RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1413 Ahmed Bâdî Efendi Riyâz-ı Belde-i Edirne 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edirne’si 2/2. Cilt Mutasavvıflar • Yeniçeri Ağaları • Hattatlar • Şairler Musiki Üstadları • Defterdarlar • Vergi Müdürleri TRAKYA ÜNİVERSİTESİ 1414 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Yrd. Doç. Dr. Niyazi ADIGÜZEL, 1975 yılında Rize’nin Kalkandere İlçesinde dünyaya geldi. İlk Orta ve Lise eğitimini Rize ve Giresun’da tamamladı. 1997 yılında Trakya Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun oldu. 1998 yılından itibaren Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde öğretmenlik ve yöneticilik yaptı. Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde 2000 yılında Yüksek Lisans ve 2008 yılında “Edirneli Ahmet Bâdî’nin Riyâz-ı Belde-i Edirne Adlı Eserinin Tezkire Kısmı” adlı teziyle Doktorasını tamamlayarak Edebiyat Doktoru unvanını aldı. 2009 yılında Kırklareli Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde Öğretim Üyesi olarak göreve başladı. Halen aynı üniversitede görev yapmaktadır. Daha önce basılmış bir kitabı ve çeşitli dergilerde yayımlanmış makaleleri bulunan yazar, evli ve iki çocuk babasıdır. Yrd. Doç. Dr. Raşit GÜNDOĞDU, 1963 yılında Kırıkkale’de doğdu. 1986 yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ni bitirdi. 1987 yılında Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde uzman yardımcılığı görevine başladı. 1992 yılında Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü’nde Yüksek Lisans programını, 2000 yılında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde Doktora programını bitirdi. 2009 yılında Başbakanlık Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı’ndaki görevinden ayrılarak Kırklareli Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’ne Yardımcı Doçent olarak atandı. Halen bu göreve devam etmektedir. Millet Yazma Eserler Kütüphanesi Kataloglarının yeniden düzenlenmesi projesinde görev alan Gündoğdu’nun, çeşitli yayınevlerinde yayınlanan kitaplarının yanı sıra Yedikıta Tarih ve Kültür Dergisi’nde de makaleleri yayınlanmaktadır. Yazar evli ve üç çocuk babasıdır. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1415 Ahmed Bâdî Efendi Riyâz-ı Belde-i Edirne 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edirnesi 2/2. Cilt Mutasavvıflar • Yeniçeri Ağaları • Hattatlar • Şairler Musiki Üstadları • Defterdarlar • Vergi Müdürleri Hazırlayanlar Yrd. Doç. Dr. Niyazi Adıgüzel Yrd. Doç. Dr. Raşit Gündoğdu TRAKYA ÜNİVERSİTESİ 1416 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Trakya Üniversitesi Yayını: 148 Ahmed Bâdî Efendi Riyâz-ı Belde-i Edirne 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edirne’si TRAKYA ÜNİVERSİTESİ Hazırlayanlar Yrd. Doç. Dr. Niyazi Adıgüzel Yrd. Doç. Dr. Raşit Gündoğdu Yayın Yönetmeni Mustafa Kirenci Kapak Tasarımı Davut Köse Mizanpaj Minyatür Ajans Baskı-Cilt Alioğlu Matbaacılık Orta Mh. Fatin Rüştü S. 1-3A Bayrampaşa/İSTANBUL Tel: 0212 612 95 59 Matbaa Sertifika No: 11946 1. Baskı Trakya Üniversitesi Yayını, No: 148, Mayıs 2014. ISBN: 978-975-374-163-7 (Takım) ISBN: 978-975-374-167-5 (2/2. cilt) T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Sertifika No: 27408 © Bütün yayın hakları “Trakya Üniversitesi’ne aittir. Kaynak gösterilerek tanıtım amacıyla ve araştırma için yapılacak kısa alıntılar dışında, yayıncının yazılı izni olmaksızın hiçbir şekilde kopya edilemez, elektronik ve mekanik yolla çoğaltılamaz ve dağıtılamaz. KÜTÜPHANE BİLGİ KARTI Library Cataloging-in-Publication Data (CIP) Ahmed Bâdî Efendi Riyâz-ı Belde-i Edirne 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edirne’si Trakya Üniversitesi Rektörlüğü Balkan Yerleşkesi / EDİRNE Telefon : +90 (284) 236 49 81 Faks : +90 (284) 223 42 03 E-Posta: basin@trakya.edu.tr ISBN: 978-975-374-163-7 (Takım) ISBN: 978-975-374-167-5 (2/2. cilt) Cilt: 2/2 Sayfa: 1413-1936 1-Mutasavvuflar 2- Yeniçeri Ağaları 3- Hattatlar 4- Şairler 5- Musiki Üstadları 6- Defterdarlar 7- Vergi Müdürleri RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1417 İçindekiler Ravzatü’l-Meşâyihu’t-Turuki’l-Aliyye Der-Asr-ı Çelebi Sultân Mehmed Hân 1-Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Şücâ‘addin El-Karamânî..................................................... 1445 Der-Asr-ı Sultân Murâd Hân-ı Sânî 2-Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Muslihuddin......................................................................... 1445 3-Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Hacı Bayrâm Velî................................................................. 1446 4- Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Celâle’ddin Çelebi.............................................................. 1447 5- Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Cemâleddin Çelebi............................................................ 1448 Der-Asr-ı Fâtih Sultân Mehmed Hân 6- Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Emîr Ali................................................................................ 1448 7- Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Muslihu’ddin....................................................................... 1449 8-Ârif-i Bi’llâh Şeyh Mes‘ûd......................................................................................... 1449 Der-Asr-ı Sultân Bâyezîd Hân-ı Sânî 9-Ârif-i Bi’llâh Şeyh Bedre’ddin.................................................................................. 1450 10-Ârif-i Bi’llâh Şeyh Bâyezîd Halîfe............................................................................ 1450 11-Ârif-i Bi’llâh Şeyh Ramazan Halîfe......................................................................... 1450 12- Ârif-i Bi’llâh Şeyh Mehmed Eş-Şehîr Bi-Gül Baba............................................ 1451 Der-Asr-ı Sultân Selîm Hân-ı Sânî 13-Eş-Şeyh Alâüddin Eş-Şehîr Bi-Cerrâhzâde Ârif-i Bi’llâh................................... 1452 14- Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Bahrî Dede İbni Handân Ağa......................................... 1454 15- Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Âşık....................................................................................... 1455 16-Ârif-i Bi’llâh Şeyh Hasan Bin Hızır Bin Mehmed............................................... 1456 Der-Asr-ı Sultân Murâd Hân-ı Sâlis 17- Ârif-i Bi’llâh Şeyh Sinânüddin Yûsuf El-Hatîb.................................................... 1456 18-Ârif-i Bi’llâh Şeyh Muslihu’ddin Mustafa Bin Eş-Şeyh Alâüddin Eş-Şehîr BiCerrâhzâde.................................................................................................................... 1457 19-Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Abdü’lkerîm.......................................................................... 1460 20-Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Vâlihî..................................................................................... 1460 21-Eş-Şeyh Pîr Ahmed Edirnevî.................................................................................... 1462 Der-Asr-ı Sultân Mehmed Hân-ı Sâlis 22-Eş-Şeyh Nûrullâh........................................................................................................ 1462 23-Eş-Şeyh Koyun Baba.................................................................................................. 1463 1418 RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE / 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si 24-Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Mehmed................................................................................ 1463 Der-Asr-ı Sultân Ahmed Hân-ı Evvel 25-Eş-Şeyh Muhyiddin.................................................................................................... 1463 26-Eş-Şeyh Hasan İbni Eş-Şeyh Mehmed Çelebi İbni Eş-Şeyh Üsküdârî Mahmûd Efendi............................................................................................................................. 1464 27-Eş-Şeyh Abdülazîz Sivâsî........................................................................................... 1465 28-Eş-Şeyh Kâsım Bin Mehmed El-Ömrî................................................................... 1465 29-Eş-Şeyh İbrâhim.......................................................................................................... 1466 Der-Asr-ı Devlet-i Sâniye-i Sultân Mustafa 30-Eş-Şeyh Ahmed Dizdarzâde..................................................................................... 1466 31-Eş-Şeyh Mahmûd........................................................................................................ 1466 Der-Asr-ı Sultân Murâd Hân-ı Râbi‘ 32-Eş-Şeyh Mahmûd Bin Mehmed.............................................................................. 1467 33-Eş-Şeyh Veli Dede....................................................................................................... 1467 34-Eş-Şeyh Muslihuddin................................................................................................. 1468 Der-Asr-ı Mehmed Hân-ı Râbi‘ 35-Eş-Şeyh Zeynelâbidîn İbni Eş-Şeyh Hüseyin........................................................ 1469 36-Eş-Şeyh Seyyid Nimetullah...................................................................................... 1469 37-Eş-Şeyh Mehmed İbni Veli Dede............................................................................ 1469 38-Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Abdülbâkî............................................................................. 1470 39-Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Saçlı İbrâhim Bin Mustafa Bin Abdurrahman.............. 1470 40-Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Ahmed Neşâtî El-Mevlevî................................................. 1471 41-Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Mehmed Sâdık El-Uşşâkî................................................... 1472 42-Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Muhammed.......................................................................... 1473 Der-Asr-ı Sultân Süleymân Hân-ı Sânî 43-Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh İbrâhim El-Gülşenî............................................................. 1473 Der-Asr-ı Sultân Ahmed Hân-ı Sânî 44-Eş-Şeyh Mûsâ Bin Eş-Şeyh Muslihuddin.............................................................. 1475 45-Eş-Şeyh Mehmed........................................................................................................ 1475 46-Eş-Şeyh Sırrı................................................................................................................. 1475 47-Eş-Şeyh Es-Seyyid Kutbuddîn................................................................................. 1476 Der-Asr-ı Mustafa Hân-ı Sânî 48-Eş-Şeyh Es-Seyyid Ali Bin Eş-Şeyh Es-Seyyid Kutbu’ddin................................ 1476 49-Eş-Şeyh Mehmed La‘lî............................................................................................... 1477 Der-Asr-ı Sultân Ahmed Hân-ı Sâlis 50-Eş-Şeyh Abdülhayy Bin Eş-Şeyh Saçlı İbrâhim.................................................... 1478 51-Eş-Şeyh Abdülhay Bin Eş-Şeyh Hüseyin............................................................... 1479 52-Eş-Şeyh Rıdvân Bin Eş-Şeyh Mehmed................................................................... 1479 53-Eş-Şeyh Hâmid............................................................................................................ 1479 54-Eş-Şeyh Mustafa.......................................................................................................... 1480 55-Eş-Şeyh Mustafa El-Boluvî........................................................................................ 1481 56-Eş-Şeyh Mustafa Eş-Şehîr Bi-Serrâczâde............................................................... 1482 57-Eş-Şeyh Mehmed........................................................................................................ 1482 İÇİNDEKİLER 1419 58-Eş-Şeyh Mehmed Hamdi Eş-Şehîr Bi-Bağdâdî.................................................... 1482 59-Eş-Şeyh Mehmed Bin Eş-Şeyh Abdülazîz Es-Sivâsî............................................ 1483 Der-Asr-ı Sultân Mahmûd Hân-ı Evvel....................................................................... 1483 60-Eş-Şeyh Enîs Dede...................................................................................................... 1483 61-Eş-Şeyh Enîs Dede...................................................................................................... 1483 62-Eş-Şeyh Sezâyî............................................................................................................. 1483 63-Eş-Şeyh İbrâhim El-Fıtriyyü’l-Buhârî..................................................................... 1484 64-Eş-Şeyh Abdullah Enîs.............................................................................................. 1484 65-Eş-Şeyh Cemâli Edirnevî........................................................................................... 1484 66-Eş-Şeyh Ali El-Kâdirî................................................................................................. 1484 67-Eş-Şeyh Mehmed Sâdık............................................................................................. 1484 Der-asr-ı Sultân Osmân Hân-ı Sâlis 68-Eş-Şeyh Müsellem....................................................................................................... 1485 69-Eş-Şeyh El-Hâc Ahmed............................................................................................. 1485 70-Eş-Şeyh Kıyâmî Seyyid Mustafa.............................................................................. 1486 71-Eş-Şeyh Mehmed Vefâ............................................................................................... 1486 72-Eş-Şeyh Abdurrahman............................................................................................... 1486 73-Eş-Şeyh İbrâhim Bin Ali Yazıcı................................................................................ 1486 74-Eş-Şeyh Ali Senâyî...................................................................................................... 1487 75-Es-Seyyid İsmâil Baba................................................................................................ 1487 Der-Asr-ı Sultân Mahmûd Hân-ı Sânî 76-Eş-Şeyh El-Hâc Kâsım............................................................................................... 1488 77-Eş-Şeyh Kabûlî Mustafa............................................................................................ 1488 78-Eş-Şeyh El-Hâc Mehmed Sâdık............................................................................... 1488 Der-Asr-ı Sultân Abdü’lmecîd Hân 79-Eş-Şeyh Hâfız Ahmed Sünnârî................................................................................ 1488 Der-Asr-ı Sultân Abdülazîz Hân 80-Eş-Şeyh Nakşî Mustafa Dede................................................................................... 1489 81-Eş-Şeyh Dâvud............................................................................................................ 1489 82-Eş-Şeyh Ali................................................................................................................... 1490 83-Eş-Şeyh Yûsuf Bin Mehmed Bin İbrâhim.............................................................. 1490 Der-Asr-ı Sultân Abdülhamîd Hân-ı Sânî Hazretleri 84-Eş-Şeyh Mehmed Nûrî.............................................................................................. 1492 85-Eş-Şeyh Hâfız İsmâil Bin Hâfız Emin.................................................................... 1492 86-Eş-Şeyh Ali Seyfi......................................................................................................... 1492 87-Eş-Şeyh El-Hâc Ali Eşref Dede................................................................................ 1493 Ravza-i Ser-Bostâniyân-ı Hâssa 1-Süleymân Ağa................................................................................................................ 1497 2-Mustafa Ağa Gâzî.......................................................................................................... 1497 3-Koca Sinân Paşa............................................................................................................. 1498 4-Ali Ağa............................................................................................................................. 1499 5-Sinân Paşa....................................................................................................................... 1499 1420 RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE / 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si 6-Nasûh Ağa................................................................................................................... 1499 7-İsmâil Ağa.................................................................................................................... 1499 8-Ali Ağa Âşık................................................................................................................ 1499 9-İsmâil Ağa.................................................................................................................... 1499 10-Hüseyin Paşa................................................................................................................ 1500 11-Mehmed Ağa Salahorzâde........................................................................................ 1500 12-Ahmed Ağa.................................................................................................................. 1500 13-Ali Ağa.......................................................................................................................... 1500 14-Mehmed Ağa............................................................................................................... 1501 15-Ali Ağa.......................................................................................................................... 1501 16-Ahmed Ağa.................................................................................................................. 1501 17-Hasan Ağa.................................................................................................................... 1501 18-El-Hâc Ali Ağa............................................................................................................ 1501 19-Ahmed Ağa.................................................................................................................. 1502 20-Hüseyin Ağa................................................................................................................. 1502 21-El-Hâc Ahmed Paşa Sâniyen.................................................................................... 1502 22-El-Hâc Ali Ağa Sûhte Sâniyen................................................................................. 1503 23-El-Hâc Halîl Ağa......................................................................................................... 1503 24-El-Hâc Halîl Ağa......................................................................................................... 1503 25-Ahmed Bey................................................................................................................... 1503 26-Mehmed Paşa İbni İsmâil Paşa................................................................................. 1503 27-Ali Ağa.......................................................................................................................... 1504 28-Mehmed Paşa İbni İsmâil Paşa Sâniyen.................................................................. 1504 29-Ahmed Bey Sâlisen..................................................................................................... 1504 30-Mehmed Ağa............................................................................................................... 1504 31-Ali Ağa.......................................................................................................................... 1504 32-Mustafa Ağa................................................................................................................. 1504 33-Ali Ağa.......................................................................................................................... 1505 34-Süleymân Ağa.............................................................................................................. 1505 35-Ebûbekir Paşa.............................................................................................................. 1505 36-Yakup Ağa..................................................................................................................... 1505 37-İsmâil Ağa..................................................................................................................... 1505 38-El-Hâc Halîl Ağa......................................................................................................... 1506 39-İsmâil Ağa..................................................................................................................... 1506 40-Mehmed Ağa Haseki.................................................................................................. 1506 41-Mehmed Paşa............................................................................................................... 1507 42-El-Hâc Ahmed Ağa.................................................................................................... 1507 43-Ali Bey........................................................................................................................... 1507 44-Ömer Ağa..................................................................................................................... 1507 45-Ali Ağa.......................................................................................................................... 1507 46-Mehmed Ağa İbni Tâhir Ağa................................................................................... 1507 47-El-Hâc Süleymân......................................................................................................... 1508 48-Ahmed Ağa.................................................................................................................. 1508 49-Mustafa Kolçak............................................................................................................ 1508 İÇİNDEKİLER 1421 50-Hasan Ağa.................................................................................................................... 1508 51-Mehmed Ağa İbni Tâhir Ağa................................................................................... 1508 52-Osmân Ağa.................................................................................................................. 1508 53-Hüseyin Paşa Kut........................................................................................................ 1509 54-Ahmed Ağa.................................................................................................................. 1509 55-Mehmed Ağa İbni Tâhir Ağa Sâlisen..................................................................... 1509 56-Tâhir Ağa...................................................................................................................... 1509 57-İsmâil Ağa..................................................................................................................... 1510 58-Mehmed Ağa İbni Dağdeviren Süleymân Ağa..................................................... 1510 59-Mehmed Ağa............................................................................................................... 1511 60-Selîm Mehmed Paşa................................................................................................... 1511 61-Mustafa Ağa................................................................................................................. 1511 62-Süleymân Ağa.............................................................................................................. 1512 63-İbrâhim Ağa................................................................................................................. 1512 64-Dervîş Mehmed Bey................................................................................................... 1512 65-El-Hâc Abbâs Nâil Mehmed Bey............................................................................ 1512 Edirne Bostâniyân Ocağının Keyfiyet-i İhdâsı........................................................... 1513 Tertîb-i Nizâm-ı Dûdmân-ı Bostâniyân-ı Edirne....................................................... 1514 Muâyede-i Ser-bostâniyân-ı Hâssa................................................................................. 1515 Selîm Girây İbni Mehmed Girây................................................................................... 1515 Arslan Girây....................................................................................................................... 1516 Ravzatü Şüyûhu’l-Kurrâ Mevlânâ Eş-Şeyh Mehmed Bin Mevlânâ Kutbuddin İznikî.................................... 1519 Eş-Şeyh Mehmed Hamdî................................................................................................ 1519 Eş-Şeyh Azîz...................................................................................................................... 1519 Eş-Şeyh Muslihuddin....................................................................................................... 1519 Eş-Şeyh Hasan................................................................................................................... 1519 Eş-Şeyh Hâfız Ahmed...................................................................................................... 1520 Eş-Şeyh Mustafa Halîfe................................................................................................... 1520 Eş-Şeyh Mehmed.............................................................................................................. 1520 Eş-Şeyh Ahmed Rüşdü.................................................................................................... 1520 Eş-Şeyh Hâfız Mehemmed............................................................................................. 1520 Eş-Şeyh Hâfız Mehmed Kevkeb.................................................................................... 1520 Eş-Şeyh Abdullah............................................................................................................. 1520 Eş-Şeyh Hâfız İbrâhim..................................................................................................... 1520 Eş-Şeyh El-Hâc Mehmed................................................................................................ 1520 Eş-Şeyh Seyyid Ahmed.................................................................................................... 1521 Eş-Şeyh Ali Dalkara......................................................................................................... 1521 Eş-Şeyh Ömer.................................................................................................................... 1521 Eş-Şeyh Hâfız Mehmed................................................................................................... 1521 Eş-Şeyh Mehmed.............................................................................................................. 1521 Eş-Şeyh Ebûbekir Halîfe................................................................................................. 1521 Eş-Şeyh Yûnus.................................................................................................................... 1521 Eş-Şeyh Halîl..................................................................................................................... 1521 1422 RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE / 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Silsileleri Muntazaman Bulunabilen Şüyûh-i Kurrâ.................................................. 1521 Eş-Şeyh Osmân................................................................................................................. 1521 Eş-Şeyh Ali Kudsî............................................................................................................. 1522 Eş-Şeyh El-Hâc Mustafa.................................................................................................. 1522 Eş-Şeyh El-Hâc Mehmed El-Kâdirî Eş-Şehîr Bi-Ahi Baba...................................... 1522 Eş-Şeyh Ahmed Bin Bilâl Eş-Şehîr Bi-Koca Kurrâ.................................................... 1522 Eş-Şeyh Hâfız Ahmed Ez-Zihnî İbni Ömer El-İsakçavî........................................... 1522 Eş-Şeyh Hâfız Mestân El-Fevzî...................................................................................... 1522 Eş-Şeyh Hâfız Mehmed El-Hicâbî................................................................................ 1522 Eş-Şeyh Es-Seyyid Hâfız Ali El-Vahîd.......................................................................... 1523 Eş-Şeyh El-Hâc Hâfız Mahmûd En-Nûrî.................................................................... 1523 Eş-Şeyh Hâfız Mehmed Tâhir....................................................................................... 1523 Eş-Şeyh El-Hâc Hâfız Hüseyin Şerîf El-Hıfzî............................................................. 1523 Eş-Şeyh Hâfız Mehmed Medhî..................................................................................... 1523 Eş-Şeyh Hâfız Mehmed................................................................................................... 1523 Eş-Şeyh El-Hâc Hâfız Ali Er-Remzî............................................................................. 1523 Eş-Şeyh Hâfız Mehmed Sabrî........................................................................................ 1523 Eş-Şeyh Hâfız Ârif............................................................................................................ 1524 Eş-Şeyh Hâfız Hüseyin.................................................................................................... 1524 Eş-Şeyh Hâfız Abdüllatîf................................................................................................. 1524 Eş-Şeyh El-Hâc Hâfız Ârif.............................................................................................. 1524 Eş-Şeyh Hâfız Rif ‘at......................................................................................................... 1524 Eş-Şeyh Hâfız İsmâil......................................................................................................... 1524 Eş-Şeyh Hâfız Abdullâh.................................................................................................. 1525 Eş-Şeyh Hâfız Hayrî......................................................................................................... 1525 Eş-Şeyh Hâfız Mustafa..................................................................................................... 1525 Ravzatü’l-Hattâtîn Konya Gazetesinin 9 Teşrîn-i Sâni 1315 Târihli ve 1438 Numaralı Nüshasında Hatt u Kitâbetin Lüzûm-ı Taallüm ve Ehemmiyeti Hakkındaki Makalenin Fıkra-i Ahîresi Bi’l-münâsebe bu Mecelleye Derc ü Tenmîk Edildi............................................... 1536 Kıyâmü’l-hikemiyyeti Bi’l-kalemi.................................................................................. 1538 Istılâhât-ı Hatt Üzere Kubûrîzâde ( Rahmî tahallüsün) Türkî Bir Gazeli ile Onun Cevâbının Burada Zikri Münâsip Görülmekle Tahrîr Edilmiştir....................... 1539 Münîrî Efendi’nin Kubûrîzâde (Rahmî) Gazeline Söylediği Cevâb...................... 1539 Şeyh Mehmed Vahyî’nindir Kıta................................................................................... 1540 Müstakimzâde’nindir Kıta.............................................................................................. 1540 El-hattü Nısfü’l-ilm........................................................................................................... 1540 Silsiletü’l-Hattâtîn Târîh-i Vefâtı................................................................................... 1540 Târîh-i Vefâtı...................................................................................................................... 1541 Târîh-i Vefât....................................................................................................................... 1542 Vefâtına Edirneli Rüşdî’nin târihidir............................................................................. 1542 Silsile-i Kıbletü’l-Küttâb Şeyh Hamdullah (Tilke aşeretün kâmiletün)................ 1542 Hâfız Osmân Efendi Merhûmun Edirne’ye Taallük Eden Şâkirdânı Târîh-i Vefât.... 1543 Birinci Silsile...................................................................................................................... 1543 İÇİNDEKİLER 1423 Târîh-i Vefât....................................................................................................................... 1543 İkinci Silsile........................................................................................................................ 1543 Üçüncü Silsile.................................................................................................................... 1544 Dördüncü Silsile................................................................................................................ 1544 Mülûk-i Âl-i Osmân’dan Zuhûr Eden Hattâtîn Sultân Murâd Hân-ı Sânî................................................................................................ 1544 Sultân Bâyezîd Hân-ı Velî............................................................................................... 1544 Sultân Süleymân-ı Muhibbî............................................................................................ 1544 Sultân Murâd Hân-ı Sâlis................................................................................................ 1544 Sultân Murâd Hân-ı Râbi‘............................................................................................... 1544 Sultân Süleymân Hân-ı Sânî........................................................................................... 1545 Sultân Mustafa Hân-ı Sânî.............................................................................................. 1545 Sultân Ahmed Hân-ı Sâlis............................................................................................... 1545 Sultân Mustafa Hân-ı Sâlis.............................................................................................. 1546 Sultân Mahmûd Hân-ı Sânî............................................................................................ 1546 Edirne Şehrinde Zuhûr Edip Tercüme-i Hâllerine Veya Âsârına Dest-res Olunabilen Veyahut İcâzetnâmelerle Seng-i Mezârlarından Ahvâline Vukûf Hâsıl Edilen Hattâtîn Hurûf-ı Teheccî Üzere Ber-vech-i Âtî Zikr Olunur............................... 1546 Harfü’l-Elif İbrâhim Bin Ahmed......................................................................................................... 1546 Şeyh İbrâhim Bin Mehmed............................................................................................ 1546 Eş-Şeyh İbrâhim Bin Ali Yazıcı...................................................................................... 1547 İbrâhim................................................................................................................................ 1547 İbrâhim Vahîd Bin Yûnus................................................................................................ 1548 İbrâhim................................................................................................................................ 1548 İbrâhim................................................................................................................................ 1548 İbrâhim Edhem Es-Sırrî................................................................................................... 1548 İbrâhim Hulûsi.................................................................................................................. 1548 İbrâhim Nâmıkî................................................................................................................. 1549 İbrâhim Nâmıkî................................................................................................................. 1549 Ahmed................................................................................................................................. 1549 Ahmed................................................................................................................................. 1549 Eş-Şeyh Ahmed Efendi.................................................................................................... 1550 Ahmed................................................................................................................................. 1550 Ahmed................................................................................................................................. 1550 Ahmed................................................................................................................................. 1550 Ahmed................................................................................................................................. 1551 Ahmed................................................................................................................................. 1551 Ahmed................................................................................................................................. 1551 Ahmed bin Hacı Hasan................................................................................................... 1551 Ahmed................................................................................................................................. 1552 Ahmed................................................................................................................................. 1552 Ahmed................................................................................................................................. 1552 Ahmed................................................................................................................................. 1552 1424 RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE / 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Ahmed................................................................................................................................. 1552 Seyyid Ahmed Hilmi Bin Seyyid Hüseyin Çelebi..................................................... 1553 Ahmed Hamdi................................................................................................................... 1553 Ahmed Hamdi................................................................................................................... 1553 Ahmed Zihnî..................................................................................................................... 1553 Ahmed Rüşdü.................................................................................................................... 1554 Ahmed Rüşdi..................................................................................................................... 1554 Ahmed Rüşdü.................................................................................................................... 1554 Ahmed Rızâî...................................................................................................................... 1554 Ahmed Rızâî...................................................................................................................... 1555 Ahmed Sâdık Bey İbni Süleymân Paşa......................................................................... 1555 Ahmed Sûfî........................................................................................................................ 1556 Ahmed İlmî........................................................................................................................ 1556 Ahmed Nûrî....................................................................................................................... 1556 İskender............................................................................................................................... 1556 İsmâil Bin Ahmed............................................................................................................. 1556 Seyyid İsmâil Efendi......................................................................................................... 1557 İsmâil................................................................................................................................... 1558 İsmâil Hakkı....................................................................................................................... 1558 İsmâil Reşâd....................................................................................................................... 1558 Emin.................................................................................................................................... 1558 Emin.................................................................................................................................... 1558 Harfü’l-Bâ Bekir Reşâd......................................................................................................................... 1559 Harfü’t-Tâ Tâib Mehmed İbni Mustafa........................................................................................... 1559 Tâbi‘î.................................................................................................................................... 1559 Harfü’l-Cim Celâl Bey............................................................................................................................. 1559 Harfü’l-Hâ Hüsâmî Dervîş Hasan...................................................................................................... 1560 Hasan İbni Ahmed........................................................................................................... 1560 Hasan................................................................................................................................... 1560 Hasan................................................................................................................................... 1560 Hasan Hüsnü..................................................................................................................... 1561 Hasan Hüsnü..................................................................................................................... 1561 Hasan Hüsni Bey.............................................................................................................. 1561 Hasan Hattî........................................................................................................................ 1561 Hasan Rızâî........................................................................................................................ 1561 Hasan Vâhid Bey İbni El-Hâc Muhsin Bey................................................................. 1562 Hasan Vasfi......................................................................................................................... 1562 Hasan Vasfî......................................................................................................................... 1563 Hüseyin İbni Ahmed........................................................................................................ 1563 İÇİNDEKİLER 1425 Hüseyin............................................................................................................................... 1564 Hüseyin............................................................................................................................... 1565 Hüseyin............................................................................................................................... 1565 Hüseyin............................................................................................................................... 1565 Eş-Şeyh Hüseyin............................................................................................................... 1565 Hüseyin Hâmid................................................................................................................. 1565 Hüseyin Hüsnü................................................................................................................. 1566 Hüseyin Şerîf El-Hıfzî..................................................................................................... 1566 Hüseyin Sûfî....................................................................................................................... 1566 Hüseyin Âtıf....................................................................................................................... 1566 Hüseyin Âkif...................................................................................................................... 1566 Harfü’l-Hâ Halîl..................................................................................................................................... 1567 Halîl Seyyid........................................................................................................................ 1567 Halîl Halîmî....................................................................................................................... 1567 Halîl Niyâzî........................................................................................................................ 1567 Hayrî.................................................................................................................................... 1567 Hayrî.................................................................................................................................... 1568 Harfü’d-Dâl Dâ‘î Mehmed..................................................................................................................... 1569 Dervîş Ali............................................................................................................................ 1569 Harfü’r-Râ Râsim................................................................................................................................... 1569 Receb Bin Şabân Ağa....................................................................................................... 1569 Rızâ...................................................................................................................................... 1569 Harfü’z-Zâ Zâhide Züleyhâ................................................................................................................. 1570 Zübeyde.............................................................................................................................. 1570 Harfü’s-sîn Sihrî...................................................................................................................................... 1570 Sirâceddin Mehmed Bin Ömer Halebî........................................................................ 1570 Sadullâh............................................................................................................................... 1571 Sükûtî.................................................................................................................................. 1571 Selîm.................................................................................................................................... 1571 Süleymân............................................................................................................................ 1571 Seyyid Süleymân............................................................................................................... 1572 Süleymân............................................................................................................................ 1572 Süleymân Sabrî.................................................................................................................. 1572 Seyfüddin Bin İsmâil........................................................................................................ 1572 Sâlim Bey............................................................................................................................ 1572 Harfü’ş-Şın Şerîf Hulûsî........................................................................................................................ 1572 Şerîf Remzî......................................................................................................................... 1573 1426 RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE / 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Şerîf Fıtrî............................................................................................................................. 1573 Şuglî Ahmed Dede İbni Mehmed Emin...................................................................... 1573 Şît......................................................................................................................................... 1574 Harfü’s-Sâd Sâdık.................................................................................................................................... 1574 Sâlih İbni Eyyüb................................................................................................................ 1574 Sâlih Bin Hasan Bin Sâlih............................................................................................... 1575 Subhî.................................................................................................................................... 1575 Harfü’t-Tâ Tıflî...................................................................................................................................... 1575 Turhan Rüşdü.................................................................................................................... 1575 Harfü’l-Ayın Abdülcelîl Bin Mustafa Râsim Bin Eş-Şeyh Abdurrahman..................................... 1575 Abdullah Bin İbrâhim...................................................................................................... 1575 Abdullâh............................................................................................................................. 1576 Seyyid Abdullah................................................................................................................ 1576 Şeyh Abdullah Enîs.......................................................................................................... 1577 Abdullah Reşâd İbni Mehmed İbni Hasan................................................................. 1577 Abdullah Rüşdi................................................................................................................. 1577 Abdullah Vefâyî................................................................................................................. 1577 Abdullah Efendi................................................................................................................ 1578 Abdüllatîf........................................................................................................................... 1578 Abülvâsi‘ Bin Mehmed.................................................................................................... 1578 Abdülvehhâb...................................................................................................................... 1579 Abdülvehhâb...................................................................................................................... 1579 Osmân Bin Ahmed Dede................................................................................................ 1579 Osmân Bin Hâfız Ahmed Er-Rızâî............................................................................... 1579 Osmân................................................................................................................................. 1580 Osmân Necâtî Bin Mûsâ Çelebi.................................................................................... 1580 İzzet...................................................................................................................................... 1580 Ali İbni Osmân.................................................................................................................. 1581 Seyyid Ali Efendi............................................................................................................... 1581 Şeyh Ali İbni Ahmed Bin Halîl..................................................................................... 1581 Ali......................................................................................................................................... 1582 Ali Reşîd.............................................................................................................................. 1582 Ali Remzi............................................................................................................................ 1582 Seyyid Ali Şükrü İbni İbrâhim İbiş Bin Tahtasakal Ser-Çavuş Osman Ağa............ 1582 Ali Sıdkî............................................................................................................................... 1582 Ali Medhî........................................................................................................................... 1583 Seyyid Ömer Bin Ahmed................................................................................................ 1583 Ömer Râkım Bin Râsim.................................................................................................. 1583 Ahdî..................................................................................................................................... 1583 İÇİNDEKİLER 1427 Harfü’l-Fâ Fütûhî.................................................................................................................................. 1583 Seyyid Feyzullah................................................................................................................ 1583 Feyzullah............................................................................................................................. 1584 Feyzî..................................................................................................................................... 1584 Feyzî..................................................................................................................................... 1584 Harfü’l-Kâf Kâsım Şükrü....................................................................................................................... 1584 Kabûlî Mustafa.................................................................................................................. 1584 Harfü’l-Kef Kâmil................................................................................................................................... 1584 Kâmi Mehmed Efendi İbni Gülşenî Eş-Şeyh İbrâhim Efendi................................. 1585 Harfü’l-Lâm Lâhikî.................................................................................................................................. 1585 Harfü’l-Mîm Mecdüddîn......................................................................................................................... 1585 Mehmed.............................................................................................................................. 1585 Mehmed.............................................................................................................................. 1586 Mehmed.............................................................................................................................. 1586 Mehmed.............................................................................................................................. 1586 Seyyid Mehmed................................................................................................................. 1586 Seyyid Mehmed................................................................................................................. 1586 Seyyid Mehmed................................................................................................................. 1587 Seyyid Mehmed................................................................................................................. 1587 Seyyid Mehmed Bin Seyyid Ali..................................................................................... 1587 Seyyid Mehmed................................................................................................................. 1588 Şeyh Mehmed.................................................................................................................... 1588 Şeyh Mehmed İbni Şeyh Ali........................................................................................... 1588 Mehmed.............................................................................................................................. 1588 Mehmed.............................................................................................................................. 1588 Mehmed.............................................................................................................................. 1589 Mehmed.............................................................................................................................. 1589 Mehmed Edîb.................................................................................................................... 1589 Mehmed Edîb.................................................................................................................... 1589 Mehmed Edîb Bin Ali...................................................................................................... 1589 Mehmed Es‘ad Ağa........................................................................................................... 1590 Mehmed Emin Paşa İbni Yağlıkçı Yûsuf Ağa.............................................................. 1590 Mehmed Emin................................................................................................................... 1590 Mehmed Emin Belgradî.................................................................................................. 1590 Mehmed Emin................................................................................................................... 1590 Mehmed Emin Bin Ahmed............................................................................................ 1591 Mehmed Emin Bin Ahmed............................................................................................ 1591 Mehmed Emin Bin Halîl................................................................................................. 1591 1428 RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE / 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Mehmed Emin................................................................................................................... 1592 Mehmed Emin Sa‘dî......................................................................................................... 1592 Mehmed Emin Bin Osmân............................................................................................. 1592 Mehmed Bin Hacı Ahmed.............................................................................................. 1592 Mehmed Bin El-Hâc Mustafa Efendi........................................................................... 1593 Mehmed Emin Fakîhî...................................................................................................... 1593 Mehmed Bin Hâfız İbrâhim........................................................................................... 1593 Mehmed Bin Osmân........................................................................................................ 1593 Mehmed Bin İbrâhim...................................................................................................... 1594 Mehmed Bin Hasan......................................................................................................... 1594 Mehmed.............................................................................................................................. 1594 Mehmed Bin Hacı Hasan................................................................................................ 1595 Mehmed.............................................................................................................................. 1595 Mehmed Bin Ali................................................................................................................ 1595 Mehmed Bin Ali................................................................................................................ 1595 Mehmed Bin Muhammedü’l-emîn............................................................................... 1595 Mehmed Bin Mahmûd.................................................................................................... 1596 Mehmed Bin Ferâmerz.................................................................................................... 1596 Mehmed Bin Mustafa...................................................................................................... 1596 Mehmed Refî‘î................................................................................................................... 1596 Mehmed Mührdâr............................................................................................................ 1596 Mehmed.............................................................................................................................. 1597 Mehmed Hicâbî................................................................................................................ 1597 Mehmed Hicâbî................................................................................................................ 1597 Mehmed Hilmî.................................................................................................................. 1597 Mehmed Dede................................................................................................................... 1597 Mehmed Râşid İbni Mustafa Efendi............................................................................. 1598 Mehmed Râkım................................................................................................................ 1598 Mehmed Rahmî................................................................................................................ 1598 Mehmed Rüşdi.................................................................................................................. 1598 Mehmed Rüşdi.................................................................................................................. 1598 Mehmed Refi‘.................................................................................................................... 1599 Mehmed Zühdü................................................................................................................ 1599 Mehmed Zühdü................................................................................................................ 1599 Mehmed Sâlim İbni Mehmed Râkım........................................................................... 1599 Şeyh Mehmed Sa‘dî.......................................................................................................... 1599 Mehmed Sa‘îdü’t-Tab‘î..................................................................................................... 1600 Mehmed Sa‘îdü’l-ferîd İbni Tâhir El-Müderris........................................................... 1600 Mehmed Şerîf.................................................................................................................... 1600 Mehmed Sâdık................................................................................................................... 1600 Mehmed Sâdık Es-Sıdkî.................................................................................................. 1601 Mehmed Hibrî.................................................................................................................. 1601 Mehmed.............................................................................................................................. 1601 Seyyid Mehmed Tâhir El-Hulûsî Bin Hacı Mustafa................................................. 1601 İÇİNDEKİLER 1429 Mehmed Tâhir.................................................................................................................. 1602 Seyyid Mehmed Ârif Bin Mustafa Râsim Bin Eş-Şeyh Abdurrahman.................. 1602 Mehmed Âsım................................................................................................................... 1602 Mehmed Ferîd................................................................................................................... 1602 Seyyid Mehmed Kâşif...................................................................................................... 1603 Derviş Mehmed Kevkeb.................................................................................................. 1603 Mehmed Muhib................................................................................................................ 1604 Mehmed Medhî................................................................................................................ 1605 Mehmed Mu‘tî................................................................................................................... 1605 Mehmed Necâti İbni Ahmed......................................................................................... 1605 Mehmed.............................................................................................................................. 1605 Seyyid Mehmed Vehbî..................................................................................................... 1606 Mahmûd Çelebi İbni Murâd.......................................................................................... 1606 Mahmûd............................................................................................................................. 1606 Mahmûd............................................................................................................................. 1606 Mahmûd............................................................................................................................. 1606 Mahmûd El-Hamîd Bin Mehmed Emin el-Müezzin................................................ 1607 Mahmûd Örfî.................................................................................................................... 1607 Mahmûd Nûrî.................................................................................................................... 1607 Muhyi’ddin Mehmed Bin Mehmed Bürdü‘î................................................................ 1607 Müsellem............................................................................................................................ 1608 Mustafa................................................................................................................................ 1608 Mustafa................................................................................................................................ 1608 Mustafa................................................................................................................................ 1608 Mustafa................................................................................................................................ 1609 Mustafa İbni Süleymân.................................................................................................... 1609 Şeyh Mustafa Dede İbni Mehmed Kethudâ............................................................... 1609 Mustafa İbni Mehmed..................................................................................................... 1610 Eş-Şeyh Mustafa................................................................................................................ 1610 Mustafa................................................................................................................................ 1610 Mustafa................................................................................................................................ 1610 Mustafa................................................................................................................................ 1610 Mustafa................................................................................................................................ 1611 Mustafa................................................................................................................................ 1611 Seyyid Mustafa................................................................................................................... 1611 Mustafa Tevfîk................................................................................................................... 1611 Şeyhu’l-Hattâtîn Mustafa Râsim Bin Abdurrahman ................................................ 1612 En-Nessâh Bi-Şeyhzâde................................................................................................... 1612 Mustafa Râsimî.................................................................................................................. 1612 Mustafa Subhî İbni Ali.................................................................................................... 1612 Mustafa Safâî...................................................................................................................... 1613 Mustafa İzzetî..................................................................................................................... 1613 Mustafa Kesbî.................................................................................................................... 1613 Mustafa Keşfî..................................................................................................................... 1613 1430 RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE / 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Mustafa Medhî.................................................................................................................. 1614 Mustafa Himmetî............................................................................................................. 1614 Mustafa................................................................................................................................ 1614 Mu‘înî.................................................................................................................................. 1614 Memiş Mehmed................................................................................................................ 1614 Münîbî................................................................................................................................. 1615 Harfü’n-Nûn Neşâtî Ahmed Dede......................................................................................................... 1615 Nasûh.................................................................................................................................. 1615 Nazîrâ.................................................................................................................................. 1615 Numan Enîs Bin Muhammedü’l-Hanefî El-Edirnevî Eş-Şehîr Bi-Hâcegân........ 1615 Numan................................................................................................................................ 1615 Nakşî Molla Mustafa........................................................................................................ 1616 Nüvîsî................................................................................................................................... 1616 Harfü’l-Vâv Veysî Hâce.......................................................................................................................... 1616 Harfü’l-Yâ Yahya Eş-Şükrü.................................................................................................................. 1617 Yahya Es-Sûfî...................................................................................................................... 1617 Yakup Paşa İbni İshak....................................................................................................... 1617 Yakup Râşid........................................................................................................................ 1617 Yûsuf-ı Rûmî...................................................................................................................... 1618 Yûsuf Efendi....................................................................................................................... 1618 Tuhfetü’l-Hattâtîn’den Me’hûz Ta‘lîk Hattâtları Hüseyin Rızâî..................................................................................................................... 1618 Sâlih..................................................................................................................................... 1618 Mehmed Şehdî.................................................................................................................. 1619 Mehmed Hayri İbni Mustafa.......................................................................................... 1619 İcâzetnâmelerde Ketebe ve İmzâları Görülüp Terceme-i Hâllerine Dest-res Olunamayan Hattâtînin Esâmîsi Dahi Ber-vech-i Âtî Teberrüken Zabt u Kayd Edildi..1619 İbrâhim Edhem İbni Cerrâh Ahmed Ağa................................................................... 1619 İbrâhim Hakkı................................................................................................................... 1619 İbrâhim Hilmî................................................................................................................... 1619 İbrâhim Hilmî................................................................................................................... 1619 İbrâhim Râsimî.................................................................................................................. 1620 İbrâhim Fâikî..................................................................................................................... 1620 Ahmed................................................................................................................................. 1620 Ahmed................................................................................................................................. 1620 Ahmed................................................................................................................................. 1620 Ahmed Hamdi................................................................................................................... 1620 Ahmed Seyfî....................................................................................................................... 1620 Ahmed Necîb..................................................................................................................... 1620 Ahmed Nûrî....................................................................................................................... 1620 İÇİNDEKİLER 1431 Ahmed Vehbî..................................................................................................................... 1620 İsmâil Recâî........................................................................................................................ 1621 Eminü’z-Zekî..................................................................................................................... 1621 Hasan Hayrî....................................................................................................................... 1621 Hüseyin Rüşdü.................................................................................................................. 1621 Hüseyin Rüşdü.................................................................................................................. 1621 Hakkı................................................................................................................................... 1621 Halîl..................................................................................................................................... 1621 Halîl Lutfî........................................................................................................................... 1621 Halîl Yüsrî........................................................................................................................... 1621 Hayrullah Es-Sürûrî.......................................................................................................... 1621 [s.398] Süleymân Hasîb................................................................................................... 1621 Süleymân Sırrı.................................................................................................................... 1622 Süleymân Şükrü................................................................................................................ 1622 Şükrü Eş-Şevkî................................................................................................................... 1622 Sâlih..................................................................................................................................... 1622 Sâlih Şükrü İbni Abdullah.............................................................................................. 1622 Seyyid Sâlih Medhî........................................................................................................... 1622 Tâhiru’t-Tevfîkî................................................................................................................. 1622 Abdülkâdir Eş-Şükrü....................................................................................................... 1622 Abdî Es-Senâî.................................................................................................................... 1622 Osmân Zeki........................................................................................................................ 1622 Seyyid Osmân Necâtî....................................................................................................... 1622 Osmân Vehbî..................................................................................................................... 1622 Atâullah............................................................................................................................... 1623 Ali Hamdi........................................................................................................................... 1623 Ali Hamdi........................................................................................................................... 1623 Ali Sabri.............................................................................................................................. 1623 Ali Mâhir Et-Tevfîkî......................................................................................................... 1623 Ömer Hâmid..................................................................................................................... 1623 Ömer Yesârî........................................................................................................................ 1623 Îsâ Fâik................................................................................................................................. 1623 Kâsım Hattî........................................................................................................................ 1623 Seyyid Mehmed................................................................................................................. 1623 Seyyid Mehmed................................................................................................................. 1624 Mehmed Emin Rıfkı........................................................................................................ 1624 Mehmed.............................................................................................................................. 1624 Mehmed.............................................................................................................................. 1624 Mehmed.............................................................................................................................. 1624 Mehmed Hilmi.................................................................................................................. 1624 Mehmed Hayri.................................................................................................................. 1624 Mehmed Rif ‘atî................................................................................................................. 1624 Mehmed Remzi................................................................................................................. 1624 Mehmed Sa‘îd Er-Reşîd................................................................................................... 1624 1432 RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE / 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Mehmed Sa‘îd Er-Rif ‘atî.................................................................................................. 1625 Mehmed Sa‘îd El-Fazlî..................................................................................................... 1625 Mehmed Şâkir................................................................................................................... 1625 Mehmed Şâkir Eş-Şükrü.................................................................................................. 1625 Mehmed Şükrü.................................................................................................................. 1625 Mehmed Şerîf.................................................................................................................... 1625 Mehmed Sâdık El-Attâr................................................................................................... 1625 Mehmed Tâhir Et-Tevfîkî............................................................................................... 1625 Mehmed Kâdir Eş-Şükrü................................................................................................ 1625 Muhammedü’l-Kâdirî Eş-Şehîr Bi-Ahi Baba.............................................................. 1625 Mehmed Kâmil El-Edîb.................................................................................................. 1626 Mehmed Necîb.................................................................................................................. 1626 Mehmed Nazîf................................................................................................................... 1626 Mehmed Nakşî.................................................................................................................. 1626 Mehmed Vehbi.................................................................................................................. 1626 Mehmed Yüsrî.................................................................................................................... 1626 Mahmûd Râsim................................................................................................................. 1626 Mustafa Bin Hâşim Bin Hâşimî El-Edirnevî............................................................... 1626 Seyyid Mustafa................................................................................................................... 1626 Mustafa................................................................................................................................ 1626 Mustafa................................................................................................................................ 1627 Mustafa................................................................................................................................ 1627 Mustafa Senâî İbni Mehmed Ağa.................................................................................. 1627 Mustafa Râsim................................................................................................................... 1627 Mustafa Râkım.................................................................................................................. 1627 Mustafa Şevki..................................................................................................................... 1627 Mustafa Sıdkı..................................................................................................................... 1627 Mustafa Fevzi..................................................................................................................... 1627 Mustafa Kâşif..................................................................................................................... 1627 Mustafa Medhi.................................................................................................................. 1627 Mustafa Himmetî............................................................................................................. 1627 Yahya.................................................................................................................................... 1627 Edirne’de ve Hâriçte El-yevm Ber-hayât Bulunan Edirneli Hattâtîn Ahmed Rif ‘atî.................................................................................................................... 1628 Hüseyin Recâî.................................................................................................................... 1628 Şâkir..................................................................................................................................... 1628 Şevkî..................................................................................................................................... 1629 Ârif....................................................................................................................................... 1629 Ali Remzi............................................................................................................................ 1629 Mehmed Reşîd................................................................................................................... 1630 Mehmed Kâmil................................................................................................................. 1630 Mustafa Râsim................................................................................................................... 1630 Mustafa Fevzi..................................................................................................................... 1631 Mustafa................................................................................................................................ 1631 İÇİNDEKİLER 1433 Mustafa Bin El-Hâcc Hasan........................................................................................... 1631 İsmâil Bin Ahmed Yesârîzâde......................................................................................... 1631 Mehmed Atâullah Bey İbni Râsim Ebûbekir Paşa Edirnevî.................................... 1631 Edirne Hattâtlarının Birinci Silsilesinin İcâzetnâmesi Sûretidir............................. 1631 Edirne Hattâtlarının İkinci Silsilesinin İcâzetnâmesi Sûretidir............................... 1633 İkinci Silsilenin Diğer İcâzetnâmesi Sûretidir............................................................. 1634 Edirne Hattâtlarının Üçüncü Silsilesinin İcâzetnâmesi Sûretidir........................... 1635 İşbu İcâzetnâmeler 1242 Târihinden Sonra İhtisâr Edilmiş Olduğundan Bir Nüshasının Sûreti Teberrüken Derc Edildi.......................................................................... 1637 1267 Târihinde Ahzına Muvaffak Olduğum Ketebe-i Âcizânemin Sûretidir..... 1637 Sehî Bey............................................................................................................................... 1638 Şevkî..................................................................................................................................... 1638 Mehmed Bin Mahmûd Bin Yûnus El-Edirnevî.......................................................... 1639 Abdullâh Bin Mehmed Efendi Eş-Şehîr Bi-Müsellimzâde...................................... 1639 Mehmed Emin Bin İsmâil Es-Sabûnî............................................................................ 1639 Ravzatü’ş-Şu‘arâ Velehû Sultân Bâyezîd Hân............................................................................................. 1644 Müessis-i sânî-i devlet-i aliyye-i Osmâniye Çelebi Sultan ................................................. Mehmed Hân Gâzî hazretlerinin münâcât ü nasîhata dâir ............................................... olan manzûmeleridir ki Atâ Târihi’nden menkuldür. .............................................. 1644 Sultân Murâd Hân-ı Sânî İbni Çelebi Sultan Mehmed Hân .................................. 1645 Fâtîh-i Kostantiniyye Sultân Mehmed Hân-ı Sânî ibni Sultân Murâd Hân-ı Sânî. ... 1646 Sultân Bâyezîd Hân-ı Sânî İbni Fâtîh Sultân Mehmed Hân ................................... 1647 Yavuz Sultan Selîm Hân İbni Sultân Bâyezîd Hân-ı Sânî......................................... 1648 Sultân Süleymân Hân İbni Sultân Selîm Hân-ı Evvel .............................................. 1649 Sultân Selîm Hân-ı Sânî İbni Sultân Süleymân Hân ................................................ 1650 Atâ Târihinde bu gazel Yavuz Sultân Selîm’in olmak üzere mukayyettir ............ 1652 Sultân Murâd Hân-ı Sâlîs ibni Sultân Selîm Hân-ı Sânî .......................................... 1653 Fâtîh-i Eğri Sultân Mehmed Hân-ı Sâlîs ibni Sultân Murâd Hân-ı Sâlîs ............. 1653 Sultân Ahmed Hân-ı Evvel ibni Sultân Mehmed Hân-ı Sâlîs. ............................... 1654 Şehîd Sultân Osmân Hân-ı Sânî ibni Sultân Ahmed Hân-ı Evvel. ....................... 1654 Fâtîh-i Bağdâd Sultân Murâd Hân-ı Râbi‘ ibni Sultân Ahmed Hân ..................... 1655 Sultân Mustafa Hân-ı Sânî ibni Sultân Mehmed Hân-ı Râbi‘ ................................ 1655 Sultân Ahmed Hân-ı Sâlîs ibni Sultân Mehmed Hân-ı Râbi‘ ................................ 1656 Fâtîh-i Sâlis-i Belgrad Sultan Mahmûd Hân-ı Evvel ibni Sultân Mustafa Hân-ı Sânî ........1656 Sultân Mustafa Hân-ı Sâlis ibni Sultân Ahmed Hân-ı Sâlis .................................... 1657 Şehîd Sultân Selîm Hân-ı Sâlis ibni Sultân Mustafa Hân-ı Sâlis ............................ 1657 Şehzâde Sultân Cem ibni Ebü’l-feth Sultân Mehmed Hân-ı Sânî.......................... 1658 Şâhî Şehzâde Bâyezîd ibni Sultân Süleymân Hân-ı Kânûnî.................................... 1659 Harfü’l-Elif İbrâhim Gülşenî................................................................................................................ 1660 Mevlânâ ve Evlânâ Ahmed Şemsü’ddin Bin Süleymân Bin Kemâl Paşa................ 1660 Ahmed Paşa İbni Mevlânâ Veliyüddîn......................................................................... 1661 1434 RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE / 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Ahmed Bey......................................................................................................................... 1663 Ahmed................................................................................................................................. 1664 Ahmed................................................................................................................................. 1664 Âzerî İbrahim Çelebi....................................................................................................... 1665 Elîfî....................................................................................................................................... 1667 Emrî Çelebi........................................................................................................................ 1667 Enîs Dede........................................................................................................................... 1671 Enîs Dede........................................................................................................................... 1675 Enîs Numan Bin Muhammedü’l-Hanefiyyu’l-Edirnevî............................................ 1675 Eş-Şehîr Bi-Hâcegân........................................................................................................ 1675 Ehlî....................................................................................................................................... 1676 Harfü’l-Bâ Bâdî...................................................................................................................................... 1677 Bâkî...................................................................................................................................... 1680 Bâyezîd................................................................................................................................ 1680 Bahrî.................................................................................................................................... 1680 Bahşî.................................................................................................................................... 1680 Bedî‘î.................................................................................................................................... 1681 Bülendî................................................................................................................................ 1682 Behiştî.................................................................................................................................. 1682 Beyâzî.................................................................................................................................. 1682 Beyânî.................................................................................................................................. 1683 Pertev Efendi...................................................................................................................... 1683 Pertev Paşa.......................................................................................................................... 1685 Harfü’t-Tâ Tâib...................................................................................................................................... 1688 Tâbi‘î.................................................................................................................................... 1689 Tahsin Bey.......................................................................................................................... 1690 Tevfik Bey........................................................................................................................... 1690 Tîgî Bey............................................................................................................................... 1691 Harfü’s-Sâ Servet Bey........................................................................................................................... 1694 Senâyî................................................................................................................................... 1694 Harfü’l-Cim Celîlî.................................................................................................................................... 1698 Cemâlî................................................................................................................................. 1699 [s.457] Civânî.................................................................................................................... 1701 Civânî-i Diger.................................................................................................................... 1701 Cevrî.................................................................................................................................... 1702 Çemenî................................................................................................................................ 1703 Harfü’l-Hâ Hâfız.................................................................................................................................... 1703 Hâkimî................................................................................................................................ 1704 İÇİNDEKİLER 1435 Hibrî.................................................................................................................................... 1704 Hüsâmî................................................................................................................................ 1705 Hüsâmî-i Diger.................................................................................................................. 1706 Hüsnî................................................................................................................................... 1707 Hasîbî.................................................................................................................................. 1707 Hüseyin Çelebi.................................................................................................................. 1708 Hüseynî............................................................................................................................... 1708 Hıfzî..................................................................................................................................... 1709 Hakkî................................................................................................................................... 1710 Hilmî................................................................................................................................... 1710 Halîmî................................................................................................................................. 1710 Hamdiyyü’l-Bağdâdî........................................................................................................ 1711 Hamdî-i Diğer................................................................................................................... 1712 Harfü’l-Hâ Hâtemî Bey......................................................................................................................... 1713 Hâlid.................................................................................................................................... 1714 Hâverî.................................................................................................................................. 1716 Hızrî Çelebi........................................................................................................................ 1717 Haffî..................................................................................................................................... 1718 Hulkî.................................................................................................................................... 1719 Hulûsî.................................................................................................................................. 1720 Hayâlî Bey.......................................................................................................................... 1720 Hayâlî.................................................................................................................................. 1723 Hayâlî.................................................................................................................................. 1723 Hayâlî Beyzâde.................................................................................................................. 1724 Hayrî.................................................................................................................................... 1726 Harfü’d-Dal Dâ‘i....................................................................................................................................... 1728 Dânişî.................................................................................................................................. 1729 Derviş Çelebi..................................................................................................................... 1731 Destârî................................................................................................................................. 1731 Dem‘î................................................................................................................................... 1731 Harfü’r-Râ Râhî...................................................................................................................................... 1732 Râzî...................................................................................................................................... 1732 Râzî...................................................................................................................................... 1732 Râzî...................................................................................................................................... 1734 Râsim................................................................................................................................... 1735 Re’fet.................................................................................................................................... 1736 Râmî.................................................................................................................................... 1736 Rahşî.................................................................................................................................... 1736 Rüşdî.................................................................................................................................... 1737 Rüşdî.................................................................................................................................... 1739 Rızâ...................................................................................................................................... 1740 1436 RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE / 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Rızâ...................................................................................................................................... 1740 Rif ‘atî................................................................................................................................... 1742 Reşid Bey............................................................................................................................ 1742 Refî‘î..................................................................................................................................... 1743 Refîkî................................................................................................................................... 1743 Rindî.................................................................................................................................... 1744 Revânî.................................................................................................................................. 1745 Rûmî Bey............................................................................................................................ 1748 Rûmî-i Diğer...................................................................................................................... 1748 Harfü’z-Zâ Zâhid................................................................................................................................... 1748 Zemânî................................................................................................................................ 1749 Zemânî-i Diğer.................................................................................................................. 1750 Harfü’s-Sîn Sâgarî................................................................................................................................... 1750 Sâlikî.................................................................................................................................... 1752 Sâlikî-i Diğer...................................................................................................................... 1752 Sipâhî................................................................................................................................... 1752 Sihrî...................................................................................................................................... 1753 Sürûrî................................................................................................................................... 1754 Sırrî....................................................................................................................................... 1755 Sezâyî................................................................................................................................... 1755 Sezâyî-i Diğer..................................................................................................................... 1759 Sâmî..................................................................................................................................... 1759 Sa‘dî...................................................................................................................................... 1759 Su‘ûdî................................................................................................................................... 1761 Sa‘îdî..................................................................................................................................... 1761 Sükkerî................................................................................................................................. 1762 Selîsî..................................................................................................................................... 1762 Süvârî................................................................................................................................... 1763 Sevdâyî................................................................................................................................. 1763 Sûzî....................................................................................................................................... 1764 Sehî Bey............................................................................................................................... 1764 Seyrî İbni Nakkâş Muhammedü’l-Hâdî....................................................................... 1765 Seyfî..................................................................................................................................... 1766 Seyfî-i Diğer....................................................................................................................... 1767 Harfü’ş-Şîn Şâdî....................................................................................................................................... 1767 Şâhidî................................................................................................................................... 1768 Şeref..................................................................................................................................... 1768 Şerîf...................................................................................................................................... 1769 Şu‘a‘î..................................................................................................................................... 1770 Şuglî..................................................................................................................................... 1770 Şifâyî.................................................................................................................................... 1771 İÇİNDEKİLER 1437 Şekîb.................................................................................................................................... 1772 Şevkî..................................................................................................................................... 1772 Şehîdî................................................................................................................................... 1773 Harfü’s-Sad Sâdık Bey............................................................................................................................ 1774 Sâdık Efendi....................................................................................................................... 1775 Sâlih Efendi........................................................................................................................ 1775 Sâlih Baba........................................................................................................................... 1776 Sâni‘î.................................................................................................................................... 1777 Sabâyî................................................................................................................................... 1778 Sabâyîzâde........................................................................................................................... 1779 Sabâyî-i Diğer..................................................................................................................... 1779 Subhî.................................................................................................................................... 1780 Sabrî..................................................................................................................................... 1781 [s.508] Sıdkî....................................................................................................................... 1784 Sıfâtî..................................................................................................................................... 1784 Safhî..................................................................................................................................... 1784 Sun‘î..................................................................................................................................... 1784 Harfü’t-Tâ Tal‘at.................................................................................................................................... 1785 Tal‘atî................................................................................................................................... 1785 Harfü’l-Ayn Âtıf....................................................................................................................................... 1786 Âkif...................................................................................................................................... 1786 Abdü’lhay............................................................................................................................ 1787 Abdî..................................................................................................................................... 1788 Abdî..................................................................................................................................... 1788 Ubeydî................................................................................................................................. 1788 Itâbî...................................................................................................................................... 1790 Adnî..................................................................................................................................... 1791 İzârî...................................................................................................................................... 1792 Örfî...................................................................................................................................... 1793 İzzet...................................................................................................................................... 1796 İzzet...................................................................................................................................... 1797 Azmî.................................................................................................................................... 1799 Askerî................................................................................................................................... 1799 Atâî....................................................................................................................................... 1801 Atâî-i Diğer........................................................................................................................ 1802 İffetî...................................................................................................................................... 1802 Afvî...................................................................................................................................... 1803 Afîf....................................................................................................................................... 1803 İlmî Nâzik........................................................................................................................... 1804 İlmî....................................................................................................................................... 1806 İlmî....................................................................................................................................... 1807 1438 RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE / 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si İlmî Mehmed Bin E’ş-Şeyh Halîl Bin Şeyh İsâ Bin Şeyh Mehmed........................ 1807 Ali Efendi............................................................................................................................ 1808 Ali Bahtî.............................................................................................................................. 1809 Ahdî..................................................................................................................................... 1809 Ahdî-i Diğer....................................................................................................................... 1809 Harfü’l-Gayın Gâlib.................................................................................................................................... 1810 Garîbî................................................................................................................................... 1812 Harfü’l-Fâ Fâtih Efendi........................................................................................................................ 1813 Fânî...................................................................................................................................... 1814 Fânî-i Diğer........................................................................................................................ 1814 Fâiz....................................................................................................................................... 1815 Fütûhî.................................................................................................................................. 1817 Fedâî.................................................................................................................................... 1818 Ferâgî................................................................................................................................... 1818 Ferîdî.................................................................................................................................... 1819 Fezâyî................................................................................................................................... 1819 Fazlî-i Leng......................................................................................................................... 1819 Fazlî-i Diğer........................................................................................................................ 1820 Fıtrî...................................................................................................................................... 1820 Fevrî..................................................................................................................................... 1821 Fikrî...................................................................................................................................... 1821 Feyzî..................................................................................................................................... 1822 Feyzî-i Diğer....................................................................................................................... 1822 Harfü’l-Kâf Kâdirî................................................................................................................................... 1823 Kabâyî.................................................................................................................................. 1824 Kabûlî.................................................................................................................................. 1824 Kudsî.................................................................................................................................... 1825 Kıyâmî................................................................................................................................. 1826 Harfü’l-Kâf Kâmî.................................................................................................................................... 1827 Kâmî.................................................................................................................................... 1829 Kâmî.................................................................................................................................... 1831 Kerîmî.................................................................................................................................. 1831 Kesbî.................................................................................................................................... 1831 Kesbî-i Diğer...................................................................................................................... 1833 Keşfî Bey............................................................................................................................. 1833 Keşfî-i Diğer....................................................................................................................... 1834 Güftî..................................................................................................................................... 1834 Güftî-i Diğer...................................................................................................................... 1834 Kenzî.................................................................................................................................... 1841 İÇİNDEKİLER 1439 Harfü’l-Lâm Lebîb.................................................................................................................................... 1842 Lutfî..................................................................................................................................... 1842 Bâbü’l-Mîm Misâlî Bey........................................................................................................................... 1843 Mecdî................................................................................................................................... 1845 Muhib.................................................................................................................................. 1847 Mahrem Dede.................................................................................................................... 1848 Mahvî................................................................................................................................... 1849 Muhyî.................................................................................................................................. 1849 Muhyî.................................................................................................................................. 1850 Mestî.................................................................................................................................... 1850 Müsellem............................................................................................................................ 1851 Muînî................................................................................................................................... 1854 Muînî-i Diğer..................................................................................................................... 1854 Münzî.................................................................................................................................. 1855 Münîbî................................................................................................................................. 1856 Münîrî................................................................................................................................. 1856 Mûnis Dede........................................................................................................................ 1856 Harfü’n-Nûn Nâtık.................................................................................................................................... 1857 Necâti Bey........................................................................................................................... 1857 Necâtî-i Diğer.................................................................................................................... 1862 Necîb................................................................................................................................... 1862 Neşâti................................................................................................................................... 1864 Neş’et................................................................................................................................... 1867 Nasûhî................................................................................................................................. 1868 Nasîbî................................................................................................................................... 1869 Nutkî.................................................................................................................................... 1870 Nizâmî................................................................................................................................. 1870 Nazmî.................................................................................................................................. 1870 Nazîrâ.................................................................................................................................. 1873 Nazîm.................................................................................................................................. 1875 Naîmî................................................................................................................................... 1878 Nakşî.................................................................................................................................... 1878 Nükâtî................................................................................................................................. 1879 Nevâzî.................................................................................................................................. 1879 Nüvîsî................................................................................................................................... 1881 Nihânî................................................................................................................................. 1881 Nihânî-i Diğer................................................................................................................... 1882 Nühüft................................................................................................................................. 1883 1440 RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE / 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Harfü’l-Vâv Vâsiî..................................................................................................................................... 1884 Vâlihî................................................................................................................................... 1884 Vecdî.................................................................................................................................... 1885 Vücûdî................................................................................................................................. 1885 Visâlî.................................................................................................................................... 1886 Vasfî...................................................................................................................................... 1886 Vefâ...................................................................................................................................... 1887 Vehbî.................................................................................................................................... 1888 Vehbî-i Diğer...................................................................................................................... 1888 Harfü’l-Hâ’i Hâtifî................................................................................................................................... 1890 Hâdî..................................................................................................................................... 1890 Hemdem............................................................................................................................. 1892 Harfü’l-Lâm Elîf Lâhikî.................................................................................................................................. 1892 Lâhikî-i Diğer.................................................................................................................... 1893 Harfü’l-Yâ Yakînî................................................................................................................................... 1893 Ârif Paşa.............................................................................................................................. 1896 Kudsî.................................................................................................................................... 1896 Kasım Paşa.......................................................................................................................... 1897 Fahrî..................................................................................................................................... 1897 Sûzî....................................................................................................................................... 1898 Subhî.................................................................................................................................... 1899 Feyzî..................................................................................................................................... 1899 Lafzî..................................................................................................................................... 1901 Nehrî.................................................................................................................................... 1902 Esrâr..................................................................................................................................... 1903 Harfü’z-Zâl Zâkirî................................................................................................................................... 1903 Nushî................................................................................................................................... 1904 İbrâhîm................................................................................................................................ 1904 Abdî..................................................................................................................................... 1904 Ravza-i Urefâül-Edvâr Yani ̇ Mûsikî İmâm-ı Sultânî İbrâhim Efendi...................................................................................... 1908 Ahmed Ağa El-Mehter..................................................................................................... 1909 Dervîş Alî-i Kudûm-zen.................................................................................................. 1909 Derviş Mustafa.................................................................................................................. 1910 Küçük Müezzin................................................................................................................. 1910 Musallî Efendi................................................................................................................... 1911 Hüseyin Efendi.................................................................................................................. 1912 Eş-şeyh Ali Bey.................................................................................................................. 1913 İÇİNDEKİLER 1441 Kadri Bey............................................................................................................................ 1913 Nizâme’ddin....................................................................................................................... 1914 Nakşî Mustafa Dede......................................................................................................... 1915 Yahya Nazîm Efendi......................................................................................................... 1915 Mevlânâ Hüseyin Kefevî................................................................................................. 1916 Ubeydî................................................................................................................................. 1917 Nutkî.................................................................................................................................... 1917 Ravza-i Defterdârân Nûrî Efendi........................................................................................................................ 1921 Emin Efendi....................................................................................................................... 1921 Hacı Mehmed Münîb Efendi......................................................................................... 1921 Sa‘îd Efendi......................................................................................................................... 1921 Ârif Zeki Efendi................................................................................................................ 1921 Hacı Ferîd Efendi.............................................................................................................. 1921 Râsih Efendi....................................................................................................................... 1922 Tevfîk Efendi...................................................................................................................... 1922 Hacı Emin Bey................................................................................................................... 1922 Tâhir Efendi....................................................................................................................... 1922 Abdülhamid Bey............................................................................................................... 1922 Yakup Efendi...................................................................................................................... 1922 Tâhir Efendi....................................................................................................................... 1922 Seyfi Efendi........................................................................................................................ 1922 Ârif Efendi.......................................................................................................................... 1922 İbrâhim Efendi.................................................................................................................. 1923 Süleymân Sıdkî Efendi..................................................................................................... 1923 Refik Bey............................................................................................................................. 1923 Rif ‘at Efendi....................................................................................................................... 1923 Reşâd Efendi...................................................................................................................... 1923 Mehmed Sa‘îd Efendi....................................................................................................... 1923 Sadullah Mehmed Bey..................................................................................................... 1923 Hüsnü Efendi..................................................................................................................... 1924 Tâhir Efendi sâniyen........................................................................................................ 1924 Hüsnü Efendi sâniyen...................................................................................................... 1925 Mehmed Emin Efendi..................................................................................................... 1925 Hasan Tahsîn Efendi........................................................................................................ 1925 Mustafa Nâilî Efendi........................................................................................................ 1925 Rızâ Efendi......................................................................................................................... 1925 Mazhar Bey........................................................................................................................ 1925 Hayri Efendi....................................................................................................................... 1925 Refik Ahmed Bey.............................................................................................................. 1925 Râgıb Mehmed Bey İbni Edhem................................................................................... 1926 Mehmed Bey...................................................................................................................... 1926 Süleymân Fâik Bey............................................................................................................ 1926 Râgıb Mehmed Bey sâniyen........................................................................................... 1926 1442 RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE / 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Rif ‘at Bey............................................................................................................................ 1926 Edhem İbrâhim Efendi.................................................................................................... 1927 Rif ‘at Bey............................................................................................................................ 1927 Mehmed Midhat Efendi İbni Hüseyin......................................................................... 1927 Ravza-i Müdîr-i Tahrîr ve Vergi ̇ Sâlih Efendi........................................................................................................................ 1931 Abdullah Kâmil................................................................................................................. 1931 Ahmed Bâdî Bin Mehmed Ağa...................................................................................... 1932 Abdü’lazîz Efendi.............................................................................................................. 1933 Emin Efendi....................................................................................................................... 1933 Şâkir Efendi........................................................................................................................ 1933 Reşid Bey............................................................................................................................ 1933 Sâdık Bey............................................................................................................................ 1934 Ahmed Bâdî....................................................................................................................... 1934 Emin Efendi....................................................................................................................... 1934 Hacı Hasan Rızâ Efendi.................................................................................................. 1934 Hüseyin Hüsnü Efendi.................................................................................................... 1934 Hüseyin Hüsnü Efendi.................................................................................................... 1934 Ahmed Bâdî....................................................................................................................... 1935 RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1443 Ravzatü’l-Meşâyihu’t-Turuki’l-Aliyye 1444 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1445 [S.282] Der-Asr-ı Çelebi Sultân Mehmed Hân 1-Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Şücâ‘addin El-Karamânî Müşârunileyh hazretleri Şeyh Hâmid-i Kayserî hazretlerinin mürîdlerinden jülide-mûy ü meczûb-sıfat kimesne idi. Sultân Murâd Hân-ı Sânî hazretlerinin zikri edebden hâriç bir mahalde ayağı kayıp helâk olacağı bir zamânda elinden tutarak halâs edip gâib olmakla ferdâsı gün sulehâ-i memleketi celb ve cemle gözden geçirip aralarında şeyh hazretlerini görünce hâlen merkad-i şerîfleri olan mahalde Tunca Nehri kurbunda bir mescit ve zâviye binâ ettirip fukarâsına Murâdiye evkâfından ta‘âmiye ve vazîfe tayin eyledi. Şeyh hazretleri kendisinin mezârı cihetindeki mihrâb duvarını kerpiç ile binâ edip her kerpiçi üçer ihlâs-ı şerîf ile yerine vaz‘ eyledi. Badehû Sultân Süleymân Hân hazretleri zamân-ı saltanatlarında Edirne’yi teşrîf buyurdukları esnâda ol mescidi tamir edip câmi-i şerîfe tahvîl eyledi. (Câmi-i mezkûr şeyh hazretlerinin nâmlarına mensûb mahalle ve sokakta 2 numarada vâkidir) Hazret-i şeyhin kabr-i şerîflerindeki nokta taşında [Hazret-i Şeyh Şücâ‘a’ddîn nevvera’llâhü merkadehu] ibâresi menkûş olup târihi yoktur. Şeyh hazretleri ol mescidin mimârının vâkıasına girip İslâma davet etmegin ferdâsı gün mimâr müslümân olmakla ismini Hidâyet tesmiye eyledi. Ta‘mîri esnâda zâviyede seccâde-nişîn olan Cerrahzâde Muslihuddin Efendi ki şeyh hazretlerinin neslindendir. Ol duvarın hedminden sarf-ı nazar edip teberrüken ibkâ eyledi. Sicill-i Osmânî bu câmi-i şerîfi Eskişehir’den on iki saat kadar ileride ufak bir karyede olup Abdurrahman Gâzî’ye karîbdir arâzisi oraya vakftır demiştir. Heyhât. Der-Asr-ı Sultân Murâd Hân-ı Sânî 2-Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Muslihuddin Müşârunileyh hazretleri Debbâğlar İmâmı demekle meşhûr olup Enîsü’l-müsâmirîn ve Künhü’l-ahbâr beyânınca Şeyh İbni Vefâ hazretle- 1446 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si rinin şeyhidir. Şeyh Abdüllatîf Kudsî hazretleri bunlar hakkında lücec-i hakîkatten bir bahrdır diye şehâdet etikleri Şakâyık’ta mezkûrdur. 847 târihinde irtihâl-i dâr-ı bekâ buyurmuşlardır. Merkad-i şerîfleri hâl-i hayâtında imâmı oldukları mescid-i şerîf hatîresindedir. Kabri taşında (hâzâ darîhu kutbu’l-ârifîn Muslihuddin Eş-şehîr bi-imâmü’d-debbâğân 847) ibâresi mastûrdur. Mescid-i mezkûr Ravzatü’t-tekâyâ’da Şeyh Muslihuddin Efendi Tekkesi nâmıyla mezkûr olup Şeyh Şücâ‘addin Mahallesi’nde Şeyh Muslihuddin Dergâhı Sokağı’nda (4) numarada vâkidir. Müşârunileyh bu mescitte otuz sene kadar imâmet etmiştir. Ber-hayât oldukça hulâsa-i evkâtlarını ibâdât u tâata sarf edip ibtidâ-yı şâmdan zuhûr-ı tebâşir-i bâma dek yüzer rekat namâz kılıp her iki rekatte bir tecdîd-i vudû ederler idi. Nazm Der-âb-ı vuzû âb-ı Hızreş hemân V’ez-ân âb mî şüst dest ez-cihân Zât-ı fazâil-simâtları ulûm-ı zâhire vü bâtınaya mâlik olan ricâlullâhdan bir merd-i sâlik idi. İrşâdnâme ismiyle müsemmâ bir risâle tahrîr edip Şeyh Vefâzâde’ye ki Künhü’l-ahbâr beyânınca nâm-ı şerîfleri Şeyh Muslihuddin Mustafa Vefâ İbni Ahmed Es-sadriyyu’l-konevî olup zamânında Vefâzâde diye şöhret bulmuştur. Ona irsâl eylediği Tezyîl-i Şakâyık’ta mezkûrdur. [s.283] 3-Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Hacı Bayrâm Velî Evliyâu’llâh-ı kirâmdandır. Ankara kurbunda (Solfasol) karyesinden neş’etle ibtidâ ulûm-i zâhireyi ikmâl eyledikten sonra Ankara’da Melike Hâtun’un binâ-gerdesi olan Kara Medrese demekle ma‘rûf olan medresede müderris oldu. Zamân-ı ferâgat ve evân-ı terk-i uzlette Kayseriye’de Şeyh Hâmid-i Aksarâyî hazretlerine intisâb ederek o vâsıta ile ulûm-ı bâtınada dahi vâsıl-ı serhadd-i kemâl oldu. Ve şeyh-i müşârunileyhin Şâm-ı şerîf ve Mekke-i Mükerreme’ye azîmetinde berâber bulunarak Aksaray’da vukû-ı irtihâline değin yanından ayrılmadı. Hacı Bayrâm-ı Velî hazretlerinin bir aralık mürîdleri nihâyet derecede çoğaldığından hasûdları cennetmekân Gâzî Sultân Murâd Hân-ı Sânî hazretlerine bunun niyeti da‘vâ-yı saltanat ve halkı ilkâ-yı vâdi-i tuğyân u dalâlettir demeleriyle Edirne’de huzûr-ı pâdişâhiye ihzâr olundu ise de pâdişâh-ı ma‘ârif-penâh hazretleri gördüğü anda salâh u kemâline âgâh ve binâenaleyh Eski Câmi-i şerîfte kürsi-i va‘z u nasîhata çıkararak kendisinden özr ü himmet-hâh oldular. Evvelce sâika-i hasetle aleyhinde bulunan bir vezîr kurduğu dâm-ı gamz u tezvîrin bu vechle te’sîr-i nâ-pezîr olduğunu görünce tedbîr-i diğere mürâcaat ya‘ni RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1447 müşârunileyhi tesmîm garazıyla konağına davet edip esnâ-yı musâhabette bir kâse zehr sundu. Şeyh dahi (bunu biz içelim mazarratı size âit olsun) diye içmekle vezîr derhal semt-i ademe irtihâl eyledi. Müşârunileyh ara sıra tabl u nakkâre ve tuğ u alemle Ankara çarşı ve pazarında gezip toplayabildiği akçeyi bir takım aceze ve fukarâya dağıtır ve her sene ehl ü ıyâlinin nafakası için bizzât burçak ekip biçip onunla iktifâ eyler idi. Târih-i rihleti olan (Milâdi 1429 ve Hicri 833) senesinden sonra altı nefer mürîdi zuhûr ederek tarîk-i Bayrâmiye birkaç kol olmuş ve âyîn ve sülûkleri tenevvü‘ etmiştir. Müşârunileyhin üzerine çıkıp va‘z u nasîhat ettiği kürsü ile ol mahalde [makâm-ı Hacı Bayrâm Velî] ibâresi Edirne’de Eski Câmi-i şerîfin duvarında el-yevm mevcûttur. Şeyh-i müşârunileyh Sultân Murâd Hân-ı Sânî hazretleri cânibinden vukû bulan davete icâbeten Edirne’ye teşrîf buyurdukları esnâda Sâbûnî Mahallesi’nde kâin Veli Dede Dergâh-ı şerîfinde misâfir olup orada bir erba‘în çıkardıkları mervîdir. Teberrüken kayd edildi. 4- Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Celâle’ddin Çelebi Edirne’nin (1310) senesi sâlnâmesi beyânınca müşârunileyhin pederi Emîr Âdil bin Salâhuddin bin Emîr Zâhid bin Çelebi Âbid bin Bahâüddin bin Sultân Veled hazretleridir. Kendileri umrân-ı zâhire vü bâtınla fâiku’lakrân ve kerâmât ile müşârun bi’l-benân idi. Sefîne-i Mevleviye’nin rivâyetine göre Kırım hânlarından Tatar Hân Sultân Murâd Hân hazretleriyle muhârabe etmek niyetiyle Edirne’nin Sarayiçi’ne karîb Maslahat Deresi nâm mahalle [s.284] kadar gelip amâde-i harb idügi ma‘lûm oldu. Rumeli fütühâtının evâili olmasından dolayı efrâd-ı müslimîn arasında kıtâli müşârunileyh hazretleri ma‘kûl görmeyip bizzât imtihân arzusu tarafeynden beyân olunması üzerine hân-ı mûmâileyhin hâlen medfeni olan mahalde ictimâ‘ olunmuş ve Ayı Deresi demekle ma‘rûf olan mahalden iki Mevlevî dervîşi ellerindeki pây-bend ile hânın pây-ı esb-i hücûmunu bestebend-i idbâr eylediklerini hazret-i pâdişâh bi’l-müşâhade vüzerâya tebşîr ve hemân üzerine hücûm etmesiyle atı ile berâber düşerek seri kat‘ edilmiştir. Hânın efrâd-ı maiyeti dahi dâire-i ita‘ate idhâl olunmuş ve pâdişâh-ı müşârunileyh zâten Çelebi hazretlerinden arakiye-pûş olması hasebiyle bu defa cilve-ger-i sâha-i imdâd olan inâyet-i hafiyyenin taraf-ı Mevlânâ-yı Rûmî’den olduğunu derk edip edâ-yı şükr ü mahmideti esbâbının istihsâli zımnında istihâre etmiş ve ma‘nâda mevlânâ-yı müşârunileyhden fukarâ için bir hângâh inşâsı ârzusunu görmesiyle derhâl Murâdiye Mahallesi’nde 1448 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si vâki câmi-i şerîfi hângâh ve el-yevm Semâ‘hâne olan mahalli dahi köşk olarak i‘mâr u ihyâ etmiştir. Ol vakit bir post-nişîn tayini Çelebi Efendi hazretlerinden taleb ü iltimâsı olunup müşârunileyh Çelebi Celâleddin mezkûr post-nişînliğe birinci defa olarak bi’t-tayin i‘zâm buyurulmuştur. Çelebi-i müşârunileyh hazret-i pâdişâhın hayli zamân şeref-i sohbetleriyle müşerref ve ziyâde mazhar-ı iltifâtı olup Karahisâr-ı Sâhib’de Güzle ve Kışlacık ve Çiftlik nâm karyeler dergâh-ı mezkûr fukarâsı ta‘âmiyesi için vakf u tahsîs buyurulmuştur. Müşârunileyh biraz müddet sonra yani sekiz yüz kırk üç târihinde terk-i âlem-i fânî edip câmi-i şerîf-i mezkûrun mihrâbı önünde defîn-i hâk-i ıtr-nâk olmuştur. 5- Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Cemâleddin Çelebi Müşârunileyh Çelebi Celâle’ddin’den sonra Edirne Mevlevîhânesi’ne post-nişîn tayin olunup müşârunileyhin küçük birâderidir. İlm ü kemâlde yek-tâ sâhib-i kerâmet bir zât-ı sütûde-simât idi. Bir hayli müddet edâyı hizmet-i meşîhat ettikten sonra sekiz yüz elli sene-i hicriyesinde vefât etmiş ve birâderleri Çelebi Celâleddin hazretlerinin merkad-i şerîfleri yanında defn olunmuştur. (intehâ makâle-i sâl-nâme) Müşârunileyhimâ Şeyh Çelebi Celâle’ddin ile birâderi Çelebi Cemâleddin’e dâir Cevdet Târihi’nden me’hûz makâledir. Sultân Veled’in kuddise sırruhu dördüncü oğlu küçük Emîr Âdil’in oğlunun oğulları Abdülcelîl ve Abdülcemîl birbirlerinin yerine Mısır hângâhına şeyh oldukları gibi yine Âdil’in kızının oğulları Celâleddin ve Cemâleddin dahi birbirinin yerine Edirne Murâdiyesi’nde şeyh olup onların medfenleri Mısır’da birbirine muttasıl olduğu gibi Edirne’de dahi iki birâder birbirine karîn olmuştur. Bundan ağrebi Mısır’da Çelebi’nin fevti Edirne’de Celâl’in fevti gününe ve sâniyen Mısır’da Cemîl’in fevti Edirne’de Cemâl’in fevti gününe tesâdüf etmiştir. (intehâ) [s.285] Der-Asr-ı Fâtih Sultân Mehmed Hân 6- Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Emîr Ali Me’hazlarımızda bu zâtın tafsîl-i ahvâline tesâdüf olunamadı. Lügât-ı Târihiyye vü Coğrafiyye’de müşârunileyhin muhtasarca terceme-i hâli bervech-i âtîdir. (Emîr Ali) Meşâyih-i kirâmdandır. Ve feyzi (Takiyüddîn Ali dostu) hazretlerindendir. Vefâtı (Milâdi 1384 ve Hicrî 786) târihindedir. Fusûsu’l-hikem’e bir şerh ve (Esrâru’n-nokta) nâmında bir kitap yazdı de- RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1449 nilmiştir. (intehâ) Ancak Lügat-ı Târihiyye sâhibi müşârunileyhin târih-i vefâtını tahkîk edememiş olduğu seng-i mezârındaki târihten müstebân oluyor. Müşârunileyh sekiz yüz yetmiş yedi senesi Receb-i şerîfi evâsıtında Edirne’de vefât etmekle Dâru’s-siyâde Mescid-i şerîfi hatîresinde mihrâb önünde defn olunmuş ve seng-i mezârı âtîdeki makâlât ile menkûş bulunmuştur. Baş taşının kabre nâzır cihetinde: Âde min dâri’l-gurûr ilâ dâri’ssürûr el-mevlâ en-nihrîru’r-rabbânî ve’l-hibru’n-nûrânî eş-şeyh. Ayak taşının kabre nâzır cihetinde: Zû-fazlin ve kemâlin celiyyin Mevlânâ mihnetü’d-dîn Emîr Ali men lâ yuhibbu ve yerzâ min makâmin aliyyin. Baş taşının hârice nâzır cihetinde: Fî evâsıti Recebi’l-esam mette‘ahü’llâhü teyemmünehü’l-etemmi sene seb‘a ve seb‘în ve semâne mie (intehâ) Hadâyiku’ş-şakâyık’ta Sultân Selîm-i kadîm asrı meşâyihi sırasında 940 hudûdunda vefât eden Şeyh Emîr Ali bin Hüseyin başkadır. 7- Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Muslihu’ddin İpsalalı’dır. Küçük Müderris demekle ma‘rûf idi. Kasaba-i mezkûrede hücerât-ı kesîre binâ eyleyip ol hücrelerde sâkin olan talebeye ifâde eder idi. Mu‘tâdı İpsala câmiinde tullâba ifâde etmek idi. Avâze-i celâil ü fazâili ashâb-ı dîvânın sem‘-i şerîfine vâsıl oldukta sahn medresesini teklîf edip orada ifâde eylemelerini emr ettiler. Kabûl etmeyip pâdişâhlar pâdişâhı mâlikü’l-mülk hazretlerine mensûb olan Hudâyî medresede ders der iken dünyâ pâdişâhının medresesinde ders demek kusûr ve tenezzüldür diye muhakkikâne cevâb ifâze eyledi. Edirne’de vefât edip Debbâğlar imâmı Şeyh Muslihuddin’in mezârı civârında defn olundu. Şakâyık hakîkat-i hâle vâkıf olmadığından İpsala’da medfûndur dedi. 8-Ârif-i Bi’llâh Şeyh Mes‘ûd Evâil-i hâlinde tarîk-i tedrîste iken Halvetiyye’den Seyyid Yahyâ-yı Şirvânî’nin üçüncü halîfesi Şeyh Alâüddin Rûmî nâm bir pîr-i azîz-i sâhib-i temyîze irtibâtla tarîk-i tasavvufa sâlik ve tedrîcen rütbe-i irşâda mâlik oldukta mahmiye-i Edirne’de tavattun edip kerâmât-ı âliyât ile meşhûr oldu. Evâhir-i ahd-i ebu’l-fethîde vefât edip Sultân Bâyezîd Hân Câmi-i şerîfi civârında Tunca Nehri kenârında kendi nâmlarına mensûb olan zâviye kurbunda defn olundu. Zâviye-i mezkûre Mihâlkoç Mahallesi’nde Sultân 1450 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Bâyezîd Caddesi’nde (15) numarada vâki Muslu Ağa’nın binâ-gerdesi olan Mes‘ûdiye Câmi-i şerîfi olup tafsîli Ravzatü’l-cevâmi‘dedir. 1015 târihinde Şeyh Mes‘ûd’un üzerine sakf binâ olunmuş ise de muahharen münhedim olmuştur. Der-Asr-ı Sultân Bâyezîd Hân-ı Sânî 9-Ârif-i Bi’llâh Şeyh Bedre’ddin Ki Bedreddin Baba demekle meşhûrdur. Şeyh İlâhî hulefâsındandır. Şeyhinin vefâtından sonra Bedreddin Baba Edirne’de tavattun eyledi. Halktan inkitâ‘ u uzlet ve kendi evine mülâzemet üzere oldu. Bi’l-cümle esmâ-i tarîkin bedri ve erbâb-ı hakîkatin sadrı mürşîd-i enâm merci‘-i hâss u âmm bir azîz idi. [s.286] 10-Ârif-i Bi’llâh Şeyh Bâyezîd Halîfe Zühd ü verâ‘ ü takvâda Bâyezîd-i Sânî idi. Eâzım-ı meşâyih-i sâlifeden ârif-i Rabbânî ve kutb-ı samedânî Şeyh Çelebi Halîfe’nin hizmetinde tahsîl-i tarîkat ve tekmîl-i hakîkat edip mahrûse-i Edirne’de tavattun etmişler idi. 920 târîhinde irtihâl-i dâr-ı bekâ etmekle Kıyak Mezâristânı’nda bâcder-hâne nâm mahalde kendileri için binâ olunup el-yevm eser-i binâ olmayan zâviyede medfûndur. O zâviyeyi pâdişâh şerbet-dârlarından Hamza Bey bunlar için binâ edip bir karye vakf etmiştir. Şeyh Bâyezîd hazretlerinin matla‘u’l-envâr olan tab‘-ı güherbârlarından hakîkat ü mecâzî beytini câmi eş‘âr dahi tâli‘ olup şuarâ ravzasındadır. Âsâr-ı ilmiyelerinden sûre-i fâtiha-i şerîfeyi tefsîr ve Tûr-i Sînâ ve Secencelü’l-ervâh ismiyle müsemmâ bir manzûm kitap ve Molla Câmî’nin Nusûs nâm kitâbını şerh eylemiştir. 11-Ârif-i Bi’llâh Şeyh Ramazan Halîfe Hacı Bayrâm-ı Velî tarîkinde savm-ı mücâhedeyi bi’l-itmâm hakîkate vâsıl oldukta mahmiye-i Edirne’de tavattun edip vâdî-i gaflette olan bîçâreleri hayli zamân tarîk-i müstakîme irşâda meşgûl olmuş idi. 926 târihinde azm-i riyâz-ı cinân edip Ağaç Pazarı semtinde Zincirli Kapı Mahallesi’nde Alaca Çeşme Sokağı’nda (14) numaralı zâviyede defn olunmuştur. Mervîdir ki ahd-i Bâyezîd Hânî’de bir sene aktâr-ı Edirne’den âsâr-ı emtâr münkati‘ olup alâmet-i kaht ü galâ nümâyân oldukta Edirne ahâlisi istiskâ için birkaç defa duâya çıkıp karîn-i icâbet olmayınca Şeyh Ramazan hazretlerini minbere çıkardılar. Henüz minberde iken bir sehâb-ı nâ-mütenâhî peydâ olup rahmet-i ilâhî nâzil oldu. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1451 Beyt Ger-dilet hâzır u tenet nûrest Herçi hâhî bihâh destûrest 12- Ârif-i Bi’llâh Şeyh Mehmed Eş-Şehîr Bi-Gül Baba Bu zâtın tercemesi Şakâyık’ta dâhil değildir. Enîsü’l-Müsâmirîn beyânınca Gül Baba Zâviyesi’nde şeyh olan Hayâlîzâde merhûm defterhâne-i hâkânîden merhûm Gül Baba’nın tafsîl-i ahvâlini mütezammın 1011 târihinde bir defter ihrâc ettirip bu terceme ondan ihrâc olundu. Defterin mazmûnu bu ki müşârunileyh Gül Baba Ebu’l-feth Sultân Mehmed Hân’ın zamân-ı saltanatlarında Şirvan vilâyetinden İstanbul’a gelerek nâmına Gül Mehmed Dede derler idi. İlm ü zühd ü takvâ ile meşhûr bir azîz olmağın pâdişâh-ı müşârunileyh hazretlerinin İstanbul’da binâ eyledikleri câmi-i şerîfte sekiz sene tefsîr-i şerîf ve hadîs-i nebevî nakl eylediler. Hazret-i pâdişâh dahi va‘zına hâzır olurlar idi. Ammâ hasbî va‘z edip vazîfe kabûl etmemişler idi. Hattâ medâris-i semâniyeden biri teklîf buyurulduğu hâlde onu dahi kabûl etmedi. Hazret-i pâdişâh bunlardan iki sene kadar tefsîr ü hadîs u ulûm-i şer‘iye ta‘lîm etmişler idi. Ba‘de zamânin Ebu’l-feth hazretleri mahrûse-i Edirne’ye teşrîflerinde bu zâtı dahi berâberlerinde getirip Câmi-i Atîk’te dahi iki sene va‘z u nasîhat eyledi. Bu esnâda hazret-i Fâtih bir gün Karaca ve Korucu karyeleri etrâfına seyr-ü şikâra çıktığında Gül Mehmed Dede’yi dahi götürüp oralarda geşt ü güzâr eyler iken Gül Mehmed Dede Korucu Köy nâm mevzi‘a ifrât derecede meyl edip hazret-i pâdişâhtan vâki olan istirhâmı üzerine kendisine temlîk olundu. Gül Mehmed Dede bâ-ruhsat-ı seniyye orada mütemekkin olup evlâdına ve ba‘de’l-inkırâz ulemâya vakf eyledi. Hîn-i irtihâllerinde o mevzi‘de defn olunup meşhûr u ma‘rûf ziyâret-gâh olmuş idi. İle’l-ân Edirne ahâlisi eyyâm-ı sayfde ziyâretten hâlî olmazlar. İrtihâllerinden sonra veled-i sulbleri Hâfız makâmlarında mukîm olmuş idi. 1046 târihinde [s.287] şeyhi İsmâil Efendi idi. Edirne şuarâsından Tîgî Bey merhûm Gül Baba vasfında bu ebyâtı demiştir. Nazm Âşinâ-yı bahr-ı irfân u kerâmet Gül Baba Rûşenâ-yı dîde-i ehl-i basîret Gül Baba Âb-rû-yı hayl-i merdân-ı Buhârâdır özü Cûybâr-ı menba‘-ı ayn-i velâyet Gül Baba Dûdmân-ı nuhbe hem ser-çeşme-i âl-i Ali Lü’lü-i lâlâ-yı ummân-ı siyâdet Gül Baba 1452 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Sâki-i kevser Gadîr-i Hum’da buldu iltifât Eyledi bir göl kenârında ikâmet Gül Baba Cân verip Gâzî Ebu’l-feth ile râh-ı aşkda Tîgiyâ bulmuş bu menzilde şehâdet Gül Baba Tîgî Bey merhûmun sûret-i defter manzûru olmamış olmalıdır ki nazmında Gül Mehmed Dede’yi Buharâ’dan olmak üzere zikr etmiştir. Gül Baba’ya temlîk buyurulan bu arâzide müşârunileyhin merkadi kurbunda cesîm ve oldukça amîk bir göl olduğundan mürûr-i zamân ile Gül lafzı göl lafzına tahvîl u tahrîf olunarak elsine-i nâsda el-yevm Göl Baba denmekle şöhret bulmuştur. (İntehâ) Tîgî Bey’in nazmına Örfî’nin nazîresi: Nazm Nâil-i eltâf-ı Hakk sâhib-i velâyet Gül Baba Şârih-i ma‘nâ-yı esrâr-ı kerâmet Gül Baba Zâhir u bâtında ârif her ulûmun remzîne Mazhar-ı tevfîk-i Hakk ehl-i saâdet Gül Baba Bü’l-feth Gâzîye olmuşlar muallim bir zamân Eylemiş bi’l-âhare bunda ikâmet Gül Baba Gülsitân-ı kabrinin etrâfı gülzâr-ı cinân Bu mahalde gûyiyâ verd-i letâfet Gül Baba Sırr-ı rûhâniyyeti bâkî değil mi Örfiyâ Ettirir dâim ahâlîye ziyâfet Gül Baba Eyle istimdâd rûhuna edüp hayr duâ Örfiyâ tâ kim ede sana şefâat Gül Baba Şimdi evvelki şerefi zâil olmuştur. Arâzisinin kısm-ı a‘zamının Karacaköy Çiftliği’ne gasben kalb u bel‘ edildiği mervîdir. Der-Asr-ı Sultân Selîm Hân-ı Sânî 13-Eş-Şeyh Alâüddin Eş-Şehîr Bi-Cerrâhzâde Ârif-i Bi’llâh Bayrâmî tarîki müntesiblerinden âtîde Sultân Murâd Hân-ı Sâlis asrı meşâyihi sırasında tercemesi mezkûr Cerrâhzâde Şeyh Muslihudin Mustafa Efendi’nin pederidir. Şeyh-i müşârunileyh askerî zümresinden iken 905 târihinde Sultân Bâyezîd-i Velî ile İnebahtı Seferi’ne gidip avdetlerinde bir gün esnâ-yı râhda konak mahaline vusûl müyesser olmayıp gece karanlıkta yağmur ve kar şiddetle yağdığı bir sırada çadır içinde oldukları RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1453 hâlde çadırlarını su basmış ve Karasu nehri dahi şiddetle tuğyân ederek yollarını kesmiş olduğundan bir tarafa hareket kâbil değil idi. Beyit Şeb-i târîk u bîm-i mevc ü girdâbî çünîn hâ’il Kücâ dânend hâl-i mâ sebük-bârân-ı sâhilhâ Mazmûnu hasbihâl-i pür-melâl olup göz gözü görmek kâbil olmayan o karanlık gecede Karasu Köprüsü’nün başına kadar gelinebilmiş ise de etrâfı su aldığından ne ileriye azîmet ve ne geriye avdet kâbil olmayıp üstüne bindiği at ile berâber gark u helâk olmak rû-nümâ olduğundan her husûsda olduğu gibi bu bâbda dahi müneccî-i hakîkî olan zât-ı ecell-i a‘lâya tazarru‘ ve niyâzdan başka çâre olmadığı anlaşılarak dest-i recâ dergâh-ı ulûhiyyete kaldırılmış ve o hâlde arkadan bir sadâ işitilip atf-ı nazar olundukta ehl-i seferden biri kendisini semt-i selâmete davet ettiğini görmesiyle hemân ol tarafa gidip köprüye vusûlünde delîl-i merkûme peyrev olarak bir müddet gittikten sonra necât emâreleri müşâhade olundukta delîl olan zât semt-i maksûda işâretle gözden nihân olur. Şeyh-i müşârunileyh dahi ol varta-i hevl-nâkdan halâs olarak [s.288] Edirne’ye geldikte ni‘met-i halâs için şükr-gûyâ ve ol rehber-i Hızr-ı hidâyetin hâlinden hayrân iken sâkin olduğu mahalle içinde bir hânede cem‘iyyet hiss edip sebebini su’âl eder. Hazret-i pâdişâhın şeyhi sâhibü’l-kerâmât İskilibî Muhyiddin Mehmed Efendi hazretlerini davet edip meclis-i va‘zlarıyla teşerrüf ve enfâs-ı tayyibeleriyle teberrük kasd ettik meclisimize siz dahi gelebilirsiniz cevâbını almasıyla derhâl davete icâbetle dâhil-i sohbet olarak şeyhine nazar ettikte ol gece mübtelâ olduğu varta-i helâkdan halâs eden rehber-i ferruh olduğunu anlamasıyla meclisin hitâmına kadar sabr eder. Badehû hazret-i azîzi tenhâ bulup ayağına düşer. Ve Karasu ma‘berinden garkdan halâs buyurduğunuz bendenizim diye arz-ı hâl eyler. Şeyh-i ârif o sözden ızhâr-ı tagayyür ve ifşâ-yı sırdan işrâb-ı celâl ü tekeddür edip vukû-ı hâli bi’l-külliye inkâr ve kuvvet-i vâhimeye tâbi‘ olup iftirâ eyleme diye arz-ı gubâr eyler. Ol âşık-ı sâdık bu mukaddimâttan memnû‘ olmayıp arz-ı niyâz eder ki bu bendenin yakîni teşkîk-i müşekkek ile zâil ve re’y-i rezîni mugâlata-i tecâhül-i ârif ile mütehavvil olmaz. Min-ba‘d lutf-ı sâbıka inâyet-i lâhıka ricâ ederim. Karîne-i hâl ol tâlib-i inâyet-i aliyyenin hüsn-i irâdetini ve feyz-i terbiyete kemâl-i kâbiliyetini müşâhade eyledikte bezl-i lutf u inâyet ve ihfâ-i esrâr-ı ricâl ile tavsiyet buyurdular. Ol günden âfitâb-ı cân-sûz-ı aşk-ı ilâhî derûnuna tâb ve cezebât-ı şu‘â‘-ı muhabbet dâlel-i dil-i ser-gerdânına kullâb salıp dâ‘î-i hidâyete icâbet ve huzûr-ı azîzde tevbe vü inâbet eyleyip 1454 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si cân u dilden mürîd ve füyüzât-ı aliyyelerinden müstefîd olmuş idi. Ba‘de zamânin hazret-i Şeyh Muhyiddin vatanları olan İskilib’e avdet ettikten sonra hulefâsından Şeyh Muslihuddin Sirozî Edirne’ye gelerek ikâmet edip cenâb-ı Alâüddin bir zamân da onların hizmetlerinde bulunmuş ve şeyh-i müşârunileyh azîzlerini ziyâret kasdıyla Edirne’den İskilib’e azîmet etmekle onlara refâkat ederek o dahi gitmiş ve kendilerinde muhabbet-i ehl ü iyâl ve alâka-i mansıb u mâl kalmamış idi. Bir kaç sene hizmet-i azîzde müştagil-i riyâzât u mücâhedât olup nâil-i murâd ve murahhas bi’l-irşâd oldukta Edirne’ye avdetle Şeyh Şücâ‘uddin Zâviyesi’nde seccâde-nişîn ü mübâşir-i irşâd-ı tâlibîn olmuşlar idi. Sinn-i şerîfleri yüz seneye karîb oldukda icâbet-i davet-i dergâh-ı mücîb etmişler idi. Zâviye-i mezkûre sâhasında medfûndur. Zeyl-i Şakâyık’ta Şeyh Muhyiddin-i İskilibî’nin tercemesinde müşârunileyh Şeyh Alâüddîn’in bazı kerâmâtı mezkûrdur. 14- Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Bahrî Dede İbni Handân Ağa Hadâyiku’l-Hakâyık beyânınca mahmiye-i Edirne’de karîn-i neşv ü nemâ ve habâb-âsâ tâc-ı Edhemî ile cilve-nümâ olup Koğacı Dede Zâviyesi’nde seccâde-nişîn badehû mahrûse-i Bursa’da vâki Murâdiye Tekkesi’nde tekke-zen-i izz ü temkîn olmuş idi. Orada idmân-ı kemâl-i uzlet u tebettül ve savm-ı visâl-i kanâ‘at u tevekkül üzere sübha-şümâr u eyyâm u leyâl iken 974 senesi evâsıtında gavta-hâr-ı bahr-ı rahmet olmuş idi. Bursa’da zâviyesi sâhasında medfûn ve ziyâretgâh-ı ehl-i derûndur. Müşârunileyh kerâmât-ı celîle ile meşhûr bahr-ı deryâ-yı kerâmât âteşefrûz-ı riyâzât u mücâhedât dâire-i Melâmiye’de kutb-ı sâbit-kadem melek-hısâl ferişte-hilâl âdem idi. Mervîdir ki gâhî lihye vü şâribini belki müjgân u hâcibini serâpâ tırâş ve derûn-ı zâhir-bîn-i inkâr-âyîne her birin hâtır-hırâş edermiş. Ve hedef-i tîr-i ta‘n olmak için ihtiyâr ederim der imiş. Hikâyet olunur ki Bursa’da Hibe Halîfe derler bir merd-i sâde-dil gubâr-ı dahl-i melâmetle ol bahr-i kerâmeti mütekeddir ü münfa‘il kılıp bî-ihtiyâr bedduâ eyledikte maraz-ı fâlice mübtelâ olmuş badehû şeyhin ayağına düşüp isti‘fâ etmekle duâ edip fi’l-hâl maraz-ı hâilden rehâ bulmuş. Sultân Süleymân Hân Sigetvâr Seferi’ne azîmet eyledikte bin flori gönderip şeyhi davet ve hemrâh olmalarına ızhâr-ı rağbet ederler. Şeyh-i müşârunileyh ol meblağı zâhiren kabûl eyleyip kimse âgâh olmaksızın bir mahalle defn eder ve mevkib-i şâhî ile gazâ-i mezbûre gider. Muhâsara-i kale esnâsında fetihle tebşîr ve esnâ-i harb u nizâlde rûhânî tedbîr edip [s.289] ba‘de’lkufûl Bursa’ya vusûl buldukta meblağ-ı mezbûru ihrâc ve mahalline irsâl RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1455 ve nakd-i cânı teslîm-i hazîne-i zü’l-celâl eder. Güldeste-i Belîğ nâm Bursa Târihi’nde şuarâ sırasında müşârunileyh Bursalı olmak üzere mukayyettir. Mahdûmu Bostân Çelebi’dir. 15- Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Âşık Nâmı Muhammed’dir. Edirne’ye iki saat mesâfede ve Ada nâhiyesi dâhilinde kâin Ahur köyünde doğmuştur. 923 târihinde Sultân Selîm-i Kadîm hazretleriyle feth-i Mısır’da hâzır olup meclis-i Gülşenî’ye dâhil oldukta şeyh-i kerîm ile güft ü gû esnâsında kulağına bir kere hû deyip ol nefesin te’sîrinden âteş-i pinhân-ı isti‘dâdı müşta‘il ve şu‘le-i hevâ-ger-i cünûnu şevki tâk-ı dimâğa vâsıl olup te’sîr-i cezbe-i ilâhiye ile ser ü pâ bürehne kûh ve deşti geşt eylemeğe âgâz ve bu beyti ser-sühan-ı dîvân-ı râz eyledi. Beyit Ser-i kûyına sehv ile nola bassa kadem âşık Ser ü pâ fikrin etmez neylesin hem mest ü hem âşık Bi’l-âhare Edirne huccâcı azîzden bir halîfe ricâ ettiklerinde hemşehriniz Âşık’ı gönderelim deyip ol sâat Âşık Dede hû diye nidâ-yı davet eyledikte fi’l-hâl lebbeyk-zenân-ı icâbet olur. El-hâletü hâzihi mûy-i jâlidesini tırâş ve kisve-i dervîşâne ile hâzır-ı baş ederler. Rufekâsı ile Edirne’ye gelip Süleymaniye Küçük Pazarı’nda Şâh Melek Zâviyesi’ne nâzil ve mütesaddî-i kat‘-i merâtib ü menâzil olup ol harâbe-zârı iyhâ ve gülşen-i dil-güşâ-yı etkıyâ eder. Ol âşık-ı sâdık mânend-i sahîfe-i subh sîmâyı nakş-ı sevâddan sâde levh ü hâlî ve rind-i âşık-pîşe-i lâübâli iken te’sîr-i nefes-i pîr ile vâsıl-ı derece-i tefsîr ve ser-halka-i erbâb-ı va‘z u tezkîr olup nakl-i mesnevî ve ders-i manevî ile uşşâkı behre-yâb ve teşne-lebân-ı vâdi-i muhabbeti feyz-i mâü’l-hayât-ı sermedî ile sîrâb ettiler. Ol târihte harem-i hâs-ı sultânîden çıkmış Kemâl Bey nâm merd-i sipâhî ve Vardârî Abdülkerîm Efendi nâm merd-i ilâhi ahbâbından olup binâ-i zâviyede Âşık Efendi’ye hizmetkâr ve yâr-ı gâr-ı vefâdâr olurlar. İkisine dahi birer kuyu kazmak emr eyleyip Kemâl Bey’in kazdığı çâh-ı amîki kenîf eyleyip mâldâr olmasına himmet ederler. Kerîm Efendi’nin hazır eylediği çâh menba‘-ı hoş-güvâr olmağın mahzen-i selsâl-ı latîf edip masdar-ı âsâr-ı ma‘ârif olmasına işâret ederler. Fi’l-hakîka hâl bu minvâl üzere karâr ve muvâfık-ı takdîr olmakla faysal-kâr bulur. 975 senesinde teslîm-i vedî‘a-i hayât ve tevdî‘-i dehr-i bîsebât eyledi. Zâviyesi sâhasında medfûn ve ziyâretgâh-ı ehl-i derûndur. Azîz-i müşârunileyh ilm ü irfânla meşhûr-ı âlemiyân metâ‘-ı muhabbet-i ilâhiyenin âşıkı ve şâhid-i şühûd-ı irfânın âşık u sâdıkı gülşen-i vecd ü 1456 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si hâlin mîr-i âşıkânı ve nihâl-i ışk-ı dil-âvîzin âşık-ı bî-cânı meyhâne-i şevkın sâkin-i uzlet-gedesi ve tekyegâh-ı terk ü tecrîdin dedesi idi. Sandukalarında Ravzatü’ş-şuarâ’da mezkûru’t-terceme Şeyh Vefâ Efendi’nin bu ebyâtı mastûrdur. Ancak semiyy-i Hayderî ifâdesinden ismine vukûfu olmadığı anlaşılıyor. Nazm Hazret-i Âşık Efendi ol semiyy-i Hayderî Kıl ziyâret ravzasın al bûy-ı verd-i ahmerî Sırr-ı pâkine teveccüh eyle her dem ey Vefâ Olmak istersen hakîkat feyz-i sırr-ı Gülşenî 16-Ârif-i Bi’llâh Şeyh Hasan Bin Hızır Bin Mehmed Mahmiye-i Edirne’den bedîdâr ve Hasan Dede demekle şöhret-şi‘âr olmuş idi. İntisâb-ı mukaddimât-ı fünûn ve iktisâb-ı levâzım-ı mefrûz u mesnûn ettikten sonra Sünbül Sinân Efendi’den inâbet badehû Merkez Efendi’ye hizmet edip Mısr-ı Kâhire’ye hicret ve İbrâhim Gülşenî hazretlerinden tekmîl-i tarîkat eylemiş idi. Badehû Şam-ı şerîfte ikâmet ve ihtiyâr-ı künc-i uzlet edip 976 târihinde âlem-i kudse rihlet [s.290] eyledi. Azîz-i mesfûr ser-çeşme-i feyz-i mevfûr keşf ü kerâmet ile meşhûr-i âfâk kesîrü’ssamt u dâimü’l-istiğrâk ekseriya nergis-i gülşen-i bâsıraları nâ-güşûde ve kayd-ı ta‘ayyün-i hestîden âsûde vazîfe vü zâviye kabûlünden şânı âlî keşf-i ahvâl-i nâsı hasîse-i zât-ı bî-misâli idi. Mervîdir ki bir gün hilâl-i sohbette buyururlar ki âsitâneden fülan maslahata fülan kimse tayin olundu. Allâhü a‘lem fülan gün fülan hey’ette vâsıl olur deyip esvâb ü devâbbı a‘yân ve elvânı ile tayin eder. Fi’l-hakîka tayin ettiği a‘yân bilâ-ziyâde vü lâ-noksân mir’ât-ı şühûdda ayân olur. Ve bazı icâbetten nakl olunur ki menkûhası olan afîfe-i za‘îfe hâmil iken bî-vakt u nâ-hengâm kuzu arzusuyla azîze keşf-i merâm eder. Muktezâ-yı şefkat üzere hâline merhamet edip kıblegâh-ı gaybe teveccüh ederler. Bir saat mürûrundan sonra kapı açılıp bir bere-i firişteh-nihâd dâhil-i savma‘a-i irşâd olur. Ve’l-uhdetü ale’r-râvî. Kezâ fî Hadâyiku’l-hakâyık. Der-Asr-ı Sultân Murâd Hân-ı Sâlis 17- Ârif-i Bi’llâh Şeyh Sinânüddin Yûsuf El-Hatîb Edirneli’dir. Kemâlât-ı ilmiyeyi tahsîl ü tekmîl ettikten sonra tarîk-i sa‘âdet-refîke sâlik olup ser-halka-i kavâbil ü imâme-i sübha-i emâsil olmuş iken tarîkten ferâğ ve âbrîz-i muhabbet-i ilâhiyeyi kâlıb-ı kalbe ifrâğ eyle- RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1457 yip bazı meşâyih-i kirâma hizmet ve tekmîl-i âdâb-ı tarîkat ile Üç Şerefeli Câmii’nde mutasarrıf-ı imâmet u hitâbet ve şem‘-i nûr-efşân-ı mihrâb-ı tâ‘at u ibâdet olmuş idi. Ol hâlat üzere iken 982 senesi evâhirinde irtihâl eyledi. Müşârunileyh kemâl-i fazl u takvâ vü kerâmât ile meşhûr ve zâhir u bâtını ma‘mûr bir zât idi. Müftü Ebu’ssuûd Efendi’ye Edirne’den fetvâ geldikçe Edirne’de Sinân Çelebi gibi bir fâzıl var iken halk niçin zahmed çekip hâricten fetvâya muhtâc olurlar der imiş. 18-Ârif-i Bi’llâh Şeyh Muslihu’ddin Mustafa Bin Eş-Şeyh Alâüddin Eş-Şehîr Bi-Cerrâhzâde Zât-ı kerâmet-simâtlarının hilâl-i vücûdu matla‘-ı dâru’n-nasr Edirne’den bedîdâr olup 991 Saferinde kadem-nihâde-i âlem-i vücûd olarak tahsîl-i kemâl ve Edirne’nin Câmi-i Atîk müderrisi Mevlânâ Lutfu’llah Bin Şücâ‘a’ddin hizmetlerinden metn-i miftâhı kırâ’at u ikmâl eyledikten sonra pederleri Şeyh Alâüddin’den ve Şeyh Abdurrahîm Müeyyedî’den ahz-ı yed-i inâbetle tarîk-i tasavvufa sâlik ve ba‘de mücâhedâti’l-kesîre kümmel-i evliyâu’llâhdan olup tâlib-i ma‘ârif-i ilâhiye olan âşıkları irşâda mâlik olmağın pederleri makâmına Edirne’de Şeyh Şücâ‘addin Zâviyesi’ne şeyh olmuşlar idi. Mervîdir ki evâil-i hâlinde ulûm-i zâhire ile iştigâlinden nâşî tarîk-i tasavvufu münkir idiler. Bir gece bir hücrede bazı ehibbâsıyla akd-i cem‘iyyet ve musâhabet u müsâmeretten sonra ehl-i meclis hâb-ı râhata vardığı bir zamânda savb-ı semâdan bir sayha-i garîbe peydâ olarak o sırada gâyet cesîm bir taş cem‘iyethâneleri sakfını kırarak hücre içerisine düşüp gâib ü nâ-bedîd olmuş ve ehl-i meclis kâmilen uykudan bîdâr olup keyfiyeti suâl ettiklerinde bir netîce hâsıl edemediklerinden dolayı onlar tekrâr uykuya varıp Muslihu’ddin hazretlerini kemâl-i dehşetlerinden nâşî uyku tutmadı. Meclis-i mezkûrdan vâlih ü hayrân derece-i nihâyede meslûbü’l-akl ü ser-gerdân oldukları hâlde hânelerine gelirler ve bi’l-cümle elbise-i fâhirelerini satıp üryân kalırlar. Pederleri nush u pend edip tarîk-i sûfiyeye sevk eyledikçe i‘râzla mukâbele ve huşûnetle mu‘âmele ederler idi. O esnâda gözlerinden perde-i gaflet ref ‘ olup ahvâl-i ehl-i kubûra muttali‘ olurlar. Ya‘ni mevtâyı makâbire ihyâ gibi oturmuş müşâhade ederler imiş. Atâyî merhûm Hadâyiku’l-hakâyık’ta râvîye atfen der ki keyfiyet-i keşf-i kubûru kendilerinden suâl ettim buyurdular ki mevtâyı makâbirde ihyâ gibi oturmuş [s.291] müşâhade ederdim. Kiminin kabri vâsi‘ ü pür-nûr kendi ferah u fahûr. Kimi dîk-i makâmdan dil-teng ve rencûr-ı mübtelâ-yı zulmet ü deycûr. Kiminin kabri kürre-i haddâdân gibi pür-devr. Kiminin 1458 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si makâmı âteş-dân-ı şerâr-âlûd kimi gâyet za‘fla bî-tâb kimi devre-i kebâb mutasaddî-i inkılâb u ızdırâb benimle mükâleme edip duâ ricâ ederler idi. Ben dahi hâllerinden istihbâr ve esbâb-ı mevt ü vedâ‘ı sevâb u akâblarından istifsâr ederdim. (intehâ makâle-i Atâyî) Enîsü’l-müsâmirîn bu keyfiyeti nazmen beyân etmiş olduğundan aynen nakl edildi. Nazm Kiminin makberesi dopdolu nûr Kabri vüs‘atte işi zevk u sürûr Merkadi ravza-i rıdvân olmuş Hemdemi hûr ile gılmân olmuş Gark olup rahmet-i Hakka bedeni Nûr-ı mahz olmuş anın cümle teni Kiminin za‘f ile hâli düşvâr Kiminin makberesi dopdolu nâr Kiminin dûd ile kabri meleân El-ıyâz ey keremi çok rahmân Söyleyip her birisi hâlin ana İster idi dil ü cân ile duâ O esnâda kendisini gâh İstanbul’da ve gâh Bursa’da ve gâh emkine-i ba‘îdede görüp halktan gelen ta‘âmda necâset ve adem-i tahâret müşâhade etmekle eklden âciz idi. Bu hâl yedi ay kadar devâm edip bir gece pederi hânesinde âlem-i menâmda iken bir şahs-ı nûrânî zâhir olarak elinden tutup ömründe görüp işitmemiş olduğu mevâzi‘-i garîbe vü acîbeyi müşâhade ettirdikten sonra bir büyük dağ eteğine götürür. Orada sâkin olmuş bir pîr görüp ve hemrâhı olan şahs-ı nûrânî ana selâm verip hamden lillâhi Teâlâ sizi arar idik mülâkî olduk diyerek kelâma ibtidâr ve kendisine işâret ile pîrin önünde yer gösterip oturmuş ve ol zât eline yapışıp avucunun içine bir alâmet vaz‘ etmiş ve badehû diğer bir şahsı dahi götürmüşler ol pîr kendisine eylemiş olduğu vaz‘ı ona dahi eyleyip badehû ikisini birden yanında ateş ile memlû bir hâneye idhâl ile kapısını kapamış ve o ateş-i cân-sûz bunların içinde dışında yakmadık bir yer bırakmadıktan sonra kapıyı açıp bunları taşra çıkarmış ve derhâl delîl olan şahs-ı nûrânî zâhir ve elinden tutup kendisini yine aldığı yere götürüp bırakmış sabah olunca vukû-ı hâli pederi Şeyh Alâüddin’e tamâmiyle hikâye ettikte ol dest-gîr olan şahs-ı nûrânî câzibe-i hidâyet ve ol nâr-ı bâhirü’t-te’sîr âteş-i aşk u muhabbettir diye ta‘bîr ve karîben dâhil-i pota-i ilâhiye ve tasfiye-i kurs-i reddiye edersin RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1459 diye tebşîr eylemiş. Fi’l-vâki o geceden sonra hâlât-ı mebhûse zâil olmakla yüz tutup tarîke incizâb-ı küllî mukaddimeleri zuhûr etmiştir. Ve’l-hâsıl Şeyh Muslihu’ddin Efendi hazretleri Şeyh Şücâ‘ Zâviyesi’ne şeyh olduktan sonra bir zamân da İstanbul’da Şeyh Yâfi‘î Zâviyesi’ne nakl edip yedi sene mürûrunda yine Edirne’deki zâviye-i mevrûselerine gelerek Hadâyiku’lhakâyık ve Enîsü’l-müsâmirîn beyânınca 983 Muharreminde hatâir-i dâra’l-ünse intikâl etmekle Şeyh Şücâ‘a’ddin Zâviyesi hatîresinde defn olunmuş ve nokta taşı olan seng-i mezârı (hazret-i Şeyh Mustafa Efendi kuddise sırruh) ibâresiyle menkûş bulunmuştur. Kabri taşında târîh-i vefâtı 982’dir. Hikâye: Ahizâde Mehmed Efendi Edirne’de Câmi-i Atîk müderrisi iken bir gün hânesine bir dervîş varıp zâtınız karîben Hayrabolu’da Rüstem Paşa Medresesi’ne müderris olacaksınız fülan gün haberi gelir diyerek ihsân niyâz eder. Ahizâde herifin gâibden haber verişine sıkılarak bir müddet sonra işin sebeb-i husûlunu sorar. Dervîş [s.292] cevâbında ben Cerrahzâde Muslihu’ddin Efendi’nin ahbâbından kesîrü’l-ıyâl bir fakîrim kendilerine hâl-i iftikârımdan bahs ettim cevaplarında bu gece aleyhi’ssalâtü ve’s-selâm efendimizin meclis-i âlîlerine duhûl ettim bana Câmi-i Atîk müderrisi Muhyiddin Hayrabolu’da Rüstem Paşa Medresesi’ne müderris oldu fülan gün haberi gelir var tebşîr eyle sana ihsân eder buyurdular. Ben de size ihbâr ettim demesiyle Ahizâde Muhyiddin Efendi bir miktar şey ihsân eder ve yevm-i mu‘ayyende ifâdesi de zuhûr eyler. Hikâye: Yine Ahizâde Efendi Edirne’de müderris iken bazı köylere gitmeleri îcâb edip mevsimin ziyâde harâreti ve yollarda suyun nedreti cihetle Efendi hazretleri yolu şaşırıp ve susuzluktan pek ziyâde sıkılıp muhayyer kalmış iken orada bir zât zuhûr eder. Arkasından indirdiği torbadan birkaç karpuz çıkarıp Cerrâhzâde Muslihu’ddin Efendi selâm etti bu karpuzları yiyip def ‘-i harâret etsinler ve fülân tarafa azîmet edip ba‘demâ delilsiz yola gitmesinler deyip karpuzları önlerine yuvarlar. Ahizâde Efendi ızhâr-ı memnûniyetle şeyhin ikâmetgâhını suâl eyler. O zât dahi şu karşıki dağın ardında çiftliği vardır yaz günlerinde orada otururlar ben de orada hizmet ederim. Demincek harem dâiresinden çıkıp zâtınız için fülân mahalde yolunu gâib eyledi. Susuzluktan ziyâde zahmeti vardır. Birkaç karpuz götürünüz de harâretini def ‘ ve yolu dahi ta‘rîf ediniz buyurdular. Fakîr dahi geldim diyerek hatm-i kelâm eyledi. 1460 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si 19-Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Abdü’lkerîm Şeyh Âşık Çelebi yerine Süleymâniye Küçük Pazarı’nda vâki Şâh Melek Zâviyesi’ne (el-yevm Sezâyî Dergâhı derler) seccâde-nişîn ve halîfe-i sâhib-i temkîn olmuş idi. Nice yıllar irşâd-ı ibâd ve terbiyet-i erbâb-ı rüşd ü sedâd edip 992 senesinde hayr-bâd-ı dehr-i bî-bünyâd eylediler. Zâviye-i mezkûrede Âşık Efendi cenbinde defn olunmuştur. Bu mısra‘ târîh-i intikâlleridir. Mısra Oldu Kerîm Efendiye dâru’l-cinân makâm Kerîm Efendi’nin aslı Vardarî’dir. Kendileri maden-i ilm ü maârif ve mahzen-i letâif ü zarâif melek-haslet mazanne-i kerâmât idi. Sandûkalarında Veli Dede Tekkesi şeyhi Vefâ Efendi’nin bu ebyâtı mastûrdur. Nazm Şeyh-i sânî hazret-i Abdü’lkerîm Menba‘-ı feyz idi ol kalb-i selîm Gel Vefâ dergâhına yüz sür anın Tâ olasın mazhar-ı lutf-ı rahîm Abdülkerîm Efendi’nin mahdûmu Şeyh Sâdık Efendi dahi pederi yanında medfûn ve sandukasında bu ebyât mastûrdur. Nazm Hazret-i Abdü’lkerîmin zâdesi Şeyh-i sâdık oldu vaktın zübdesi Türbesin eyle ziyâret ey Vefâ Diler isen gide kalbin gussası Abdülkerîm Efendi Âşık Çelebi’den müstahleftir. Vakâyi‘u’l-fudalâ beyânınca Abdü’lkerîm Efendi’nin yerine halîfeleri Sırrî Mehmed Efendi post-nişîn olup onların yerlerine de Es-Seyyid Kutub Efendi onların yerine de mahdûmları Es-Seyyid Ali Efendi onun yerine de Sırrî Mehmed Efendi’den müstahlef La‘lî Mehmed Efendi şeyh olmuştur. Tercemeleri mahallerinde mezkûrdur. Sırrî Mehmed Efendi’nin Şeyh İbrâhim Efendi nâmında bir halîfesi daha vardır ki 1100 târihinde Edirne’de vefât etmiştir. Kaddese’llâhü esrârehüm. 20-Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Vâlihî Edirnelidir. Kurtzâde demekle ma‘rûftur. Şehîr-i dânişmend ve emsâli miyânında bî-mânend iken mısr-ı Kâhire’ye azîmet ve ârzû-yı tarîkat-ı erbâb-ı hakîkat edip Gülşenîzâde Seyyit Hayâlî hizmetlerinden [s.293] cûyende-i murâd u fuâd ve me’zûn bi’l-irşâd olmuş idi. Badehû Edirne’de RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1461 vâ‘iz ve müzekkir ve muhaddis ve müfessir olup enfâs-ı pür-sûzu meclis-i va‘z u nasîhini germ ü âhendilân-ı şeddâd-ı hilkat-i nerm etmekle asrında misâl-i Asma‘î vü Câhız hempâye-i Hüseyin Vâ‘iz olmagın Edirne’de Sultân Selîm Câmii binâ olundukta bunlar en evvel kürsi-nişîn-i va‘z u nasîhat olmuş idi. 994 Zilkadesinin yirminci sülâsa günü irtihâl-i dâr-ı ukbâ etmekle Tunca Nehri kenârında vâki Şeyh Sücâ‘addin Zâviyesi hatiresinde defn olunmuştur. İrtihâline çok târîh demişler ise de cümleden biri hem-mahlasları Üsküblü Vâlihî tarafından (Mâte kutbü’l-ârifîn)’dir. Merhûm-ı müşârunileyh dilberân-ı sîm-berâna mâil âşık-meşreb deryâdil bir fâzıl-ı kâmil olup Vâlihî mahlasıyla eş‘ârı dahi olmakla Ravzatu’şşuarâda zikr olunmuştur. Menkûldür ki bir gün kürside va‘z ederken mâil olduğu bir dilber-i dil-sitân ile rakîb-i girân-cân-ı musâhabet-künân câmie duhûl edip tâ kürsi mukâbelesinde ku‘ûd u bî-tekellüfâne musâhabete şürû‘ edince Mısra Gayr ile görsem seni gayret helâk eyler beni Mefhûmunca vâ‘iz efendinin sabr u karârı kalmayıp halt kelâm ederek âhir ihtiyârı elden giderek hemân kürsiden aşağı sıçrayıp bir sikkîn-i keskîn ile rakîb-i bed-âyînin üzerine hücûm eder rakibin mukâbeleye mecâli olmayıp hemân üftân ü hîzân kapıdan dışarıya çıkınca vâ‘iz efendi yerine gelip va‘z u nasîhate meşgûl olurlar Beyt Âşıkın hâlât-ı vecdin ihtiyârî sanmanız Dil-rübâlar şîvesi âdemde koymaz ihtiyâr Ve yine nakl olunur ki bir gün câmiden çıkarken tâlib-i ma‘rifet bir civân-ı mâh-tal‘at teberrük kasd eyleyip yaşmakların döndürür Vâlihî Efendi ol hûb-ı nâzenîne vâlihâne nigâh edip “benüm sultânum şimden sonra biz bunu başımuza giymek göründi” diye latîfe eder. Ve yine mervîdir ki 971 târîhinde bir vâ‘iz-i bed-hû ile mâcerâları olmakla ol esnâda nefy-i beled fermân olunup Edirneli Emrî Çelebi hasmı hakkında ta‘miye tarîki ile bu târîhi demiştir: Emriyâ bu bir aceb târîh olur Vâ‘izin başın keserse şâhımuz Lutfî Târîhinde (hâtıra) Cum‘a günü okunan hutbeler mevâ‘ız-ı dîniyeden ibâret olup lisâna âşinâ olmayan cemâ‘at-i müslimînin istifâdeleri için selâtîn-i mâziye-i Osmâniye te’sîsine muvaffak oldukları cevâmi‘-i şerîfeye mahsûsan muntazam ve âlî kürsiler vaz‘ıyla sulehâ-yı ulemâ-yı 1462 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si benâmdan muvazzaf olarak kürsü şeyhleri ve Cum‘a vâ‘izleri nasb ü tayinini i‘tiyâd buyurmuşlar idi. İşbu şeyh efendilerin vazîfesi namâzdan sonra kürsülere çıkıp o gün okunan hutbeyi Türkîye tercüme ve zamân ü makâma münâsib mevâ‘ız-ı dünyeviye vü dîniye vü ledünniye ile ümmet-i merhûmenin terbiyelerine himmet ve saltanat-ı seniyyenin da‘vât-ı hayriyesine muvâzabet etmektir. Ne büyük hizmet ve ne büyük âdettir ki cemâ‘at-i mevcûde miyânında bulunan sunûf ve tabakât-ı beşeriye derecât-ı kâbiliyetlerine ilcâât-ı vakt ü zamâna göre îfâ-yı farîza-i gazâ vü cihâda teşvîk ü tergîb ü te‘âvün ü tenâsur-ı islâmiyeyi “kellimü’n-nâse alâ kadri ukûlihim”1 tarîkasıyla ezhân-ı müstemi‘îne arz u tefhîm ü tertîb eylerler. Bu zevâtın ehemmiyet-i mevki‘iyeleri ol kadar mu‘azzezdir ki Hüdâî Azîz Mahmûd Efendi ve cenâb-ı Nasûhî kaddesellahu sirrahume’l-âlî hazerâtı gibi aktâb-ı zamândan zevât-ı kudsiyyet-sıfât gelmişlerdir ki ile’l-ân gülbang-i mahabbetleri tanîn-endâz-ı kulûb-ı ehl-i îmândır. (intehâ) 21-Eş-Şeyh Pîr Ahmed Edirnevî Pîr Ali Dede halîfesidir. Tarîkat-i aliyye-i Bayramiyye’dendir. 1000 târihinde fevt olup [s.294] Dersaâdet’te Defterdâr Câmii mukâbilinde medfûndur. Der-Asr-ı Sultân Mehmed Hân-ı Sâlis 22-Eş-Şeyh Nûrullâh Me’hazlarımızda terceme-i hâline dest-res olunamadı. 1011 târihinde vefât etmekle Üç Şerefeli Câmi-i şerîfi kabristânında medfûn ve nakş-ı seng-i mezârı bu târîh-i mevzûndur. Rihlet etti cihân-ı fânîden Kutb-ı âfâk Şeyh Nûru’llah İrci‘î emri sırrın anlayuben Davetu’llâhı bildi ol âgâh Sâlik-i râh-ı Hakk olup gitti Diyerek lâ ilâhe illellâh Kudsiyân kabrini edüp pür-nûr Rûhunu şâd ede resûlu’llâh Dedi fevtin görünce bir ârif Şimdi cânâna erdi Nûru’llâh 1 İnsanlara aklının aldığı kadar konuşun. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1463 23-Eş-Şeyh Koyun Baba Nâmı Mehmed’dir. Örfî Ağa Târihçesi beyânınca Nakşibendî tarîki meşâyihinden Seyyid Ali-i Semerkandî me’zûnlarından meczûb-i ilâhi bir zât olup 1012 târihinde vefât etmekle Kasab Abdülazîz Mahallesi’nde Kanlı Pınar’da Altûnîzâde Sokağı’nın ikinci numarasında vâki nâmına mensûb olan tekke sâhasında türbe-i mahsûsada defn olunmuş ve şuarâ-yı asriyeden Mamazâde Hâdî Efendi bu târihi demiştir. Mısra Dehr kassâbı Koyun Baba’yı kurbân eyledi Azîz-i mûmâileyh Sultân Mahmûd Hân-ı Evvel hazretlerinden âlem-i manada üç defa tekkesinin tamirini ricâ etmekle 1165’te esâsından hedmle ittisâline müceddeden bir de câmi-i şerîf ilâvesiyle inşâ ettirilmiştir. Ravzatü’t-tekâyâ’ya mürâcaat buyurula. 24-Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Mehmed Tırhalalı’dır. Dizdârzâde demekle meşhûrdur. Edirne kadısı Ağazâde’den mülâzim ve Dimetoka’da ve mahâll-i sâirede vâki medâris-i ilmiyede ifâdeye müdâvim olup kırk akçe ile Hasköy’de Mahmûd Paşa Medresesi’nden munfasıl iken meşreb-i fenâdan hisse-dâr ve bazı meşâyih-i Nakşibendiyye’den nakş-hân-ı sahîfe-i esrâr olmağın tarîkden ferâğ ve kâlıb-ı kalbine âbrîz-i muhabbet-i ilâhîyi ifrâğ edip 994 senesi hilâlinde Edirneli Vâlihî Efendi yerine Sultân Selîm Câmi-i şerîfinde va‘iz ve müfessir ve Dâru’l-hadîs’te muhaddis ü müzekkir olmuş idi. Badehû bir vâ‘iz ile vâki olan mu‘ârazalarından dolayı bazı kibârın arzı ile Edirne kadısı tarafından azl edilmekle sılasına avdet ve bir çok seneler ikâmet ettikten sonra Üngürüs Muhârebesi’ne müteveccihen Edirne’ye gelmiş olan vezîrâzam İbrâhim Paşa’dan şeyh-i müşârunileyhin Edirne’de mahall-i kadîmine i‘âdesini Edirne ahâlisi niyâz etmekle bi’l-müsâade Edirne’de Sultân Selîm Câmi-i şerîfinde tekrâr va‘iz-i kürsi-nişîn ve mesned-efrûz-ı izz ü temkîn olmuş ve o hâl üzere imrâr-ı eyyâm u leyâl eylemekte iken 1008 senesi Muharreminde vefât eylemiştir. Tafsîl-i ahvâli Hadâyiku’l-hakâyık’tadır. Der-Asr-ı Sultân Ahmed Hân-ı Evvel 25-Eş-Şeyh Muhyiddin Dâru’n-nasr Edirne’den bedîdâr ve Ekmekçizâde unvanıyla şöhretşi‘âr olmuş idi. Ulûm-ı nâfi‘ayı tahsîl ve levâzım-ı isti‘dâdı tekmîl ettikten sonra tarîk-i zühd ü salâha âzim ve kütüb-i meşâyih mütâla‘asına müdâvim 1464 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si bulunmuş idi. 981 târihinde Edirne kadısı olan Çivizâde Mevlânâ Mehmed Efendi bir gün câmi-i şerîfte istimâ‘-ı hutbe ederken sâhib-i tercemeyi elinde bir kitâb ile mütâla‘aya meşgûl görüp ba‘de edâi’s-salât tâlib-i ilm olmak mülâhazasıyla davet [s.295] edip dersinden suâl ederler ve kitâbını görmek isterler. Bunlar dahi Şeyh-i Ekber hazretlerinin Fusûsu’dur diye cevap vermesiyle mevlânâ-yı müşârunileyh kütüb-i meşâyihe inkâr ile meşhûr-ı müteverri‘ u müteşerri‘ olmagın fi’l-hâl imtihân için bunları mahkemeye ihzâr ve yegân yegân mahâll-i müte‘addidesinden istifsâr edip buyururlar ki görelim sen bu kitabın ehli misin. Eğer mukallid isen kitâbı elinden alıp tevbe verelim. Bunlar dahi kitâb-ı mezbûrun gâmız-ı mahallerini tahkîk ve hasbe’l-imkân şer‘-i şerîfe tatbîk eyledikte dağdağa-i teftîş ve müzâyaka-i tenfîrden halâs ve mazhar-ı iltifât-ı hâsı olup badehû birâderleri mesbûku’t-terceme Ahmed Paşa Mısır defterdârı olmak takrîbi ile diyâr-ı Mısır’a azîmet ve edâ-i hacc ü ziyâretten sonra Kâhire-i tâhirede ikâmet eyleyip Gülşenîzâde Seyyid Ali Safvetî’den bey‘at ederler hizmet-i aliyyelerinde nâil-i murâd ve hazret-i azîze merreten ba‘de uhrâ dâmâd olup hilâfet rütbesine fâiz ve şeref-i meşîhat ü irşâdı hâiz olurlar. 1014 senesi dâhilinde dâire-i vücûddan hâric ve evc-i illiyyîne âric olmuş idi. Zâviye-i Gülşenî’de mütevâri-i hâk-i fenâ ve mânend-i gülbün-i hazân-resîde gars-ı hatîre-i bihişt-âsâdır. Azîz-i merkûm güldeste-bend-i ma‘ârif u ulûm şiir u inşâya kâdir hakkâk-i cevâhir-i nevâdir nükte-senc-i tâze ve lügaz vâdisinde sâhib-i tarz idi. Lisânu’t-tayr gibi Bâlîbilen nâmı ile bir lügat ihdâs eyleyip vird-i zebân-ı bî-gerân u nev-hevesân ve meşgale-i bîhûde-pesendân-ı nâfile-nüvîsân olmuş idi. Mesela baklavaya unzurlava ve kazana kızan ve kazmaya kazan gibi. Ve-kıs aleyh. Muhyî mahlasıyla eş‘ârı Ravzatü’şşuarâ’dadır. 26-Eş-Şeyh Hasan İbni Eş-Şeyh Mehmed Çelebi İbni Eş-Şeyh Üsküdârî Mahmûd Efendi Üsküdârî Azîz Hüdâyî Mahmûd Efendi hazretlerinin hafîdidir. Azîz-i müşârunileyh hazretleri sâhib-i tercemeyi Dizdârzâde Şeyh Ahmed Efendi’den mukaddem Edirne’ye göndermiş olduğu hafîdi sâhib-i terceme Edirne’de Mezîd Bey Mahallesi’nde tavattun etmiş ve Mezîd Bey Mescid-i şerîfinde minber vaz‘ıyla câmiye tahvîl ederek orada Celvetî âyîn-i şerîfi icrâ eylemekte bulunmuş idi. 1014 senesi Cümâdilâhiresinin yirmi sekizinci günü vefât etmekle câmi-i mezkûr sâhasında defn olunmuştur. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1465 27-Eş-Şeyh Abdülazîz Sivâsî Tarîk-i Halvetî şeyhidir. İrşâd için Edirne’ye gelerek Sarıca Paşa Mahallesi’nde Çukur Çeşme Sokağı’nda (15) numarada nâmına mensûb olan zâviyede ikâmet eylemiş idi. 1015 Zilhiccesinde irtihâl-i halvethâne-i ukbâ etmekle zâviyesi hatîresinde medfûn ve nakş-ı seng-i mezârı bu târîh-i mevzûndur. Târîh Şeyh-i âlem kutb-i hayl-i evliyâ Mazhar-ı eltâf-ı Allâhü’s-samed Ya‘ni Sivâsî Efendi hazreti K’olmuş idi Rûma irşâdı sened Tekye-i âlemden etti rihleti Geçti dünyâdan o pîr-i mu‘teber İntikâl edüp meh-i Zilhiccede Buldu huccâcın sevâbın bî-aded Bir fütâde dedi târîhin anın Gitti vaktın kutbu Sivâsî meded Seng-i mezârındaki târih-i vefâtı (1015) ise de târîh mısraının noktalı hurûfâtı 1042 olup bir adedi düştüğü hâlde (1041) kaldığına nazaran bu zât 1049 târihinde vefât eden Sivâsî Abdülmecîd Efendi’nin ya birâderi veyahut akrabâsından biri olması zann olunur. 28-Eş-Şeyh Kâsım Bin Mehmed El-Ömrî Müşârunileyh Derûn-i Hisâr’da Kilise Câmi-i şerîfi demekle ma‘rûf olan câmiin hatîbi ve ittisâlinde Kanber Ayağı denilen zâviyenin şeyhidir. Me’hazlarımızda terceme-i hâline dest-res olunamamış [s.296] ise de Hadâyiku’ş-şakâyık’ta Sultân Süleymân Hân-ı Evvel ulemâsı sırasında tercemesi muharrer ve Sultân Mehmed Hân Câmi-i şerîfinin hatîbi olup 920 senesi Zilhiccesinde itmâm-ı merâm eylemiş olduğu hikâye olunan Mevlânâ Sürmelizâde Mehmed Bin Mehmed Bin Mehmed El-Ömrî ElAdvî nâm zâtın hafîdi olması zann olunur. 1016 senesi Cümâdilûlâsının onuncu Pazar günü irtihâl-i dâr-ı bekâ etmekle câmi-i mezkûr pîşgâhında vâki kabristânda medfûn ve seng-i mezârı (Şeyh Kâsım Bin Mehmedü’lÖmriyyüel-münzeviyyi li-zâviyeti hâze’l-câmii’ş-şerîf leylete’l-ehad’el-âşir min şehri Cümâdilûlâ 1016) ibâresiyle menkûştur. 1466 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si 29-Eş-Şeyh İbrâhim Tarîk-i Uşşâkî meşâyihinden Karamânî Şeyh demekle ma‘rûf Mustafa Efendi’nin halîfesidir. Çoban Ali Efendi Tekkesi nâm-ı diğerle Pazar Tekkesi bidâyeten bu zât için binâ olunup orada icrâ-yı âyîn-i tarîk eyler idi. 1024 târihinde vefât etmekle tekkesi sâhasında sokak üzerindeki pencere kurbunda defn olunup üzerine ahşaptan türbe yapılmış ise de mürûr-i zamân ile münhedim olmuştur. Der-Asr-ı Devlet-i Sâniye-i Sultân Mustafa 30-Eş-Şeyh Ahmed Dizdarzâde Karamân nâm-ı diğerle Lârendeli’dir. Dizdarzâde demekle meşhûrdur. Şeyhulislâm Çivizâde Efendi’den mülâzemetle devr-i medâris ve akd-i mecâlis ederek kırk akçe ile İstanbul’da Cânbâziye Medresesi’nden ma‘zûl iken 1004 târihinde şâkirdi Hattât Mahmûd Efendi Diyarbakır defterdârı oldukta hem-rikâb-ı mahdûm-ı mahmûdü’l-hısâl ve ol aktârda müfettiş-i emvâl olmuş idi. Avdetlerinde Üsküdârî Azîz Mahmûd Efendi’den inâbet ve hizmetlerinde tekmîl-i tarîkat etmişler idi. 1012 târihinde hilâfetle İzmir’de cây-gîr olup 1015 hilâlinde Edirne’ye nakl olundular. Edirne’de câmi-i şerîf ve hângâh inşâ ettirip resm-i irşâdı ifşâ etmişler idi. Cuma günleri hitâbet edip hamîslerde Eski Câmi-i şerîfte halka-beste-i cem‘iyet olur idi. Meşgale-i irşâd u tezkîr ve nakl-i hadîs ü tefsîr ile güzârende-i eyyâm u leyâl iken 1032 Cümâdilâhiresi âhirinde intikâl eyledi. Binâ eylediği zâviye sâhasında defn olunup yerlerine Halîl Efendi seccâde-nişîn-i irşâd oldu. Azîz-i müşârunileyh umde-i meşâyih-i Rûm vecîh ü vakûr zâhir u bâtını ma‘mûr mürşid-i kâmil ve müteşerri‘ âbid ü zâhid ü müteverri‘ idi. Bu hângâh el-yevm Saçlı İbrâhim Efendi Dergâh-ı şerîfi denmekle ma‘rûftur. 31-Eş-Şeyh Mahmûd Me’hazlarımızda müşârunileyhin terceme-i hâline tesâdüf olunamamış ise de Ravzatü’t-tekâyâ ve Zevâyâ’da zikr olunan Hızırlık ve Vâ‘iz Mahmûd Efendi tekkelerinde va‘z u nasîhat ile meşgûl bulunan zât olması zann olunur. Vâ‘iz Mahmûd Efendi Zâviyesi’nin târihinden de bu zât olması istidlâl olunmaktadır. 1049 târihinde irtihâl edip Yahya Bey Mescid-i şerîfi sâhasında mihrâb önünde medfûn ve nakş-ı seng-i mezârı bu târîh-i mevzûndur. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1467 Târîh Bu gün ol hazret-i Mahmûd Efendi nâgâh Davet-i Hakka gidip oldu cihândan nâbûd İrci‘î âyetini gûş edicek hâtiften Cân atıp cânib-i Mevlâya dedi yâ ma‘bûd Okuyup fâtiha rûhuna duâ eyleyelim Ola kim rahmet ede Hakk ola andan hoşnûd İşitip mevtini Tarzî dedi târihi için Sana cennette makâm ola makâm-ı mahmûd 1049 [s.297] Der-Asr-ı Sultân Murâd Hân-ı Râbi‘ 32-Eş-Şeyh Mahmûd Bin Mehmed Saçlı Mahmûd demekle ma‘rûftur. Gelibolu etrâfında bürûz ve ulûm-ı ma‘âriften feth-i künûz edip danişmend olduktan sonra Konya’da seccâdenişîn-i irşâd olan Ezelîzâde hizmetlerine (Ezelîzâde’nin nâmı Abdurrahman Bin İbrâhim’dir. 972 Zilhiccesinde vefât edip Konya’da Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî hazretlerinin türbe-i şerîfeleri civârında medfûndur.) vâsıl ve etvâr-ı sülûkten bazı mertebeye nâil olmuş iken cezbe-i ilâhiyeye mazhar olup başı kaba yalın ayak abdâl olmuştur. Ve mahmûd-ı âsâr-ı tayin kılınıp Saçlı Mahmûd Dede demekle şöhret-şi‘âr olmuş idi. Kırk sene miktarı Un Kapanı’na karîb bir mektep köşesinde (Un Kapanı denilen mahal Tahtakale’de Kilise Câmi-i şerîfi kurbunda el-yevm Eski Kapan denmekle ma‘rûftur.) sâkin olup me’mûl-i murâd olmuş idi. Badehû vezîrâzam Gürcü Mehmed Paşa ibrâmıyla câme vü destâr giymek ihtiyâr eyledi. Evâhir-i ömründe erbâb-ı dîvândan Cebeciler kâtibi Tüfenkçizâde ile üns ü ülfet edip ziyâde hem-sohbet olmuş idi. 1043 senesi Rebiulevvelinde intikâl eyledi. Mukaddemâ sâkin olduğu mekteb sâhasında medfûndur. [Mekteb-i mezkûr Tahtakale’de Kilise Câmii kurbunda el-yevm arsadır. Seng-i mezârı o arsanın vasatında el-hâletü hâzihi mevcûd olup Nakşî Şeyh Mahmûd Bin Mehmed ve târih-i vefâtı 1032] olmak üzere muharrerdir. Azîz-i müşârunileyh mu‘tekid u kibâr-ı halk-ı Rûm ve ulemâ ve vüzerâ miyânında mu‘azzez ü nazar-gâh-ı selâtîn idi. Sinni doksanı mütecâviz belki ıkd-ı âşir idi. Rahmetu’llâhi aleyh. Hadâyiku’l-hakâyık’ın matbû‘ nüshasında nâmı Mehmed Dede’dir. 33-Eş-Şeyh Veli Dede Me’hazlarımızda terceme-i hâline tesâdüf olunamamış ve tahkîkâttan dahi hüviyeti anlaşılamamış ise de seng-i mezârına nazaran tarîk-i Gülşenî 1468 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si meşâyih-i kirâmından kutb-ı dâru’n-nasr u nâdiru’l-asr Veli Dede Efendi idügi münfehim olmuştur. 1043 târihinde vefât etmekle şeyhi olduğu nâmına mensûb tekke kurbunda ve Lârî Câmi-i şerîfinin mihrâbı pîşgâhında vâki türbe-i mahsûsasında medfûndur. 34-Eş-Şeyh Muslihuddin Enîsü’l-müsâmirîn beyânınca şeyh-i mûmâileyh Karabulut Mahallesi’nde kâin Pazar Tekkesi’nin sâhasında medfûn bulunan Şeyh İbrâhim Uşşâkî’nin halîfesi olup Çizmeci Şeyhi demekle şöhret bulmuştur. Şâ‘ir-i meşhûr Tîgî Bey’in hânesini alıp kendileri için zâviye yapmış ve 1046 târihinde vafât etmiştir. (intehâ) Hadâyiku’l-hakâyık’ta silsile-i meşâyih-i Halvetiye zikrinde Edirne’de Muslihuddin Uşşâkî Ümm-i Sinân halîfeleridir. Bunlara resm-i mahsûs sâimu’d-dehr olmaktır ki tarîklerinde ziyâde ale’l-mahsûsdur demiştir. Mukârin-i sıhhat olan Enîsü’l-müsâmirîn ifâdesidir. Mûmâileyh zâviyesi sâhasında vâki türbe-i mahsûsada defn olunmakla vefâtına Ravzatü’ş-şuarâ’da tercemesi mezkûr Bostânzâde Âzerî Çelebi bu târihi demiştir. Târîh Şeyh-i kâmil pîr-i rûşen-dil melâzü’s-sâlikîn Âh Efendim Muslihu’ddînim cihândan gitti âh Sâl-i fevtin bilmege tâliblere hâtif dedi Halvetî (1046) lafzı ana târîh olur bî-iştibâh Bu târîh dahi müridlerinden Ravzatü’ş-şuarâ’da mesbûku’zzikr Nevâzî’nindir. Târîh-i Diğer Ol azîz-i mısr kurb-ı hazret-i yezdân-ı pâk Nâmı gibi muslihu’ddîn idi bî-çün ü çerâ Sicn-i me’men idügin bildi cihânın âkıbet Âlem-i ukbâya azm etti olup kurb-ı Hudâ [s.298] Dedi târîhin Nevâzî âh u feryâd eyleyip Âh kim ettin azîzim azm-i iklîm-i bekâ Bu iki târîh dahi Ravzatü’ş-şuarâ’da tercemesi mesbûk Hulûsî Bey’indir. Mısra Eyledi eyvâh nâgeh kutb-ı âlem irtihâl 1046 Mısra (Gitti kutbu uşşâkın ) 1046 Mahdûmları Mûsa Dede dahi Kıyak Caddesi’nde Amcazâde Hüseyin Paşa’nın çeşmesi ittisalindeki türbede medfûndur. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1469 Der-Asr-ı Mehmed Hân-ı Râbi‘ 35-Eş-Şeyh Zeynelâbidîn İbni Eş-Şeyh Hüseyin Me’hazlarımızda bu zâtın terceme-i hâline tesâdüf olunamadı. 1062 târihinde vefât etmekle İstanbul yolunda Nâzır Çeşmesi Kabristânı’nda Kavak Kapı cihetinde medfûndur. 36-Eş-Şeyh Seyyid Nimetullah Mûmâileyh Edirne şehrinin nakîbü’l-eşrâfı ve Şeyh Fazlullah Efendi Tekkesi’nin şeyhidir. 1067 târihinde irtihâl etmekle İstanbul yolunda Nâzır Çeşmesi Kabristânı’nda türbeler cihetinde medfûn ve nakş-ı seng-i mezârı bu târîh-i mevzûndur. Târîh Dilâ ol eşref-i âl-i Muhammed Olup müştâk-ı vasl-ı karyetu’llâh Cihân u cânı terk etti hemândem Erişti ana feyz-i rahmetu’llâh Melâik eyleyip rûhunu tervîc Ede kabrini pür-nûr anın Allâh Görünce kudsiyân fevtin dediler Makâm-ı kudse nâil Nimetu’llâh 1067 37-Eş-Şeyh Mehmed İbni Veli Dede Edirne’den zuhûr ve tahsîl-i ilm ü irfâna sarf-ı nukûd-ı sinîn ü şühûr ettikten sonra tarîk-i Gülşenî meşâyihinden Süleymâniye Küçük Pazarı’nda vâki Şâh Melek Zâviyesi meşâyihinden Kutb Efendi’den ahz-ı yed-i inâbet ve kesb-i âdâb-ı tarîke bezl-i himmet eyleyip pederi makâmında şeyh olmuş idi. Bu hâl ile imrâr-ı eyyâm u leyâl eylemekte iken 1070 târihinde vefât edip Lârî Câmi-i şerîfi kurbunda pederleri türbesinde defn olunmuştur. Şâ‘ir-i meşhûr Mehmed Kâmî Efendi’nin pederleri Şeyh İbrâhim Gülşenî hazretleri bu zâttan tarîke icâzet almışlardır. Vakâyi‘u’l-fudalâ beyânınca sâhib-i terceme Kutb Efendi’den onlar dahi Hamdi Efendi’den onlar dahi Seyyid Sâlih Efendi’den onlar dahi pederleri Seyyid İbrâhim Efendi ibni seyyid Hasan Efendi’den onlar dahi enişteleri Şeyh Muhyiddin Efendi’den onlar dahi kayınpederleri Seyyid Hasan Efendi’den onlar dahi büyük birâderleri Şeyh Ali Safvetî Efendi’den onlar dahi pederleri Seyyid Ahmed Hayâlî Efendi’den onlar dahi peder-i âlî-nazarları Eş-Şeyh İbrâhim Gülşenî hazretlerinden feyz-yâb olmuşlardır. (intehâ) 1470 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si 38-Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Abdülbâkî Tarîkat-ı aliyye-i Celvetiyye meşâyih-i kirâmından olup Zen Firûz Mahallesi’nde Ayvalı Göl Caddesi’nde el-yevm arsa hâlinde bulunan on dört numaralı Celvetî dergâh-ı şerîfinin şeyhi ve bânîsidir. Tefsîr-i Rûhu’l-beyân sâhibi Bursa’da medfûn ârif-i bi’llâh eş-şeyh İsmâil Hakkı-i Aydosî bidâyeten bu zât-ı şerîfin terbiye-i mürşidânelerine dehâlet buyurmuşlardır. Sultân Murâd Hân-ı Râbi‘ asrı evâhirinde vefât etmekle Uzun Mezarlık’ta Huysuz Baba Türbesi pîşgâhında Gülşenî Şeyh İbrâhim Efendi’nin kabri ittisâlinde medfûn ve kabrinde hutûttan ârî nokta taşları merkûzdur. Şeyhleri Atpazârî Şeyh Osmân Fazlı Efendi hazretleridir. 39-Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Saçlı İbrâhim Bin Mustafa Bin Abdurrahman Pederleri hünkâr solaklarından İznikmidli Abdurrahmanzâde Mustafa Çelebi’dir ki evâhir-i hâllerinde tarîkat-i Nakşibendiye’ye sülûk etmiştir. Şeyh-i müşârunileyh (1000) târîhinde İstanbul’da Sırt Hamamı kurbunda vâsıl-ı serhadd-i vücûd ve ser-nihâde-i pîş-gâh-ı âlem-i şühûd olmuşlar idi. [s.299] (1005) târîhinde pederleri intikâlinden sonra mu‘allim-i Sultân Ahmed Hân-ı Evvel Horpeşteli Mustafa Efendi’nin terbiyelerine duhûl ve mukaddimât-ı ulûmu onlardan iz‘ân u kabûl edip üstâdları mahdûmunu hazîne odasına idhâl etmeleriyle bunlar dahi ol şerefe îsâl olmuşlar idi. Bir müddet sonra hass odaya tayin olundular. On sene kadar harem-i pâdişâhîde tahsîl-i ma‘ârif ü ulûm eyleyip yevmen mine’l-eyyâm Sultân Ahmed Hân hazretleri Üsküdârî Şeyh Mahmûd Efendi hazretlerini sarây-ı hümâyûna davet edip mazhar-ı ikrâm-ı tâm oldukların sâhib-i terceme müşâhede etmekle ol sâ‘at kalbinde hazret-i Azîz’e mahabbet hâsıl olup hazret-i pâdişâhtan me’zûnen ve şeyh-i müşârunileyh hazretleriyle ma‘an âsitâne-i Azîz’e dâhil olduklarından sonra bey‘at ü inâbetleriyle müşerref olmuşlar idi. (1035) târîhinde Silistre kasabasına halîfe nasb olunup (1048) Şevvâlinde seccâde-nişîn-i azîz olan Mük‘ad Ahmed Efendi’nin Silistre’ye tayiniyle mahmiye-i Edirne’de şeyh Halîl Efendi mahlûlünden Dizdârzâde Zâviyesine nakl buyurmuşlar idi. Badehû uhdesine Edirne’de Sultân Selîm Câmi-i şerîfi va‘ziyesi dahi tevcîh buyurulup güzârende-i eyyâm iken bin yetmiş bir Recebinin yirminci sülâsâ günü mu‘tâd-ı kadîmleri üzere salât-ı subhu edâ murâd ettiklerinde farzın ikinci rek‘atinde andelîb-i nâtıkaları beste-dem ve per-zenân-ı âlem-i adem oldular. Ehibbâlarından Nâilî Çelebi bu-gûne târîh demiştir. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1471 Mısra Yöneldi Saçlı İbrâhîm Efendim kurb-ı Mevlâya Zâviye-i mezkûre pîşgâhında türbe-i mahsûsada defn olundu. Mahlûl olan câmi-i şerîf va‘ziyesiyle Dizdârzâde Zâviyesi post-nişînliği ile mahdûmları eş-şeyh Abdülhay Efendi’ye tevcîh buyuruldu. Şeyh-i müşârunileyh mukaddimât-ı ilmiye ile meşhûr ulûm-ı zâhire ve fünûn-ı bâtınaya şâmil mürşid-i kâmil ü mükemmel envâr-ı ilâhiyeye müstağrak mazhar-ı tecelliyât-ı Hakk idi. Sıdkî mahlasıyla ilâhiyâtı Ravzatü’şşuarâ’dadır. 40-Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Ahmed Neşâtî El-Mevlevî Gülbün-i vücûdu hâk-i pâk-i Edirne’den zâhir ve Neşâtî mahlasıyla mecma‘ı mazâhir olup tahsîl-i ma‘ârif-i ilmiye ve tekmîl-i âdâb-ı resmiye eyledikte küberâ-i Mevleviyeden Gelibolu Mevlevihânesi’nde seccâdenişîn-i irşâd olan Ağazâde Şeyh Mehmed Efendi hizmetlerine vâsıl ve şeref-i bey‘atlerine nâil olup bir müddet hizmetlerinde kıyâma âgâz ettikten sonra irşâd-ı erbâb-ı isti‘dâda mücâz olmuşlar idi. Safâyi Tezkiresi beyânınca bir çok zamân seyâhatten sonra (1081) târîhinde Osmân Dede mahlûlünden maskat-ı re’sleri olan mahrûse-i Edirne Mevlevihânesi’nde seccâde-nişîn ü şeyh-i güzîn olduklarında ehibbâlarından Ammeci Rüşdi Ahmed Efendi bu târîhi demiştir. Târîh Gûş edüp erbâb-ı dil böyle dedi târîhini Oldu yümnile Neşâtî Mevlevîye râhber (Şevvâl 1085)’te âzim-i âlem-i ervâh ve târik-i memleket-i eşbâh olup zâviyeleri kurbunda Murâdiye Câmi-i şerîfi kabristânında medfûn ve nakş-ı seng-i mezârı mûmâileyh Rüşdi Efendi ile İmâm Dervîş İbrâhîm Vehbî Çelebi’nin söylemiş oldukları âtî sûretleri murakkam iki târîh-i mevzûndur. Târîh Bezm-i ukbâya Neşâtî çekilüb dünyâdan Eyledi şevkile azm-i harem-i dâr-ı selâm Çemen-i gülşen-i adn içre edüp işretler Neşve-yâb-ı mey-i kevser ola cennette müdâm Fevtin gûş edicek Rüşdî dedi târîhin Bezm-i gülzâr-ı na‘îm ola Neşâtî’ye makâm Bu dahi İmâm Vehbî Çelebi’nin dediği târîhtir. 1472 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Târîh [s.300] Gürûh-ı âşıkâna şeyh-i irşâd Azîz ü muhterem merhûm u mağfûr Bilip fânî cihân-ı bî-bekâyı Bekâya azm edüp oldukda mestûr Dem-i fevtine Vehbî dedi târîh Ola Ahmed Neşâtî merkadin nûr Fasîh Dede dahi bu târîhi demiştir. Târîh Fasîhâ dediler mâtem-keşân fevti târîhin Neşâtî gitmek ile eyledi mahzûn ahbâbı Meşhûr Nazîm dahi bu târîhi demiştir. Târîh Nazîmâ gûş edüp fevtin dedim feryâd edüp târîh Ola rûh-ı Neşâtî andelîb-i Sidre vü Tûbâ Rüşdî Ahmed Efendi’nin târîh-i diğeri Fevtine anun denildi târîh Bu câm-ı dehrin gitti Neşâtı Velehû Gitti bir ehl-i hüner dedüm anun târîhin Eyledi azm-i cinân terk edüp ol dünyâyı Velehû Gitti bir ehl-i hüner dedüm anun târîhini Bezm-gâh-ı âlemin hâlâ Neşâtı gitdi âh Âsâr-ı ilmiyelerinden Kavâ‘id-i Dürriye nâm lügatleri ve manzûm Hilye-i Enbiyâları ve Kavâ‘id-i ilmü’l-Fürs nâm risâleleri ve Örfî-i Fahhâr’ın Kasâidine münakkah bir şerh-i latîfleri vardır. Neşâtî mahlasıyla eş‘ârı Ravzatü’ş-şuarâ’da ve nâm-ı nâmîleri Ravzatü’l-hattâtîn’de mezkûrdur. 41-Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Mehmed Sâdık El-Uşşâkî Edirneli ve Uşşâkî tarîki şeyhidir. Me’hazlarımızda bu zâtın terceme-i hâline tesâdüf olunamadı. 1094 târihinde irtihâl-i dâr-ı ukbâ etmekle Zindânaltı’nda Tatar Hân Kabristânı’nda Dâru’l-hadîs’e giden cadde üzerinde medfûndur. Gülşenî şeyhi Hasan Sezâyî Efendi hazretleri rûhâniyetlerinden istimdâd-ı feyz ile 1122 târihinde söylemiş olduğu âtiyü’z-zikr târihi bir memmer pâreye hâkk ile eski kabir taşının yanına vaz‘ ettirmiştir. Târîh Kutb-ı âlem şeyh Uşşâkî o hem-nâm-ı habîb RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1473 Vâsıl olmuştur hakîkat ilminin esrârına Zulmet-i unsurdan evvel yirmi bir yıl kurtulup Mazhar olmuştu o zât-ı pâk-i Hakk envârına Râh-ı Hakka halkı irşâd eyledi bâ-emr-i Hakk Devrini tekmîl edüp gitti bekâ gülzârına Feyz-i istimdâd ile dedim Sezâyî târîhin Hû deyip Sâdık Efendi gitti vahdet dârına Târîh noktalı harflerden çıkar. 42-Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh Muhammed Buhûrî tarîkinin pîri olduğu mervîdir. Me’hazlarımızda tercemesi bulunamadı. (Ramazan 1095) vefât edip Kıyak’ta Bürüncekci Câmii sâhasında mihrâb önünde medfûn ve nakş-ı seng-i mezârı bu târîh-i mevzûndur. Târîh Cüneyd-i dehr Muhammed Efendi pîr-i tarîk Nice zamân olup irşâd mesnedinde mukîm Meh-i sıyâmda azm eyledi bu fânîden Cinânda iyd-i visâl-i Hudâdan ola besîm Düşünce hâke bir ehl-i fenâ dedim târîh Ede Muhammed Efendi şemîm-i ıtr-ı na‘îm 1095 [s.301] Der-Asr-ı Sultân Süleymân Hân-ı Sânî 43-Ârif-i Bi’llâh Eş-Şeyh İbrâhim El-Gülşenî Mehâmmü’l-Fukahâ müellifi Mevlânâ Mehmed Kâmî Efendi’nin pederidir. Manisa’da sâkin Semerci Dede demekle şehîr bir pîr-i rûşenzamîrin veled-i hayrü’l-halef-i hıred-mendi tarîk-i Gülşenî’den Dervîş İbrâhîm Efendi’dir. Eğri Fâtîhi Sultân Mehmed Hân şehzâdelikleri hâlinde Manisa’da mutasarrıf-ı imâret iken gülberg-i mîzâc-ı latîfleri hazân-zede-i hastegî oldukta ol pîr-i rûşen-zamîrin te’sîr-i nefes-i bür’ü’s-sâ‘alarından şifâ-yâb olurlardı. Badehû serîr-ârâ-yı cihândârî olup Eğri Seferi’ne teveccüh-i hümâyûnları esnâda Edirne’de mîzâc-ı letâfet-imtizâcları şikest oldukta “Semerci Dedeciğim gel beni oku” diye hatt-ı hümâyûn irsâliyle Edirne’ye davet olunmuş idi. Ol takrîble Edirne’de ikâmet ve teehhül etmekle 1007 târîhinde sâhib-i terceme sâha-i vücûda vaz‘-ı kadem eyleyip sinn-i temyîze resîde olduklarında meşâmm-ı cânlarına bûy-ı fenâ vezân 1474 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si olmakla tarîkat-i aliyyenin birine intisâb ve ol zevkten neşne-yâb olmak ârzûsuyla halvet-serâ-yı hâbda azîmet-güzîn ve tarîkat-i istihâlede encâmbîn olduklarında kendilerin bir sahrâ-yı pehnâda görüp mânend-i serv-i revân üç alem nümâyân olup her birinin altında bir pîr-i rûşen-zamîr ve verâlarında dervîşân-ı kesîr zâhir oldu. Meğer ol pîrlerin biri hazret-i Mevlânâ ve biri Hacı Bektâşi Velî ve biri Şeyh İbrâhîm Gülşenî hazerâtı idi. Mülâkî olduklarında hazret-i Mevlânâ ile Hacı Bektâş-ı Velî Şeyh İbrâhîm Gülşenî’ye “bu dervîş sizin hem-nâmınızdır size münâsibtir” diye işâret etmeleriyle onlar dahi “gel oğul” diye iltifât gösterip dest-bûs-ı bey‘atleriyle müşerref olurlar. Hâbdan bîdâr olduklarında Edirne’de sâkin tarîk-i Gülşenî meşâyihinden Veli Dedezâde Şeyh Mehmed Efendi’den ahz-ı dest-i inâbet ve dâhil-i halka-i cem‘iyyet olmuş idi. Bir müddet sonra İstanbul’a gidip Emîr Buhârî şeyhi Es-seyyid Fazlu’llahü’n-Nakşibendî ile üç sene mikdârı sohbetten sonra bir def ‘a râcilen ve bir def ‘â râkiben ihrâm-bend-i azîmet-i beytu’llâhi’l-harâm ve edâ-yı nüsk-i islâm etmişler idi. Badehû ârzû-yı seyâhât ile “er-refîku sümme’t-tarîk”2 mazmûnuna binâen Bağdâd’ta Dervîş Kâni‘î nâm bir merd-i hudâ-yı refîk olup İsfahân’da Şeyh Bahâü’ddin nâmında melâmiyeden bir merd-i kâmilin sohbeti ârzûsuyla memâlik-i Acem’i tamâmen geşt ü güzâr ettikten sonra yine cânib-i gül-zemîn-i Edirne’ye vâsıl olduklarında çirkâb-ı ülfet-i dünyâdan dâmen-keşîde olup otuz sene mikdârı uzlet-güzîn ü seccâde-nişîn olmuşlar idi. Bu hâl üzere sübha-şümâr-ı eyyâm ü leyâl iken 1100 târîhinde dâr-ı fenâdan rıhlet ü âlem-i ukbâya azîmet eyleyip tarâvet-şiken-i gülşen-i hayât ve kadem-zen-i gülistân-ı cennât-ı âliyât oldular. Edirne’de Uzun Kaldırım’da Huysuz Baba Türbesi karşısında Uzun Mezarlık’ta Celvetî şeyhi Abdülbâkî Efendi’nin kabri ittisâlinde defn olundular. Kabrinde hutûtdan ârî nokta tâşları merkûzdur. Necl-i necîbleri Kâmî Mehmed Efendi hazretleri ber vech-i ta‘miye bu gûne târîh demişlerdir. Târîh Pîr-i rûşen-dil ü dervîş-nihâd İbrâhîm İntikâl eyleyicek derd ile giryân oldum Âh pey-der-pey mir’ât-ı zamîrimde görüp Âkıbet iki gözüm yaş ile dolmuş buldum Târîhin tarîk-i istihrâcı. İki def ‘a âh lafzı ki pey-der-pey ola tasarrufta âhın peyi ki hâ der pey olunca (5511) olur. Mir’ât-ı zamîrde aks olunca (1155) gözler dolunca (1100) olmak üzere tasarruf kılınmıştır. Sinn-i 2 Önce arkadaş sonra yol. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1475 şerîfleri doksan üçe bâliğ olmuş idi. Kerâmât-ı aliyye ile meşhûr bir pîr-i mu‘ammer-i mübârek-nefes nice tâlibîne [s.302] müderris-i müteşerri‘ ve riyâzet-i i‘tiyâd idi. Mahlastan ârî İbrâhim ismiyle eş‘ârı Ravzatü’şşuarâ’dadır. Der-Asr-ı Sultân Ahmed Hân-ı Sânî 44-Eş-Şeyh Mûsâ Bin Eş-Şeyh Muslihuddin Tarîk-i Uşşâkî meşâyihinden Çizmeci Şeyh demekle meşhûr sâbıku’tterceme Muslihuddin Efendi’nin mahdûmu olup 1046 târihinde pederi makâmına şeyh olmuştur. Elsine-i nâsda Mûsâ Baba demekle meşhûrdur. Bin yüz hilâlinde vefât etmekle Üsküfçü Hızır Mahallesinde Kıyak Caddesi’nde 218 numaralı türbe-i mahsûsada medfûndur. 45-Eş-Şeyh Mehmed Bağdâdî’dir. İmâm-ı A‘zam hazretlerinin sülâle-i tâhirelerinden olup seyâhat tarîkiyle Edirne’ye gelerek 1104 târihinde Edirne’de vefât etmekle Murâdiye Câmi-i şerîfi sâhasında mihrâb kurbunda medfûn ve nakş-ı seng-i mezârı bu târîh-i mevzûndur. Târîh Sâkin-i Bağdâd İmâm-ı A‘zam ol şân-ı azîm Şeyh Muhammed nesl-i pâkinden olup tab‘-ı selîm Edrine şehrinde erip çün ana dest-i ecel Gitti rûhu cennete cismi kalıp bunda mukîm Cümle havrâ-i behiştî okuyup târîhini Dediler kim oldu me’vâ ana cennâtü’n-na‘îm 46-Eş-Şeyh Sırrı Nâmı Mehemmed’dir. Gülbün-i vücûdu hâk-i pâk-i Edirne’den nümâyân ve Şeyh Sırrı Efendi demekle ma‘lûm-ı erbâb-ı irfân olup ba‘de tekmîli’l-isti‘dâd e‘izze-i tarîkat-i Gülşeniye’den sâbıku’t-terceme Eş-Şeyh Abdülkerîm Efendi’den ahz-ı yed-i inâbet ve etvâr-ı seb‘a tekmîline himmet eyleyip hizmetleriyle şeref-yâb badehû ahz-ı icâzetle kâm-yâb olduktan sonra mürşidlerinin irtihâline mebnî Şâh Melek Zâviyesi’nde kâin makâmlarına şeyh olmuşlar idi. Zâviye-i mezkûre hatîresinde medfûn ise de târîh-i vefâtı anlaşılamadı. Sandukalarında Şeyh Vefâ Efendi’nin bu ebyâtı muharrerdir. 1476 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Nazm Ol semiyy-i hazret-i fahr-i rüsül Ya‘ni Sırrî ârif-i sırr-ı Hudâ Yâd-ı nâmı ile edenler duâ Nâil-i maksûdu olur bî-riyâ Gülşenî hazretlerinin himmeti Sırra vâsıl eylemişti onları 47-Eş-Şeyh Es-Seyyid Kutbuddîn Edirne’de vâsıl-ı sâhil-i vücûd ve dest-res-i dâmen-i şühûd olup rütbe-i isti‘dâda pâ-nihâde olduklarında Gülşenî meşâyih-i kirâmından Hamdî Efendi’den ahz-ı yed-i inâbet ve kesb-i âdâb-ı tarîkate bezl-i himmet eyleyip nâil-i icâzet olduktan sonra mürşidlerinin vefâtında Şâh Melek Zâviyesi’nde kâin makâmlarında şeyh olmuş idi. Zâviye-i mezkûre hatîresinde medfûn ise de târîh-i vefâtı anlaşılamadı. Sandukalarında Şeyh Vefâ Efendi’nin bu ebyâtı mastûrdur. Nazm Şeyh Kutbuddin Efendi mazhar-ı esrâr olup Sâlikânı etti irşâd sâhib-i âsâr olup Vâkıf-ı ilm-i ledünnî olmak istersen Vefâ Eyle istimdâd-ı tâmmı zâir-i ebrâr olup Der-Asr-ı Mustafa Hân-ı Sânî 48-Eş-Şeyh Es-Seyyid Ali Bin Eş-Şeyh Es-Seyyid Kutbu’ddin Mahrûse-i Edirne’de Gülşenî Zâviyesi’nde seccâde-nişîn-i irşâd olan Eş-Şeyh Es-Seyyid Kutbu’ddin Efendi’nin mahdûmu Es-Seyyid Ali Efendi’dir. Edirne’de tayy-ı merâhil-i adem ve sahn-ı vücûda vaz‘-ı kadem eyleyip ulûm-i zâhirede nâil-i murâd ve dâhil-i halka-i erbâb-ı isti‘dâd olduktan sonra vâlid-i mâcidlerinden inâbet ve tekmîl-i âdâb-ı tarîkat eyleyip vâlidleri intikâl-i dâr-ı âhiret ettikte zâviyelerinde seccâde-nişîn-i meşîhat olmuşlar idi. Ol buk‘a-i celîlede irşâd-ı erbâb-ı isti‘dâd üzere iken (1106) senesi hilâlinde intikâl [s.303] ve âlem-i ukbâya irtihâl eylediklerinde Kâmî Mehmed Efendi bu târîhi demiştir. Târîh Şeyhzâde necl-i kutbu’l-ârifîn Yad edüp bezm-i elest-i evveli Şebnem-âsâ oldu bîtâb-ı visâl Olıcak şems-i hakîkat münceli RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1477 Âsitân-ı Gülşenî’nin çok zamân Olmuş idi pîşvâ-yı ekmeli Gûş edüp fevtin dedüm târîhini Mâte Seyyid Gülşenî Molla Ali Zâviyeleri hatîresinde medfûn ve sandukalarında Müsellem Efendizâde Şeyh Vefâ Efendi’nin bu ebyâtı menkûştur. Nazm Zâde-i kutb idi bî-reyb Şeyh Aliyy-i Gülşenî Zâhir u bâtında seyyid sâhib-i kudret velî Sırr-ı pâkine teveccüh ile sa‘y et subh u şâm Ey Vefâ kılmak dilersen levh-i kalbin müncelî Mahlûl olan zâviyelerinde Şeyh La‘lî Mehmed Efendi seccâde-güster-i meşîhat oldu. Azîz-i merhûm dâhil-i idâd-ı erbâb-ı fuhûm ma‘den-i sadâkat mazanne-i kerâmet dervîş-i mütevâzi‘ sâlih-i müteşerri‘ idi. 49-Eş-Şeyh Mehmed La‘lî Gülbün-i vücûdu hâk-i pâk-i Kastamonu’dan bedîdâr ve La‘lî Mehmed Efendi demekle şöhret-şi‘âr olup iktisâb-ı ilm ü ma‘ârif ve iktitâf-ı şükûfe-zâr-ı letâif ü zarâif ettikten sonra meşâmm-ı cânı istinşâk-ı bûy-ı fenâ ve hâristân-ı dâru’l-ınânın gülberg-i âmâlinden istiğnâ etmegin terk-i tecrîd semtini ihtiyâr edip mahmiye-i Edirne’ye vusûl ve Gülşenî Zâviyesi’nde seccâde-nişîn-i tarîkat olan Sırrî Şeyh Mehmed Efendi’nin meclis-i şerîflerine duhûl ile nice zamân hizmetlerinden tahsîl-i merâm ve merâtib-i âdâb-ı tevhîdi tamâm eylediler. Şeyhleri terk-i âlem-i sûret eyleyip yerlerine Kutb Efendi şeyh oldukta bunlar Edirne’den İstanbul’a hicret ve meşâyih-i tarîkat-ı Halvetiye’den Koca Mustafa Paşa Zâviyesi’nde seccâde-nişîn-i irşâd olan Es-seyyid Alâüddin Efendi’den dahi inâbet ile bir müddet zâviye-i mezbûrede ikâmet etmişler idi. Badehû âzim-i hacc-ı beytu’llâhü’l-harâm ve ziyâret-i ravza-i hazret-i fahru’l-enâm edip ba‘de’lkufûl Edirne’ye vusûllerinden sonra Gülşenî Zâviyesi’nde seccâde-güster-i meşîhat olan Kutb Efendizâde Es-seyyid Ali Efendi’nin 1106 târihinde dâr-ı bekâya irtihâllerine mebnî makâmlarında seccâde-nişîn-i hilâfet oldular. Bu hâl üzere sübha-şümâr-ı eyyâm u leyâl iken 1112 Zilhiccesinde intikâl ve riyâz-ı kudse irtihâllerinde zâviyeleri sâhasında medfûn ve sene-i vefâtları Kâmî Mehmed Efendi’nin mîzâb-ı hâmelerinden çekîde olan bu târîh-i mevzûndur. 1478 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Târîh Dirîgâ yine hemnâm-ı Muhammed şeyh-i rûşen-dil Tarîk-i Gülşenînin pîşvâsı hazret-i La‘lî Koyup bu tekye-gâh-ı bî-bekâyı eyledi rihlet Olunca rûh-ı pâkı âlem-i envâra müsta‘lî Dedim gûş eyleyince irtihâlin Kâmiyâ târîh Medet koptu nihâl-i Gülşenîden bir gül-i la‘lî Bu mısra dahi müşârunileyh Kâmî Efendi’nin ber-vech-i ta‘miye târih-i diğeridir. Mısra Nihâl-i Gülşenîden koptu hayfâ bir gül-i la‘lî Bir gül kopmadan maksat mısrâ‘-ı târihten elli bir adedi iskâttır. Sinleri yüz on seneye bâliğ olduğu mervîdir. Mahlûl olan zâviyeleri kendi terbiyet-gerdeleri olan Câbî Dede demekle şehîr Hasan Sezâyî Efendi’ye tevcîh olundu. Azîz-i müşârunileyh Mehmed La‘lî Efendi iffet ü salâh-ı hâl ile muhammer-i hulûk mahmûdu’l-hısâl âbid-i sâhib-i hâl idi. Evâil-i hâllerinde la‘l yapmakla me’lûf olduklarından La‘lî Efendi demekle meşhûr olmuşlar idi. Der-Asr-ı Sultân Ahmed Hân-ı Sâlis 50-Eş-Şeyh Abdülhayy Bin Eş-Şeyh Saçlı İbrâhim Sultân Mehmed Hân-ı Râbi‘ asrı meşâyihi sırasında mesbûku’tterceme [s.304] tarîkat-ı Celvetiye meşâyihinden Eş-şeyh Saçlı İbrahîm Efendi’nin mahdûmudur. Gülbün-i vücûdu hâk-i pâk-i Edirne’den bedîd ü nâil-i rütbe-i dâniş [ü] vedîd olup sermâye-i tab‘-ı mâderzâd ile vâsıl-ı nisâb-ı isti‘dâd olduktan sonra vâlid-i mâcidleri sebebiyle levâzım-ı ilm ü ma‘rifet ve tekmîl-i erbâb-ı tarîkat eyleyip bir müddet sonra Kızanlık Kasabası’nda Eş-şeyh Alâüddîn Efendi Zâviyesi’ne şeyh nasb u tayin olunmuşlar idi. 1071 Recebinde pederleri mahlûlünden maskat-ı re’sleri olan mahrûse-i Edirne’de Sultân Selîm-i Cedîd câmi-i şerîfi va‘ziyesi tevcîh olunup zâviyelerinde dahi seccâde-nişîn-i irşâd olmuşlar idi. 1097 Şevvâlinde Kadızâde mahdûmu Şeyh Mustafa Efendi mahlûlünden İstanbul’da Kadırga Limanı’nda vâki Mehmed Paşa Zâviyesi’ne nakl olunup 1099 târîhinde Vânî Efendizâde Es-seyyid Mahmûd Efendi yerine Bahçekapısı dâhilinde Vâlide-i Sultân Mehmed Hân câmi-i şerîfi va‘ziyesi dahi ihsân olundu. 1103 Saferinde Şeyh Selâmi Ali Efendi mahlûlünden medîne-i Üsküdâr’da kâin şeyh Mahmûd Efendi âsitânelerinde mürşid-i râh-ı hakîkat ve kürsi- RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1479 nişîn-i va‘z u nasîhat oldular. Bu hâl üzere 1117 Recebinin yirmi dokuzuncu isneyn gecesi terk-i cihân-ı fânî ve azm-i bekâ-yı câvidânî ettiklerinde medîne-i Üsküdâr’da Mehmed Bey türbesinde defn olundular. Azîz-i müşârunileyh talâkat-ı lisân ve selâkat-ı beyân ile meşhûr ehl-i takvâ ve müteverri‘ tâbi‘-i sünnet ve müteşerri‘ kürsi-nişîn-i va‘z u tezkîr ü gühernisâr-ı hadîs ü tefsîr zahr-ı kalbden tahkîke kâdir meclis-i va‘zı hirmen-i cevâhir ü nevâdir mazanne-i kerâmet pîr-i sâhib-i himmet idi. Mahlastan ârî Abdülhayy ismiyle ilâhiyât-ı manzûmeleri Ravzatü’ş-şuarâ’dadır. 51-Eş-Şeyh Abdülhay Bin Eş-Şeyh Hüseyin Me’hazlarımızda terceme-i hâllerine tesâdüf olunamadı. 1118 târihinde irtihâl ve âlem-i câvidânîye intikâl etmekle Zindanaltı’nda Eskicizâde Mevlânâ El-hâc Ali Efendi’nin kabri kurbunda defn olunmuştur. 52-Eş-Şeyh Rıdvân Bin Eş-Şeyh Mehmed Edirne’de Eski Câmi vâ‘izi iken vefât etmiş olan Deli Vâ‘iz demekle meşhûr Şeyh Mehmed Efendi’nin mahdûmudur. Tahsîl-i ilm ü kemâle müdâvim ve mecâlis-i ulemâya mülâzim olarak tarîk-i meşîhate sülûk ile Edirne’nin bazı cevâmi‘inde kürsi-nişîn-i va‘z u nasîhat olmuş ve Câmi-i Atîk vâ‘izi iken Hasan Paşa refâkatiyle 1115 senesi Edirne Vak‘a-i müellimesinde cumhûr-ı İstanbul nezdine azîmet etmiş idi. Muahharen Sultân Selîm Câmii vâizi olup 1125’te vefât eyledi. Yerine Sultân Abdülhamid Hân-ı Evvel asrı meşâyihi sırasında tercemesi mezkûr oğlu Abdu’rrahman Efendi şeyh olmuş ve muahharen Üç Şerefeli va‘ziyesine nakl ettirilmiştir. Mûmâileyh Abdurrahman Efendi ile mahdûmu Râsim Mustafa ve hafîdi Abdülcelîl ve Seyyid Mehmed Ârif ’in tercemeleri Ravzatü’l-hattâtîn’de ve diğer hafîdi Âkif ’in tercemesi de Ravzatu’ş-şuarâ’dadır. 53-Eş-Şeyh Hâmid Attar Hacı Halîl Mahallesi’nde Germekapı Caddesi’nde nâmına mensûb olan Uşşâkî Tekkesi’nin bânîsi ve şeyhidir. Mûmâileyh tarîk-i mezkûr meşâyihinden Gümülcineli Şeyh Osmân Efendi’ye bi’l-intisâb tekmîl-i âdâb-ı tarîkatle nâil-i mertebe-i icâzet olduktan sonra meskenlerine mahsûs olan hânelerini zâviyeye tahvîl ile irşâd-ı ibâd ile iştigâl ve ol hâl ile imrâr-ı eyyâm u leyâl eylemekte iken 1126 târihinde şeref-sâdır olan irci‘î emr-i şerîfine lebbeyk-zen-i icâbetle irtihâl-i dâr-ı âhiret etmekle Zindânaltı’nda Tatar Hân Kabristânı’nda Germekapı Caddesi’nde 1480 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si arabahâneler ittisâlinde Zindan Sokağı cephesinde medfûn ve nakş-ı seng-i mezârı tarîk-i mezkûr meşâyihinden Cemâlî Efendi’nin dediği târîh-i mevzûndur. Târîh Hazret-i Hâmid Efendi zümre-i Uşşâkîden Çekti bu kesretten elin düştü vahdet eline [s.305] Râh-ı Hakda rehnümâsı Şeyh Osmân hazreti Hem-civâra cezb etti döndü hâli hâline İbtidâ sâl-i Muharrem gurresidir rihleti Kırdı unsur bendini yol buldu dostun vaslına Göçmesin keşf eyleyip verdi mukaddem ol haber Cân atıp fermân-ber oldu davet-i Hakk kâline Fezkürûnî dedi Kur’ânın içinde çünkü Hakk Hakkı zikr etti ecel hamrı erince diline Hüsn-i hâl-i rihletine kondu târîhi anın Son nefes Allah çeküben gitti Hâmid aslına 54-Eş-Şeyh Mustafa Kutbu’l-ârifîn Nova şeyhi Üsküdârî Eş-şeyh El-hâc Mustafa Efendi hazretleri otuz sene kadar Bosna sarâyında temekkün ve gâh Mostar ve Nova kasabalarında meks ü tavattun eyledikten sonra 1096 târihinde Edirne’ye hicret ve vefâtına dek ferş-i seccâde-i meks ü ikâmet eylemiş idi. Ber-vech-i mezkûr evâil-i senede mahsûr olan Budin ve Kamaniçe kalelerinin muhâsaraları mütemâdî ve âyâ keyfiyet-i hâl neye müncerr olur diye desîse-i âkıbet-i kâr halecân-ı tab‘-ı hümâyûna bâdî olmakla şehinşâh-ı gayûr hazretleri bir gün azîz-i müşârunileyh ile görüşüp meâl-i hâlden su’âl buyurduklarında iki kaleden dahi düşman-i dîn nevmîdi-i teshîr ile münhezimen ric‘at eyleyeceklerini tebşîr eyledi. Badehû müşârunileyhin kelâm-ı mezkûru vâkia mutâbık zuhûr edip hâlen zâhiren rûh-ı pürfütûhleri tebdîl-i âşiyân ve bu dâr-ı garûrdan azm-i ravza-i rıdvân eyledi. Târîh-i intikâlleri 1127 târih-i hicriyesidir. Hâce İvaz Mahallesi’nde Horozlu Caddesi’nde vâki Yeni Tekke demekle ma‘rûf dergâh-ı şerîfteki türbe-i mahsûsada medfûn olup dergâh-ı şerîf-i mezkûr dahi nâm-ı nâmîlerine binâ olunmuştur. Vefâtlarına Gülşenîzâde Mehmed Kâmî Efendi bu târihi demiştir. Târîh Ol vâ‘iz-i ferîd-i asr Şeyh Mustafa Eslâfın ittikâ ile olmuştu peyrevi RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1481 Âsâr-ı zühdü idi ki envâr-ı va‘zının Huzzâr-ı meclis üzre ayân idi pertevi Va‘zına dil-firîb idi şâhenşeh-i zamân Oldukça gâhi encümen-ârâ-yı Hüsrevi Gûş eyleyince fevtini târîh için dedim Kürsi-nişîn-i meclis-i adn ola Bosnevî 55-Eş-Şeyh Mustafa El-Boluvî Tarîk-i Halvetî meşâyih-i kirâmından Edirne’de Süle Çelebi Mahallesi’nde kâin Şâh Kadın Tekkesi şeyhidir. 1129 târihinde Edirne’de irtihâl-i halvet-hâne-i ukbâ edip Tarlakapı’da tekkesi kurbunda vâki Süle Çelebi Câmi-i şerîfi sâhasında medfûn ve nakş-ı seng-i mezârı Uşşâkî şeyhi Cemâlî Efendi’nin dediği târîh-i mevzûndur. Târîh Hazret-i Şeyh Mustafa pîr-i tarîk-i Halvetî Nice sâl olmuş idi râhına anın reh-nümâ Sığmadı anın kemâli çün cihân-ı fânîye Anın içün koyup anı eyledi azm-i bekâ Rabb-i izzet kabrini pür-nûr ede tâ haşre dek Rûhunu takdîs ede hem lutf-ı fazlıyla Hudâ Çıktı ikilik rüsûmundan dedim târîhini Bu fenâdan gitti âlem kutbu Hacı Mustafa Lügat-ı Târihiyye vü Coğrafiyye’de tarîk-i aliyyeyi ta‘dâd ettiği sırada yirmi beşinci numaraya müsâdif bulunan Seyyid Mustafa El-Bekrî Es-Sıddîkî hazretlerinin vasfında diyor ki tarîkat-ı aliyye-i Bekriye Seyyid Mustafa El-Bekrî Es-Sıddîkî hazretlerine mensûbdur ve diyâr-ı Arap’ta tarîkat-ı aliyye-i Halvetiyye’yi neşr eder bu zât-ı âlî-kadrdır. Ve şeyhleri Mısrî Hacı Baba demekle ma‘rûf ve Edirne’de medfûn Şeyh Mustafa ElBoluvî olup bu dahi Karabaş Veli hazretlerinden ve onlar da İsmâil Çorumî ve Şeyh Ömeru’l-fuâdî ve Şeyh Muhyiddin vâsıtalarıyla Hacı Şabân-ı Velî hazretlerinden ahz-ı nisbet buyurmuşlardır. (intehâ) [s.306] Şu hâle göre müşârunileyh Şeyh Mustafa Efendi hazretleri Seyyid Mustafa El-Bekrî hazretlerinin şeyhleri olduğu anlaşılıyor. Ve yine mezkûr Lügat-i Târihiyye’de (Tı) harfinde (Doğânî Hacı Baba) ki şeyh-i müşârun iley hazretleridir. Tercemesinde diyor ki Üsküdar’da Doğancı Başı idi. Muahharen uhdesine Şâm-ı şerîf kul kethüdâlığı tevcîh olunduğu esnâda cümlesinden vaz geçip meşâyih-i kirâmdan Karabaş denmekle meşhûr Hacı Ali Efendi’ye 1482 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si arz-ı inâbet ve birlikte hacc-ı şerîfe azîmet edip avdetlerinde Mısır şeyhi yolda vefât etmekle müşârunileyh Şeyh Ali Efendi tarafından vukû bulan işâret üzerine Mısır’da kalıp tarîk-i irşâda sarf-ı himmet ve muhaddisîn ü ulemâdan bir çok zevâta i‘tâ-yı hilâfet eyledi. Ve bir müddet sonra Edirne’ye hicret ederek orada ilâ âhiri’l-ömr zâviye-nişîn-i irşâd oldu. Tâlib-i nasîhat olanlara (dâimâ kendini yok cenâb-ı Hakk’ı var bil ve kendi yokluğunu cenâb-ı Hakk’tan bil) diye buyururlar idi. (intehâ) Lügat-i mezkûrede târîh-i vefâtları 1129 yazılacak iken sehven 1029 yazılmış olmakla tashîh edildi. 56-Eş-Şeyh Mustafa Eş-Şehîr Bi-Serrâczâde Me’hazlarımızda terceme-i hâline tesâdüf olunamadı. 1132 târihinde vefât etmekle Câmi-i Atîk’in Çömlekçiler Kapısı cephesinde vâki mektep sâhasında defn edilmiştir. 57-Eş-Şeyh Mehmed Edirne’de İbrâhim Paşa Câmi-i şerîfi vâ‘izidir. 1134 târihinde irtihâl-i dâr-ı bekâ etmekle İstanbul yolunda Seyyid Celâlî Türbesi kurbunda medfûndur. 58-Eş-Şeyh Mehmed Hamdi Eş-Şehîr Bi-Bağdâdî Maskat-ı re’si Edirne şehri ise de Bağdâdî demekle şöhret bulmuştur. Tarîkat-i aliyye-i Uşşâkiye meşâyihinden Gümülcineli Şeyh Osmân Efendi’den ahz-ı yed-i inâbet ve dâhil-i cem‘iyyetle tekmîl-i âdâb-ı tarîkat ederek irşâd-ı erbâb-ı isti‘dâda icâzet almışlar idi. 1136 târîhinde irtihâl-i dâr-ı ukbâ etmekle İstanbul yolunda Seyyid Celâlî Türbesi cephesinde vâki kabristânın Tarlakapı cihetinde medfûn ve nakş-ı seng-i mezârı türbe-gerdeleri Eş-şeyh Cemâlî Efendi’nin söylemiş olduğu bu târîh-i mevzûndur. Târîh Hazret-i şeyhu’ş-şuyûh-ı kâmilân Şeyh Mehemmed ol veliyy-i muhterem Zümre-i Uşşâkîden ol pâk zât Mürşid-i tâm idi ol fevka’l-ümem Mevti oldu âlemin mevti gibi İlm ü irfân ile olmuş idi alem Ol fenâfi’llah bekâbi’llah idi Rûhu bâkî cismi olmuştur adem RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1483 Zâtın anlamazdı sûret-bîn olan Sîreti ilhâmlaydı dem-be-dem Herherîsiyle dedüm târîhini Vasl-ı Hakkı buldu Bağdâdî bu dem Mûmâileyh Gümülcineli Şeyh Osmân Efendi’den onlar dahi Gümülcineli Şeyh Abdülkerîm Efendi’den onlar dahi Gümülcineli Şeyh Halîl Efendi’den onlar dahi Keşânî Şeyh Mehmed Efendi’den onlar dahi Şeyh Âlim Sinân hazretlerinden onlar dahi Şeyh Ömerü’l-Kıbrısî hazretlerinden onlar dahi Şeyh Seyyid Memicân Es-Saruhânî hazretlerinden onlar dahi şeyhu’ş-şuyûh menba‘u’l-feyz ve’l-fütûh el-kâmilü’l-mükemmil Hüsâme’ddin hazretlerinden ahz-ı nisbet buyurmuşlardır. Hamdî mahlasıyla ilâhiyâtı Ravzatü’ş-şuarâ’dadır. 59-Eş-Şeyh Mehmed Bin Eş-Şeyh Abdülazîz Es-Sivâsî Tarîk-i Halvetî meşâyihinden sâbıku’t-terceme Sivâsî Abdü’lazîz Efendi’nin mahdûm-ı ma‘âlî-rüsûmu olup pederinin irtihâlinde makâmına şeyh olmuştur. Edirneli’dir. 1138 târihinde vefât edip Sivâsî Tekkesi’nde pederi yanında medfûn ve nakş-ı seng-i mezârı bu târîh-i mevzûndur. Târîh [s.307] Âlim ü fâzıl cenâb-ı Şeyh Mehemmed Halvetî Göçtü dünyâ tekkesinden ol azîz-i muhterem Acıyıp ervâh-ı kudsî fevtine târîh dedi Gitti hayfâ pîr-i fânî ibni Sivâsî bu dem Der-Asr-ı Sultân Mahmûd Hân-ı Evvel 60-Eş-Şeyh Enîs Dede Nâm-ı nâmîleri Receb’tir. Edirne Mevlevihânesi meşâyihindendir. Enîs mahlasıyla tercemesi Ravzatü’ş-şuarâ’dadır. 61-Eş-Şeyh Enîs Dede Nâm-ı nâmîleri Mustafa olup Edirneli’dir. Mısır Mevlevihânesi meşâyihindendir. Tercemesi Enîs mahlasıyla Ravzatü’ş-şuarâ’dadır. 62-Eş-Şeyh Sezâyî Nâm-ı nâmîleri Hasan’dır. Edirne’de Süleymâniye Küçük Pazarı’nda kâin Gülşenî dergâh-ı şerîfi şeyhidir. Sezâyî mahlasıyla tercemesi Ravzatü’ş-şuarâ’dadır. 1484 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si 63-Eş-Şeyh İbrâhim El-Fıtriyyü’l-Buhârî Buhâra’dan seyâhat tarîkiyle Edirne’ye teşrîf buyurmuş a‘lem-i ulemâdan ve muhaddisînden bir zât-ı âlî-derecât olup kırk bin hadîs-i şerîf ezber ettiği mervîdir. 1152 târihinde irtihâl-i dârü’l-cinân etmekle Buçuktepe Kabristânı’nda Kavak Kapı cihetinde defn olunmuştur. Merkad-i şerîfleri ziyâretgâhtır. Âsâr-ı ilmiyelerinden Tuhfetu’n-nebî unvanlı bir Hadîs-i Erba‘în’i ve Buhâri-i şerîfe bir de şerhi vardır. 64-Eş-Şeyh Abdullah Enîs Edirne’de tennûre-bend-i hângâh-ı vücûd olup tekmîl-i kemâlât-ı ilmiyeden sonra sâbıku’z-zikr Receb Enîs Dede Efendi’ye intisâb ile tarîkat-i aliyye-i Mevleviye’de merâtib-i âliyeye ve bi’n-netîce Mısır’a azîmetle orada kâin zâviye-i Mevleviye meşîhatine nâil ve hüsn-i hattı hattâtîn-i meşhûreden Mehmed Nûrîyü’l-Mısrî’den ta‘allüm ile sülüs ü nesihte üstâdı mertebesine vâsıl olduktan sonra cânib-i Hicâz’a azîmet ve îfâ-yı farîza-i hacc-ı şerîf ile avdet edip nâil-i meşîhat olduğu zâviyede imrâr-ı rûz u leyâl eylemekte olduğu hâlde (1159) târihinde vefât etmiş olduğu ve bir çok eser kitâbet eylediği Murâdi-i Dımaşkî’nin Silku’d-durer fî A‘yâni’l-karni’s-sânî Aşer nâm eserinde mezkûr ve nâmları Ravzatü’lhattâtîn’de dahi mastûrdur. 65-Eş-Şeyh Cemâli Edirnevî Tarîk-i Uşşâkî’de pîr-i sânî unvanını almıştır. Tercemesi Ravzatü’şşuarâ’dadır. 66-Eş-Şeyh Ali El-Kâdirî Teftin Ağa Mahallesi’nde Çiçekli Mektep Sokağı’nda mukaddemâ Kâdirî el-yevm Nakşî Dergâh-ı şerîfinde Kâdirî şeyhi olduğu hâlde (1165) târihinde vefât etmekle dergâh-ı mezkûr hatîresinde medfûn ve nakş-ı seng-i mezârı bu târîh-i mevzûndur. Târîh Seyr-i bi’llâh ile sefer edip ma‘ârif haccına Ka‘be-i dilde tavâf üzre idi ol dâimen Nükte-dân olduğuna bu noktalı târîh nişân Şeyh Aliyyü’l-kâdirî ukbâya göçtü sâlimen 67-Eş-Şeyh Mehmed Sâdık Gülşenî şeyhi Hasan Sezâyî Efendi hazretlerinin necl-i necîpleri ve Süleymâniye Küçük Pazarı’nda vâki pederlerinin seccâde-nişîn-i irşâd ol- RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1485 duğu dergâh-ı şerîfin bâni-i tecdîdi ve şeyhidir. 1172 târihinde pederinin maskat-ı re’si olan Gördes’e azîmetle müteâkıben vefât etmekle orada defn olunmuştur ve irtihâllerine şuarâ-yı asriyeden Mevlevî El-hâc Mehmed Tâib Efendi bu târihi demiştir. Târîh Âsitân-ı Gülşenînin mürşid-i ser-defteri Kim odur hûrşîd-i evc-i mihr-i kudsiyyü’l-hisâl [s.308] Âlem-i ulvîye meyl etti hazîz-i hâkten Murg-ı rûh-ı pür-fütûhu adne kıldı irtihâl Zâtını Hakk sâlik-i minhâc-i tevhîd eyleyip Zulmet-i unsurdan ayrıldı edüp kesbü’l-kemâl Câhidû emrinde hem gösterdi sa‘y ü ihtimâm Etmedi zerre kuyûd-ı mâsivâyı ihtimâl Mazhar-ı nûr-ı tecelli menba‘-ı esrâr-ı Hakk Bildi zînetgâh-ı âlem itibarî bir hayâl Çâr-unsurdan çıkar târîh-i mu‘cem Tâibâ Şeyh Mehemmed Sâdık oldu nâil-i kurb-ı visâl Der-asr-ı Sultân Osmân Hân-ı Sâlis 68-Eş-Şeyh Müsellem Nâmı Ahmed’dir. Tarîk-i Gülşenî’den Veli Dede Dergâh-ı şerîfi şeyhidir. Tercemesi Ravzatü’ş-şuarâ’dadır. 69-Eş-Şeyh El-Hâc Ahmed Tarîk-i Halvetî’ye mensûb Şâh Kadın Zâviyesi bânîsinin mahdûmu ve zâviyenin şeyhidir. Ravzatü’t-tekâyâ’da bu Şâh Kadın Zâviyesi vasfındaki meşrûhâta nazaran bu zât zâviye-i mezkûrede ibtidâ şeyh olan El-hâc Mustafa Efendi’nin icâzet-gerdelerinden idügi ve irtihâlinde onun yerine şeyh olduğu anlaşılmaktadır. 1170 târihinde irtihâl etmekle zâviyesi kurbunda vâki Süle Çelebi Câmii hatîresinde medfûn ve nakş-ı seng-i mezârı bu târîh-i mevzûndur. Târîh Halvetî bir pîr-i uzlet etti kesretten hemân Ana halvethâne oldu kabri ya‘ni meşhedi Şâh Kadınzâde gibi ya var mı ol postun eri Oldu ol merde müyesser böyle mürşid mesnedi Hâtif-i gaybî dedi menkûtla târîhini 1486 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Hacı Şeyh Ahmed bekâya göçtü buldu maksadı 70-Eş-Şeyh Kıyâmî Seyyid Mustafa Tarîkat-i aliyye-i Kâdiriye meşâyihindendir. 1188 târîhinde vefât etmekle Sevindik Fakîh Mahallesi’nde Selçuk Hatun bint-i Mürsel Câmi-i şerîfi hatîresinde medfûn ve nakş-ı seng-i mezârı bu ebyât-ı mevzûndur. Nazm Bu Kıyâmî şeyh Seyyid Mustafa Efendi hemân Hû deyüb gülzâr-ı kudse cân atıp oldu revân Kesret-i tevhîd ile erişti mülk-i vahdete Emr-i Hakla bir nefeste eyledi tayy-i mekân Sâlikânın akdemi bir pîr-i rûşen-dil idi Râhatıyla şâd ede rûhun cenâb-ı müsteân 71-Eş-Şeyh Mehmed Vefâ Veli Dede Dergâh-ı şerîfi şeyhi olup Vefâ mahlasıyla tercemesi Ravzatü’ş-şuarâ’dadır. (571) 72-Eş-Şeyh Abdurrahman Sultân Ahmed Hân-ı Sâlis meşâyih-i asriyesi sırasında mesbûku’tterceme Eş-Şeyh Rıdvan Efendi’nin mahdûmu olup levâzım-ı tarîki i‘dâd ve ulemânın birinden ihrâz-ı şeref-i mülâzemetle ber-murâd olup pederi vefâtında yerine Edirne’de Sultân Selîm Câmi-i şerîfine Cuma vâ‘izi olmuş ve badehû Üç Şerefeli Câmi-i şerîfi cuma vâ‘izliğine tahvîl-i memuriyet eylemiş idi. Bu hâl üzere 1191 senesinde vefât edip Zindânaltı’nda Eskicizâde Mevlânâ El-hâc Ali Efendi’nin kabri kurbunda medfûndur. Mahdûmu Râsim Mustafa’nın tercemesi Ravzatü’l-hattâtîn’dedir. 73-Eş-Şeyh İbrâhim Bin Ali Yazıcı Murâdiye Mahallesi’nde Tekke Sokağı’nda (3) numarada vâki Rufâ‘î dergâh-ı şerîfinin bânîsi ve şeyhidir. Edirne’nin 1310 senesi sâlnâmesinde sâhib-i terceme vasfında diyor ki Şeyh İbrâhimü’lecel hazretleri 1150 târihinde Basra vilâyetinden Edirne’ye gelen tarîkat-ı aliyye-i Rufâ‘iyye’ye mensûb Şeyh Aliyyü’ş-şeybâ hazretlerinden ahz-ı nisbet etmiş ve Sezâyî hazretlerinin şeref-i sohbetleriyle müşerref olmuştur. Me’hazlarımızda bu kayda tesâdüf olunamadı. Yalınız Tuhfetü’l-hattâtîn’de [s.309] mûmâileyh Edirne’de Murâdiye kurbunda sâkin idi. 1115 târihinde kadem-nihâde-i sâha-i vücûd olup Hattât Haffâfzâde Hüseyin Efendi hemşiresini tezevvüc etmekle ondan bî-tekellüf hatt-ı sülüs ü neshi ta‘allüm ü temeşşuk edip RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1487 1132 târihinde icâzet almıştır. Tarîk-i Rufâ‘î’ye intisâb ve hilâfetle kâmyâb olmuş ve ibkâ-yı âsâr-ı hattiyeye ikdâm eden esâtize-i kirâmdan bulunmuş denilmiştir. Şeyh İbrâhim ismiyle tercemesi Ravzatü’l-hattâtîn’de dahi mezkûrdur. 1192 târihinde ecel-i mev‘ûduyla irtihâl etmekle dergâh-ı mezkûr cephesinde vâki türbe-i mahsûsada medfûn ve türbesindeki nakş bu târîh-i mevzûndur. Târîh Kutb-ı âlem Şeyh İbrâhim Rufâ‘i-meşrebin Murg-ı rûhu lâne-i me’vâyı etti âşiyân Sâha-i nâsût menzil-gâh olur mu zâtına Tâir-i lâhût iken ol muktedâ-yı ârifân İrci‘î emri eriştikte meşâmm-ı cânına Mak‘ad-i sıdka hırâm etti bilâ reyb ü gümân Tengnây-ı âlem-i dünyadan etti çün sefer Tekye-i ukbâda olsun hem-nişîn-i kudsiyân Söyledi bir bende-i sâdık nukatla târihin Şeyh İbrâhim Efendi eyledi adni mekân 74-Eş-Şeyh Ali Senâyî Celvetî şeyhidir. Senâyî mahlasıyla tercemesi Ravzatü’ş-şuarâ’dadır. Sahîfe 452 75-Es-Seyyid İsmâil Baba Mazanne-i kirâmdan bir zât idi. 1202 târihinde irtihâl etmekle Seyyitler İmâreti kapısında vâki Uzun Kaldırım Caddesi’nde 126 numarada kâin Balcı Baba Türbesi’nde medfûn ve nakş-ı seng-i mezârı bu târîh-i mevzûndur. Târîh Bir velî Es-seyyid İsmâil Baba nesl-i Ali Feyz-yâb-ı sırr-ı Babâiyye bir gün nâgehân Tekye-i lâhûta azm edüp ulaştı aslına Göçtü eyvallâh diye adne bi-emr-i müste‘ân Geldi bir abdâl-ı Hakk târîh-i fevtin söyledi Rûh-ı İsmâil Baba’ya ola firdevs âşiyân 1488 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Der-Asr-ı Sultân Mahmûd Hân-ı Sânî 76-Eş-Şeyh El-Hâc Kâsım Meşâyih-i kirâmdan idügi seng-i mezârından istidlâl olunmakta ise de me’hazlarımızda terceme-i hâline tesâdüf edilemedi. 1237 târihinde vefât edip Gâzî Mihâl Bey Câmi-i şerîfi sâhasında defn olunmuştur. 77-Eş-Şeyh Kabûlî Mustafa Rufâî şeyhidir. Kabûlî mahlasıyla tercemesi Ravzatü’ş-şuarâ’dadır. Sahîfe (532) 78-Eş-Şeyh El-Hâc Mehmed Sâdık Süle Çelebi Mahallesi’nde vâki Şâh Kadın Zâviyesi şeyhi ve Kirişhâne’de Taş Mektep nâm-ı diğerle Sarı Şeyh Mektebi mu‘allimidir. Mûmâileyh asr-ı Sultân Abdülhamid Hân-ı Evvel evâhirinde Edirne’den zuhûr ve kat‘-i menâzil-i sinîn ü şühûr edip sermâye-i isti‘dâda mâlik ve tarîk-i ilme sâlik oldukta asr-ı Sultân Mahmûd Hân-ı Sânî ulemâsı sırasında mesbûku’tterceme Eskicizâde Mevlânâ El-hâc El-hâfız Ali El-medhî Efendi hazretlerinin halka-i tedrîsine müdâvemet ve ahz-ı icâzetle hâcesi refâkatlerinde 1238 târihinde cânib-i Hicâz’a azîmet ve orada hacc etmek üzere teşrîf buyurmuş olan mazanne-i kirâmdan Çorumî Nakşî şeyhi Yûsuf-ı Bahrî Efendi hazretlerinden ahz-ı yed-i inâbet ve nâil-i ni‘met-i hilâfet olduktan sonra Edirne’ye avdetlerinde uhdelerine Şâh Kadın Zâviyesi meşîhati tevcîh buyurulmuş olduğundan zâviyenin meşîhati ve mektebin muallimlik vazîfesini îfâ ile iştigâl eylemekte olduğu hâlde 1247 senesi Ramazan-ı şerîfinde arefe günü vefât edip Zindânaltı’nda hâceleri Eskicizâde Efendi’nin merkad-i şerîfleri kurbunda defn olunmuş ve kendileri vefâtından bir gün evvel arefe günü vakt-i asrda bayram topları endâht olunur iken irtihâl-i dâr-ı bekâ edeceğini haber vermiş ve öylece de vâki olmuştur. [s.310] Der-Asr-ı Sultân Abdü’lmecîd Hân 79-Eş-Şeyh Hâfız Ahmed Sünnârî [ ] Nevbe’de vâki Sünnâr şehrinden zuhûr ve Sünnârî Efendi demekle meşhûr olmuş idi. Ulûm-i zâhireyi memleketinde tahsîl ü ikmâl ettikten ve tarîk-i Kâdirî meşâyih-i izâmından bir zâttan ahz-ı yed-i inâbet ve tekmîl-i âdâb-ı tarîkatle irşâd-ı erbâb-ı isti‘dâda mücâz olduktan sonra bir çok zaman seyâhatle devr-i âlem ederek 1272 senesi hudûdunda Edirne’de RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1489 Sarıca Paşa Mahallesi’nde tehiyye olunan bir hâneye muvâsaletle irşâd-ı ibâda himmet eylemekte olduğu hâlde 1275 senesi Cümâdilâhiresinin yirmi birinci Çarşamba günü irtihâl-i dâr-ı ukbâ etmekle Taşlık Câmi-i şerîfi sâhasında medfûn ve nakş-ı seng-i mezârı ol vakt meclis-i kebîr-i eyâlet baş kitâbetiyle Edirne’de bulunan müntesiplerinden Rusçuklu El-hâc Mustafa Maksûd Resâ Efendi’nin söylemiş olduğu târîh-i mevzûndur. Târîh Der-tarîk-i Kâdirî bu şeyh-i efham-i hûb-siyer Mürşid-i kâmil-i mükemmel vâris-i hayru’l-beşer Mevlidi Sünnâr olup irşâd için seyyâh idi Eyledi bunda nihâyet mülk-i ukbâya güzer Nakline târîh-i rengîn tamâm buldum Resâ Kıldı Sünnârî Efendi âlem-i kudsi makarr Şeyh-i müşârunileyhin yüz seksen yaşında olduğu hâlde vefât ettiği mûmâileyh Resâ Efendi’den mervîdir. Der-Asr-ı Sultân Abdülazîz Hân 80-Eş-Şeyh Nakşî Mustafa Dede Edirne’den zuhûr ve Mısır mevlevihânesi şeyhi Nakşî Dede Efendi demekle meşhûr olmuş idi. Nakşî mahlasıyla tercemesi Ravzatü’ş-şuarâ’da ve ilm-i mûsikîden dahi behre-dâr olduğundan nâmı Ravzatü Urefâ’iledvâr’da dahi mezkûrdur. 81-Eş-Şeyh Dâvud Hazret-i Pîr Muhamed Bahâüddîn Şâh Nakşibendî El-Buhârî tarîkine mensûptur. Edirne’ye hâriçten gelerek Sevindik Fakîh Mahallesi’nde nâmına mensûb olan sokağın üç numaralı hânesinde tavattun edip bir aralık mezkûr hâneye bir semâ‘hâne ve iki fukarâ hücresi ilâve ve inşâsıyla Nakşî dergâhına tahvîl etmiş ve meşîhatini vefâtından sonra evlâdına ve evlâdından ehil bulunmadığı hâlde dervîşlerin en kıdemli ve ehliyetlisine şart kılmıştır. Bir müddet sonra Çöke nâhiyesinde vaka-i Hayriyede dervîşleri dağıtılan tarîk-i Bektâşî’ye mensûb Hacı Baba Tekkesi bu zâta temlîk edilip Edirne’de ihdâs eylediği tekkeye vakf etmiştir. Hâl-i hayâtında tekkesine gelen fukarâya it‘âm-ı ta‘âm husûsunda yegâne-i devrân idi. Mûmâileyhin sinni yüz yirmiyi mütecâviz olduğu hâlde 1283 târihinde irtihâl-i dâr-ı bekâ etmekle tekkesi hatîresinde defn olunmuş ve vâki olan talep üzerine vefâtına fakîr-i câmiul-hurûf tarafından bu târîh denilmiştir. 1490 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Târîh Şeyh Dâvud o mürşid-i kâmil O kerîmü’ş-şiyem o âlişân Nakşibendî meşâyihinden idi O mürebbî-i sınıf-ı dervişân İrci‘î emrine olup münkâd Attı sahn-ı sarây-ı cennete cân İki dervîş çıkıp dedi târîh Şeyh Dâvud Efendi kutb-ı zamân 82-Eş-Şeyh Ali Dersiâmdan Keşşâf Hacı Ali Efendi demekle marûf idi. Tahsîl-i ilme gûşiş ve kesb-i ma‘ârife verziş eyleyip Beylerbeyi Medresesi müderrisi Mevlânâ El-hâc Hâfız Şerîf Şükrü Efendi hazretlerinin halka-i tedrîsine devâm ve tekmîl-i nüsha ederek ahz-ı icâzetle bekâm olduktan ve Sultân Selîm Câmi-i şerîfinde derse çıkarak halka-i tedrîsinde hâzır [s.311] bulunanlara icâzet verdikten sonra tarîk-i Hâlidî meşâyihinden bir zâta intisâb ve tekmîl-i âdâb-ı tarîke şitâb edip ahz-ı icâzetle kâmyâb olmuş ve sâkin olduğu Ekmekçiköylü Medresesi’nde irşâd-ı erbâb-ı isti‘dâd ile meşgûl bulunmuş olduğu hâlde 27 Safer 1291 târihinde vefât etmekle Buçuktepe Kabristânı’nda Tabya civârında defn olunmuştur. 83-Eş-Şeyh Yûsuf Bin Mehmed Bin İbrâhim Şumnu kasabasından zâhir ve Şumnulu Yûsuf Efendi demekle ma‘lûm-ı ekâbir ü asâgır olup tahsîl-i simâr-ı fazâil ü ma‘ârif ve tekmîl-i şa‘âr-ı zarâif ü letâif eyledikte memleketi ulemâsından birinin halka-i tedrîsine devâm ile nâil-i derece-i kemâl ve ulûm-i âliyede vâsıl-ı rütbe-i âlü’l-âl olduktan sonra Edirne’ye hicret ve Sabûnî Hacı Halîl Mahallesi’nde ikâmet ve Câmi-i Atîk’te ulûm-i arabiyye ve tefsîr-i şerîf tedrîs ü tefsîrine mübâşeret eylemiş ve fart-ı fakrı münâsebetiyle Edirne mekteb-i i‘dâdî-i askerîsine mantık mu‘allimi tayin kılınmış idi. Ba‘de bu‘din halka-i tedrîsinde tekmîl-i nüsha ederek talebeye icâzet verdikten sonra Nakşibendî meşâyihinden Eş-şeyh Dâvud Efendi’den ahz-ı yed-i inâbet ve tekmîl-i âdâb-ı tarîke bezl-i himmetle ondan dahi icâzet alarak irşâd-ı erbâb-ı isti‘dâda iştigâl üzere iken 1282 târihinde vefât edip Buçuktepe Kabristânı’nda Tabya civârında defn olunmuştur. Âsâr-ı ilmiyelerinden hazret-i Kur’ân’ın cem‘ ü tertîbi hakkında bazı îzâhât-ı mühimmeyi şâmil (İm‘ân fî cem‘ü’l-Kur’ân) unvanlı ve dibâcesi Edirne vâlisi Çengelzâde Tâhir Paşa nâmıyla muveşşah 1262 târihinde te’lîf olunmuş bir risâlesi vardır. Hikâye: Müşârunileyh Şeyh RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1491 Yûsuf Efendi Edirne’de el-yevm Fevâid denilen mahalde vâki mekteb-i i‘dâdî-i askerîde mantık mu‘allimi idi. Bir arefe günü mekteb-i mezkûrda oturur iken Edirne efrâd-ı ulemâsında ilm-i tefsîre kendisi kadar vukûf hâsıl etmiş bir fert olmadığını şeytân-ı aleyhi mâ yüstehak zihnine ilkâ eder. Şeyh Efendi ulemâ-i mevcûde ile nefsini bir kere bi’l-mukâyese her birine birer bahâne bularak ilm-i tefsîrde kendisine mu‘âdil Edirne’de bir kimse bulunmadığını zihninde kararlaştırıp akşam saat on bir râddelerinde mektepten kemâl-i azametle çıkar. Ali Paşa Çarşısı’nın üst kapısı önüne gelir oradan Taşçılar Sokağı’na duhûl ile sarrâf hânı içerisinden Abacılarbaşı köşesindeki bakkal dükkanının önüne vâsıl olur. Orada kıyâfeti müstehcen yalın ayak başı kabak bir dervîş zuhûr edip hû dost diyerek şeyhin önüne asâyı diker. Lokma mangırı ister. Şeyh Efendi cebinden yirmi paralık bir metelik çıkarıp dervîşe vermesiyle dervîş duâ makâmında ve fevka külli zî ilmin alîm3 âyet-i şerîfesini okuyup gider. Şeyh kemâl-i azâmetile Eski Câmi Caddesi üzerinde kırk hatve kadar gittikten sonra dervişin sadakayı alıp duâ makâmında îrâd ettiği kelâmı tefekkür ederek derhâl sadaka verdiği mahale avdetle orada bulunanlara kendisinin bir dakika evvel sadaka verdiği fakîr dervîşin ne tarafa gittiğini su’âl eyler ise de taraflarından öyle bir fakîri görmediklerini kat‘iyyen beyân eylemeleriyle şeyh-i müşârunileyh câmi medrese hân hamam meyhâne kârhâne bırakmayarak dervîşi bulmayınca kemâl-i nedâmetle gözünden yaş dökerek hânesine avdet ve ferdâsı bayram gününden bed’ ile iyd-i şerîfin hitâmına değin dört gün ziyâretlerine varan züvvâr âlim câhil büyük küçük demeyerek ve mütemâdiyen iki gözlerinden yaş dökerek vukû-ı hâli her ferde takrîr ve nefsini hâce efendiler hazerâtıyla mukâyese edip cümlesine müreccah gördüğü hâlde cenâb-ı rabbü’l-ibâd kıyâfeti müstehcen bir fakîre eli ile yirmi para i‘tâsıyla kendisini irşâd ettirip kendisinin hiçbir kemâle sâhip olmadığını kat‘iyyen anladığından bahisle mütemâdiyen gözlerinden [s.312] yaş dökerek nefsini teşhîr ve zinhâr u zinhâr kendisi gibi pür-zu‘m-ı bâtıla zehâbdan tevakkî olunması lüzûmunu da züvvâra tefhîm eyledi. Fakîr dahi hâl-i sigarımda bu hikâyeyi müşârunileyhin kendi lisânından telakkî eylemiş idim. Bu vaka 1273 sene-i hicriyesinde vukû bulmuştur. Rahmetu’llâhi aleyh. 3 Her ilim sahibinin üstünde daha iyi bir bilen vardır. Kur’ân-ı Kerîm. Yûsuf/76 1492 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Der-Asr-ı Sultân Abdülhamîd Hân-ı Sânî Hazretleri 84-Eş-Şeyh Mehmed Nûrî Edirneli’dir. Tarîk-i Hâlidî meşâyihinden olup dersaâdette Bâb-ı Âlî kurbunda vâki Hacı Beşir Ağa Tekkesi’ne şeyh olmuş idi. 1302 senesi Rebiulevvelinin on birinci günü irtihâl-i dâru’l-huld etmekle Kâşgarî Dergâhı’nda defn olundu. 85-Eş-Şeyh Hâfız İsmâil Bin Hâfız Emin Gülşenî’den Veli Dede Tekkesi şeyhi Şerâfe’ddin Efendi’nin eniştesidir. Edirne’den zuhûr ve Hâfız İsmâil Efendi demekle meşhûr olup mukaddime-i ] kadh-i zinâbe ictihâd ulûmu sıbyân mektebinde tahsîl ve badehû [ ile çerâğ-ı fikrini îkâd ve destyârî-i feyz-i hudâ-dâd ile levâzım-ı isti‘dâdı i‘dâd eyledikten sonra tarîk-i sa‘âdet-refîk-i ilme sülûk ederek Etmekçiköylü Medresesi müderrisi Mevlânâ Hâfız Süleymân Efendi’nin Sultân Selîm Câmi-i şerîfinde halka-i tedrîsine devâm ve tekmîl-i nüshaya bezl-i himmet ve o sırada tarîk-i Düssûkî meşâyihinden birinden ahz-ı yed-i inâbet ve tekmîl-i âdâb-ı tarîkatle müşârunileyh Hâfız Süleymân Efendi’den ulûm-i arabiyeden ve ilm-i kırâattan da Ravzatü Meşâyihi’l-kurrâ’da tercemesi mezkûr Aydınlı Hâfız Mehmed Efendi’den ahz-ı icâzetle memnûn ve tarîk-i mezkûrdan dahi irşâd-ı erbâb-ı isti‘dâda me’zûn olmuş idi. Muahharen Eski Câmi-i şerîf Medresesi’ne müderris olup câmi-i mezkûrda emr-i tedrîse mübâşeret ile halka-i tedrîsine hâzır olanlara tekmîl-i nüsha ettirerek icâzet vermiş ve âyîn-i Düssûkî’yi hânesinde icrâ eylemekte bulunmuş idi. Edirne’de Adliye’nin hîn-i teşkîlinde bidâyet mahkemesine aza tayin kılınıp müdâvim bulunduğu hâlde 1307 senesinde mahkemeye giderken Baba Timurtaş Mescidi kurbunda düşüp füc’eten vefât etmekle Buçuktepe Kabristânı’nda Tabya civârında defn olunmuştur. Mûmâileyh Gülşenî Sa‘dî Rufâ‘î Nakşî turuk-ı aliyyesinden me’zûn bi’l-irşâd idi. 86-Eş-Şeyh Ali Seyfi Edirne’de Sultân Bâyezîd Mahallesi’nden zuhûr ve Kılıçcı Ali Efendi demekle meşhûr olup tahsîl-i ma‘ârife iştigâl ve tenvîr-i mebâhis-i kîl ü kâl ettikten ve Şumnulu Eş-şeyh Yûsuf Efendi’nin halka-i tedrîsine devâm ve tekmîl-i nüsha edip icâzet alarak nâil-i merâm olduktan sonra müşârunileyhden tarîk-i Nakşibendî’den dahi ahz-ı yed-i inâbet ve tekmîl-i âdâb-ı tarîke bezl-i himmetle me’zûn bi’l-irşâd olmuş idi. Badehû Câmi-i Atîk’te tedrîse mübâşeret etmiş ise de bir müddet mürûrunda ferâgat ederek Karînâbâd kasabasına me’zûn bi’l-iftâ oldu. Orada tûl müddet RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1493 ikâmetten sonra ma‘zûlen Edirne’ye avdet etmiş ve adliye teşekkülünde mahkeme-i istînâfa aza tayin kılınmış idi. Badehû bazı kazâlar mahâkimi riyâsetinde bulunarak nihâyetü’l-emr Ortaköy kazâsı bidâyet mahkemesi riyâsetinden mütekâ‘iden hânesinde imrâr-ı eyyâm ü leyâl eylemekte olduğu halde ferzend-i habâset-mendi gürûh-ı ayyâşînden Şeref nâm nâ-halef tarafından asılsız bir maddeden dolayı vukû bulan darbeden müteessiren 1311 senesi Rebiulâhiri evâsıtında vefât ederek Zincirlikapı Mahallesi’nde Alacaçeşme Sokağı’nda vâki Eş-şeyh Ramazan Efendi Tekkesi hatîresine defn edilmiş ve mûmâileyhin eser-i darbdan vefât ettiği diğer verese tarafından iddi‘â olunmakla müdde‘î-i umûmî mu‘âvinliğinden gösterilen lüzûm üzerine medfeni açılarak emr-i teşrîhi bi’l-icrâ eser-i darb olarak başında görülen yaranın dimâğına olan te’sîriyle vefât ettiği etıbbâ tarafından tasdîk edildiğinden Şeref beş sene müddetle taht-ı tevkîfe alınmış idi. Mûmâileyhin Seyfî mahlasıyla eş‘ârı [s.313] Ravzatü’ş-şuarâ’dadır. Sinni seksene yetmiş bir zât-ı sütûde-sıfât olup âyîn-i Nakşibendî’yi hânesinde icrâ ederdi. 87-Eş-Şeyh El-Hâc Ali Eşref Dede Edirne Mevlevihânesi şeyhidir. Mûmâileyh Aydın Güzelhisâr’ında Odalılar demekle ma‘rûf Hacı Mehmed Ağa ibni Hacı Hüseyin Ağa nâm zâtın sulbünden 1236 târihinde mehd-ârâ-yı âlem-i vücûd olup 1346 târihinde pederinin irtihâline mebnî dersaâdette mukîme hâletesi nezdine giderek bir müddet orada ikâmet ve o esnâda müceddeden te’sîs ü küşâd olunan İrfâniye Mektebi’ne dehâletle ikmâl-i tahsîl ile mâliye aklâmından birine mülâzemeten devâm eylemekte olduğu hâlde hâletesinin zevci Nazîf Efendi’nin Konya defterdârlığına tayin olunmasıyla birlikte Konya’ya azîmet ve orada derûnunda tahassul eden aşk u muhabbetle Sa‘îd Hemdem Çelebi Efendi’ye bi’l-intisâb âsitâne-i cenâb-ı pîr-i dest-gîrde altı sene müddetle kemer-beste-i hizmet olduğu esnâda Ser-tabbâh Nesîb Dede Efendi’den ahz-ı inâbet ve tekmîl-i âdâb-ı tarîkatle hâme-zîb-i sikke vü destâr-ı meşîhat olup 1273 târihinde ma‘zûl Osmân Dede’nin yerine Edirne Mevlevihânesi meşîhatine tayin u i‘zâm buyurulmuş ve tamâm kırk altı sene hizmet-i meşîhati îfâ ile 1319 senesi Ramazanının on üçüncü Salı günü seksen üç yaşında olduğu hâlde intikâl-i semâ‘hâne-i ukbâ etmekle mevlevihâne hatîresinde vâki eslâf-ı kirâmından sâbıku’t-terceme Ârif-i bi’llâh Receb Enîs Dede Efendi merhûmun türbesi derûnunda evvelce tehiyye etmiş olduğu kabre defn edilmiştir. Nakillerine fakîr-i câmiu’l-hurûf tarafından denilen târîhtir. 1494 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Târîh Cenâb-ı Şeyh Eşref mürşid-i Hakk ârif-i bi’llâh Mutî‘-i emr-i mevlâ vâkıf-ı esrâr-ı Mevlânâ Bu dergâh-ı ma‘âlî iktinâh-ı cennet-âsâda Tamâm kırk altı yıl etti meşîhat hizmetin îfâ Edüp esmâ‘-ı hâtif ric‘at emrin sem‘ine oldu Hemân-dem âzim-i dâru’s-semâ‘-ı dergeh-i ukbâ Dem-i naklinde Bâdî bir fütâde dedi târîhin Hacı Eşref Dede firdevsi kıldı menzil ü me’vâ RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1495 Ravza-i Ser-Bostâniyân-ı Hâssa 1496 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1497 [s.322] Bostancıbaşı tabir-i kadîmi ta‘bîr-i cedîd îcâbınca (şehremîni) idügi Sicill-i Osmânî’de mezkûrdur. Neferâtı (12000) olmak ve cümlesi maiyetinde ma‘a Haseki Ağa ve Karakulak ve Tebdîl Hasekileri ve Bostâncılar Odabaşısı ve Süvâri ve Piyâde refâkatinde (250) Haseki bulunmak üzere (Bostancıbaşılığı) îcâd ile bunlara mahsûs devâiri [ Fâtih Sultân Mehmed Hân hazretleri ] te’sîs buyurduğu Atâ Târihi’nde mezkûrdur. Edirne’de hadîka-i hâssa-i sultâniyede bi’l-istihdâm zabt u rabt-ı memleket yed-i iktidârlarına tevdî‘ edilmiş olan Bostancıbaşılardan esâmî ve ahvâlinden mümkün mertebe ahz-ı malumât edilebilenleri ber-vech-i zîr tezbîr kılınmıştır. 1-Süleymân Ağa Enîsü’l-müsâmirîn beyânınca Edirneli olduğu hâlde Mısır’a azîmetle orada servet ü yesâra mâlik olarak Edirne’de bu zâta göndermiş olduğu bir kaç bin filori ile (Sefer Çelebi) nâm zât için re’s-i elf hudûdunda Timurtaş Karyesi’ndeki câmi-i şerîfi binâ ettirmiş ve 1014 târihinde de Şeyh Fazlu’llah için kendi tarafından bir zâviye yaptırmış olduğuna göre kendisinin o târihlerde Edirne’de bostancıbaşı olduğu anlaşılarak kayd edilmiştir. Örfî Ağa Târihçesi’nde zâviye-i mezkûreyi 1024 târihinde binâ ettirdiği musarrah bulunduğuna nazaran dahi bostancıbaşı olması zehâbı var ise de Süleymân Ağa 1014 târihinde vefât etmiş olduğundan Örfî Ağa Târihçesi’nddeki 1024 senesinin sehivden ileri geldiği tezâhür etmiştir. 2-Mustafa Ağa Gâzî Sırık Meydânı kurbunda el-yevm arsa hâlinde bulunan Firûz Paşa Mescid-i şerîfine 1020 târihinde minber vaz‘ıyla câmiye tahvîl eylediği Enîsü’l-müsâmirîn’de beyân olunduğuna nazaran mûmâileyhin o târihte Edirne’de bostancıbaşı olduğu anlaşılarak kayd edilmiştir. 1498 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si 3-Koca Sinân Paşa Kırkayak demekle meşhûrdur. Ravzatü’l-ebrâr’da Edirne bostancıbaşısı nâmına olan mehîn-i ulemâ Sinân Ağa inhâsıyla Edirne kadısı Seyyid Yûnus Çelebi Gümülcine’ye iclâ olunmuş iken bir kaç günden sonra afv u safh oldu diye muharrer idügine ve kâdi-i mûmâileyhin Ravzatü’lkudât’ta (109) numarada murakkam tercemesinde 1045 senesi Ramazanında iclâ olunduğu musarrah bulunduğuna nazaran sâhib-i tercemenin o târihte Edirne bostancıbaşısı olduğu anlaşılmakla kayd edilmiştir. Naîmâ Târihi’nde 1052 ve 1053 senelerinde Nasûh Paşazâde Hüseyin Paşa’nın ta‘kîbine ve Silahdâr Mustafa Paşa’nın Temeşvâr Kalesi’nde idamına bâ hatt-ı hümâyûn memur olduğu ve 1061’de dersaâdette huzûr-ı pâdişâhîye tazı ve zağarlar ve bazı kebe vü velense gibi hedâyâ getirip şeref-i pâ-bûs ile müşerref olduktan sonra nefyi lâzım gelen Boynueğri Mehmed Paşa’yı Kanije’ye göndermek üzere kendisine teslîm edilerek Edirne’ye götürdüğü ve 1068’de umûr-dîde olup ibâdu’llâha nâfi‘ olmak mülâhazasıyla vezâretle İstanbul kaymakamlığı ve Üsküdâr muhâfızlığı ihsân buyurulduğu ve Sicill-i Osmânî’de bu zât Edirne’ye üç defa bostancıbaşı olup badehû 1068 Şabânında bâ-rütbe-i vezâret İstânbul kaymakamı olarak 1069’da azl ve 1070’de Adana vâlisi ve 1071’de vezîr-i kubbe-nişîn olduğu mezkûrdur. 1077’de vefât etmekle Edirne’de Tekkekapı’da Bâcderhâne karşısında küçük kabristânda medfûn ve nakş-ı seng-i mezârı bu târîh-i mevzûndur. Târîh Sinân Paşa-yı Ser-Bostân-ı sâbık Hudâ şâd eylesün rûh-ı revânın [s.323] Elin çekti görüp yoktur bekâsı Safâ vü devlet ü câh-ı cihânın Bağışla cürmünü yâ rabb lutf et Bi-hakk-ı rûh-ı pâki enbiyânın Koyup toprağa baş oldu pinhân Katı muhtâcıdır şimdi duânın Dedim târîh bir tayy edüp ihrâc İlâhî cürmünü afv et Sinânın Nesr: Bir ile tayy kelimesinden hâsıl olan yirmi adedini ihrâc edince târîh çıkar. Na‘îmâ Târihi’nde der ki Edirne bostancıbaşısı diye Cânsitân Sinân Ağa’yı pâdişâh getirtip silahdâr paşa ile katline memur olduğu paşalardan aldığın malı ne yaptın diye su’âl ve azardan sonra bi-tarîki’nnefy kendüye Tırhala sancağı verilip hemân ol gün yola çıkardı. Sultân RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1499 Murâd-ı merhûm asrında mezbûr Sinân Ağa’nın arabaya koyup nefy eylediği âdemler dört bin kadar olur ki cümlesi yolda nâ-bûd olup birini mahalline îsâl etmemiştir. Böyle bir cellâd-ı hûn-rîz bostancıbaşı idi derler. Tecâveze’llâhü an seyyiâtihî. Ve Tırhala’dan ba‘de’l-azl 1057’de yine Edirne bostancıbaşısı oldu. (intehâ) 4-Ali Ağa Deli Kilerci demekle meşhûrdur. Edirne’ye Koca Sinân’ın yerine bostancıbaşı tayin kılınıp 1075 târihinde azl edildi. Badehû vefât eyledi. 5-Sinân Paşa Arnavut’tur. Bu zât dahi bostancı ocağı’ndan yetişip 1072 Recebinde İstanbul bostancıbaşılığı’na ve badehû Silifke sancağına ve 1075 târihinde Edirne bostancıbaşılığı’na nasb edildi ve 1076’da sâniyen İstanbul’a bostancıbaşı ve 1096’da mütekâ‘id olup badehû vefât eyledi. 6-Nasûh Ağa 1085 târihinde Edirne bostancıbaşısı olup Sultân Mustafa Hân-ı Sânî hazretlerinin Edirne’de icrâ buyurulan hitân cem‘iyyetlerinde hizmetleri sebk etmiş ve ahîren alîlü’l-vücûd olmakla ba‘de’t-tekâ‘üd vefât eylemiştir. 7-İsmâil Ağa Divriğili’dir. Koca İsmâil Ağa demekle meşhûrdur. Şeytan İbrâhim Paşa’nın karındaşıdır. Sırasıyla tefeyyüz ederek Edirne bostancıbaşısı ve 1087’de Adana beylerbeyisi ve 1093’te vezâretle Sayda vâlisi ve badehü İstanköy muhâfızı oldu. 1101’de tekrar Sayda vâlisi ve sene âhirinde Diyarbakır vâlisi ve 1106’da Erzurum ve 1110’da Sivas vâlisi olup zulmü hasebiyle orada katl olundu. 8-Ali Ağa Âşık Şöhreti Âşık Ali Ağa’dır. Edirne bostancıbaşısı olduğu hâlde 1088 târihinde vefât etmekle Tekkekapı’da Kırkayak Koca Sinân Paşa’nın kabri kurbunda defn olunmuştur. Seng-i mezârında şu (Bostancıbaşı Âşık Ali Ağa) ibâresi muharrerdir. 9-İsmâil Ağa Karayılanoğlu demekle meşhûrdur. Ispanakçı dahi derler. Rikâb-ı hümâyûnda bostancıbaşı olmuştur. 1094’te Edirne bostancıbaşısı 1095 Zilkadesinde vezâretle Mora seraskeri 1096’da Sakız muhâfızı olarak o 1500 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si sene Mora’ya memur oldu. 1097’de sâniyen Mora seraskeri olup 1098’de azl edildi. Badehû Selânik ve 1105’te Hanya ve müteâkıben Kandiye vâlisi ve 1107’de Boğaz ve 1108’de Eğriboz muhâfızı 1114’te sâniyen Kandiye ve o senede Yanova muhâfızı oldu. Yeni vusûlünde vefât eyledi. 10-Hüseyin Paşa Kandilci. Dârendeli’dir. Bostancı ocağından yetişip 1095’te Edirne bostancıbaşısı ve 1098’de İstanbul bostancıbaşısı olup o sene beylerbeyi pâyesi verildi. 1100 târihinde rütbe-i vezâretle orduya [s.324] gönderilip Rumeli vâlisi oldu. 1101’de Sofya muhâfızı ve 1102’de Temeşvâr muhâfızı ve sonra Kastamonu sancağıyla Selânik muhâfızı ve 1104’te İstanbul kaymakamı ve 1105’te Özi ve müteâkıben sâniyen Temeşvâr muhâfızı 1106’da Sivas vâlisi olup 1107’de vezâreti ref ‘le mütekâ‘id oldu. 1109’da ibkâ-i vezâretle Özi 1110’da Niş muhâfızı 1112’de Rumeli vâlisi 1114’te Yanova muhâfızı olup o sene yine tekâ‘üd edildi. 1115’te tekrâr Rumeli vâlisi oldu. Bu aralık zât-ı hazret-i pâdişâhî sadr-ı vakt Hasan Paşa’ya kubbenişîn kalmadığını îmâen (senden gayri vezîr yok) buyurmasıyla mu‘tedil diye bu zâtı vezâret-i sâniye ile nişâncı nasb ettirmiştir. Sadrâzamlar bu zâtı bi’l-istiskâl nihâyet 1117’de azlle vezâreti alınarak İstanköy’e nefy ü habs edilmiştir ki Baltacı Mehmed Paşa’nın niyet-i fâsidesi vardır diye si‘âyeti sebebidir. Bir sene sonra habsden âzâd ile vezâreti verilmeyerek İnebahtı’ya gönderildi. 1122’de vezâreti ibkâ ile oraya muhâfız olmuştur. 1125’te Hanya muhâfızı olup 1126 Rebiulevvelinde vefât eyledi. Sâdık ve müstakîm idi. 11-Mehmed Ağa Salahorzâde Bostancı ocağından yetişip 1095’te bostancıbaşı badehû Edirne bostancıbaşısı oldu. 1102 târihlerinde beylerbeyilik ile Azak muhâfazasına tayin buyurulup bir müddet sonra orada vefât eyledi. 12-Ahmed Ağa Haseki ağalığından İstanbul bostancıbaşısı olup ba‘de’l-azl Edirne bostancıbaşısı oldu. 1108’de sâniyen İstanbul bostancıbaşısı olup Şevvâlde tekâ‘üd oldu. Badehû irtihâl eyledi. 13-Ali Ağa Edirne bostancıbaşısı olduğu hâlde 1103’te azl edilen Nakkâş Ali Ağa yerine İstanbul bostancıbaşılığına nasb edilmiştir. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1501 14-Mehmed Ağa Haseki olup 1112 Şabânında Edirne bostancıbaşısı oldu. 1115 Rebiulevvelinde ma‘zûl olup Cümâdilâhirede Edirne’de irtihâl eyledi. Bu zât hadd-i zâtında Edirneli’dir. 15-Ali Ağa Karayılanoğlu İsmâil Paşa’nın birâderidir. 1115 târihinde Edirne bostancıbaşısı olduğu hâlde çıkarılarak rütbe-i vezâretle in‘âm ve hila‘-ı mu‘tâde ilbâsıyla ikrâm ve esnâ-yı vak‘ada rikâb-ı hümâyûna kaymakam olduğu ve 1118’de Temeşvâr vâlisi ve Belgrat muhâfızı tayin kılındığı ve 1122’de Bosna vâlisi olup 1124’te azl edildiği gibi badehû Konya vâlisi olup orduya memur olmuş ise de dâiresi perîşân bir hâlde olmakla bin yüz yirmi yedi Cümâdi’levvelinde vezâreti ref ‘le Galos’a irsâl olunup orada vefât etmiştir. 16-Ahmed Ağa Bu dahi Karayılanzâde olup Ali Ağa’dan sonra Edirne’ye bostancıbaşı oldu ve Edirne vak‘a-i müellimesinde zî-medhal olmalarına mebnî Sultân Ahmed Hân-ı Sâlis’in cülûslerini müteâkıb ocak kethüdâsı Hüseyin Ağa ile berâber Edirne zindanında tescîn edilmiş oldukları Râşid Târihi’nde 1115 senesi vukûâtı sırasında mastûr ve Sicill-i Osmânî’de mûmâileyh Ahmed Bey 1139 Rebiulevvelinde Edirne bostancıbaşısı olup 1143’te infisâl badehû irtihâl eylediği mezkûr ise de bu ifâde her hâlde sehivden vâreste değildir. 17-Hasan Ağa Kesici Hasan demekle meşhûrdur. Edirne vak‘ası esnâsında bazı eşkiyâ taraftarı olduğundan Edirne’de bostancıbaşılığı ihrâz ile kat‘-i tarîk eden Kesici Hasan Ağa muktezâ-yı lakabı üzere ibâdullâha cevr ü âzâr ve peyderpey şikâyeti gelip taraf-ı bîzâr ettiğinden (6 Şabân 1115)’te Avlonya sancağı tevcîh olunup makâmında Edirne ustalarından [s.325] Sûhte Ali Ağa câ-nişîn oldu. Kesici Hasan’a badehû mîrimîrânlık ile Köstendil sancağı verilip ahîren 1117 târihinde katl olundu. 18-El-Hâc Ali Ağa Sûhte Hacı Ali Ağa demekle meşhûrdur. Ravzatü’ş-şuarâ ve Hattâtîn’de tercemesi mesbûk Örfî Mahmûd Ağa’nın pederidir. 1115 târihinde birinci ve 1121 târihinde def ‘a-i sâniye olmak üzere Edir- 1502 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si ne bostancıbaşılığını ihrâz etmiş kudemâ-yı dûdmân-ı bostâniyân-ı hâssadandır. 1127 târihinde vefât etmekle İstanbul yolunda Nâzır Çeşmesi Kabristânı’nda Buçuktepe’ye giden tarîk üzerinde medfûn ve nakş-ı seng-i mezârı ferzend-i hünermendi Örfî Ağa’nın söylediği bu târîh-i mevzûndur. Târîh Sûhte el-hâc Ali Ağa demekle müştehir İlm ü fazl ile benâm allâme-i merd-i cihân Sıdk u ihlâs ile oldu ser-firâz u kâmyâb Vâli-i şehr-i Edirne ya‘ni ser-bostâniyân İki def ‘a ol makâm-ı âlîye etti su‘ûd Âkıbet câh-ı ebed buldu bekâda nâgehân Hâk-i pâk-i kabrin ede bû-yı rahmet ıtr-nâk Şâd ede rûh-ı şerîfini cenâb-ı müste‘ân Örfî-i ferzendi târîhin dedi bâ-tarh edip Eyleye rûh-ı peder ukbâda firdevsi mekân 19-Ahmed Ağa 1117 târihinde Edirne bostancıbaşısı idügi Örfî Ağa Târihçesi’nde mezkûrdur. Bu zât zîrde tercemesi mastûr Kirli Ahmed Paşa’dır. 20-Hüseyin Ağa 1118 târihinde Edirne bostancıbaşısı idügi ve ulûfe ile mütekâ‘id olduğu Örfî Ağa ve Râşit Târihlerinde mezkûr ve nâmı Sarı Hüseyin Ağa demekle meşhûrdur. 21-El-Hâc Ahmed Paşa Sâniyen (19) numarada mesbûku’z-zikr Ahmed Ağa’dır. Muahharen kaptân-ı deryâ Kirli Hacı Ahmed Paşa demekle meşhûr olmuştur. Selefi Hüseyin Ağa 1118 senesi Şabânı gurresinde ulûfe ile mütekâ‘id ve yerine halefi Ahmed Paşa (Ahmed Ağa) mütesâ‘id olduktan sonra mûmâileyh Ahmed Ağa hakkında bahr-ı âtıfet-i mülûkâne mütemevvic olup (3 Zilkade 1123)’te vezâretle kaptân-ı deryâ olmakla yeriyle haseki ağa bulunan Elhâc Halîl Ağa bostancıbaşılık rütbesiyle kâmrân olduğu Râşid Târihi’nde mazbût ise de Örfî Mahmûd Ağa Târihçesi’nde pederi sâbıku’z-zikr bostancıbaşı Sûhte Hacı Ali Ağa’nın 1121 târihinde sâniyen Edirne bostancıbaşılığı makâmına su‘ûdunu tasrîh etmiş olduğundan bu mahalle de ol sûretle kayd edilmiştir. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1503 22-El-Hâc Ali Ağa Sûhte Sâniyen Tercemesi (18) numarada mastûrdur. 23-El-Hâc Halîl Ağa (5) numarada tercemesi mastûr bostancıbaşı Arnavut Sinân Ağa’nın birâder-i kihteridir. 1123 târihinde Edirne bostancıbaşılığıyla mesrûr ve (16 Muharrem 1128)’de iki tuğ ile Erzurum beylerbeyliği ihsân buyurulup Niş Kalesi’nin tamirine memur edilmiş ve giderek kat‘-ı merâtib ile rütbe-i vezâreti ve daha sonra makâm-ı sadâreti ihrâz edip ba‘de’l-azl Kandiye muhâfızlığına tayin buyurulmuş ve orada vefât etmiştir. İlbasanlı’dır. 24-El-Hâc Halîl Ağa Haseki Hacı Halîl Ağa demekle meşhûrdur. 1128 târihinde Arnavut Hacı Halîl Ağa’nın yerine Edirne bostancıbaşısı olmuştur. 25-Ahmed Bey (16) numarada zikri mesbûk Karayılanzâde Ahmed Ağa’dır. 1130 târihinden sonraki senelerde [s.326] Edirne bostancıbaşılığında bulunduğu Çelebizâde Âsım Târihi’nde mezkûr ise de sıhhatine dest-res olunamamıştır. 26-Mehmed Paşa İbni İsmâil Paşa (9) numarada tercemesi mastûr Karayılanzâde İsmâil Paşa’nın mahdûmudur. Burunsuz Mehmed Paşa demekle meşhûrdur. Evvelen kapıcıbaşı olup terakkî ederek Alâiye sancağı ile mîrimîrân oldu ve Babadağı’na muhâfız gitti. 1121 Recebinde Ohri sancağı mutasarrıfı ve sonra Maraş vâlisi ve 1135 Saferinde Konya vâlisi ve badehû Rumeli beylerbeyliği pâyesiyle ber-vech-i arpalık Tırhala sancağına mutasarrıf olduğu hâlde livâ-i mezkûr taraflarından mütesellim ile zabt olunup kendileri bostancı ocağının bir müdetten beri halel-pezîr olan nizâm-ı kadîminin tertîb ü tensîkine kıyâm ve Edirne şehrinin etrâf u enhâsının zabt u rabtına ikdâm etmek üzere (25 Zilkade 138)’de uhdelerine Edirne bostancıbaşılığı tevcîh u inâyet ve huzûr-ı âsafîde ilbâs-ı hil‘at olundu. 1139 Rebiulâhirinde kapıcılar kethudâsı badehû İnebahtı ve 1140’da İşkodra ve 1142’de rütbe-i vezâretle Rumeli vâlisi ve 1145’te tekrer İnebahtı ve badehû Bender muhâfızı olup Kefe’ye memur oldu. 1148 Cümâdilâhiresinde Tırhala vâlisi ve müteâkıben Özi vâlisi ve 1148 Zil- 1504 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si hiccesinde Babadağı seraskeri ve sonra Kefe seraskeri olup 1152’de vefât eyledi. 27-Ali Ağa Kız Ali Ağa demekle şöhret bulmuştur. Mûmaileyhin Karayılanzâde Mehmed Paşa’dan sonra Edirne bostancıbaşısı olduğu ve esnâ-yı memuriyetinde kendisinin evzâ‘ u etvârından bostancı ocağının ricâli müteneffir ve ahâli-i şehirden bazı kimseler dahi harekât-ı nâ-sezâsından mutazaccır u mütekeddir olup atebe-i devlette tomâr-ı şekvâyı bâz ve azlini niyâz etmeleriyle 1138 senesinde îcâbı icrâ kılınmış ve 1140 senesinden sonra vefât etmiştir. 28-Mehmed Paşa İbni İsmâil Paşa Sâniyen (26) numarada tercemesi mastûrdur. 1139 senesi evâilinde Edirne’ye bostancıbaşı olmuştur. 29-Ahmed Bey Sâlisen Karayılanzâde Mehmed Paşa’nın kethudâ-yı bevvâbân-ı şehriyârî olmasına mebnî Edirne bostancıbaşılığı müşârunileyhin ammîleri mûmâileyh Ahmed Bey’e mukaddemâ mesbûku’l-hidme olduğu cihetle 1139 Rebiulevvelinde tevcîh buyurulmuş ve 1143 târihinde infisâl edip badehû irtihâl eylemiştir. 30-Mehmed Ağa Me’hazlarımızda tercemesine tesâdüf olunamadı. Sultân Bâyezîd Caddesi’nde Mes‘ûdiye Câmi-i şerîfi kurbunda vâki küçük kabristânda mûmâileyhin kabir taşında [Mehmed Ağa ser-bostâniyân-ı hâssa derEdirne fî Cümâdilâhire 1145] cümlesi muharrer olduğu görüldüğünden Ahmed Bey’den sonra Edirne’ye bostancıbaşı olduğu anlaşılmakla kayd edildi. 31-Ali Ağa Kavaklılı’dır. Bostancı ocağından tefeyyüz ederek Edirne bostancıbaşısı oldu. 1146 Muharreminde azl edilip badehû vefât eyledi. 32-Mustafa Ağa Vidinli’dir. Evvelen haseki ve badehû bostancıbaşı olmuş idi. 1138 Ramazanında Kağıthâne çayırını biçtirmesi töhmetiyle azl edildi. Badehû kapıcıbaşı oldu. 1146’da Edirne bostancıbaşısı olup badehû vefât eyledi. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1505 33-Ali Ağa Nasbına dâir ma‘lûmât yok ise de Sâmî Târihi’nde öteden beri Edirne bostancıbaşısı olan Ali Ağa tam‘-ı hâmından nâşî ahâli-i vilâyeti hilâf-ı vâki mevâdd isnâdıyla tecrîm u ta‘zîr ve ehl-i ırz makûlesi kimesneleri bî vech tagrîm ü tekdîr eylediğinden başka tâife-i eşkiyâya ruhsat verip Edirne’den bi’l-külliye emniyet meslûb olduğu [s.327] serdâr-ı ekreme arz olundukta 1151 târihinde azl edildiği ve Sicill-i Osmânî’de menkûben fevt olduğu mastûr olmakla kayd edildi. 34-Süleymân Ağa Dâmâd-ı şehriyârîdir. (27) numarada mesbûku’z-zikr Edirne bostancıbaşısı esbak Kız Ali Ağa’nın semere-i şâh-ı vücûdudur. 1151 târihinde azl edilen bostancıbaşı Ali Ağa’nın yerine Edirne’ye bostancıbaşı oldu. Zabt u rabt-ı memleket ve himâyet ü sıyânet-i ra‘iyyette eslâfına müsâbakat ve memur olduğu sâir umûr-ı devlette bi’d-defe‘ât ızhâr-ı sadâkat u liyâkat ile tahsîl-i nîk-nâm eylediği cihetle (23 Zilhicce 1156)’da rütbe-i vezâretle şânı a‘lâ kılınarak Hotin muhâfazasına memur edildi. 1158 Rebiulevvelinde Bosna ve 1159 Zilkadesinde Anadolu vâlisi oldu. (5 Muharrem 1161)’de Zübeyde Sultân’ı tezvîc edip (2 Şabân 1161)’de Karahisar-ı Sâhip’te vefât eyledi. Hakkında Karînâbâdlı Rûhî’nin söylediği bu manzûme ahîren elde edilmekle kayd edildi.4 35-Ebûbekir Paşa Kayseriyeli Ali Paşa hafîdi olup İvaz Mehmed Paşa’ya kethudâ ve dâmâd oldu. Bu sâyede başbakıkulu olarak 1153 Rebiulevvelinde infisâl eyledi. Badehû Kıbrıs muhassılı ve bir aralık Edirne bostancıbaşısı olup sonra mîrimîrân olmuş ve devr-i elviye ile 1165’te Amasya mutasarrıfı ve 1167’de Alâiye mutasarrıfı olup oralarda irtihâl eyledi. 36-Yakup Ağa Bostancı ocağından bi’t-tefeyyüz Edirne bostancıbaşısı oldu. 1173’te vefât edip dersaâdette Nûh Kapısı’na defn olundu. 37-İsmâil Ağa Kara İsmâil Ağa demekle ma‘rûftur. Evvelen sarây-ı hümâyûndan haseki badehû Edirne’ye bostancıbaşı ve sonra kapıcıbaşılıkla İsakçı anbar emîni oldu. 1175 târihinde Arnavut Kara İsmâil malını almağa gittikte 4 Her ne kadar kayd edildi denildiyse de böyle bir kayda rastlanmamıştır. 1506 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si mîrimîrânlık ile Ohri mutasarrıfı oldu. O sene Cümâdilâhiresinde Hotin muhâfızı olup 1179 evâhirinde infisâl ve 1180 târihinden sonra irtihâl eyledi. Murâdiye Küçük Pazarı’nda habbâz El-hâc Yûsuf Ağa’nın 1146 târihinde minber vaz‘ıyla câmie tahvîl eylemiş olduğu mescid-i şerîf 1163 târihinde muhterik olmakla sâhib-i terceme o sene müceddeden binâ edip kapısı bâlâsına târîh vaz‘ ettirmiştir. 38-El-Hâc Halîl Ağa Kuşçu iken Edirne bostancıbaşısı oldu. Bu hâl üzere 1168 târihinde vefât etmekle Dâye Hâtun Câmii hizâsında Defterî Mahmûd Efendi’nin mektebi kurbunda mahall-i mahsûsunda medfûn ve türbesi levhasının nakşı Örfî Ağa’nın dediği bu târîh-i mevzûndur. Kuşçu El-hâc Halîl Ağa-yı ankâ-hasletin Murg-ı rûh-ı pür-fütûhu etti terk-i âşiyân Kaptı şehbâz-ı ecel kıldı giriftâr u şikâr Olmuş iken eski ocağa ser-bostâniyân Cân atıp uçmağa pervâz eyledi bâ-emr-i Hakk Lânesin dâru’n-na‘îm ede cenâb-ı müste‘ân Örfiyâ mankût ile hâtif dedi târîhini Ola ârâmgâh-ı rûhu bâğçe-i adn ü cinân 39-İsmâil Ağa Bostancılar odabaşısı iken 1182 târihinde Edirne bostancıbaşısı oldu. 1183 târihinde mîrimîrânlıkla Mora vâlisi olup muhârebe hasebiyle az müddette infisâl etmiş ve muhârebe içinde vefât eylemiştir. 40-Mehmed Ağa Haseki Aydoslu’dur. Tuna Nehri’nin bazı tarafları yed-i a‘dâda olup Sünne Boğazı Karadeniz’e kadar [s.328] donanma ihrâcıyla sevâhil-i islâmiyeyi iz‘âc edecekleri havâdisi beyne’n-nâs dâir ve etrâfların vücûb-ı muhâfazası vârid-i hâtır olup Aydoslu Mehmed Haseki’nin bu hizmete liyâkati zâhir ve Edirne bostancıbaşısı nasb olunduğu takdîrde beş on bin âdem ile muktezî mahallere isbât-ı vücûd eyleyeceği rikâb-ı hümâyûn tarafından meczûm-ı ekâbir olduğu kaymakam paşa tarafından sadrâzama arz u tahrîr ve İstanbulca dahi re’y-i mezkûr pesendîde-i sagîr u kebîr olup hasekî-i merkûm fi’l-hâl ihzâr ve 1186 Saferinin yirmi üçüncü günü Edirne bostancıbaşılığı ile mazhar-ı itibar kılınıp sûret-i memuriyetini hâvî emr ile Edirne cânibine RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1507 gönderildi ve 1192’de vezâretle Kandiye ve badehû Anadolu ve sonra Silistre ve 1195’te Rumeli vâlisi ve muahharen Bosna vâlisi ve 1196’da Özi muhâfızlığıyla Sivas vâlisi ve 1200 Rebiulâhirinde Tırhala ve badehû sâniyen Rumeli vâlisi olup Mahmûd Paşa üzerine İşkodra’ya memur oldu. O hizmete muvaffak olamamakla vehmine teb‘an sakal ve bıyığını tırâş ederek tebdîl-i kıyâfetle Dalmaçya’ya firâr eyledi. 1203’te Rusya harbinde kusu[r]u afv olunup harbe memur oldu. 1205’te bulunduğu tabya halkıyla esîr olup şehîd oldu. 41-Mehmed Paşa Edirne bostancıbaşısı olduğu hâlde bâ-rütbe-i vezâret uhdesine Vidin muhâfızlığı tevcîh kılındığı Cevdet ve Enverî târihlerinde 1190 senesi vukûâtı sırasında mezkûrdur. 42-El-Hâc Ahmed Ağa Bostancı ocağından yetişip iki defa Edirne bostancıbaşısı olduktan sonra 1198’de İstanbul bostancıbaşısı olduğu ve 1199’da infisâl eylediği Sicill-i Osmânî’de mezkûrdur. 43-Ali Bey (37) numarada tercemesi mastûr Kara İsmâil Paşa’nın mahdûmu Kara Ali Bey’dir. Bostancı ocağından yetişip 1189’da haseki ve 1191’de bostancıbaşı ve 1194’te mîrahor-ı evvel olup 1195 Rebiulâhirinde bi’l-azl badehû sâniyen bostancıbaşı ve 1198’de surre emîni ve 1200 Cümâdilevvelinde Edirne bostancıbaşısı oldu. Badehû evâil-i saltanat-ı Selîm Hân-ı Sâlis’te vefât eyledi. 44-Ömer Ağa Bostancı ocağından yetişip haseki ağa badehû 1201 Şevvâlinde Edirne bostancıbaşısı oldu. Badehû vefât eyledi. 45-Ali Ağa Benli Mustafa Ağa’nın mahdûmudur. Evvelen silahşor badehû kapıcıbaşı olup 1202 Muharreminde Edirne bostancıbaşısı badehû Galata voyvodası oldu. 1203 Şevvâlinde irtihâl eyledi. 46-Mehmed Ağa İbni Tâhir Ağa Serbestzâde demekle meşhûrdur. Bostancı ocağından tefeyyüz ile Edirne’ye bostancıbaşı oldu. 1203’te azl edildi. 1216’da sâniyen Edirne 1508 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si bostancıbaşılığına nasb edilmiş ise de Suyolcuzâde Mustafa Necîb Efendi Târihçesi’nde 1223 senesi vukûâtı sırasındaki rivâyete göre bir müddetten beri Edirne bostancıbaşısı olan Serbestzâde Mehmed Ağa pîr ü ihtiyâr ve idâre-i umûr-ı memuresinde acz u fütûru bedîdâr olmagın azl ile ordu-yı hümâyûn nüzül emîni ve sârbânbaşı olan kapıcıbaşı Tâhir Ağa Edirne bostancıbaşısı nasb u tayin olunduğu ve def ‘a-i sâniyede mûmâileyhin bostancıbaşılıkta yedi sene bulunduğu anlaşılmış ve Cevdet Târihi’nin beyânına nazaran mûmâileyh bostancıbaşılıktan Rumeli’nin ıslâhına memur buyurulmuş olan Hakkı Paşa tarafından azl olunarak Aynoroz tarafına nefy ü tagrîb edilmiştir. Mûmâileyh 1123’te sâlisen Edirne bostancıbaşısı olup badehû azl edildiği ahîren bi’t-tedkîk anlaşılmıştır. [s.329] 47-El-Hâc Süleymân Kudüslü’dür. Kapıcıbaşı ve Edirne bostancıbaşısı olup 1208’de irtihâl eyledi. 48-Ahmed Ağa Arnavutzâde demekle ma‘rûftur. Hasekilikten Dersaâdet bostancıbaşısı oldu. Bin iki yüz altı târihinde infisâli vukû bulup badehû Edirne bostancıbaşısı oldu. 1211 Rebiulâhirinde Edirne’den dahi azl olunup badehû vefât eyledi. 49-Mustafa Kolçak Bostancı ocağından yetişip bostancıbaşı oldu. 1202 Rebiulâhirinde tagrîb edildi. Ba‘de’l-ıtlâk 1211 Rebiulâhirinde Edirne bostancıbaşısı oldu badehû irtihâl eyledi. 50-Hasan Ağa Akbaşzâde demekle meşhûr olup 1215 târihinde Edirne bostancıbaşısı olup ba‘de’l-azl vefât eyledi. 51-Mehmed Ağa İbni Tâhir Ağa Serbestzâde sâniyen Edirne bostancıbaşısı oldu. 52-Osmân Ağa Tekfurdağlı’dır. Kendisi bostâncı ocağından yetişip 1206’da bostancıbaşı oldu. Ba‘de’l-azl 1216 Cümâdilûlâsında Serbestzâde Mehmed Ağa’nın yerine Edirne bostancıbaşısı olup Edirne’[de] vefât eylediği Sicill-i Osmânî’de mezkûrdur. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1509 53-Hüseyin Paşa Kut Anapalı’dır. Hasekilikten neş’etle bazı iltimâzâtla Rumelinde gezip kesb-i şöhret etmiş ve ber-takrîb Edirne bostâncıbaşısı olmuştur. Dağlı eşkiyâsının te’dîbinde hayli kâr-güzârlığı hasebiyle rütbe-i vezâretle 1220’de Anapa muhâfızı olup on beş sene orada kalarak Kars badehû Konya ahîren Diyarbakır ve 1239’da ilâveten Rakka vâlisi oldu. 1240 Şevvâlinde ref ‘-i vezâretle Bursa’ya nefy edildi. O sene Zilkadesinde menfâsına gelir iken Alacahan merhalesinde vefât eyledi. 54-Ahmed Ağa Bostancıbaşı ma‘zûllerinden Gümüşhâne emîni Arnavut Ahmed Ağa’dır. Mûmâileyh İstanbul bostancıbaşılığından ba‘de’l-azl Gümüşhâne emînliğine ve badehû Bolu voyvodalığına nasb olunup 1221 târihinde dersaâdete celb ile Edirne bostancıbaşılığına bi’t-tayin Edirne’ye gönderildi. Çünkü fi’l-asl Edirne sarây-ı hümâyûnu bostancı ocağının neferâtı hadd-i kifâyede olarak etrâf u enhâyı muhâfaza edegelmişler iken refte refte nizâm u râbıtaları halel-pezîr olmakla işe yaramaz olup İstanbul ile Edirne arasında bir takım haşerât ve kuttâ‘-ı tarîk peydâ olarak ahâlî ve ebnâ-yı sebîle itâle-i dest-i mazarrat eder olduklarından bunların neferâtı bine iblâğ ve nizâmlarının işe yarayacak bir kâlıb-ı müstahsine ifrâğ olunmak üzere Ahmed Ağa’ya ta‘limât verilmiş idi ki maksad-ı hafî Edirne’de dahi bostâniyân nâmıyla bir orta asâkir-i mu‘alleme tertîbi idi. Zuhûr eden Edirne vakasında Kadı Abdurrahman Paşa’ya sedd-i mümâna‘at olmak üzere her taraftan Edirne havâlisine tahaşşüd ü tecemmu‘ etmiş olan haşerât 1222’de der-ceng-i evvel işbu bostâncıbaşı Ahmed Ağa’yı ve Babaeski kasabasında bulunan mübâya‘acıyı ve kadı Abdurrahman Paşa’nın Belgrat cânibine âzim olduğu beyânıyla Rumeli a‘yânlarına ıtmi’nân vermek için bâ-tahrîrât bâb-ı âlîden gönderilen tatar ağasını idam eylediler. Vakâyi‘-i Mütenevvi‘a Ravzası’nda 1221 vak‘asına mürâcaat. 55-Mehmed Ağa İbni Tâhir Ağa Sâlisen 1221’de Edirne bostancıbaşısı olmuştur. 56-Tâhir Ağa Mûmâiley ordu-yı hümâyûnda nüzül emîni ve sârbânbaşı olan kapıcı başı Tâhir Ağa’dır. [s.330] (9 Cemaziyelevvel 1223)’te azl edilen Serbestzâde Mehmed Ağa’nın yerine Edirne’ye bostancıbaşı tayin edildi. 1510 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si 57-İsmâil Ağa Sivaslı’dır. Terakkî ile kapıcıbaşı olarak Boğaz nâzırı ve 1223’te Tersâne emîni ve badehû kaptân kaymakamı oldu. İdâresizliğine mebnî 1224 Saferinde infisâl eyledi. Badehû Edirne bostâncıbaşısı ve 1228’de başbakıkulu olmuştur. 1232’de ma‘zûlen vefât edip Ayrılık Çeşmesi’nde defn edildi. 58-Mehmed Ağa İbni Dağdeviren Süleymân Ağa Edirne vak‘asından beri Edirne a‘yânları ziyâde yüz bulup onlara karşı ordu-yı hümâyûnun sûret-i matlûbede bir kudret-i zâtiyesi olmadığından hasbe’l-hâl mütegallibe gürûhuna müdârâ olunmak lâzım gelmekle başbakıkulu Es‘ad Bey azl olunarak yerine Edirne a‘yânı mûmâileyh Dağdevirenoğlu Mehmed Ağa 1222 târihinde başbakıkulu nasb ile emsâline cemîle gösterildiği ve sene-i mezkûre evâhirinde sipâh ağalığı sâhib-i terceme Mehmed Ağa’ya ve başbakıkulluğu da Edirneli Mahmûd Ağa’ya (Sert Mahmûd Paşa) tevcîh buyurulduğu ve Rusyalı’nın vukû bulan muhâcemâtına ve mine’l-kadîm mücerrebâttan olan keyd ü hasârâtına nazaran devlet-i aliyye asâkir-i külliye cem‘iyle takviye-i bilâd ve tevakkî-i şerr ü fesâd eylemek vâcibeden olup mahrûse-i Edirne dahi Rumeli memâlikinin memerri ve her tarafa çesbân bir mecma‘-ı a‘zam u eşheri olmakla Edirne’ye bir takım asker cem‘ olunarak bir ordu şekline idhâl ve bi-hasebi’l-ahvâl iktizâ eden mahalle derhâl irsâl u isbâl olunmakta sühûlet ü menfa‘at olacağı bî kîl ü kâl olduğuna mebnî bu def ‘a Edirne’de tahaşşüd etmek üzere bir takım asker tertîb kılınmış ve başbuğluk unvanıyla asâkir-i mezkûrenin i‘mâli ve semt-i muktezîye irsâli sâhib-i terceme Edirne bostancıbaşısı Mehmed Ağa’ya ihâle olunmuş olduğu beyânıyla Rumeli hânedânının eşrefi olan Sirozlu İsmâil Bey uhdesindeki kazâlardan iki yüz elli nefer süvâri ve ol miktar piyâde ve Gümülcine a‘yânı ve Filibe nâzırı ve Hasköy a‘yânı yüzer nefer süvâri ve ol miktarlarda piyâde ve İskeçe ve Zağra-i Atîk a‘yânları yüz ellişer nefer süvâri ve ol miktarlarda piyâde ve Dimetoka ve Ahi Çelebi a‘yânları yetmiş beşer nefer piyâde ve ol miktar süvâri ve Kızanlık a‘yânı yüz yirmi beş nefer süvâri ve ol miktar piyâde tüfenk-endâz asâkir tertîb ve derakab Edirne’ye sevk u tesrîb eylemeleri için başka başka ve sâhib-i tercemenin bu ana kadar zuhûr eden hidemât-ı pesendîdesinden bahisle bundan böyle dahi kendisinden her umûrda ve vakt-i iktizâda levâzım-ı hayr-hâhı ve gayret-kârı mûcibince hizmet-i bürûzu me’mûl idügi beyânıyla kendisi kemâkân Edirne’de ikâmet ve müretteb maiyeti olan sunûf-ı askeriyeyi RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1511 i‘mâl ve idâreye ve lede-l-hâce semt-i muktezîya sevk u ıtâreye ve icrâ-yı merâsim-i başbuğdârî ve dirâyete ri‘âyet eylemesi için başka evâmir-i müsta‘cele irsâl olunduğu ve badehû 1232 târihinde bostancıbaşılıktan azl ile İstanbul’a celb ve surre emâneti tevcîh olunarak cânib-i Hicâz’a gönderildiği ve huccâc ile avdetinde gâliba Müzeyrib’de emîr-i hâc Paşa ma‘rifetiyle bâ-hatt-ı hümâyûn katl olunup ser-i maktû‘u (21 Safer 1232)’de dersââdete vurûd ettiği Cevdet ve Şânîzâde târihlerinde mezkûrdur. Sâhib-i terceme hakkında Şânîzâde Târihi’ndeki makâle Vakâyi‘-i Mütenevvi‘a Ravzası’nda (351) sahîfededir. 59-Mehmed Ağa Hotinli Mehmed Ağa demekle ma‘rûftur. Kapıcıbaşı ve silahdâr ağası olup badehû bostancıbaşılıktan azl edilen Dağdevirenoğlu Mehmed Ağa’nın yerine Edirne’ye bostâncıbaşı oldu. 60-Selîm Mehmed Paşa Hotin’de bi’t-teferrüd kapıcıbaşı olan Mustafa Ağa’nın mahdûmu olup Bender’de tevellüd eyledi. [s.331] Oranın istîlâsında Şumnu’ya geldi. Evvelen sârbânbaşı sonra turnacı pâyesiyle Varna ve Yanbolu kasabaları serdârı ve badehû kapıcıbaşı ve başbakıkulu oldu. Bir aralık Trablusgarb’a gönderildi. Sonra Şam vâlisinin muhâllefâtını zabta memur olup avdetinde Edirne bostancıbaşısı oldu. 1234 Zilhiccesinde vezâretle Silistre vâlisi ve 1240 Muharreminin yirminci günü sadrâzam oldu. Yeniçeri ocağının ilgâsında hizmette bulundu. 1243 Muharreminde ilâveten serdâr-ı ekrem oldu. 1244 Rebiulâhirinin on dördünde azlle Gelibolu’ya gönderildi. O sene Ramazanında Rumeli vâlisi oldu ise de yine infisâl eyledi. Ve Sofya’da ikâmet ettirildi. 1245’te Gelibolu’ya celb edildi. Müteâkıben Yanya Avlonya Delvine vâlisi olup ve 1246’da Halep tarafına memur edilip sonra oraya vâli oldu. 1247 Cümâdilâhiresinde Şâm vâlisi olup o sene Recebinde konağı muhterik olarak kendisi dahi mahrûken vefât eyledi. Şecî‘ gayûr müdebbir idi. Sinni altmışa varmış idi. İki yüz kese deyni kalıp Rumeli’ndeki çiftliklerinden i‘tâ edildi. İstanbul’da Üsküdar’da nâmına bir taş rekz edilmiştir. 61-Mustafa Ağa Arnavut’tur. Bostancı ocağından yetişerek 1231 Saferinin selhinde bostancıbaşı oldu. 232 Rebiulevvelinde azl edildi. 1234’te Edirne 1512 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si bostâncıbaşısı oldu. Sonra kapıcıbaşı olup ba‘de edâi’l-hac 1241 vak‘asında hazır bulunduktan sonra vefât eyledi. 62-Süleymân Ağa Bostancı ocağından tefeyyüz ederek Edirne bostâncıbaşısı ve badehû kapıcıbaşı oldu. 63-İbrâhim Ağa Bostâncı ocağından yetişip haseki ve 1234 Ramazanında Edirne bostâncıbaşısı oldu. Bade’l-azl 240 Saferinde Abbas Bey’in yerine sipâhiler ağası oldu. 64-Dervîş Mehmed Bey Şehsuvârzâde Hamdullah Paşa mahdûmudur. Silahşor ve 1239 târihinde Edirne bostâncıbaşısı olup 1240 Cümâdilâhiresi evâhirinde azl edildi. Yerine El-hâc Abbâs Nâil Mehmed Bey tayin kılındı. 1241 Şevvâlinde kapıcılar kethudâsı badehû mirahor-ı evvel ve Zilhiccede kapıcıbaşı ve 245’te surre-i hümâyûn emîni ve 248’de Tırnova mütesellimi olup 254’te vefât eyledi. Koca Mustafapaşa’da medfûndur. 65-El-Hâc Abbâs Nâil Mehmed Bey Bozok kazâsı hânedânından ve Cabbârzâde Süleymân Bey’in evlâdından olup sıgar-ı sinninde kendisine dergâh-ı âlî kapıcıbaşılığı rütbesi bi’l-i‘tâ Dersaâdete muvâsaletle bir müddet hidemât-ı seniyyede istihdâm olunduktan sonra ıstabl-ı âmire müdürlüğü pâyesini hâiz olduğu hâlde surre-i hümâyûn emânet-i celîlesiyle cânib-i Hicâz’a azîmet ve dersaâdete avdetinde mâbeyn-i hümâyûn taraf-ı eşrefinde bir müddet kapıcılar kethudâlığı hizmetinde bi’l-istihdâm 1240 senesinde Edirne bostâncıbaşılığına tayin u i‘zâm olunmuş idi. 1241 târihinde Edirne’de yeniçeri nişânlarının ref ‘ ü imhâsı zımnında Çirmen mutasarrıfı ve Edirne muhâfızı vezîr Es‘ad Muhlis Paşa huzûrunda akd olunan meclis-i mahremânede hâzır bulunmuş ve vak‘anın hitâmını müteâkıb 1242 senesi evâhirinde İstanbul bostâncılarıyla berâber Edirne bostancıbaşılığının lağvı bunların zamânına müsâdif bulunmakla Edirne [s.332] bostancıbaşılarının hâtimesi olmuştur. 1262 senesi bâ-rütbe-i mîrimîrânî Balıkesir kazâsı kaymakamlığına nâil ve bir sene mürûrunda mezkûr kaymakamlıktan munfasılan dersaâdete muvâsalet ve 264 senesi mutasarrıflık ile Sivas’a azîmet eyleyip orada bir müddet ikâmetle 265 senesi ma‘zûlen dersaâdete avdet ve 1275 târihinde irtihâl-i dâr-ı âhiret ederek Sultân Bâyezîd Câmi-i şerîfi kabristânında defn olunmuştur. Hüsn-i hatta dahi mâlik olduğundan RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1513 Eski Câmi-i şerîf pîşgâhındaki muvakkithânede celî hatt ile “bâreke’llâh” lafz-ı celîlini şâmil sene-i merkûme Ramazanının yirmi üçüncü gününde yazılmış bir levhası vardır. Bu levhaya [ketebe El-hâc Nâil Mehmed Abbâs Abdülcebbârzâde ser-bostâniyân-ı Edirne] unvanıyla ketebe vaz‘ eylemiştir. Bu nâ-tamâm kasîde Fatin Efendi Tezkiresi’nden onun güftârından olmak me’hûzdur. Nâ-tamâm kasîde Şehenşâh-ı kadr-dân hazret-i Abdülmecîd Hânı Hudâ mazhar buyurdu her husûsta şâh-ı devrânı Hudâvend-i mu‘azzam kutb-ı âlem gavs-ı Îsâ-dem Medâr-ı râhat-ı berreyn ü bahreyn fâtih-i sânı Nice şehzâdegânla âlemi ihyâ edüp mevlâ İki şehzâdesin birden hitâna oldu i‘lânı Uzatma Nâilâ tûl u dırâz elfâzı kasr eyle Duâya başla kim buldu kasîde hadd ü pâyânı Kemâl-i pîr edüp Allah seni taht-ı hilâfette Cihân durdukça tavr eyle hitân şehzâdegânı Nesr: Hadîka-i Sultânî dâhilinde kâin Terâzi Kasrı pîşgâhındaki Bostâncıbaşı Sarâyı 1293’te Edirne’yi Rusyalı’nın istîlâsı esnâda münhedim olmuştur. Edirne Bostâniyân Ocağının Keyfiyet-i İhdâsı Neferâtı on iki bin olmak ve cümlesi maiyetinde ma‘a haseki ağa ve karakulak ve tebdîl hasekileri ve bostâncılar odabaşısı ve süvâri ve piyâde refâkatinde iki yüz elli nefer haseki bulunmak üzere bostancıbaşılığı îcâd ile bunlara mahsûs devâiri Fâtih Sultân Mehmed Hân hazretleri te’sîs ettiği Atâ Târihi’nde ve tavâif-i askeriyenin bir kısmı mukaddemâ bostâniyân-ı hâssa neferâtı olup bunların serasker makâmında büyük zâbıtlarına “bostancıbaşı” denildiği ve bostancıbaşı ıtlâkına sebep kâffe-i hadâyık-ı hâssada bunların çalıştığı ve sarây-ı hümâyûnlar ile kasr-ı hümâyûnların bekçiliğini eyledikleri Lutfî Târihi’nde ve bostancılar fi’l-asl asâkir-i hâssa-i sultânî olmak üzere müretteb iken yeniçerilerin intizâmsızlığı onlara dahi sirâyet ederek muhtellü’n-nizâm olduklarından asâkir-i mansûre gibi ta‘lîm olunmak ve bostancıbaşı kemâ fi’s-sâbık onların cümlesine ağa ve başbuğ olmak üzere tanzîm-i ahvâllerine başlanıldığı Cevdet Târihi’nde mezkûrdur. Edirne bostâniyân-ı hâssa ocağı kethudâsı Örfî Mahmûd Ağa Târihçesi’nde bostâniyâna dâir gayr-i muntazam ibâre ile münderic bulunan makâle buraya aynen derc edildi. Sarây-ı hümâyûn bahçesi nümûne-nümâ-yı hadîka-i cinân oldukta ol ravza-i safâ-bahşâya ocak yani tarh-ı lâlesitân 1514 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si gibi bostâniyân ile karîn olmakla irâde-i seniyye-i şehriyârî ta‘alluk etmegin nâmları gılmân-ı acemiyân ki [ gılmân-ı acemiyân asrımız ıstılâhına göre mekteb-i i‘dâdî neferâtı demek olduğu netâyicü’l-vukûâtta mezkûrdur] zeylleri Lâle-i Nu‘mân ve Revnak-ı Gülistân ola. Ol huddâma ser-efrâz-ı ser-bostâniyân ve kethudâ ki hülâsa-i tarîktir cümle hizmet-i mülûkânede mümtâz olmak hevesiyle sıdkla birbirini sebkat ederek hidemât-ı aliyyede sarf-ı kudret ederler. Ve mânend-i lâle bağlarına dâğ-ı gayret urmakla geceler çıraklık ile [s.333] zümre-i çırâğana idhâl olunmacağı zâhir-i hâlden idi. Gılmân-ı acemiyân-ı bostâniyân üç akçe ile ibtidâen ibtidâya nâil ve hizmeti sebkat ederek zümre-i bölükbaşıyâna vâsıl badehû ustalık yani acemiyân sanatında pîşe-kâr olduktan sonra üstâd ve badehû tarîkinde atîk oldukta kethudâlık ile ber-murâd olurlar. Ağaların azli vukûunda zikr olunan emekdârândan kethudâlık yâhut kethudâ tekâ‘üdü yâhut usta ve usta tekâ‘üdü olup badehû her kangısının isti‘dâd ve istihkâkı var ise (inne’llâhe ye’murüküm en tü’eddû’l-emânâti ilâ ehlihâ)5 nass-ı celîli hükmünce ağalıkla kâmyâb olurlar idi. Ve ayâr-ı tarîk olmuş emekdârândan biri ser-bostâniyân nasb olundukta herkes ocağa çırak olmağa ve sadâkatle hizmet etmeye heveskâr idiler. Ocak-ı mezkûrda mütekâ‘id olanlar ağalık emrinden tebâ‘üd olunmaz. İstanbul ocağında tekâ‘üd olduktan sonra neyl-i maksûda zafer bulamaz. Amma Edirne ocağında mani‘ değildir. Örfî Ağa’nın makâlesi burada tamâm oldu. Tertîb-i Nizâm-ı Dûdmân-ı Bostâniyân-ı Edirne Edirne bostâniyân-ı hâssa ocağının nizâm-ı ahvâli biraz zamândan beri bostancıbaşılarının tekâsül ve ihmâllerinden nâşî karîn-i ihtilâl olup kadîmü’l-eyyâmdan beri ancak gedikli olan ustaların hâllerine göre hizmetlerinde olan ikişer üçer bostânîye mevâcibleri çıktıkta ulûfeleri verilip müteferrika ve mütekâ‘idleri murâd ettikleri yerlerde sâkin ü mütemekkin ve mevâcib ihrâc olundukta yalınız kendilerinin ulûfeleri verilmek tayin olmak kâide-i mukarrere iken hayli müddetten beri etrâf-ı kazâlarda sâkin olan müteferrika ve mütekâ‘idlerinin evlâd u akrabâlarından birer ikişer nefer bostâncı bulunmak âdet olmakla Edirne’de odalarında ancak otuz nefer miktarı bostancı mevcut ve hidemât-ı memurelerinin edâsına ol miktarın adem-i kudretleri meşhûd olduğunu Rumeli beylerbeyi pâyesiyle Tırhala mutasarrıfı ve Edirne bostancıbaşısı olan Mehmed Paşa arz u i‘lâm etmekle kasabât ve kurada olan bostâniyân fermân-ı âlî vusûlünden otuz güne değin gelip Edirne’de odalarında sâkin ve memur oldukları hidemât-ı 5 Muhakkak ki Allah, emanetleri sahibine teslim etmenizi ve insanlar arasında hakemlik yaptığınız zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Nisa Suresi/58 RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1515 pâdişâhînin edâsına kıyâm ve mahall-i mahsûslarında mütemekkin olmazlar ise esâmîsi müstahikkına arz olunmak üzere 1139 senesi Muharremi evâhirinde mûmâileyh ve Edirne kadısı Mevlânâ Râzî Abdüllatîf Efendi’ye hitâben emr-i âlî tahrîr u terkîm ve bu keyfiyet düstûru’l-amel olmak üzere ol ocağın sebeb-i fürûğ u nizâmı tertîb u tetmîm olduğunu Zeyl-i Râşid Çelebizâde Âsım Târihi’nde ve 1220 senesi icmâl-i mevâcib defterinde Edirne bostâniyân-ı hâssasının beher taksîdi onar kîse-i dîvânî olmak üzere senevî dört taksît ile îfâ olunur. Kırk dört kîse-i dîvânî ulûfeleri olduğu ve kîse-i rûmî altmış bin akçe olduğundan tamâm beş yüz kuruş eder ise de kîse-i dîvânî elli bin akçe idügünden dört yüz on altı kuruş küsür para ettiği netâyicü’l-vukûâtta ve İstanbul bostancıbaşılığı ile berâber Edirne bostancıbaşılığı dahi 1242 senesi Muharreminde lağv olunarak bostâniyân vâridât u avâidâtı darbhâne-i âmireye îrâd kayd olunduğu Lutfî Târihi’nde mastûrdur. Muâyede-i Ser-bostâniyân-ı Hâssa Bu makâle ser-âmed-i ulemâ-i saltanat-ı seniyye ve vak‘a-nüvîsân-ı devlet-i aliyyeden nakîbü’l-eşrâf Es‘ad Efendi merhûmun usûl-i atîka-i teşrîfât-ı devlet-i aliyye-i Osmâniye’ye dâir cem‘ u te’lîf eylediği (Teşrîfât-ı Kadîme) unvanlı risâleden me’hûzdur. Bostâncıbaşı ağa ber-mu‘tâd-ı kadîm iyd-i sa‘îdin dördüncü gecesi ba‘de’l-magrib selîmî bol yenli serâser semmûr kürk ve devân bisatlı esb ve hasekiler külâhlarıyla önlerinde mâşiyen revân olarak bâb-ı [s.334] asafîye gelip çavuşbaşı ağanın binek taşında nüzûl ve doğru arz odasına varıp kendileri ve haseki ağalar ve yeşilli ta‘bîr olunan eskiler mu‘âyede edip tamâmında ağa-yı mûmâileyh ku‘ûd ve tatlı ve kahve verildikten sonra sadrâzam hazretleri ağanın selîmîsini ve kürkünü çıkartıp biraz sohbetten sonra buhûr verilip avdet edeceklerinde cânib-i mîrîden kaftancıbaşı yediyle müheyyâ olan bir sevb-i serâser kaplı bol yenli semmûr kürk ilbâs ve yedi donluk çuka ile yedi donluk kumâş ve yüz yirmi beş kuruş hazîne mührüyle memhûr pür çıkı akçe pîşgâh-ı sadrazâmîye vaz‘ ve ba‘de’l-irâe ağa-yı mûmâileyhin âdemlerine teslîm olunur. “intehâ” [s.335] Selîm Girây İbni Mehmed Girây Kırım sultânlarının Nusretli karyesinde sâkin olan gürûhundandır. 1198 târihinde vefât etmekle Edirne’de Sultân Câmi-i şerîfi hatîresinde defn olunmuştur. Zindânaltı Kabristânı’nda bir Tatar hânının harâb türbesi var ise de terceme-i hâline dest-res olunamadı. 1516 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Arslan Girây Merkûmun sebeb-i te’dîbi Şânîzâde Târihi’nde ber-vech-i âtî muharrerdir. Kızılağaç kazâsında sâkin Arslan Girây bundan akdem şikâyetçileri zuhûr ile Edirne’de terâfu‘-ı şer‘î olunması bâbında fermân sâdır olmuş iken firâr u gaybûbet etmiş olup bu esnâda bir takrîb ile ele getirilerek el-hâletü hâzihi Edirne’de da‘vâcılarıyla terâfu‘ olunmakta ise de merkûmun kazâ-i mezkûr ahâlisi hakkında irtikâb etmiş olduğu hetk-i ırz ve katl-i nüfûs ü sâir mezâlim u ta‘addiyât ve nice nice kâl ve kaleme alınmaz fazâhât u şenâ‘âtın hadd u pâyânı olmadığından da‘vâcıları gün-be-gün çoğalmakta olup maslahatın ardı alınamayacağı âşikâr ve bunlar sülâle-i Cengîziye’den bulunduklarından haklarında tertîb-i cezâ mu‘âmelesi icrâsından müsâmaha olunmakta ise de merkûmun ettiği fazâhata mebnî Edirne’de icrâ-yı cezâsı lâzım gelmiş idügi bedîdâr olduğundan bahisle bu bâbda ne vechle irâde-i şâhâne sünûh eder ise muktezâsının îfâsına mübâderet olunacağı Çirmen sancağı mutasarrıfı Celâleddin Paşa tahrîrâtında derc ü istîzân etmiş olduğuna binâen keyfiyet atebe-i mülûkâneye arz olundukta merkûmun ettiği şenâ‘atı hiçbir millet irtikâb etmez eş‘ârı bu vechile da‘vâcılarına teşeffî gelmek üzere alenen tertîb-i cezâ olunsun mazmûnunda hatt-ı hümâyûn-ı mehâbet-makrûn sâdır olmakla mûcebince müşârunileyhe hitâben 1232 Ramazanı evâsıtında fermân olunmakla îcâbı bi’l-icrâ Mavrîdî Bahçeliği ittisâlinde Sultân Mezârlığı denmekle ma‘rûf kabristânda medfûn ve nakş-ı seng-i mezârı Rufâ‘î Kabûlî Efendi’nin söylediği târîh-i mevzûndur. Târîh Hayıf Arslan Girây Sultân ki nesl-i âl-i Cengizî Ederken bîkesâna bi’t-tabi‘ ihsânı cûdâne Hasûdân gamz edüp ol hânedânı cânib-i şâha Erişdi murg-ı cânına anın pençe-i şîrâne Mukadder bu imiş hakkında tedbîr etmeyip çâre Nesîmî-veş şehâdet câmını nûş etti merdâne Perr açıp rûhu pervâz eyledi çün dergeh-i Hakka Bıraktı âl ü evlâdın figân üzre yetîmâne Kabûlî söyledi ilhâm-ı Hakla fevtine târîh Ulaştı rûh-ı pâkı cemm-i ervâh-ı şehîdâne 1232 RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1517 Ravzatü Şüyûhu’l-Kurrâ 1518 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1519 [s.336] İşbu şuyûh-ı kurrâ’dan bazılarının silsilesi muntazaman bulunamadığı cihetle bulunabildiği gibi sırasıyla yazılmıştır. Mevlânâ Eş-Şeyh Mehmed Bin Mevlânâ Kutbuddin İznikî Seyyidü’l-kurrâdır. Tercemesi Ulemâ Ravzası’nda Fâtih ulemâsı sırasındadır. Eş-Şeyh Mehmed Hamdî Ayasofya hatîbi olup Edirne’de Sultân Selîm Câmi-i şerîfinin hîn-i küşâdında evvelen bu zât şeyhu’l-kurrâ tayin buyurulduğu ve ilm-i kırâatta müellefât-ı müte‘addide sâhibi olup “Füyûz” nâm kitabın müellifi idügi Enîsü’l-müsâmirîn’de mezkûrdur. Eş-Şeyh Azîz Eş-şeyh Mehmed Hamdi’nin vefâtında yerine nasb olunduğu Enîsü’lmüsâmirîn’de mezkûrdur. Eş-Şeyh Muslihuddin Sultân Selîm dârü’l-kurrâsı şeyhidir. Şeyh Hamdi şâkirdlerinden olup 1003 târihinde vefât etmiştir. Eş-Şeyh Hasan Habbâzzâde Sâlbâş Hasan Efendi demekle ma‘rûf olup Enîsü’lmüsâmirîn müellifi Mevlânâ Abdurrahman Hibrî’nin pederidir. Sultân Selîm dârü’l-kurrâsı şeyhi Mevlânâ Muslihuddin’den ilm-i kırâatı ta‘lîm ederek icâzet aldıktan sonra hâcesi makâmında bir sene kadar şeyh olmuştur. Tercemesi Ulemâ Ravzası’nda Sultân Murâd-ı Râbi‘ ulemâsı sırasındadır. 1520 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Eş-Şeyh Hâfız Ahmed Haddâdzâde demekle meşhûr olup 1004 târihinde Sultân Selîm dârü’l-kurrâsında Sâlbâş Hasan Efendi yerine şeyh olmuştur. Tercemesi Ulemâ Ravzası’nda Sultân Ahmed Hân-ı Evvel ulemâsı sırasındadır. Eş-Şeyh Mustafa Halîfe Bosnevî’dir. Haddâdzâde Hâfız Ahmed Efendi yerine şeyh olduğu Enîsü’l-müsâmirîn’de mezkûrdur. Eş-Şeyh Mehmed Sûfîzâde demekle ma‘rûf olup tercemesi Dâ‘î mahlasıyla Şuarâ Ravzası’ndadır. Eş-Şeyh Ahmed Rüşdü Eş-şehîr bi-Ammeci Çelebi. Hâfızu’l-Kur’ân. Safâyî Tezkiresi beyânınca seb‘a vü aşere kırâatına kâdir şeyhü’l-kurrâ olup Edirne’de Kazasker Câmi-i şerîfi hatîbidir. Rüşdî mahlasıyla tercemesi Şuarâ Ravzası’ndadır. Eş-Şeyh Hâfız Mehemmed Sultân Selîm dârü’l-kurrâsı şeyhi ve Câmi-i Atîk hatîbidir. Tercemesi Ulemâ Ravzası’nda Sultân Ahmed Hân-ı Sâlis ulemâsı sırasında ve Ravzatü’l-hattâtîn’de mezkûrdur. Eş-Şeyh Hâfız Mehmed Kevkeb Şeyhü’l-kurrâ olup tercemesi Ravzatü’l-hattâtîn’de mufassalen mezkûrdur. Eş-Şeyh Abdullah Eş-şehîr bi-imâm-ı sultânî. Tercemesi Ulemâ Ravzası’nda Sultân Ahmed Hân-ı Sâlis ulemâsı sırasındadır. Eş-Şeyh Hâfız İbrâhim Şeyhzâde nâm-ı diğerle İmâmzâde demekle şöhret-şi‘âr olmuştur. Tercemesi Ravzatü’l-hattâtîn’dedir. Eş-Şeyh El-Hâc Mehmed Sultân Selîm dârü’l-kurrâsında şeyh ve câmiinde hatîbdir. Tercemesi Ulemâ Ravzası’nda Sultân Osmân Hân-ı Sâlis ulemâsı sırasındadır. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1521 Eş-Şeyh Seyyid Ahmed Sedâsı begâyet muhrik olduğundan Yanık Hâfız demekle meşhûr olmuş idi. Tercemesi Ravzatü’l-hattâtîn’dedir. Eş-Şeyh Ali Dalkara Eş-şehîr bi-imâm-ı sultânî. Tercemesi Ulemâ Ravzası’nda Sultân Ahmed Hân-ı Sânî ulemâsı sırasındadır. Eş-Şeyh Ömer Ahâlî-i Mısriye’den olup küçük dârü’l-kurrâda şeyh olduğu Enîsü’lmüsâmirîn’de mezkûrdur. Eş-Şeyh Hâfız Mehmed Eş-şehîr Mehmed el-kurrâ Bıçakçızâde. Şeyhzâde Şeyh İbrâhim Efendi şâkirtlerindendir. Küçük dârü’l-kurrâda şeyh olup buk‘ası olmadığı cihetle Câmi-i Atîk’te îfâ-yı emr-i tedrîs eyler idi. Eş-Şeyh Mehmed Ali Paşa Tekkesi’nde Nakşî şeyhi ve Husrev Ağa dârü’l-kurrâsında şeyhü’l-kurrâ olup ilm-i kırâatı Sultân Selîm Câmi-i şerîfinde talîm eder idi. 1005 Rebiulâhiri gurresinde irtihâl eyledi. [s.337] Eş-Şeyh Ebûbekir Halîfe Şeyh Mehmed Efendi yerine Husrev Ağa dârü’l-kurrâsına şeyh olmuş idi. Eş-Şeyh Yûnus Ebûbekir Halîfe yerine şeyh olmuş ise de azl edilmiştir. Arapzâde demekle meşhûrdur. Eş-Şeyh Halîl Azl edilen Arapzâde Şeyh Yûnus Efendi yerine tayin kılınmıştır. Silsileleri Muntazaman Bulunabilen Şüyûh-i Kurrâ Eş-Şeyh Osmân Ahıshavî’dir. Medfeniyle târih-i vefâtı tahkîk olunamadı. Mahdûmları Mevlânâ Seyyid Hasan Ulemâ Ravzası’nda Sultân Mahmûd Hân-ı Sânî ulemâsı sırasındadır. İlm-i kırâatı Çelebi İmâm demekle şehîr Şeyh Mehmed Efendi’den taallüm ile icâzet almıştır. 1522 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Eş-Şeyh Ali Kudsî İlm-i kırâatı Ahıshavî Şeyh Osmân Efendi’den ta‘allüm ederek icâzet almıştır. Tercemesi Ulemâ Ravzası’nda Sultân Mahmûd Hân-ı Sânî ulemâsı sırasındadır. Eş-Şeyh El-Hâc Mustafa Re’isü’l-kurrâ olup Küçük Hâfız demekle meşhûrdur. İlm-i kırâatı Eş-şeyh Ali Kudsî Efendi’den bi’t-ta‘lîm icâzet almıştır. Eş-Şeyh El-Hâc Mehmed El-Kâdirî Eş-Şehîr Bi-Ahi Baba İlm-i kırâatı Şeyh Hacı Mustafa Efendi’den ta‘lîm ederek icâzet almıştır. Tarîkat-ı aliyye-i Kâdiriyye’ye intisâbı cihetiyle Hacı Memi Dergâh-ı şerîfi şeyhi olup 1210 târihinden sonra vefât etmekle dergâh-ı mezkûr hatîresine defn edilmiş ise de binâsının tecdîdi esnâda seng-i mezârı zâyi‘ olduğundan târih-i vefâtı anlaşılamadı. Hüsn-i hatta mâlik olduğu cihetle Ravzatü’l-hattâtîn’de dahi mezkûrdur. Eş-Şeyh Ahmed Bin Bilâl Eş-Şehîr Bi-Koca Kurrâ İlm-i kırâatı mârr-üz-zikr Ahi Baba’dan ta‘lîm ederek icâzet almış ve beş zâta da icâzet vermiştir. Tercemesi Ulemâ Ravzası’nda Sultân Abdülmecîd Hân asrı ulemâsı sırasındadır. Eş-Şeyh Hâfız Ahmed Ez-Zihnî İbni Ömer El-İsakçavî Re’isü’l-kurrâ ve Sultân Selîm dârü’l-kurrâsı şeyhidir. İlm-i kırâattan dört zâta icâzet vermiştir. Tercemesi Abdülazîz Hân asrı ulemâsı sırasında Ulemâ Ravzasın’da ve Ravzatü’l-hattâtîn’de mezkûrdur. İlm-i kırâatta Koca Kurrâ demekle şehîr Şeyh Ahmed Bin Bilâl’den icâzet almıştır. Eş-Şeyh Hâfız Mestân El-Fevzî Edirne müfti-i sâbıkı olup tercemesi Ulema Ravzası’nda Sultân Abdülhamid Hân-ı Sânî hazretleri asrı ulemâsı sırasında mezkûrdur. İlm-i kırâatta Koca Kurrâ’dan icâzet almıştır. Eş-Şeyh Hâfız Mehmed El-Hicâbî Bitlik demekle meşhûr olup nâm-ı diğerle Bit Kafanın Hâfız dahi derler. Tercemesi Ravzatü’l-hattâtîn’de mezkûrdur. İlm-i kırâatta Koca Kurrâ’dan icâzet almıştır. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1523 Eş-Şeyh Es-Seyyid Hâfız Ali El-Vahîd Şârih-i Velediyye’dir. Kiras Ali demekle şöhret-şi‘âr olup ilm-i kırâatta Koca Kurrâ’dan icâzet almıştır. Tercemesi Ulemâ Ravzası’nda Sultân Mustafa Hân-ı Râbi‘ asrı ulemâsı sırasındadır. Eş-Şeyh El-Hâc Hâfız Mahmûd En-Nûrî Konyalı Mektebi mu‘allimidir. İlm-i kırâatta Koca Kurrâ’dan ahz-ı icâzet etmiştir. Tercemesi Ravzatü’l-hattâtîn’de mezkûrdur. Eş-Şeyh Hâfız Mehmed Tâhir Kara Bulut Mektebi mu‘allimi olup ilm-i kırâatta Şeyh Hâfız Ahmed Zihni Efendi’den icâzet almıştır. Tercemesi Ravzatü’l-hattâtîn’de mezkûrdur. Eş-Şeyh El-Hâc Hâfız Hüseyin Şerîf El-Hıfzî Eski Câmi-i şerîfin imâm-ı sânîsi ve mektebinin muallimidir. Hacı İmâm demekle meşhûrdur. İlm-i kırâatta Şeyh Hâfız Ahmed Zihni Efendi’den icâzet almıştır. Tercemesi [s.338] Ravzatü’l-hattâtîn’de mezkûrdur. Eş-Şeyh Hâfız Mehmed Medhî Eski Câmi-i şerîf hatîbidir. Mûmâileyh kurrâ lafzının galatı olarak elsine-i nâsda Kuru Hâfız Mehmed nâmıyla şöhret-şi‘âr olmuş idi. İlm-i kırâatta Şeyh Hâfız Ahmed Zihni Efendi’den icâzet almıştır. Tercemesi Ravzatü’l-hattâtîn’dedir. Eş-Şeyh Hâfız Mehmed Çubukçuzâde demekle ma‘rûf olup Üç Şerefeli Câmi-i şerîfi imâmı ve Murâdiye Câmi-i şerîfi hatîbidir. İlm-i kırâatta Şeyh Hâfız Ahmed Zihni Efendi’den icâzet almıştır. 1319’da vefât etmekle Fırınlar Sırtı kurbunda Acıçeşme Kabristânı’nda medfûndur. Eş-Şeyh El-Hâc Hâfız Ali Er-Remzî Kirişhâne’de Taş Mektep mu‘allimidir. İlm-i kırâatı Karabulut Mektebi mu‘allimi Şeyh Hâfız Mehmed Tâhir Efendi’den ta‘lîm ile icâzet almıştır. Ravzatü’-hattâtîn’de dahi tercemesi mezkûrdur. Eş-Şeyh Hâfız Mehmed Sabrî Aydınlı Hâfız demekle meşhûr olup Taşlık Câmii mektebi muallimidir. İlm-i kırâatta Karabulut Mektebi muallimi Hâfız Mehmed Tâhir 1524 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Efendi’den icâzet almıştır. (1297) târihinde vefât ettiğinden Buçuktepe Kabristânı’nda Tabya civârında defn olunmuştur. Eş-Şeyh Hâfız Ârif Duhânî Ahmed Ağa nâmında bir zâtın sulbünden 1258 târihinde Kürd Hâce Mahallesi’nde gehvâre-zîb-i sâha-i vücûd olmuştur. İlm-i kırâatta Eski Câmi hatîbi Şeyh Hâfız Mehmed Medhî Efendi’den icâzet almış ve hâcesi vefâtında Eski Câmi-i şerîf hitâbetinin bu zâtın uhdesine tevcîhini tensîb u tavsiye etmiş olduğundan ol vechle câmi-i şerîf-i mezkûr hitâbeti uhdesine tevcîh buyurulmuştur. Eş-Şeyh Hâfız Hüseyin İlm-i kırâatta Şeyh El-hâc Hâfız Ali Remzî Efendi’den 4 Rebiulevvel 1312 târihinde icâzet almıştır. Eş-Şeyh Hâfız Abdüllatîf Kadı Bedreddin Câmi-i şerîfi hatîresinde el-yevm eser-i binâ olmayan mektebin mu‘allimi olup ilm-i kırâatı Aydınlı Şeyh Hâfız Mehmed Efendi’den ta‘lîm ile icâzet almıştır. Tercemesi Ravzatü’l-hattâtîn’de mezkûrdur. Eş-Şeyh El-Hâc Hâfız Ârif Sultân Selîm Câmi-i şerîfinin imâmı ve âti’z-zikr Hâfız Hayri Efendi’nin büyük birâderidir. İlm-i kırâatı Aydınlı Şeyh Hâfız Mehmed Efendi’den talîm ile icâzet almıştır. 1305 târihinde vefât etmekle Buçuktepe’de Tabya civârında defn olunmuştur. Eş-Şeyh Hâfız Rif‘at Edirne tapu kalemi baş kitâbetinden mütekâid Sâatçi İbrâhim Efendi’nin sulbünden 1258 târihinde Kebeyapıcı Mahallesi’nde mehdârâ-yı âlem-i vücûd olup ulûm-ı arabiyeyi dersiâmdan Hacı Emin Efendi’den ve ilm-i kırâatı Aydınlı Şeyh Hâfız Mehmed Efendi’den bade’t-tahsîl Sultân Selîm dârü’l-kurrâsına şeyh olmuş ve ulûm-ı arabiyeden ve ilm-i kırâattan icâzetler verdikten sonra 1318 Ramazanında irtihâl etmekle İstanbul yolunda vâki Nâzır Çeşmesi zahrında defn olunmuştur. Eş-Şeyh Hâfız İsmâil İbni Hâfız Emin. Eski Câmii-i şerîf medresesi müderrisidir. İlm-i kırâatı Aydınlı Şeyh Hâfız Mehmed Efendi’den talim ederek icâzet almış- RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1525 tır. Tercemesi Ulemâ Ravzası’nda Sultân Abdü’lhamid Hân-ı Sânî hazretleri ulemâsı sırasındadır. Eş-Şeyh Hâfız Abdullâh Zâir-i beytu’llâhü’l-harâm ve Murâdiye Câmii’nde imâmdır. İlm-i kırâatı Şeyh Hâfız Rif ‘at Efendi’den bi’t-talim icâzet almıştır. Eş-Şeyh Hâfız Hayrî Zikri sebk eden Sultân Selîm Câmi-i şerîfi imâmı Şeyh Hacı Hâfız Ârif Efendi’nin birâder-i kihteri olup birâderinin irtihâlinden sonra câmi-i şerîf-i mezkûra imâm ve muktedâ-yı enâm olmuş idi. İlm-i kırâatı Şeyh Hâfız İsmâil Efendi’den talîm ile icâzet almış ve 1309 târihinde irtihâl-i dâr-ı bekâ etmekle Buçuktepe Kabristânı’nda [s.339] Tabya civârında birâderi kurbunda defn olunmuştur. Eş-Şeyh Hâfız Mustafa Leblebici esnâfından Fazlı Efendi nâm zâtın sulbünden Hasan Paşa Mahallesi’nde tevellüd ederek kemâlât-ı ilmiyeyi ba‘de’t-tahsîl Ayşe Hatun Câmi-i şerîfine hatîb olmuş ve ilm-i kırâatı Murâdiye imâmı Şeyh Hâfız Abdu’llah Efendi’den ta‘allüm ile 1314 târihinde icâzet almıştır. Mûmâileyh taraf-ı sâmî-i meşîhat-penâhîden 1319 târihinde dersaâdete celb olunarak sadâsı hazîn olduğu cihetle imâmet hizmet-i celîlelerinde istihdâm olunmakta ve dâire-i meşîhat-i ulyâya devâm eylemektedir. 1526 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1527 Ravzatü’l-Hattâtîn 1528 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1529 [s.342] Mevzû‘âtü’l-Ulûm nâm eserde ulûm-i hattiye beyânında bir mukaddime ve iki şube derc etmiş. Buraya yalınız mukaddimesinin derci tensîb edilmiştir. Mukaddime. Hattın fazîleti ve ana ihtiyâcı ve keyfiyet-i vaz‘ı beyânındadır. Fazîleti nakl cihetinden Hakk Teâlâ’nın kavlidir ki (ikra’ ve rabbüke’l-ekrem ellezî alleme bi’l-kalem alleme’l-insâne mâ-lem ya‘lem6) buyurup ta‘lîm-i hattı nefsine muzâf u mensûb ve onu ibâdı hakkında olan minen-i lâ yuhsânın a‘zamından mahsûb eyledi. İlm-i hatta bu şeref kâfî ve isbât-ı müdde‘âda delîl-i vâfîdir. Ve dahi hazret-i hâlık-ı bîçûn kitâb-ı meknûnunda (nûn ve’l-kalemi vemâ yesturûn7) buyurmuştur ki ol hazret-i bârîi’l-münessim-i halkın satr u kitâbet ettiklerine kasem etmiştir. Bir nesneye ki kasem oluna elbette ol emr-i muazzam olur. Ve Hazret-i İbni Abbâs’tan radiya’llâhü Teâlâ anhümâ mervîdir ki Hakk Teâlâ’nın (ev-esâratin min ilmin8) kavlinden maksat hattır. Ve dahi rivâyet olunur ki hazret-i Süleymân alâ nebiyyinâ ve aleyhi salavâtü’r-rahman bir ifrite kelâmdan suâl eylediler. Ol dahi bir rîh-i gayr-i bâkîdir dedi. Hazret-i Süleymân dahi ya onun kayd u bendi nedir deyip cevâbında kitâbettir dedi. Ve dahi Abdullah Bin Abbâs radiya’llâhü anhümâ buyurmuştur ki “hat lisân-ı yeddir.” Ve dahi Ca‘fer Bin Yahyâ demiştir ki “hatt u kitâbet rişte-i dürer-i hikmettir ki onunla mensûru manzûm ve şüzûru mufassal u ma‘lûm olur.” İbrâhim Bin Mehmed Eş-Şeybânî demiştir ki hat lisân-ı yed ve behçet ü zînet-i fikr ve zamîr-i sefîr-i ukûl ve vasî-i fikr ü silâh u marifet ve zamân-ı firkatte üns-i ihvân ve bu‘d u mesâfede âlet-i musâhabet-i yârân ve gencine-i sırr-ı nihân ve umûr u ahvâli câmi dîvândır. Ammâ akl cihetinden fazîleti oldur ki eğer hatta bir şeref olmasa illâ Hakk Teâlâ onu hazret-i 6 7 8 Oku! Senin Rabbin en cömert olandır. O, kalemle yazmayı öğretendir, insana bilmediğini öğretendir. Kur’ân-ı Kerîm Alak/3.4.5 Nûn.(Ey Muhammed) Andolsun kaleme ve satır satır yazdıklarına... Kur’ân-ı Kerîm. Kalem/1 Eğer doğru sözlüler iseniz, bundan önce bir kitap ya da bir ilim kalıntısı (veya bir eser) varsa, bana getirin. Kur’ân-ı Kerîm Ahkaf/4 1530 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Âdem’e ya Hûd’a aleyhime’s-selâm inzâl u i‘lâm eyleyip ve cemî‘-i suhufu enbiyâya mestûreten ve elvâhı hazret-i Mûsâ aleyhi’sselâma mektûbeten inzâl eylediği olsa ona fazîlette ol kifâyet eder. Ve dahi umûr-ı zîşân ve hatîr ve mutasavverât-ı ukûl ve fikr ü müdrikât-ı fehm ü mutahayyelât vehm ü mühavvesât-ı havâstan her şey ki âmme-i nâs bunları zikr ü takrîrinde kâsır ola elbette kitâbet ana mü’ekkil ü müdebbir ve ondan münfasih u muabberdir. Ol cihettendir ki ondan bazı fırka vü ümmet istiğnâ ve bazı iktifâ etmek olmayıp belki âmme-i enâm ona ihtiyaçta müsteviyetü’l-ikdâmdırlar. Ondan mâ‘adâ envâ‘-ı insâniyetin hâssası [ya‘ni kâbiliyet-i ilm-i san‘at u kitâbet] kuvvetten fi‘le zuhûr edip ve ulûmu mede-l-a‘sâr ve’d-duhûr hıfz etmekte sâir hayvânattan mümtâz u meşhûr olması ve bir zamândan bir zamâna nakl u ahbâr ve bir mekândan bir mekâna haml-i esrâr cümleten masûnet-i hatt u kitâbet ile idügi zâhir u âşikârdır. Ve dahi hıfz-ı hukûk u men‘-i temerrüd-i erbâb-ı ukuk kitâbet-i şehâdet ü sebt-i sicillât ile hâsıl ve beyne’n-nâs mesâfât-ı ba‘îdeden nice masâlih ve umûr ki ne mûsel-i mektûb tahsîline kâdir ve ne ashâbı bir yere cem‘ u hâzır olur kâtibi her ne mertebe hüsn-i edâ vü belâgatta mâhir olsa yine ol maksata vâsıta-i kitâbetle vâsıl olur. Ol sebeptendir ki ekser-i ulemâ hattı lafzdan tafzîl ve vechini bu tarîk ile tafsîl eylemişlerdir ki lafzı fehm eden ancak hâzır ve hattın fehmi hâzır u gâibe şâmil idügi zâhirdir. Vasf-ı kalemde bir şâ‘ir-i mâhir-i şîrîn-edâ bu nazm-ı âbdârı inşâd eylemiştir. Felillâhi dürrühû Nazm Ve ahlasu yentiku bi’l-muhkemât Ve cismânühü sâmitü ecvef Bi Mekkete yentiku fî hufyetihi Ve bi’şşâmi mantıkahu ya‘rif Tercemesi Bî zebân u cevfi irfândan tehî Yine bast eyler hükmden çok kelâm Mekkede ger söylese ihfâ ile Fehm eder onun kelâmın ehl-i Şâm [s.343] Nesr. Fazâil-i kalemden biri dahi oldur ki evvel-i mahlûkâttır. Nitekim Ubâde bin Sâmit’ten radiya’llâhü Teâlâ anh mervîdir ki nebî aleyhi’sselâm buyurmuştur ki Hakk Teâlâ’nın evvel-i mahlûku kalemdir ki halk edip ona kitâbet ile emr eyledi. Kalem dahi ilâ yevmi’l-kıyâm olacak umûru yazdı. Bu kavl-i Muhtâr İbni Abbâs ve hüsn ü atâ ve mücâhid ü âmme-i ulemâ-i ahyârdır. Ve dahi İbni Abbâs radiya’llâhü anhümâ buyurmuştur ki vaktâ ki Hakk Teâlâ kalemi halk edip ona ilâ yevmü’l-kıyâm RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1531 olacak eşyâ ile cereyân eyle diye emr eyledi. Kalem dahi levh-i mahfûz üzre vech-i mezbûr ile cârî oldu. Hazret-i İbni Abbâs’tan bir rivâyette dahi vârid olmuştur ki kalem Hakk Teâlâ’ya tesbîh ü temcîd eyledi. Mukadderâtı kitâbet etmezden bin yıl mukaddem. Ve dahi demiştir ki kalem bir zümürrüde-i hadrâdır ki dolu bir yıllık mesîredir. Ve nûr ile şakk olunmuştur. Vaktâ ki Hakk Teâlâ ona nazar eyledi heybet-i nazar-ı hudâdan iki nısf olup biri birinden cüdâ oldu. Eğer suâl olunursa ki ya ol kalem mükellef midir yâhut değil midir. Cevap veriliyor ki eşyâ-i mahsûsa ile mükellefdir ki kitâbet ve cereyândır. Lakin insân onun hilâfınadır ki mutlaka mükelleftir. Eğer yine suâl olunursa ki Hakk Teâlâ kaleme kasem edip (nûn ve’l-kalemi vemâ yesturûn) buyurmuştur. Ya kat‘-ı katt ne tarîkle ona musallat olur. Cevap verilir ki ol kalem kat‘an muhtâc-ı katt olmamıştır. Belki ona muhtâc olan bir kalemdir ki zevâid ü çirkini izâle ile kitâbette def ‘-i elem oluna. Nitekim hayât şem‘-i gerdenini kat‘ ile olur. İbnü’l-Mukanna‘dan rivâyet olunur: Demiştir ki Aklâm-ı matiyye-i ukalâ ve rüsûl-i kirâm ve beyân-ı benân ü enâmil-i enâmdır. Bu cemî‘-i umûrun kıvâmı ve mülkün devâmı iki şey iledir ki kalem ü seyftir. Amma kalem seyften efdal u berterdir. Ve bu mânada inşâd olunmuştur. Nazm İn yehdimu’l-kalemü’s-seyfe’llezî hada‘at Lehü’r-rikâbü ve kellet dûnehü’l-ümemü Kezâ kada’llâhü li’l-aklâmi müzebberiet İnne’s-süyûfe lehâ mezârü heft hidemü Tercemesi Kalem kim cümle-i âlem onun emrine râm oldu Aceb mi seyf onun hükmüne olsa bende-i fermân Budur hükm-i İlâhî kim kalem halk olduğu demden Ana hizmette kâimdir demâdem tîğ olup berrân Ebû Temmâm Tâî demiştir ki: Nazm Ve’d-darbetü min kâtibin bi-benânihî Emzâ ve eblegu min dakîki hüssâmi Kavmün izâ azamû adâvete hâsidin Sefeke’d-demâ bi esinneti’l-aklâmi Tercemesi Kâtibin engüştü darbı ol kadar te’sîr eder Kim yetişmez ona darb-ı tîg teber-i hûn-feşân Şöyledir anlar ki kasd-ı katl-i a‘dâ etseler Nîze-i aklâmı verir tîg-i bürrândan nişân 1532 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Nesr: Bazılar demişlerdir ki Ebû Temmâm’dan bu kelâm “es-seyfü asdeku inbâin mine’l-kütüb”9 dediği kavline münâkız ve âhadühümâ âhara mu‘ârızdır. Zîrâ bu kelâm-ı seyfi kalemden tercîh iktizâ eylediği mâlâ kelâmdır. Sâhib-i kitâb eydür: ben cevap veririm ki kavleyn miyânında adem-i tenâkus câ-yı reyb ü meyn değildir. Zirâ Ebû Temmâm’ın kütübden murâdı mutlak olmayıp ancak kütüb-i nücûm idügi mevrid-i kelâm-ı mezbûr olan vâkıanın şehâdetiyle ma‘lûmdur. Ve kalemin fazîletini isbât için inşâd olanlarda ahsen-i ebyât budur: Nazm Kavmün izâ ehazü’l-aklâme min gadabin Sümme istemeddû bihâ mâil meniyyât [s.344] Nâlû bihâ min a‘âdîhim ve in keserû Mâlâ yenâlü bihaddi’l müşrifiyyât Tercemesi Gazab vaktinde destine kalem aldıkça erbâbı Midâd-ı imdâd ile su verip tîg-i sinânına Adûya darb edicek şöyle te’sîri olur anın Ki seyf-i müşrifi yaklaşamaz hiddette yanına Nesr: Ammâ hatta ihtiyâcın beyânı: İmdi ma‘lûm ola ki vaktâ ki ifâde vü istifâde-i ulûmda muhâtaba ve muhâverenin nef ‘i tâlibine elbette elfâz ile ma‘lûm olduysa pes zabt-ı ahvâl-i elfâz-ı ulemâ-i âmilîn ve fuzalâ-i kâmilîn şânında i‘tinâ ve tahrîku’l-hâtır eyledikleri umûrdan olup ol sebepten elfâz-ı müte‘allıka ulûmu istihrâc ve takdîm ve envâ‘ını on iki kısma taksîm eyleyip ulûm-ı edebiye ile tesmiye eylemişlerdir. Edeb-i nefs ü ders ona mevkûf olduğu cihetten yine ulûm-ı arabiye ile tesmiye eylemişlerdir. Bahisleri ancak elfâz-ı arabiyeden olduğu cihetten. Zîrâ bizim şerîatımız ki cemî‘-i şerâyi‘in efdal u a‘lâsı ve ahsen ü evlâsıdır. Zevk u vicdân belki yakîn ve bürhân cihetinden efdal-i lügat ve ekmel-i elsine vü ibârât üzerine vâki olmuştur ki ol lügat-i Arab ü arbâdır ki onlar cemî‘-i ümem içinde evsat u ekrem ve her biri belâgata muhtass ve hâtem-i sıyâgate mânend-i fass olmuşlardır. Ondan sonra miyân-ı ümemden erbâb-ı himem vaktâ ki bu ni‘meti işâ’at emrinde muhâvere vü muhâtaba ile ki nef ‘i ancak hâzırîne 9 Kılıç kitaplardan daha doğru haber verir. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1533 mahsûstur kanâat etmediler. Ulüvv-i rütbetleri ve sümüvv-i himmetleri iktizâ eyledi ki istinbât eyledikleri ulûm u ma‘ârif u tahsîl u tedvîninde it‘âb-ı nüfûs ettikleri dakâyık u letâife her tâife gerek hazırîn gerek gâibîn ve gerek ba‘dehum zuhûr edecek tâlibîn dahi muttali‘ ve onunla cemî‘-i edvârda olan ulemâ-i aktâr müntefi‘ olup tâ ki telâhuk-ı efkâr ü kesret-i tekrâr ile her ulûmda dahi ale’l-infirâd kesret ü izdiyâd hâsıl ola. Lâ-cerem ulemâ-i ümem ahvâl-i kitâbetten dahi bahs eylediler ki cemî‘-i ezmânda nukûşu sâbite ve menâfi‘i âmme vü şâmile ola. Ve dahi hurûfun harekâtından ve sekenâtından ve nukat u zavâbıtından şeddât u meddâtından ve terkîb ü tastîrinden bahs eylediler. Tâ ki nâzır olanlar kitâbetten elfâz u hurûfa intikâl ve onlardan ezhânda hâsıla olan ma‘ânîye istidlâl edeler. Ve dahi kitâbeti elfâz arasında vaz‘ edip a‘yânda olan eşyâ arasında vaz‘ eylemediler. Meselâ cevher için bir nakş ve araz için nakş-i âhar vaz‘ eylemediler. Tâ ki kitâbetten elfâz fehm olunmamak lâzım gelmesin için. Zîrâ medlûle delâletten devâline delâlet lâzım gelmez. [devâlden maksat elfâz ve medlûlden maksat ma‘ânîdir] ammâ ezâ-i elfâzda vaz‘ olunsa bunun hilâfınadır. Zîrâ dâlle delâletten medlûlüne delâlet lâzım gelir. Ve dahi kitâbeti ol emirden ezhânda olan eşyâ için vaz‘ eylemediler. Zîrâ kuvve-i müfekkire mu‘tâd olmuştur ki ma‘ânîyi tasavvur ettikte ona delâlet eder. Elfâzı dahi tahayyül ü tefekür eder. Hatta ke ennehû müfekkir olan kimse ma‘ânîyi tefekkür ettiği demde kendi nefsinden ona delâlet eder. Elfâzın tahayyülünü dahi recâ eder. Ve dahi kitâbetten ma‘ânîye intikâl olunsa ol takdîrce ondan elfâza intikâl asîr olur. Zîrâ medlûlden dâlle intikâl aksinden es‘ab idügi câ-yı kîl ü kâl değildir. Görmez misin ki nefiste olan ma‘ânî mukâbelesinde inşâ-i elfâz nefsi katında elfâzdan ma‘ânî fehm etmekten es‘abdır. Ammâ hattın keyfiyet-i vaz‘ı. İmdi demişlerdir ki evvel-i vâzı‘-ı hatt olan hazret-i ebu’l-beşer Âdem safîdir. Alâ nebiyyinâ ve aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm ki hattı bir tîn üzre yazıp tabh eylediler. Ondan ba‘de’t-tûfân her kavim kitâbet ü hatlarına isâbet eylediler. Bazılar demiştir ki evvel-i vâzı‘ Ahnuh yani İdris’tir. Aleyhi’s-selâm. Bazılar Hûd aleyhi’sselâmdır demişlerdir. Bazılar dahi demiştir ki hazret-i Âdem aleyhi’s-selâma yirmi bir sahîfe ile hurûf-ı mukatta‘a inzâl olunmuştur. [Kitâbü’l-hamîs fî ahvâl-i nefs-i nefîste bu rivâyeti nakl edip ba dehü zikr eder ki hazret-i Âdem’in ta‘allüm-i esmâ ettiği kitâb ol [s.345] kitaptır. Ve’l-ilmü inde’llâhi’l-meliki’l-Vehhâb] esahh budur ki kitâbetin cümlesi ve yâhut bazı cenâb-ı rabb-i raûfdan ta‘lîme mevkûftur. Ve bu zikr olunan akvâl beyninde tebâyün dahi yoktur. Zîrâ câiz ki her birine nüzûl-i hatt vâki 1534 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si olmuş ola. Ve dahi hazret-i İbni Abbâs’tan radiya’llâhü anhümâ mervîdir ki hatt-ı Arabîyi evvel vaz‘ edenler üç kimsedir. (Bulan)dan ki Bulan Tayy’dan bir kabîledir ki (Anbâr) medînesine nüzûl eylemişlerdir. Ol üç kimsenin evveli Mirâr’dır ki suver-i hurûfu vaz‘ eyledi. İkincisi Eslem’dir ki hurûfu fasl u vasl eyledi. Üçüncüsü Âmir’dir ki nukat u a‘câm vaz‘ eyledi. Ondan sonra bu ilm Mekke’ye nakl olunup ta‘allüm edenler edip miyân-ı halkta şâyi‘ ü kesîr ü mütedâvil ü şehîr oldu. Cevherî dahi Şeref Bin el-Kattâmî’den nakl eyledi ki evvel-i vâzı‘-ı hurûf u eşkâl Tayy kabîlesinden birkaç ricâldir ki birisi Mirâre Bin Mürre’dir. Bazılar dahi demişler ki hattı evvel ihtirâ‘ edenler altı şahıstır. Kabile-i Tasm’dan Adnân Bin Uded katında nüzûl etmişlerdi. Ve onların esâmîsi Ebced ü Hevvez ü Huttiy ü Kelemen ü Sa‘fes ü Karaşet idi. Kitâbeti dahi kendilerin esâmîsi üzere vaz‘ eylediler. Kendilerin esâmîsinden şâz u hâric olan hurûfu onlara ilhâk ve revâdif ile tesmiye üzere ittifâk eylediler ki onlar Sehaz u Dazzıg’dır. Ve bazı rivâyette mezkûrdur ki ol kelimât esmâ-i mülûk-i medyendir. Ve Kelemen Hazret-i Şuayb aleyhi’s-selâm zamânında idi. Ondan sonra hatt medîne-i Anbâr’a intikâl badehû ehl-i Hîre’ye ittisâl eyledi. Badehû miyân-ı Arap’ta iştihâr ve ba‘de’l-bi‘se intişâr buldu. Ve dahi demişlerdir ki enbâ-i hazret-i İsmâil’den Nufeys ve Nadr ve Teyma ve Devme bir kitâb vaz‘ edip cümlesini bir satır eylediler ki hurûfu cümleten mevsûl ve gayr-i mütafarrık idi. Ondan sonra onu Nebt ve Hemeysa‘ ve Kayzar tefrîk edip ve eşbâh ve nezâir dahi ziyâde eylediler. Ve dahi Hişam bin Muhammed vâlidleri Muhammed’den rivâyet eder ki demiştir ki ulemâ-i Mısır’dan bir kavim bana haber verdiler ki hatt-ı Arabî’yi evvel kitâbet eden bir kimsedir Beni’n-nadr Bin Kinâne’den. Ve Sîret-i İbni Hişâm’da mezkûrdur ki hatt-ı Arabî’yi evvel kitâbet eyleyen Himyer Bin Şebâh’tır. Menâm’da ta‘lîm olunmuştur. İmâm-ı Süheylî Kitâbu’t-tasrîf ve’l-a‘lâm’da demiştir ki esahh-ı akvâl Amr bin Abdü’l-berr tarîkinden rivâyet ettiğimizdir ki Nebî aleyhi’sselâm hazretine ref ‘ eder ki hazret buyurmuştur. Lisân-ı Arabî üzere evvel kitâbet eyleyen hazret-i İsmâil’dir. Aleyhi’sselâm. Ve dahi İbni Abbâs radiya’llâhü anhüma suâl eylediler ki hece ve kitâbet ve şekli kande ta‘lîm ettiniz. Cevap verdiler ki bize Harb Bin Ümeyye ta‘lîm eylemiştir. Dediler ki Harb Bin Ümeyye kimden ta‘lîm eyledi. Cevap verdiler ki cânib-i Yemen’den füc’eten bir kimse gelip ta‘lîm eyledi. Dediler ki ol kimse ne vechile ta‘allüm eyledi. Dediler ki hazret-i Hûd aleyhi’sselâma vahy ile olmuş idi. Ebû Amr bin Eldânî Kitâbü’t-tenbîh ale’n-nukat ve Şekl’de zikr eylemiştir ki bazılar demiştir ki evvel-i zuhûru Yemen’de Ebî Süfyân RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1535 Bin Harb’in ammi Ebî Süfyân Bin Ümeyye kıbelinden ona dahi ehl-i Hîre’den bir kimse kıbelinden olmuştur. Ehl-i Hîre dahi demiştir ki biz ehl-i Anbâr’dan ahz etmişizdir. Ve Ebî Süfyân Bin Harb’dan zeynü’l-eshâb hazret-i Ömer İbni Hattâb radiya’llâhü anh ve Kureyş’ten bir cemâat dahi ta‘allüm eylemişlerdir. Ve Muâviye Bin Ebî Süfyân dahi ammi Süfyân’dan ta‘allüm eyledi. Ammâ Evs ü Hazrec kabîleleri bir Yahûdî’den ta‘allüm eylediler. Badehû zuhûr-ı dîn-i islâm ve ba‘s-i hazret-i Seyyidü’l-enâm oldukta ondan ziyâdece kimse içlerinde mevcûd idi. Sa‘îd-i Zürâre ve Münzer Bin Amr ve Ubey Bin Ka‘b ve Zeyd bin Sâbit gibi radiya’llâhü anhüm. Onlar Arabiye vü İbrâniye’yi dahi kitâbet ederler idi. Ve dahi onlardan idi Râfi‘ bin Mâlik ve Seyyid Bin Hazîr ve Ma‘an Bin Adî ve Ebû Abs bin Kesîr ve Evs bin Havli ve Beşîr Bin Sa‘d. Ve dahi ma‘lûm ola ki sükkân-ı şark u garb ve tâife-i Acem ü Arab ve gayriden cemî‘-i ümem içinde olan kitâbet ve kalem on iki kitâbettir. Arabiye ve Himyeriye ve Yunâniye ve Fârisiye ve Süryâniye ve İbrâniye ve Rûmiye ve Kıbtiye ve Berberiye ve Endülüsiye ve Hindiye ve Sîniye. Bunlardan beş nev’i bi’l-külliye muzmahill ve ehlinden âlem hâli âtıldır ki onlar Himreviye ve Yunâniye ve Kıbtiye ve Berberiye ve Endülüsiye üçü dahi bilâdında isti‘mâli bâkî [s.346] ve ma‘lûm lakin bilâd-ı islâmda ehli ma‘dûmdur ki onlar Rûmiye ve Hindiye ve Sîniye’dir. Bâkî oldur ki onlar büldân-ı islâmda müsta‘mele-i aklâmdır ki Arabiye ve Fârisiye ve Süryâniye ve İbrâniye’dir. (Kitâbü’l-Ebhâsü’l-cemîle fî şerhi’lakîle ) sâhibi demiştir ki hatt-ı Arabî’den merâm olan kûfî diye şöhret bulandır. Ve hâlâ müsta‘mel olan aklâm ondan istinbât olunmuştur. Ve kûfîden nakl olunmak evâhir-i devlet-i (benî Ümeyye) ve evâil-i (Abbâsiye) de olmuştur. Ve hatt-ı bedî‘ mensûbu evvel kitâbet eyleyen Ebû Ali Muhammed Bin Ali Bin Hasan Bin Mukletü’l-vezîr’dir. Sene semâne ve işrîn ve selâse miede vefât eylemiştir. Badehû sene sülâse aşerate ve erbaa miede sâhibü’l-hatti’l-bedî‘i’l-mensûb Ali Bin Hilâlü’l-bevvâb el-Bağdâdî zuhûr eylemiştir. Buna İbni Sırrî dahi derler pederi bevvâb ve bevvâb olan mülâzim şerbâb olduğu cihetten. Ve onun kitâbette şeyhi İbni Esed Kâtib idi ki ol Ebû Abdu’llâh Muhammed Bin Esed Ali Bin Sa‘îd el-Kârî ElBezzâzi’l-Bağdâdî’dir. İbni Bevvâb’ın vefâtı sene selâse ve işrîn yâhut aşerâte ve erbaa miede Bağdâd’ta vâki olmuştur. Ve İmâm Ahmed Bin Hanbel civârında medfûndur. Rahimehu’llâhü Teâlâ. Ve İbni Bevvâb’ın mersiyesinde bu şiiri inşâ eylemişlerdir. 1536 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Şiir İstesaral kitâbü fakdüke sâbıkan Fekazat bi-sıhhati zâlike’l-eyyâmi Velizâke sevvedeti’ddevâtü kâtibehü Esefen aleyke ve şakkati’l-aklâmi Tercemesi Gûyiyâ duymuştu küttâb-ı ûlâ fakdın senin Sıhhatine sonra hükm etti kazâdan rûzigâr Ol sebeptendir siyeh-pûş oldu hüznüne devât Ceybini şakk edip aklâm erdi ona inkisâr Nesr: Badehû Ebu’d-dürer Yâkut Bin Abdullah El-Musulî Eminü’ddin El-Mekkî zuhûr eyledi ve sene semâne aşera ve sittü miede vefât eyledi. Badehû Şehâbe’ddin Ebu’d-dürer Yâkut Bin Abdurrûhî el-Hamevî zuhûr eyledi. Vefâtı sene seb‘a ve sittîn ve sittü miede vâki oldu. Badehû Ebu’ddürer Yâkut Er’Rûmî el-Müsta‘sımî zuhûr eyledi. Ve onun ismi âlemin şark u garbında mezkûr ve zikri bilâd u emsârda mânend-i emtâr cârî ve meşhûr olup mecmû‘-ı küttâb sanatını kabul edip türbesine vusûl değil belki karîb olmağa adem-i kudretlerine itiraf ve hıyâz-ı devâtından cârî olan zülâl-ı midâdından istimdâd u itiraf etmişlerdir. Zîrâ fenn-i kitâbette bir sihir eylemiştir ki ona Sâmirî görse sihr-i helâl der deyip âciz ü lâl kalırdı. Vefâtı sene semâne ve tis‘în ve sittü miededir. Bu nükte ve tafsîl ile bast-ı kelâm ve tatvîl olunmaktan merâm oldur ki ekser-i nâs katında iltibâs olmuştur ki hatt-ı bedî‘-i mensûbun esatize-i küttâbdan intisâbı kimedir. (intehâ) Şubeleri için Mevzû‘âtü’l-Ulûm’a mürâcaat buyurula. Konya Gazetesinin 9 Teşrîn-i Sâni 1315 Târihli ve 1438 Numaralı Nüshasında Hatt u Kitâbetin Lüzûm-ı Taallüm ve Ehemmiyeti Hakkındaki Makalenin Fıkra-i Ahîresi Bi’l-münâsebe bu Mecelleye Derc ü Tenmîk Edildi. Nev‘-i beşer bidâyet-i hilkatinde hatta tekellümden mahrûm denecek derecede hâl-i vahşet ü behîmiyyette müte‘ayyiş oldukları cihetle aralarında bi’t-tab‘ ihtilât u ünsiyet hâsıl ve yekdiğerleriyle mükâleme vü mühâbere kâbil olamaz idi. Gide gide terakkî ve tekemmül eden kuvve-i ma‘neviye ve dimâğiyeleri ve zamân mürûr ile tezâyüd ve teşeddüd eden ihtiyâcât-ı zâtiyeleri cemiyetle onları mecbûr etmiş ve bir aralık lisânları intizâma girmeye başlamış idi. Daha sonraları birbirlerinden ayrılmağa ve ayrıldıkları ve bulundukları yerlerden yekdiğeriyle muhâbereye mecbûriyet hissettiklerinden henüz bir RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1537 kâide altına alınmayan lisânlarının mu‘âvenetine mazhar olmayarak bir takım eşkâl ü tasâvir ihtirâ‘ ve îcâd ile bunları taş ve kemik ve biraz [s.347] sonra ağaç yaprakları ve hayvanât derileri üzerlerine nakş u tersîm ve bu minvâl üzere merâmlarını gıyâben birbirlerine tefhîm eylemişler idi. Bir hâlde kalamamak şânından olan insanlar kuvâ-yı akliye vü ma‘neviyelerine inbisât ü tekâmül geldikçe bir çok îcâdât ü ihtirâ‘ata muvaffak olmuşlar ve netîce çok geçmeksizin usûl-i hatt u kitâbeti meydâna koyarak medeniyete o kapıdan girmişlerdir. Demek oluyor ki nev‘-i beşer daha hâl-i vahşette iken hatt u kitâbetin lüzûmunu hissetmiş ve edvâr-ı müteâkıbede bu nokta-i nazardan gösterilen ta‘kîbât üzerine hatt u kitâbet bu hâl-i mükemmeliyete iktirân etmiştir. Bu lüzûmu hiss ü idrâk bir kuvve-i mücbire-i hayâtiye netîcesinden başka bir şey olamaz. Çünkü insân muhâtabına lisân ile ifhâm-ı merâm eyler ise de gâibe âtîye ne ile arz-ı mâ fi’l-bâl edecektir. Eğer hatt u kitâbet olmasaydı insanlar bu menzile-i terakkiye nasıl su‘ûd edebilirler idi. Medeniyet-i hâzıranın şu tarz-ı tekmîl ü te‘âlîsini mûcib olan âsâr-ı eslâf eğer hatt u kitâbet olmasaydı ahlâfa intikâl edebilir mi idi. Ulemâ-i İslâmiye ve hükemâ-yı dîniyenin mücelledât ü müellefâtını bizlere yâdigâr bırakan şüphesiz hatt u kitâbettir. Hatt u kitâbet olmasaydı yazanların zîr-i hâk-i ademde tebâh olan vücûdlarından istifâde edebilir mi idik. Kitâbete âşinâ olmayan bir müderrisin tedrîsâtındaki menfaat ancak ya hilkaten istifâdesine müdâvemet eden beş on talebenin yahut ifâdâtını istimâ‘ ile hâfızasında zabta mecbûr olan muhibbân ve ihvânının zâtına âit kalır cemiyet-i beşeriyeye âtîye intikâl etmez. Halbuki kâtib bir mu‘allim müstahzırât-ı fikriye ve ma‘lûmât-ı zâtiyesini bir anda dünyanın müntehâsına kadar îsâl ve o ma‘lûmât ahlâftan ahlâfa ve nihâyet hayât-ı kâinâta kadar intikâl eder. Bildiğini kağıt üzerine tersîm edemeyen bir âlimin istediğini söyleyemeyen bir sabîden ne farkı olabilir. Uzatmayalım hatt u kitâbetin fevâidi hakkında ne söylesek yine hakkıyla ifâde etmiş olamayız. Biraz da hattın târih-i Arabîsinden bahs edelim. Kelbî der ki hattı (Merâmir bin Mürre bin Zürve ) ve ( Eslem Bin Sidre) ve (Âmir Bin Hadre) nâmında Câhiliye’den üç zât vaz‘ eylemiştir. Bun- 1538 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si lardan (Merâmir) şekli îcâd (Eslem) fasl u vasl eylediği gibi (Âmir) dahi münâsebâtını izhâr eyledi. Bazıları der ki [ ] Tâsînmîm kavminden Ebced Hevvez ... ilh nâm zevât kendi isimleri üzerine vaz‘ edip muahharen Sehhaz u Dazzığ gibi hurûfu elde etmekle onlara revâdif tesmiye ettiler. Halbuki yazıyı evvelen hazret-i İdrîs aleyhi’sselâmın yazdığı mervîdir. Buraların tatvîlinden sarf-ı nazar. Araplar derler ki: 1-Hatt yedin lisânıdır ki bu da tılısm-ı ekberdir. 2-İlim ağaç hat da meyvesidir. 3-Bazıları hattı lafza tafsîl ü tercîh ederek derler ki hatt yakîn ve uzak içindir. Lafız ise yalınız yakîn içindir. 4-Câlinus aralarındaki farkı manidâr bir cümle ile irâe ederek der ki: Lafız kelâm-ı hay hatt ise kelâm-ı meyyittir. Peygamber-i zîşân efendimiz hattın lüzûm-ı ta‘allümünü fermân buyuruyorlar. Hüsn-i hattaki hâssa-i sâhirânenin te’sîrât-ı garîbesindendir ki [s.348] nazar ilk hamlede meclûb-i ma‘nâ olmaktan ziyâde mağlûb-i temâşâ olur. Kitâbet-i hattın vaz‘ u te’sîsi akîbinde husûle gelmiş olmasına nazaran onun mürâdif ve tev’emi itibar olunur. Kitâbet hissiyâtın fotoğrafîsidir. İnsan istediği zamân onunla tasavvurât u hissiyâtının şekl ü sûretini alır. Binâenaleyh bütün ma‘lûmât-ı beşeriye ve tekemülât-ı insâniyenin masdarı ve havârık-ı hayâtiyenin meşheridir. Bir çok âyât-ı kerîmede kitâbetin fazâili zikr u beyân buyurulmuştur. Hülâsâ talebe-i ulûm efendiler hatt u kitâbeti ta‘allümde gayret ve bunda ihrâz-ı muvaffakiyet ederler ise hem ulûm-ı sâireyi ve hem de kendi ma‘lûmât ve ilmiyelerinden umûmun istifâdesini te’mîn etmiş olacakları gibi faraza diyânet-i islâmiye aleyhine ashâb-ı ağrâz taraflarından yazılan makâlât-ı bâtıla vü âtılaya mükemmel müdâfaa-nâmelerle mukâbelede bulunarak ve ulviyet-i islâmiye hakkında kitaplar yazarak mesûbât-ı dünyeviye ve uhreviyeye mazhar olurlar. (intehâ) Kıyâmü’l-hikemiyyeti Bi’l-kalemi Büniye’l-kitâbetü alâ hamsin kuveti’l-ahmâsi ve haddeti’l-elmâsi ve cevdeti’l-kırtâsi ve leme‘âni’l-enkâsi ve habsi’l-enfâsi ve kâle’l-hattü hendesetün rûhâniyyetün zaharat bi âletin cismâniyetin tukvâ bi’l-meşki ve’lidmâni ve tuz‘afü bi’t-terki ve kâle Yâkûtu’l-Müsta‘sami aleyhi rahmetü’l- RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1539 bârî el-hattu tâbi‘un li’l-kalemi in cevvedet kalemeke cevvedet hattuke ve in ehmedet kalemeke ehmedet hattuke velâ yetimmü hüsnü’l-hatti illâ bi itmâmi’l-kalemi temmel kelâmü bi avnillâhi’l-meliki’l-allâmi. Ve min ulûmike ilmü’l-levhi ve’l-kalemi Meşakkatâni lâ sâlise lehâ meşku’l-aklâmi ve meşku’l-akdâmi Istılâhât-ı Hatt Üzere Kubûrîzâde ( Rahmî tahallüsün) Türkî Bir Gazeli ile Onun Cevâbının Burada Zikri Münâsip Görülmekle Tahrîr Edilmiştir. Debîr-i sun‘ kim tevkî‘-i ebrûsun ezel yazdı Berât-ı hüsnünün dîvânî ser-satrın güzel yazdı Zuhûr-ı hatt-ı reyhânîye ta‘lîkinde vuslat-ı yâr Cevâb-ı rik‘asın ehl-i niyâzın müstahmel yazdı Muhakkak nesh edip mihr ü vefâ meşkini ol zîrâ Gönül levhine çok müsvedde-i tûl-i emel yazdı Derûnum kırmadan şâhım sakın defter-nüvîs-i aşk Yerine Kays u Ferhâdın beni ni‘me’l-bedel yazdı Leb-i yâkûtu tarf-ı nüsha-i hatt-ı celîsinde Gubârîn hattile gâyet muhayyel bir mahal yazdı Sülüs hatla Utârid resmin etsün tâk-ı gerdûna Ki kilk-i şîvezâr-ı Rahmi şöyle bir gazel yazdı [s.349] Münîrî Efendi’nin Kubûrîzâde (Rahmî) Gazeline Söylediği Cevâb Ruh-ı dildâre hattı kâtib-i kudret güzel yazdı Berât-ı hüsne gûyâ sülüs ü neshi bî-bedel yazdı Dil-i gîsû-yı reyhânî şemîme eyleyen ta‘lîk Sutûr-ı rik‘a-i endîşeye tûl-i emel yazdı Velî hatt mushaf-ı mu‘ciz-rukûm-ı hüsn-i dildâre Debîr-i sun‘-ı Mevlâ kıl kalemle bir mahal yazdı O tıfl-ı mektebî âgâz-ı meşkinde celî hatla Beni Mecnûna kendin zât-ı Leylâya bedel yazdı Kazılmaz güzellik tedbîr ile dîvân-ı kudretten Hurûf-ı aşkı levh-i hâtıra kilk-i ezel yazdı Beyâz-ı defter-i cismimde cümle eyleyip terkîm Hesâb-ı nakd-i aşkı râkım-ı gam mâ-hasal yazdı 1540 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Yine levh-i zuhûra kâtib-i hoş-hatt-ı endîşem Münîrî himmet-i Rahmî ile bir nev-gazel yazdı Şeyh Mehmed Vahyî’nindir Kıta Bir kalem-kaşlı mürekkeb saçlı kâtib dilberi Halkı Mecnûn edeyazdı sahn-ı kâğıthânede Nakş-ı vaslı hakk olunmaz safha-i endîşeden Açsa bin şakk gezlik-i hicran dil-i dîvânede Müstakimzâde’nindir Kıta Ey sülüs-i hattın nesh-i rıkâ‘-ı ta‘lîk Reyhânına hayrân kalem-i hoş-tenmîk Mir’ât-ı dili muğberr edeyazdın Tevkî‘in ile kıl medet anı ta‘vîk El-hattü Nısfü’l-ilm Kâle resûlu’llâh sallellâhü aleyhi ve sellem el-ilmü saydun ve’lkitâbetü kaydun. Sadaka resûlu’llâh. Kıyâmu’l-hikmete bi’l-kalem. Silsiletü’l-Hattâtîn Târîh-i Vefâtı 40 Hazret-i Ali kerreme’llâhü vechehu ve radiya’llâhü anh. 110 Hasanü’l-Basrî. Târîh-i vefâtı Lûgat-ı Târihiyye vü Coğrafiyye’de (120) ve Nişancı Paşa Târihi’yle Esmârü’t-tevârih’te (106) olmak üzere mazbûttur. ........ Şeyh Seyyid Kâsım 328 İbni Mukletü’l-vezîr. İsmi Muhammed Bin Ali Bin Hasan Bin Mukle’dir. İşrâku’t-tevârîh’te hatt-ı kûfîyi sülüs ü nesih kalıbına ifrâğ eden ve Gülzâr-ı Savâb nâm eserde işbu Ali Bin Muhammed Bin Ali Bin Hasan İbni Mukletü’l-vezîr hatt-ı bedî‘-i mensûbu evvel kitâbet eyleyendir demiştir. 413 Şeyh Ali Bin Hilâl el-ma‘rûf bi-İbnü’l-Bevvâb hatt-ı muhakkak ile hatt-ı reyhânın vâzı‘ıdır. Bağdâd’da İmâm Ahmed Bin Halîl civârında medfûn idügi İşrâku’t-tevârîh’te mezkûr. Ve sâhib-i hattü’l-bedî‘a mensûb olup 413 târihinde vefât ettiği Gülzâr-ı Savâb’da mastûrdur. İbni Bevvâb’a İbni Sırrî dahi derler. Kezâ fî Mevzû‘âtü’l-Ulûm. Üstâdları Abdu’llah Bin Muhammed Bin Esed RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1541 Bin Ali Bin sa‘îdü’l-kâdirî El-Bezzârî El-Bağdâdî idügi Devhatü’lküttâb’da mezkûrdur. [s.350] Târîh-i Vefâtı ..........Şeyh İshak 340 Şeyh Ali El-Bağdâdî. Târîh-i vefâtı (410) zabt edenler de vardır. Şeyh Üveys Şeyh Talhâ Bin Âmir Şeyh Ali Bin Zeyd Şeyh Zeyne’l-âbidîn 618 Şeyh Ebu’l-zer Yâkut Bin Abdu’llah El-Musulî Eminüddîn ElMâlikî El-Humûdî Kezâ fî Gülzâr-ı Savâb ve Devhatü’l-küttâb. 667 Şeyh Şehâbe’ddin Ebu’z-zer Yâkût Bin Abdu’r-Rûmî El-Hamevî. Kezâ fî Mevzû‘âtü’l-ulûm ve Devhatü’l-küttâb. 597 Şeyh Cemâle’ddin 698 Şeyh Yâkut El-Müsta‘sımî. Bin bir adet mushaf-ı şerîf yazdığı mervîdir. Gülzâr-ı Savâb ve Devhatü’l-küttâb’da ismi Ebû Zer Yâkut Bin Abdu’llah Er-Rûmî El-Müsta‘sımî’dir. Nâmı Kıbletü’lküttâb’dır. Üstâzları Safiyüddin Abdü’l-mü’min nâm kâtiptir. Devhatü’l-küttâb’da nâmları Ebu’z-zer Cemâle’ddin Yâkût Bin Abdu’llâh Er-Rûmî El-Müsta‘sımî’dir. ........ Şeyh Yahya. Kâtib-i sülüs ........ Şeyh Ahmed Es-Sühreverdî. Otuz üç adet mushaf-ı şerîf yazdığı mervîdir. Nâmık-ı rıkâ‘dır. Zuhûru 697’dir. ......... Şeyh Mehmed Vefâ 742 Şeyh Abdu’llah Es-Sayrafî. Otuz altı adet mushaf-ı şerîf yazdığı mervîdir. Râsim-i nesihtir. 876 Şeyh Mehmed Hayreddin El-Maraşî 926 Şeyh Hamdu’llah El-Ma‘rûf İbnü’ş-şeyh El-Mustafa El-Amâsî kırk yedi mushaf-ı şerîf yazdığı mervîdir. Bu da Kıbletü’l-küttâb lakabıyla mülakkabdır. Karaca Ahmed’te medfûndur. 950 Dâmâd Şükrü’llah Halîfe bu zât Edirne silsilesinde dâhil değildir. Karaca Ahmed’te medfûndur. 1542 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si 946 Mustafa Dede İbnü’ş-şeyh Hamdullah Karaca Ahmed’te medfûndur. 1001 Mehmed Dede İbni Mustafa Dede. Karaca Ahmed’te medfûndur. 988 Pîr Mehmed Dede İbni Şükrullâh. Karaca Ahmed’te medfûndur. 1023 Hasan El-Üsküdârî Bin Hamza. Dersaâdette Karaca Ahmed’te medfûndur. 1040 Hâlid Dede. Erzurumî İsmâil Efendi’nin hafîdidir. Üsküdar’da medfûndur. Sicill-i Osmânî’de târîh-i vefâtı 1050’dir. [s.351] Târîh-i Vefât 1084 Dervîş Ali. Topkapı’da medfûndur. 1097 Mustafa Necîb İbni Ömer Eyyûbî Eş-şehîr Bi-Suyolcuzâde. Sâhib-i Ravzatü’l-küttâb. Vefâtına Edirneli Rüşdî’nin târihidir. Biri geldi ziyâret etti dedi fevtine târîh Makamın Hakk ede Suyolcuzâde cennetü’l-a‘lâ Vefâtı 1097 senesindedir. Bu zât dahi Edirne silsilesinde dâhil değildir. Eyüp’te Kazasker Ârif Efendi Medresesi mukâbilinde vâki sikke-i nâfize’nin bâlâ-yı mezârında medfûndur. 1110 Hâfız Osmân El-Ma‘rûf. Dersaâdette Kocamustafapaşa hângâhı kabristânında medfûndur. Silsile-i Kıbletü’l-Küttâb Şeyh Hamdullah (Tilke aşeretün kâmiletün) Nazm Şeyh Hamdu’llah ve Şükru’llah dâmâd-ı güzîn Sâlisi oğlu Mehemmed Üsküdârîdir Hasan Erzurumî Hâlid oldu hâmisi ehl-i hattın Sâdisi Dervîş Ali sâbi‘i Suyolcu pâk-fen Hâfız Osmân semân işrâb eder hem rütbesin Seyyid Abdu’llah imâm-ı zümre-i hatt-ı hasen Hâce Râsim zü’l-cenâheyn idi kim ceffe’l-kalem Şeş kalemde vâhid-i ke’l-elf idi kâmil-i beden Böyledir bu silsile kim on adet tekmîl eder Cümlenin şâd ede ervâhın Hudâ-yı zü’l-minen Nesr: Memâlik-i Osmâniye’nin sülüs ü nesih hattatlarının her birisi bu on nefer hattattan birisine ya bi’zzat veya bi’l-vâsıta mensûb olmalıdır. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1543 Hâfız Osmân Efendi Merhûmun Edirne’ye Taallük Eden Şâkirdânı Târîh-i Vefât 1144 Seyyid Abdu’llah Bin Seyyid Hasan Hâşimî Yedikuleli 1121 Yûsuf Rûmî 1129 Hâfız Mehmed Kevkeb 1146 Harbzâde Mustafa Efendi 1116 Abdullah Bin İbrâhim Rodosîzâde. Tercemesi ikinci ciltte (184) sahîfededir. Birinci Silsile 1144 Seyyid Abdullah Bin Seyyid Hasan Hâşimî Yedi Kuleli. Dersaâdette Bahâriye’de medfûndur. 1169 Hâce Mehmed Râsim İbni Yûsuf Eğrikapılı. Dersaâdette Eğrikapı mukâbilinde medfûndur. 1189 El-hâc İbrâhim Hanîf Bey Şârih-i Şifâ. Dersaâdette Şeyh Vahyî kabri mukâbilinde Dâye Hâtun Türbesi’nde medfûndur. 1210 Deli Osmân Efendi Dâmâd-ı Afîf İbrâhim Efendi. Dersaâdette Karaca Ahmed’te Şeyh Hamdullah kurbunda medfûndur. 1228 El-hâc Mustafa Bi-Tevfîkî Eş-Şehîr Bi-Hacı Hattât. Tercemesi âtîde (392) sahîfededir. Edirne hattatlarının bir silsilesi bundan teşa‘ub etmiştir. [s.352] Târîh-i Vefât 1259 Hâfız Mehmed Sa‘îd Et-Tab‘î Eş-Şehîr Bi-Terlikçizâde. Tercemesi âtîde (385) sahîfededir. İkinci Silsile 1121 Yûsuf Rûmî. Küfrî Ahmed Efendi’nin âzâd-gerdesidir. Tercemesi âtîde (395) sahîfededir. Edirne hattâtlarının bir silsilesi bundan teşa‘ub etmiştir. 1113 Hacı Hâfız Mustafa Efendi Eş-Şehîr Bi-Çelebi İmâm. Tercemesi âtîde (390) sahîfededir. 1154 Haffâfzâde Hüseyin Efendi. Tercemesi âtîde (363) sahîfededir. 1544 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Üçüncü Silsile 1149 Hâfız Mehmed Efendi Eş-Şehîr Bi-Kevkeb. Edirne hattâtlarının bir silsilesi bundan teşa‘ub etmiştir. 1140 Şuglî Ahmed Dede İbni Mehmed Emin. Tercemesi âtîde (369) sahîfededir. 1173 Es-Seyyid Hâfız Mehmed Eş-Şehîr Bi-İmâmzâde. Tercemesi âtîde (377) sahîfededir. Dördüncü Silsile 1146 Darbzâde Mustafa Efendi. Tercemesi âtîde (390) sahîfededir. 1192 Mahdûmu Hacı Tâib Mehmed El-Mevlevî. Tercemesi âtîde (361) sahîfededir. Mülûk-i Âl-i Osmân’dan Zuhûr Eden Hattâtîn Sultân Murâd Hân-ı Sânî Rümh-i hattîsine hüsn-i hattı zamm olan sâhib-i seyf ü kalem Sultân-ı zî-şândır. Kezâ fî Hatt-ı Hattâtân. Sultân Bâyezîd Hân-ı Velî Amasya’da mîrlivâ bulunduğu hâlde Mevlânâ Şeyh Hamdullah’tan ta‘allüm ile üstâdı vâdîsine tekarrub etmiştir. Kezâ fî Hatt-ı Hattâtân. Sultân Süleymân-ı Muhibbî Hüsn-i hatt-ı ta‘lîkte üstâddır. Hatt-ı Hattâtân. Sultân Murâd Hân-ı Sâlis Sülüs ü nesh-i ta‘lîkte hattı kâmil olup Ali Efendi Hünerverânı bunun nâmıyla muvaşşah eylemiştir. Nümûne-i ma‘ârifleri olmak üzere tastîr buyurdukları kelimeteyn-i şehâdeteyn-i âyeteyn-i âyâtu’llâh ve alâmet-i ümmet târihi dahi mezbûr levhalarda mersûmdur. Kezâ fî Hatt-ı Hattâtân. Sultân Murâd Hân-ı Râbi‘ Fâtih-i Bağdâd. Fenn-i hatta yegâne-i zamân. Hattâ Nefeszâde Seyyid İbrâhim Efendi Gülzâr-ı Savâb nâm eserlerini bunların âzmâyiş-i kalemleri vesîlesiyle cem‘ edip nâm-ı nâmîleriyle dîbâce eylemiştir. Nef ‘î ve sâir şuarâ senâkârı olup Nergiszâde’nin onun medhiyesinde bu iki beyti ile iktifâ kılındı. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1545 Nazm Cenâb-ı hazret-i Sultân Murâd-ı a‘zam kim Bu kevne gelmedi hergiz onun gibi hünkâr Hüner-ver ü ulemâ-perver ü sühan-perdâz Dilîr ü şâ‘ir ü hattât u nâzım-ı eş‘âr Kezâ fî Hatt-ı Hattâtân. Sultân Süleymân Hân-ı Sânî Sülüs ü neshi Tokâdî Ahmed Efendi’den yazıp letâfet-i hatlarına söz yoktur. Kezâ fî Hatt-ı Hattâtân. Sultân Mustafa Hân-ı Sânî Hüsn-i hattı Hâcezâde Mehmed Efendi’den tahsîl ve Hâfız Osmân’dan tekmîl eylemiştir. Cevâmi-i selâtînin [s.353] her birinde olan âvîzeleri hünerlerine şâhittir. Hatta Ayasofya-i Kebîr’de olan levhanın biri tevkî‘-i besmele olup yek kalem yazıldığı levhanın üzerinde ta‘lîk olunan kalemden malûm idi. Vâlid-i emcedi (Mahmûd Hân) câmi-i şerîfi tamir eder iken ol kalem zâyi‘ olmuştur. Hâfız Osmân Efendi’ye nice kere huzûrunda ihrâm vaz‘ edip hokkalarını ahz ve tahrîrlerini ziyâret buyurmuştur. Kezâ fî Hatt-ı Hattâtân (Edirne’de dahi bazı levhaları mevcuttur) Sultân Ahmed Hân-ı Sâlis Nice üstâd-ı kirâm ez-cümle Hâfız Osmân’dan temeşşük edip ta‘lîm görmeğe tenezzül etmiştir. Ve Emîr Efendi ve Hâce Râsim gibi nice ehl-i kemâl u fazla eyledikleri efzâl u in‘âm meşhûd-ı havâss u avâmdır. Hattâ bir gün meclis-i âlî ıkd buyurup üstâdân-ı zamânı davet ve iltifât ve kendi hüsn-i hatları ile bir murakka‘ ol meclise irsâl ve temâşâsına emir buyurdu. Ol mecliste Emîr Efendi ve Râsim Efendi ve sâhib-i Devha Suyolcuzâde Mustafa Efendi ve Sultân Mehmed Câmii imâmı Süleymân Efendi ve Bursalı Mehmed Efendi ve Şekercizâde Seyyid Mehmed Efendi ve Câbîzâde Abdî Ağa ve Vefâî Abdî Ağa mevcut bulunup mûmâileyh Râsim Efendi ve Kâzım Efendi ve Necip Efendi murakka‘-ı hümâyûna sitâyiş-nâmeler dediler. Kitâbet eylediği mesâhif-i şerîfeden birini ikrâmen Kocamustafapaşa Hângâhı şeyhine hediye ve bir mushaf-ı şerîf dahi Hâfız Paşa Câmii imâmı Veliyü’ddin Efendi’ye bahş u atiyye edip câmi-i mezkûrda kitap dolabına vaz‘ olunmuştur. Hatt-ı hümâyûnlarıyla iki mushaf-ı şerîf Ravza-i Mutahhara’ya irsâl edip ekser-i cevâmi‘-i selâtînde mahalle münâsip birer satr-ı celî tenmîk ve kâtibü’s-sırr toz kondurmaz terbiye vü tezhîbiyle âvîze 1546 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si ta‘lîk olunmuştur. Ez-cümle Ayasofya’da (Re’sü’l-hikmeti mehâfetu’llâh)10 Üsküdâr’da vâlideleri Gülnuş Râbia Sultân Câmiinde (El-cennetü tahte akdâmi’l-ümmehât11) bâb-ı hümâyûn pîşgâhında ve Üsküdâr iskelesindeki çeşmelerin târihlerini yazmışlardır. Hatt-ı ta‘lîkte dahi şeyhulislâm Veliyü’ddin Efendi’den bir miktar ta‘allüm ile derece-i kemâle erişmişlerdir. Kezâ fî Hatt-ı Hattâtân. Sultân Mustafa Hân-ı Sâlis Hüsn-i hattı Bosnalı El-hâc Osmân Efendi’den ta‘allüm ü temeşşuk ettiği Sicill-i Osmânî’de mezkûrdur. Sultân Mahmûd Hân-ı Sânî Sülüs ü nesihte bî-nazîrdir. Edirne’de Sultân Selîm Câmi-i şerîfinde bir besmele-i şerîfe ve Trabzon’da Ortahisar Câmi-i şerîfinde (ve men yut‘illâhe ve rasûlehû fekad fâze fevzen azîmâ) ve Hâtûniye Câmi-i şerîfinde (elcennetü tahte akdâmi’l-ümmehât) elvâhı mevcuttur. Rahimehümu’llâhü Teâlâ. Türbe-i hazret-i Mevlânâ’da dahi bir levhası vardır. Edirne Şehrinde Zuhûr Edip Tercüme-i Hâllerine Veya Âsârına Dest-res Olunabilen Veyahut İcâzetnâmelerle Seng-i Mezârlarından Ahvâline Vukûf Hâsıl Edilen Hattâtîn Hurûf-ı Teheccî Üzere Ber-vech-i Âtî Zikr Olunur. Harfü’l-Elif İbrâhim Bin Ahmed Edirne’de Medrese-i Ali Bey Mahallesi’nde sâkin ve Yesârîzâde İsmâil Efendi’nin birâder-i kihteridir. 1123 târihinde kadem-nihâde-i âlem-i vücûd olup Haffâfzâde Hüseyin Efendi’den sülüs ü nesihte ba‘de’ttelemmüz birâderinin izninden on sene sonra 1149 târihinde me’zûn olmuş ve on adet mushaf-ı şerîf ve ol kadar delâil-i münîf ve sâir eser-i latîf kitâbetine muvaffak olduktan sonra 1161 târihinde irtihâl-i meşkhâne-i bekâ eylemiştir. Kezâ fî Tuhfetü’l-Hattâtîn. Şeyh İbrâhim Bin Mehmed Edirnelidir. Pederleri Gâzî Mihâl Bey Câmii’nde imâm ve kendileri Şeyhzâde ve Sarı İmâmzâde demekle şöhret-dâde şeyhu’l-kurrâ ve 10 Hikmetin başı Allah korkusudur. Hadîs-i Şerîf 11 Cennet anaların ayakları altındadır. Hadîs-i Şerîf RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1547 Dârü’l-hadîs Câmiinin cuma vâ‘izi ve Sultân Selîm Câmii’nin imâmı Sultân Bâyezîd Câmii’nin hatîbi ve Nazar Baba Mektebi’nin muallimidir. Mûmâileyh bin yüz on bir târîhinde pâ-nihâde-i âlem-i vücûd olup mukaddime-i tahsîl-i ulûm u kemâl olan hatt-ı sülüs ü neshi Haffâfzâde Hüseyin Efendi’den taallüm ü temeşşuk ile beyne’l-akrân ser-efrâz ve on beş yaşına vusûlünde [s.354] izn ü icâzetleriyle mümtâz olmuştur. Ders ü devr ile me’lûf ve ta‘lîm-i hatt u Kur’ân ile mevsûftur. Bir mushâf-ı şerîf ve üç en‘âm ve on üç delâil ve sâir âsâr-ı kesîre kitâbet ü ibkâsına mazhar olmuş bir şeyh-i âlî-cenâbdır. 1169 târîhinde irtihâl-i meşk-hâne-i bekâ etmekle Bâdâmlık Kabristânı’nda defn olunmuştur. Rihletine (Şeyh İbrâhîm) lafızları aded-i hurûf izâfetiyle târîh vâki olmak garâibdendir. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn. Mûmâileyh elsine-i nâsta Hacı Hâfız İbrâhîm Efendi denmekle mezkûr olup hâl-i hayâtında çok sanata hizmet ettim hattâtlık gibi güç sanat görmedim der imiş. Müşârunileyh Dâru’l-hadîs Câmii hatîbi Müsevvid Hâfız Râşid Efendi’nin ceddidir. Sicill-i Osmânî’de müşârunileyhin Yedikuleli Râsim Efendi şâkirdânından olup târîh-i vefâtı (1175) ve Nazîrâ Mecmû‘ası’nda târîh-i vefâtı (1160) Ramazanının on üçüdür ki sahîhi de budur. Eş-Şeyh İbrâhim Bin Ali Yazıcı Edirne’de Murâdiye kurbunda sâkin idi. Mûmâileyh 1115 târihinde kadem-nihâde-i sâha-i vücûd olup Haffâfzâde Hüseyin Efendi hemşiresini tezvîc etmekle ondan bî-tekellüf hatt-ı sülüs ü neshi taallüm ü temeşşuk edip 1132 târihinde icâzet almıştır. Tarîk-i Rufâ‘î’ye intisâb ve hilâfetle kâm-yâb olmuş ve ibkâ-yı âsâr-ı hattiyeye ikdâm eden esâtize-i kirâmdan bulunmuştur. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn. (1192) târihinde vefât etmiş ve tercemesi Ravzatü’l-Meşâyihu’l-Turuki’l-Aliyye’dedir (73). Hattât Şeyh Hâfız Hüseyin bunun hafîdi olsa gerektir. İbrâhim Edirneli’dir. Bazıları Bursalı demiştir. Şerbetçizâde demekle ma‘rûf olup Sultân Murâd Hân-ı Sâlis asrı ricâlinden sülüs ü nesih hattâtıdır. Kezâ fî Menâkıb-ı Hünerverân-ı Âlî. Sicilde 940’tan sonra vefât etti. Şeyh Hamdullâha muâsır denilmiştir. 1548 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si İbrâhim Vahîd Bin Yûnus Hatt-ı desti olarak elde edilen İşrâku’t-tevârîh nâm esere [harrerehu’lfakîr İbrâhim Bin Yûnus el-med‘uvv bi-vahîdi’l-Edirnevî li-sene tis‘a ve erba‘în ve mie ve elf ] sûretiyle vaz‘-ı ketebe ettiği görülmekle kayd edildi. İbrâhim Edirneli’dir. Şehremîni demekle meşhûrdur. Hatt-ı sülüs ü neshi İsmâil Zühdü Efendi’den temeşşuk etmiştir. Tercemesi yukarıda vüzerâ ve ümerâ sırasındadır mürâcaat buyurula. İsmâil Zühdü Seyyid Abdullah’tan Hâce Râsim’den Dervîş Ali’den yazmıştır. Sahife (108) İbrâhim Karabulut Hâcesi demekle meşhûr Hacı Hâfız İbrâhim Efendidir. Tataroğlu dahi derler. Hatt-ı sülüs ü neshi Murâdiye imâmı Hacı Hâfız Mehmed Efendi’den temeşşuk ederek me’zûn olmuştur. 1249 târihinde cânib-i Hicâz’a azîmetle orada irtihâl-i dâr-ı bekâ eylemiştir. İbrâhim Edhem Es-Sırrî Hasan Vasfî Efendi’nin ferzend-i mihteri Edhem Efendi’dir. 1253 târihinde Süle Çelebi Mahallesi’nde tevellüd etmiştir. Ulûm-i arabiyyede Küçük Hacı İbrâhim Efendi demekle meşhûr İbrâhim Nâmık Efendi’den icâzet almış ve hatt-ı sülüs ü neshi pederinden temeşşuk ile me’zûn olmuştur. Kirişhâne’de Sarı Şeyh Mektebi’nde pederleri makâmında muallim oldukları hâlde 1288 târihinde irtihâl etmekle Vize Çelebi Mescidi pîşgâhında vâki küçük mezarlıkta pederleri yanında defn olunmuştur. Mûmâileyh birkaç adet mushaf yazmış ise de ekser evkâtını talîm-i sıbyân ile geçirmiştir. İbrâhim Hulûsi Baklavaya fart-ı muhabbetine mebnî Baklavacı Hâfız İbrâhim Efendi demekle şöhret-şi‘âr olmuş idi. Küçük Arasta’da vâki Ahi Çelebi Mektebi muallimi ve Kasap Abdü’lazîz Câmi-i şerîfinin imâm ve hatîbidir. Sülüs ü nesih hatlarında Boşnakzâde Mehmed Râkım Efendi’den mütelemmizdir. 1279 târihinde irtihâl-i dâr-ı bekâ etmekle câmi-i mezkûr hatîresinde defn olunmuştur. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1549 [s.355] İbrâhim Nâmıkî Edirneli’dir. 1231 târihinde tarafından verilmiş bir icâzetnâmeye Büyük Arasta Mektebi muallimi Hâfız Mehmed Zühdü Efendi’den mütelemmiz idügini îzâh etmiş olmakla kayd edilmiştir. İbrâhim Nâmıkî Azmak Boyunduk Dobruca karyesinden gelerek Edirne’de tavattun etmiş ve hatt-ı sülüs ü neshi Kirişhâne’de Sarı Şeyh Mektebi muallimi Hasan Vasfi Efendi’den temeşşuk edip icâzet almıştır. Tercemesi Ulemâ-i Müteahhirîn sırasındadır. Ahmed Hem hattat ve hem de zümre-i rumâttandır. Abdullah Efendi Tezkire-i Rumât nâm eserinde der ki mûmâileyh Hattât Ahmed Efendi Edirneli Kayyumzâde demekle ma‘rûf olup Kayyumzâde kadar yay çeker kimesne istimâ‘ olunmadı. Edirne’de sarây meydânında yeksüvâr menzilinin baş taşı bunlarındır. Hacı İsmâil nâm-ı diğer Uşşâkîzâde Hamza Çelebi menzilinde Mevkûfâtî Mehmed Efendi’den sonra mûmâileyh Ahmed Efendi elli gez aşurı atmakla taş dikti. (intehâ) 1086 târihinde irtihâl-i dâr-ı bekâ etmekle Kuşçu Doğan Câmi-i şerîfi hatîresinde medfûn ve nakş-ı seng-i mezârı bu târîh-i mevzûndur. Târîh Sâni-i kâtib-i Bercîs-i felek Sâhib-i şast u kemân u şöhret Hazret-i Ahmed Efendi hattât Olıcak cânib-i Hakka davet Eyledi perde-i zâtın pür tâb Menzili ola fezâ-yı cennet Bezm-i cennette müebbed yâ Rab Hûr u gılmânla etsin sohbet Bin duâ birle dedim târîhin Rûhuna Ahmed Efendi rahmet 1086 Ahmed Edirne’de Hazînedâr Sinân Bey Mahallesi sekenesinden Haffâf Ahmed Efendi’dir. Hatt-ı sülüs ü neshi Haffâfzâde Hüseyin Efendi’den temeşşuk ederek 1128 târihinde icâzet almış ve yirmi mushaf-ı şerîf ve 1550 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si on adet en‘âm ve ol kadar delâil yâdigâr bırakmıştır. Kezâ fî Tuhfetü’lhattâtîn. Eş-Şeyh Ahmed Efendi Edirneli’dir. Çadırcızâde denmekle meşhûr meşâyih-i tarîkat-i Kâdiriye’den bir pîr-i rûşen-zamîrdir. Gubâr hattıyla masâhif-i şerîfe ve âsâr-ı sâire-i münîfesi vardır. Bir pirinç tanesine sûre-i ihlâsı ve fâtiha-i şerîfe kitâbet ederler idi. Dört sahîfede bir kelâm-ı kadîm kitâbet edip aynek yani hurde-bîn ile güç kırâat edilir idi. Ahd-i Sultân Mahmûd Hân-ı Evvel’de gubâr kitâbet edenlerin a‘lâsıdır. Bu terceme Devhatü’lKüttâb’dan me’hûzdur. Ahmed Edirne’de Çavuşzâde demekle meşhûr olup Kıyak semtinde mutavattındır. Hatt-ı sülüs ü neshi Haffâfzâde Hüseyin Efendi’den temeşşuk edip 1130 târihinde icâzet almıştır. Âsâr-ı kalemiyeleri vardır. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn. Ahmed Edirne’de Mahmûd Ağa Mahallesi’nde 1115 târihinde kademnihâde-i sâha-i vücûd olup mukaddime-i ulûm olan hatt-ı sülüs ü neshi Haffâfzâde Hüseyin Efendi’den temeşşuk ederek 1137 târihinde icâzet almış ve sekiz adet mushaf-ı şerîf yâdigâr bırakmıştır. Tuhfetü’l-hattâtîn. Ahmed Edirne’de Kıyak’ta vâki câmi-i şerîfin imâmı Mehmed Efendi’nin veled-i emcedi Kıyak İmâmızâde demekle şöhretdâdedir. 1128 târihinde âlem-i nâsûta kadem basmış ve hatt-ı sülüs ü neshi otuz yaşında iken Şeyhzâde şeyhu’l-kurrâ İbrâhim Efendi’den temeşşuk ederek me’zûn-ı lafza-i ketebe olmuştur. Tuhfetü’l-hattâtîn’de mûmâileyhin otuz yaşında iken hattan me’zûn olduğu mezkûr ise de Mevlânâ Mehmed Kâmî-i Edirnevî’nin mûmâileyh tarafından tahrîr olunmuş (Mehâmmü’lFukahâ) nâm tabakâtü’l-fukahâsına [s.356] (fi’l-yevmi’l-hâmis aşera min Recebi’l-ferd li-sene ihdâ ve erba‘îne ve miete ve elf an yedi’l-fakîr Ahmed Bin Mehmed İmâmzâde el-Edirnevî ufiye anhümâ) sûretiyle vaz‘-ı ketebe etmiş olduğuna nazaran mûmâileyhin bu kitâbı on üç yaşında iken kable’l-icâzet yazdığı anlaşılmış ve (25 Safer 1156)’da kitâbet ettiği bir de Enîsü’l-müsâmirîn görülmüştür. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1551 Ahmed Berberzâde demekle meşhûr olup Edirne’nin Göl Mahallesi’nde [Edirne İslâm mahallâtında Göl Mahallesi nâmıyla mahalle olmayıp maksat Şerbetdâr Hamza Bey Hâce Bâlî Hacı Mercimek mahallâtından biri olacaktır] pâ-nihâde-i âlem-i nâsût olmuştur. Nâmı Hacı Ahmed Efendi’dir. Vilâdeti bin yüz yirmi üç târihindedir. Hatt-ı sülüs ü neshi İmâmzâde denmekle şehîr Balabân Paşa imâmı Seyyid Mehmed Efendi’den temeşşuk edip 1143 târihinde icâzet alarak Müstakimzâde’nin tahkîkine göre iki mushaf-ı şerîf ve on delâil ve sâir âsâr ü resâil ibkâsına muvaffak olmuş ve Mehmed Seyfeddin ve Hacızâde Mehmed Emin efendiler gibi pek çok şâkird yetiştirmiştir. 1194 târihinde irtihâl-i meşkhâne-i bekâ etmekle Zindanaltı’nda Orta Mezarlık’ta han kurbunda medfûn ve seng-i mezârı (merhûm u mağfûrün leh es-seyyid hattât Ahmed Efendi) ibâresiyle menkûştur. Pederi Berberzâde Mevlânâ İbrâhim Ravzatü’lUlemâ’da (258) sahîfededir. Ahmed Kızanlıklı’dır. Edirne’ye hicret ve tahsîl-i marifet arzusuyla şeyhu’lkurrâ Şeyhzâde İbrâhim Efendi’den hüsn-i hattı meşk ile sülüs ü nesihte yirmi üç yaşında iken 1160 târihinde vaz‘-ı ketebeye me’zûn oldu. Tuhfetü’l-hattâtîn. Ahmed Edirne’de Canbâzzâde demekle meşhûrdur. 1148 târihinde pazâr-ı âleme vaz‘-ı kadem etmiş ve hatt-ı sülüs ü neshe sa‘y ü gûşişle on yedi yaşında iken 1165 senesinde Balabân Paşa imâmı İmâmzâde Seyyid Mehmed Efendi’den me’zûn olmuştur. Tuhfetü’l-hattâtîn. Tercemesi Ravzatü’l-Ulemâ’da Sultân Ahmed Hân-ı Sâlis asrında dahi mezkûrdur. Ahmed bin Hacı Hasan Edirneli’dir. Kettânîzâde demekle meşhûrdur. 1123 senesinde Karaca Bevvâb Mahallesi’nde kadem-nihâde-i âlem-i nâsût olup birâder-i mihteri Mehmed Efendi ile beraber Şuglî Ahmed Dede’den hatt-ı sülüs ü neshe ba‘de’t-temeşşuk 1138 târihinde zeyl-i icâzetleri ta‘alluk eylemiş idi. 1210 târihinde irtihâl-i dâr-ı bekâ etmekle İstanbul yolunda Murat Baba Kabristânı’nda cadde boyunda pederleri kurbunda medfûndur. Zamânı icâzetnâmelerinin kâffesinde imzâsı ve Sarıcapaşa Câmi-i şerîfinde 1172 târihinde kitâbet olunmuş bir hilye-i saâdeti vardır. İki mushaf ve 1552 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si bir Buhârî ve delâil yazdığı Tuhfetü’l-hattâtîn’de mezkûrdur. Pederleri kettâncı esnâfındandır. Ahmed Harbzâde Mustafa Efendi’nin mahdûm-ı mihteri ve Tâib Hacı Mehmed Efendi’nin birâderi muhâsebe kâtibi demekle şehîr Ahmed Efendi’dir. Hatt-ı sülüs ü neshi evvelen pederlerinden ve badehû Haffâfzâ de Hüseyin Efendi’den temeşşuk edip icâzet almış ve 1183 târihinde vefât etmekle Zindânaltı’nda Orta Mezarlık’ta arpacılara nâzır köşede birâderi hattât Tâib Efendi’nin kabri kurbunda medfûn olup seng-i mezârı çâr köşe kutb veya nokta taşıdır. Ahmed Edirne’de (1155) târihinde tevellüd edip mukaddime-i ulûm ve kemâl olan hatt-ı sülüs ü neshe kemâl-i sa‘y ü gûşişle Bıçakçızâde Hâfız Mehmed Emin Efendi’den temeşşuk ile on altı yaşında olduğu hâlde 1171 târihinde me’zûn olmuş ve iki adet mushaf-ı şerîf yâdigâr bırakmıştır. Tuhfetü’l-hattâtîn. Ahmed Abdurrahman Mescid-i şerîfi imâmı Hâfız Ahmed Efendi’dir. Ömrü hadd-i hitâma vâsıl oluncaya değin kedd-i yemîni ile ta‘ayyüş eden zümre-i hattâtîndendir. 1231 târihinde vefât etmekle Uzun Mezarlık’ta Hacı Receb Fırını [s.357] karşısında vasatta medfûndur. Ahmed Câmi-i Atîk’te şeyhu’l-kurrâ Yanık Hâfız demekle ma‘rûftur. Sadâsı begâyet hûb u hazîn olduğu için bu nâm ile şöhret-şi‘âr olmuştur. Sülüs ü nesihte üstâdı Murâdiye imâmı Hacı Hâfız Mehmed Efendi’dir. Boşnakzâde Mehmed Râkım Efendi tarafından 1212 târihinde verilmiş olan icâzetnâmeye [ve ene’l-fakîr Seyyid Ahmed el-kurrâ bi-câmii atîk biHâfız Yanık] vaz‘-ı ketebe ettiği görülmüştür. 1214 târihinde vefât etmekle Zindânaltı’nda Orta Mezarlık’ta köprübaşı cihetindeki büyük çeşmenin zahrında Zindanaltı’na giden cadde boyunda medfûndur. Seng-i mezârı 1294 istîlâsında zâyi‘ olmuştur. Ahmed Hâfızu’l-Kur’ân Hançerlizâde Râşit Ağa’nın sulbünden 1244 târihinde Vize Çelebi Mahallesi’nde kadem-nihâde-i sâha-i vücûd olup hatt-ı sülüs ü RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1553 neshi Sarı Şeyh Mektebi muallimi Hüseyin Vasfî Efendi’den temeşşuk ile me’zûn olmuş ve çend adet kelâm-ı kadîm yâdigâr bırakmıştır. Son günlerinde saatçilik sanatıyla me’lûf idi. 1283 târihinde vefât etmekle Vize Çelebi Mescidi pîşgâhındaki küçük mezarlıkta yol boyunda medfûndur. Hâl-i hayâtında hâcesi sâhib-i tercemeye hitâben [Hâfız Ahmed mâşâallâh sen hatta bizden de ileriye vardın] buyurmuştur. Seyyid Ahmed Hilmi Bin Seyyid Hüseyin Çelebi Kavaklı Mahallesi Mescidi imâmı ve Saraçlar Mektebi muallimidir ki o mektebin yerine 1285 senesinde el-yevm mevcut olan havuz inşâ edilmiştir. Mûmâileyh hatt-ı sülüs ü neshi Bıçakçızâde Hacı Hâfız Mehmed Emin Efendi’den temeşşukla me’zûn olmuştur. Kendisi hüsn-i hatta pek çok şâkird yetiştirmiş ve miyânelerinde mü’ellifînden Eskicizâde Mevlânâ El-hâc Ali Efendi gibi zât-ı âlî-kadr dahi bulunmuştur. Zamânı icâzetnâmelerinin hemân kâffesinde imzâsı vardır. 1236 târihinde irtihâl-i meşkhâne-i bekâ etmekle Zindânaltı’nda Orta Mezarlık’ta vasatta vâki büyük kara ağacın altında medfûndur. Seng-i mezârında Kâdirî tâcı gibi bir kavuk vardır. Ahmed Hamdi Süleymâniye Küçük Pazarı’nda vâki Sezâyî Dergâhı pîşgâhında elyevm bir minâresi kalmış olan Sarrâf Câmi-i şerîfinin imâmı ve mektebin muallimidir. Hatt-ı sülüs ü neshi Hacı Hattât demekle meşhûr Mustafa Tevfîk Efendi’den temeşşuk ederek me’zûn olmuş ve 1242 târihinde sadr-ı esbak Çelebi Mustafa Paşa hafîdi Hüsnü Bey’e hüsn-i hattan icâzet vermiştir. Zamânı icâzetnâmelerinin ekserîsinde imzâsı müşâhede olunmaktadır. Ahmed Hamdi Çökeli Hacı Ahmed Efendi demekle ma‘rûftur. 1263 târihinde Dimetoka kasabasında vefât etmekle orada defn olunmuştur. Dimetokalı Kıllıoğlu Ali Bey hüsn-i hattı bu zâttan temeşşuk ederek ahz-ı icâzet etmiştir. Ahmed Zihnî Ulemâ-i müteahhirîn sırasında mesbûku’t-terceme şeyhu’l-kurrâ Sarıcapaşalı Mevlâna Hâfız Ahmed Zihnî Efendi’dir. Hatt-ı sülüs ü nesihte 1554 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Konyalı Mektebi muallimi Hâfız Abdullâh Rüşdü Efendi’den temeşşuk ile ahz-ı icâzet buyurmuşlardır. Ahmed Rüşdü Şeyhu’l-kurrâ. Ammeci Çelebi demekle meşhûr olup hatt-ı sülüs ü nesihte sâhib-i ketebe idügi Safâyî Tezkiresi’nde mezkûrdur. Rüşdî mahlasıyla tercemesi şuarâ sırasındadır. Sâlim Tezkiresinde nâmı Mehmed Reşid’dir. Ahmed Rüşdi Tercemesi şuarâ sırasında mastûr eski cerîde nâzırı Hacı Ahmed Efendi’dir. Mûmâileyh hutût-ı mütenevvi‘adan vâyedâr olup sülüs ü neshi Derlikçizâde Hâfız Mehmed Sa‘îd Efendi’den temeşşuk ile mazhar-ı sâpâş-ı erbâb-ı [s.358] isti‘dâd ve hatt-ı ta‘lîki şeyhulislâm Sâlihzâde Mevlânâ Es‘ad Efendi hafîdi Mevlânâ Şerîf Efendi’nin Edirne’de kadı bulunduğu hengâmda ondan taallüm ile icâzet alarak pesendîde-i rûh-ı imâd olmuştur. Bat Pazarı’ndaki sebilin târihi bu zâtın hatt-ı destidir. Ol bâbda Râzî merhûm demiştir. Beyt-i Mukatta‘ Târîh Kilk-i Rüşdî ile târîhi yazıldı Râzî Nev sebîl etti yine lutfunu Es‘ad Paşa Nesr: 1284 târihinde irtihâl etmekle Uzun Mezarlığın Milo Bakkalı ittisâlindeki kabristana muhâzi olan vasat cihetinde medfûndur. Ahmed Rüşdü Dede Hâfız Ahmed demekle şöhret-şi‘âr olmuştur. Hatt-ı sülüs ü neshi Derlikçizâde Hâfız Mehmed Sa‘îd Efendi’den temeşşuk ile icâzet almış ve hattı mertebe-i kemâle îsâl etmiştir. Bir mushaf-ı şerîf ve mevlüd-i nebevî gibi bazı âsâr yâdigâr bırakıp 1295 târihinde vefât etmekle Mezîd Bey Mescid-i şerîfi kurbunda Tepe Mezarlığı’nda defn olunmuştur. Ahmed Rızâî Sandukîzâde Hâfız Ahmed Efendi demekle meşhûrdur. Has Fırın’da vâki Mehmed Ağa Câmi-i şerîfinin imâmı ve sakfında kâin olup muahharen harâb olan mektebin muallimi ve Lârî Câmi-i şerîfinin hatîb vekîli idi. Hatt-ı sülüs ü neshi evvelen Küçük Arasta’da vâki Ahi Çelebi Mektebi muallimi Hacı Hâfız Ali Remzi Efendi’den temeşşuk edip onun vefâtından sonra Derlikçizâde Hâfız Mehmed Sa‘îd Efendi’den ta‘allümle ahz-ı icâzet RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1555 eylemiş idi. 1294 târihinde vefât etmekle Buçuktepe’de Mevlânâ Fıtrî Efendi kabri kurbunda defn olunmuştur. Mûmâileyh meşâhîr-i hattâtînden Şeyh Hamdullah ve Hâfız Osmân ve İsmâil Zühdî ve emsâli bir çok zevât-ı kirâmın güzîde âsârından lâ-yu‘ad hutût-ı nefîse ve murakka‘ât ve şuarâ-yı benâmın dîvânlarından bir haylisini cem‘ edip bunlarla bir kaç sandık ve dolap doldurmuş ve bunların küll-i yevm ziyâret ve mütâlaa ve tedkîkini kendisine bir vazîfe add etmiş idi. Ziyâretine varanlardan hazz ettiği zevâta bunlardan bazılarını ziyâret ettirir idi. Edirne’de zuhûr eden meşâhîr-i hattâtînin kısm-ı a‘zamını ve kabirlerini ve târîh-i vefâtlarını ve kabir taşları kimlerin hattı olduğunu bilir ve söyler idi. Heyhât ki vefâtı istîlâ telâşına müsâdif olduğu cihetle olbâbda te’lîf olunmuş bir eseri var ise de dest-res olunamadı. Mûmâileyhin su içmek mu‘tâdı olmayıp bir sene zarfında ancak bir iki defa içtiği meşhûrdur. Ahmed Rızâî Direk Hâfız Ahmed demekle meşhûrdur. Bostâncızâde Hasan Ağa’nın sulbünden Noktacızâde Mahallesi’nde 1237 senesi hilâlinde kadem-nihâde-i âlem-i vücûd olup şerh-i akâyide kadar ulûm-ı arabiyeyi Edirne müftüsü Tırnovilî Hüseyin Efendi’den tederrüs ve sülüs ü neshi Karabulut Mektebi muallimi Hâfız Hasan Hüsnü Efendi’den temeşşuk etmiş ve hattan ahz-ı icâzet eylemiştir. Otuz dokuz mushaf ve yedi delâil ve yirmi sekiz mevlüd-i nebevî ve bir adet şifâ-i şerîf yazmış ve Hasan Vasfi Efendi’den ba‘de vefâtihî kalmış olan nısf-ı mushaf-ı şerîf ile hattâtîn-i sâirenin noksânî-i âsârı olan nısf ve rub‘ bir kaç mushafın daha itmâmına muvaffak olup âhir-i ömründe gözlerine amâ târî olmakla ol sûretle imrâr-ı evkât eylemekte olduğu hâlde (1313) senesi Şabân-ı şerîfinin yirmi üçüncü Perşembe günü yetmiş altı yaşında vefât etmekle Buçuktepe’de Tabya civârında defn olunmuştur. Ahmed Sâdık Bey İbni Süleymân Paşa Hacı Sâdık Bey demekle marûftur. Hatt-ı sülüs ü neshi Şeyhzâde Hâfız İbrâhim Efendi’den temeşşuk ile me’zûn olmuştur. 1193 târihinde Murâdiye imâmı Hâfız Mehmed Efendi tarafından [s.359] Attârzâde Süleymân Sırrı Efendi’ye verilen icâzetnâmede ketebesi ve Bezirci Hâtun Câmi-i şerîfde (Allahümme innî eselüke’l-âfiyete fi’d-dünyâ ve’l-âhire) ve Sivâsî Abdü’lazîz Efendi dergâhında yâdigâr olarak birer levhası vardır. Mîr-i mûmâileyh Bağdâd’da yirmi üç sene vâlilik eden Büyük Süleyman Paşa’nın küçük mahdûmu olması muhtemeldir. 1556 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Ahmed Sûfî Hacı Sûfî Efendi demekle ma‘rûftur. Gâzî Mihâl Bey Câmi-i şerîfinin Cuma vâ‘izi ve Hazînedâr Sinân Bey Mahallesi mektebinin muallimidir. Hatt-ı sülüs ü neshi Alemdâr Mektebi muallimi Hâfız Mahmûdu’l-hamîd Efendi’den temeşşuk ile 1225’te icâzet almış ve 1291 senesinde vefât etmekle mektebi sâhasında defn olunmuştur. Ahmed İlmî Edirneli’dir. Sülüs ü neshi Bıçakçızâde Hacı Hâfız Mehmed Emin Efendi’den temeşşuk ile me’zûn olmuştur. Bezirci Hâtun Câmi-i şerîfinde mahsûl-i desti olarak 1191 târihinde kitâbet olunmuş bir adet hilye-i saâdetleri vardır. Ahmed Nûrî Edirne’de Rakkâs Ali Bey Mahallesi sekenesindendir. 1151 târihinde mahalle-i mezkûrede pâ-nihâde-i âlem-i nâsût olup sinni on dokuza vâsıl ve derûnunda hüsn-i hatta meyl ü rağbet hâsıl oldukta 1171 târihinde hatt-ı sülüs ü neshi Berberzâde Hacı Ahmed Efendi’den temeşşuk ederek nâil-i icâzet olmuştur. Hacızâde demekle ma‘rûftur. İskender Yaya Timurtaş Mahallesi’nden Hâfız İskender demekle ma‘rûftur. Hatt-ı sülüs ü neshi Makaralı nâm-ı diğerle Taş Mektep muallimi Hacı Hâfız Mustafa İzzet Efendi’den temeşşuk ile ahz-ı icâzet etmiş ve hatt-ı ta‘lîki sa‘y-i hod ile ele getirmiştir. Bir çok Kur’ân-ı kerîm ve en‘âm ve sâire kitâbet edip sür’at-i kalemi münâsebetiyle bir mâhta bir kelâm-ı kadîm yazdığı kirâren vâki olmuş bir de Enîsü’l-müsâmirîn nâm Edirne Târihi’ni istinsâh eylemiştir. Zamânındaki makbere taşlarının hemân kısm-ı a‘zamı bunun hatt-ı destidir. Sinni altmışa yetmiş iken illet-i felce mübtelâ olmakla 1309 senesi teşrîn-i sânîsinin beşinci günü irtihâl etmiştir. İsmâil Bin Ahmed Edirne’de Sultân Selîm Câmii kurbunda Taş Odalar Mahallesi sekenesinden Yesârîzâde demekle arîftir. Pederi Yesârî Ahmed Efendi Edirne mahkemesinde bâb küttâbından idi. Tuhfetü’l-hattâtîn müellifi Süleymân Sade’ddîn Efendi’nin ceddi Mehmed Müstakîm Efendi 1122 târihinde mevleviyetle Edirne’ye mutasarrıf oldukta hizmet-i vekâyi‘de istihdâm eylemiş idi. Kendileri 1120 târihinde pâ-nihâde-i âlem-i vucûd olup hatt-ı RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1557 sülüs ü neshi Haffâfzâde Hüseyin Efendi’den temeşşuk ile 1139 târihinde icazet almıştır. On sekiz mushaf ve otuz kadar en‘âm ve iki yüz kadar delâil ve sâir nüsah ve resâil yazmıştır. İşbu kıt‘a onun şânında söylenmiştir. Kıt‘a Cenâb-ı şeyhi gördüm düşte nakl ettim safâlandım Yesârîzâdeye lutfunu fenn-i hatta Bârînin Kemâl-i hoş-hattân-ı dehri ettim bir bir istifsâr Yemin etti ki şimdi misli yok ibni Yesârînin Nesr: 1179 târihinde cânib-i Hicâz’a azîmetle Cebel-i Tûr’da salât-ı asrı ba‘de’l-edâ rihlet-i dâr-ı bekâ etmiştir. Mûmâileyhin 1165 târihinde yazmış olduğu bir kasîde-i bürde ile şerhi Sultân Selîm Kütüphânesi’nde mahfûzdur. Üç Şerefeli Câmi-i şerîfinde minberin sağ cihetinde celî hatt ile 1178 târihinde duvara yazılmış olan (kâle’n-nebiyyü âleyhi’sselâm şefâ‘ati li ehli’l-kebâira min ümmetî) bunların olup zeyline (tevfîku’l-hâdî Yesârîzâde) nâmıyla vaz‘-ı ketebe ederek Hicâz’a azîmet edeceği sırada yâdigâr bırakmıştır. Ta‘lîk ve dîvânî ve çep-[s.360] nüvîsândan olduğu dahi Hatt u Hattâtân’da mezkûrdur. Câmi-i Atîk’te mihrâbın yemînindeki pencere duvarına mevzû‘ hacer-i rükn-i yemânîye söylenmiş olan işbu kıt‘a: Kıt‘a Hacer-i rükn-i yemânî-i inâyet-makrûn Kafes-i fıdda-i mergûba olundu merhûn Dahi mahbûb-ı Hudâ lücce-i pür nûrudur Oldu bir mûy-i şeref-bû-yı şefâ‘at meknûn Nesr: Bu zâtın hatt-ı desti olup levha şeklinde idi. Ta‘mîrde Taraklı Baba Türbesine kaldırıldı. Seyyid İsmâil Efendi Devhatü’l-küttâp’ta müşârunileyhin tercemesi ber-vech-i âtîdir. Mahrûse-i Edirne’de rû-nümâ ve ricâl-i devletin ekrem ve ekmeli âtîde mezkûru’t-terceme Seyyid Ali Efendi’nin akrabâsından ve küttâb-ı dîvâniyenin dânâsından Şeref mahlas zât-ı melek-sîret-i bîhemtâ ve her hutût-ı sandûk hıfzında mazbût olup miyân-ı ketebede sâhib-i unvan-ı ketebe olmuşlardır. Husûsâ hatt-ı dîvânîde müşârunileyhin terbiyetleriyle bir menzile resîde olmuşlardır ki kalem-i merkûmda bâlâ-pervâz-ı hümâyı âsumân-ı irfân geçinenleri dîdesine salındırmayıp bu safha-i felekte simurga sinek demeyen zâtlardandır. Fi’l-hakîka vakt-i şebâblarındaki hatları bîrân-ı hat-nüvîsânı hayrân eylediği müstağnin ani’l-beyândır. Ve küttâb-ı 1558 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si dîvân-ı hâkâniyenin müşârun bi’l-benânlarından olduğu âsâr-ı bülenditibârlarından rûşen u ayândır. İsmâil Îsâbeyli karyesinden Kadı İsmâil Efendi demekle ma‘rûftur. Eski telgrafhânenin kapısı bâlâsındaki hatt bunlarındır. 1274 târihinde vefât etmekle Tepe Mezarlığı’nda defn olunmuştur. İsmâil Hakkı Hâfızu’l-kur’ân. Hatt-ı sülüs ü neshi Üç Şerefeli mektebi muallimi Baba Hâfız Şerîf ’ten temeşşuk ile icâzet almış ve âhir-i ömrüne değin mushaf-ı şerîf kitâbetiyle istihsâl-i emr-i ma‘îşet eylemekte bulunmuş idi. Bin üç yüz senesinde irtihâl-i dâr-ı bekâ etmekle Beylerbeyi Câmi-i şerîfi pîşgâhındaki kabristânda türbe kurbunda defn olunmuştur. İsmâil Reşâd Hacı İsmâil Efendi demekle ma‘rûftur. Yeni İmâret’te Alaca Câmi demekle meşhûr olan Bedevî Ahmed Bey Mescidi’nin imâmı ve Dağdeviren Mektebi’nin muallimi idi. Sülüs ü neshi Derlikçizâde Hâfız Mehmed Sa‘îd Efendi’den temeşşuk edip icâzet almıştır. 1283 târihinde vefât etmekle Yeni İmâret’te Sarı Bayır Kabristanı’nda defn olunmuştur. Emin Nâmı Mehmed’dir. Şerbetdâr Hamza Bey Mahallesi sekenesinden Kadı Emin Efendi demekle ma‘rûftur. Mûmâileyh Edirne kadıları tarafından nevâhî niyâbetlerinde istihdâm olunur idi. Hatt-ı ta‘lîkte mâhir ve mahâreti âsârıyla zâhir idi. Pek çok musanna‘ levhalar tanzîm edip ahbâb u erbâbına ihdâ eyler idi. 1275 târihinde vefât etmekle Neboysa başındaki küçük kabristânda Mevlânâ Osmân Vahdetî Efendi hazretlerinin kabri kurbunda defn olunmuştur. Emin Nâmı Mehmed’dir. Kalender-meşreb ve perîşân-hal bir zât-ı esefiştimâl idi. Yazıcılar Sokağı’nda küşâd etmiş olduğu dükkanda küll-i yevm birer cüzden şehrî birer mushaf yazarak yüz elli iki yüz kuruş hediye ile tâliblerine ihdâ edip onunla ta‘ayyüş eylemekte idi. Bu sûretle yüz elli adeti mütecâviz mushaf-ı şerîf kitâbet etmiş ve 1292 târihinde vefât etmekle Yalnızgöz Köprüsü’nde vâki delilere mahsûs kabristanda defn olunmuştur. Gürûh-ı ayyâşînden idi. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1559 Harfü’l-Bâ Bekir Reşâd Saraçhâne başındaki çeşme kurbunda el-yevm vücûdu olmayan mektebin muallimidir. Sülüs ü neshi Murâdiye imâmı Hâfız Mehmed Efendi’den temeşşuk edip me’zûn olmuştur. 1238 târihli bir icâzetnâmeye ketebe vaz‘ etmiş ve 244 senesi [s.361] Receb-i şerîfinin on beşinde de Duhânîzâde Mehmed Efendi’ye icâzet vermiştir. Harfü’t-Tâ Tâib Mehmed İbni Mustafa Harabzâde demekle şöhret-dâdedir. Nâmı Mevlevî Hattât El-hâc Mehmed Efendi’dir. Hatt-ı nesh ü sülüs ü ta‘lîki evvelen pederinden badehû Haffâfzâde Hüseyin Efendi’den temeşşuk edip ahz-ı icâzet etmiştir. Saraçlar Çarşısı’nda vâki Hacı Alemü’ddin Câmi-i şerîfinde kıt‘aları vardır. Sezâyî Dergâhı’nın semâ‘hâne ve türbe kapılarındaki tuğralar bu zâtın hatt-ı destidir. Eş‘ârı şuarâ sırasındadır. Tâbi‘î Edirneli’dir. Nâmı Ali’dir. Gâh Feyzî gâh Tâbi‘î tahallüs ettiği Enîsü’lmüsâmirîn’de mezkûr ve sülüs ü nesih ü ta‘lîkte hoş-nüvîs ve fenn-i kitâbette mâhir bir vücûd-ı nefîs idügi Tuhfetü’l-hattâtîn’de mastûrdur. Şu hâlden istidlâl olunduğuna göre mûmâileyhin asr-ı Selîm Hânî ricâlinden ve şuarâdan olduğu ve hatt-ı desti olarak ziyâret olunan bir Ahlâk-ı Alâyî nüshasına (İttefeka’l-ferâgü min kitâbeti hazihi’nnüshati’şşerîfeti fî leyleti nısfı Şabân âmmet meyâminühû bi-mezîdi’l-fazli ve’l-ihsân fî sene ihdâ ve semânîne ve tis‘a mietin alâ yedi ez‘afi ibâdu’llâhi’l-kaviyyi Feyzî-i Edirnevî) sûretiyle vaz‘-ı imzâ etmiş olduğuna nazaran dahi hatta Feyzî şiirde Tâbi‘î mahlası isti‘mâl eylediği tezâhür etmiştir. Eş‘ârı şuarâ sırasındadır. Harfü’l-Cim Celâl Bey Nâmı Mehmed’dir. Ahıshalı İbrâhim Paşa’nın sulbünden Edirne’de kadem-nihâde-i âlem-i nâsût olmuştur. Sâniye rütbesi ve dördüncü Mecîdî nişânı var idi. Sülüs ü neshi Yahya Şükrü Efendi’den temeşşuk edip icâzet almış ve beş adet mushaf-ı şerîf yâdigâr bırakmıştır. Bazı mu‘tenâ memuriyetlerde bulunup Hayrabolu kazâsı kaymakamlığından mütekâ‘id olduğu 1560 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si hâlde bin üç yüz on bir senesi Receb-i şerîfinin yirmi birinci günü irtihâl etmekle Buçuktepe Kabristânı’nda defn edilmiştir. Harfü’l-Hâ Hüsâmî Dervîş Hasan İmâd Hüseynî telâmizinden olan Dervîş Abdî-i Mevlevî-i Buhârî’den taallüm ü temeşşuk ile ahz-ı icâzet ettiği hat-ı ta‘lîkte üstâd ve pesendîde-i rûh-ı imâddır. 1085 târihinde vefât etmekle Mesûdiye Câmi-i şerîfi hatîresinde medfûn ve nakş-ı seng-i mezârı şuarâ sırasında tercemesi mezkûr Ali Güfti Efendi’nin söylediği bu târîh-i mevzûndur. Târîh Gitti sânî-i imâdı Rûmun Eyleyip azm-i bekâ terk-i cihân Kabrini nûr ile memlû kıla Hakk Cilvegâhı ola arş-ı Rahmân Fevtine düştü bir a‘lâ târîh Kabr-i Dervîş Hasan ola cinân Nesr: Eş‘ârı şuarâ sırasındadır. Kabri taşında Hüsâmî lafzı muharrer değildir. Hasan İbni Ahmed Çerkes Hasan Çelebi’dir. Ahmed Karahisârî’nin bende-i diremhırîdesi ve ba‘de’l-ıtk vâlid-i manevîsidir. Edirne’de Sultân Selîm Câmi-i şerîfinin bi’l-cümle hutûtu işbu Hasan Çelebi’nin idügi ve bin târihinden bir iki sene sonra vefât eylediği Hatt u Hattâtân’da mezkûrdur. Hasan Edirneli’dir. Kösec Balaban Mahallesi sekenesinden Ya‘kûb nâm zâtın sulbünden 1133 târihinde pâ-nihâde-i [s.362] âlem-i nâsût olup hüsn-i hattı Yesârîzâde İsmâil Efendi’den telemmüz ile 1165 târihinde nâil-i icâzet olmuştur. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn. Hasan Eski Câmi-i şerîfin Cuma vâizi ve ulûm-ı arabiyyede Eskicizâde Mevlânâ Hacı Ali Efendi’nin hâcesi Eş-şeyh Hâfız Hasan Efendi’dir. Hüsn-i hatta üstâdı tahkîk olunamamış ise de zamânı icâzetnâmelerinin hemân kâffesinde imzâsı vardır. Tercemesi ulemâ-i müteahhirîn sırasındadır. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1561 Hasan Hüsnü Kavaklı imâmı ve Saraçlar Mektebi muallimi Seyyid Ahmed Hilmi Efendi’nin ferzend-i hünermendidir. Hatt-ı sülüs ü nesihte pederlerinden mütelemmizdir. 1233 târihinde pederi tarafından Hüseyin Rüşdü nâm zâta verilmiş olan icâzetnâmeye (ve ene efkaru’l-ibâdü’l-mu‘cizü’l-müznib es-Seyyid Hasanü’l-Hüsnü bin es-Seyyid Ahmed El-Hilmî Efendi) sûretiyle vaz‘-ı ketebe etmiştir. Hasan Hüsnü Edirneli’dir. Sülüs ü nesihte Derlikçizâde Hâfız Mehmed Sa‘îd Efendi’den mütelemmiz Karabulut Mektebi muallimi Hâfız Hasan Efendidir. 1287 târihinde vefât etmekle Buçuktepe’de Fıtrî Efendi kabristanında medfûndur. Hasan Hüsni Bey Sadr-ı esbak Çelebi Mustafa Paşa’nın hafîdi ve Edirne kadıları sırasında mesbûku’z-zikr Ali İlhâmî Bey’in mahdûm-ı mihtehidir. Hatt-ı sülüs ü neshi Sarrâf Câmii şerîfi imâmı ve mektebi muallimi Ahmed Hamdi Efendi’den temeşşuk ederek 1242 târihinde icâzet almış ve 281 târihinde cânib-i Hicâz’a azîmetle orada irtihâl-i dâr-ı bekâ eylemiştir. Hasan Hattî Edirneli’dir. Hatt-ı sülüs ü neshi Kavaklı imâmı Seyyid Ahmed Çelebi Efendi’den temeşşuk ile me’zûn olmuş ve bir çok icâzetnâmelerde imzâsı görüldüğü gibi 1238 târihinde tarafından kitâbet olunmuş bir de mushafı görülmüştür. Hasan Rızâî Nakşî tarîkinde Şeyh Dâvud Efendi’den me’zûn olup Noktacı Kâsım Efendi Câmi-i şerîfinde hatm-i hâce etmekle berâber ittisâlinde vâki Sinân Paşa Mektebi’nin dahi muallimi idi. Hatt-ı sülüs ü neshi Derlikçizâde Hâfız Mehmed Sa‘îd Efendi’den temeşşuk ederek icâzet almış ve hatt-ı ta‘lîki sa‘y-i hod ile ele getirmiştir. 1194 târihinde Edirne’yi Rusyalı istîlâ eylediği sırada dersaâdete hicret ve sene-i mezkûrede orada dâru’l-karâra rihlet etmekle Merkez Efendi Dergâh-ı şerîfi sâhasında defn olunmuştur. Üç Şerefeli câmiinde minberin sağ cihetindeki köşedeki (re’sü’l-hikmeti mehâfetu’llâh) bunların mahsûl-i destidir. 1562 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Hasan Vâhid Bey İbni El-Hâc Muhsin Bey Edirne eşrâfzâdelerindendir. Hatt-ı sülüs ü neshi Sarrâf Câmii imâmı Ahmed Hamdi Efendi’den temeşşuk ederek icâzet almış ve birkaç mushaf-ı şerîf yâdigâr bırakmıştır. Sinni altmışı mütecâviz olduğu hâlde 1291 târihinde vefât etmekle Zindanaltı’ında Eskicizâde’nin kabri kurbunda defn olunmuştur. Hasan Vasfi Kirişhâne’de vâki Sarı Şeyh Mehmed Efendi Mektebi nâm-ı diğerle Taş Mektep’in muallim-i evveli ve ulemâ-i müteahhirîn sırasında mesbûku’z-zikr Hacı Mehmed Sâdık Efendi’nin dâmâdı ve Hattât Mustafa Medhî Efendi’nin birâder-i mihteridir. Maskat-ı re’sleri Kırcaali kazâsında Akça Kayrak karyesidir. Sinn-i rüşde vâsıl ve tahsîl-i kemâlâta derûnunda bir muhabbet hâsıl olmakla Edirne’ye gelerek Mîrimîrân Medresesi’de temekkün ile mukaddime-i ilm u fazl olan hatt-ı sülüs ü neshi Derlikçizâde Hâfız Mehmed Sa‘îdu’t-tabî‘î Efendi’den taallüm ü temeşşuk ederek 1237 târihinde ketebe almış ve ulûm-ı arabiyyeyi Karslı Mevlânâ El-hâc Halîl Efendi’den tederrüs ile bundan dahi ahz-ı icâzet eylemiş ve sarftan bed’ ile ahz-ı icâzet edinceye değin okumuş olduğu kütüb-i arabiyyeyi eli ile yazmış ve el-yevm kâffesi ferzend-i fazîletmendi âtiye’zzikr Hacı Hâfız Ali Remzi [s.363] Efendi nezdinde mahfûz bulunmuştur. Şifâ-i şerîf ve Delâilü’lhayrât ve Hizbü’l-a‘zam ve Ahterî-i Kebîr ve emsâli pek çok âsâr-ı celîle kitâbetine muvaffak olduğu gibi mushaf-ı şerîften otuz adetinin itmâm-ı tahrîri müyesser olup otuzbirincide on dördüncü rubbemâ cüz’ünde [ve izâ câe ecelühüm lâ yeste’hîrûne sâaten vela yestekdimûn] âyât-ı şerîfesi cümle-i celîlesine kadar yazabilip 1273 senesinde terk-i hayât-ı müste‘âd ile âzim-i dâru’l-karâr olmakla Uzun Kaldırım’da Vize Çelebi Mescidi pîşgâhında vâki küçük mezarlıkta defn olunmuştur. Seng-i mezârı şürekâsından Hâfız Şerîfü’l-Hulûsi Efendi’nin hattıdır. Mûmâileyh hüsn-i hatta pek çok şâkird yetiştirmiştir. Fakîr-i câmiu’l-hurûf dahi sarftan bed’ ile izhârın vasatına değin ulûm-ı arabiyeyi ve sülüs ü neshin nevâkısını bu zâttan tahsîl ü tekmîl eylemişidim. Hikâye: Edirne vâlileri sırasında tercemesi mezkûr Ayaş müftüsüzâde Es‘ad Muhlis Paşa memuren Edirne’ye geldiği esnâda mûmâileyhin hüsn-i hatta mâlik bir zât olduğunu tahkîk ederek bir mushaf-ı şerîf yazdırmak için mûmâileyhi nezdine davetle bir mushaf-ı şerîf yazmasını ve fakat evvelce nümûne olarak bir sahîfe yazıp getirmesini emr eder. Hâce Efendi ferdâsı RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1563 günü nümûneyi götürüp arz etmesiyle derhal bir mushaflık nefîs Hind âbâdisi kağıt i‘tâsıyla mushaf-ı şerîfin tahrîrini irâde eyler. Ba‘de bu‘din Hâce Efendi mushafı bi’l-ikmâl götürüp Paşa’ya teslîm ettiği sırada mahfûz bulunan nümûne ile tatbîkinde mushafın yazısı daha muntazam zuhûr edince Paşa Hâce Efendi’ye hitâben mushafı başkasına mı yazdırdınız der. Hâce Efendi nümûneyi gece mum ışığında tahrîr etmiş idim cevâbını vermesiyle Paşa fevka’l-hadd mahzûz olup hediyesine derhâl üç bin kuruş gönderir tezhîbini de mücellid Mustafa nâm zât ile bin beş yüz kuruşa pazar eder. Hâce Efendi âhara yazdığı mushafların beher nüshasına bin beş yüz kuruş hediye aldığından paşadan gelen üç bin kuruşun nısfını ahz nısf-ı diğerini iâde eyler. Paşa-yı müşârunileyh meblağ-ı mezbûru Hâce Efendi’ye ihsan ettiğini der-miyân ile tekrar gönderir. Hâce Efendi cevâbında ben ehl-i sanatım yazdığım mushafın hediyesini aldım. Bana bilâ sebep ihsân verilmek isrâftır ve dahi haramdır. O ihsânın erbâbına i‘tâsını tavsiye ile akçeyi tekrâr iâde eder. Paşâ-yı müşârunileyh meblağ-ı mezbûrun Hâce Efendi tarafından tensîb buyurulacak fukaraya tasadduk ve tevzî‘ olunmasını beyân ile tekrar gönderince Hâce Efendi cevâbında [ben paşanın sadaka müvezzii değilim beni beyhûde meşgûl ediyor kağıdının esmânını alsın mushafı iâde etsin] deyip parayı geri gönderir. Bunun üzerine paşayı müşârunileyh mücellidi çağırıp ücret-i tezhîbiyeye meblağ-ı mezbûru zamm ile mushafı üç bin kuruşa tezhîb ettirir. (rahmetu’llâhi aleyhima) Hasan Vasfî Bezistânî Hasan Efendi demekle meşhûr u ma‘rûftur. Maskat-ı re’si Ferecik dâhilinde Vakfıkebîr karyesidir. Hatt-ı sülüs ü neshi Derlikçizâde Hâfız Mehmed Sa‘îd Efendi’den temeşşuk ve ulûm-ı arabiyeyi Karslı Mevlânâ Hacı Halîl Efendi’den tederrüs ile icâzet almıştır. 1274 târihinde irtihâl etmekle Uzun Mezarlık’ta Karaağaç Çeşmesi Caddesi’nde vîrân câmi sokağıyla Saksağan Sokağı beynindeki çıkmaz sokak pîşgâhında defn olunmuştur. Fakîr mûmâileyhten sübha-i sıbyân okudum. Hüseyin İbni Ahmed Edirneli’dir. Haffâfzâde demekle şöhretdâdedir. Muradiye Mahallesi’nde sâkin olup Derûn-ı Hisâr’da Halebiye Câmiine hatîb olmuş idi. Çelebi İmâm demekle şehîr Hacı Hâfız Mustafa Efendi’den sülüs ü neshi temeşşuk u ta‘allüm ile 1120 târihinde icâzetle tes‘îd olundu. Hüsn-i hatta istikmâl-i dakâyık ve mûsikî vü sâir ma‘ârifte [s.364] dahi cem‘-i hakâyık eyledi. tarîk-i Gülşenî’ye intisâbı olduğu cihetle bazı ketebelerinde iş‘âr 1564 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si eder idi. Bin doksan beş târihinde kadem-nihâde-i sâha-i fenâ olup elli dokuz yaşına vusûlünde âzim-i meşkhâne-i bekâ eyledikte Kıyak’ta Orta Mezarlık’ta Mevlânâ Fıtrî Efendi’nin kabri semtinde vâki köşede medfûn ve nakş-ı seng-i mezârı Şeyh Ahmed Müsellem Efendi’nin söylediği bu târîh-i mevzûndur. Târîh İbni Haffâf o hattâta füsûs olsun kim Safha-i meşk-i fenâ oldu ana levh-i mezâr Mûsikîde yaraşır hâceyi eylerse gulâm Çektirir perdesine reşkile gûşın şeştâr Şeyhi görseydi koyup hâfızı hasr eyler idi Hüsn-i hattında görülseydi eğer satr-ı gubâr Rast etmişti nevâ evce olup mâye-i şevk Eder uşşâkını zîr-efgen-i vâdi-i hisâr Dûde-i reşkile cây oldu nevâyâ-yı adem Sülüsün kıldı vasiyyet onu etti muhtâr Yaka yırtardı göreydi hattın aklâm-ı selef Yüzün ak eyleyemezdi rakam-ı Karahisâr Ravza-i hattına zerrîn kalem işlerdi nigâr Lâle reyhân edip âb-ı ruh-ı yâkûtu kenâr Nîce mushaf yazıp ermişti bekâ hattına hem Birinin dâhî tamâmında iken leyl ü nehâr İrci‘îye gelip oldu rakam-ı ömrü şikest Fevtine itti Müsellem iki târîh-i şümâr Cân-ı hattâta olup levh ü kalem vakfe-i tayy 1154 Evc-i Mevlâda Hüseyn ede makâm üzre karâr 1154 Nesr: Mümâileyh yirmi üç adet mushaf-ı şerîf ve yüz adet delâil-i şerîfe ve otuz kadar en‘âm ve iki hizb-i a‘zam ve kıt‘ât u murakka‘ât kitâbetine muvaffak olduğu Tuhfetü’l-hattâtîn’de mezkûrdur. Mûsikîler sırasında zikri sebk etmiştir. Ve Devhatü’l-küttâb’da müşârunileyhin tercemesinde sülüs ü nesh ü rıkâ‘ ile âraste oldukları muhakkaktır demiştir. Hüseyin Edirne’de Hâczâde demekle ma‘rûftur. Zağra-i Atîk kazâsına tâbi‘ Karapınar karyesinden gelerek Sultân Selîm Medresesi’nde hücre-nişîn olmuştur. Hatt-ı sülüs ü neshi Yesârîzâde İsmâil Efendi’nin berekât-ı RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1565 yemîninde istifâza-i temeşşuk ve tahsîl-i hüsn-i hatta taaşşuk edip 1169 târihinde ahz-ı icâzetle akrânına tefevvuk eyledi. Kezâ fî Tuhfetü’lhattâtîn. Hüseyin Edirne’de Şehâbeddin Paşa Mahallesi’nde 1111 târihinde pâ-nihâde-i âlem-i nâsût olmuştur. Hatt-ı sülüs ü neshi Çelebi İmâm Efendi’den temeşşuk ile on iki yaşında ahz-ı icâzetle tefevvuk eylemiştir. Müteaddid mushaf u delâil âsâr-ı hasenetü’l-vesâil yazmıştır. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn. Hüseyin Edirne’ye Aydın cihetinden gelip hıfzı tahsîl ve hatt-ı sülüs ü neshi Şeyhzâde İbrâhim Efendi’den taallüm ü temeşşuk ile 1168 târihinde otuz beş yaşında iken icâzetle tebcîl olundu. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn. Hüseyin Edirneli’dir. Hatt-ı sülüs ü neshi Berberzâde El-hâc Ahmed Efendi’den taallüm ü temeşşuk ile Murâdiye’de elli yaşında iken vaz‘-ı ketebeye icâzetle 1167 târihinde ber-murâd olmuştur. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn. Eş-Şeyh Hüseyin Murâdiye Mahallesi’nde mesbûku’z-zikr Rufâ‘î şeyhi Hattât İbrâhim Efendi’nin tekkesi şeyhi Kılıççı Hâfız Hüseyin Efendi’dir. Mûmâileyh salâh-ı hâl eshâbından olup mushaf-ı şerîf kitâbetiyle istihsâl-i emr-i ma‘îşet ve şeyhi olduğu Rufâ‘î Dergâh-ı şerîfinde Perşembe günlerinde icrâ-yı âyîn-i şerîfede bezl-i himmet eyler idi. 1293 târihinde vefât etmekle dergâh-ı mezkûr türbesinde defn olunmuştur. Bir çok mushaf-ı şerîf yâdigâr bırakmıştır. [s.365] Hüseyin Hâmid Edirneli’dir. Hatt-ı sülüs ü neshi Derlikçizâde Hâfız Sa‘îd Efendi’den temeşşuk ile icâzet almıştır. Karabulut Mektebi’nde mütemâdiyen mushaf-ı şerîf kitâbetiyle istihsâl-i emr-i ma‘îşet eylemekte olduğu hâlde bin iki yüz seksen altı târihinde vefât etmekle Buçuktepe’de Mevlânâ Fıtrî Efendi’nin kabri kurbunda Tabya semtinde defn olunmuştur. Kırk sekiz adet mushaf-ı şerîf ve bir çok delâil-i şerîf ve mevlûd-i nebevî yâdigâr bırakmıştır. 1566 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Hüseyin Hüsnü Tercemesi şuarâ miyânında mezkûr. İkinci Rüştiye Mektebi muallim-i sânisidir. Sülüs ü nesihte Derlikçizâde Hâfız Mehmed Sa‘îd Efendi’den mütelemmizdir. Yüz adeti mütecâviz kelâm-ı kadîm tahrîr ettiği mervîdir. Hüseyin Şerîf El-Hıfzî Hâfızu’l-kur’ân re’îsü’l-kurrâ Câmi-i Atîk’in imâm-ı sânîsi ve kurbundaki mektebin muallimi El-Hâc Hâfız Şerîf Efendi’dir. Elsine-i nâsta Hacı İmâm Efendi demekle şöhret-şi‘âr olmuştur. Hatt-ı sülüs ü neshi Küçük Arasta’da Ahi Çelebi Mektebi muallimi Hacı Ali Remzi Efendi’den taallüm ü temeşşuk ile icâzet almış ve pek çok hâfız yetiştirmeye muvaffak olmuştur. 1302 senesi Rebiulevvelinin on beşinci gününde vefât etmekle Zindanaltı’nda Eskicizâde Mevlâna Hacı Ali Efendi merhûmun kabri kurbunda defn olunmuştur. Hüseyin Sûfî Edirne’ye Kayseriye’den sâkin olmuş ve hatt-ı sülüs ü neshi Şeyhzâde İbrâhim Efendi’den telemmüz ile 1168 târihinde otuz iki yaşında iken telemmüz eyledi. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn. Hüseyin Âtıf Hâfızu’l-Kur’ân. Keçeciler Kapısı’nda vâki Hacı Burnaz Mektebi muallimidir. Hatt-ı sülüs ü neshi Makaralı Mektebi muallimi Hacı Mustafa İzzet Efendi’den temeşşuk ile icâzet almış ve 1287 târihinde vefât etmekle Şeyh Şücâ‘ Câmi-i şerîfi hatîresinde defn olunmuştur. Mûmâileyh otuz üç adet mushaf-ı şerîf kitâbet edip yâdigâr bırakmıştır. Hüseyin Âkif Asr-ı Süleymân Hân-ı Kânûnî ulemâsı sırasında tercemesi mesbûk Mevlânâ Aşık Kâsım’ın Yıldırım Bâyezîd Hân Câmi-i şerîfi kurbunda binâ vü ihyâ-gerdesi olan mektebin muallimi ve Hattât Şeyh Hasan Rızâî Efendi’nin birâder-i kihteridir. Sülüs ü nesihte Derlikçizâde Hâfız Mehmed Sa‘îd Efendi’den mütelemmizdir. 1269 târihinde vefât etmekle mekteb-i mezkûr sâhasında defn olunmuştur. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1567 Harfü’l-Hâ Halîl Edirne’de Kıyak nâm mahalde Nalçacızâde demekle arîftir. Hatt-ı sülüs ü neshi Haffâfzâde Hüseyin Efendi’den temeşşuk edip 1153 hilâlinde yirmi yaşında iken icâzet ile ber-meserred olmuştur. Kezâ fî Tuhfetü’lhattâtîn. Halîl Seyyid 1138 târihinde Dimetoka kasabasında kadem-nihâde-i âlem-i vücûd olup sinn-i rüşde vûsûlüyle berâber Edirne’ye gelip hüsn-i hatt tedârikine himmet ve Bıçakçızâde Hâfız Mehmed Efendi’den temeşşuk ile 1167 târihinde yirmi dokuz yaşında iken icâzet almıştır. On beş adet mushaf-ı şerîf ve sâir eser-i latîf yazmıştır. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn. Halîl Halîmî Hâfızu’l-Kur’ân. Çiçekli Mekteb muallimidir. Sülüs ü neshi Murâdiye imâmı Hâfız Mehmed Efendi’den temeşşuk edip icâzet almış ve doksan sene kadar muammer olup pek çok şâkird yetiştirmiş olduğu gibi zamânı icâzetnâmelerinin hemân kâffesinde ketebe vaz‘ etmiştir. 1270 târihinde vefât etmekle Buçuktepe Kabristânı’nda Tabya civârında defn olunmuştur. [s.366] Halîl Niyâzî Süle Çelebi Mahallesi’nde Tarlakapı nâm mahalde vâki Şâh Kadın Dergâh-ı şerîfi şeyhidir. Sülüs ü nesihte Hasan Vasfî Efendi’den mütelemmizdir. 1252 târihinde mat‘ûnen vefât edip Uzun Kaldırım’da Vize Çelebi Mescid-i şerîfi pîşgâhındaki küçük mezarlığın vasatında medfûndur. Hayrî Hazînedâr Sinân Bey Mektebi muallimi Hattât El-hâc Ahmed Sûfî Efendi’nin ortanca mahdûmu ve Üç Şerefeli Câmi-i şerîfinin imâm-ı sânîsi Hâfız Mehmed Efendi’dir. Hatt-ı sülüs ü neshi pederinden taallüm ü temeşşuk ve ulûm-ı arabiyeyi Hasköylü Deli Hacı Osmân Efendi’den tederrüs ederek ikisinden de icâzet almıştır. 1318 Zilhiccesinin sekizinci gününde vefât etmekle Kıyak Kabristânı’nda defn olunmuştur. 1568 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Hayrî Nâmı Mehmed’dir. Kebeyapıcı (el-yevm Kadriyye) Mektebi demekle ma‘rûf olan mektebin muallimi Boşnakzâde Hacı Sâlim Efendi’nin sulbünden 1254 târihinde Medrese-i Ali Bey Mahallesi’nde tevellüd etmiştir. Matbaacı ve ayağının biri kazâzede olduğu cihetle Topal Hacı Hayri demekle şöhret-şi‘âr olmuştur. Sülüs ü neshi evvelen Hâfız Mehmed Şerîf El-Hulûsî Efendi’den ta‘allüm ve sâniyen ta‘lîk ile berâber Mevlânâ Tâib El-hâc Şerîf El-Fıtrî Efendi’den temeşşuk ile ahz-ı icâzet ve bu sırada bihasebi’l-isti‘dad kûfî ve dîvânî gibi hutûtun tahsîline de bezl-i makderet etmiş ve ulûm-ı arabiyeyi de Eski Câmi-i şerîf medresesi müderrisi Ankaravî Mevlânâ Sâlih Efendi’nin halka-i tedrîsine hâzır olarak tekmîl-i nüsha ile isticâze eylemiştir. Mûmâileyh mushaf-ı şerîf ve delâil-i şerîfe ve emsâli âsâr-ı celîle kitâbeti cihetlerine sâlik olmayıp âti’zzikr Nakşî Molla Mustafa’nın eserine iktifâ ile hatt-ı celî tahrîrine sarf-ı himmetle o husûsta yed-i tûlâ sâhibi olmuş ve zamânında Eski Câmi-i şerîf ve Sultân Selîm ve Bâyezîd-i Sânî ve Süleymaniye ve Yeşilce ve Timurtaş karyesinde Sefer Çelebi ve Sitti Sultân cevâmi‘-i şerîfeleriyle daha bir çok cevâmi‘ ve tekâyâ vesâirede müceddeden celî hatlar tahrîr ederek vaz‘-ı imzâ eylemiş ve bazen de hutût-ı eslâfı tamir sûretiyle güzel güzel eserler bırakmış ve elân bırakmakta bulunmuştur. Bununla berâber kağıt üzerine de pek çok levhalar tahrîrine muvaffak olmuştur. Mûmâileyh bu bâbda zamânında adîmü’lemsâldir. Vilâyet matbaasında mürettiblikle bir çok zamanlar istihdâm olunarak o sırada matbaacılık sanatını dahi sûret-i mükemmelede tahsîl eylemiştir. Şu kadar ki Mısra Sevdiğim mangır kuşudur akçadır maksûdu hep Nesr: Mısraı medlûlünce paraya meyl ü rağbeti ve ol bâbdaki hırs u tama‘ı derece-i gâyede olup sebeb-i vücûdu olan vâlidesinin i‘âşesi husûsunda kasr-ı himmet eylediği cihetle mûmâileyhâ tarafından hakkında cânib-i hükûmet-i seniyyeye bâ-arzuhâl vâki olan şikâyet üzerine olunan tenbîhâtı ısgâ etmediğinden 1308 târihinde doksan bir gün hapishânede tevakkuf-ı irtikâb ile âcize vâlidesini cüz’iyü’l-miktar bir meblağ i‘tâsıyla i‘âşeye muvâfakat etmemesi kendisinin hâline vâkıf olanlarca mûcib-i nefret olmuştur. Aslahahu’llâhü Teâlâ. Bin üç yüz on sekiz senesinde vefât etmekle Buçuktepe’de Tabya civârında defn olunmuştur. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1569 Harfü’d-Dâl Dâ‘î Mehmed Tercemesi şuarâ sırasında mezkûr Sûfîzâde Hattât Mehmed Efendi’dir. Dervîş Ali Ta‘lîk hattâtıdır. Rufâ‘î şeyhi Mustafa Kabûlî Efendi’den mütelemmizdir. Ömer Semâhat Efendi Tekkesi’nde Kabûlî Efendi bendelerinden Dervîş Ali imzâlı 1241 târihinde kitâbet olunmuş bir levhası görülmüştür. Harfü’r-Râ [s.367] Râsim Nâmı Mehmed olup Hâfız Râsim demekle ma‘rûf idi. Hattât Baba Hâfız Şerîf Efendi’nin sulbünden 1257 târihinde Kuşçu Doğan Mahallesi’nde kadem-nihâde-i âlem-i vücûd olup hatt-ı sülüs ü neshi ammîsi Makaralı Mekteb muallimi Hacı Hâfız Mustafa İzzet Efendi’den temeşşuk ile icâzet almış ve badehû pederi makâmına Üç Şerefeli Mektebi’ne muallim ve Kuşçu Doğan Câmi-i şerîfine imâm olmuş idi. On beş adeti mütecâviz mushaf-ı şerîf kitâbet edip âhir-i ömründe illet-i felce mübtelâ olarak 1315 târihinde vefât etmekle Buçuktepe’de Tabya civârında medfûndur. Receb Bin Şabân Ağa Hatt-ı talîkte üstâd ve pesendîde-i rûh-ı imâd olduğu ve Sultân Mustafa Hân-ı Sâlis asrı ricâlinden idügi âsârından müstebân olmuş ise de hüviyeti tahkîk olunamadı. Rızâ Şekerci esnâfından ve Zen-i Sarıca Paşa Mescid-i şerîfi imâmı Hâfız Mehmed Efendi nâm zâtın sulbünden mahalle-i mezkûrede 1256 târihinde kadem-nihâde-i âlem-i vücûd olduğu cihetle Şekercizâde Hâfız Rızâ Efendi demekle şöhret-şi‘âr olmuştur. Mûmâileyh dahi pederi gibi mescid-i mezkûrda imâmet vazîfesini îfâ ile mescid-i mezkûra muttasıl imâm meşrûtehânesinde tecerrüd âleminde sâkin ve her olur olmaz ile ihtilât etmeyip pederi eserine iktifâ ile bu zât dahi Ramazan-ı şerîflerde mescid-i mezkûrda on sekiz sene kadar hatm-i şerîf ile terâvih kıldırmıştır. Mazanne-i kirâmdan bir zâttır. Sülüs ü neshi Makaralı Mekteb mualli- 1570 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si mi Hacı Hâfız İzzet Efendi’den ta‘allüm ü temeşşuk ile me’zûn olmuş ve ulûm-ı arabiyeyi Berber Mevlânâ Mehmed Efendi’nin halka-i tedrîsinde tekmîl ederek icâzet almıştır. Hıfzı begâyet metîndir. 1321 senesi Şabân-ı şerîfinin ikinci Cuma gecesi irtihâl-i dâr-ı bekâ etmekle Buçuktepe’de Tabya civârında defn olunmuştur. Harfü’z-Zâ Zâhide Züleyhâ Yıldırım’da Kızıl Mescid Mahallesi ahâlisinden ve Debbâğ esnâfında El-hâc Ali Ağa’nın kerîme-i muhteremesi ve Şehâbe’ddin Paşa Kurb-ı Arasta Mahallesi’nden Hamamî Müteveffâ Hacı Hasîb Efendi’nin zevcesidir. Hâl-i sabâvetinde sülüs ü neshi Yıldırım’da Aşık Kâsım Mektebi muallimi Hâfız İbrâhim Hakkı Efendi’den ta‘allüm ile 1274 târihinde icâzet almıştır. Pederleri merhûm vâlidem merhûme tarafından amm-i fakîr-i câmiu’lhurûf olup 1279 târihinde vefât etmekle Buçuktepe’de Mevlânâ İbrâhim Fıtrî Efendi’nin kabri civârında defn olunmuştur. Zübeyde Sülüs ü neshi Kavaklı Mahallesi imâmı ve Saraçlar Mektebi muallimi Seyyid Ahmed Hilmî Efendi’den temeşşuk ile icâzete nâil olduğu tahkîk kılınmış ve hâce-i mûmâileyh tarafından Seyyid Hasan Rüşdü Efendi’ye bin iki yüz yirmi iki târihinde verilmiş olan icâzetnâmeye hattâtîn-i sâire sırasında vâzı‘a-i ketebe olduğu müşâhade olunmuş ise de hüviyeti tahkîk edilemedi. Harfü’s-sîn Sihrî Dîv-destzâde Mehmed Efendi’dir. Ta‘lîk hattâtıdır. Tercemesi şuarâ miyânındadır. Sirâceddin Mehmed Bin Ömer Halebî Mûmâileyhin tercemesi işbu mecellenin birinci cildinde Fâtih Sultân Mehmed Hân asrı ulemâsı sırasındadır. Mûmâileyh sür‘ât-i kitâbette yed-i beyzâsı olup bir çok kütüb-i nefîse tahrîrine muvaffak olduğu Terceme-i Şakâyık’ta mezkûrdur. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1571 Sadullâh Edirneli’dir. Yelli Bergos nâm mahalde sâkin olmakla müsâ‘ade-i rûzigâr ile hüsn-i hatta birâderi Feyzullah ile ma‘an Balabân Paşa imâmı İmâmzâde Seyyid Mehmed Efendi’ye iktida ve sülüs ü neshi ondan temeşşuk ile [s.368] sûret-nümâ olup me’zûn olmuş ve 1172 târihinde irtihâl-i dâru’l-cinân eylemiştir. Tuhfetü’l-hattâtîn. Sükûtî Nâmı Mehmed’dir. Hâfız Sükûtî demekle meşhûrdur. Tahmîs Mektebi muallimi idi. Hatt-ı sülüs ü neshi Gâzî Mihâl Bey Mektebi muallimi Derlikçizâde Mehmed Sa‘îd El-Tab‘î Efendi’den taallüm ü temeşşuk ile icâzet aldıktan sonra mezkûr Tahmis Mektebi’nde hâfız ve hattât gibi pek çok şâkird yetiştirmiş ve bir çok mushaf-ı şerîf ve delâil-i şerîfe ve emsâli âsâr-ı celîle kitâbet eylemiştir. Zamânındaki icâzetnâmelerin kâffesinde ketebesi vardır. Hüsn-i hatta mâlik bir zât idi. Âhir-i ömründe gözlerine amâ târi olmakla Fil Yokuşu’nda vâki hânesinde bir müddet imrâr-ı rûz u leyâl ile 1317 senesi Zilhiccesinin beşinci hamîs günü irtihâl etmekle Kıyak’ta muhaddisînden Mevlânâ Fıtrî Efendi’nin kabri kurbunda defn olunmuştur. Selîm Sınıf-ı celîl-i askerîden yüzbaşı rütbesini hâiz Selîm Efendi’dir. Sülüs ü neshi dersaâdet ahâlisinden hattât-ı şehîr Şefik Bey merhûmdan ta‘allüm ü temeşşuk ile icâzet almış idi. 1319 senesi Ağustos evâsıtında Edirne’de irtihâl-i dâr-ı bekâ etmekle İstanbul yolunda Nâzır Çeşmesi pîşgâhından Tarlakapı’ya gider iken cânib-i yesârda Sultân Selîm Câmi-i şerîfi hutabâsından bazılarının medfûn olduğu kabristânda defn olunmuştur. Nâm-ı nâmî-i hazret-i pâdişâhî ile mu‘anven bulunan Hamidiye Köprüsü’nün mensûr târihi bu zâtın hat-ı destidir. Süleymân Edirne’de Serpuşzâde demekle ma‘rûf ve Sultân Selîm Câmii dâiresinde sâkin idi. Çelebi İmâm demekle şehîr Hacı Mustafa Efendi’den sülüs ü neshi ta‘allüm ü temeşşuk edip 1130 târihinde henüz bâliğ olduğu sene derece-i ketebeye resîde ve bâliğ olmuştur. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn. Mahdûmları Mehmed (383) sahîfededir. 1572 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Seyyid Süleymân Edirneli’dir. Hatt-ı sülüs ü nesihte Şuglî Ahmed Dede’den on sekiz yaşında ba‘de’l-izin bi’l-icâze İstanbul’a gidip 1155 târihinde Tarab’da elli yaşında iken hufte oldu. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn. Süleymân Kızanlıklı’dır. 1137 târihinde kadem-nihâde-i âlem-i vücûd olup sinn-i rüşde ba‘de’l-vusûl Edirne’de Sultân Selîm Medresesi’nde bir hücreye hicret ve sülüs ü neshi Şeyhzâde Şeyh İbrâhim Efendi’den ta‘allüm ü temeşşuka bezl-i himmet ve gayretle 1160 târihinde icâzet almıştır. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn. Süleymân Sabrî Maskat-ı re’si Uzuncaâbâd-ı Hasköy kasabası olup Edirne’ye gelerek Câmi-i Atîk Medresesi’nde bir hücrede ikâmetle hatt-ı sülüs ü neshi Sarışeyh Mektebi muallimi Hasan Vasfi Efendi’den temeşşuk ile icâzet almış ve birkaç mushaf-ı şerîf ve âsâr-ı sâire kitâbetine muvaffak olmuş idi. Edirne’de teehhül ederek imrâr-ı subh u mesâ eylemekte olduğu halde 1295 târihinde vefât etmekle Buçuktepe Kabristânı’nda defn olunmuştur. Seyfüddin Bin İsmâil Hâfızu’l-kur’ân. Nâmı Mehmed’dir. Alemdâr Mahallesi’nde muktedâyı enâm ve Şeyhzâde demekle benâmdır. Sülüs ü nesihte Berberzâde El-hâc Ahmed Efendi’den telemmüz ve izniyle 1169 târihinde telezzüz etmiştir. Hatt-ı ta‘lîkte dahi üstâd u pesendîde-i rûh-ı imâddır. Hatt-ı destiyle elde bir hilye-i saâdet vardır. Tercemesi şuarâ miyânındadır. Sâlim Bey Kara Mehmed Paşazâde Sâlim Paşa’nın hafîdi ve Hızır Ağa Mahallesi’nden Çolak Mehmed Bey’in semere-i şâh-ı vücûdudur. Cihet-i askeriyede kolağası rütbesini hâizdir. Sülüs ü neshi âti’zzikr Hâfız Şerîf Hülûsî Efendi’den temeşşuk ile icâzet almıştır. Hüsn-i hatta mâliktir. Harfü’ş-Şın [s.369] Şerîf Hulûsî Nâmı Mehmed’dir. Hâfız Şerîf Efendi demekle ma‘rûf şeyhu’lhattâtîn olup Medrese-i Ali Bey Mahallesi sekenesindendir. Sülüs ü neshi Gâzî Mihâl Bey mektebi muallimi Derlikçizâde Hâfız Mehmed Sa‘îd RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1573 Et-tab‘î Efendi’den ta‘allüm ü temeşşuk ile icâzet aldıktan bir müddet sonra yani 1264 hilâlinde küşâd olunan mekteb-i i‘dâdî-i askerîye hüsn-i hatt muallimi tayin buyurulup hâcesi gibi bu zât dahi müddet-i ömrünü şâkirdâna ta‘lîm ile geçirmekte idi. Hüsn-i hatta sahâbet ile şöhretşi‘âr olan mûmâileyhin sinn-i şerîfleri mie-i kâmileye vâsıl olduğu hâlde gözlük isti‘mâl etmeyerek îfâ-yı emr-i kitâbet eylemekte idi. Zamânında vukû bulan icâzetnâmelerin kâffesinde ketebe vardır. 1319 Cümâdilûlâsı evâhirinde vefât etmekle Buçuktepe Kabristânı’nda medfûndur. Şerîf Remzî Baba Hâfız Şerîf demekle ma‘rûftur. Üç Şerefeli Mektebi muallimidir. Makaralı Mektep muallimi Hattât El-hâc Ömer Râkım Efendi’nin mahdûmudur. Hatt-ı sülüs ü neshi evvelen pederinden ve bade vefâtihi mekteb-i mezkûrda muallim olan El-hâc Mustafa İzzet Efendi’den temeşşuk etmiştir. 1269 târihinde vefât edip Zindânaltı’nda Tatar Hân Kabristânı’nda Tozhâne zahrında pederleri kurbunda medfûndur. Şerîf Fıtrî Müderrisîn-i müteahhirîn sırasında mesbûku’t-terceme Hâcezâde Hacı Hâfız Mehmed Şerîf El-Fıtrî Efendi’dir. Hutût-ı mütenevvi‘ada üstâd-ı kâmil ve pesendîde-i esâtîz ü efâzıldır. Hatt-ı sülüs ü neshi evvelen Derlikçizâde Hâfız Mehmed Sa‘îd Et-tab‘î ve badehû İstanbullu İbrâhim Sükûtî efendilerden ve hatt-ı ta‘lîki şeyhulislâm Sâlihzâde hafîdi Edirne kadısı Mevlânâ Mehmed Şeref Efendi’den ta‘allüm ü temeşşuk ile icâzet almıştır. Paşakapısı’nın bâb-ı dâhilîsi bâlâsında Hayri Efendi tarafından inşâ edilmiş olan târîh bu zâtın hatt-ı destidir. Fıtrî mahlasıyla eş‘ârı şuarâ miyânındadır. Şuglî Ahmed Dede İbni Mehmed Emin Edirne’de Dârü’l-Hadîs Câmii kurbunda mütemekkin olup tarîk-i Bektâşî’ye müntesib idi. Fi’l-asl debbâğ esnâfından iken sinn-i kühûleti dahi tecâvüzden sonra bir illete mübtelâ ve yek-dest ü yek-pâ olmuş idi. Bu hâl üzere bâ tâziyâne-i alâyık-ı mecâzâne ârzû-yı tahsîl-i kemâl ve Kevkeb Hâfız Mehmed Efendi’den temeşşuk ve sa‘y-ı bî-hemâl ile sülüs ü nesihte (1090) târîhinde icâzet almıştır. Ekseriyâ ketebelerini mukaffâ elfâzla yazıp meselâ hakîr-i gam-zede derd-mend Şuglî Dede deyip hazm-ı nefs ederdi. Sinni yetmişe yetmiş iken 1140 târîhinde dest ü pâ-keş-i şugl-i dünyâ ve âzim-i âsâyişgâh-ı bekâ oldu. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn. Hadım Timurtaş Mescidi’yle Sa- 1574 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si rıcapaşa Câmii’nde birer hilye-i sa‘âdeti ve elimde bazı ehâdîs-i şerîfeyi şâmil (ketebehû Dervîş Ahmed bin Muhammedü’l-emîn e’l-müştehir el-ma‘rûf bi Şuglî Dede min telâmîz Mehmed hâfızü’l-Kur’ân 1136) imzâlı bir sahîfesi vardır. Şuglî mahlasıyla eş‘ârı şuarâ miyânındadır. Şît Hüsn-i hatta mâlik bir zât ise de üstâdı tahkîk olunamadı. 1148 târihinde vefât etmekle Uzun Kaldırım’da Neboysa başında küçük mezarlıkta şârih-i mültekâ Mevlânâ Osmân Vahdetî Efendi’nin kabri kurbunda medfûn ve nakş-ı seng-i mezârı Azmî’nin dediği bu târîh-i mevzûndur. Târîh Şehrimizden yine bir zübde-i a‘lâ gitti Dedi ahbâbı teessüfle dirîgâ hayfâ [s.370] Kâtibân eyler idi ana pesend ü gıbtâ Hüsn-i hatt ile kaçan etse kitâbet farzâ Elde yok çâre hemân hayr-duâ lâzımdır Emr-i Hakdır bu cihân kimseye olmaz ibkâ Böyledir hükm-i ezel levh-i kaderde mersûm Çâr a‘dâd-ı anâsırla bulur cümle fenâ Bir iki tarhile Azmî dedi çün târîhin Şît Efendiye mekân ola cinân-ı bâlâ Harfü’s-Sâd Sâdık Edirneli’dir. Sâdık mahlasıyla eş‘ârı şuarâ sırasındadır. Mûmâileyhin hatt-ı sülüs ü nesihte kâmil ve mecmû‘alara kendi eş‘ârını yazmağa mâil idügi Enîsü’l-müsâmirîn ile Kınalızâde Tezkiresi’ne atfen Tuhfetü’lhattâtîn’de ve pek çok kitaplar tahrîr u istinsâh eylediği de Kâmûsu’la‘lâm’da mezkûrdur. Sâlih İbni Eyyüb Edirneli’dir. Pederi kurena kâtibi idi. Kendi dahi hatt-ı sülüs ü neshe ta‘aşşuk ve Edirne üstâdlarından şeyhu’l-kurrâ İbrâhim Efendi’den temeşşuk ve kalem-i ta‘lîkte dahi zeyl-i tahsîle ta‘alluk eylemiş idi. İmâm-ı sultânî Arapzâde Abdu’rrahman Efendi’nin kazaskerliklerinde hizmet-i mektûbî ve kitâbetlerinde bulunmuş idi. Rumeli kalemi kudâtının eşrâfındandır. 1179 târihinde rihlet eyledi. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1575 Sâlih Bin Hasan Bin Sâlih Edirne’de Kâsım Paşa Mahallesi sekenesindendir. Pederleri hekimbaşı Nuh Efendizâde Evliyâ Yûsuf Efendi’nin kethudâlıkları hizmetiyle şöhretyâb idi. Her vâdide ünsiyyete sâlih bir zâttır. Mûmâileyh dahi pederleri gibi Rumeli kalemi kudâtından olup sülüs ü neshi Yesârîzâde İsmâil Efendi’den temeşşuk ve hüsn-i hatta ta‘aşşuk edip ahz-ı icâzete yirmi yaşında iken nâil olmuştur. Âsâr-ı kalemiyesi çoktur. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn. Subhî Hüsn-i hatt ile meşhûr idügi Sâlim Tezkiresi’nde mastûr ve Subhî mahlasıyla eş‘ârı şuarâ sırasında mezkûrdur. Harfü’t-Tâ Tıflî Edirneli’dir. Dersaâdette Mahmûd Paşa mahkemesi baş kâtibi olup bin yüz doksan dokuz Şevvâlinde vefât eyledi. Âlim hâfız hattât sâhib-i ma‘rifet idi. Sicill-i Osmânî. Turhan Rüşdü Kubuzcu Ali Bey Mahallesi sekenesinden Hacı Turhan Efendi demekle ma‘rûftur. Sülüs ü neshte Derlikçizâde Hâfız Mehmed Sa‘îd Efendi telâmizindendir. 1279 târihinde vefât etmekle Buçuktepe’de defn olunmuştur. Harfü’l-Ayın Abdülcelîl Bin Mustafa Râsim Bin Eş-Şeyh Abdurrahman Âtîde harfü’l-mîmde tercemesi mesbûk olan Murâdiye Mektebi muallimi şeyhu’l-hattâtîn Mustafa Râsim Efendi’nin ferzend-i hünermendi Hâfız Abdülcelîl Efendi’dir. Sülüs ü neshi pederlerinden temeşşuk ile icâzet almış ve 1213 târihinde vefât etmekle Zindânaltı’nda Eskicizâde Efendi’nin kabri kurbunda medfûndur. Abdullah Bin İbrâhim Edirneli’dir. Rodosîzâde demekle meşhûr ve tercemesi Edirne kadıları sırasında (180) numarada mastûrdur. Sülüs ü nesihte Hâfız Osmân Edirne’de bulunduğu eyyâmda ondan telemmüz ve tahsîl ile ele getürüp bu sebepten âsâr-ı kesîre-i şeyh-i merhûma mâlik ve ziyâret tâliblerine seyr 1576 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si için mütehâlik idi. Hatt-ı ta‘lîkte Yek-çeşm Süleymân Efendi merhûmun şâkirdânından nasb-ı aynı ve fi’l-hakîka hoş-nüvîsânın pür zîb ü zeyni ve kemâl-i hüsnle hattâtların [s.371] miyânında Nergiszâde’nin aynı ve ihvânının kurretu’l-aynı idi. Fâzıl ve eben-an-ced kâmil bir zât-ı şerîf idi. Hâfız Muharrem Ahmed Efendi’ye bir mushaf yazıp kendi ketebelerini vaz‘ eylemişler idi. Lakin ikrâmında kusûr etmekle bu mâdde beyne’lesâtize meşhûr olmuş idi. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn. Abdullâh Edirneli’dir. Buhûrîzâde demekle meşhûrdur. Sülüs ü neshi Haffâfzâ de Hüseyin Efendi’den temeşşuk ile icâzet almıştır. Ta‘lîkte üstâdı tahkîk olunamadı. Abdî mahlasıyla eş‘ârı şuarâ miyânındadır. 1176 târihinde vefât etmekle İstanbul yolunda Nâzır Çeşmesi zahrında medfûn ve nakş-ı seng-i mezârı şâkirdânından Mustafa Kesbî Efendi’nin söylediği bu târîh-i mevzûndur. Târîh Nâdir-i akrân erbâb-ı kemâl u ma‘rifet Şâir-i mu‘ciz-beyân u nâil-i feyz-i Hudâ Mahlası Abdî Buhûrîzâde ol meşhûr-ı asr Eyledi ömrün kitâbetle güzer subh u mesâ Hâce-i ta‘lîm-i meşk idi enâma nice sâl Her hattı ta‘lîk tahrîr eylemişti Hakk ana Hâme-i ömr-i azîzin âkıbet etti şikest Eyleyip dest-i ecel mecmû‘a-i cismin hebâ Geldi bir şâkirdi Kesbî dedi fevti târîhin Gülşen-i cennâtı Abdullah Efendi ede câ Seyyid Abdullah Edirneli’dir. Sülüs ü neshi Haffâfzâde Hüseyin Efendi’den temeşşuk ve hüsn-i hatta ta‘aşşuk edip İstanbul’a kâdim ve nâmdâşları olan Yedikuleli Emîr demekle ma‘rûf Seyyid Abdullah Efendi’den mezâyâ-yı hüsn-i hattı taallüm ve izn ü icâzetleriyle dahi tena‘um edip enderûn-ı hümâyûna dâhil ve has odaya dahi vâsıl olup şâkirdân-ı sâhib-i bizâ‘aya üstâd olmuştur. Nâil olduğu tersâne kitâbetini zaâmete tebdîl eylemiş iken 1182 senesi Cemâziyelûlâsı evâsıtında irtihâl-i meşkhâne-i bekâ etmekle Üsküdâr’da defn olundu. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1577 Şeyh Abdullah Enîs Edirneli’dir. Mısır’da Mevlevî şeyhi olmuştur. Sülüs ü neshi Mısrî Mehmed Nûrî Efendi’den ta‘llüm ü temeşşuk ile nâil-i icâzet olmuştur. 1138 târihinde yazmış olduğu bir delâil-i şerîfe elde edilmiştir. Bu beyt-i nâ-hemvâr vefâtlarına târîhtir. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn. Beyt Yazar baba-yı kalem levh-i kabre târîhin Enîs Dedem ede bâkîde hüsn-i hattı celîs Nesr: Târîh-i vefâtı 1159’dur. Târîh mısraı 1156 adedini şâmildir. Kâili mısra-ı evveldeki “baba-yı” ta‘miyesiyle üç adet zamm edip târîh çıkarıyor. Mûmâileyhin tercemesi bu ikinci cildin (307) sahîfesindedir. Abdullah Reşâd İbni Mehmed İbni Hasan Edirne’de pederleri Sultân Selîm-i Sânî evkâfının kâtibi olduğundan Kâtipzâde demekle şöhret-şi‘âr olmuş idi. Mûmâileyh 1150 târihinde kademnihâde-i âlem-i vücûd olup sülüs ü neshi Yesârîzâde İsmâil Efendi’den temeşşuk ile on dokuz yaşında iken 1169 târihinde icâzetle şerefyâb olmuştur. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn. Edirne’de Defterdâr Câmi-i şerîfinde müşâhade ettiğim bir hilye-i saâdete (ketebehu’l-fakîr Abdullâh el-med‘uvv bi-kâtipzâde min telâmîz Yesârîzâde) sûretiyle vaz‘-ı imzâ etmiş idi. Abdullah Rüşdi Konyalızâde demekle meşhûr olup Hasan Paşa Mahallesi’nde vâki Konyalı Mekteb’inin muallimi Hacı [s.372] Hâfız Abdu’llâh Efendi’dir. 1238 Saferinin yedinci gününde Cerrâh Ahmed Ağazâde İbrâhim Ethem Efendi’ye vermiş olduğu icâzetnâmeye [ve min efkari’l-ubeydi’l-küttâb es-seyyid el-hâfız Abdullah er-Rüşdi el-arîf bi-Konevizâde] sûretiyle vaz‘-ı imzâ etmiştir. Sarıcapaşalı Mevlânâ Hâfız Ahmed Zihnî Efendi dahi bu zâtın şâkirdânı idâdında dâhildir. 1244 târihinde vefât etmekle Buçuktepe’de Fıtrî Efendi’nin kabrinin Buçuktepe cihetinde medfûn ve nakş-ı seng-i mezârı bu târîh-i mevzûndur. Târîh Düştü bir mısra anın târîh-i fevti bâ-nukat Kıla Hacı Hâfız Abdullâh firdevsi mekân Abdullah Vefâyî Edirne’de Murâdiye semtinde sâkin iken Kevkeb Hâfız Mehmed Efendi’nin ta‘lîmiyle hatt-ı sülüs ü neshi murâd üzere yazıp hoş-nüvîsân miyânında şöhret-şi‘âr-ı hünerverân oldukta sarây-ı âmire hizmet-i 1578 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si kitâbetiyle bekâm olmuş idi. Huzûr-ı hümâyûnda resm-i sikkeye cesâret ve hutût-ı eslâfa adem-i rağbet ve menem diger nîst vâdîlerinde hareket ve sülüs ü neshe dîvât gibi rîk-nisâr ve kendi hattını temâşâ ile ahbâbını cebre ictisâr ve ayağıyla ve dest-i şimâliyle meşk-i hatt u hurûfun ibtidâ ve intihâsında nev-zuhûr zülfeler emsâl hilâf-ı âdâb-ı üstâdân hatt-ı reftâr u güftâr eylemesi bâis-i şemâtet u nazar isâbet eylemekle sînîn-i sinni vâsıl-ı erba‘în olmadın mizâcına illet târî ve tebdîl-i hevâ için Bursa’ya azîmet ve 1141 senesi evâilinde bu dehr-i bî-vefâdan rihlet eyledi. Mısra Her câ ki aşk-ı hest cefa vü vefâ yekîst Nesr: Âsâr-ı kalemiyesinden medîne-i Ebâ Eyyûb Ensârî’de Yazılı Medrese ta‘bîr olunan İsmihân Sultân Medresesi’nde ketebesiyle dershâne duvarına bir vâv harfi resm etmiş ve Edirne’de Eski Câmi’de dahi bir ism-i celâl ve bir vâv yazmıştır. Tafsîl-i hâli Devha-i Necîbâ’da ifâde olunmuştur. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn. Devhatü’l-küttâb’da müşârunileyhin necm-i rahşende-i vücûdu Edirne’de zuhûr u bürûz edip sülüs ü neshi Kevkeb Mehmed Efendi’den ta‘allüm ü temeşşuk ile asr-ı Sultân Ahmed-i Sâlis’de hattât-ı benâm olmuştur diye mezkûrdur. Abdullah Efendi Edirneli hattât-ı şehîrdir. Eğrikapılı Râsim Efendi’den ta‘allüm ü temeşşuk etmiştir. 1187 hilâlinde irtihâl eylemiştir. Sicill-i Osmânî. Mûmâileyhin bazı icâzetnâmelerde imzâsı da görüldü. Abdüllatîf Kadı Bedre’ddin Câmi-i şerîfi sâhasında binâ ve ihdâs olunup 294 senesi istîlâsında münhedim olan mektebin muallimi Hacı Hâfız Abdüllatîf Efendi’dir. Sülüs ü neshi Konyalı Mektebi muallimi Hacı Hâfız Mahmûd Nûrî Efendi’den temeşşuk ile icâzet almış ve otuz beş adet mushaf-ı şerîf kitâbet edip otuz altıncısında sûre-i nâzi‘âta geldikte ve’n-nâşitâti neştâ sırrına mazhariyetle 1304 senesinde irtihâl etmekle Buçuktepe Kabristânı’nda Tabya civârında defn olunmuştur ve noksânını Hattât Hâfız İskender Efendi ikmâl etmiştir. Mûmâileyh şeyhu’l-kurrâ olduğundan zikri kurrâ miyânında mesbûktur. Abülvâsi‘ Bin Mehmed Şeyhu’lislâm Ebu’ssuûd Efendi’nin hafîdidir. Edirne’de medfûn olduğu cihetle tercemesi birinci ciltte Ulemâ sırasında (231) sahîfededir. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1579 Hüsn-i hatla hâme gibi müşârun bi’l-benân olduğu Hadâyiku’l-hakâyık’ta musarra‘ olduğundan teberrüken buraya da derc ü imlâ edildi. Abdülvehhâb Hâczâde demekle ma‘rûf olup Süleymâniye Küçük Pazarı’nda Sarraf Hacı Mustafa Efendi Mektebi muallimidir. Sülüs ü neshi Boşnakzâde Mehmed Râkım Efendi hâceden temeşşuk ile 1212’de icâzet almıştır. [ nemmekahû es-seyyid [s.373] Abdülvehhâb muallimü sıbyân fî mektebi Sarrâf ] imzâlı 1223 târihinde kitâbet olunmuş elde bir hizbü’l-a‘zamı vardır. Abdülvehhâb Murâdiye imâmı İmâmzâde Hacı Hâfız Mehmed Efendi telâmîzinden olup 1212 Recebi evâsıtında Hüseyin Vehbî Efendi nâm zâta vermiş olduğu icâzetnâme manzûr-ı fakîrânem olmuştur. Osmân Bin Ahmed Dede Edirne Mevlevihânesi şeyh-i esbakı Ahmed Dede’nin mahdûmu şeyh-i sâbık Osman Dede’dir. Mûmâileyhin âdâb-ı tarîkat-i aliyyeye mugâyir hâl ü harekâtını ta‘dâd ile Konya’da seccâde-nişîn-i Dergâh-ı Mevlânâ olan Çelebi Efendi hazretlerine Edirne tarik-i aliyyesi meşâyihi tarafından vâki olan şikâyet üzerine 1276 târihinde azl edilmiş idi. Sülüs ü neshi dersaâdette taallüm ü temeşşuk ile me’zûn olmuştur. Eski Câmi-i şerîfin Çömlekçiler Kapısı dâhilindeki maksûrenin önünde (eûzu bi-kelimâti’t-tâmmâti min şerri mâ halak) ibâresini şâmil tuğra bunların eseridir. Fil dişinden yani somdan gâyet musanna‘ kalemtırâş sapı ve mukatta‘ tesbîh dâne ve imâmesi gibi bazı nefîs şeyler i‘mâl ü ihdâ eyler idi. 1281 târihinde vefât edip Murâdiye Câmi-i şerîfi sâhasında minâre cihetinde defn olunmuştur. Osmân Bin Hâfız Ahmed Er-Rızâî Mehmed Ağa Mahallesi’nden Sandûkî Hâfız Ahmed Rızâî Efendi’nin mahdûmu Hâfız Osmân Efendi’dir. Sülüs ü nesihte pederlerinden mütelemmizdir. Pederinin tercemesinde zikr olunduğu üzere meşâhir-i hattâtînden pek çok zevâtın sandıklar dolusu âsâr-ı kıymetdârını pederinin vefâtını müteâkıb vukû bulan istîlâ zamânında İstanbul’a götürüp Mürekkebçiler’de bir dükkân küşâdıyla yok bahâsına satıp harçlık ederek 1580 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si ağırlıktan kurtulmuş badehû Edirne’ye gelerek 1296 târihinde vefât etmiştir. Fakîr bu zâttan kavâ‘id-i Fârisiyye okudum. Osmân Cânbâzzâde demekle meşhûr olup Sultân Ahmed Hân-ı Sâlis asrı ulemâsı sırasında mesbûku’t-terceme Müderris Ahmed Efendi’nin birâderidir. Asr-ı mezkûr ulemâsı miyânında bu zâtın dahi tercemesi mezkûrdur. Saraçhâne Köprüsü târihini 1113 târihinde bu zât yazıp vaz‘-ı ketebe etmiştir. Hüsn-i hatta derece-i kemâli ondan ma‘lûmdur. Osmân Necâtî Bin Mûsâ Çelebi Gümülcine sancağı dâhilinde Eğridere kazâsına tâbi‘ Süt Kesiği karyesinin Topallar Mahallesi’nde takrîben 1239 veya 40 seneleri hilâlinde kadem-nihâde-i sâha-i vücûd olup sinn-i rüşde vâsıl ve derûnunda tahsîl-i ilme gereği gibi muhabbet hâsıl olduktan sonra (1258) târihinde Edirne’ye gelerek Sultân Selîm Hân-ı Sânî hazretlerinin câmi-i şerîfleri hatîresindeki Dâru’l-kurrâ Medresesi’nde tahsîle mübâşeret ettiği evânda Hâfız Şerîf Hulûsî Efendi’den hatt-ı sülüs ü neshi ta‘lîme mübâderetle mûmâileyhten icâzet almış ve mezkûr medresede tecerrüd âleminde imrâr-ı rûz u leyâl ile yetmiş yaşını tecâvüz ettiği hâlde 1309 senesinde irtihâl etmekle Buçuktepe’de Tabya civârında defn olunmuştur. İzzet Nâmı Mehmed’dir. Kasîrü’l-kâme olduğu cihetle Mıkıtık İzzet demekle meşhûr olmuş idi. Hacı Abdü’lganî nâm zâtın sulbünden Kıncı Firûz Mahallesi’nde 1256 târihinde tevellüd edip Hacı Ganizâde dahi derler idi. Sülüs ü neshi Tahmîs Mektebi muallimi Hâfız Sükûtî Efendi’den taallüm ü temeşşuk ile icâzet almıştır. Tarîk-i kitâbete sülûk ederek Edirne’de bazı küçük memuriyetlerde bulunup 1284 hilâlinde teşekkül eden livâ merkezi evrak müdüriyetine tayin olunmuş idi. Livânın lağvından bir müddet sonra İstanbul’a azîmetle bazı kitâbet hizmetlerinde bi’l-istihdâm Halep vilâyeti merkez a‘şâr müdüriyetiyle bekâm olup muahharen Trablusgarp vilâyeti a‘şâr müdüriyetine tahvîl-i memuriyetle imrâr-ı eyyâm eylemekte iken 1310 târihinde cânib-i Hicâz’a azîmetle ba‘de edâi’l-hac avdette Cidde’de vefât etmiştir. Üç mushaf-ı şerîf ve celî hatt ile bir çok [s.374] levha yâdigâr bırakmıştır. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1581 Ali İbni Osmân Cânbâzzâde Osmân Efendi’nin mahdûmu bir resen-bâz-ı sâha-i irfân-pehlevândır. Pederi mevâlîden ve kendi Edirne’de müderrisînden bulunup Durmuşzâde Ahmed Efendi 1128 târîhinde Edirne kadısı bulunduğu eyyâmda hatt-ı ta‘lîki ondan temeşşuk ile tahsîl eylemiştir. Beyit Kalem güftâ ki men şâh-ı cihânem Be kâtib-i âkıbet-i devlet-resânem 12 Nesr: Neşîdesince bir ma‘rifetli şâir hattât ve ismini mahlası ittihâz eden edîb-i sâhib-i irtibâttır. Kezâ fî Tezkire-i Sâlim ve Tuhfetü’lhattâtîn. Devhatü’l-küttâb’ta ta‘lîk-şinâsân ü şikest-nüvîsânın zât-ı âlîşânlarındandır diye mezkûrdur. Seyyid Ali Efendi Müşârunileyhin tercemesi Devhatü’l-küttâp’ta ber-vech-i âtî mezkûrdur. Hilâl-i vücûdları burc-ı irfân olan mahrûse-i Edirne’den nümâyân olup zikri câî Hâşimî Efendi hazretlerinin birâder-i kihter-i sa‘d-ahterleridir. (mezkûr Devhatü’l-küttâp’da Hâşimî Efendi nâmında bir zâtın tercemesi bulunamadı) Bi’d-defa‘ât devlet-i aliyye-i Osmânî ve dîvân-ı bülend-eyvân-ı hâkânîde tezkire-i evvel ve sânî olup asr-ı Mahmûd Hân-ı Evvel’de riyâset-i kübrâ vekâleti ile dahi devlet-i aliyyede rikâbda kalmışlardır. Kâbiren an kâbir zât-ı nâdiru’l-mu‘âsırları sâhib-i haysiyyet ehl-i ma‘rifet müsteşâr-ı devlet hasîb ü nesîb zübde-i münşiyân u edîb vücûd-ı şerîf ve mekârim-redîf kemâl ü hüner enîs-i nâdî-i mükerremleri ve her kalem zîver-i dest-i mükerremleridir. Lakin hatt-ı dîvânîde olan cevâhir-i hurûf-ı girân-kıymetleri zîver-i tâc-ı istihsân-ı küttâb olup ve erbâb-ı hatt-ı dîvânî reşha-i hâme-i anber-câmelerin dîde-i rağbetlerine kühl ü tûtiyâ mesâbesinde idügi hüveydâ ve eser-i berâ‘a-i yerâ‘alarını tâc görmüş olsa dembeste vü hayrânı olacak rütbelerde âsâr-ı bî-müdânîleri hıyre-sâz-ı uyûn-ı pîr ü bernâdır. Müşârunileyh hazretleri taraf-ı devlet-i aliyyeden bazı umûr-ı mühimme rü’yeti için Kâhire-i Mısır’a azîmet buyurmuşlar idi. Hakkâ ki misli nâyâb zât-ı sütûde-cenâbdır. Şeyh Ali İbni Ahmed Bin Halîl Edirne sâkinlerinden. Ceddi Arap Halîl Efendi’dir. Kendileri Kâdirî şeyhi Kasapzâde Şeyh Mehmed Efendi’den müstahlif Arapzâde Kâdirî 12 Kalem şöyle der: ben alemin şahıyım ve devlete ulaşmışların akıbetini yazanım. 1582 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si demekle arîftir. Ve Nakşibendiye’den olan Arapzâde Hâce Mehmed İlmî İbni Halîl Efendi’nin birâder-zâdesidir. Hüsn-i hatt-ı ta‘lîki Cânbâzzâde Ali Efendi’den temeşşuk ve bilhassa kalem-i celîde tefevvuk eylemiştir. Edirne’de (1165) târihinde bu mezra‘a-i fenâdan nâkil-i menzil-i ma‘nevî oldu. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn. Ali Edirne’ye Zağra-i Atîk’ten gelip sülüs ü neshi şeyhu’l-kurrâ İbrâhim Efendi’den temeşşuk ile icâzet almış ve Edirne’de iskân etmiştir. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn. Ali Reşîd Sebeb-i tesmiyesi ma‘lûm değil ise de Cim Ali demekle meşhûrdur. Sülüs ü neshi Hacı Hattât demekle şehîr Mustafa Tevfîk Efendi’den temeşşuk edip icâzet almıştır. [ketebehu’l-fakîr el-muhtâc ilâ rahmeti rabbihi’l-gafûr Ali el-müştehir bi’r-reşîd el-mütelemmiz minel-hâc Hattâtü’l-müştehir bi’t-Tevfîk li-sene seb‘a ve işrîn ve mieteyn ba‘de’l-elf ] imzâ ve târihli bir mushaf-ı şerîfi ziyâret olundu. Ali Remzi Küçük Arasta’da kâin Ahi Çelebi Mektebi muallimi Hacı Hâfız Ali Remzi Efendi’dir. Zamânı icâzetnâmelerinin kâffesinde imzâsı vardır. Üstâdı tahkîk olunamadı. 1248 târihinde vefât etmekle İstanbul [s.375] yolunda Seyyid Celâli karşısındaki kabristanda Hattât Mehmed Âsım Efendi’nin kabri kurbunda medfûn ve nakş-ı seng-i mezârı [Câmi-i Atîk vâ‘izi muallimü’s-sıbyân el-hâc Ali Efendi İbni Hüseyin Ağa] ibârâtıyla mahtûmdur. Seyyid Ali Şükrü İbni İbrâhim İbiş Bin Tahtasakal Ser-Çavuş Osman Ağa Tahtasakalzâde demekle meşhûrdur. Sülüs ü neshi Hâfız Yakup Râşid Efendi’den temeşşuk ederek icâzet almış ve 1264 târihinde irtihâl etmekle İstanbul yolunda Seyyid Celâli Türbesi kurbunda defn olunmuştur. Ali Sıdkî Koca Hâce demekle meşhûrdur. Sülüs ü nesihte Sarı Şeyh Mektebi muallimi Hasan Vasfi Efendi’den ve ulûm-ı arabiyede Etmekçiköylü Medresesi müderrisi Mevlânâ Hâfız Süleymân Efendi’den icâzet almıştır. Mûmâileyh doksan sene kadar muammer olup gençliğinde bir mushaf-ı RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1583 şerîf tahrîrine mübâşeret etmiş ve hitâmına bir kaç cüz kalarak 1305 târihinde vefât etmekle Buçuktepe’de Tabya civârında defn olunmuştur. Ali Medhî Ulemâ-i müteahhirîn sırasında mesbûku’z-zikr meşâhir-i müellifînden Eskicizâde Mevlânâ Hacı Ali Efendi’dir. Sülüs ü neshi Kavaklı imâmı seyyid Ahmed Hilmi Efendi’den temeşşuk ile icâzet almıştır. Zamânı icâzetnâmelerinin kâffesinde imzâsı vardır. Seyyid Ömer Bin Ahmed Maskat-ı re’si Dimetoka kazâsında Şerehmetler karyesidir. Üstâdı tahkîk olunamadı. 1234 târihinde vefât etmekle Buçuktepe’de Tabya cihetinde medfûndur. Seng-i mezârında Hattât Ömer Efendi ibâresi mahkûk bulunmakla oradan ahz olunmuştur. Ömer Râkım Bin Râsim Makaralı nâm-ı diğerle Taş Mekteb’inin muallimi ve Hattât Baba Hâfız Şerîf ’in pederi Hacı Hâfız Ömer Efendi’dir. Sülüs ü neshi Murâdiye imâmı Hâfız Mehmed Efendi’den temeşşuk ile icâzet almıştır. 1245 târihinde vefât etmekle Zindanaltı’nda Tatar Han Kabristânı’nda Tuzhâne zahrında medfûndur. Ahdî Edirneli’dir. Sultân Bâyezîd-i Velî hazretlerinin ahd-i saltanatlarında kâtib-i dîvân olmuş idi. Sülüs ü neshi bi’zzat Şeyh Hamdu’llah Âgâh’tan temeşşuk edenlerdendir. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn. Eş‘ârı şuarâ sırasındadır. Sehî Bey Tezkiresi’nde Kâtipzâde şâkirdlerinden denilmiştir. Harfü’l-Fâ Fütûhî Edirneli’dir. Nâmı Abdü’lazîz’dir. Hüsn-i hatta mâlik idügi Seyyid Rızâ Tezkiresi’nde mezkûrdur. Fütûhî mahlasıyla eş‘ârı şuarâ sırasındadır. Seyyid Feyzullah Şeyhulislâm. Tercemesi Meşâyih-i İslâmiye miyânında. Suyolcuzâde Mustafa Necîb Efendi’den hüsn-i hattı taallüm ü temeşşuk ile icâzet almıştır. 1584 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Feyzullah Edirne sekenesindendir. Birâderi Sadullah ile Balaban Paşa imâmı İmâmzâde Seyyid Mehmed Efendi’den temeşşuk ve izn ü icâzete dahi ta‘alluk eylemiştir. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn. Feyzî Harfü’t-tâda (Tâbi‘î) kelimesine mürâcaat buyurula. Feyzî Edirneli Börekçizâde Müderris Fâiz Mustafa Çelebi’dir. Hatt-ı sülüs ü nesihte kemâl-i mertebe ketebe sâhibi olduğu Üskübî Niyâzî Tezkiresi’nde mezkûrdur. Mûmâileyhin hüsn-i hatta Feyzî ve şiirde Fâiz tahallüs ettiği anlaşıldı. Fâiz mahlasıyla eş‘ârı şuarâ sırasında ve tercemesi ulemâ sırasındadır. [s.376] Harfü’l-Kâf Kâsım Şükrü Evliyâ Kâsım Paşa Mahallesi sekenesinden Kâsım Hâce demekle ma‘rûftur. Sülüs ü neshi Sarı Şeyh nâm-ı diğerle Taş Mektep muallimi Hasan Vasfi Efendi’den temeşşuk ile icâzet almış ve emr-i ma‘îşetini mushaf-ı şerîf kitâbetiyle istihsâle hasr eylemiş idi. Pek çok eserler tahrîrine muvaffak olduğu derkâr ise de miktarı anlaşılamadı. Evâhir-i hâlinde Konyalı Mektebi’ne muallim olmuş idi. 1292 târihinde vefât etmekle Evliyâ Kâsım Paşa Câmii kabristânında Kâsım Paşa’nın nezdinde defn olunmuştur. Kabûlî Mustafa Nâmına mensûb Rufâî Dergâhı’nın şeyhidir. Hüsn-i hattı Murâdiye Mahallesi’nde Rufâî Dergâhı şeyhi İbrâhim Efendi’den temeşşuk ile icâzet almış ve sagîr u kebîr iki yüz yetmiş üç cilt kitap yazıp bunların miyânında Rûhu’l-beyân tefsîr-i şerîfi gibi bir eser-i cesîm dahi bulunmuştur. Tercemesiyle eş‘ârı şuarâ miyânındadır. Harfü’l-Kef Kâmil Nâmı Mehmed’dir. Kopuzcu Ali Bey Mahallesi’nde Lüleci Hacı Receb nâmında bir zâtın sulbünden 1260 târihinde pâ-nihâde-i sâha-i vücûd RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1585 olup sülüs ü neshi Hâfız Sükûtî Efendi’den ve hatt-ı ta‘lîki Mehmed Şevki Efendi’den temeşşuk ederek icâzet almış Edirne’nin 294 senesi istîlâsında dersaâdete hicret ederek 1295 târihinde Sarıyer’de vefât edip orada defn olunmuştur. Mûmâileyh hakkâklık sanatıyla ta‘ayyüş eder idi. Kâmi Mehmed Efendi İbni Gülşenî Eş-Şeyh İbrâhim Efendi Sultân Ahmed Hân-ı Sâlis ulemâsı sırasında ve Kâmî mahlasıyla şuarâ miyânında tercemesi mesbûktur. Üstâdı tahkîk olunamamış ise de hüsn-i hatta mahâreti vardır. Otuz beş adet mushaf ve ilm-i fıkıhtan beş adet risâle vü sâire kitâbet etmiş olduğu bir eserinde kendisi hikâye etmiştir. Harfü’l-Lâm Lâhikî Ahdî Tezkiresi beyânınca nesta‘lik hattâtıdır. Lâhikî mahlasıyla şiiri şuarâ miyânındadır. Hatt-ı nesta‘lik hatt-ı ta‘lîk demektir. Hatt u Hattâtân. Harfü’l-Mîm Mecdüddîn Edirne’den zuhûr ve tahsîl-i ulûm u ma‘ârifle mesrûr ve Yahya EsSûfî’den temeşşuk ile hüsn-i hatt-ı yâkûtâneye mâlik ve tarîk-i tedrîse sâlik olup Şakâyık’ta tasrîh-gerde-i ebu’l-hayr olduğu üzere sekiz yüz altmış iki târihinde Molla Gûrânî azlinde devlet-i aliyyede kazasker dahi olmuşlardır. Müstakîmzâde’nin silsile-i nesilleri bu zâta müntehîdir. 871 hudûdunda Edirne’de rihlet-i cennet eyledi. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn. Mehmed İstanbullu’dur. Edirne’ye hicret ve hıfz-ı Kur’ân-ı kerîme vücûhla sa‘y u sarf-ı miknetle tahsîl etmiş ve hüsn-i hattı dahi Hâfız Osmân Efendi’den temeşşuk ile 1090 târihinde icâzetle tebcîl olunmuş idi. Câmi-i Atîk’te hatîb ve Sultân Selîm-i Sânî Dâru’l-kurrâsı’na şeyhu’l-kurrâ oldu. Elli beş yaşında iken bin yüz yirmi iki târihinde intikâl etmekle muhaddisînden Mevlânâ İbrâhim Fıtrî Efendi’nin kabri kurbunda defn olundu. Ulemâ-i müteahhirîn sırasında dahi mezkûrdur. 1586 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Mehmed Edirneli’dir. Sipâhîzâde demekle arîftir. Zeni İbrâhim Paşa Mahallesi’nde 1128 târihinde pâ-nihâde-i âlem-i vücûd olmuş ve hüsn-i hatta ta‘aşşuk ve Hâffâfzâde Hüseyin Efendi’den temeşşuk edip 1149 târihinde yirmi bir yaşında [s.377] iken hatt-ı sülüs ü nesihte me’zûn olmuştur. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn. Mehmed Edirne’de Atik Ali Paşa Tekkesi’nde hücre-nişîn olup Şeyhzâde demekle arîftir. Hatt-ı sülüs ü neshi Balabân Paşa imâmı İmâmzâde Seyyid Mehmed Efendi’den temeşşuk edip otuz altı yaşında olduğu hâlde 1165 târihinde icâzet almıştır. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn. Mehmed Edirne’de İbrâhim Paşa Câmii kurbunda sâkin olduğu eyyâmda nâmdaşı Mehmed Emin Fakîhî Ali Babazâde’den meşk alıp gûşiş-i ihtimâm ve hüsn-i hatla tedârik-i nîk-nâm eyleyip 1161 târihinde otuz yaşında olduğu hâlde nâil-i icâzet olmuş ve ibkâ-yı âsâra himmet eylemiştir. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn. Seyyid Mehmed Anadolu’dan Edirne’ye nüzûl ve muhabbet-i hüsn-i hatt cüzdân-ı derûnuna duhûl edip sülüs ü neshi Şeyhzâde İbrâhim Efendi’den ta‘allüm ü temeşşuk 1167 târihinde yirmi yedi yaşında olduğu hâlde icâzet almış ve bu sevâd-ı cihânda müsevvedât-ı hüsn-i hatta sa‘y-ı belîğ etmiştir. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn. Seyyid Mehmed Hatîbzâde demekle ma‘rûftur. Pederlerinin vefâtından sonra kendileri dahi Taşlık Câmi-i şerîfine hatîp olmuştur. Mûmâileyh 1139 târihinde kadem-nihâde-i sâha-i vücûd olup sinn-i rüşde bade’l-vusûl sülüs ü neshi Yesârîzâde İsmâil Efendi’den temeşşuk ve sa‘y-ı belîğe taalluk edip 1164 târihinde yirmi beş yaşında olduğu hâlde bi’l-istihkâk ahz-ı icâzet eylemiştir. Hatîbzâde Mehmed imzâsıyla 1180 Muharreminde kitâbet olunmuş elde sülüs hatt ile bir kasîde-i bür’esi ve yine o imzâ ile Taraklı Baba Türbesi’nde (ene celîsün min zikrî) bir levhası ve Süle Çelebi Câmiinde bir icâzetnâmede ketebesi ve 1214 târihli bir icâzetnâmeye de Taşlık RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1587 hatîbi nâmıyla vaz‘-ı ketebe etmiştir. Bu tercemenin ahz-ı icâzete kadar olan mahalli Tuhfetü’l-hattâtîn’den me’hûzdur. Seyyid Mehmed Edirne’de Üsküfcü Hızır Mahallesi’nde Kirişçizâde demekle şöhretdâdedir. Sülüs ü neshi Haffâfzâde Hüseyin Efendi’den temeşşuk ile 1146 târihinde me’zûn olmuş ve ba‘de’l-izin bazı âsâr bırakmış ise de kable’lizin kesret-i kitâbeti vardır. İcâzetten bir iki sene mürûrunda irtihâl eyledi. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn. Seyyid Mehmed Uzuncaâbâd-ı Hasköy’dendir. Sülüs ü neshi Hasan Vasfî Efendi’den temeşşuk ile icâzet almıştır. 1260 târihinde vefât etmekle Uzun Mezarlık’ta Huysuzlar Türbesi pîşgâhında medfûn olup seng-i mezârında (Seyyid Hasköylü Hattât Mehmed Efendi) ibâre-i gayr-i muntazaması mastûrdur. Seyyid Mehmed Bin Seyyid Ali Edirneli’dir. İmâmzâde demekle ma‘rûftur. Pederleri Kıyak Câmii’ne ve kendileri Balabân Paşa Câmi-i şerîfine imâm ve muktedâ-yı enâm olmuştur. Mûmâileyh 1088 târihinde cennetmekân Sultân Mahmûd Hân-ı Evvel ile bir sâl-i ferruh-fâlde âlem-i vücûda kadem basıp sülüs ü neshi hattât-ı şehîr Şuglî Ahmed Dede’den temeşşuk ile icâzet almış ve bir çok âsâr bırakmış ve hayli şâkird yetiştirmiştir. 1173 târihinde irtihâl-i meşkhâne-i bekâ etmekle Kıyak’ta Bürüncekci Câmi-i şerîfi sâhasında medfûn ve nakş-ı seng-i mezârı Mustafa Kesbî Efendi’nin dediği târîh-i mevzûndur. Târîh Menba‘-ı ilm ü ma‘ârif zübde-i sâhib-kemâl Ya‘ni kim Kıyak İmâmızâde ol ömr-i kûtâh [s.378] Hilmile mevsûf bir merd-i ferîd-i asr idi Tab‘ına âlem pesend eyler iken bî-iştibâh Terk edip hüznile ahbâb-ı sadâkat-kârını İhtitâm edip cihândan göçtü bâ emr-i İlâh Harf-i cevherle dedim târîh-i fevtin Kesbiyâ Kasr-ı adni eyleye Hâfız Mehemmed câygâh Nesr: Taraklı Baba Türbesi’nde (fenâdethü’l-mela’iketü)13 âyet-i celîlesini şâmil 1160 târihinde kitâbet olunmuş bir levhası vardır. 13 Al-i İmran/39 1588 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Seyyid Mehmed Terceme-i hâline dest-res olunamadı. Bin on bir târihinde irtihâl edip köprü başında Balabân Paşa Câmi-i şerîfi sâhasında defn edilmiş ve seng-i mezârında [Hattât Seyyid Mehmed Efendi] ibâresi menkûş görülmüş olmakla kayd edildi. Şeyh Mehmed Edirne’de Hızır Ağa Mahallesi ricâlinden olup meşâyihten Leblebicizâde demekle ma‘rûf bir şahs-ı âzâdedir. 1125 târihinde süllem-i vücûda kadem basarak Şeyhzâde Hâfız İbrâhim Efendi’den sülüs ü neshi temeşşuk ile mısra: Kimse diş koyveremez ana demir leblebidir diyerek zeyl-i icâzete dahi ta‘alluk eylemiş idi. Sâ‘i-i ibkâ-i âsâr idi. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn. Şeyh Mehmed İbni Şeyh Ali Tarîkat-i aliyye-i Sa‘diye meşâyihindendir. Sülüs ü neshi Murâdiye imâmı Hacı Hâfız Mehmed Efendi’den temeşşuk ile icâzet almış ve 1207 târihinde Nazîf Efendi nâmında birine vermiş olduğu icâzetnâmeye [ve ene’l-fakîr Şeyh Mehmed İbni Eş-şeyh Ali bi-tarîki Sadeddin el-cibâvî kemâ ecâzenî bi-zâlike üstâzî Hâfız Mehemmed Efendi el-imâmi bi-câmii Sultân Murâd Hân] sûretiyle vaz‘-ı imzâ etmiştir. Mehmed Sultân Selîm Câmi-i şerîfinin imâmı Hacı Hâfız Mehmed Efendi’dir. Sülüs ü neshi Murâdiye imâmı Hacı Hâfız Mehmed Efendi’den telemmüz etmiş ve bin yüz doksan üç senesinden iki yüz on iki senesine değin icâzetnâmelerde ketebesi görülmüştür. Ve pek çok şâkird yetiştirmiştir. Mehmed Bıçakçızâde demekle meşhûr Hacı Hâfız Mehmed Efendi’dir. Sülüs ü neshi Şeyhzâde Hâfız İbrâhim Efendi’den ta‘allüm ü temeşşuk ile icâzet almıştır. Sicill-i Osmânî’de (Bıçakçızâde Kara Mehmed Efendi Yedikuleli kolundan meşhûr bir hattât idi) demiş ise de Edirne silsilenâmelerinde mûmâileyhin Yûsuf Rûmî kolundan idügi mazbûttur. Pek çok şâkird yetiştirip 1188 târihinde irtihâl-i meşkhâne-i bekâ etmiştir. Küçük Dâru’lkurrâ şeyhidir. Tercemesi kurrâlar miyânında da mezkûrdur. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1589 Mehmed Kadızâde demekle ma‘rûf Tahmis Mektebi muallimi Hacı Mehmed Efendi’dir. Hatt-ı sülüs ü neshi Kavaklı imâmı Seyyid Ahmed Hilmî Efendi’den temeşşuk ile icâzet almıştır. 1252 târihinde vefât etmekle Edirne’ye iki saat bu‘d u mesâfede vâki Ahur karyesinde câmi-i şerîf sâhasında defn olunmuştur. Mûmâileyh mâlik olduğu kütüb-i nefîseyi hâl-i hayâtında Edirne’de Sultân Selîm Kütüphânesi’ne vakf u vaz‘ eylediği mervîdir. Mehmed Hâfızu’l-Kur’ân tütün gümrüğü kâtibi nâmında bir zâtın ferzend-i ercümendidir. Sülüs ü nesihte Tahmis Mektebi muallimi Kadızâde Hacı Mehmed Efendi’den mütelemmizdir. 1305 târihinde irtihâl etmekle Murâdiye Câmii hatîresinde defn olunmuştur. [s.379] Mehmed Edîb Kâtib-i beledî demekle ma‘rûftur. Sülüs ü neshi Kavaklı imâmı Seyyid Ahmed Hilmî Efendi’den temeşşuk ile icâzet almış ve mahsûl-ı desti olarak Sivasî Abdülazîz Dergâh-ı şerîfinde bir hilye-i saâdeti ve 1205 târihli icâzetnâmede dahi ketebesi müşâhade olunmuştur. Mehmed Edîb Medrese-i Ali Bey Mahallesi ahâlisindendir. Sülüs ü neshi Karabulut Mektebi muallimi şeyhu’l-kurrâ Hâfız Mehmed Tâhir Efendi’den temeşşuk ederek icâzet almış ve hatt-ı ta‘lîki isti‘dâd-ı zâtîsiyle ele getirmiştir. Dimetoka mekteb-i rüştîsi muallim-i sânîliğinden İskeçe mekteb-i rüştîsi muallim-i sâniliğine tahvîl-i memuriyet edip oraya ba‘de’l-vusûl çend mâh mürûrunda 1307 senesinde orada vefât etmekle Çarşı Câmi-i şerîfi kabristânında hükümet konağına muhâzi olan mahalde defn olunmuştur. Birkaç mushaf-ı şerîf ve sâire yâdigâr bırakmış ve Gelibolulu Sürûrî merhûmun Bahrü’l-maârif nâm eser-i muteberiyle Masâdır-ı Lisân-ı Osmânî nâm eser-i fakîrânem bu zâtın hatt-ı desti olarak nezdimde mahfûzdur. Mehmed Edîb Bin Ali Hâfızu’l-Kur’ân. Sultân Bâyezîd-i Sânî Câmi-i şerîfinin imâm-ı sânîsidir. Sülüs ü neshi Çırpanlı demekle arîf Mehmed Rüşdü Efendi’den 1215 târihinde me’zûn olmuş ve ulûm-ı arabiyeyi Eskicizâde Mevlânâ El- 1590 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si hâc Ali Efendi’den tederrüs ile icâzet almıştır. 1234 senesi Ramazanının yirmi yedinci günü irtihâl etmekle Bâdemlik Kabristânı’nda defn olunmuştur. Mûmâileyh Edirne Fetvahânesi müsevvidi ve Dâru’l-hadîs Câmii hatîbi Hâfız Râşid Efendi’nin ceddidir. Mehmed Es‘ad Ağa Koru ağası âsitâneli Seyyid Mustafa Ağa’nın ferzendi olup Edirne’de doğmuş ve büyümüştür. Zamân-ı Sultân Mahmûd Hân-ı Evvel’de olan şikest-nüvîsân-ı ta‘lîkin bihterîni ve kütüb-i sahîha-i bisyâr-ı kitâbeti ile meşâhir-i serî‘u’l-aklâmın pesendîde-i güzîni şiir-âşinâ vü meclis-ârâ vücûd-ı müstesnâdır. Kezâ fî Devhatü’l-küttâb. Mehmed Emin Paşa İbni Yağlıkçı Yûsuf Ağa Edirne’de medfûn bulunan vüzerâ sırasında mesbûku’t-terceme sadr-ı esbak Yağlıkçızâde Mehmed Emin Paşa’dır. Cevdet-i hatt ile meşhûr idügi Sicill-i Osmânî’de mezkûr olmakla kayd edildi. Mehmed Emin Edirne’de Yağlıkçızâde demekle şöhret-dâdedir. 1132 târihinde kadem-nihâde-i sâha-i vücûd olup sinn-i rüşde vâsıl oldukta Beyit Bû-yı gül taktîr olunmuş nâzın işlenmiş ucu Biri olmuş huy birisi destimâl olmuş sana Nesr: Meâli hasbihâli iken Yesârîzâde İsmâil Efendi’nin dest-i yemîn-i pür-yümn-i ta‘lîminden örnek alıp hüsn-i hatta sa‘y-ı belîğ eyledikte 1154 târihi evâhirinde yirmi iki yaşında iken ahz-ı icâzet ve İstanbul’a hicret eyledi. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn. Bu zâtın Mehmed Emin Paşa olması maznûndur. Mehmed Emin Belgradî Bu nâm ile şöhret bulmuştur. Sülüs ü neshi Boşnakzâde Mehmed Râkım Efendi’den ta‘allüm ü temeşşuk ile 1212 târihinde icâzet almış ve ekser-i icâzetnâmelere de vaz‘-ı imzâ eylemiştir. Mûmâileyhin müzehhiblik sanatında mahâreti akrânına fâik derecededir. Mehmed Emin Edirneli’dir. Sülüs ü neshi Buhûrîzâde Abdullah Efendi’den ta‘allüm ü temeşşuk ile icâzet almıştır. 1181 târihinde tarafından kitâbet olunmuş Hacı Boznaz Câmii’nde bir hilye-i saâdeti vardır. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1591 Mehmed Emin Bin Ahmed Edirneli’dir. Sadr-ı esbak Teberdâr Mehmed Paşa’ya pederi kethudâ olmuştur. Hüsn-i hattı Şuglî Ahmed Dede’den temeşşuk ile me’zûn olup hazînedâr-ı şehriyârî Ömer Ağa’nın hizmet-i kitâbetinde iken Ömer Ağa Mısır’a [s.380] iclâ ve bunlar dahi teberdârân ocağından ref ‘ ü imhâ olunmakla ricâl-i devletten Emin Ağazâde Sâdık Ağa dâiresinde hânegîdir. Mehmed Emin Bin Ahmed Darbzâde Mustafa Efendi’nin hafîdi ve Tâib Mehmed Efendi’nin birâderzâdesidir. Sülüs ü neshi pederlerinden ta‘allüm ile me’zûn olmuştur. 1167 târihinde irtihâl etmekle Zindânaltı’nda Orta Mezarlık’ta Arpacılar pîşgâhındaki köşede ammi Hacı Mehmed Tâib Efendi’nin kabri kurbunda medfûn ve nakş-ı seng-i mezârı mûmâileyh Tâib Efendi’nin söylediği bu târîh-i mevzûndur. Târîh Semiyy-i hazret-i fahr-i rusül civân-ı reşîd Edüp maârif-i ilme kesb o pâk-sirişt Pesend-i tab‘ına olmadı dilfirîb-i cihân Sarây-ı kabri sezâdır olursa zerrîn-hışt Nesebde zâde-i hattât ced-be-ced hattât Rakam-keşîde-i ta‘lîk u süls ü nesh ü nüvişt Dedi vefâtına târîh ammi Tâib-i zâr Ola Mehemmed Eminin makâmı câ-yı bihişt Mehmed Emin Bin Halîl Edirneli’dir. Mevâlîden Mehmed Rûhî Efendi’nin akrabâsındandır. Hatt-ı sülüs ü neshi Haffâfzâde Hüseyin Efendi’den temeşşuk ile on üç yaşında iken ahz-ı icâzet eylediği senede İbrâhim Nazîrâ Efendi bu târihi demiştir. Târîh Nazîrâ bir ziyâde oldu hattât Zihî hatt-ı dilârâ bâreke’llâh 1155 Nesr: İstanbul’a vusûl ve gümrükçü Seyyid İshak Ağa himmetiyle teberdârân ocağına duhûl eyledi. Ebu’l-vukûf nâzır-ı dâru’ssaâde Şehîd Ahmed Ağa’ya kahveci olmuş iken sergi nezâretiyle tarîk-i hâcegâna sülûk eylemiştir. Celî hatta heveskâr olup Beykoz Çeşmesi ve Hünkar İskelesi ve Kireçkapı nâm mahallerde olan celîler evâil-i vaktinin eseri olup 1592 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Arap Câmii’nde mahkeme tarafında (selâmun aleyküm bimâ sabertum14) âyet-i kerîmesi ve Edirne’de vâki sarây-ı hümâyûnun binâsına memur olan serlevha-i hâcegân Yûsuf Efendi maiyetinde bulunmakla bi’l-cümle celîleri bunların eser-i kalemleridir. Kezâ fî Tufetü’l-hattâtîn. Mehmed Emin Hâcczâde demekle ma‘rûftur. Sülüs ü neshi Taşlık müderrisi Hâfız Seyfü’ddin Mehmed Efendi’den telemmüz ile icâzet almıştır. Hazînedâr Sinân Bey Mektebi’nde bir levhası ve 1200 târihinden sonra olan icâzetnâmelerde ketebesi vardır. Mehmed Emin Sa‘dî Nakkâşzâde demekle ma‘rûftur. Sülüs ü nesihte Yesârîzâde İsmâil Efendi’den telemmüz ile icâzet almıştır. Eski Câmi’in Çömlekçiler Kapısı’ndaki köşede vâki sebilin bâlâsındaki [innâ hedeynâhü’s-sebîle15] âyet-i şerîfesi 1195 târihinde bu zât tarafından yazılmış ve ketebesi vaz‘ edilmiştir ve 1192 târihinde (şefâat yâ Rasûla’llâh) cümle-i celîlesini şâmil tarafından kitâbet olunmuş Sultân Bâyezîd Câmii’nde bir levha ve [izâ dâkat bike’d-dünyâ16] ebyâtını hâvî 1190 târihinde yazılmış Hazînedâr Sinân Bey Câmi-i şerîfinde diğer bir levha mevcuttur. Mehmed Emin Bin Osmân Edirne’de sâkin olup pederi Ağazâde demekle arîftir. Sülüs ü neshi Balabân Paşa imâmı İmâmzâde Seyyid Mehmed Efendi’den ta‘allüm ü temeşşuk ile 1169 târihinde me’zûn olmuştur. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn. [s.381] Mehmed Bin Hacı Ahmed Tarîk-i Nakşibendî’ye mensûb Kunduk Osmân Mahallesi sekenesinden Mir’âtî demekle şehîr Mehmed Efendi’dir. Mûmâileyhin terbiye-gerdesi olan Mir’âtî Şâkir Ağa nâmında bir şahs-ı echelde pek çok âsâr-ı bergüzîdesi müşâhade olunmuş ise de hâl-i sabâvetim olmak mülâbesesiyle üstâdı anlaşılamadı. Terbiye-gerdeden maksat dahi besleme demektir. Âsâr-ı mezbûre bu echelin mahdûmu tarafından mahv edilmiştir. Mûmâileyh 1255 târihinde vefât etmekle Uzun Mezarlık’ın Boyacı Baba Türbesi cihetindeki köşede medfûndur. 14 Ra’d Suresi / 24 15 İnsân Sûresi / 3 16 Dünya sana dar geldiği zaman... RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1593 Mehmed Bin El-Hâc Mustafa Efendi Edirne’de Süleymâniye Câmi-i şerîfinin imâmı Taşçızâde Mehmed Efendi demekle ma‘rûftur. Hattât idügi seng-i mezârında muharrerdir. 1154 târihinde vefât etmekle Zindânaltı’nda Tatar Hân Kabristânı’nda Tuzhâne zahrında medfûndur. Mehmed Emin Fakîhî Ali Babazâde demekle ma‘rûftur. Edirne’de Sultân Selîm kurbunda sâkindir. Mûmâileyhin harf-ı vücûdu 1133 târihinde safha-zîb-i cihân olup sülüs ü neshi Haffâfzâde Hüseyin Efendi’den temeşşuk ile 1153 târihinde yirmi bir yaşında olduğu hâlde icâzet almış ve bade’l-icâze beş sene muammer olup 1158 târihinde irtihâl-i dâr-ı bekâ etmiştir. Kezâ fî Tuhfetü’lhattâtîn. Ayşe Hatun Câmii’nde [Allâhümme inneke afuvvun tuhibbu’lafve fa‘fu annî] ibâresini şâmil 1153 târihinde kitâbet olunmuş bir levhası ve (Yâ hafiyye’l-eltâf neccinâ mimmâ nehâf ) ibâresiyle 1152’de kitâbet olunmuş Kabûlî Dergâhı’nda diğer bir levhası müşâhade olunmuştur. Ketebelerinde Fakîhî lafzı olmayıp Mehmed Emin el-ma‘rûf bi-Ali Babazâde demiştir. Lafz-ı mezkûr Tuhfetü’l-hattâtîn’de muharrerdir. Mehmed Bin Hâfız İbrâhim Tarîkat-i aliyye-i Mevleviye müntesiblerinden Murâdiye Câmi-i şerîfi imâmı İmâmzâde demekle şehîr El-hâc Hâfız Mehmed Efendi’dir. Sülüs ü neshi Kıyak imâmızâde Balabân Paşa imâmı Seyyid Mehmed Efendi’den temeşşuk ile icâzet almış ve pek çok şâkird yetiştirmiştir. Zamânı icâzetnâmelerinin kâffesinde ketebesi vardır. 1214 târihinden sonra vefât etmekle Murâdiye Câmi-i şerîfi hatîresinde defn olunmuştur. Mûmâileyh 1193 târihinde Attârzâde Süleymân Sırrı Efendi’ye vermiş olduğu icâzetnâmeye ber-vech-i âti vaz‘-ı ketebe etmiştir. [ve ene’l-mucîz ez‘afü’l-ibâd el-hâcc el-hâfız Mehemmedü’l-Mevlevî el-ma‘rûf bi-İmâmzâde el-imâm bi-câmii Murâdiye vekad ecâzeni es-Seyyid Mehemmed el-ma‘rûf bi-İmâmzâde ve kemâ ecâzehü Şuglî Dede] sûretiyle vaz‘-ı imzâ etmiş ve mezkûr icâzetnâme sûreti âtîde (405) sahîfede aynen münderic bulunmuştur. Mehmed Bin Osmân Edirne’de Tahmis kurbunda sâkin Kahvecizâde demekle şöhret-dâde bir hâfız-ı kâmkârdır. Mûmâileyh 1142 târihinde kadem-nihâde-i sâha-i vücûd olup sülüs ü neshi Yesârîzâde İsmâil Efendi’den ta‘allüm ile on 1594 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si altı yaşında iken 1158’de icâzet almış ve on dört sene mürûrunda 1172 târihinde vefât etmekle Zindânaltı’nda Tatar Hân Kabristânı’nda Dâru’lhadîs’e giden cadde boyunda Uşşâkî şeyhi Sâdık Efendi’nin kabri civârında medfûn ve nakş-ı seng-i mezârı Buhûrîzâde Abdî Efendi’nin söylediği bu târîh-i mevzûndur. Târîh Ol semiyy-i fahr-ı âlem ibni Osmân bâ ü bâ Ya‘ni kim Kahvecizâde gitti âh o nahl-i şân Hâfız-ı Kur’ân u hattât hem hatîb idi dirîğ Savt-ı huyı öyle kim bahş eyler idi halka cân [s.382] Geldi bâ lutf-ı Hudâ târîh-i menkût Abdiyâ Eylesin Hâfız Mehemmed sahn-ı me’vâyı mekân 1172 Nesr: Bu tercemenin bir kısmı Tuhfetü’l-hattâtîn’den me’hûzdur. Kabûlî Dergâhı’nda kelîme-i şehâdeti şâmil [ketebehu ez‘afü’l-ibâd Kahvecizâde min telâmîzi Muhammedü’l-Âsım bi-Hâcezâde] imzâlı bir levha görülmüş ise de isim ve târihi olmadığı cihetle bir şey anlaşılamadı. Mehmed Bin İbrâhim Hâfızu’l-kur’ândır. Kendisi Hâfızzâde demekle ma‘rûftur. Kıyak’ta Noktacızâde Mahallesi’nde imâm ve muktedâ-yı enâm idi. 1094 târihinde nokta-i vücûdu zâhir ve sülüs ü neshi Balabân Paşa imâmı İmâmzâde Seyyid Mehmed Efendi’den temeşşuk u ta‘allüm ile ilm-i hatta mâhir olup 1114 senesi Rebiulâhirinde yirmi yaşında iken ahz-ı icâzete kâdir olmuştur. Mesâhif-i şerîfe ve dalâil ü sâir âsâr-ı münîfe yâdigâr bırakmıştır. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn. Mehmed Bin Hasan Edirne’de Yeni İmâret semtinden olup hurûf-ı zarâfet-zurûf-ı vücûdu elfât-ı erba‘ada yani 1111 senesinde zîb-ârâ-yı ser-satr-ı şühûd olup hatt-ı sülüs ü neshi Şeyhzâde Hâfız İbrâhim Efendi’den temeşşuk ve pîrâna serzeyl-i icâzete dahi ta‘alluk eylemiştir. Âsâr-ı kalemiyeleri vardır. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn. Mehmed Edirne’de Atik Ali Paşa Mahallesi’nde Hâcezâde derler idi. 1140 târihinde pâ-nihâde-i âlem-i vücûd olup sinn-i rüşde ba‘de’l-vusûl sülüs ü neshi Yesârîzâde İsmâil Efendi’den ta‘allüm ü temeşşuk ile 1164 târihinde yirmi dört yaşında olduğu hâlde icâzet almıştır. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1595 Mehmed Bin Hacı Hasan Karaca Bevvâb Mahallesi’nde Kettânîzâde demekle ma‘rûf olup Kettânîzâde Hattât Ahmed Efendi’nin birâder-i mihteridir. 1118 târihinde tevellüd edip sülüs ü neshi Şuglî Ahmed Dede’den temeşşuk ile 1138 târihinde icâzetle kadr u itibarı terfî‘ olundu. Kezâ fî Tuhfetü’lhattâtîn. Mehmed Kasap Abdülazîz Mahallesi’nde sâkin olup Kasapzâde demekle şöhret-dâdedir. Hüsn-i hatta münâsebet-i ma‘nevîye ile Bıçakçızâde Hâfız Mehmed Efendi’den temeşşuk edip bade’l-izin nice âsâra muvaffak olmuş ve 1171 târihinde vefât etmiştir. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn. Mehmed Bin Ali Sultân Mehmed Hân-ı Râbi‘ asrı ulemâsı sırasında mesbûku’tterceme Çukacızâde Edirneli Mevlânâ Mehmed Efendi’dir. Mûmâileyhin hoş-nüvîs idügi Vakâyi‘u’l-Fudalâ’da mezkûrdur. Mehmed Bin Ali Hekîmzâde demekle ma‘rûf olup Edirne’de (1130) târihinde kademnihâde-i sâha-i vücûd olarak sülüs ü neshi Haffâfzâde Hüseyin Efendi’den temeşşuk ile 1153 senesinde yirmi üç yaşında olduğu hâlde icâzet almış ve 1156 târihinde vefât etmekle Şadırvanlı Tekke’de Dizdârzâde Ahmed Efendi Türbesi’nde defn olunmuştur. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn. Mûmâileyh Hattât Şevki Efendi’nin ceddidir. Mehmed Bin Muhammedü’l-emîn Elsine-i nâsda Tüfenkçizâde demekle meşhûrdur. 1194 târihinde kitâbet etmiş olduğu bir mushaf-ı şerîfe Muhammedü’l-emîn bi-hâfızu’lKur’ân bi-Tabancacızâde ve 1192 târihli bir icâzetnâmeye ve ene’l-fakîr Muhammedü’l-emîn ve 1238 târihli diğer bir icâazetnâmeye de vemin efkari’l-ibâd el-hâfız Muhammed el-müştehir bi-Dervişzâde sûretleriyle vaz‘-ı ketebe etmiştir. Mûmâileyh sülüs ü neshi Berberzâde Hacı Ahmed Efendi’den temeşşuk ile icâzet almış ve sehv ü hatâdan ârî olmak şartıyla beş yüzü mütecâviz mushaf-ı şerîf ve müteaddid delâilü’l-hayrât şerh-i Karadavut ve Muhammediye kitâbet eylediği mervîdir. [s.383] Mûmâileyh yazdığı mesâhif-i şerîfe sahâyifinin bir baş satırında bir vasatında bir nihâyetinde olmak üzere beher sahîfede üçer adet bûrî kâf yazmak mu‘tâdı 1596 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si imiş ve ol cihetle de müşâhade olunmuştur. 1238 târihinden sonra vefât etmekle Buçuktepe’de muhaddisînden Mevlânâ Fıtrî Efendi’nin kabri kurbunda defn olunmuştur. Mehmed Bin Mahmûd Ulemâ-i müteahhirîn sırasında zikri mesbûk Berber Mehmed Efendi’dir. Sülüs ü neshi Makaralı Mektep muallimi El-hâcc Mustafa İzzet Efendi’den temeşşuk ile icâzet almıştır. Mehmed Bin Ferâmerz Tuhfetü’l-hattâtîn’de Edirne’dendir demiştir. Müşârunileyh sâhib-i Dürer u Gurer şeyhulislâm Mevlânâ Husrev hazretleri olup terceme-i hâlleri Edirne kadıları sırasında (2) numaradadır. Tuhfetü’l-hattâtîn beyânınca hüsn-i hatt-ı yâkûtâneye mâlik olmakla hatt-ı latîfleri ile kütüb-i mu‘tebere terk eylemiştir. Mehmed Bin Mustafa Edirne’de Yeni İmâret Mahallesi’nde 1139 târihinde pâ-nihâde-i âlem-i vücûd olmuş ve kemâl-i sa‘y u gûşişle hüsn-i hatta Şeyhzâde Şeyh İbrâhim Efendi’den icâzet almıştır. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn. Mehmed Refî‘î Edirne’de Mahmûd Ağa Mahallesi’nde sâkin ve Haffâfzâde künyesiyle mezkûru’l-emâkin olup 1145 târihinde dünyaya gelmiştir. Yesârîzâde İsmâil Efendi’nin dest-i pür-yümn-i ta‘lîminden hüsn-i hattı temeşşuk ve 1163 târihinde on sekiz yaşında iken icâzet almıştır. Tuhfetü’l-hattâtîn’de mûmâileyh Haffâfzâde Mehmed nâmıyla mukayyed ise de mahlasının Refî‘î olduğu ahîren Câmi-i Atîk Medresesi’nde manzûr-ı fakîrânem olan işbu [sübhâne rabbiye’l-a‘lâ] ibâresini şâmil hatt-ı desti olan levhaya (ketebehu Muhammed Er-Refî‘iyyu’l-marûf bi-Haffâfzâde 1161) işâretini vaz‘ etmiş olmakla tashîh edildi. Mehmed Mührdâr Edirne bostancıbaşısı Kız Ali Ağa’nın hafîdi ve kezalik Edirne bostancıbaşısı iken vezâretle bekâm ve şeref-i sıhriyyetle nâil-i merâm olup badehû irtihâl-i dâr-ı bekâ eden Süleymân Paşa’nın hemşirezâdesidir. Hatt-ı sülüs ü neshi şeyhu’l-kurrâ İbrâhim Efendi’den temeşşuk ederek ahz-ı icâzetle sâhib-i nâm olmuş idi. Mûmâileyh 1126 târihinde dünyaya gelip 1153’te hüsn-i hattan icâzet almış ve on sekiz sene mürûrunda 1171 RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1597 târihinde intikâl etmiş ve bir mushaf ile âsâr-ı sâire yâdigâr bırakmıştır. Tuhfetü’l-hattâtîn. Mehmed Serpuşzâde demekle arîftir. Ali Bey Medresesi’nde ârâm eylediği eyyâmda sülüs ü neshi Yesârîzâde İsmâil Efendi’den ta‘allüm ü temeşşuk ile 1173 târihinde mücâz ve me’zûn olmuştur. Tuhfetü’l-hattâtîn. Mehmed Hicâbî Hâfızu’l-kur’ân ve şeyhu’l-kurrâ ve Şâh Melek Paşa Câmii’nin imâmı ve Hüsâm Bey Mektebi’nin muallimi idi. Büt Kafanın Hâfız Latîf denmekle şöhret-şi‘âr olmuş idi. Sülüs ü neshi Makaralı Mekteb muallimi Hacı Mustafa İzzet Efendi’den temeşşuk ve ulûm-ı arabiyeyi Edirne müftüsü Hâfız Mestân Efendi’den tederrüs ederek icâzet almıştır. On kadar mushaf-ı şerîf ve mevlûd-i nebevî ve sâire yazmış hüsn-i hatta mâlik bir zât idi. 1287 târihinde irtihâl-i dâr-ı bekâ etmekle câmi-i mezkûr hatîresinde defn olunmuştur. Mehmed Hicâbî Keçeci Hacı Mehmed Efendi demekle ma‘rûf olup Alemdâr Mektebi muallimi idi. Hatt-ı sülüs ü neshi Sarı Şeyh Mektebi muallimi Hasan Vasfi Efendi’den temeşşuk ile icâzet almış ve birkaç hattât ve pek çok hâfız yetiştirmiştir. 1289 târihinde irtihâl etmekle mekteb-i mezkûr hatîresinde defn olunmuştur. [s.384] Mehmed Hilmî Derviş Mehmed’dir. Sülüs ü neshi Makaralı Mektep muallimi Hacı Hâfız Mustafa İzzet Efendi’den telemmüz ile 1258 târihinde icâzet almıştır. Hacı Burnaz Câmii’nde bazı levhaları vardır. Mehmed Dede Edirne’de Murâdiye semtinde iken Kevkeb Hâfız Mehmed Efendi’den zu‘munca izn-i ketebe ile kevkebi âlî olup Beyit Pîr bûdî vü reh nedânistî Tü ne pîrî ki tıfl-ı küttâbî Nesr: Mealince isminden gayri hüsniyâtından bir şey olmayıp İstanbul’a geldikte kelle-pûş bir cerrâr-ı hîç-bedûş herze-kâr-ı yâve-güftâr-ı cerîde-i adem-âbâdda vâki mukâta‘a-i nâbûdiye-i emâneti kendine te’yîd-i 1598 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si ihtiyâr edip destyârî-i kaltabânî vü ayyârî ve sermâye-i kallâşî vü cerrârî ile vardığı yerde bast-ı hasîr-pâre-i sıklet Mısra Cihândîde bisyâr-ı gûyed dürûğ vezni üzre sergüzeştimdir diyerek nice ekâzîb-i arkûbâne hikâye eder. Onların biri de meclis-i icâziyettir. Şerî‘atten dûr ve tarîkatten mehcûr bir derbeder-i menfûrdur. Hallasahu’llâhü Teâlâ. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn. Mehmed Râşid İbni Mustafa Efendi El-hâcc Râşid Efendi demekle ma‘rûftur. Sülüs ü neshi Murâdiye imâmı Hâfız Mehmed Efendi’den temeşşuk ile me’zûn olmuştur. 1231 târihinde vefât etmekle Köprüce Bayırı Kabristânı’nda Şeyhî Çelebi Câmi-i şerîfi mukâbilinde cadde boyunda medfûndur. 1210 târihinde kitâbet olunmuş elde bir levhası vardır. Mehmed Râkım Boşnakzâde demekle ma‘rûftur. Sülüs ü nesihte Murâdiye imâmı Hâfız Mehmed Efendi’den mütelemmiz idügini 1212 târihinde Mehmed Emin Belgrâdî’ye vermiş olduğu icâzetnâmede beyân etmiştir. 1217 târihinde Hicâz’a azîmetle orada irtihâl-i dâr-ı bekâ eylemiştir. Mûmâileyh Matbaacı Hacı Hayrî Efendi’nin büyük pederidir. Hazînedâr Sinân Bey Mektebi’nde de bir levhası vardır. Mehmed Rahmî Kavaklı imâmı Hattât Seyyid Ahmed Hilmî Efendi’nin semere-i şâh-ı vücûdudur. Hatt-ı sülüs ü neshi pederlerinden ta‘allüm ü temeşşuk ile icâzet aldığı 1220 târihinde pederi tarafından verilmiş bir icâzetnâmeye vaz‘ etmiş olduğu [Hâfız Muhammedu’r-rahmî Bin Seyyid Ahmedü’lhilmî] ketebesinden müstebân olmuştur. Mehmed Rüşdi Edirneli’dir. Sülüs ü neshi Nazar Baba Mektebi muallimi şeyhu’lkurrâ İbrâhim Efendi’den temeşşuk u ta‘allüm ile icâzet almıştır. Çakır Ağa Mescid-i şerîfinde bir hilye-i saâdeti vardır. Mehmed Rüşdi Hâfızu’l-Kur’ân. Çırpânî demekle meşhûrdur. Sülüs ü neshi Murâdiye imâmı Hacı Hâfız Mehmed Efendi’den ta‘allüm ü temeşşuk ile icâzet almıştır. Sene-i icâzeti 1196 senesidir. Edirne’de şâkirdleri vardır. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1599 Mehmed Refi‘ Taşçıbaşızâde derler. Hazînedâr Sinân Bey Mahalleli’dir. 1138 târihinde kadem-nihâde-i âlem-i vücûd olup sinn-i rüşde vusûlden sonra hüsn-i hatta ta‘aşşuk ve Berberzâde Hacı Ahmed Efendi’den sülüs ü neshi temeşşuk ile 1163 târihinde yirmi beş yaşında olduğu hâlde icâzet almıştır. Rumeli vâlisi Hakkı Paşazâde Mehmed Muhyiddin Bey’in kabrini mübeyyin Üç Şerefeli Kabristânı duvarında 1216 târihinde kitâbet olunmuş levha ile Hacılar Ezânı Çeşmesi’nde ta‘lîk hatt ile târîh bunların mahsûl-i destidir. Bu terceme kısmen Tuhfetü’l-hattâtîn’dendir. Mehmed Zühdü Hâfızu’l-Kur’ân. Câmi-i Atîk imâmı ve Büyük Arasta Mektebi muallimi idi. Patlıcân Hâfız demekle meşhûrdur. Sülüs ü neshi Ahi Çelebi Mektebi muallimi Mehmed Âsım Efendi’den temeşşuk ile me’zûn olmuştur ve mushaf-ı şerîf [s.385] ve delâil-i şerîfe gibi âsâr dahi bırakmıştır. 1253 târihinde vefât etmekle Buçuktepe’de Tabya kurbunda maktûlen vefât eden Sultân Selîm imâmı Hâfız Mustafa Efendi’nin kabri civârında medfûndur. Bir mushafı Fenerci Hacı Ahmed Efendi’de görülmüş idi. Mehmed Zühdü Hâcezâde demekle ma‘rûftur. Sülüs ü neshi Murâdiye imâmı Hacı Hâfız Mehmed Efendi’den ta‘allüm ile ahz-ı icâzet etmiştir. Zamânı icâzetnâmelerinin kâffesinde imzâsı vardır. 1213 Recebinin dokuzuncu günü hitâm bulup Mehmed Emin Belgradî yediyle tezhîb olunmuş Sultân Selîm Câmi-i şerîfi hatîbi Ma‘cûnîzâde Hâşim Efendi’de bir mushaf-ı şerîfi vardır. Mehmed Sâlim İbni Mehmed Râkım Kebeyapıcı Mektebi’nin muallimi ve Matbaacı Hattât Hacı Hayrî Efendi’nin pederi Hacı Sâlim Efendi’dir. Sülüs ü neshi pederi Boşnakzâde Mehmed Râkım Efendi’den temeşşuk ile me’zûn olmuştur. 1288 târihinde irtihâl-i dâr-ı bekâ etmekle Buçuktepe Kabristânı’nda Tabya civârında defn olunmuştur. Şeyh Mehmed Sa‘dî Edirneli’dir. Sülüs ü nesihte Murâdiye imâmı Hacı Hâfız Mehmed Efendi’den mütelemmizdir. Bin yüz doksan târihinden sonraki icâzetnâmelerin ekserîsinde imzâsı vardır. 1600 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Mehmed Sa‘îdü’t-Tab‘î Hâfızu’l-kur’ân. Derlikçizâde demekle meşhûrdur. Kara Sarıklı Dâmâdı dahi derler. Gâzî Mihâl Bey Mektebi muallimidir. Hatt-ı sülüs ü neshi Hacı Hattât demekle şöhret-şi‘âr olan Mustafa Tevfîk Efendi’den taallüm ü temeşşuk ile icâzet almıştır. Mezkûr mektepte yevmiye yüz yirmi kadar talebeye yazı ta‘lîm ettiği mütevâtirdir. 1259 târihinde târik-i âlem-i fenâ ve âzim-i meşkhâne-i bekâ olmakla Gâzî Mihâl Bey Câmi-i şerîfi sâhasında defn olunmuştur. Yalınız bir mushaf-ı şerîf kitâbet edebilmiştir. Mehmed Sa‘îdü’l-ferîd İbni Tâhir El-Müderris Nakîbü’l-eşrâftır. 1223 târihinde vefât eden Müderris Tâhir Efendi’nin mahdûmudur. Hatt-ı sülüs ü neshi Kavaklı imâmı Ahmed Hilmi Efendi’den temeşşuk ile icâzet almış ve 1252 târihinde irtihâl-i dâr-ı bekâ etmekle Zindanaltı’nda Orta Mezarlık’ta Arpacılar karşısında pederi yanında defn olunmuştur. Vefâtı senesinde yazmış olduğu sagîru’l-kıt‘a bir hilye-i saâdet Hazînedâr Sinân Bey Mektebi’nde mahfûzdur. Mehmed Şerîf Hâfızu’l-kur’ân. Bezistânî Hacı Efendizâde demekle ma‘rûftur. Mûmâileyh 1253 târihinde derûn-ı hisârda Kuruçeşme Mahallesi’nde kadem-nihâde-i sâha-i vücûd olup hâl-i sabâvetinde müdâvimi bulunduğu Câmi-i Atîk Mektebi muallimi Hacı İmâm demekle şehîr şeyhu’l-kurrâ Hâfız Şerîfü’l-Hıfzî Efendi’den temeşşuk ile me’zûn olduktan ve ulûm-ı arabiyeyi Küçük Hacı İbrâhim Efendi’den bi’t-tederrüs icâzet aldıktan sonra derûn-ı hisârda vâki İhmâl Paşa Câmi-i şerîfi hitâbetiyle Topkapı’da Yâkut Abdullah Paşa Medresesi müderrisliğine nâil olmuştur. 1298 târihinde vefât etmekle Buçuktepe Kabristânı’nda defn olunmuştur. Mehmed Sâdık Edirneli’dir. Kadızâde demekle ma‘rûftur. Sülüs ü neshi Murâdiye imâmı Hâfız Mehmed Efendi’den temeşşuk ile icâzet almıştır. 1193 târihli bir icâzetnâmede imzâsı görülmüş ve Sezâyi Dergâhı’nda ta‘lîk hatt ile (men sabera zafera) cümle-i celîlesini şâmil 1210 târihinde kitâbet olunmuş levha bu zâtın mahsûl-i desti [s.386] olup [el-fakîr Mehmed Sâdık en-nâibi Çârdak bi-mahrûse-i Edirne] sûretiyle ketebe koyduğu müşâhade kılınmıştır. İşbu Çardak denilen mahal Câmi-i Atîk’in maslakları karşısında vâki olup kable’l-tanzîmât o mahalle Çardak Mahkemesi RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1601 denilir ve orada bir nâib ikâmet ederek umûr u husûs-ı ibâd onda rü’yet olunur imiş. Kadızâde Mehmed Sâdık Efendi’nin 1205 târihinde kitâbet olunmuş bir de mushafı görülmüştür.17 Mehmed Sâdık Es-Sıdkî Kıyak’ta Karabulut Mahallesi’nde nalband esnâfından Hasan Ağa’nın sulbünden 1260 hilâlinde kadem-nihâde-i âlem-i vücûd olmuştur. Hekîm-i sultânî Lârî Abdülhamid Çelebi Câmi-i şerîfinin hatîbi ve Edirne emlâk-ı hümâyûn komisyon-ı âlîsine merbût kurâ-yı seniyye mekâtib-i ibtidâisi müfettişi idi. Sülüs ü neshi Karabulut Mektebi muallimi şeyhu’lkurrâ Hâfız Mehmed Tâhir Efendi’den ta‘allüm ü temeşşuk ve ulûm-ı arabiyeyi Çubukçuzâde Mahmûd Efendi’nin halka-i tedrîsine müdâvemetle tekmîl-i nüsha ile liyâkatı tahkîk ederek ikisinden de icâzet almıştır. On adet mushaf-ı şerîf yâdigâr bırakmıştır. Edirne matbaasında litografya destgâhında tab‘ u neşr olunan Enîs Dede Dîvânı bu zâtın mahsûl-i destidir. 1319 târihinde irtihâl-i dâr-ı bekâ etmekle Buçuktepe’de medfûndur. Mehmed Hibrî Edirneli’dir. Sülüs ü neshi Yesârîzâde İsmâil Efendi’den telemmüz ile me’zûn olmuştur. Edirne’de Sultân Bâyezîd Câmi-i şerîfinde muallak levhada 1195 târihinde kitâbet olunmuş (küllemâ dehale18) nass-ı celîli bu zâtın mahsûl-i destidir. Mehmed Sofya’dan Edirne’ye gelip hatt-ı sülüs ü neshi Haffâfzâde Hüseyin Efendi’den telemmüz ve 1153 târihinde icâzetle telezzüz edenlerdendir. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn. Seyyid Mehmed Tâhir El-Hulûsî Bin Hacı Mustafa Berberzâde demekle marûftur. Sülüs ü neshi Murâdiye imâmı Hacı Hâfız Mehmed Efendi’den telemmüz ile icâzet almış ve 1228 târihinde vefât etmekle Köprüce Bayırı ittisâlindeki kabristânın vasatında defn olunmuştur. 1227 Zilhiccesinin yirmi beşinde kitâbet olunmuş Yakup Kilârî Mescidi’nde bir levhası ve Horoslu’da vâki Yeni Tekke’de türbe derûnunda bir kıt‘ası vardır. 17 Bu italik yazılı kısım kitabın arasında bulunan bir notta yazılıdır. 18 Âl-i İmrân / 37 1602 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Mehmed Tâhir Hâfızu’l-Kur’ân ve şeyhu’l-kurrâ ve Karabulut Mektebi muallimidir. Hatt-ı sülüs ü neshi Tatar Hâce demekle marûf Hâfız İbrâhim Efendi’den taallüm ü temeşşuk ve ulûm-ı arabiyeyi Sarıca Paşalı Mevlânâ Hâfız Ahmed Zihni Efendi’den tederrüs ile icâzet almıştır. Mûmâileyh bir kaç adet mushaf-ı şerîf kitâbet etmiş ve ilm-i kırâattan gereği gibi huffâz yetiştirmiştir. 1288 târihinde vefât etmekle Kıyak’ta Orta Mezarlık’ın vasatında defn olunmuştur. Seyyid Mehmed Ârif Bin Mustafa Râsim Bin Eş-Şeyh Abdurrahman Murâdiye Mektebi muallimi Mustafa Râsim Efendi’nin semere-i şâh-ı vücûdudur. Sülüs ü neshi pederinden temeşşuk ile icâzet almıştır. 1213 târihinde vefât etmekle Zindânaltı’nda Eskicizâde Efendi’nin kabri civârında pederleri kurbunda medfûndur. Mehmed Âsım Tatar Hâce demekle ma‘rûftur. Hattât Veysî Hâce’nin semere-i şâh-ı vücûdu ve Küçük Arasta başında vâki Ahi Çelebi Mektebi’nin muallimidir. Seksen sene kadar muammer olduğu mervîdir. Sülüs ü neshi Taşlık müderrisi Hâfız Mehmed Seyfüddin Efendi’den ta‘allüm ile icâzet almış ve 1247 târihinde irtihâl-i dâr-ı bekâ etmekle İstanbul yolunda Seyyid Celâlî Türbesi karşısındaki kabristânda pederi kurbunda medfûndur. Mehmed Ferîd Hâfızu’l-kur’ân. Zikri mesbûk hattât ve şeyhu’l-kurrâ Yanık Hâfız Ahmed sâhib-i tercemenin eniştesi [s.387] olmak münâsebetiyle Yanık’ın Kayını demekle şöhret-şi‘âr olmuştur. Sülüs ü neshi Murâdiye imâmı Hacı Hâfız Mehmed Efendi’den temeşşuk ile icâzet almıştır. Mûmâileyh birçok mushaf-ı şerîf kitâbet etmiş olduğu gibi pek çok zamânlar önüne nüsha koymaksızın ezber olarak yazdığı ve Baba Timurtaş Mescid-i şerîfinde ve kırk sene-i kâmile âle’t-tevâlî hatm-i şerîf ile terâvih namâzı kıldırdığı sikâttan mervîdir. 1247 târihinde vefât etmekle mescid-i mezkûr sâhasında mihrâbın sağ cihetinde medfûn ve nakş-ı seng-i mezârı kal‘a-i sultâniye karantina müdürü sâbık Edirneli Halîl Feyzi Efendi’nin söylediği târîh-i mevzûndur. Târîh Hayf sad hayf ferîd-i zümre-i hattât-ı asr Hâfızu’l-kur’ân zâtı halk içinde sevgili RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1603 Terk edip bu milket-i dehr-i fenâyı nâgehân Âteş-i hasretle yandı cümlenin câ ü dili Küllü nefsin zâika mısdâkı üzre âkıbet Pîr ü bernâ şerbet-i mevti içerler hâsılı Feyziyâ hâtif dedi târîh-i fevtin bâ-nukat Eyledi Hâfız Mehemmed kasr-ı firdevs menzili 1247 Nesr: Mesâhib-i şerîfesinden 224 târihinde yazmış olduğu bir nüshası fakîrde biri Sarı Şeyh Mektebi muallimi Hacı Hâfız Ali Efendi’de biri müsevvid Hâfız Râşid Efendi’de biri Nazmi Bey’de iki nüshası Kürd Mustafa Vasfî Bey’de biri Mumcu Hacı Hâşim dâmâdında ki yedi nüshası Edirne’de mevcut ve bir adedi de dersaâdette Ayasofya Kütüphânesi hâfız-ı kütübündedir. Seyyid Mehmed Kâşif Hâfızu’l-Kurân. Edirneli’dir. Hatt-ı sülüs ü neshi Kavaklı imâmı ve Saraçlar Mektebi muallimi Seyyid Ahmed Hilmi Efendi’den taallüm u temeşşuk ile ahz-ı icâzet eylemiştir. Derviş Mehmed Kevkeb Hâfızu’l-kur’ân. Devhatü’l-küttâb’da necm-i rahşende-i vücûdu burc-ı meh-i tâbândan nişân olan İstanbul’da leme‘ân edip ... diye mezkûr ise de mûmâileyhin tercemesi Tuhfetü’l-hattâtîn’de ber-vech-i âtîdir. Şöyle ki mûmâiley Edirne’ye Anadolu’dan gelip tavattun eyledi. Kevkeb diye mülakkab olmasına vesîle egerçi [el-elkâbü tenzîlün mine’s-semâ ] îmâsıyla ulüvv-i şân ve pertev-i şa‘şa‘adâr-ı zamânı müsellemdir. Lakin vech-i âdi budur ki bazı nâsta rûnümâ olduğu üzere beşeresinde dîde ve gûş miyânında bir halkı irti‘âş ve ihtilâc-ı dâimî var idi. Nâgâh kevkefredîf bir kasîdede hareket-i mezbûre dâir mazmûnu vâki olmakla mecliste keyfemâ ittefeka inşâd olunur iken beyt-i mezbûre ehl-i meclisin ziyâdece inbisâtlarına bunlar ızhâr-ı infi‘âl ile münkabız olduğu ecilden kevkeb lafz-ı ma‘hûdu ona lakab kalmıştır. Ketebelerinde îrâd eylemezdi. Seb‘a-i seyyâre-i vücûhât-ı Kur’âniyeyi bi-kemâlihâ görüp ve şâkirdlerinden Yoğurtçular şeyhi Mustafa Efendi’den tarîka-i Halvetiye’de ahz-ı dest-i bey‘at ü bekâm-ı hilâfet dahi olmuş idi. Hüsn-i hatt-ı şeş-kalemi dahi akâlim-i seb‘ada şöhret-nümûn ve üstâd-ı rub‘-ı meskûn nâmdâş câmiu’l- 1604 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si kur’ân Hâfız Osmân Efendi’den İstanbul’da temeşşuk u icâzet-yâb-ı tefevvuk olmuştur. Beyit Hat-pezîrâ-yı sabîhest sevâd-ı şeb-i mâ Çün süveydâst nihân der-dil-i şeb kevkeb-i mâ Nesr: Zâhiri üzere bîçâre pûşîde-i sehâb-ı gaflet bulunup hukûk-ı üstâdına adem-i riâyet ve belki ilâve-i ukûk-ı dünyâ ve âhire olur umûra tasaddî edip ez-cümle devlet-i aliyye Edirne’de bulunduğu zamânlarda üstâdı mezbûr efendiye ricâl-i devletten biri alel’l-hesâb bir kese akçe irsâl edip bir mushaf-ı şerîf kitâbetini niyâz ve merhûm-ı merkûm [s.388] dahi şürû‘ eylediği mushafın sülüsü yazılmış iken Kevkeb Edirne’de bulunmakla ben hoş-nüvîsim ve tîzkârım Osmân Efendi alîl olmakla pîrâne yazar diye kendine kitâbet-i mushafı tahvîl ve melağ-ı mezbûru bir teng vakitte istirdâd ve tahsîl eylemelerine sebep olmuş idi. Bu rahne onun ameli olduğuna mushaf-ı sânî cüzleri İstanbul’da tezhîbe gelip ba‘de zamânin mücellid dükkanında gördükte muttali‘ olup egerçi yemhu’llâhü mâ yeşâü ve yüsbitü ve indehû ümmü’l-kitâb19 deyip ızhâr-ı infi‘âl eylemedi diye nakl olunur. Lakin mushaf-ı sânî henüz sülüsü miktarı olmadan kalem-tırâş ile kazâ-i kitâbet eylediği iki parmaklarını birden kat‘ edip ve zahm-ı sûrîsi bir sene iltiyâm kabul eylemeyip vel-hâsıl mezbûr mushafı itmâm müyesser olmayıp bu mâddeden sonra yıldızı düşüp kevkeb-i dilhâhı üzere tenvîr-i âsumân-ı kitâbet eylemek mukadder olmamıştır. Mısra Ger hatt keşî be-âlem-i hatt emân yâbî Nesr: Mefhûmu üzere 1129 târihinde Edirne’de rütbe-i hayâttan inhitât buldu ve kevkeb-i inkazati’s-sâ‘a misline müverrid oldu. [intehâ] Hatt u Hattâtîn’de mûmâileyhin târîh-i vefâtı 1149 senesi olmak üzere mazbût ise de yanlış olup sahihi Tuhfetü’l-hattâtîn beyânınca telef-i hattât târihi olan 1129’dur. Kabri bulunamadı. Edirne üstâdlarının bir silsilesi bundan teşa‘ub etmiştir. Mehmed Muhib Yanbolulu Ahmed nâm zâtın semere-i şâh-ı vücûdu olup Kuşçu Doğan Mahallesi’nde kadem-nihâde-i sâha-i vücûd olmuştur. Tarîkat-ı aliyye-i Nakşibendiyye müntesiplerindendir. Hatt-ı ta‘likte eski cerîde nâzırı demekle arîf El-hâc Ahmed Rüşdü Efendi’den mütelemmizdir. Edirne eyâleti nüfûs kaleminde mukayyed-i sânî idi. Hakkâklık sana19 Allah, dilediğini ortadan kaldırır ve bırakır. Kitabın anası O’nun Katındadır. Ra’d Suresi/ 39 RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1605 tında mahâret-i kâmilesi olduğundan mühr hakkı için kendisine bazen dersaâdetten dahi mürâcaat vukû bulduğu mervîdir. Muhib mahlasıyla eş‘ârı şuarâ miyânındadır. 1266 târîhinde vefât etmekle Kuşçu Doğan Câmii hatîresinde defn olunmuştur. Mehmed Medhî Dersiâm ve şeyhu’l-kurrâ ve Eski Câmi-i şerîfin hatîbidir. Kurrâ Hâfız Mehmed Efendi demekle ma‘rûftur. Avâm-ı nâs bu kurrâ lafzını tahrîf ederek Kurî hâfız Mehmed Efendi derler idi. Sülüs ü neshi Sarı Şeyh Mektebi muallimi Hasan Vasfi Efendi’den temeşşuk ve ulûm-ı arabiyeyi Mîrimîrân Medresesi müderrisi Hacı Şerîf Efendi’den tederrüs ile icâzet almıştır. 1298 târihinde vefât etmekle Buçuktepe’de Tabya civârında defn olunmuştur. Mehmed Mu‘tî Maskat-ı re’si Petekli karyesi olduğu için Peteklili Hâce demekle şöhretşi‘âr olmuştur. Kirişhâne’de Yeşilce Mektebi muallimi idi. 1250 târihinde hüsn-i hattan Postalcızâde Seyyid Mustafa Efendi’ye vermiş olduğu icâzetnâme manzûr-ı fakîrânem olmuştur. 1252 târihinde irtihâl-i dâr-ı bekâ etmekle Evliyâ Kâsım Paşa Câmi-i şerîfi pîşgâhındaki kabristânda Büyük Karaağaç kurbunda Tunca Nehri kenârında medfûndur. Mehmed Necâti İbni Ahmed Hâfızu’l-Kur’ân Evliyâ Kâsım Paşa Câmi-i şerîfinin hatîbi ve Yeşilce Mektebi muallimidir. Tâife-i zürrâ‘dan Ahmed Ağa nâmında bir âdemin oğludur. Sülüs ü neshi Peteklili Mehmed Mu‘tî ve sâniyen Sarı Şeyh Mektebi muallimi Hasan Vasfi Efendi’den ta‘allüm ü temeşşuk ile icâzet almış ve 1265 târihinde de Mehmed El-kâdir Eş-şükrü nâmında bir zâta verdiği icâzetnâme manzûr-ı fakîrânem olmuştur. 1302 târihinde irtihâl-i dâr-ı bekâ etmekle Evliyâ Kâsım Paşa Câmi-i şerîfi kabristânında defn olunmuştur. Mehmed Edirne’de Kıyak semtinde Nalburzâde demekle meşhûrdur. 1154 târihinde teng-nây-ı ademden ıyd-gâh-ı vücûda kadem-nihâde olup mukaddime-i ulûm u fünûn olan sülüs ü neshi Bıçakçızâde Hâfız Mehmed Efendi’den ta‘allüm ü temeşşuk [s.389] ile on sekiz yaşında olduğu 1606 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si hâlde 1172 târihinde icâzet almış idi. Hadîdü’z-zihn bir hattât idi. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn. Seyyid Mehmed Vehbî Edirne’de Yeni İmâret’te Saraçzâde demekle şöhret-dâdedir. Sülüs ü neshi üstâd-ı heft-iklîm Yedikuleli Emîr demekle arîf Seyyid Abdullâh Efendi’den taallüm edip badehû Şemsi Efendi’den me’zûn olan Ali Konevî Edirne’ye geldikte hilâl-âsâ istifâde-i envâr temeşşuk ederek icâzetleriyle dahi peder-i kâmil olmuştur. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn. Mahmûd Çelebi İbni Murâd Edirneli’dir. Şeyh Hamdullâh’ın şâkirdlerinden olup meşhûr hattât idi. 987 hilâlinde vefât eylediği ve Piyâle Paşa Câmi-i şerîfinde bir mushafı mevcut idügi Sicill-i Osmânî’de ve sülüs ü nesih hattâtı olduğu da Âlî merhûmun Menâkıb-ı Hünerverân’ında mastûrdur. Mahmûd Edirneli’dir. Hünerverân esnâfından olup hüsn-i hattı Şerîf Abdullah Âgâh’tan temeşşuk ile vâdi-i kalemin mecmû‘unda üstâd-ı sâhib-i reşâd olmuştur. 1004 târihinde Diyarbakır defterdârı ve sâir hudemâtta dahi âb-ı hâyât-ı kalemi cârî olduğu Dizdârzâde Şeyh Ahmed Lârendî merhûmun tercemesinde tehkîk-gerde-i atâyîdir. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn. Şerîf Abdullah Şeyh Hamdullah’ın dâmâdı Şükrüllah Halîfe’nin şâkirdidir. Kezâ fî Hatt-ı Hattâtân. Mahmûd Edirne’de Câmi-i Atîk kurbunda Hacı Mekkîzâde derler idi. Hüsn-i hattı Yesârîzâde İsmâil Efendi’den temeşşukle mülk-i yemîn edip 1167 târihinde icâzetle rütbe-i ma‘ârifi terfî‘ olundu. Beyt-i ta‘lîmi mutâf-ı erbâb-ı irfân u üstâz olmuştur. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn. Mahmûd Edirne’de sarây-ı sultânîye dehâlet ve orada imâm-ı âgâh Seyyid Abdu’llâh Efendi’den hüsn-i hatta icâzetle tahsîl-i dilhâh edip evâhir-i saltanat-ı Mahmûd Hânî’de ser-kitâbetten nân-pâre ile çırak olunarak Edirne’de iskân eyledi. Kadıköylü Mehmed Ağa’nın hemşirezâdesidir. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1607 Mahmûd El-Hamîd Bin Mehmed Emin el-Müezzin Hâfızu’l-Kur’ân. Alemdâr Mektebi muallimidir. Sülüs ü neshi Kavaklı imâmı Seyyid Ahmed Hilmi Efendi’den ta‘allüm ü temeşşuk ile 1183’te icâzet almıştır. 1241 târihinde irtihâl-i dâr-ı bekâ etmekle mekteb-i mezkûr sâhasında defn olunmuştur. Seng-i mezârında nâmı yalınız Hâfız Mahmûd Efendi ise de 1225 târihinde Hacı Sûfî Efendi’ye vermiş olduğu icâzetnâmeye [ve ene’l-müftekır Mahmûd El-hamîd bi-âfızı kelâmü’lmecîd bin Muhammedü’l-emîn el-Müezzin] sûretiyle ketebe koymuş olduğu manzûr-ı fakîrânem olmuştur. Mahmûd Örfî Edirne’de Bevvâb Sinân Mahallesi’ndendir. Pederi Suhte Hacı Ali Ağa bostancıbaşı ve kendisi bostancı ocağında kethudâ olmuştur. Hüsn-i hattı ibtidâ Kevkeb Hâfız Mehmed’den verziş-i temeşşuk ve onun fevkında Şugli Ahmed Dede dahi bir zamân gûşiş-i tahakkuk edip ve sûrî ve ma‘nevî hüsn-i hatta ta‘aşşuk eylemekle dâmen-i icâzete dahi ta‘alluk eyledi. Beldede emr-i şer‘i ve kâr-ı örfü rü’yetine tevcîh-i zihn ve sarf-ı dimâğ üzere idi. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn. Örfî mahlasıyla eş‘ârı şu‘râ miyânındadır. Mahmûd Nûrî Edirneli’dir. Konyalı Mektebi muallimi Hacı Hâfız Mahmûd Efendi’dir. Sülüs ü neshi Ahi Çelebi Mektebi muallimi Hacı Ali Remzi ve Gâzî Mihâl Bey Mektebi muallimi Hâfız Mehmed Sa‘îd efendilerden temeşşuk ile icâzet almıştır ve pek çok hâfız yetiştirmiştir. 1276 târihinde irtihâl etmekle Zindânaltı’nda Eskicizâde [s.390] Hacı Ali Efendi’nin kabri kurbunda defn olunmuştur. Ve şeyhu’l-kurrâdır. Muhyi’ddin Mehmed Bin Mehmed Bürdü‘î Terceme-i Şakâyık’ta mûmâileyhin tercemesinde hüsn-i hatta mâlik olup bî-nazîr kitâbete kâdir idi. Hutût-ı huzûz-âmîzi nesh-i rıkâ‘-ı yâkût edip tahrîr ettiği misâllere misâl bulunmağa mecâl muhâl idi. Kümeyt-i hâme-i mu‘ciz-beyânı gâyet serî‘ olup tarfetü’l-ayn içinde meydân-ı sahâyifte tayy-ı mekân ederdi diye muharrerdir. Üç Şerefeli Medresesi’nde müderris iken 928 târihinde vefât ettiğinden muhtasar tercemesi müderrisîn sırasındadır. 1608 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Müsellem Nâmı Ahmed’dir. Hüsn-i hatta mâliktir. Tarîk-i Gülşenî’den Veli Dede Dergâh-ı şerîfinin şeyhidir. Dergâh-ı mezkûr pîşgâhında 1157 târihinde binâ-gerdesi olan çeşmenin vasatındaki mermerde ta‘lîk hatt ile [ve mine’l-mâi külle şey’in hayy20] bu zâtın mahsûl-i desti olup [harrerehu’lbânîyü’ssânî el-hakîr eş-şeyh Ahmed Müsellem el-fakîr] sûretiyle vaz‘-ı ketebe etmiştir. Eş‘ârı Müsellem mahlasıyla şuarâ miyânındadır. Hüsn-i hatta Haffâfzâde Hüseyin Efendi’den mütelemmiz olması muhtemeldir. Mustafa Darbzâde demekle meşhûr ve sülüs ü nesihte bi’zzât Hâfız Osmân Efendi’den me’zûndur. Hâfız Osmân Edirne’de oldukça icâletü’l-vakt iktizâ eden celîlerden bazılarını bunlara tahvîl ve kendisi tashîh eylediği ma‘rûftur. Kutb taşı ve nokta taşı ta‘bîr olunan murabba‘u’ş-şkel ve çâr etrâfı müsâvî resm üzere olan nev’den bir taş seng-i mezârı olup ismi onda mastûrdur. Vefâtı 1146 târihindedir. Kezâ fî Hatt-ı Hattâtân. Hattât Tâib Mehmed Efendi’nin pederidir. Bu zât Tâib Efendi kabrinin kurbunda Zindânaltı cihetindeki Hattât Molla Mustafa olması muhtemeldir. Seng-i mezârında târîh-i vefâtı 1166’dır ki Hatt u Hattâtân’daki târihe de müşâbeheti vardır. Allâhü a‘lem. Mustafa Ravzatü’l-Ulemâ’da Sultân Ahmed Hân-ı Sâlis asrı ulemâsı sırasında mesbûku’t-terceme Hatîbzâde Mustafa Efendi’dir. Mûmâileyh hüsn-i hattı evvelen İsmâil Zühdü Efendi’den ve badehû Eğrikapılı Hâce Râsim Efendi şâkirdânından Rodosî İbrâhim Efendi’den ta‘allüm ü temeşşuk ile icâzet almıştır. Mûmâileyh (377) sahîfede Hatîbzâde Seyyid Mehmed’in mahdûmu olması zann olunur. Mustafa İmâmzâde. Dersaâdette sahaflar kethudâsının dükkânında 1319 senesi Nisanı evâhirinde müşâhede olunan Yahya Bey’in bir Gencine-i Râz’ına [veka‘a’l-ferâgü min tahrîri hazihi’n-nüshati’ş-şerîfeti’l-latîfeti alâ yedi’l-abdi’z-za‘îf fevka’l-a‘âde Mustafa Eş-şehîr Bi-İmâmzâde El-Edirnevî fî tis‘a ve işrîne şehri Cemâziye’l-ûlâ min şühûri sene semâniye ve işrîn ve 20 Enbiyâ / 30 RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1609 elf ] sûretiyle mevzû‘ ketebeye nazaran mûmâileyhin diğer bir İmâmzâde idügi anlaşılmakla kayd edilmiştir. Mustafa Edirne’de Noktacızâde Mahallesi imâmı Çelebi İmâm demekle benâm Hacı Hâfız Mustafa Efendi’dir. Hatt-ı sülüs ü neshi Yûsuf-ı Rûmî’den temeşşuk u tahsîl ve izn ü icâzetiyle tebcîl olunmuştur. Tuhfetü’l-hattâtîn beyânınca mûmâileyh bin altmış hilâlinde dünyaya gelmiş ve ba‘de’l-icâze elliye karîb mushaf-ı şerîf ve bî-şümâr eser-i latîf yâdigâr bıraktıktan sonra 1130 târihinde sinni yetmişe yetmiş olduğu hâlde enîn-i sâmi‘a-hırâş-ı rihleti tanîn-endâz-ı sımâh-ı cihân olmuştur. Hâfızu’l-kur’ân hâdimü’lfurkân olup mahbûbu’l-kulûb bir vücûd-ı meslûbu’l-uyûb idi. Câmi-i Atîk Medresesi’nde 1226 târihinde kitâbet olunmuş [Allâhümme inneke afüvvün tuhibbu’l-afve fa‘fu annî] ibâresini şâmil bir kebîr levhası vardır. Sultân Mustafa Hân-ı Sânî ve Sultân Ahmed Hân-ı Sâlis hazerâtının sûr-i hitânları keyfiyetini hâkî dâru’ssaâde ağası kâtibi Abdî Efendi tarafından kaleme alınmış olan husûsî bir târihçede yevm-i sâlis makâlesinde mûmâileyh Sultân Selîm imâmı olmak üzere mazbûttur. Evâhir-i Sultân Ahmed Hân-ı Sâlis’te vefât ettiği Devhatü’l-küttâb’ta mezkûrdur. [s.391] Mustafa İbni Süleymân Edirneli’dir. Dersaâdette Bâyezîd’de vâki kütüphâne-i umûmîde Sultân Abdülmecîd Hân hazretlerinin vâlideleri Bezm-i âlem Sultân evkâfından olan kütüb-i nefîse miyânında ziyâret olunan kebîrü’lkıt‘a müzehheb bir kelâm-ı kadîme [meşşekahu’l-fakîr el-muhtâcu ilâ rahmeti’llâhi’l-kebîr Mustafa İbni Süleymân el-Edirnevî min telâmizi Kâtib Muslih el-Konevî gafera’llâhü zünûbehümâ el-vâki fî evâili şehri Muharremi’l-harâm min şühûri sene seb‘a ve tis‘în ve tis‘u mie min hicreti’n-nebeviyyeti] sûretiyle mevzû‘ ketebeden müşârunileyhin Edirneli olduğu ve Konevî Kâtib Muslih telâmîzinden idügi anlaşılmakla teberrüken ve teyemmünen kayd edildi. Hüviyeti tahkîk olunamadı. Şeyh Mustafa Dede İbni Mehmed Kethudâ Edirneli’dir. Pederi kibâr-ı devlet hizmetinde olmakla Mehmed Kethudâ demekle şöhret-nümâ idi ve kendi Mısır Mevlevihâne şeyhi olan Enîs Abdî Dede Efendi’nin birâderzâdesi olmakla onların hizmetinde tarîkat-i mevleviyeyi ahz ve hatt-ı sülüs ü neshi dahi mûmâileyh Enîs Abdî Dede’den temeşşuk ile sâir rehrevân-ı tarîkatte tefevvuk edip şeyh- 1610 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si leri Enîs Dede intikâl eyledikte bunlar câ-nişîn-i meşîhat olmuş idi. 1171 târihinde irtihâl-i dâr-ı bekâ eyledi. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn. Mustafa İbni Mehmed Edirne’de Sultân Selîm Câmi-i şerîfinin imâmıdır. 1115 senesinde mihrâb-ı dehre kadem-nihâde-i ikâmet ve sülüs ü neshi Haffâfzâde Hüseyin Efendi’den ta‘allüm ü temeşşuk ile 1131 târihinde on altı yaşında iken ahz-ı icâzet etmiştir. Ashâb-ı âsârdandır. Tuhfetü’l-hattâtîn. Eş-Şeyh Mustafa Tarîkat-ı Halvetiyye ricâlinden Yoğurtçular Şeyhi demekle ma‘rûf u meşhûrdur. Hüsn-i hattı Hâfız Mehmed Kevkeb’den ta‘allüm ü temeşşuk ettiği ve mensûb olduğu Halvetî tarîkinde de üstâdına icâzet verdiği Tuhfetü’l-hattâtîn’de Hâfız Mehmed Kevkeb’in tercemesinde mezkûr olmakla bu mahale sebt edildi. Mustafa Edirneli’dir. Küçük Hâce demekle arîftir. Sultân Selîm civârında sâkindir. Sülüs ü neshi Haffâfzâde Hüseyin Efendi’den temeşşukla kemâlres olup on altı yaşında icâzetten sonra ibkâ-yı âsâra sa‘y etmiş ve 1176 târihinde irtihâl-i dâr-ı bekâ eylemiştir. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn. Mustafa Edirneli’dir. Rakkâs Ali Bey Mahallesi’nde sâkin Hattât Ahmed Nûrî Efendi’nin birâder-i kihteridir. 1170 târihinde hüsn-i hatta heveskâr ve birâderi ile berâber sülüs ü neshi Berberzâde El-hâcc Ahmed Efendi’den temeşşuka ibtidâr ile birâderinden iki sene sonra ahz-ı icâzete muvaffak olmuştur. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn. Mustafa Edirne’de Kasap Abdülazîz Mahallesi’nden Kadızâde demekle arîftir. 1141 târihinde âlem-i vücûda kadem basarak sinn-i rüşde vâsıl ve hüsn-i hatta derûnunda muhabbet hâsıl olduktan sonra sülüs ü neshi Yesârîzâde İsmâil Efendi’den temeşşuk ederek icâzet ve ketebe ile nâil-i âlî-mertebe olduğu ve icâzeti 1161 târihinde vukû bulup kendisi yirmi yaşında idügi ve bâb-ı kemâlleri refî‘u’l-atebe olduğu Tuhfetü’l-hattâtîn’de mezkûrdur. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1611 Mustafa Edirne’de Kıyak’ta Attârzâde demekle ma‘rûftur. Hüsn-i hattı nâmdaşları Çelebi İmâm demekle şehîr Hacı Hâfız Mustafa Efendi’den telemmüz ve icâzetten telezzüz eyleyip 1125 târihinde me’zûn oldu. Badehû dokuz sene hizmet-i kitâbeti îfâ ve 1134 târihinde irtihâl-i dâr-ı bekâ eyledi. Tuhfetü’l-hattâtîn. Mustafa Edirne’de Yeni İmâret’te Saraçzâde Hacı Mustafa Efendi’dir. 1120 târihinde teng-nây-ı ademden sâha-i [s.392] vücûda kadem-nihâde olup vâsıl-ı ser-menzil-i isti‘dâd ve bâliğ-i mebâliğ-i akl-ı müstefâd olduklarında hüsn-i hatta sa‘y ile Seyyid Mehmed Nûrî-i Mısrî’den 1156 târihinde otuz altı yaşında oldukları hâlde tenmîk-i kitâbette ketebe icâzetiyle sâhib-i debdebe-i ale’l-mertebe olmuşlardır. Tuhfetü’l-hattâtîn. Seyyid Mustafa Edirneli’dir. Kalaycızâde demekle ma‘rûftur. Hatt-ı sülüs ü neshi Kavaklı imâmı ve Saraçlar Mektebi muallimi Seyyid Ahmed Hilmi Efendi’den ta‘allüm ü temeşşuk ile icâzet almıştır. Mustafa Tevfîk Cumalı’dır. Hacı Hattât Efendi demekle şöhret-şi‘âr olmuştur. Sülüs ü neshi evvelen Hüseyin Hâmid ve sâniyen Afîf dâmâdı demekle arîf Tosyalı Deli Osmân Efendi’den ta‘allüm ü temeşşuk ile icâzet aldıktan sonra Edirne’ye gelmiş ve Edirne üstâdlarının bir silsilesi bu zâttan teşa‘ub etmiştir. 1228 târihinde irtihâl-i meşk-hâne-i bekâ etmekle Buçuktepe’de muhaddisînden Mevlânâ Fıtrî Efendi’nin kabri kurbunda Buçuktepe cihetinde defn olunmuş ve seng-i mezârında [zübdetü’l-hattâtîn Cum‘alı El-hâcc Mustafa el-ma‘rûf bi-Tevfîkî] ibâresi mahkûk bulunmuştur. (belaga’l-ulâ) nazm-ı celîlini şâmil mahsûl-i desti olan bir levhaya [ketebehu ez‘afu’l-küttâb Es-Seyyid Mustafa El-Hâcc İbni Eş-Şeyhu’l-müştehir biTevfîkî el-mütelemmiz min Hüseyin Hâmid ve badehû Es-Seyyid Osmân el-ma‘rûf bi-Dâmâd İbrâhim Afîf 1226] sûretiyle vaz‘-ı ketebe eylemiştir. Câmi-i Atîk dâhilinde cenâze penceresi bâlâsında (vebihi’l-avnü aleyhi netevekkelü) hatt-ı celîsi bu zâtın olmak üzere mervîdir. Edirne’de mûy-tâb Hacı Ârif Ağazâde Hâfız Mehmed Efendi’de bir mushafı vardır. Sadr-ı esbak Çelebi Mustafa Paşa merhûmun Edirne’de Sultân Selîm Hân-ı Sânî 1612 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Kütüphânesi’ne vakf ve vaz‘ etmiş olduğu kütüb-i nefîsenin vakfiyesi bu zâtın hatt-ı destidir. Şeyhu’l-Hattâtîn Mustafa Râsim Bin Abdurrahman En-Nessâh Bi-Şeyhzâde Yukarıda Ulemâ Ravzası’nda mesbûku’z-zikr Üç Şerefeli Câmi-i şerîfinin cuma vâ‘izi Eş-şeyh Abdurrahman Efendi’nin semere-i şâh-ı vücûdudur. Edirne’de Dâru’l-hadîs Câmi-i şerîfinin hatîbi ve Murâdiye Mektebi’nin muallimidir. Hatt-ı sülüs ü neshi Kettânîzâde Ahmed Efendi’den ta‘allüm ü temeşşuk ile icâzet almıştır. 1237 târihinde vefât etmekle Zindanaltı’nda Eskicizâde Efendi’nin kabri civârında defn olunmuştur. Câmi-i Atîk dâhilinde Cennet Deresi nâmıyla meşhûr olan mahallin vasfına dâir mahdûmları Âkif Efendi’nin nutklarını şâmil orada muallak olan levha bu zâtın hatt-ı desti olup [ketebehu Mustafa Er-Râsim Bi-Şeyhzâde Ebu’l-âkif min telâmîzi Kettânîzâde] sûretiyle vaz‘-ı imzâ etmiştir. Ve Taraklı Baba Türbesi’nde mahfûz bir hilye-i saâdete ( harrerehu Mustafa ayni Abdurrahman en-nessâh Bi-Şeyhzâde min telâmîzi biKettânîzâde 1170) sûretiyle ketebe koymuştur. Mustafa Râsimî Eski Tophâne Mektebi muallimidir. Sülüs ü nesihte Gâzî Mihâl Bey Mektebi muallimi Derlikçizâde Hâfız Mehmed Sa‘îd Efendi’den temeşşuk ile icâzet almıştır. 1272 târihinde irtihâl etmekle Buçuktepe’de Tabya civârında defn olunmuştur. Bezir isi mürekkebin a‘lâsını bu zât i‘mâl eder idi. Mustafa Subhî İbni Ali Edirne silsilesine dâhil Alizâde demekle ma‘rûftur. Şuglî Ahmed Dede’den istifâza-i hüsn-i nazar ve hüsn-i hatt edip ba‘de’l-izin ibkâ-yı âsâra sa‘y üzere iken menâsıb-ı devriyeden biri ile bekâm ve cülûs-i Sultân Mahmûd Hân-ı Evvel târîhi olan 1143 senesinde altmış yaşında Manisa kadısı iken orada irtihâl [s.393] eyledi. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn. Edirne’de Sîvâsî Abdü’lazîz Dergâh-ı şerîfinde (ketebe Mustafa Alizâde) imzâlı ve bilâ târîh bir hilye-i sa‘âdeti vardır. Nefîsü’l-enfestir. Subhî mahlasıyla eş‘ârı Ravzatü’ş-Şuarâ’dadır. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1613 Mustafa Safâî Nakîbü’l-eşrâf ve Edirne mahkeme-i şer‘iye kâtibi idi. Hüsn-i hattı Murâdiye imâmı Hacı Hâfız Mehmed Efendi’den telemmüz ile icâzet almış idi. 1229 târihinde vefât etmekle Murâdiye Câmi-i şerîfi hatîresinde medfûn ve nakş-ı seng-i mezârı Rufâ‘î şeyhi Mustafa Kabûlî Efendi’nin söylediği târîh-i mevzûndur. Târîh Nakîb-i seyyidü’s-sâdât Safâî Mustafa Efendi Azîzü’l-vakt idi zâtı sehâvetle cihân içre Kitâbet hizmetiyle geçti ömrü şer‘-i garrâda Kirâmen kâtibîn olsun refîki külli ân içre Nidâ-yı irci‘î Hakdan erince gûşuna ol dem Perr açıp eyledi pervâz hümâ-veş âsumân içre Ecel câmın içip çekti fenâdan destini çünkim Bıraktı âl ü evlâdın gam u âh u figân içre Gelip seyyâre tebşîre Kabûlî dedi târîhin Adndir lâne-i rûhu Safâyînin cinân içre Nesr: Târih beytinde gelip seyyâreden murâd seb‘a-i seyyâredir ki yedi adettir. Vaz‘-ı hesâb olundukta târîh tamâm zuhûr eder. Mustafa İzzetî Makaralı nâm-ı diğerle Taş Mektep muallimi Hacı Hâfız Mustafa İzzet Efendi’dir. Sülüs ü nesihte Gâzî Mihâl Bey Mektebi muallimi Hacı Hâfız Mehmed Sa‘îd Efendi’den temeşşuk u telemmüz ile icâzet almıştır. Ve pek çok şâkird yetiştirmiştir. 1281 târihinde vefât etmekle Zindânaltı’nda Tatar Hân Kabristânı’nda Tuzhâne zahrında medfûndur. Mustafa Kesbî Edirneli’dir. Yelli Bergos semtindendir. Sülüs ü neshi evvelen Buhûrîzâde Abdullâh Efendi’den taallüm ve sâniyen Kavaklı imâmı Seyyid Ahmed Hilmi Efendi’den temeşşuk ile icâzet almıştır. Kesbî mahlasıyla eş‘ârı şuarâ sırasındadır. Mustafa Keşfî Kuloğlu demekle ma‘rûftur. Sülüs ü neshi Hacızâde Mehmed Emin Efendi’den temeşşuk ile icâzet almıştır. 1240 târihinde kitâbet etmiş olduğu bir tebâreke cüzü elde mevcuttur. Müzehhiblik sanatında mahâret-i kâmilesi vardır. 1250 hilâlinde vefât etmekle Yalnızgöz Köprüsü ile 1614 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Sultân Bâyezîd Köprüsü miyânında vâki Deliler Kabristânı’nda defn olunmuştur. Mustafa Medhî Maskat-ı re’si Kırcaali kazâsında Akçakıran karyesidir. Sarı Şeyh Mektebi muallimi Hasan Vasfi Efendi’nin birâder-i kihteridir. Sülüs ü neshi birâderlerinden temeşşuk ile icâzet almıştır. 1272 târihinde irtihâl-i dâr-ı bekâ etmekle Uzun Kaldırım’da Vize Çelebi Mescidi pîşgâhında vâki küçük mezarlığın vasatında medfûndur. Fakîr mukaddime-i ulûmu ve bidâyeten sülüs ü neshi bu zâttan ta‘allüm ü temeşşuk ile ahz-ı icâzet eyledim. Mustafa Himmetî Çiçekli Mektep muallimidir. Sülüs ü neshi selefi Hâfız Halîl Halîmî Efendi’den telemmüz ile me’zûn olmuştur. 1295 târihinde vefât etmekle Kıyak Kabristânı’nda defn olunmuştur. Mustafa Kolancızâde demekle ma‘rûf Hacı Hâfız Mustafa Şevkî Efendi’dir. Kıyak’ta Bürüncekci Câmi-i şerîfinin hatîbi ve kurbundaki mektebin muallimidir. Sülüs ü neshi Gâzî Mihâl Bey Mektebi muallimi Hâfız Mehmed Sa‘îd Efendi’den temeşşuk [s.394] ve telemmüz ile icâzet almış ve mahsûl-i desti olarak yirmi adeti mütecâviz mushaf-ı şerîf yâdigâr bırakmıştır. 1289 târihinde Hicâz’a azîmet edip Mekke-i Mükerreme’de irtihâl-i dâr-ı bekâ etmiştir. Mu‘înî Hoş-nüvîs idügi Seyyid Rızâ Tezkiresi’nde mezkûrdur. Mu‘înî mahlasıyla eş‘ârı şuarâ sırasındadır. Memiş Mehmed Hâfızu’l-Kur’ân. Eskicizâde Mevlânâ Hacı Hâfız Ali Medhî Efendi’nin birâder-i mihteri Hâfız Memiş Efendi’dir. Hacı Hallâç Mahallesi ahâlisindendir. Sülüs ü neshi Kavaklı imâmı Seyyid Ahmed Hilmi Efendi’den telemmüz ile me’zûn olmuştur. 1228 târihinde vefât etmekle Zindânaltı’nda birâderi kurbunda medfûndur. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1615 Münîbî Ahdî Tezkiresi beyânınca nesta‘lik hattâtıdır. Münîbî mahlasıyla eş‘ârı şuarâ miyânındadır. Harfü’n-Nûn Neşâtî Ahmed Dede Ta‘lîk hattâttıdır. Tercemesi Sultân Mehmed Hân-ı Râbi‘ ulemâsı sırasında ve Neşâtî mahlasıyla eş‘ârı şuarâ miyânındadır. Nasûh Abdurrahman Mahallesi’nde 1252 târihinde pâ-nihâde-i âlem-i nâsût olmuştur. Sülüs ü neshi Sarı Şeyh Mektebi muallimi Hasan Vasfi Efendi’den telemmüz ile icâzet almış ve bir adet mushaf-ı şerîf yzmıştır. Badehû tarîk-i kitâbete sülûk ile Kırkkilise kasabasında vergi kâtibi iken 1293 târihinde orada irtihâl eylemiştir. Nazîrâ Ta‘lîk hattâtı olduğu Kabûlî Dergâh-ı şerîfinde şu Gevher eyler hâki himmetle velî Şüphe etme öyledir Kavl-i Ali Nesr: Beytini bir levhaya yazıp [meşşekahû Nazîr-i Gülşenî] sûretiyle imzâ koymuş olduğu bi’l-müşâhade kayd edildi. Haffâfzâde Hüseyin Efendi’den temeşşuk etmiş olması muhtemeldir. Hatt-ı destiyle yazdığı Buhârî-i şerîfin iki cildi eldedir. Numan Enîs Bin Muhammedü’l-Hanefî El-Edirnevî Eş-Şehîr Bi-Hâcegân Reisü’l-küttâb. Hatt-ı sülüs ü neshi İstanbul’da üstâd-ı ma‘mûr imâm-ı Câmi-i Mîrahor Yedikuleli Seyyid Abdullah Efendi merhûmdan temeşşuk ile tahsîl ve izn ü icâzetiyle tebcîl olunmuştur. Aklâm-ı sâirede dahi benâmdır. Tercemesi bu ciltte (109) sahîfededir. Numan Edirne’de Çifteçeşme kurbunda olup hüsn-i hattı ammîleri Hâfız Mehmed Efendi himmetiyle Yesârîzâde İsmâil Efendi’den el alıp nice zamân sa‘y ile tahsîl eyledi. 1140 târihinde vilâdet ve hadd-i bülûğda icâzet ve 1170 târihinde otuz yaşında iken Şakâyıku’n-nu‘mân-ı hayâtı 1616 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si berbâd-gerde-i tünd-bâd-ı merg ü memât oldu. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn. Devhatü’l-küttâb’ta imâm-ı Câmi-i Mîrahor Seyyid Abdullâh Efendi’den aklâm-ı sittede olan dakâyıkı görüp ondan me’zûn olmuşlardır demiştir. Nakşî Molla Mustafa Üsküfçü Hızır Mahallesi ahâlisindendir. Hüsn-i hatta üstâdı olmayıp hod-be-hod tahsîl ettiği mervîdir. Hatt-ı celîde mahâret-i tâmmesi vardır. Eski Câmi-i şerîfin münakkaş yazıları bu zâtın mahsûl-i destidir. Müezzin mahfili mukâbilindeki kemerde (el-ulemâu veresetü’l-enbiyâi) ve dergâh kapısından câmiye duhûlde sağ taraftaki sütûn bâlâsında [eşrâfü ümmeti hameletü’l-kur’ân] levhalarını 1209 târihinde yazmış ve bu ikisine ketebesini koymuştur. Ve Sultân Selîm Câmi-i şerîfinin kubbesinde müdevver yazdığı sûre-i [s.395] ihlâsa dahi ketebe vaz‘ eylemiştir. Sultân Selîm ve Murâdiye ve Gâzî Mihâl Bey câmilerinde ve daha birçok cevâmi-i şerîfede yazıları vardır. Üç Şerefeli’de hünkâr mahfili ittisâlindeki pencere nezdinde (ve mâ erselnâke illâ rahmeten-li’l-âlemîn21) nass-ı celîlini şâmil ta‘lîk olunmuş bir kebîr münakkaş levhası ve eyâdî-i nâsta musanna‘ ve münakkaş levhaları lâ-yu‘ad velâ yuhsâdır. Müzehhiblik sanatında da yed-i tûlâsı vardır. 1224 târihinde vefât etmekle Kıyak’ta Orta Kabristân’da Arabacılar Meydanı’ndaki çeşme zahrında defn olunmuştur. Nüvîsî Ta‘lîk-nüvîsândan Yûnus Çelebi’dir. Nüvîsî mahlasıyla eş‘ârı şuarâ miyânındadır. Harfü’l-Vâv Veysî Hâce Kırımlı’dır. Edirne’de Küçük Arasta’da vâki Ahi Çelebi Mektebi muallimidir. Hüsn-i hatta mâliktir. 1196 târihinde irtihâl etmekle İstanbul yolunda Seyyid Celâlî Türbesi pîşgâhında defn olunmuş ve seng-i mezârında hattât yerine (yazıcı Veysî Hâce) ibâresi mahkûk bulunmuştur. 21 Enbiyâ / 107 RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1617 Harfü’l-Yâ Yahya Eş-Şükrü Beğce Câmi-i şerîfi imâmı ve Noktacı Kâsım Efendi Câmii ittisâlindeki Sinân Paşa Mektebi muallimidir. Hüsn-i hatta mâlik bir zâttır. 1266 târihinde vefât etmekle Beylerbeyi Câmi-i şerîfi pîşgâhındaki büyük kabristânda çeşme zahrında defn olunmuştur. Yahya Es-Sûfî Edirneli’dir. Abdullâh es-Sayrafî’den temeşşuk edip Hüdâvendigâr-ı esbak ni‘me’l-emîr-i muhakkak ebu’l-feth Mehmed Hân Gâzî’nin İstanbul’da binâ eylediği câmi-i kebîrin şadırvanı hâricinde pencereler üzerinde olan sûre-i fâtiha hattı bunlarındır. Ve dâhilinde bâb-ı câmiin hâricinde Akdeniz tarafında ibtidâki pencere üzerinde ketebesini yazmıştır. 882 târihinde rihlet edip türbe-i sagîre berâber havluya nâzır pencere dâhilinde vâki merkad bunların olmak üzere ma‘rûftur. 1179 târihinde vâki zelzele-i kübrâda câmi-i şerîf harâb oldukta ol pencerelerin kitâbeleri dahi münkesir olmakla eseri mahv olmuştur. Kezâ fî Tuhfetü’l-hattâtîn. Abdullâh es-Sayrafî’nin târîh-i vefâtı (742) ve Edirne’nin fethi (763) olduğuna göre Yahya Sûfî’nin Edirneli olması ve Abdullâh es-Sayrafî’den temeşşuk etmesi müsteb‘addır. Yakup Paşa İbni İshak Fi’l-asl Yahûdi iken Edirne’de devlet-i aliyyeye vuslat ve fenn-i tabâbet vesîle-i nisbeti olup Yahyâ es-Sûfî’den tahsîl-i hüsn-i hatt etmekle ebu’l-feth Sultân Mehmed Hân bir seferde Şıkk-ı Evvel defterdârı eyledi. Badehû şeref-i islâmla müşerref oldukta üç tuğ ile ikrâm olundu. Sonra sadrâzam arzıyla ırzıyla tekâ‘üd eyledi. 890 târihinde tâhûn-ı devrânda dâne-i vücûdu harca sürülüb bekâya hirâmân oldu. Yakup Râşid Hâfızu’l-Kur’ân. Edirneli’dir. Hatt-ı sülüs ü neshi Murâdiye imâmı İmâmzâde Hacı Hâfız Mehmed Efendi’den temeşşuk ettiğini ve isticâze eylediğini 1200 târihli bir icâzetnâmede tahrîr u tasrîh eylediği manzûr-ı fakîrânem olmuştur. 1618 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Yûsuf-ı Rûmî 1101 târihinde Üç Şerefeli Câmi-i şerîfi pîşgâhında idam olunan Küfrî Ahmed Efendi’nin âzâd-gerdesidir. [Küfrî Ahmed Efendi Malkara’da vefât eden sadrâzam Tekfurdağlı Mustafa Paşa’nın müteallikâtından idügi Râşid Târihi’nde mezkûrdur] sülüs ü neshi bizzât Hâfız Osmân’dan me’zûndur. Edirne [s.396] üstâdlarının bir silsilesi bunlardan teşa‘ub etmiştir. Sâl-i vefâtı 1121’dir. Kezâ fî Hatt-ı Hattâtân. Devhatü’l-küttâb’da târîh-i vefâtı 1120 mazbûttur. Abdullah Efendi’nin Tezkire-i Rumât nâm risâlesinde ber-vech-i âtî muharrerdir. Yûsuf-ı Rûmî râmîlerden olup dersaâdette Kağıthâne yolunda top yerlerinde Hasan Çelebi’den sonra doksan gez aşırı atmış ise de taş dikmeksizin vefât etmekle pehlivanlar ittifâkiyle taş dikmişler idi. İkinci taş onundur. Merhûm bazı yerleri atıp taş dikmemek mu‘tâdı imiş. Şam’da, Halep’te, Ankara’da, Tokat’ta yerleri vardır. Sultân Süleymân Hân-ı Sânî Belgrat Seferi’ne giderken Sofya menzilini atıp sipâhîlik ihsân olunmuştur. (İntehâ) Yûsuf Efendi Edirneli’dir. Sülüs ü neshi sâbıku’zzikr Çelebi İmâm demekle şehîr Hacı Mustafa Efendi’den ta‘allüm ü temeşşuk ile ketebe aldıktan sonra dersaâdete gidip sahhâflık sanatına sülûk ile orada üstâdân-ı zamân hizmetlerinden dûr olmayıp her bâr sohbetlerinden hisse-dâr ve tarz u vâdî ve reftârlarına sâlik ve eslâftan Şeyh Hamdullah ve sâir zevât-ı izâmın birçok âsârına mâlik olmakla berâber vâfir kütüb-i nefîse ve delâilü’l-hayrât ve emsâli âsâr-ı celîle kitâbetine muvaffak olmuş ve tabh-ı âhâr ve terbiye-i evrâk müsellem-i dest-i ma‘rifet-peyvesti bulunmuştur. Kezâ fî Devhatü’lküttâb. Tuhfetü’l-Hattâtîn’den Me’hûz Ta‘lîk Hattâtları Hüseyin Rızâî Edirne’dendir. Hüsn-i hatt-ı ta‘lîki Ömer Efendi’den tahsîl ve nice kıt‘a-i hûb ve terbiye-i şâkirdân ile lâzime-i kemâli tekmîl eylemiştir. Üstâdından sonra rihlet eyledi. Sâlih Edirne’den neş’e-yâb Kazasker imâm-ı sultânî Abdurrahman Efendi’ye intisâb ve mektuplarıyla kâmyâb ve tarîk-i kazâda mâlik-i nisâb olanlar- RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1619 dandır. Hatt-ı ta‘lîkte Edirne’de kâmrân-ı hüsn ü kemâl oldu. Îmân ile hatm olmak niyetiyle Muhammediye yazmaya ibtidâ ve hatmi esnâsında ömrü dahi hüsn-i hitâm bulduğu garâib-i ittifâkiyedendir. 1181 Ramazanı evâsıtında rihlet ve Topkapı hâricinde azm-i cennet eyledi. Mehmed Şehdî Edirneli’dir. Hatt-ı ta‘lîki Durmuşzâde Ahmed Efendi Edirne’de hâkim oldukta bir senede tahsîl eylemiş idi. 1128 târihindedir. Rumeli kudâtı eşrâfından iken rihlet eyledi. Mehmed Hayri İbni Mustafa Şehrîdir. Devlet-i aliyye Edirne’de bulunduğu eyyâmda Haffâfzâde Hüseyin Efendi’den icâzet almışlardır. Bir müddet serhengân-ı dîvân-ı sadrazamî kâtibi idi. Muahharen Şıkk-ı Sânî defterdârı oldu. Halûk u vukûr bir zât-ı pür-nûr idi. Edirne’den icâzet almakla kayd edildi. 1187 Zilkadesinde vefât etmekle dersaâdette Üsküdar’da medfûndur. İcâzetnâmelerde Ketebe ve İmzâları Görülüp Terceme-i Hâllerine Dest-res Olunamayan Hattâtînin Esâmîsi Dahi Ber-vech-i Âtî Teberrüken Zabt u Kayd Edildi. İbrâhim Edhem İbni Cerrâh Ahmed Ağa Sülüs ü neshi Konevîzâde Seyyid Abdullah Efendi’den temeşşuk edip 1238 târihinde ahz-ı icâzetle bekâm olmuştur. İbrâhim Hakkı Hâfızu’l-Kur’ân. Mûmâileyh Yıldırım’da Mevlânâ Aşık Kâsım’ın mektebine Hüseyin Âkif Efendi’nin irtihâlinden sonra muallim olmuş ve âtîde sûreti muharrer ketebe-i âcizâneme vaz‘-ı imzâ eylemiş ve ammizâdem Zâhide Züleyhâ Hanım ibnetü’[s.397]l-hâc Ali Ağa’ya 1274 târihinde hüsn-i hattan icâzet vermiş ise de üstâdı ve târîh-i vefâtı ve medfeni tahkîk olunamadı. İbrâhim Hilmî Hamamîzâde demekle şehîr olup 1188 târihli bir icâzetnâmede imzâsı görülmüştür. İbrâhim Hilmî Hâfızu’l-Kur’ân. 1242 ve 1250 târihli bir icâzetnâmede imzâsı vardır. 1620 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si İbrâhim Râsimî 1252 târihli bir icâzetnâmede imzâsı görüldü. İbrâhim Fâikî 1242 târihli bir icâzetnâmede imzâsı görüldü. Ahmed Akhisârî demekle ma‘rûftur. Bu nâm ile 1200 ve 1220 târihli icâzetnâmelerle daha sâir icâzetnâmelerde imzâsı müşâhade olundu. Hüsn-i hatta mâliktir. Ahmed Bakkal-zâde demekle ma‘rûftur. Bu nâm ile 1193 târihli icâzetnâme ile daha bazılarında imzâları görüldü. Hattı şâyân-ı takdîrdir. Ahmed Şeyhzâde demekle meşhûrdur. 1200 ve 1205 ve 1206 ve 1214 târihli icâzetnâmelerde nâm-ı mezkûr ile imzâsı müşâhade olmuş ve hattı şâyân-ı nazar bulunmuştur. Ahmed Hamdi Leblebicizâde Şeyh Ahmed Efendi nâmıyla 1183 târihli bir icâzetnâmede imzâsı vardır. Hatt-ı ta‘lîke de müntesiptir. Ahmed Seyfî Hâfızu’l-Kur’ân nâmıyla 1257 târihli bir ketebede imzâsı müşâhade olundu. Ahmed Necîb 1200 târihli bir ketebede imzâsı müşâhade olundu. Ahmed Nûrî Hacızâde. Bu unvan ile 1183 ve 1212 ve 1242 târihli ketebelerde imzâsı vardır. Hüsn-i hatta mâliktir. Ahmed Vehbî 1231 târihli icâzetnâmede imzâsı vardır. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1621 İsmâil Recâî Sülüs ü neshi Sarı Şeyh Mektebi muallimi Hasan Vasfi Efendi’den telemmüz ile 1257 târihinde ahzına muvaffak olduğu icâzetnâme görülmüştür. Eminü’z-Zekî 1238 târihli bir icâzetnâmede imzâsı vardır. Hasan Hayrî 1220 târihli bir icâzetnâmede imzâsı vardır. Hüseyin Rüşdü 1192 târihli bir icâzetnâmede imzâsı vardır. Hüseyin Rüşdü Sülüs ü neshi Kavaklı imâmı ve Saraçlar Mektebi muallimi Seyyid Ahmed Hilmi Efendi’den telemmüz ile 1233 târihinde aldığı icâzetnâme görülmüştür. Hakkı Hâfızu’l-Kur’ân. İcâzetnâme-i fakîrânemde imzâsı var ise de hüviyeti bilinemedi. Halîl Gazzazzâde. Bu nâm ile 1188 târihli bir icâzetnâmede imzâsı vardır. Halîl Lutfî Sülüs ü neshi Alemdâr Mektebi muallimi Hâfız Mahmûdü’l-hamîd Efendi’den telemmüz ile icâzet aldığını 1206 târihinde vaz‘-ı ketebe ettiği bir icâzetnâmede beyân eylemiştir. Halîl Yüsrî Hüsn-i hattı Alemdâr Mektebi muallimi Hafız Mahmûdü’l-Hamîd Efendi’den temeşşuk ile me’zûn olduğunu 1206 târihli bir icâzetnâmede imzâsıyla ifâde etmiştir. Hayrullah Es-Sürûrî Hâfızu’l-Kur’ân nâmıyla 1233 târihli bir ketebede imzâsı vardır. [s.398] Süleymân Hasîb Dâmâdzâde nâmıyla 1193 târihli bir ketebede imzâsı vardır. 1622 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Süleymân Sırrı Sülüs ü neshi Murâdiye imâmı Hacı Hâfız Mehmed Efendi’den temeşşuk u ta‘allüm ile 1193 târihinde aldığı icâzetnâme görülmüş ve kendisi Attarzâde demekle ma‘rûf bulunmuştur. Süleymân Şükrü 1220 târihli bir ketebede imzâsı vardır. Şükrü Eş-Şevkî 1238 târihli bir ketebede imzâsı vardır. Sâlih Hâfızu’l-Kur’ân. 1212 târihli bir ketebede imzâsı vardır. Sâlih Şükrü İbni Abdullah 1233 târihli bir ketebede imzâsı müşâhade olundu. Seyyid Sâlih Medhî 1252 târihli bir ketebede imzâsı müşâhade olundu. Tâhiru’t-Tevfîkî 1238 târihli bir ketebede imzâsı müşâhade olundu. Abdülkâdir Eş-Şükrü Mûmâileyhin hüviyeti tahkîk olunamamış ise de bazı icâzetnâmelere ketebe vaz‘ etmiş ve âti’zzikr Ali Hamdi Efendi’ye hüsn-i hattan icâzet vermiş olmakla bu mahalle sebt edildi. Abdî Es-Senâî 1214 târihli bir ketebede imzâsı müşâhade olundu. Osmân Zeki 1231 târihli bir ketebede imzâsı müşâhade olundu. Seyyid Osmân Necâtî 1205 bu ketebede kendisinin Kavaklı imâmı Seyyid Ahmed Hilmi Efendi telâmîzinden olduğunu yazmıştır. Osmân Vehbî 1233 ve 1242 ketebede imzâları müşâhade olundu. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1623 Atâullah 864 Rebiulâhiri selhinde Edirne’de hatt-ı nesh ile kitâbet etmiş olduğu manzûm bir İskendernâme Konya’da Mevlânâ Celâle’ddin Rûmî hazretlerinin dergâh-ı şerîfi kütüphânesinde manzûr-ı fakîrânem olmakla kayd edildi. İskendernâme dahi şa‘ir-i meşhûr Ahmedî tarafından Edirne’de taht-ı saltanata cülûs eden Emîr Süleymân’ın ism-i şerîflerine te’lîf edilip cevâiz-i seniyye ihsân buyurulduğu Sahâyifu’l-Ahbâr’da mezkûrdur. Ali Hamdi Abdülkâdir Şükrü Efendi telâmîzinden idügini 1242 târihli bir ketebeye koymuş olduğu imzâsıyla ifâde etmiştir. Ali Hamdi 1244 târihli icâzetnâme ketebesi vardır. Ali Sabri Mûmâileyhin 1252 târihinde Seyyid Mustafa Râsim Efendi’ye vermiş olduğu icâzetnâme elde mevcuttur. Ali Mâhir Et-Tevfîkî Hâfızu’l-Kur’ân. 1231 târihli ketebede bu sûretle imzâsı vardır. Ömer Hâmid 1231 târihli ketebede bu sûretle imzâsı vardır. Ömer Yesârî 1231 târihli ketebede bu sûretle imzâsı vardır. Îsâ Fâik 1231 târihli ketebede bu sûretle imzâsı vardır. Kâsım Hattî Edirne’de mekteb-i i‘dâdî-i askerîsi sarf ve nahiv muallimi idi. 1257 târihli ve daha sonraki icâzetnâmelerde imzâsı vardır. Seyyid Mehmed Hâfızu’l-Kur’ân. 1183 ve daha sonraki icâzetnâmelerde imzâsı vardır. 1624 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Seyyid Mehmed Çavuşzâde demekle ma‘rûftur. Sülüs ü neshi Kavaklı imâmı ve Saraçlar Mektebi muallimi Seyyid Ahmed Hilmi Efendi’den [s.399] temeşşuk ile 1205 târihinde icâzet almıştır. Mehmed Emin Rıfkı Hacızâde demekle ma‘rûf olup sülüs ü neshi Hacızâde Mehmed Emin Efendi’den telemmüz ile icâzet almış ve bilâ târîh icâzetnâmesi görülmüştür. Mehmed Duhânîzâde’dir. Sülüs ü neshi Saraçhânebaşı Mektebi muallimi Bekir Reşâd Efendi’den telemmüz ile 1244 târihinde aldığı icâzetnâme manzûr-ı fakîrânem olmuştur. Mehmed Duacızâde nâmıyla 1212 târihli bir ketebeye imzâ koymuştur. Mehmed Kirişçizâde demekle şöhret-dâdedir. Kavaklı imâmı Seyyid Ahmed Hilmi Efendi’den telemmüz ile icâzet aldığını 1205 ve 1214 târihli icâzetnâmelere koymuş olduğu imzâlarıyla ifâde etmiştir. Mehmed Hilmi 1220 târihli bir ketebede imzâsı müşâhade olundu. Mehmed Hayri Hâfızu’l-Kur’ân. 1238 târihli bir ketebede imzâsı müşâhade edildi. Mehmed Rif‘atî Hâfızu’l-Kur’ân. 1252 târihli bir ketebede imzâsı müşâhade edildi. Mehmed Remzi 1257 târihli bir ketebede imzâsı müşâhade edildi. Mehmed Sa‘îd Er-Reşîd Debbâğzâde demekle arîftir. 1250 târihli bir ketebede imzâsı müşâhade olundu. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1625 Mehmed Sa‘îd Er-Rif‘atî Sülüs ü neshi Karabulut Mektebi muallimi Hasan Hüsnü Efendi’den telemmüz ile 1252 târihinde nâil-i şeref-i icâzet olmuştur. Mehmed Sa‘îd El-Fazlî 1231 târihli icâzetnâmede imzâsı meşhûddur. Mehmed Şâkir Haffâfzâde’dir. 1210 târihli ve daha sonraki icâzetnâmelerde imzâları görüldü. Hüsn-i hatta mâliktir. Mehmed Şâkir Eş-Şükrü Alemdâr Mektebi muallimi Hâfız Mahmûdu’l-hamîd Efendi’den hüsn-i hattı temeşşuk u ta‘allüm ile icâzet aldığını 1206 târihli bir ketebeye koyduğu imzâ ile işâret etmiştir. Mehmed Şükrü 1200 târihli bir ketebede imzâsı görüldü. Mehmed Şerîf 1192 ve 1200 ve 1207 târihli icâzetnâmelerde imzâsı ve muahharen şeyhu’l-kurrâ Bıçakçızâde Hâfız Mehmed Efendi’den 1188 târihinde ahz etmiş olduğu icâzetnâmesi dahi görüldü. Mehmed Sâdık El-Attâr Bu nâm ile 1212 târihli icâzetnâmede imzâsı görüldü. Mehmed Tâhir Et-Tevfîkî Bu nâm ile 1238 târihli icâzetnâmede imzâsı görüldü. Mehmed Kâdir Eş-Şükrü Sülüs ü neshi Yeşilce Mektebi muallimi Hâfız Mehmed Necâtî Efendi’den ta‘allüm ile 1265 târihinde aldığı icâzetnâmesi görülmüştür. Muhammedü’l-Kâdirî Eş-Şehîr Bi-Ahi Baba Dersi‘âm ve şeyhu’l-kurrâ ve tarîkat-i aliyye-i Kâdiriyye müntesiplerinden olup Kebeyapıcı Mahallesi’nde vâki Hacı Memi Dergâh-ı şerîfi şeyhi Hacı Mehmed Ahi Efendi’dir. Bu unvan ile 1212 târihli ve daha sonraki ketebelerde imzâları görülmüştür. Dergâh-ı mezkûr hatîresinde 1626 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si medfûn idügi muhakkak ise de 1294 istîlâsında seng-i mezârı mahv u nâbûd olmakla târîh-i vefâtı anlaşılamadı. Mehmed Kâmil El-Edîb Bu nâm ile 1220 târihli bir ketebeye imzâ koymuştur. Mehmed Necîb Hâfızu’l-Kur’ân. Sülüs ü neshi Sinân Paşa Mektebi muallimi Yahya Şükrü Efendi’den temeşşuk ettiği 1286 târihinde kitâbet etmiş olduğu bir mushaf-ı şerîfe mevzû‘ ketebesinden müstebân olmuştur. [s.400] Mehmed Nazîf Sülüs ü neshi Sa‘dî şeyhi Mehmed Efendi’den telemmüz ile 1207 târihinde almış olduğu icâzetnâme manzûr-ı fakîrânem olmuştur. Mehmed Nakşî 1183 ve 1192 târihli ketebelerde bu nâm ile imzâsı görüldü. Mehmed Vehbi 1231 târihli ketebelerde bu nâm ile imzâsı görüldü. Mehmed Yüsrî 1242 târihli ketebelerde bu nâm ile imzâsı görüldü. Mahmûd Râsim 1231 târihli ketebelerde bu nâm ile imzâsı görüldü. Mustafa Bin Hâşim Bin Hâşimî El-Edirnevî 1156 senesi Zilkadesinin on dördüncü günü hitâm bulmuş olan bir Rûhî-i Bağdâdî dîvânına [alâ yedi ez‘afi’l-‘ibâd Seyyid El-hâcc Mustafa bin Hâncı Hâşim bin Hâşimî El-Edirnevî] nâmıyla ketebe vaz‘ ettiği görülmekle bu mahalle kayd u tahrîr edildi. Seyyid Mustafa Postalcızâde’dir. Sülüs ü neshi Yeşilce Mektebi muallimi Mehmed Mu‘tî Efendi’den telemmüz ile 1250 târihinde ahzı şerefine nâil olduğu ketebe görülmüştür. Mustafa Saatçizâdedir. 1192 ve 1183 târihli ketebelerde bu nâm ile imzâsı görülmüştür. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1627 Mustafa Hâfızu’l-Kur’ân. Kaptanzâde. 1233 târihli ketebede imzâsı vardır. Mustafa Mestçizâde dergâh-ı şerîfi şeyhi olduğu 1192 ve 1193 târihli icâzetnâmelere koymuş olduğu imzâsıyla işâret etmiştir. Mustafa Senâî İbni Mehmed Ağa Sülüs ü neshi Kavaklı imâmı Seyyid Ahmed Hilmi Efendi’den telemmüz etmiş ve 1214 târihinde icâzet almıştır. Mustafa Râsim Sülüs ü neshi Ali Sabri Efendi’den temeşşuk ile 1252 târihinde ahzına nâil olduğu icâzetnâme manzûr-ı fakîrânem olmuştur. Mûmâileyh hâfızu’l-Kur’ândır. Mustafa Râkım Hatt-ı sülüs ü neshi Berberzâde El-hâcc Ahmed Efendi’den telemmüz ederek 1192 târihinde ahzına muvaffak olduğu icâzetnâme ile me’zûn olduğu görülmüştür. Mustafa Şevki 1242 târihli bir icâzetnâmeye bu nâm ile imzâ ettiği görüldü. Mustafa Sıdkı 1205 ve 1242 târihli bir icâzetnâmeye bu nâm ile imzâ ettiği görüldü. Mustafa Fevzi 1257 târihli bir icâzetnâmeye bu nâm ile imzâ ettiği görüldü. Mustafa Kâşif Bazı icâzetnâmelerde ketebesi görülmüştür. Mustafa Medhi 1210 ve 1220 târihli icâzetnâmelerde imzâsı görüldü. Mustafa Himmetî 1205 ve 1214 târihli icâzetnâmelerde imzâsı görüldü. Yahya Hâfızu’l-Kur’ân. 1233 târihli bir icâzetnâmede imzâsı görüldü. 1628 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Edirne’de ve Hâriçte El-yevm Ber-hayât Bulunan Edirneli Hattâtîn Ahmed Rif‘atî Fakîr-i câmiu’l-hurûftur ki hatt-ı sülüs ü neshi Sarı Şeyh nâm-ı diğerle Taş Mektep muallim-i sânîsi Mevlânâ Mustafa Medhî Efendi’den ta‘allüm ü temeşşuk ile 1267 târihinde ahz-ı icâzet müyesser olmuş ve badehû birâderleri Mevlânâ ve Evlânâ Hasan Vasfi Efendi’den ikmâl-i nevâkısla 1269 târihinde min gayr-i resm ahzına muvaffak olduğum icâzetnâmelerde Rif ‘atî mahlası i‘tâ buyurulmuş idi. Esnâ-yı unfuvânîde şiire heveskârlığım mülâbesesiyle Edirne meclis-i kebîr-i eyâlet [s.401] baş kâtibi Rusçuklu Hacı Hâfız Mustafa Resâ Efendi cânibinden tensîb edilen (Râcih) mahlası bir müddet tahallüs edilmiş ise de elsine-i nâsda ve kuyûd-ı resmiyede nâm-ı âcizânem Ahmed Bâdî unvanıyla ma‘rûf olduğundan taraf-ı âcizânemden de o mahlas kabul olunmuştur. Gençlikte üç adet kelâm-ı kadîm kitâbeti müyesser olmuş ise de umûr-ı devlete dehâletten sonra sülüs ü nesih hatlarına atâlet târî olmakla celî hat ile bir takım elvâh yâdigâr bırakılabilmiştir. Hatt-ı rik‘ada Hüdâvendigâr vilâyeti defter-i hâkânî müdürü Hacı Sırrı Efendi’den isticâze edilmiştir. Mahall-i vilâdetim Kunduk Osmân Mahallesi olup terceme-i hâlim vergi müdürleri sırasındadır. Hüseyin Recâî Süle Çelebi Mahallesi ahâlisinden ve tâife-i zürrâ‘dan Hacı Hasan Ağa nâmında bir zâtın sulbünden 1259 târihinde kadem-nihâde-i sâha-i vücûd olmuştur. Hatt-ı sülüs ü neshi Hattât İbrâhim Edhem Sırrı Efendi’den temeşşuk ve hatt-ı ta‘lîki evvelen eski cerîde nâzırı Hâfız Ahmed Rüşdü Efendi’den ta‘allüm ve muahharen mûmâileyhin vukû-ı irtihâline mebnî onun telâmîzinden Mehmed Şevki Efendi’den telemmüz ederek icâzet almıştır. Yirmi iki mushaf-ı şerîf ve bir Hizbü’l-a‘zam ve bir Fenârî ve daha bir çok kütüb ü resâil kitâbet etmiş hüsn-i hatta mâlik bir zâttır. Şâkir Hâfızu’l-Kur’ândır. Süle Çelebi Mahallesi’nden ve arzuhâlci esnâfından Yazıcı Mıstık Efendi nâm zâtın sulbünden 1265 târihinde tevellüd etmiş ortanca mahdûmudur. Sülüs ü neshi Edhem Sırrı Efendi’den temeşşuk u ta‘allüm ve ulûm-ı arabiyeyi Çubukçuzâde Mevlânâ Mahmûd RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1629 Efendi’nin halka-i tedrîsinde tekmîl ederek icâzet almış ve bir adet mushaf-ı şerîf ile bir Kasîde-i Bür’e kitâbetine muvaffak olmuştur. Şevkî Nâmı Mehmed’dir. Taş Odalar Mahallesi’nde attâr esnâfından Hacı Abdülfettâhzâde Ahmed Efendi nâm zâtın sulbünden 1263 târihinde kadem-nihâde-i sâha-i vücûd olup sinn-i rüşde vâsıl ve hüsn-i hatta tab‘ında meyl ü rağbet hâsıl olduktan sonra sülüs ü neshi Câmi-i Atîk Mektebi muallimi Hacı Hâfız Şerîfü’l-Hıfzî Efendi’den ve hatt-ı ta‘lîki eski cerîde nâzırı demekle ma‘rûf Hâfız Ahmed Rüşdü Efendi’den ta‘allüm ü temeşşuk ile icâzet almıştır. Nesih hat ile bir mushaf-ı şerîf ve hatt-ı ta‘lîk ile bir şifâ-i şerîf ve daha bir çok kütüb ü resâil tahrîrine muvaffak olmuştur. Eğerçi hatt-ı ta‘lîkte üstâd ve mazhar-ı sâpâş-ı rûh-ı imâd ise de adem-i revâc münâsebetiyle küşâd ettiği yazıcı dükkanında hakkâklık sanatıyla dahi iştigâl ederek ta‘ayyüş eylemektedir. Erzincânî Hacı İzzet Paşa’nın Üç Şerefeli Mektebi’ndeki türbesi bâlâsında olan târîhin hattı bu zâtın mahsûl-i destidir. Ketebe dahi vaz‘ etmiştir. Ârif Nâmı Mehmed’dir. Hâfızu’l-Kur’ân ve şeyhu’l-kurrâ olup Tütüncü Ahmed Ağa’nın sulbünden 1259 târihinde Hasan Paşa Mahallesi’nde kadem-nihâde-i âlem-i vücûd olmuştur. Sülüs ü neshi Alemdâr Mektebi muallimi Keçecizâde Hacı Mehmed Hicâbi Efendi’den ve ulûm-ı arabiye ile usûl-ı kırâati Eski Câmi-i şerîf hatîbi şeyhu’l-kurrâ Hâfız Mehmed Efendi’den temeşşuk u tederrüs ile icâzet almıştır. Hatîb-i mûmâileyhin ahîren vukû-ı vefâtına mebnî cihet-i hitâbet bu zâta tevcîh olmakla elyevm Eski Câmi hatîbi demekle ma‘rûftur. Edirne’nin istinâf cezâ mahkemesinin zabt-ı kitâbetinden 1318 târihinde tekâ‘üd olmuştur. Altı adet mushaf-ı şerîf ve yedi sekiz vilâyet sâlnâmesiyle resâil-i sâire kitâbet etmiş hûb-sadâya mâlik bir zâttır. [s.402] Ali Remzi Hafızu’l-Kur’ân ve şeyhu’l-kurrâ ve zâir-i beytu’llah-ı ulyâ olup Sarı Şeyh nâm-ı diğerle Taş Mekteb muallimi ve Süle Çelebi Câmi-i şerîfi imâmıdır. 1258 Zilhiccesinde Hattât Mevlânâ Hasan Vasfi Efendi’nin sulbünden Süle Çelebi Mahallesi’nde pâ-nihâde-i âlem-i vücûd olmuştur. Mûmâileyhin ortanca mahdûmudur. Hatt-ı sülüs ü neshi pederinden temeşşuk ve tahsîl ve ulûm-ı arabiyeyi Berber Mevlânâ Mehmed 1630 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Efendi’den tederrüs ve usûl-ı kırâatı Karabulut Mektebi muallimi Hâfız Tâhir Efendi’den taallüm ile icâzet almış ve mekteb-i mezkûrda bir çok hattât u huffâz yetiştirdiği gibi on beş mushaf-ı şerîf ve üç delâil-i şerîfe ve iki Hizbü’l-a‘zam ve bir kasîde-i bür’e ve kırâattan ve sâireden hayli resâil kitâbetine muvaffak olmuş ve Eski Câmi-i şerîfte derse çıkıp halka-i tedrîsine hâzır olan tullâbdan dokuz zâta 1309 senesi Rebiulevvelinin otuzuncu gününde birinci defa ve 1318 Cemâziyelûlâsının on üçüncü gününde de bir zâta sâniyen ulûm-ı arabiyeden ve 1313 senesinde bir zâta da ulûm-ı kırâattan icâzet vermiş ve mektebin muallim-i evvelliği vazîfesini el-yevm hüsn-i ifâda ber-devâm bulunmuştur. Veffakahu’llâhü Teâlâ. Mehmed Reşîd Hattât Mevlânâ Mustafa Medhî Efendi’nin sulbünden Süle Çelebi Mahallesi’nde 1257 târihinde âlem-i vücûda kadem-nihâde olmuştur. Mârrü’z-zikr Hacı Hâfız Ali Remzi Efendi’nin ammizâdesidir. Sülüs ü neshi pederinden telemmüz ile icâzet almış ve on üç mushaf-ı şerîf kitâbetine muvaffak olmuştur. Mehmed Kâmil Yazıcı esnâfından Altıparmak Hâfız Ahmed Efendi’nin sulbünden 1257 hilâlinde Kazzaz Sâlih Mahallesi’nde pâ-nihâde-i âlem-i nâsût olmuştur. Sülüs ü neshi Sarı Şeyh Mektebi muallim-i sânîsi Mevlânâ Mustafa Medhî Efendi’den temeşşuk ile 1269 târihinde me’zûn olmuş ve ulûm-ı arabiyeden dahi icâzet alarak el-yevm Sarıca Paşa Medresesi müderrisliği uhdesinde olduğu hâlde pederi mesleğine sülûk ile emr-i ma‘îşeti Üç Şerefeli’de vâki dükkanda yazıcılık ile istihsâl eylemekte bulunmuştur. Mustafa Râsim Asâkir-i şâhâne alay ümenâsından Hacı Râşid Efendi nâm zâtın sulbünden 1255 târihinde Tekke-i Ali Paşa Mahallesi’nde kadem-nihâde-i âlem-i vücûd olup hâl-i sabâvetinde sülüs ü neshi Çiçekli Mektep muallimi Hâfız Mustafa Himmetî Efendi’den ve ulûm-ı arabiyeyi Mevlânâ Küçük Hacı İbrâhim Efendi’den temeşşuk u tederrüs ile icâzet almıştır. Altı adet mushaf-ı şerîf ve bir şifâ-i şerîf ve bir delâil-i şerîfe ve bir hizbü’l-a‘zam ve usûl-ı menâr-ı İbni Mülk ve Kudûrî ve sâire kitâbet edip el-yevm Edirne’de uhdesine tevcîh buyurulmuş olan Sultân Bâyezîd Hân-ı Sânî Câmi-i şerîfi Cuma vâızlığı vazîfesini îfâ ve eyyâm-ı sâirede Edirne bezistânında ahz u i‘tâ ile erzâk-ı mukaddereyi istîfâ eylemekte bulunmuştur. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1631 Mustafa Fevzi Elbistân ahâlisinden Hâfız Osmân Efendi nâm zâtın sulbünden 1291 târihinde Edirne’nin Yıldırım cihetinde tevellüd etmiş ve 1294’te Rusyalı’nın Edirne’yi istîlâsı esnâda âilesi halkıyla Adana’ya hicret ve bir müddet orada ikâmetle mukaddime-i ulûmu tahsîl u ikmâl ettiği sırada sülüs ü nesh ü ta‘lîk hatlarını da ta‘allüm ü temeşşuk ile mertebe-i kemâle îsâl eylemiştir. Mûmâileyh 1317 târihinde Edirne’ye gelmiş ise de az müddet zarfında avdetle İran ve Arabistân cihetlerinde âlem-i seyâhatte imrâr-ı evkât eylemekte bulunmuştur. Eş‘ârı dahi olduğu tahkîk kılınmış ise de dest-res olunamamıştır. [s.403] Mustafa Hâfızu’l-Kur’ân ve Kurrâ-i Hasan Paşa Mahallesi’nde Leblebici Fazlı Efendi nâm zâtın mahdûmudur. Sülüs ü neshi evvelen Tahmis Mektebi muallimi Hâfız Sükûtî Efendi’den ta‘allüme mubâderet eylemiş ise de mûmâileyhin gözlerine amâ târî olmasından dolayı kendi teveccühleriyle Kadı Bedreddin Câmii sâhasında el-yevm eser-i binâ olmayan mektep muallimi şeyhu’l-kurrâ Hacı Hâfız Abdüllatîf Efendi’den temeşşuk ederek icâzet almıştır. Tercemesi kurrâ miyânında dahi mezkûrdur. Mustafa Bin El-Hâcc Hasan Haffâfzâde Hüseyin Efendi’den telemmüz ile ahz-ı icâzet etmiştir. 1127 târihinde kitâbet olunmuş elde bir kıt‘ası vardır. İsmâil Bin Ahmed Yesârîzâde Tercemesi bu cildin 359 sahîfesindedir. Ta‘lîk u dîvânîde çepnüvîsândan idügi dahi Hatt-ı Hattâtân’da mezkûrdur. Mehmed Atâullah Bey İbni Râsim Ebûbekir Paşa Edirnevî Reisü’l-küttâb. Tercemesi bu cildin 108 sahîfesindedir. Cevdet-i hatt-ı dîvânî ve rik‘ada ser-âmed-i ükefâ idügi Sefînetü’r-rüesâ nâm eserde mezkûr olmakla bu mahalle dahi kayd edildi. [s.404] Edirne Hattâtlarının Birinci Silsilesinin İcâzetnâmesi Sûretidir ثلث (مجلس العلم روضة من رياض الجنان) شاكردك خطى نسخ {قال رسول اهلل صلى اهلل عليه و سلم ان اهلل تعالى زين السماء بالكوكب و زيّ َن المالئكه بجبريل عليه السالم و زيّ َن االيّا َم بيوم الجمعة و زيّ َن الجن َة بحو ٍر 1632 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si و قصور .و زيّن االنبيا َء بمحم ٍد عليه السال ُم} شاكردك خطى ِ بكتبت غيره .زاد اهلل كمالَ ُه .و انا تاداعى المحر ُر بكماله اذنته النواله. ول ّما اذن ّ الحاج على اجزت بوضع الكيب َة مير حسن الحسنى ط ّول اهلل عمره .و لنا السيد ّ الستا ِذ الحاج نائل محمد عبّاس عبد الجبّارزاده .بسم اهلل الرحمن الرحيم .الحمد ثم كتب جم َع ما كان و ما يكونُ .لتكوم هلل الذى خلق َ اللوح و القلم و النونّ . االمى الذى النبى ّ له الحجة البالغ ُة عليهم الى يوم يبعثون .و الصلوة و السالم على ِّ َع َجزض عن اكتناه اال ّولون و اآلخرون .و على آله و اصحابه الذين ْاستنار وا بنور كتابت ِه المكنون .و بع ُد فهذه رقيم ُة اجاز ٍة و رسميت ُه ادبٍو استجاز ٍة .مأثورٌة من آدم ثم ُم َص ِّر َب ِّ ابن الخط ابو ِ االولياء و اعلم االصفياء الى ٍ الحسن َ ابن مقلة الوزراءّ . الب ّواب .الى ان جاء ُم َج ِّم ُل طور الكتاب ِة جمال الدين .الّذى ا َ سحر َبطل بغؤائِ ِم قلمه َ ماروت و َّ ثم هاروت و َ َ تحل ِت ُ الرقاع ِمن ُكني ِة و تَلئالء ال ّد ُّر الياقوت المستعصمىّ . المحفوظ و َمظ َه ُر كتائب الكرا ِم البر َر ِة صاحب الحظِّ ِ اللوح جا َء ُمظ َه ُر عجائب ِ ِ ِ ِ ِ سوخ و االتقانَ .سم ُّى جام ِع الران الر ِ المخوظ موالنا الشيخ حمداهلل .و بعده صاحب ُّ ِر بحافظ عثمان .اسكنهم هلل فى ريلض الجنان .و افاض علينا من مددهم المشته ُ ُ ِ السطو ِر متقطنًا فوق ة ر المحر ر االسط هذه صاحب كان ا م ل و الميزان. الى يوم ِ ّ ّ ّ للقواعد المقرر ِة عند االساتذ ِة من اولى الفصلاِ لموفور .اعنى به حسن حسنى ابن قابل الوكالة الكبرى حامل االمان ِة ال ُعظمى و ِ المير على االلهامى ابن صدر لبصدورِ . يسر لَ ُه فى الجن ِة ما يشا ُء. االسبق السيد چلبى مصطفى پاشا رحمه اهلل تعالى و َّ الفيتُ ُه حؤيًا بالقبول و صا ِع ُدا الى مدارج الكمال فوق المامول .اجزن ُه برسم اسم ِه تحت ما يرس ُم ُه َح ْسبَ َما جرت به عادة الفحولز و انا الفقير الالئذ الى بلبِه و ِ الحاضع العائِذ بجنابه احمد المعروف بمجدى المتلمذ مصطفى بن الشيخ العريف بالتوفيق. اذنته كذلك و انا الفقير محمد العاصم بارك اهلل ّ خطه .و انا تاحقير الحافظ محم ٌد الفريد اذنته كذلك .زاد اهلل ّ خطه و كماله .و اذن له الحاج الحافظ قنوىزاده .و على الرمزى .و اذن له السيد بكر الرشا ُد .و اذن له الحاج اذن له الحاج الحافظ ّ احمد الحمدى و اذن له السيد الحافظ السيد الحافظ ابراهيم الفائقى .و اذن له السيد الحافظ احمد النورى .و اذن له الفقير يحيى الشكرى .و انا الفقير الحافظ محمد الطبعى المعروف بدرلكجى زاده اذن كذلك .و اذن له حافظ القران الشهير على الحمدى من تالميذ بالشريف الفطرى حواجه زاده .و انا المذنب السيّد ٌ عبدالقادر الشكرى كذلك .و اذن له السيد الحافظ عثمان الوهبى .و اذن له السيد الحافظ العريف بعزتى .و اذن له الفقير احمد الصوفى .و اذن له الفقير السيد حسن الوصفى .و اذن له حلفظ القران الشهير بالسيد الزاهدى خواجه زاده .و اذن له مجمود النورى .و اذن له ابراهيم حلمى .و اذن له االمام محمد الزاهدى .و اذن RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1633 له السيد على الحميد .اذنته كذلك .و اذن له السيد سعيد المعروف بطبعى .و الرشاد .و اذن له الفقير محمد اليُسرى .واذن له السيد اذن له السيد اسماعيل ّ على االلهامى لبة صدر الصدور االسبق السيد چلبى مصطفى پاشا سنه ١٢٤٢ [s.405] Edirne Hattâtlarının İkinci Silsilesinin İcâzetnâmesi Sûretidir خيرا يُف َِّق ُه فى الدين) (شاكردك خطى) (ثلث) (و من يُراد اهلل به ً (نسخ) {قال رسول اهلل صلى اهلل عليه و ي ّلم .التسبّوا اصحابى فلو ّان احدكم انفق َحد ذهبًا ما بلغ ُم َّد احدهم وال نصيفه .صدق رسول اهلل} (شاكردك خطى) مثل ا َ نشر لواء االداب و االدب ,و رفع اهلها على اعلى الرتب .و اشهد الحمد هلل الذى ّ ان ال اله اال اللهع وحده الشريك له .شهادًة تب ّلغ قائلها فوق ما طلب .و اشهد ّان سيدنا محم ًدا عبده و رسوله .سيد العرب و العجمز صلى اهلل عليه و على آله بما مادح بذكره و كتب .و رضى اهلل تعالى ،ع ّمن فى طاعته و سيدة الكتاب. نطق ٌ اشارات من كتاب اهلل تعالى .منها قوله ع ّز و ّ جل .او اثار ٍة من فان للخط اما بعد ّ ٌ عل ٍم .و قوله تعالى ع ّلم بالقلم .وروى عن ابن عباس رضى اهلل عنه .قال رسول اهلل صلى اهلل عليه و سلم (من ج ّود كتابته بسم اهلل الرحمن الرحيم دخل الجنة) قال على كرم اهلل وجهه و رضى اهلل عنه (اكرموا اوالدكم بالكتابة فان الكتابة من اهم السرور عليكم بحسن ّ صاحب الخط فانّه من مفاتيح الرزق) و بعد ُ االمور و اعظم ّ سرى المعروف بعطارزاده وفقه اهلل تعالى و كان من هذه القطعة المرغوبة سليمان ّ القبول و قد استحسنه االساتيذ الخطاطون .قاذنته و اجزته بوضع الكتبةز ك ّلما خطّ شيئًا فتبارك اهلل سبحانه و تعالى و زاده عمره و شرفه و اقباله و انا المجيز اضعف العباد الحاج حافظ محمد المولوى المعروف بامام زاده االمام بجامع مراديه و قد جازنى السيد محمد المعروف بامام زاده و كما اجازه شفلى دده و كما اجازه حافظ محمد المعروف بكوكب و كما اجازه حافظ عثمان المعروف و كما اجازه درويش على و كما اجازه خالد المعروف و كما اجازه حسن االسكدارى و كما الرسم اجازه محمد دده و كما اجازه مصطفى دده و هو من استاذه و ابيه واضع ّ شيخنا و مستندنا و اساتيذنا المرحوم و المغفور حضرت حمد اهلل المعروف بابن الشيخ مصطفى االماسى ر ّوح اهلل روحه و كما اجازه خير الددين المرعشى و هو من عبداهلل الصيرفى و هو من قبلة الكتاب كمال الددين ياقوت المستعصمى و البغدادى و هو من ابى على محمد بن على بن حسن بن مقله الوزير و هو من محول الخط عن الكوفية و رئيس المشايخ الصوفية حضرت حسن البصرىو هو من حضرت اسداهلل الغالب على ابن ابى طالب كرم اهلل وجهه و رضى اهلل عنه 1634 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si و من حضرت صاحب الحياء و االيمان عثمان ابن عفان رضى اهلل عنه و عن كافة الصحابة رضوان اهلل تعالى عليهم اجمعين .الحمد لمن قسم بانون و القلم و سرى صلى اهلل على رسوله محمد و اله و س ّلم و بعد فهذا احسن الخط سليمان ّ المعروف بعطارزاده فاذنته و اجزته كلما خط شيئًا فتبارك اهلل سبحانه و تعالى و زاده عمره و شرفه و اقباله و انا الفقير احمد المعروف بكتانى زاده و انا الفقير صالح زاده اذنته كذا و انا الفقير محمد المعروف بسيخ زاده و انا الفقير حافظ زاده اذنته كذا و انا الفقير الحاج سليمان حسيب المعوف بدانادزاده اذنته بوضع الكتبة المرغوبة و انا الفقير الشيخ محمد سعدى اذنته كذلك و انا الفقير الحاج احمد صادق بسليمان پاشا زاده اذنته كذلك و انا الفقير اضعف الكتاب السيد احمد الحلمى المعروف امام بمجلۀ قواقلى اذنته كذلك و انا الفقير سيد محمد امين سعدى اذنته كذلك و انا الفقير السيد مصطفى المعروف الشيخ مستجى زاده اذنته بوضع الكتبة و انا الفقير السيد عبدالوهاب المعروف بحاج زاده و انا الفقير السيد عبداهلل المعروف اذنته كذلك و انا الفقير احمد المعروف ببقال زاده اذنته الصفايى و انا الفقير سيد محمد صادق بقاضى زاده كذلك و انا الفقير مصطفى ّ اذنته كذلك و انات الفقير محمد الرفيع بطاشجى زاده و انا الفقير سيد محمد طاهر اذنته كذلك اللهم اغفر لنا ولوالدينا ولآلبائنا والساتيذنا ولمشايخنا والقربائنا وصانا بالدعاء الخير و لجميع المؤمينن و المؤمنات و المسلمين والحبّائنا و لمن ّ و السلمات االحياء منهم و االموات برحمتك يا ارحم الراحمين, تحريرا فى سنة الثالث و العشرين و مائة و الف من هجرة من له الع ّز و الشرف ً السعادة ,فى ١٢ج سنه ١١٩٣ [s.406] İkinci Silsilenin Diğer İcâzetnâmesi Sûretidir ا ا ب م ا ا ك RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1635 ا ا ا و ذ ق ا ا ا ا م ب ت . ا ك ب م ا ا ا و ا ا ز ا [s.407] Edirne Hattâtlarının Üçüncü Silsilesinin İcâzetnâmesi Sûretidir ثلث [رأس الحكمة مخافة اهلل صدق] خط شاكرد الشر امسك عنه بعبده اهلل اراد نسخ {قال رسول اهلل صلى اهلل عليه و س ّلم اذا ّ يذنبه حتى يوافى به يوم القيمة} خط شاكرد 1636 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si الحمد هلل الذى كتبه ماكان و يكون و اقسم بالقلم وما يسطرون تعظي ًما لشان القلم وما يكتبون .والصلوة و السالم على من انزل عليه ن و القلم وما يسطرون .و على اله و صحبه الذين اتبوعه الى يوم يبعثون .و بعد فهذه سطور فى حق االجازة على رضى اهلل و المستنفذة المنكشفة المتأثرة من النبى صلى اهلل عليه و س ّلم الى ٍ على رضى اهلل عنه عنه اكرموا اوالدكم بالكتابة فان الكتابة من اهم االمور و من ٍ الى الحسن البصرى ومنه الى الشيخ قاسم و منه الشيخ بن مقلة الوزير ومنه الى على المشهور بابن الب ّواب و منه الى الشيخ اسحق و منه الى الشيخ على البغدادى و منه الى الشيخ اويس و منه الى الشيخ طلحه و منه الى الشيخ على بن زيد و منه الى الشيخ زين العابدين و منه الى الشيخ ابى ذر و منه الى الشيخ شهاب الدين و منه الى الشيخ جمال الدين و منه الى الشيخ قبلة الكتاب و منه الى الشيخ ياقوت و منه الى الشيخ يحيى و منه الى الشيخ احمد و منه الى الشيخ وفى و منه الى الشيخ عبد اهلل الصيرفى ومنه الى خيرالدين و منه الى الشيخ حمداهلل المعروف زمنه الى مصطفى دده ومنه الى محمد دده ومنه الى پير محمد دده ومنه الى الحسن االسكدارى و منه الى الشيخ خالد دده ومنه الى درويش على ومنه الى حافظ عثمان افندى ومنه الى يوسف الرومى ومنه الى چلبى امام افندى ومنه الى خفاف زاده حسين افندى ومنه الى حافظ القران ابراهيم افندى ومنه الى حافظ القران محمد القراء المعروف ببچاقجى زاده افندى روح اهلل ارواحهم و بعد فهذا حسن الخط بتوفيق اهلل تعالى من يد ُ خليل اليُسرى وفقه اهلل تعالى لما يحبه و يرضيه و وقيه عن موجبات رداه لماوجبته موافقًا للقواعد المقررة بين االساتيذة من المتقين و كان من القبول بمحل فاذنته بوضع الكتبة تحت كتابته و انا الفقير محمود الحميد بن محمد االمين. و انا الفقير الحاج محمد بحافظ القران اذنته بوضع الكتبه و من الفقير حافظ سيف الدين اذنته كذلك و اذن له مصطفى الراسم معلم صبيان فى مكتب مراد خان اذنته كذلك و انا الفقير على الرمزى اذنته كذلك و انا الفقير السيد احمد المعروف بشيخ زاده اذنته بوضع الكتبه و انا الفقير محمد الزهدى و انا الفقير السيد عبداهلل اذنته كذلك و اذن له محمد العاصم العريف بخواجه زاده اذنته كذلك و انا الفقير الحقير السيد محمد ببوشناق زاده و اذن له الفقير السيد الحافظ يعقوب راشيد لما استأذن صاحب القطعه بالكتبة فى تحريراته يعنى الحاج محمد االمام بجامع سلطان سليم اذنت بوضع الكتبة و انا الفقير حمدى المشتهر امام بجامع صراف و انا الفقير الحاج محمد كريشجى زاده اذنته كذلك و اذن له الفقير خليل الطفى كما اذن لى بذلك استاذى محمود الحميد بحافظ القران و اذن له محمد شاكر RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1637 الشكرى كما اجازنى بذلك استاذى محمود الحميد بحافظ القران اللهم اغفر لنا و لوالدينا و الساتيذنا و لمن حق علينا و لصاحب هذه القطعة ولوالديه امين الحمدهلل الذى جعل الخط من خواص االنسان و خلعى االنسان بسببه من كدورات النسيان و الصلوة على محمد مادامت االفالك و االكوان .لسنة ست و مائتين و الف. فى سنة ١٢٠٦ [s.408] İşbu İcâzetnâmeler 1242 Târihinden Sonra İhtisâr Edilmiş Olduğundan Bir Nüshasının Sûreti Teberrüken Derc Edildi ثلث [قال النبى عليه السالم] خط شاكرد نسخ {قال رسول اهلل صلى اهلل عليه و س ّلم .من تعلم العلم للبكر فقد مات جاه ً ال فقيرا و من اعلم للمناظر ِة و الجدال فقد مات فاسقًا و من تعلم للقوة فقد مات ً ومن تعلم للعلم فقد مات مؤمنًا} خط شاكرد بسم اهلل الرحمن الرحيم الحمد هلل الذى خلق اللوح و القلم و علم االنسان مالم يعلم و الصلوة و السالم على محمد سيّد بنى آدم و على اله و اصحابه خير االمم صاحب هذه الخط السيد مصطفى الراسمى متفطنًا للقواعد االصول و بعد فلما كان ُ و صاع ًدا الى مدارج الكمال فوق المأمول اجزته برسم اسمه َح ْسبَما جرت به عادة الفخول و انا الفقير السيد على البصرى و اذن له السيد الحافظ خليل الحلمى و اذن له الفقير الشيخ احمد و اذن له الحافظ محمد السعيد البطعى و اذن له احمد الذهنى و اذن له شريف الفطرى و اذن له الفقير السيد حسن الوصفى و اذن له الحاج محمود النورى و اذن له السيد محمد الزهدى و اذن له محمد الحجابى و اذن له محمد الزهدى و اذن له الحافظ احمد الرشدى و اذن له السيد الحافظ ابراهيم الراسمى و اذن له على البصرى و اذن له الفقير محمد المعطى و اذن له الخلوصى و اذن له السيد اسماعيل الرشاد و اذن له حسن الحسنى و اذن له الفقير صالح المدحى سنة اثنتين و خمسين و مائتين و الف١٢٥٢ . Edirne’de İcâzetnâmeler El-yevm Bu Usûl Üzere Tertîb u İ‘tâ Olunmaktadır. 1319 1267 Târihinde Ahzına Muvaffak Olduğum Ketebe-i Âcizânemin Sûretidir ثلث [اليرحم اهلل من اليرحم الناس] نسخ {عن ابن عمر رضى اهلل عنه انه قال قال رسول اهلل صلى اهلل عليه و سلم. العشى ان كان من اهل الجنة و ان ض عليه مقصدُه بالغدات و اذا مات الرجل ُع ِر َ ّ كان من اهل النار فالنار .صدق رسول اهلل فيما قال} بسم اهلل و بحمده و نصلى على محمد و اله وبعد فلما كان الباعث الى رقم هذه 1638 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si الوثيقه احمد الرفعتى اجتهد فى فن الكتابة و بلغ منها ما بلغ بعونه تعالى اجزت ان يكتب عنوان الكتبه تحت ماكتبه و انا لبفقير مصطفى المدحى اذنته بوضع الكتبه و انا الفقير السيد الحافظ خليل الحلمى و اذن له الحافظ احمد الذهنى و اذن له الحاج محمود النورى و انا الفقير الحاج العريف بعزتى اذنته كذلك و اذن له الفقير حسن الوصفى و انا الفقير السيد مصطفى المدحى اذنته كذلك و اذن له الحاج ابراهيم النامقى و اذن له السيد مصطفى الراسمى و اذن له الحاج شريف الحفظى و اذن له الفقير الحافظ محمد السكوتى و اذن له الفقير الداعى حسن رضائى و اذن له الفقير حسن الوصفى و اذن له الفقير السيد الحافظ الحقى و اذن له الفقير ١٢٦٧ السيد الحافظ محمد الحجابى و اذن له محمد الرشيد سنة Def ‘a-i sâniye olarak ismi üzerinde sürhla hatt keşîdeli Hasan Vasfi Efendi’den aldığım icâzetnâme istîlâda zâyi‘ olmuştur. [s.409] Sehî Bey Tercemesi Ravzatü’ş-şuarâ’da mezkûrdur. Şâ‘ir-i meşhûr Necâti Bey’in vefâtına söylemiş olduğu Nakl-i Necâti âleme târîh olmagın Târîhini Sehî dedi gittin Necâtî âh Târîhini Necâtî merhûmun mezârı levhasına müsennâ hatt ile kendisi yazdığını ahîren mütâla‘a-güzâr-ı âcizânem olan Heşt Behişt nâm tezkiretü’ş-şuarâsında Necâtî’nin tercemesinde zikr etmiş olduğundan bu mahalle kayd edildi. Şevkî Tercemesi Sehî Bey Tezkiresi’nden aynen nakl olunmuştur. Mûmâileyhin ismi Yûsuf ’tur. Edirneli bir hâtunun kuludur. Küçücükten besleyip okutmuş tahsîl-i ulûm etmiş kitâbet ilminde ser-âmed-i cemî‘-i hutûtu bî-mânend-i pâzâr derdmen kimesne idi. İttifâk var ki hatt-ı rıkâ‘ı yâkuttan pek yazardı. Memâlik-i Rûm’da her tarafta hüsn-i hatt ile müte‘ârif Arabî vü Pârisî vü Türkî dilde eş‘ârı var ehl-i ilm kısmındandır. Hattı sebebiyle Sultân Bâyezîd ulûfe etmiş idi. Nihâyet derecede rind ü bî-pervâ nâ-ümîd olup kimesnenin mahkûmu olmayayım diye vazîfe kabûl eylemedi. Felâketle ömrü âhire yetişip İstanbul Dâru’şşifâsı’nda fevt olup mezârı Galata cânibindedir. Ve Tevârih-i Âl-i Osmân inşâ edip mübâlağa ma‘ârif sarf etmiş pehlivân-ı münşîdir. Aydınlı Visâlî hakkında bu şiiri demiştir. Şiir Nâsih-i fenn-i beyân ya‘ni Visâlî hazreti San‘at-ı şi‘r içre öte ucudur devletsizin RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1639 Şi‘rin istermiş Necâtînin ki tâ düzüp büze Himmet-i âlîsini bi’llahi gör himmetsizin Şi‘r içinde gayri farziyyâtı arz eyler bize Nidelim bu söylenir sözdür ki söz sünnetsizin Şevkî mahlasıyla eş‘ârı Ravzatü’ş-şuarâ’dadır. Mehmed Bin Mahmûd Bin Yûnus El-Edirnevî Bursa’da Hisâr’da Haraççızâde Hacı Hüseyin Ağa Kütüphânesi’nde ziyâret olunan kütüb-i nefîse miyânında Kemâl Paşazâde Mevlânâ Ahmed Bin Süleymân’ın Nigâristân nâm eserini a‘lâ ta‘lîk hatt ile kitâbet ettiği müşâhade olunmuş ve ber-vech-i âtî vaz‘-ı ketebe eylemiştir. [ketebehü’labdü’z-za‘îf Mehemmed Bin Mahmûd Bin Yûnus el-Edirnevî sene 958] Kıt‘a Hatt rû-yı varak üzre kalır bir nice müddet Hâk-i siyeh içinde çürür kalıb-ı kâtib Rahmet kapısın açsın ona fâtih-i ebvâb Kim kâtib için hayr-duâ ede el açıp Nesr: Ketebesinden sonra bu kıt‘a dahi muharrer olmakla aynen ahz u terkîm edildi. Abdullâh Bin Mehmed Efendi Eş-Şehîr Bi-Müsellimzâde Ta‘lîk hattâtıdır. Balabân Paşa Mahallesi’nde Yemiş İskelesi Caddesi’nde yirmi bir numarada vâki Tarpuşî Mehmed Ağa Câmi-i şerîfinin vakfiyesi bu zâtın hatt-ı desti olup şühûd sırasında (kâtibü’lhurûf Müsellimzâde Abdullâh Efendi İbni Mehmed Efendi) nâmıyla mezkûr vakfiyeye 1112 senesi Zilkadesi gurresinde vaz‘-ı imzâ ettiği müşâhade kılınmıştır. Mehmed Emin Bin İsmâil Es-Sabûnî Hüviyeti ve üstâdıyla medfeni tahkîk olunamadı. Şeyh Fazlu’llah-ı İlâhî’nin te’lîf-kerdesi olan “Miftâhü’l-Gayb” nâm kitâb-ı müstetâbın Edirne’de Sultân Selîm Câmii Kütüphânesi’nde mahfûz bulunan şerhini 1220 târihinde kitâbet edip zeyline (kad neceze’l-kitâbü alâ yedi efkari’lküttâbi Mehemmed Emin İbni İsmâil es-Sabûnî el-Edirnevî fî beldeti dâru’n-nasr ve’l-meymeneti Edirnete’l-mahmiyyeti sînet anhü’l-beliyyetü yevmü’l-erbi‘a gurretu Zilhicceti’l-harâm li-seneti [s.410] işrîne ve mieteyni ve elfin min hicreti’n-nebiyyi aleyhi’s-selâm) sûretiyle vaz‘-ı ketebe etmiş olmakla nâm-ı nâmîleri bu mecelleye teberrüken kayd u tenmîk edildi. Ta‘lîk hattâtıdır. 1640 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1641 Ravzatü’ş-Şu‘arâ 1642 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1643 [s.422] Nefsi Edirne’den zuhûr eden ve hâriçten gelerek Edirne’de irtihâl-i dâr-ı bekâ eyleyen şuarânın meslek-i tezkire-nüvîsâna ittibâ‘en isimleri hurûf-ı teheccî üzere tertîb ü tahrîr edildi. Fâtîh-i Edirne Hüdâvendigâr Gâzî Sultân Murâd Hân-ı Evvel hazretlerinin Kosova Muhârebesi’ne mübâşeret buyuracakları gece dergâh-ı ulûhiyyetten istimdâd ü münâcât-ı hümâyûnlarıdır ki Atâ Târihi’nden aynen menkûldür.22 Âb rû-yı habîb-i ekrem için Kerbelâ’da revân olan dem için Şeb-i firkatte ağlayan göz için Reh-i aşkında sürünen yüz için Ehl-i derdin dil-i hazîni için Câna te’sîr eden enîni için Eyle yâ Rabbi lutfunu hemrâh Hıfzını eyle bize püşt ü penâh Ehl-i islâma ol mu‘în u nasîr Dest-i a‘dâyı bizden eyle kasîr Bakma yâ Rab bizim günâhımıza Nazar et cân ü dilden âhımıza Etme yâ Rabb mücâhidîni telef Tîr-i a‘dâya kılma bizi hedef Çeşmimiz sakla gerd-i ma‘rekeden Cünd-i islâmı cümle mühlikeden Bunca yıl sa‘y ü ictihâdımızı Gazavât içre yahşı adımızı Etme yâ Rabbi kahrın ile tebâh Yüzümü halk içinde etme siyâh 22 Tayyarzâde Ahmed Atâ, (1293): Târîh-i Atâ, Cilt.4, İstanbul: s.7 1644 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Râh-ı dîn içre ben fedâ olayım Siper-i asker-i hüdâ olayım Dîn yolunda beni şehîd eyle Âhirette beni sa‘îd eyle Mülk-i islâmı pâymâl etme Menzil-i fırka-i dalâl etme Keremin çoktur ehl-i islâma Dilerim kim erişe itmâma Yıldırım Bâyezîd Hân Emir Buhârî hazretleri’nin işâret-i aliyyeleriyle tenvîr-i hısâl ü tezyîn-i salâh buyurduklarında tanzîm eyledikleri inâbetnâme-i hümâyûnlarıdır ki Atâ Tarihi’nden aynen nakl olunmuştur.23 Sepîde dem ki şüdem mahrem-i serây-ı sürûr Şenîdem âyet-i tûbû ile’llah ez leb-i hûr 24 Velehû Sultân Bâyezîd Hân Yâri rind-i zamânedir sandım Bahs-i vaslı terânedir sandım Ehl-i hicrâna fitne-i ağyâr Ortada bir bahânedir sandım Göz ucuyıla kıs kıs bakışı Dil alıp kasdı cânadır sandım Kıssayı anlamamış âhir-i kâr Anı da bir fesânedir sandım Hışm ile zahm-nâk-ı dil-sûzı Yıldırımdan nişânedir sandım Müessis-i sânî-i devlet-i aliyye-i Osmâniye Çelebi Sultan Mehmed Hân Gâzî hazretlerinin münâcât ü nasîhata dâir olan manzûmeleridir ki Atâ Târihi’nden menkuldür. 25 [s.423] Cihân hasm olsa Hakk’dan nusret iste Erenlerden duâ vü himmet iste Çalıp dîn aşkına a‘dâya şemşîr Anuben çâr-ı yârı hizmet iste 23 Atâ (1293): Cilt.4, s.8 24 Sabah vakti sevinç evine mahrem olduğumda bir hûrinin ağzından “Allah’a tövbe ediniz” ayetini işittim. 25 Atâ, (1293): Cilt.4, s.8 RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1645 Eğer leb-teşne isen ey bed-endîş Bu teşne çeşmesinden şerbet iste Geçenden geç demir taştan sakınma Demiri mahv edenden kuvvet iste Çevirme yüz muhâlifden Mehemmed Adûyu arsadan sür vüs’at iste Sultân Murâd Hân-ı Sânî İbni Çelebi Sultan Mehmed Hân Mahlas-ı şerifleri Murâdî’dir. Zâde-i tab‘-ı mülûkâneleri olan eş‘ardan nümûne olarak işbu ebyât teyemmünen derc ü tenmîk edildi. Gazel Uykuda dün gece cânım gibi cânân gördüm Ten-i efsürdede kalkıp eser-i cân gördüm Leblerin hasret iken agzıma aldım billah Ey tabîb-i dil ü cân derdime dermân gördüm Edrine gerçi güzeller yeridir ey hemdem Bursa’da dahi nice dilber-i fettân gördüm Serverâ gerçi gözüm kadre erer Ilıca’da Bir gümüşten yapılı serv-i hirâmân gördüm Ey Murâdî şeh-i âfâk iken sen fi’l-hâl Zülfüne kılmış esîr ol şeh-i hûbân gördüm Gazel-i diger Sormak ayb olmasın ey hüsrev-i şîrîn harekât Leblerin la‘l-i bedehşân mı yâhûd âb-ı hayât Çün siyeh-pûş olasın ey meh-i tâbân-ı cihân Kaplamıştır sanasın âb-ı hayâtı zulumât Ölmedi buldu hayât-ı ebedî ol âşık Ki vefan ola onun mûnisi ger vakt-ı vefât Ol şehin kâkûl ü zülfün yapışıp eyle duâ Leyletü’l-kadrdır onun birisi biri berât Âsitânından onun gitme Murâdî zinhâr Ger murâdın ise bulmak senin a‘lâ derecât Kıt‘a Sâkî getir getir yine dünkü şarâbımı Söylet dile getir yine çeng ü rebâbımı Ben var iken gerek bana bu zevk ü bu safâ Bir gün gele ki görmeye kimse türâbımı 1646 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Beyt Gerçi kim haddim degildir bûseni kılmak talep Ârif olan çün bilir ânı ne lâzım söylemek Fâtîh-i Kostantiniyye Sultân Mehmed Hân-ı Sânî ibni Sultân Murâd Hân-ı Sânî. Mahlas-ı şerîfleri Avnî olup gâh tamâm gazel ü gâh müfret derler imiş. Eş‘ârlarından nümûne olarak teyemmünen derc ü tenmîk edildi. Kıt’a Sâkiyâ mey sun ki bir dem lâlezâr elden gider Erişir vakt-i hazân fasl-ı bahâr elden gider Gırra olma dilberâ hüsn ü cemâle kıl vefâ Bâkî kalmaz kimseye nakş ü nigâr elden gider Yâr için agyâr ile merdâne cenk etsem gerek İt gibi murdar rakîb ölmezse yâr elden gider Velehû Kıt‘a Cigerim yâreledi hançer-i cevr ü sitemin Sabrımın câmesini doğradı mikrâs-ı gamın Secdegâh eyler idi ka‘bede mihrâb gibi Kûyun içinde melek görse nişân-ı kademin Ey gözüm gün yüzüne karşı nice dürr dökesin Ruhları tâbı ile kurudu kalmadı demin [s.424] velehû gazel (bu gazel Mahmûd Paşa’nın olduğu ahîren tahkîk edildi) Yârin ayâğı tozuna kıymet cihân gerek Belki cihân ne nesne ola bâş ü cân gerek Bir yâr kılmışam iki âlemde ihtiyâr Evvel kişiye cân gerek andan cihân gerek Vardıkça yâr eşiğine cânını kıl nisâr Yâri evine varsa kişi armağân gerek Kanlı yaşım belirtdi yine sevgisin bu gün Da‘vâya ma‘nî âşıka nâm ü nişân gerek La‘lini dişledikçe gözü kanımı döker Elbette hükm-i şer‘î budur kana kan gerek Yüzüne karşı göz yaşını döktüğüm bu kim Gülzârı taze tutmağa âb-ı revân gerek Cûşuyla ağladığına ayb etme Avnî’nin Âşık olanların gözü deryâ-feşân gerek RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1647 Müfredât Melâmet bâğına işret için bastım kadem cânâ Medîd olmadı zevkim âkıbet vakt-i hazân oldu Satranc-ı dehr içinde o tıfl-ı serîr-i nâz Ferzâne-i cihân olacak bir piyâdedir Zülfünün zencîrine bend eyledi şâhım beni Kulluğundan etmesin âzâd Allâhım beni Benim sen şâh-ı meh-rûya kul olmagiledir fahrım Gedâ-yı dilber olmak yeğ cihânın pâdişâhından Bizimle saltanat lafın edermiş ol Karamânî Hudâ fırsat verir ise kara yere koram anı İstanbul’un fethine kendi târihleridir Feth-i İstanbul’a fırsat bulmadılar evvelûn Feth edip Sultân Mehemmed dedi târîh âhirûn Sultân Bâyezîd Hân-ı Sânî İbni Fâtîh Sultân Mehmed Hân Mahlas-ı şerîfleri Adnî’dir. Mahsûl-i tab‘-ı mülûkâneleri olan bazı ebyât eş‘âr-ı şehriyârîlerinden nümûne olarak teyemmünen terkîm edildi. Müfredât Subha dek her gece ey hûrşîd-i rûşen mâhdan Nice bir feryâd edem korkmaz mısın Allah’dan Her subh güneş kapına gelse aceb olmaz Ma‘zûr ola ey şeh ki gedâda edeb olmaz Pâymâl etme çünki yakdın oda Gizlidir gönlüm içre nâr sakın Ey süvâr-ı esb-i nâz olan rikâb-ı câna bas Hüsn meydânı senindir ayağın merdâne bas Beni lâ-ya‘kıl eden şerbet-i la‘l-i lebidir Beni sergeşte kılan âh çeh-i gabgabıdır Velehû Fârisî Her dûd ki peydâ-şeved sîne-i çâkem Ebrî-şeved ü girye küned ber-ser-i hâkem 26 Lafz u hatteş Metâlî‘-i envâr Nazm ü nesreş Tevâli‘-i esrâr 27 26 Parçalanmış göğsümden meydana çıkan her duman, bulut haline gelip mezarımın başında ağlama- ya başladı. 27 Yazı ve sözleri nurların; nazım ve nesri sırların doğuşu. 1648 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Yavuz Sultan Selîm Hân İbni Sultân Bâyezîd Hân-ı Sânî Mahlas-ı şerîfleri Selîmî’dir. Bu eş‘âr mahsûl-ı tab‘-ı mülûkânelerinden nümûnedir. Na‘t-ı Şerîf Ey nûr-ı zâtı lem‘a-i cân-ı muvahhidîn Ey bi’set-i sînesi cânân-ı mü’minîn Maksat senin rızâ-yı şerîfindir ey şefî‘ Diğer tarîka kılmadım it‘âb-ı müslimîn Eyle Selîm bendene şefkat şefâ‘at et Ey şâfî‘-i gürûh-ı günehkâr ü müznibîn [s.425] Kıt‘a Merdüm-i dîdeme bilmem ne füsûn etti felek Eşkimi kıldı füzûn giryemi hûn etti felek Şîrler pençe-i kahrımda olurken lerzân Beni bir gözleri âhûya zebûn etti felek müfredâtBen yatam lâyık mı ol karşımda ayağın tura Serv-i nâzım din ben öldükte namâzım kılmasın Biz bülbül-i muhrik-dem-i gülzâr-ı firâkız Âteş kesilir geçse sabâ gülşenimizden Düştü dâmân-ı dile bir şerer-i sûz efgen Aşk âhengeri zencîr-i cünûn işlerken Fârisî Gazel Der sefer-geşten-i în bî ser ü sâmânî-i mâ Behr-i cem‘iyyet-i dilhâst perîşânî-i mâ Türk-i hûrşîd ki çevgân-ı zereş mâh şüde Hest lâyık ki büved bende-i derbânî-i mâ Cism-i mâ geşte-i peykân-ı belâ-cûş pûş Ki büved hıfz-ı ilâhî be-nigehbânî-i mâ Kûh feryâd ber-âred pey-i âhû rânden Der-şikâr er şineved nevbet-i sultânî-i mâ Kişver-i dehr giriftîm be-himmet-i âsân Gerçi düşvâr nümâyed be-tü âsânî-i mâ Kerde der-sâye-i mâ nahl-i felek-râ hürrem Sânî-i sun‘ ki mî bûd be-dehkânî-i mâ RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1649 Hân-ı aşkest Selîmî felek-i cümle cihân Kâş âyende heme halk be-mihmânî-i mâ28 velehû fârisî beyt Mecnûn-ı deşt ü şahne-i vîrâne mî resed Tıflân-ı şehr müjde ki dîvâne mî resed Ber-cân-ı Hâricî zedem pençe çün esed Hûn-ı Hüseyn mî talebem yâ Alî meded 29 Sultân Süleymân Hân İbni Sultân Selîm Hân-ı Evvel Mahlas-ı şerîfleri Muhibbî’dir. Mahsûl-ı tab‘-ı mülûkâneleri olan eş‘ârdan nümûne olarak ebyât-ı âtiye teyemmünen terkîm kılındı. Halk içinde mu‘teber bir nesne yok devlet gibi Olmaya devlet cihânda bir nefes sıhhat gibi Saltanat dedikleri ancak cihân kavgasıdır Olmaya baht-ı sa‘âdet dünyede vahdet gibi Ko bu iyş ü işreti çünkim fenâdır âkıbet Yâr-ı bâkî ister isen olmaya tâ‘at gibi Olsa kumlar sağışınca ömrüne hadd ü aded Gelmeye bu şîşe-i çarh içre bir sâ‘at gibi Ger huzûr etmek dilersen ey Muhibbî fârig ol Olmaya vahdet makamı kûşe-i uzlet gibi Gazel-i Diğer Kan yutarsa tan değil la‘l-i leb-i yâr isteyen Cân verir bu yolda bir zülf-i siyehkâr isteyen Terk edip zühd ü salâhı kılmışam zülfün kabûl Rûz-ı mahşerde benim ey dost zünnâr isteyen Kânî‘ olmaz kûyuna vaslın diler âvâre dil Hiçe sattı cenneti aşk ile dîdâr isteyen 28 Yaptığımız bu seferler, çektiğimiz bu mahrumiyetler, bu perişanlığımız; gönüller huzur ve rahat için- de bulunsun diyedir. Altın çevganı ay olan güneş türkü bizim kapımızda köle olmaya lâyıktır. Allah’ın bizi koruması bekçimiz olsun diye vücudum belâ okundan zırha döndü. Ahu avına çıktığımız zaman çalınan saltanat davulumuzu duyunca dağlar feryada başlar. Bizim kolaylığımız sana güç görünür ama biz himmetimiz sayesinde dünya kişverini kolayca zaptettik. Sânî-i hakîki olan Allah, bizi yetiştiren dehkandır ki felek ağacını bizim gölgemiz altında yeşertti. Selimî, felek ve bütün cihan aşk sofrasıdır. Keşke bütün halk bizim soframıza misafir olsa. (A. Nihat TARLAN, (1946): Yavuz Sultan Selim Divanı, Ahmed Halet Ketabevi, İstanbul: s.44) 29 Çölün mecnunu, viranenin bekçisi geliyor, ey şehrin çocukları müjde ki divane geliyor. Aslan gibi Harici’nin canına pençe vurmuşum Hüseyin’in kanının istiyorum. Ya Ali yardım et. 1650 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Hâsıl eyler derd ü mihnet âlem içre âkıbet Nakd-i ömrün harc eder yâr-ı vefâdâr isteyen Bî-vefâ yarin Muhibbî cevrini ma‘zûr tut Yârsız kalır cihânda aybsız yâr isteyen [s.426] Gazel-i Diğer Hây ü hûdan fârig ol âlemde sultânlık budur Pendini gûş eylegil mûrun Süleymânlık budur Her kime kılsan nazar sen anı senden yeğ bilip Görme kendi kendüzin zîrâ ki şeytânlık budur Her ne kim sana sanırsın san anı kardaşına Fi’l-hakîkâ sözümü gûş et müselmânlık budur Âkılisen istediğin iste yine sendedir Gayri yerde ister isen bil ki nâdânlık budur Nefse hazzın ey Muhibbî vermegil hayvân sıfat Zabt-ı nefs et ârif ol âlemde insanlık budur Müfredât Tıfl-ı dil kaddin görüp aşka eliften başladı Rabbi yesir lâ tu‘assir rabbi temmim bi’l-hayr 30 Kadd-i yâre kimisin ar’ar demiş kimi elif Cümlenin maksûdu bir ammâ rivâyet muhtelif Va‘de-i vasl eyledi çünkim bize cânânımız Ey ecel bir dem tevakkuf eyle alma cânımız Rindler bezminde sâkî bir aceb nâm eyledi Mescidin kandîlini meyhânede câm eyledi Bu nazm-ı dürer-bârı okursa nola dilber Lü’lü yaraşır la‘l-i bedehşân arasında Sultân Selîm Hân-ı Sânî İbni Sultân Süleymân Hân Mahlas-ı şerîfleri Selîmî’dir. Mahsûl-ı tab‘-ı mülûkâneleri olan eş‘âr teyemmünen terkîm edilmiştir. Gazel Tâlibâ sa‘y-ı belîğ et kûy-ı yâre vârı gör Cânı cânâna verip terk eyle yoğu varı gör Kûy-ı dilberden geç ey zâhid kemâle tâlib ol Ârzû-yı cenneti ko cehd edip dîdârı gör Çeşm-i dilber hışm ile uşşâkı katl eyler deyü Mürdeler ihyâ eden la‘l-i Mesîh-âsârı gör 30 Rabbim işlerimi kolaylaştır ve onları hayırla sonuçlandır. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1651 Zülf-i dilber halka halka rû-yı yâr üzre yatır Ser-te-ser kılmış ihâta genc-i hüsn-i yârı gör Şâh-ı aşk emrin koyup gel uyma akla ey Selîm Şahne buyruğu nedir hükmüyle sen hünkârı gör Diger Gazel Tâ muanber kâkülün hûrşîde salmıştır kemend Bağlamıştır boynumu zencîr-i zülfün bend bend Kadd-i dilcûyun nihâlin gördü çün gülzârda Durdu ayak üstüne ta‘zîm eder serv-i bülend Anber-efşân zülfüne ermek diler cânâ gönül Allah Allah ne uzun sevdâya düşmüş derdmend Pâymâl oldum yolunda noldun ey çâpük-süvâr Kim bu ben üftâdenin üstüne salarsın semend Nâsihâ pend etme ki şevkından ol mehpârenin Şöyle dolmuştur gönül kim kalmamıştır câ-yı pend Ey Selîmî hattı sevdasından onun baş çeken Pârelensün tîg-i mihnetten kalem-tek bend bend Diger Gazel Kudretin ızhâr edip Hakk hazret-i izz ü cell Cümle hûbân içre sen cânânı kılmış bî-bedel Mısr-ı dilde şâh olur yüzün görüp olan esîr Hüsnü ey Yûsuftan ahsen ey güzellerden güzel La‘l-i meygûnun görüp cân vermeyen kimdir şehâ Bes meğer âdem degil aklında vardır yâ halel Hüsnünü bir dem gören ey hüsrev-i şîrîn-dehen Aşkına Ferhâd olup yoluna cân verse mahal [s.427] Dâmenin cevr ile elden koya sanma dilberâ Ol olacak iş değil baktım tutunca tâ ecel Derd-mend-i aşkınam hâlim görüp rahm etmedin Yol olur dilden dile derlerdi hod vardır mesel Ey Selîm ebrû diye çeşm üzre mesken kıldığım Alnıma aşk ile yazılan yazılardır ezel Gazel-i Diğer Tâc-ı gül-gûn giydigiçün lâle-şâhîler gibi Çekti sûsen hançerin sünnî sipâhîler gibi 1652 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Çâr-yâr için donandı bâğ-ı hüsnün askeri Her biri bir renge girmiş pâdişâhîler gibi Râfızîdir lâle tâcın bâde ver yâ Rabb diye Yasemenler Hakka yüz tutmuş ilâhîler gibi Bir yeşil sancak getirmiş serv geldi cenk için Pullu cevşen giydi gül deryâda mâhîler gibi Ey Selîmî sen dahi cûş et Muhammed aşkına Bâyezîdî-meşreb ol kalma tebâhîler gibi Gazel-i Diğer Mahabbet şâhının biz bende-i fermânıyız cânâ Gedâ-yı kûy-ı aşkız âlemin sultânıyız cânâ Ruhun anup n’ola kûyunda feryâd ü figân etsek Fenâ gülzârının biz bülbül-i nâlânıyız cânâ Ademden gelmeden bezm-i vücûda bâde-i alda Lebin esrârının biz vâlih ü hayrânıyız cânâ Nice demdir mukîm-i vâdî-i derd ü gam u aşkız Ser-i kûy-ı fenânın sanma kim mihmânıyız cânâ Selîmî-veş lebün vasfın edip şîrîn kelâmile Zamânın himmetinle Hüsrev-i devrânıyız cânâ Gazel-i Diğer Gözlerimden aktı deryâlar gibi yaşım benim Dostlar çok nesne gördü onmadık başım benim Geçmek için seyl-i eşkimden hayâlin leşkeri Bir direkli iki gözlü köprüdür kaşım benim Her gece altın benekli âsümânîler giyer İşbu çarh-ı pîre-zen olmuştur oynaşım benim Ben gedâ firkat diyârında kalırdım yalınız Mihnet ü derd ü belâ olmasa evbaşım benim Ey felek dokuz dolu câm içmeyince bu Selîm Devr içinde kimse olmadı ayakdaşım benim Atâ Târihinde bu gazel Yavuz Sultân Selîm’in olmak üzere mukayyettir 31 Müfredât Nevâda yine rûh-efzâ olur uşşâka bir dem var 31 Atâ, (1293): Cilt.4, s.42 RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1653 Dilânî gibi nâlân olmada bir özge âlem var Satıldı Mısr içinde Yûsuf altın ü cevâhirle Seni ey şûh-ı âlem kim alır dünyâya virmezler Âşık-ı sâdıkta dil birdir olamaz yâr iki Hiç bir taht üzre mümkün mü ola hünkâr iki Kand-i la‘lin üzre hatt ererse cânâ gam yeme Sâfî şerbetten olur çün şerbet-i anber lezîz Hüsn-i sûret hoştur ammâ kim dil alan ândır Cânın ansız hazzı yok lâzım olan cânândır Kesmeğe uşşâkile da‘vâ-yı aşkı hatt-ı yâr Hüccet ızhâr eyledi gerçi velâkin hakkı vâr Sultân Murâd Hân-ı Sâlîs ibni Sultân Selîm Hân-ı Sânî Mahlas-ı şerîfleri Murâdî’dir. Mahsûl-ı tab‘-ı mülûkâneleri olan eş‘âr teyemmünen tenmîk edilmiştir. Gazel Nice tâkat getirsin çeşm-i âşık rûy-ı dildâre Getirmez tâb çün bir lahza berk-ı tâb-ı envâre [s.428] Mukîm-i hângâh-ı aşk olaldan bu dil-i pür-derd Olur abdâl-ı mihnet bağrı yâre cismi sad-pâre Sezâvâr olmaz ol sadre eğer Dârâ eğer Behmen Bu dil yârin serîridir verilmez bir yol ağyâre Ne çâre çâre ondandır dil-i bî-çâreye her dem Çü yâre uran oldur yine ondan merhem-i çâre Murâdın sözlerinin gösterir her harfi bir hikmet Ne hikmet bil ki sıhhattır devâdır cümle bîmâre Müfredât Aşkı âsân sanma ey dil âşıka bürhân gerek İbtidâ aşka kadem basdıkda terk-i cân gerek Aklımı yağmaladı gönlüm perîşân eyledi Gösterip bir dem cemâlin yine pinhân eyledi Visâle va‘deler eyler Murâd’a ol gül-i ter Yalancı gül gibi bir yâr-ı dilsitânım var Fâtîh-i Eğri Sultân Mehmed Hân-ı Sâlîs ibni Sultân Murâd Hân-ı Sâlîs Mahlas-ı şerîfleri Adlî’dir. Mahsûl-ı tab‘-ı mülûkâneleri olan eş‘ârdan nümûne olarak bu eş‘âr teyemmünen terkîm edilmiştir. 1654 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Gazel Yokdurur zulme rızâmız adle biz mâilleriz Gözleriz Hakkın rızâsın emrine kâilleriz Ârifiz âyîne-i âlem-nümâdır gönlümüz Rûzgârın cünbüşünden sanmayın gâfilleriz Hükm-i mevlâya mutî‘iz fâriğiz tedbîrden Biz tevekkül ehliyiz takdîrine kâilleriz Gönlümüz kuhl-i Sıfâhânı alır mı aynına Tûtiyâ-yı gerd-i râh-ı dilbere mâilleriz Pûte-i aşk içre Adlî kâl edelden kalbimiz Gıll u gışdan hâliyiz âlemde sâfî dilleriz Velehû Kıt‘a Süveydâda serimde şimdi sevdâ-yı dilârâda Perîşân oldu gitti gelmiyor dil kaldı dilberde Giderse böyle sûz-ı sînemiz bir gün yanar elbet Dil-i bî-çâremizle sabr ü tâkat kalmadı serde Sultân Ahmed Hân-ı Evvel ibni Sultân Mehmed Hân-ı Sâlîs. Mahlas-ı şerîfleri Bahtî’dir. Mahsûl-ı tab‘-ı mülûkâneleri olan ebyât buraya teyemmünen tenmîk edildi. Gazel Ey erenler kılıcı heybet ile küffâra Cân ü dilden sizi ısmarlamışam Settâr’a Eyledim size duâyile selâmım îsâl Siz selâmette olun düşmen ola bî-çâre Cenkte nâm-ı Hudâ’yı komanız hiç dilden Avn-i Hakk’ı dileyip yalvarınız Gaffâr’a Umarım hazret-i Hakk’dan ki adû-yı gümrâh Vere hep cümle hisârını bize yalvâre Bahtiyâ hayr-duâ eyle guzâta her dem Diler isen ki mu‘în ola Hudâ anlara Velehû Matla‘Bûy erse cân meşâmmına fasl-ı bahârdan Murgân sadâsı gelse dile merg-zârdan Şehîd Sultân Osmân Hân-ı Sânî ibni Sultân Ahmed Hân-ı Evvel. Mahlas-ı şerîfleri Fârisî’dir. Mahsûl-ı tab‘-ı mülûkâneleri olan ebyât buraya teyemmünen tenmîk edildi. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1655 Gazel [s.429] Gördüğüm gibi seni oldu gönül âvâre Nice arz eyleyeyim aşkımı sen hünkâre Yola doğru gider iken nideyim ol fettân Sîneme urdu anın kirpiği mühlik yâre Yüzü gül gonce-dehen kâmeti bir tâze nihâl Nice kul olmayayım ol şehe ben bî-çâre Görmedi ancılayın dilber-i nâzük-teni dil Cânımı bezl edeyim ol kâşı râ dil-dâre Fârisî değme güzel sevmez iken neyleyeyim Âşık etti beni bu devr-i kühen ol yâre Fâtîh-i Bağdâd Sultân Murâd Hân-ı Râbi‘ ibni Sultân Ahmed Hân Mahlas-ı şerîfleri dahi Murâd olup mahsûl-ı tab‘-ı mülûkâneleri olan gazel teyemmünen tenmîk edildi. Gazel A‘semtü ile’r-Rabbi hüve’l-hakku celîl32 Ferdün ehadün kâdirun Allâhü cemîl Hâlimi ne hâcet ki beyân ede zebânım E’d-dem‘ü ma‘a’l-‘ayni ile’l-hâli delîl33 Elbette bu hâlimden o yârin haberi var E’l-kalbü mine’l-kalbi ile’l-kalbi sebîl34 Âşık nice sağ ola çü senden ola ayrı E’l-âşıku ‘an hicrike fânin ve alîl35 Hâşâ ki Murâd ayruya meyl eyleye senden Kalbî leke min mehdin ile’l-lahdi yemîl36 Sultân Mustafa Hân-ı Sânî ibni Sultân Mehmed Hân-ı Râbi‘ Mahlas-ı şerîfleri İkbâlî’dir. Mahsûl-ı tab‘-ı cihândârîleri olan eş‘âr teyemmünen tenmîk edildi. İlahi Allâhu Rabbi lâ yezâl yâ vâhidü yâ ze’l-celâl Ey pâdişâh-ı bî-zevâl yessir lenâ hayra’l-umûr37 Vakt-i seherde dâdımız arşa çıkar feryâdımız 32 33 34 35 36 37 Celil olan Allah’a sığındım. Göz gözyaşıyla beraber hale delildir. Kalp kalble beraberdir ve kalbden kalbe yol vardır. Aşık senin ayrılığından dolayı hasta ve yok olmuştur. Kalbim beşikten mezara kadar sana meyl edicidir. Allahım hayırlı işleri bize kolaylaştır. 1656 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Her dem atâ mu‘tâdımız yessir lenâ hayra’l-umûr Senden erişmezse emân olur kamu işler yamân Yâ sâhib-i kevn ü mekân yessir lenâ hayra’l-umûr Yâ hâlık-ı berd-i selâm olsun habîbine selâm Budur hulûs üzre kelâm yessir lenâ hayra’l-umûr İkbâlî âsîdir garîb lutfundan etme bî-nasîb Yâ bâkî-i hakka’l-mucîb yessir lenâ hayra’l-umûr Velehû Beyt Gubâr-ı cismini ilter nesîm bir demde Üşenme ey dil-i haste uzak deyü kûy-ı yâr Hâceleri Şeyhü’l-İslâm e’s-seyyid Feyzullah Efendi ile müştereken söylemiş oldukları matla‘dır. matla‘ S[ultân] M[ustafa]: Başımızdan hiç hevâ-yı zülf-i yâr eksik değil F[eyzullah]: Mürtefi‘ yerdir ânınçün rûzgâr eksik değil Sultân Ahmed Hân-ı Sâlîs ibni Sultân Mehmed Hân-ı Râbi‘ Bu ebyât mahsûl-ı tab‘-ı şâhâneleri olmakla teyemmünen kayd edildi. Kıt‘a Çerâğımsın benim sen hem vezîr-i nüktedânımsın Nazîrin yok sadâkat ile meşhûr-ı cihânımsın Beni sen eyledin davet ne mümkün eyleyem ben red Derûnunda olan mührüm gibi sen hırz-ı cânımsın Târîh-i Çeşme der Âsitâne-i Aliyye Târihi Sultân Ahmed’in cârî zebân-ı lü’leden Âç besmeleyle iç suyu Hân Ahmed’e eyle duâ Fâtîh-i Sâlis-i Belgrad Sultan Mahmûd Hân-ı Evvel ibni Sultân Mustafa Hân-ı Sânî Mahlas-ı şerîfleri Sebkatî’dir. Bu gazel mahsûl-ı tab‘-ı şâhânelerinden nümûne olmakla teyemmünen tenmîk edildi. Gazel Kerem bahş olmaz ey dil hâlini cânâne söylersin Vefâ me’mûl edersen ger aceb yabana söylersin Sebak-hân-ı cefâdır şimdi ol şûh-ı sitem-güster Hemân bîhûde derdin ol cefâ-cûyâna söylersin [s.430] Tutar ol gamze kâfir-kîş be-dest hançer-i sertîz Yanar ey tıfl-ı dil şükrün hezâr insâna söylersin RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1657 Meşâmm-ı câna bûy-ı bahş-ı lutf-ı ümîd edip andan Nevâsih olduğun ol gonce-i handâna söylersin Ne dâniş etti tahsîl-i Sebkatî tab‘-ı sihr-pîşen Ki her nazm-ı neşât-efzâyı sen şâhâne söylersin Sultân Mustafa Hân-ı Sâlis ibni Sultân Ahmed Hân-ı Sâlis Bu kıt‘a mahsûl-ı tab‘-ı şâhâneleridir. Kıt‘a Yıkılıpdır bu cihân sanma ki bizde düzele Devleti çarh-ı denî verdi kamu mübtezele Şimdi erbâb-ı saâdette gezen hep hazele İşimiz kaldı hemân merhamet-i lem yezele Şehîd Sultân Selîm Hân-ı Sâlis ibni Sultân Mustafa Hân-ı Sâlis Mahlas-ı şerîfleri İlhâmî’dir. Mahsûl-ı tab‘-ı şehinşâhîleri olan eş‘âr teyemmünen tenmîk edildi. Gazel Rûz ü şeb dîdelerim derdin ile kan ağlar Vâkıf olan benim esrârıma her an ağlar Kimse fehm etmedi hayfâ ki nedir maksûdum Gece gündüz ne için dîde-i giryân ağlar Dâğ-ı sînem göricek hûn ile âlûde benim Rahm edip hâlime ezhâr-ı gülistân ağlar Gördü çün derd-i dil-i zârımı rahm etti tabîb Dedi ey haste-i hicrân sana dermân ağlar Yine rahm eylemez aslâ banâ ol âfet-i cân Beni bî-mâr görüp hâlime yârân ağlar Gam değil bilmez ise hâl-i derûnum ol yâr Fehm eder niyetimi sâhib-i irfân ağlar Derd ile rûyuna baktıkça senin İlhâmî Gerçi handân olur amma ciğeri kan ağlar Gazel-i Diğer Bâğ-ı âlem içre zâhirde safâdır saltanat Dikkat etsen manevî gavgâya câdır saltanat Bu zamânın devletiyle kimse mağrûr olmasın Kâm alırsa adlile ol dem becâdır saltanat 1658 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Kesb eder mi vuslatın bin yılda bir âşık anun Meyl eder kim görse ammâ bi-vefâdır saltanat Kıl tefekkür ey gönül çarhın hele gerdânını Geh safâ etse velî ekser cefâdır saltanat Bu cihânın devletine eyleme hırs u tama‘ Pek sakın İlhâmî zîrâ bî-bekâdır saltanat Velehû Kıt‘a Yapıştım dâmen-i pâk-i rızâya her çi bâd-â-bâd Sarıldım hâk-i pâ-yı Mustafa’ya her çi bâd-â-bâd Zuhûrata cevâba tâb ü tâkatsız kalıp bîdâd Sığındım dergeh-i zât-ı Hudâ’ya her çi bâd-â-bâd Şehzâde Sultân Cem ibni Ebü’l-feth Sultân Mehmed Hân-ı Sânî Müşârunileyh sekiz yüz altmış dört senesi Saferinin birinci gecesi Edirne’de tevellüd edip on yaşında Kastamonu vilâyeti on beş yaşında ya‘ni 879 târihinde Karaman hükümdârı oldu. Yedi sene oralarda fermânrân olduktan sonra pederinin vefâtında birâderi Sultân Bâyezîd’in cülûsunu çekemeyip da‘vâ-yı istihkâk ile hayli muhârebeler etti. Badehû yirmi üç yaşında iken Avrupa’ya geçip on üç sene Avrupa’da imrâr-ı vakt ile otuz altı yaşında olduğu hâlde dokuz yüz senesi cemâziye’levvelinin yirmi dokuzuncu Salı günü Napoli şehrinde vefât eylemiş ve na‘şı Bursa’ya celb ü defn edilmiştir. Bu eş‘âr asâr-ı güftârındandır. Kasîdeden Müfrez [s.431] Câm-ı Cem nûş eyle îy Cem bu Frengistândır Her kulun başına yazılan gelir devrândır Ka‘betu’llâha varıp bir kez tavâf eylediğin Bin Karaman bin Acem bin milket-i Osmândır Çok şükr Allah’a kim geldin Frengistan’a sağ Sağlığında her kişi nefsince bir sultândır Fırsatı fevt eyleme ayş eyle sür zevk ü safâ Kimseye bâkî degil devrân bu dünyâ fândır Ayş kıl bu şehrde şehzâde-i efreng ile Kim begâyet nâzenîn ü server-i hûbândır Velehû GazelBend-i zülfünden dil ü cân bulmadı hergiz necât Gör neler getiriserdir başıma bu kâinât La‘line kasd edicek zülfüne dolaşsan nola Kim karanuda bulunur ey gönül âb-ı hayât RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1659 Aşkının yolunda cânâ şöyle olmuşam fakîr Müstahikkım ver bana bir bûse la‘linden zekât Kaşların el bir edip tezvîr-i da‘vâyile âh Getirir hattın senin cân kasdına müşkîn berât Cem fakîri leblerinden dirgör ey Îsâ-nefes Hasretinle her kaçan bula bu âlemde vefât Gazel-i Diğer Hasretâ derdâ ki dûr oldum yine dil-dârdan Ol boyu arar lebi sükker yüzü gülzârdan Ben garîbin hâlini bilmezsen ey meh tan degil Kim ne bilir sağ olan hâl-i dil-i bîmârdan Gamzen oku sînemi mecrûh kıldıkça şehâ Yegdurur zahmı bana bin merhem-i tîmârdan Gözlerin cân almağa kasd ettiğince ey aceb Kimdurur cân kurtaranlar ol iki sehhârdan Bend edelden zülfünü Cem boynuna gören dedi Bu halâs olmaz cihânda ol turra-i tarrârdan Şâhî Şehzâde Bâyezîd ibni Sultân Süleymân Hân-ı Kânûnî 932 târîhinde tevellüd edip 967 târîhinde irtihâl eylemiştir. Bu murabba‘ gazel asâr-ı tab‘-ı necîbâneleridir. Sivas’ta medfundur. Murabba‘ Gazel Şâhımız azm eylemiş Tahmâs-ı Kallâş üstüne Ol Yezîd ü Râfızî mel‘ûn ü evbâş üstüne Emr ederse ben kuluna varayım baş üstüne Sal beni bir yâneden şâhım kızılbaş üstüne Ak livâ yanında dursun sedd-i İskender gibi Gireyim ben karşına meydâna şîr-i ner gibi Şeşperim a‘dâya sunsun heft-ser-i ejder gibi Sal beni bir yâneden şâhım kızılbaş üstüne At salarsam rezm-i hışmımdan zemîn lerzân ola Nağra ursam ra‘d-veş hayli Acem bî-cân ola Nîzem ucundan ser-i Tahmâs sergerdân ola Sal beni bir yâneden şâhım kızılbaş üstüne Baştan ey sultân-ı berr ü bahr ü şâh-ı şark ü garb Ben dururken sen ne lâzım eylemek âheng-i harb 1660 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Sâye sal tahtında otur âleme ey zıll-ı Rabb Sal beni bir yâneden şâhım kızılbaş üstüne Nüh sipihr olsa siper yılmaz geçer tîrim benim Titretir burc-ı esedde şîr-i şemşîrim benim Devletinde mîrimîrân pîridir pîrim benim Sal beni bir yâneden şâhım kızılbaş üstüne İyi yavuz yazılsın âhir göriserdir çü ser Doğumdan kalmadı ölmekten dahi kalmaz hod er Şâhî etsin der isen meydânda ızhâr-ı hüner Sal beni bir yâneden şâhım kızılbaş üstüne [s.432] Harfü’l-Elif İbrâhim Gülşenî Sultân Süleymân Hân-ı Sânî ulemâsı sırasında tercemesi mezkûr Şeyh İbrâhim Gülşenî hazretleridir ki şâ‘ir-i şehîr Mehemmed Kâmî Efendi hazretlerinin pederleridir. Eş‘ârı şeyhâne vü dervişâne vâki olmuştur. Ebyât-ı âtiye zâde-i tab‘-ı mürşidâneleridir. Beyt Sûfiyâ bilmem siyâh-ser olduğuna sır nedir Yeter artar yüz senin gibiye yüzün karası Velehû Matla‘ Kûy-ı mahbûb-ı hakîkatte sakın âh etme Gece git hakk yoluna sâyeni hemrâh etme Velehû Ben olmağa ben çünki mu‘ayyen sensin Ben ben değilim velîk sen sensin Mevlânâ ve Evlânâ Ahmed Şemsü’ddin Bin Süleymân Bin Kemâl Paşa Evsâf-ı şerîfleri beyne’l-mevâlî (21) numaradadır. Bu eş‘âr asâr-ı güftârındandır. Gazel Nice doyunca görem sen gül-i nâzik bedeni Kendi kirpiğim oluptur bana gözüm dikeni Çıkmasın âhım odu ağzımı açtırma benim Yakmasın sûz-ı derûnum seni söyletme beni Dest-gîr ol beni sâyen gibi ayakta koma Böyle hâk etme efendi yoluna cân vereni RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1661 Ney gibi bağrımı deldin komadın nâle kılam Ne imişsin neye uğramışam ey vây beni Şerbet-i vaslın erişmezse olur haste gönül Doyamaz hicrine cânım seven olsun mu seni Gazel-i Diğer Geh safâ verdi mey aşk-ı dile gâh keder Âlemin hâli budur böyle gelir böyle gider Nola bir gün yüzüne mâh-ı nevin baksan eğer Bunca gündür ki gelip karşına boynunu eğer Bu cihânın bize ne nûşu gerek ne nîşi Leb ü kaddin bize bâl ise belâ ise yeter Benlerine de vefâ tohmunu saçsın dile kim Bu cihân mezra‘asında ne ekersen o biter Olma mağrûr gülün güldüğüne ey bülbül Bir gün ola ki yerinde göresin yeller eser Başına kaktı hevâ-yı kadd-i bâlânı senin Servi çok elledi gülşende yine bâd-ı seher Müfredât Îyş ü nûş eyle bu gün anma gam-ı ferdâyı Sanâ ısmarlamadılar bu yalan dünyâyı Yâş döküp kan ağlayıp ol mâhı cüst ü cûdayım Hizmetim eksik değil geh ordayım geh burdayım Bir serv besledim nice yıl bâğbân olup Serkeşlik etti ol dahi dâmen-keşân olup Ayağına düştüğün âşıkların ta‘n eyleme Dökülür şem ayağına yanıcak pervâneler Olmazdı pâk-dâmen serv olmasaydı serkeş Düşmezdi hâr eline gül olmasa mülâyim Cânân odur ki meyl ede anı görünce cân Kaddi vü kâşı hûb ola ammâ be şart-ı ân Dâmen-i gül mü sanırsın ne var ey bâd-ı sabâ Ne elin var senin kim açasın yâr eteğin [s.433] Zâhidin yok lebinin bâdesine meyli dedim Güldü dedi eline girse idi cânı idi Ahmed Paşa İbni Mevlânâ Veliyüddîn Evsâf-ı şerîfeleri beyne’l-mevâlî (6) numaradadır. Bu eş‘âr asâr-ı güftârındandır. 1662 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Gazel Câna kalmaz bûse-i la‘l-i şeker-bâr isteyen Baş verir bûy-ı ser-i zülf-i siyehkâr isteyen Mahşer-i zülfün hesâbın mû-be-mû şerh eylemiş Hey kıyâmet hâlet-i nez‘inde zünnâr isteyen Sâyebânlar kurmuş ebrûlar gülistân üstüne Gamzeler eder ki gelsin bezm-i gülzâr isteyen Kûyunu görmekle dilden sana olmaz şevk-ı yâr Kâni‘ olmaz cennet-i firdevse dîdâr isteyen Ârızî hattın kazıtmış ol şeker-leb kandesin Ey gül-i ter sohbetin bî-zahmet-i hâr isteyen Vaslını bulmak dilersen aşka gavvâs ol yürü Âşinâ ol bahr ile ey dürr-i şehvâr isteyen Ahmed’in aybı güzeller sevmek ise gam değil Yârsız kalır cihânda aybsız yâr isteyen Gazel-i Diğer Kanı ol dem ki severdim ben seni cânım gibi İster idim cân verip derdini dermânım gibi El uzatmasın der idim küfr-i zülfüne rakîb Sakınırdım ben anı şeytândan îmânım gibi Rûh-ı kudsî çağırır yâ leytenî küntü türâb38 Sen dökücek cür‘a-i la‘lin yere kanım gibi Dost zindân ehlini gördüm dedim kim bunları Çâha salar hasret-i çâh-ı zenahdanım gibi Demedin bir gün alayım Ahmed’in gönlün ele K’ayağa düşmüş dürür zülf-i perîşânım gibi Müfredât Kul hatâ kılsa şehâ afv-ı şehinşâhî kanı Tutalım iki elim kanda imiş kanı kerem Katı gönlünden şikâyetler kılar dil gamzene Gör nice dîvânedir kim ugruya taş andırır Gûş-ı benefşeden sakın ey andelîb-i nâz Gel hüsn-i râzın açma ki yerin kulağı var Zülf-i siyeh olmasa yüzünde aceb olmaz Ol cennet-i firdevs durur anda şeb olmaz 38 Keşke toprak olsaydım. Nebe/39-40 RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1663 San leşker-i Fir‘avn etti ol hatt-ı siyehkâr Kim ârızî âbında helâk eyledi Mûsâ Kirpigi bagrım deliptir urma merhem ey tabîb Çıkmadı dilden henüz ol tîr-i peykân andadır Hüsrevâ şîrîn lebinde işitenler kıssamı Âh edip Leylî vü Mecnûn âşiyânın yaktılar Gam değil bî-hâl olursa safha-i hüsnünde hatt Resmdir âriflere nâme yazarlar bî-nukat Yüzünü görmeyicek şöyle derdnâk olurum Ki gamdan ölmediğimi anıp helâk olurum Çîn-i zülfün müşke benzettim hatâsın bilmedim Key perîşân söyledim bu yüz karasın bilmedim Kad kıyâmet gamze âfet zülf fitne hatt belâ Âh kim ben hüsnünün bunca belâsın bilmedim Velehû Kıt‘a Hâtır-i şâir âbgîne gibi Sınmadan pür-safâ güher görünür Sınıcak ki hazer kıl andan kim Baştan ayağa nîşter görünür [s.434] Ahmed Bey Mahlası Rıdvânî’dir. Tütünsüz demekle meşhûrdur. Ağaç Pâzârı kurbunda medrese vü türbesi var ise de medresesi mahv ü münderis olmuş ve ziyâretgâh-ı enâm olan türbesinin kapısı bâlâsındaki mermer levhada bu ibâre mahkûkdur. [ ]39 Kendisi ümerâ-yı sancaktan imiş. Sehî Bey Tezkiresinde Hamse-i Nizâmî’yi Türkî’ye tercüme etti demiştir. Ebyât-ı âtiye âsâr-ı şi‘riyesinden nümûnedir. Nazm Saçın müşki ile anber karışmış Leb-i la‘lün ile sükker karışmış 39 Şu yüksek bina şerefli ve izzetli Rıdvan Ahmed’in türbesidir ki bu zât şu tarihte rahmet-i rahmana yürümüştür. Bu Arapça ibarenin okunmasında tereddütlerimiz oluştu. Zira Bâdî aynı ibareyi hem Riyâz-ı Belde-i Edirne’nin 1. cildinde Ravzai Merâkidu’l-Evliyâ (s.99) kısmında hem de müsveddesinde farklı şekillerde yazmıştır. Bu nedenle Rıdvân Ahmed’in Edirne’de bulunan türbesine gidip türbesinin kapısındaki mermer levhada bulunan bu ibareyi yerinde görüp fotoğrafladık ve okunuşunu bu orijinal levhasından yaptık. 1664 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Sanırsın erguvândır la‘l-i nâbı Ten-i sîmînine ahmer karışmış Velehû Nâr-ı aşkınla cehennem odu yandırmaz beni Teşneyim ki yedi deryâ suyu kandırmaz beni Ki sakın âşık inanma zâhidin efsûnuna Bin kerâmet gösterirse hiç inandırmaz beni Yanmışam kehf ile nâr-ı vahdet içre hâbda Şöyle kim gavgâ-yı mahşer kopsa uyandırmaz beni Kasâid ü eş‘ârı hadden bîrûn ve mücerred kelâm-ı mevzûndur. Elfâz-ı nazmiyesinde aslâ halâvet ve ta‘bîr ü edâsında hergiz melâhat yoktur. Kezâ fî Tezkire-i Latîfî. Ahmed Sultân Mehmed Hân-ı Râbi‘ ulemâsı sırasında tercemesi mezkûr Hacı Yahyazâde Ahmed Efendi’dir. Feth-i Bağdâd’a söylemiş olduğu bu târihten başka eseri görülememiştir. Târîh Bu feth-i a‘zama düştü hurûf-ı mu‘ceme târîh O Dâver zor-ı bâzû ile hâlen aldı Bağdâd’ı Mu‘cem diğer târihi: Mısra Zihî mülk ü zihî mâlik mübârek ola Bağdâd’ı Ahmed Pervânezâde demekle meşhûr Ahmed Efendi’dir. Bade tahsîli’l-isti‘dâd ulemâ-yı kirâmın birinden mülâzemetle ber-murâd olup devr-i medâris-i mu‘tâde ile kırk akçe medreseden ma‘zûl iken semt-i kazaya sülûk ile Rumeli kalem-revinden bir kaç mansıba hâkim olduktan sonra bin yüz on dört senesi hilâlinde Edirne’de fevt oldu. Kezâ fî Vakâyi‘u’l-fudalâ. Sâlim Tezkiresinde dahi helvâ-yı Edirne gibi ekser-i eş‘ârı halâvetden hâlî ve tâze hayâli ve bâlî değil idi. Belki cûybâr-ı endîşesi her bâr cûy-ı Meriç gibi ve tab‘-ı vâlâsı dey ü bahâr şevk ve ekdârda nehr-i Tunca gibi hurûş etmekte idi. Ol şehr-i maârif-i nâyâbda hâtimetü’z-zurefâ olup gürûh-ı ehlü’lma‘âriften bu bî çâre Arda kalmışdı. Âkıbet nihâl-i bîd-misâl zât-ı sütûdehısali ol cûybârın kenârından seyl-âb-ı fenâ ile âzim-i gülistân-ı bekâ oldu. Bu ebyât güftârından nümûnedir. Nazm El aldım mâh-peykerlerle girdim halka-i zikre Felekte devri ben bu çarh-ı kec-reftâra gösterdim RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1665 Elifler dağlarla zeyn edip cismimi âh ettim Girîbân-çâk olup ol dilber-i gaddâra gösterdim Âti’z-zikr Pervâne-zâde Hüseyin Çelebi bu zâtın cedd-i a‘lâsı olmuş zann olunur. Âzerî İbrahim Çelebi Istabl-ı Âmire huddâmından kemâl mertebe sâhib-i marifet ve hoşsohbet lezîzü’l-musâhabe latîfü’l-muhâvere şuarâ-yı selef sohbetine erişmiş ve asrına eriştiği erbâb-ı irfânın ekseriyle görüşmüş Bostanzâde İbrahim Çelebi’dir. Bin elli yedi Şevvâli gurresinde irtihâl-i dâr-ı bekâ etmekle [s.435] Enîsü’l-Müsâmirîn sâhibi Monla Hibrî bu târihi demiştir. Târîh Âzerî dîde-i erbâb-ı hüner Edicek ravza-i rıdvâna hırâm Nâm-ı rıdvân ana târîh oldu Çün rızâ-yı Hakk idi ana merâm Mûmâileyh Âzerî Çelebi’nin âhir nefesinde söylediği beyttir: Koyup âlâyiş-i dehri yöneldim cânib-i Hakk’a Bu bâzârın ferâgat eyledim sûd ü ziyânından İşbu eş‘âr âsâr-ı güftârındandır. Gazel Pâye-i âlî recâ etmez kapında hâk olan Taht-ı şâhı istemez menzil-gehi eflâk olan Âkıbet câm-ı sürûr-encâm-ı vaslı nûş eder Sâgar-ı mihnet-fezâ-yı hecr ile gamnâk olan Cânına minnet bilirken yoluna cân vermeyi Bâş ü cân kaydın çeker mi âşık-ı bî-bâk olan Akl ü idrâk ile hemrâh olma râh-ı aşkda Menzil almaz pây-bend-i rişte-i idrâk olan Seyr eder âhir izâr-ı şâhid-i maksûdunu Âzerî nakş-ı garazdan levh-i kalbi pâk olan Gazel-i Diğer İrgürür uşşâka çarh âh-ı âteşbârını Yanmasın âlem o gül arz etmesin ruhsârını Etmesin bilmezlik eş‘ârım görüp dahl eyleyen Şi‘rime kılsın nazar bilsin add ü mikdârını 1666 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Yok yok olmaz ol kelâm-ı mu‘ciz-asârım ba‘îd Görse bin i‘câz kâfirdir komaz inkârını Âşık-ı dîdâr olanlar vasldan mahrûm olup Dâimâ bedhâhlar seyr etmesin dîdârını Ol tabîb-i cân ü dil bilmem nedendir Âzerî Bildi bîmâr etmesin bilmezlenir tîmârını Gazel-i Diğer Reh-i aşkında cân benden hadeng-i cânsitân senden Ten-i hâkî-nişân benden hadeng-i ebrûvân senden Başım olsun fedâ la‘l-i lebinden bûse ihsân et Sifâl-i hâkdân benden şarâb-ı erguvân senden Olur çarh-ı kühen vîrân ten-i zârım kalır bî-cân Tükenmezse figân benden erişmezse amân senden Tükenmez tâ kıyâmet haşre dek noksân-pezîr olmaz Sirişk-i bî-girân benden leb-i gevher-feşân senden Aceb mi zâr olursam Âzerî-veş oldu gittikçe Senin lutfun nihân benden benim aşkım ayân senden Kıt‘a Ebruvân-ı yâr kim âşûb-ı cândır her biri Dest-i kudret birle nakş olmuş kemândır her biri Şerhalar bu sîne-i sad-çâkde gûyâ hemân Çıkmaya kasr-ı visâle nerdübândır her biri Velehû Nümâyân pâygâh-ı işret ammâ pâ-yı himmet yok Şarâb-ı aşka ruhsat var velî tâlibde rağbet yok Tek ü pûyun aceb bîhûdedir bâzâr-ı aşk içre Metâ‘-ı vasl-ı hâzır mâye-i nakd-i mahabbet yok Velehû Telh etti ayşımız lebini nûş-hand eden Etmiş seni tabîb beni derd-mend eden [s.436] Âteş bıraktı mecmere-i kalb-i âşıka Ruhsârın üzre dâne-i hâlin sipend eden Kıt‘a Şöyle bârikdir hayâlim kim Çeng-i nâhide târ-ı ma‘nîdir Seyr-i dilden süvârdır tab‘ım Kalemim zü’l-fikâr-ı ma‘nîdir Dil-i deryâ-misâlim Âzerîyâ RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1667 Lücce-rîz-i kenâr-ı ma‘nîdir Müfredât Gördüm adûyu kendine dün hemdem eyledin Eksildi sûz-ı aşkım efendi kem eyledin Bâd-ı âhın nice yıl eflâkı inletmek gerek Âsiyâb-ı çarh-ı maksûd üzre devrân etmege Bana dersin ki sakın sevme cefâkâr olanı Seni mi ey yüzü gül gonce-i ra‘nâ seni mi Zeyl-i Şâkâyık’ta ve Güldeste-i Belîğ’de zikr olunan İbrahim Âzerî başkadır. Elîfî Nâmı Mehmed Efendi’dir. Terceme-i hâline dest-res olunamadı. Vefâtına Gülşenî şeyhi Hasan Sezâyî Efendi hazretleri bu târîhi demiştir. Târîh-i vefâtı bin yüz kırk dokuzdur. Târîh Gidip bu bezm-i fânîden o hem-nâm-ı habîbu’llâh Edip gılmân ile ülfet ola me’vâsı illiyyîn Sebak-hân-ı ma‘ârif fenn-i nazm ü nesirde kâmil Muhassal koydu ahbâbın firâk-âlûde vü gamgîn Sezâyî gûş edip fevtin sürûşân dedi târîhin Elîfî ola cennette elîf-i bezm-i hûr-ı ayn Kubûrizâde Abdurrahman Rahmî Efendi (Hevâyî) mahlasıyla tertîb etmiş olduğu dîvânda mûmâileyh Elîfî Efendi hakkında bu beyti demiştir. Beyt Elîf isminde bir oynaşımız kalmıştı âlemde O da vardı Kıyak semtinde evlendi vatan tuttu Kıyak Edirne’de ma‘lûm olan semt-i meşhûrdur. Bu beyt mûmâileyhindir: .......40 Emrî Çelebi Edirne’de Yıldırım Bâyezîd Hân mütevellîsi ve daha bazı imâretin kâtibi Emru’llah Çelebi’dir. Dîvân-ı eş‘ârı serâpâ mu‘ammâ vü muhayyel ve târîhleri bî-bedeldir. Tafsîl-i ahvâli tezkirelerin kâffesinde mastûrdur. Müretteb ve mükemmel dîvânı ve Tercüme-i Pendnâme-i Attâr unvânlı manzûm bir eseri ve bir mu‘ammiyât şerhi vardır. Muâsırlarından Ubeydî, Bâkî, Hayâlî, Emrî hakkında şuarâdan biri bu kıt‘ayı demiştir. 40 Bu kısım metinde boş bırakılmıştır. Eserin müsveddesinde ise Elîfî isminde bir şâir bulunmamaktadır. 1668 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Kıt‘a Ubeydînin sözünde sûz vardır Edâda lîk Bâkî bî bedeldir Nezâkette Hayâlî gibi olmaz Velî Emrî tahayyülde meseldir Dokuz yüz doksan üç târihinde vefât etmekle Sâ‘î Çelebi bu târîhi demiştir. Târîh Hak bu kim olmuş idi mülk-i muammâ ana feth Tarz-ı eş‘ârda misli yok idi merhûmun İşitip rıhletini Sâ‘î dedi târihin Geçti hây Emrî idi mîr-i Hüseyni Rûmun Bu mısra dahi vefâtına târîhdir. Mısra Sanâ Emrî Çelebi cennet-i a‘lâ ola câ [s.437] Hasan Ziyâî dahi bu târîhi demiştir: Erişti emri Allah’ın müverrih Dedi târîh kanı şâ‘ir Emrî Târîh-i Diger Kodu Emrî sühan iklîmini ol dem hâtif Dedi târîhin onun kanı emir-i şuarâ Âtideki eş‘âr güftâr-ı dürerbârındandır. Gazel Pâymâl eyleme giysû-yı abîr efşânın Kuyruğun basma nigârâ uyur ejderhânın Jâleler dürr-i Necef taktı kulağına meğer Oldu gül halka begûş o ruh-ı zîbânın Anmadın hiç günâhın yine yudun taradın Yâzığı boynuna ol zülf-i abîr-âsânın Gonce tıflını belinletti sadâ-yı bülbül Ağzın açıp tükürürse nola şebnem anun Emriyâ sanma şafak sille-i âh ile felek Yüzünü kana yudu mihr-i cihân-ârânın Gazel-i Diğer Ruhuna benzedigiçin gül-i âl Eli üstünde tutar anı nihâl Ağlata ağlata yaşım çıkarıp Kondu göz hânesine şâh-ı hayâl RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1669 Leblerin vasfını işitti meğer Kendisinden soğudu âb-ı zülâl Boynun eğmezdi gelip karşında Âşık olmasa ger ebrûna hilâl Öykünürmüş lebine ey Emrî Bulucak câm-ı şarâbı ele al Gazel-i Diğer Gülşende her gülün yapışırsın yakasına Ey jâle yoksa akça mı saydın bahâsına Meylim görürse dâne-i hâline men‘ eder Vâ‘iz komaz ki benzeye oğlan atasına Âşık-ı nizâr cismine kılmış nazar demiş Bir mûydur yapıştı hayâtım kabâsına Kim görse âfitâb ile ol nev-civânı der Benzerse şöyle benzese oğlan babasına Ver nakd-i cân Emrî leb-i haldârına Almaz mısın akîdeyi miskî bahâsına Gazel-i Diğer Dil reh-i gamda câna katlanmaz Cân ten-i nâtüvâna katlanmaz Aklı koyup cünûn yolun tuttum Yol bilen kârbâna katlanmaz Bâg-ı bûyun hevâsın andıkça Gönül âb-ı revâna katlanmaz Kâkülün müddet-i medîd ister Ömr ise ol zamâna katlanmaz Ölür Emrî lebinde yara görüp Kimseler zahm-ı câna katlanmaz Gazel-i Diğer Vaz‘ edelden bâgbân sun‘-ı hüsnün gülşenin Hâr-ı gayret güllerin sad pâre kılmıştır tenin Gül gam-ı haddinle düşmüş hançer-i hâr üstüne Gülşen içre kan bulaşık buldular pîrâhenin 1670 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si [s.438] Gün doğar sanma melâikhâne-i çarhın seher Âfitâb-ı hüsnüne karşı açarlar revzenin Gördü kasr-ı dehrde âhım yelinden soyunur Eyledi hâle çerâg-ı mâha perde dâmenin Gördü kim her dem sütûn-hâne sûzundan yanar Bî-sütûn etti varıp Ferhâd-ı miskîn meskenin Sanma kim peykân-ı gamzen dilde kandan sürh olur Âteş-i gam-tâbıdır onun kızartan demrenin Sanma encüm tîr-i âh-ı Emrî vehminden felek Bile yatır gice egninden çıkarmaz cevşenin Gazel-i Diğer Gam-ı zülfünde kalanlar zulumât ile yürür Erişen leblerine âb-ı hayât ile yürür Yüzlerin Hakka tutup nâliş edip hûr ü melek Ki göreydin onu yâ Rab ne sıfât ile yürür Zâhidi hasret-i mey şöyle za‘îf eyledi kim Elde tesbîh ü asâsı salavât ile yürür Hüsn-i sernâmesine kaşları olalı nişân Hükm eder âşıkına sanki berât ile yürür Emrîyâ kaddine benzer nice serv ola ki ol Salınır şîveler ile harekât ile yürür Velehû Kıt‘a Âşık gam-ı dil-rübâsız olmaz Pîrân-ı hevâ asâsız olmaz Zülfüne dedimse müşk-i Çînî Afv eyle ki kul hatâsız olmaz Kıt‘a Diger Sûfî mecâz anladı yâre muhabbetim Âlemde kimse bilmedi gitti hakîkatim Bir gevherim ki hâk-i siyâh içre kalmışım Sarrâf-ı dehr bilmez ise nola kıymetim Kıt‘a-i Diger Kubbe-i lâciverd-i çarh içre Bildiniz mi nedir bu şems ü kamer Pîr-i dehrin iki gıdasıdır Birin ahşâm yutar birini seher Müfredât Gördüm ey dil minnet ister vermeğe dünya murâd RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1671 Ana minnet etmeden kurtuldum oldum nâ-murâd Beni şeş akçe cihetle felek incitti katı Terk edem gibi huzûr etmek için şeş ciheti Dırahşân oldu gördüm beş hilâl üstünde beş hûrşîd Meğer kim pençe-i sîmîne ol mehpâre yasdanmış Çünki bir âşık dahi istersin ey meh kendine Gamze-i cellâdına emr et iki biçsin beni Murâd o lâle ruhun dilde dâğı kalmaktır Arz sunanda kişinin çerâgı kalmaktır Kûhsâr-ı bî-sütûnda görüp lâle sandığın Ferhâd kanlar içtiği hûnun piyâledir Yine nâme-i Attâr unvanlı manzûmesinin ibtidâsı budur: Beyt İbtidâ kerdem be-nâm-ı ân kerîm Mübdi‘-i kevneyn sultân-ı kadîm41 İntihâsı dahi budur: Beyt Ey kamu düşmüşlere feryâd-res Bûy-ı afvın Emrî-i gümrâha bes [s.439] Dediler târîh de ey merd-kâr Dedim işte nüh sad u şast ü çihâr Dersaâdette Dârü’l-kütüb-i Âtıf ’ta mücelled bir kıt‘a dîvânı ve Nûr-ı Osmâniye Kütüphânesi’nde bir mu‘ammiyât şerhi vardır. Enîs Dede Nâmı Receb’dir. Zümre-i sipâhiyândan Gülşenî Dervîş Halîl nâm zâtın sulbünden Edirne’de tennûre-bend-i hângâh-ı vücûd olup hâl-i sigarında mücellid esnâfından Hetik İbrâhim nâm zâta şâkird olmuştur. Muahharen Dersaâdet’e azîmet ve tahsîl-i ilm ü maârife bezl-i himmetle Edirne’ye avdet ettikten sonra bin yüz seksen bir târihinde Edirne Mevlevihânesi’ne şeyh olan Neşâtî Ahmed Dede Efendi’den ahz-ı yed-i inâbet ve çend sene murûrunda tekrar İstanbul’a azîmetle Yenikapı Mevlevihânesi şeyhi Kârî Ahmed Efendi delâletiyle dergâh-ı mezkûra mesnevîhân olmuş idi. Müteâkıben Ahmed Efendi irtihâl-i dâr-ı bekâ etmekle sâhib-i terceme Kasım Paşa Mevlevihânesi’ne davet olunup beş sene kadar da orada Mesnevî kırâ‘at etmiştir. Safâyî Tezkiresi zabtınca Yenikapı mevlevihânesi 41 İki alemin yaratıcısı ve ezelî sultan olan o Kerîm’in adıyla başladı. 1672 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si şeyhi Peçevili Ahmed Dede nâm-ı kâmilin zîr-i terbiyesine geçerek nazar-ı feyz eserleriyle mazhar-ı ilm ü kemâl olmakla bir vücûd-ı fazâil-enîs olmuştur. Bin doksan beş târihinde Edirne Mevlevihânesi’nde şeyh olan Seyyid Mehmed Dede Efendi dahi irtihâl-i dâr-ı na‘îm eylediğinden onun yerine sâhib-i terceme Edirne Mevlevihânesi meşîhatine revnak-tırâz-ı irşâd olmuş ve elli sene kadar meşîhat-ı mezkûrede bulunarak imrâr-ı vakt ü sâ‘at eylemiştir. Semâ‘hâne-i Edeb ifâdesince sâhib-i terceme asrın ser-âmedân-ı meşâyihinden olup meşâyih-i Mevlevî’ye miyânında en çok mürîde mâlik olanlardandır. Ầhâd-ı nâsdan mâ‘adâ selâtîn-i sâlife-i Osmânî’ye tâbe serâhüm hazerâtından beş adet pâdişâh-ı âlîcâh ve bi’lcümle ricâl-i devlet ve bir çok mevâlî ve müderrisîn-i kirâm kendilerinden sikke-pûş-ı inâbe oldukları gibi otuz ikiden mütecaviz vüzerâ ve ale’l-husûs İsmâil Ầsım Efendi ve şa‘ir-i şehîr Râgıp Paşa gibi dâhîler hep müşârün ileyhin dest-i inâbetini tutmuşlardır. Matbu‘ dîvânı vardır. Bu eş‘âr ondan nümûnedir. Gazel Ten-i bî-dil tekâpûda hemîşe bî-mecâl olsun Dil-i mest-i mahabbette hemân şevk-ı visâl olsun Dokunsun tek hemân la‘l-i nemek-rîzin leb-i câma Katarsan bâde-i nâba nemek kat kat helâl olsun Hudâ renc-i nazardan hıfz ede tıfl-ı civân-bahtı Olur mansûr elbette meh-i hüsnü hilâl olsun Dil-i üstâd hoş tab‘a neşât îsâr eder çünkim Ser-â-ser nükte-i nazmın hayâl-ender-hayâl olsun Hemân mir’ât-ı hüsn içre gönül olsun nazargâhın Dilersen bezm-i vahdette Enîsin bî-misâl olsun Gazel-i Diğer Garîb-i âlemim aslâ harîm-i sohbetim yoktur Marîz-i aşk-ı dilgîrim tabîb-i illetim yoktur Şikâyet şâneden mi eylesem bilmem sabâdan mı Perîşanım düşelden kâküle cem‘iyyetim yoktur Bu âlemde banâ zâhid mey ü mahbûbdan geç der İki âlem birinden geçmeğe hîç niyyetim yoktur Serâpâ vü serâser dâg-ber-dâg olsa güçlenmem Cigerde âfitâbım zerre sûza tâkatım yoktur Hüner bîdâr dildârı derâgûş etmedir yohsa Enîsâ hâbda boş kenâra minnetim yoktur RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1673 Gazel-i Diğer[s.440] Tâbende olan aşkın ile sînede dâgım Bir vechle söndürmeye Allah çerâgım Mestâneyi ma‘mûr eder reşk-i neşâtım Olur mu mey-i la‘lle tahsîl-i dimâgım Ya‘kûb’a nazar eyleme gel hecrle Yûsuf Peygâmın için dûr-şinîd etme kulâgım Cennette bile bâde vü dîdâr ile mestim Olmaz mey ü mahbûbdan el kıssa ferâgım Sarılsa ne gam destime mestâne Enîsim Bîgâne hemân eylemesin bûs ayâgım Gazel-i Diğer Zülf-i siyeh-i yâr dil-i zâre sarıldı El minnetü lillâh ki ser-i yâre sarıldı Hâhiş-i nazar-ı hüsn eder uşşâk arasında Nûr-ı nigehim rişte-i enzâre sarıldı Gül-çehre masûn olmak için dest-i nazardan Gül hâre ruh-ı âl siyehtâre sarıldı İster nazar-ı ehl-i dili meyveden evvel Her şâh-ı şecer zîver-i ezhâre sarıldı Sad pâre hased câme-i sebzîne Enîsin Yekpâre ten-i gonce-i gülzâre sarıldı Gazel-i Diğer Cilvegâh-ı sırr-ı mevlâdır dil-i abdâl-ı ışk Fehm olunmaz kâlle remz-i lisân-ı hâl-i ışk Pertev-i mihr-i sivâyı mahv eder ser-tâ-kadem Bir aceb nûr-ı hudâdır sâye-i ikbâl-ı ışk Cümle maksûdu beyân eyler lisân-ı hâl ile Tercemân-ı hem-zebân olsa sezâdır lâl-i ışk Sidreden eyler güzer her dem kemâl-i şevkle Reşk-i Cibrîl olmada pervâz-ı perr ü bâl-i ışk Ol kadar sermest-i bezm-i âşıkân ol kim Enîs Tâ ebed hayrân ola ahvâline dellâl-ı ışk 1674 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Müfredât Ravza-i sultân-ı kevneyni zemîn üzre görüp Dedi reşkinden felek yâ leytenî küntü türâb42 Cevr-i ihvâna çü Yûsuf sûz-ı ta‘na çün Halîl Sabr olunsa nâr gül agyâr-ı bed-gû yâr olur Sâgar-ı pür-bâdemiz döndü ayın on dördüne Bezmimiz sâkisi on dördün sürer bir mehlikâ Dil Yûsufuna çâh-ı zekan taht-ı Mısrdır Ey kâfile-i zülf cüdâ etme yerinden Yarım ver cür‘a ver lebrîz ver insâfla sâkî Gözet mahmûru boş koyma tehî peymâne düştükçe Tabî‘at sâhibi geçmez temâşâ-yı dilârâdan Nazar-endâz olur elbet yasâg olsa mesâg olsa Hatt ü güftâr-ı vasfından halâs et tab‘-ı vassâfı Hudâyâ ehl-i irfânı düşürme kîl ü kâl üzre Bin yüz kırk yedi târihinde âlem-i kudse irtihâl etmekle Edirne Mevlevihânesi sâhasındaki türbe-i mahsûsada medfûn ve nakş-ı seng-i mezarı Müsellem ve Feyzî Efendilerin silk-i nazma çektikleri târîh-i mevzûndur. Târîh Nâgehân oldu garîk-i lücce-i ma‘nâ dirîg Âşinâ-yı sırr-ı yümm-i Mevlevî ya‘nî Enîs Yazdı târîhin dem-i fevtin Müsellem gûş edip Kürsî-i cennette Mevlânâ Enîs ola celîs Târîh-i DigerKutb-ı devrân mürşid-i âlem azîz-i muhterem Geştî-i ma‘nâya bahr-ı mesnevî içre reîs [s.441] Gûş edip fevtin dediler Feyziyâ târîhini Gülşen-i lâhûta göçtü âh Mevlânâ Enîs Müşârunileyhin târîh-i vefâtı Müsellem Efendi’nin bâlâdaki târîh mısraına ibtinâen Fatin Efendi Tezkiresi’yle Semâ‘hâne-i Edeb’te 1147 ve matbu‘ dîvânı dîbâcesinde 1145 olmak üzere gösterilmiş ise de Feyzî Efendi’nin bâlâda târîhi hesâb olundukta fi’l-vâki dîvânı dîbâcesindeki târîhe mutâbık olarak 1145 zuhûr edip bu takrîrce Müsellem Efendi’nin târîhi mısraında kürsî kelimesindeki hemze dâhil-i hesâb edilmediği ve Feyzî Efendi’nin târîhi mısraındaki âh kelimesinin elifi med ile berâber iki 42 Keşke toprak olsaydım. Nebe/39-40 RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1675 elif add edildiği hâlde târîhlerin ikisi de 1146 zuhûr ettiğinden muşârun ileyhin târîh-i vefâtının 1146 olduğuna hükm edilebilir. Enîs Dede Nâmı Mustafa’dır. Edirne’de tennûre-bend-i hangâh-ı vücûd olup sâbiku’t-terceme Şeyh Enîs Efendi’ye intisâb ile târikat-ı aliyye-i Mevleviyye’de nâil-i merâtib-i âlîye ve bi’lâhare mısr-ı Kahire’de kâin mevlevihâne’de mürşid-i vâlâ-pâye olduğu hâlde bin yüz kırk târihinde dâr-ı ukbâya rihlet eylediği ve mûmâileyh keşf ü kerâmeti zâhir bir şa‘ir-i mâhir ise de âtide muharrer olan beytinden başka eş‘ârı görülemediği Fatin Efendi Tezkiresinde mezkûrdur. Beyt Nâlesin ney serini ana kudûm eylemeyen Ne bilir dâire-i Hazret-i Mevlânâyı Enîs Numan Bin Muhammedü’l-Hanefiyyu’l-Edirnevî Eş-Şehîr Bi-Hâcegân Reisü’l-küttâbdır. Tercemesi bu cildin (109) sâhifesinde mezkûrdur. Müşârün ileyhin şiirle dahi ülfeti var ise de (zîver-i bahrî) nâm kalyon-ı hümâyûnun bahre nüzûlüne dâir zâde-i tab‘-ı belîgâneleri olan işbu târîhten başka eş‘ârı görülememiştir. Târîh Bahr-ı mevvâc-ı kerem kulzum-i zehhâr-ı himem Şeh-i ferhunde-şiyem gevher-i kân-ı nâ-yâb Dâver-i devr-i zamân Hazret-i Mahmûd Hân kim Acemî bir kuludur sanki derinde Dârâb Çarh-ı atlas ana bir bârgeh-i nusrettir Top-ı zerrîn alemi mihr ü meh-i âlem-tâb Şehsüvârân-ı zafer yâfte-i rû-yı zemîn Ser-te-ser şân-ı şükûhunda eder şerm ü hicâb Mihr-i bahtından eder kesb-i ziyâ mâh-ı münîr Mevce-i yümm keff-i cûdundan alır feyz-i nisâb Tazelendi varak-ı gül gibi sahn-ı âlem Devr-i adlinde suyun bulalı köhne dolâb Çâr rükne erişip sıyt u sadâ-yı kahrı Ầb-ı lutfuyla olur gülşen-i âlem sîrâb Böyle ma‘mûrluğun gördü mü dehrin kimse Yazmamış vak‘â-nüvîsân-ı selef işte kitâb 1676 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si [s.442] Nev-be-nev himmet-i şâhânesini sarf ederek Ahd-ı lutfunda hele kalmadı bir câ-yı harâb Bâ-husûs cânib-i tersâne-i ma‘mûresi kim Çeşm-i nezzârı eder tarh-ı garîbî i‘câb Uzum ü cüsse vü heykelde adîmü’l-emsâl Nefs-i nev tarh-ı bedî‘ şekli cihânda nâyâb Etmemiş levh-i dile resmini ressâm-ı ezel Böyle bir kalyonun inşâsı zihî re’-yi savâb Kuvvet-i himmet-i ikbâl-i şehinşâhî ile Az müddette ricâl ettiler itmâma şitâb Çok görülmüşdü donanma-yı hümâyûn içre Kûhe benzer nice geştî-i hümâyûn elkâb Lîk bu resm-i dilârâya nazîr olmaz hiç Çeşm-i ahvâlde meğer misli ola sûret-yâb Müstedâm eyleye Hakk pâdişeh-i devrânı Tâ ki oldukça yümm-i himmeti ber-mevc ü habâb Beyt-i vâhidde Enîsâ bu mücevher târîh Oldu silk-i sühanın zîyneti çün fasl-ı hitâb Bahr-ı cûd-ı şeh-i Cem-kudrete sürdü yüzünü Süzülüb zîver-i bahrî yemme mânend-i ukâb 1165 Ehlî Hekimzâde Mehmed Efendi’dir. Enderûnîdir. Abdurrahim Efendi’nin biraderidir. Kâmûsü’l-a‘lâm beyânınca Sultân Murâd Hân-ı Sâlîs devri şuarâsından olup Edirnelidir. Ekser-i ulûm ü fünûnda mâhir ve tasavvufta behre-dâr idi. Bazı kadılıklarda bulunup Sicill-i Osmânî zabtınca 1010 Seyyid Rızâ Tezkiresi ifâdesince 1009 târîhinde mısr-ı Kâhire’de vefât etmiştir. Âtideki ebyât âsâr-ı güftârındandır. Müfredât Bilemez seyr-i miyânını hayâlât ehli Açamaz râz-ı lebin keşf ü kerâmât ehli Yolda görmezlenip etti beni eflâke nazar Gitti ey rûh-ı revân eylemedin hâke nazar Gözetir sâ‘id-i sîmînini cümle uşşâk Fukarâ cümle bakar sen şeh-i hûbân eline RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1677 Alır gönlün ele ağyârın ol yâr Demez kim âşıkın da hâtırı var Harfü’l-Bâ Bâdî Fakîr-i câmiu’l-hurûftur ki terceme-i hâl-i âcizânem Vergi Müdürleri miyânındadır. Mahsûl-ı tab‘-ı nâçizânem âtîdeki ebyât-ı nâ mergûbe her ne kadar arza şâyeste değil ise de Beyt Kiminin câmii var kimi yapar pül Nâbî Şuarânın nolur âsârı sühandan gayri Medlûlünce bidâ‘asızlığımı itiraf ile berâber mücerret duâya vesîle olmak üzere şuarâ sırasına kayd edildi. Gazel (İsmâ‘il Safâ Bey’e Nazîredir) Kâf u nûn üzre kurulmuş bir binâdır kâinât Bak ne âlîdir nasıl hayret-fezâdır kâinât Buldu çün nûr-ı server-i fahr-i âlemden vücûd Bâr-ı şâh-ı bâğ-ı hubb-i Mustafâ’dır kâinât Dem-be-dem sâ‘at-be-sa‘at bâ zebân-ı hâl ü kâl Zâkir-i nâm-ı cenâb-ı kibriyâdır kâinât İtmemek kâbil değil bir nesne ifnâ-yı vücûd Nass-ı kâtı‘la esâsen bî-bekâdır kâinât An-ı mevcûdâta eyler kudretu’llahı ayân Bâdiyâ âyîne-i ibret-nümâdır kâinât Gazel-i Diğer (Sırrı Paşa’ya naziredir) Gönlüm esîr-i aşk u mahabbet sen eyledin Ahsente nâz u şîvene kim ahsen eyledin Yetmez mi idi nîze-i müjgân u ebruvân Gamzen dahi havâle-i cân ü ten eyledin Ter gömlegin alıp inebin mekr ü âl ile Sâkî piyâle tıflına pîrâhen eyledin Ey murg-ı aşk işte bu devlet yeter bana Başımda âşiyâne kurup mesken eyledin Sırrî’ye peyrev olmaga Bâdî bu bahrda Geştî-i akla orsa poca yelken eyledin 1678 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Gazel Eyüb Sabrî nâmında bir zâta söylenmiştir Saçın reşki ile ra‘d-ı dilin feryâdı cebrîdir Buluttan nem kapar tab‘-ı hazînim ağlar ebrîdir [s.443] Esed-veş ben göğüs gerdikçe eyler savlet-i şîrî Hücûm-ı derd-i aşkın bana arslanım hüner-berîdir Müdâm eyler perestiş âteşîn ruhsarına gönlüm Meğer ol dahi hâl-i hindûvânın gibi kibrîdir Tenim navek-i müjen sürâh ü sürâh etti hemçûn dûd Benim bu hâl ile sabrım yine Eyyüb sabrıdır Eşiğin taşını başıma mesken ittihâz ettim Desinler Bâdî-i zârın ayak altında kabridir Gazel-i Diğer Kaşını görmek için mahv-ı vücûd etti kamer Yüzünü gökte güneş göreli tir tir titrer Lezzet-i la‘lini vasf eylediğim duysa eğer Telh olur nâr-ı hased ile dimâg-ı sükker Cân bahâsına şeker leblerini ver yohsa Üstüne bir gün apansızca karıncalar üşer Sebze-i hattına yüz verme eğer âkıl isen Tohmu gâib olası ekmediğin yerde biter Tûtî-i tab‘ımın eğlencesidir ey Bâdî Vasf-ı la‘l-i leb-i dilber ne şekerdir ne şeker Gazel (Trabzon’da Tayyâr nâmında bir zâta söylenmiştir) Zenahdâna düşüp gönlüm sarıldı zülf-i dil-dâre Düşen bahre sarılmaz mı halâs-ı cân için mâre Ruhunçün çekdi dil iç kulleden bir âh-ı âteş-zâ Çü kaknûs etti ilkâ kendi nârda kendin nâre Kılıp orta hisârı cünd-i zülfün câ-be-câ teshîr Top attırdı şehâ mehtâb-ı hüsnün sınf-ı agyâre Trabzon’da bu gün meydân okur tâ şarkdan garba Cemâlin mihre vü kâşın hilâl-i çarh-ı devvâre Gönül murgun uçurdum âşiyân-ı tenden ey Bâdî Varıp çarpıldı nâ-geh pençe-i şah-bâz-ı tayyâre Gazel Gözünden yaş döküp teshîr için yâre güher göster RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1679 Gerekse rûy-ı zerdin pâyına sür sîm ü zer göster Gülistân-ı emelde serv-veş boy gösterip durma Al ibret şâh-ı gülden çeşm-i yârâna hüner göster Abestir ihtirâ‘ât-ı pederle iftihâr etmek Elinle varsa ger ihdâs olunmuş bir eser göster Hayâl et kand-i la‘l-i yâri evvel öyle vasf eyle Garaz söyletmek ise tûtî-i tab‘ı şeker göster Kıyâmet kadli dilber hâneni teşrîf kıldıkça Kıyâm et Bâdiyâ ol kâmet-i bâlâya yer göster Kıt‘a ( Edirne Vâlisi Hacı İzzet Paşa’ya nazîredir) Buz bağladı bu kış taşıp enhâr sû-be-sû Yek-reng oldu arz u semâsı Edirne’nin Bak sırr-ı Hakka dest-i felek ferş-i câm edip Âyîneleşti şimdi fezâsı Edirne’nin Müfredât Hazret-i şârî‘ dedi ol refîk andan tarîk Kıl bana yâ Rabb dem-i rihlette îmânım refîk Etme fazl-ı eb ile fahr eyle tahsîl-i kemâl Mâl eder amma kemâl etmez pederden intikâl Halka-i zikr içre zâhid halk ile esmâ çeker Lîk erbâb-ı sülûku43 halvete tenhâ çeker Dem-be-dem germâbe-i çarha girip çıkmakda nâs Nice tenler yıkamış bu eski hamam eski tâs Değişmem mihr-i âlem-tâbı çarha Bâdiyâ bi’llah O ednâ zerreyi kim cüz’ü hâşâk-ı vatandandır [s.444] Ey bâd var saçların öp benden ol mehin Arz et cefâ-yı rişte-i hicrânı mû-be-mû Açmayan hûrşîd-i ruhsârın sehâb-ı turreden Rûzgâr eksikliğidir rûzgâr eksikliği Girdi rakîb gönlüne âl eyleyib şarâb Taştan sakınmaz ol delikanlı ayagını Ruhun vasfında vardır ben gibi bin dâne vassâfın Saçın bahsinde ammâ kalmadı cem‘iyyet-i ahbâb 43 Bu kelime şeklinde yazılmıştır. İmlâ hatası olduğu kanaatindeyiz. 1680 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Bâkî Bî-mahlas mühr-kâr Dervîş Bâkî-i zârdır. Târîh-gûlukta meşhûr ve ol vâdîde genc-i mestûr olup feth-i Bagdâd’a bu târihi demiştir. Târîh Güzin-i âl-i Osmân Hân Murâd ol kim zamânında Adûnun zühresin zehrâb-ı şemşîr-i cihâd aldı Önünce leşker-i feth ü zafer nusret rikâbınca Sa‘âdetle varıp Bagdâd’ı ol âlî-nijâd aldı İşittim gûş-ı câna rûh-ı kudsî dedi târîhin Dilâ dâru’s-selâmı seyfile Sultân Murâd aldı Târîh-i Diger Hurûf-ı bî-nukatla dedi hâtîf fethi târîhin Varıp Bağdâd’ı darb ü kahrla Sultân Murâd aldı Bâyezîd Sultân Bâyezîd Hân-ı Sânî asrı meşâyîhi sırasında tercemesi mezkûr Bâyezîd Halîfe’dir. Bu beyt onundur. Beyt Kendi hüsnün hûblar şeklinde peydâ eyledin Çeşm-i âşıktan dönüp anı temâşâ eyledün Bahrî Edirnelidir. Kitâbetle taayyüş eder idi. Evâhir-i asr-ı Sultân Abdülmecîd Hânî’de İzmir’de vefât eyledi. Bu gazel âsâr-ı güftârındandır. Gazel Gönül bî-çâresi bin türlü gam bağlar vedâ‘ vakti Za‘îf hâl-i hayrette kalıp ağlar vedâ‘ vakti Bu hasret âteşi meş‘al gibi cismin yakar dâim Derûnunda eser kalmaz erir yağlar vedâ‘ vakti O esnâ âh ü zâr ile helâk etmek diler kendin Hemân deryâ gibi dü çeşmi kan çağlar vedâ‘ vakti Şitâ esnâları ebkem dürür her murg gülşende Perîşân hâl olur bülbül ile bağlar vedâ‘ vakti Yed-i beyzâ ta‘accüb ettiler bu bahr-ı cûyâne Temâşâda kalıp rû-yı zemîn dağlar vedâ‘ vakti Bahşî Edirnelidir. Zümre-i kudâttan idi. Bin otuz beş senesi hududunda vefât eyledi. Bu eş‘âr güftârından nümûnedir. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1681 Gazel Yâr tîrin gönderince cân-ı gamnâk üstüne Bir nişân dikti figânım çıktı eflâk üstüne Ol nihâl-i tâze gelse sîneme ayb eylemen Tıfldır gâhî düşerse gam değil hâk üstüne Pâyine yüz sürmeye fursat bulup ey serv-i kad El komuş a‘dâ dirîg ol dâmen-i pâk üstüne Nola bî-tâb olsa zülf indikçe hâl-i rûyuna Mâr bî-tâkat olur ger düşse tiryâk üstüne Olma muğber Bahşiyâ her gördüğün hâr ü hasa Tâ ki hiç toz konmaya mir’ât-ı idrâk üstüne Matla‘ Çekersin yârı tenhâya mücerred seyre gelmezsin Rakîbâ sen hele kûy-ı nigâra hayra gelmezsin Bir gün mûmâileyh Bahşî ve şuarâdan Nâzikî ve Civânî ve Aklî Çavuş nâm zâtlar İstanbul’da sâhil-i bahrda kâin meyhânelerin birinde işret etmekteler iken cennetmekân Sultân Ahmed Hân hazretleri filika-süvâr oldukları hâlde oradan [s.445] geçerken neşve-i bâde ile mest ü sergerdân olan bu yâdigârlardan mûmâileyh Bahşî: “pâdişâhum aşkına bir kadeh mey iç” diye nağra-zenân ve sâirleri dahi ana hem-zebân olmakla bu etvâr-ı küstâhâneleri sebebiyle hemân bi’lâhare cümlesi taş gemisine konulup bir müddet sonra sebilleri tahlîye kılındığı mervîdir. Bedî‘î Edirnelidir. Miskî Emirzâde demekle meşhûr olup sınıf-ı kudâttandır. Asr-ı Sultân Selîm Hân-ı Sânî’den Sultân Murâd Hân-ı Sâlîs asrına nakl etmiş şuarâdan olup bu ebyâtı Sîmten nâmında bir dilber hakkında demiştir. Nazm Hasretinle zerd olup çehrem benim ey Sîm-ten Pûte-i gamda yanıp zergîr-i kâl oldu beden Ey Bedî‘î gevher-i nazmın nisâr et pâyine Bu mesel meşhûrdur yâd olmamış vârın veren Velehû Gamzenden iki yanına şemşîrler takın Bin esb-i nâza eyle gönül mülküne akın Kim zâr eder Bedî‘î-i nâlânı der isen Âyîne al ele gül-i ruhsârına bakın Sicill-i Osmânî Sultân Murâd Hân-ı Sânî asrı şuarâsından demiş. 1682 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Bülendî Tarîk-i Gülşenî fukarâsından Dervîş İbrâhim Efendi’dir. Vilâdeti Anadoluda ise de neşv ü nemâsı Edirne olmuştur. Bir zamân dânişmend olduktan sonra Edirne kurbunda Timûrtaş karyesi câmi-i şerîfine hâtib olup orada mütemekkin olduğu hâlde bin otuz târîhinde hânesini bir gece harâmîler basıp kendisini mecrûh etmekle bir kaç gün mürûrunda müteessiren vefât eyledi. Bu beyt vefâtına târîhdir. Târîh Hem ettim çâr mülhak hem duâ edip dedim târîh Bülendî’ye ilâhâ gülşen-i adnin makâm olsun Evvel Kûtehî tahallus eder imiş. Egerçi kaddi kûtâh idi ammâ tab‘ı bülend pür-ma‘rifet hoş-sohbet hande-rû latîfe-gû idi. Mîr Hüseyin’in mu‘ammiyâtını şerh eylemiş idi. Gazeliyâtı bî-nazîr rubâiyâtı dil-pezîrdir. Mu‘ammâda dahi nâmdâr ü sâhib-i iştihârdır. Bu ebyât âsâr-ı şi‘riyesinden nümûnedir. Rubâ‘î Hayfâ ki sevip Bülendiyâ o şâhı Artırdı dil-i belâkeşi âh ü vâhı Târîk-i şeb anlama yaşım tuğyânı Söndürdü çıkıp semâya şem‘-i mâhı Müfredât Bak benim mir’at-ı ruhsarım safâsına deme Söyletirsin şimdi ben tûtî-makâli dilberâ Teng oldu o denli gözüme giryeden âlem Mihr-i ruhunu görmege kalmadı mecâlim Bir andelîb-i gülşen-i irfân iken felek Kattı bizi de zümre-i zâgâna giderek Seyl-i eşkim dem olur âlemi gark-âb eyler Bâd-ı âhım gün olur kevn ü mekânı sarsar Behiştî Nâmı Mustafa Sa‘de’ddin olup tarîk-i Bektâşî müntesiblerindendir. 1178 târîhinde vefât etmiştir. Bu beyit âsâr-ı güftârındandır. 44 Beyâzî Zümre-i sipâhiyândan Mehmed Bey’dir. 1056 hudûdunda Edirne’de fevt oldu. Bu ebyât eş‘ârından nümûnedir. Nâ-tamâm Gazel [s.446] Şâne gibi zülf-i anber-fâma girmiş çıkmışız 44 Bu kısım boş bırakılmıştır. Müsveddesinde de “eş’ârına dest-res olunamadı” şeklinde kayıt vardır. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1683 Nice sevdâya düşüp çok dâma girmiş çıkmışız Şol kadar mest-i arakrîz olmuşuz kim bilmeziz Ol perî ruhsâr ile hamama girmiş çıkmışız Ey Beyâzî ka‘be-i kûy-ı habîbe azm edip Câme-i cismi koyup ihrâma girmiş çıkmışız Beyt Yola düşmüş ser-i kûyun hevâsıyla meh ü hûrşîd Birisi subhdan gitmiş biri akşamdan çıkmış Sicill-i Osmânî târîh-i vefâtı bin otuz dörttür. Beyânî İmâretten ferâgatla bir miktar tîmâr ile kanâat etmiş idi. Mahlasları Hasan Çelebi Tezkiresi’nde Beyânî Âşık Çelebi Tezkiresi’nde Peykî zabt olunmuştur. Âtîdeki ebyât âsâr-ı şi‘riyesinden nümûnedir. Müfredât Ne lâzım meclise pîr-i mugânın şem‘-i kâfûru Çerâğ-ı çeşm-i rûşendir getirsin câm-ı fagfûru Ham-ı ebrûna zülfün kûşesinden ter döşer çeşmim Meh-i nevden hayâl anlar bulutdan nem kapar çeşmim Budur lâyık olan şâhım cihânda eh-i irfâna Ki yaktığı çerâğ üstüne dâim ola pervâne Mahabbet şâhbâzının şikârıdır benim başım Anın ser-pençesinde görünür minkârıdır kaşım Cihân deryâların bir katre denli aynına almaz Gözüne âlemi yıldırdı bu çeşm-i güher-pâşım Hicv ü hezlde dahi tîz-zebân olup Acem seferinde bir sipâhîye incinmekle hakkında demiştir: Beyt Bir kızılbaşı havâle edeyim ben sana kim Boyu bir karış ola yaşı benim yaşdaşım Dokuz yüz kırk târîhinde vefât ettiği Sicill-i Osmânî’de mezkûrdur. Pertev Efendi Muvakkitzâde vak‘anüvîs Mehmed Pertev Efendi. Dersaâdet’te rûşenâ-bahş-ı çeşm-i vücûd olup metrûk Anadolu muhâsebe kaleminden neş’et ile bi’l-âhare Âmedî-i Dîvân-ı Hümâyûn hizmeti ihâle ile ordû-yı hümâyûn dâhilinde bulunduğu hâlde Edirne’de bin iki yüz yirmi iki senesi hilâlinde 1684 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Mısra Şâ‘irânın şem‘-i ümmîdinde pertev kalmadı nesr: târîh-i mankûtu mantıkınca neyyir-i hayâtı kesâfet-i memâta munkalib ve rûh-ı revânı riyâz-ı cinâna müntesib olmakla Sezâyî Dergâh’ı sâhasında Âşık Efendi Türbesinin kıble cihetinde medfûn ve nakş-ı seng-i mezârı bu târîh-i mevzûndur. Târîh Ziyâ-i şems-i Hakk seyyid Muhammed Pertev âgâh Vücûdu nûr iken oldu yere üftâde çün sâye Füyûz-ı hazret-i Neş’etle şöhret-yâb olmuştu Güzel vermişti sûret meşrebince şiir ü inşâya Vakâyi‘ zabtın eylerken olup orduya da memur Gazâyı dört bölük kâtiblikle çıktı icrâya Edip ordu ile avdet Edirne haymegâhında Bu hargâh-ı fenâdan kıldı rihlet deşt-i ukbâya Mücevher beytile târîh-i fevtin eyleyip terkîm Tevessül eyledim gencine-i gufrâna mevlâya Şeb-i mi‘râcta sahn-ı cinânı eyledi me’vâ Mezârı nûr ola Pertev Efendi göçtü ukbâya Mûmâileyh âtîde tercemesi mezkûr Hâce Neş’et Efendi merhûmun şâkirdân-ı sâhib-i irfânından olup bir kıt‘a dîvân-ı belâgat-unvânıyla cerîde-i alemde ibkâ-yı nâm eylemiştir. Bu ebyât eş‘ârından nümûnedir. Gazel Bî-nikâb ü bâ-nikâb arz-ı cemâl eylerdi yâr Geh hilâli bedr ü geh bedri hilâl eylerdi yâr [s.447] Geh tegâfül geh tecâhül geh cefâ gâhî ıtâb Ettiği cevri gehî benden suâl eylerdi yâr Gâh küstâhâne harf-endâz-ı vasl oldukça ben Dest-i nâzın perde-i ruhsâr-ı âl eylerdi yâr Gâh teşvîk-i visâl ü gâh tenbîh-i firâk Geh ferâg-ı ışk ile emr-i muhâl eylerdi yâr Gelmez idim geh vefâ mânendi Pertev yâdına Geh benimçin gayr ile ceng ü cidâl eylerdi yâr Gazel-i Diğer Gamınla kâse kâse nûş edersem mey pey-ender-pey Gelir imdâdıma ceyş-i neşât-i key pey-ender-pey RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1685 Müfredât Becâ reşk-âver olsa sâz-ı bezme sîne kim anda Tükenmez nâle vü âgâze-i hey hey pey-ender-pey Serâpâ şerha vü dâg ile sînem çün ney olmuştur Gelir her perdesinden sad sadâ-yı ney pey-ender-pey Felek ben ülfet ettim germ ü serd-i rûzigârınla Ne gam sermâ zemistân olsa germâ deyy pey-ender-pey Seni tebrîde benden sa‘y ile ey Pertevin mâhı Hücûm eyler gam-ı aşkın gibi her şey pey-ender-pey Yâ matlabı yâ meşrebi yâ sıkleti vardır Her bezme gelen kimseyi ahbâb mı sandın Sûfiyâ nukli tüketmek var mıdır bî-nûş-ı mey Bezm-i rindândır bu ey nâdân harîmlik değil Bir şeb hat-ı şîrîn lebinin bahsi açılmış Biz de o gece sohbet-i helvâda bulunduk Kûze-i Eyyûb’dan cânâne nûş eylerse âb Kâse-i billûr der yâ leyteni küntü türâb45 Pertev Paşa Nâmı Mehmed Sa‘id’dir. Evvelce Meşreb tahallüs edip badehû Pertev tahallüs eylemiştir. İzmit kazâsında vâki Darıca nâm karyede zînet-efzâ-yı âlem-i şühûd olup Dersaâdet’e nakl ü hicret ve bir müddet rüûs kalemine müdâvemetle hilkat-i zâtiyesinde meknûz ve fıtrat-ı asliyesinde merkûz olan maârif ü kemâlât iktizâsınca Âmedî odasına ve bi’l-âhare Âmedî-i Dîvân-ı Hümâyûn mesned-i refî‘ine ve badehû dîvân-ı hümâyûn beylikciliği mesned-i âlisine ve bin iki yüz kırk iki senesi makâm-ı vâlâ-yı riyâset-i kitâbete pertev-efzâ-yı kadr ü şân buyurularak iki yüz kırk beş senesi infisâl ile memuriyetle cânib-i Mısır’a azîmet ve îfâ-yı lâzime-i memuriyetle Mısra Yeter şu Kâhire’nin kahrı azm-i Rûm edelim Nesr: mısraı medlûlünce hareket ve Dersaâdet’e muvâsalatla sadâret-i uzmâ kethudalığı makâm-ı vâlâsına ve iki yüz elli bir senesi bâ rütbe-i sâmiye-i müşîrî mülkiye nezâret-i celîlesine ve iki yüz elli üç senesi Mısra Dâne vermez hirmeninden merdüm-i dânâya çarh 45 Keşke toprak olsaydım. Nebe/39-40 1686 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Nesr: Mısdâkınca Edirne’ye müntekal ve sene-i merkûme Şabânında rûh-ı revânı dâr-ı cinâna vâsıl olmakla İstanbul yolunda Seyyid Celâle’ddin Türbesi kurbunda medfûn ve nakş-ı seng-i mezârı bu târîh-i mevzûndur. Târîh Dâr-ı ukbâya sefer eyledi Pertev Paşa Eyleye câygehin cennet-i a‘lâ mevlâ Buna da kalmadı encâm bıraktı gitti Bu güzergâh-ı fenâ işbu vefâsız dünya Eyleyib rûhuna Allâhü Teâlâ rahmet Ede gülgeşt-i behişti ana dâim me’vâ Okuyup geçme hemân merkadinin târîhin Oku bir fâtihâ da ruhuna eyle ihdâ Reşha-i rahmet olup noktalı târîh ana Beyt-i firdevs ola menzil-i Pertev Paşa [s.448] Müşârunileyh muhibb-i dervîşân bir müşîr-i âlîşân olup şiir ü inşâda müşârun bi’l-benândır. Bir kıt‘a matbu‘ dîvânı vardır. Bu eş‘âr mahsûl-ı tab‘-ı dürerbârlarıdır. Na‘t-ı Şerîf Ey hâk-i pâ-yı sürme-zen-i dîde-i melek Vey na‘l-i pâki tâc-ı ser-i neyyir-i felek Olsun fedâ-yı hâk-i harîm-i mukaddesin Cân ü cihân ü kevn ü mekân cümle mâ melek Sensin garaz bu kevkebe-i arş ü ferşden İns ü melek mekârim-i lutfun eder dilek Vâbeste redd-i veddine temyîz-i kâinât Kad fâze men etâbeke ve’l gayrü kad helek 46 Pertev kulunda na‘tına billahi yok mecâl İhtessa zü’l-celâl bi nu‘ûtü’l-kemâli lek 47 Kıt‘a Gönül sermest-i hayret çeşm-i terdir câm-ı lebrîzi Ne yapsam neyle dem-sâz eylesem âh-ı seher-hîzi Aceb mi özlesem yatsam sabâh-ı mahşer-engîzi Uzandı leyle-i hasret meded yâ Şems-i Tebrîzi Dü mir’ât-ı mukabildir nazarda yek-dil ü yek-reng Dü çeşmin cevher-i bî-nişde yokdur fark-ı temyîzi 46 47 Sana tövbe edenler kurtuldu, etmeyen helak oldu. (Allahım) Bütün kemal sıfatlar sana mahsustur. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1687 Eden çün mihr ü meh rûşen bu sırr-ı a‘zamı Pertev Kemâl-i aşk-ı Mevlânâ cemâl-i Şems-i Tebrîzi Paşâ-yı müşârunileyhin irtihâli hengâmda Edirne’de bulunan İran tüccârından Acem Ali Ekber’in nazîresidir: Cenâb-ı Pertev’e sundun İlahi câm-ı lebrîzi Edip câm-ı şehâdetle nedîmin Şems-i Tebrîzi Hudâvendâ o zâtın hedmine kim bâis olduysa Kazâ çalsın onun da sadrına şemşîr-i sertîzi Müşârunileyhin Sâbıku’z-zikr Pertev Efendi’ye Nazîresi Olup gûyâ varak-gerdân-ı sayf u dey pey-ender-pey Felek tûmâr-ı ömr-i dehri eyler tayy pey-ender-pey Birikmiş bir takım âteş-zebân ü âteşîn-meşreb Ederler bezmi ger-mâ-germ-i neyle mey pey-ender-pey Lisân-ı hâl açar her dağlarına haste-i aşka Olurlar tesliyet-gû-yı devâ elkey pey-ender-pey Leb-i cân-bahşı gelse nağmeye pîş-i mezârımda Çeker her üstühânım nağra-i yâ hey pey-ender-pey O mihr-i nev-tırâşın Pertevâ âmed-şüd hattı Te‘âkub üzredir mânend-i zıll-ı fey pey-ender-pey Mülûk-i Âl-i Osmânı bir kıt‘ada nazmen ifâde etmiş olmakla buraya teberrüken ve teyemmünen terkîm edildi. Selîm ü Ahmed ü Osmân üçerdir Âl-i Osmân’da Mehemmed’le Murâd ü Mustafa dörder olup ma‘dûd Birerdir Hazret-i Abdü’l-hamîd Orhân ü İbrâhîm İkişerdir Süleymân Bâyezîd ü Hazret-i Mahmûd Müfredât Gösterir rif ’at yüzünden çarh mânend-i şerâr Bir vücûdu zâyi‘ etmek istedikte rûzigâr Yolunda aşk sebebtir lisâna gelmemize Değil lisâna vü belki cihâna gelmemize Behâyim-tıynete olmaz büyüklük bâis-i temkîn Olursa fil-i kûh-endâm kurtulmaz tezelzülden 1688 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Harfü’t-Tâ Tâib Tarîkat-ı aliyye-i Mevleviyye müntesiplerinden olup Hattâtzâde demekle şehîr şâ‘ir ve Hattat el-hâc Mehmed Tâib Efendi’dir ki Darbzâde Hattât Mustafa Efendi’nin ferzend-i hünermendidir. Bu gazel mahsûl-ı tab‘-ı dürerbârlarıdır. [s.449] Gazel Rûh elinden içelim bâdeyi güldür güldür Vakt-i eyyâm-ı tarab mevsim-i güldür güldür Şîşe-i dilde olan la‘l-i müzâbı gülmez Velvelâyla dökülür sâgara güldür güldür Ederek seyr-i çemen-zâr o şeh-i hüsn ü cemâl Şehre gerdûn ile gelmede güldür güldür Âb-ı Seyhûn ile Ceyhûn nice hem cünbüş olur Eşk-i çeşmim seyelân etmede güldür güldür Sadr-ı meyhânede durma çek ayâğın zâhid Şom kademin yıkılır başına güldür güldür Hâbgâhımda dahi kendimi giryân görürüm Ey sitem-pîşe dil-i Tâibi güldür güldür Bin yüz doksan iki senesi Cümâdi’lâhiresinin on beşinci günü vefât etmekle Zindânaltı’nda Ortamezarlık’ta Arpacılar’a karşı köşede defn olunmuştur. Seng-i mezârında bir mevlevî sikkesi vardır. Âsâr-ı ilmiyelerinden bin yüz yetmiş târîhinde te’lif olunmuş Cevâhiru’l-Kavâ‘id unvanlı bir kavâ‘id-i fârisiyesi vardır ki pek mükemmeldir. Dîbâcesine yazdığı ebyât-ı fârisiye bunlardır. Nazm Kerdem be-avn-i Îzid tahrîr-i în risâle Dâdem be-cân-ı hod-râ ez hûn-ı dil nevâle Anha ki ez-kavâ‘id ber-satr-ı û keşîdem Ez kavl-i mâ-sebak hem kerdem ber-ân kabâle Ma‘nâ-yı beyt-i rengîn çün şâhidest zîbâ Müşkîn dû mısraaynest çün anberîn külâle Ey tâlib în cerîde manzûr-ı tü çü bâşed Sad nükte-i menâfi‘ yâbî behr-i makâle RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1689 Tâib berây-ı tuhfe ihvân-ı bâ safâ-râ Kerdem be avn-i Îzid tahrîr-i în risâle48 Hitâmı Târîhi Sad şükr ki în arûs-ı zîbâ Bâ akd-i hitâm nâmzed şüd Murg-ı dil-i men der-în gülistân Çün murg-ı bahâr pür-saded şüd Âmed-şüd-i feyz-i Hak be cânem Âsâr-nümâ-yı cezr ü med şüd Himmet ki nümûd rû-yı encâm Ez cânib-i lutf-ı Hak meded şüd Târîh şüd în rakamçe Tâib Heftâd ü hezâr ü sad şüd 49 Hattatlar sırasında da Tâib nâmıyla mezkûrdur. Tâbi‘î Nâmı Ali mahlası gâh Feyzî gâh Tâbi‘î idi. Sanat-ı kitâbette mahâret-i tâmmesi olduğundan âgaz zaâmetine mutasarrıf idi. Bu ebyât âsâr-ı şi‘riyelerinden nümûnedir. Müfredât En-nûn kalem misâl bu âh-ı şerer-feşân Yazdı felek sahifesine sûre-i duhân Acıyıp bağrına bastı dürr-i eşkim bahr-ı gam Dedi merdüm düşkünüdür bir yetîm üftâdedir Hüsn-i hattı ve güzel kitâbeti olduğu ve 969’da vefât eden Cenâbi Paşa tevâbi‘inden idügi Kâmûsu’l-A‘lam’da mezkûrdur. Latîfî Tezkiresi mûmâileyhi İstanbullu demiş ise de Enîsü’l-Müsâmirîn’de ve Kâmûsu’lA‘lâm’da Edirneli olduğu musarrahdır. Mesîhî’nin Edirne hakkındaki şehrengizine nazîre demiştir. Nâmı hattatlarda dahi vardır. 48 49 Allahın yardımıyla bu risaleyi yazdım. Kendi canıma gönül kanını nevale olarak verdim. Bu risaleye kâidelerden istifadeyle çektiğim satırlara öncekilerin sözünden de bir şeyler kattım. Yeni beytin manası güzel bir kadın gibidir. Onun misk gibi her iki mısrası anber kokulu güldür. Ey talip eğer risale senin karşına çıkarsa konuşmak için yüzlerce faydalı nükte bulursun. Ey Taib ihvan-ı safaya hediye etmek için Allah’ın yardımıyla bu risaleyi yazdım Şükürler olsun ki bu güzel gelin “besmeleyle” nikahlanmaya aday oldu. Benim gönül kuşum bahar kuşları gibi bu gül bahçesinde sevinçle doldu. Canıma Allah’ın feyzinin geliş gidişi med cezirden izler gösterdi. Hakkın lutfu tarafından yardım oldu ve himmet betiş yüzünü gösterdi. Ey Taib bu rakamlar (1170) tarih oldu. 1690 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Tahsin Bey Dergâh-ı âlî kapıcıbaşılarından ve vücûhdan Emru’llah Ağa’nın mahdûmu olup Şehâbeddin Paşa Kurb-ı Ârasta Mahallesi’nde tevellüd etmiş ve Taş Odalar Mahallesi’nde ikâmet etmekte bulunmuş idi. [s.450] Meslek-i kitâbete dâhil ve Edirne meclisinde tahrîrât kâtibi bulunduğu hâlde bin iki yüz elli altı senesi hâcelik rütbe-i mu‘teberesine vâsıl olmuş ise de kitâbet-i mezkûreden ahîren infisâli vuku‘ bularak iki yüz altmış iki senesinde uhdesine rütbe-i râbi‘a tevcîhiyle pederi Prizrin Sancağı kaymakâmı bulunduğu esnâda livâ-i mezbûr tahrîrât kitâbetinde ve badehû yine pederi mûmâileyhin Sakız Cezîresi muhassıllığında bulunduğu hengâmda kethudalığı hizmetinde bulunup iki yüz altmış iki senesi evâsıtında sâniyen Edirne meclisi kitâbet hizmetine ve badehû infisâl ile bazı memuriyetlerde bulunmuş ve nihâyet Şarköy kazâsı kaymakâmlığına tayin buyurulup bin iki yüz yetmiş sekiz senesinde orada irtihâl etmekle çarşı câmi-i şerîfi hazîresinde defn olunmuştur. Bu gazel âsâr-ı şi‘riyesindendir. Gazel Biz de cûlar gibi alçaklara artık akalım Sûret-i matlabımızda görünür mü bakalım Hep ferâmûş edelim sûz ü güdâz-ı hecri Gel gel ey âfet-i cân bir iki bâde çakalım Şevk-ı ruhsârın ile bezmimizi şu‘leleyib Bu şeb ehl-i hasedin başına âteş yakalım Eyle vaslın ile mesrûr da sonra güzelim Feleğin cevrini hep başına bir bir kakalım Esb-i tab‘ın da silinmiş idi Tahsîn kayarı Himmet-i Râşid ile bir iki üç mıh çakalım Tevfik Bey Dersaâdet ahâlisinden İsmâil Ağa’nın sulbünden 1250 târîhinde Edirne’de Eskici Hamza Mahallesi’nde tevellüd etmiştir. Ârız Baba şeyhi denmekle meşhûr olmuş idi. Tarîk-i Bektâşî müntesiplerindendir. Eş‘ârı dervîşâne olup bu ebyât âsâr-ı şi‘riyesinden nümûnedir. Müfredât Yıkagör pîr-i mugânın başına hânesini Beyt-i Hakdır diyerek ol yeri bünyâd eyle Hakîkat-bîn olan ârif ikilik perdesin görmez Ki yalnız başına sultân olur rind-i kalenderdir RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1691 Meydân-ı cehâlette kalıp bende kemâl yok Mahv etse kemalin kişi ardınca zevâl yok A‘lâ ile ednâ bir olur dergeh-i Hakda İndinde hudâ-yı keremin gayri ricâl yok Bin üç yüz dokuz târîhinde Trablusgarb’a teb‘îd edilip bin üç yüz on beş Cemâziye’l-evvelinin on yedinci Perşembe günü orada vefât etmekle Seyyid Münebzir Kabristânı’nda defn edilmiştir. Tîgî Bey Kemâl-i fazl u iz‘ân ü şemşîr-zebân-ı uzûbet-beyân ile çâpük-süvârân-ı meydân-ı irfân olan Mehmed Bey’dir. Atâ Târîhi beyânınca Kara Murad Paşa’nın mahdûmudur. Sarây-ı Sultânî’den sipâhiliğe çıkdıktan sonra dergâh-ı âlî müteferrikalarından olmuş idi. Sultân Ahmed Hân hazretleri’ne verdiği kasîdede bu beytle ol fırkadan şikâyet etmiştir. Beyt Beni bir fırkaya saldı ki sığmaz nâmı bu bahra Zebân-ı fârisîde atf-ı tefsîri perîşândır Âtîdeki eş‘âr güftâr-ı dürer-bârından nümûnedir. Gazel Niyâz ehline asla rahmı yok bir nâzenînim var Makâm-ı şîvede bir şâh-i istignâ-güzînim var Ba‘îd olmaz ırakdan gözler isem pertev-i mihrin Basîret ehline gün gibi çeşm-i dûrbînim var Sadâ-yı tîşesinden bîsütûn inlerse Ferhâdın Benim de taşlara te’sîr eder âh-ı hazînim var Nigîn ü Hâtem ü Cemşîd nâmın ağzıma almam Ne dünyaya mahabbet üzreyim ne halka kînim var [s.451] Edip çarhı siper tîr-i kazâdan kaçmazam Tîgî Yesâr ehlinden ümmîd-i vefâ etmem yemînim var Tecnîsî Gazel Kaşın ki dil-i cânıma gamzenle ok urdu Âlemde bu gün cevr ü cefâ yâyın o kurdu Olmasa eğer yâd-ı visâlinle firâkın Destân-ı gam u gussa-yı aşkı kim okurdu Aldanma eğer tilkilenürse sanâ agyâr Kim sen kuzıcağım dahi bilmezsin o kurdu Gülşende eğer meclis-i cânânı göreydi Vâ‘ız koyup uçmâgın bizi anda okurdu 1692 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Gazel Kıt‘a Kıt‘a Müfredât Tîgîyi sorarsan eğer ey gözleri hûnî Gamzen göreli seyf duâsını okurdu Hem-reh-i erbâb-ı zevk olduk safâya uğradık Yâr ile ettik ayak seyrin Vefâ’ya uğradık Tekye-i aşkında dervîşin dilin kurbân için Hazret-i Eyyûb’a vardık cân fedâya uğradık Taşra kaldık olmadı yârin der-i vaslı küşâd Biz vefâ isterken açmazdan cefâya uğradık Eyleyip seyr-i Acem etmişken âheng-i hicâz Bir gözü tatar şevkile nevâya uğradık Bulmadık kûyun gibi bir mecma‘-ı erbâb-ı derd Milket-i Bağdâd’ı gezdik Kerbelâ’ya uğradık Gayra mâil deyü dilber söylemez oldu bize Hîç dile gelmez bir özge iftirâya uğradık Sana dil verdik dilden cevr eder oldu habîb Tîgiyâ kendi dilimizle belâya uğradık Iyd-i visâle cânımı irgürmek isterem Bu câme-i fenâyı değiştirmek isterem Aşkı koyup tarîk-i ferâgat diler gönül Ol i‘tikâddan anı döndürmek isterem Karadan âlet onarır her dem Tâ ölünce zamânın âdemîsi Geçmek için bu bahr-ı fânîden Oldu tâbût-i fâtiha gemisi Rişte-i cân ile ol Yûsuf ’a tâlib olanın Âkıbet seyr edesiz ipliği bâzâra çıkar Yıkar bir ayâk ile âlemi bilmem ne hikmet var Şarâb-ı telhle sâkîde benzer acı kuvvet var Şikeste olsa nola seng-i gamla şîşe-i dil Gönül tokuştuk o sengîn dil ile ve’l-hâsıl Dedi nicesin zümre-i uşşâk arasında Dedim yüz urup toz ile toprak arasında Sunma ağyâra kadeh halka-i meclisde iken Ey perî taşra uzatma ayagın dâireden RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1693 [s.452] Yanında düşmen-i bedhâhı zem etmem benim cânâ Kelâm-ı nâ-sezâ neyler dururken dostum cânım Cefâ için mi getirdi felek cihâna bizi Dahi ne günlere saklar aceb zamâne bizi Düş harâbâta esîr-i mey-i nâb ol ebedî Göreyim bencileyin sen de harâb ol ebedî Gel habâb-ı bâdeden rû-yı safâya nâzır ol Aç gözün âyîne-i âlem-nümâya nâzır ol Ahıma meyl eyledi ol servi ettim der-kenâr Ömrüm içre görmedim böyle muvâfık rûzigâr Gamdan harâba müşrif idi hâne-i derûn Teşrîf edince eylediler mehveşân şen Edirne’de ekseriyâ ihtisâb ağalıgıyla imrâr-ı vakt eyler imiş. Bir defa Edirne ihtisâbında tesâdüfî olarak Topal Mahmûd nâmında biri ihtisâb ve Aksak Muzaffer nâmında biri de nâib ve Yek-çeşm Âsaf nâmında biri dahi kethuda olduğundan Tîgi Bey bu kıtayı demiştir. Kıt‘a Bir aceb cem‘iyyeti var ihtisâb ocağının Çarh-ı kec-rev kılmamış bu ittifâkında galat Kâtibi meflûc ü ağa a‘rec ü nâ-pâyidâr Kethudâ yek-çeşm ü nâzır nîm-ten nâib sakat Bir der-âmed gelse beş kişi dokuz gözlü olur Nâib ü ağa birer pay üzre durur hem çû bat Kemâl Paşazâde merhûmun fârisiyü’l-ibâre Nigâristân nâm kitâbını lisân-ı türkîye tercüme etmiş ise de müsvedde kalmakla meşhûr olmadı. Âsârından mükemmel dîvân-ı belâgat-unvanı vardır. Bin yirmi yedi târîhinde vefât etmiştir. Bu beyt en son söylemiş olduğu güftârından olmuş maznûndur. Beyt Şu dem kim nakl edip teslîm edem deynim olan cânı İlâhî bâna yol şâhidleri kıl dîn ü îmânı Üsküfçü Hızır Mahallesi’nde Soğukçeşme Caddesi’nde (13) numarada vâki Muslihuddin Türbesi bu zâtın hânesi olduğu Enîsü’lMüsâmirîn’de mezkûrdur. 1694 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Harfü’s-Sâ Servet Bey Sâbiku’t-terceme Tahsin Bey’in büyük mahdûmudur. Bin iki yüz elli dört târîhinde Taş Odalar Mahallesi’nde tevellüd etmiştir. Meslek-i küttâba dehâletle Filibe ve Aydın tahrîrât müdürlüklerinde müddet-i medîde istihdâm olunmuş ve bir müddet de Trabzon’da rüsûmâtta bulunmuş idi. O sırada lihyesini küşâd etmekle Trabzonî Emin Hilmi Efendi bu târîhi demiştir. Târîh Hilmi târîhin dedim cevher gibi Mîr Servet lihyelendi ola şâd 1280 Bi’lâhare dersaâdette memuren ikâmet eylemiş ise de 1307 târîhinde vefât etmiştir. Bu beyit onundur. Beyt Helâk etmiş yine bir âşık-ı nâ-çârı besbelli Boyanmış reng-i âle gamze-i hûnhârı besbelli Senâyî Nâmları Ali’dir. Gülbün-i vücûdu hâk-i pâk-i Edirne’den hüveydâ ve Senâyî mahlasıyla dâhil-i sınıf-ı üdebâ olmuşlar idi. Ba‘de tahsîli’l-isti‘dâd Keşan kasabasına azimetle orada Celvetî dergâh-ı şerîfinde seccâde-nişîn-i irşâd olan Süleyman Zâtî Efendi hizmetlerine vâsıl ve şeref-i bey‘atlerine nâil olarak bir müddet hizmetlerinde bulunduktan ve irşâd-ı erbâb-ı isti‘dâda mücâz olduktan sonra maskat-i re’sleri olan Edirne’ye avdetle Gülbahar Mahallesi’nde vâki dergâh-ı şerîfte seccâde-nişîn olmuşlar idi ki Târîh Senâ vü hamd ola Hakka Senâyî Reh-i aşkında terk ettin sivâyı İçelden teşne-dil ma‘şûk elinden Mey-i vahdetle bir câm-ı safâyı Getirdim nazm-ı güftâre anınçün Kamu âşıklara bu dil-güşâyı Bu sâl-i meymenet içr aydı târîh Tamâm oldu bu dîvân-ı Senâyî [s.453] târîhi medlûlünce dîvânlarının tertîbi bin yüz seksen iki târîhinde hitâm bulmuş ve bin yüz doksan dokuz senesinde âzim-i hângâh-ı ukbâ olmakla kalıb-ı şerîfleri seccâde-nişîn oldukları dergâh sâhasında defn olunmuştur. Bu eş‘âr güftâr-ı dervîşânelerinden nümûnedir. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1695 Gazel Gelmişem kâlû belâda arz olan îmâna ben Bu cihân bâğını geldim şimdilik seyrâna ben Zâhidâ takvâ-yı zühdün gel bize arz eyleme Hakkı bilmekliğe geldim sûret-i insâna ben Tâ ezelden câm-ı aşkı nûş edip mest olmuşam Nağra-i yâ hû ile girdim bu gün meydâna ben Şimdilik bir dilberin aşkıyla cevlân eyleyip Râh-ı aşkında o yârin girmişem devrâna ben Nâr ü bâd ü âb ü hâki don düzüp giydim hemân Çâr erkân ile yol buldum dahi ol kâna ben Ben dediğim benliğe ta‘n etmesin ehl-i kemâl Anı dahi verdim onun varlığında ana ben Şöyle bir abdalım aşkında Senâyî ben onun Cüz’ü küllü mahv edip verdim kamu cânâna ben Der ta‘rîf-i salât-ı ıyd Gel imdi dinlegil ıyd-ı salatı Dokuz tekbîr ile bu vâridâtı Birisi farz biri sünnet yedisi Dahi vâcib yazılmıştır berâtı Olup farz iftitâhı üçü vâcib Rukû‘ tekbîri sünnet bir rek‘atı İkinci rek‘atın tekbîri dörttür Bular dördü de oldu vâcibâtı Senâyî’den sana olsun hediye Unutma ezber eyle bu nikâtı Senâyî’nin tercî‘-i bend-i meşhûru Âh kim derd-i derûnum yine buldu zararı Yine eflâkı siyâh eyledi âhım şereri Levh-i dilde komadı gerçi ki yaşım eseri Âh-ı serd-i seherimle yine buldum kederi Yel gibi yeldim aradım bulamadım bir eri Diye ey bâd-ı sabâ soluma aldım haberi Hâs ü âm şeyh demişler bir alay hayra şerri Sana düldül diye vallâhi satar leng harı 1696 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si [s.454] Ne hakîkat bilir ebter ne gök anlar ne yeri Bağlamaz terkeşine kâl ile hayrü’l-beşeri Her yana gâh Sikender gibi kıldım seferi Geh Süleymân gibi saldım yedi iklîme çeri Açtı şehbâz-ı dilim her yanaya bâl ü peri Eyledim seyr nice mu‘teberât-ı siyeri Okudum kavl-i Ebû Bekr ile İbni Ömeri Kimi Abbâsî delîli kimi İbni Haceri Görmedim gülşen-i akvâlde hiçbir şeceri Ki bite şâhının üstünde muradım semeri Yazmamış Kâdî vü Keşşâf ü Cerîr ü Taberi Haberim yok güzelim kimden alayım haberi Seni âlem sanma arş-ı mu‘allâda arar Kimi esmâda kimi künc-i müsemmâda arar Kimi havrâda kimi Âdem ü Havvâda arar Kimi hûrşîd-i cihân-tâb-ı mücellâda arar Kimi a‘râf ü kimi cennet-i me’vâda arar Kimi yerde kimi gökte kimi deryâda arar Kimi dağda kimi bağda kimi sahrâda arar Kimisi sîm ü zer ü gevher-i yektâda arar Beyt-i makdisde kimi ka‘be-i ulyâda arar Kimi deyre girüben Lât ile Uzzâ’da arar Kimi Ya‘kûb oluben Yûsuf-i zîbâda arar Kimi Yûsuf oluben rû-yı Züleyhâda arar Kimi Mecnûnun olup sûret-i Leylâ’da arar Kimi Vâmık kimi ruhsâre-i Azrâda arar Kimisi bâğa girip serv-i semensâda arar Gül ü sünbülde kimi bülbül-i şeydâda arar Kimi levha yazılan lafz ile ma‘nâda arar Kimi tahmîs ile eş‘âr-ı mu‘ammâda arar Yazmamış Kâdî vü Keşşâf ü Cerîr ü Taberi Haberim yok güzelim kimden alayım haberi Söyle ey mâh dahi kubbe-i hadrâda mısın Yohsa şol şem‘-i münîr-i felek-ârâda mısın RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1697 Kürsî-i levh ü kalem sidre-i tûbâda mısın Yohsa envâr-ı hudâ necm-i süreyyâda mısın Bâis-i hilkat olan gevher-i yektâda mısın Yed-i masnû‘un olan cümle-i eşyâda mısın Sâye-i zâtın olan Dâver-i Dârâda mısın Şânına şâhid olan dilber-i ra‘nâda mısın Aks-i ruhsârın olan rû-yı musaffâda mısın Çeşm-i cânibînin olan nergis-i şehlâda mısın Aceb enhâr gibi vâdî vü sahrâda mısın Gehî esfelde keremle gehî a‘lâda mısın Gehî İsâ vü gehî Hâcer ü Sârâda mısın Gehî Mûsâda gehî ol yed-i beyzâda mısın Mescid ü medrese vü künc-i musallâda mısın Zâhidin hû deyip ettiği gavgada mısın Leyte vü leysede vü lâda mı illâda mısın Kâf u ankâda yâsin ile tâhâda mısın Yazmamış Kâdî vü Keşşâf ü Cerîr ü Taberi Haberim yok güzelim kimden alayım haberi Nîce dem hem-nefes-i nâle vü feryâd oldum Âh ile taht-ı Süleymân gibi berbâd oldum Geh olup bende-i mutlak gehî âzâd oldum Taht-ı izzetde gehî gerçi ki şehzâd oldum Gâh ma‘mûr olup vaslla âbâd oldum Yıkılıp geh gam u hicrânla nâ-şâd oldum Hızr ile hemdem olup kâbil-i irşâd oldum Cân ü dilden ne ki derler ise münkâd oldum Gehî hem-zâd oluben kutbla evtâd oldum Nice dem keşf ü kerâmâtla mu‘tâd oldum Şeref-i zühd ile geh eşref-i ubbâd oldum Şiddet-i nefsile geh berter-i Şeddâd oldum Nefs-i bedhâhımı öldürmeğe cellâd oldum Cigerim zahmına Selmân gibi fassâd oldum Gehî mollalar ile zümre-i irşâd oldum Gehî evbâş kumarbâz ile nerrâd oldum 1698 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si [s.455] Gehî sehhârlık edip gehî şeyyâd oldum Gerçi kim okumada yazmada üstâd oldum Yazmamış Kâdî vü Keşşâf ü Cerîr ü Taberi Haberim yok güzelim kimden alayım haberi Kande bulsam anı kim yokda değil varda da yok Âşık-ı zârda da yok dilber-i mekkârda da yok Nüh felek şeş cihet ü seb‘a-i seyyârda da yok Zâhir ü bâtın ü a‘yân ile esrârda da yok Hâl ü müstakbel ü mâzî ile etvârda da yok Nîk ü bedde değil âsân ile düşvârda da yok Âb-ı bârân-ı figen dîde-i ezhârda da yok Gül ile hârda değil hâr ile gülzârda da yok Mısr u Şâm u Haleb ü Mekke vü Sinnâr’da da yok Yemen ü Hindû Buhârâ ile Tatar’da da yok Atlas ü kemhâ değil dirhem ü dînârda da yok Künc-i dükkânda değil şehr ile bâzârda da yok Kûşe-i meygedede hâne-i hammârda da yok Serteser hayl-i cihân günbed-i devvârda da yok Dahi ser-cümle muhâcirde vü ensârda da yok Fıkh u tefsîr ü ehâdis ile âsârda da yok Şecer-i bâğ-ı İremde biten esmârda da yok Kalb-i vîrân-ı Senâyî-i dil-figârda da yok Yazmamış Kâdî vü Keşşâf ü Cerîr ü Taberi Haberim yok güzelim kimden alayım haberi Harfü’l-Cim Celîlî Sanatı penbe-dûz ve şiiri pür-sûz idi. Sultân Selîm devrinde irtihâl-i dâr-ı ukbâ etmiştir. Âtideki ebyât âsâr-ı şi‘riyesinden nümûnedir. Noksan Gazel Âh kim gurbette kaldım bir nigâr eyler beni Çoktan eylerdim sefer ol şîve-kâr eyler beni İtlerime hem-dem ol gitme kapımdan der bana Bunca yıldır dostlar ol itibar eyler beni Düşeli dil zevrakı girdâb-ı aşkın bahrına Ha bu gün yarın diye bu rûzigâr eyler beni RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1699 Beyt Cânı ağzına gelir mecliste cânâ şîşenin Yüz kızartıp bûseler aldıkça la‘lünden şarâb Cemâlî Gülbün-i vücûdu gülistân-ı Edirne’den nümâyân ve Şeyh Cemâlî Mehmed Efendi unvânıyla ma‘lûm-ı âlemiyân olup tahsîl-i maârif-i ilmiye ve tekmîl-i âdâb-ı resmiye eyledikten sonra tarîkat-ı Uşşâkiye meşâyih-i kirâmından âtîde tercemesi mezkûr Şeyh Mehmed Hamdiyü’lBağdâdî’den bi’l-intisâb tarîke icâzet almış ve Gülşenî Hasan Sezâyî Efendi’den dahi âdâb-ı hakîkat ve sohbeti görmüş olduğu hâlde bin yüz elli sekiz târîhinde İstanbul’a azîmetle Mehmed Efendi yerine Uşşâkiyeden Savaklar’da Hirâmî Ahmed Paşa Tekkesi’ne şeyh oldu. Buna pîr-i sâni denir Hüsâme’ddin Uşşâkî’nin onuncu derece hulefâsındandır. Bin yüz altmış dört târîhinde dersaâdette âzim-i âlem-i câvidânî olmakla Eğrikapı hâricinde kendiye mensûb olan dergâh-ı şerîfte medfûndur. Bu eş‘âr âsâr-ı güftârındandır. Gazel Yokları var etmeye Hakk etti künle çün hitâb Anların yüzünü kendi yüzüne çekti nikâb Her zuhûrâtı içinde setr olunmak dileyip Eyledi her bir zuhûrunu zuhûruna hicâb Kendi yüzün gayri yüzlerden temâşâ etmege Kendinin bir yüzünün mir’âtın etti bî-hisâb Ol sıfât ile aratıp zâtın buldurmaya Etti esmâsı ile eşyâyı cümle feyz-yâb Cân gözün aç bak onunla sen bu işlenen işe Taht-ı esmâsındadır hep ger günâh ü ger sevâb Hakdan özge yok mu kat‘a hiçbir şey’i diyene Gayri yoktur ver Cemâlî sâile şâfî cevâb [s.456] Gazel-i Diğer Cânı cânâna verip cânâna eyler intisâb Katresin bahre katan ummâna eyler intisâb Abd-i mahz olup rızâda istikâmet eyleyen Dergehe bulup yolu sultâna eyler intisâb Bülbül-âsâ durmayıp zâr eyleyen şeb-tâ-seher Bâğ-ı dilde ol gül-i handâna eyler intisâb 1700 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Gönlünü dermânsız olan derd-i aşka uğratan Ol rumûz-ı hikmet-i Lokmân’a eyler intisâb Sohbet-i hayvânîden kendi özünü kurtaran Ey Cemâlî sohbet-i insâna eyler intisâb Gazel-i Diğer Sâil-i dergâhınam geldim sana yâ Rab meded Bî-kesim lutf u kerem eyle bana yâ Rab meded Ben hatâ edip geçirdim vaktımı ısyânile Afv edip ısyânımı eyle atâ yâ Rab meded Ben rızân üzre senin bir demde hîç bulunmazam Önümü aldı benim nefsî hevâ yâ Rab meded Çok benim ısyânım ammâ rahmetinin haddi yok Kalmayam ısyânile yüzü kara yâ Rab meded Şöyle doldur aşkını kemter Cemâlî gönlüne Zerrece yer bulmasın anda sivâ yâ Rab meded Nâ tamâm Gazel Kâfire küfrümü verdim mü’mine îmânımı Zâhide zühdümü verdim fâsıka ısyânımı Sâlike verdim sülûkum mühmile ihmâlimi Kâmile verdim kemâlim nâkısa noksânımı Âlime ilmimi verdim câhile hem cehlimi Âşıka aşkımı verdim ârife irfânımı Âtide tercemesi mezkûr Nazîra Efendi Şeyh-i müşârunileyhin sitâyişi hakkında demiştir. Nazm Cemâl-i Hakka mazhardır cemâli Anınçün şöhreti oldu Cemâlî Celâl ızhâr eder tevhîd-i Hakda Velî tev’em cemâline celâli Gürûh-ı‘ârif-i billâha me’haz Odur aslında zîrâ var kemâli Reh-i uşşâkiyânın rehberidir Reh-i aşkı komaz tenhâ vü hâlî RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1701 El aldı hazret-i Bağdâdî’den ol Onunla buldu ol kurb-ı visâli Netîce hazret-i Şeyh Sezâyî Onu irşâd edip gitti melâli O şimdi mürşididir râh-ı Hakkın Murâdın anlamak ise meâli Varıp dâmânına yüz sür Nazîrâ Var ise müşkilin eyle suâli Lisân-ı hâl ile bilir murâdın Duâsıdır uzatma gel makâli İlâhiyâttan ibâret müretteb dîvânları vardır. Sinni altmışı geçmiş mazanneden bir zât-ı sütûde-sıfât idi. Mahdûmları Mehmed Efendi Edirne’de Salı Tekkesi şeyhi olan Edirneli Yazıcızâde Mehmed Efendi’nin vefâtında oğlu dahi gâib oldukta onların yerine Salı Tekkesi’ne şeyh olup bin yüz doksan üç târîhinde vefât etmekle onun yerine dersaâdette Savaklardaki Uşşâkî tekkesi şeyhi olan mahdûmu Cemâle’ddin Efendi şeyh olup az müddette irtihâl etmekle yerine oğlu Nizâmeddin Efendi şeyh oldu. 1199 Zilkadesinin onuncu gününde o dahi vefât eyledi. [s.457] Civânî Kadızâdedir. Tekmîl-i kemâlât-ı ilmiye ettikten sonra Kemâlpaşazâde merhûmdan mülâzim ve tarîk-i kazâya âzim olmuştu. Âhiru’l-emr altmış akçe ile Vize kazâsına kadı iken vefât etmiştir. Bu ebyât güftârındandır. Kıt‘a Gonceye ol la‘l-i dür-pûşu nice teşbîh edem Gonce ancak bir dehendir kim onun dendânı yok Âşık olan şem‘den görmek gerektir yanmağı Yüreği yanar yaşı akar velî efgânı yok Matla‘ Seg-i yârim demiş mecnûna şeydâ İşitip Leylî dedi seg be-sahrâ Civânî-i Diger Ehl-i hiref tâifesinden külâh-dûz idi. Asr-ı Sultân Süleymân Hânî şuarâsındandır. Bu matla‘ mahsûl-ı tab‘-ı dürerbârlarıdır. Matla‘ Vefâ bünyâdı dilberde nolaydı üstüvâr olsa Ya ben bî-çâre vü üftâdede sabr u karâr olsa 1702 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Cevrî Kınalızâde Hasan Çelebi Tezkiresi’nde beyân olunduğuna göre mûmâileyh şuarâ-yı belâgat dîdine ma‘den olan şehr-i Edirne’dendir. Sıgâr u kibâr arasında Harratzâde demekle iştihâr bulmuştur. Babası zurefâ-yı A‘câm’dandır. Sultân Selîm ile gelerek Edirne’de mekân tutmuştur. Nâmı İbrâhim’dir. Ulüvv-i himmet ü sümüvv-i nehmeti ile tarîk-i ber-sa‘âdet-i ilme sülûk edip nice zamân Bostân Efendi zamânında gülistân-ı fazl-ı irfândan hûşe-çîn olup ictinâ-i simâr-ı fazl u yakîn etmiş idi. Âhirü’l-emr ebvâb-ı recâ vü âmâli insidâd olup ol bâbdan bî-murâd olunca mahzûn u nâşâd Abdü’lkerîmzâde merhûmun südde-i felek-nihâdına istinâd ederek ondan mülâzim olduktan sonra tarîk-i kazâya âzim olmuştur. Alâm-ı bî-encâm mansıb-ı kazâya mübtelâ iken yine dâimâ tahsîl-i fazl ü irfân etmekte idi. Dürr-i ma‘ârif-i fazâilinden fazla latîf ebyâtı ve müessir sûznâk kelimâtı vardır. Murabba‘-gûyluk rûşende tab‘ı âzmâyiş etmekte güzel murabba‘lar demiştir. Kendilerinin re’yiyle bu ebyât tesvîd olunmuştur. Murabba‘ Gazel Gelmek çü müyesses değil serv-i kenâra Sende ise tahammül göremem sabr u karâra Kâdir de değilken bilirim terk-i diyâra Âvâre gönül neyleyeyim sana ne çâre Günden güne artırmadasın âh ile zârın Gûş eylemez ol serv-kad ü lâle-izârın Bir yerde ise yok iki gün sabr u karârın Âvâre gönül neyleyeyim sana ne çâre Kâdir değilem ol sanemin kûyuna varam Bir mersiyede firkatla zâr u nizâram Dokunmaz iken şimdi benim başıma çârem Âvâre gönül neyleyeyim sana ne çâre Bin var gam-ı cânâne ile sînede dâgın Envâ‘-ı hevâlarla dolu cevf-i dimâgın Şimdengeri netmek gerek olmuş olacağın Âvâre gönül neyleyeyim sana ne çâre Yâr olamadın gitti bu ben bağrı kebâba Başında hevâlar beni döndürdü habâba RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1703 Cevr eyleyüben Cevrî’ye düştün mey-i nâba Âvâre gönül neyleyeyim sana ne çâre Kafzâde Fâizî’nin Zübdetü’l-Eş‘âr’ında âtîdeki ebyât Edirneli Harratzâde Cevherî nâmınadır. Ebyât Azm eylese ne cânibe ol ka‘be-i ümmîd Kıble-nümâ gibi yüreğim titrer üstüne Dili alıp gider oldukta al bile cânı Biribirinden ayırma efendi yârânı [s.458] bin altmış beş târîhinde irtihâl-i dâr-ı bekâ etmiştir. Çemenî Nâmı Dervîş Ahmed’dir. Bin otuz târîhinde Edirne’de vefât etmiştir. Bu beyit onundur. Beyt Yoktur sebâtı ey Çemenî çarh-ı kec-revin Bir dem murâdın üzre dönerse geri döner Harfü’l-Hâ Hâfız Şeyh Hâfız Mehmed Efendi’dir. Kömürcüzâde demekle meşhûr olmuştur. Edirne’de tennûre-bend-i hankâh-ı vücûd olup ba‘de tahsîli’lulûm tarîkat-i aliyye-i Mevleviyyeye dehâlet ve bazı memâlik ü büldânda bir müddet seyâhatle tarîk-i mezkûrca tekmîl-i rüsûm ettikten sonra Güzelhisâr kasabasında vâki zâviye-i Mevleviyesi meşîhati i‘tâ buyurulmuştu. Orada imrâr-ı rûz ü leyâl eylemekte olduğu hâlde bin iki yüz on iki târîhinde âzim-i âlem-i câvidânî olmuştur. Bu kıt‘a zâde-i tab‘-ı şeyhâneleridir. Kıt‘a Evvel-i evvel-i âlem der-i Mevlânâdır Âhir-i âhir-i âdem der-i Mevlânâdır Mazhar-ı cem‘-i şu’ûn dâir-i arş-ı a‘zam Mevc mevc-i yemm-i âlem der-i Mevlânâdır Velehû arabî kıt‘a Farzı külli hatvetin lenâ zilletü’l-kademi İrham lenâ yâ ra‘ûfu bi zâtike’l-kıdemi 1704 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Künnâ fehûmen ve efkâren ve ma‘dûmen Feci‘nâ ile’l-âlemi’n-nâsûti mine’l-kademi50 Bu kıt‘a-i arabiyesi kendisinin ulûm-ı arabiyede dahi behresi olduğunu ifhâm eder. Hâkimî Eşrâf-ı kudâttan Çukacızâde Ahmed Efendi’nin ferzend-i mihteridir. Kendisi dahi zümre-i kudâttan olup Karaferye’de kadı iken bin on sekiz târîhinde vefât eyledi. Bu ebyât âsâr-ı şi‘riyesindendir. Müfredât Mâilüz âyîne-i ruhsârına dil-dâdeyiz Sâf-dil pâkîze-meşreb gıll ü gışdan sâdeyiz Bir gün olur kim öğüdür Hâkimî devrân bizi Âsiyâb-ı çarh içinde dâne-i üftâdeyiz Kand-i lebile tûtî-i dil etti güft ü gû Mir’ât-ı rû-yı yâr ile oldukda rû be rû Hibrî Sâlbâş Mevlânâ Hasan Efendizâde müellif-i Enîsü’l-Müsâmirîn Mevlânâ Abdurrahman Hibrî Efendi’dir. Sultân Mehmed Hân-ı Râbi‘ asrı ulemâsı sırasında tercemesi mesbûktur. Bu eş‘âr güftâr-ı dürerbârındandır. Gazel Feyz-bahş olmada enhâra sehâb-ı Edrine Cûş ederse tan mı âb-ı pür-habâb-ı Edrine Şâhid-i gül hâr ile hem-sohbet olmuştur meğer Âna mugberdir bulandı sanma âb-ı Edrine Âteşîn güller ile oldu kenâr-ı cûybâr Gülşene gel kim yerinde âb ü tâbı Edrine Berg-i sebz ile olur eşcâr-ı bâğı serbülend Her biri rif ‘atte oldu çün kıbâb-ı Edrine Gülşen-âbâd-ı cihân ma‘mûr oluptur gûyiyâ İltifât-ı Hân-ı Murâd ile harâb-ı Edrine Ol şehinşeh kim duâsın vird edinmiştir cihân Nîtekim zikr-i cemîlin şeyh ü şâbb-ı Edrine Peyrevî-i hazret-i üstâda kıl Hibrî hemân Hüsn-i nazmın tâ pesend ede şebâb-ı Edrine 50 Her adımımızda bir ayak sürçmesi vardır. Ezelî zâtın hürmetine ya Raûf bize merhamet eyle. Biz birer mefhûm ve fikir halinde idik ve hiçdik. Yokluktan bu varlık âlemine geldik. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1705 [s.459] Ol hudâvend-i kerîmü’ş-şânımın bu halkının Şemmesine değmeye tâze gül-âb-ı Edrine Lutf-ı hâs et bendene ey dâver-i sâhib-kerem Almak istersen duâ-yı bî-hisâb-ı Edrine Matla‘ Biz âlem-i âbı gam-ı dünyâ ile geçtik Deryâ-yı gamı zevrak-ı sahbâ ile geçtik Feth-i Bağdâd’a bu târîhi demiştir. Târîh Bir seher gördüm idi kâsıd-ı ferhunde peyâm Eyledi müjde-i feth ile dil-i âlemi şâd Dedi kim oldu musahhar şeh-i âlem-i rezme Şehr-i Bağdâd ü ana tâbi‘ olan cümle bilâd Neredir feth olan eyâ diye sordukta dedi Dedi Hibrî anâ târîh “bilâd-ı Bağdâd” Hüsâmî Edirnelidir. Dîvân-ı hümâyûn küttâbından olup Güzelce Mahmûd Paşa’ya reis olmuştu. Bin on dört târîhinde Cağalazâde Sinan Paşa ile Acem seferine gidip Diyarbakır’da vefât eyledi. Bu eş‘âr güftâr-ı dürerbârından nümûnedir. Gazel Bir bendesine ol mehin aslâ nazarı yok Öldürdü beni derd ü gamı hîç haberi yok Şâm ü seher aktı ser-i kûyunda sirişkim Bu kanlı yaşım lutfile hîç bir sileri yok Hep derd ü belâ renc ü anâ bende müheyyâ Üftâdelerin ey meh-i garra neleri yok Tanmıdır eğer salsa beni âteş-i aşka Pervâne-sıfat bencileyin bir yanarı yok Uşşakını güldürmedi ağlatmadadır yâr Işk ehlinin âlemde Hüsâmî güleri yok Tecnîs Gazel Hışmile çatıp kâşı cefâ yayın o kurdu Uşşâka atıp gamze-i hûnrîzin o kurdu Gördüm gece pervâne düşüp yanmada şem‘e Tutuşmağa bülbülleri meydâna o kurdu Olmamış idi mushaf-ı hüsnün dahi tahrîr Dil tıflı sevâd-ı hattını ezber okurdu 1706 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Ağyâr-ı seg aldanma sana tilkilenürse Hey kuzucağım yâr ola sanma sen o kurdu Şükrüm bu durur âlem-i ulvîde Hüsâmî Bu şâha kulum hayme-i gerdûnu o kurdu Kıt‘a Ol kadar gerden-firâz olmuş o şâh-ı bî-bedel Ermedi hayfâ o serv-kâmete bir kerre el Tîg-i kûh-i mihneti kesmek diler Ferhâd-ı dil Dağla taşın Hüsâmî cengini seyr eyle gel Rubâ‘î Mesîhâ-veş kaçan kim nutka gelse Eder bin mürdeyi ihyâ kelâmı Kadîmî muhlisin kimdir der isen Fakîrin bende-i kemter Hüsâmî Müfredât Şarâb-ı aşkla mestim gubârı neyleyeyim Hatt-ı ızâra eriştim bahârı neyleyeyim Bârî bir kez lutfunu görsün Hüsâmî derdmend Bunca yıldır eşiğinde sürünür ey bî-vefâ [s.460] Şâ‘ir-i meşhûr Bâkî Efendi’nin vefâtına bu târîhi demiştir. Târîh İşitip dedi vefâtına Hüsâmî târîh İntikâl eyledi Bâkî bu fenâ dünyâdan Hüsâmî-i Diger Takye-dûzî Gülşenî Dervîş Hasan’dır. Hatt-ı ta‘lîkte de üstâd ü pesendîde-i rûh-ı imâddır. Bin seksen beş târîhinde vefât edip Yeni İmâret’te Mesûdiye Câmî‘-i şerîfi hazîresinde medfûn ve nakş-ı seng-i mezârı Güftî Ali Efendi’nin söylediği bu târîh-i mevzûndur. Târîh Gitti sânî-i imâdı Rûmun Eyleyip azm-i bekâ terk-i cihân Kabrini nûr ile memlû kıla Hakk Cilvegâhı ola arş-ı Rahmân Fevtine düştü bir a‘lâ târîh Kabr-i Dervîş Hasan ola cinân Eş‘ârından feth-i Bağdâd’a dediği târîh nümûne olmak üzere terkîm edildi. Târîh Lafzan ve ma‘nen târîh-i fethe Gördüm ki yârân hayli acizde RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1707 Dedim Hüsâmî bes bî tevakkuf Bağdâd alındı bin kırk sekizde Mûmâileyh Güftî Ali Efendi’nin manzûm olarak yazmış olduğu hezl-âmîz Tezkiretü’ş-Şuarâ’sında mûmâileyh Hüsâmî Dervîş Hasan hakkındaki ebyât bunlardır. Nazm Biri de semt-i nüktede mâhir Sâde perver Hüsâmî-i şâ‘ir Eylemiş tab‘-ı ma‘rifet-şinevî Mâye-i iştihâr-ı Edirnevî Şi‘ri gerçi latîf ü ra‘nâdır Lîk vâdî-i hatda a‘lâdır Anı Dervîş Abdî-i üstâd Eylemiş semt-i hatta reşk-i imâd Eylemez şi‘r-i hoş-ibârâtı Metn-i enmüzec-i ibârâtı Tab‘ı kim semt-i nazma rağbet eder Anda dahi beyân-ı kudret eder Hânesi kûşe-i safâ-teşvîş Gam-perestân-ı Rûma dârü’l-ıyş Oldu ol hâne-i hıred-me’men Bî-nevâyân-ı şehre hep mesken Güftî’nin hatt-ı desti olan nüshadan me’hûzdur. Hüsnî Edirne’de ikinci mekteb-i rüşdî-i mülkî mu‘allim-i sânîsi Hüseyin Hüsni Efendi’dir ki Sıkça Murâd Mahallesi ahâlisindendir. Bin iki yüz doksan sekiz Rebiulâhirinde vefât etmekle Baba Timurtaş Mescid-i şerîfi sâhasında defn olunmuştur. Bu beyit mahsûl-ı tab‘-ı dürerbârlarıdır. Matla‘ Salın şâh-ı melâhat kâmet-i zîbâyı görsünler Zihî sümbül gibi zülf-i ferah-efzâyı görsünler Hasîbî Nâmı Ahmed’dir. Edirne’de Şeyhî Çelebi Mahallesi’nde tevellüd etmiştir. Bektâşî tarîkine mensûb olduğu cihetle elsine-i nâsda Hasîbî Baba demekle şehîr bir pîr-i rûşen-zamîr idi. Kırkkilise sancağı dâhilinde Samako ma‘deninde bir hayli sene kitâbet hizmetiyle istihdâm olunup âhir-i ömründe bi’l-istifâ Kırkkilise kasabasında temekkün etmiş ve bin iki yüz 1708 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si seksen yedi Zilhiccesinin on yedinci günü irtihâl-i dâr-ı bekâ etmekle kasaba-i mezkûrede Kara Omur kabristânında defn olunmuştur. Bu gazel mahsûl-ı tab‘-ı dervîşâneleridir. Gazel [s.461] Kemâl ehli olan her mü’minin îmânı hakdır hak Musaffâdır derûnu ârifin irfânı hakdır hak Aref dersin debistân-ı ezelden hatm edip gelmiş Ledün ilminde mâhir kutbî-i devrânı hakdır hak Tehî sanma bu mevcûdâtı zâhid düşme vesvâsa Bu ibret-gehde sûfî âşıkın vicdânı hakdır hak Urup mir’ât-ı kalbe saykal-ı tevhîd-i yezdânı Mücellâ eyle gönlün hânesin mihmânı hakdır hak Halâs ol var Hasîbî gibi sen de terk-i ahfâdan Muhibb-i hânedânın rehber ü bürhânı hakdır hak Beyt Dâne-i dürr-i habâbı saçılır ağzından Bezmde feth-i dehân eylese serbeste sebû Hüseyin Çelebi Pervânezâde demekle ma‘rûf idi. Kendisi zümre-i sipâhdan olmakla Sadrazam Filibeli Hâfız Ahmed Paşa ile bin otuz dört târîhinde Bağdâd seferine gidip esnâ-yı râhda A‘rap elinde şehîden vefât eyledi. Âtideki ebyât güftâr-ı dürerbârlarındandır. Nazm Gülşen-i hüsn içre cânâ kâmetin serv-i nihâl Ârızın verd-i mutarra gözlerin nergis-misâl Hâkdan ref ‘ et Hüseynî bendeni şâhım meded Hecr-i pâ-bûsunla gurbet oldu zîrâ pâymâl Velehü Semend-i nâza o nevres süvâr olur giderek Kemend-i zülfüne diller şikâr olur giderek O mâh burc-ı şereften henüz doğmuştur Şu‘â‘-i mihr-i ruhu tâbdâr olur giderek Visâli bâğına yârin erem diye her sû Sirişk-i dîdelerim cûybâr olur giderek Hüseynî Hasan Çelebi Tezkiresi beyanınca Edirnelidir. Emir Hüseyin Halvâyî demekle meşhûr ve zamânında halâvet ü melâhatla mezkûrdur. Ehl-i mezak olan ashâb-ı irfân âşık-ı nâlânı ve helvâ-yı leb-i şîrîn ve kand-i müzâb-ı la‘l-i rengîninin cümle âlem hayrânı idi. Şi‘irde ol kadar kudret ü istitâ‘atı RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1709 olmadığından zamânı şuarâsının eş‘ârını gasb edip meftûn-ı hüsn ü ânı olanlara benümdür diyerek okurdu. Hattâ Latîfî bu kaziyeye vâkıf olmadığından Figânî’nin bu gazel-i meşhûrunu ana isnâd etmiştir. Şiir Kaşın yanındaki hâlin degildir ey mehrû Sitâredir ki oluptur hilâle hem pehlû Bülegâ-yı Rûm’un şa‘ir-i âlî-kadri merhûm Emrî Çelebi mezbûr Hüseynî hakkında bu ebyâtı demiştir. Şiir Şuarânın emîri Halvâyî Ki her âhûya dâsitân söyler Ahsenü’ş-şuarâ kizbeh deyiben Her ne kim söylese yalan söyler Fi’l-vâki Latîfî Tezkiresi’nde merkûmun tercemesinde Abdallar meşrebini ve Dedeler mezhebini kullanırdı. Tabî‘at-ı şi‘riyesi kem değildir diye mezkûrdur. Sicill-i Osmânî’de târîh-i vefâtı 1034 gösterilmiş ise de sahîh nazarıyla bakılamaz. Hıfzî Hâfız-ı Kur’ân olmakla Hıfzî mahlasını ihtiyâr etmiş idi. Sarı Memi demekle meşhûr idi. Âhî merhûmdan sonra Karaferye’ye müderris olup devr-i Süleymân Hânî’de orada vefât etmiştir. Bu gazel âsâr-ı güftârındandır. Gazel Bend-i zülfün olmasın boynunda bâğı kimsenin La‘l-i haddin yakmasın bağrında dâğı kimsenin [s.462] Nâr-ı firkat yerim od etti behişt-ârâ iken Yâ ilâhî olmasın dûzah durağı kimsenin Ten şu haddile za‘îf ü nâle şol denli nahîf Ne görür gözü ne işitir kulağı kimsenin Sâgar-ı mey bana geldikte düşüp oldu şikest Devr elinden sınmasın hergiz ayağı kimsenin Hıfziyâ sînem ocağı tuttu âteş sû-be-sû Aşkile böyle tutuşmasın ocağı kimsenin Müfredât Ey hatt-ı ruhsâr-ı yâr ol hüsn-i tahrîrin senin Eyledi rengîn varaklar üstüne yerin senin Bir düğme pîrehenden olmuş yakanda zâhir Ey meh sabâha karşı tan yıldızına benzer 1710 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Hakkî Câmî-i İbrâhim Paşa Mahallesi ahâlisinden Müştak Ağa demekle şehîr ve tarîk-i Bektâşî müntesiblerinden ve Nümûne Çiftliği hademesinden seksene yetmiş bir pîr-i acîbü’t-tedbîr idi. Bin üç yüz on yedi târîhinde vefât etmekle Buçuktepe Kabristanı’nda defn olunmuştur. Bu gazel mahsûl-ı tab‘-ı dervîşâneleridir. Gazel Âdem ol âlemde yâhû bak erenler hâline Zâhiren hâl hırkasın uydurmak ister şâlına Ârif olmaktır hemân dünyâya gelmekten murâd İzz ü câhdan geç sakın aldanma mekr ü âlına Cehd kıl bir ilm-i hikmet anlayan üstâddan Men aref esrârının ikmâl ü istihsâlına El verip yüz gösterir çünki sana envâr-ı şûh Nâr-ı aşka cân atıp hiç bakma perr ü bâlına Her kim aldı dehrde ilm-i ledünnîden sebak Hâk-i pâyı tûtiyâdır dil çık istikbâlına Çokların ebced hesâbı saldı bahr-ı hayrete Hakkıyâ bir noktadan hatm eyledi ikbâlına Hilmî Nâmı Mehmed’dir. Dersiâmdan aheriyân Köse Hâfız Mehmed Emin Efendi demekle ma‘rûf bir zâtın sulbünden bin iki yüz doksan dokuz sene-i mâliyesinde Edirne’nin Nişdoğan Mahallesi’nde pâ-nihâde-i sâha-i vücûd olmuştur. Âtide tercemesi mesbûk Sa‘dî Abdurrahman Efendi’nin küçük birâderidir. Mukaddime-i ulûmü ba‘de’t-tahsîl Edirne dâire-i askeriyesi ketebesi sınıfına dehâletle oraya müdâvimdir. Bu ebyât zâde-i tab‘-ı nevresîdeleridir. Nazm Hüsnünden uçan şu‘le-i nevvâr-ı şebâbet Bir hande-i pür-nûrudur ezhâr-ı bahârın Vechinde senin berk uran emvâc-ı melâhat Reşk-âveridir bir seher-i şa‘şa‘adârın Halîmî Edirne’nin Baba Timurtaş Mahallesi’nde bin iki yüz elli beş senesinde kadem-nihâde-i âlem-i vücûd olup hâl-i şebâbette bir mikdâr hatt-ı rik‘a tahsîl ederek bazı mültezimîn kitâbetlerinde bulunduktan sonra iki yüz RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1711 seksen üç târîhinde Edirne tahrîr-i emlâk fırkalarına messâhlık ile dehâlet edip muahharen Pınarhisâr vukûat kitâbetine badehû Filibe sancağı ve daha sonra Tekfurdağı sancağı tahrîr-i emlâk komisyon baş kitâbetlerine ve esnâ-yı istîlâda dersaâdete gidip muharrirlikle Ankara vilâyeti seyyâr fırkalarının birine tayin kılınıp Rusyalı Rûmelinden çekildikten sonra memuriyet-i kadîmesi olan Tekfurdağı’na ric‘at ve badehû Gümülcine sancağı vergi memurluğuna tahvîl-i memuriyet etmiş ve bin üç yüz on altı sene-i mâliyesinde Edirne sancağı ta‘dîl-i umûmî fırkalarının birine muharrir-i evvel tayin edilip on sekiz senesinde memuriyeti Kudüs-i şerîf fırkası muharrirliğine tahvîl olunmuş idi. Orada îfâ-yı vazîfe eylemekte olduğu hâlde bin üç yüz yirmi sene-i hicriyyesi evâsıtında vefât etmiştir. Vâki olan [s.463] taleb üzerine bu gazel kendi tarafından gönderilmekle buraya derc edilmiştir. Gazel Kangı bülbül gülşeni gülzâr-ı ruhsârınca var Kangı bâğın meyvesi ol la‘l-i gülnârınca var Kangı gül tâze nihâl içre bitirmiş bâğbân Kangı servinin hırâmı kadd-i reftârınca var Kangı dil vâbeste olmuş turra-i tarrârına Kangı gencin ejderi zülf-i siyehkârınca var Kangı çeşm ile temâşâ eylemiştir mâhtâb Kangı tâbın enveri pür-nûr-ı dîdârınca var Kangı rindân-ı sühan evsâf-ı hüsnün eylemiş Kangı uşşâkın Halîmâ nazmı eş‘ârınca var Mûmâileyh şiirde sâlifü’z-zikr Hüseyin Halvâyî’nin meslekdaşıdır. Şöhreti Bâğdâdlı Mustafa Efendi ise de mevlidi Edirne’dir. Hamdiyyü’l-Bağdâdî Tarîkat-ı aliyye-i Uşşâkiye meşâyih-i kirâmından Bağdâdî demekle meşhûr Şeyh Mehmed Hamdi Efendi’dir. Tercemesi Sultân Ahmed Hân-ı Sâlis ulemâ ve meşâyihi sırasındadır. Eş‘ârı ilâhiyâta dâir olup bu ilâhi mahsûl-ı tab‘-ı mürşidâneleridir. İlâhi Elhamdülillâh şükr Eyledik Hakkı zikr Gitti efsâne fikr Allâh diyelim Allâh 1712 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Kalmadı dilde gubâr Eyledi hep târümâr Buldu dertliler tîmâr Allâh diyelim Allâh Dost bâğında bülbüller Feryâd edip gül diler Maksûdların buldular Allâh diyelim Allâh Doldu gönle nûrlar Oldu zâkir münevver Melekler rahmet eyler Allâh diyelim Allâh Bu tevhîdi kim duyar Cân terkin ura meğer Bagdâdî’de yok eser Allâh diyelim Allâh İlâhiyâtta Bağdâdî tahallüs ederler ise de kendileri Yakup Kilârî Mahallesi ahâlisinden imiş. Hamdî-i Diğer Mustafa Kesbî ile müşâarelerine ve söylemiş olduğu bazı manzûm tevârihe nazaran Sultân Mustafa Hân-ı Sâlis asrı ulemâsından olduğu anlaşılmış ve Taşlık Câmî-i şerîfi imamı olduğu da tahkîk kılınmıştır. Bu nâ-tamâm gazel âsâr-ı şi‘riyesindendir. Nazm Âdet olmuş dilbere cevr ü cefâ şeydâsına Âşık-ı üftâde isen bakma istiğnâsına Hırka-i sabrı giyip Hamdî kulu şimdi ayân Âb ü sen gönlün akıttı bir hüsn-i deryâsına Velehû Beyt Eyâ Hamdî fasîh-i kesbiyete tanzîrin ne mümkündür Ki anın cevdeti vardır ser-â-pâ heb rivâyâtta Eş‘ârı kelâm-ı mevzûn kabîlindendir. Mezîd Hamamı pîşgâhındaki sebîlin tamir-i târîhi bu zâtındır. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1713 Harfü’l-Hâ Hâtemî Bey Havsa ve Bergos kasabâtında vâki cevâmi-i şerîfenin bânîsi Sokullu Tavîl Şehîd Mehmed Paşa’nın evlâdından Dîvâne Mahmûd Çelebi’nin oğlu olup harem-i hâsda perverde olan Edirneli Sipâhi İbrâhim Bey’dir. Miyâne-i sipâhda güzîde ve seyâhat ile cihânger-dîde bir pîr-i rûzigâr-dîde idi. Evvelce mahlası Mâtemî iken muahharen Hâtemî tahallüs eyledi. Şâ‘ir-i muhteri‘ ve vâsıl-ı netâyic-i asl u fer‘dir. Müretteb dîvânı vardır. Âtîdeki eş‘âr mahsûl-ı tab‘-ı dürerbârlarıdır. Gazel [s.464] Ey gönül ehl-i fenâ ol giyiben köhne nemed Âkıbet hâk olısar çünkü bilirsin bu cesed Kalbine ma‘rifetu’llâh tecellî etmez Nîtekim sende ola buğz u hevâ hıkd u hased Gönlünü cehd edip envâr-ı ma‘ârifle pür et Diler isen ki seni kul edine mîr-i ahad Râzını eyleme ifşâ olur olmaz nâsa Duymasın dildeki esrâr-ı nihânın bir ahad Hâtemî sür yüzünü hazret-i pîr eşiğine Yine andan erişir sana erişirse meded Gazel Kan boşansa kesicek bâşımı cânân eline Reşk eder anın o dem pençe-i mercân eline Şehsuvârım ser-i galtânıma öykündü diye Aldı meydânda gûyı yine çevgân eline Gönlümüz almaz ele ol dahi gül oldu bahâr Bülbülün aldı nice serv-i hırâmân eline Şâh ucunda sanırım bir gül-i hamrâ açılır Sâkî sâgar sunucak ol gül-i handân eline Mey-i rengîn-i ma‘ârif kadehidir bu gazel Hâtemî-var yaraşırsa şeh-i devrân eline Gazel Hamama giren ol gül-i nâzik bedeni gör Pehlûsu temâşâdır o billûr teni gör Cân verse bana tûtî-i dil etme ta‘accüb Ko söyleyeni sözüm işit söyleteni gör 1714 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Bir mâhın olup âyîne-i hüsnüne nâzır Dildâdesi olursan eğer sen de seni gör Bu şebde nice yâr ile olur diye sohbet Sır tevbeleri bâde-i peymân-şikeni gör Âşık olalı Hâtemî ol mihr-i münîre Za‘f ile helâk etti gam u gussa beni gör Müfredât Erişir menzil-i maksûduna âheste giden Tîz-reftâr olanın pâyine dâmen dolaşır Çâk olan dest-i cefâ bile girîbânımdır İlişen hâr-ı gam u mihnete dâmânımdır Şîvesinden duramaz bir dem ayak üstüne yâr Tâze şâhın yine kendiye olur mîvesi bâr Sen dururken mihr ü mâha yakmış ey hûrşîd-hadd İsterim Hakdan çukûrunda bula ehl-i rasad O perî-rû güzelin oldu mukâbil yüzüne Yine âyînenin ey dil görünür var gözüne Hatt değildir görünen âb-ı izârında velî Bî vefâlık o mehin kir getiriptir yüzüne Yâre sorunca şîve-i kadd-i nihâlini Dedi gel etme bana kıyâmet suâlini Neyler zebân-ı tâzeyi pîr-i kühen-makâl Cârî olan dilinde kelâm-ı kadîmdir Bin dört târîhinde Edirne’de vefât etmekle Mamazâde Abdü’lhâdî Efendi bu târîhi demiştir. Târîh Hâtemîye tevbe-i tevfîk ile erip ecel Buldu hüsn-i hâtime târîhi hatm-i bî-bedel Târîhin hatm-i bî-bedel cümlesinden tarîk-i istihrâcı şu vechiledir. (hatm) kelimesi (1040) adeti câmidir. (bedel) kelimesi de (36) adedi hâvîdir. 1040’dan 36 tarh olundukta 1004 kalır. Hâlid Dersaâdette Eyüp civârında Otakçılar Mahallesi’nde 1262 târîhinde kadem-nihâde-i âlem-i vücûd olup sinn-i [s.465] isti‘dâda vusûl ile mukaddime-i ulûmu ve badehû Arabî vü Fârisîden kemâlât-ı ilmiyeyi tahsîlden sonra 1281 târîhinde Şumnu’da ikinci ordû-yı hümâyûn RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1715 aklâmından rûznamçe kalemine tayin oradan nizâmiye yoklamasına oradan jurnal kalemine ve Sırbiye muhârebesi esnâsında Vidin idâre-i askeriyesine oradan Silistre fırkası idâresine oradan yine memuriyet-i asliyesine gelerek Rusya meselesinde yani 294 târîhinde ordu hey’etiyle Dersaâdet’e bi’l-vürûd 296 târîhinde yine ordu hey’etiyle Edirne’ye gelerek erkân-ı harbiye nizâmiye mümeyyizliğine badehû levâzım dâiresinin üçüncü şube müdür muâvinliğine oradan dördüncü şube müdürlüğüne oradan dâire-i mezkûrenin ikinci şube müdürlüğüne tahvîl-i memuriyetle el-yevm mustahdemdir. Şumnu’da bulunduğu esnâda tarîkat-i aliyye-i Hâlidiye meşâyih-i kirâmından Hacı Feyzullah Efendi’ye ve Edirne’ye geldiğinde Mevlevî şeyhi Hacı Eşref Dede Efendi’nin bahr-ı muhît-i irfânlarından câm-ı isti‘dâd-ı dervîşânelerine in‘ikâs eden bir şemme feyz-i mevlevî delâletiyle mesnevî-hânlık icâzetine nâiliyetle mevlevî dergâh-ı şerîfinde kable’l-mukâbele mesnevî-i şerîf takrîriyle feyz-yâb olmakta idi. Âsâr-ı ilmiyelerinden Mevlânâ kuddise sırruhu’l-isnâ hazretlerinin necl-i necîbleri Sultân Veled kuddise sırruhu’l-ahad hazretlerinin fârisî Işknâme manzûmelerini Türkçe şerh edip tab‘ ettirmiş ve ıstılâhât-ı meşâyihi müddet-i medîde taharrî ile meşâyih-i kirâm hazerâtının Arabî ve Fârisî âsârından 860 kadarını cem‘ ü telfîk ve hurûf-ı teheccî üzere tertîb ü teclîd ederek adliye nâzırı Abdurrahman Paşa ve post-nişîn-i dergâh-ı Mevlânâ Abdülvâhid Çelebi Efendi hazerâtına ve İzmir’de mevlevî muhiblerinden Hâce İsmâil Efendi’ye birer nüshasını vermiştir. Mevlânâ Celâleddin ile Şeyh Sadre’ddîn hazerâtının kemâlât-ı ma‘neviyelerini muhâkeme sûretiyle bir risâlesi ve Muallim Nâcî Efendi’nin “reng-i ruhsârın gibi her renginin hayrânıyım” gazelinin ilk beytine de muhakkık-âne şerhi muhtevî bir risâlesi ve Tuhfe nâmında deryâ-dil ü aşk-ı ilâhî tîgiyle bir şehîd-i bî-mu‘âdil ahvâline dâir bir risâlesi vardır. Âsâr-ı şi‘riyesinden bu eş‘âr zâde-i tab‘-ı fâzılâneleridir. Gazel Meydeki keyfiyet-i teşvîşi idrâk eyleriz Nâle-i neyle gönül mülkün tarab-nâk eyleriz Neşve-yâb-ı câm-ı feyz-i mevlevîyiz tâ ebed Nûş-ı meyle gûş-ı neyle raks-ı bî-bâk eyleriz Meyle neyle âlem-i vecd ü tarabda mest olup Câme-i vehmi o keyfiyetle sad çâk eyleriz Zevk-ı meyle vecd-i neyle germ olunca bezmimiz Döne döne kıblemiz mâ fevk-ı eflâk eyleriz 1716 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Biz hevâ-yı nây ile açıp cenâh-ı şevkımız İktifâ-yı seyr-i aşk-ı şâh-ı levlâk eyleriz Zerregân-ı âfitâb-ı mevlevîyiz gerçi biz Devrimizle âfitâb-ı çarhı çâlâk eyleriz Herkesi bir tavrile sermest ü raksân görmüşüz Lîk Hâlid biz bu sırrı ketm ü imsâk eyleriz Şâ‘ir-i meşhûr İsmâil Safâ Bey’e nazîresidir Çünki meyl-i tab‘ımın var iştimâli dağlara Kenz-i dilden eylerim nesr-i leâlî dağlara Vech-i her zerre tecelligâh-ı zevk-ı cândır Hâs değildir nûr-ı vech-i zü’l-celâli dağlara Gerçi her zerre hakîkat nûrunun bir tavrıdır Lîk Hakkın düştü mîkât-ı visâli dağlara Her nazarda başka bir manâ-yı ulvî berk urur Ayn-ı hikmet-bînin olsa ittisâlı dağlara Bir hazîn dîdâr-ı hikmet hayra bahş-ı cân olur Zîb olunca kudretin bedr ü hilâli dağlara Eyledin Hâlid Safâ-yı dil ile arz-ı vefâ Tab‘-ı Nâcî eylemez mi meyl-i âlî dağlara [s.466] Hâverî Nâmı Abbas’tır. Tolcalı Nalband Sâlih Ağa’nın oğludur. Mukaddime-i ulûmu Edirne’de mekteb-i ibtidâîden ve badehû rüştiye mektebinden bi’t-tahsîl şehâdet-nâme almıştır. 1300 sene-i mâliyesinde Edirne düyûn-ı umûmiye nezâretine mülâzemetle dâhil ve badehû ma‘âşa nâil olup 1311 senesinde Edirne nümûne-i terakkî mektebi kavâid-i Osmâniye ve kitâbet ve Alyans İsrailiyyet mektebi kavâid ve hüsn-i hatt-ı türkî muallimliklerinde istihdâm olunmakta bulunduğu hâlde 1312 târîhinde düyûn-ı umûmiyece memuriyeti Ayastefanos’a tahvîl edilmiş ve bir sene mürûrunda infisâl etmiştir. Kendisi nevresîde-gândan olup “Sâika-i heves yâhûd terâne” ‘unvanlı te’lîf-kerdesi olan risâleden bu gazel me’hûzdur. Gazel Bir nazar kıl ilticâ etmiş ma‘âlî dağlara Şâ‘irân elbette âşıktır o âlî dağlara Dâimâ bir feyz-i rûhânî tecellî-sâz olur Fıtraten bahş eylemiş Hak böyle hâli dağlara RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1717 Bir seher vaktinde kıldım ben temâşâ dağları Mün‘akisdir Hâverin rengîn-i âli dağlara Her tarafta bir sükût cârîydi te’sîr eylemiş Zann ederdim kalbimin hâl-i melâli dağlara Hâtifî bir ses gelirdi dinledim dikkat ile Söyleşir eylerdi dağlar hasbihâli dağlara İn‘ikâs ettikçe revnak-dâr olur par par yanar Başka bir hâlet verir yârin cemâli dağlara Âsümânî bir melektir fikrimi i‘lân eden Ol sebebten ben de hasr ettim makâli dağlara İşbu dağlar gazelinin dereli tepeli muhtâc-ı tesviye mahalleri ve balta urulacak pek çok ormanlıkları vardır. Filibe’de Çıkan Gayret Gazetesinden Me’hûz Gazeli Âkıl olan sa‘y edip ilm ü hüner kesb eder Müsrif olan câhilin servet elinden gider Dâhiyeler mahv eder mâlu akârın senin Gezme çalış san‘ata sonra çekersin keder Dinle düşün kendini sen de bir insânsın Âkıbet-endîş olup eyle biraz da hazer Vakt-i cüvânî dahi zâil olur şüphesiz Müstenid olmaz şu’ûn ömr ise eyler güzer Nâil-i âmâl olur belki sa‘âdet bulur Hâverî sâbit olan âleme etmez nazar Kelâm-ı mevzûn kabîlindendir. “Fecr” serlevhalı bir manzume-i muhtasarası ve tarz-ı nevîn üzre matbu‘ bir elifbâsı vardır. Hızrî Çelebi Tercemesi asr-ı Süleymân Hânî ulemâsı sırasında sebk eden Edirneli Tepegöz Hızır Çelebi’dir. Bu gazel mahsûl-ı tab‘-ı dür[er]bârlarıdır. Gazel Kasd-ı dil ol zülf-i anber-fâmadır Bir kalenderdir ki azmi şâmadır Kirpiğim dil mâcerâsın yazmağa Kâtib-i çeşmim elinde hâmedir Rû-yı zerdim eşk-i hûn-âlûd ile Yazılır kan ile hasret-nâmedir 1718 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Devletinde bu yetîm-i eşkimin Giydiği gülgûn atlas câmedir Hızrî eyler la‘l-i meygûnun heves Rind olanın meyli sâfî câmadır Haffî Erbâb-ı hireften sanatı haffâf olduğu cihetle Haffî tahallüs etmiştir. Devr-i ebü’l-fethîde gelen şuarâdandır. Kendisi egerçi ümmî ise de eş‘ârındaki ibârât ü kelimât fasîh olup ekseriyâ tecnîse mâil imiş. Mûmâileyhin Latîfî Tezkiresi’nde terceme-i hâli ber vech-i âtîdir. Haffâf olduğu sebepten bazıları zamm-ı hâ ile Huffî dahi demişlerdir. [s.467] Ulûm-ı müktesebeden bî-behre ve beyne’l-avâm ümmîlikle pür-şöhre idi. Ammâ zâtında kâbiliyet ve tab‘ında selâkat olmagın cemî‘-i elfâz ü ibârâtı fasîh ü sahîh idi. terâkka’l-ukalâu bi mecâlisi’l-ezkiyâi51 mazmûnunca müdâm musâhabeti kâmiller ile ve münâsebeti fâzıllar ile edip “huzi’l ilme min efvâhi’r-ricâl” 52 mefhûmuna efvâh ü elsinede ol kadar lugat ü ibârât ve mesâil-i akliyât ü nakliyât hâtır-nişân etmiş idi ki kitâb ü deftersiz müftü ve müderris olmuş idi. Bu emr-i acîb muhâle karîb olmagın Merhûm Sultân Mehmed huzûrunda hâzır edip eş‘âr ü güftârına sem‘-i iltifât ü itibar ile istima‘-ı erzânî kıldı diye rivâyet ederler. Müretteb ve müdevven eş‘ârı ve eş‘âr ile haylice iştihârı vardır. (intehâ) Bu eş’âr nuhbe-i güftârıdır. Gazel Sürmeden nat‘ üzre ferzin ü piyâde fil ü at Etti ey gül-ruh felek Leclâcı nice şâhı mat Hızr u sen âb-ı hayât içtin tut ey cân-ı cihân Çün bilirsin her hayâtın kim sonu olur memât Düğmeden ey dil kerem umma kerîmi gözle kim Şehd gelmez her megesten kand vermez her nebât Bûriyâya sarılır sahrâda titrer ney-şeker Sûfînin egninde dîbâceler var kat kat Mâcerâmı kanlı yaşımla yüzüm üzre Haffî Her kaçan yazsam müjemdir hâme çeşmimdir devât Müfredât Fitneden gerçi anın hâl-i ruhu hâli değil Lîk cân ü dil alan gözleridir hali değil 51 Akıllı insanların yücelmesi anlayışlı ve zeki kişilerin meclisinde bulunmakla olur. 52 İlmi büyüklerin sözlerinden öğren. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1719 Sâkin-i meyhâne oldum yine sâhib-bâdeyim Sâkî mellâh ü kadehler zevrak oldu bâde yemm Hiç ele mâl-i yetîm ile mey almalı değil Ger birin al deseler sana mey al mâlı değil Sensiz ne safâyile varam secdeye kıblem Baştan başa ger kıble ola ka‘be-i ulyâ Dersen ki keder bulmaya âyîne-i hüsnün Ağlatma şehâ âşıkını eylemesin âh Yüzünü bir nefes yâr-ı vefâdârına göstermez Velî ruhsârını pûş ettirir yüz vermez agyâre Zülfüne şâne urma gül boynuna çok vebâl olur Kim nice cân ü dil düşüp ayağa pâymâl olur Cihânda çarh-ı lu‘bet-bâz oyunlar oynamıştır kim Hezârân Bû Alî Sînâ anın oynunda mülzemdir Hulkî Mücellid esnâfından Hasan Efendi’dir. 1265 senesinde Edirne’de tevellüd edip 285 senesinde ismine kur‘a isâbet ile silk-i celîl-i asâkir-i şâhâneye dehâlet ederek Karadağ cihetine sevk olunup 293 senesinde Sırbiye muhârebesinde mülâzim-i sânîlik rütbesini ihrâz ve 295 senesinde memuriyeti kâtip muâvinliğine tahvîl ile i‘zâz olunduktan sonra Manastır’a gönderilip orada edâ-yı hizmet etmekte iken oradan bi’l-isti‘fâ Edirne’ye gelmiş ve san‘at-ı kadîmi olan mücellidlik ile tedârik-i emr-i maîşet eylemekte bulunmuş olduğu hâlde 1310 senesi Şevvâlinin yirmi beşinci Cuma günü vefât etmekle Tepe Mezarlığı’nda İsmâil Ağa câmii cihetinde defn olunmuştur. Kendisi tarîk-i Bektâşî’ye mensûb ve Baba’dır. Eş‘ârı kelâm-ı mevzûn kabîlindendir. Bu gazel bu mecelleye derc olunmak üzere kendi tarafından verilmiştir. Gazel Kâtibândan bir melek meşrebli vechi âfitâb Eyledi bir câm-ı işveyle beni mest ü harâb Mu‘ciz-i enfâs-ı İsâ’dır anın gûyâ lebi La‘l-i nâbından bulur mürde hayât-ı âb ü tâb [s.468] İçtiğim mey sanma câm-ı aşk-ı hasretten müdâm Firkatin nârı ile puhte ciger misl-i kebâb Nâle vü feryâdıma bâis müjen oklarıdır Deldi bağrım nây gibi ağlar gönül pür-ıztırâb هذا براج 1720 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Yâre ib‘âs eyle bu rengîn edâyı Hulkiyâ Başına taksın melâhat gülşeninde verd-i nâb Hulûsî Edirne’de bir meyve-furûşun oğludur. Asr-ı Sultân Murâd Hân-ı Râbi‘’de Edirne sarayına duhûl ettikten sonra İstanbul’a nakl olunup gılmân-ı hâssaya verilmiştir. Bu gazel âsâr-ı şi‘riyesindendir. Gazel Dediler raks u semâ‘ eyleyicek ol dilber Kanı anın gibi bir âşıkı üstüne döner Yine bin işve ile raksa ser-âgâz ederek Başladı cilveye san nâzile tavus meğer Gül gibi dâne-i eşkim görüp olur handân Belî şebnem düşicek gülmeğe başlar güller Şevkden lerze düşer cismime titrer yüreğim Her kaçan raksa şurû‘ eylese cânım oynar Çünkü her vechile bir lâyık-ı ihsânındır Gel Hulûsî kulunu etme cefâya mazhar Hayâlî Bey Mehmed Bey’dir. Mevlidi Vardar ise de neşv ü nemâsı Edirne olup dokuz yüz altmış dört târîhinde irtihâl-i dâr-ı ukbâ etmekle Kirişhâne civârında Vize Çelebi mescid-i şerîfi sâhasında binâ-gerdesi olan ve iki Lüleli Çeşmesi demekle meşhûr bulunan çeşme ittisâlinde medfûndur. Seng-i mezârında hattan eser yoktur. Vefâtına Arşî Çelebi bu târîhi demiştir. Târîh Hayâlî kim gazel sıyt u sadâsın Tamâmet nüh-kıbâb-ı çarha saldı Çekip şemşîr-i şi‘r-i âbdârı Hezârân pehlivân-ı nazmı çaldı Bu meydân içre sultân-ı cihândan Semend-i tab‘ile öndüller aldı Yumup göz sâhil-i hestîden âhir Adem bahrına mâhî-vâr daldı Dedi Arşî işitip ana târîh Sözü dilde Hayâli gözde kaldı 964 Şîrî dahi bu târîhi demiştir: Târîh-i Diger Hayâli öldü hayf e’l-hükmü lillâh964 RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1721 Tafsîl-i ahvâli Âşık Çelebi Tezkiresi’nde mastûr dîvânı gâyetle meşhûr eş‘ârı elsine-i nâsda mezkûrdur. Eş‘âr-ı âtiye mahsûl-ı tab‘-ı dürerbârlarıdır. Gazel Aşk bir şem‘-i ilâhîdir benim pervânesi Şevk bir zencîrdir gönlüm anın dîvânesi Kelle-i uşşâk satılmaz kesâdı var katı İşlemez oldu mahabbet şehrinin ser-hânesi Murg-ı dil dâim hevâ-yı aşk ser-gerdânıdır Bülbülün gülzârı var bûmun olur vîrânesi Kande bilsin şâh-ı aşkın dergeh-i âdâbını Kûhken bir dağ eri Mecnûn yaban dîvânesi Sâgar-ı Cem’de bu beyt-i dilgüşâ mersûm imiş Âteş-i aşk ile germ-â-germ iken kâşânesi Rind oldur kim getirdi bezm-i kesretten ayak Sâkî-i devrân elinden dolmadan peymânesi Şîr ü şekker gibi alıştı Hayâlinin yine İltifât-ı şâhile bu vaz‘-ı dervîşânesi Gazel Cihân-ârâ cihân içindedir ârâyı bilmezler O mâhîler ki deryâ içredir deryâyı bilmezler [s.469] Harâbât ehline dûzah azâbın anma ey zâhid Ki bunlar ibni vakt olmuş gam-ı ferdâyı bilmezler Şafak-gûn kan içinde dâğımı seyr eyler âşıklar Güneşten zerre görmezler felekte ayı bilmezler Hamîde-kadlerine rişte-i eşki takıp bunlar Atarlar tîr-i maksûdu nedendir yâyı bilmezler Hayâlî fakr şâlına çekenler cism-i uryânı Anınla fahr ederler atlas ü dîbâyı bilmezler Gazel Mihr-i ruhuna dil vereli ey meh-i tâbân Sâyem gibi yerden yere çaldı beni devrân Ağlatma beni ister isen gelmeye hattın Yağınca şehâ tîz bitirir sebzeyi bârân Hâli gamını aynına almaz diye yârin Göz merdümüne eyledi yaşım kuru bühtân Gül yüzünü vasf etmeğe ol gonce-dehânın Var bencileyin bülbül-i gûyâsı hezârân 1722 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Gazel Gazel Gazel Müfredât Bir meyyite döndü bu Hayâlî müteharrik Ol rûh-ı revân olalı cânı gibi pinhân Ârızın meyden arakrîz olsa ey hûr-ı cemîl Sanırım cennette tuğyân eylemiştir selsebîl Âfitâbı nice teşbîh edeyim ruhsârına Sen saâdet nûrusun ol hâke düşmüş bir zelîl Bir kadem çıkmaz ser-i kûyun koyup âşıkların Tâk-ı arşa nerdübân olursa perr-i Cebrâil Bezmde bir perde açtı çeng aşkından senin Düştü nâgeh perdeden taşra hezârân kâl u kîl Reşk-i a‘dâdan Hayâlî çekme zahmet sâbir ol Eyledi Hakk âteş-i Nemrûd’u gülzâr-ı Halîl Fer veren mâha cemâl-i bâ-kemâlindir senin Mihre hançerler çeken iki hilâlindir senin Cânına âşıkların ey lâle-ruh dâğ-ı belâ Ol leb-i cân-bahşının üstünde hâlindir senin Kâse-i hûn-ı mahabbet eyleyip her dâğımı Cismimi zeyn eyleyen ıyd-i visâlindir senin Gerdeninde zülfünü gördüm suâl ettim dedi Ey fütâde boynuna düşmüş vebâlindir senin Gayrılarla yârdır şimdi Hayâlî der isen Hâşe lillâh pâdişâhım ol hayâlindir senin Revâ mıdır kilisâdan çıkarmak bir müselmânı Müselmânlar Frengîler sever her Rûmî cânânı Ruhu nârındaki hâli buhûrun bûyun isterken Ölüne dahi günlük vermezem der gör o fettânı Gözüm yaşında haçın suya salsa ol melek-sîmâ Mesîhâ gibi eylerdi yâşım her derde dermânı Varıp nâz uyhusuna fârig olmuş benden ol kâfir Meger papas uyara bana ol şem‘-i şebistânı Oluptur teşne-dil mey yerine nûş etmeğe kanın Hayâlî ol dahi bilmez gibi Sultân Süleymânı Yürü tekmîl kıl âdâbını kûy-ı harâbâtın Gedâ-yı pür-hünerdir merdüm-i Âlî nesebden yeg RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1723 [s.470] Noksanı olmaz ol kişinin kim seni seve Her kim ki sana âşık ola ol tamâm olur Kaldı nümûne dehre cihân-ı harâbdan Berg-i cihân hazâin-i Efrâsiyâbdan Duâ yerine kelâm et hadîs-i Leylâdan Yolun düşerse varırsın mezâr-ı Mecnûn’a Gördü mecnûn kim benî âdemde yok resm-i vefâ Vardı ol dîvâne vahşilerle ülfet eyledi Kadîmî âşinâlardan görüp bîgânelik resmin Vefâ ümîdine bîgânelerle âşinâ oldum Hayâlî Şeyhülİslâm Mevlânâ Abdülkerîmzâde Mevlânâ Abdü’lvahâb Çelebi’dir ki Sultân Bâyezîd-i Sânî ulemâsı sırasında tercemesi mesbûktur. Âtîdeki eş‘âr güftâr-ı dürerbârından nümûnedir. Gazel Hayret alır aklımı baksam gözüne kaşına Sad hezârân âferîn ol sûretin nakkâşına Başımın üstünde şerh eyler zebân-ı hâlile Hecr ile cân verdiğim yazsam mezârım taşına İşitip benden rümûz-ı aşkı Ferhâd etti fâş Sırrını kimse demek olmaz imiş yoldâşına Meşhedi taşını Mecnûn’un alâmet sanmanız Seng-i mihnettir ki kazdırdı zamâne başına Vârını etti Hayâlî yâr eşiğinde nisâr Âferîn sad âferîn ol tab‘-ı gevher-pâşına Müfredât Dest-i kudret yazdı Mecnûn’un mezârı taşına Kimsenin dokunmasın seng-i melâmet başına Harâb oluptur ol âbâd gördügün gönlüm Gamınla dopdoludur şâd gördügün gönlüm Lisân-ı Türkî’de Leylâ vü Mecnûn kıssası olduğu Hadâiku’lhakâyık’da mezkûrdur. Hayâlî Edirne’de Gâzî Hâce Mahallesi ahâlisinden ve tarîk-i Bektâşî müntesiblerinden Abdî Çavuş’tur. Silk-i celîl-i asâkir-i şâhâneye dâhil ve onbaşılık 1724 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si rütbesine nâil olup ba‘de’l-ihrâc rütbe-i hâliyesiyle dehâlet eylediği asâkir-i zabtiye silkinde çavuşluk rütbesini ihrâz ile mümtâz-ı emâsil olarak imrâr-ı rûz ü leyâl eylemekte olduğu hâlde bin iki yüz doksan üç târîhinde vefât etmiş ve Kıyak Kabristânı’nda defn olunmuştur. Ümmî olduğu cihetle eş‘ârı kelâm-ı mevzûn kabîlindendir. Bu ebyât âsâr-ı şi‘riyesindendir. Nazm Erişince Muharrem günleri ey dil cihân ağlar Zemîn ü âsümân zâr eyleyip kevn ü mekân ağlar Hayâlî firkatinle ağlamaktan bî-mecâl oldu Tahammül eylemez dâim hemân ağlar hemân ağlar Velehû Gönül âşık isen yâre hemân lâ şek ü lâ şübhe Çekersin cevrini hayli zamân lâ şek ü lâ şübhe Hayâlî cân ü ser terk eyleyip bâbında kurbân ol Sana imdâd eder şâh-ı cihân lâ şek ü lâ şübhe Hayâlî Beyzâde Nâmı ekser-i tevârîh ü tezâkirde Ömer Bey ve bazılarında da İbrâhim Bey’dir. Erbâb-ı cihetin eşrâfından talîku’l-lisân latîf ü zarîf bir pîr-i rûşen-zamîr idi. Şâ‘ir-i meşhûr “Emrî Çelebi” pederlerinin ahbâbından olmakla vilâdetlerine (hoş veled) lafzını târîh demiş ki dokuz yüz kırk altıdır. Cennetmekân Sultân Süleymân Hân hazretleri Edirne’de iken bir gün vaktin kâzaskeri dîvân-ı hümâyûna azîmet eylediği esnâda mevlevî fukarâsından birinin hâl-i mestîde yol üzerinde tebevvül ettiğini müşâhade edip dîvân-ı hümâyûna vusûl ve arz-ı kazâya için huzûr-ı hümâyûna duhûl etmesiyle berâber vukû-ı hâli inhâ etmiş ve ba‘demâ mevlevîler [s.471] sâkin olmayıp bir fârisîdân kimesne haftada iki gün mesnevî-i şerîf nakl etmek irâdesini istihsâl ile mevlevihâneyi kapatmış idi. Merhûm Hayâlîzâde tayin kılınan mesnevihânın âhiridir ki onun zamânında yani evâil-i devr-i Ahmed Hânîde yine açılıp Kemâl Dede nâm zât şeyh tayin olunmuş idi. Mûmâileyh Hayâlîzâde hâl-i hayâtında Murâdiye Câmîi hatîresinde kabrini tehiyye edip mezârı taşına bu ebyâtı kazdırmış idi. Nazm Yanılıp bunca günâhı eyledim nisyân ile Hazretine nice varsın bu kulun ısyân ile Fahr-ı âlem hürmetine izzetine yâ ilah Cennete gönder beni îmân ile ihsân ile Zübdetü’l-Eş‘âr beyânınca bin dört senesinde ve Enîsü’l-Müsâmirîn zabtınca bin yirmi iki Zilhiccesinde vefât ettikte Murâdiye mütevellîsi bu- RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1725 lunan Nâdân İsmâ‘il Efendi’nin ifsâdıyla Sadrazam Nasûh Paşa merhûmu câmî‘-i şerîf hatîresine defn olunmaktan men edip Kıyak Mezâristanı’na defn olunmuştur. Selânikli Mustafa Efendi Târîhi’nde Hayâlî Beyzâde Defterdâr Ömer Bey Efendi’nin hazîne-i âmireye peşîn akçe tedârik ve teslîm etmek üzere Halep defterdârlığı bin senesi Recebinin on sekizinci günü arz olunup fermân olundu. Şa‘bân ibtidâsında Ömer Bey Hüsâm Bey baştardasıyla Halep’e saldırıldı diye muharrer idügine göre mîr-i mûmâileyh evâhir-i hâlinde terk-i câh ü mansıb ile Edirne Mevlevihânesi’nde mesnevîhân olduğu anlaşılmıştır. Âsârından Ayasofya binâsının ahvâl ü beyânını mutazammın tahrîr eylemiş olduğu türkî risâle kendisinde mevcut olduğunu Hibrî merhûm Enîsü’l-Müsâmirîn’de beyân etmiştir. Bu eş‘âr güftâr-ı dürerbârından nümûnedir. Eş‘ârı mahlastan ârîdir. Gazel Rakîb-i rû-siyâhın ola başı miğfer altında Kerem kıl şehsuvârım anı mürd et şeşper altında Dayanma başını zerkâra ey hâce olup mağrûr Dem olur kim bulunmaz seng-i hârâ başlar altında Nola ey ma‘den-i mihr-i vefâ dünyâda gam çekme Muhakkaktır olur hâk-i siyâhın gevher altında Mesîhâyı göğe irgürdi şâhım âlem-i tecrîd Ta‘alluk dâmı mekre kaldı Kârûn’a yer altında Şerâr-ı nâr-ı âhımdan yakar eflâkı ser-tâ-ser Anınçün ahter-i bahtım yatar hâkister altında Müfredât Kızardı tâb-ı mülden ruhların buldu tarâvetler Açıldı bâğ-ı hüsnün gülleri Allah’a minnetler Eyledik cân-ı azîzi çâh-ı mihnetten halâs Mısr-ı hüsnün Yûsufu bir dil-rübâya mâlikiz Sâkî pür eyle bâde ile sâgar-ı Cem’i Sür ey tabîb sîne-i mecrûha merhemi Hep sîm-i sirişkin yoluna eylesin îsâr Ey dost benim dîde-i gam-dîdede nem var Şu dil kim seng-i hârâdan beterdir aşk eser etmez Mahabbet tohmu her bir yerde ömrüm hâsılı yetmez Ne fart-ı kubh gerek zevcede ne hüsn-i bahâ Miyânı gözle ki hayru’l-umûrı evsatuhâ 1726 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Perde-i beytü’l-haremdir turra-i tarrârın öp Dâne-i tesbîh-i cândır hâl-i anberbârın öp Bilmez miyim seni nesin ey bî vefâ nesin Âşûb-ı rûzigâr u belâ-yı zamânesin Devlet nişânların görürüm sende ey gönül Benzer hadeng-i gamze-i yâre nişânesin Gamzen okun atma bana ağyâr arasında Korkum bu okun zâyi‘ ola hâr arasında [s.472] Hayrî Nâmı Mehmed’dir. Hattatlar sırasında mesbûku’t-terceme Konevizâde Abdullah Rüşdi Efendi’nin sulbünden Edirne’de Kösec Balaban Mahallesi’nde kadem-nihâde-i vücûd olmuştur. Tahsîl-i kemâlât-ı ilmiye ettikten sonra kitâbete meyl ü ragbetle sadr-ı esbak müteveffâ Reşid Paşazâde Emin Paşa’nın ve Mirza Sa‘îd Paşa’nın dîvân-ı kitâbetleri hizmetinde istihdâm ile bin iki yüz altmış iki senesi Rûmeli’ne şeref-vukû olan seyâhat-ı hümâyûn-ı mülûkâne esnâsında kendisine hâcelik rütbe-i refî‘ası ihsân buyurulup bir müddet dahi Rûmeli ordusu müşîri Ömer Paşa’nın dîvân kitâbeti hizmetinde bulunarak iki yüz altmış altı senesi hilâlinde rütbe-i sânîye sınıf-ı sânîsiyle ordû-yı hümâyûn muhâsebeciliğine ve ba‘de’l-infisâl bin iki yüz yetmiş târîhinde Silistre defterdârlığına tayin buyurulup oradan dahi infisâl ettikten bir müddet sonra İstanbul’da vefât etmiştir. Âsâr-ı ilmiyesinden dîvân-ı Şevket’e bir şerh-i metîni ve haylice eş‘âr-ı dil-nişîni vardır. Bu eş‘âr güftâr-ı tab‘-ı dürerbârlarıdır. Emin Paşa vasfında söylemiş olduğu Ramazaniye Kasîdesinden Sanma görünen gökte hilâl-i Ramazandır Sıçradı kadeh pâre-i peymâne-keşândır Rindân-ı mey-âşâmı yâhûd şahne-i gerdûn Tenzîr için arz eyledi engüşt-beyândır Ta‘rîz için ehl-i dili ya asdı sipihre Misvâk-ı dûtâ-yı sûfiyân-ı Ramazandır Rindânı siper etmek için nâvek-i ta‘na Ya pîr-i felek almış ele işte kemândır Ressâm-ı sipihr eyledi ya hezlile tasvîr San şekl-i kadeh ham-şüde-i pîr-i mugândır RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1727 Etmişidi o meh vuslat iftârın işâret Aks etti sipihre eser-i sîm-i tenândır Ta‘vîz için asıldı yâhûd gerden-i çarha Şemşîr-i cihângîr-i hudâvend-i cihândır Gazel Gamzesi tahrîb-i bünyâd-ı dili tedbîr eder Lîk çeşm-i iltifâtı bak yine tamir eder Şûriş-i zülfü cihânı târümâr eylerse de Bir nigâh-ı nâz-âlûdu yine teshîr eder Hatt-ı ruhsârı değil üftâdegân-ı hüsnüne Kâtib-i kudret meğer emr-i kazâ tahrîr eder Her birisi bir dehendir dâğhâ-yı sînemin Dem-be-dem zahm-ı zebân gamzeyi takrîr eder Kayd-ı tanzîre düşüp nazm-ı güzîn-i râmizi Hayriyâ kilk-i siyehkârın neler takdîr eder Kuvvet-i tab‘ı o üstâd-ı ma‘âlî himmetin Vâdî-i güftârda çok genc-i tab‘ı pîr eder Gazel Nedir o şûhta âyâ bu dil-şikenlikler Kırıp geçirdi bizi bu sitem-figenlikler Görünce dîde-i bîmâr u gamze-i mestin Gelir mi hâtırıma hîç sağ esenlikler Tarîk-i sabrını hep çaldı çarptı uşşâkın O düzd-i gamzeye vergi bu râh-zenlikler Taraf taraf leb-i cûlarda mâhrûlarla Henüz ne semtte kaldı aceb o şenlikler Libâs-ı fahr ise de halk-ı âleme yekser Kaba gelir bize Hayrî kabâ-yı benlikler Gazel [s.473] Nedir bu pîçiş-i hâtır hayâl-i zülfünle Dolaştı rişte-i fikr iştigâl-i zülfünle Yolundu haylice saçlar sakallar ey mehrû Cidâl-i mûy-miyân ü makâl-i zülfünle Vücûdu kılca kalırsa halâs ümîd etmez Girifte-dil olan âşık nikâl-i zülfünle Arar mı bâl-i hümâyı olunca âşık-ı zâr Enâmil-i emel-ârâ nevâl-i zülfünle 1728 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Edince Hayrî beni liâm fitneyi tahrîk Karıştı hıtta-i Şâm ihtilâl-i zülfünle Ebyât Kapılmadan o kapıdan nevrese dil-i zâr Suyunca varılarak bir kapak atılsa ne var O zîl-zen bizi hep mest-i kanzîl etti meğer Ki seyr edince yürekler tiril tiril titrer Târîh-i Berâ-yı Lihye-i Hod Sakalıma geçirip söz dedim zerrîn târîh Hudâ mübârek ede Hayrî lihyeni sana da 1252 Târîh-i Berâ-yı Lihye-i ser Tatârân Çıktı târîh-i mücevher iki dizginde hemân Kaptı koyverdi sakal-ı esbini ser Tatârân Harfü’d-Dal Dâ‘i Sûfîzâde demekle şöhret-şi‘âr olan Mehmed Efendi’dir. İlm-i kırâatta mâhir ve ulûm-ı sâireyi kemâliyle istihrâca kâdir olduğundan uhdesine Taşlık Câmî‘-i şerîfi hitâbetiyle Edirne Sarây-ı Sultânî hâceliği cihetleri tevcîh olunarak tatyîb-i hâtır edilmiş bir pîr-i rûşen-zamîr idi. Bin yirmi dört târîhinde terk-i âlem-i fânî etmekle Edirneli Sâlikî bu târîhi demiştir. Târîh Dedim ey Sâlikî târîhin ol şeyh-i kurrânın Teheccüd-hîz geçti cân fedâ kıldı Sûfîzâde Sür‘at-i kitâbete mâlik olduğu cihetle kütüb-i mu‘tebereden nüsah-i kesîre yazmış ve Şeyh Muhammed Cezerî’nin ilm-i tecvîdde olan “Mukaddime”sini ve Avâmili bahr-ı hafîfte Türkçe nazm etmiştir. Avâmil tercümesinin ibtidâsı budur. Nazm Hamd-i Hakk ile oldu feth-i kelâm Umaram âhir ede Rabbi enâm Edirne’de Sultân Selîm câmî‘-i şerîfinin dergâh kapısı bâlâsındaki arabiyyü’l-ibâre târîh bunlarındır ki mahalinde mezkûrdur. Enîsü’lMüsâmirîn’de mûmâileyhin gazeliyâtından nesne görülmemiştir denilmiş ise de eski bir mecmu‘ada Edirneli Dâ‘î nâmına görülmüş olan bu gazel âsâr-ı şi‘riyesinden olmak üzere terkîm edildi. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1729 Gazel Fenn-i aşk içre gönül olmadı şâd Ekser onmadık olurmuş üstâd Hüsrevâ görse leb-i Şîrînin Taş taş üstüne komazdı Ferhâd Merdüm-i dîde hayâl-i yâre Etti bir hâne su üzre bünyâd Açsa bir kerre soyup şiprinin Hergiz anmazdı nebâtı kannâd Dâ‘iyâ vuslat-ı yâre eremez Erba‘în çekse nice kez zühhâd Dânişî Nâmı Mustafa’dır. Tarîk-i tedrîse sülûk etmiş iken sinn-i şebâbda bin yirmi yedi târîhinde irtihâl-i dâr-ı ukbâ etmekle Uzun Kaldırım’da vâki Uzun Mezarlık’ta Milo Bakkalı demekle ma‘rûf olan Bakkal [s.474] dükkânı hizâsında medfûn ve nakş-ı seng-i mezârı bu târîh-i mevzûndur. târîh Dürr-i bahrü’l-ma‘ârif ol cemîlü’l-hulku kim hayfâ Adem deryâsına saldın felek feryâd elinden dâd Dirîgâ ermeyip maksûduna kâm almak isterken Murâdı aksine devr eyleyip kıldın ana bî-dâd Dedim fevtin işitip bir ziyâde bî-bedel târîh İlâhî Dânişî merhûmu ihsânınla kıl âbâd Târîh mısraındaki kıl kelimesi seng-i mezârında yâsız olarak muharrerdir ve öylece de hesâb edilmiştir. Bu eş‘âr güftâr-ı dürer-bârındandır. Gazel Dilde cem‘iyyet komaz zülfün perîşân olmasın Kırdırır uşşâkı gamzen böyle fettân olmasın Genc-i sînende tılısm-ı tükme feth etmiş rakîb Neylesin uşşâk ya çâk-i girîbân olmasın Hem eder agyâr ile sohbet o mest-i nâz yâr Hem ser-i kûyumda dermiş istemem kan olmasın Bana keyfiyyet yeter la‘l-i leb-i ruhsâr-ı yâr Sâkiyâ isterse mey sâgar gülistân olmasın Dânişî-veş ârzû-yı ıyd-i vasla düştü dil Ka‘be-i kûyunda yârin nice kurbân olmasın 1730 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Gazel Kıt‘a Kıt‘a Kıt‘a Kıt‘a Kıt‘a [s.475] Müfredât Nazarı pâk olan habâb-âsâ Düşer ayaklara şarâb-âsâ Çeng-i aşkında gör neye döndüm İnlerim dem-be-dem rebâb-âsâ Kendime vermezem dakîka vücûd Halka öğütmem âsiyâb-âsâ Gün gibi yetse göklere başın Yerde olsun yüzün türâb-âsâ Dânişî matla‘ında gün yüzünün Şu‘le ver nazma âfitâb-âsâ Güzeller değme şahsı defter-i dîvâna yazmazlar Berât-ı aşkı bir mecnûn-ı ser-gerdâna yazmazlar Ne hikmettir ki hep bî-nâmlardır yazılan bunda Anın kim nâmı vardır defter-i cânâna yazmazlar Bu çeşm-i kâtilin hedef-i ebruvânıyuz Benzer gönül ki tîr-i kazânın nişânıyuz Ol şâh-ı milket-i sühanın Dânişî bu gün Minnet hudâya mazhar-ı lutf-ı nihânıyuz Işk âleminin firkati çok vuslatı yok Erbâb-ı dilin mihneti çok devleti yok Âlem mi eder kimse fenâ âlemde Dehrin sitem-i sıkleti çok râhatı yok Niçin ey serv-kâmetim böyle Alçağa sâye gibi mâilsin Gerçi ra‘nâ güzelsin ammâ kim Neyleyim mâil-i erâzilsin Gülsitân-ı âlemin yoktur gülünde bûy-ı zevk Savt-ı murgı savt-ı mâtem nakşı hicrân nakşıdır Nakşı hicrândır gülün hâlin gam ile âşıka Nokta-i zâr-ı mahabbet dâğ-ı hırmân nakşıdır Terk-i ser eyledi dil koçmak için sîm tenin Baştan geçmese koçmazdı seni pîrehenin Sanâ üftâde iken cümle âlem benzeden kimdir Nice âşık bulubtur Leylî bir dîvâneden gayri RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1731 Derviş Çelebi Köstendilli Mustafa Efendi nâmında bir kadı’nın Edirne’de mütevellid oğlu olup kendisi dahi tarîk-i ilme sülûk etmiş idi. Evâil-i Sultân Murâd Hân-ı Sâlis’te vefât eyledi. Bu eş‘âr âsâr-ı güftârındandır. Gazel Hâne-i zühdü harâb etti o reftâr u reviş Aldı dil kal‘asını pâdişehim bu yürüyüş Eyledi ruhların uşşâkı kamu ey şeh mat Sabra tâkat mı kodu şîve-i nâz ile bakış Seni taşra çıkarınca çıkayazdı cânım Hay sultân-ı kerem bana çıkışmaz bu çıkış Vâdi-i mihr ü mahabbetde piyâde kaldın Dirlik istersen eğer bâde-i maksûda eriş Dilde sad renc-i melâmet idi yürür Dervîş Olmadı bâri meded rûh-ı revânım gel eriş Matla‘ Kadd-i dil-cûyun hayâli dîde-i hûn-âbda Gûyiyâ bir serv-i ra‘nâdır kenâr-ı âbda Destârî Sarıkçı İbrahim nâmında bir tâcirin ferzendi idi. Kendisi dahi tahsîl-i ilm-i tıbba sa‘y ü verziş edip Edirne Bîmârhânesi’ne tabîb-i sânî olmuş iken bin yirmi üç târîhinde irtihâl-i dâr-ı bekâ eyledi. Bu beyit onundur. Matla‘ Ey yüzü mâhım hayâlinle senin oldum hilâl Yâ kaşın fikri beni etti za‘îf ü bî-mecâl Dem‘î Nâmı Yûsuf ’tur. Yeni İmâret’te Sultân Bâyezîd Mahallesi’nde bin iki yüz altmış senesinde kadem-nihâde-i sâha-i vücûd olup hâl-i sigarında Edirne mekteb-i i‘dâdî-i askeriyesine dehâlet ve beş sene müddetle tahsîle bezl-i makderet ederek bi’l-imtihân dersaâdet mekteb-i harbiyesine nakl etmiş ve orada üçüncü sene şâkirdânından bulunduğu ve on dokuz yaşında olduğu hâlde bin iki yüz yetmiş dokuz târîhinde dersaâdette vefât etmiştir. Bu beyit onun mahsûl-ı tab‘ıdır. Matla‘ Şafak gibi kızıl kan ağlasam ol mehlikâ gelmez Gözüm mirrih sıfâtında kalıptır kim ziyâ gelmez 1732 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Harfü’r-Râ Râhî Âşık Çelebi Tezkiresi beyânınca Edirnelidir. Kebecizâde demekle meşhûr olan âtîde tercemesi mesbûk Visâlî’nin birâderidir. Asr-ı Süleymân Hânî şuarâsındandır. Bu gazel güftârındandır. Gazel Ayın on dördü gibi rûşen idi sohbetimiz O perî-rûyile dün geceki cem‘iyyetimiz Çünkü îmândan imiş himmet-i a‘lâ etmek Kaddine ermedir ey serv-i sehî himmetimiz Farz imiş akçası çok olana varmak hacca Sîm-eşk ile şehâ gûyünedir niyyetimiz Lebin esrârı ile şöyle mükeyyif olduk Haşrı duydurmaya gibi bize keyfiyyetimiz [s.476] Mest-i lâ-ya‘kıl olalım gezelim leyl ü nehâr Râhadır çünkü eyâ Râhî bizim nisbetimiz Râzî Kudat sırasında tercemesi mesbûk 941 târîhinde Edirne’de kazâ-i nahb eden Mevlânâ Muhyi’ddin bin Pîr Mehmed Paşa’dır. Bu ebyât âsâr-ı şi‘riyesindendir. Müfredât Dilber tutarsa âşıka nola cefâ yolun Ermez bisât-ı kurba tutanlar vefâ yolun Ebrûsu gamı âfetin aldı dil ü cânın Artık çekemem yâyını ol kaşı kemânın Râzî Çırpanlı Hâfız demekle meşhûr olan Hâfız Mustafa Râzî Efendi’dir ki Çırpan kasabasından Mehmed Efendi nâm bir zâtın ferzend-i ercümendi olup Edirne’de Hacı Hallaç Mahallesi’nde tavattun etmiş idi. Fenn-i kitâbete sa‘y ü gayretle bir müddet kasaba-i mezbûre voyvodaları yanında edâ-yı hizmet-i kitâbet ve bin iki yüz elli üç senesi Edirne’ye gelerek dâire-i hükûmette hizmet-i kitâbete bezl-i himmetle tekrar Çırpan kasabasına avdet ve bidâyet-i tanzimât-ı hayriye esnâsında Zagra-i Atîk muhassılı maiyetinde bulunup badehû Edirne’ye ric‘atle meclis-i kebîr-i eyâlet tahrîrâtı kitâbetine nasb ü tayin kılınıp iki yüz altmış iki senesi teşrîf-i RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1733 şâhâne vukûunda kendisine rütbe-i râbi‘a ihsân buyurulmuş ve kitâbet-i mezkûrede bulunduğu hâlde bin iki yüz yetmiş üç senesinde irtihâl-i dâr-ı bekâ ederek Sezâyî Dergâhı sâhasında mihrâb önünde medfûn ve nakş-ı seng-i mezârı hîn-i vefâtında zîr-i bâlîninden çıkan işbu rubâ‘î-i mevzûndur. Nazm Yâ Rabb be-aşk-ı zât-ı cemîl-i peyamberî Lutfet dirîg mekün zi-abd-i sitemgerî Mazhar bi-kün şefâ‘at-ı şâh-ı nakşibend-râ Tahlîs bi-fermây zi-ahvâl-i mahşerî Âtideki eş‘âr mahsûl-ı tab‘-ı dürerbârlarıdır. Gazel Nefs ü akla olma meftûn eyleme ömrün telef Dâmen-i pîre yapış bul âsitânında şeref Fehm edip zât ü sıfâtı sırr-ı tevhîde eriş Güftügû-yı zâhid-i sâlûsdan çekme esef Şöyle mahv eyle vücûdun pûte-i aşk içre kim Gûşuna ersin sadâ-yı dil-küşâ-yı lâ-tehaf Câm-ı aşkı lâ-fetâ bezminden içtinse eğer Dû-cihânda dest-gîrindir senin şâh-ı Necef Râziyâ fâş eyleme ağyâre râz-ı vahdeti Kâle gelmez nüktedir ma‘nâ-yı sırr-ı men aref Gazel Hezârân cilveler vardır kazâ-i âsümânîde Ki sırrından işâret yazmamış ilm-i ma‘ânîde Gerek ulvî gerek süflî görüp ta‘n eyleme zâhid Nice esrâr-ı Hakk vardır e‘âlîde edânîde Bekâ mülkünde sen gülzâr-ı huldi kıl talep yohsa Fenâdır bâğ-ı dünyânın bahârı da hazânı da Cemâl-i yârdır maksûdum ancak zâhir u bâtın Verilse istemem mülk-i cihânı da cinânı da Celâl-i zât-ı pâk-i Hakkdan istersen eğer Râzî Tecellî bahsini fikr eyle bezm-i len terânîde Gazel Şehâ olma sakın her zümre-i nâdâna mâil hâ Kalırsın sonra meydân-ı mahabbet içre câhil hâ Rumûz-ı aşkı anla hem-nişîn-i ehl-i irfân ol Bu fenn-i aşk içinde çoktur esrâr-ı mesâil hâ 1734 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si [s.477] Sakın magrûr-ı mâl ü mansıb olma fânî dünyâda Kişi şâh iken âlemde olur bir demde sâil hâ Cefâya mâil olma hâl-i uşşâka terahhum kıl Olur bu devlet-i hüsn ey güzel senden de zâil hâ Eder bir gün seni bin derde ilkâ mekr ile cânâ Rakîb-i hiylekârın olma güftârıyla âmil hâ Sakın her ehl-i irfâna hüner arz etme ey Râzî Bu meydân-ı sühandır bunda vardır hayli kâmil hâ Edirne Tevkifhânesi kapısındaki târîhidir Şehenşâh-ı cihân Abdülmecîd Hân-ı Ferîdûn-fer Eder Dahhâk-ı Mâr’ı mahbes-i kahrında der-zencîr Verir lerze hirâs-ı heybeti Çîn ü Horâsân’a Hatâdan havf eder çıkmaz hudûdundan şeh-i Keşmîr Şu rütbe münhafızdır mülki âsârı taaddîden Ki şâhin ü kebüter etmede yekdiğeri tevkîr Enîn ü âh olur kârı dem-â-dem sicn-i mihnette Eğer bir ferd ederse zerre mikdâr âharı dil-gîr Hemîşe lâzım-ı melzûm-ı ahkâm-ı siyâsettir Berâyâyı nevâziş zulm ü udvân ehlini tedmîr Bu hükmü bildiğinden çâkeri Rüstem Bekir Paşa Bu vâsi‘ mahbesi tarh etti bu resme edip tamir Zihî muhkem müşeyyed mahbes-i erbâb-ı töhmet kim Eğer ifriti habs etsen salâh-ı hâl eder te’sîr Halâs olmak ümîdin eyleyenler işbu mahbesten Duâ-i şâh-ı devrânı dem-â-dem eylesin tekrîr Münakkat harf ile Râzî dedi târîh-i itmâmın Cerâim ehline lâyık makarr şu dâr-ı dehşet-gîr Râzî Mehmed Efendi’dir. Edirne’den bedîdâr ve Niyâzî Tezkiresi zabtınca Haydarzâde ve Sâlim ü Safâyî Tezkireleriyle Vakâyi‘u’l-Fudalâ beyânınca Pâydarzâde demekle şöhret-şi‘âr oldu. Ba‘de tahsîli’l-isti‘dâd ulemânın birinden mülâzemetle ber-murâd olup devr-i merâtib ederek kırk akçe medreseden ma‘zûl oldukta sâlik-i semt-i kazâ ve Karaferye’de mâlik-i ezimme-i RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1735 hükm ü imzâ olmuş idi. Bin yüz beş târîhinde tayy-ı sicill-i hayât eyledi. Bu eş‘âr güftârındandır. Gazel Safâ-yı meygede gitmiş hum-ı şarâb tehî Yazık yazık k’ola ol genc-i la‘l-i nâb tehî Ne devr-i câm ü mey kaldı meygede gûyâ Çekilmiş âbı hemân kalmış âsiyâb tehî Piyâle devrini bî-bâde görmedik sâkî Niçin döner ki aceb câm-ı âfitâb tehî Ged ü şikeste vü peymâne ser-nigûn yatar Döküldü bâde kadeh kaldı çün habâb tehî Çıka feleklere bî-bâde âh ey Râzî Sadâ-yı nâleden olmaz mı nüh-kıbâb tehî Gazel Pîr olunca şarâb nûş eyle Mey pâ-der-rikâb nûş eyle Koma sahbâyı bir nefes elden Durma vakt-i şebâb nûş eyle Muhtesib duymasın hesâba çeker Bâdeyi bî-hesâb nûş eyle Koma elden ayagı mest olsan Dahi mest ü harâb nûş eyle Mey-i gül-fâm dururken ey Râzî Sanâ kim der ki âb nûş eyle Nâ Tamâm Gazel [s.478 Yerleri ma‘lûm iken meyhânede mestânenin Hayf kim fark olmadı kaldı yeri meyhânenin Sübha-gerdân olsa bu demde yine rindân hep Derûnu zîrâ ferâmûş ettiler peymânenin Nâr-ı aşk-ı şem‘le kendin bıraktı âteşe Bir aceb germiyyetin gördüm gece pervânenin İstemez dil hânesi ma‘mûr u âbâd olduğun Zevkini fehm etmeyen Râzî gibi vîrânenin Râsim Nâmı Mehmed’dir. Edirne Câmi-i Atîki imâm-ı sânîsi Hâfız Mehmed Tevfik Efendi’nin ferzend-i dirâyetmendi olup 1289 târîhinde Edirne’de 1736 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Altûnî Mahallesi’nde âlem-i vücûda kadem basmış ve ba‘de tahsîli’l-isti‘dâd Edirne düyûn-ı umûmiye dâiresine müdâvemetle ora ketebesi sınıfına dehâlet etmiştir. Mûmâileyh hattatlar sırasında mesbûku’z-zikr Hacı Hâfız Şerîf Hıfzı Efendi’nin hafîdidir. Bu eş‘âr onundur. Nazm Gazelden Müfrez Hicrân eleminden dilimin çektiği derdi Gönlüm ne zamân olsa da i‘lân edecektir Tahmîl ediyor bâr-ı firâkı ten-i za‘fa Elbette gönül hecr ile efgân edecektir Velehû Ferâmûş olmuyor dilden tecellî eyleyen âsâr Sutûr-ı hâdisât-ı dehr-i dûn ezberde kalmıştır Velehû Hayrân mıyım ol mâh-veşin ânına bilmem Âşık mı aceb oldum o çeşmânına bilmem Gülzâr-ı safâ içre keder yok denir ammâ Cevr etme düşer mi güzelin şânına bilmem Re’fet Edirne vâlileri sırasında tercemesi mezkûr Süleyman Re’fet Paşa’dır. Bu eş‘âr âsâr-ı güftârındandır. Nazm Çok sûrete girdim geleli bezm-i cihâna Bin hey’ete koydu beni evzâ‘-ı zamâne Mersûm-i çihil-sâl olalı nüsha-i ömrüm Üstâd-ı herem başladı tefsîr ü beyâna Beyt Levh-i dilde kilk-i kudretle yazılmış Re’fetâ Bir müselles vefkdir Allah Muhammed’le Alî Beyt Cây-gîr eyledi beyt-i dilimi hubb-i Alî Herkesin hâne-i kalbinde bir arslan yatar Râmî Sicill-i Osmânî beyânınca Edirnelidir. Keçizâde demekle meşhûrdur. Mısır kadısıyla esir olup bade’l-halâs evâsıt-ı Sultân Süleymân Hânî’de vefât eyledi. Rahşî Hâfız Ahmed’dir. 1243 senesi hilâlinde Edirne’de Şehâbeddin Paşa Kurb-ı Hamam-ı Fil Mahallesi’nde kadem-nihâde-i sâha-i vücûd olmuş- RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1737 tur. Bir müddet yazıcılar içinde dükkan açarak arzuhalcilik san‘atıyla iştigâl ve bir müddet dahi kahvehânelerde saz şâirliği ile esbâb-ı ma‘îşeti istihsâl ettikten sonra Gelibolu Sancağı dâhilinde Kavak memlahası kitâbetine tayin ü i‘zâm ve iki sene kadar orada istihdâm olunup bin iki yüz seksen dört senesinde bi’l-isti‘fâ Edirne’ye avdetini müteâkıb Timurtaş karyesi çayırlığında kendisini bir at tekme ile darb edip yarım sâ‘at murûrunda müteessiren vefât etmekle Yeni İmâret’te Emir Şah Mescidi nâm-ı diğerle [s.479] Sarı Câmi demekle ma‘rûf olan mescid-i şerîf hatîresinde defn olunmuştur. Mûmâileyhin mahlası Rahşî olduğu hâlde at tekmesinden müteessiren vefâtı garâibdendir. Bu beyit vefâtına târîhtir. Li Muharririhî Bir piyâde çıktı ansız fevtine târîh dedi Esb tepti oldu Rahşî âh âh eyvâh âh Dîvân olacak kadar nâ-puhte eş‘ârı var idiyse de müsvedde kalmakla zâyi‘ olmuştur. Bu gazel onundur. Gazel Şem‘-i hüsnün yandırır her şeb nice pervâneyi Âşık oldur cân verir görmek için cânâneyi Ey saçı Leylâ nihâyet hâne hâne âkıbet Gezdirir zencîr-i zülfün bu dil-i dîvâneyi Sâgar-ı sahbâ-yı firkat mest edip sâkî beni Raks eder Cemşid görse şol dönen peymâneyi Haml eder âşıklara ol mâr-ı zülfün ejderi Genc-tek vaslına lâyık gör bütün vîrâneyi Rahşiyâ âlemde çâre meyle mahbûbdur gama Kangı eş‘ârı yazarsan gösterir meyhâneyi Gazelden Müfrez Kaydında bu şeb kâkülüne şâne de geçti Yalınız o değil bu dil-i dîvâne de geçti Sundukça meze teng-dehen ağzına bâdâm Gâh gâh orada bir iki peymâne de geçdi Rüşdî Nâmı Ahmed’dir. Ammeci Çelebi demekle meşhûrdur. Edirne’de Kazasker Câmi-i şerîfinin (Vâvlı Câmii olacaktır) hatîbidir. Evâil-i hâlinde tahsîl-i ma‘ârif-i kesîreden sonra Edirne’de eimme silkine sâlik 1738 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si olup hitâbet-i mezkûre ile kanâat eylemişti. Şiirde üstâdları Edirne mevlevihânesi şeyhi Neşâtî Ahmed Dede Efendi’dir. 1108 târîhinde vefât eyledi. Asrın şuarâsından şâ‘ir-i bâlâ-rütbe hatt-ı sülüs ü nesihte sâhib-i ketebe ve hamele-i kur’ân-ı azîmü’ş-şân ve seb’a vü aşere kırâatine kâdir ve hüsn-i savtı zâhir bir şâ‘ir-i mâhirdir. Bu eş‘âr güftâr-ı dürerbârlarındandır. Gazel Ne gam ederse ko etsin beni harâb-ı şarâb Te‘akkul eyleme sâkî getir şarâb-ı şarâb Bahâne eyleme efsâneyi ko ey sâkî Benim suâlime ancak olur cevâb-ı şarâb Egerçi âdemi derler ki bî-hicâb eyler Dirîg oldu bana bâis-i hicâb-ı şarâb Aceb mi nûş-ı mey etsem ki etti bir demde Gedâ iken beni bir şâh-ı Cem cenâb-ı şarâb O denli bâde-i aşkınla Cem-i cenâb oldum Bir oldu şimdi bana sâkiyâ serâb ü şarâb Egerçi câm-ı lebin olmasaydı mecliste Gerekmez idi banâ olsa la‘l-i nâb-ı şarâb Bu âb u tâbla mümkün müdür nazar Rüşdî Cemâlin eylemiş ol mâhın âfitâb-ı şarâb Gazel Nâfe-i Çîn ü Hoten turrana olmaz hem bû Sünbül-i cennet eğer olsa gıdâ-yı âhû Heves-i zülfün ile azm-i reh-i Çîn ettim Seni şimdengerü ey gözleri âhû yâ hû Ebruvânın ki Hudâ eyledi mihrâb-ı niyâz Bana eşkimle o dem eyledi teklîf-i vuzû Hâk-i pâyin gibi bir kuhl-i cilâ-bahş olmaz Yok yere bâd-ı sabâ âlemi eyler tek ü pû Dil-i uşşâk gibi garka-i hûn olmaz idi Olmasa çeşm-i ciger-hârın eger kim câdû [s.480] Görüp ebrunla mâh-ı nevi ehl-i dikkat Dediler farkı eğer var ise ancak bir mû Ser-nüviştim ezelî böyle imiş aşkından Serimizden ne aceb gitmese fikr-i ebrû Fikr-i zülfünde iken Rüşdî-i hayret-zedenin Perde-i râhat olur çeşmine gelse uyhû RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1739 Kıt‘a Kimi kassâm-ı müderris kimi monla oldu Kimi de himmet-i vâlânla oldu kadî Kısmet-i Hakk bu imiş rûz-ı ezelde çünkim Oldum ey kân-ı kerem ben de kazâya râzî Müfredât Dedim hattın görünce safha-i ruhsâr-ı dildârın Tüyünce hayrını gör ey rakîb-i rû-siyeh yârin Gülşen-i vaslın temâşâ eyledim ol sîm-ber Ârızın sundu dedi kim ârife bir gül yeter Gelmiş iken ârızına câ-be-câ Karaları aştı hatt-ı dil-rübâ Bir kere gelip yoklamadın kendi çerâgın Sâkî yere mi geçti senin yohsa ayagın Kimsenin aybını görüp zinhâr Yüzüne urma ânı âyine var Maşrık-ı dilden tulû‘ edip bu nazm-ı tâbdâr Mihr ü sen matla‘larım kaldı cihânda yâdigâr Olsa da dünyâya hükm-i şâmilin Bir avuç topraktır âhir menzilin Kizbi terk et bulmak istersen cihânda ihtirâm Subh-ı sâdık gibi ol kim halk ede sana kıyâm Nâzım’ın kendi lihyesine söylediği târîhtir. Dedi hâtif hattımın târîhini Ahmedâ hattın mübârek ede Hakk 1074 Matla‘ Şîşe-i arş-ı berîne vaz‘ eder kerrûbiyân Sünbül-i bâg-ı İremdir dûd-ı âh-ı âşıkân Sâlim Tezkiresi’nde Nâzım-ı mûmâileyhin mahlası Reşîd olduğu hâlde Safâyi Tezkiresi bilâ tahkîk Rüşdî zabt ettiğinden bahisle i‘tirâz olunmuş ise de elde bulunan müretteb dîvânında dahi Rüşdî olduğuna nazaran Sâlim Tezkiresi’nin bu bâbdaki ifâdesinin sehvden sâlim olmadığı tahakkuk etmiştir. Vakâyi‘u’l-fudalâ’da dahi Reşîd olmak üzere mazbut idüğünden o da yanlıştır. Rüşdî El-hâc Ahmed Efendi’dir. Edirne’nin Kıncı Firuz Mahallesi’nde kadem-nihâde-i sâha-i vücûd olmuştur. Bir müddet nüfûs nezâretinde bu- 1740 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si lunduğu cihetle eski cerîde nâzırı demekle meşhûr olmuş idi. Hatt-ı ta‘likte üstâd ü pesendîde-i rûh-ı imâddır. Tahsîl-i kemâlât-ı ilmiye ettikten sonra zümre-i kudâta dâhil olduğundan uhdesine Eyüp Mollalığı tevcîh buyurulmuş iken zabt etmeksizin bin iki yüz seksen dört târîhinde irtihâl-i dâr-ı bekâ etmekle Uzun Kaldırım’da Uzun Mezarlık’ta sâbıku’t-terceme Dânişî merhûmun kabri civârında medfûndur. Esnâ-yı istîlâda seng-i mezârı zâyi‘ olduğundan muahharen rekz olunan taşta târîh-i vefâtı sehven bin iki yüz seksen bir yazılmıştır. Ebyât-ı âtiye âsâr-ı şi‘riyesindendir. Müfredât Ey habîb-i kibriyâ ins ü peri peygamberi Vey resûl-i müctebâ cümle peyâmber rehberi [s.481] Ağza al şehd-i şehâdâtı mezâk ehli isen Lezzet-i zikr-i ilah ile dilin sükker olur Rızâ Kasabzâde Abdülkerîm Çelebi demekle meşhûr ve lâubâlî olduğu cihetle zurefâ miyânında Deli Kerîm lakabı ile mezkûrdur. Tercemesi Sultân Murâd Hân-ı Sâlis asrı ulemâsı sırasında sebk etmiştir. Bu ebyât âsâr-ı şi‘riyesindendir. Müfredât Kosam bin dağı bir dağ üzre sînemde aceb sırdır Tefâvüt eylemez ol gün bu zülf yanında hep birdir Uyursa meclis içre nâz ile ol çeşm-i fettânın Dilâ zinhâr gaflet etme aç gözün uyar cânın Dün gece kaşın için oluncak kîl ü kâl Gelmedi ortaya ey mâh kayıçizdi hilâl Âsâr-ı hatt-ı yâr gözümde uçar oldu Bir nâme kebûterle bu nâlâna gelir mi Rızâ Zehrimârzâde Seyyid Mehmed Efendi’dir. Tercemesi Sultân Mehmed Hân-[ı Râbi‘] asrı ulemâsı sırasında mesbûktur. Bu eş‘âr güftârındandır. Na‘t-ı şerîf Mihr ü meh kim âlemi seyrân ederler rûz u şeb Nakş-ı lu‘b-engîz-i dünyâya gülerler rûz u şeb Çarh-ı lu‘betbâzı seyr et beyza-i mihr ü mehi Hokka-i gerdûn-ı dûndan zâhir eyler rûz u şeb Câm-ı mihri dolu gayb eyler hilâli gösterir Fırka-i eflâkten âfâka yekser rûz u şeb RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1741 Cân u dilden mihr ü meh sanma felek bî irtiyâb Âşıkındır tâb-ı ber-dil dâg-ı ber-ser rûz u şeb Gazel Hattını gördüm ederken ârzû-yı nevbahâr Eylemezsem nola cüst ü cû-yı sûy-ı nevbahâr Seyr ederken nakd-i eşk-i çeşmimi kıldım hebâ Çeşmime zîbâ göründü çârsû-yı nevbahâr Cennet-âsâ kûşe-i râhat bulunmaz mı bize Yohsa yok mu cânib-i gülzâr u cûy-ı nevbahâr Bu acebdir vakt-ı gül hengâm-ı şâdîdir velî Bülbül-i şeydâyı inletti gulüvv-i nevbahâr Oldu mesrûr ey Rızâ gönlüm perîşân-hâl iken Geldi bâd-ı subhla nâgâh bûy-ı nevbahâr Gazel Nigâh etmez dil-i zâra o mest-i nâz-ı müstağnî Cihâna gelmemiştir böyle bir mümtâz-ı müstağnî Elinden düşmez ey şûh-ı cihânım câm-ı istiğnâ Dem olur olur ammâ âşık-ı serbâz müstağnî Niçin ol gamzeler ahvâlimi igmâz-ı ayn eyler Acebtir fitne-i âlem olan gammâz müstağnî Teselsül buldu feryâdım şeb ü rûz eylemem ârâm Figân u nâlemin âhengine her sâz müstağnî Şikârın eylese sayd-ı dilinde gamze âdettir Şikâra gâh olur olur Rızâ şehbâz-ı müstağnî Kıt‘a Metâ‘-ı nâzı berdûş eylese ol dilber-i ra‘nâ Gerektir göstere nakd-i niyâzı âşık-ı şeydâ Ayâğına eğer varmazsa rindân sanma mugberdir Nedîm-i gam-güsârıdır mugânın sâgar-ı sahbâ Velehû Geç bâdeden safâ-yı dil-i mübtelâ budur Sa‘y et şarâb-ı la‘line kalbe cilâ budur [s.482] Tîg-i cefâ ile beni bir pâre eyleyip Ağlatmış idi bendesini mâcerâ budur Ekser kelâmı kand-i lebin vasfıdır şehâ Şi‘r-i Rızâ’da lezzet-i zevk ü safâ budur Seyyid Rızâ Tezkiresi nâmıyla sâhib-i tercemenin bir kıt‘a Tezkiretü’şşuarâ’sı vardır ki me’hazlarımızdandır. Âti’z-zikr Edirneli Güftî Ali Efendi 1742 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si tertîb eylediği hezl-gûne manzûm Tezkiretü’ş-şuarâ’sında sâhib-i terceme hakkında yazmış olduğu ebyât bu mahalle terkîm edildi. Kudât-ı Rûm’dan Sâhib-i Tezkire Seyyid Rızâ Cisr-i Ergene Teng-i şi‘r-i zemîn-i nâza nübûş Bir de Seyyid Rızâ-yı köhne-fürûş Zümre-i kâdiyân-ı Rûmîdir Bu zemînin galat-hücûmıdır Satr-ı eş‘âr-ı sâde minvâli Pîç ü tâb-ı hayâlden hâlî Bezm-i hezlin tamâm-ı masharası Şâhid-i hâli oldu tezkiresi Yeter ol tezkire-i hezl-güzâr Rütbe-i tab‘ına anın mi’yâr Övemez harf-ı sütûr-ı hezl redîf Bestir ana nümûne-i ta‘rîf Rif‘atî Zümre-i kudâttandır. Dîvâne-nakş bir zât olup bin on üç târîhinde Plevne kadısı iken vefât eyledi. Bu ebyât âsâr-ı şi‘riyesindendir. Kıt‘a Hâk-i pâ-yi şerîfe sultânım Bende olmadı gelmeğe tâkat Âsitânından olalı mehcûr Ayâğa düştüm el verip zillet Müfredât Cân nakdi ise kasdın eyâ şûh-ı dil-sitân Lutf et bu gece sîneye gel nakdin al hemân Ziyâ-bahş oldu her bir sâgar-ı mey tekye-i câna Çerâgın aydın olsun dâimâ ey pîr-i meyhâne Süvâr-ı esb-i nâz olsun onundur şimdilik meydân Benim dizgînî-zâdem şâh-ı hûbânım Mehmed Şâh Reşid Bey Kösec Balaban Mahallesi’nden İkinci Mustafa Ağa’nın ferzendi İzzet Efendi sulbünden Sevindik Fakih Mahallesi’nde 1277 târîhinde kademnihâde-i sâha-i vücûd olup ulûm-ı lâzımeyi tahsîlden sonra dersaâdete azîmet ve devâir-i aklâmdan birine dehâletle tahsîl-i fenn-i kitâbete bezl-i RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1743 makderet ederek az zamanda âlem-i matbû‘atta bir çok âsâr neşrine muvaffak olmuş ve 1231 târihînde el-yevm ma‘ârif-i umûmiye nezâreti tahrîrât kalemi mümeyyizliğinde istihdâm olunmakta olup mütemâyiz rütbesine hâiz bulunmuştur. Tarz-ı cedîd üzere bu ebyât âsâr-ı şi‘riyesindendir. Marifet nâm risâle-i mevkûtesinden: Nazm Bir bûse iken son emelim gonce feminden Öptürdü banâ sînesini bir gece ol mâh Olmaz mı müyesser bu şeref bir daha heyhât Rü’yâ-yı sa‘âdât tekerrür edemez âh Şükûfe-i istigrâk nâm risâlesinden: hayf ! Şiir Bahârın askeri arzı yed-i sermâdan almıştır Sütûh-ı aya âsâr-ı füyûzı sâye salmıştır Bütün ezhâr açılmış bir çiçek mahrum kalmıştır O kalbimdir ki mahkûm-ı şitâ-yı dâimîdir hayf Çiçek Şiir Şükûfe bir misâlidir kemâl-i sun‘-ı kudretin Şükûfe sâhirâne bir beyânıdır tabî‘atın [s.483] Şükûfe şâ‘irâne bir lisânıdır mahabbetin Şükûfe gam-güsârıdır bu âlem-i küdûretin Refî‘î Zübdetü’l-Eş‘âr zabtınca Edirnelidir. Bu ebyât güftârındandır. Nazm Deminde yağmasa bârân-ı ihsân Letâfet sebze-zârı tâze olmaz Cihânda küçük vezîrin katında Keremden râst hîç âvâze olmaz Efendi lutf et ölçüp biçmeği ko Metâ‘-ı himmete endâze olmaz Refîkî Mevlidi Amasya kasabasıdır. Edirne’de vâki Dârü’l-hadîs evkâf-ı şerîfesine mütevelli olmakla hayâtında meskeni ve memâtında medfeni Edirne şehridir. Dokuz yüz otuz dokuz târîhinde vefât etmiştir. Bu eş‘âr güftârındandır. Gazel Cihânda hiç hâtır-ı bî-gam olmaz Kişi gam çekmeyince hurrem olmaz 1744 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Matla‘ Perîşân olmaya dil bir zamânda Gözüm kan ağlamaya bir dem olmaz Urunmaz efser-i hayli şular kim Taleb-i râhında hâkî makdem olmaz Perî-rûlardan ermişken sitemler Yine dîvâne gönlüm ebsem olmaz Refîkî her demin et âlemin kim Cihânda andan özge âlem olmaz Tâ seyre çıktı nâzla serv-i revânımız Andan beri yerine oturmadı cânımız Rindî Gülşenî fukarâsından Dervîş Hızır demekle ma‘rûftur. Seyyid Rızâ Tezkiresi beyânınca bin otuz bir târîhinde Edirne’de vefât etmiştir. Bu eş‘âr güftâr-ı dürerbârındandır. Musanna‘ Gazel Yarattı hâkden hallâk-ı âlem çün benî âdem Bu çarhın âsiyâbında öğünür bilirim dânem Şikeste şîşe-veş durmaz akar her dem gözümden yaş Ne mümkündür seni ey kûze-i çeşmim görem bî-nem Gehî pâkîze-gevher tâlibi gavvâs-ı deryâyım Geh olur gülşen içre serv-i ra‘nâ ararım cûyem Bugün rahm etmedin çâk-i girîbânım görüp cânâ Huzûr-ı Hakk’a yarın dâmen-i pâkin tutam girem Eğer ki iltifâtın olmaz ise Rindî’ye hergiz Dokuz câmını eflâkın kamu bir bir soram pürsem Kıt‘a Rindî bu dehr-i dûnun zevkına lâ nüsellim Ehl-i hevânın evvel şevkına lâ nüsellim A‘dâ-yı bed-nihâdın lâzım mı anmak adın Yüz bin olursa baştan cevfine lâ nüsellim Bu dahi hezliyyâtındandır. Hezl Dilâ vâdi-i rüsvâlıkta ben bir yâve Mecnûnum Esîr-i beng ü bâde mübtelâ-yı berş ü afyonum Gehî zânî gehî lutî gehî çallâk-ı nâ-pâkim Gehî kîr-i kebîre cân verir bir köhne me’bûnum RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1745 Ne mâhiyetli terkîb olduğum ben dahi bilmem kim Necâsetten mürekkeb bir tabîb-i turfa ma‘cûnum Ben ol mecliste olsam şâdlık peydâ olur fi’l-hâl Habeş’ten Rûm’a gelmiş Rindiyâ bir koca maymûnum Şâh Melek Mahallesi’nde Dabbâghâne Caddesi’ndeki çeşme târîhinin kâili Rindî başkadır. [s.484] Revânî Namı İlyas’tır. Âşık Çelebi Tezkiresi beyânınca lakabı Şüca‘’dır. Sultân Selîm-i kadîm hazretleri’nin Trabzon’da vâlilikleri esnâda meclislerine dâhil ve bir çok iltifâtlarına nâiliyetle mümtâz-ı akrân ü emâsil olduktan sonra kendisinden bir nâdire sudûruna mebnî emvâli müsâder olunmakla kendisi cânib-i Arabistan’a revân olmuştu. Hazret-i Sultân vukû-ı hâlden peşîmân olarak akabince âdem irsâliyle avdete şitâbân irâdesi teblîg olundukta bir gazel söylemiş idi ki matla‘ı budur. Matla‘ Ne aceb gerdiş-i âlem ne aceb devr-i felek Bir dem içinde yele vardı otuz yıllık emek Ekser zamanlarda bazı tevliyetler ile imrâr-ı vakt eylemekte olduğu hâlde dokuz yüz otuz târîhinde rûh-ı revânı âlem-i câvidânîye revân oldukta Hadâyiku’l-Cevâmi zabtınca Piriştineli Bahârî bu târîhi demiştir. Târîh Cihânı ser-te-ser tutmuştu nâmı Emîr-i nazm kim ya‘ni Revânî Ecel câmını çünkim nûş kıldı Şu denli kim düşüp mest etti ânı İşitip rûh-ı kudsî dedi târîh Cinândan yana cân atdı Revânî Âtideki eş‘âr mahsûl-ı tab‘-ı dürerbârlarıdır. Gazel Devr-i güldür gonce lebler azm-i gülzâr ettiler Âşık-ı âşüfteyi bülbül gibi zâr ettiler Döktüler baştan çözüp kâküllerin ayaklara Ser-te-ser gülzâr içini misk-i tâtâr ettiler Şol kadar şevk-ı gül ile ettiler feryâd ü zâr Gülsitânda andelîb-i zârı bîzâr ettiler Serviler dîvâre hayretten dayanıp kaldılar Çün sehî-kadler durup nâz ile reftâr ettiler 1746 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Ey Revânî çeşm-i mest ile güzeller bâğda Bir nazarda nergis-i şehlâyı bîmâr ettiler Gazel Gözlerim tîre olur hattına kıldıkça nazar Hatt-ı gubâr olsa bu rûşendir eder göze zarar Gördüler sâgarı kim gözü açık kâsesi pür Rindler üşegelip her biri dolana çeker Korkarım kâmetinin halka belâsın demeğe Şimdi söylenmez oluptur güzelim doğru haber Lebi ağzımda iken gitmeğe kasd etti dedim A beyim noldu ivirsin suya mı düştü şeker Hûblar sûreti nakşile Revânî bu gönül Döndü şol âyîneye kim ola nakş anda suver Gazel Geliniz hoş edelim câm ile eyyâmımızı Ne olursa görürüz sonra ser-encâmımızı Görünür hâleti çoktur mey-i nâbın sûfî Meclis içinde tehî görme sakın câmımızı Nice teşbîh edeyim arara ey bâd-ı sabâ Biz yabanlarda mı bulduk o gül endâmımızı Yine bir bûse alıp cânımıza cân katalım Ger kabûl eyler ise yâr bu ibrâmımızı Ne kadar hor u zelîl etse Revânî bizi yâr Biz ana artıralım izzet ü ikrâmımızı Ebyât Sâkî-i gül-çehre aldıkça ele peymânesin Gonce-i zanbaklar içre lâle bitmiş sanasın [s.485] Yollar üstünde düşüp yatmazdı hergiz âfitâb Câm-ı aşkından senin ger olmasa mest ü harâb Şîve öğrenmiş kamer ol serv-i bâlâdan yine Başına bir deste gül sokmuş süreyyâdan yine Yâre arz etti yaşım sîmini çeşm-i eşk-bâr Bana göz yaşı gerekmez dedi lutfundan nigâr Benefşe nice açar gönlüm ey cefâ-pîşe Anahtar ile açılmaz kilid-i endîşe Müretteb dîvân-ı eş‘ârı ve İşretnâme nâmıyla bir manzûme kitâbı vardır. Bu ebyât ondandır. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1747 Mesnevî Ederse ehl-i meclis nola ikrâm Ki yahni puhtedir gâyet değil hâm Görüp mecliste şâd oldu şarâbı Soyunup raks urur tavuk kebâbı Nedendir meclise çak böyle ikdâm Niçin pâlûdeye göz dikti bâdâm Velehû Kimin ki câm ile hoş âlemi var Süleymân’dır ki elde hâtemi var Kimin hükmünde olsa pâdşâdır Aceb âyîne-i gîtî-nümâdır Ne bedr olur ki buldukda kemâli Getirir bir araya beş hilâli Ne yere ki ayak bassa kademdir O bezmin kâsebâzı câm-ı Cem’dir Ne var derlerse ana hâce mercân Ki dolmuş hissesi la‘l-i bedehşân Ana kim der kadehdir yâ bu müldür Benefşe kokulu bir tâze güldür Hacîl eyler şu‘â‘ı mâh-ı tâbı Sa‘âdet yıldızıdır her habâbı Gözünü döndürüp halkın akika Yemen seyrini eyler fi’l-hakîka Âsâr-ı hayriyesinden İstanbul’da dâhil-i sûrda Kırkçeşme kurbunda kendi nâmlarına binâ olunmuş bir câmi-i şerîfleri vardır. Na‘şları câmi-i mezkûrda medfûndur. Hadâiku’l-Cevâmi‘’de beyân olunduğuna göre mescid-i mezkûru binâ esnâsında Sultân Selîm Hân hazretleri oradan geçer iken bu mescidi binâ eden kimdir diye suâl buyurmakla Revânî kulunuzdur diye cevâb verdiklerinde latîfe yüzünden “hoş Ayasofya’sın yılda bir mescit doğurursun” diye buyurmuşlardır ve mülâzimîne mesken olmak için hücerât dahi binâ etmiştir. Tafsîl-i ahvâli Latîfî Tezkiresi’ndedir. Es‘ad-i Bağdâdî merhûm Revânî’ye incinip hakkında bu beyti demiştir. Beyt Vardım Revânî matbahına tu‘me isteyib Gördüm hırânîsini acından köpük kusar 1748 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Rûmî Bey Zümre-i sipâhiden iken ihtiyâr-ı tekâ‘üd etmiş bir pîr-i salâh-pîşe idi. Rûmî-i Diğer İsmi Dâvûd’dur. Devr-i Süleymân Hânî’de gelen şuarâdandır. Mevlidi Cisr-i Ergene’dir. Za‘âmetle Rumeli beylerbeyilerinin dîvân kâtiplerinden idi. Bu murabba‘ onlarındır. Rubâ‘î Her ki dünyâya gelir âhir ecel câmın içer Ne aceb menzil olur kimi konar kimi göçer Ceres-i nâle ile kâfile-i ömr geçer Kûs-ı rıhlet çalınır geldi geçer geldi geçer Matla‘ [s.486] Geh çıkarır geh giyer destârın ol meh nâzdan Âşıka bir vech ile yüz gösterir açmazdan Harfü’z-Zâ Zâhid Nâmı Ahmed’dir. Sarıca Paşa Câmi-i şerîfi imâmı Hacı Hasan Efendi’nin ferzendi olup 1275 târîhinde Edirne’de Fazlullah Paşa Mahallesi’nde kadem-nihâde-i âlem-i vücûd olmuştur. Sıbyân mektebinde mukaddime-i ulûmu tahsîl ettikten sonra Edirne askerî mekteb-i i‘dâdîsi ihtiyât sınıfına kayd ve badehû mekteb-i harbiyeye nakl ile şehâdet-nâme ahzıyla mühendishâne-i hümâyûndan neş’et edip 299 haziranının yirmi sekizinde Cebel bölüğüne ve sene-i merkûme teşrîn-i evvelinin beşinde Bursa mekteb-i i‘dâdî-i askerî lisân-ı Fransevî mu‘allimliğine ba‘de’t-tayin 301 ağustosunun on üçünde yüzbaşı ve 307 şubatının yirmi yedisinde Topçu Sağkol Ağası olup 311 teşrîn-i evvelinin on beşinde dersa‘âdet mekteb-i i‘dâdîsine tahvîl ve 313 eylülünün üçünde Edirne topçu ikinci obüs alayına binbaşı tayin olunmuştur. Âsâr-ı şi‘riyesinden bu mecelleye kayd olunmak üzere sâhib-i tercemeden istenilen bir kıt‘a gazele mukâbil Bursalı İffet Efendi merhûmun “Ben şarâb istedim ey şûh kitâb istemedim” mısraı medlûlünce te’lîf ettiği kitapların mukaddimelerini nazmen yazmak mu‘tâdı olduğunu dermiyânla kitap mukaddimesi olarak âtîdeki ebyâtı göndermiş ve “kelâmından olur ma‘lûm kişinin kendi mikdârı” mısraı mısdâkınca ebyât-ı mezkûre mûmâileyhin şiirde olan mahâretini isbâta kâfî göründüğünden aynen derc edilmiştir. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1749 İmlâ-yı Fransevî Nâm Te’lîfinin Ser-Levhası Cihânın mâbîhi’l-fahrı bu gün Abdü’l-Hamîd Hân’dır Ziyâ-yı re’fet ü iclâli şems-âsâ dırahşândır Asırlardan beri ârzûlanan cümle terakkiyât O şâhenşâh-ı bî-hemtâ zamânında nümâyândır Lebâlebdir memâlik-i ilm ü fen âsâr-ı feyzinden Terakkiyât-ı dünyâ hadd u ihsâdan firâvândır Zülâl-i adl ü fazlı doğrusu her câya cârîdir Kalem-i mîzâbı cûş etse bu vâdî içre şâyândır Husûsâ Avrupa’dan öğrenilmek istenen şeyler Tamâmiyle çalışkanlar için mülk içre âsândır Güldeste-i Ahlâk Nâm Eserinden Ömrün efzûn ede Hakk pâdişeh-i devrânın Kim odur masdar-ı feyz ü keremi dünyânın Nakd-i ilm ü hüneri kesb ile herkesi hurrem Ahdidir vakt-i sa‘âdet o şeh-i debistânın Bu dahiDâim oldukça kevâkib ile mâh Yaşasın pâdişeh-i dil-âgâh Farkımızda gece gündüz her gâh Sâye-endâz ola ol zıll-ı ilâh Zemânî Sultân Selîm Hân-ı Evvel’in evâhir-i saltanatlarında irtihâl ettiği Enîsü’l-Müsâmirîn’de mezkûrdur. Zamân-ı ömrü müsâ‘ade etmeyip sâderûluğu zamânda nakl ettiği ve bu fende tayin bulacak ve şuarânın eşbehlerinden add olacak kimesne idügi ve Ahmed Paşa’nın “âteş” gazeline ondan yeğ nazîre kimse demediği Latîfi Tezkiresi’nde mastûrdur. Ebyât-ı âtiye âsâr-ı şi‘riyelerindendir. Kıt‘a Düşte gördüm hadd-i rengînine gelmiş hattın Gâlibâ yakın oluptur gele vakt-i ecelim Ko beni hâk ile sâyen gibi yeksân olayım Çünki pâ-bûs-ı şerîfine şehâ ermez elim [s.487]Beyt Dedim nâr-ı izârında nedir zülf-i siyeh cânâ Dedi ol gözlerim nûru ki olmaz bî-duhân âteş 1750 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Zemânî-i Diğer Nâmı Mahmûd’dur. Enîsü’l-Müsâmirîn beyânınca Cisr-i Ergene kasabasında tevellüd etmiştir. Danişmend iken Sultân Mustafa Hân âsitânesinde kâtip olup fetret-i katl-i şehzâdegânda erkân-ı dîvânı perîşân olduğu zaman bunun dahi ömrünün zamânı nihâyet bulup nâbûd oldu. Âşık Çelebi Tezkiresi’nde ise sâhib-i terceme evvelâ Semâ‘î tahallüs ederdi sonra Zemânî tahallüs eyledi. Menşe’i Edirne’dir. Fetretten bir çok zamân sonra Rumeli Beylerbeyisi Ahmed Paşa’ya intisâb edip sâye-i sa‘âdetlerinde behre-mend oldu demiştir. Sicill-i Osmânî’de de nâm-ı atîki Sâ‘î olmak üzere mazbûttur. Bu bâbda Âşık Çelebi’nin ifâdesi sıhhata mukârin görünüyor. Dokuz yüz altmış târîhinde vefât etmiştir. Bu eş‘âr güftârındandır. Matla‘ Nigârın hâtırı hattı ucundan pür-gubâr ancak Yine âyîne-i âlem-nümâda jeng var ancak Nazm Zencîr-i zülf ü çâh-ı zenahdâna dil düşüp Bir gözü yaşlı sâil-i zindân olup gezer Bilmez ki nice iz ede ağyâr gezdiresi Gören sanır Zemânî’yi seg-bân olup gezer Harfü’s-Sîn Sâgarî Kazzâz Ali demekle şehîr bir rind-i bî-nazîr olup Beyt Sohbetine tâlip idi hâs u âm Olmuş idi bezm-i mey ansız harâm Devr-i Ebü’l-fethîden asr-ı Süleymân Hânî’ye kalmış bir pîr-i rûşenzamîr idi. Evâhir-i ömründe menâhîden tâib ve salâha râgıp olmakla kabrini kazdırmış ve etrâfına bir serv ü bir bâdem ü bir şeftâlû fidanı diktirip zâde-i tab‘ları olan bu ebyâtı seng-i mezârına kazdırmış idi. Şiir Anın için mezârım üstüne Ben bu eşcârı böyle vaz‘ ettim Tâ gören sormadan bile hâlim Bu cihân içre neyledim nettim Bir boyu serv çeşmi bâdâmın Şeftâlûsuna doymadum gittim RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1751 Mûmâileyh Edirne’de Teftin Ağa Mahallesi’nde Çiçekli Mektep Sokağı’nın yirmi ikinci numarasında vâki Arapzâde İlmî Efendi nâmına mensûb olan Nakşî dergâhı sâhasında medfûn ise de mürûr-ı zamân ile kabri mahv ve seng-i mezârı zâyi‘ olmakla sâbıku’t-terceme Pertev Paşa merhûm bin iki yüz elli üç târîhinde dergâh-ı mezkûru kafes şeklinde tamir ve ihyâ ve o sırada âtîde muharrer beyti dahi bir nokta taşına hakk ile mûmâileyhin başı ucuna rekz ettirip nâmını ibkâ eylemiştir. Beyt Şeb-i gaybette sahbâ-yı vücûdu güm iken oldu Bir ednâ himmet-i Pertev’le kabr-i Sâgarî zâhir 926 târîh-i vefâtı1203 târîh-i zuhûru Bu ebyât cümle-i eş‘ârındandır. Müfredât Ceng-i hamîde kâmete döndü kadi henüz Ne sâzı koydu Sâgarî elden ne sâgarı [s.488] Pîr oldu Sâgarî komaz elden piyâleyi Düştü asâya nergis-i zerrîn kadeh gibi La‘lin lebini dilber agyâre dişletirmiş Belki pamuk izârın sırrile şişletirmiş Nazm Yârime arz etmeye kim varsa ben dîvâneyi Göricek benden beter mecnûn olur cânâneyi Âşinân olup beni yâd eyleye deyü sana Dostum kan ağlarım gördükçe her dîvâneyi Hezl Âşık Çelebi Tezkiresi’nden Me’hûzdur Irgad gavuru gibi sarıp başına gök bez Cem‘ oldu yine mevsim-i orağa benefşe Refîkî nâm şâ‘ir Edirne şehrinin çamurundan şikâyeti hâvî bir hicv demiş ki bendi budur: Beyt İlâhi sen halâs eyle bizi bu şehr-i bâtıldan Kişi anı ne seyr etsin geçilmez âb ile gilden Sâgarî merhûm dahi mukâbelesinde bu beyti demiştir: Beyt Şu kim şeytân-sıfat eyler şikâyet âb ile gilden Yüzüne yellen onun aslı oddur haz eder yelden Bâyezîd nâm bir şahıs hakkında söylemiş olduğu bu beyit dahi cümle hezeliyâtındandır. 1752 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Beyt Bâyezîd iken adın hürmetini saklamadın Çekeyim aralığından elîfi kal be-yezîd Sicill-i Osmânî’de nâmı Sarı Asma denilmiş ise de me’hazlarımızda öyle bir nâma tesâdüf edilemedi. Sâlikî Nâmı Ahmed’dir. Asr-ı Süleymân Hânî şuarâsından güzel kemânkeş ve küşti-gîr idi. Edirne Murâdiyesi’nde na‘t-hân idi. Gâh Galata’da Azeb ü gâh seyyâh-ı diyâr-ı Arap olup âhiru’l-emr Arabistan’da vefât eyledi. Bu ebyât âsâr-ı şi‘riyesindendir. Müfredât Bilmez yolunu varmaya ol ka‘be-i cânın Her yana dönüp durduğu bu kıble-nümânın Yazsam aceb mi sen şeh-i nâ-mihribâna cönk Râz-ı derûnu yazmaya olur bahâne cönk Sâlikî-i Diğer Refîkîzâde’dir. Hassa nakkaşlarından iken Edirne’de ehl-i cihet olup ol hâl üzre bin otuz hudûdunda terk-i şeş-cihet eyledi. Ekseriyâ târîhgûlukla mukayyed olup Yahya Bey’in bu beytini tesdîs etmiştir. Nazm Ermeye ka‘be safâsına şu kim himmet eder Tîglar gibi meğer himmetin iki kat eder Er olan bu zen-i dehr ile nice ülfet eder Şâm-ı kudse erişir sonra yerin cennet eder Kime kim ka‘be nasîb olsa Hudâ rahmet eder Her kişi sevdiğini hânesine davet eder Sipâhî Sâbıku’t-terceme Pervânezâde Hüseyin Çelebi’nin ferzend-i ercümendidir. Bu eş‘âr güftârındandır. Gazel Gayrı mahbûba bakar mı gören ol sîm-beri Berîdir cümleden ol âşık-ı pâkın nazarı Nazarıyla güle bakmazsa ruh-ı mehveşler Göreyim mahv ola ol dîdelerin nûr-ı feri Feri yoktur o güneş yüzlü güzel yanında Banâ arz eyleme gökte lem‘ât-ı kameri Kameri yakada görsün sanemâ gerdenini O ki görmek dileye matla‘-ı mihr-i seheri RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1753 [s.489] Gazel Müfredât Seherî başına gün doğa o ferhunde-ferin Göz açıp her ki göre lem‘a-i nûr-ı Ömeri Ömeri sevmeyip a‘dâsı olan rafızînin Dilerim tu‘me-i şemşîr-i kazâ ola seri Seri cân ile fedâ etti Sipâhî yoluna İşini başa iletti sözünün oldu eri Meclis mi derler ana ki peymâne olmaya Ya her doluda bûse-i cânâne olmaya Dil midir ol ki âteş-i hûr ile yanmayıp Ol şem‘-i hüsnün üstüne pervâne olmaya Devlet anın ki hânesi pürdür nigâr ile Vay ol benim gibiye ki bir dâne olmaya Gencine-i mahabbete lâyık kaçan olur Bir dil ki seng-i cevr ile virâne olmaya Ol kan olacağı ele alma Sipâhiyâ Mecliste sâkî bir gözü mestâne olmaya Olmadı çâre teb-i tâb-ı gamın def ‘ine hiç Yazdığın nüshanın ey hâce yürü ez suyun iç Benimle haşr olup sîne-be-sîne olmadın hergiz Meğer kâil değilsin ey sehî-kadd haşr-ı ecsâda Yâri râm etmeye sarf etmiş idim evkâtı Eser etmez yakayım odlâra nâr-ı necâtı Dehânın bûsesin kılmak temennâ Bir olmaz fikrdir yok yere cânâ Başım üzre yeri var gonce alâmet götürür Mâiliz âl-i Resûl’e severiz sâdâtı Sihrî Dîvdestzâde Mehmed Efendi’dir. Pederlerine kemâl mertebe sür’at-i kitâbetlerinden kinâyetle dîv-dest derler imiş. Kemâl Paşa merhûm Edirne kadısı iken mahkeme kitâbetine tayin buyurulup onlardan sonra gelen kudât zamânlarında da kitâbet-i mezkûrede istihdâm olunarak âhir-i ömrüne değin kedd-i yemîn ile ta‘ayyüş eylemiştir. Bu eş‘âr cümle-i güftârındandır. Gazel Oldun ey Yûsuf-i sânî çü bu gün kâr ehli Eyledin halk-ı cihânı kamu bâzâr ehli 1754 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Ey sanem deyr-i cihânda saçını arz etsen Ehl-i islâmı ederdin kamu zünnâr ehli Âteş-i hecrine yandığımı etsem zâhir Isına nâr-ı cahîm içre kamu nâr ehli Ey kamer sûz-ı gamın cismime pul pul dâğı Öreli tâs-ı felek içre benim zâr ehli Pâymâl eyleme gel Sihrîyi gönlün ele al Değmede girmez ele hoşca gör ey yâr ehli Nazm Dedim ol serve niyâz eylediğimce eyleme nâz Yaraşır âşık u ma‘şûka dedi nâz u niyâz Nice bir cevr ü cefâ defterin ezberleyesin Gel vefâ harfine eyle nazarı bâ külli bâz Müfredât İlâhî isterim cismim ser-â-ser tâze dâğ olsun Bir er yatar desinler kabrim etrâfı çerâğ olsun Cânda dâğ hasret ü zülfünde cân boynunda zülf Düştü ey nâzük beden bâr-ı girânım boynuna Âfitâbım devlet atına süvâr ol bir gün eş Halk bir şîre süvâr olmuş desinler bir güneş Ta‘lîk hattatı olduğundan nâmı hattatlar sırasında da mezkûr ve Sicill-i Osmânî’de Sultân Süleymân-ı Evvel ricâlinden idügi mastûrdur. [s.490] Sürûrî Nâmı Sâlih’dir. Konsolos kavaslarından Topal Osmân’ın mahdûmudur. Tarîk-i Bektâşî müntesiblerindendir. Evâil-i hâlinde mücellitlik san‘atıyla iştigâl ve badehû hizmet-i kitâbetle Edirne telgrafhânesine intisâb ile emr-i ma‘îşetini istihsâl edip ondan İslimye’ye ve badehû Trablusşam’a tahvîl-i memuriyet ve azîmetle bin iki yüz seksen üç târîhinde Beyrut’ta dâr-ı ukbâya irtihâl etmiştir. Kelâm-ı mevzûn kabîlinden bazı bî-sürûr eş‘ârı vardır. Bu eş‘âr güftârındandır. Gazel Düştüler şâh-ı şehîdân Kerbelâ meydânına Girdiler âhir efendim şâh-ı Hüseyn kanına Dîni yok kâfir Yezîdin kıydı ol sultanıma Nice la‘net etmeyim münkir münâfık cânına Bunca mü’min tâc ederdi kendisine ol şehi Şâh-ı Hüsn İmâm Alî dendi ezelden şânına RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1755 Beyt Çün ene’l-hak nağrasın ızhâr ediptir hâk-i dem Âşık-ı sâdık olan gitsin mahabbet kânına Bu Sürûrî bir vasiyyet eylesin âşıklara Kabrimi tîmâr edin hünkâr-ı aşkın yanına Sürûrî ıyd-i ekberde eğer hacc etmek istersen Yüzün sür pâ-yi mahbûba tavâf et ka‘be-i kûyun Sırrî Şerif Sırrı Efendi’dir. Bin iki yüz otuz târîhinde Edirne’de çehrenümâ-yı âlem-i şühûd olup tarîk-i tedrîse dehâlet ve badehû niyâbet tarafına meyl ü rağbet etmiş ve 1270 hilâlinde irtihâl eylemiştir. Sırrî mahlasıyla güfte bazı eş‘âr-ı nâ-puhtesi vardır. Bu murabba‘ gazel âsârındandır. Murabba‘ Gazel Hamdülillâh erdi şimdi sûr ile leyl-i berât Âlemi nûr ile tezyîn eyledi zî-kâinât Kim anın üftâdesidir eylesin âlî himem Fahr-ı âlem aşkına versin bize dâru’n-necât Vuslatın va‘d eyledi ol gecede şâhım benim Hulf edip göstermedi rûyun hele mâhım benim Şâd olup hande nedir artmaktadır âhım benim Eşk-i çeşmim cevr ile oldu beyim nehrü’l-Fırât Bilmezem ağyâr mı geçti ol mürüvvet kânına Yanaram pervâne-veş şol âteş-i sûzânına Görsen ey meh rahm eder idin dil-i nâlânına Ne olur bir bûsecik ihsân edeydin iltifât Kâil idim bir nazar kılsan perîşân hâlime Lutf edip köhne berâtım virse idin elime Vuslatı res olsa hiç gam gelmez idi bâlime Böyle bir mehveş ki Sırrî yok imiş aslâ sebât Sezâyî Pîr-i sânî-i tarîkat-i aliyye-i Gülşeniye Hasan Sezâyî Efendi hazretleridir. Cezîre-i Mora’da Gördes’te revnak-efzâ-yı âlem-i vücûd olup mahrûse-i Edirne’ye nakl u hicret ve tarîkat-i aliyye-i Gülşeniye meşâyih-i izâmından olup Sultân Mustafa Hân-ı Sânî asrı meşâyihi sırasında mesbûku’t-terceme eş-Şeyh Mehmed La‘lî Efendi hazretlerinden ahz-ı 1756 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si yed-i inâbet ederek müşârunileyh Mehmed La‘lî Efendi’nin bin yüz on iki Zilhiccesinde irtihâline mebnî yerine Gülşenî dergâh-ı şerîfi meşîhatine revnak-bahş-ı himmet olup otuz dokuz sene kadar emr-i meşîhati îfâ ettikten sonra bin yüz elli bir senesi Ramazan-ı şerîfinin on yedinci gecesi âzim-i kurb-gâh-ı cenâb-ı rabb-i ehadiyyet olmuş ve irtihâllerine şuarâ-yı asriyeden Rahmî merhûm bu târîhi demiştir. Târîh Medâr-ı gavs-ı âlem kutb-ı dünyâ ârif-i billâh Serây-ı lî me‘allahı görüp azm etti ukbâya [s.491] Tarîk-i Gülşenînin andelîb-i mu‘ciz-elhânı Hazân-ı dehr-i dûnu gördü çekti kendin ahfâya Hakîkat bahrının gavvâsı bir bahr-ı kerem-verken Vücûdu zevrakın bâd-ı ecel gark etti deryâya Gülünden nev-be-nev cânân elinin çünki bû aldı Gülistân-ı visâle azm edip bakmadı dünyâya Metâ‘-ı ömrünü âhir felek çün eyledi beste Hayâtı kârbânı göçtü menzil-gâh-i me’vâya Ricâl-i gaybden Rahmî biri gelip dedi târîh Sezâyî göçtü kutb-ı asr iken firdevs-i a‘lâya Müşârunileyh hazretlerinin merkad-ı şerîfleri kubbesini cennetmekân Sultân Mahmûd Hân-ı Evvel zamânında Şıkk-ı Evvel defterdârı iken azl ile Midilli Cezîresi’ne nefy ü iclâ edilmiş ve badehû Edirne’ye tebdîl-i menfâ eylemiş olan Belgratlı Kâmil Ahmed Paşa ihdâs ü inşâ ettiği sırada Şey-ih müşârunileyhin cümle-i güftârından olan na‘t-ı nebevî ki makta‘ beyti budur: Beyt Eyâ şâh-ı rusül rahm et Sezâyî derdmendindir Kapın bekler kadîmî hizmetinde pîr-i perverdir beytinin mısra-ı evvelini sokak tarafında olan pencere bâlâsına ve mısra-ı sânîsini hângâh kapısının dâhilinde olan pencere bâlâsına yazdırmış ve “kapın bekler” lafzının hângâh kapısının üzerine getirilmesini iltizâm etmiş ve müteâkıben mazhar-ı afv-ı âlî olmuş idügi Sefînetü’r-Rüesâ’da Pâşâ-yı müşârunileyhin tercemesi zikrinde hikâye olunmuştur. Bir kıt‘a dîvân-ı belâgat-unvanları vardır. Eş‘âr-ı âtiye ondan nümûnedir. Gazel Bülbül-i gülzâr-ı aşkım âşiyân olmaz bana Murg-ı lâhûtum anınçün bir mekân olmaz bana RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1757 Gülsitânım tâze tâze güllerin açmaktadır Ârzû-yı nev-bahâr etmem hazân olmaz bana Sûretim sîrette pinhân eylemişti cânımı Sîretim sûrette cân buldu zamân olmaz bana Pûte-i dilde beni kâl eyledi üstâd-ı ışk Sâf altınam mehekk-i imtihân olmaz bana Ey Sezâyî şem‘-i vasla per yakan pervâneyim Hâlet-i vaslın safâsında figân olmaz bana Gazel Şâh-ı istiğnâya mülk oldum recâ bilmem nedir İlticâ-yı Hakdan özge mültecâ bilmem nedir Fârigim dünyâ vü ukbâya ta‘alluk etmeden Terk (ü) tecrîdem bugün hubb-i sivâ bilmem nedir Öyle Mecnûnum ki Leylâ bend-i zencîrimdedir Eylerim aşkında amma cân fedâ bilmem nedir Mest-i câm-ı vahdetim ben özge mey fark eylemem Lâübâlî-meşrebim çün ü çirâ bilmem nedir Her ne eylerse revâ cânâne ben dil-hasteye Ben Sezâyîyim anınçün nâ-sezâ bilmem nedir Gazel Ne mihnet kim çeker erbâb-ı aşk ol dil-rübâdandır Mahabbet ehlinin derd-i dili kâlû belâdandır Yanıp fakr oduna kâl ol sakın kılma şikâyet kim İşittim mâye-i nârı cahîmin ağniyâdandır Ser-âgâz eylerim bülbül gibi ifrât-ı şevkimden Bana bir gül erişti kim o gülzâr-ı vefâdandır Tabîbâ derde mu‘tâdım ilâc etme bana hergiz Ne zahmı kim açar aşkın dile ayn-ı devâdandır Cefâ vü cevre râzı ol elem çekme tahammül kıl Seni derde mahall etmek Sezâyî hep Hudâdandır [s.492] Na‘t-ı Şerîf Cemâlin nûruna nisbet güneş bî-nûr u bî-ferdir Güneş sensin ki zerrâtın nebîlerle velîlerdir Sen ol sultân-ı iklîm-i risâletsin eya server Kamu şehler kapında bir gedâdan dahi kemterdir Yeter uşşâka müjde men reânî çün buyurmuşsun 1758 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Velehû Velehû Müfredât Seni görmeklik ile Hakkı görmek bes berâberdir İşin altın eder hâk-i derinde eyleyen hizmet Nigâh-ı iltifâtın âşıka kibrît-i ahmerdir Kadin bâğ-ı hüviyyet serv-i kaddin bir gül-i ra‘nâ Yüzün şems-i münevverdir cebînin mâh-ı enverdir Eyâ şâh-ı rusül rahm et Sezâyî derdmendindir Kapın bekler kadîmî hizmetinde pîr-perverdir Hazret-i Hakkın habîbi sevgili bir dânesi Oldugıyçün oldu âlem hüsnünün dîvânesi Zât-ı pâkindir sebeb bu âlemin îcâdına Olmasa teşrîfin olmazdı cihân kâşânesi Yâ Resûlallâh visâlin bezmine şâyeste kıl Tâ gönül olsun şarâb-ı aşkının mestânesi Âşıkın ancak murâdı hazretindir kim ola Âşinâ-yı bezm-i hâssın âlemin bî-gânesi Genc-i aşkın mahzeni olmuş Sezâyî gâlibâ Hiç imâret istemez bu gönlünün vîrânesi Kalem-i sun‘-ı ezel her ne ki tahrîr etti Kayd edip sahf-ı ebedde anı takdîr etti Evvel ü âhiri bir noktada cem‘ etmişidi Fasl için bast-ı hurûf eyledi teksîr etti Sür‘at-i devrile bir dâire çekmiş nokta Baksan ol dâirede noktayı tasvîr etti Koydu ol noktanın aynını gönül dîdesine Merdüm-i dîdeyi aksi ile tenvîr etti Nükteyi duydu Sezâyî dehen-i yârı sorup Noktanın sırrını âriflere takrîr etti Yere teşrîfin şeref verdikte ey âlî-cenâb Gıbta edip der felek yâ leytenî küntü türâb53 Çöpce gelmez merdûm-i dânâya dünyâ-yı denî Almaz erzân diye erzen dânesine erzeni 53 Keşke toprak olsaydım. Nebe/39-40 RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1759 Şâm u Irak u Hinde gider tâlib-i visâl Bir hatve denli âşıka Bağdâd ırâk değil Dûr eyledin rakîbi derinden hele şehâ Gitsin tefahhus etme cehennem bucağına Sezâyî-i Diğer Nâmı Turak’tır. Asr-ı Süleymân Hânî şuarâsından ve dergâh-ı âlî bendelerindendir. Bu beyt güftârındandır. Beyt Vârını gel şol kadar yolunda döktü saçtı kim Kaldı egninde hemân bir pârelenmiş pîrehen Sâmî Nâmı Mehmed’dir. Kalıpçı esnâfından Hâfız Hasan Efendi nâm zâtın ferzend-i dirâyetmendi olup bin iki yüz doksan iki sene-i mâliyesinde Kuşcu Doğan Mahallesi’nde kadem-nihâde-i âlem-i vücûd olmuştur. Ba‘de tekmîli’l-isti‘dâd Edirne mektûbî kalemine dehâlet ve müdâvemetle orada Küçük Sâmî Efendi demekle şöhret bulmuştur. Bu gazel zâde-i tab‘-ı nevresîdeleridir. Gazel Ey perî-rû dilde gamzen açtı bir sevdâ-yı nev Etti sevdâdan zuhûr bir cevr-i cân-fersâ-yı nev [s.493] Nûr-ı dîdem nâr-ı aşkın cânımı yakmaktadır Sûz-ı tenden dilde hâsıl oldu vâveylâ-yı nev İn‘itâf ettikçe nazrem turre-i zer-târına Hâsıl eyler izdiyâd-ı aşkıma ilcâ-yı nev Merhamet kıl ey dirîg-i lutf eden mehpâre sen Yoksa kânûn-ı mahabbet mi bu istignâ-yı nev Hüsnünün meftûnu Sâmî muntazırdır lutfuna Ey perî-rû dilde gamzen açtı bir sevdâ-yı nev Sa‘dî Nâmı Abdurrahman’dır. Dersi‘âmdan âheriyân Köse Hâfız Mehmed Efendi’nin ferzendi ve sâbıku’z-zikr Hilmi Mehmed Efendi’nin büyük birâderidir. Bin iki yüz doksan iki sene-i mâliyesinde Nîşdoğan Mahallesi’nde pâ-nihâde-i sâha-i vücûd olmuştur. Tahsîl-i isti‘dâddan sonra tarîk-i kitâbete sülûk ederek Edirne dâire-i askeriyesi küttâb sınıfına iltihâk eylemişti. Bin üç yüz on dokuz senesi Zilhiccesinin yedinci gününe müsâdif bin üç yüz on sekiz martının dördüncü Pazartesi günü 1760 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si irtihâl etmekle Buçuktepe Tabya civârındaki kabristanda defn olunmuştur. Bu eş‘âr zâde-i tab‘larıdır. Na‘t-ı Şerîf-i Murabba‘ Nâm-ı ulviyyet-penâhındır habîb-i kibriyâ Kalb-i hikmet iştimâlin mecma‘-ı zâr-ı Hudâ Şer‘-i pâkinle sipihr-i dîni kıldın pür-ziyâ İlticâsıyla tefâhür eyledi insaân sana İftihâr etti visâlinle senin arş-ı berîn Zâtını etti cenâb-ı kibriyâ yâr-ı güzîn Cümle-i vasf-ı şerîfindir şefî‘ü’l-müznibîn Ser-nigûndur dergehinde kâinât ü mâsivâ Tuttu elhân-ı salât-ı ümmetin her bir yeri Kapladı şevkinle envâr-ı hidâyet hâveri Âlemînin ser-te-ser oldu mu‘azzam serveri Dergeh-i Hakda ulüvv-i pâyen etti i‘tilâ Hazret-i bârî seni mihr-i risâlet eyledi Kâinâta hâdî-i râh-ı sa‘âdet eyledi Zât-ı pâkin âlemîne ayn-ı rahmet eyledi Pertev-endâz oldu nûrunla semâ-yı ihtidâ İndi Kur’ân-ı azîmü’ş-şân ulüvv-i şânına Verdi cân nâsûtiyân gevher-feşân elhânına Eylemiştir ilticâ çün sâye-i ihsânına Eyle Sa‘dî’ye şefâ‘at yâ Muhammed Mustafâ Gazel Bakın bakın ne kadar da hazîn tebessümü var Tebessümünde de ulviyyetin tecessümü var Geçirdi gamzesini ta serîr-i câna kadar Nigâhının dile pek şanlı bir tahakkümü var Hezâr dil ser-i bâmında nâle-sâz oluyor Ol al yanaklarının güllere tekaddümü var Müdâm mest-i mahabbet ederse çok mu beni Bakın ne rütbede sevdâ-fezâ tekellümü var Kemâl-i sûziş-i sevdâmı bârî arz edeyim Rübâb-ı kalb-i nizârın bu gün terennümü var RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1761 Esîr-i aşkı da olsam revâ o gonce-femin Bakın bakın ne kadar da hazîn tebessümü var Su‘ûdî Nâmı Mehmed’dir. Kâmûsu’l-A‘lâm beyânınca Sultân Murâd Hân-ı Sâlis devri şuarâsından olup Edirneli’dir. Ebu’ssuûd Efendi’nin dersine mülâzemet edip Süleymâniye müderrisi silkine geçmiş idi. Şu beyt onundur. Beyt Görmeyince rû-yı yâri düştü sînemde bere Tıfl-ı eşkim urdu kendin ağlayıp yerden yere Ancak Zeyl-i Şakâyık’ta Atâî merhûm bu zâtı Niksârî Emir Hüseyin oğlu olmak üzere beyân etmiş ve şu gazeli de onun [s.494] olmak üzere inbâ eylemiştir. Gazel Ehl-i tecrîd dilâ mültefit-i mâl olmaz Terk-i dünyâ-yı denî etmeyen abdâl olmaz Ne aceb gülşen olur gülşen-i hüsn-i dildâr Yaz u kış bülbül-i şûrîdeleri lâl olmaz Âşıkın işi o kâr râst gelirse yâre Elif-i kâmet-i dilber gibi bir fâl olmaz Dokunur hâtırına murg-ı dilin nâvek-i yâr Ne kadar olsa yine münkesîrü’l-bâl olmaz Rûzigâr ile Su‘ûdî erişir eflâke Hâk-i râh olmakla bir kişi pâmâl olmaz Atâyî’nin beyânına göre bu zâtın Edirneli olmaması iktizâ eder. Sa‘îdî Nâmı Ahmed Efendi’dir. Edirnelidir. Tüccârdan el-hâcc Osmân nâm zâtın âgûş-ı terbiyesinde tahsîle sa‘y u gayret ve ulemânın birinden ihrâz-ı şeref-i mülâzemetle tarîk-i kazâya azîmet eylemişti. Bazı bilâd-ı celîlede icrâyı ahkâm-ı şer‘iye ile bekâm olduktan sonra bin seksen senesi hudûdunda âzim-i dâru’s-selâm olmuştur. Ebyât-ı âtiye âsâr-ı şi‘riyesindendir. Müfredât Erip nihâyete firkat dem-i visâl erişir mi Murâdına dil-i nâ-kâm-ı haste-hâl erişir mi Haste-i ışkız meded dönsün mey-i hamrâ biraz Lâzım olmuştur çekilmek şîşe-i sahbâ biraz 1762 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Yoluna cânımız fedâ edelim Ölmeden borcumuz edâ edelim Zevk-i ışkı anlamaz bilmez mahabbet âlemin Şem‘ gibi eyleyen kesrette vahdet âlemin Etme bu bâzice-bâz-ı dehre çokluk iltifât Aldanıp kalma görüp ya‘ni ki kesret âlemin Sükkerî Nâmı Zekeriyya Efendi’dir. Bosnalıdır. Mezâkî Süleymân Efendi’nin hemşehrisi olup dîvân-ı hümâyûna kâtip olduğu ve bin doksan yedi senesinde Edirne’de fevt olup sâhib-i dîvân idügi Sicill-i Osmânî’de mezkûr ve Safâyi Tezkiresi’nde dahi Mezâkî Efendi’nin terbiyesiyle kesb-i ma‘ârif etmiş inşâsı hûb ve hattı mergûb olmakla dîvân-ı hümâyûna kâtip olmuş idi diye mastûrdur. Bu eş‘âr onundur. Nazm Nedir o turralar ol şûh-ı dil-nüvâzımda Ki halka halka olur gerden-i niyâzımda Yanıp yakılmada bî-ihtiyâr olup hayfâ O şem‘-i hüsnü arattım bu şeb-güdâzımda Beyt Dâğdan fehm olunur sûz-ı derûn-ı uşşâk Lâleden küşte-i gam hâk-i mezârın biliriz Selîsî Edirneli Avarazâde Mustafa Efendi’dir. Bin elli iki târîhinde Edirne’ye kadı olduğundan tercemesi kudat sırasında (117) numaradadır. Bu gazel mahsûl-ı tab‘-ı dürerbârlarıdır. Gazel Var idi dillerde çoktan ârzû-yı nevbahâr Açılıp ezhâr şimdi geldi bûy-ı nevbahâr Makdeminden var ise aldı haber bâd-ı sabâ Devr edip etrâfı eyler cüst ü cû-yı nevbahâr Leşker-i ezhâr geldi aldı mülk-i gülşeni Nola olursa müzeyyen çârsû-yı nevbahâr Rûy-ı gülşende zuhûr etti benefşe câ-be-câ Gûyiyâ kim geldi hatt-ı müşk-bûy-ı nevbahâr Açılıp gülzârda güller Selîsî oldular Her birisi bir civân-ı hûb-rû-yı nevbahâr RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1763 [s.495] Süvârî Asr-ı Süleymân Hânî şuarâsından olup evâil-i hâlinde sanatı cân-bâz ve musâhabeti dil-nüvâz idi. Sonraları tasavvufa meyl edip hângâh sâhibi şeyh-i pâk-bâz oldu. Bu beyt âsâr-ı güftârındandır. Beyt Halka-i zülfünde cân u dil mu‘allaklar döner Birbirine karşı oynar san iki cânbâzdır Sevdâyî Nâmı Ahmed Çelebi’dir. Edirnelidir. Edirne Murâdiyesi’nde hânende idi. Dokuz yüz doksan dokuzda Galata’da fevt oldu. Bu eş‘âr güftârındandır. Gazel Düşnâm hoş gelir dile medh ü senâ gibi Yazıp getiririm başım üzre duâ gibi Atma yabana tîr gibi doğruyum beni Bağrına basma eğridir agyâr yâ gibi Her subh u şâm mihr ü meh ey sîmyâ-yı hüsn Durur kapında bende-i zerrîn-kabâ gibi Ben kulunu rakîb ile şâhâ mukâbil et Germ oluben kapayım anı kehrübâ gibi İletmeye peyâmımı sen şâh eşiğine Peyk-i revinde olmaya bâd-ı sabâ gibi Kûyun gedâsı olalı Sevdâyî Hüsrevâ Ulular ana izzet eder pâd-i şâ gibi Gazel Mecnûn ola mı bu dil-i dîvâneye benzer Zencîr ola mı turra-i cânâneye benzer Zâhid saçı sevdâsına Sevdâyî gibi düş Tâ kim bilesin sen de bu sevdâ neye benzer Câm-ı leb-i la‘lün gibi sâfî bulunur mu Bir dâfi‘-i gam sâgar-ı peymâneye benzer Aşkın meyini şol kadar içer ki gören der Şol ârifi gör kim hum-ı meyhâneye benzer Nazm-ı dil-i Sevdâyîyi cân gûşuna rabt et Kim her biri bir lü’lü-i dürdâneye benzer Gazel Gözünü ehl-i nazarlar görüp âhû dediler Bir dem insana enîs olmadı âh o dediler 1764 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Sûfîler vecde varıp mest gözün şevki ile Kodular mescidi meyhâneye yâ hû dediler Cûybârın ser-i kûyunda görenler gözümün Geçmeye havf kılıp kanlıdır ol su dediler Bezm-i gülşende lebin vasfını mutrib okudu Ana kumru vü kebüter dahi kû kû dediler Etti derd-i dili Sevdâyî etıbbâya su’âl Leb-i dilberdir ana şerbet-i dârû dediler Sûzî Evâhir-i devr-i Sultân Mahmûd Hân-ı Evvel asrı şuarâsındandır. Bu gazel mahsûl-ı tab‘-ı dürerbârlarıdır. Gazel Kâr etti gamın cânıma sultânım efendim Rahm eyle bu efgânıma sultânım efendim Ağlatma beni hâlime rahm eyle kerem kıl Bak dîde-i giryânıma sultânım efendim Hecrinle beni öldürüp ey şâh-ı cihânım Gel girme benim kanıma sultânım efendim Kaldım yalınız derd ile ahvâlimi sormaz Gelmez nideyim yanıma sultânım efendim Gün gibi tulû‘ ede mi bir gün dahi bilmem Bu hâne-i vîrânıma sultânım efendim Var arz-ı selâm eyle demiş ömrü çok olsun Ol Sûzî-i nâlânıma sultânım efendim Mûsikîler sırasında tercemesi mezkûr Haffafzâde Hüseyin Efendi bu gazeli bestelemiştir. Şeyhî Çelebi Câmii imâmı olup 1137 târîhinde vefât eden mesbûku’t-terceme Süleymân Efendi’nin seng-i mezârının mahkûk târîh-i vefâtı merhûm Sûzî’nindir. [s.496] Sehî Bey Şâir-i meşhûr Necâti Bey’in mürebbâsı imiş. Kâtib-i dîvân iken Edirne’de Dârü’l-hadîs mütevellîsi olmuştu. Rûm’da Tezkiretü’ş-şuarâ cem‘ edenlerin birincisi bu zâttır. Dokuz yüz elli târîhinde intikâl eylediği Enîsü’l-müsâmirîn’de mezkûrdur. Hasan Çelebi Tezkiresi Edirne’de Dârü’l-hadîs mütevellîsi iken Tezkiretü’ş-şuarâ cem‘ edip mertebesinden ziyâde mansıb ricâsıyla bu ebyâtı demiş ve Sultân Süleymân’a vermiştir. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1765 Şiir Ne ettim bilmezem ben pîrliğimde Ki kapından sürüldüm pîrligimde Nola ihsân-ı sultân olsa mebzûl Koca kul kapısıdır olsa makbûl Dokuz yüz elli beşte vefât eyledi. Mükemmel ve müretteb dîvânı vardır, demiştir. Mevlânâ Âşık Çelebi Tezkiresi’nde dahi Edirnelidir. Evâhir-i ömründe bölükten tarîk-i tevliyete girip Ergene’ye ve bazı imârete mütevellî ve çok seneler mu‘ammer oldu demiştir. Âtîdeki ebyât güftârındandır. Künhü’l-Ahbâr’dan menkûl na‘t Serv-i gülzâr-ı risâletsin Sehî dervîşini Sâye-i rahmetten etme yâ Resûlallah cüdâ Enîsü’l-Müsâmirîn’den menkûl nazm Dağlar halkası giydirdi zırıhlar tenime Cebe satmak nic’olur göstereyim düşmenime Hak oğuldur yakadan geçme bugün eşk-i yetîm Tıfl iken dâhî bırakmıştı gözüm dâmenime Sînede derd ü gamın dâğını setr etmek için Düğmeler taktı yaşım katresi pîrâhenime Sîmden heykel asar boynuma gûyâ meh-i nev Doladıkça kolunu yâr benim gerdenime Hasan Çelebi Tezkiresi’nden menkûl beyt Gün gibi yüksekte uçar varsa kûy-ı yâre su Yardan uçar göresiz bir gün ol bî-çâre su Sehî Bey’in Heşt-Behişt tesmiye eylediği Tezkiretü’ş-şuarâ’sı dersaâdette Fâtih Kütüphânesi’nde mevcûttur. Seyrî İbni Nakkâş Muhammedü’l-Hâdî Nâmı Ömer’dir. Bin iki yüz elli dört târîhinde Edirne’de Şah Melek Mahallesi’nde kadem-nihâde-i sâha-i vücûd olup hâiz-i sermâye-i isti‘dâd ve bâlig-i mertebe-i akl-ı müstefâd oldukta asâkir-i zabtiye silkine dehâlet ve îfâ-yı hüsn-i hizmetle mülâzim rütbesini ba‘de’l-ihrâz açığa çıkarılmakla çarşıda bir dükkân küşâd ederek arzuhalcilik sanatıyla iştigâle mübâderet ve ol sûretle istihsâl-i esbâb-ı maîşetle imrâr-ı vakt u sâat eylemekte bulunmuştur. Bu gazel güftârındandır. 1766 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Gazel Müfredât Mest olmuş iken halk-ı cihân câm-ı tama‘dan Âsûde değil çâre nedir dâm-ı tama‘dan Çâr unsur ile olduğiçin fıtrat-ı âdem Tahlîs edemez kendini âlâm-ı tama‘dan Nâmûsa bedel mâl ile cândan geçen ârif Yâd olmadı Kârûn gibi bednâm-ı tama‘dan Takdîre neden eyleyelim sehv ile bühtân Noksanlığımız zâhir iken tam tama‘dan Ahkâm-ı kazâ Seyrî-i üftâdeyi encâm Kurtardı hele olmayacak ham tama‘dan Vuslat-ı yâri anıp ömrüm olunca yanarım Mâl-i hulyâ ile bî-hûde geçen günlerime Nîk ü bed eylediği her kişinin kendinedir Kimseyi hor göremez bilse eğer kendi nedir [s.497] Seyfî Veli Dede Dergâhı post-nişînlerinden şuarâ sırasında tercemesi mezkûr Gülşenî Müsellim Efendizâde Şeyh Mehmed Vefâ Efendi’nin dâmâdı ve halîfesi Taşlık Medresesi müderris-i esbakı Hattât Hâfız Mehmed Seyfü’ddin bin İsmâil Efendi’dir. Bin iki yüz otuz üç senesi Şevvâlinin on dokuzuncu günü irtihâl-i dâr-ı bekâ etmekle Lârî Câmii kurbunda Veli Dede Türbesi’nde medfûndur. Bu arabî ebyât mahsûl-ı tab‘-ı dürerbârları olup bin yüz seksen altı târîhinde hatt-ı destiyle yazılmış olan levhadan istinsâh edilmiştir. Nazm-ı arabî RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1767 Türkî eş‘ârına dest-res olunamadı. Seyfî-i Diğer Dersiâmdan ve tarîkat-i aliyye-i Nakşibendiye meşâyih-i kirâmından ve Sultân Bâyezîd Mahallesi ahâlisinden Ortaköy kazası bidâyet mahkemesi riyâsetinden mütekâ‘id ve tercemesi ulemâ sırasında mesbûk Karinâbâd kazası müftî-i esbakı pîr-i rûşen-zamîr Ali Seyfi Efendi’dir. Bu matla‘ mahsûl-ı tab‘-ı fâzılâneleridir. Gazel Çün dilde karâr eyledi ma‘kûs-ı hayâlin Görsem de olur görmesem ol mâh cemâlin Eğdi serini şerm ile şimşâd ile arar Gülşende görüp serv ü çemen kadd-i nihâlin Baktım ruh-ı mehpârene ey mâh-ı münîrim Çeşmim kamaşıp görmedi seyyâre-i hâlin Sabr eylemez oldu sanemâ bu dil-i nâ-çâr Gamzeylemede gün-be-gün ol çeşm-i gazâlin Seyfî sühan erbâbına hizmette mukîm ol Dâmânına düş peyrevi ol ehl-i kemâlin Matla‘ Cebîninde o dilber zülf-i müşkin aralanırmış Döküp gül-femle ruhsâre izârın karalanırmış Harfü’ş-Şîn Şâdî Bin iki yüz elli beş senesinde Hacı Hallaç Mahallesi’nde mütevellid Hasan Baba nâm bir fakîrin ferzend-i ercümendi Seyyid Ahmed Efendi’dir ki Seyyid Efendi demekle ma‘rûftur. Mukaddime-i ulûmu Hasfırın Mektebi’nde tahsîl ettikten sonra bin iki yüz yetmiş senesi hilâlinde Edirne askerî mekteb-i i‘dâdîsine dehâlet ve beş sene müddetle mekteb-i mezkûrda ikmâl-i tahsîlden sonra dersaâdette harbiye mektebine nakl ile oraya âit fünûnu tekmîl ederek bi’l-ihrâc uhdesine yüzbaşılık rütbesi tevcîhiyle Bağdâd’a i‘zâm ve bir müddet sonra Manastır’a tahvîl ile nâil-i merâm olup müteâkıben bin iki yüz seksen üç târîhinde me’zûnen dersaâdete gelmiş ise de az müddet mürûrunda vefât etmiştir. Bu ebyât âsâr-ı şi‘riyesindendir. 1768 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Beyt Giryeden hamz-ı müvelled âha memzûc olmasa Gark olurdu eşk-i dîdem ile kimyâ-hâneler [s.498] Velehû Nazm Gösterip mecmu‘a-i berkinde bir a‘lâ gazel Ol sühandân bülbülü medhûş u hayrân etti gül Gûş edince Şâdiyâ bu nev-zemîn eş‘ârını Bülbüle tanzîr için ol demde fermân etti gül Velehû Ye’s ü gam mı âşıka cânâ zuhûr-ı hüsn-i hat Levh-i beyza itibar olmaz karası olmasa Eylemezdi Şâdî-i bî-çâreden vaslın dirîg Ger anın gibi o şâhın bin gedâsı olmasa Şâhidî Enîsü’l-Müsâmirîn ve Künhü’l-Ahbâr beyânınca Ebu’l-feth Sultân Mehmed Hân hazretlerinin şehzâdeleri Sultân Cem hazretlerinin defterdârı idi. Edirnelidir. Sanâyi‘ ve tevriyeden âzâde bazı sâde eş‘ârı vardır. Bu ebyât ondan nümûnedir. Müfredât Çeşme-i Hızr diyen câm-ı Sikender lebine Yaraşır âyîneden top dese gabgabına Gâh olur kîsem dolu pır pır döner bâzârda Gâh olur hâli bana bâzârı pır pır döndürür Dedim kim görmedim cânâ senin gibi güzel gözler Dedi kim görmedim ben de senin gibi güzel gözler Şeref Veli Dede Dergâh-ı şerîfi şeyhi Şerefü’ddin Şuayb Efendi’dir. Dergâh-ı mezkûrda şeyh olan Seyfullah Efendi’nin ferzend-i mihteri ve Şeyh Talat Efendi’nin birâderidir. Bin iki yüz elli yedi hilâlinde Edirne’de Sabûnî Hacı Halil Mahallesi’nde pâ-nihâde-i âlem-i nâsût olup kemâlât-ı ilmiyeyi tahsîl ve âdâb-ı tarîkat-i aliyyeyi tekmîl ettikten sonra irsen pederleri makâmına şeyh olmuştur. Vâki olan talep üzerine göndermiş olduğu âtîdeki gazeller güftâr-ı füyûzât-disâr-ı mürşidânelerinden nümûnedir. Gazel Kayd-ı imkânla bulunmaz rûh-ı men me’vâ-yı ışk Şeş cihetten taşra tayrân eyledi ankâ-yı ışk Çünkü rabbi zidnî fîke dedi sâlâr-ı rüsul Vâdi-i hayrette iskân eyledi âlây-ı ışk RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1769 Gazel Efser-i dâg-ı cünûnu başına tâc etmeden Eyleme bî-hûde ey dil da‘vâ-yı Leylâ-yı ışk Âkılâne hâl-i ışkı eylemek tefhîm güç Çün hurûf-ı lafz u savta çıkmadı ma‘nâ-yı ışk Saykal-ı tevhîd ile bulsa derûnun incilâ Görünürdü sana andan çehre-i ra‘nâ-yı ışk Cân u baş versen gerektir işbu yolda hâsılı Nakd-i tenle alınır sanma beyim kâlâ-yı ışk Mazhar-ı esmâ-i Hakdır cümle eşyâ ey Şeref Eyle ibretle nazar kim olasın dânâ-yı ışk Reng ü elvân-ı cihânla etme cânâ ittisâf Sil gönülden gayr fikrin etme kendin sîne-sâf Nûr-ı irfân ile keşf et anla nefsin hîlesin Kıl sefer mülk-i derûna eyle dil beytin tavâf Taht-ı dilde hükm edip ey şâh dîvân etmeye Çün gerektir nefs ile çok ictihâd u ihtilâf Hakka vuslat ister isen ser-fürû kıl âdeme Âdem-i ma‘nî durur zîrâ hakîkatde mutâf Vâkıf-ı esrâr olan bir kâmilin gir kalbine Ey Şeref bulmak dilersen dü-cihânda sen mu‘âf [s.499] Şerîf Edirneli’dir. Tarîk-i Uşşâkî müntesiblerinden ve Sultân Selîm-i Sâlis asrı şuarâsından olup eş‘ârı şütür-gürbe kabîlindendir. Gazelden müfrez bu beyt onundur. Beyt Görmedim bunda Şerîf gibi aceb âşüfte-dil Kande bir şûh-ı cihân görse hemân meftûn olur Âtîdeki gazel dahi hattatlar sırasında mesbûku’t-terceme Boşnakzâde Mehmed Efendi hattıyla bir levhada Salı Tekkesi’nde ziyâret olunmuştur. Gazelden Müfrez Çün tarîkin şem‘ine pervânedir uşşâkiler Himmet-i pîrân ile merdânedir uşşâkiler Öyle bir zât-ı Hüsâmeddîn mürüvvet kânıdır Lutf eder âşıklara şeyhânedir uşşâkiler Gel Şerîfâ koma elden dâmen-i Şeyh Mahmûd’u Pâk eder her gevheri yekdânedir uşşâkiler 1770 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Şu‘a‘î Gâzi Mihal Bey Mahallesi’nde bir debbağın oğlu olup yeniçeri zümresinden idi. Bin yirmi târîhinde intikâl eyledi. Bu eş‘âr âsâr-ı şi‘riyesindendir. Gazel Elem çekme çatıp ebrûların kat kat kemân eyle Beni tek nâvek-i dil-dûzuna bir kez nişân eyle Urûc etmem ser-i kûy-ı safâ-bahşın koyup ey meh Gerekse çarha havrâ kâkülünden nerdübân eyle Benimçün sana düşmen cânı kurbân eylemez dermiş Halîlim işte tîgin işte boynum imtihân eyle Gubâr-ı makdemidir tûtiyâ-yı hâki cânânın Sabâ lutf et getir çeşm-i alîle armağân eyle Şu‘â‘î ışk-ı cânânı sakın nâ-ehle keşf etme Mahabbet sırrını cân gibi sînende nihân eyle Gazel Vermesin yüz açılıp ol rûy-ı zîbâ kimseye Muntazır olmasın o mir’ât-ı mücellâ kimseye Âl edip dâim müdâm ayak dolar bezm ehline Hürmet etmez sâkiyâ câm-ı musaffâ kimseye Âşıka yaklaşmaz âdemden perî-veş gizlenir Ol melek-sîret perî yüz vermez asla kimseye Bulmadım bir âşık-ı şûrîde hâlim ağlayam Vermesin derd-i derûnum Hakk Teâlâ kimseye Devr-i hüsnünde Şu‘â‘î bendene cevr eyleme Dostum bâkî değildir işbu dünyâ kimseye Velehû Nola bî-çâreler gitse dilâ cânânın ardınca Yürürler bendeler zîrâ şeh-i devrânın ardınca Müsellemsin Şu‘â‘î sen gazelde ehl-i nazm içre Kıyâsım bu varan sensin şeh-i Selmân’ın ardınca Şuglî Nâmı Ahmed’dir. Şuglî mahlasıyla tercemesi hattatlar sırasındadır. Âtîdeki eş’âr onlarındır. Müseddes Gazelden Müfrez Beyt Bülbülân eş‘âr-ı aşkı okuyup bağlar sufûf Gonce-i levh üzre cânâ sanki şebnemdir hurûf RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1771 Feth edip gülzâr-ı vechin gösterir verd-i elûf Andelîb eyler niza‘lar şâyed olmaksa vukûf Tıfl-ı çâğı mevsimindir ey cemâli nev-şükûf Mâil-i verd-i cemâlin nev-bahâr ister mi hiç Başka gazeliyâtına tesâdüf olunamadı. Zindanaltı’nda Tatar Hân Kabristanı’nda bir mezar taşında bu târîh görüldü. Târîh Pür-kerem Hacı Mehmed ibnü’l Hacı Hasan Ehl-i fakra merhamet eyler işi himmet idi [s.500] Gitti dünyadan bekâya artıra Hakk rahmetin Kân-ı mürvet âleme cismi bütün rahmet idi Yâ ilâhî meskenin firdevs enîsin Ahmed et Saf-dil kesbiyle kârı farz idi sünnet idi Okuyup bir fâtiha Şuglî dedi târîhini Hak bu ki pür-cûd idi hakkâ velî ni‘met idi Bu târîh dahi Uzun Mezarlık’ta Hacı Receb Fırını karşısında bir kabir taşındadır. Târîh Mustafa ibni Muhammed bir gül-i ra‘na idi Gitti dünyâdan bekâya hâif ol bülbül-nevâ Okuyup bir fâtiha Şuglî dedi âlem görüp Rahmet eyle yâ ganî târîhtir mugnî ana Şifâyî Tarîk-i Gülşenî fukarâsından mühr-keş Abdü’l-bâkî Efendi’dir. Fenn-i tıbta mahâreti olduğundan mahlas-ı mezbûru ihtiyâr etmişti. Arabistan ve İran memâlikinde bir çok zamân seyâhat ettikten sonra Edirne’ye gelerek Sultân Bâyezîd Hân-ı Sânî Dârü’ş-şifâsı’nda reisü’l-etıbbâ olup güzârende-i eyyâm ü leyâl iken bin yetmiş beş senesi hudûdunda râh-ı nefesi beste-dem ve gavta-hâr-ı deryâ-yı adem oldu. Bu ebyât onlarındır. Nazm Şâh-ı aşkın bir vezîr-i kârdânıdır gönül Mülk-i Rûm’un hak bu kim sâhib-kırânıdır gönül Okların gözler o hûnrîzin şikâf-ı sînede Ey Şifâî kal‘a-i ten dîde-bânıdır gönül Müfredât Servin cünûnu var diye tahrîk edip sabâ Zencîr ile ayâğını bend etti cûybâr Tâze dilber koluna dâğ yakarsa yakışır Gâyet a‘lâ yaraşır tâze nihâl üstüne gül 1772 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Şekîb Vakâyi‘u’l-Fudalâ beyânınca bin doksan üç senesi Şabânında vefât eden Paşmakcızâde Şeyhü’l-islâm Ali Efendi merhûmun birâder-i kihteri e’s-seyyid Mehmed Efendi’dir. Devlet-i aliyye ile mahrûse-i Edirne’de mülâzemette iken bin yüz bir senesi hilâlinde intikâl eyleyip Edirne’de defn olundu. Bu iki beyit onundur. Müfredât Leb-i cân-bahş la‘l-gûnu onun Râhat-ı cânıdır Şekîbânın Ben ki mihr-i sipihr-i irfânım Hıyre-dâd-ı dû-çeşm-i nâdânım Şevkî Nâmı Yûsuf Çelebi’dir. Edirne’de bir pîre-zenin kulu idi. Sultân Bâyezîd Hân’ın şehzâdeleri Sultân Mahmûd Manisa’da iken Necâti Bey ile Tâli‘î dahi orada olduğundan bunun da şevki galebe edip onların hizmetine varmış idi. Nazmın envâ‘ında mâhir ve aksâmına kâdir ve kasâid ü eş‘ârı be-gâyet musanna‘ ve muhayyel ve dîvân-ı belâgat-unvanı beyne’lenâm makbûl u mütedâvil olduğu Latîfi Tezkiresi’nde mastûrdur. Âtîdeki eş‘âr mahsûl-ı tab‘-ı dürerbârlarındandır. Gazel Evvel kaşın misâlini kılmış müsevvede Yazan hilâl şeklini tâk-ı zebercede Mey-hârenin duâsı nola ola müstecâb Her dem kadeh duâsın okur pîr-i meygede Âşûblar koparsa lebinde hattın nola Şimdi mi oldu bâde-i nâb üzre arbede Med çekti tîg-i gamzesi başıma lutf edip Erdi bu devlet ile gönül taht-ı sermede Kimdir der isen ey yüzü gül Şevkî-i garîb Bir gözü yaşlı yıldızı düşkün felekzede Müfredât [s.501] Yine tutmuş yüzün âyînesini jeng-i siyâh Kim bilir ne nefesi tutulacak âh dedi Gerçi ki vücûdun adem etmiş kişi çoktur Hâl ehli arasında miyânın gibi yoktur RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1773 Dilberler içre şems desem nola Ahmed’e Kim benzemiş cemâl ile nûr-ı Muhammed’e Şerbet-i la‘li gerek haste dile Neye yarar şekerin ez suyun iç Hayâl-i la‘l-i cân-bahşınla cân tenden revân çıktı Ben ağlayayım ağlarsam evimden iki cân çıktı Zülfün esîri sâgar-ı işretten el çeker Zîrâ ki kaydı olana sohbet harâmdır Dirîgâ hasretim kaldı benim sen serv-kâmette Bu gün dünyâda bulmazsam bulam yârın kıyâmette Âh eyleyicek yaş dökülür dîde-i terden Berk-i gül bâdâm gibi bâd-ı seherden Şehîdî Semâhâne-i Edeb beyânınca isminin Hüseyin olması ve nisbeten Seyyid bulunması hasebiyle (Şehîdî) tahallüs etmiştir. Edirnelidir. Ulûm-ı arabiyye ve fünûn-ı edebiyye tahsîli için Neşâti Dede’nin hizmetine kemer-bend ve o sâyede murâdına ermiştir. Hubb-i âl-i abâyı dünyâya değişmiş bir dervîş-i bürehne-pâ imişler. Mücâhede-i nefsile bin seksen iki târîhinde nâil-i rütbe-i şehâdet olmuştur. Şiddet-i mahabbetlerine ve fenn-i şiirdeki mahâretlerine güzel bir muhammeslerinden alınan şu bir kaç beyt şehâdet eder. Muhammes Gazel Mir’ât-ı musaffâ mı değil rû-yı dilârâ Kim görmeyesin anda bugün hakkı hüveydâ Bu pendimi gûş eyle gönül kim budur evlâ Dil verdiğine sıdk ile ver cânını zîrâ Men mâte mine’l-aşkı fekad mâte şehîdâ Her kim diler ise ere her derdine dermân Hâk-i reh-i cânâna ede cânını kurbân Bunu der iken gûşuma erişti hoş elhân Bu mısraı yâd eyle Şehîdî dahi ver cân Men mâte mine’l-aşkı fekad mâte şehîdâ 1774 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Harfü’s-Sad Sâdık Bey Fâizî merhûm Zübdetü’l-Eş‘âr’ında merhûm Sâdık Bey’in eş‘âr-ı kesîreyi müştemil yedi adet dîvânı görüldü. Ve Ahdî Tezkiresi’nde mûmâileyhi sevmeyenler kendisine sirkat-i ma‘nâ isnât edip destresi oldukları gazellerinden Sâdık lafzının sad u dal harflerini hakk u tagyîr ile Sârık şekline korlar idi. Ammâ hilâf-ı vâki idi demişlerdir. Ve’l-hâsıl mîr-i mûmâileyhin hattı hûb ve şiiri mergûb bir şa‘ir-i mâhir idügi ve re’s-i elf hudûdunda vefât eylediği Enîsü’l-Müsâmirîn’de ve dokuz yüz doksan yedi târîhinde irtihâl eylediği Riyâzi Tezkiresi’nde mastûrdur. Bu eş‘âr mahsûl-ı tab‘-ı dürerbârlarıdır. Gazel Leb-i yâkûtuna her dem hatt-ı reyhân getirir Katl-i uşşâka delîl âyet-i Kur’ân getirir Küfr-i zülfün sanemâ şem‘-i şebistân getirir Kaldırıp parmağını şevkile îmân getirir Dem-be-dem kan akıtır merdüm-i dîdem gûyâ Hâcedir Rûmeli’ne la‘l-i Bedehşân getirir Şevk-i ruhsârın eyâ kaşı hilâlim her şeb Zulmet-i gamda banâ şem‘-i şebistân getirir Çekmezem kühl-i cilâ müntenî çünki sabâ Sâdıkâ dîdeme hâk-i reh-i cânân getirir [s.502]Gazel Seni sevdim belâ vü derd ü mihnet ihtiyâr ettim Giyip şâl ü abâyı fakr u zillet ihtiyâr ettim Ben ol kat‘-i ta‘alluk eylemiş abdâl-ı aşkım kim Unuttum şehr-i yârı dâr-ı gurbet ihtiyâr ettim Ben ol hâkister olmuş bir belâlı bülbülüm ey gül Kanâ‘at gülşeninde hâr-ı hasret ihtiyâr ettim Kabâ vü tâcı terk ettim mahabbet hângâhında Mürîd-i pîr-i aşkım künc-i uzlet ihtiyâr ettim Tecerrüd âleminde bir mesîhâ-meşrebim Sâdık Koyup zevk-i visâl-i yâri firkat ihtiyâr ettim Gazel Pervâne gibi yansam olur şem‘-i aşka ben Pervâne eyledi beni bir şem‘-i sîmten Bilmez o âteşîn ruha yanıp yakıldığım Pervâne-vâr şem‘-i şebistâna yanmayan RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1775 Müfredât Sûzunda âteş-i gam-ı aşkunla kâinât Uşşâk şem‘-i şevkine pervâne cümleten Pervâne-veş döne döne cânım fedâ sana Bir gece hâneme gel eyâ şem‘-i şu‘le-zen Pervâneyi yakar diye nâr-ı firâk ile Şem‘in takıldı gerdenine Sâdıkâ resen Sâkî sana göz kıptığını gördü habâbın Alındığı hep o idi meclisde şarâbın Çekilir eşiğine âşık-ı bî-cân saf saf San Süleymân’a gider asker-i mûrân saf saf Safâ bezminde erbâb-ı mezâk ey Hüsrev-i âlem Seg-i kûyun sifâlin yeg tutarlar sâgar-ı Cem’den Cism-i lâgarda görünen sanma yer yer üstühân Çıkmak için cân-ı nâlânım oluptur nerdübân Sâdık Efendi Bin iki yüz kırk yedi târîhinde Edirne’de kadem-nihâde-i sâha-i vücûd olup unfuvân-ı şebâbetinde dersaâdete azîmetle iki yüz altmış dört senesi hilâlinde Enderûn-ı Hümâyûn ağavâtı sınıfına ilhâk olunmuş olduğu Fatin Efendi Tezkiresi’nde ve iki yüz yetmişten sonra vefât eylediği Sicill-i Osmânî’de mezkûrdur. Bu gazel âsâr-ı şi‘riyesindendir. Gazel Attı zencîr-i gamı gerdânıma gerdûn-ı dûn Sana kaldı işimiz gel kande isen ey cünûn Devr-i aks u cevr-i yâr ile eyâ çarh-ı dûtâ Ben sana nettim ki kıldın kâmetim mânend-i nûn Subh-dem sürh-i sipihri sen görüp sanma şafak Her gece mazlûmlar cânın yakıp içtiği hûn Bezm-i âlemde gece sundu şarâb-ı bî-humâr Yağdırır gerçi tolu-âsâ bu câm-ı ser-nigûn Gûş edip derdim kemâl-i hayretinden Sâdıkâ Sînesinde yâreler açtı tabîb-i zû-fünûn Sâlih Efendi Zümre-i sâlihînin ser-bülendi tarîk-i Halvetî meşâyih-i kirâmından Şeyh Sâlih Efendi ibni İbrâhîm bin Mestcizâde Sâlih Efendi’dir ki bin yüz yetmiş senesi hudûdunda terk-i halvet-hâne-i fenâ ederek Edirne’de 1776 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Beylerbeyi’nde cedd-i a‘lâları nâmına mensûb olan Mestcizâde hatîresinde defn olunmuştur. Mûmâileyh bin yüz otuz sekiz târîhinde yüz on iki yaşında olduğu hâlde vefât ettiği ve kable’l-vefât Sultân Ahmed Hân-ı Sâlis hazretleri ziyâretlerine geldiği bir mecmuada ahîren manzûr-ı fakîrânem olmuştur. Bu kıta onlarındır. Başka şiiri görülememiştir. Kıt‘a [s.503]Âyet-i aşkın cihân hep lafzını ezberlemiş Bir müfessir bulmadım ammâ ki tefsîr eyleye Düşte gördüm cümle mahv olmuş vücûd-ı mâsivâ Bir mu‘abbir bulmadım ammâ ki tabîr eyleye Bu kıt‘a ahîren başka nâma da görüldü. Sâlih Baba Kebeyapıcı Mahallesi’nde bin iki yüz elli iki târîhinde tevellüd etmiş ve mahalle-i mezkûrede kâin tarîk-i Kâdirî’den Hacı Memi Dergâh-ı şerîfi post-nişînliğine pederinden irsen nâil olmuş ise de mûmâileyh muahharen Bektâşî tarîkine bi’l-intisâb seyâhat tarîkiyle [ ] …. gidip nâil-i icâzet olduktan sonra Edirne’ye gelerek bazı kesânın mu‘âvenetiyle dergâh-ı mevrûsunu Bektâşî tekkesine tahvîl ile müceddeden inşâsına muvaffak olmuş idi. Bazı ahvâl-i nâbecâsından yani mugâyir-i şer‘-i şerîf harekâtından vâli-i vilâyet Hacı İzzet Paşa’ya şikâyet olunmakla bin üç yüz dört târîhinde mahfûzen Bursa’ya gönderilmiş olduğu hâlde bir müddet mürûrunda me’vâ-yı kadîmi olan Edirne’ye avdetine istihsâl-i müsâade zımmında üç yüz dört sene-i mâliyesi şubatının on beşinci günü mahsûl-ı karîhası olmak üzere vâli-i müşârunileyhe göndermiş olduğu on iki beyti şâmil müseddes kasîdenin matla‘ ve makta‘ beyitleri bunlardır. Kelâm-ı mevzûn kabîlindendir. Nazm Ey gönül işte vatandan yine aldık haberi Kalmadı sînede artık gam-ı âlem eseri Şöyle bir şerh edelim şimdi meşakk-ı seferi İhtiyârlıkta görün netti fakîri kaderi Lutfunun müjdesi etti bu garîbi ihyâ Şân u şöhretle yaşasın Hacı İzzet Paşâ Ey vezîrim sana ahvâlimi ettim icmâl Hüsn-i tedbîrin ile def ‘ olur ancak işkâl Lutfunu işte talebte sözü ettim ikmâl Şânına lâyık olan bir kerecik eyle su’âl RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1777 Sensin ol pâdişeh-i aleme âlemde vekîl Ömr ü ikbâlini müzdâd ede ol rabb-i celîl Sâni‘î Attâr Ahmedzâde Mehmed Efendi’dir. Fenn-i tıbta mahâreti olduğundan İstanbul’da Saraçhâne kurbunda küşâd etmiş olduğu eşribe dükkânında kemâl-i refâh-ı hâl ile ta‘ayyüş etmekte olduğu hâlde havâss-ı edviyeye vâkıf olduğu gibi kimyâya dahi ârif olmak kasd etmiş ise de bazı tedbîrinde ettiği hatâ sebebiyle te’sîr-i eczâ-yı kibrîtiyeden kevâkib-i esnânı bi’l-külliye mütesâkıt olup o ufûnet vucûduna dahi te’sîr etmekle Enîsü’lMüsâmirîn zabtınca dokuz yüz elli üç ve Sicill-i Osmânî beyânınca dokuz yüz doksan üç târîhinde vefât etmiş ve Mısra “Kimyâ-ger be-gussa mürde vü renc”54 mefhûmuna mâsadak olmuştur. Bu eş‘âr âsâr-ı şi‘riyesindendir. Müfredât Zeyn olup berg-i semenle hatt-ı reyhânın senin Bir çukur bostanıdır çâh-ı zenahdânın senin Yûsuf ’ı hûb imiş evvel bilirim Seni amma igen güzel bilirim Nola sen bagrımın başın gözetsen sûfî peymânem Kişinin dost yüzüne bakar düşman ayâgına Hâfız’ın meşhûr mısraını tahmîs etmiştir. Şehâ la‘l-i lebin devrinde her dem âşık-ı şeydâ Gezer humhâne-i mihnette rüsvâyî tek ü tenhâ Çürüttü nakd-i cânı bâde-i aşka ten-i rüsvâ Humâr-ı gussayı def ‘e yetiştir bâde-i sahbâ [s.504] Elâ yâ eyyühe’s-sâkî edirke’sen ve nâvil-hâ 55 Bahâr oldu açıldı gonce-i gülşen temâşâ kıl Yeter künc-i belâda ağlayıp bahtın şeb-âsâ kıl Çemen bezminde dâim merdümün câm-ı musaffâ kıl Yetiş ayş u tarb esbâbını cümle müheyyâ kıl Elâ yâ eyyühe’s-sâkî edirke’sen ve nâvil-hâ Hasûdu uydurup yanınca dilber gitti sahrâya Dikildi kaldı uşşâkın gözü ardınca ol aya 54 Kimyacı (kimya ilmiyle uğraşan) sıkıntı içinde helak olur gider. 55 Gel ey saki! Herkese şarap sun, bize de sun. 1778 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Dirîgâ kılmadı bir kez nazar aslâ bu şeydâya Gubâr-ı gam helâk etti meded kıl câm-ı sahbâya Elâ yâ eyyühe’s-sâkî edirke’sen ve nâvil-hâ Bu gün bir işreti var gülşen-i mecliste hûbânın Piyâle-nûş ederler dem-be-dem ragmına devrânın Cihânı nağra-i yâ hûsu tuttu ehl-i irfânın Budur humhâneler içre dilinde virdi mestânın Elâ yâ eyyühe’s-sâkî edirke’sen ve nâvil-hâ Açıldı gonceler işret demidir şimdi rindâne Piyâle lâle-i hamrâ çemen-zâr oldu meyhâne Salâ et Sâni‘î şimdengerü var ehl-i irfâne Sürâhî der sadâ eyle olup mecliste mestâne Elâ yâ eyyühe’s-sâkî edirke’sen ve nâvil-hâ Sabâyî Edirnelidir. Asr-ı Bâyezîd Hânî şuarâsından Hayre’ddin Efendi’dir. Fenn-i fereste ve ilm-i arûzda kâmil ve tab‘-ı şi‘irin envâ‘ u aksâmına şâmil idi. Arnabud Koca Sinan Paşa Bosna Beylerbeyi iken vâki olan gazavâtını on beş bin mikdârı beyt ile nazm eylemiştir. Mükemmel ve müretteb dîvânı vardır. Bu eş‘âr âsâr-ı şi‘riyesindendir. Gazel Uşşâk eşiğinde sanemâ zillete doymaz Âdem neye doyarsa doyar izzete toymaz Dil yâre-i tîg-i müjene doymadı yârâ Bin yaşasa dünyâda kişi sıhhate doymaz Doymaz gama dil hasret-i hüsne dolaşaldan Hayrân olucak âdem igen ni‘mete doymaz Bin cân verir sohbetinin bir demine dil Kim âşık olan câna doyar sohbete doymaz Çok sundu nigâr ağzıma doymadı dil-i cân Şol haste-i atşân gibi kim sîrete doymaz Câiz tutuben hallini tahkîk ede gördüm Pîr oldu Sabâyî sanemâ zimmete doymaz Nazm İştihâ yalın kılıç hân-ı visâle ermez el Söyleşir ben aç ile agyâre geldiyse ecel Ayn ü mîm ü dâl kim çeşm ü dehân u zülfüdür RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1779 Dil havâss-ı aşka bu üç harf ile eyler amel Müfredât Gül gül etmiş reng-i bâde rû-yı cânânı dürüst Hâledir devr eylemiştir mâhitâb anı dürüst Nâz ile ol serv-kâmet hâke bastıkça kadem Bu Sabâyî haste der yâ leytenî küntü türâb56 Ben nice vasf edem Hasan ile Hüseyni kim İki hümâdurur radiyallâhü anhümâ 57 Lezzette lebin kandi mey-âlûdeye benzer Terlikte tenin sükkeri pâlûdeye benzer Dedim güneş yüzüne kul oldu güzel dedi Dedim saçını dil vatan etti mahall dedi [s.505]Nazm Tok olanlar cümle halkı tok sanar Âç olan âlemde etmek yok sanar Her kim ola sahib-i mâl-i kesîr Ol ne bilir kim nedir hâl-i hakîr Sağ olanlar sayru hâlin anlamaz Haste feryâdını haste tınlamaz Sabâyîzâde Eşrâf-ı kudâttan olup evâhir-i asr-ı Ahmed Hânî’de intikâl eyledi. Vefâtına Mamazâde Hâdî Efendi bu mısraı söylemiştir. Mısra: Aldı gerdenden ecel gürkü Sabâyîzâdeyi Bu iki beyit eş‘ârından nümûnedir. Müfredât Yakıp kül eyleyip yerimi od eder misin Bu nâr-ı firkat içre beni kor gider misin Senden ayırmam ol mehi der idin ey felek Şimdi ne dersin ahdine durmaz döner misin Sabâyî-i Diğer Seyfu’llah Çelebi’dir. Seyyid Rızâ Tezkiresi zabtınca bin dokuz târîhinde Edirne’de vefât eyledi. Bu beyit güftârındandır. Beyt Sabâ o şûha edersen murâdımı i‘lâm Sakın getirme zamîr-i münîrine evhâm 56 Keşke toprak olsaydım. Nebe/39-40 57 Allah onlardan razı olsun. 1780 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Subhî Nâmı Ahmed’dir. İstanbullu’dur. Hezârpâre Ahmed Paşa merhûmun kerîmesinin hafîdidir. Müddet-i medîde Şehremîni rûznamçeciliği hizmetinde evkât-güzâr olup kendisine bazı menâsıb teveccüh ettikçe maraz-ı nikrîze ibtilâlarından bahisle kabûlden rû-yı imtina gösterip aza kanâatla her şeyden ferâgat eylemişler idi. Şiir ü inşâsı ma‘mûr ve hatt-ı nezâketle meşhûr ekser evkâtını kırâ’at-ı tefsîr ü hadîs ile geçirir bir vücûd-ı fâiku’lakrân idi. Köprülüzâde Mustafa Paşa merhûm ile ülfet-i dîrîneleri olmakla bin yüz bir senesinde kendisi Edirne’ye davet olunarak hemân icâbetle Edirne’de ikâmet üzere iken sene-i mezkûrede irtihâl-i dâr-ı bekâ etmekle Kıyık Câmii yani Bürüncekci Câmi-i şerîfi hatîresinde defn olunmuştur. Vefâtına Himmetzâde Şeyh Abdullah Efendi bu târîhi demiştir. Târîh Tâlib-i ilm idi hem gurbette oldu müntakil İki vech ile şehâdet rütbesin verdi Hudâ Bir haber geldikte fevtiçin dedim târîhini Subhî mihr-i meşhedin envâr-ı vechu’llah ola Bu ebyât güftârındandır. Rubâ‘î Zahm-ı dilberle mübâhât eyleyip rûz-ı kıyâm Gösterirler küşte-i tîg-i cefâlar birbirin Vasf-ı ruhsâr u leb-i dilberde Subhî buldular Ma‘ni-i rengîn ile şîrîn edâlar birbirin Velehû Gelir diye o şeh-i fitne-sâza muntazırız Hezâr zâr ile biz de niyâza muntazırız Gelince hatt-ı ruhu el yuduk vefâsından Ki vakt-i şâm erişti namâza muntazırız Velehû Âsîler içindir kerem-i rabb-i cevâd Mahşerde azâbını çeker ehl-i inâd Olmaz kerem-i lutf-ı Hudâ’dan me’yûs Ârâyiş-i dûzah olan erbâb-ı fesâd Müfredât [s.506] Hâk-i pâyin çeşm-i câna tûtiyâ olsun da gör Nûr-bahş-ı dîde-i ehl-i safâ olsun da gör Habâb-âsâ değildir âb ile etrâf-ı sahbâda Hirâs-ı fitne-i la‘linle sâgar dâğ-ber-dildir RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1781 Mehcûr ola sad-merhale âsâr-ı kesâfet Bir lahzada sâkî dil-i nâ-şâh bulunsun Va‘d etmiş iken vuslatını ahdine durmaz Hayretteyiz ikrâr ile inkâr arasında Velehû beyt-i bî-nukat Dilâ âlemde her kârım hele ehl-i kemâl olsa Ana kimse heves-kâr olmasa sevmek muhâl olsa Sabrî Âtîde tercemesi mezkûr İlmî Nâzik nâm bir kadı’nın ferzend-i hünermendi Mehmed Çelebi Efendi’dir. Seyyid Rızâ Tezkiresi beyânınca âlim ü fâzıl ve şiirin her netîcesine vâsıl şâ‘ir-i nâmdâr ve münşî-i rûzigâr mekkâre-i kilk-i dil-pezîri her mazmûn-ı bî-nazîri ne sûrete derlerse komaya ve erganûn-ı nagamât-ı girizgâh-ı fesâhat-ı tedbîri her sâz-ı ma‘ânîye uymaya kâdir idi. Kendileri dahi eşrâf-ı kudâttan olmakla İstanbul’da tavattun etmiş Enîsü’l-Müsâmirîn zabtınca bin kırk sekiz târîhinde Rumeli’nde ve Vakâyiu’l-Fudalâ ifâdesince bin elli beş senesi hilâlinde İstanbul’da vefât edip Edirnekapısı hâricinde Emîr Buhârî Zâviyesi’nde ve Sicill-i Osmânî kaydınca Eyüb’e defn edilmiştir. Müretteb ve mükemmel dîvân-ı belâgatunvânları vardır. Bu eş‘âr güftâr-ı dürerbârlarındandır. Gazel Geldikçe tîri karşı varır izzet eyleriz Dil hânesine kondururuz hürmet eyleriz Yaksak fitil-i dâğı aceb mi buhûr-veş Biz ol perîyi bezmimize davet eyleriz Gamze ile ehl-i aşkı kılıçtan geçirmesin Ol nev-zuhûr-ı fitneye hep minnet eyleriz Geh câm-ı bâde nûş ederiz gâh hûn-ı dil Biz ruhsat-ı zamâna göre işret eyleriz Câdû-yı dehr fırsatımız gözlemekte hayf Sabrî bu hâb-gâhda biz gaflet eyleriz Gazel Arz-ı hüsn et ki nigeh âşık-ı ruhsârındır Dîde-vuslat-ı taleb-i şâhid-i dîdârındır Nice olmaya perâkende per ü bâl-i şekîb Murg-ı dil dâm-zed-i turre-i tarrârındır 1782 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Ey gül-i nâz püser gülşene çık lutf ile Gonce hayret-zede-i kûşe-i destârındır Keştî-i Nûh-ı mahabbet dil-i bî-sabrımdır Mevc-i tûfân-ı belâ şîve-i reftârındır Yılda bir hâline bârî nigeh-i merhamet et Hele Sabrî’de senin âşık-ı gam-hârındır Gazel Gönlüme endîşe-i vasl-ı dilârâdır gelen Hâtıra hep şimdi sâgar gibi sahbâdır gelen Erdi bûy-ı âşinâ cân meşâmmına meğer Çîn-i zülfünden nesîm-i nefha-peymâdır gelen Şâd ol ey rind-i tehî câm-ı harâbât-ı firâk Zerreler dursun mu mihr-i âlem-ârâdır gelen Çıktı bir günlük yol istikbâline sultân-ı subh Meclis-i efrûz temennâ-yı ehibbâdır gelen Eyle pây-endâz ey Sabrî kumâş-ı nazmını Hüsrev-endîşe rahş-ı mülk-i ma‘nâdır gelen Gazel [s.507] Aşk-ı İskender nedîm-i nüktedânîdir gönül Sîne levh-i hikmet Eflâtûn-ı sânîdir gönül Ana künc-i sînede bulmaz zafer her şâh-ı hüsn Gevher-i dâğıyla bir tâc-ı Keyânî’dir gönül Nola anı derd ü gam çekse çevirse dâimâ Geşti-i deryâ-yı aşkın bâd-bânıdır gönül Dûdlar ana alâmettir şikâf-ı sînede Ejder-i aşk-ı cihân-sûzun mekânıdır gönül Yâre açılmaz iken mecliste ağırbaşlıdır Bâde-i câm-ı mahabbet ser-girânıdır gönül Cilve-gerdir dilde ey Sabrî cemâl-i dil-rübâ Dâğ-ı aşk âyînedir âyînedânıdır gönül Gazel Tarh-ı binâ-yı nâz eder ol şâh-ı işve-nâk Bî-diller olsa kûçe-i derd ü gamında hâk Çıkmaz kenâra gavta-zen-i bahr-ı aşk-ı yâr Eyler kişiyi keşmekeş-i bahr-ı gam helâk Hûbân-ı bezm-i subha kalan şem‘a döndüler Mestâne yâr edince gece sînesini çâk RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1783 Hûn-ı hezâr çıkmadı destâr-ı gonceden Taşt-ı gül içre edemedi şebnem anı pâk Engüştüm ile hâmemi Sabrî gören sanar Sarıldı nahl-i gülşen-i ma‘nâya şâh-ı tâk Gazel Meyhâne benim sahn-ı gülistân senin olsun Sâgar benim olsun gül-i handân senin olsun Bülbül dedi kim fâhiteye sözü uzatma Gül nahli benim serv-i hırâmân senin olsun Esbâb-ı belâ üzre nizâ‘ eyleme ey dil Ol gamze benim zülf-i perîşân senin olsun Mihr üzre girih var nedir bil dedin ey yâr Hall eyle anı mülk-i dil ü cân senin olsun Gam kûşesi besdir bize ey tâlib-i dünya Yerden göğe dek bu kühen eyvân senin olsun Zehr-âb-ı gamı mâye-i şevk etti bana aşk Şimdengerü sâkî mey-i rahşân senin olsun Yıllarla karâr et dil-i Sabrî’de dilersen Ey şâh-ı gam ol kûşe-i vîrân senin olsun Nâ tamâm Gazel Bülbül dağıttı nakd-i sirişk-i sürûrunu Güller de sattı savdı metâ‘-ı gurûrunu Dâmân-ı kûhu etti mu‘attar nesîm-i subh Yaktı benefşenin yine minkar buhûrunu Sermâye-i neşâtımızın pîr-i mey-fürûş Tekmîl etti sîm-i arak ile kusûrunu Müfredât Eyyâm-ı gamında salınıp bahr-ı cefâya Baş urdu yine fülk-i dil emvâc-ı belâya Âh u zâr ettiklerim tahrîr edermiş yek-be-yek Defter eylermiş meğer cürm ü günâhım ol melek Gidip Mecnûn cihândan gönlü kaldı hâk-i pâyinde Sifâl-i köhnedir sanman ser-i kûyunda Leylâ’nın Aşk dursun ko mecâzî ise de gönlünde Âb-ı engûr hum içre durarak bâde olur Harâbât ehli kürsiden yıkar bir gün seni vâ‘iz Düşersin mertebenden zem-i pîr-i mey-fürûş etme 1784 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Eşkile eyledim vüzû’ erdi dem-i sabâh-ı aşk Cân gözün açtı nağra-i hayy‘ale’l-felâh-ı aşk 58 [s.508] Sıdkî Asr-ı Sultân Mehmed Hân-ı Râbi‘ ulemâ vü meşâyihi sırasında tercemesi mesbûk Şeyh Saçlı İbrâhim Efendi hazretleridir. Bu beyt mahsûl-ı tab‘-ı dürerbârlarıdır. Matla‘ Bülbül niyâz için güle fasl-ı bahâr arar Âşık mahabbet etmek için gül‘izâr arar Sıfâtî Asr-ı Süleymân Hânî şuarâsındandır. Cerrâhlık san‘atında üstâd-ı kâmil hoş tab‘ ve küşâde-dil kimesne idi. Bu ebyât âsâr-ı şi‘riyesindendir. Müfredât Olmayaydı la‘l-i dilber gibi sükker-bâr şi‘r Olmaz idi âlem içre böyle kıymet-dâr şi‘r Mûy-ı bârîke özel der bir miyânın var senin Gonce nevhîze açıl der bir dehânın var senin Kangı taş katı ise ko başını döğsün rakîb Sen Sıfâtî yâr ile nûş ede gör câm-ı şarâb Safhî Nâmı Mustafa’dır. Edirnelidir. Tavlabaşızâde demekle meşhûrdur. Menâsıb-ı dîvâniyeden şehremîni ve Şıkk-ı Sâlis defterdârı ve Haremeynü’şŞerîfeyn muhâsebeciliği gibi bazı menâsıba nâil olduktan sonra âhir-i ömründe Mekke-i Mükerreme mücâvereti ve Cidde kitâbeti ve badehû Şeyhü’l-haremlik ile ser-firâz olmuşlar idi. Nâ-puhte bir çok eş‘ârı vardır. Bu beyit cümle-i güftârındandır. Kezâ fî Tezkire-i Sâlim. Beyt Koydu gam leşkeri yüz gönlüme hâmûn hâmûn Kara bayraklı alemler ucu gülgûn gülgûn Sun‘î Niyâzî Tezkiresi beyânınca Edirneli’dir. Hamamîzâde demekle ma‘rûftur. Meclis-ârâ zarîf-i nükte-dân bir zât-ı sütûde-sıfâttır. Bu gazel cümle-i güftârındandır. Gazel Âl-i ruhsârına öykündüğü için gül-i ter Yâresin etti kulağınca anın bâd-ı seher 58 Toplanın aşkın felahına gelin. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1785 Yârdan erdi bihamdillah esenlik haberi Şimdi geldi ayağı tozu ile bâd-ı seher Ne aceb hâli var ey sâkî sürâhînin kim El içer kanını ol kendi ziyânına güler Cân verirken gam-ı aşkile anıp dildârı Geçemez dâhî hevâdan bu gönül âh eyler Sun‘iyâ pîre-zen-i dehr seni avlamasın Dost olmaz karı düşmen kişiye eyle hazer Bu gazel diğer Sun‘î’nin idügi ahîren tahkîk edildi. Harfü’t-Tâ Tal‘at Tatar Mehmed Ağazâde Şerif Efendi’dir. Bin iki yüz otuz beş senesinde Edirne’de Hasan Paşa Mahallesi’nde tal‘at-nümâ-yı âlem-i şühûd olup ilm-i kitâbette bir nebze behresi olmak mülâbesesiyle gâh Edirne’de ve gâh Filibe’de kitâbet hizmetinde istihdâm olunmuş ve bin iki yüz seksen dört târîhinde Filibe’de vefât eylemiştir. Eş‘ârı kelâm-ı mevzûn kabîlindendir. Bu gazel güftârındandır. Gazel Sayd edince ben seni ey mâh-veş çektim emek Âteş-i firkatle pişti sînem içre bin semek Uğruna cânım fedâdır hâsıl-ı ömrüm benim Sükker-i vaslından özge âşıka olmaz yemek Meh gibi rûşen iken yandıklarım bezminde hep Böyle söylersin ya bu lâyık mı cânım söylemek Kimse görmez belki sevmezdi cihânda bir güzel Olmasaydı ger derûn-ı çeşmimizde merdümek Râh-ı aşkında senin her demde maksûdum benim Tal‘at-ı mihr-i ruhundan kesb-i envâr eylemek Tal‘atî Dergâh-ı âlî solaklarından Edirneli Mehmed Çelebi’dir. Bin doksan sekiz târîhinde vefât eyledi. [s.509] Sicill-i Osmânî’de târîh-i vefâtı bin seksen yedidir. Ebyât-ı âtiye cümle-i güftârındandır. Nazm Kim görürse lebini la‘l-i bedehşân sanır Seyr eden ârızını mihr-i dırahşân sanır 1786 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Matla‘ Tâze dâğını gören sâ‘id-i sîmîninde Bir nihâl üzre açılmış gül-i handân sanır Câ-be-câ hûnu durur zâhir olan Ferhâd’ın Anı sahrâda gören lâle-i nu‘mân sanır Bin yıl da olsa ömrü kişinin ne kârı var Nûh’un da bir müsâ‘ade-i rûzigârı var Harfü’l-Ayn Âtıf Tarîk-i Sa‘dî meşâyihinden ve Yaya Timurtaş Mahallesi ahâlisinden Şeyh Ali Efendi’dir. Âtide tercemesi mezkûr Hemdem Efendi’nin büyük pederidir. Bin iki yüz yetmiş yedi târîhinde irtihâl etmekle Buçuktepe Kabristanı’nda defn olunmuştur. Onun nutku olmak üzere bu ebyât Hemdem Efendi tarafından verilmiştir. Nazm Ey gönül bâb-ı rızâyı çün gözet şâm ü seher Sen zuhûra tâbi‘ ol lâzım değil sana keder Ehl-i irfân bu cihânda zahmeti bir zevk eder Her bir usrun yusrüne vâkıf olan gam mı çeker Yâr küser ağyâr güler etmek tahammüldür hüner Âsiyâb-ı tâli‘in bir gün merâm üzre döner Âkif Câmi-i Atîk vâizi Şeyh Abdu’rrahman Efendizâde Şeyhü’l-hattâtîn Râsim Mustafa Efendi’nin ferzend-i ercümendidir. Eski Câmi-i şerîf dâhilinde Cennet Deresi demekle meşhûr olan mahall-i mübârekin vasfı hakkında tanzîm ve pederi hattıyla mahall-i mezkûra ta‘lîk edilmiş olan levhada murakkam ebyât bu zâtın güftârından olduğundan kelâm-ı mevzûn kabîlinden ise de buraya terkîm edildi. Başka eş‘ârına dest-res olunamadı. Nazm Bârekellâh vâdi-i cennet oluptur bu makâm Mesken-i ehl-i kerâmet çünki olmuştur müdâm Cem‘ olur cümle velîler bu makâmda rûz u şeb Çün velîler mecma‘ıdır tâ ilâ yevmü’l-kıyâm Kim bu vâdi içre etse âb-ı çeşmin çün revân Olmaya redd Hakk katında bula maksûd u merâm Âkifâ gel bu makâmda sen de et dâim niyâz Hakk Teâlâ ede makbûl cümle hâcâtın tamâm RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1787 Abdü’lhay Sultân Ahmed Hân-ı Sâlis asrı meşâyihi sırasında tercemesi sebk eden Şeyh Abdü’lhay Efendi ibni eş-şeyh Saçlı İbrahim Efendi’dir ki Edirne’de Hızır Ağa Mahallesi’nde tevellüd etmiştir. Bu ilahi onlarındır. İlâhî Ey habîbu’llah Muhammed Mustafa Eyle feyzin ni‘metine ihtidâ Zât-ı pâkin rahmete’n li’l-âlemîn Müznibîne şâfi‘-i rûz-ı cezâ İntisâbım istinâdım sanadır Zâtını elden bırakmam dâimâ Tâ ki cânım tendedir olmam şehâ Bâb-ı lutfundan cüdâ subh u mesâ Kıl şefâ‘at rahm edip Abdü’lhay’a Çünkü sensin şâfi‘-i rûz-ı cezâ Velehû Abdü’lhay nazm Ey gönül sabr et belâya bulasın râhat tamâm Âded-i mevlâ budur sabr ile bulur kul gulâm Dünya vü ukbâ Hakkındır gayriden yok fâide Bî abes sa‘y eyleyip kendini yorma ey gulâm [s.510] Hamd ü şükrü koma elden bes rızâ-yı Hakk budur İzdiyâd-ı ni‘mete verir sebep bil ey hümâm Eyle Abdü’lhay kelâmın muhtasar matlûbdur Tâ olasın ehl-i irfân meclisinde sen imâm İlâhî Rabbinden olur ihsân ey dil niye mahzûnsun Derdine olur dermân ey dil niye mahzûnsun Hakdır seni var eden bî sabr u karâr eden Tevhîd ile yâr eden ey dil niye mahzûnsun Îmâna eren sensin irfânı bulan sensin Dîdârı gören sensin ey dil niye mahzûnsun Tevhîd ile pür-nûr ol irfân ile ma‘mûr ol Dîdâr ile mesrûr ol ey dil niye mahzûnsun Abdü’l-hayy eder âhı bulmağa Hakka râhı Sevmiş güzel Allahı ey dil niye mahzûnsun 59 59 Bu ilahi kitabın sayfaları arasında bulunmuştur. Başlığı şu şekildedir: “Eş-şeyh Saçlı İbrâhim-zâde Eş-şeyh Abdü’l-hayy” 1788 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Abdî Edirnelidir. Zümre-i kudâttandır. Vize kurbunda kâin Saray kasabasında kadı iken bin yirmi hudûdunda intikâl eyledi. Bu matla‘ onundur. Matla‘ Civârımda olan ol âteşîn ruh-ı yâre çarpıldım Ne yâre bel ki arada olan divâre çarpıldım Şâ‘ir-i meşhûr Bâkî Efendi’nin vefâtına bu târîhi demiştir. Târîh Çü çekti ayağın bezm-i cihândan Ecel câmını sundu ana sâkî Dedi fevtine Abdî bende târîh Bilin gitti fenâdan rûh-ı Bâkî 1008 Abdî Buhûrîzâde demekle meşhûr Hattat Abdullah Efendi’dir. Şi‘irde Abdî tahallüs ederdi. Hattatlar sırasında tercemesi mezkûr Kahvecizâde Hâfız Mehmed ibni Osman’ın seng-i mezârındaki târîh bu zatındır. Târîh Geldi bâ lutf-ı Hudâ târîh-i mankût Abdiyâ Eylesin Hâfız Muhammed sahn-ı me’vâyı mekân 1172 Ubeydî Edirnelidir. Nebî Halîfe nâm bir azîzin ferzend-i fazîlet-mendi Abdu’rrahman Efendi’dir. Tekmîl-i tahsîlden sonra Şeyhü’l-islâm Kadızâde Efendi’den mülâzim ve tarîk-i kazâya âzim olmuştu. Zağra-i Atîk’te kadı iken dokuz yüz seksen birde irtihâl-i dâr-ı ukbâ eyledi. Bu mısra vefâtına târîhtir. mısra Âh fevt oldu Muharremde Ubeydî Çelebi Hüsn-i âdâb ile müeddeb ve cemî‘-i ahlâkı mühezzeb ilm-i edvâr ile fenn-i muammâda bî-nazîr ve ebyât-ı eş‘ârı dil-pezîr ve şöhret-i tâm ile âlem-gîr idi. Âtîdeki eş‘âr mahsûl-ı tab‘-ı dürerbârlarıdır. Gazel Deme cânâneye ağyâr ile ülfet etme Seni sevsin der isen ana nasîhat etme Gayre meyl eylemezim diye yemîn eyler ise Mümteni‘dir inanıp ana hamâkat etme Her ne hâlet ki zuhûr eyleye dilberdendir Kimseye anın için buğz u adâvet etme İhtiyâr elde olaydı der idim sana gönül Hûblar zümresine hiç mahabbet etme RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1789 Gazel Gazel [s.511] Gazel Gazel Çünki bunlarla Ubeydî garazın var senin Ehl-i ırz olamadın diye nedâmet etme Ayağım adım atmaz bir yere meyhâneden gayrı Elim bir nesne tutmaz sâkiyâ peymâneden gayrı Koy’a gavgayı ey vâ‘iz kulağım nesne gûş etmez Sürâhî gulguluyla nağra-i mestâneden gayrı Aceb mi zâhidâ hûr u behişte nâzır olmazsam Gözüm hiç nesne görmez şâhid-i kâşâneden gayrı Nice rengîn ü şîrîn olmaya şi‘r-i dil-âvizim Dilim bir nesne zikr etmez leb-i cânâneden gayrı Ubeydî’nin mekânını sorarsan ey perî-peyker Yatağı yoktur ol dîvânenin vîrâneden gayrı Bize yetmez mi kâkül-i dilber Oda yansın yine yarar-ı anber Zülfü ucunda gamzesin gördüm Takınır bir yılan dilli hançer Mihrinin mâili olan almaz Şems mânend eline kâse-i ser Aldı sudan meğer lebin haberin Hacletinden eridi geçti şeker Nakş-ı pâ-yı seg-i nigârımdır Ey Ubeydî felekteki ülker Yaktı yandırdı firâkın beni nâr-ı eleme Yüz tutarsam yeridir cânib-i mülk-i ademe Deyr-i hüsn içre ederlerse letâfet bahsin Ağız açtırmaz o kâfir-beçe hiçbir saneme Ey perî-rû nice pervâz ura evsâfında Kol kanâd olmaz ise dest-i hidâyet kaleme Ey gönül şevk ilinin şâhlığın ister isen Çek sürâhî alemin yürüyüş et ceyş-i gama Rûm’da hâl-i ruhu vasfı ile ol şûhun Nokta kodun be Ubeydî şuarâ-yı Aceme Biziz fenâ yolun irşâd eden ilâhîler Tarîk-i Hakkı ne bilsin bu hangâhîler Biz ol emîr-i serîr-i sarây-ı sırrız kim 1790 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Gazel Nazm Müfredât Ricâl-i gayb oluptur bize sipâhîler Yaraklanıp kimi kalkan kimi kılıçla yürür Zırhlı askerimizdir denizde mâhîler Şarâb-ı sürhile bir sırçada sürâhimizi Başına tâc edinirdi göreydi şâhîler Görüp bu Hüsrev-i nazmın sözündeki sûzu Ubeydî döndü adem kişverine râhîler Yazdığın sûret bî ma‘nîlerin ey mânî Rûhu olsa getirirlerdi ana îmânı Dürr-i dendânın için her ne dem âh eyler isem Tutar ol demde yürek oynaması ummânı Gel seninle varalım öldürelim halkı diye Nâvek-i yârin ayâğına düşer peykânı Gamze-i mesti hayâli göze mihmân olıcak Şiş kebâb etti ciğer yârelerin müjgânı Lebini çünkü Ubeydî deheninden aldın Koma bî-cân yine sun ağzına gelsin cânı Âdemin sâgar-ı ömrüne cihân bir demdir Hey meded ol dahi hûn-ı dil ile hemdemdir Halkı lâ-ya‘kıl eder hâb değildir her şeb Anların gündüzün içtikleri câm-ı gamdır Koçmağa yâri Ubeydî durup ikdâm edicek Dedi câm-ı mey-i la‘lim bir iki iç de yıkıl Alırsın gayret-i akrânile ey tâlib-i mansıb Yâ ukbâda merâtib kat‘ eder yârânı neylersin Ölmeden vaslına ergir bu dil-i nâ-kâmı Görsün ey kâşı hilâlim ko hele bayrâmı Itâbî Nâmı Ahmed’dir. Fenn-i muhâsebette ve ilm-i mukâta‘atta kalem gibi müşârun bi’l-benândır. Bir anda üç dört gazel söylemeye kâdir tîz-tabî‘atlı emsâli nâdir bir şâ‘ir-i mâhirdir. Devr-i Selîm Hânî’de gelen şuarâdandır. Cümle-i güftârından olan bu gazeller Âşık Çelebi Tezkiresi’nden me’hûzdur. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1791 [s.512]Gazel Kızıl güldür desem ruhsârına ol gonce al anlar Hilâle benzetirsem kaşların eğri hayâl anlar Fenâ ehli ne zevk ettiğini bir köhne şâl içre Ne bilsin zerk-pûş olanlar ânı ehl-i hâl anlar Şu kim verdi talâkı pîre-zen dehre ale’l-ıtlâk Ne erlik eylemiştir anı merd olan ricâl anlar Dehânınla miyânın nüktesin bahs eylesen bir gün Bize bir rind-i ârif olsa gelse kîl ü kâl anlar İtâbî gam yeme bilmezse kadrın câhil ü nâdân Yine ehl-i kemâlin kadrini ehl-i kemâl anlar Gazel Zülf ü ruhsârın için şeydâ gönül bir âb göz İşbu yüzden oldular rüsvâ gönül gark-âb göz Baştan aştı mevc-i gam cûş edeli gönlüm gözüm Oldu deniz dîde vü deryâ gönül seylâb göz Düştüler cânâ dehânınla miyânın fikrine Oldular yok yere nâ-peydâ gönül nâ-yâb göz Bâş ü cân içre yerin var tek kadem-rencîde kıl Hâzır olmuştur sana me’vâ gönül ebvâb göz Gamzesinden nice cân kurtulsun ol sengîn dilin Ey İtâbî ola çün hârâ gönül kassâb göz Adnî Nazîf Efendi’dir. Miralayın Şâkir Efendi demekle ma‘rûf bir zâtın küçük mahdûmu olup bin iki yüz altmış bir târîhinde Edirne’de Murâdiye Mahallesi’nde kadem-nihâde-i sâha-i vücûd olmuştur. Henüz çâr-deh sâle sâhib-i hüsn ü cemâl bir civân-ı bî-misâl olduğu hâlde Edirne askerî mekteb-i i‘dâdîsine dehâletle tahsîle sa‘y ü gayret eylemekte olduğu sırada mekteb-i mezbûr şâkirdânından ve sınıf arkadaşlarından âtîde tercemesi mezkûr İslimyeli Afvî Mehmed Efendi kendisine alâka edip mektep şâkirdânından ferd-i âferîde ile ülfet etmemesi için kendisini tehdît etmiş ve bîçâre Adnî Efendi bu sırrı kimseye ifşâ edememekle berâber teklîf-i vâkiın bir yerde ve husûsiyle mektebte kabîlü’l-icrâ olamayacağını ifâde etmiş ise de bu ifâdeden Afvî Efendi mugberr olarak bir Cumartesi gecesi mektep koğuşunda bulunan şâkirdânın kâffesi âlem-i menâmda iken mûmâileyh Adnî Efendi’yi bir el bıçağıyla şâh damarlarından cerh edip o 1792 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si demde müteessiren vefât etmekle Kıyık Kabristanı’nda defn olunmuştur. Bu beyt vefâtına târîhtir. Târîh Geldi bir hayret ehibbâya dediler târîh Kıldın encâmı makarr-ı gülşen-i adni Adnî 1278 On yedi yaşında olduğu halde söylemiş olduğu eş‘ârındandır: Şiir Bir gözün yumsa açar bir gözünü çarh-ı felek Hiç temâşâsına kâni‘ olamaz dildârın Rengden renge kodun gülşen-i nazmın Adnî Gonca gülden dahi rengîn görünür eş‘ârın İzârî Mehmed Efendi’dir. Tahsîl-i kemâlât-ı ilmiye ettikten ve Anadolu kazaskeri Hasan Efendi’den ihrâz-ı şeref-i mülâzemetle müderris olduktan sonra lâübâlî-meşreb olduğu cihetle kuyûd-ı menâsıb-ı dünyeviye ile mukayyed olmayıp bir takım kibâr ü eşrâfzâdelerle ülfet ü ünsiyet ederek onların atâ vü ihsânlarını vech-i ma‘îşet edinmiş ve Künhü’l-ahbâr ifâdesince esnâ-yı tufûliyette serâmed-i civân-ı gül‘izâr olmakla İzârî tahallüs eylemiş ve Mecdî ve Ubeydî ve Emrî kendisinin meclûbu imiş. Dokuz yüz doksan altıda vefât eyledi. Bu eş‘âr onundur. Gazel İçirmiş nîze tîgin yârimin ağzın sulandırmış Yine hicrânını yâd eylemiş gönlün bulandırmış Ruhun yâdına dil gülşende ey gül eyleyip feryâd Uçurmuş bülbül-i zârın huzûrun kuşkulandırmış [s.513] Müşâbihtir demekle sâyesinde ol kaddi şimşâd Getirmiş hâkden servini bâğın ululandırmış Kenâr etmek murâdı görmüş ol serv-i hırâmânı Durup âb-ı revânı gülsitân içre dolandırmış Irakdan tûtiyâ-yı hâk-i pâyin gösterip dildâr İzârî dîde-i giryânımın ağzın sulandırmış Gazel Tabîb derdimi gördü devâdan el çekti Yapıştı nabzıma ben mübtelâdan el çekti Çınar bey’at edip hankâh-ı gülşende Erişti pîr-i hazâna hevâdan el çekti Vefâyı câna satarken o hâce-i hüsne Ne gamz olundu ki bey‘-i vefâdan el çekti RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1793 Gazel Müfredât Demişdi kim bir elim hayra olsun öp elimi İzârî ol şeh-i âlem sehâdan el çekti Sana gül âşık olmuştur kulaktan Okur vasf-ı lebin rengîn varaktan Seni koyup büt-i çîne dayandı Şular kim bâtılı fark ede haktan Gözüm yaşını men‘ etme kapından Akagelmiş durur ol mâ sebaktan Nazar kıl hâlime gûş et figânım Bırakma gül gibi gözden kulaktan İzârî zülfünün bilmez safâsın Şular kim karayı fark etmez aktan Gelmedi sâkî kanâ‘at var iken mey hânede Bir ayağım evdedir bir ayağım meyhânede Dik gelmek istedi kadd-i bâlâ-yı dilbere Tûbâyı diktiler tepesi üstüne yere Nihâlden ayırıp goncesin gülistânın Koparma yüreğini andelîb-i nâlânın Sînene değmeye cânlar veririz ey meh-rû Sen de insâf ede değmez mi elin göğsüne ko Örfî Mahmûd Ağa’dır. Edirne bostancıbaşılarından Sûhte Hacı Ali Ağa’nın ferzend-i hünermendi Bostâniyân Ocağı kethudâsı olup Edirne’de Bevvâb Sinân Mahallesi’nde pâ-nihâde-i âlem-i vücûd olmuştur. Bin yüz seksen altı târîhinden sonra vefât edip İstanbul yolunda Nâzır Çeşmesi Kabristanı’nda Buçuktepe’ye giden yol boyunda pederi yanında defn olunmuştur. Müretteb dîvânı ve dört yüz on iki beyti şâmil Muhabbetnâme-i Örfî unvanlı bir manzûmesi ve Edirne’ye dâir bazı vakâyi‘i hâkî bi’t-tanzîm 1172 târîhinde Edirne pâyitahtını teşrîf buyurmuş olan Üçüncü Sultân Mustafa Hân hazretleri nâm-ı nâmîleriyle ser-levhasını tezyîn ederek huzûr-ı hümâyûnlarına arz u takdîm ettiği muhtasar bir târîhçesi vardır. Hattatlarda dahi zikri mesbûktur. Eş‘ârı pek çok ise de sâdedir. Bu eş‘âr cümle-i güftârındandır. Gazel Fikr-i zülfü ile her şeb bana yoktur râhat Bende baht-ı siyehim koymadı kılca tâkat 1794 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Gehî şâd eylemede âşıkını geh giryân Göricek yârı gelir hâtıra türlü hâlet Su gibi gülşene akmakta dil-i meyyâlim Var ise çıktı yine seyre o serv-i kâmet Sâ‘ati var dediler vaslına yârin amma İzdiyâd olmada gam hâsılı sâat sâat [s.514] Bir nigâh ile eder Örfî cihânı vîrân Nigeh-i gamzesi kıldı dili zîrâ gâret Maklûb-i Mücennah Gazel Nev-bahârın erdi hengâm-ı safâsı nâgehân Verdi her tarf-ı çemen gülzâr-ı cennetten nişân Nahl-i gül uc gösterip berg-i bahârından meğer Bir yeşil yaprağmış gülden hezâra armağân Nâzenînim sebze-zâr olsun kudûmünle çemen Hande-rûyunla açılsın güllerin her gülsitân Neylesin netsin benefşe ser-be-zânû olmasın Sünbül-i zülfün hayâliyle oluptur nâtüvân Nergisin kaldı gözü yollarda açıldı şükûf Lâleler dâğ-ı dilin arz etmeye çıktı hemân Ne aceb resm eyledin zerrîn-i bâğı Örfiyâ Âferîn etti sana cümle sühandân-ı cihân Kezâ Açtı nergis dîdesin hâb-ı tegâfülden sabâ Goncayı etti küşâde sünbül-i nâzik hevâ Almadı zerrîn kadeh sâkî-i gül-rûlar ele Rind-i bezm-i ışk olan bülbül gibi etti nevâ Ey serv-kad gel salın sahn-ı çemende nâz ile Erdi çün fasl-ı bahâr u mevsim-i ayş ü safâ Açılır gül-gonce-i tab‘ın gül ü mülden bu gün Gülşen olsun her çemen şevk-ı neşâtınla şehâ Ol cemâl-i tâb-nâkin hıfzına memur olup Sâye salsın üstüne sultânımın perr-i hevâ Açsa bâğ-ı gül aceb mi böyle bir zerrîn-i pâk Pür-füyûzât-ı mahabbetle derûnun Örfiyâ Gazel Gönlüm ey dilber güzellerden seni hasnâ bilir Gerçi kim hûbân içinde nice müstesnâ bilir RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1795 Hüsnünü seyr eyleyen âyîne-i insâftan Âsumân üzre görünmüş bir melek-sîmâ bilir Ruhların âşüfte eyler bülbülü olsa küşâd La‘l-i handânın senin bir gonce-i zîbâ bilir Oldu dâmen-gîr-i hâr-ı ukde-i hasret meded Çektiğim bir Hakk bilir bir de dil-i şeydâ bilir Kıl inâyet dilberâ bu ‘şık-ı müştâkına Kim seni bu hüsnile Örfî kerem-fermâ bilir Velehû Kıt‘a Devleti çarh-ı denî verse olur mübtezele Devlet-i bâkiye ammâ söz ile girmez ele Gelmesin râyiha-i cîfe-i dünyâ der isen İşi izzetle hemân bâb-ı merâmı rezele Gazel Ömr-i nâzik gûyiyâ nakş-ber-âb Pâyidâr olmaz esâsı çün habâb Her nefes hengâm-ı ayş eyler güzer Çün geçen demler değil mi hem çû hâb Biliriz vakfiyesin âmed ü reft Bu vakıf-hâne yapıldı iki bâb Şart-ı vâkıf herkese gaflet mebâş Berr ü bahrı âlemin hâb-ı serâb Bî-bahâ yektâ gühersin Örfiyâ Ten sadeftir gevher-i rûha hicâb Muhabbetnâmesinin ibtidâsından bu birkaç beyit tahrîr olundu. [s.515] Nazm Cenâb-ı Hakk’a hamd ü şükr bî-hadd Derinden bir kulunu eylemez red Ki âlem hân-ı eltâfına muhtâc Kerîm Allâhımız komaz birin âc Husûsâ aşkıdır sermâye-i cân Anınla feyz alır insân ü hayvân Kulûbün cümlesinde var mahabbet Güherkânı durur diller ne minnet Kimi kânında kaldı zîr-i ahfâ Kimisi işlenip oldu hüveydâ 1796 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si İzzet Nâm-ı nâmîleri Ali’dir. Gonce-i nev-şüküfte-i vücûdu Edirne’de güşâyiş bulup Dâmad Mehmed Efendi demekle şöhret-yâb iken eyyâm-ı saltanat-ı Ahmed Hân-ı Sâlis’te merreten ba‘de-uhrâ hem-âgûş-ı arûs-ı defterî olduktan sonra kadem-nihâde-i rütbe-i sâmiye-i vezâret olan Dâmad Mehmed Paşa’nın oğludur. Cebîn-i cemâlde nûr-ı kiyâset lâmi‘ ve selîkası şi‘r ü inşâ ve eş‘ârını câmi olduğundan vâlid-i mâcitleri mektupçuluk hizmetinde istihdâm edip merhale-i ukbâya âzim oldukta yerine defterdâr olan Osmân Paşa’ya ve ondan sonra defterdâr olan Hacı Mustafa Efendi’ye ve ondan sonra defterdâr olan el-hacc İbrâhim Efendi’ye mektupçu olmuştur. Henüz unfuvân-ı şebâbı eyyâmında sâhib-i tezkire Safâyî merhûma göndermiş olduğu eş‘âr âsâr-ı tab‘iyesinden nümûne olmakla bu mahalle tahrîr edilmiştir. Gazel Mekr-i düşmenden hazer yoktur dile nâ-kâm iken Şerhadan fass-ı nigîn âsûdedir bî-nâm iken Kör eder çeşmin mükâfâtında âhir rûzigâr Şem‘-i meclis sürme-i çeşm-i siyâh şâm iken Reh-revân-ı ışkına âzâdelik düşvârdır Sûret-i her halka-i nakş-ı kadem bir dâm iken Bâis-i işkestegîdir hâsılı encâm-ı kâr Her kederden kışr-ı âsâyiş-geh-i bâdâm iken Düşmen-ârâm olur menzil-res-i hadd-i kemâl Çîdelikte mîveler âsûde-terdir hâm iken Nola âlemgîr ise devr-i hattında güft ü gû Cilve eyler devrde her savt-ı şeb-hengâm iken İzzetâ bîgâne-i irfâna olmaz âşinâ Bikr-i mânâ hâne-zâd u dûde-i ilhâm iken Gazelden müfrez Her katre-i sirişkim eder âşikâr mevc Izhâr eder beli güher-i âbdâr mevc Kâbildir eşk-i âşıka ârâmiş İzzetâ Bu rûzigâr içre bulursa karâr mevc Hemedan fethine târîhtir: Ben de bu feth-i cemîle dedim İzzet târîh Aldı Hân Ahmed-i âdil Hemedân ülkesini RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1797 İzzet Tercemesi Edirne valileri sırasında mezkûr Erzincânî Hacı Ahmed İzzet Paşa’dır. Bu eş‘âr mahsûl-ı tab‘-ı dürerbârlarıdır. Na‘t-ı şerîf Eyâ şâhenşeh-i iklîm-i sübhânellezi esrâ Ve yâ fermân-revâ-yı hitta-i ulyâ-yı mâ evhâ Hıdîv-i enbiyâ sâhib-serîr-i kurb-ı ev ednâ Habîb-i hazret-i mevlâ şefî‘-i rûz-ı vâveylâ Münevver eylemişdi âlem-i lâhûtu envârın Şu demler kim bu âlemler idi nâ bûd u nâ peydâ Hıtâb-ı rahmete’n-li’l-âlemîne eyledi mazhar Hudâ zât-ı şerîfin ey resûl-i merhamet-pîrâ Bütün bây ü gedâ siyyân ola dîvân-ı kübrâda Usât-ı ümmete sensin penâh ü melce’ ü me’vâ [s.516] Şefî‘ü’l-müznibînsin bir siyeh-rû bendeyim ben de Beni âlûde-dâmân etti çirk-i ma‘siyet hayfâ Garîk-i bahr-ı isyânım harîk-i nâr-ı tugyânım Vücûhuyla perîşânım zelîl ü mücrim ü rüsvâ Şefâ‘at eyle hevl-i rûz-ı rest-â-hîzden kurtar Beni zîr-i livâü’l-hamde kıl lutfun ile isrâ Eli bağlı esîr-i dûzah etme yâ rasûlallah Ne denli mücrim ise ümmetindir İzzet-i şeydâ Bu mecelleye kayd olunmak üzere hatt-ı destiyle vermiş olduğu Gazel Şol ki hengâm-ı tevâzu‘da misâl-i hâk olur Rif ‘at-i kadri anın da hemser-i eflâk olur Bûd-ı Hakk nâ-bûd eder bir lahzada nâbûdu bûd Sanma dil bûd (u) nebûd-ı dehrden gamnâk olur Yâda geldikçe ruhun ca‘lî değil şeydâlığım İhtiyâr elden gider ceyb-i tahammül çâk olur Rûze-i hicrân-ı yâr eyler te‘âkub şöyle kim Olmadan ahşâm-ı vuslat mevsim-i imsâk olur Nâmdârân olmaz İzzet zahm-ı âlemden emîn Bak nigîne şerhadâr-ı kâviş-i hakkâk olur 1798 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si [Bu dahi hatt-ı destiyle verdiği gazel] Leyâl-i gamda bana yâr olan gönülceğizim Benimle her gece bîdâr olan gönülceğizim Tarar mı zülfünü yârin misâl-i şâne aceb Esîr-i turra-i tarrâr olan gönülceğizim Şikâyet eylemesin kendi etti kendisine Belâ-yı hecre giriftâr olan gönülceğizim Derûnum eyledi ma‘mûr kendin etti harâb Binâ-yı aşka Sinimmâr olan gönülceğizim Tutuldu dâm-ı firîb-i cihâna murg-âsâ Safâ-yı bâl ile tayyâr olan gönülceğizim Sabâha dek dolaşır kûy-ı dilberi İzzet Benimle her gece bîdâr olan gönülceğizim [Bu dahi berâ-yı nazîre verdiği kıt‘a] Nazîresi terceme-i fakîrânemdedir. Cârî olurdu vakt-i zamân ile fasl-ı çâr Var idi i‘tidâl-i hevâsı Edirne’nin Bu yıl kasımdan oldu şubâta kadar medîd Andırdı Erzurum’u şitâsı Edirne’nin Mülûk-i Âl-i Osmânı bir kıt‘ada nazmen ifâde etmiş olmakla teberrüken bu mahalle terkîm edildi. Mehemmed Mustafa dörder Murâd adında beş sultân Üçer hükm etti bu mülke Selîm ü Ahmed ü Osmân Süleymân Bâyezîd Abdü’l-hamîd Mahmûd ikişerdir Birer Abdü’l-mecîd Abdü’lazîz İbrâhîm ü Orhân [Edirne tahtına muvâfık nazîre-i fakîranemdir] Mehemmed Mustafa dörder Murâd beş âl-i Osmânda Üçer geldi Süleymân ü Selîm ü Ahmed ü Osmân İkidir Bâyezîd Abdü’l-hamîd Mahmûd u bir Mûsâ Dahi Abdü’l-mecîd Abdü’lazîz İbrâhîm ü Orhân Zamânında demir yolunun ameliyâtı ikmâl ve resm-i küşâdı icrâ kılınmış ve umûm vükelâ-yı saltanat-ı seniyye Edirne’ye gelmiştir. O esnâda demir yolunun resm-i küşâdı için söylediği târîhin bir nüshasını i‘tâ etmekle teberrüken kayd edildi. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1799 Târîh Kayd eyledim Edirne’de târîhin İzzetâ Geldi şimendifer açılıp râh-ı Rûmeli 1289 [Bu gazel dahi müşârunileyhindir] Hevâ-yı nefse uyup meyl-i izz ü câh ettim Bu hây ü hûy ile evkâtımı tebâh ettim [s.517] Açık iken banâ ebvâb-ı lutf-ı Rabbânî Der-i ibâda varıp terk-i şâh-râh ettim İlâhî avnini rehber kılıp yolum doğrult Ki ben gavâyet ile terk-i şâh-râh ettim Tegayyürât-ı şu‘ûnu görüp bilen âkil Hudûd-ı âleme hiç der mi iştibâh ettim Ziyânı sûdunu değmez bu sûk-ı fânînin Abes cerâid-i a‘mâlimi siyâh ettim Bütün nümâyişi vehm ü hayâldir İzzet Dû çeşm-i ibret ile âleme nigâh ettim Azmî Sultân Mahmûd Hân-ı Evvel asrı ricâlinden ise de hattatlar sırasında mezkûru’t-terceme Şît Efendi’nin vefâtına söylediği târîhten başka eseri görülmemiştir. Matla‘ u makta‘ beyitleri bunlardır. Târîh Şehrimizden yine bir zübde-i a‘lâ gitti Dedi ahbâbı teessüfle dirîgâ hayfâ Bir iki tarhile Azmî dedi çün târîhin Şît Efendi’ye mekân ola cinân-ı bâlâ 1148 Askerî Evâhir-i devr-i Süleymân Hânî’de gelen şuarâdandır. Nice zamân İmâm Hüseyin âsitânesine yüz sürmüş ve Seyyid Gazi Dergâhı’na şâh-ı Horâsân selâmını götürmüş abdâl-meşreb bir zâttır. Bâğdâd’ta İmâm Hasan Askerî âsitânesinde bir çok seneler ikâmetle intisâb-ı tâmmı olmak mülâbesesiyle Askerî tahallüs etmiş ve ikmâl-i seyâhatten sonra sâhib-i ze‘âmet olmakla Selânik’te tavattun eylemiş idi. Bu eş‘âr güftârındandır. Gazel Gerçi vardır eşiğinde bende yüz Biz de kapında şehâ bir bendeyiz Yüz-be-yüz ahvâlim i‘lâm etmeye Var mıdır ey şâh-ı âlem bende yüz 1800 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Lutfun olmazsa efendi özr-hâh Fi‘limizden biz kati şermendeyiz Dâmen-i vaslına ermez destimiz Pâyimâl-i dehr bir efgendeyiz Yâr yolunda adûlar zann eder Askerî biz fikr-i cân ü tendeyiz Gazel Gönül eğmezdi bâş bir ferde Darb-ı kul etti bir siyeh-çerde Var mıdır ey tabîb dermânın Uğradım ışk adlı bir derde Gönlüne girmek isterim yârin Ot biter mi cihânda mermerde Elim ermez sürem ayağına yüz Benim ol devletim mi var serde Sevdiğim bir sipâhî dilberdir Askerî misli yoktur askerde Müfredât Her denînin tan mı dönse çarh-ı gerdûn üstüne Cinsidir ellbette döner dûn olan dûn üstüne Pâdişâh-ı dehre baş eğmez gedâlar var imiş Mülk-i istiğnâda hoş ehl-i fenâlar var imiş Vasl-ı cânânın ne var cân nakdi olsa kıymeti Askerî olur bahâda kıymeti kem-yâb olan Mûmâileyh ümmîd-i hizmet ile belâ-yı mülâzemete mübtelâ olup hizmet ettiği bir çok emîr ü vezîrden behre-mend olmayınca begâyet müteellim ü müteezzi olmakla devrândan ve a‘yândan şikâyeti hâvî tanzîm etmiş olduğu bir kasîde ile ahvâl-i pür-melâlini hikâye etmiştir. Bu ebyât ondandır. Şiir [s.518] Ey gönül a‘yân-ı devlet içre himmet kalmadı Kimden umarsın kerem ehl-i mürüvvet kalmadı Ey dirîgâ lutf u ihsânın kapısın yaptılar Zikri hayr olsun denir bir ehl-i devlet kalmadı Bir ululuk kalmış ancak kadr-i devletten eser Bes mekârimde dahi bir hûb-haslet kalmadı Adları Hâtem sehâ tomârını tayy ettiler Gitti gayb oldu kerem cûd u sehâvet kalmadı RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1801 Halk-ı âlem muzî vü cebbâr oluptur şöyle bil Gitti lutf u merhamet kat‘ oldu şefkat kalmadı Doldu mülk-i âleme eşrât-ı sâ‘at fitnesi Ger bilirsen zâhir olmadık alâmet kalmadı Ser-te-ser dünya yüzünü tuttu şöhret âfeti Âh kim bir kûşede vahdet selâmet kalmadı Atâî Enîsü’l-Müsâmirîn beyânınca devr-i Ebu’l-fethîde gelen şuarâdandır. Müşârunileyh hüsn-i dil-âvîz ile bî-nazîr-i civân ve sâhib-i ilm ü irfân olmakla sarây-ı hümâyûna alınmasını irâde edince tazallüm ü şekvâyı müş‘ir “dirîg” redifli bir kasîde söyleyip hâk-i pâ-yi şâhâneye takdîm etmiştir ki makta‘ı budur. Beyt Adline sığınır idi zulm-i zamâneden Şimdi Atâî’ye gücü sultân eder dirîg [Bu beyt Kâmûsü’l-A‘lâm’da şu vech iledir. Beyt:] Güc görse bir kişi der-i sultâna azm eder Şimdi Atâî’ye gücü sultân eder dirîg Müfredât Zâhid ihlâs ile gel secde kıl işbu saneme Var riyâ ile heves etme tavâf-ı ademe Zamâne gussaları bî-girân imiş bildik Velî devâsı mey-i erguvân imiş bildik Zülfün düşürür bir kıl ile sünbülü bende Lü’lüyi kılar hurde ile dişleri bende Güneş kasîdesini Sultân Murâd Hân-ı Sânî nâmına evvelen bu söylemiştir. Ahmed Paşa’nın kasîdesi bunlara nazîredir. Atâî: Buldu bahr-ı dilde mihrinden Atâî nazmı zeyn Âdet-i meşhûr olduğu bu dür-perver güneş Ahmed Paşa:Bahr-ı gamda görmedi mihrinden akan göz yaşın Bes neden dermiş Atâî ki oldu bu dür-perver güneş Latîfi Tezkiresi’yle Künhü’l-Ahbâr zabtınca Atâî Sultân Murâd mâdihlerindendir. Mevlit sâhibi Süleymân Çelebi’nin birâder-i kihteri ve Hacı İvaz Paşa’nın mahdûmudur. 1802 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Atâî-i Diğer Devr-i Selîm Hân-ı Sânî’de gelen şu‘ârâdandır. Hekîm Sinanoğlu demekle meşhûrdur. Tarîk-i ilme sâlik ve mikdâr-ı kâfî bidâ‘aya mâlik olduktan sonra Edirne Bîmârhânesi’nde tabîb-i sânî oldu. Bu hâl üzere bîmârhâne-i âlemde şerbet-i mergi nûş eyledi. Bu eş‘âr güftârındandır. Gazel Dil âşüftendurur salma nazardan Habîr ol dâimâ ol bî-haberden Boyum cevrinle halka oldu kapında Ne yapılır sürülem ben bu derden Sabâ nergis gözüne sürme ilter Demâdem uğradığın reh-güzerden Cigersûz olduğu âhım budur kim Gelir derd ile bu yanmış ciğerden [s.519] Bahâ la‘line cân ü ser getirdim Ki bu kıymetlürekdir sîm ü zerden Çü ayb oldu hüner şimdi Atâî Dahi dem urmagil hergiz hünerden Nâ tamâm Gazel Câm üzre her habâb hevâdan haber verir Âşık vücûdu gibi fenâdan haber verir Gamzen hadengi tîr-i belâdan nişân verir Kaşın kemânı kavs-i kazâdan haber verir Dil âsitân-ı yâri düşürmez dilden âh Bîmâr-ı aşk dâr-ı şifâdan haber verir Bin cân verir fütâde bana var mıdır demiş Bir cân bulunmadı mı Atâ’dan haber verir Müfredât Zerd-i çehreyle bulur kûyunu âşık bulucak Buldurur sâhibine ka‘beyi altûn olucak Cân çıkarken söne şol la‘l-i şeker-bârınla Duymayın cân acısın lezzet-i güftârınla İffetî Sultân Ahmed Hân-ı Sâlis ulemâsı sırasında mesbûku’t-terceme Edirneli müderris Sâatî Ahmed Efendi’dir. Müretteb ve mükemmel dîvân-ı eş‘ârı vardır. Bu eş’âr güftâr-ı dürerbârındandır. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1803 Nâ tamâm Gazel Olmadı ey dil müsâ‘id baht-ı nâ-firûzumuz Rûzumuz gamla geçirdik bilmedik nev-rûzumuz Bezm-i gamda mutribâ her şeb gam u endûh ile Nâle vü feryâd-ı şeb-gîr oldu sâz u sözümüz İffetî hahiş-ker-i kâm-ı dil olma kim felek Ber-murâd etmek değil bildim dil-i pür-sûzumuz Müfredât Senin rûyun benim ey mâh seyr-i gül-sitânımdır Letâfet bostanında boyun serv-i revânımdır Rengîn olup gider gazel-i İffetî şehâ Zikr-i dehânın olalı vird-i zebânımız Afvî İslimyeli Mehmed Efendi’dir. Hasîrîzâde demekle ma‘rûftur. Mûmâileyh Edirne mekteb-i i‘dâdî-i askeriyesi şâkirdânından olduğu hâlde sınıf arkadaşlarından tercemesi sebk eden Adnî Efendi’yi bıçakla cerh edip müteessiren vefât etmesiyle Beyt La‘lini dişledikçe gözü kanımı döker Elbete hükm-i şer‘î budur kana kan gerek Beyti mısdâkınca hakkında hükm-i şer‘î lâhık olmakla sinni on dokuz çâğında iken bin iki yüz yetmiş sekiz senesinde Edirne’de Bat Pazarı’nda vâki havuz önünde idam olunmuştur. Bu beyit güftârındandır. Matla‘ Siyeh gîsûlarında leyle-i kadre işâret var Hilâl ebrûlarında ıyd-i Şevvâle şehâdet var Vefâtına “garîb cenâze” cümlesi târîh vâki olmuş ve na‘şı Tepe Mezarlığı’nda İsmâil Ağa Câmii cihet ü kurbunda defn olunmuştur. Afîf Yâverân-ı hazret-i şehriyârîden ve ferîkân-ı kirâmdan bâb-ı vâlâ-yı seraskerî levâzımât-ı umûmiye re’îsi Ahmed Afîf Paşa hazretleridir. Edirne eşrâfından Kürdoğlu Hacı Şerif Bey denmekle müştehir olan zâtın mahdûm-ı ma‘âlî-melzûmu olup 1256 târîhinde Edirne’de Sarıca Paşa Mahallesi’nde kadem-nihâde-i [s.520] sâha-i vücûd olmuştur. Evvelâ Edirne mekteb-i i‘dâdî-i askerîsinde ve badehû dersaâdette mekteb-i harbiyede tahsîli ikmâl ettikten sonra kat‘-i merâtib ederek ferîklik rütbe-i refî‘asına 1804 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si bi’l-istihkâk nâil olan bendegân-ı sadâkat-nişândır. Bu gazel mekteb-i harbiyede tahsîlde bulunduğu esnâda söylediği güftârındandır. Gazel Gözlerim dört açılır bir gözü âhû diyerek Şâne-veş kırk bölük ettim dili gîsû diyerek Kavs-ı ebrûlarını seyr eden üftâdeler âh Tîr-veş yaydan atıldı ham-ı ebrû diyerek Sâhir-i zülfünü sünbül bilir uşşâkların Gönül aldanma güzel deste-i şebbû diyerek Yolun ey teşne-i ışk ermese hayvâna dirîg Sahn-ı zulmette dönersin bir içim su diyerek Dâmen-i lutfu o yârin ele girmezse Afîf Bende-i pîr-i mugân ol ana yâ hû diyerek İlmî Nâzik Lutfî Çelebi nâmında bir kadı’nın ferzend-i fazîletmendi Ahmed Efendi’dir. Devr-i Selîm Hân-ı Sânî’de zuhûr eden şuarâdandır. Ba‘de tahsîli’l-isti‘dâd Enîsü’l-Müsâmirîn beyânınca Abdurrahman Efendi’den ve Riyâzî Tezkiresi zabtınca Kınalızâde Ali Efendi’den ihrâz-ı şeref-i mülâzemet ve tarîk-i ilmîye azîmet etmiş idi. Badehû sâlik-i râh-ı kazâ ve mâlik-i ezimme-i hükm ü imzâ olmakla Kıbrıs’ta Baf kadısı iken Sicill-i Osmânî ifâdesince bin sekiz târîhinde ve Seyyid Rızâ Tezkiresi zabtınca bin târîhinde Edirne’de fevt oldu. Hakkında denilmiştir. Beyt Gerçi çoktur zurefâ âlemde Cümleden İlmî-i Nâzik nâzik Eş‘ârı nazikânedir. Bu ebyât güftâr-ı dürerbârındandır. Gazel Gel dilâ bekle der-i dildârı devlet bundadır Azm-i gurbet-hâne-i ışk et saâdet bundadır Dilberin vasf-ı dehânında olursa kîl ü kâl Medh edersen mû-miyânın eyle dikkat bundadır Düşse yârından cüdâ gurbet çeker erbâb-ı aşk Ben seni gördüm garîb oldum garâbet bundadır Hâil olmaz ey perî setr etse yolun ehremen Penbe-i uşşâka lutf eyle letâfet bundadır Her zarîf ü rind-i âlem mest-i câm-ı la‘l-i yâr İlmiyâ meyhâneden çıkma zerâfet bundadır RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1805 Gazel Rubâ‘î Kıt‘a [s.521] Kıt‘a Kıt‘a Kıt‘a Müfredât Dil gerçi diler kılmaya cânân ile sohbet Eyler mi gedâ değmede sultân ile sohbet İlterse nola bezmine ben bendesin ol şâh Bir mûr-ı za‘îf etti Süleymân ile sohbet Yâr ile olan cennet-i kûyunda musâhib Sûfî dilemez hûrî vü gılmân ile sohbet Rûşen bu safâlar süre gün doğmasa bin yıl Bir gece kadar ol meh-i tâbân ile sohbet Cem‘ oldu yine gussa vü gam bezm-i belâya İlmî edelim gel ber ü yârân ile sohbet Âvâze-i adl ü kerem ü dâdın işittik Dergâhına yüz sürdük iyi adın işittik Ol şâha şikâyet mi var ey İlmî felekten Dün gece yine nâle vü feryâdın işittik Tîg-i yârin cefası bir yüzden Zahm ile mâcerâsı bir yüzden Nice benzer izârına mir’ât Baka anın safâsı bir yüzden İlmiyâ ahvâli ehl-i devletin Cem‘-i mâl ü dil perîşân eylemek Dillerinden sîm ü zer düşmez velî Ellerinden gelmez ihsân eylemek Rağbet olmaz cihânda doğruya hiç Eğridir dehrde el’an behre Okçuzâde gibi vücûdu atıp Çektiler Yaycızâdeyi sadre Açıl açıl ki cihân gülşeni bahâr olsun Salın salın ki çemen servi bîkarâr olsun Hezâr gonceye şeydâ geçermiş ey İlmî Anınla söyleşiriz biz hele bahâr olsun Bir gedâ iken olur mülk-i mahabbet şâhı Kim ki mevlâ edine kendiye abdu’llahı Leb değil câm-ı şarâb-ı dil-küşâdır gördüğün Ruh değil âyîne-i âlem-nümâdır gördüğün 1806 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Savt-ı murgâna nola gûş tutarsa gül-i ter Bu kadar söylere ey şâh gerek bir dinler Dîv-i ağyârı nidersin sana hemdem yok değil Hamdülillâh ey perî dünyâda âdem yok değil Dilberin cevri hemân ayn-ı vefâdır der imiş Âşık olmak o cefâ-pîşeye lâzım gelmiş Kûyuna vardım gece seyr eyledim cânân yok Âsitânın şöyle hâlî buldum aslâ cân yok Dinlemezler tûtîyi la‘lin şeker-güftâr iken Kim bakar âyîneye âlemde rûyun var iken Iyde kim kanlanır ey sâkî getirgil câmı Bir dahi görür isek iki olur bayrâmı İlmî Kudâttan Manisâvî Gınâî Ahmed Çelebizâde Tâhir Efendi’dir. Safâyî Tezkiresi’nde nâmı Abdu’llah olmak üzere mazbuttur. Mûmâileyh İstanbul’a gelerek tahsîl-i ilm ü ma‘rifetten sonra mülâzim olup tarîk-i kazâya rızâ diyerek eşrâf-ı kudâttan olmuş idi. Şeyhü’l-islâm Yahyâ Efendi’nin birâderi Çelebi Efendi’nin nedîm-i hâsı idi. Bin seksen bir târîhinde Edirne’de vefât etmekle İstanbul yolunda Seyyid Celâlî Türbesi karşısında Bagdâdî Şeyh Hamdî Efendi’nin medfûn olduğu kabristanda medfûn ve seng-i mezârı Gınâîzâde Ali Efendi ibâresiyle menkûştur. Bu ebyât güftârındandır. Nazm Gör ol hâli leb-i cânânımızda Ki nice dâğ yaktı cânımızda Eger bir dem yakın gelse bize yâr Aceb kalır mı idi yânımızda Aceb hikmet nedir İlmî etıbbâ Kalır âciz bizim dermânımızda Şeyhü’l-islâm Yahyâ Efendi’nin üçüncü def ‘a sadr-ı fetâyı teşrîflerinde bu târîhi demiştir. Târîh Şeh-i ma‘delet-pîşe sultân Murâd Tarîki yine ettim ihyâ dedi Edip davet lutfile iltifât Buyur sadr-ı fetvâya Yahyâ dedi RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1807 [s.522] Filibe’de müddet-i medîde mesned-nişîn-i hükûmet olan Merhûm Çelebi Efendi hakkında bu gûne latîfe-perdâz olurlardı. Beyt Kadrini İlmî Efendi cümle yârân bilse ne Siz gidelden gelmez oldu kahvecikler gelsene İlmî Nâmı Mehmed’dir. Kâmûsü’l-A‘lâm beyânınca Edirnelidir. Remzizâde demekle şöhreti vardır. Edirne’de müderris idi. Şu beyit onundur. Beyt Müşkilin hall edemez kimse kitâb-ı aşkın Vâ‘iz-i şehr dem urursa kolayın söyler Hadâiku’l-Hakâyık fî Tekmîleti’ş-Şakâyık’ta mûmâileyhin Edirneli olduğuna dâir sarâhat olmayıp Edirne Selimiye’sinde müderris olduğu tasrîh ve Sultân Mehmed Hân-ı Sâlis ulemâsı sırasında bu mecellede tercemesi tahrîr edilmiştir. İlmî Mehmed Bin E’ş-Şeyh Halîl Bin Şeyh İsâ Bin Şeyh Mehmed Tarîkat-ı aliyye-i Nakşibendiye meşâyihinden Arapzâde demekle ma‘rûf Eş-Şeyh Hâce Mehmed Efendi’dir. Şeyh Ebû Abdullah Seyyid Muhammedü’n-Nakşibendî’yyü’s-Semerkandî’den ahz-ı yed-i inâbet eylemiştir. Bin yüz altmış beş târîhinde vefât etmekle Teftîn Ağa Mahallesi’nde Çiçekli Mektep Sokağı’nda vâki Nakşî dergâh-ı şerîfi hatîresinde mesbûku’t-terceme Sâgarî merhûmun kabri ittisâlında medfûndur. Sicill-i Osmânî mûmâileyhi Beşiktaş’ta medfûn diye zabt etmiştir. İzzî Târîhi beyânınca kıdvetü’s-sâlikîn Eş-şeyh Mustafa Efendi Rızâe’ddîn Nakşîbendî-i Beşiktâşî bu zâtın hulefâsındandır. Eş‘ârından kasîde ve gazel gibi âsârına dest-res olunamamıştır. Murâdiye Küçük Pazarı’nda Bostancıbaşı İsmâil Ağa’nın câmi-i şerîfi kapısındaki târîh bunlarındır. Makta‘ı budur. Târîh Fazîlet-yâb olup İlmî Hudâdan Dedi târîhini “lî fazli bârî” Edirne’de defîn-i hâk-i ıtrnâk olan evliyâu’llâh-i kirâmdan bazılarının esâmîsini nâtık olup merâkidu’l-evliyâ ravzasında aynen münderic bulunan manzûme dahi bunlarındır. Matla‘ı budur. Beyt Edrine şehrini bunca evliyâ Cây ediptir mâ tekaddüm İlmiyâ 1808 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Ali Efendi Kudât ravzâsında (42) numarada tercemesi mezkûr Kınalızâde Ali Efendi hazretleridir. Bu eş‘âr güftâr-ı dürerbârlarındandır. Gazel Cemâlin mâhı gerçi gün gibi her yerde lâmi‘dir Tulû‘ etmez benim vîrâneme bir lahza tâli‘dir Benim zühd ü salâh ü tevbe vü tevfîkime bir dem Dehân ü kâmet ü ebrû vü çeşm-i yâr mâni‘dir Dem-â-dem katl-i uşşâk etmeye tîrinle müjgânın Birîsi hüccet-i nâfiz birîsi nass-ı kâti‘dir Erişmez âsitânına şerâr-ı âteş-i âhım Dirîgâ ehl-i aşkın kevkeb-i ikbâli râci‘dir Alî’nin gayri hûba aşkı vâki oldu derlerse Habîbim sevdiğim ömrüm inanma gayr-i vâkidir Müfredât Kadd-i tûbâsının üftâdesidir hûr u melek Sen dahi ey gönül üftâde isen “tûbâ lek”60 Sabra kâdir âşık bî-nâz dilber görmedim Az âşık olmadım ben az dilber görmedim Lâle-gûn atlas giyip uşşâkı eylersin helâk Kırmızı ferrâce giysen kan olur kan üstüne Her ne hükm etse gözün katl-i dil-i ahbâbda Kimse tınmaz n’eylesinler arkası mihrâbda Ensesinden biliriz hattı gelen mahbûbu Ârif olan kişi ardından okur mektûbu [s.523] Egerçi hâne-i pür-nakşdır sarây-ı cihân Velî kitâbeleri küllü men aleyhâ fân61 Zemîn mahall-i belâ vü zamân medâr-ı anâ Budur sarây-ı cihân nakşına zemîn ü zamân Her tîr-i gamze kim kaşın andan kemân olup Kaldı dil-i şikestede hâtır-nişân olup Mülâyemet koçulurken o şûha lâzım olur Niteki şem‘i kosan koynuna mülâyim olur 60 Sana müjdeler olsun. 61 (Yer) üzerinde bulunan her şey yok olacaktır. (Rahman/26) RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1809 Ali Bahtî Mevâlî-i kirâmdan Ravzatü’l-Hattâtîn’de mesbûku’z-zikr Cânbâzzâde Osmân Efendi’nin ferzend-i hünermendedir. Ta‘lik hattâtı olduğundan bunun nâmı dahi Ravzatü’l-hattâtîn’de mezkûrdur. Sâlim Efendi Tezkiresi’nde “zurafâ-yı vaktimizden ta‘lîk hatt uve imlâ ve müsveddesi bî-nazîr ma‘rifetlü bir şâ‘ir-i pâkîze ta‘bîrdir” denmiştir. Bu güftâr cümle-i âsârındandır.62 Ahdî Ahd-i Bâyezîd Hânî’de dîvân kâtibi imiş. Şâ‘ir ve hüsn-i hatt ile ma‘rûf ekâbir-i a‘yândan idügi Hasan Çelebi Tezkiresi’nde mezkûrdur. Bu ebyât ondandır. Müfredât Kande varam sâye-i serv-i bülendim var iken Kime kul olam senin gibi efendim var iken Bize âlemde nigârın ruh-ı zîbâsı yeter Sana ey çarh yürü mâhını var gezdiriver Ahdî-i Diğer Yıldırım Şeyhizâde demekle meşhûr Ali Efendi’dir. Mahlası evvel Ali olup sonra Ahdî tahallüs eylediği Hasan Çelebi Tezkiresi’nde mezkûrdur. Ahd-i Selîm Hân-ı Sânî şuarâsındandır. Tekmîl-i tahsîlden sonra tarîk-i ilme sâlik olup âhiru’l-emr elli akçe ile Kepenekçi Medresesi’nden ma‘zûl oldukta tekaddüm-i akrân ile mir’ât-ı hâtırı mükedder olmakla yevmiye yirmi akçe ile mütekâ‘id olmuştu. 975 târîhinde vefât eyledi. Bu eş‘âr güftârındandır. Gazel Oldu dil şimdi yine bir bâdenin mestânesi Kim ser-â-ser mest eder dünyâyı bir peymânesi Bezm-i meyde bilmez ol âdâb-ı sohbet nidügün Olmaya pîr-i mugânın hâdim-i meyhânesi Gitti uslanmaz gönül içmişken aşkın şerbetin Bir cefâ-cû âfetin oldu yine pervânesi Biz o şem‘-i hüsne şimdi perr yakan pervâneyiz Her gece tâ subh olunca mâh olur pervânesi 62 Bu kısım boş bırakıımıştır. Müsveddesinde: “Sâlim Efendi Tezkiresi’nde zurefâ-yı vaktimizden ta‘lîk hatt u imlâ ve müsveddesi bî-nazîr ma‘rifetlü bir şâ‘ir-i pâkize-ta‘bîrdir. Bu güftâr cümle-i güftârındandır demiş ise de eş‘ârını yazmamıştır” şeklinde yazılıdır. 1810 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Gazel Gazel [s.524] Kıt‘a Matla‘ Eski hemdemdir anı hâlî komaz gussayla gam Ahdi-i nâ-şâdı gör tenhâ değil gam-hânesi Göreli bâğda benefşe-i ter Sünbül-i hattına anın baş eğer Cânı tiz ver o şehsüvâra diye Nîzesi durmayıp beni dürter Aldı bir rengile dili gitti Görmedim böyle bir dahi dilber Ağzıma verdi la‘lin ol dedi tîz Dedim ey meh suya mı düştü şeker Katlime va‘de eyledi gitti Ahdiyâ haste va‘desin gözler Verdi bu âh u eşkim âlemleri fesâda Bu kubbe-i felek bir ednâ habâb o mâda Gördü hemân sirişkim gark eyledi cihânı Âciz olup zarûri tuttu vatan semâda Bahr-ı fenâ yüzünde bu geşti-i vücûdun Mellâh-ı sarsar-ı mevt endûh-ı gam-zevâda Ömr-i hudûta sakın akarsudur dayanma Bâkî Hudâdır ancak yoktur kadem sivâda Hakdan kamu resûlün nakl ettiğini hak bil Verme halel sakın sen Ahdî bu i‘tikâda Beni taşlamaya etfâl üşürdüler eli Var ise şimdi benim dünyede Mecnûn bedeli Dûd-ı âhım beni kûyuna iletmez oldu Cennete koymaz imiş kişiyi kara ameli Geh açıldı gonce geh dürdü yüzünü nâzdan Arz-ı dîdâr etti ya‘ni bülbüle açmazdan Harfü’l-Gayın Gâlib Ali Efendi’dir. Dersi‘âmzâde demekle ma‘rûftur. Ulemâ vü meşâyih ravzasında tercemesi mezkûr Malatyalı Koca Dersi‘âm denmekle şehîr Hacı Mustafa Efendi’nin ferzend-i dirâyetmendi olup Üsküfçü Hızır RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1811 Mahallesi’nde vâki Germekaş Zâviyesi’nde kadem-nihâde-i sâha-i vücûd olmuştur. Kendisi zâviye-i mezkûrenin şeyhi ve ittisâlindeki medresenin müderrisidir. Bin iki yüz altmış târîhinde vefât etmekle zâviye-i mezkûre hatîresindeki türbede defn olunmuştur. Bu kıt‘ayı sâhib-i Tebsıra Âkif Paşa’ya nazîre olarak söylemiştir. Kıt‘a O perî câm-ı Cem’e el ursa Şöyle karşımda dayansa dursa Hâtır-ı çâkerini bir sorsa O safâ olmadı âlemde bize Kâiliz olsa da hulyâ olsa Kıt‘a-i Âkif Paşa Al câme kesilip duhter-i [re]ze Durmayıp meclis-i yârânı geze Suna sâkî leb-i la‘l ile meze Bu safâ olmadı âlemde bize Râzıyız olsa da rü’yâ olsa Bu şarkıyı Sultân Mahmûd Hân-ı Sânî hazretleri Edirne’ye teşrîflerinde tanzîm ü takdîm etmişlerdir. Şarkı Tal‘atınla ey şeh-i âlî-cenâb Mülk-i cân buldu yeniden âb u tâb Nâsı teşrîfinle kıldın kâm-yâb Şevketin görsün utansın âfitâb Âlemi lutfunla mesrûr eyledin Hâtır-ı vîrânı ma‘mûr eyledin Ser-te-ser âfâkı pür-nûr eyledin Şevketin görsün utansın âfitâb Sen müceddidsin eyâ şâh-ı cihân Pür-cevâhir olsa lâyık kehkeşân Makdeminle pür-safâ kevn ü mekân Şevketin görsün utansın âfitâb Çâkerin Gâlib gibi leyl ü nehâr Bende-i ed‘iye-hânın bî şümâr Sâye-i lutfunda olsun pâyidâr Şevketin görsün utansın âfitâb 1812 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si İşbu şarkı bu sûretle dahi görülmüştür. [s.525] Tal‘atınla ey şeh-i âlî-cenâb Mülk-i cân buldu yeniden âb u tâb Nâsı teşrîfinle kıldın kâm-yâb Pâd-i şâh-ı heft-kişver meh-rikâb Sen müceddidsin eyâ şâh-ı cihân Ferş-i pâyin ola lâyık kehkeşân Makdeminle pür-safâ kevn ü mekân Pâd-i şâh-ı heft-kişver meh-rikâb Ser-te-ser âfâkı tenvîr eyledin Hâtır-ı vîrânı ta‘mir eyledin Âlemi lutfunla dil-sîr eyledin Pâd-i şâh-ı heft-kişver meh-rikâb Taht-ı vâlâda şeh-i sâhib-vakâr Tâ kıyâmet eyle şevketle karâr Cânın etsin yoluna Gâlib nisâr Pâd-i şâh-ı heft-kişver meh-rikâb Garîbî Devr-i Selîm Hân-ı mâzîde gelen şuarâdandır. Mahmûd Çelebi nâmında bir defterdârın ferzend-i hıredmendidir. Kemânkeşlikte fâiku’lakrân şiirde azbu’l-beyân bî-bedel civân idi. Cânberd-i Gazâlî seferinde âzim-i dârü’l-cinân oldu. Bu eş‘âr güftârındandır. Gazel Bir kuloğlu hüsn bâzârında istignâ satar Yûsuf-i Mısrî gibi kendüyi bes zîbâ satar Lebleri mahmûr-ı câm-ı aşka yüz bin nâz ile Dem-be-dem unnâb-ı nukl u bâde-i hamrâ satar Ağzı gûyâ ser-be-ser kand-i şeker dükkânıdır Tatlı dillerle lebi dil tıflına halvâ satar Dil turunc-ı gabgab u sîb-i zenahdânın görüp Nâr-ı hasret içre şeftâlû verip ayva satar Dişlerinin vasfını desin Garîbî tâ ebed Cümle-i âfâka nazmın lü’lü-i lâlâ satar Müfredât Halk-ı âlem zâr zâr inler figânımdan benim Kıssa-i Ferhâd kaldı dâsitânımdan benim RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1813 Gazel Edemez şeh-i devletinde gönlümü gam atı mat Çün mahabbet kulları şatrancının Leclâcıdır Geçmişim aşkında ben nâmûs u âr u âddan Umarım meşhûr olam âlem içinde Âd’dan Gözlerim yaşı yıkar âhir bu ömrüm seddin âh Hayr gelmez bu su yolunda olan bünyâddan Zâr edersen ey gönül var kapısında eylegil Bes ne hâsıl göresin yanındaki feryâddan Şöyle izzetler eder dilber rakîb-i kâfire Tohmu gelmiştir ol itin sanasın Bağdâd’dan Gâh şâdî hükm eder gönlüm evine gâh gam Kim yıkılmak yeg durur bunun gibi bünyâddan Ey Garîbî sergüzeştin sen dahi yazsan eğer Unutuben vaz geçeler kıssa-i Ferhâd’dan Harfü’l-Fâ Fâtih Efendi Mûmâileyh Edirne müftî-i esbakı Karslı Mevlânâ Ahmed Zihnî Efendi’nin ferzend-i kihteri ve ulemâ vü meşâyih ravzasında mesbûku’zzikr Mehmed Râsim Efendi’nin birâderidir. Fatîn Efendi Tezkiresi zabtınca Pınarhisâr kasabasında bin iki yüz kırk iki senesi hilâlinde ve hemşiresinden alınan ma‘lumâta nazaran sene-i mezkûrede Edirne’nin Sultân Bâyezîd Mahallesi’nde gehvâre-zîb-i âlem-i vücûd olup yirmi iki yaşına kadar ulûm-ı arabiye ve fârisiyeyi Edirne’de tahsîl [s.526] ederek altmış dört senesinde İzmir monlası olan pederiyle dersaâdete bi’l-azîme mektûbî-i mâliye hulefâsı sınıfına dehâlet eylemiş ve seksen iki senesinde Bingâzi muhâsebeciliğine tayin ve üç sene sonra Midilli Sancağı muhâsebeciliğine tahvîl ile on sene memuriyeti devâm ederek doksan beş senesinde Trablusgarb defterdârlığına ve doksan yedi senesinde Hicâz defterdârlığına tahvîl eylemiş ise de iki sene mürûrunda bi’l-isti‘fâ dersaâdete gelerek üç yüz senesinde Konya mâliye müfettişliğine ve bir sene sonra Bitlis defterdârlığına tayin ve üç sene mürûrunda isti‘fâ ederek dersaâdete bi’l-vürûd Ahırkapı civârında vâki konağında bin üç yüz dört senesi eylülünde vefât etmekle Merkez Efendi’de şark tarafındaki pencerenin üçüncü makberesinde defn olunduğu anlaşılmıştır. Bu gazel eş‘ârından nümûnedir. 1814 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Gazel Gönül meyl eyledi şimdi yine bir tâze cânâne Melâhat mülkünün sultânıdır ol çeşm-i mestâne Açılır nâz ile rûyunda güller hande ettikçe Olur bülbül gibi üftâdeler hep mest ü hayrâne Züleyhâ-yı zamândan bir nişân kalmış bu âlemde Anınçün eylerim cânım fedâ ol câna dermâna Perîşân zülfünü gördüm görelden pek perîşânım Dağıldı akl u fikrim başladım feryâd ü efgâna Yanıp Mecnûn-veş sevdâ-yı aşka şimdicek Fâtîh Cemâl-i şem‘-i yâre olmada bî-çâre pervâne Fânî Asr-ı Süleymân Hânî şuarâsındandır. Kendisi bir pîr-i fânî ve sahhaflıkla ta‘ayyüş etmekle kûşe-i kanâ‘atın sultânı idi. Bu ebyât âsârından nümûnedir. Gazelden müfrez Devr-i la‘linde senin meyhâre bir ben bir habâb Baş açık yalın ayak âvâre bir ben bir habâb Raht u bahtın suya salmış bâda vermiş vârını Bî-dil ü bî-hânümân bî-çâre bir ben bir habâb Fânî-i Diğer Attardır. Asr-ı Sultân Murâd Hân-ı Sâlis şuarâsındandır. Eğri fâtihi Sultân Mehmed Hân hazretleri Eğri seferine müteveccihen Edirne’ye teşrîf-i hümâyûnları vukûunda bir kasîde takdîm edip câize almış idi. Lokmân Hekîm Vesâyâsı’nı fârisîden türkîye tercüme etmiştir. Bu beyt ondandır. Beyt Uğrama cisr-i kühene ey püser At ile geçmekten ânı kıl hazer Bir de lügaz risâlesi vardır. Bin üç târîhinde nazm etmiştir. Bu lügaz ondandır. Lügaz Nedir ol hokka kim yâkûta benzer İçi pür dürr-i meknûndur müdevver Kapansa bir hayâl olur gözünde Açılsa dökülür kand-i mükerrer RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1815 Cevâb-ı LügazLeb-i dilberdir anı bil sen ammâ Deme nâdâna ağzından çıkarma Fâiz Ulemâ vü meşâyih ravzasında asr-ı Sultân Ahmed Hân-ı Sâlis ulemâsı sırasında tercemesi mesbûk Börekçizâde Mustafa Fâiz Efendi’dir. Vakâyi‘u’l-Fudalâ’da ve seng-i mezârında Fâiz mahlasıyla ve Niyâzî Tezkiresi’nde Börekçizâde Edirneli Mustafa Feyzî Çelebi nâmıyla mazbût olup ilm-i arabîde ve hatt-ı nesihde kemâl mertebe ketebe sâhibi idi diye mezkûrdur. Ancak bazı mecmualarda dahi Feyzî mahlasıyla eş‘ârı görüldüğüne nazaran iki mahlası isti‘mâl eylediği anlaşılmıştır. Bu eş‘âr Fâiz mahlasıyla olan güftârındandır. Gazel Bana yâ Rab fenâ meyhânesin dâim makâm eyle Ölürsem rûhumun menzil-gehin kandîl-i câm eyle [s.527] Ne rif ‘atler görüptür rûzigâr ile o da görsek Dilâ hâk üzre pest olmuş gubâra ihtirâm eyle Nihâl-i serv-i gülşen kande kalır bâğbân görsün Ne var ey nahl-i gülzâr-ı letâfet bir hırâm eyle Gönül girdâb-ı gamda kaldı ey mevc-i sabâ bizden Varırsan sâhile sen bâri yârâna selâm eyle Gel öldür Fâiz-i zârı da bir çîn-i cebîn göster Belâ gark-âbının bir mevc ile kârın tamâm eyle Gazel Teşrîfin ile hânemi reşk-i İrem eyle Ağlatma beni iki gözüm gel kerem eyle Va‘d eyledi öpdürmeye pâyın gelicek ıyd Yâ Rab sen o meh-pâreyi sâbit-kadem eyle Bir hoşca hesâb eyleyelim derdimiz ey dil Ben dirhem-i eşkim dökeyim sen rakâm eyle Değmez kederin çekmeye bir lahza bu âlem Bir hâl ile neylersen edip def ‘-i gam eyle Kânûn-ı belâgatta yine nakş-dırâz ol Ey hâme-i hoş lehçe-i Fâiz nagam eyle Gazel Gerçi dil düşmüş yatır çâh-ı zenahdânındadır Destimiz ammâ ser-i zülf-i perîşânındadır Öldürürse dest-i hasretle beni ol bî-vefâ Arsa-i mahşerde dû-destim girîbânındadır 1816 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Gerçi havf-ı hançeri mâni miyânın koçmağa Vermek Allah’ın gönül devlet kazâ yanındadır Mihr-i rû-yı dil-rübâdır meclise revnâk veren Yohsa ne meyde safâ ne câm-ı rahşânındadır Şâd-kâmsın var ise Fâiz dile te’sîr-i şevk Nâz ile yârin nigâh-ı çeşm-i fettânındadır Gazel Olmasa eğer mest-i mey-i nâb-ı mahabbet Çâk etmez idi sînesin erbâb-ı mahabbet Deryâ-dil olanlarda ara gevher-i aşkı Her dilde bulunmaz dürr-i nâ-yâb-ı mahabbet Dilberde vefâ dilde safâ baht-ı müsâ‘id Cem‘ oldu yine bir yere esbâb-ı mahabbet Ebrûları sevdâsı za‘îf etti vücûdum Kâr etti dile tîg-i sipeh-tâb-ı mahabbet Âzâdeliğe derd ü gam-ı aşkı verir mi Fâiz ne kadar olsa da bî-tâb-ı mahabbet Şiir Sâkî mürüvvet et banâ lebrîz-i câm ver Eksikliğime kalma benim sen tamâm ver Bezm-i çemende sâgar-ı gül-fâmı sun bize Sâkî bırakma sâgarı elden müdâm ver Ey şûh-ı bî-vefâ ne var insâfa kâil ol Gördükçe hatırım ele al bir selâm vir Şiir Kan eylemeden ol gözü hûnu hazer etmez Bin küşte yatar rehgüzerinde nazar etmez İşler geçiyor sînemize nâvek-i gamzen Kim tîr-i kazâ etse dahi ol kadar etmez Cân ile harîdâr-ı metâ‘-ı gam-ı aşk ol Bir fâide etmezse de Fâiz zarâr etmez Şiir [s.528] Ben feth ederim var ise ger müşkil-i aşkı Ol fende meğer görmediğim bâb-ı mey kaldı Bilmem ki kime arz edeyim derd-i derûnum Râz-ı dili keşf edecek ahbâb mı kaldı Şiir Nâm u nişânı yok nice demdir yine dilin Ey âh yokla zülf-i dilârâda olmasın RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1817 Besdir misâl-i cevheri ferde dehân-ı yâr Söylen hekîme yok yere gavgâda olmasın Beyt Erişmez oldu kûşene âh u figânımız Ol nahl-i nâz var ise artırdı kâmeti Edirneli Börekçizâde Feyzî mahlasıyla görülen eş‘ârından Gazel Arakı gül yüzünde cânânın Âb-ı rûyu durur gülistânın Komadı câna geçmedik bendi Ey sanem zülf-i anberefşânın Lebini öptük ol dilârânın Acıdı ey kadeh senin cânın Öykünürse dehânına gonce Vere ömrün hevâya bâd anın Pâdişâh-ı cihân olurdu eğer Olsa Feyzî kapında derbânın Gazel Dil-i bî-aşk şâhım mülke benzer kim meliksizdir Gam-ı bî-hûde bir hizmet durur kim düşeleksizdir Lebin hakkâk eli dokunmadık bir la‘l-i rahşândır Musaffa dişlerin şol dürre benzer kim deliksizdir Kelâmı şu‘belendirme uzatma gel makâmâtı Gönül âvâze-i hüsnü o şûhun bûseliksizdir Sarây-ı şi‘ri gayrın cümle derme çatmadır amma Benim bünyâd-ı ebyât-ı ferah-bahşım heleksizdir Hemân bir tîg-i cevher-dâra benzer nükte-i Feyzî Teberdir ta‘n-ı düşmen gerçi kim amma çeliksizdir Fütûhî Abdü’lazîz Efendi’dir. Tarîk-i kazâya sâlik ve hüsn-i hatta mâlik ve türkî nazma kâdir bir şâ‘ir-i mâhirdir. Henüz nevres-i nihâl iken tahsîl-i ma‘ârif eylemiş idi. Enîsü’l-Müsâmirîn zabtınca bin elli bir Ramazanının yirmisinde Edirne’de vefât eyledi. Vakâyi‘u’l-Fudalâ ile Safâyî Tezkiresi’nde târîh-i vefâtı bin elli dört yazılmıştır. Bu eş‘âr güftâr-ı dürerbârındandır. Şiir Biz hemdemân-ı derd-keşân-ı mahabbetiz Ülfet-künende-gân-ı harîfân-ı mihnetiz 1818 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Ser-menzil-i visâle kadem basmadık dirîg Güm-geşte-gân-ı vâdi-i pür-vehm-i firkatiz Şiir Dil-i sad-pâreme zahmı o zîbâ hançer açmıştır O bir sâhib-kırândır nice böyle kişver açmıştır Miyân-ı ebrûvânında o hâl-i anberîn cânâ Sanasın bir hümâdır uçmaga bâl ü per açmıştır Fedâî Nâmı Ali Bâlî’dir. Zamânında hoş nakş ve hûb-sûret bir civân-ı püriz‘ân olup Sultân Selîm-i Sânî [s.529] şehzâde iken âsitânında sipâhî-i nâmdâr ve hâfız-ı sühan-güzâr idi. Enîsü’l-Müsâmirîn zabtınca dokuz yüz altmış dokuz ve Zübdetü’l-Eş‘âr beyânınca bin on târîhinde fedâ-yı cân eyledi. Bu eş‘âr cümle-i güftârındandır. Müfredât Gerçi kim bağrıma tîg-i gam-ı firkat geçti Hançer-i hecri dil ü cânıma kat kat geçdi Katı açık boyamış destin öpüp cânânın El içinde kızılı çıktı yine hınnanın Ferâgî Mehmed Çelebi’dir. Edirnelidir. Yeniçeri olup Bursa’da sâkin idi. Bin on dörtte vefât eyledi. Bu ebyât güftâr-ı dürerbârındandır. Şiir Müfredât De murgân-ı bahâristân sebakdâş olalım gelsin Gülistân okuruz biz dersimiz aşk-ı civânîdir Çınârın hasret-i kaddinle çıktı cân-ı mehcûru Değildir fâhite uçup giden rûh-ı revânıdır Belin koçmuşlar öpmüşler ruh-ı zîbânı varmışlar Nihâl-i gülşeni eğmişler andan gül koparmışlar Yüzüme bakmaz ne bilsin yâr giryân olduğum Hâtırım sormaz neden anlar perîşân olduğum Çîn-i seher bir nağme-i dil-keş işittim âbdan Dinlemiştir ilm-i edvârı meğer dolâbdan RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1819 Ferîdî Üskübî’dir. Haraççı Hüsâm demekle ma‘rûftur. Edirne’de Dârü’lHadîs mütevellîsi iken devr-i Sultân Selîm Hânî’de vefât eyledi. Bu ebyât güftâr-ı dürerbârındandır. Müfredât Bülbül bu denli nâle mi ederdi gül olmasa Gül nâzı kime eder idi bülbül olmasa Devr-i la‘linde kiras dallandı gâyet gördü şâh Sürdürüp anı hisâr habsine dal bastı ayak Fezâyî Nâmı Derviş Mehmed’dir. Erbâb-ı hıreften rişte-fürûştur. Asrın şuarâsından Edirne’nin zurefâsından akrânı miyânında ma‘kûl ü makbûldür. Kezâ fî Tezkire-i Safâyî ve Sâlim. Bu eş‘âr güftârındandır. Gazel-i nâ tamâm Dili Mecnûn u ser-gerdân eden deşt-i mahabbettir Ser-â-ser âteş-i aşkıyla sînem dâğ-ı mihnettir Sezâdır gülşen-i kûyunda nergis dîde-bân olsa Egerçi mesttir ammâ ki bir ehl-i basîrettir Siyeh-rûlar harîm-i gülşen-i firdevse girmezler Ne vechile senin hâl-i izârın ehl-i cennettir Mecâz anlanmasın şi‘rin Fezâyî pîş-i kâmilde Garaz erbâb-ı dil yârâna bir arz-ı mahabbettir Şiir Kastın şehâ yeter bu dil-i nâtüvânıma Billah dayandı tîg-i gamın üstühânıma Azm eyledim Fezâyî reh-i yâre dün gece Sâyem o mâh-i tâbı görüp düştü yanıma Şiir Ey hufte dîde dîde-güşâ ol ale’s-sabâh Fikr-i hakîkat ile sana sohbet el verir Gûş eyledikçe nağra-i Allâhü ekberi E’l-hak budur ki âdeme çok hâlet el verir Bin yüz elli bir senesinde vefât ettiği Sicill-i Osmânî’de mezkûrdur. Fazlî-i Leng Fazlu’llah Efendi’dir. Ekser-i ulûmdan âgâh ise de tarîk-i ilmde pek çok şedâyid çektikten sonra [s.530] Amasya müftüsü Ümmü’l-Veledzâde’den mülâzim olup mansıba duhûl etmeksizin diyâr-ı ademe âzim oldu. Asr-ı Süleymân Hânî’de gelen şuarâdandır. Bu eş‘âr güftârındandır. 1820 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Matla‘ Hattın erişti verdi âşûba ol cemâli Gûyâ diyâr-ı Rûm’u tuttu çıkıp Celâli Gazel Sen bu kemâl-i hüsn ile mihr-i felek misin nesin Nev‘-i beşerde görmedim yohsa melek misin nesin Gözlerim içre oynayan sensin iki gözüm müdâm Bilmem iki gözümde sen yohsa bebek misin nesin Kutb-i murâdım üzre çün dönemedin yıkıl yıkıl Ey başım üzre devr eden çarh-ı felek misin nesin Dünya gamın alaf gibi gel yeme işret et dedim Hiç kulak kabartmadın sûfî eşek misin nesin Lezzetini kelâmının ehl-i mezâk olan bilir Söyle be Fazlî sözde sen kân-ı nemek misin nesin Merhûm Emrî Çelebi mûmâileyh Fazlî hakkında onun lisânından bir gazel demiştir ki matla‘ı ve makta‘ı bu beyitlerdir. Nazm Tîmûr-ı mihnetim gam ile atım oynağı Âhım duhânı kursa bana nola otağı Fazlî-i Leng pâyine düşse aceb değil Âhû görüncedir güzelim itin aksağı Fazlî-i Diğer Ehl-i cihet zümresinden hezârfen bir zât olup elinden bir san‘at kurtulmaz idi. Minârelerde ip üstüne kandîl dizmek yani mahyâ yapmak usûlü bunun icâd u ihtirâ‘ı olmak üzere mervîdir. Bin yedi târîhinde kandîl-i ömrü muntafî oldu. Ebyât-ı âtiye güftârındandır. Nazm Şerâr-ı âhımı seng-i dil-i dildârdan çaktım Çerâğı sîneme mihr-i ruh-ı envârdan yaktım Nice zâr olmasın evtârı her sâz-ı nagam-sûzun Anı cism-i nizârımda olan evtârdan taktım Yolunda pâymâl ettim nukûd-ı eşkimi saçtım Dağıttım encüm-âsâ katı yokdan vardan nakdim Fıtrî Edirne mahkeme-i şer‘iyyesi nâibi Hızır Ağa Mahalleli el-hâcc Şerif Efendi’dir. Tercemesi ulemâ vü meşâyih ravzasında devr-i Abdü’lazîz Hânî ulemâsı sırasındadır. Ravzatü’l-hattâtîn’de dahi mezkûrdur. Eş‘ârı târîhten RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1821 ibâret olup Murâdiye Küçük Pazarı’ndaki Sarı Câmiin son târîhiyle bu târîh bunlarındır. Târîh Merkadin envâr-ı rahmetle münevver eyleyip Cürm ü taksîrini afv ede cenâb-ı müste‘ân Bâ nukat geldi dile târîh-i fevti Fıtriyâ Hacı İbrâhim Ağa’nın meskeni ola cinân Fevrî Ulemâ vü meşâyih ravzasında asr-ı Mehmed Hân-ı Râbi‘ ulemâsı sırasında tercemesi mezkûr Fevrî Mahmûd Efendi’dir. Bu iki beyit güftârındandır. Şiir Gülün kokmadım ol şûhun cemâli bâğına erdim Tenâvül eylesem şeftâlûsun bârî ne gam yerdim Ne kim ettimse ettim Fevriyâ efsûn-ı ışkile Hele ol verd-i hüsnü hârlardan kestim ayırdım Fikrî Hâfız İbrâhim Edhem Efendi’dir. Güzelce Baba semtindendir. Bir aralık Edirne muhâsebe kalemine devâm ettikten sonra Lüleburgaz kazâsı vergi kitâbetine badehû merkez-i vilâyet vergi kaleminde vergi kâtibi refâkatine tayin edilmiş ise de terk ederek arzuhalcilik sanatıyla iştigâl eylemekte bulunmuştur. Bu gazel onundur. Gazel Sûret-i zâhirde gerçi bir gedâsın ey gönül Nezd-i Hak’da lîk makbûl-i duâsın ey gönül [s.531] Hakk tevhîd etmeye ibret-nümâdır bu cihân Kadrini bil sen de mir’ât-ı Hudâsın ey gönül On sekiz bin âlemi Hakk misl-i ma‘cûn eylemiş Sanki andan halk olunmuş bir binâsın ey gönül Sende cem olmuş cihânın enfüs (ü) âfâkı bil Âlem-i tahkîke ancak reh-nümâsın ey gönül Var gönülden li ma‘allah sırrına yol Fikriyâ Zât-ı Hak’dan âleme ibret-nümâsın ey gönül Kelâmından olur ma‘lûm kişinin kendi mikdârı. 1822 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Feyzî Devr-i Süleymân Hân-ı Sânî’de gelen şuarâdandır. İlm-i zâhirle iştigâl ederken terk edip tasfiye-i kalp için Mısır’a azîmetle sipâh bölüğüne geçip erbâb-ı dîvâna dâhil oldu. Bu ebyât güftârındandır. Müfredât Pâyini tomrukta gördü gonce-i nevrestenin Benzinin uçtuğu budur bülbül-i dil-hastenin Şem‘a pervâneleri sanma ki bî-hûde yanar Cezbe-i hüsn-i dil-efrûzun ile oda yanar Görüp İsâ’yı şâd ü hurrem oldum Ki gökte istediğim yerde buldum Gece dildâr bî-dâr olmadı bir şem‘ yanınca Keff-i pâyine yüz sürdüm murâd üzre uyanınca Ulemâ ravzasında asr-ı Süleymân Hân-ı Sânî ulemâsı sırasındaki Sâbûnîzâde Hasan Efendi’nin vefât târîhi bunlarındır. Feyzî-i Diğer Halîl Efendi’dir. Bin iki yüz sekiz târîhinde Edirne’de pâ nihâde-i sâha-i vücûd olup iki yüz kırk sekiz senesi dersaâdete azîmetle bir aralık uhdesine hâcelik rütbe-i mu‘teberesi bi’t-tevcîh balık emâneti ve badehû tersâne-i âmire dâhilinde vâki sergi emâneti hizmetlerinde istihdâm olunduktan ve muahharen bir müddet dahi karantina hizmetiyle Trabzon ve İzmir ve Trablusgarb taraflarında güzârende-i şühûr u a‘vâm olduktan sonra iki yüz altmış yedi senesi kal‘a-i sultâniye karantinası hizmetine memur tayin kılınmış ve bin üç yüz altı senesinde orada irtihâl-i dâr-ı bekâ etmiştir. Bu gazel güftârından nümûnedir. Gazel Bu demde gönül vaslına lâyıktır efendim Ağyâr da yok şimdi aralıkdır efendim Bûs-ı lebe ruhsat mı verir çeşm ile gamzen Mest olsa biri birisi ayıktır efendim Gördüm a gözüm nûru nice dilberi ammâ Hüsn-i revîşin cümleye fâikdir efendim Bak âteş-i rûyunda olan anber-hâle Ben gibi o da odlara yanıktır efendim Berdâr ise maksûdun eğer Feyzî-i zârı Mansûr-ı dilim zülfüne lâyıktır efendim RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1823 Harfü’l-Kâf Kâdirî Defterdâr Îsâ Fakîh nâmında bir zâtın ferzend-i fazîletmendidir. Pederleri Edirne’ye kadı olduğundan Ravzatü’l-Kudât’ta tercemesi mezkûrdur. Papakaçanos Mahallesi’nde münderis bir câmii vardır. Sâhib-i terceme Edirne’de müderris iken evâhir-i devr-i Sultân Bâyezîd Hânî’de irtihâl-i dâr-ı ukbâ eyledi. Bikr-i fikre ve hayâl-i hâssaya kâdir nazîri nâdir şâ‘ir idi. Bu eş‘âr güftârındandır. Gazel Kaçan ol sîm-tenim nâz ile giyse karalar Sanarım ebr-i siyeh yüzünü mâhın karalar Dilberin hâl ü hatı uyhuda değse gözüme Görürüm ol gece düşümde ser-â-ser karalar Dil-i mecrûhumu korkutmak için ol kaşı yâ Müje okları ile her dem urur yaygaralar [s.532] Nâz hınnâsı ile destini rengîn eyler Hûniler kanıma nâ-hak ne için el karalar Kâdirî ârız-ı yâre erip umma hat-ı yâr Sanasın Mısr’a hemân yürüyüş etti karalar Gazel Leylî gibi çemende konup gül otağ ile Mecnûn yüreği gibi yanar lâle dâğ ile Hengâme-gîr olursa sürâhî aceb değil Kim nice pehlevânı basar bir ayag ile Dil tıflı gözlerimle düşüp bahr-ı eşkime Öğrendi suda yüzmeyi iki kabag ile Pervâneler nemed giyip envârı hüsnünü Dervîşler gibi dolanırlar çerâg ile Kûyunda Kâdirî’yi rakîb ile der gören Bülbül çemende hem-nefes olur mu zâg ile Gazel Olmasın dersen sana hemdem gam-ı devr-i zamân Gülşen içre dâimâ nûş et şarâb-ı erguvân Zâhidâ dersen ki girmez cennete kan eyleyen Yâ niçin tutmuş yüzünde çeşm-i hûn-rîzi mekân Asılı şol küfr-i zülfün ka‘be yüzünde salîb Oldu mü’minler perîşân oluben dün gün figân 1824 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Zülf-i kâfir-kîşin ey cân şöyle zâlim oldu kim Gördüğünce bend eder mü’minleri vermez amân Ey kemân-ebrû hadeng urdukça gamzen bağrıma Kâdirî’nin gözleri câmı olur dobdolu kan Kâdirî’nin Sultân Bâyezîd-i Sânî’ye manzûm arzuhâli Ey şehinşeh ki âsitânında Cümle-i müşkilât olur münhal Adl ü dâdın ihâta etmiştir Rub‘-ı meskûnu ey şeh-i a‘del Ne revâdır ki devr-i adlinde Ede mazlûm zâlim ile cedel Mâni‘-i vasl-ı şem‘ olup mıkrâz Per-i pervâneye erdire halel Kabâyî Kul cinsinden olup Ali Paşa Çarşısı’nda câme-fürûş olduğundan Kabâyî tahallüs eylemiş idi. Bin otuz târîhinde fevt oldu. Kabûlî Hazînedâr Sinân Bey Mahallesi’nden Rufâ‘î şeyhi Mustafa Efendi’dir. Müddet-i medîde Edirne mahkemesi baş kitâbeti hizmetinde istihdâm ve tarîkat-i aliyye-i Rufâ‘iyye meşâyihinden ulemâ vü meşâyih ravzasında Sultân Abdülhamid Hân-ı Evvel devri meşâyihinden şeyh İbrâhimü’lecel bin Ali Yazıcı nâm zâttan ahz-ı yed-i inâbetle nâil-i merâm olduktan sonra şeyh-i müşârunileyhin irtihâline mebnî Cisr-i Ergene kasabasında halîfe-i ekmelleri olan Müftizâde Sade’ddîn Efendi’den tekmîl-i tarîkatla nâil-i rütbe-i icâzet almış ve Edirne’de süknâsına mahsûs olan hânesine bir sema‘hâne ilâve ve inşâ ile hângâha tahvîl ederek icrâ-yı âyîn-i Rufâ‘î eylemekte olduğu hâlde bin iki yüz kırk dört târîhinde âzim-i hângâh-ı ukbâ olmakla mezkûr hângâh sâhasında medfûn ve nakş-ı seng-i mezârı Sıdkî Efendi’nin dediği bu târîh-i mevzûndur. Târîh Hazret-i kutbü’z-zamânî Şeyh Kabûlî Mustafâ Âlem-i ukbâya azm etti bulup kurb-i Hudâ [s.533] Hakk’a irşâd eyledi asrında nice münkiri Çünki şimdi ma‘nevî irşâd eder subh u mesâ Nüh felek imdâd edip Sıdkî dedi târîh-i tâm RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1825 Ârifânın ka‘besidir bu makâm-ı bî-riyâ Âsâr-ı ilmiyelerinden Mûsılatü’l-Hidâye ve Kenzü’l-Esrâr nâmlı risâleleri ve Müşkil-güşâ unvânlı bir fârisî lûgatı ve mürettep dîvân-ı eş‘ârı vardır. Müşârunileyh mücerret hatt-ı desti olmak üzere sagîr ü kebîr iki yüz yetmiş üç cilt kütüb-i nefîse tahrîr edip hângâhında bir kütüphâne ihdâs etmiş ve bu kitaplar adâdında ârif-i bi’llah İsmâil Hakkı hazretlerinin dört cilde müretteb Rûhu’l-Beyân unvânlı tefsîr-i şerîfi dahi dâhil bulunmuş ise de bin iki yüz doksan beş senesi istîlâsında yalınız tefsîr-i şerîf muhâfaza edilebilip kütüb-i mütebâkıye kâmilen zâyi‘ olmuştur. Bu eş‘âr güftârındandır. Gazel Bağrımı benim gamze-i yâr eyledi berbâd Hûnum akıtıp etti bana çok yere bîdâd Sevdikçe anı bendesine bugz eder ol yâr Âşıklığı sandı ki ben eyledim îcâd Yâ Rab aceb ol dîdesi fettânın elinden Hâlim kime arz eyleyeyim yâ kime feryâd Lâyık mı ki vaslına erip şâd ola agyâr Üftâdelerin firkat oduna yana nâ-şâd Gülsen yüzüne gâh Kabûlî’nin efendim Gâhî de n’olur vaslın ile eylesen imdâd Gazel Mutrib-âsâ hoş nevâlar gülde yok bülbülde var Rîş-i câna em sadâlar gülde yok bülbülde var Gülde gûn-â-gûn zînetle letâfet var ise Câna bahş etmek safâlar gülde yok bülbülde var Her seher şevk-i sabâ ile ederse gül hırâm Hüzn ile Hakka recâlar gülde yok bülbülde var Gül ruh-i Şîrîn’de mesken tutsa da Hüsrev gibi Şol levendâne edâlar gülde yok bülbülde var Ey Kabûlî gülde varsa bûy-ı dilberden eser Yârine her dem vefâlar gülde yok bülbülde var Kudsî Şehâbe’ddin Paşa Kurb-ı Arasta Mahallesi’nden Hüseyin Efendi’dir. Karînâbâdlı Sinân Ağa nâmında bir zâtın ferzend-i dirâyetmendi olup Edirne’de doğmuştur. Mûmâileyh evâil-i hâlinde Edirne’de Bat Pazarı’nda 1826 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si bir dükkân küşâd ile ahz u i‘tâ ile iştigâl edip o sırada söylediği eş‘âra Mihnetî mahlası vermiş ve badehû Hâlidî şeyhi Hacı İsmet Efendi nâm zâta bi’lintisâb şeyhin tensîbiyle Kudsî tahallüs eylemiş ve tarîkatta şeyh olmuştur. Mûmâileyh sırf ümmî olup ancak söylediğini ve işittiğini bir daha unutmayan kuvve-i hâfıza eshâbından idi. İstîlâ zamânında dersaâdete nakl ile bir daha avdet etmeyip bin üç yüz dört senesi Saferinin dördüncü pazar günü Koca Mustafa Paşa’da kâin hânesinde vefât etmekle Çarşamba Pazarı’nda Dârü’l-Mesnevî karşısında Şeyh İsmet Efendi dergâhında defn olunmuştur. Mihnetî mahlasıyla söylemiş olduğu eş‘ârdan bu ebyât nümûnedir. Müfredât Şi‘rimi tanzîr edenler gitti ukbâ kaydına Mihnetî söz söylemek Hakdan hidâyettir bana Çarh-ı gerdûnun nice kânûn olan hicrin çekip Nây gibi bağrı deliktir Mihnetî bî-çârenin Kudsî mahlasıyla söylediği eş‘ârdandır. Şiir: [s.534] Elfi îmâ eylemektir kadd-i tûbâdan garaz Bil tahayyür sırr-ı vahdet nokta-i bâdan garaz Terk-i tecrîd eyleyenler gussadan âzâdedir Sâbit olmak hüccet (ü) bürhâna da‘vâdan garaz Kudsiyâ giryân olursan fülk-i dil cevlân eder Çeşm-i seylâbımdır ancak zikr-i deryâdan garaz Beyt Mâh-rûyun bürc-i akrebden temâşâ eyleyip Zülf-i yârin her kılı bir şekl-i mâr olsun da gör Kıyâmî Ulemâ vü meşâyih ravzasında Sultân Mustafa Hân-ı Sâlis asrı meşâyihi sırasında mezkûrü’z-zikr Kıyâmî Seyyid Mustafa Efendi’dir. Gazel ve kasîde gibi eş‘ârına dest-res olunamayıp yalınız işbu şuarâ ravzasında zikri mesbûk Hamdi Efendi ile latîfe-gûne söylemiş oldukları ebyât buraya tenmîk edildi. Şiir Senin ey merd-i kâmil ger murâdın söz ise dinle Kemâl-i ma‘rifet her merde dâd-ı Hak durur anla Benim bu ma‘rifet içre nihâdıma nevâ yok hiç Beni tanzîr-i eş‘âr ile tazyîk etme söz dinle Murâd ahbâb u ihvânın safâ-yâb olmasıdır hep Bu ebyâtım kabûl eyle nice noksân u aybınla RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1827 Aceb şûrîde meşrebsin Kıyâmî nîk ü bed söyle Anı Hamdî bilir anlar kabûl eyler kusûrunla Şütür-gürbe kabîlindendir. Harfü’l-Kâf Kâmî Edirne kadısı olduğundan tercemesi Ravzatü’l-Kudât’ta (40) numaradadır. Bu eş‘âr güftâr-ı dürerbârındandır. Gazel Tâlib-i aşk mücâz olmadan ey dil ne beter Çünki bir serve el erince senin sana yeter Ol kaşı yâdan eren tîg-i cefâ zahmından Bî-huzûr olma gönül kim elemi tîz geçer Her perî-çehre için bencileyin dîvâne Olma ey dil sözüm esle deliden uslu haber Tutma yüksekde katı kendini ey tîr-i nigâh Tîz iner yere şu kim gayr-i kanâd ile uçar Akıtıp Kâmî gözü yaşını dolâb gibi Gülşen-i kûyuna erince neler çekti neler Gazel Gûş etme pend-i nâsihi terk-i fesâne kıl Sâkî ayagı sun ele mutrib-terâne kıl Meydân-ı hüsnün almaga istersen ögdülün Gülgûn haddine saçını tâ ziyâne kıl Dersen benim gibi deline bağrı cevherin Elmâs gamzene kaşını gel kemâne kıl Vaslın metâ‘ına vereyim nakd-i gözyaşın Söyle bahâ nedir yeter ey şeh bahâne kıl Devlet nişânı var ise başında Kâmiyâ Ol kaşı yâ hadengine sînen nişâne kıl Nâ tamâm Gazel Bir heftedir o mâh dû hefte görünmedi Çarh-ı felek murâdımız üstüne dönmedi Mısr-ı cemâle geldi nice mehlikâ velî Ol gün gibi birisi terâzûdan inmedi Hecr ile yâr Kâmî’ye bir âh edem demiş 1828 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Benzer firâkı ile yüzüm kana yunmadı [s.535]Gazel O meh ki arz-ı cemâl etti ref ‘ edip bürka‘ Güneştir ol kamerî yakası ana matla‘ Bu hüsn-i hatt ile yâkût leblerindir eden Kalem-tırâş-ı gama üstühânımı makta‘ Gönülden isteriz olursa dîdeden pinhân Gazâl-i çeşmini dil sebze-zâr eder merta‘ Şarâb az diye sâkî ta‘allül eyleme kim Ayağı sun elime küllü dâhilin yenfa‘63 Visâle kılma tama‘ seyre kâni‘ ol Kâmî Zelîldir tama‘ ehli azîzun men yekna‘64 Sultân Süleymân Sigetvâr Seferi’ne müteveccihen Edirne’ye geldikte Kâmî Efendi bu gazeli ithâf-ı rikâb-ı hümâyûn ederek iki yüz flori câize almış imiş. Gazel Nev-bahâr oldu bir âgâz etti bülbüller yine Saldı gülbank-i guzât âfâka gulgullar yine Ceyş-i ezhâra meğer yoklanma var kim bâğda Sakınıp hançer siper-berdûşdur güller yine Şâh-ı gül önüne düşmüş bâğda ebr-i bahâr Bağlamış serv-i sehî kullar gibi kollar yine Sahn-ı gülşende kurup yer yer otagı lâleler Başına otağalar takındı sünbüller yine Bezm-gâh-ı rezmde Kâmî safâlar etmege Vaktıdır hûn-ı aduvdan içile müller yine Müfredât Çâk et yakanı gül gibi uşşâka sîne aç Gel bahşiş eyle kullara şâhım hazîne aç Cemâl-i âyını âyînede görünce habîb Özüne âşık olup âşıkına oldu rakîb Eller keffindeki bir iki pula zâr olup Hırs âteşine yüzünü kızdırma def gibi Esîr-i bend-i zülfeyn-i nigâr-ı dil-sitânım ben İki zencîr ile bağlı ya bir şîr-i jiyânım ben 63 Her giren menfaat verir. 64 Kanaat eden azizdir. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1829 Kâmî İbni Gülşenî şeyh İbrâhim. Hacı Hallaç Mahallesi’ndendir. Ravzatü’lUlemâ vü Meşâyih’te Sultân Ahmed Hân-ı Sâlis asrı ulemâsı sırasında tercemesi mezkûrdur. Bu eşâr mahsûl-ı tab‘-ı dürerbârlarıdır. Gazel Göz gezdiriyor sayda o şahbâz-ı melâhat Murg-ı dil-i âvâremiz Allah’a emânet Gel dâğlarım gör biricik hâtırımı yap Olsun bu kadar sûhteye bir de imâret Yüz karalığı oldu siyeh-serliği encâm Zâhid ne belâ başına sevdâ-yı riyâset Tîr-i müje vü gamzene vakf oldu derûnum Etsen nola bir kez de nigâh ile nezâret Ruhsâr ile ebrûsu hayâli bize kâfî Hûrşîd ü hilâl-i felek olmazsa ne hâcet Dünyada mücâzâtı şem‘ eyledi rûşen Etmiş ana da sûziş-i pervâne sirâyet Oldun yine bir zâlim ü bîdâda giriftâr Hakk’dan ola Kâmî sanâ imdâd u inâyet Gazel Olma sihâm-ı dest-i kazâdan emîn amân Zahm âşikâre tîr nihân der-kemîn kemân La‘l-i lebinde zâhir olup nev-demîde hat Cânâ huceste-bâd nigîn-i zemîn zemân Başınçün etme va‘de-i teşrîfine dürûg Ey cevr-pîşe oldu dürûga yemîn yemân [s.536] Bir kez tebessümâne nigâh etse ol tabîb Urmuş olurdu zahmıma gül merhemin hemân Eksik değil rakîb çü dâr-ı semâniye Olsun gerekse dilber-i dürr-i semîn semân Gam-ı ülfet oldu dil o kadar bâğ-ı âlemin Görse olurdu hande eden hırâmın emân Şi‘rin muvaşşah eyle sanâyi‘le Kâmiyâ İster edâ-yı tâze vü hem nev-zemîn zemân Ma‘mûr olur mu kûy-ı harâbât Kâmiyâ Kor mu cihânda ıyş edecek gül-zemîn zemân 1830 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Gazel Gazel Müfredât Gülşende terennüm edicek bülbül-i şeydâ Gül dâiresin aldı ele gonce-i ra‘nâ Gör gonceyi kim berg-i gülü eyledi rû-pûş Gülzârı el altından eder şimdi temâşâ Aldıkta ele şâh-ı gülün gönlü açıldı Hakkâ ki aceb dest hûş-ı gonce ferah-zâ Destâr-ı zarîfânesini sarmak içindir Gül âyinesin almış ele gonce-i zîbâ Ol nahl-i güle gonceler olsun ko hamâil Değmez de değildir nazar nergis-i şehlâ Pîşinde o la‘lîn tabak-ı mâide Kâmî Hızr olduğuna gonceye şâhid mi değil yâ Aceb encüm şümâr-ı hasrete tevkîr eder mehtâb Ki her Mecnûn’a bir altûndan zencîr eder mehtâb Bu bâzâr içre olmaz cevher ile müşterî şemse Ki bî-pervâ kamer tarh eyleyip iksîr eder mehtâb O mâhın nev-demîde hatt-ı zerdi sûretin her şeb Dû çeşm-i âşık-ı şeb-gîre hoş tasvîr eder mehtâb Değildir hâle çizmiş dâire eyler perîhânı Yine bir âfitâbı var ise teshîr eder mehtâb Hatt-ı zerd-i dilârâ seyrin istersen eğer Kâmî Anı berg-i güle her şeb güzel tahrîr eder mehtâb Olmasın mı la‘line yâkût-ı ahmer teşne-leb Sana ey kâfir-peçe dûzahta ahker teşne-leb Ebruvânın gerçi nazm-ı hüsne matla‘ gösterir Âkıbet bir gün hat-ı la‘linde makta‘ gösterir Kânûn-ı bezmi kırdı felek rişte riştedir Santûr u ber-battında kulağı kiriştedir Âsiyâba göyünüp sanma ki gendüm öğünür Vatanın yâd edicek taşlar ile döğütür Tiryâki sâimâne bu vaz‘ı güzel satar Tenhâca yerde elde gıdâsın atar tutar RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1831 Kâmî Yahyâ Bey Mahallesi’nden Hâfız Mehmed Şerif Efendi’dir. Erbâb-ı hireften olup hâlen Eski Câmi-i şerîf kurbunda vâki dükkânda kadayıfçılık ile istihsâl-i emr-i maîşet eylemektedir. Bu gazel onundur. Gazel Emr-i künle mazhar-ı kudret-nümâdır kâinât Hikmet-i yezdâna bak hayret-nümâdır kâinât Cûşa geldi bâde-i hubbiyle deryâ-yı adem Saçtı dürr ü gevheri şevket-nümâdır kâinât Bâis-i îcâd-ı ekvân bir tecellî neş’esi Sun‘-i Hakla zerre-i kesret-nümâdır kâinât Ehl-i ışk ibret gözüyle seyr eder âlâyişi Nice elvân gösterir ibret-nümâdır kâinât Servet ü sâmânına aldanma dehrin Kâmîyâ Bir hayâldir sûretâ safvet-nümâdır kâinât [s.537] Kerîmî Asr-ı Süleymân Hânî şuarâsındandır. Bu beyt Edirne hakkında söylemiş olduğu şehrengizindendir. Beyt Şîve vü hâlet gerektir gözlerinde dilberin Karalık dersen bulunur kelle-i mismârda Kesbî Nâmı Mehmed’dir. Şâhidî merhûmun ahfâdındandır. Zümre-i sipâhın a‘yânından ve dîvân-ı küttâbın eşrâfından olduktan başka bir çok menâsıb dahi zabt etmiş bir pîr-i rûşen-zamîr idi. Târîh-gûylukta mâhir emsâli nâdir talîku’l-lisân bir şâ‘ir-i sâhib-dîvândır. Târîhlerinin kesretine mebnî onları başka ve kasâid ve gazeliyâtını başka bir dîvân olmak üzere tertîb etmiştir. Bu eş‘âr âsâr-ı güftârındandır. Gazel Dil-hasteye âb-ı leb-i dilber birebirdir Hamyâzeye de şerbet-i sükker birebirdir Hûn-ı dili akıtmaya nevek-i müje besdir Nabza göre kan almaya neşter birebirdir İşret giderir dilde olan şûr-ı melâli Def ‘-i gama nûş-ı mey-i ahmer birebirdir Efsûn ile mânend-i perî sayda sıvaşma Râm etmeye ol sîm-teni zer birebirdir 1832 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Maglûb-ı hevâ illetine Kesbî rakîbin Tedbîr-i devâ semm-i mükerrer birebirdir Nazm Ser-i kûyuna yârin bâd-ı âhım reh-nümûnumdur Yakan şem‘-i ümîdim âteş-i sûz-ı derûnumdur Şafak sanman döküldü bâdesi tahrîk-i âhımdan Şeh-i aşkım felek bezmimde câm-ı ser-nigûnumdur Nazm Seyr-i dîdâr-ı yâr eden düşte Gûyiyâ âlem-i visâldedir Bâğa azm et hevâ ne germ ü ne serd Âlemin zevki i‘tidâldedir Bu edâlar ki sende var Kesbî Tûtî-i sükkerîn makâldedir Müfredât Yansa ger nâr-ı tecellâ-yı visâl-i yârdan Dönmeye Mûsâ-sıfat dil rü’yet-i dîdârdan Uçurdum bir kebûter şâhbâzım kaldı âzâde Gönül bir dilber ile çift olur elbette tek durmaz Meymenet-âgîn-i şehr-i dil-güşâdır Edrine Tarh-ı matbû‘ı güzel zîbâ binâdır Edrine Feth-i Bagdâd’a bu târîhi demiştir: Şehr-i yâr-ı ehl-i sünnet hazret-i Sultân Murâd Ol muhibb-i hanedân-ı çâr-ı yâr-ı bâ safâ Ülkesiyle şehr-i Bağdâdı getirmekte ele Sarf-ı makdûr eyledi râh-ı gazâda hâliyâ Kesbi dahi bu sürûr ile dedi târîhini Cehd edince sünniyân feth oldu bürc-i evliyâ Mûmâ ileyh Kesbî Efendi evâhir-i ömründe salâha meyl edip Edirne’den İstanbul’a nakl eden vâ‘iz Mahmûd Efendi’den ahz-ı yed-i inâbetle tarîke dehâlet etmiş idi. Sene-i mezbûrede müşârunileyh Mahmûd Efendi’nin vukû-ı vefâtından kendisi müteessir olmakla yevm-i vefâtında “İlâhî benim dahi rûhumu kabz eyle” diye duâ etmiş ve bi hikmeti’llahi teâlâ bir hafta mürûrunda bin elli rebiulevvelinde ol dahi vefât etmiştir. Bu mısra vefâtına târîhtir. Mısra Ola Kesbî Efendi’nin makâmı cennet-i me’vâ RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1833 ‘İbret-nümâ-yı Devlet nâmında bir eseri olduğu mervîdir. [s.538] Ayşekadın Hanı’nın kapısı bâlâsındaki târîh bu zâtın eseridir. Kesbî-i Diğer Nâmı Mustafa’dır. Asr-ı Sultân Mustafa Hân-ı Sâlis’te gelen şuarâdandır. Zikri Ravzatü’l-Hattâtîn’de dahi mesbûktur. Bu eş‘âr âsâr-ı güftârındandır. Gazel Lem‘a-i hüsnün ziyâ-i ahterîdendir senin Vasf-ı dendânın sıhâh-ı cevherîdendir senin Ârzû-mend-i musaffâ-yı lebindir tûtiyân Kim mizâc-ı la‘l-i nâbın sükkerîdendir senin Nâfe-i misk-i Hoten’de yok bu bûy-ı müşg-nâb Itr-nâk-ı kâkülün kim ezferîdendir senin Zülfikâr-ı nazra-i gamzen eder kasd-ı helâk Satvet-i iclâl-i çeşmin hayderîdendir senin Nükhet-i sahbâ-yı şevkinle dil oldu mest-nâk Nüzhet-i ünsün şarâb-ı ahmerîdendir senin Olmadı ülfetnümâ Kesbî-i zâra vuslatın Hilkatın âdem velî aslın perîdendir senin Müfredât Çıkar bir pâre-i ûd-ı siyehten dûd-ı dür gûyâ Umulur kim belirmiş hâl-i müşk-i fülfül üstünde Poyraz bu gece subha kadar esti savurdu Bî-çâre kömürsüzleri hep kastı kavurdu Uşşâka kebûter gibi hep dem-keş olurlar Zîrâ ki mahabbettedir anlar kümesiyle Râm edince ol hümâ-yı nâzı kuşbâzın biri Hep görenler dedi Kesbî işte bu tutmuş kuşu Yalnızgöz Köprüsü caddesindeki sebîlin târîhi bunlarındır. Bu târîhe nazaran kendisinin bin iki yüz on iki târîhinden sonra irtihâl ettiği anlaşılmıştır. Keşfî Bey Devr-i Selîm Hân-ı Sânî şuarâsındandır. Tarîk-i ilmden meslek-i kitâbete sülûk etmiş ve badehû pâye-i imârete kadem basmış ve muahharen dîvân kâtibi olmuş idi. Evâhir-i Sultân Süleymân Hânî’de vefât eyledi. Âsâr-ı ilmiyelerinden Târîh-i Sultân Selîm Hân unvânlı iki cilde 1834 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si müretteb bir eseri dersaâdette Yerebatan’da Esat Efendi Kütüphânesi’nde mahfûzdur. Bu ebyât âsâr-ı şi‘riyelerindendir. Gördükte oldu kaşını şol denli bî-mecâl Ancak gelir bir aya değin yerine hilâl Kec baktı meğer yüzüne sen kıble-i cânın Çekti gözüne mil müjen kıble-nümânın Hayât-efzâ-yı âlem rûh-bahş-ı mürde-i gamsın Hemân bir hastenin cânı değilsin cân-ı âlemsin Keşfî-i Diğer Zübdetü’l-Eş‘âr zabtınca Edirnelidir. Bu beyt güftârındandır. Beyt Gören şâd olduğum zâhirde sanar âlemim vardır Anı bilmez ki dağlarca derûnumda gamım vardır Güftî Dervîş Mustafa’dır. Safâyi Tezkiresi beyânınca evâil-i hâlinde dervîşân-ı bî nâm u nişân zümresine sâlik olup nice zamân seyâhat ile tahsîl-i ma‘ârif-i bisyâr etmekle bir şâ‘ir-i bî nazîr ve bir kâmil-i mahmidet-semîr olup bin altmış iki târîhinde vefât etmiştir. Bu beyt âsâr-ı şi‘riyesindendir. Beyt Bize bin türlü sûret gösterirsin ışk-ı yâr ile Sen ey çarh-ı denî-perver döner fânûsa benzersin Güftî-i Diğer Ali Efendi’dir. Edirne’den zuhûr ve âfitâb-ı feyz-i ezelîden istifâza-i nûru’ş-şu‘ûr edip ulemâ-i kirâmın birinden ihrâz-ı şeref-i mülâzemet eyleyip devr-i merâtib ve ahz-ı revâtib ederek kırk akçe medreseden sâlik-i [s.539] tarîk-i kazâ ve mâlik-i ezimme-i hükm ü imzâ olup Rumeli kalemrevinde bir kaç mansıba kadı olduktan sonra bin seksen sekiz târîhinde vefât eyledi. Âsârından müretteb dîvânı ve hezl-gûne manzûm “Tezkiretü’ş-Şuarâsı” ve bin elli târîhinde nazm olunmuş yedi yüz seksen beyti şâmil “Gamnâme” unvânlı ve bin altmış bir târîhinde altı yüz kırk dört beyti hâvî “Şâh ü Dervîş” unvânlı hikâyeleri vardır. On iki imâm vasfında bir manzûm te’lîfi daha olduğu Safâyi Tezkiresi’nde mezkûr ve dîvânı dersaâdette Hamîdiye Kütüphânesi’nde mahfûzdur. Bu eş‘âr mahsûl-ı tab‘-ı dürerbârlarıdır. Ez kasâid Sipihrin devri şimdi şîve-i ikbâle mebnîdir Kazâ âyîn-i bend-i rûz-ı bâzâr-ı temennîdir RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1835 Gazel Gazel Gazel Hayât-ı tâze erdi mürde-gân-ı âlem-i hâke Meğer şimdi nesîm-i subh-dem enfâs-ı İsîdir Ne sûret arz ederdi âleme Bihzâd-ı endîşim Kalem zîrâ kef-i nat‘ımda reşk-i kilk-i Mânîdir Görünce ol mehin dil tâb-ı hüsn-i mihr-pîrâsın Harîr-i dîdeye nakş etti tasvîr-i dil-ârâsın Yine katl-i dil-i erbâb-ı ışka bir nigeh besdir Ne lâzım gamze çekmek tîg-i nâz-ı sîne-fersâsın Elinden câm alsak sâkî-i meh-pâre-i bezmin Koparsak gülbün-i hüsnün yine bir verd-i ra‘nâsın Geçer ol serv-i serkeş sâye-i lutfun dirîg eyler Ser-i râhında hâk olmuş görürken cân-ı şeydâsın Felek dirîne hasm-ı ehl-i isti‘dâddır Güftî Anın kim gördü feyz-i gerdiş-i câm-ı tevellâsın Saçıldı âteş-i ruh-ı cânân taraf taraf Yandı yakıldı âşık-ı sûzân taraf taraf Berdâr-ı zülfün olmaya bir kılca cân ile Zencîrini sürer dil-i hayrân taraf taraf Üftâde etti fitne-i âhir zamân beni Hep cüst ü cûya düştü civânân taraf taraf Ol çeşm-i mest hançer-i sertîz gösterip Cân aldı sattı gamze-i fettân taraf taraf Ey Güftî mâh-ı nev gibi evrâk-ı şi‘rini Bir birlerine göstere urefân taraf taraf O şûhun sâ‘id-i sîmîn rûy-ı âteşînin gör Riyâz-ı behcetin yani gülün gör yâsemînin gör Temâşâ eyle yer yer sînem üzre penbe-i dâğım Muhassal bâğ-ı ışkın lâle-i hasret zemînin gör Aceb mi nahl-i kaddi fitne-hîz-i mülk-i hüsn olsa Füsûn-ı çeşm-i mest ü gamze-i sihr-âferînin gör Esîr eyler dili nâz u ıtâb-ı gamzesi âhir Nüvâziş-kârî-i ebrûsunu çîn-i cebînin gör Ne yüzden çehre-perdâz oldu Güftî şâhid-i nazma Edâ-yı dil-keş ü ta‘bîr-i şûh u dil-nişînin gör 1836 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Nâ tamâm Gazel Âşıkın sûz-ı dili dâğ-ı serinden bellidir Şu‘le-i âteş zuhûr-ı ahkerinden bellidir Âteş-i aşkınla dil bir dâğ-ı hasrettir belî Adl-i şâhî intizâm-ı kişverinden bellidir Feyz-i isti‘dâdı Güftî bâğbân-ı fikretin Şîve-i ter destî-i kilk-i terinden bellidir [s.540]Gazel Gird-i la‘linde o hat-ı müşk-bârı seyr edin Sebze bitmiş goncede feyz-i bahârı seyr edin Cilve-ger nezzâre-i nûr-ı ruh-ı hûy-gerdesi Âb u tâb-ı dîde-i kulzüm nisârı seyr edin Ârzû-yı bûse-i dâmâne nâz eyler dahi Reh-güzâr-ı yârda cism-i gubârı seyr edin Etmede her dem heyûlâ-yı hayâle kasr-ı rûh Mâni-i endîşe-i Güftî-i zârı seyr edin Rubâ‘î Ey münşî-i rûzigâr-ı nakkâş-ı zamîr Olma galat-ârâ-yı rüsûm-ı tedbîr Olmaz rakam-ı bahtı sefîd ehl-i dilin Ger levha-i âfitâba etsen tahrîr Müfredât Üftâde hâtırım gam-ı aşka kepâdeyim İşkeste beste-dil-şüde-i Okçuzâdeyim Mezâkın zîr-i kahr u mihnet-i eyyâm-ı telh etmiş Lebinden âşık-ı bî-sabr u dil bir pâre kand ister Gamnâme’nin ibtidâsı budur: 65 Sad hamd Hudâ-yı zü’l-celâle Ol hâlık-ı kevn ü lâ-yezâle Tarh-efgen-i kâh-ı çarh nedir Kandîl-fürûz-ı bezm-i hâver Efrâşte-sâz-ı râyet-i mâh Pür nûrken bidâyet-i mâh 65 “Gam-nâme” manzumesi çeşitli kaynaklarda geçmesine rağmen bulunamamıştır. Bursalı Mehmed Tahir, Osmanlı Müellifleri adlı eserinin 2.cilt, 391. sahifesinde “Gamnâme ismindeki manzumeyi ihtivâ eden mecmua Edirne’de Sultan Selim Kütüphanesindedir” diyor. Ayrıca Fuat Köprülü de ondan bahsetmektedir. Bulunamamış olmasına rağmen eserin varlığı Ahmed Bâdi’nin verdiği bu örnekle daha da kuvvetlenmiştir. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1837 Âyîne-i mâha incilâ-bahş Hem dîde-i ahtere ziyâ-bahş Ol râtibe-kâr-ı lâ-mekânî Etti meh-i bezm-i âsumânî Şâh ü Dervîş’in ibtidâsı budur: Hamd-i Hudâvend-i cihân-âferîn Zîver-i tebyîn-i beyân-âferîn Tarh-ı nev-efgende-i ibdâ‘-ı kün Râst-ı berârende-i çarh-ı kühen Tâbda rûy-ı kamer tal‘atân Encümün efrûz-ı perî-siretân Ol ki verip meclis-i gerdûna zîb Eyledi ibdâ‘-ı firâz ü nişîb Manzûm olarak hezl-gûne yazdığı Tezkiretü’ş-Şu‘ârâ’sında kendi hakkında söylemiş olduğu ebyâttır. (Mesnevî) 66 Güftî-i bed hayâl-i Edirnevî Mülk-i Rûm’un harîf-i bed-şinevî Güftî-i ibne-kâr-ı Edirnevî Bî nevâ-yı Zuhal-sitâre-i gam Herze-güftâr-ı meclis-i âlem Yâve-perver zükûr-i kîse-kebûd Şâ‘ir-i köhne-gûy-ı tâze-nümûd Sifle-inkâr-ı bezm-i bî bâkî Mütelâşî kadîd (ü) tiryâkî Bezm-i dehrin tamâm-ı dil-hûnu İbnenin Bû Alî-i gerdûnu Ya‘ni ibne cemâ‘at-ı dehre Mütelâşî imâm-ı bî behre Saff-ı cem‘-i namâziyâne-künûn Halka-gîr-i namâz-ı ibne-nümûn Olmaz anın harîf (ü) pâdâşı Âlemin merdüm-i Kızılbaşı 66 Kaşif Yılmaz (Haz.) (2001): Güftî ve Teşrîfâtü’ş-Şuarâsı, A.K.M.B.Yayınları. Ankara: s.200-204 1838 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si [s.541] Ne berehmen ne rind ü ne zâhid Küfr ü ilhâda vâris-i vâhid Düşmen-i zâhid ü verâ‘-endîş Şahs-ı islâm (ü) küfr hem der-pîş Rûze-telkîn ü rûze-mu‘tâdân Rind-i mîrâs-hâre-i Ramazan Eyler ol ser-girân-ı bed-güheri Ramazanı delîl-i rûze-hûrı Eder ol bî dimâg (u) bed-hâhiş Ramazanı bisât-ı bezm-hûriş Lîk şahs-ı sühan-şinâsîdir Hâtem anın sühan-gedâsıdır Gurbet-âyîn-i dâr-ı şehr-i hudî Dâg-ber-dâg-ı şehriyân-ı bedî Dâğ-ı bârân-ı nâ-mahal-perdâz Hâne-i gurbete bisât-endâz Ülfet endûz-ı mülk-i gurbettir Ser-girân (u) vatan ferâgattir Vâdî-i rûzgâr-ı ümmîde Pîşgâh-ı diyâr-ı ümmîde Hâr-ı sahrâ-yı vâ-güzâştını Çehre-fersûd-ı arza-daştını Ye’s-peymûde-i heves-encâm Dâğ-ı dil-zâd-ı mâder-i eyyâm Her zamân dil-siyâh u tîre-çerâğ Gonce-i hâr-zâr-ı dâmen-i bâğ Râh-ı ümmîde dîde-dûhteyi Dil-hırâş-ı sitâre-sûhteyi Şi‘ri mecmu‘a-i galat-ma‘nâ Hezeyân-ı miyâne-i hummâ Küfr ü islâm germ-i gavgâda Kûşe-i deyr-i mülk-i ma‘nâda Tab‘ı ol büt-perest ü bed-hencâr Secde-âver ü sâye-i dîvâr RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1839 [s.542] Eylemez nâ-tekellüfât-ı sarîh Çûb-ı a‘mâyı hâmeye tercîh Kalemi şehr-i nüktede her an Pâsbân-ı mahalle-i düzdân Hücresinde o ibne-kâr-ı be-nâm Olsa sîm-âb dâde-i ârâm Olur ettikçe ibneye şeb-gîr Der ü bâmında ser-firâhte-gîr Olmuş idi netîce-i encâm Ana destâr alâmet-i islâm Âkıbet etti rûzigâr-ı kazâ Anı da bey men yezîdü cefâ Ber tarâf oldu çün o kayd-ı tamâm Oldu ruhbân-ı sûret-i islâm Eylemez şîve-i müselmânî Hiç pezîrâ-yı dâğ-ı ruhbânî Oldu mânend-i mihrez-i üryân Şimdi ruhbân-ı zülle-i hîzân Ba‘d-ezîn eyler anı çarh-ı anîd Büt-perestân-ı Rûm’a metropolid Belki eyler sipihr-i küfr-endîş Deyr-i kevn-i bütân-ı Rûm’a keşîş Elde eyler o küfr-senc-i kadîm Zülleden arz-ı şekl-i micmer-i sîm Hâşe li’llah bu güft ü gû-yı kabîh Ola nakl-i sarîh (ü) kavl-i sahîh Lîk ber-muktezâ-yı hükm-i mahal Oldu şart-ı idâre-i cedvel Bu kadar güft ü gû-yı nâ-çespân Oldu ser-meşk-i nükteye unvân Ola mı sîret-i Müselmânî Vakf-ı uryân-tenî-i ruhbânî Maşrık-ı dînin o sabâhıdır Bang-i hayyeale’l-felâhıdır 1840 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Meşreb-i zühde dâye-bahş namâz Rûzgâr-ı salâha hükm-tırâz Berhemen-şîve-i Müselmânî Kutb-ı pergâr-ı büt-perestânî Bü’l-aceb hâldir ki çarh-ı denî Etmede anı harf-i dil-şikeni Hükmü yok rûzgâr ihsânın Eseri yok kerem-pesendânın Mübdi‘-i rûzgâr-ı hây-ı diğer Hisseti dehre eylemiş mıstar Emr-i ihsân hayâl-i hiç nümûd Hâhiş-i cûd dâğ-ı gam-peymûd Kimseden kimseye himâyet yok Yani dünyada ehl-i himmet yok Hâh sen dâğ-ı sîne ızhâr et Hâh sûz-ı sekîne ızhâr et Eylemez cûd-meşrebân-ı leîm Revîş-i cûd (u) himmeti takdîm Semt-i hisset bulup tamâm-ı nizâm Erdi bir hâle gerdiş-i eyyâm Şimdi olur nigâh rencîde Men‘-i isrâf-ı kûzdan dîde Ba‘d-ezîn ey sirişk-i bahr-emvâc Dîdeye olmasın nazar muhtâc Reşk-i nev-devletân-ı dil-şikene Hışm eder arz-ı ihtiyâc edene Ger galat-semt-i hâhişe gidesin Vây eğer arz-ı ihtiyâc edesin Sanâ nev-kîse-gân-ı çarh-ı denî Eyler ızhâr dâğ-ı dil-şikeni Pes-ezîn hâline nigâh etmez Menzil-i iltifâtta râh etmez Çekemem menzil-i icâbete ser Kalmamış nâvek-i duâda eser RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1841 Gûyiyâ olmuş ey dil-i bed-şâh Meclis-i kurbda duâ-küstâh Besdir ey hâtır-ı heves-meyyâl Bu kadar güftügû-yı sûret-i hâl Etsin isbât-ı müdde‘a yek-bâr Kayd-ı temyîz-i nüsha-i eş‘âr Kenzî Bin iki yüz on târîhinde Kıbrıs Cezîresi’nde kadem-nihâde-i sâha-i vücûd olup tahsîl-i bidâ‘a-i isti‘dâd ve istîhâl ettikten sonra Bektâşî tarîkine bi’l-intisâb eline bir saz almış beyt: Demişler şâ‘ir-i meydân çıkar mı şehr-i Kıbrıs’ta Dedim Kenzî hakîkattir fakat bir tane ben çıktım Beyti medlûlünce memleket memleket dolaşarak Edirne’ye gelip teehhül ü tavattun etmiş ve kahvehânelerde saz şâ‘irliğiyle tedârik-i esbâb-ı ma‘îşet eylemekte bulunmuş olduğu hâlde bin iki yüz elli beş târîhinde vefât etmekle Musallâ Bakkalı önündeki kabristanda medfûndur. Bu beyt vefâtına târîhtir. Târîh Azm-i ukbâ eylediğin gûş edenler fevtine Dediler târîh Kenzî çekti dünyadan ayak Dîvân olacak kadar eş‘ârı vardır. Bu eş‘âr güftârındandır. Gazel [s.543] Nice bir hecrin ile âh edeyim ey yüzü mâh Korkarım âyîne-i hüsnüne te’sîr eder âh Âh-ı âşık hazer et münkesir eyler kadin Bâğbân kim sakınır nevresi yelden her gâh Nergis-i çeşmine mazhar düşebilsem o şehin Gâhîce bendesine eylese bir nîm-nigâh Ey tabîbim şeb ü rûz arşa çıkar efgânım Olmadın gitti benim derd-i dilimden âgâh Kenzî’nin râz-ı dilin kimseler idrâk etmez Sen bilirsin benim ahvâlimi yâ hazret-i şâh Müfredât Fitne-i hâl-i ruhu yârin yine gösterdi baş İki gamzeye tahammül yoğiken çâr oldu kaş 1842 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Bu âlem dâr-ı mihnettir gelen gitti giden gelmez Acâib sırr-ı hikmettir gelen gitti giden gelmez Gülsitân-ı âleme geldik bahârın görmedik Andelîb olduk velakin gül‘izârın görmedik Harfü’l-Lâm Lebîb Nâmı Ahmed’dir. Hacı Hallaç Mahallesi’ndendir. Sâbıku’t-terceme Gülşenî şeyhi İbrâhim Efendizâde Kâmî Efendi’nin birâderi Eminiyye nâm-ı diğerle Sarıcapaşa Medresesi müderrisi el-hâcc Mustafa Efendi’nin ferzend-i mihteridir. Tahsîl-i dest-mâye-i isti‘dâttan sonra Ebezâde Abdu’llah Efendi’den karîn-i şeref-i mülâzemet olup dil-şâd olmuşlar idi. Bu ebyât güftârındandır. Kıt‘a Cihân fahrı resûlün vâlidîni hakkına insâf Düşer mi ihtilâf-ı kîl ü kâl etmek bu ümmetden Vücûd-ı bî-nazîri âleme şems-i hidâyettir Doğar necm-i sa‘âdet şübhe yok bürc-i saâdetten Müfredât Ben o şûh-ı bî-vefâdan vuslat ümmîd eylemem Ol perîden böyle insâniyyet ümmîd eylemem Bir rütbede çâpüklüğü var gamzelerin kim Nâz-ı nigeh-i aşkta oynar o resen-bâz Lutfî Nâmı Lütfu’llah’tır. Devr-i Selîm Hân-ı Sânî şuarâsındandır. Dokuz yüz doksan dört târîhinde vefât etmekle İstanbul yolunda Murâd Baba Kabristanı’nda medfûn ve nakş-ı seng-i mezârı bu târîh-i mevzûndur. târîh Fâiku’l-akrân mahdûm-ı güzîn Ya‘ni Lütfu’llah ol zât-ı şerîf Nazm ü nesr ile ferîd-i asr idi Şi‘ri rengîn idi inşâsı latîf Dedi târîhin edip hâtif duâ Ede Lutfu’llah’a rahmet o Latîf RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1843 Bâbü’l-Mîm Misâlî Bey Nâmı Hasan’dır. Mukaddema erbâb-ı hireften olduğu hâlde sa‘y ü gayreti semeresi olarak dîvân-ı hümâyûn küttâbı silkine dehâlet eylemiş idi. Kendisi râgıb-ı ma‘rifet ü kemâl olduğu cihetle şuarâ-yı zamânın bî-misâli idi. Bin on altı târîhinde vefât eyledi. Tîgî Bey bu târîhi demiştir. Târîh İşitip Tîgî fevtin dedi târîh Misâlî göçtü bu dâr-ı fenâdan1016 [s.544] Bu mısra dahi vefâtlarına târîhtir. Mısra Hiç dehre misâli gelmeye hayf Bu eş‘âr güftâr-ı dürerbârlarındandır. Gazel Câme-i sürh u kebûd içre nihândır hançerin San şafak üzre hilâl-i âsümândır hançerin Âsümânda mâh-ı nev deryâda mâhî havf eder Mâhdan mâhîye dek hükmü revândır hançerin Teşne diller gördüğü demde nola cân verseler Bir güzel belden çıkar âb-ı revândır hançerin Şöyle geçkindir ki kande yattığın bilmez şehâ Gamze-i hûnrîz-i mestinden nişândır hançerin Tatlı dillerle Misâlî’nin giriptir gönlüne Gûyiyâ bir dilber-i şîrîn-zebândır hançerin Gazel Pâ-yı semendin öpmeden ettin güzâr hayf Hayf oldu ben fütâdeye ey şehsüvâr hayf Bin nâle etti koymadı gûşına şâh-ı gül Bâğ-ı cihânda bülbüle oldu hezâr hayf Bir gece kal benimle dedim kalmadı o mâh Gitti müyesser olmadı vasl-ı nigâr hayf Hakk kâdî olıcak umarım hakkımı alam Şol denlü eyledin banâ ey şehsüvâr hayf İrgürmedi gubârımı kûy-ı nigâra âh Hayf etti ey Misâlî bana rûzigâr hayf Gazel Demezsin pây-bûs-ı âşık-ı zâra mahaldir bu Öperler sâ‘id-i sîmînini eller güzeldir bu Koyup kûyunda gönlüm râh-ı ışkın ihtiyâr ettim Gönül kalsın beyim yol kalmasın derler meseldir bu 1844 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Gazel Müfredât [s.545] Riyâzetle eğer toprağı altın etsen ey zâhid Senin aşk içre ilmin yok durur başka ameldir bu Yeter fikr eyle ey dil kâkül-i müşkînini yârin Anınla kimse çıkmaz başa bir tûl-i emeldir bu Hat-ı ruhsârı vasfında o mâh-ı âlem-ârânın Nazîre denmez ana ey Misâlî bir gazeldir bu Kaçan kim gelse sâkî bâde-i gül-reng meydâne Safâ ile o dem raksa girer meclisde peymâne Atıp dûd-ı dilim eflâke yer yer âsumânîler Şerâr-ı nâr-ı âhım yanmak öğretti gül-efşâne Tenin hâkile yeksân eyler ayağına yüz sürsek Su gibi akma ey dil gördüğün serv-i çemânâne Keşâkeşte kalırsın şâne gibi ömrün oldukça Dilâ dolaşma aklın var ise gîsû-yı cânâne Misâlî-veş göründü boynu bağlı bende olmuştur Ne reng etti görün yâkût-ı la‘l-i yâr-ı mercâne Her gören bende geçerse nola Abdu’llahı Şâhdır hüsn iline kâkülü tuğ-ı şâhî Sende bir âlem var ey İskender-i Yûsuf-likâ Baktığın mir’ât olur âyîne-i âlem-nümâ Dostlar hâne-i agyâre meded uğramasın Yohsa ol şûh-ı cefâ-pîşe belâya uğrar Katl etmeye beni o cefâ-cû arar yürür Sevmez şu denlü bendesini bulsa öldürür Hâr u hâs cem‘ olsa ey gül-ruh ser-i Kaysa ne var Âdemin başına çok nesne getirir rûzigâr Dedim ey meh göremem gün yüzünü ağlamadan Dedi ol şûh-ı cihân bir dahi bak gözünü sil Bir selâmına senin değmemiyiz ey meh-rû Lâyık olsun mu gel insâf et elin göğsüne ko Felekte kimseye baş eğmezim ey kaşları garrâ Kanâ‘at etmek olur bir dilim nâna hilâl-âsâ Sa‘âdet ile gelir diye ıyd-ı ferruh-fâl Hilâl-i şehr evcine çıktı edip istikbâl RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1845 Mecdî Kudâttan Mehmed Efendi’dir. Fazâil ü ma‘ârifte câhı refî‘ ve mecdi esîldir. Âhîzâde Mehmed Efendi’den mülâzim ve tarîk-i kazâya âzim olup ol zümrenin eşrâfından olmuş idi. Dokuz yüz doksan dokuzda vefât eyledi. Bu mısra irtihâllerine târîhtir. Mısra Mecdî’ye rahmet ede Rabb-i mecîd Taşköprüzâde merhûmun dokuz yüz altmış beş senesinde te’lîfine muvaffak olduğu “Şakayık-ı Nu‘mâniye” nâm eser-i mu‘teberini dokuz yüz doksan beş senesinde bî-nazîr inşâ ile lisân-ı azbü’l-beyân-ı Türkîye tercüme etmiş ve tercümenin münâsip mahallerini birer mikdâr da tenzîl ederek ismini “Hadâyıku’ş-Şakâyık” tesmiye eylemiş ve bin iki yüz altmış dokuz târîhinde tab‘ ü nesr olunmuştur. Bu eş‘âr güftâr-ı dürerbârlarındandır. Gazel Sâgarı elden komaz meyhâre bir ben bir habâb Bî dil ü sergeşte vü âvâre bir ben bir habâb Dîdesi pür-hûn dimâğında hevâ bağrında baş Mey-perest ehl-i hevâ bî-çâre bir ben bir habâb Sana karşı sâkiyâ elde tutar mir’ât-ı câm Eyleyen dîdârına nazzâre bir ben bir habâb Bâda vermiş devri almaz rûzigârı aynına Bakmamış bu künbed-i devvâre bir ben bir habâb Başı titrer ayak üzre duramaz mest ü müdâm Mecdiyâ rind-i cihân meyhâre bir ben bir habâb Gazel Lebin yâd eyleyip mey sâgarın ağzın sulandırmış Bu zevk içre elin sâkî çekip varın dolandırmış Dehân-ı dilberin vasfın şu denli âbdâr etmiş Ki şebnem gonce-i bâğın seher ağzın sulandırmış Gönül ol serv-i reftâre akar bir âb-ı sâf iken Bahâ[r]-ı ışkda seyl-i belâ anı bulandırmış Çıkıp bâm-ı sipihr üstünde gece âb-ı şebgîrim Horûs-ı arşın uyhusun uçurmuş kuşkulandırmış Demiş ol şâh gelsin itlerimle hem-sifâl olsun Bu söz Mecdî’yi yârân ortasında ululandırmış Gazel Esen olsun cihânda bâd-ı seher Ki getirdi bana saçından eser 1846 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Gazel [s.546] Rubâ‘î Müfredât Mâtem-i hecr-i dilbere nisbet Düğüne varmalı kara günler Kim ki yüzün koyup baka güneşe Yüzüne şa‘şa‘a sokar hançer İki ebrûnun arasındaki hâl Sanki tâvûstur açar şehper Cünd-i akl ile cenk için Mecdî Âhdan giydi başına miğfer Kellemiz kızsa bizim düşse aceb mi dile tâb Câm-ı mey mankal-ı nâr ehkeridir âl-i habâb Katrelerdir değil encüm gibi şîşe’yle kamer Çarhı bîhûde görüp hecrin ile saçtı gülâb Bülbülün hasteliğin bilmeye remmâl gibi Jâleler nokta döküp bâğda gül açtı kitâb Eşk sanma yüreğim yağı eriyip aktı Âteş-i gamda ciğer döne döne oldu kebâb Cennet-i vasla erip görmeye dîdâr kişi Mecdiyâ dûzah-ı hicrânda çeker hayli azâb Dûd-ı âhım getirmedi ağyâr Yük olur bilmeze bulut her bâr Ne durur devr-i gülde sûfî kim İçmeye gül gibi bahânesi var Ben ki kâf-ı kudretin ankâsıyım Mecdî bana Ağzı ile kuş tutarsa şâhbâz ermek muhâl Nisbet etmez rûyunu âyîneye ehl-i safâ Tûtî-yi gûya ne denli söylese andan yana Sûfî meyl etmezse mâildir gönül amma sana İki kişinin biri âşık durur cânâ sana Künc-i belâda gel bana hemdemlik et dedim Nola seninleyiz dedi bana hayâl-i yâr Hayli âlûde idi hâk-i rehinde yüzümüz Anı ey şûh-ı cihân yudu arıttı gözümüz Eyle merdûdetin rakîb-i segin Olayım ben senin itin köpeğin RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1847 Mecdî-i dil-figârın uc verdi sînesinden Peykân-ı hûn-feşânın doyduk hele yatağan Âh ettirme hazer kıl bu dil-i pür-hevese Korkarım uğrayasın ey yüzü şem‘im nefese Dendân-ı yâri nisbet ederlerse gevhere Gavvâslar gelir tepesi üstüne yere Sâkî cem etti birer ayakla yârânı Pâdişehtir nola eylerse ayak dîvânı Muhib Tercemesi Ravzatü’l-Hattâtîn’de Mehmed Muhib nâmıyla mezkûr Yanbolulu Ahmed Ağazâde’dir. Kelâm-ı mevzûn kabîlinden olan bu eş‘âr mahsûl-ı tab‘larıdır. Gazel Ne denli sarf-ı sanat kılsa ger Bihzâd eğer Mânî Yine taklîd ü temsîl edemezler hatt-ı Osmânî Görenler tâb-ı hûrşîd-i cemâlin eylemiş ıtlâk Budur mısr-ı melâhat pâdişâhı Yûsuf-i sânî Müşâbih hüsn-i sûrette nazîre var diyen gelsin Edirne şehrinin işte kamu nevreste hûbânı Nice şîr ü peleng ten-i şikâfı ceng ü leng eyler Meğer bir kere uc göstermeye peykân-ı müjgânı O şâh-ı câlis-i evreng-i ârız edhem-i Hânî Eder serheng rikâbında nice taymus u hâkânı Ederken dâm-ı gîsûdan halâsı pîç ü tâb âhir Doladık yây-ı ebrû çillesine rişte-i cânı Bu rütbe vasf-ı fart-ı hüsnünü gûş eyledin çünkim Muhibbâ gördüğünce cân u dilden sen de sev anı Gazel Görünce ol şehi meydân-ı hüsn içre alem-ber-dûş Tüfeng-i kûteh ile dil yanaştı vâlih ü medhûş Cünûd-ı âşıkân içre nişân-ı iftihârımdır Bulunsun sînede zahm-ı hadeng-i gamze-i çâvûş Safâ-yı ehl-i aşka çeşm-i gerdûn çok görür yohsa Nolur olsak anınla bir gece hem-bezm-i nûş-â-nûş Mahabbet derdi kuvvet-cândiğin ehl-i şikem bilmez Mezâk-ı ehl-i şürb efkârı kılmış zâhidi bî-hûş 1848 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Muhibbâ ger nebûdî behre-dâr ez-hâne-i aşkeş Çirâ bî-hûde mî nâlî vü aşk-bâzî koni hâmûş 67 [s.547] Mahrem Dede Edirnelidir. Tarîk-i aliyye-i Mevleviyye’ye intisâbla bir müddet memâlik-i mahrûsede geşt ü güzâr eyledikten sonra medîne-i İzmir’de ârâm u karâr etmiş ve evâhir-i asr-ı Sultân Abdü’lmecîd Hânî’de irtihâl-i hângâh-ı ukbâ eylemiştir. Bu eş‘âr güftâr-ı dürerbârındandır. Gazel-i rengîn ez dehân-ı dilber Şu‘le-dâr oldu felek şem‘a-i dîdârımdan Eylerim dehri çerâğ âteş-i ruhsârımdan Şevkime yanmaya mum oldu serâser dünyâ Âlemi rûşen edersem nola envârımdan Öyle şem‘im ki cihân şevkime aldı fitîli Yanmadan fark edemem nûrumu hiç nârımdan Mescid-i ışkda kandîl-i tecellî-i zamân Şu‘le-yâb olmada şevk-âver-i etvârımdan Mumcu bir âfetin ağzından alındı bu gazel Mahremâ şu‘le vere dillere güftârımdan Gazel Kaptı gönlüm yine bir tâze Yehûdî püseri Bir hıyânetlik eder korkarım âhir o peri Başta süslü bu nâta zülfü taranmış tel tel Görenin aklı gider ya dokunur bir zararı Ney gibi îyd-i kâmışta beni nâlân etti Hefteler geçti görünmez o perînin eseri Len terânî 68diyerek havra hicâbın bürünür Görünür tavr-ı cemâlinde tecellî eseri Yine hem-cinsine sordum dedi ismi Mişiko Bin meşakkat ile aldım o çıfıttan haberi Bir seher vakti geçerken dedim ana venâkî Ay ü ay ay diyerek yaygaralar bastı geri Ya nemâz torbası hakkı ya hahambaşı için Eyleme havra yolunda bana böyle kederi 67 Ey dost! Eğer O’nun aşkından nasiplenmiyorsan boş yere niçin inleyip âşıkçılık oynuyorsun? Sus! 68 Len terânî. ( Beni asla göremezsin. ) El-A‘râf. 143. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1849 Görse ağyârı söğerdi a bokoğlu diyerek Âşıkın yanına gelmez ki soğuk mi‘deleri Her sözü aksi velakin bu sözü doğru imiş Ki [ ] geziz derse [ ] yeriz der bu sözün var mı yeri Bin cinâs söz katar ol gonce-dehen her sözüne Aksi söz söylemeye terbiye etmiş pederi Va‘d-i vaslı ile çok kaşkariko etti bana Bilerek göz göre yutturdu nice turfeleri Gerçi kim başı biraz kelce velakin ne zarâr Yehûdî dilberinin kelleridir mu‘teberi Kayışı aksine pek sıktı dil-i nâlanım Gerse çarpıha nola verdim ana cân ü seri Gördü feryâdımı Mahrem dedi nukre şamâtâ Aklımı dağıtayazdı o gazabla nazarı Mahvî Ahmed Çelebi’dir. Edirnelidir. Bin seksen dokuz târîhinde vefât eyledi. Bu beyit eş‘ârından nümûnedir. Beyt Zülf-i siyehin zînet-i tarf-ı küleh eyler Bin fitne vü âşûba anı cilve-geh eyler Muhyî Edirneli Mehmed Çelebi’dir. Acem Muhyî demekle meşhûrdur. Fünûn-ı garâib ü acâible efvâhda mezkûr olup ve ilm-i ma‘kûle rûz u şeb mümâreset gösterip danişmend ve ol tarîkte ercümend olmak üzere iken dünyâ ve mâfîhâ ârzûsunu gönülden çıkarıp tecrîd vâdîsinde Mekke-i Mükerreme ve Medîne-i Münevvere’ye azîmet ve bir çok zamân orada seyâhatten sonra âsitâne-i hazret-i şeyh İbrâhîm’e nüzûl ile orada tasfiye-i bâtın edip kayd u bendden halâs bulmuş ve halk içinde makbûl u mergûb olmuştur. Mûmâileyh hadd-i zâtında lâübâlî-meşreb bir zât olmakla yârân [s.548] arasında dîvânelik isnâdıyla müttehem idiyse de zebân-âver ü sühan-perver-i zihn-i müdriki şiire kâil ve tab‘-ı nâziki nazmın aksâmından kâmil geçinir eş‘âr-ı muvahhidânesi lâ-yu‘ad vâki olmuş ve nazm u nesr ile te’lîfât-ı rindânesi çok ve tasnîfâtının hiç birinde bir bahâne yoktur. Eş‘ârından bu matla‘ bir mısra-ı tazmîndir. Mahlasına münâsip vâki olmuştur. 1850 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Matla‘ Muhyiyâ mâ şüdim zinde be-mey69 Ve mine’l-mâi külli şey’in hayy 70 Kezâ fî Tezkire-i Ahdî. Muhyî Ravzatü’l-Ulemâ ve’l-Meşâyih’te Sultân Ahmed Hân-ı Sânî ulemâsı sırasında tercemesi71 mezkûr Etmekçizâde Muhyi’ddin Efendi’dir. Zîrdeki eş’âr güftârındandır. Gazel Hâtırım yapmaz isen arş-ı mu‘allâ yıkılır Haşr olursan eğer ağyâr ile dünya yıkılır Sıma dil şîşesini sarsar-ı âhımla sakın Sarsılır rû-yı zemîn kubbe-i mînâ yıkılır Görücek cennet-i kûyunda nihâl-i kadin Hasretinden tepesi üstüne tûbâ yıkılır Hasedinden yıkılır düşmen ü gönül yapılır Her kaçan mest olur ol şûh-ı dilârâ yıkılır Muhyiyâ kâkülü sevdâsı var ol belâ-veşin Korkum oldur beni Mecnûn gibi şeydâyî kılır Müfredât Bize vasl ile laf urma rakîbâ Sana kim dedi kim bayram kaçandır Aceb mi dâimâ iki elimle sînemi döğsem O şâhın âsitânında döğülür kûs-i nevbettir Mestî Devr-i Bâyezîd Hânî’de gelen şuarâdandır. Edirnelidir. Kemâl-i hüsn ü cemâli Necâti Bey merhûmu âşık-ı pür-melâli eylediğinden hakkında bu gazeli demiştir. Gazel-i Necâti Bey Yine her lahzada bir yok yere Mestî Çelebi El urur gamzelerin hançere Mestî Çelebi Gözüne hey demez isen diyeler öldürtmüş Bir müselmânı iki kâfire Mestî Çelebi 69 Ey Muhyi biz şarapla hayat bulduk. 70 Her şey sudan hayat bulur. (Enbiyâ/30) 71 Şâirin tercemesi Ulemâ Ravzasında Sultan II. Ahmed âlimleri sırasında yoktur. Müsveddesinde de bulunamamıştır. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1851 Yalınız ben değilim her kişi dîvâne durur Sen perî-çehre melek-manzara Mestî Çelebi Kad ü ruhsârını benzetmeye âdem utanır Serv-i nâz ile gül-i ahmere Mestî Çelebi Banâ bir bûse satarsan vereyim halvalık Cânım ol la‘l-i şeker-pervere Mestî Çelebi Ağzının ölçüsün aldım yoğimiş zerre kadar Mihr kapıdaki âşıklara Mestî Çelebi Ey Necâti kabâgın kanlı yaş ile doldur Ola bir meyl kıla sâgara Mestî Çelebi Henüz nev-civân iken câm-ı hamam ile ser-gerdân olmuştur. Bu ebyât onlarındır. Nazm Benim sürâhi gibi şâh-ı tâcdârım yok Kuluyum ayagın öpmeye iktidârım yok Benimle pîr-i mugan-tek dürüst ahd etsin Sınırsa kâsesi gerdûnun inkisârım yok Mey-i elest sunuldu elime rûz-ı ezel İçelden ol meyi mestim dahi humârım yok Latîfi Tezkiresi’nde mesmû‘ât olarak diyor ki: uşşâkından biri “besbelli âşık-ı dîdârı olduğunu isbât için olmalıdır ki” Mestî Çelebi’nin âsitânesine müdâvemet için âlet-i tenâsülünü kat‘ ve kendisini hadım etmekle agrâz-ı nefsâniyeyi aradan ref ‘ edip meclis-i musâhabetlerine bîtekellüf ü bî-tevakkuf müdâvim ü mülâzim olurlar. Beyt Her ki meydân-ı gamda bî-serdir Gam-güsârı ana müyesserdir [s.549] Müsellem Ulemâ vü Meşâyih ravzasında Sultân Mustafa Hân-ı Sânî devri ulemâsı sırasında tercemesi mezkûr Gülşenî şeyhi Ali Efendi’nin ferzend-i fazîletmendi e’ş-şeyh Ahmed Müsellem Efendi’dir. Mûmâileyh bin yüz beş senesi hilâlinde Edirne’de gehvâre-zîb-i âlem-i vücûd olup tahsîl-i mebâdî-i ulûm ve tekmîl-i âdâb-ı rüsûm eyledikten sonra Gülşenî şeyhi ârif-i bi’llâh Hasan Sezâyî Efendi hazretlerinin zîr-i terbiyelerine dehâlet ederek ahz-ı yed-i inâbet ve iktisâb-ı âdâb-ı tarîkata bezl-i himmetle icâzete ve müteâkıben müşârunileyhe damatlık şerefine ve Lârî Câmi-i şerîfi kurbunda vâki Veli 1852 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Dede dergâh-ı şerîfi seccâde-nişînliğine nâiliyetle mümtâz-ı akrân u emâsil olmuş idi. Bu hâl üzere imrâr-ı leyl ü nehâr eylemekte iken bin yüz altmış altı târîhinde şeref-sâdır olan irci‘î72 hitâb-ı izzetine arz-ı teslîmiyetle âzim-i gülşen-sarây-ı ukbâ olmuş ve irtihâllerine Lafzî Ahmed Efendi târîh demiştir ki makta‘ı budur: târîh Lafziyâ nâsa deyip mankût ile târîhini Ayn-i cennet meşhed-i pâk-i Müsellem Gülşenî Âsâr-ı ilmiyelerinden kayınpederleri Sezâyî hazretlerinin etvâr-ı tarîkat beyânında olan kasîdelerini muhakkikâne şerh edip “Şumû‘-i lâmi‘ fî beyân-ı etvâr-ı sâbi‘” tesmiye eylediği risâle 1314 senesinde 74 sahîfeye bi’t-tertîb tab‘ olunmuştur ve müretteb dîvânçelerinin yazma nüshası dersaâdette Âşir Efendi Kütüphânesi’nde mevcûd ve mahfûzdur. Bu eş‘âr güftâr-ı dürerbârındandır. Gazel Yekke-tâz-ı vahdetim bu arz-ı meydândır bana Hâk-i terkîb-i anâsır kesr-i dâmândır bana Sicn-i unsurda benim rûhum nice zâr olmayım Dil müekkel mûlarım yek yek nigeh-bândır bana Nefh-i rûhu Hakk çü bizzat eyledi yok vâsıta Gayr ile üns etmemek tenbîh-i sübhândır bana Mâlikî mülkünde abd-i mahzâ derler mi garîb Ol cihetten sahn-ı dünya cümle yeksândır bana Dâm-gâh-ı kesrete Âdem getirdi dâneyi Gendümü bilmek zalûm olmaya bürhândır bana Hep mükâfât üzredir hükm-i kaderle kâinât Muttasıl her hatvenin mâbeyni dîvândır bana Öyle bir sevdâ-ger-i aşkım Müsellem kim henüz Cismim üzre çâh-ı mûlar Yûsufistândır bana Gazel Her makâmın perde-i zârı anın üstündedir Sâye-i lutf-ı Hudâ kalb-i hazîn üstündedir Ehl-i zikrin sağ u sola insırâfın görme ayb Nefy-i cünd mâsivâ için kimin üstündedir Kavs-i illâdan verirler tîr-i isbâta küşâd Allah Allah ile anlar hısn-ı dîn üstündedir 72 İrci ‘î. (Dön rabbine) El-Fecr / 27. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1853 Gazel [s.550] Gazel Gazel Dön oturma gel cihâd-ı ekbere azm eyle kim Nassı eyle fazl mücâhid kâ‘idîn üstündedir Kıl hasîr-i secdeden sîmâ-yı vechinde eser İzzet-i nakd-i emel nakş-ı cebîn üstündedir Fâtihin zikri olup takdîm-i zikr-i kâ‘ide Ey Müsellem bil fazîlet sâbıkîn üstündedir Turra kim ruhsârını bâlin-i nâz etmiş yatar Kâfiri gör mushafa pâyin dirâz etmiş yatar Reh-güzâr-ı kûyuna vardım seher üftâdeler Na‘l-i kefş-i yâri mihrâb-ı niyâz etmiş yatar Bak hilâl-i çarha kim bir âfitâbın şevkine Dil-güzâr olmuş da âgûşunda bâz etmiş yatar Gendümü gör hâsıl-ı ömrü olan bir dâneyi Çâk çâk etmiş velakin ser-firâz etmiş yatar Sebze-i hattın penâh edip Müsellem murg-ı dil Şâhbâz-ı gamzesinden ihtirâz etmiş yatar Iyş için kurdu gülistân üzre çetr-i zer tınâb Seyr için dikti asâyı sahn-ı bâğa âfitâb Ser-firâzân-ı çemen gerdûn-ı nüh fermânıdır Şimdi güldür yer yüzünde mâlik-i mülk-i rikâb Hikmeti gör sâk-ı nahle nâbız oldukta semen Nîşter gösterti sûsen taşt tuttu mâhitâb Zanbakın engüşt-i dest-âmûz edip her goncesin Tıfl-ı bâğ eyler seher taklîb-i evrâk-ı kitâb Bîdi ol serv-i revâna sâyebân olmuş diye Yardan aşmak hevâsıyla yürür alçakta âb İtmeye evrâk-ı gülzârı perîşân rûzigâr Rukye etmiş âba atmış şîşedir sanma habâb Keyd-i tünd-i bâdı yâd ettim Müsellem gûşuna Kendiyi dağıttı gonce kalmadı cisminde tâb Şühûd-ı vech-i bâkî ehline unsur nikâb olmaz Vücûd-âyîne-i râî vü mer’îye hicâb olmaz Değildir tâc ü kisve muttasıl müstelzem-i irfân Musavver mîvelerde reng olur amma ki âb olmaz 1854 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Rubâ‘î Rubâ‘î Müfredât Dokunmaz nûr-ı irfân bir dile tâ kim harâb olmaz Belî ma‘mûr olan menzil mahall-i âfitâb olmaz Kelâm-ı kâmili cerh edemez akvâl-i kec-tab‘ân Havâsın i‘vicâcı müfsid-i metn-i kitâb olmaz Bu menzilde Müsellem fikr-i iflâs u hirâs etme Kerîmin mîhmânında gam u bîm-i hisâb olmaz Pîş-i hâkanda Müsellem kâim olsun dâimâ Hür iken sen eylemez teklîf-i câ-yı ittikâ Bir efendiye kul ol kim iki rek‘at neflede Abdine ta‘zîm edip bir ka‘de emr eyler sana İbni İmrân’ı kelâmıyla Hakk etti mümtâz Lîk arz üzre nehâren idi ol nâz u niyâz Şeb-i isrâda habîbin dileyip remz etti Mahrem eyle gecedir kâ‘ide-i sohbet râz fârisî kıt‘aMen bekâ hâhem be-hestî dil fenâ-râ mî keşed În çünîn dârem tevakku’ ez-der-i irşâd-ı men Men be-pîş-i rahle geştem sûret-i illâ velî Hey’et-i lâ mî nümâyed rahle-i üstâd-ı men 73 İki şâh-ı maşrıkîn ile bir âhûdur zemîn Nâfe-i müşkîni anın ravza-i sultân deyin Mufaddaldır gönül fenn-i ma‘ârifte lisân üzre Müreccahdır ma‘ânî ilm için ilm-i beyân üzre Muînî Asr-ı Süleymân Hân-ı Sânî şuarâsındandır. Hattı hûb şiiri mergûb bir şâ‘irdir. Bu beyt güftârındandır. Beyt Bakmadı yaşıma baktım o meh-i tâbâne Ne sitârem bana yüz tuttu ne hod cânâne [s.551] Muînî-i Diğer Asr-ı Süleymân Hân-ı Sânî şuarâsından ve zümre-i kudâttan mâil-i adl ü dâd dervîş-nihâd aşk-ı civânân ile meşhûr-ı cihân bir şâ‘ir-i sâhibdîvândır. Bu eş’âr güftârındandır. 73 Ben varlık aleminde kalıcı olmayı istesem de gönül yokluk alemini arzuluyor. İrşad olduğum kapıda bu hal içinde bekliyorum. Rahlenin önünde illa süretinde olsam da üstadımın rahlesinde la şekli kendisini gösteriyor. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1855 Gazel Gazel Müfredât Işk ile kesb eder kişi irfân-ı câvidân Akl âlet-i mülâhazadır ortada hemân Koyan kubûre mürdeleri pîr-i ışkdır Seng-i mezârı iki taraftan ana nişân Oldu tarîk-i ışk kiriş gibi doğru yol Andan çıkan yabana çıkar ey kaşı kemân Gördü çenârı kâmet-i dildâre dik gelir Attı yabana aldı elin hışmile hazân Dilber-i Muînî hatt-ı ruhun gösterip yine Eyler mülâzim-i gam-ı aşkını imtihân Dilberin hüsnünü seyr et göre nakkâş nedir Nedir ol leb nedir ol ruh nedir ol kaş nedir Lutf ederse nigehi gamzesi cân kasdın eder Nedir ol rind-i cihân dilber-i kallâş nedir Tutalım yok diye uşşâkını inkâr ettin Ya ser-i kûyunu devr eyleyen evbâş nedir Reh-i aşkımda benim terk-i ser etsin der imiş Yoluna cânımı kurbân edeyim baş nedir Dilberi sevdiğin ederse Mu‘înî inkâr Dîdesinden ruhuna kanlı akan yaş nedir Gel ey vâ‘iz sırâtın havfın anma lutf-ı Hakk çoktur Geçenlerden haber aldık biz anda korkuluk yoktur Kûyuna mülk-i dili vakf edeyim ta‘n etme Gönlümün sen mütevellîsi değilsin sûfî Fenâ meydânının bir adım ettim menzilin çün kim Mezârımda nişân için ko diksinler iki taşı Münzî Sâbıku’t-terceme şuarâdan Kıbrıslı Kenzî’nin ferzendi olup iki yüz otuz dokuz târîhinde Edirne’de Câmi-i İbrâhim Paşa Mahallesi’nde doğmuştur. Pederi kendi mahlasının mühmelini buna mahlas vermiştir. Lülecilik sanatıyla me’lûf olup musanna‘ nargile lüleleri yapar idi. Subh u mesâ ömrünü işretle hebâ ederek bin iki yüz seksen dokuz senesi hilâlinde mugâyir-i şer‘-i şerîf tefevvüh eylediği kelimât üzerine Kastamonu kasabasına nefy ü iclâ olunup çend sene mürûrunda orada vefât etmiştir. Eş‘ârı şütür-gürbe kabîlindendir. Bu beyt onundur. 1856 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Beyt Banâ Eyyûb dediler ma‘nevî amma Münzî Kurudu kaldı tenim hecr ile bir cân giderek Münîbî Edirneli danişmenttir. Gece vü gündüz tahsîl-i ilme iştigâl ve bu cihetle fâiku’l-akrân ve’l-emsâldir. Hatt-ı nesta‘liki hûb ve kitâbeti mergûbtur. Asr-ı Süleymân Hân-ıKânûnî şuarâsındandır. Eş‘ârı âşıkâne vâki olup nezâketten hâlî değildir. Bu eş‘âr güftâr-ı dürerbârındandır. Gazel Şu dem kim şem‘-i mihrin dilde sen mâhın uyandırmış Güneş çarhın eline bir kuru altûn yandırmış Nukûd-ı encüm ile atlas-ı çarhı alam diye Bu gece hâle gelmiş mâh-ı tâbânı dolandırmış Dilin çiğner kime sordumsa ağzından haber cânâ Lebin hecri cihân halkını cânından usandırmış Gece hatt-ı siyâhın ağzına almış o mehpâre Sikender Hızrı gûyâ çeşme-i hayvâna kandırmış [s.552] Münîbî’ye demiş dilber verip cânını al bûsem Yalanın gör ki ol bî-cânı gerçekten inandırmış Müfredât Merdüm-i dîdeme her dem o perî-rû görünür Gözüme gayri görünmez yine hep o görünür Bakmadı yaşıma baktım o meh-i tâbâne Ne sitârem bana yüz yudu vü ne cânâne Magrûr olalı ol meh-i hüsne nice yıldır Ey hatt-ı siyeh yetiş ana haddini bildir Geceden subha dek bîdâr idim ol mâh-ı tal‘atsız Benim gözyaşı gibi yıldızı düşkün sa‘âdetsiz Münîrî Edirneli Hüseyin Efendi’dir. Rûznamçe-i evvel hulefâsından olduğu hâlde bin yüz otuz beş senesinde vefât eyledi. Bu beyt âsâr-ı güftârındandır. Beyt Gönül levh-i sevâd-ı harf-ı esrâr-ı gam olmuştur Velî çıkmaz beyâza lerziş-i kilk-i zebânımdır Mûnis Dede Edirne’de tennûre-bend-i hângâh-ı vücûd olup tarîkat-ı aliyye-i Mevleviyye’ye intisâb ile behre-mend-i feyz-i bî-hisâb olmuş iken bin yüz RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1857 kırk beş târîhinde defîn-i zîr-i türâb olmuştur. Âsâr-ı şi‘riyesi işbu beytten ibârettir. Beyt Tarîk-i Mevlevî’de mazhar-ı envâr-ı üns oldum Enîsim sırr-ı Mevlânâ’dır ey Mûnis bihamdillâh Harfü’n-Nûn Nâtık Celîlîzâde Mehmed Çelebi’dir. Edirnelidir. Yeniçeri ağası Doğramacı Mehmed Ağa’ya intisâbla mütekâ‘idîn zümresine lâhik olup sarraflık sanatını ihtiyâr ve attarlığı dahi zamîme-i kâr edinmiş idi. Bin yüz yirmi dokuz senesinde vefât eyledi. Safâyî Tezkiresi’nde “Tuhfetü’l-Haremeyn” nâm bir risâlesi olduğu ve bazı hikâyât-ı garîbe vü acîbeyi nazmla bir mecmu‘a tertîb eylediği mezkûrdur. Bu ebyât âsâr-ı şi‘riyesindendir. Nazm Ne hoştur ârız-ı dilberde zülf-i anber-bû Buhûr-ı Meryem olursa aceb midir gîsû Ruhunda hâl-i siyeh dâğ-ı lâledir gûyâ Ya nâfedir ki bırakmış o gülşene âhû Şemîm-i dil-keş ıtr-ı dimâğ olur Nâtık Ne hoştur ârız-ı dilberde zülf-i anber-bû Necâti Bey Nâmı Îsâ’dır. Devr-i Ebu’l-feth’de zuhûr etmiş ve Sultân Bâyezîd Hân ahdinde Sultân Abdullah’a kâtip olup vefâtından sonra Şehzâde Sultân Mahmûd’a nişancı onun dahi vefâtına mebnî terk-i câh ü celâl edip ayda bin akçe müşâhere ile kanâat ederek kûşe-nişîn-i inzivâ olmuştu. Latîfî Tezkiresi beyânınca Abdullah oğludur. Edirne’de Sâilî nâm bir şâ‘irin kuludur. (Me’hazlarımızda Edirne’de Sâilî nâmında şâir yoktur) Amma kemâl-i zuhûru Kastamonu’da vâki olduğu için yazdığı resâilde kendisini nisbet etmiştir. Atâ Târîhi zabtınca Fâtih Sultân Mehmed Hân hazretlerinin memlûk-i memdûhlarındandır ve Sultân Bâyezîd Hân-ı Sânî hazretleri musâbihlerindendir. Bunun doğru olması iktizâ eder. Meydân-ı nazmın pehlevân-ı hoş-gûyı ve şi‘r-i revân-bahş-ı âbdâr ile şuarâ-yı Rûm’un yüzü suyudur. Durûb-ı emsâlde müteferrid ve muhteri‘ ve üslûb-ı makâlde mûcid ü mübdi‘dir. Mevlânâ İshâk hakkında bu beyt ile şehâdet etmiştir. 1858 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Beyt Şi‘rin dilersen okuna makbûl-ı halk ola Sâfî Necâti şi‘ri gibi pür-mesel gerek [s.553] Sözün evvelen rûhunu bu zât bulmuştur ve reviş-râh-ı sühanda şuarâ-yı ahlâf ana peyrev olmuştur. Nükte-şinâsân-ı fünûn ve ulûm meselgûyluğu cihetinden bi’littifâk ana Tûsî-i Rûm demişlerdir. Ahlâfa mükemmel bir dîvân yâdigâr bırakmış ve Künhü’l-Ahbâr beyânınca Münâzara-i Gül ü Hüsrev nâmında manzûm bir kitâb yazmış ise de meydân-ı intişâra çıkmamıştır. Dokuz yüz on dört târîhinde vefât etmekle dersaâdette Şeyh Vefâ kurbunda Hızır Bey ibni Celâl Bey’in medfûn olduğu tekkede defn olunmuştur. (Gittin Necâti âh) lafzı vefâtına târîhtir. İrtihâllerine şuarâdan biri dahi bu târîhi demiştir. Târîh-idiğer Necâti gitti şâd olsun revânı Ki bulmuştu hevâsın her levendin Yed-i beyzâ-yı nazmıyla cihânda Ovardı yüzünü her hod-pesendin Kad-i bâlâ-yı cânı vasf edicek Keserdi ırkını serv-i bülendin Leb-i şîrîn-i dilberden söz açsa Düşürürdü mekes ağzına kandin Anın her beyti insâf ile baksan Teferrüc hânesidir müstemendin İşitenler dedi fevtine târîh Cinân câyı Necâti derd-mendin Bu eş‘âr güftâr-ı dürerbârlarındandır. Kasîdeden müfrez Bîdâr olun ki derde erişir devâ seher Ādettir açılır der-i dârü’ş-şifâ seher Āfâkı tuttu davet-i Ahmed gibi güneş Sıddîk oldu sâhib-i sıdk u safâ seher Zühhâda vird ü âşıka mestâne nağralar Buna cemâl-i yâr ü semen-ber ana seher Fasl-ı bahâr bülbül okur şi‘r-i gül-redîf Vakt-i sabâh mısrı eder hoş salâ seher Yıldız sayar sabâha değin çeşm-i dür-feşân RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1859 K’ol âfitâb bize ne yüzden doğa seher Gazel Bir alay oldu perî şîveli âhû beyler Gözü âhûların alâyına yâhû beyler Bir perî için akar iki gözüm çeşmeleri Sakının bilmiş olun ılıdır ol su beyler Bî-vefâlıklar eder yoluna cânlar verene Acebâ böyle mi olur dünyede hep bu beyler Raht u bahtım götürü oda urursan dönmez Bir iki gün beni bu dünyede mahbûb eyler Kimseye uymasın ulaşmasın Allah Allah Zülf-i bîdîn ile ol gamze-i câdû beyler Ne Necâti ne güzeller ne selâmün ne aleyk Fârigiz eylemeziz kimseye tâpû beyler Gazel Sîneme seng-i cefâ ur kim mahabbet artırır Dostum darb-ı meseldir lokma şefkat artırır Derd ü mihnetten benim derdime dermân ey tabîb Derd ü mihnet sîneme geldikçe râhat artırır Kalbi sâfîdir şarâbın sûfiyâ sen tutma kim Kalbi sâf olan kişi keşf ü kerâmet artırır Sûfiyâ perhîzi ko nûş eyle câm-ı lâle-reng Âdeme çün her zamân perhîz illet artırır Ey Necâti hak budur ma‘nîde pîr-i meygede Bir ayak kim sunsa izzet birle hürmet artırır [s.554]Gazel Çıkalı göklere âhım şereri döne döne Yandı kandîl-i sipihrin cigeri döne döne Ayağı yer mi basar zülfüne berdâr olanın Zevk u şevk ile verir cân u seri döne döne Sen durup raks edesin karşıma ben boyun eğem Yine zülfün koca sen sîm-beri döne döne Şâm-ı zülfünle gönül mısrı harâb oldu diye Sanâ iletti kebûter haberi döne döne Sen olasın diye yer yer açılıp âyîneler Gelene gidene eyler nazarı döne döne Ka‘be olmasa kapın ay ile gün leyl ü nehâr Eylemezlerdi tavâf ol güzeri döne döne 1860 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Gazel Nazm Kıt‘a Kıt‘a Kıt‘a Ey Necâti yaraşır mutrib-i şeh meclisinin Raks urup okuya bu şi‘r-i teri döne döne Sünbül saçınla hâtırımız âtır olmadı Gül ruhların bizimle iki gün bir olmadı Bâzâr-ı gamda dil midir ol kim mezâd olup Dellâl-ı ışk elinde bu gün âhir olmadı Tîg-i mahabbet ile kim oldu şehîd kim Rûhü’l-kuds cenâzesine hâzır olmadı Miskîn rakîbi gamze-i mekkârın ey perî İt etmeyince âdem iken sâhir olmadı Bayrâm ola vü gül açıla içmeyen kişi Sabr edebile mi tutalım şâ‘ir olmadı Yakma cahîm-i nârına dâim Necâtiyi Bî-çâre âşık oldu ise kâfir olmadı Ey Necâti ölince dîvânı Kimseye mâlikâne yazdırma Katı kız nakşıdır senin şi‘rin Ehl-i beyt olmayana yazdırma Değmesin dâmenine nâ-mahrem Terk et türkmâna yazdırma Andan öğrendiler hep efsûnu Galat edip fesâne yazdırma Ömrünün hâsılı durur sen anı Hele şol bir fülâne yazdırma Diyem cenâb-ı hazrete yevmü’s-suâl eğer Lutf ile rahmet ile kulundan cevâb ala Dünya evinde konduk oturduk bir iki gün Lâyık mıdır kerîm konuktan hesâb ala İzzet istersen arka ver arka Bir ulu âsitâne bir baba a‘beye vermeseydi arkasını Kimse baş eğmez idi mihrâba Mey-i nâbın ne hikmeti var kim Acılığından lezzeti biledir RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1861 Dirhemini bin akçeye alsan Yine içinde hürmeti biledir [s.555] Müfredât Acır isen gel Necâti derd-mendi acı kim Ne leb-i dilber nasîb oldu ne helvâ-yı rakîb Zülf-i miskin kim ızâr-ı dil-rübâ üstündedir Sûre-i ve’l-leyldir kim ve’d-duhâ üstündedir Ferah ol tîg-i hışmile demiş kim öldürem seni Dirîgâ ahdine durmaz sanasın Karamanlıdır Nigârâ tûtiyâ-yı hâk-i pâyin özge dârûdur Çekilse sürmeden eksik değildir göz terâzûdur Ser-i kûyunda benim gussa vü gamdır yediğim Şem‘ gibi bir odum var ki yediğim beni yer Tûtiyâ isterimiş k’ola sana hâk-i kadem Garazı bu ki sata kendiyi dirhem dirhem Verdik ayağı toprağına nâfe-i çîni Ey bâd-ı sabâ var yürü hayr eyle tüyünce Yatar dil-hasteler cânım kapında yasdanıp taşı Terahhum kıl ki uşşâkın katı yastıktadır başı Sana kalır sanma ey dil kim bu devrân bahşişi Hep Karamân bahşişidir hep Karamân bahşişi Bana yazık dese ki sana ne var ey sûfî Kûy-ı yâr olmaz ise kûşe-i cennet bâkî Bana ağlan bana kim üstüme gelmez ölicek Bir avuç toprak atar bâd-ı sabâdan gayrı Vâ‘iz sûzuna haste dil isterse ilâcı Mey nûş edegörsün ki basar acıyı acı Ağladığımca eder ol gözleri mestâne hâb Ey Necâti hoş gelir insana yârân uykusu 1862 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Necâtî-i Diğer Nâmı Mehmed’dir. Edirne’de Sultân Bâyezîd Hân-ı Sânî imâret-i âmiresi aççıbaşısı İsmâil Ağa’nın ferzend-i hıred-mendi olup Baba Timurtaş Mahallesi’inde gehvâre-zîb-i âlem-i vücûd olmuştur. Ba‘de tahsîli’listi‘dâd rüsûmât dâiresine intisâb ile Edirne demiryolu mevkıfı rüsûmât dâiresi baş katibidir. Bu gazel zâde-i tab‘larıdır. Edirne Vâlisi Hacı İzzet Paşa’ya Verdiği Gazeldir Hemîşe sa‘y-ı hayr et kendine ger dâd lâzımsa Hudâ âsâni-i her kârdır imdâd lâzımsa Revâ ol dest-gîr-i talebte bî-kesel ancak Kişiye iştihârda sa‘y-i hod isnâd lâzımsa Yazık kim teng-destî-i felekte kalmış ahfâdız Bize verziş gerektir gayret-i ecdâd lâzımsa Olur yüsr-resân âhir taleb-âsûde-i dil ol Necâtî câize almakta ger irşâd lâzımsa Semiyy-i feyz-i lutf-ı vâli-i zî-şân yeter olsun Cemî‘-i bendegâna tâ ki isti‘dâd lâzımsa Muhteviyâtı Girit’in vakâyi‘-i târihiye ve ahvâl-i mevkî‘iyyesinden bâhis (Vesîle-i İâne) unvânlı bin üç yüz on beş sene-i hicriyesinde matbû‘ bir risâlesi vardır. Necîb Ravzatü’l-Ulemâ ve’l-Meşâyih’te Sultân Mustafa Hân-ı Sânî devri ulemâsı sırasında tercemesi mezkûr [s.556] ve Dâmâdzâde demekle meşhûr Müderris Mehmed Necîb Efendi’dir. Eminiye müderrisi iken Kavak kazâsına nakl olunup bin yüz on dört senesi Şevvâlinde vefât eyledi. Necîb mahlasıyla müretteb dîvânı vardır. Bu eş‘âr onundur. Gazel Ne bu bî-gâne nigeh germi-i sıhhat bu mudur RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1863 Söyle kurbânın olam gâyet-i ülfet bu mudur Varıp agyâr ile şeb-tâ-be-seher nûş idesin Hâtır-ı âşık-ı mahzûna ri‘âyet bu mudur Yüz çevirdin ser-i kûyunda bir âh etmekle Hemân ey şûh-ı cefâ-pîşe kabâhat bu mudur Seyr eden der ruh-ı gül-gûnunu tâb-ı meyden Nev-şüküfte gül-i hod-rûy-ı melâhat bu mudur Olmadı çünki nigeh-i lutfuna şâyeste Necîb Sen de insâf ede ey şûh mürüvvet bu mudur Gazel Bir nigâh-ı lutf olursa yâreme ruhsâreden Alırız âgûş-ı vasla revzen-i nezzâreden Ey nihâl-i tâze geçti tîg-i nâzın cânıma Bir gül-i sadberge döndürdü vücûdum yâreden Seng-i cevrinle şikest etsen de dil mir’âtını Eylerim seyr cemâlin ben yine her pâreden Gerden-i sîmin ü zülf-i anberînindir garaz Gayri fikrim yok benim âlemde aktan karadan Fark olunmaz girye ettikçe Necîb-i hastenin Havzdan çeşm-i teri müjgânları fevvâreden Gazel Pîşine düştü çünki imâmı cemâ‘atin Amma senin de kem değil ey rind niyetin Cûy-ı sirişki reh-güzerinde revân edip Aklın suvardım ol gül-i bâğ-ı letâfetin Halkın önüne geçmek için bir tarîk ile Görsenki sanki bir günü oldu kıyâmetin İtme rakîb-i dil-siyehi bezmine nedîm Sonra şehâ ne fâidesi var nedâmetin Çâk etse subh gibi nola sînesin Necîb Mihr-i münîridir o meh evc-i melâhatin Nâ tamâm Gazel Reşk-âver-i mihr oldu ser-i sînede dâğın Gittikçe güzellenmede ey mâh çerâğın Öptükçe olur şerm ile gül-ruhları pür-tâb Hep mîveleri böyle pür-âteş mi bu bâğın 1864 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Müfredât Ne sâgara baktın ne Necîb-i dil-i zâra Kurbânın olam söyle nedir böyle ferâğın Âyâ olur mu mîve-i vaslı o mehveşin Yohsa cihâna olmayacak ârzû mudur Hem-seng olur mu lebleri yâkût-ı huşk ile Kıymet ber-â-ber olsa da lezzet ziyâdedir Kemân-ı cevri çekilmez kirîş geçinme dilâ Çü teber doğruluk etsen yine hevâya gider Neşâti Turuk-ı aliyye meşâyihi ravzasında Sultân Mehmed Hân-ı Râbi‘ asrı meşâyihi sırasında tercemesi mezkûr Edirne Mevlevihânesi şeyhi Ahmed Neşâti Efendi’dir. Seyyid Rızâ Tezkiresi beyânınca evâil-i hâlinde Semendî tahallüs eder imiş. Mükemmel dîvânı vardır. İmâmu’ş-şuarâ Nazîm-i pâkize-edâ mûmâileyh şeyh Neşâti Efendi vasfında bu ebyâtı demiştir. Nazm [s.557] Mürşid-i ma‘nî Neşâti-i Nizâmî-lehçe kim Olmada sâdır zebân-ı hâmesinden vâridât Şâ‘ir-i Îsâ-nefes kim feyz-i nutku gösterir Dehre ihyâ-yı ma‘ânîde dem-â-dem mu‘cizât Hızr u İskender serîr-i nazm u inşâ kim sezâ Etse kilkin lûle-i ser çeşme-i âb-ı hayât Tûtî-i âyîne-i ilhâm kim şâyestedir Eylese minkâr-ı kilki rîziş-i kand-i nebât Rûzigârın zâtıdır allâme-i devrânı kim Tab‘-ı pâkı etmede hemvâre hall-i müşkilât Kâviş-i ser-tîşe-i endîşesinden bulmaya Genc-i ma‘nî olsa genc-i gaybda mahz-ı necât Enverî-lehçe Kemâl-endîşe Hâkânî-hayâl Reşk-i Selmân Azmi-i devrân Zahîr-i kâinât Bülbül-i gülzâr-ı gayb i‘câz-ı dem sihr-âferîn Hâfız-isti‘dâd Sa‘dî-zât Firdevsî-sıfât Gülbün-i zâtın Nazîmâ feyz-i Hakk ser-sebz ede Pâyidâr oldukça tâ gülzâr-ı dehr-i bî sebât Bu eş‘âr güftâr-ı dürerbârlarındandır. Gazel Dûzah âşâm-ı gamın kim şu‘ledir peymânesi Çâkeriyiz ceyb-i cândır nâle-i mestânesi RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1865 Gazel Gazel Gazel Bir şarâbın mestidir ol gamze-i pür-işve kim Fitnedir hizmet-güzâr-ı kûşe-i meyhânesi Bâğı gördüm güller açmış bülbüle gûş kabûl Dinlenirmiş âşıkında gâh olur mestânesi Hûn-ı eşkinden boyanmış tâb salmış gonceler Bülbülün fânûs-ı ala döndü şimdi lânesi Dil harâb-ı aşkdır ammâ Neşâtî-veş yine Gencden hâlî değil her kûşe-i vîrânesi Misâl-i çeşm-i bütân nergis-i çemen mahmûr İçen bu bâdeyi mahmûr u içmeyen mahmûr Aceb mi mülk-i dile salsa gamzeler âşûb Harâb-ı aşk-ı nigeh çeşm-i pür-fiten mahmûr Bahâr-ı âlem-i câhın hazânı pey-der-pey Olur bu meclise elbette her gelen mahmûr Hoş’â füzûnî-i keyf-i mey-i mahabbet kim Harâb-ı aşk yatar Kays ü kûhken mahmûr Bilir mi telhî-i kâm-ı dili Neşâtî-veş Humâr-ı hecr ile âlemde olmayan mahmûr Sûziş-i dil âşıkın dâğ-ı serinden bellidir Nevbahâr-ı işve gülberg-i terinden bellidir Başka bir hâlet verir ebrûların çîn eylese Tîg-i pür-tâb-ı melâhat cevherinden bellidir Tûde-i hâk-i mezârı küşte-gân-ı hasretin Sebze-i hâbîde-i gam-güsterinden bellidir Kastı uşşâka sitem mi iltifât-ı nev midir Bir nigâh-ı gamze-i gam-âverinden bellidir Ketm-i ışk eylerse de âşık Neşâtî-veş yine Zerdi-i ruhsâr ile çeşm-i terinden bellidir Câme-i sürhla kim bir gül-i zîbâsın sen Zîver-i gülşen-i cân özge temâşâsın sen Dilde tâkat mı kalır nâz ile eşk-i nagamât Hüsn ile hem gül ü hem bülbül-i gûyâsın sen Olmasın mı sana bin cân ile Cibrîl âşık Bu letâfetle ki bir şûh-ı dilârâsın sen 1866 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si [s.558] Gazel Nazm Rubâ‘i Kıt‘a Müfredât Miknet-i sabrı harâb eyledi âhir gamzen Bü’l-aceb fitne garîb âfet-i dünyâsın sen Sihr-i endîşe Neşâtî sana mahsûs ancak Kilk-i i‘câz ile sûret-ger-i ma‘nâsın sen Sevdâ-yı tîg-i gamzen ile sîne-çâkınam Öldür beni ki teşne-i zevk-i helâkinem Gördükçe düşmemek seni mümkün mi pâyine Küstâhî-i mahabbet ile şerm-nâkinem Olsa aceb mi zîb-i reh-i çeşm-i âfitâb Nahlinden ana sâye düşen şûre-hâkinem Pâkîze meşrebim ki safâ-yı derûn ile Mir’ât-ı tâbdâre-i ruhsâr-ı pâkinem Bilmez hücûm-ı gamla Neşâtî keder nedir Serbâz-ı gussa âşık-ı bî vehm ü bâkinem Gittin ammâ ki kodun hasret ile cânı bile İstemem sensiz olan sohbet-i yârânı bile Bâğa sensiz bakamam çeşmime âteş görünür Gül-i handânı değil serv-i hırâmânı bile Sîneden derd ile bir âh edeyim kim dönsün Aksine çarh-ı felek mihr-i dırahşân bile Düştükçe gehî pâyine dâmânından Pürsişler eder gâyet ihsânından Nâzik o kadar ol iki pâ kim dâim Âzürde olur sâye-i dâmânından Çektikçe mey-i nâzı o çeşm-i nigeh-i mest Bir âfet olur âleme her bir nigeh-i mest Ne cân u ne dil kala Neşâtî bir olursa Ol gamze-i pür-fitne ile ol nigeh-i mest Sensiz meze yok bâğda ahbâb da olsa Her gül dolu bir câm-ı mey-i nâb da olsa Hâl-i siyeh miyân-ı dû ebrû-yı yârda Şâhbâz-ı hüsndür ki per açmış şikâr arar Çehre nâzik yed ü pâyı semen-âsâ nâzik Hâsılı ol büt-i tannâz serâpâ nâzik RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1867 Bînî-i pâkine elif-i ân desem nola Ebrû-yı dil-keşi ana medd-i keşîdedir Neş’et Hâce Süleymân Efendi’dir. Edirne’de Âsitâneli Ahmed Efendi menfiyyen bulunduğu hengâmda sulbünden Mısra Hudâyâ iki âlemde azîz eyle Süleymânı Nesr: târîhi nâtık olduğu üzere bin yüz kırk sekiz senesi hilâlinde zînet-efzâ-yı âlem-i vücûd olup unfuvân-ı tufûliyetinde dersaâdete azîmetle tahsîl-i ma‘ârif-i külliye eyledikten sonra tarîkat-ı aliyye-i Nakşibendiye’ye sülûk edip Bursalı Şeyh Emin Efendi merhûmdan ahz-ı yed-i inâbetle dersaâdette Molla Gürânî nâm mahalde kâin konağında ikâmet ve zu‘amâdan bulunduğu hâlde bazı heves-kârâne ulûm-ı fârisiye ta‘lîmine ve bir takım mesnevî-hânâna müşkilât-ı nikât-ı mesnevî tefhîmine bezl-i himmetle güzârende-i eyyâm ü leyâl iken bin iki yüz yirmi iki târîhinde irtihâl-i dâr-ı bekâ etmiştir. Vefâtına Sürûrî Efendi’nin söylediği târîhtir: Mısra Neş’et Efendi göçtü cinân ola menzili Nesr: müşârunileyh ulûm-ı âliye vü farisiyye vü sâirede [s.559] nazîri nâ-yâb bir hâce-i maârif-me’âb olup bir kıt‘a dîvân-ı belâgat-unvân ile Tûfân-ı Ma‘rifet isminde bir eser-i mu‘ciz-beyânı vardır. Bu eş‘âr güftâr-ı dürerbârlarındandır. Gazel Kılıcı kanlı eli kanlı dili kanlı güzel Çeşm-i cellâdı yaman cân alıcı kanlı güzel Kahramân-ı nigehi gibi Celâlî-meşreb Bir levendâne revişli geliş Osmânlı güzel Şehr-âşûb-ı zamân şöhre-i âfâk-ı cihân Mâh-ı Ken‘ânî gibi şöhreti var şanlı güzel Çeşm ü ebrû vü leb ü hâl-i ruhunda söz yok Vasf-ı hüsnün diyemem câzibeli ânlı güzel Ceyş-i hûbânın odur şimdi sipehsâlârı Neş’et ol devlet ü ikbâl ile unvânlı güzel Gazel Ey âh-ı serd bir eserin yok mudur senin Ey eşk-i germ bir hünerin yok mudur senin Oldu harâb-ı seyl-i sirişk hânümân-ı dil Ey dil-nişîn büt haberin yok mudur senin 1868 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Gazel Nûr-ı sevâd-ı dîde misin gerden üzresin Ey hâl hiç gayri yerin yok mudur senin Bir şemme yok mu perçem-i pür-çînden sabâ İklîm-i Çîn’e bir seferin yok mudur senin Şehbâz-ı sayd-gâh-ı merâm olmamak aceb Neş’et himemle bâl ü perin yok mudur senin Zahm-veş açma dehen kimseye Lokmân ise de Merhem-i merhameti derdine dermân ise de Cebhe-sâ olma sakın zillet ile izzet için Tutalım kim feleğin atlası dâmân ise de Nahvet ü nâzı kem et lutf u kerem ile şehâ Lâzım-ı saltanat u şevket ü unvân ise de Ver rızâ nahnü kasem74 kısmetine sultân ol Âb-ı rû dökme yürü dehre Süleymân ise de Fârigiz himmet-i erbâb-ı himemden Neş’et Mâye-i muhteşemi servet ü sâmân ise de Nasûhî Edirnelidir. Devr-i Sultân Selîm Hân-ı mâzîde gelen şuarâdandır. Attarlık sanatıyla istihsâl-i emr-i ma‘îşet etmekle sâlik-i semt-i tabâbet olmuş idiyse de ol fende bî-behre olduğundan hakkında Basîrî bu beyti demiştir: Beyt Kim ki içti Nasûhî şerbetini Sıhhate tövbe-i nasûh etti Latîfe-gûy hande-rûy bir zât idi. Bu eş‘âr güftârındandır. Gazel Yaşımı Ceyhûn eden ol yâre bilmem neyleyem Bağrımı pürhûn eden dildâre bilmem neyleyem Haste cânım derdine dermân bulunmadı dirîg Çâresiz kaldım bu ben bîçâre bilmem neyleyem Mest olup her dem içer göz göre dilber kanımı Yâ ilâhi ol gözü hûnhâre bilmem neyleyem Şol kadar urdu hadengin cânıma kıldı eser Eyledi bu sînemi sad pâre bilmem neyleyem Gülşen-i kûyuna varsam it gibi dalar rakîb 74 Rabb’inin rahmetini onlar mı bölüştürüyorlar? Dünya hayatında onların geçimlerini aralarında biz taksim ettik. Zuhruf/43 RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1869 Matla‘ Ol gül-i ruhsâr için bîçâre bilmem neyleyem Ey Nasûhî akl-ı hûş u sabr u tâkat kalmadı Olmuşum aşk içre ben âvâre bilmem neyleyem Mülk-i dil sensiz şehâ yıkıldı vîrân oldu gel İntihâ-yı firkat-i pâyân-ı hicrân oldu gel [s.560] Nasîbî İsmâil Efendizâde Halîl Efendi’dir. Tarîk-i ilmîye azîmet ve ulemâyı izâmın birinden ahz-ı şeref-i mülâzemet eyleyip devr-i merâtib ederek kırk akçe medreseden ma‘zûl olduktan sonra sâlik-i râh-ı kazâ vü mâlik-i ezimme-i hükm ü imzâ olmakla Rumeli kalemrevinde bir kaç mansıba vâsıl olmuş idi. Bin doksan dört târîhinde vefât eyledi. Safâyî Tezkiresi şâhid-i eş‘ârı şîve-i ma‘nâdan bî-nasîbdir demiştir. Bu ebyât güftârındandır. Müfredât Dâğdâr olsa aceb mi sîne-i erbâb-ı aşk Gülsitân-ı derd (ü) mihnet güllerinden bellidir Ey mest-i câm-ı işve nola bî-mecâl isem Mahmûr-ı sâgar-ı mey-i hicrânınam senin Nazm Cemâlin bir gülistândır dehânın gonce rûyün gül Yeridir nola feryâd etse gönlüm nitekim bülbül Safâ vasf-ı ser-i zülfünle gülzâra güzâr etti Anınçün kendisin böyle perîşân eyledi sünbül Girit’in fethine bu târîhi demiştir: Bir gazâ eyledi serdâr-ı şehenşâh-ı cihân Cünd-i islâm ile varıp tarâf-ı deryâya Bârekellah zihî feth-i meserret-âsâr Bîm-i cân düşse nola cümle dil-i a‘dâya Gûş edince haber-i fethi donandı âlem Nola reşk eyler ise bâg-ı cinân dünyâya Vâdi-i ta‘miyede göstereyim târîhini Güçce fehm eyler anı ârif olan ma‘nâya Çıkıcak pâ-yı Frenk oldu nasîbi târîh Verdi Hakk şimdi Girit’i Kapudanpaşâ’ya Târîhin tarîk-i istihrâcı târîh mısraı 1418 adettir. Pâ-yi Frenk lafzı 363’tür. Tenzîl edince 1055 olur. 1870 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Nutkî Edirneli Karakaşzâde Pîr Mehmed Çelebi’dir. Ba‘de’l-mülâzeme tarîk-i kazâya râzı ve bazı bilâda kadı olmuş idi. Âb u hevâyla reşk-âver-i cinân ve mesîre vü teferrüc-gâh ile riyâz-ı behiştten nişân olan Ergene kasabasında temekkün edip üstâd-ı fârisîdân ve ilm-i mûsikîde fâiku’l-akrân idi. Bin elli yedi senesi hudûdunda vefât eyledi. Bu eş’âr güftâr-ı dürerbârındandır. Müfredât Gönül ol kâmet-i bâlâya düşmüş Acebdir pest iken a‘lâya düşmüş Yâr-ı hercâyîyle ey dil meyl-i sohbet eyleme Şem‘-i her-meclis olan dilberle ülfet eyleme Nizâmî Nâmı Mehmed Nizâme’ddin’dir. Zen-i İbrâhîm Paşa Mahallesi ahâlisinden Alay kitâbetinden mahrec müteveffâ Sâlih Hulûsi Efendi’nin mahdûmudur. Vaktiyle İbrâhîm Paşa Hamamı bunun vâlidesinin mülkü olduğu münâsebetle Hamamîzâde dahi derler. Mukaddime-i ulûmu Horozlu’da vâki birinci rüşdiye mektebinde (el-yevm Hamîdî Sanâyi‘ mektebidir) ba‘de’t-tahsîl dersaâdete nakl ile askerî mekteb-i tıbbiye-i harbiyesine dehâlet ve teşrîh-i ameliyâtına kadar tahsîle müdavemet eylemiş ise de teşrîhe adem-i tahammülüne mebnî bi’l-ihrâc tarîk-i Mevlevî’ye intisâb ile Kulekapısı dergâh-ı şerîfinde tekmîl-i hizmet ederek bi-tarîki’s-seyâhat Konya’ya hazret-i pîr-i destgîre gelmiş ve bu mecelleye derc olunmak üzere bu ebyâtı vermiştir. Nazm Huccâc her sene Mînâ’da recm ederse de Her an tekessür etmede şeytân tükenmedi Dil mübtelâ-yı ışk idi tâ tıfl iken henüz Yâ Rab nedir bu sûziş-i hicrân tükenmedi [s.561]Beyt Cânân ile sen bister-i kemhâda yatarken Ben ana bedel sînedeki zahmı sarardım Nazmî Sâhib-i Câmiu’n-Nezâir. Edirnelidir. Asr-ı Süleymân Hânî şuarâsından ve Silahdârlar zümresinden ve erbâb-ı kalemin münşî vü muhâsiblerinden Mehmed Çelebi’dir. Ahkâm kâtiplerinden iken sipâh bölüğüne ilhâk olundu. Latîfî Tezkiresi beyânınca tarîk sürmüş ve kütüb-i mütedâvileden çok nesne görmüş dürr-i nazmın envâ‘ından iktidârı ve buhûr-ı mütenevvi‘a RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1871 üzere iki bin mikdârı şi‘r-i fesâhat-şi‘ârı vardır ve risâle-i arûzda aded-i asl-ı buhûr on altı olduğu hâlde Nazmî merhûm fer‘ini daha iki ol kadar bulmuş ve erbâb-ı nazmın müntehîleri katında ve fenn-i arûz bilenler nezdinde taktî‘-i evzânı sıhhate çıkarıp makbûl olmuştur. Vahîd-i Tebrîzî’nin risâle-i arûzunda olan buhûrun her birinde elif kâfiyesinde birer gazel deyip kendi dahi çok buhûr ihtirâ‘ etmiştir ve ol buhûr-ı mütenevvi‘a üzere dediği eş‘ârın bazısını musammat ve bazısını pür-nukat ve kimisini bî-nukat demiştir. Bu noktasız şi‘ir onundur. Nazm-ı bî nukat Tâli‘in sa‘d ola âlemde dilâ Hemdem olursa eğer ol meh sana Var dilâ emsem dile derdine kim La‘l-i dildâr olur ol derde devâ Mahrem olur dil müdâm ehl-i dile Hemdem olgil var dilâ her dem ana Beyt-i Pür-nukat Kaşı nakş-ı cebîni zînet-i Çîn Bakışı şen nazîf-ten büt-i Çîn Bu bir kaç beyt-i maklûb-ı müstevî dahi onundur. Türkî’de kimse etmemiştir. Maklûb-ı müstevî A lebi la‘l derd-i la‘li belâ Odur o rûha hûr-vâr devâ Hoş kelâmın heme kemâlin şûh Âşinâ-yı le’âlî-i inşâ Şu ruh-ı bâ leâl-i âb-ı hurûş Âteş-i râhib ü bahâr-ı şitâ (intehâ) Şuarâ-yı eslâfın yekdiğerine nazîre olarak söylenilmiş olan gazellerini cem edip ve her birine kendisi dahi birer nazîre söyleyip mükemmel bir mecmua tertip etmiş ve ismini Câmiu’n-Nezâir tesmiye eylemiş idi. Bir nüshası Nûr-ı Osmâniye Kütübhânesi’nde mevcûd imiş. Müretteb dîvân-ı eş‘ârının bir nüshası Bahçekapısı’nda Hamîdiye Kütübhânesi’nde mahfûz imiş. Dokuz yüz elli beş târîhinde vefât eyledi. Bu eş‘âr güftârındandır. Gazel Barmak getirdi şem‘ bakıp hüsn-i Ahmede Îmân getirdi şevkle nûr-ı Muhammede 1872 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Gazel [s.562] Gazel Gazel 75 76 77 78 Râ kaşların yazan güzelim hüsn-i râ ile Evvel hilâl-i şeklini kılmış müsevvede Allâme-i zamâne vü keşşâf-ı her ulûm Bu fenn-i aşka gelse döner tıfl-ı ebcede Her derde ey tabîb-i dil ü cân şifâ durur Şehd-i lebin safâsını ettim müşâhede Nazmî görenler ol şeh-i hûbâne baş eğip Dedi güzeller içre selâm olsun Ahmede Âşıka ma‘şûkdan müşkil değil mi inkıtâ‘ Leyse farkun ‘indena beyne’l-memâti ve’l-vedâ‘75 Gözlerim yaşı durur esrâr-ı aşkı fâş eden Gerçek imiş küllü sırrın câveze’l-isneyni şâ‘76 Safha-i dilde kitâb-ı aşkını sebt ettiğim Budur kim küllü ‘ilmin leyse fi’l-kırtâsi zâ‘77 Dostum keşf-i hicâb edip ayân et ağzını Keşf ile olur hemîşe sırrı gaybi ıttılâ‘78 Nazmiyâ cân u dile hükm etme dilbersiz sakın Hükm olunmaz müstakıll emlâke oldukta meşâ‘ Ebsem ol bîmâr-ı aşka ko ilâcı ey tabîb Emsem olmaz ana illâ şerbet-i la‘l-i habîb Bezm-i hüsnüne verir zînet lebinle gabgabın Nâzik olur tâze şeftâlû ile meclisde sîb El çekip gül-i hârdan ister ki ola ana râm Vay ki uçar bu hevâda özge kuştur andelîb Zülfün iletir ârızına görse ağyârı nigâr Şiddet-i sermâda san kâfir suya salar salîb Dehânın bûsesin kılmak temennâ Bir olmaz fikrdir yok yere cânâ Nice bir dola iyvâ ile kûyun Yazıktır ehl-i aşkın âhın alma Tavâf-ı ka‘be-i kûyun safâsın Bulur mu hacca varıp sûfî farzâ Ölümle ayrılık arasında bir fark olmadı. İki kişinin bildiği sır sır değildir. Yazılan ilim zayi olmaz. Gayb sırlarına vakıf olmak. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1873 Müfredât Letâfet birle zâtın gerçi kim mûm Velî kalbin nigâra seng-i hârâ Sataştım Nazmiyâ bir özge derde Devâsın bulmadım âlemde derdâ Çarh-ı serkeş mâh u hûrşîd-i cihân-ârâ ile Sana kulluğa yanaşmıştır gün ile ayla Duhter-i rez diye eden bâdeyi evvelde zikr Nice merd ola ki bulmuş bu asl-ı ma‘nâ-yı bikr Deheninden gelen sühan cânâ Gaybdan bir hitâbtır gûyâ Yâre karşı dûd-ı âhım pür-şerâr olmak neden Gün görünürken kevâkib âşikâr olmak neden Şevk-ı mihrinle gören ey meh bu ben nâçizi halk Zerreyi göstermez illâ kim şu‘â‘-ı âfitâb Câm-ı mey mecliste bir nâdâna varsa sâkiyâ Devr ederken sevr burcuna varır san âfitâb Nazîrâ Şeyh İbrâhîm Efendi’dir. Ulemâ vü Meşâyih ravzasında tercemesi mezkûr Eminiye Müderrisi Hacı Mustafa Efendi ibni Gülşenî şeyh İbrâhîm Efendi’nin ferzend-i kihteri ve şuarâdan sâbıku’t-terceme Lebîb Ahmed Efendi’nin birâderidir. Bin yüz beş senesinde Edirne’de Hacı Hallaç Mahallesi’nde zînet-efzâ-yı sâha-i vücûd olup tahsîl-i kemâlât-ı ilmiye ile ulemânın birinden ihrâz-ı şeref-i mülâzemetle Sâlim Tezkiresi beyânınca bir müddet Edirne mahkemesinde hizmet-i kitâbetle evkâtgüzâr olduktan sonra silk-i kazâya dâhil ve Edirne muzâfâtından Bâbâyı Atîk ve Tekfurdağı ve 1161’de Kesriyye niyâbetlerine nâil ve badehû Mısır’a ve Zağra-i Atîk’e kadı olup ba‘de’l-infisâl Zağra-i Atîk’e karîb bir mahalde bir hângâh binâ ederek sübha-şümâr-ı eyyâm ü leyâl olmuş ve Hadîkatü’l-Cevâmi‘ sâhibinin “Mecmû‘atü’l-Letâif Sandûkatü’l-Ma‘ârif ” nâm vefiyyâtnâmesi zabtınca bin yüz seksen sekiz târîhinde Edirne’de irtihâl-i dâr-ı bekâ etmekle “Nazîrâ-yı edîb” [s.563] terkîbi târîh-i irtihâlleridir. İsmi Ravzatü’l-Hattâtîn’de dahi mezkûrdur. Sâlim Efendi Tezkiresi mûmâileyhin mahlasını “Nazîr” olmak üzere zabt etmiş ise de vefâtı târîhinde Nazîrâ ve ‘Örfî’nin şu 1874 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Beyt Nazîre söylemek mümkün müdür tarz-ı Nazîrâda Nazîrâ nazmı ey Örfî aceb rengîn edâdır hep Beyti müfâdına nazaran mûmâileyhin mahlasının Nazîrâ olduğu tahakkuk etmiştir. Bu eş’âr güftârındandır. Na‘t-ı şerîf Ey habîb-i rabb-i izzet vey risâlet serveri Etkıyâ vü asfiyâ vü evliyânın rehberi Zâtının vasf-ı cemîli hazret-i Kur’ân ile Sâbit oldu ey güzîde âlemin peygamberi Âdemi cennetten ihrâc eyledi zâtın için Tâ zuhûruna ola bâis o nesl-i eşheri Enbiyâ vü mürselînin cümleten her hâlini Bildirip zâtını kıldı cümlenin fâzıl-teri Biline âlemlerin ahvâli tâ rûz-ı kıyâm İbret ala ümmetinin ârif olan erleri İktidâ ettirdi cümle mürselîni kibriyâ Bildiler zâtını a‘lâ cümle peygamberleri Bir melâhat verdi kim hüsn-i cemâline şebîh Hüsn-i Yûsuf olamaz âlemde anın hem-seri Âyet-i rahmet nüzûlünde kemâl-i lutf ile Bildiler âlem açıldı cümleye rahmet deri Ey şefî‘u’l-müznibîn ey mazhar-ı lutf-ı Hudâ Ol şefâ‘atla Nazîrâ derd-mendin yâveri Dest-gîri ol cihânın hâline hayrân olup Oldu bîçâre bekâda olmaya dûzah yeri Vakt-i şeybidir salât ile selâm ede müdâm Eyle yâ Rab fikrin gayri tasavvurdan beri Hubb-i zâtı hürmetine yâ ilâhe’l-âlemîn Lutfun ile mahv ola bi’l-cümle cürmî defteri Gazel Gidip Ferhâd u Mecnûn ışk ile efsâneler kaldı Ezelden âşinâlar gitti hep bîgâneler kaldı Heme ma‘mûr olan diller çekildi bezm-i fânîden Harâb-ender-harâb olmuş dil-i vîrâneler kaldı Fevâhişden olup rez duhteri meydâna girmiştir Ana ragbet eder bî-hûş olan dîvâneler kaldı RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1875 Gidip pîr-i mugânlar sâkiyâ hiç kalmadı nâsıh Ferâmûşî-i pend-i zâhide meyhâneler kaldı Ne ihvân-ı sadâkat-pîşe kaldı ne muvâfık yâr Fenâ bezminde def ‘-i gam eder peymâneler kaldı Sönüb şem‘-i şeb-efrûz-ı sa‘âdet izzet-i sermed Çerâğ-ı ışkı devr eyler hemân pervâneler kaldı Nazîrâ mürşid-i kâmil olanlar gitti âlemden Uçup murgân-ı kudsîler cihânda lâneler kaldı Kıt‘a Sûreti sîretine uymayan olur hazele Nice meyl eyleye dil gördüğü her güzele Ey gönül bir güzele âşık-ı sâdık ol kim Rü’yeti ede tevakkuf kerem-i lem yezele Müfredât Devlet ricâli râhatı hiç görmemektedir Râhat ricâl-i devleti hiç görmemektedir Zülfünle o hâl-i siyehin gülşen-i âne Murg-ı dili sayda biri dâm biri dâne Sâhib-i terceme Rûhu’l-Beyân sâhibi İsmâîl Hakkı Efendi hazretlerinden bazı fünûn tederrüs etmiş ve müşârunileyh [s.564] hazretleri de haklarında sitâyiş-gûne bu matla‘ı Matla‘ Ma‘ârif mısrının şîrîn kandi Azîzü’l-vakt İbrâhim Efendi yazıp kendisine bi’l-i‘tâ ileride Mısır’a kadı olacağı[nı] îmâ eyleyip müteâkıben zuhûra gelmiştir. Âsâr-ı ilmiyelerinden İmâm-ı Fâzıl Cemâle’ddîn’nin Câmiu’l-Hikâyât’ını fârisîden türkîye tercemesi. Behçetü’lEbrâr ve Lem‘atü’l-Esrâr. Risâletü’l-Fürûk. Dîvân-ı İlâhiyât. Mecmû‘a-i Mu‘cizât-ı Nebeviyye. Manzûm Nasîhatnâme. Tuhfetü’l-Letâif fi’nNevâdirü’l-Emsâlü’l-Garâib. Muhtasar Târîh-i Osmânî. Muhtasar Edirne Târîhçesi. Bir kıt‘a müretteb dîvân-ı eş‘ârı vardır. Nazîm İsm-i şerîfleri Yahyâ’dır. Fatîn Efendi Tezkiresi beyânınca müşârunileyh Edirne Mevlevihânesi şeyhi Neşâtî Ahmed Dede Efendi merhûmun şâkirdân-ı sâhib-rfânından olup bin yüz otuz dokuz târîhinde Edirne’de âzim-i dâru’n-na‘îm olmuş ve Esrar Dede’nin Tezkire-i Mevleviyye’sinde müşârunileyh Nazîm Yahyâ Efendi Pazarbaşızâde olup mukaddemâ Halîm 1876 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si tahallüs ederdi. Sonra Neşâtî hazretlerinin istifâza-i envâr-ı ta‘lîmlerine mazhar oldukta Nazîm buyurup berekât-ı telemmüzleriyle bir şâ‘ir-i zor-âver-i rûzigâr olmuştur ve Mirzazâde Sâlim Efendi Tezkiresi’nde müşârunileyh Nazîm Efendi’nin tercemesinde kendisi İstanbullu ve ilm-i mûsikîde yed-i tûlâsı olup uhdesine bâ hatt-ı hümâyûn İstanbul pazarbaşılığı tevcîh u ihsân buyurulduğu ve asrın şâ‘ir-i üstâd-ı muvaffak ta‘bîri idügi tasrîh olunup Edirne’de bulunduğuna dâir bahs yok ise de mezkûr tezkirede Edirneli Börekçizâde Mevlânâ Fâiz Efendi’nin tercemesinde müşârunileyh Nazîm Efendi’ye dâir latîfe-gûne îrâd edilmiş bir fıkrada diyor ki ol asrda şehr-i Edirne’de âvâze-i âlem-gîr-i medâyihi şöhre-i her-şehr-i iklîm olan zât-ı bî-nazîr-i adîm şâ‘ir-i tabî‘at-selîm hânende Nazîm Çelebi ki ol vakitte Gırbâl nâmına bir perî-sîmâ hem-âgûş-ı ibtilâ olduğu mahaller bir meclis-i safâ-güsterde müşârunileyh Nazîm Çelebi ve merkûm Gırbâl cem‘ olup yârân-ı safâ Nazîm Çelebi’den meclise münâsib bir fasl istid‘â eyleyip Nazîm üstâd dahi erbâb-ı meclisi zevk-yâb-ı enfâs-ı tayyibesi etmek ümniyyesiyle bir kaç nâzikâne beste vü semâ‘i söyleyerek gûşları lebrîz-i feyz-i elhân ve erbâb-ı ülfet bu gıdâ-yı rûhânî-i zevk-bahşla zevk-yâb-ı sohbet-i cân olup fasl tamâm olduktan sonra herkes birer ahsente nağmesiyle terâne-i istihsâna kıyâm eylediklerinde müşârunileyh Fâiz Efendi dahi medh ü senâya nâzikâne âgâz ile el’hak Nazîm-i nâ-dîde-i rûzigârın mertebe ve şânı nice inkâr olunur. Hak bu ki dîde-i insâf ile nigerân olunsa zümre-i hânendegânda Gırbâl üstüne gelen hânendelerin aslah u a‘lâsı bir merd-i bî-nazîr ve mecmû‘atü’l-ma‘ârif bir zât-ı nâzik-ta‘bîrdir dedikte yer yer ahbâb lebrîz-i tebessüm belki cûş-â-cûş-ı hande olup bir çok zamân bu mazmûn-ı dil-sitân şehr-i Edirne zurefâsına mâye-i neşât ve ol diyârın âlüftegânına sermâye-i inbisât olup vird-i zebânları olmuş idi. (intehâ) Üstâdân-ı fenn-i edebten biri defter-i eş‘ârı için “o dîvân değil bir berât-ı gufrândır” demiştir ki pek doğrudur. Cenâb-ı fahr-i risâlet Efendimiz anı na‘t-gûluk hizmet-i mübeccelesiyle taltîf buyurmalarıyla sâye-i te’yîd ü ilhâm-ı risâlet-penâhîde nâ-kâbil-i tanzîr kasîdeler vücûda getirmiş ve şiirin her vâdisinde na‘t-serâ olmuştur. E’l-hâsıl âlem-i islâmiyette nev‘i şahsına münhasır bir şâ‘ir-i bî-nazîrdir diye Eslâf79 nâm eserde mezkûrdur. Cenâb-ı Nazîm’in mahal-i ikâmeti Atrâbü’l-Âsâr zabtınca dersaâdette Kumkapı ve Atâ Bey’in Enderûn Târîhi beyânınca Kâsım Paşa ise de târîh-i [s.565] vefâtıyla medfenini Fatîn Efendi’den mâ‘adâsı tasrîh etmemiş ve bâlâdaki 79 Bkz. Fâik REŞAT, Eslâf, Tercüman1001 Temel Eser, s.263-267 RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1877 îzâhattan istidlâl olunduğuna göre müşârunileyh Edirne’de tavattun etmiş ve hîn-i vefâtında Edirne’de defn edilmiş olduğu anlaşılarak teyemmünen bu mahalle derc edilmiştir. Beş yüz büyük sahifeden ibâret olan matbû‘ dîvânının hemân sülüsânı nu‘ût-ı şerîfedir. Bu eş‘âr dîvânından me’hûz güftâr-ı dürerbârlarındandır. na‘t-ı şerîf-i kasîdeden müfrez Ey ledün mektebinin hâce-i ümmî lakabı Enbiyâ vü rusülün zîver-i tesbîh-i lebi Seyyid-i âdem ü âlem sened-i mevcûdât Müsned-i her dû serânın şeh-i vâlâ hasebi Eşref-i halk-ı cihân pâdişeh-i kevn ü mekân Taht-gâh-ı şerefin Husrev ü âlî nesebi Şeh-i tâhir-neseb ü Husrev-i pâkîze-haseb Hâşimî hem Medenî hem Kureşî hem Arabî Sühan-ı rûh-ı mücerred deheni cevher-i ferd Kân-ı kevnin güher-i mâhasal-ı müntehabı Hakk risâlet ile nübüvvet ile vücûdun etmiş Hâdi-i cem‘-i rusül râhber-i fevc-i nebî Âferîniş yüzünün suyuna halk olmuştur Rahmet-i âlemîyândır o dû âlem sebebi Rîze-seng-i harem-i izzetin cevher-i gül Bin hicâb ile ede gevher-i tâc-ı edebi Hâdim-i halka-begûş-ı deri sâdât-ı kirâm Bende-i bârgeh-i cûdu hezârân çelebi Eylemiş davetinin kabza-i teshîrine râm Rûm u Hind ü Acemi Mısrile Şâm (ü) Halebi Neyr-i bürc-i ezel Ahmed mürsel ki anın Mihrinin lerze verir zerreye şûr u şigabı Mülûk-i Âl-i Osmân’ı bu kıtada cem etmiştir Mülûk-i Âl-i Osmân’ı yazıp bu kıt‘a-i pâke Yine derc eyledim bir derece nice gevher-i rahşân Hesâbın bilmek istersen Nazîm-âsâ şümâr ile Murâd ile Mehemmed oldu dörder birisi Orhân Süleymân Ahmed ikişer Mustafa iki bir İbrâhîm 1878 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Gazel İkidir Bâyezîd iki Selîm ü ikisi Osmân Nola nakş-ı murâdı gösterirse hatt-ı ruhsârı Bedîdâr oldu yârin cevher-i mir’ât-ı dîdârı Hırâm-ı kadd-i ra‘nâsı kelâm-ı la‘l-i zîbâsı Utandırdı tezerve cünbüş-i tûtîye güftârı Revân olsa revâ fermân-ı aşkı zîr ü bâlâya Melek meftûn-ı etvârı beşer pâmâl-i reftârı Dökülmüş ârız-ı pür-tâbına kâkülleri olmuş Gazâl-i mihr-i nahcîr-i kemend-i anberîn târı Hevâ-yı zülf-i müşkînile göstermiş ham-ender-ham Yed-i kudret ki terkîb etti eczâ-yı dil-i zârı Edip pür-çîn-i nahvet ebruvânın katl-i uşşâka O hûnîn düzme cevherdâr eder şemşîr-i âzârı Nazîm-âsâ nola garralanırsam hüsn-i tab‘ımla Beğendirdim Neşâtî gibi bir üstâda eş‘ârı Naîmî Âşık Çelebi Tezkiresi beyânınca Edirnelidir. Kurt Bâlî demekle meşhûr ve bir şûh-ı şehr-âşûb idi. Medâriste Âşık Çelebi ile cem‘ olmuş idi. Evâhir-i asr-ı Süleymân Hân-ı Kânûnî’de semâniye’ye vardıkta vefât eyledi. Bu beyt güftârındandır. Beyt Dîdem ol âşûb-ı dehrin çeşm-i fettânın sever Sînem ol kaşı kemânın tîr-i müjgânın sever [s.566] Nakşî Mustafa Dede Efendi’dir. Edirne’de nakş-bend-i âlem-i vücûd olup tarîkat-i aliyye-i Mevleviyyeye intisâb ile bin iki yüz kırk târîhinde Mısr-ı Kâhire’ye azîmet ve bir müddet ikâmetle iki yüz elli dört senesi hilâlinde Kâhire-i mezbûre Mevlevihânesi meşîhatine revnak-sâz-ı irşâd olmuştur. Bu târîhi Nazîf Bey’in Müntehabât’ına söylemiştir. Târîh Şâ‘irânın cem‘ edip âsârını bi’l-intihâb Yaptı bir mecmû‘a-i ra‘nâ Nazîf-i hoş-nüvîs Birbirine nakl ile âhâd u aşerât u mi’ât Heşt târîh oldu Nakşî işte bu beyt-i selîs Ne nefîs oldu Nazîf Ahmed Bey’in mecmû‘ası Oldu nev mecmû‘ası Ahmed Nazîf ’in pek nefîs RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1879 Rubâ‘i Evlâd-ı Alî bendesiyiz gam yemeyiz Mevlâ-yı Velî bendesiyiz gam yemeyiz Nakşî gibi sad-hezâr Mevlânâ’nın Tâ rûz-ı belî bendesiyiz gam yemeyiz Rubâ‘î-i fârisî 80 Rubâ‘î-i Fârisî 81 Ravza-i Urefâ-i edvârda dahi zikri mesbûktur. Hattât olduğu dahi Sicill-i Osmânî’de mezkûrdur. Nükâtî Ahmed Efendi’dir. Edirne’de Gülbahar Mescidi’nde imâm ve muktedâ-yı enâm olduğu hâlde bin yüz senesi hilâlinde âlem-i ukbâya hırâm eyledi. Safâyi Tezkiresi İstanbul’da Nevbahâr Mescidi imâmı dahi diye zabt etmiştir. Bu beyt âsâr-ı şi‘riyesindendir. Beyt Çâk çâk oldu dilim şâne gibi sad-pâre Hat-ber-âverde benim tâze civânım diyerek Nevâzî Nâmı Mustafa’dır. Devr-i Murâd Hân-ı Râbi‘’de gelen şuarâdandır. Bu beyt onundur. Beyt Dû çeşmim kana gark oldu misâl-i hazret-i Ya‘kûb Nazîri gelmemiş bir Yûsuf-i Ken‘âne yandım ben Üsküfçü Hızır Mahallesi’nde Uşşâkî Dergâhı şeyhi Muslihu’d-din Efendi’nin vefâtına söylediği târîhtir. 80 Geceden sabaha kadar bazen dua bazen de naz ederek sana yalvardım. İster kabul ister red et. Ama sessiz ve duasız namaz kıldım. 81 Her ne kadar biz ibadet ve takvadan uzak olsak da içki ve eğlence meclisinde mamur bir yoldayız. Rabbimiz “kubbelerimin altında” buyurduysa da biz de şarap fıçısının altında gizliyiz. 1880 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Târîh Ol azîz-i mısr kurb-ı hazret-i Yezdân-ı pâk Nâmı gibi Muslihu’d-din idi bî-çün ü çerâ Sicn-i mü’min idügin bildi cihânın âkıbet Âlem-i ukbâya azm etti bulup kurb-ı Hudâ Dedi târîhin Nevâzî âh u feryâd eyleyip Âh kim ettin azîzim azm-i iklîm-i bekâ Âsâr-ı ilmiyelerinden bin yirmi iki beyt üzerine müretteb bir manzûm Riyâzü’l-Hilye unvânlı bir hilye-i saâdeti vardır. İbtidâsı budur: 82 İlâhî feyzini dilde ıyân et Beni zikrin ile ratbü’l-lisân et [s.567] Dil ü câna edip feyzinle yârî Lisânım ile bismillâha câri Anınla eyleyem tevhîde âgâz Ola vasfında nutkum nükte-perdâz Ki er Rahman edip kalbim mücellâ Cemâl-i er-Rahîm olsun hüveydâ Bu yüzden keşf olup esrâr-ı ma‘nî Ola sûret-[nü]mâ ebkâr-ı ma‘nî Hâtimetü’r-risâle fî evsâfi Hâtemü’r-risâle Hakîkat-bîn olan ahbâb-ı zî-şân Edip vasf-ı Habîbu’llâhı tibyân Demişler ol hudâvend-i cemîlin Resûl-i hazret-i Rabb-i Celîlin Nihâyet yokdur evsâfına zîrâ Kemâl-i hüsn ile ol şâhı mevlâ Cemî‘-i nâsdan ecmel ediptir Hısâlin cümleden ekmel ediptir Semiyy-i Mustafâ vassâf-ı Ahmed 82 Ey Rabbim Ahmed’in natı bereketiyle bana Muhammet’ten feyz nasib eyle. Onun temiz hilyesi vas- fında dilimi gönül alan sözler söyleyici hale getir RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1881 Nevâzî-i senâ-kâr-ı Muhammed Târîh-i itmâm-ı în risâle-i bedî‘u’l-makâle est Hilye-i Fahr-ı cihân itmâm yâft Bâ-hezâr ebyât feyz-i sermedî Güft târîheş Nevâzî ber-hisâb Şüd tamâm evsâf-ı pâk-i Ahmedî83 1049 Nüvîsî Yûnus Çelebi’dir. Tarîk-i saâdet-refîk-i ilme şedd-i râhile-i azîmetle bir çok seneler Edirne mahkemesinde îfâ-yı hizmet-i kitâbet etmiş ve bin kırk altı hudûdunda İstanbul’a nakl eylemiştir. Bu ebyât onundur. Beyt Çekeriz her ne belâ ise belâ-yı aşkı Gideriz her ne taraf olsa berâ-yı hâtır Şiir Ne esîr-i lutf-ı dehriz ne gam-ı ferdâdeyiz Ser-firâz-ı aşk olaldan serv-veş âzâdeyiz Bend-i zülfünden Nüvîsî gitti ümmîd-i necât Çün melâmet deşti içre murg-ı dâm üftâdeyiz Nihânî Nâmı Durak’dır. Sultân Selîm-i kadîm hazretleri şehzâdelikleri esnâda Manisa’da iken defterdârları idi. Fetret-i Bâyezîd’de taraf-ı Selîm Hânî’den cânib-i Îrân’a elçi gönderilmişti. Vusûlünde meclis-i Şâhî’de mezhebe müte‘allık bazı mübâhase tekevvün edip kuvve-i ilmiye delâletiyle Îrânîleri ilzâm ve iskât eylemiş idi. Bazı erbâb-ı şikâk Sultân Süleymân Hân hazretlerine gamz u nifâk etmekle dokuz yüz yetmiş târîhinde şühedâ zümresine ilhâk olundu. Bu mısra vefâtına târîhtir. Mısra Eyleye cenneti Hakk ana durak Bursalı Rahmî Çelebi bir sûz-nâk mersiye demiştir. Matla‘ı budur. Matla‘ Ey dil bu ittisâl nedir mâsivâ ile Kat‘-i ta‘alluk et yürü mıkrâz-ı lâ ile Merhûm şehîd olmazdan evvel söylediği bu gazeldir. Gazel Sultân-ı gam-ı aşkına dil olalı menzil Cân oldu şehâ şâhid-i maksûduna vâsıl Katlime delîl olsa n’ola gamze vü zülfün 83 Sonsuz bir feyizden beslenen 1000 beyetle Alemlerin övüncünün hilyesi tamamlandı. Nevazi hesap ederek tarihini söyledi: Ahmedin temiz vasıfları tamamlandı. 1882 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si [s.568] Meşhûrdur e’d-dâllü ale’l-hayri kefâil 84 Ey kaşı kemân tîr-i havâdisten alınmaz Peykânın ile sînede cân olalı menzil Olmasa kişi âlem-i esrâr-ı gam-ı ışk Tahsîl-i ulûm eylemeden ana ne hâsıl Zulmette kalırdın şeb-i hicrânda Nihânî Âhım şereri olmasa ger sana meşâ‘il Nihânî-i Diğer Nâmı İbrâhîm’dir. Merhûm Ubeydî’nin perverdesidir. Kuloğullarındandır. Bazı cihetle ta‘ayyüş eder idi. Evâhir-i ömründe şu‘ûruna hiffet gelerek bir Ramazan gecesi bir civânın gözünü çıkarmakla bîmârhâneye konulmuş idi. Ahbâbından bazıları ziyâretine varıp önüne devât ile kalem koymuş yine şiir söylemekle meşgûl imiş. Bin bir târîhinde vefât eyledi. Bu eş‘âr onundur. Gazel Sevme şehrî güzeli ger meh-i tâbân ise de Verme hercâ’iye dil mihr-i dırahşân ise de Sana serkeşlik edip gayriye mâ’il olanın Geç hevâsından eğer serv-i hırâmân ise de Hâr ile hem-dem olup bağrını pür-hûn edenün Gel’e bakma yüzüne ger gül-i handân ise de Seni dil-haste edip gayriye dermân edene Mübtelâ olma sakın âfet-i devrân ise de Ey Nihânî ruhu her cem‘i münevver kılanın Olma pervânesi ger şem‘-i şebistân ise de Müfredât Sergeştelikte bana benzer sanırdı kendin Hâlim beyân edip âb döndürdü âsiyâbı Hâk-i pâyin cevherin gözden götürdü gitti eşk Gözüme dünya görünmez çok ziyân oldu bana Atılan sanma şihâb-ı âh-ı derûnum ey mâh Berg-i kâhını yele verdi felek hırmeninin Bî-dâr olana devlet-i dîdâr olur nasîb Açsın gözünü âşık olan gaflet etmesin 84 Hayra delâlet eden onu işleyen gibidir.( Hadis-i Şerîf, Beyhakî, Şu’abü’l-îmân ) RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1883 Nühüft Mustafa Bey ibni Edhem Bey’dir. Ebezâdeoğlu demekle ma‘rûftur. Peder cihetinden sülâlesi meşhûr Koca Sinân Paşa’ya müntehîdir. Bin iki yüz elli beş târîhinde Edirne’de Hızır Ağa Mahallesi’nde gehvâre-zîb-i âlem-i vücûd olmuştur. Ba‘de’t-tahsîli’l-isti‘dâd sınıf-ı küttâba dehâletle bir müddet Edirne eyâleti tahrîrât kalemine müdâvim bulunduğu sırada mübtelâ olduğu işret beliyyesiyle kalemi terk ve şehrin meyhâne vü kahvehânelerinde serseriyâne imrâr-ı vakt ile müntic olduğu ahvâl bervech-i âtîdir. Şöyle ki sâhib-i terceme peder ve vâlide cihetinden asîl ü necîb bir zât olup kendisi on beş sinnlerinde iken pederlerinin vefâtı vukû bularak sâhib-i terceme ile küçük birâderi Kadri Bey’e ve ahîren şu‘ûruna halel târi olan vâlidelerine alâ rivâyetihi bir milyon guruş kadar nakd akçe ve ana mukâbil eşyâ ve Sinân Paşa tevliyetiyle Cisr-i Ergene’de senevî on iki bin guruşluk bir tevliyet intikâl etmiş idi ise de bu iki birâder geceli gündüzlü ıyş u işret ve meczûbe vâlideleri dahi külli yevm hânelerinde bir çok âlüftegân ile akd-i cem‘iyyetle on sene zarfında emvâl ü eşyânın kâffesini sarf u ihlâk ile berâber tevliyet vâridâtından sekiz on sene sonra alınacak hasılâtı da cüz’î meblağ mukâbilinde tâliblerine fürûht ederek andan da kat‘-i ümmîd edilince bu iki birâder Edirne’de zabtiye neferliğine kadar tenezzül etmiş idi. Bu hâl ile Edirne’de yaşamak kâbil olmayacağı tahakkuk ettiğinden iki yüz seksen iki târîhinde dersaâdete azîmet ve ikisi de Bektâşî tarîkatine bi’l-intisâb tebdîl-i kıyâfet ederek Kadrî bir kahvehâne küşâd ile kahvecilik ve sâhib-i terceme onun kahvehânesinde saz şâirliği sanatlarını icrâya mübâderetle âlem-i sefâlette istihsâl-i emr-i ma‘îşet eylemekte oldukları hâlde bin iki yüz doksan dört senesi hilâlinde yekdiğerini müteâkıb vefât etmekle Yedikule hâricinde [s.569] Gazlıçeşme Tekkesi hatîresinde defn olunmuşlardır. Sâhib-i terceme evâil-i hâlinde “Vâzıh” tahallüs eyler idi. Muahharen “Nühüft” tahallüs eyledi. Bu ebyâtı “Nühüft” tahallüs ettiği zamân söylemiştir. Şiir Cemâl-i bâ kemâlin ey kamer tal‘at-ı münevverdir Ruhun aksı ile mir’ât-ı dili san bürc-i hâverdir Der-i eltâfa takdîm eylerim hayretten alsam baş Hemân esrâr-ı mihr-i kalb olan Nühüft ne mazhardır Şiir Anup hicrin nola bûs eyler iken la‘lin ağlarsam Lebin yâd ile mey-nûş olduğum demler melâl artar Hat-âverde olunca olur âşüfte-dil zîrâ 1884 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Bahâr eyyâmıdır ferzâne âşıklarda hâl artar On dokuz çağında iken “Vâzıh” mahlasıyla söylediği gazel-i leb-değmez Hezârın nâle-i âhı ter-i handânedir derler Ter-i nâzın da handân ettiği nâlânedir derler Nişân-gâh eyledi kaşın hadengi sîne-i cânı Nigâhın tîr-i sertîzini hergiz cânedir derler Girihkâr kâkülünde seyr eden âh-ı dilsitânın Dil-i ankâ-yı ışka taht-gâh-ı lânedir derler Cihânda âşıkânın hâtır-ı nâşâdına sâkin Dil-i sad-rahne-i nâşâd-ı âşık şânedir derler Şi‘ârın la‘l-i cânân ile tezyîn eyle ey Vâzıh İşiten ehl-i diller şi‘rine rindânedir derler Leb-değmez olarak söylemiş ise de bozuk ve manâsız yerleri çoktur. Harfü’l-Vâv Vâsiî Ulemâ vü Meşâyih ravzasında Sultân Selîm Hân-ı kadîm ulemâsı sırasında tercemesi sebk eden Dimetokalı Abdü’lvâsi Çelebi’dir. Bu eş‘âr güftâr-ı dürerbârlarındandır. Müfredât Āşıkın hakkında çok söz söyler imiş dilbere Çok söz işitir uyarsa düşmana cânânımız Gubâr olduğuna gam çekmez idim bu ten-i hâkin Kapından ayrıla korkum budur kim rûzigâr ile Kaşın kemânlarıyla gamzen ki atar oklar Uşşâkı sînesinde sihriyle bir bir oklar Vâlihî Ulemâ vü meşâyih ravzasında Sultân Murâd Hân-ı Sâlis asrı meşâyihi sırasında tercemesi sebk etmiştir. Bu ebyât güftâr-ı dürerbârlarındandır. Kıt‘a Girdiler birbirine gîsûlar Gerdenine dolaşmadan cânâ Kıldı ıslâh araların şâne Eslahallâhü şânehû ebedâ 85 85 Allah onun şanını sonsuza kadar yüceltsin. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1885 Müfredât Marîz-i aşkınam dermân bana sen şâha kalmıştır Nitekim derd-i aşkınla işim Allah’a kalmıştır Nây-ı ecvef eser-i illet-i efgânımdır Serv-i nâkıs reviş-i kebk-i hırâmânımdır Kanlar saçılıp penbesine dâğımın ey gül Bu kâse-i ser dopdoludur saçma karanfil Verince jâle peyâmın dehân-ı cânânın Su septi yüreğine gonce-i gülistânın Sunmadım diye hatın la‘l-i şeker-bâra elin Urayazdı yanılıp mushaf-ı ruhsâre elin Nola el bağrımın başın gözetse sûfî peymânem Kişinin dost başına bakar düşmen ayağına [s.570] Vâlihînin bu beyti Şakâyık Tercemesi’nde Vâlihî nâmına ve bazı mecmû‘alarda Sâni‘î ve Fevrî nâmlarına görülmüştür. Vecdî Nâmı Cafer’dir. Evâil-i asr-ı Süleymân Hânî’de gelen şuarâdandır. Edirne’de Hassa haraç emîni iken vefât etmiştir. Beyne’n-nâs meşhûr olan Anabacı hikâyesi bunun inşâsıdır. Bu eş‘âr güftârındandır. Gazel Germ olup ol meh-likâ sûz-ı sadâ-yı sâz ile Baş açıp çözdü saçını raksa girdi nâz ile Çarha girmiş sanasın hûrşîd-i âlem-tâbdır Zühredir ya raks eder gökten inip âgâz ile Kebke reftâr öğretir tâvusa cevlân gösterir İşveler ta‘lîm eder merdâneye pervâz ile Şîve vü reftâr ile güftâra geldi çeng ü def Okudu bu müfredi anlar latîf âvâz ile Hey meded yağmaya verdi hânümân-ı sabrımı Neyleyim ben Vecdiyâ ol dilber-i tannâz ile Matla‘ Câna sevdâlar salıp bu zülf-i anber-sâ yine Bin belâya mübtelâ oldu dil-i şeydâ yine Vücûdî Beyânî Tezkiresi beyânınca Edirnelidir. Tarîk-i ilme mülâzim badehû bazı kazâya hâkim olmuş iken diyâr-ı ademe âzim olmuştur. Bu matla‘ güftârındandır. 1886 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Matla‘ Nûş-ı şarâb-ı nâb ile gitmez belâ-yı dil Derd ehline olur leb-i dilber belâ-yı dil Visâlî Enîsü’l-Müsâmirîn zabtınca Edirnelidir. Kebecizâde demekle meşhûrdur. Sarây hâceliğinden mülâzim ve tarîk-i kazâya âzim olmuş idi. İlbasan kadılığından ma‘zûl iken irtihâl-i dârü’l-cinân eyledi. Asr-ı Süleymân Hânî şuarâsındandır. Mahbûb dostlukla meşhûr rind-meşreb bir zât idi. Âşık Çelebi Tezkiresi’nde mahlasını Vecdî demiş. Ve Latîfi Tezkiresi’yle Künhü’l-Ahbâr da aslı Aydınlı olduğunu beyân etmiş ise de mûmâileyh Edirneli Kebecizâde Visâli Çelebi’dir. Bu ebyât âsâr-ı şi‘riyesindendir. Müfredât Basarmış derler erbâb-ı riyâzet bağrına taşı Sen ey sengîn dil ol bu ben za‘îfin gel karındaşı Bir belâ-engîz belâsına oldum mübtelâ Âh kim bu kez getirir başıma müşkil belâ Cânını cânâna îsâr eylemez nâkıs rakîb Şöyle saklar anı ol seg sanki âdem cânıdır Görücek yüzün Visâlî’nin duâlar ettiği Bu ki derler subh demde müstecâb olur duâ Vasfî Yazıcı Mehmed Efendi demekle ma‘rûftur. Kirişhâne’de Taş Mektep muallimi Hacı Hâfız Ali Efendi’den kemâlât-ı ilmiyeyi tahsîlden sonra mülkî rüşdiye mekteblerinde rik‘a muallimliği ve çarşıda dükkân küşâdıyla arzuhalcilik ile istihsâl-i emr-i ma‘îşet eylemekte olduğu hâlde bin üç yüz beş senesi Ramazanının otuzuncu arefe günü îyd-gâh-ı ukbâya irtihâl etmekle sâkin olduğu Abdurrahman Mahallesi mescidi sâhasında defn olunmuştur. Bu gazel âsâr-ı şi‘riyesindendir. Gazel Âh eylememek elde değil dilde şerer var Sabr eyleyemem sînede endûh u keder var Ol gamze-i fettân olalı hâtıra amac Gırbâl gibi bu sine-i sûzânı deler var Âh eylemeden inlemeden derd-i dilimden Oldum heme dem nây-sıfat serde neler var [s.571] Mahbûb-ı dilârâm gibi yok hiç cihânda RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1887 Matla‘ Gerdân-ı sefîdi üzere anber-i ter var Vasfî ne kadar vasfını eylersem o yârin Şâyeste-i şân mertebe-i hüsn değer var Şevk-i şem‘-i rû-yı yâr yaktı beni pervâne-vâr Göster ey meh kangı yanmış ben gibi pervâne var Vefâ Veli Dede Dergâh-ı şerîfi şeyhi Ahmed Müsellem Efendi merhûmun ferzend-i fazîletmendi ve şeyh Hasan Sezâyî Efendi hazretlerinin kerîmezâdeleri e’ş-şeyh Mehmed Vefâ Efendi’dir. Büyük pederleri Sezâyi hazretleri henüz ber-hayât bulundukları hâlde Sabûnî Hacı Halîl Mahallesi’nde zînet-efzâ-yı sâha-i vücûd olup manzur-ı nazar-ı mürşidâneleriyle feyzyâb olmuş ve ulûm-ı zâhireyi ba‘de’t-tahsîl pederleri Ahmed Müsellem Efendi’den ahz-ı yed-i inâbet ile sülûku tekmîl ederek pederlerinin irtihâllerinde dergâh-ı mezkûr meşîhatine irsen nâil ve bu hâl üzere sinn-i şerîfleri yetmişe vâsıl oldukda terk-i dünyâ-yı bî-vefâ ile dergâh-ı mezkûr hatîresinde pederleri türbesinde defn olunmuştur. Âsâr-ı ilmiyelerinden salevatü ale’n-nebî hakkında bir hadîs-i erba‘in cem‘ edip nikâtın mübeyyin Hadâyiku’s-salavat unvânlı bir eseri ve cedleri Hasan Sezâyi hazretlerinin alâ tarîki’l-intihâb hurûf-ı teheccî üzere bir çok nutklarını tahmîs edip ol bâbda bir mecmûası ve dîvânçe olacak kadar da âşıkâne kasâid u gazeliyâtı vardır. Bu gazel güftâr-ı dürerbârlarındandır. Gazel Etme her veche nigeh mihr-i dırahşân ise de Kıl hazer her ne kadar sûret-i cânân ise de Etme nâdâna beyim keşf-i zamâir bir dem Teşne olma sakın ol çeşmeye reyyân ise de Nehr-i irfânda o yâre dil-i zârı rabt et Gayrı terk eyle hemân lücce-i ummân ise de Bâğda serkeş olup gayriye meyl eyleyenin Geç hevâsından anın serv-i hırâmân ise de Âteş-i hecr ile dil çünki Vefâ oldu harâb Mihr-i rahşâna mahaldir nola vîrân ise de Gazel Sûzişle dilin nâr-ı mahabbet var içinde Her dem elem-i hecr ile hayret var içinde Gûyendeliğim cân ile cânânıma hoştur Sûrette değil ma‘nîde rağbet var içinde 1888 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Kıt‘a La‘l-i lebine âşıkım ey şâh-ı hüsn kim Bâdâm-ı mukaşşerdeki lezzet var içinde Bezm içre tehî câm ile ey sâki-i bed-mest Aldatma yeter rengî-i humret var içinde Tanzîre Vefâ ârif isen eyleme rağbet Samt eylemenin hâsılı izzet var içinde Devr-i tavr-ı feleği anlayamazlar söz ile Bes o vechile eder ta‘nla dahli hazele Ayn-i ibretle nazar kıl kerem-i lem yezele Lutfu çok verse aceb mi şerefi mübtezele Vehbî Asr-ı Murâd Hân-ı Râbi‘ şuarâsından ve zümre-i kudâttan Hüseyin Efendi’dir. Sinn-i şebâbta Bahârî tahallüs etmiş ise de sonraları Vehbî’ye tebdîl eyledi. Bu matla‘ onun âsâr-ı şi‘riyesindendir. Matla‘ Gönül Ferhâd-veş gâhî mekânın bî-sütûn eyler Gehî âvârelik deştinde ızhâr-ı cünûn eyler [s.572] Vehbî-i Diğer Mevlevî Derviş İbrâhîm’dir. Edirne’de Murâdiye Câmi-i şerîfinde imâm ve muktedâ-yı enâm olmakla İmâm Vehbî diye nâm-âver idi. İmâmet henüz uhdesinde iken terk edip Konya’ya azîmet ve âsitâne-i Mevlâna’da seccâde-nişîn olan Bostân-ı Sânî Efendi’den ahz-ı yed-i inâbet ettikten sonra mısr-ı Kâhire cânibine seyâhat etmiş idi. Ba‘de’l-kufûl Finike nâm mahalle vusûl buldukda Vakâyi‘u’l-Fudalâ zabtınca bin yüz on iki Ramazanında orada intikal eyledi. Semâ‘hâne-i Edeb beyânınca mürşid-i âlîlerinin fecî‘a-i irtihâllerine dayanamayıp ihtiyâr-ı seyr-i seferle İskenderiye’de Gülşenî dergâhında bir müddet ikâmet ve târîh-i mezkûrda dâr-ı âhirete rıhlet eyledi. Bu eş‘âr güftâr-ı dürerbârındandır. Bu ebyât Vakâyi‘u’lFudalâ’dan me’hûzdur. Nazm Yârin dehânı sırr-ı nihândan haber verir Fikr-i lebi netîce-i cândan haber verir Câm-ı Cemi ki saffet ile andırır o ruh Nûr-ı cemâli hüsn ile andan haber verir Gazel Safâyî Tezkiresi’nden me’hûz Nüsha-i âsâr-ı hikmettir edâ-yı Mevlevî RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1889 Aks-i mir’ât-ı hakîkattir likâ-yı Mevlevî Lâne-i kevneyne meyl etmez dil-i ankâ-sıfat Lâ-mekân pervâne izzettir hümâ-yı Mevlevî Gayret-i tâc ü kabâ-yı hüsrevân olsa nola Hille-i zer-târ-ı cennettir abâ-yı Mevlevî Cebhe-sây ol var yürü ey Vehbî-i defter-i siyâh Rîg-i hatt-ı mağfirettir hâk-i pâ-yı Mevlevî Safâyî Tezkiresi’nden ez dehân-ı dilber Şemm etmede bu ismet mi gül bedenimden Sad-pîrehen-i Yûsuf olur çâk-i gamımdan Gîsûlarımın bestesi Hârût ile Mârût Sihrin yanılır hasret-i çâh-ı zekanımdan Vehbî bu nazîre yine dilber deheninden Ney-sükker-i ahbâb ola nevek-i kalemimden Konya’da bulundukları esnâda bi’l-inşâd (Gavsî Dede’ye) gönderip cerâid-i ehl-i tarîke kayd olunan gazellerinden bazılarıdır ki Semâhâne-i Edeb’den me’hûzdur. Gazel Sermest eder şarâb-ı Hudâ Mevlevîleri Pür vecd eder semâ‘-ı safâ Mevlevîleri Fânûs-veş hemîşe nola döndürür ise Envâr-ı şevk-i cem‘-i likâ Mevlevîleri Etmez belâ deminde dahi Hızr’a iltifât Aşk ibtilâsının büdelâ Mevlevîleri Vehbî nedir sözünde bu hâlet bu sûz u şevk Mecnûn eder bu hüsn-i edâ Mevlevîleri Diğer Rindâne-reviş hüsn-i edâ Mevleviyâna Bir hâsiyyedir dâd-ı Hudâ Mevleviyâna Bülbülleri dem-beste eder vakt-i seherde Gülbang-i sadâ-yı fukarâ Mevleviyâna Diğer Vasf-ı bahâr hüsn-i edâ destimizdedir Çün bikr-i fikr-i nâdire-zâ destimizdedir Sad câm-ı Cem ki reşhasının teşne-dârıdır Lebrîz o câm-ı neş’e-nümâ destimizdedir Beyt [s.573] Zehr-nûşân-ı gamız câm-ı safâyı bilmeziz 1890 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Nâle-i uşşâktan gayri nevâyı bilmeziz Sâbıku’t-terceme şâ‘ir-i şehîr Neşâti Efendi merhûmun seng-i mezârındaki târîh-i vefâtı bunlarındır. Harfü’l-Hâ’i Hâtifî Müellif-i Zafernâme. Nâmı Abdurrahman’dır. Zâhidîzâde demekle ma‘rûf bir şahsın ferzend-i ercümendidir. Tahsîl-i maârife ikdâm-ı tâm ve müftü Fahreddin Efendi’den ihrâz-ı şeref-i mülâzemetle nâil-i kâm olduktan sonra tarîk-i feyz-refîk-i ilmîye âzim olmuş idi. Cennetmekân Sultân Süleymân Hân hazretleriyle Van Seferi’ne revân olup esnâ-yı râhda Kayseriye’de irtihâl eyledi. Hikmet-i Hudâ vâlidleri dahi hacc-ı şerîften avdetlerinde belde-i mezbûrede intikâl eylemiş idi. Mûmâileyhi dahi pederleri yanına defn eylediler. Bu eş‘ar âsâr-ı şi‘riyesindendir. Kıt‘a Dün elin yumuş dilerdi kim rakîb Yaş el ile tuta zülfün dilberin Âh edip dedi ırakdan Hâtifî Tutma bir dem kim kurusun ellerin Müseddes gazelinin matla‘ ve makta‘ beyitleri: Ey benim bürc-i melâhatta meh-i tâbânım Ra‘d-veş gök yüzünü tuttu yine efgânım Nice bir yaş döke bu dîde-i hûn-efşânım Aldı gam âteşi dûd ile benim her yanım Ey benim hüsn serîrinde şeh-i hûbânım Nice bir olmaya tamir-i dil-i vîrânım Velehû Hâtifî bendenin etme işini nâle vü âh Nice bir zulm edesin bir dem esirge ey şâh Lutf edip ayn-i inâyetle bana eyle nigâh Dostum zerre kadar ettim ise cürm ü günâh Tîg (u) hançer ile çâk olsa ten-i bî-cânım Hançer-i gamzeleri ile dökülsün kanım Hâdî Zümre-i kudâtın eşrâfından Mamazâde demekle ma‘rûf Edirneli Ahmed Efendi’dir. Sâhib-i maârif u fazâil bir merd-i kâmil idi. Fenn-i RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1891 muammâda Emrî ve Ubeydî’ye sâlis ve ulûm-ı edebiyede mâmâ-yı şâmîye vâris hoş-sohbet ve pâkîze-tabî‘at bir zât-ı pür-marifet idi. Kemâl Paşazâde’nin Nigâristân’ını lisân-ı azbü’l-beyân-ı Türkî’ye tercüme etmiş ve tevârîhten Güzîde nâmında bir kitâb dahi cem‘ eylemiş ise de ikisi de müsvedde kalmakla beyâza çıkmadı. Şumnu kazâsından ma‘zûl iken bin on sekiz târîhinde irtihâl-i dâr-ı ukbâ etmekle Tîgî Bey bu mısraı târîh demiştir. Mısra Rûh-ı Mamazâde’ye rahmet ola Bin on iki târîhinde Koyun Baba nâm meczûb-ı azîz intikâl eyledikte bu mısraı târîh demiştir. Mısra Dehr kassâbı Koyun Baba’yı kurbân eyledi Bu ebyât âsâr-ı güftârındandır. Müfredât Etmesin mi âh-ı cânsûzum alevler âşikâr Aşk derler nâmına dilde bir âteş-pâre var Gelmedi ahbâba bu şeb ol mesîhâ-dem meğer Hep gelenler rûh yok ahbâbda diye döndüler Şâdî-i merg-i adüvden cismim etti cânı terk Müddet-i ömrümde bir şâd oldum ol da şâd-ı merg Zevrak-ı pür-varaka lûle-i dûd oldu dümen Biz de tuttuk dümeni kullanarak bayraktan Zağralı Aşkî hakkında bu hicvi demiştir. Kıt‘a [s.574]Ser defter-i erbâb-ı şikâ mâ sadakı Mecmû‘a-i hıkd u hasedin ser-varakı Aşkî ki kesilse başı ya çıksa gözü Vallahi şakîdir yine billahi şakî Bir defa Rumeli’nde Karasu nâm nehr-i şedîdü’l-cereyânın zamân-ı tu‘yânı olmakla bunlara geçit vermediğinden bu Fârisî beyti demiş idi. Beyt Mândem be-zîr-i âb-ı siyeh dûrem ez-ribât Yâ Rab be-âb-ı rû-yı Nebî ihdina’s-sırât86 Şâ‘ir-i meşhûr Bâkî Efendi’nin vefâtına da bu târîhi demiştir. Târîh Sultân-ı mülk-i ma‘nâ Bâkî Efendi ya‘nî Etti vedâ‘ fânî dünyaya bin sekizde 86 Memleketimden uzakta, kara suyun altında kaldım. Ey Rabbim! Hz. Nebî’nin yüzü suyu hürmetine bana doğru yolu göster. 1892 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Fevtine lafz u ma‘nâ târîh dedi Hâdî Bâkî Efendi gitti ukbâya bin sekizde Hemdem Ravzatü’l-hattâtîn’de mesbûku’z-zikr Mehmed Şerîf Hilmi Efendi’nin ferzend-i dirâyet-mendi tarîk-i Sa‘dî meşâyihinden Mehmed Hüsnü Efendi’dir. Mûmâileyh bin iki yüz altmış dokuz târîhinde Edirne’de Hâdim Timurtaş Mahallesi’nde gehvâre-zîb-i âlem-i vücûd olup sıbyân mektebinde mukaddime-i ulûmu tahsîlden sonra bin iki yüz seksen beş târîhinde Edirne Mektûbî kalemine bi’l-intisâb fenn-i kitâbeti iktisâb ederek oradan mülgâ dîvân-ı temyîz-i vilâyet müstantıklığına ve ba‘de’l-istîlâ müceddeden teşkîl kılınan merkez bidâyet mahkemesi baş kitâbetine ve iki yüz doksan sekizde istinaf hukûk mahkemesi baş kitâbetine tahvîl-i memuriyetle el’yevm istihdâm olunmaktadır. Bu gazel âsâr-ı şi‘riyesindendir. Gazel Yıkılmaz hâne-i kalbim begâyet muhkem olmuştur Anın mihmânı bir tab‘ı halîm hûb âdem olmuştur Şarâb-ı aşkı nûş ettim elest bezminde mest oldum Anınçün bu dil-i dîvâne her dem hurrem olmuştur Beni ayb etme sultânım görüp bu çeşm-i giryânım Değildir ârızî cânım ezelden pür-nem olmuştur Fitîl-i ışk uyandı sînem içre şu‘le-dâr ammâ Bu hâle şübhe etmem bâis ebrû-yı ham olmuştur Dili sevdâ-yı zülfüyle perîşân eyleyen meh-rû Kılıp ağyârı red şimdi benimle Hemdem olmuştur Beyt Senin Hemdem kulun şâyeste-i lutf u mürüvvettir Efendimce neden bu cûda şâyân oldu dil cânâ Bu mecelleye derc olunmak üzere mûmâileyhin kendi tarafından i‘tâ kılınmış olan eş‘ârdır. Harfü’l-Lâm Elîf Lâhikî Ahdî Tezkiresi beyânınca Edirneli’dir. Evân-ı civânîde ilme iştigâl gösterip dânişmend olmuşlar idi. Şi‘irde mahâretleri vardır. Muhâsebât-ı dîvân-ı Sultânî arasında sâhib-i erkâm ve kırma yazı yazmakla defâtir-i pâdişâhîde benâmdır. Hatt-ı nesta‘likî ve tabîat-ı şi‘riyesi mergûbdur. Bu ebyât âsâr-ı şi‘riyesindendir. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1893 Müfredât Gördükte oldu kaşını şol denli bî-mecâl Ancak gelir bir aya değin yerine hilâl Hayât-efzâ-yı âlem rûh-bahş-ı mürde-i gamsın Hemân bir hastenin cânı değilsin cân-ı âlemsin Ebrûların gamın ki dil-i nâtüvân çeker Bir pehlevâna döndü ki iki kemân çeker [s.575] Lâhikî-i Diğer Enîsü’l-Müsâmirîn beyânınca asr-ı Sultân Selîm Hân-ı Sânî’de zebân-ı fârisîye lügat tahrîr eden Halîmî’nin ferzend-i ercümendi olup Edirne’de tavattun etmiş idi. Kendisi dahi halîmü’n-nefs olup zümre-i ashâb-ı kerem ve fırka-i erbâb-ı kalemden idi. Tercemesi Ahdî Tezkiresi’nde dahi mezkûrdur. Bu ebyât onundur. Nazm Ele girmez mi sâki bize sunsan bir ayak bâde Yere ayak mı basardım sevincimden ben üftâde Elimiz bir çanağa girse destinden kadeh sunsan Bu devlet bana yeterdi efendi işbu dünyâda Harfü’l-Yâ Yakînî Nâmı Hüseyin’dir. Riyâzî Tezkiresi beyanınca sâhib-i terceme Sehî Bey’in terbiyet-kerdesidir. Edirneli’dir. Takye-dûzluk ederdi. Asr-ı Süleymân Hânî şuarâsından yevmiye kırk akçe tevliyet ve yılda dört bin akçe sâliyâne ile nüvâziş olunmuş idi. Sultan Süleymân Hân hazretleriyle şehzâdelikleri hengâmda hayli münâsebet peydâ edip hattâ bir def ‘a yaylaktan inerken mahmûm oldukta hâssa arabalarına irkâb olunmakla taltîf olunmuş idi. Âhir-i ömrüne dek mücerret geçinip kibâra musâhabet ve nedîmlikle imrâr-ı leyl ü nehâr ve Zübdetü’l-Eş‘âr beyânınca dokuz yüz yetmiş altı târîhinde irtihâl-i dârü’l-karâr eyledi. Mısra Yakînî gitti dehr-i bî-vefâdan mısraını vefâtına Bursalı Cenânî söylemiştir. Elde müretteb dîvânı vardır. Bu eş‘âr ondandır. Ez-kasîde Fezâ-yı dehre salıp sâye-i hümâyûn fâl Sepîde-dem cevelân etti bâz zerrîn-bâl Dem-i şafakla alîl olmuş idi çeşm-i felek Şeb asmış idi siyeh perde kılmaya hoş hâl 1894 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Gazel Gazel [s.576] Hilâl mıskale-i zerle levha-i feleğe Şu resme etmiş idi nakş ki ermez ana hayâl Fezâ-yı çarha çü pervâz saldı bâz sefîd Gurâb-ı şâma hücûm etti kılmayıp ihmâl Adem fezâsına kaçtı peleng-i şîşe-i çarh Açınca pençe-i pür-cengi bebr-i zer timsâl Otağ-ı çarha gelip şâh-ı lâciverd evreng Önüne geçti şafaktan o demde perde-i âl Livâ-yı Husrev-i âver ıyân olunca hemân Alây-ı leşger-i şeb oldu mün‘adim fi’l-hâl Bu feth ü nusreti bulmazdı mihr-i âlem-gîr O şehden olmasa ger yümn ü himmet ü ikbâl Dem-i cân-bahş ile ben mürdeyi eyler ihyâ Şerh eder leblerini âyet-i yuhyi’l-mevtâ 87 Zevrak-ı bâde ile gördü hurûşun dilimin Cûş eder bencileyin ehl-i hevâdır deryâ Nâhun-ı pâ-yı segin dîde-i hûnbârımda Mâh-ı nevdir ki şafaktan ola nâgeh peydâ Kays üns eyledi vahşîler ile havfından Ben belâ deştini tenhâ gezerim bî-pervâ Ey Yakînî sana reşk eylese erbâb-ı behişt Cennet-i kûyun o hûrun edinirsin me’vâ Aldı zîr-i destine kaddin çenârı darb-ı dest Söylenir ellerde bu kim dest-ber-bâlâ-yı dest Suyu bol ra‘nâ hevâsı var sürûr-efzâ makâm Gel olalım hâne-i meyhânede ehl-i nişest Sünbülü gâyet perîşân eyledi zülf-i nigâr Kâmet-i bâlâsı etti nitekim şimşâdı pest Şimdi bir hâletdeyim câm-ı mey-i aşkınla kim Sâkiyâ keyfiyet-i hâlim işiten oldu mest Tan mıdır olsa Yakînî hâtırımda inkisâr Ki eyledi seng-i havâdis şîşe-i kalbim şikest 87 O, ölüleri diriltir. ( Allah ölüleri diriltir) Bakara/73, Hac/6, Şûrâ/9, Ahkâf/33, Kıyamet/40 RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1895 Gazel Gazel Müfredât Ben zelîl olmaz idim düşmese firkat senden Senden oldu bana hep bunca mezellet senden Ben ne hâkim ki yüzüm sürem ayağın tozuna Ger basarsan yüzüme lutf u inâyet senden Sen şeh-i ısmet ü ben bende-i sâhib-ısyân Benden ey şâh hatâ afv ü mürüvvet senden Başladın gün gibi ben zerreye hercâiliğe Kime yanıp yakılayım be hey âfet senden Bu Yakînî kim eşiğinde irâdet getirir Himmet ümîd eder ey pîr hidâyet senden Hecrinde her dem ehl-i hevâ âh (u) vâdadır Bâd-ı hevâsı mansıb-ı aşkın ziyâdedir Ey nûr-ı dîde kuhl-i sıfâhâna kim bakar Ehl-i mahabbetin gözü ol hâk-i pâdadır Kanlı gözümde aks-i ruhu lâle-hadlerin Berg-i gül ile san ki dolu câm bâdedir Dil tıflı düştü pâyine düştükçe al elin Ey serv-kad yolunda senin bir fütâdedir Harf atsalar kelâmıma cühhâl gam yemem Söz ey Yakînî şâ‘ir-i şîrîn-edâdadır Haste-hâl oldu gönül tâb-ı teb-i hecrinle Bister-i gamda yatar derdin ile teb tenhâ Hem-rehim Hızr-ı hüdâ peyk-i zafer râhberim Kaçan erişse gerek zâhid-i gümrâh bana Seyr etmeye ızârını ey mâh-ı bî-nikâb Yüz yerde hâke düştü şitâbından âfitâb Fitne başı nidügün bildi dil-i şûrîde-hâl Ey perî-peyker ser-i zülf-i perîşânın görüp Zuhûr-ı berk-i hâtıf bâis-i bârân olur gûyâ Sirişk-i çeşmime ol tîg-i âteş-bâr olur bâis Râst gelse yolda ahd etmişidi durmaya velî Gitti ol serv-i revânım durmadı ikrâra hiç Ser-nigûn olur ser-i semm-i semendin öpmeye Her kaçan fitrâka assa ol şeh-i hûbân şikâr 1896 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Rindiz geçmeziz mey-i hamrâdan el çekip Tâ almayınca sâkî-i devrân ayagımız Ayırma goncesini gülşenin nihâlinden Koparma yüreğini andelîb-i nâlânın Ey câme-i siyâh giyen şâh-ı hışm-nâk Çeprast düğmelerle beni eyledin helâk Sanma girdâbdır oynar yüreği ey deryâ[nı]n Zekanın çâhına gönlü düşeli ummânın Ey Yakînî sen anınla çıkamazsın başa Bağlama âkıl isen gönlünü zülf-i yâre Bir merhabâya cân u dili al da sun bana Senden yanadır ey boyu şimşâd elin biri Mevsim-i güldür Yakînî ıyş u işret çağıdır İçelim ra‘nâ güzellerle şarâb-ı la‘l-i nâb Tutarsın yüze el her gün edersin hayli fenâlık Behey zâlim elinden dâd gün görmez müselmânlık Benim gibi yolunda doğru yoktur binde bir âşık Elif çek sîneme ey serv senden bir nişân kalsun [s.577] İmâd Sinânzâde Yakînî başkaca bir zâttır. Ârif Paşa Ravzatü’l-Vülât’ta tercemesi mezkûr Edirne vâlisi Mehmed Ârif Paşa’dır. Fünûn-ı şiire vâkıf bir şâ‘ir-i ârif olup bu târîh âsâr-ı şi‘riyesindendir. Târîh Tâm târîhtir birisi cevherîdir diğeri Eyledi Ârif kulu inşâd bir beytü’l-kasîd Mevki‘inde böyle kışla yaptı Hân Abdü’l-Mecîd Cündüne nâdîde kışla yaptı Hân Abdü’l-Mecîd Kudsî Nâmı Abdullah’dır. Tercemesi Ravzatü’l-Ulemâ’da Sultân Ahmed Hân-ı Sâlis asrı ulemâsı sırasındadır. Bu ebyât güftâr-ı dürerbârlarındandır. Nazm Tâb-ı zülfünle dili şem‘-i şeb-efrûz edelim Çıkarıp subha şeb-i işreti nevrûz edelim Nakş-ı şi‘re çalışıp nâmımızı ey Kudsî Sözün hâme ile şâ‘ir-i zer-dûz edelim RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1897 Kasım Paşa Tercemesi Sehî Bey Tezkiresi’nde ber vech-i âtî muharrerdir. Müşârunileyh Sâfî tahallüs etmiştir. Edirneli bir pîre-zenin kuludur. Oğlu gibi besleyip okuttu. Tahsîl-i fazl u kemâl eyleyip ilme iştigâl gösterdi. Tâlib-i ilm olup okurken Mahmûd Paşa’ya rabt olup onun terbiyyeti ile neşv ü nemâ bulup Sultân Bâyezîd Amasya’da Çelebi Sultân iken defterdârı olup sonra saâdetle tahta cülûs ettiklerinde vezîr edindi. Nice müddet vezîr olup âhir Selânik’e gönderip anda beylik ederken fevt oldu. Mezârı Selânik’tedir. Vilâyet-i Rûm’un mu‘teber şâ‘irlerindendir. Tarz-ı hâssı kullanır güzel edâsı var. Kâ‘ide-i şiiri hûb ve üslûb-ı nazmı mergûb bilip hoş tab‘ mesel-gûy hayâl-engîz ve emsâl-âmîz garrâ gazeliyâtı ve ra‘nâ ebyâtı çok eş‘ârı iştihâr-ı tamâm ve sözleri itibar-ı mâlâ kelâm bulmuş beyne’n-nâs dîvânı meşhûr ve mezkûrdur. Bu eş‘âr onundur. Şiir Boyun bir serv-i ra‘nâdır gülü var Semen üzre perîşân sünbülü var Ne nâziktir cemâlin gülşeni kim Gül-i ter üzre miskin kâkülü var İnanma zülfünün ahdine Sâfî Kim anın bir başı vü bin dili var Gazel Cân ne yüzle ede ol sûret-i zîbâya nazar Ki güneş pertevine doymaz iken nûr-ı basar Göreli sûrete cân perverini kûyunda Nakş-ı divârın olup tâkata kalır nûr-ı kamer Gün gibi kendini rüsvâ-yı cihân etmekte Ey cefâ-pîşe felek karnına kim taş basar Bezm-i dilberde sakın germ olup âh etme hasûd Kim senin tınmadığın mûsikî yerine geçer Nazar et hâl-i dil-i Sâfî’ye kim la‘lünçün Gözlerinden dökülür yaş yerine hûn-ı ciger Fahrî Bursa kadısı iken vefât eden Acazâde Mehmed Çelebi’nin ferzendidir. Sultân Süleymân Hân’ın nazar-ı iksîr eserleriyle Edirne’de dâhil itibar ile Üç Şerefeli müderrisi olmuş idi. 945 târîhinde vebâdan teslîm-i vedî‘a-i rûh etti. Bu beyt onundur. 1898 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Beyt Her dem ol sîm-tenin turra-i anber şikeni Kıldı dem-beste vü sevdâzede misk-i Hoteni Güldeste-i Riyâz-ı İrfân nâm Bursa Târîhi’nden me’hûzdur. [s.578] Sûzî Azîzzâde Râmiz Tezkiresi beyânınca ol dervîş-i dil-rîş-i maârif-endîşin nâm-ı ra‘nâları Mustafa’dır. Mahmiyye-i Edirne’den zuhûr ve Edirne zurafâ ve şuarâsından âteşîn-elfâz ve sûz-nâk-güftâr bir şâir-i mâhir-i pâkîzereftâr-ı maârif-mevfûr idi. 1148 senesi hilâlinde terk-i cihân etmiştir. Sâl-i irtihâllerinde Edirnevî Alizâde Subhî Efendi’nin dedikleri târîh-i dil-sûzu teberrüken tahrîr olundu. Târîh Âh cân-sûz ederek Subhî dediler târîh Fevt-i Sûzî dil-i yârânını yaktı hayfâ Nesr: Âsâr-ı tab‘-ı dürerbârlarından müretteb dîvân-ı belâgat-unvânı vardır. Bu güftâr zâde-i tab‘-ı pür-iktidârındandır. Gazel Ey şûh sen de etme bu denli cefâ yeter Uşşâka kendi ışkı belâsı belâ yeter Bir vuslatın ki derd ü belâ ola âhiri Ümmîd-i vasl ile bana hicrin safâ yeter Olmazsa bûs-ı pâyine ger ruhsat-ı rızâ Rû-mâle hem bu bendesine hâk-i pâ yeter Görmezse âfitâb-ı ruhun günle heftede Bir kerre görsem ayda seni mehlikâ yeter Bir kerre baksa rûyuna Sûzî kemînenin Bî-çâre derdmende bu ayn-i fezâ yeter Gazel Kâr etti gamın cânıma sultânım efendim Rahm eyle bu efganıma sultânım efendim Ağlatma beni hâlime rahm eyle kerem kıl Bak dîde-i giryânıma sultânım efendim Hecrinle beni öldürüp ey şâh-ı cihânım Gel girme benim kanıma sultânım efendim Kaldım yalınız derd ile ahvâlimi sormaz Gelmez nideyim yanıma sultânım efendim Gün gibi tulû‘ ede mi bir gün dahi bilmem Bu hâne-i vîrânıma sultânım efendim RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1899 Var arz-ı selâm eyle demiş ömrü çok olsun Ol Sûzî-i nâlânıma sultânım efendim Ravza-i Urefâü’l-Edvâr’da tercemesi mezkûr Haffâfzâde Hattât Hüseyin Efendi bu gazeli bestelemiştir. Şeyhî Çelebi Câmii imâmı olup 1137 târîhinde vefât eden mesbûku’t-terceme Süleymân Efendi’nin seng-i mezârında mahkûk târîh-i vefâtı sâhib-i terceme Sûzî merhûmundur. Subhî Nâmı Mustafa’dır. Alizâde demekle meşhûr olup Edirneli’dir. Hüsn-i hatta mâlik olduğundan Mustafa Subhî nâmıyla tercemesi Ravzatü’lHattâtîn’de dahi mezkûrdur. 1148’de vefât eden mesbûku’t-terceme şâ‘ir Sûzî’nin şu: Târîh Âh cân-sûz ederek Subhî dediler târîh Fevt-i Sûzî dil-i yârânını yaktı hayfâ Ve Ravzatü’l-Ulemâ’da Sultân Mahmûd Hân-ı Evvel asrı ulemâsı sırasında tercemesi mastûr 1152’de vefât eden Müderris Seyyid Abdullah Efendi’nin şu: Târîh Dedim Subhî hurûf-ı cevher ile kîleh târîhin Müderris Seyyid Abdullah Efendi’ye Hudâ rahmet Târîhleri bu zâtın eser-i güftârı olduğuna nazaran Tuhfetü’lhattâtîn’de 1143 târîhinde Manisa kadısı iken vefât etti denilmesi sehivden münba‘is olup sahîhinin 1163 olması iktizâ eder. Bu şiir onundur. Gazel Gonceler güller küşâde nev-bahâr oldu yine Bülbülün feryâd u zârı sad hezâr oldu yine Kûhsâr-ı gamda seyr et taze derd-i aşkımı Lâle-i dâg-ı derûnum âşikâr oldu yine Murg-ı dil pervâz-ı istignâda iken âkıbet Göz göre bir çeşm-i şahbâza şikâr oldu yine [s.579] Feyzî Elîfîzâde Râmiz Tezkiresi beyânınca ol şâ‘ir-i mâhirin ism-i feyzintibâhı Feyzu’llah olmakla mahlas-ı mezkûr mümtâz-ı tab‘-ı ma‘ârifmevfûru olmuştur. Târîh Elîfî ola cennette elîf-i bezm-i hûr-ı ayn târîhînde irtihâl ve ülfet ü ünsiyet-i cinâna isti‘câl eden mahrûse-i Edirne’nin zarîfi ve erbâb-ı zevk u safânın rind-i harîfi Elîfî merhûmun te’lîf-i 1900 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si mecmûa-i vücûdu yani mahdûm-güzîn-i maârif-nümûdu olmakla Elîfîzâde denmekle şöhret-şi‘âr hoş-sohbet bir zât-ı celîlü’l-mikdâr idi. Edirne’de kasab-pûş-ı hilye-i vücûd ve tahsîl-i dest-mâye-i ma‘rifet ile zirve-i a‘lâ-yı irfâna su‘ûd buyurduklarında dârü’l-metâlib ve âmâl olan dârü’l-hilâfeti’laliyyeye hatt-ı tirhâl-i azîmet ile bazı kibârın dâire-i devletlerine rûy-mâl ve feyz-iksîr-i nazarlarıyla iktihâl edip şeref-i mülâzemetle karîn-i âmâl olmuş idi. Badehû Rumeli kalemine duhûl ve İnebahtı rütbesinden ma‘zûl olup egerçi vefret-i infisâl ile sâlise rütbesine îsâl etmemiş idi. Lakin 1176 senesi hilâlinde kudât-ı askerin mekâdir-mendi Pîrîzâde Osmân Efendi hazretleri Banaluka kazâsını inâyet buyurmalarıyla nâil-i âmâl olmuşlar idi. Ve 1179 senesi Muharreminde esnâ-yı hükûmetlerinde rihlet ve kazâ-i âhir-cinâna azîmet etmişlerdir. Müddet-i inkızâ-yı ömrü hudûd-ı hamsîni mütecâvizdir. Sinn-i sittîne mütenâhiz idi. Egerçi ulûm-ı arabiyyede tahkîk-i makâm üzre alâkası olmayıp lakin imdâd-ı feyz-i tab‘-ı sedâd ile fenn-i şi‘r u inşâda fâ’iku’l-akrân ve bi-tahsîs fenn-i târîhte şâyân-ı tahsîn-i cümle hünerverân olup Vehbî-i asr dense zâtına şâyân idi. Târîhlerinin şiirine galebesi zâhir olmakla güftârı elsine-i enâmda nâdir olmagın bu çend ebyâtı teberrüken tahrîr olundu. Gazel Nâ ehle felek kevkeb u ikbâl u kadr ne Bu yıldızı düşkünlere yâ kahr u gadr ne Bî-neş’e gelip bezme tehî câm sunarsın Ey sâkî senin kâse-i destinde nedir ne Hemşîresidir bint-i ineb bu zen-i dehrin Mekkâre biri sâhire ikisi nedir ne 1168 senesi mevsim-i şitâda şiddet-i berd-i hevâdan Sütlüce ile medîne-i Ebî Eyyûb miyânında olan deryâ müncemid oldukda şuarâ-yı asr birer târîh-i ra‘nâ inşâ edip cümleden Seyyid Hâkim Efendi’nin Târîh Buz üstünden gelen bir kimse geldi dedi târîhin Deniz altmış sekizde dondu buzdan bendeniz geçtim târîhi egerçi makbûl-i tabâyi‘-i sıgâr u kibâr olmuş idi. Lakin dikkat ü im‘ân olunsa lafzan ve ma‘nen olan târîhte ta‘miye uybdan olduğu havâssa âşikâr olmakla mütercem-i mezbûrun bu târîhleri dahâ ma‘nidârdır. Târîh Münâsib geldi kaymak Südlüce’den şehr-i Eyyûba 1168 Ve sene-i mezbûrede Sultân Osmân Hân hazretleri câlis-i evreng-i saltanat olduklarında irsâl-i lihyelerine olan târîhleridir ki menkût ve gayr-i menkûtundan birer târîh zuhûr eder. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1901 Târîh Bir imlâdır bu resm-i hatt-ı Osmânî mübârek bâd 1168 Ve yine sene-i merkûmede zîb-efzâ-yı mesned-i meşîhat-i islâmiye olan Vassâf Abdu’llah Efendi’ye olan târîhleridir ki tastîr olundu. Târîh Oldu Vassâf-ı cihân müftî-i mevsûfü’z-zamân Ve 1145 sâlinde Şeyh Enîs-i Mevlevî’ye dedikleri târîhtir. Târih Kutb-i devrân mürşid-i âlem azîz-i muhterem Olmuş idi keştî-i ma‘nâ-yı bahr içre re’îs Gûş edip fevtin dediler Feyziyâ târîhini Gülşen-i lâhûta göçtü âh Mevlânâ Enîs Sâhib-i terceme harfü’l-elifte mesbûku’z-zikr şuarâdan Elîfî Mehmed Efendi’nin mahdûmudur. Eski Câmide târîhi vardır. [s.580] Lafzî Nâmı Ahmed Efendi’dir. Sultân Mustafa Hân-ı Sâlis asrı şuarâsından olup Edirne’de Sultân Bâyezîd Hân-ı Sânî dârü’ş-şifâsında ser-tabîb idi. Bu gazel güftâr-ı dürerbârlarındandır. Gazel Gülistân içre devr eden mey-i hamrâyı seyr eyle Ruh-ı dilberde aks etmiş gül-i ra‘nâyı seyr eyle Geçerse fasl-ı gül ey bülbül-i şeydâ ne gam her dem Cemâli bâğına yârin yürü zîbâyı seyr eyle Cemâli âb ü nâbını eger yârin bilem dersen Felekte neyyir-i a‘zam cihân-ârâyı seyr eyle Egerçi bâğ-ı dehr içre bulunur serv-kad ammâ Bulunmaz dil-rübâ-âsâ sehî-bâlâyı seyr eyle Deme sâkî ayağını çeker takbîle yüz vermez Gelir kendi ayağıyla görür sahbâyı seyr eyle Dediler tıfl-ı nevresdir o meh on dört ü on beşde Görenler garra-i hüsnün dedi garrâyı seyr eyle Bu şi‘r-i nev-zemînine olanlar Lafziyâ peyrev Geçer Sehbân u Hassânı dahi a‘lâyı seyr eyle Gazel-i Diğer Şevk-i ahbâb ile dün gün pür-şitâb olmak gerek Cem‘-i yârân şem‘i için pîç ü tâb olmak gerek Dem-be-dem ızhâr-ı ışk ile dilâ Sûzân olup Yanmada pervâne-âsâ dil kebâb olmak gerek 1902 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Serd olunsa vâdî-i ışk ile germ ü serd-i dil Sergüzeştimiz mufassal bir kitâb olmak gerek Zâhidâ sanma imâret isteye rindân-ı ışk Mübtelânın hâli gün günden harâb olmak gerek La‘l-i meygûn ile yârin teşne-dil âşıkları Eşk-bâr-ı Lafziyâ hûn-ı şarâb olmak gerek Nehrî Ravzatü’l-Ulemâ’da (177) numarada tercemesi mezkûr (Vahîdiye) müellifi Mevlânâ Hâfız Ali Vahîd Efendi’dir. Mevlânâ-yı mûmâileyhin Mısrî Niyâzî hazretlerinin devriye-i arşiyelerine yazmış olduğu işbu târîh: Bu risâle hoş oluptur hayret ehline delîl Şerbet-i gaybdan içer ise şifâ bulur alîl Mısriyâ âb-ı hayât elfâzının bu târîhi Aktı gûyâ bezm-i cennet içre âb-ı selsebîl 1068 Nesr: Târîhlerini takdîsen (Nehrî) mahlasıyla söylemiş olduğu ebyât Sultan Selîm Câmii’nde vâki kütüphânede Çelebi Mustafa Paşa kitapları miyânında hatt-ı destiyle mahfûz bulunan mecmûalarında (li muharririhi’l-fakîr Nehrî-i pür-taksîr) ser-levhası altında muharrer olan ebyât müfâdına nazaran mûmâileyhin eş‘ârda dahi yed-i tûlâsı olduğu anlaşılmakla bi’l-istinsâh teyemmünen ve teberrüken buraya tenmîk edildi. Nazm Devre-i arşiyyesi Mısrî-i Îsâ-meşrebin Levh-i mahfûz üzre yazıldı çü vahy-i Cebraîl Magz-ı Kur’ân-ı kerîm ü nagz-ı âsâr-ı nebî Nokta-i imlâsına heft-âsümân olmaz adîl Kût-ı ankâ-yı gönüldür sofra-i lâhûttan Eylemez hergiz tahammül gerden-i hargûş bil Nutku mişkât-i tecellîdir zücâc-ı kalbine Nefha-i feyz-i ilahîden alıp dühn ü fitîl Ettirir mi‘râc-ı rûhânî fezâ-yı akdese İstivâ-yı arş-ı rahmâna olup peyk-i celîl Tâb-ı hurşîd-i cemâli remz ile kılmış ıyân Mahşer-i mahv-ı fenâda ref ‘ olup mikdâr u mîl Feyz-i akdesten revân eyler dile ilm-i ledün Fehm eden erbâb-ı irfâna gerekmez kâl ü kîl RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1903 [s.581] Hızr-veş aynü’l-hayât olmuş harîm-i ka‘bede Mâ-i zemzem âb-ı İskender ana olmaz mesîl Teşne-gân-ı haşrı serâb-ı tesellî kılmağa Bezm-i me’vâdan çü havz-ı kevser aktı selsebîl Devre-i kübrâya bâis şem‘-i zât-ı Kibriyâ Müntehâ-yı haşr-ı ekber menzil-i ceyş-i rahîl Zât-ı Hakk mir’ât-ı esmâ zâta eşyâ reh-nümâ Kesreti vahdette kesret vahdet-i zâta sebîl Rûşenâdır devre-i arşiyye-i sırr-ı ebed Leyse fi’d-dâri gayruhu deyyâruhu 88 yüz tuttu delîl Dest-i kudret levha-i dîvâna yazdı matla‘ım Devr edip Mısrî ademden Nehriyâ geldi çü Nîl Esrâr Nâmı Ali’dir. Kuşcu Doğan Mahallesi’nde Sebîl Sokağında on sekizinci numarada vâki Nakşî dergâh-ı şerîfi şeyhi Ahmed Efendi’nin sulbünden 1253 senesi hilâlinde kadem-nihâde-i sâha-i vücûd olup pederi irtihâlinden sonra dergâh-ı mezkûre şeyh olmuş idi. Bu hâl ile 1307 târîhinde irtihâl-i dâr-ı bekâ eyledi. Eş‘ârı kelâm-ı mevzûn kabîlindendir. Sa‘de’ddin nâmında bir mahbûb hakkında nazm edip hatt-ı destiyle elde edilen gazelinden müntahab ebyâttır. Nazm Basîretle nazar kıl zâhidâ mihrâb kavsine Sezâdır kıble-i ışk olsa ger tasvîr-i Sa‘de’ddîn Elest bezminde bend etmiş kamu uşşâkı gîsûsu Anınçün ehl-i ışk bin cân ile dil-gîr Sa‘de’ddîn Cabâdır ehl-i ışka menba‘-ı feyz-i hayât Esrâr Memâta etse telkîn hay eder ol pîr Sa‘de’ddîn Harfü’z-Zâl Zâkirî Nâmı Hacı Hüseyin’dir. Memâlik-i Îrâniye’den Hoy kasabasında tevellüd etmiştir. 1290 senesi hilâlinde Edirne’ye gelerek Hazînedâr Sinân Bey Mahallesi’nde ikâmet ve Eski Câmi-i şerîf pîşgâhında kitapçılık sanatıyla te’mîn-i ma‘îşet eylemiş idi. 1321 sene-i hicriyesi evâhirinde sinni 88 Evde (kâinatta) ev sahibinden (Allah’tan) başkası yoktur. 1904 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si seksene vâsıl olduğu hâlde irtihâl etmekle Fırınlar Sırtı mevki‘i semtindeki Acı Çeşme kurbunda vâki kabristânda defn olunmuştur. Bu beyt kelâm-ı mevzûn kabîlinden olan eş‘ârındandır. Matla‘ Susadım su diledim dilber dudağın gösterir Gül dedim sünbül dedim zülfün yanağın gösterir Nushî Edirneli’dir. Sultân Mahmûd Hân-ı Evvel asrı şâiridir. Bu gazel güftâr-ı dürerbârlarındandır. Gazel Hokka-i la‘lin açıp uşşâka lü’lü gösterir Teşne-gâna kûze-i mercân ile su gösterir Cünbiş-i ânın cünûnum gördü o Leylî-sıfat Kayd-ı Mecnûn etmeye zencir-i gîsû gösterir Kâmet-i şimşâdına reşk ettiğin bildi çemen Serve nisbet bâğa varmış kadd-i dil-cû gösterir Lutfu var olsun eder ihsânı tenhâ âşıka Sûret-i zâhirde ammâ bir cefâ-cû gösterir Nakd-i cânın arz eder Nushî gehî cânânına Yalvarır gâhî öper pâyin tekâpû gösterir İbrâhîm Ravzatü’l-Hattâtîn’de tercemesi mezkûr Gâzi Mihâl Bey Câmii imâmı şeyhu’l-kurrâ İbrâhîm Efendi’dir. Nazîrâ Mecmûasında bu beyit onun mahsûl-ı tab‘-ı dürerbârları olmak üzre mazbût bulunmakla bu mahalle kayd edildi. Matla‘ Işk insânda şehâ çün ezelîdir ezeli Vech-i meşrûh ile biz de sevelim bir güzeli Abdî Edirne şuarâsından olup Şeyhzâde demekle şöhretdâdedir. 1155 senesi Şevvâlinde vefât etmiştir. Âsâr-ı tab‘-ı dürerbârları olan eş‘âr bu mecellenin dördüncü cildinin 26 sahifesindedir mürâca‘at buyurula. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1905 Ravza-i Urefâül-Edvâr Yani ̇ Mûsikî 1906 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1907 [s.582] Lûgat-ı Târihiyye vü Coğrafiyye beyânınca (ilm-i mûsikî) sadâ-yı sûziş-i edâsı meşhûr-ı enâm olan (Dâvud) aleyhisselâmın elhânla mezâmîr kırâatini ve benî İsrâîl’in bir müddet ana taklîden ibâdeti güzel sadâ ve nagamâtın ve ana olan meyl ü muhabbetin eski ve tabîî bir şey olduğunu işrâb eder ise de bir kâide tahtına vaz‘ı yani fenn-i mûsikînin îcâdı hükemâ-i Yunâniye’den (Pitagoras)’a atf olunmaktadır. Rivâyete nazaran Pitagoras demircilerin inceli kalınlı çekiçleri darbâtından evvelen sadânın derecâtını bulup badehû tahta üzerine ibrişimler gererek ettiği tecrübelerle makâmâtı tayin ve mûsikînin kavâ‘id ve ehemmiyetini mümkün mertebe tefhîm eylemiş ve ondan sonra ale’t-tedrîc kaba sazlar îcâd yahut ıslâh olunmağa başlamıştır. Bir zaman nagamât ecrâm-ı ulviyenin yekdiğerine temas ile derûndan hâsıl sadâlardan me’hûz idügine hasr-ı zehâb olduğu cihetle mûsikîye (tencîm) nâmını vermişler idi. Harekât-ı felekiyenin mûsikî üzerine birer sûretle te’sîrini yani istimâ‘ edenlerin vaktine ve o vakte münâsip makâma göre gam u sürûr yönünden müteessir ve bazen merzâya bile şifâ-bahş olduğu mütekaddimînden pek çok kimseler yazmışlar ise de bu sûret zamanımız mûsikî-şinâsânı nezdinde gayr-i meczûm ve isbâta iktidâr ma‘dûm olduğundan yalınız fenn-i mûsikîye muvâfık hûb-sadâ ve nagamâtın ervâh-ı beşere te’sîri ve bu te’sîr ile rûhun münbasit ve munkabız olarak şahsına göre sürûr ve fikret ve sehâ ve şecâat gibi haller getirdiği kabul olunmuştur. Farâbî’nin kitabı bu fende müe’llef âsârın en meşhûr ve muteberi olduğu gibi İbni Sînâ’nın Ebvâb-ı Şifâ’sından (Kitâbü’l-Mûsikî)’si dahi şâyân-ı itibardır ve (Safiyyü’ddîn Abdü’lmü’min) ve (Sâbit bin Fere) ve (İbrâhim el-Musulî) ve oğlu (İshak) ve (Ebû’lvefâ Cürcânî) dahi bu mûsikî-şinâsların meşhûrlarındandır. Mütekaddimîn indinde mûsikî on iki makâm ve altı yahut yedi âvâz ve yirmi dört şube ile teferruâtından ibâret idi. Müteahhirîn bunları mahv u isbât ve bazılarının nâmlarını ibkâ ederek usûl-ı makâmâtı Rast, Dügâh, Segâh, Çârgâh, Nevâ, Irâk, Aşîrân nâmlarıyla yediye hasr ve Rasta mukâbil 1908 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Evc, ve Aşîrâna mukâbil Hüseynî makâmlarını itibar ettiler. Ve Avrupalılar dahi Nota usûlünü vaz‘ ederek usûl-i makâmâtı (do), (re), (mi), (fa), (sol), (la), (si) diyerek yedi nev’e tahsîs edip ara yerlerine nîm-perdeler koydular. (do) Çârgâh’a ve (re) Nevâ’ya ve (mi) Hüseynî’ye ve (fâ) Acem’e ve (sol) Rast’a ve (la) Dügâh’a ve (si) Segâh’a bedeldir. Nagamâtın veznini tayin eden (düm tek) usûlu aded ve hiffet ve medd ve sıkletine göre (hafîf-i evvel) ve (hafîf-i sânî) ve sakîl nâmlarıyla üç kısma münkasımdır ki kâr-ı nakş beste semâî şarkı hep bu usûle tatbîken icrâ olunur. Şeyhu’lislâm Mehmed Es’ad Efendi merhûmun erbâb-ı mûsikînin terâcim-i ahvâline dâir bi’t-tertîb [ Atrâbü’l-âsâr fî Tezkireti Urefâi’l-edvâr] tesmiye ettiği eserinden me’hûz Edirneli mûsikîlerdir ki âtîde zikr olunur. İmâm-ı Sultânî İbrâhim Efendi Edirneli’dir. Fâtiha-i zuhûrlarından hâtime-i ömürlerine varınca bi’lihlâs mihrâb-nişîn-i fazâil ve muktedâ-yı sufûf-ı huffâz-ı şeref-hasâil câmi-i kemâlât-ı şettâ ser-mahfil-i güzînân-ı ma‘ârif-i lâ yuhsâ olup hüsn-i savt-ı rikkat-bahşâ-yı nagamât-ı hezâr sûziş-i kârdan bülend-i lezzet-kâr olmagın şehriyâr-i mümecced-i hazret-i Sultân Mehmed Hân’a on sekiz sene hizmet-i pür-meymenet-i imâmetleriyle kâmyâb ve tarîkat-i ulemâ-i kirâm üzere zîver-ârâ-yı mesned-i Rumeli olmuşlardır.[s.583] Fenn-i mûsikînin ilmî ve amelîsinde fazl u ma’rifetleri müsellem-i cumhûr ve pesendîde-i urefâ-i fenn-i mezbûr olup tetebbu‘-i kütüb-i fenn ve istimâ‘-ı esâtîz-i hakâyık-figen etmekle e‘âric-i süllem-i makâmât ve zîver-ver-i minber-i ilm-i nagamât oldular. Hatta cümle-i âsâr-ı tarab-şi‘ârlarından makâm-ı Hüseynî’de usûl-i devr-i revânda Beyit Bitmez yüreğim yâreleri işler onulmaz Haber eyleyelim çâre nedir bitmez iş olmaz Murabba‘ı ve makâm-ı evcde usûl-i hafîfte beyitCennet safâsı vuslat-ı cânân değil midir Dûzah belâsı mihnet-i hicrân değil midir Ol zât-ı behiyyü’s-simâtın âsâr-ı enfeslerindendir ki nükte-sencân-ı fenn-i elhân-ı kavâid-i ilm üzere tenâsüb-i nagamât ve imtizâc-ı şa’b u nakarâtta pesendîde kılıp üstâziyetlerine hükm etmişlerdir. Bunlardan mâadâ bir miktar eser-i letâfet-güsterleri dahi vardır. Lakin kibâr-ı tarîkat-ı aliyyeden olduklarına binâen nâmlarıyla iştihâr-ı âsârdan gûyâ şermsâr olmalarıyla işâ‘at buyurmamışlardır. Sicill-i Osmânî beyânınca sâhib-i terceme İbrâhim Efendi Edirne’de Bezzâz Hacı Mehmed’in mahdûmudur. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1909 Sultân Selîm câmiine imâm ve badehû Sultân Bâyezîd câmiine hatîb oldu. 1073’te imâm-ı sultânî olmakla def ‘aten İstanbul pâyesi ihsân buyuruldu. 1097 Muharreminde imâmetten munfasılen sadr-ı Anadolu ve 1098 Ramazanında Rumeli kazaskeri olup Zilhiccesinde ma‘zûl oldu. 1098’de şehzâdeler hâcesi dahi olmakla 1099 Muharreminin onunda azl edildi. 1102 Şabanında Kıbrıs’a gönderildi. Sene-i merkûme Zilhiccesinde fevt oldu. Pâyesi kıdemi ile reisü’l-ulemâ oldu ise de hoş-elhân u lehçe olmaktan ve mûsikîye mahâreti bulunmaktan başka meziyeti yok idi. “Allâhü a‘lem bi-hakîkatihi’l-hâl”. Ahmed Ağa El-Mehter Edirneli’dir. Vakt-i şöhreti devr-i şâdî-resân-ı hazret-i Sultân Mehmed Hân’dır. Velvele-i nakkâre-i üstâdiyeti tanîn-endâz-ı tubûl-i eflâk ve sadâ-yı sûrnâ-yı ma‘rifeti lebrîz-sâz-ı helk ü melâl olup sıyt-ı nefîr-i nagamâtı elhân-ı halâvet-resân-ı âlemden tenfîr-efgen-i gûş-i sâmi‘ ve fiten-i merkûmun ilmî ve amelîsini câmi olmagın nefha-i mizmâr-ı ma‘lûmâtı zîver-i gûş-ı zümre-i fenn-şinâsân ve darb-kûs-i tarb-me’nûs-i üstâdiyeti mâlîde-sâz-ı âmme-i cihândır. Makâm-ı uşşâkta usûl-i darb u fetihte Beyit Fer-i zer bâdeden ol nergis-i mestâne biraz Mey-i nâb içse gözü mâil olur kana biraz Murabba‘ı ve makâm-ı sabâda usûl-i devr-i kebîrde Beyit Zerre denli âşıka himmet olursa yârdan Bir değil yüz bin olursa gam yemez ağyârdan Murabba‘ı cümle-i âsâr-ı mutâbıku’l-edvârından olup kırktan mütecâviz murabbaât ve on kadar hâvi-i nagamât-ı nev musanna‘ pîşrev dahi nağme-rîz-sâz-ı tab‘-ı sürûr-endâzı olmakla bu vâdilerde müsellem-i urefâ-i fenndir. Dervîş Alî-i Kudûm-zen Mevtınen Edirneli mevliden Filibeli’dir. Kemâl-i iştihârı zamân-ı saâdet-nişân-ı Sultân Mustafa Hân olup zümre-i dervîşân-ı tarîkat-ı aliyye-i Mevleviyyedendir. Nakkare-i vüs‘ ü tâkatin turre-zedî-i cidd ü cehd ile velvele-endâz ve deff-i sa‘y-ı bî-haddin zîver-i keff-i taleb-sâz edip usûl ve fürû‘-ı fenn-i sürûdu tahsîle âgâz ve mevcut olan esâtiz-i ilm ü elhândan ahz-ı ma‘lûmât-ı kârsâz olup tekmîl-i fenn-i merkûm ile mutrib-hâne-i üstâdiyeti tarab-yâfte-i kudûm-ı terâne-rüsûm eylemiştir. Âvâz-ı pâkizesi 1910 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si pür-halâvet ve lehçe-i zîbâsı menba‘-ı letâfet idi. [s.584] Makam-ı Muhayyer Bûselik’te ve usûl-i devr-i revânda Beyit Nâz edip ben âşık-ı zâra sever dersin beni Sen de insâf eyle ey gül-çehre kim sevmez seni Murabba‘ı ve makam-ı Baba Tâhir’de usûl-i Zencîr’de Beyit Gel ey sabâ eser-i gülbahârdan ne haber Açar mı gonce dili gül‘izârdan ne haber Murabba‘ı cümle-i âsâr-ı şevk-i şi‘ârından olup bunlardan mâadâ berceste ve zîbâ ve pesendîde-i esâtîz-i hakâyık-pîrâ otuz kadar zâde-i tab‘-ı maârif-peymâsı dahi vardır ki cemîan muvâfık-ı fenn-i sürûd-ı tarabbahşâdır. Derviş Mustafa Aşçıbaşı. Edirneli’dir. Mevlevihânede sâkin idi. Zamân-ı iştihârı devr-i ferah-tavr-ı Sultân Mehmed Hân olup dervîşân-ı tarîkat-ı Mevleviyye’dendir. Matbah-ı cehd-i ihtimamın evân-ı sa‘y ü iz‘ân ile mâlân ve dûdmân-ı taleb ü ittikânın pür-kerem-i âteş-i ahz ü irfân edip esâtîz-i fenn-i sürûd-ı tarab-nişândan taallüm-i tabh-hân-ı firâvân-ı elhân ve tahsîl-i şükr-kârî-i mezâyâ-yı ilm-i terâne beyân etmekle ser-süfre-nişîn-i üstâdiyet ve çâşnigîr-i niam-ı nagam-ı ehliyet olmuştur. Sadâ-yı halâvet-bahşâ-yı lezzetpeymâsı râhatü’l-hulkûm-ı istimâ‘ ve lehçe-i pâkize edâsı şehd-rîz-i zâika-i semâ‘ idi. Makâm-ı Hicâz’da ve usûl-i Zencîr’de Matla‘ Şarâb-ı germ-i aşkı nûş edip mestânedir gönlüm Gam ile ülfeti var zevk ile bîgânedir gönlüm Murabba‘ı gıdâ-yı rûh-ı sâmi‘ olan cümle-i âsâr-ı şükr-bârından olup bundan mâadâ nihâdegî-i tabakçe-i bastta sezâ bir miktar nefîs ve lezzetefzâ eser-i halâvet-nümâsı dahi vardır ki nefâis-hârân-ı fenn-i elhânın makbûlüdür. Küçük Müezzin İsmi Mehmed’dir. Mevliden Edirneli ve mevtınen İstanbullu’dur. Kemâl-i iştihârı ahd-i avâtıf-peymâ-yı Sultân Mustafa Hân olup huzûr-ı hümâyûn-ı şehriyâr-ı gerdûn-medârda tekrâr be tekrâr fasl-ı mûsikî-i şâdî âsâr edip makbûl-i şehinşâh-ı âlî-tebâr olmagın sâir nüdemâ-vâr huzûr-ı hümâyûna sezâ-vâr-ı güftâra murahhas olup menâsıb-ı celîle-i hâcegân-ı dîvân-ı âlîşândan Anadolu muhâsebesi kendüye inâyet ve ihsân kılınmış RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1911 idi. Mukaddemâ mezbûrun henüz âyîne-i izârı cilâ-yâfte-i zîbak-ı şebâb olup jeng-pîrâ-yı reng iltihâ olmadın menâr-ı ilm-i edvârda cidd ü cehd-i bisyâr ile taallüm-i vâdî-i terâne-hâyîye der-kâr olup ol dem-i safâ tev’emde mevcut olan üstâdân-ı fenn-i elhândan ikamet niyyet-i tahsîl-i sürûda müdâvemet ve câmi-i ma‘lûmât-ı tarb-ı gâyet olmağa muvâzabet etmekle ser-halka-nişîn-i üstâdiyet ve mahfil-güzîn-i ehliyet olmuştur. Sadâ-yı letâfet-nümâ vü halavet-bahşâsı pür-te’sîr ve lehçe-i dil-pesend-i mu‘ârazagûyâsı bî-nazîr olup gerçi dakâyık-ı ilmiye-i fenn-i sürûdda sâde idi. Lakin amelin icrâda hasbe’l-irâde cümleden ziyâde hâlet-dâde olduğu mesmû‘ ve meşhûr olmuştur. Makâm-ı Muhayyer bûselikte usûl-i devr-i revânda Matla‘ Alıp âgûşa hemçün hâle ol mâh-ı nevi şimdi Murâdım üzre döndürdüm bu çarh-ı kecrevi şimdi Murabba‘ı ve makam-ı nevâda usûl-ı çenberde Matla‘ Diren ey dil çeşm-i bahtım derd ü hicrân görmesin Kanlı yaşım seyl-i nigâh ettikçe cânân görmesin Murabba‘ı cümle-i âsâr-ı neşât-pîrâsından olup bunlardan mâadâ hûşâyende vü zîbâ on beş kadar zâde-i tab‘-ı ferah-nümâsı vardır. Mezbûrun bin yüz yirmi dokuz senesinde dâru’n-nasr ve’l-meymene şehr-i Edirne’de minâre-i vücûd-ı hayât-enâresinden itfâ-kün-i kandîl-i rûh olan e’s-salâhân-ı ecel-i dest-borozân-ı dehen-güşâ-yı sadâ-yı irtihâl musalla-yı cinân olmagın [s.585] dâhil-i sufûf-ı cemâat-i âhiret olmuştur. Târih-i vefâtı Mısra Eyledi Küçük Müezzin mahfel-i me’vâda cây mısraıdır. Musallî Efendi Edirneli’dir. Kemâl-i şöhreti zamân-ı ferah-nişân-ı Sultân Mehmed Hân’dan devr-i ma‘delet-tavr-ı Sultân Ahmed Hân olup Edirne müderrislerindendir. Vâlidesi enderûn-ı hümâyûn kâbilesi olmagın Ebezâde dahi derler. Hâl-i tufûliyetinden dem-i kühûlete değin cidd ü cehd ü iktidâr ile hazz-ı ebkâr-ı kavâid-i edvâr etmeğe heveskâr olup mevcut olan zâyendekârân-ı habâlâ-yı fenn-i terâne-şi‘ârdan taallüm-i terbiyyet-sâzî-i nev-zâde-i nagamât etmegin üstâd-ı mezâyâ-nijâd ve kâmil-i dakâyık-zâd olmuştur. Fi’l-hakîka âbistenî-i etfâl-ı sürûd ile şikem-i nagam-ı tev’em-i derûnu bîrûnnümâ olup nev-be-nev iskât-ı cenîn-i âsâr-ı letâfet-pîrâ ederdi. Sadâ-yı bülendi tîz ve letâfette miyâne ve lehçe-i dil-pesendi nezâket-âmîz ü ârifâne olup kemâl-i kâbiliyet ve ehliyettten gûyiyâ cenîn-i sürûdun bürîdekâr-ı 1912 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si nâfı ve bisât-ı gehvâre-i terânenin dûhtekâr-ı şikâfı idi. Makâm-ı Beyâtî’de usûl-i Firenkçînde Matla‘ Hatt-ı izârını gördü senin o hâlet ile Benefşe ser-be-zemîn oldu yüz hacâlet ile Murabba‘ı ve makam-ı Hüseynî’de usûl-i devr-i kebîrde Matla‘ Şimdi meyli gönlümün bir serv-i hoş-reftâredir Ol hilâl ebrû için gönlüm gözüm âvâredir Murabba‘ı zâde-i tab‘-ı mezâyâ-dâdesinden olup bunlardan mâadâ otuz kadar murabbaât u semâî ve şarkısı dahi vardır ki her biri ber-nehc-i kavâid-i edvâr-ı tarab-medâr pesendîde-i esâtîz ü hakâyık-şi‘âr üstâdiyeti ma‘lûm-ı sıgâr u kibâr olup âsârı meşhûr-ı cihân olmuştur. (intehâ kelâm-ı Atrabü’l-âsâr) Hüseyin Efendi Haffâfzâde demekle şöhret-dâdedir. Meşâhir-i esâtize-i hattâtînden olup tercemesi Ravzatü’l-hattâtîn’de dahi mezkûrdur. Mûsikîde vakt-i şöhreti devr-i Sultân Ahmed Hân-ı Sâlis hazretleridir. Tarîk-i Gülşenî müntesiplerinden olduğu cihetle vefâtlarına Gülşenî şeyhi Ahmed Müsellim Efendi’nin söylemiş olduğu târîhin bazı ebyâtında hattâtlığını bazısında mûsikîliğini tezkâr eylemiş olduğundan mûsikîliğe dâir ebyât bunlardır. Târîh Mûsikîde yaraşır hâceyi eylerse gulâm Çektirir perdesine reşkile gûşın şeştâr Rast etmişdi nevâ evce olup mâye-i şevk Eder uşşâkını zîr-efgen-i vâdî-i hisâr İrci‘îye gelip oldu rakkam-ı ömrü şikest Fevtine etti Müsellim iki târîh şümâr Cân-ı hattâta olup levh ü kalem vakfa-i tayy Evc-i mevlâda makam üzre Hüseyn ede karâr Makam-ı Irak’ta şâir Sûzî’nin Nazm Kâr etti gamın cânıma sultânım efendim Rahm eyle bu efgânıma sultânım efendim Ağlatma beni hâlime rahm eyle kerem kıl Bak dîde-i giryânıma sultânım efendim Murabba‘ı ve yine makam-ı Irak’ta Sûzî’nin Nazm Benim ey şâh-ı devrânım bağışla cürm-i isyânım Hatâ ise demek cânım ağam paşam a sultânım RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1913 Efendim Sûzî-i şeydâ yolunda aşkile rüsvâ Demez mi sana bî-pervâ ağam paşam a sultânım Murabba‘ı cümle-i âsâr-ı sürûr-efzâsından olup bunlardan mâadâsı dahi vardır. Eş-şeyh Ali Bey Edirneli’dir. Kemâlzâde dahi derler. 1255 târihinde Sıkça Murâd Mahallesi’nde gehvâre-zîb-i [s.586] âlem-i vücûd olup sinn-i rüşte vâsıl ve debbâğ esnâfı silkine dâhil olarak bir müddet sonra Edirne rüsûmât dâiresine intisâb ile kolculuk hizmetiyle maksadına nâil olmuş idi. O sırada Sa‘dî tarîki şeyhi Emin Efendi’ye inâbe ederek hûb-sadâya mâlik olmak mülâbesesiyle tekkelerde zâkirlik etmeye yeltendiği bir zamanda dersaâdetten memuren Edirne’ye gelerek bazı tekâyânın zâkirlik vazîfesini deruhde eden üstâd-ı ilm-i edvâr evkâf müdürü İmâm Aynî Efendi’den mûsikîyi temeşşuk ve taallüm ile mertebe-i kemâle îsâl eylemiş ve badehû tarîk-i mezkûrdan da ahz-ı icâzetle tekkeye tahvîl edilen Noktacı Kâsım Efendi Câmi-i şerîfinin meşîhati bu zâtın uhdesine tevcîh buyurulmuş idi. Sıyt u iştihârı zamân-ı saâdet-nişân-ı hazret-i Abdülhamid Hân-ı Sânî’dedir. Sadâ vü elhânı gâyet müessir ve latîf olup sâz ve tanbûr dahi çalar ve biraz da nây üfler idi. Ferahnâk’den Nazm Ey gülşen yüzlü meh-i tal‘at-feşân Tâb-ı ruhsârınla rûşendir cihân Şevk-i hüsnün olalı halka ıyân Tâb-ı ruhsârınla rûşendir cihân Murabba‘ı ve makam-ı Aşîrân’dan aksak usûlüyle (elde şemsiye ayağında potin) nakaratlı şarkı ile makamât-ı sâireden birkaç şarkı bestelemiştir. 1307 târihinde irtihâl etmekle tekkesi sâhasında defn olunmuştur. Kadri Bey Dağdevirenoğlu Edirne bostancıbaşısı Mehmed Ağazâde Abdü’lkâdir Bey’in kerîmezâdesi ve Dağıstânî yüzbaşı Halîl Ağa’nın ferzend-i kihteri ve Edirne Mevlevihânesi ser-neyzeni ve vilâyet mektûbî kalemi hulefâsındandır. 1287 Karaca Bevvâb Mahallesi’nde mehd-ârâ-yı âlem-i vücûd olmuştur. İlm-i mûsikî mebâdîsini sâbıku’tterceme Şeyh Ali Bey’den ta‘lîm ettikten sonra zekâvet ve isti‘dâd-ı fıtrîsi sebebiyle hod-be-hod tevsî‘-i ma‘lûmât etmiş ve fenn-i edvârda hemân üstâdı ka‘bına yaklaşmıştır. Âlât-ı mûsikıyye-i mevcûdenin hemân kâffesini ber-edâ ve mahâret-i mahsûsa 1914 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si ile isti‘mâl eyler ise de nây ile uda meyl ü inhimâki ziyâdedir. Sıyt u eşhârı zamân-ı saâdet-nişân-ı Abdülhamid Hân-ı Sânî’dedir. Ağır aksak usûlüyle makâm-ı sûznâktan bestelediği şâir-i meşhûr Vâsıf ’ın Nazm Çözülme zülfüne ey dil-rübâ dil bağlayanlardan Kaçınma âteş-i aşkınla bağrın dağlayanlardan Düşer mi ictinâb etmek seninçün ağlayanlardan Sirişk-i çeşmimin bak farkı var mı çağlayanlardan Murabba‘ı tarab-âver ve civân ve şevk-efzâ-yı safâ-perverân olan yegâne-i eser-i bihteridir. Nizâme’ddin İbni eş-şeyh Ahmed. Dersaâdette kâin bil-cümle mevlevi dergâh-ı şerîfleri kudûm-zenbaşılığından Edirne Mevlevihânesi meşîhatine tayin olunan mûsikıyye-i meşhûr Ahmed Dede’nin mahdûm-ı kihteri ve hattâtlar ravzasında zikri mesbûk Edirne Mevlevi meşîhatinden ma‘zûl Osmân Dede’nin birâderidir. Mûmâileyh dersaâdette tevellüd edip pederiyle Edirne’ye gelerek zâten ilm-i mûsikîde olan isti‘dâd ve vukûfiyetlerini Edirne’de bir derece daha tevsî‘ u tezyîde ihtimâm ile asrının ser-firâzı olmuş idi. Kemâl-i iştihârı Sultân Abdü’lmecîd ve Abdü’lazîz Hân zamânlarındadır. Edirne Mevlevihânesi’nde bir müddet nây-zen ve kudûm-zenbaşılık vazîfesini îfâ ettikten sonra Aydın’a gidip bir müddet orada nây-zenbaşılık ve badehû Konya’ya azîmetle bir müddet de Mevlânâ kuddise sırruhu’l-isnâ hazretlerinin huzûrunda vazîfe-i mezkûreyi îfâ eylemiştir. Edirne’de bulunduğu zaman cenâb-ı Mevlânâ’nın şu: Sûre-i velleyli dîdem vasf-ı gîsû-yi şümâst Ve’d-duhâ hândem serâser nüsha-i rûy-i şümâst89 [s.587] beyt-i şerîfiyle bed’ ederek güftesi elân mazbût bulunan Isfahân makâmından bir âyîn-i şerîf bestelemiş ve hayli müddet Edirne Mevlevihânesi’nde okunmuş ise de taallüm eden zevâtın irtihâlleri sebebiyle bestesine vâkıf kimesne kalmadığı gibi bu âyîn-i şerîfin dört hâneden ibâret bir peşrevi ve terennümleri var ise de onlar da mahv olup yalınız bir saz semâisi mevcuttur. Bilâhire mûmâileyhin şu‘ûruna halel târî olduğundan berâ-yı tedâvî Sultân Bâyezîd Şifâhânesi’ne gönderilip hastalığın iştidâdı hasebiyle hânesine nakl olunarak 1286 târihinde irtihâl etmekle Murâdiye Câmi-i şerîfi hatîresinde defn olunmuştur. 89 Senin zülfünün vasfını, Ve’l-leyli Sûresi’nde gördüm. Yüzündeki nüshada baştan başa Ve’d-duhâ (Sûresi’ni) okudum. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1915 Nakşî Mustafa Dede Edirneli’dir. Mısır Mevlevihânesi şeyhi olup şuarâ ravzasında da tercemesi mezkûrdur. Mûsikîde vakt-i şöhreti Sultân Mahmûd Hân-ı Sânî ve Abdülmecîd Hân hazerâtı zamânlarındadır. Makâm-ı şett-i arabânda usûl-i devr-i revânda hazret-i Mevlânâ kuddise sırruhu’l-isnânın Matla‘ Ey resül-i hazret-i Hakk vey habîb-i kibriyâ Ey ziyâ-yı ayn-ı âlem vey imâm-ı enbiyâ Ve usûl-i evferde Matla‘ Ey tâirân-ı kudsî râ aşket füzûde bâlhâ Der-halka-i sevdâ-yı tü rûhâniyân-râ hâlhâ Ve usûl-i devr-i sagîrde Matla‘ Âşıkân der-kûy-ı cânânü’s-sılâ Sûy-ı ân hûrşîd-i tâbânü’s-sılâ Ve yine usûl-i evferde Matla‘ Sultân-ı menî sultân-ı menî Ender dil ü cân îmân-ı menî Âyîn-i şerîfini bestelemiş ve Konya’da dergâh-ı şerîf-i hazret-i Mevlânâ’da na‘t-hân Şefîk Dede nezdinde mevcut mecmuadan me’hûz işbu âyîn-i şerîfin nihâyetinde muharrer ibârât bu mahalle aynen derc u tenmîk edilmiştir. Bu Şett-i Arabân âyîn-i şerîfini Mısır Mevlevihânesi şeyhi Nakşî Dede Efendi Konya matbah-ı şerîfinde ikrârda iken besteleyip bir çok vakitten sonra sıla-i rahm için iki yüz altmış dokuz târihinde Edirne’ye gelerek mezkûr mahalde bulunan ihvân-ı bâ-safâya meşk edip ibtidâ orada kırâat olunmuştur. Badehû avdette Gelibolu Dergâhı’nı ziyâret edip kezâlik orada dahi mukâbele-i pîr-i dest-gîrde kırâat olunmuştur. (intehâ) Şu hâle göre mûmâileyhin Konya çilekeşlerinden olduğu anlaşılmıştır. Yahya Nazîm Efendi Şuarâ Ravzası’nda tercemesi mezkûr şâir-i meşhûr Pazarbaşızâde Nazîm Yahya Efendi’dir. Şeyhulislâm Ebû İshak Mevlânâ İsmâil Efendizâde Mevlânâ Mehmed Es‘ad Efendi “Tarabü’l-âsâr fî tezkireti urefâi’l-edvâr” nâm eserinde sâhib-i tercemeyi vasf ettiği sırada diyor ki müşârunileyh dersaâdette tevellüd etmiş ve Kumkapı semtinde ikâmet eylemekte bulunmuş idi. Zamân-ı iştihârı devr-i Sultân Mehmed Hân-ı Râbi‘’den devr-i Sultân Ahmed Hân-ı Sâlis’e kadardır. Sultân Mustafa Hân-ı Sânî asrın- 1916 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si da sadr-ı âlî Amucazâde Hüseyin Paşa tarafından mîve-i ter pazarbaşılığı tevcîh olunup bir müddet o hizmette imrâr-ı zamân eylemiştir. Nazîm muhibbân-ı Mevleviyye’den idi. Şiir ü mûsikî fenlerini menba‘-ı maârif olan zevâyâ-yı Mevleviye’den ahz eylemiştir. Şiirde üstâdı o asrın reis-i şuarâsı olan Şeyh Neşâtî-i Mevlevî’dir. [s.588] Hattâ şeyh-i müşârunileyhin sitâyişi zımmında bir kasîdesiyle bir iki neşîdesi dîvânında mündericdir. Müşârunileyh fi’l-hakîka vâdî-i fenn-i edvârda neşr-i tohm-ı âsâr edip selefte ser-zede-i zuhûr olmayan ezhâr-ı reng-â-reng nagamâtı tertîb-i feyz-i pür-nikât ile isbât edip nîhâde-i şîşe-i îkâ‘ u îcâd eyledikçe kadr-şinâsânı kemâl-i istihsânlarından hayrân ederdi. Sadâsı tîz edâsı tarab-engîz olmakla huzûr-ı hümâyûnda kerrât ile fasıllar inşâ ederek pek çok atâyâ-yı seniyyeye nâil olmuştur. Makâm-ı Acem’de usûl-i muhammeste Nazm Ol kim misâl-i hâle meh-i mihribânı var On dört yaşında sînede bir nev-civânı var Lâ-büdd olur biter erişir mîve-i merâm Sabr eyle ey Nazîm bilirsin zamânı var Ve makâm-ı mezkûrde Matla‘ Piyâle elde ne dem bezmime habîb gelir Ayağıma ayağıyla benim nasîb gelir Ve makâm-ı Muhayyer’de usûl-i zencîrde Matla‘ Gönül düşüp ham-ı gîsû-yı yâra kalmıştır Netîce hâtırım ol yâdigâra kalmıştır Bir bestesi ve beş yüzden mütecâviz murabbaât ve nakş şarkısı vardır ki her biri bir muktezâ-yı edvâr-ı metîn ve letâfet-nisâr olmakla bi’l-cümle esâtize-i edvâr tarafından mazhar-ı tahsîn-i bî-şümâr olmuştur. Kezâlik ulûm-i şettâda dahi mahâret-i kâmilesi olup ez-cümle lisân-ı Fârisîye kemâl-i vukûfu var imiş. Fatin Efendi Tezkiresi’nde müşârunileyhin 1139 târihinde Edirne’de vefât ettiği mezkûrdur. Mevlânâ Hüseyin Kefevî Tercemesi Ravzatü’l-Ulemâ’da Sultân Mehmed Hân-ı Sâlis asrı ulemâsı sırasındadır. Hadâyıku’l-hakâyık’ta mûmâileyhin tercemesinde ilm-i mûsikîde tasnîfe kâdir üstâd-ı mâhir olup murabba‘ları tanîn-endâz-ı çâr-cihet-i rub‘-ı meskûn ve müseddesleri mânend-i nağme-i erganûn-ı kânûn nevâz-nevâ-yı şeşhâne-i gerdûn ağâzeleri bülend-âvâze vü müsellem RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1917 nev-besteleri güldeste gibi nağme-i mecâlis-i âlemdir, denilmekle buraya alınmıştır. Ubeydî Ravzatu’ş-Şuarâ’da tercemesi mezkûr Nebî Halîfezâde Abdu’rrahman Çelebi’dir. Enîsü’l-Müsâmirîn’de ilm-i edvâr ile fenn-i muammâda bî-nazîr idügi musarrah olmakla burada dahi zikr edildi. Nutkî Edirneli’dir. Karakaşzâde Pîr Mehmed Çelebi’dir. İlm-i mûsikîde fâiku’l-akrândır. Tercemesi Ravzatu’ş-Şuarâ’dadır. 1918 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1919 Ravza-i Defterdârân 1920 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1921 [s.590] [Vak‘a-i Hayriye’den sonra Edirne’ye defterdâr ve muhâsebeci olan zevât] Nûrî Efendi 1257 târihinde Edirne’ye defterdâr olmuş badehû evkâf muhâsebeciliğine tahvîl-i memuriyet etmiştir. Emin Efendi 1258’de Edirne defterdârı oldu. O sene Şam ile Sayda defterdârlığı birleştirilip oraya gönderildi. Hacı Mehmed Münîb Efendi Kethudâ kitâbeti kaleminden yetişip 242’de kâğıt-ı enderûn emîni oldu. Badehû taşra memuriyetlerinde bulunup 1260’da Edirne’ye defterdâr oldu. Ûlâ sınıf-ı evveli ricâlinden olduğu hâlde (15 Rebiulevvel 1287)’de vefât edip Taşkasap’ta Sarı Musa Dede Dergâhı’na defn olundu. Tuhfetü’l-mülûk fî irşâdi’s-sülûk nâmında tarîk-i Hâlidî’ye dâir bir te’lîfi vardır. (1258) Muharremi gurresinde Edirne’de defterdâr idügi ahîren bir fermân-ı âlîde görülmüştür. Sa‘îd Efendi 1262’de Edirne’ye defterdâr oldu. 1267’de vefât edip İstanbul’da Ayrılık Çeşmesi’nde defn edildi. Ârif Zeki Efendi 1264’te Edirne defterdârı oldu. 1267’de vefât eyledi. Kâsım Paşa Mevlevihânesi’nde defn edildi. Sakızlı Es‘ad Muhlis Paşa’nın kayınpederidir. Hacı Ferîd Efendi 1266’da Edirne’ye defterdâr oldu. Bağdâd defterdârlığından ma‘zûlen 1282 Şabanının yirmi beşinde vefât eyledi. Üsküdâr’da medfûndur. 1922 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Râsih Efendi 1268 târihinde Edirne defterdârı olmuştur. Tevfîk Efendi 1270 târihinde Edirne’ye defterdâr olmuş ve zamanı Kırım muhârebesi mes’elesine tesâdüf etmiştir. Hacı Emin Bey Çorlulu Ali Paşa’nın ahfâdındandır. Mâliyeden yetişip 1273 târihinde defterdâr Tevfîk Efendi’nin tahkîkine gelmiş ve infisâline mebnî yerine defterdâr olmuştur. Badehû 276 Recebinde sergi muhâsebecisi ve 277 Cümâdilâhiresinde vâridât muhâsebecisi ve o sene Zilhiccesinin on sekizinde dîvân-ı muhâsebât azası olup 1284 târihinde vefât etmekle Yahya Efendi Tekkesi’nde defn olunmuştur. Tâhir Efendi Deli Tâhir demekle meşhûrdur. 1275 târihinde muhâsebeci unvânıyla Edirne’ye gelmiştir. Abdülhamid Bey Bu zât dahi 1276’da muhâsebeci unvânıyla Edirne’ye gelmiştir. Yakup Efendi 1278 târihinde muhâsebeci unvânıyla Edirne’ye gelip bir müddet sonra vefât etmekle Üç Şerefeli Câmi-i şerîfi hatîresinde defn olunmuştur. Tâhir Efendi (12 Şaban 1279)’da muhâsebecilikle Edirne’ye gelip o sene Şevvâlinde irtihâl-i dâr-ı bekâ etmiştir. Seyfi Efendi (19 Şevvâl 1279)’da Edirne’ye muhâsebecilikle gelip 280 Zilkadesinde infisâl etmiş ahîren Şam ve Yanya ve Bağdâd vilâyâtı defterdârlıklarında bulunmuştur. Şam’da kendisinin Sefîh Efendi nâmıyla yâd edildiği mervîdir. Ârif Efendi (23 Zilkade 1280)’de Edirne’ye muhâsebecilikle gelip ba‘de’l-azl İstanbul’a avdetle 281’de vefât etmiştir. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1923 İbrâhim Efendi Rütbe-i sâniye ashâbındandır. (29 Muharrem 281)’de muhâsebecilikle Edirne’ye gelip on mâh mürûrunda infisâl eyledi. Süleymân Sıdkî Efendi Rütbe-i sâniye ashâbındandır. (7 Zilhicce 1281)’de Edirne’ye muhâsebecilikle geldi. Altı ay mürûrunda infisâl eyledi. Refik Bey Rütbe-i sâniye ashâbındandır. (4 Cemâziyelâhir 282)’de defterdârlıkla Edirne’ye gelmiş ve zamanında vilâyet teşkîl kılınmış ise de dört ay mürûrunda infisâl etmiştir. [s.591] Rif‘at Efendi (26 Şevvâl 1282)’de Edirne vilâyetine defterdâr oldu. Bir buçuk mâh mürûrunda tahvîl-i memuriyet eyledi. Reşâd Efendi (20 Zilhicce 1282)’de Edirne vilâyetine defterdâr olup sekizinci ayda infisâl eyledi. Muahharen şehr emâneti muhâsebecisi ve ûlâ sınıf-ı evveli ricâlinden olduğu hâlde (10 Receb 314) vefât eyledi. Merkez Efendi Dergâhı’nda medfûndur. Mehmed Sa‘îd Efendi (6 Şaban 283)’de Edirne vilâyetine defterdâr olup dört buçuk ay mürûrunda İstanbul’a tahvîl-i memuriyet eyledi. Sadullah Mehmed Bey Ûlâ evveli ricâlindendir. Mîrimîrândan Ankara mutasarrıfı müteveffâ Ali Paşa’nın sulbünden dersaâdette 1241 senesi evâhirinde kadem-nihâde-i sâha-i vücûd olup 254 senesi dîvân-ı hümâyûn kalemine müdâvemete mübâşeret ve o esnâda mekteb-i maârif-i adliyeye nakl ederek tahsîl-i ulûm-ı âliyeye sarf-ı himmetle muahharen bir müddetçik emti‘a gümrüğü tahrîrât odasına devam eyledikten sonra 260 senesi evâilinde hazîne-i hâssa muhâsebesi ketebesi sınıfına dâhil ve 263 senesi hilâlinde hâcelik rütbe-i refî‘asına nâil olarak 269 senesi hilâlinde refîk-i evvel nâmıyla hazîne-i merkûme tahrîrât odasına nakl eyledikten ve daha sonraları bazı memuriyetlerde bulunduktan sonra (21 Zilhicce 1283)’de Edirne vilâyeti defterdârlığına tayin kılınıp 288 Şevvâlinde bi’l-infisâl dersaâdete azîmetle 1924 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si mâliye hazînesince bazı umûr-ı mühimmede ba‘de’l-istihdâm Aydın vilâyeti defterdârlığına tahvîl-i memuriyetle İzmir’e gitmiş ve orada mizâcına inhirâf târî olarak defterdârlık uhdesinde olduğu hâlde dersaâdete gelerek 1297 târihinde Rumelihisârı’nda irtihâl-i dâr-ı bekâ etmiştir. Cemîlî ve Sa‘dî mahlasıyla eş‘ârı vardır. Bu nâ-tamâm gazel âsâr-ı güftârındandır. Gazel Dil ki olmuştur muhabbet şem‘inin pervânesi Sûziş-i firkattir artık vuslat-ı cânânesi Zabt olunmaz dikme bir zencîr ile şimdengerü Ol perîşân kâkülün olmuş gönül dîvânesi Hayli demdir meclis-i meyden ayağı çekmişim Neyleyim kim hûşyâr olmaz gönül mestânesi Sâgar-ı aşkı Cemîlî nûş eden rindin olur Bezm-gâh-ı zevk içre tâc-ı Cem peymânesi Nesr: Bu kıta Eski Câmi pîşgâhındaki muvakkithâneye ta‘lîk ettiği levhadan istinsâh olunmuştur. Kıt‘a İşbu fânî-i muvakkitte gerek Hakka her an u dakîka tâate Maraz dünya devâ istiğfâr Tevbedir şâfî-i bür’i’s-sâate Nesr: Adliye dâiresi kapısında ve mekteb-i i‘dâdî-i askerî kapısında ve hadîka-i sultânîdeki dikili taşta olan kıt‘a ve Hadım Ağa’da ve Timurtaş’ta ve Mustafa Paşa Caddesi’ndeki çeşmelerin târihleri âsârındandır. Hüsnü Efendi Mâliye kahvecilerinden Ali Ağa’nın oğludur. Kitâbetle mâliyeye dehâlet edip sırasıyla muhâsebât-ı atîkada mümeyyiz ve badehû ûlâ sânisiyle (14 Şevvâl 1288)’de Edirne vilâyeti defterdârı oldu. 1290 senesi Şabanında infisâl edip badehû Halep’e defterdâr oldu. (10 Cemaziyelevvel 1291)’de Edirne’ye sâniyen defterdâr olup 293 Zilkadesinde infisâl ederek dîvân-ı muhâsebâta aza badehû ûlâ evveliyle muhâsebât-ı atîka muhâsebeciliğine nasb olundu. 1311 Recebinin yirmi ikisinde vefât eyledi. Tâhir Efendi sâniyen Mukaddemâ muhâsebecilikle gelen meşhûr Deli Tâhir Efendi’dir. (Gurre-i Ramazan 1290) târihinde Edirne’ye defterdâr olup 291 Cümâdilûlâsı gurresinde infisâl eyledi. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1925 Hüsnü Efendi sâniyen 1291’de defterdâr oldu. [s.592] Mehmed Emin Efendi Ûlâ evveli ricâlindendir. (3 Zilhicce 1293)’te Edirne’ye defterdâr olup zamanında Rusyalı Edirneyi istîlâ etmiş ve kendisi bi’t-tab‘ infisâl ile dersaâdete gitmiştir. Hasan Tahsîn Efendi Rusyalı tarafından Edirne’nin tahliyesinden sonra Ankara vilâyeti defterdârlığından 1296 Şabanının yirmi sekizinci günü Edirne vilâyeti defterdârlığına tahvîl-i memuriyet etmiş ve (Rebiulevvel 297)’de infisâl eylemiştir. Mustafa Nâilî Efendi Ûlâ sânîsidir. ( 12 Rebiulevvel 1297) Edirne’ye defterdâr olmuş ve (Gurre-i Zilhicce 1301)’de infisâl etmiştir. Edirne’de harâba müşrif olan tarîk-i Kâdirî’ye mensûb Hacı Memi Dergâh-ı şerîfi i‘âneciliğiyle müceddeden inşâsına delâlet etmiş ve hitâmına da muvaffak olmuştur. Rızâ Efendi Ûlâ evveli ricâlindendir. (12 Zilhicce 1311)’de Edirne’ye defterdâr olup 304 senesi Cümâdilûlâsında infisâl eyledi. Kudemâ-yı memurîn-i mâliyedendir. Saat Kulesi ittisâlindeki fevâid tiyatrosu âsârındandır. Mazhar Bey (4 Cemaziyelâhir 1304)’te Edirne defterdârı olup 305 Muharreminde infisâl eyledi. Hayri Efendi (29 Muharrem 1305)’te Edirne’ye defterdâr olup 306 Recebinde infisâl eyledi. Badehû Adana ve sonra Hicâz vilâyetine defterdâr oldu. 1311’de Hicâz’da irtihâl eyledi. Refik Ahmed Bey Sakızlı’dır. Ûlâ evveli ricâlinden olup Sakızlı Es‘ad Muhlis Paşa’nın birâderzâdesidir. 1306 senesi Recebinde Kastamonu vilâyeti defterdârlığından Edirne vilâyeti defterdârlığına tayin buyurulup 1310 târihinde Aydın vilâyeti defterdârlığına tahvîl-i memuriyet eyledi. Ba‘de’linfisâl 1314 Zilhiccesinde vefât eyledi. 1926 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Râgıb Mehmed Bey İbni Edhem Ûlâ evveli ricâlindendir. (27 Rebiulâhir 1310) Aydın vilâyeti defterdârlığından Edirne vilâyeti defterdârlığına tahvîl-i memuriyet etmiş ve 1312 senesi Rebiulâhiri evâhirinde yine Aydın vilâyeti defterdârlığına memuriyetle 1312 senesi Cümâdilûlâsı evâilinde Edirne’den infikâk eylemiştir. Mezkûr Aydın defterdârlığından Kosova ve Manastır vilâyâtı mâliye müfettişliğine tahvîl-i memuriyet edip az müddet mürûrunda yine Edirne vilâyeti defterdârlığına tahvîl-i memuriyet ederek 1317 Muharreminin yirmi birinde Edirne’ye muvâsalet buyurmuş ve işbu memuriyetine fakîr-i câmiu’l-hurûf tarafından bu târîh söylenilmiştir. Târîh Suâl ettim Edirne şehrine kim oldu defterdâr Hemân hâtif dedi târîhini Râgıb Mehmed Bey Müşârunileyh bâlâ ricâlinden olup el-yevm mâliye nezâret-i celîlesi müsteşarıdır. Mehmed Bey Bâlâ ricâlindendir. Konya defterdârlığından Selânik vilâyeti defterdârlığına ve oradan Edirne vilâyeti defterdârlığına tahvîl-i memuriyetle (15 Cemaziyelevvel 1312)’de Edirne’ye geldi. Mübtelâ olduğu illeti tedâvi ettirmek üzere dersaâdete gidip (1 Mart 1314)’te dersaâdette Kabataş’taki hânesinde vefât eyledi. Kânûn çalgısına intisâbından nâşî Kânûnî Mehmed Bey derler. Süleymân Fâik Bey Esbak Gümülcine sâbık Yozgat mutasarrıfı Süleymân Fâik Bey’dir. 1314 senesi Nisanında Edirne’ye defterdâr olup 1317 Muharreminin evâilinde Hüdâvendigâr vilâyeti defterdârlığına tahvîl-i memuriyet eyledi. Râgıb Mehmed Bey sâniyen Bâlâda zikr olunduğu vechile 1317 Muharreminde Edirne’ye sâniyen defterdâr olmuştur. Rif‘at Bey Ûlâ evveli ricâlinden Topal Rif ‘at Bey’dir. 1317 Haziranının on altıncı günü Edirne’de defterdârlık [s.593] makamına ku‘ûd etmiştir. Bundan evvel Edirne ve Selânik vilâyâtı mâliye müfettişi idi. El-yevm bâlâ ricâlinden olduğu hâlde mâliye hazîne-i celîlesinde tahsîlât müdürüdür. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1927 Edhem İbrâhim Efendi Ûlâ sânîsidir. Edirne ve Selânik mâliye müfettişliğinden Edirne vilâyeti defterdârı olup selefi Rif ‘at Bey mâliye müfettişi oldu. Muahharen ûlâ evveli rütbesine nâil olmuş ise de 1320 senesi Martının ibtidâsında bâ-irâde-i seniyye azl edildi. Rif‘at Bey Nâmı Mustafa’dır. Ûlâ evveli ricâlindendir. Hüdâvendigâr vilâyeti defterdârlığından Edirne vilâyeti defterdârlığına tayin buyurulmuş iken vilâyetten vâki olan iltimâs üzerine Bursa’da ibkâ edilmiştir. Mehmed Midhat Efendi İbni Hüseyin Erzurumlu’dur. Bir müddet Erzurum’da Envâr-ı Şarkiye Gazetesi muharrirliğini deruhde edip Rusyalı’nın Erzurum’u istîlâ ve tahliyesinden sonra Erzurum ve Van cihetlerine komiserlik ile i‘zâm buyurulan mâliye nâzır-ı esbakı Yusuf Ziya Paşa’ya kâtib-i husûsî oldu. Ahîren paşâ-yı müşârunileyh Trabzon vâlisi oldukta def ‘aten mütemâyiz rütbesiyle Trabzon’a a‘şâr nâzırı tayin edildi. A‘şâr nâzırlıklarının lağvına mebnî dersaâdete giderek bazı vilâyâta mâliye müfettişi badehü Adana vilâyeti defterdârı badehü Kosova vilâyeti defterdârı daha sonra sâniyen Adana vilâyetine defterdâr tayin buyurulup bir müddet sonra infisâl eyledi. 1322 senesi Muharremi evâilinde Hüdâvendigâr vilâyetine defterdâr olmuş ise de Rifat Bey’in Bursa’da ibkâ-i memuriyetine mebnî sene-i merkûme Rebiulevveli evâsıtında Edirne vilâyeti defterdârlığına tayin buyurulmuş idi. Bu hâl üzere imrâr-ı leyâl ü nehâr eylemekte iken 1323 senesi Zilhiccesinin otuzuncu ve 321 Şubatının on birinci Cumartesi günü defter-i ömrü hitâma resîde olmakla bir gün sonra yani 1324 senesi Muharreminin ikinci Pazartesi günü Sezâyî Dergâh-ı şerîfi hatîresinde defn edilmiştir. Ûlâ evveli ricâlinden idi. 1928 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1929 Ravza-i Müdîr-i Tahrîr ve Vergi ̇ 1930 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1931 [s.596] Edirne vilâyeti tahrîr-i emlak reisi ve mümeyyizleriyle ma‘a tahrîr vergi müdürleri. Sâlih Efendi Dersaâdette Küçük Ayasofya Mahallesi’ndendir. Evkâf-ı hümâyûn ketebesinden olduğu hâlde Sâmî Paşazâde Subhî Paşa’ya bi’l-intisâb (15 Zilkade 1282)’de tahrîr-i emlâk reisi unvânıyla bi’t-tayin Edirne’ye gelerek tahrîr-i emlâka teşebbüs eyledi. (24 Zilhicce 284)’de riyâset unvânı tahrîr mümeyyizliğine bi’t-tahvîl yine mûmâileyh uhdesinde olmak üzere hey’et-i tahrîriyye vilâyet defterdârlığı maiyetine verildi ise de mûmâileyh Sâlih Efendi hitâm-ı tahrîre muvaffak olmaksızın 1286 târihinde bi’l-isti‘fâ dersaâdete azîmetle evkâf-ı hümâyûn nezâretinde cihât kalemi mümeyyizi olduğu hâlde irtihâl-i dâr-ı bekâ etmiştir. Abdullah Kâmil Isparta sancağı dâhilinde Eğirdir kazâsında bir karyedendir. Hâl-i sıgarında İstanbul’a azîmet ve sınıf-ı küttâba dehâletle Bursa kazâsı tahrîrinden yetişip oraya baş kâtip oldu. Badehû Bosna ve Tuna vilâyetleri tahrîr riyâsetine ve 286’da Edirne vilâyeti tahrîr mümeyyizliğine bi’t-tayin Edirne’ye geldi. ( 9 Rebiulevvel 288)’de hazînede müteşekkil tahrîr komisyonu azalığına oradan Süleymâniye sancağı mutasarrıflığına tayin edildi. Oradan Bağdâd defterdârlığına tahvîl-i memuriyet eyledi. Ba‘de’l-infisâl Bosna vilâyeti tahrîr mümeyyizliği inzimâmıyla Banaluka demiryolu komiserliğine tayin kılındı. 292 Rebiulevvelinde azlle dersaâdete gelerek Banaluka mutasarrıflığına tayin olunup bir müddet sonra Travnik mutasarrıflığına memuriyeti tahvîl ettirildi. Bosna vilâyetinin Avusturyalı tarafından istîlâsı hasebiyle İstanbul’a gelerek Kırşehir mutasarrıflığına ve ba‘de’l-infisâl feshâne-i âmîre fabrikası nezâretine badehû bâb-ı vâlâ-yı seraskerî levâzımât-ı umûmiye dâiresi ikinci şubesi umûr-ı hesâbiye müdüriyetine bi’t-tayin imrâr-ı subh u mesâ eylemekte olduğu hâlde 1318 senesi 1932 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Martının on üçüncü Çarşamba günü Fâtih’te Hâfız Paşa Mahallesi’ndeki konaklarında vefât ederek hazret-i Halid civârındaki kabristânda defn olunmuştur. Kitâbet ve hesâbda râcil olup yalınız nutûk ve meclis-ârâ idi. Ahmed Bâdî Bin Mehmed Ağa Fakîr-i câmiu’l-hurûftur. Pederim Ravzatü’l-Vüzerâ’da tercemesi mastûr Edirneli Yeğen Hacı Ahmed Paşa’nın Beşli ağalarından İbrâilli Kaltakkıran Mehmed Ağa ibni Osmân Çelebi’dir. Mahall-i vilâdet-i âcizânem Edirne’de Kunduk Osmân Mahallesi’dir. Târîh-i vilâdetim 1255 senesi Receb-i şerîfin on ikinci gecesidir. Kirişhâne’de vâki Taş Mektep’te mukaddime-i ulûmu tahsîl ettikten ve hattan icâzet aldıktan sonra muallim-i mahsûsdan bir miktar arabî ve fârisî okudum. Badehû kitâbete sülûk ile 1279’da bed’ ile Filibe ve Edirne sancaklarında arâzî-i emîriye seyyâr tahrîr memuriyetinde ve 282’de Vize ve Lüleburgaz kazâları seyyâr arâzi tahrîr memuriyetlerinde bi’l-istihdâm o sene Zilhiccesinde Edirne’nin tahrîr-i emlâkine mübâşeret olunmakla üçüncü sınıf emlâk muharrirliğine ve (7 Safer 284)’te tahrîr-i emlâk komisyonu kalemi vukûât kitâbetine ve (3 Rebiulevvel 286)’da kalem-i mezkûr baş kitâbetine ve (9 Rebiulevvel 288)’de vilâyet tahrîr mümeyyizliğine ve (8 Cümâdilûlâ 289)’da becâyiş sûretiyle Yanya vilâyeti tahrîr mümeyyizliğine bi’t-tayin (7 Ramazan 291)’de azl edildim. (13 Rebiulâhir 292)’de Bosna vilâyeti tahrîr mümeyyizi olup (16 Ramazan 295)’te istîlâ sebebiyle açıkta kalarak dersaâdete avdetle (22 Zilkade 296)’da Kastamonu vilâyeti tahrîr mümeyyizliğine tayin olunup (Gurre-i Cümâdilûlâ 297)’de Trabzon vilâyeti tahrîr mümeyyizliğine tahvîl-i memuriyet eyledim. (19 Zilkade 298)’de mümeyyizlik unvânı ma‘ tahrîr-i vergi [s.597] müdüriyeti nâmına tahvîl edildi. (Gurre-i Şevvâl 1300)’de Diyarbakır vilâyeti tahrîr ve vergi müdüriyetine memuriyetim icrâ ve muahharen Trabzon vilâyeti tahrîr ve vergi müdüriyetinde ibkâ edildi. (9 Muharrem 1306)’da sâniyen Edirne vilâyeti tahrîr ve vergi müdüriyetine ve (6 Rebiulevvel 1314)’te becâyiş sûretiyle Konya vilâyeti ma‘ tahrîr vergi müdüriyetine ve (20 Safer 1321)’de kezalik becâyiş tarîkiyle Hudâvendigâr vilâyeti ma‘ tahrîr vergi müdüriyetine tahvîl-i memuriyet edilmiş ve zikr olunan memuriyetlerde sebk eden hidemât-ı âcizâneme mükâfâten (Cemâziyelevvel 292)’de sâlise rütbesi ve (22 Rebiulâhir 295) beşinci Mecîdî ve (Gurre-i Şevvâl 1300)’de rütbe-i sâniye sınıf-ı sânîsi ve RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1933 (...)90 de mütemâyiz rütbesi ve (15 Rebiulevvel 319)’da üçüncü rütbeden nişân-ı âlî-i Osmânî ve (Receb 321)’de ûlâ sınıf-ı sânîsi rütbesi ihsân buyurulmuştur. Pederim merhûma Kaltakkıran lakabının tesmiyesi Ravzatü’lvüzerâ’da Yeğen Hacı Ahmed Paşa’nın tercemesinde mezkûrdur. Abdü’lazîz Efendi 1289 senesi Cümâdilâhiresinin dokuzuncu günü fakîr-i câmiu’lhurûf ile becâyiş sûretiyle Edirne vilâyeti tahrîr mümeyyizliğine tayin kılınmış ve vilâyetin Filibe ve İslimye sancaklarıyla beraber umûm tahrîrini icrâ ederek Edirne’nin Rusyalı tarafından istîlâ olunacağı zamanda dersaâdete gitmiştir. Emin Efendi Ba‘de’l-istîlâ ve’t-tahliye Kosova vilâyeti tahrîr mümeyyizliğinden (21 Cemaziyelevvel 1296)’da tahrîr müdürü unvânıyla bi’t-tayin ve (18 Zilhicce 1298)’de unvân-ı mezkûr bâ-irâde-i aliyye ma‘ tahrîr vergi müdüriyetine tahavvül edip sâhib-i terceme (3 Rebiulevvel 299)’da azl olmuştur. Şâkir Efendi (24 Rebiulevvel 299)’da Edirne vilâyeti ma‘ tahrîr vergi müdürü nâmıyla tayin olunmuş ve 1300 senesi Zilkadesinde Diyarbakır vergi müdüriyetine tahvîl-i memuriyet eylemiştir. Reşid Bey Nâmı Mustafa olup Ankara vilâyeti tahrîr reis-i esbakı Yâver Efendi’nin ferzend-i mihteri ve Aydın vilâyeti ma‘ tahrîr vergi müdürü Hacı Ferîd Bey’in büyük birâderidir. 1300 Zilkadesinde Diyarbakır vergi müdüriyetinden Edirne vilâyeti ma‘ tahrîr vergi müdüriyetine tayin kılınıp 305 senesi Cümâdilûlâsında Halep vilâyeti vergi müdürü Sâdık Bey’in becâyişi icrâ kılınmış idi. Mûmâileyh ahîren Adana vilâyeti vergi müdüriyetine memuriyetini tahvîl ve bir müddet sonra Musul vilâyeti mâliye müfettişliğine tayin kılınıp 1316 senesi Teşrîn-i evvelinde Süleymâniye’den Ma‘mûretü’l-hamîd kazâsına azîmet etmek üzere iken Surtaş nâhiyesinde vefât etmiştir. Âsâr-ı şi‘riyesinden bu ebyât Hacı İzzet Paşa’ya verdiği terkîb-i bendin makta‘ıdır. 90 Boş bırakılmıştır. Müsveddesinde de kendi biyografisi olmadığından bu tarihin 1300’le 1319 arasın- da bir tarih olması muhtemeldir. 1934 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si Sâdık Bey 1305 Cümâdilâhiresinin otuzuncu günü Halep’ten Edirne vilâyeti ma‘ tahrîr vergi müdüriyetine becâyiş sûretiyle tayin kılınmış ise de gelmeyip istifâ etmiştir. Ahmed Bâdî Fakîr-i câmiu’l-hurûf. Sâniyen. (9 Muharrem 1306) târihinde Edirne vilâyeti ma‘ tahrîr vergi müdürü olmuş idim. Emin Efendi Nevşehirli’dir. Âti’z-zikr Hacı Hasan Rızâ Efendi’nin birâder-i kihteridir. Mûmâileyhin Konya’dan Edirne vilâyeti vergi müdüriyetine ve fakîr-i câmiu’l-hurûfun Edirne’den Konya vergi müdüriyetine (7 Rebiulevvel 314) târihinde becâyişimiz icrâ kılınmıştır. Mûmâileyh (8 Muharrem 316) senesinde dersaâdette Almanya Hastahânesi’nde mübtelâ olduğu mesâne illetinden rehâyâb olamayarak vefât etmekle Okmeydanı’nda defn edilmiştir. Hacı Hasan Rızâ Efendi Mesbûku’z-zikr Emin Efendi’nin birâder-i mihteridir. Kastamonu ve Ankara tahrîr mümeyyizliklerinde ve Kosova vilâyeti vergi ve tahrîr müdüriyetinde bulunarak 1314 Teşrîn-i evvelinde Edirne vilâyeti ma‘ tahrîr vergi müdüriyetine tayin kılınıp 1317 senesi evâsıtında tekâ‘üden infisâl etmiş ve (9 Muharrem 1321)’de vefât edip Edirnekapısı [s.598] hâricinde İbrâhim Çelebi hazretleri civârına defn edilmiştir. Hüseyin Hüsnü Efendi Ma‘mûretü’l-azîz vilâyeti vergi müdüriyetinden Edirne vilâyeti vergi müdüriyetine tahvîl-i memuriyet etmiş ve 1219 sene-i mâliyesi ibtidâsında Adana vilâyeti ma‘a tahrîr vergi müdüriyetine tahvîl-i memuriyet eylemiştir. Hüseyin Hüsnü Efendi İzmirli’dir. Bağdâd vilâyeti vergi müdür-i sâbıkı olup 1319 sene-i mâliyesi ibtidâsında Edirne vilâyeti ma‘ tahrîr vergi müdüriyetine tayîn kılınmış ve ahîren fakîr-i câmiu’l-hurûf ile Hüdâvendigâr vergi müdüriyetinden becâyişimiz icrâ buyurulmuştur. RİYÂZ-I BELDE-İ EDİRNE 1935 Ahmed Bâdî Fakîr-i câmiu’l-hurûf. Sâlisen. (20 Rebiulevvel 1323) ve (12 Mayıs 1321) Bu kitabın muhteviyâtı hatt-ı dest-i fakîr-i câmiu’l-hurûf olup yalınız (341) sahifeden (408) sahîfeye kadar olan (68) sahîfe Ravzatü’lhattâtîn Çırpanlı Necîb Efendi nâmında bir kâtibe yazdırılmış ve taraf-ı fakîrânemden mukâbele edilmiştir. 2/2. Cildin Sonu 1936 20. Yüzyıla Kadar Osmanlı Edi ̇rne’si
© Copyright 2024 Paperzz