DİL ÇALIŞMALARI EKSENİNDE “NE YÜZÜĞE

Turkish Studies - International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/3 Winter 2014, p. 487-495, ANKARA-TURKEY
DİL ÇALIŞMALARI EKSENİNDE “NE YÜZÜĞE TAKILAN NE
SOKAĞA BIRAKILAN” KIYMET: AHMED VEFİK PAŞA*
Dilek ÇETİNDAŞ**
ÖZET
“Ahmed Vefik Paşa,
binek taşı cesametinde
bir elmastır; ne yüksüğe takılır,
ne sokakta bırakılır.” Fuad Paşa
Tanzimat döneminin önemli fikir ve siyaset adamlarından olan
Ahmed Vefik Paşa, telif, çeviri ve adapteleri türünde eserleri ile de
yenileşme dönemi edebiyatı içerisinde oldukça mühim bir rol oynar.
Türklüğün uzak dönemlerindeki tarih ve dil sahalarına yönelerek, öne
sürdüğü fikirler ve yaptığı derlemeler ile devrin siyasî görüşlerini de
besleyen Paşa, özellikle hazırladığı etimolojik sözlükte, Türk kelimesinin
manasını sütunlar boyunca açıklarken, aslında imparatorluk
coğrafyasındaki öz unsurlara ve halka dönüşün de sinyallerini verir.
Uzun yıllar boyunca üzerinde düşünülmeyen Türk kavramını, Türklerin
tarihi, medeniyetleri, devletleri, geniş bir coğrafyaya yayılan kolları
birleştiren bir yapıya sahip oluşunu açıklayarak derinleştirir, böylece de
ilmî ve kültürel Türkçülüğün de öncülerinden olur.
Bu bağlamda Ahmed Vefik Paşa Osmanlı ve İslam tarihi dışında
kadim ve bağımsız bir Türk tarihi olduğunu, dünya üzerinde pek çok
Türk devleti bulunduğunu ve buralarda yaşayan insanların tamamının
Türk kabul edildiğini ve yine ana Türkçede Osmanlıca dışında da dil
kolları bulunduğunu, Osmanlıcanın bu kollardan sadece biri olduğunu
gür sesle söyleyen ve Türkçeyi Arap ve Fars dillerinin dışında bağımsız
bir dil olarak değerlendiren ilk isimdir.
Ahmed Vefik Paşa, aziller, ödüller, kabuller ve redler içerisinde
geçen ömrü boyunca karakterinden ve anlayışından taviz vermeden
çalışan; devlet adamlığından edebiyatçılığa, dil âlimliğinden tarihçiliğe
varana kadar hemen her konuda başarı gösteren bir şahsiyettir. Ancak
onun asıl önemli cephesini tarih ve dil konusundaki duyarlılığı
oluşturur.
Anahtar Kelimeler: Dil, Türklük, tarih, etimolojik sözlük
* Bu
çalışma, 2010 yılında Atatürk Üniversitesi’nde gerçekleştirilen “Türk Diline Gönül Verenler” konulu panel metninin
geliştirilmiş biçimidir.
Bu makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu tespit
edilmiştir.
Yrd. Doç. Dr. Erzurum Teknik Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, El-mek:
dilekcetindas@hotmail.com
**
488
Dilek ÇETİNDAŞ
LANGUAGE STUDIES AXIS "WHAT THE RINGS FITTED WITH
NEITHER LEFT TO THE STREETS" SECURITIES: AHMED
VEFİK PAŞA
ABSTRACT
Important ideas and politics of the men of the Tanzimat era
Ahmed Vefik Paşa, copyright, translating and adapting works well with
the type of innovation is quite important in the literature of the period
plays a role. Turkishness away in periods of history and language
courses by focusing on, put forward ideas and a compilation with the
era's political views which feeds the Paşa, especially prepared
etymological dictionary, the Turkish word meaning across columns,
explaining the fact that the empire in the geography of the essence
elements and ring rotation also gives signals. For many years on the
unthinkable Turkish concept of Turks history, civilization, states a wide
geographical spread arms combines with a structure composed by
explaining deepens, so too scientific and cultural Turkism the pioneers
would.
In this context, Ahmed Vefik Paşa, the Ottoman Empire and the
history of Islam outside the ancient and independent Turkish history is
on earth, many of the Turkish state and that the people living there in
the whole of Turkey was accepted and still the main Turkish Ottoman
outside of the language handles that, of Ottoman from this arms is the
only one stentorian voice said, and the Arab and Persian languages
other than Turkish as a language independent reviewers is the first
name.
Ahmed Vefik Paşa, dismissal, awards, acceptances and rejections
in the last for the lifetime of character and understanding without
compromising employees; statesmanship from the profession of letters,
tongue scholar the historiography of up to almost any subject are
successful is a person. But his main important aspects creates
awareness on the history and language.
Key
dictionary
Words:
Language,
Turkishness,
history,
etymological
Tanzimat Fermanı’nın ilanı, Osmanlı İmparatorluğu’nun Batılılaşma faaliyetlerinin resmî
belgesi olmuş ve yeni bir hayat görüşünü de birlikte getirmiştir. O dönemde değişen medeniyet
algısı ve görüşü, somut bazı ilerlemelere ihtiyaç duymaktadır. Devamlı yinelendiği gibi, sosyal
hayatın kürsüsü olma görevini üstlenen edebiyat, Tanzimat devrinde değişikliklerin ilk yansıdığı
merkez haline gelmiştir. Tanzimat’ın temel görüşü olan halkçılık düşüncesi, gazeteyi, nesri ve o
zamana kadar gelen şeklinden farklı bir şiir görüşünü de getirmiş; halka, hakları ve gündelik hayata
dair yeni bilgiler, edebî kaynaklar üzerinden iletilmeye çalışılmıştır.
Tanpınar’ın saray istiaresinden de anlaşılacağı gibi, klasik kültürün ya da eski hayatın
değiştirilmesi için Tanzimat aydınları, ilk olarak edebiyatı değiştirmeye ve yeni bir edebî algı
oluşturmaya başlamışlardır. Edebiyatın değişmesi sadece tematik ve şekilsel düzenlemelerde
kalmamış, dil konusu üzerinde de yoğunlaşmıştır. Özellikle dilde sadeleşme bahsi, bu dönem
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/3 Winter 2014
Dil Çalışmaları Ekseninde “Ne Yüzüğe Takılan Ne Sokağa Bırakılan” Kıymet…
489
aydınlarının üzerinde çok durdukları bir konu olmuş, sadeleşmenin zorunluluğuna değinilmiş ve bu
konuda önlemler alınması istenmiştir.
Yeniliğin üç önemli ismi olan Şinasi, Namık Kemal ve Ziya Paşa hemen her konuda
çalışmak ve devrin hem siyasetinde hem de edebiyatında teorisyen ve uygulayıcı olarak hizmet
etmek durumunda bulundukları için, gerekli çalışmaları tamamlayamamışlar ancak kendilerini
devam ettirecek olanlara bir yol haritası hazırlamışlardır.
Dilde sadeleşmeye duyulan ihtiyaç, aslında 16. Yüzyılda Türkî-i Basit akımı ile kendisini
göstermiştir denilebilir. Üzerinde tartışmalar bulunsa da klasik şiir içerisinde Türkçe yapısının etkin
kılınmaya çalışıldığı muhakkak olan bu akım dilde tedbirler alınması gerektiğine dair de ilk ciddi
hareket olmuştur.1
Tanzimat yıllarında ise daha bilinçli biçimde, halka gidişin bir gereği olarak dilde sadelik
hareketini ilk başlatan Şinasi olsa da onun tedbirleri genel olarak uyarıcı nitelikte kalmış ve
devamında Yeni Türk Edebiyatı’nın teorisyeni olarak nitelendirebileceğimiz Namık Kemal’in 1866
yılında yayımladığı “Lisân-ı Osmanî’nin Edebiyatı Hakkında Bazı Mülâhazatı Şamildir” başlıklı
büyük yankı uyandıran makalesi, dille ilgili çabaları aydınlara duyurmuştur. Namık Kemal, bu
makalede millî kimliğin inşasında temel unsur olarak görülen dilin sınırlarının tespitini gerekli
görür. Bunun sağlanması için de dilde sadeleşmeye gidilmesi, Arapça ve Farsça tesirinin
kırılabilmesi için gramer ve sözlük ihtiyaçlarının da karşılanması gerektiğini belirtir. Edebiyatta
millîleşme için bir belagat kitabının gerekliliğinden söz eder ve millî edebiyat için millî dilin
mutlaka kurulması lüzumundan bahseder (Kaplan vd. II, 1978: 186) ki bu yargı Millî edebiyat
akımını kuran Yeni Lisancılar’ın da en önemli görüşü olur. Namık Kemal’in makalesinde ilettiği
düşünceler, kendisinden sonraki aydınlar için adeta bir gereklilik halini alacaktır.
1868 yılında yayımlanan “Şiir ve İnşa” makalesinde Ziya Paşa da hemen hemen aynı
görüşleri ve eksikleri belirtir. Edebiyattaki kusurun ve yozlaşmanın nedeni olarak Arapça, Farsça
ve Türkçe kelimelerin nizamsız biçimde bir araya gelişini gösteren Ziya Paşa, dilde sadeleşmenin
edebiyatı da düzelteceğini vurgular ve en azından başlangıç için dilin kurallara bağlanmasını
zorunlu görür ve böylece gelişigüzel kullanımların da önüne geçileceğini belirtir. (Kaplan vd. II,
1978: 49)
Bu ilk işaretlerden sonra, bilimsel çalışmalara yönelen öncü isimleri görürüz ve dil
alanında ilk bilimsel ciddi çalışmaları yapanların başında Ahmed Vefik Paşa gelir. Divan-ı
Hümayun’un ilk Müslüman tercümanı Yahya Naci Efendi’nin torunu ve hariciye memuru Mehmet
Ruheddin Efendi’nin oğlu olarak 1813 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Ahmed Vefik Paşa,
Tanzimat’ın düalist yapısı içerisinde dürüstlüğü ve çalışkanlığı ile ön plana çıkan bir devlet
adamıdır.2 Türk siyasi tarihine elçilik, parlamento başkanlığı, unutulmaz Bursa valiliği ve
başvekillik gibi yüksek sıfat ve hizmetleriyle geçen Ahmed Vefik Paşa’nın kırk altı yıllık bir devre
içine giren resmî hayatında dürüstlük, daima devlet ve millet menfaatini gözetmek ve kollamak en
esaslı vasfı olmuş; mühim ve nazik vazifeler kendisine, dirayetinden başka, bir şöhret haline gelmiş
namus ve dürüstlüğü dolayısıyla emanet edilmiştir. (Akün 1989: 149-150). Paşa’nın bu kıymetli
devlet adamlığı vasıfları yanında Türk kültür ve edebî hayatında da önemli bir yeri vardır. Biraz
haşin ve garip şahsiyeti, cevval zekâsı, dürüst ahlâkı, garbı iyi tanıması ve bilhassa Avrupaî
edebiyatımızın başlangıcında, Moliére başta olmak üzere, Fransız lisanından yaptığı tercümeleri,
Mahallîleşme Akımı-Türkî-Basit için: Köprülü, Fuad; “Millî Edebiyat Cereyanının İlk Mübeşşirleri”, Edebiyat
Araştırmaları, TTK, Ankara 1999. Mermer, Ahmed; Türkî-i Basit ve Aydınlı Visâlî’nin Şiirleri, Akçağ, Ankara 2006.
2 Ahmed Vefik Paşa’nın hayatı hakkında detaylı bilgiler için bkz. Mehmet Zeki Pakalın, Ahmed Vefik Paşa, Ahmed Sait
Mtb., İstanbul 1942. İbnülemin Mahmut Kemal İnal, Son Sadrazamlar, C.2, Dergâh Yayınları, İstanbul 1982. İhsan Işık,
Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi, Elvan Yayınları, Ankara 2004, s. 55–56. M. Zeki Pakalın, Son Sadrazamlar ve
Başvekiller, İstanbul 1942. Tanzimattan Günümüze Edebiyatçılar Ansiklopedisi, C. 1, YKY, İstanbul 2001, s. 38.
1
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/3 Winter 2014
490
Dilek ÇETİNDAŞ
dil ve tarih alanındaki vuzûhsuz fakat mühim nokta-i nazarları ile siyasî ve fikir tarihimizin
unutulmaz simaları arasına girmiştir. (Tanpınar 2005: 214).
Vefik Paşa’nın eserlerini, birbirinin devamı olarak okumak gerekir. Çünkü yazar, hepsinde
paralel düşünceler öne sürmüştür. Tarihe, dile dair verdiği telif eserlerinin ve çevirilerinin
neredeyse tümünde eserlerin ağırlık noktasını Türk dili ve tarihi oluşturur. Köprülü, Ahmed Vefik
Paşa’nın Türk milliyetçiliğini şuurlu bir biçimde ele aldığını ve bu konuda öncü olduğunu söyler
(Köprülü, 1999: 311). Bu öncülüğün temelinde de aslında Paşa’nın dil ve tarih görüşleri yatar.
Hatta dil ve tarihi millî bir bütün içerisinde gören yaklaşımı, Ziya Gökalp’ın Türkçülüğün ilk
kurucularından olarak Ahmed Vefik Paşa’yı göstermesinin de yegâne nedenidir. (Ziya Gökalp
1987: 7-12) Ahmed Vefik Paşa Türkçülük ideolojisi doğrultusunda Mehmet Emin ve Ali Canip
başta olmak üzere pek çok ismi etkilemiştir. Aynı şekilde Necip Türkçü’nün de dil ile ilgili
görüşlerinde sık sık Paşa’nın eserlerine başvurduğunu görürüz. (Huyugüzel 2003: 56).
Tanzimat devrine gelene kadar, Türk tarihi İslâm ve Osmanlı tarihi ile sınırlandırılmıştır.
Eski Türk tarihi incelenmemiş ve bu döneme dair çalışmalar yapılmamıştır. Tanzimat devriyle
birlikte ilmî bir tarihçilik meydana getirmek isteyen aydınlar, gözlerini geçmişe daha dikkatli bir
tenkitle çevirirler. Tarihin doğru algılanması ve anlaşılması, dilin de sadeleşmesi gereği konusunda
aydınlara daha sağlam bir dayanak oluşturur. Vefik Paşa, kendi döneminde bu anlamda bir ilk
çalışmalar dizisini gerçekleştirir. Yerli olmanın, öze dönmenin ve kendini tanımanın, dünya
üzerindeki yeri tespit etmek, millî menfaatleri belirlemek için bir zorunluluk olduğu görüşündedir.
Eserlerinin tamamında da bu düşünceden hareket ettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.3
Vefik Paşa, yazmış olduğu tarih kitaplarında Türk tarihini, eski Türk tarihinden ayrı
düşünülemeyecek biçimde aktarır ve “Osmanlılığın milliyette, dilde ve tarihte daha geri bir mazide
ve Anadolu’dan çok daha doğudaki bir Türklüğün bir şube ve devamından başka bir şey olmadığı
bilgisini bizde ilk uyandıranlardandır. Dilinin ve tarihinin Osmanlı ve Küçük Asya öncesi hakkında
hiçbir fikri olmayan muhitimizi herkesten önce Orta Asya’daki Türk varlığından haberdar etmek
gibi bir rolü olmuştur.” (Akün 1989: 150) Bu düşüncelerin tezahürleri de Vefik Paşa’nın eserlerine
yansıyacaktır. Bu yolda, Osmanlıcayı da içine alan Türk lehçelerinin haritası olarak
değerlendirebileceğimiz lügati, Çağatay Türkçesine ait ilk kitap olarak Mahbûbü’l-Kulûb’u
bastırması, 1864 yılında Ebulgazi Bahadır Han’dan Şecere-i Türkî’yi çevirmesi hem Çağatay
Türkleri ile bağ kurması hem de Türklerin tarihî köklerini araştırması bakımından mühimdir.
Şecere-i Türkî ile ilk kez dünyadaki tüm Türkleri aynı ırkın unsuru ve onların devletlerinin her
birini Türk devleti olarak gören ve Osmanlı’yı da bu düzenden ayırmayan tercümenin altında
Ahmed Vefik Paşa ismini görürüz. Bu eser, Oğuz Kağan başta olmak üzere, millî destanlarla ilgili
verdiği bilgiler noktasında Necip Âsım, Ziya Gökalp ve Köprülü gibi isimlere de kaynaklık eder.
Ziya Gökalp, Vefik Paşa’nın Lehçe-i Osmanî’si ile Süleyman Paşa’nın Tarih-i Âlem adlı eserinin
onda ilk kez Türkçülük temayüllerini doğurduğunu söyler. (Ziya Gökalp 1987: 7-12)
Tarih konusundaki bir ileri adımı da 1863 yılında Hikmet-i Tarih ile görülür.4 Paşa bu
eserde, şimal ırkı olarak adlandırdığı Türk ırkının, Altaylardan dünyaya nasıl yayıldığını açıklar.
Eserde ırklara ve sosyal hayat- millî menfaat birliklerini de getiren dil ailelerine ve köken
akrabalıklarına dair bilgiler veriyor oluşu önemlidir. Varlığı tam olarak bilinmese de Vefik
Paşa’nın, 9000 kelimelik bir Çağatay lügati hazırladığı ve bunun basıma hazır hale getirildiği
söylenmektedir. (Akün 1989: 155). Tüm bu ürünler, Vefik Paşa’nın Orta Asya kaynakları ile
Osmanlı kültürünü birleştirmek istemesinin yankıları olacaktır.
Bu konuda bkz. Yınanç, M. Halil; Tanzimat’tan Meşrutiyet’e Kadar Bizde Tarihçilik, Tanzimat I, İstanbul 1940, 577592.
3
4
Ahmed Vefik Paşa, Hikmet-i Târih, (Hzl. A. Utku, R. Demir, B. Yurtoğlu), Çizgi Kitabevi, Konya 2013.
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/3 Winter 2014
Dil Çalışmaları Ekseninde “Ne Yüzüğe Takılan Ne Sokağa Bırakılan” Kıymet…
491
Ahmed Vefik Paşa’nın tarih konusundaki bütünlükçü görüşü, dil alanına da taşınacak
“Türkçeyi yalnız görmeyen ve tek başına uçsuz bucaksız Türkçe denizine dalarak, Türkçenin
menbaılarına doğru yüzen” (Sevük 1921: 409) bu özel ismin, en önemli çalışmaları dil konusunda
olacaktır. “Kaba Türkçe diye hor görülmüş halk dilinin sözlerini ve deyimlerini itibara
kavuşturmak, Arapça ve Farsçanın tesiriyle unutulan kelimeleri yeniden ana dile kazandırmak, bu
ikisinin hâkimiyeti altında esas kendi lügatindeki servetinden uzaklaşmış ifadeyi halk deyimlerine,
onun kuytuda kalmış sözlerine ve geçmişteki Türkçenin kaynaklarına açmak, Ahmed Vefik
Paşa’da nazariyat yerine tatbikatı ile ifadesini bulan millî dil ülküsü olmuştur.” (Akün 1989: 150)
Bu ülkü doğrultusunda da yazar, Anadolu Türkçesinin ilk sözlüğü kabul edilen (Öksüz 1995: 26)
ve pek çok açıdan ciddi önem taşıyan Lehçe-i Osmanî’yi kaleme alır. 5 Halk diline dair pek çok
ifadeyi ve gündelik dili de içeren bu eser, “kendinden sonraki millî dil çalışmalarına kuvvetli bir
örnek; yeni dil araştırmaları için de değerli bir kaynak vazifesi görmüştür.” (Öksüz 1995: 26)
Ahmed Vefik Paşa, sözlüğünün ilk cildini 1873-1876 yılları arasında hazırlar ve 1876
yılında yayımlar. Bu ciltte, Türkçe, Arapça ve Farsça kelimeleri birlikte alır. 1882’den sonra ikinci
bölüm ve genişletme ile uğraşır ve bu kez 1889’da eserin yeniden basımını tamamlar. Bu kez ilk
cildine Türkçe ve Türkçeleşmiş kabul ettiği, gündelik dilde kullanılan Arapça, Farsça ve Batı
kaynaklı kelimeleri alır, sadece yazı dilinde bulunan alıntı kelimeleri de ikinci cilde ayırır. Osmanlı
Türkçesinin kelimelerinden başka, Doğu Türklüğünün de kelimelerine bu sözlükte yer verilir. Eser,
Türk lügatçiliğinin dönüm noktası ve Vefik Paşa’nın en önemli eseri kabul edilmektedir. “Lehçe-i
Osmanî, memleketimizde Türk dilinin lügatini yapmaya asırlarca gerek görmemiş bir zihniyeti
aşarak Osmanlı sahasında Türkçeden Türkçeye ilk millî lügat olmak gibi bir değer taşımaktadır.”
(Akün 1989: 152) Bunun dışında Lehçe-i Osmanî’nin Türk dil ve sözlükçülük tarihine getirmiş
olduğu pek çok yenilik vardır.6
O zamana kadar Arapça, Farsça ve Türkçeden karma bir dil olarak bilinen Osmanlıcanın,
Türkçenin bir kolu olduğu ilk kez bu sözlükte vurgulanır. Lehçe-i Osmanî başlığı, Osmanlıcayı
Türkçenin bir lehçesi olarak gösterir ve Anadolu Türkçesini karşılar. Sözlükte Osmanlı’yı, “Türk
sülalesinin Oğuz ulusundan Kayı aşiretinin Osman İbn-i Ertuğrul’a mensup bir ayağı iken
memalik-i Rumu zaptıla Devlet-i Osmaniyyeyi teşkil eylemiş millet” ifadesi ile tanımlar.
Osmanlı’nın dilini ise Türk maddesinde, “Osmanlının terbiye ve terakki ile teşkil ettiği lisan, Oğuz
Türkîsinden yani Türkmen lehçesinden ayrılıp, artık lisan-i Osmanî oldu” diyerek açıklar. Böylece
Osmanlı toplumunun soy kökeninin Türk, dilin de Türkçenin bir kolu olduğunu ciddiyetle
vurgular.7
Ona göre Türk lehçeleri içinde en eski ve yaygın olanı Oğuz dilidir ve bu dilin, Tataristan
ve Türkistan’ı bir zaman doğu denizinden Macaristan’a kadar kavrayan dil olduğunu söyler. Onun
devamında gelen Türkmen dili, İran, Suriye dolaylarından Anadolu’ya inmiş ve zamanla Osmanlı
lehçesini oluşturmuştur. Fergana’dan Hindistan’a yayılan Kalaç dili, Afgan diline karışmış; Orta
Türkçenin ana kollarından olan Kıpçak sahası dili de Kırgız, Kuman, Bulgar gibi Kazan
dolaylarına ulaşmıştır. Uygur dili de Çin taraflarından Kaşgar’a doğru yayılmış, Cengiz sülalesi
Türklük ve Müslümanlık sahasına dâhil olduklarında Çağatayca adıyla, sekiz yüzlü yıllarda
yaygınlık kazanmıştır. Ayrıca yayınlanacak Uygur, Kıpçak, Çağatay, Selçuklu, Türkmen ve
Osmanlı kitaplarının halklara ulaştırılması, dağıtılması ve âlimlerce incelenmesi yoluyla dilin farklı
dalları hakkında bilgi sahibi olunması gerektiğini de belirtir. Önsözden anlaşılacağı üzere Ahmed
Vefik Paşa, öncelikli olarak dilin tanınması ve devam ettirilmesi amacındadır. Önsözün devam
Ahmed Vefik Paşa, Lehçe-i Osmanî, Tab’hâne-i Âmire, 1293.
dil, tarih ve kültür sahasındaki önem ve farklılıkları için bk. Bahriye Çeri, “XIX. Yüzyıldan Osmanlıca Bir
Sözlük Lehçe-i Osmanî”, Kebikeç, III/6, Ankara 1998. Avni Gözütok, “Türkiye Türkçesinin İlk Sözlüğü Lehçe-i
Osmanî”, EFAD, S. 24, 1997, s. 29-37.
7 Eserin önsözünden alınan bu fikirler, Recep Toparlı’nın hazırladığı Lehçe-i Osmanî baskısından alınmıştır.
5
6Sözlüğün
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/3 Winter 2014
492
Dilek ÇETİNDAŞ
eden satırlarında yazarın Osmanlıcayı Anadolu Türkçesi karşılığı olarak alması dikkat çekicidir.
Oğuz lehçesinden doğan bir kol olarak Osmanlı Türkçesini Türkçenin bir parçası olarak görür,
bunun dışında Türkçenin pek çok lehçesi ve kolu olduğunu söyler. Osmanlıcanın kökeni Türkçedir
ama içerisine Arapça ve Farsçaya ait çok sayıda kelime girmiştir. Vefik Paşa çok sayıda alıntı
kelimenin folkloru dahi etkilediğini Kunoş’a anlatacaktır. Bunu büyük bir kusur olarak
değerlendiren Vefik Paşa, dilimizi Arapça ve Farsçaya uydurmaya çalışmanın, edebiyattan bilim ve
sanata uzanan bir dizi faaliyeti olumsuz etkilediğini ve halk kültüründen de uzaklaşmayı getirdiğini
söyler. Konuşma dili ile yazı dili arasındaki ayrımın da dili, başka bir dilin gramer yapısına
uydurmaya çalışmaktan kaynaklandığını savunur (Kunos 1978: 47-48).
Ahmed Vefik Paşa’nın eserinde değindiği bir diğer husus da imlâ konusudur. Türkçe
sözcüklerin imlâsının yerleşmemiş olmasını, türeme kurallarının sabitlenmemesini eleştirerek yeni
kullanımlar önermiş ancak bunlarda belirli bir düzen yakalayamadığı için çağdaşlarınca
eleştirilmiştir. Yol olarak, kelimelerin aslına döndürülmesini ve olduğu gibi yazılmasını teklif eder
ve bu durum imlada bir takım yanlışlıklara neden olur. Ünlü harflerin imlası meselesi de Ahmed
Vefik Paşa’nın hayli mesaisine mal olursa da bir kural belirleyemez. Garbî Türkî olarak belirlediği
Osmanlı Türkçesinde, Arap imlası taklidiyle ünlü harflerin yazımında zorluklar yaşandığını, oysa
Şarkî Türkî olarak adlandırdığı Doğu Türkçesinde böyle bir sıkıntının bulunmadığını söyleyerek
yeni bir imla yapısı arar ve bulunmasını da teklif eder. Yine bu eserde Ahmed Vefik Paşa, bir
Osmanlı belagati oluşturmak amacı taşıdığını söyler. Arapça ve Farsça sözcüklerin
sınıflandırılması, Türkçeleşmiş olanların ayrıştırılması, kullanılmayanların kaldırılması noktasında
çabalarının olduğunu belirtir.
Eserde verilen kelimelerde elden geldiğince eski şekilleri ve Doğu Türkçesindeki asılları
veren Ahmed Vefik, etimolojiye ve arkaik yapıya yönelmiştir. Osmanlı Türkçesi ile Doğu Türkçesi
arasındaki farkın mukayese imkânını kazandığı bu tarz tertip, eserin önemini daha da artırır. Ayrıca
kelimeler, kök ve kökten türeyen deyim, söz ve birleşik sözlerle birlikte işlendiğinden, aynı köke
dâhil edilen sözcükler ayrışmadan, aynı başlık içerisinde anılmış, böylelikle de söz hazinesinin ve
deyim kapasitesinin zenginliği açığa çıkarılmıştır.
Sözlüğün ansiklopedik mahiyet gösteren kimi bölümleri vardır. Bazı madde başlıkları ile
ilgili çok uzun açıklamalarda bulunmuştur. (Türk maddesi, yeniçeri maddesi, coğrafya maddesi
vb.) Bu durum eserin sosyolojik bir değer de taşımasını beraberinde getirir.
Türkoloji için kaynak niteliğinde olan sözlük, halk ağzında konuşulan Türkçe kelimeleri
kullanması, Türk dünyası ile ilgili maddeleri ve Çağatayca kelimelere de yer vermesi nedeniyle de
önemlidir. Namık Kemal mektuplarında zaman zaman halk diline ait kelimeleri kullanmış olması
nedeniyle Vefik Paşa’nın eserini ciddiye almadığını belirtmiştir. (Güray 1991: 41) Bu eleştirilere
verilen cevaplar içerisinde Ahmed Mithat Efendi’nin tutumu, dil konusunda Ahmed Vefik ile aynı
görüşü paylaştığını ve eleştirilerin haksızlığına inandığını gösterir. Paşa’yı ‘En basit Türkçe
kelimelerin karşılığını bilmiyormuşuz gibi sözlük hazırlamış’ diyerek eleştirenlere Ahmed Mithat,
bunu söyleyen erbabın “bir lisan ve o lisanın konusunun ne demek olduğunu bilmediklerine delalet
ettiğini” söyleyerek cevap verir. (Tansel 1964: 255) Veled Çelebi de çeşitli itirazlarına rağmen,
1889’da kurduğu Bahariye Dergâhı’nda Türkçe Lügatı ile uğraşmış ve bu eserin oluşturulması
sırasında Lehçe-i Osmanî’yi kullanarak ona da hayli ilaveler yaptığını anlatmıştır. Bu esere karşı
ilgisizliğin aslında Türk diline karşı ilgisizlik olduğunu söylemiş ve devir aydınlarının Türkçeye
olan lakaytlıklarını eleştirmiştir. (Enginün 200: 82) Ahmed İhsan Tokgöz de Matbuat Hatıralarım
isimli eserinde Lehçe-i Osmanî hakkında izahat verir ve eserin ilk oluşundan, birtakım
düzensizliklerin hoş görülmesi gerektiğinden bahseder. Ve dilin gelişmesi açısından önemli
olduğunu kelimelerin tüm anlamlarıyla eserde yer edindiğini anlatır. (Güray 1991: 72)
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/3 Winter 2014
Dil Çalışmaları Ekseninde “Ne Yüzüğe Takılan Ne Sokağa Bırakılan” Kıymet…
493
Uzun mesailer sonucu hazırladığı bu kıymetli sözlük dışında, Türk dilinin Ahmed Vefik
Paşa’nın temel kaygısı olduğunu diğer eserlerine bakarak da görebiliriz. Çünkü adapte
tiyatrolarında bile, devrinin dile dair tutumunu eleştirmiş, halk dili ile bilim ve sanat diline bakışı
kıyasıya hicvetmiştir. Zoraki Tabip’te tabip ve Zor Nikâhı’nda filozof-bilgin tipinin
konuşmalarında bu konuyu sıklıkla vurgulamış ve temel espri noktalarından biri olarak
göstermiştir. İvaz Ağa’nın Arapça, Farsça, İbranice, Yunanca, Fransızca ya da İngilizce değil,
Türkçe söylemek istemesi hem de konuştuğu Türkçe ile söyleyecek olması ve karşısındaki kişinin
bu dilin bilim dili olmadığı gerekçesiyle, sağ kulakla değil, adi dil ya da ana dili olması nedeniyle
ancak sol kulakça anlayabileceğini söylemesi (Ahmed Vefik Paşa 1933: 32-34) aslında devre
getirilen ciddi bir dil tenkididir ve şüphesiz ki dilde sadeleşmenin öncüsü olarak Ahmed Vefik
Paşa’yı göstermemizin kanıtlarındandır. Paşa’nın hazırladığı sözlük ve Türk lehçeleri üzerindeki
çalışmalarının verdiği birikim, tiyatro metinlerinde de kendisini gösterir. Tespit ettiği kelimeleri,
bir tatbikat sahası olarak değerlendirilen tiyatrolarında, ifade gücünü artırmak noktasında sıklıkla
kullanır. (Tansel 1964: 265).
Vefik Paşa’nın dil alanında bir diğer önemli derlemesi de atasözlerini topladığı
Müntehabât-ı Durûb-ı Emsâl8 adlı eseridir. Bu eser, en zengin derleme sözlüğü mahiyeti kazanmış
ve bu yoldaki çalışmalar için çok önemli bir kaynak olmuştur. Deyimler, atasözleri, tekerlemeler,
nasihat içeren beyit veya mısralar da bu sözlük içerisinde alfabetik olarak toplamıştır. Paşa’nın halk
kültürüne bu yoğun ilgisi, onun yerlileşme ve halkçılık politikalarına verdiği önemi gösterir.
Romantizme yönelişin bir sonucu olabildiği gibi dünyada hızla artan halkbilim çalışmalarının da
tesiriyle, yerli halk kültürüne yönelme ve her çeşit sözlü-yazılı-etnografik veriyi toplama ve
arşivleme gayelerinin bir yankısı olarak da değerlendirilebilecek bu çalışma, halk ağzındaki
birikimi içermesi noktasında oldukça önemlidir.
Yine öğrenciler için yer adlarını Türkçe okunuşları esas alarak tertipleyen bir dünya küresi
ve çeşitli haritalar da hazırlaması da Türk dilinde yabancılaşmanın karşısında olduğuna dair en iyi
örneklerdendir. (Akün 1989: 147)
Tanpınar, diğerlerine göre daha derin ve millîdir dese de (Tanpınar 2005: 215) devrin
edebiyatçıları Vefik Paşa’yı eleştirmekten geri durmamışlardır. Gelen eleştirilerin temelinde
yazarın mesaisinin çoğunluğunu dil üzerine kurduğu halde, dilini ve üslûbunu belli bir düzene
sığdıramayışı vardır. Tanpınar, Vefik Paşa’nın üslubunda en sade kelimelerle en ağır terkiplerin bir
arada bulunduğunu, manasız secilerle kurulan bilinmeyen Arapça-Farsça kelimeler yanında devrine
göre ileri derecede Batı kaynaklı kelimelere de yer verdiğini söyler. Ona göre Vefik Paşa’nın
sağlam bir dilinin olmayışı, Paşa’nın eserlerini akim bırakmış ve dil konusundaki kararsızlığı yerini
sarsmıştır. (Tanpınar 2006: 264) Yine Tanpınar Vefik Paşa’nın üslûbuyla ilgili Sicil-i Osmanî’den
şu alıntıyı aktarır: “Kitabeti, ifadesi kadîm Türkîye tatbikan olmakla imlâ ve inşası tarz-ı aherde
idi.” (Tanpınar 2005: 215)
Onun eserlerinde kullanmış olduğu dil eleştirilebilir. Ancak Vefik Paşa’nın incelenmesi
gereken cephesi, dili kullanması ve edebiyatçılığı değil, dil üzerindeki dikkatleri ve dile dair
görüşleridir. Tarih ve dil alanında yaptıkları ile Ahmed Vefik Paşa, Türkoloji faaliyetlerine
dayanarak bilimsel ve şuurlu bir mücadele yürütmüştür. Çağdaşları içerisinde onu farklı bir yere
getiren ve ona “memleketimizin en eski, hatta ilk türkoloğu olmak sıfatını kazandırmıştır” (Akün
1989: 150) Lügati ve atalar sözü derlemesi ile dilde sadeleşme ve Türkleşme hareketinin öncü
isimlerinden olur.
Ahmed Vefik Paşa, Müntehabât-ı Durûb-ı Emsâl, İstanbul 1852. Eser daha sonra Atalar Sözü başlığıyla Recep Duymaz
tarafından yayımlanır.
8
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/3 Winter 2014
494
Dilek ÇETİNDAŞ
Osmanlıyı çöküşten kurtarmak amacıyla ortaya atılan fikir hareketlerinden ikisi olan
Osmanlıcılık ve İslamcılık önce siyasette sonra edebiyatta, Türkçülük ise tersine olarak önce
edebiyat ve fikir hayatında ardından siyasî sahada görünmüştür. (Akyüz 1995: 164–165).
Türkçülük hareketinin, bilinçli olmasa da sosyal hayata ilk kez yansıdığı dönemse Tanzimat
devridir. Bu devirde, millî duyarlılığa sahip çabaların altındaki en önemli isimlerden biri de Ahmed
Vefik Paşa olmuştur.
Özellikle tarih ve dil milliyetçiliğinin ön plana çıktığı Tanzimat döneminde Ahmed Vefik
Paşa, gerek millî davalardaki hassasiyeti ve gerekse millî şuura sahip yapısı ve diğer yandan
sözlük, tiyatro ve dil çalışmaları ile de önemli bir edinmiş, hatta ilerleyen dönemlerde oluşacak
olan Türkçülük akımının da ilk öncülerinden kabul edilmiştir.
KAYNAKÇA
Ahmed Vefik Paşa (1293), Lehçe-i Osmanî, Tab’hâne-i Âmire, İstanbul.
Ahmed Vefik Paşa (2013), Hikmet-i Târih, (Hzl. A. Utku, R. Demir, B. Yurtoğlu), Çizgi Kitabevi,
Konya.
Ahmed Vefik Paşa (1852), Müntehabât-ı Durûb-ı Emsâl, İstanbul.
Ahmed Vefik Paşa (1933), Zor Nikâhı, Kanaat Kitabevi, İstanbul
Ahmed Vefik Paşa (1940), Zoraki Tabip, Remzi, İstanbul
AKÜN, Ömer Faruk, (1989), “Ahmed Vefik Paşa”, İslam Ansiklopedisi, TDV, s. 143–157, 1989.
AKYÜZ, Kenan, (1995), Modern Türk Edebiyatının Ana Çizgileri, İnkılâp Kitabevi, İstanbul.
ÇERİ, Bahriye, (1998) “XIX. Yüzyıldan Osmanlıca Bir Sözlük Lehçe-i Osmanî”, Kebikeç, III/6,
Ankara.
DUYMAZ, Recep, (2005), Atalar Sözü, Gökkubbe Yayınları, İstanbul.
ENGİNÜN, İnci, (2006), Yeni Türk Edebiyatı-Tanzimat’tan Günümüze, Dergâh Yayınları, İstanbul
GÖZÜTOK, Avni, (1997) “Türkiye Türkçesinin İlk Sözlüğü Lehçe-i Osmanî”, EFAD, S. 24, s. 2937.
GÜRAY, Sevim, (1991), Ahmed Vefik Paşa, TDK, Ankara.
HUYUGÜZEL, Ömer Faruk, (2003), Necip Türkçü’nün Hatıraları ve Dil Yazıları, TDK, Ankara.
IŞIK, İhsan, (2004), Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi, Elvan Yayınları, Ankara, s. 55–56.
İNAL, İbnülemin Mahmut Kemal, (1982), Son Sadrazamlar, C.2, Dergâh Yayınları, İstanbul.
KAPLAN, Mehmet, İnci Enginün, Birol Emil (1978), Yeni Türk Edebiyatı Antolojisi II, İstanbul.
KÖPRÜLÜ, Fuad, (1999), “Millî Edebiyat Cereyanının İlk Mübeşşirleri”, Edebiyat Araştırmaları,
TTK, Ankara
KUNOS, Ignacz, (1978), Türk Halk Edebiyatı, Tercüman, İstanbul
MERMER, Ahmed, (2006), Türkî-i Basit ve Aydınlı Visâlî’nin Şiirleri, Akçağ, Ankara.
ÖKSÜZ, Yusuf Ziya, (1995), Türkçenin Sadeleşme Tarihi Genç Kalemler ve Yeni Lisan Hareketi,
TDK, Ankara.
PAKALIN, M. Zeki, (1942), Son Sadrazamlar ve Başvekiller, İstanbul.
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/3 Winter 2014
Dil Çalışmaları Ekseninde “Ne Yüzüğe Takılan Ne Sokağa Bırakılan” Kıymet…
495
PAKALIN, M. Zeki, (1942), Ahmed Vefik Paşa, Ahmed Sait Mtb., İstanbul.
SEVÜK, İsmail Habip, (1921), Türk Teceddüt Edebiyatı Tarihi, İstanbul
TANPINAR, Ahmet Hamdi, (2005), “Ahmed Vefik Paşa”, Edebiyat Üzerine Makaleler, Dergâh
Yayınları, İstanbul, s. 213–216.
TANPINAR, Ahmet Hamdi, (2006), XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi, YKY, İstanbul.
TANSEL, F. Abdullah, (1964), “Ahmed Vefik Paşa’nın Eserleri”, Belleten, C. XXXVIII, S. 110,
Ankara, s. 249-283.
Tanzimattan Günümüze Edebiyatçılar Ansiklopedisi (2001), C. 1, YKY, İstanbul, s. 38.
TOPARLI, Recep, (2000), Lehçe-i Osmanî, TDK, Ankara.
YINANÇ, M. Halil, (1940), Tanzimat’tan Meşrutiyet’e Kadar Bizde Tarihçilik, Tanzimat I, MEB,
İstanbul, 577-592.
Ziya Gökalp, (1987), Türkçülüğün Esasları, Toker Yayınları, İstanbul.
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/3 Winter 2014