temeli olarak felsefi kategori olarak muhabbetten
bahsediyor. O, tüm halkların mutluluğunu maarif, ittihat ve
hürriyette görüyor, Azerbaycan'a karşı Ermeni
milliyetçiliğinin ekspansiyasından bahsederken şovenizm
ve Beynelmilelçilik kavramlarının içeriğini açıklıyordu.
Azerbaycan Halk Cumhuriyeti'nin önemli ideologlarından
biri ve başkanı M.E.Resulzade (1884-1955), esasen
aydınlamanın ve demokratik ideolojik akımların temsilcisi,
düşünür, edebiyatçı ve siyaset adamıydı. Onun faaliyetinin
temel gayesi "Milletlere istiklal, insanlara hürriyet"
sloganına yansıtılır. M.E.Resulzade ilk eserleri ile millilik
ve istiklal taraftarı olarak tanındı. O, milli bağımsız
Azerbaycan
düşüncesi
ve
devlet
konseptinin
kurucularındandır. M.E. Resulzade'nin bu kavrama
yönlendirdiği teorik mirası, esasen "Azerbaycan
Cumhuriyeti", "Asrımızın Siyavuşu", "Ulusal dayanışma",
"İstiklal davası ve gençlik", "Çağdaş Azerbaycan
Edebiyatı", "Azerbaycan şairi Nizami", "Çağdaş
Azerbaycan Tarihi" eserlerinde açıklanmıştır. Ona göre,
milli şuur ve milli kimlik milli istiklala götüren yoldur. O,
Rusya, İran ve Türkiyeye ilhakın aleyhine olmuş, özgür
Azerbaycancılık fikrini tercih etmiştir. M.E.Resulzade
"kültür", "milli kültür", "kültürel yaşam", "millilik", "milli
dil" kategorik anlamlarını, sosyal felsefenin ve
kulturologiyanın önemli teorik sorunlarını incelemiştir.
"Asrımızın Siyavuşu" eserinde M.E.Resulzade milli
istiklal fikrine dayalı kurulmuş Azerbaycan Halk
Cumhuriyeti'nin tüm vatandaşlarının mülkiyet, cinsiyet ve
kökeninden asılı olmayarak eşit olduğunu kaydetti. Ancak
bu hukuk eşitliği özel mülkiyete ait değildir.
M.E.Resulzade bu eserde yazıyordu: "Azerbaycanlılar
düşünüyorlardı ki, mülkiyeti tamamen ortadan kaldırmak
şimdiki durumda insanlarda özel teşebbüs kuvvetini zoraki
olarak ortadan kaldırıyor. Bu kuvvet olmadıkça dünya ne
düzelir, ne de güzelleşir. Sosyal hayat ilerlemeden düşer,
insanlar basit bir ilkeliye doğru dönerler, dünyanın düzeni
bozulur ".
Yirminci yüzyılın başlarında Azerbaycan'da liberal millidemokratik dava ile birlikte, radikal, demokratik ve
marksizm ilkelerini yansıtan fikirler basında, "Molla
Nasreddin" dergisinde, "Himmet" vb. gazetelerde
Doğu ülkeleri, Rusya ve Avrupa'da eğitim almış
matematikçi, hekim, dilbilimci, ressam ve filozof
A.Hüseyinzade (1864-1940) yirminci yüzyıl Türk-İslam
213
i
yayılıyordu. Dil, milli kültür, eğitim ve maarif, kadın
sorunu, yabancı, özellikle Rus, Ermeni ekspansiyası
bakımından bu fikir akımlarının genel veya benzer
özelliklerine rağmen özel mülkiyet, onun yeniden
bölünmesi, emekçilerin mülkiyet haklarının gerçek
teminatı, onların parlamento ve iktidar yapılarında katılımı
vb. sosyal-sınıfsal çıkarlarla ilgili sorunların anlatılmasında
ciddi çelişkiler vardı. Eğer birinci cereyan milleti ve bütün
ulusal çıkarları, milletin Türk-İslam bölgesi ile ilişkilerini,
hürriyet adına ittihat düşüncelerini ön plana çekiyordusa,
radikal akımlar milletin içindeki sınıf ve silklerin karşılıklı
tutumundan, işçi, köylü, kapitalist ve mülk sahiplerinin
toplumda sosyal durumundan, fanatik din adamlarından,
halkın adına konuşma yaparak onun çıkarlarını çiğneyen ve
satan milli politikacılardan bahsediyor ve milletin
aydınlanması için tüm gerçekleri halkın anlayacağı dilde
anlatmaya çalışıyordu.
4. Bulgular
Çalışmada ilk kez olaraq maarifcilerin tarih felsefesine
bakışları Azərbaycan maarifcilerinin bakışları ile karşılıklı
şekilde verilmiştir.
5. Sonuç
Görüldüğü gibi tarihi gelişimin çeşitli dönemlerinde her
halkın öncülleri halkı ve milleti adına öne sürdükleri
amaçlarına ulaşmak için çeşitli araçlara el atmakla Doğu
kültürünün dünya kültürüne örnek olacak incilerini
ebedileştirmiştir.
XX. yüzyılın düşünürleri arasında doktor, edip, devlet
adamı N.Nerimanov'un (1870-1925) özel yeri vardır.Önce
aydınlanmanın, 1905-1907 yıllarından sonra MarksistLeninist felsefenin konumuna geçen, 1917 yılından
itibaren ise seri Marksist filozof olan N.Nerimanov
makalelerinde ve Marksist felsefesine dair "Komünizmin
idraki yolu" monografisinde (Azerbaycan ve Rusça el
yazması şeklindedir) diyalektik ve tarihi materyalizmin
esaslarına açıklama yapmış, felsefi terminolojinin
Azerbaycan dilinde ilgili anlamlarını vermişti. O, ilimin
bilimsel yayılması, dinin devletten ayrılması düşüncelerini
esaslandırmış, "sanat sanat için" kavramına eleştiriyle
yaklaşmıştır. Demokrasi ve hümanizmin tebliğatçısı, seri
beynelmilelci olan N.Nerimanov kendi teorik irsinde ulusal
imha ve ulusal eşitsizliği keskin eleştirmiştir. Belli dönem
Marksizm'in, özellikle "tüm mazlumların ve insanlığın
hocası gördüğü" Lenin'in mirasının Doğu için önemli
olacağı fikri N.Nerimanov'un sosyal toplantılarında özel
yer tutuyordu. Sovyet hakimiyetinin gerçek politikası
N.Nerimanov'un bu iktidara ve onun yöneticilerine
güvenini tam kaybediyor ve o, oğluna yazdığı
mektuplarında V.İ.Lenin, İ.V.Stalin diktatörlüğünün halka
ve beynelmillelciliye vurduğu hasara ve terör politikasına
açık itiraz duyuluyor. Marksizm teorisi ile proleterya
diktatörlüğü politikası arasında çelişkiyi cesaretle
açıklayan N.Nerimanov "Ucgarlarda devrimimizin tarihine
dair" eserinde Sovyet hükümetinin Doğu ve Azerbaycan'ı
"baştan başa yağma etmesi, insanları toplu şekilde
kurşunlaması" hakkında yazmaktan çekinmiyordu.
2. Araştırmanın Amacı
Makalede tarihin felsefesine maarifcilerin bakışlarını hem
Doğu, hem de Batı tarihçiliyi kapsamında açıklamaktan
ibaretdir
3. Yöntem
Çalışmada tarihi-mukayıseli tahlil metodundan istifade
edilmiştir.
214
i
Qasımzade F. (1962)
yaradıcılığı, Azərnəşr
Kaynakça
H.Hüseynov. (2007) XIX esrdə Azerbaycanda ictimai ve
fəlsefi fikir tarihinden. Bakı
M.F.Axundovun
heyat
ve
Яасперс К. (1994) Смысл и назначение истории.
Мoskva
Azerbaycan felsefesi tarixi. (1994); Bakı
Ракитов А. (1982) Историческое познание. Мoskva 18.
Кант И. (1966)Сочинения. Т. 6 Мoskva
Геюшев З. (1979);Философская мысль в Сoветском
Азербайджане. Краткий очерк. Бaky
Resulzade M.E. (1991) Esrimizin Seyavuşu. Bakı
Гердер И. (1977) Идеи к философии истории
человечества. Мoskva
История азербайджанской философии. (2002);T.1,
Baky
Ahundzade M.F. (2004). Sanatsal ve edebi eleştirel
eserleri. Çaşıoğlu,
История азербайджанской философии. 2008.Т.2. Бaky
Ahundov M.F. (1988) Eserleri. 3 c.Bakı
Axundzadə M.F. (2004).Bedii və edebi təankidieserleri.
Çaşıoğlu, Bakı
Azerbaycan Edebiyatı Tarihi. (1960)2 c., Azerb. EA
Yayınları, Bakı
Axundov M.F. (1988) .Eseürleri. 3 c. Bakı
Efendiyev P. (1987)"Büyük edip ve halk yazarı". "Edebiyat
ve sanat" qez., 12 Haziran
Azerbaycan edebiyatı tarihi. (1960) 2 c., AEA neşriyatı,
Bakı
Memmedzade H. (1971) M.F.Axundov ve Doğu. Bakı
Efendiyev P. (1987)"Böyük edib ve Halk yazıçısı".
"Edebiyat ve incasenet" qez., 12 iyun
Yıldız H. (1978). M.F.Axundovun gerçekçilik. Bilim, Bakı
Köçerli F. (1999). M.F.Axundovun bakış açısı. Bilim,Bakı
Memmedzade H. M.(1971) F.Axundov ve Şarq. Bakı
Gasımzade F. (1956) XIX yüzyıl Azerbaycan Edebiyatı
Tarihi Bakı
Memmedov H. (1978) M.F.Axundovun realizmi. Elm,
Bakı
Gasımzade
F(1962)
Azerneşr,Bakı
Köçerli F. M.F.(1999) Axundovun dünyagörüşü. Elm,
Bakı
Qasımzade F. (1956) XIX əsr Azerbaycan edebiyyatı tarihi
Bakı,
215
M.F.Axundovun
biyografisi,