Nur Dağı (Gavur Dağı)

Turkish Studies - International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/13 Fall 2013, p. 715-728, ANKARA-TURKEY
NUR DAĞI (GAVUR DAĞI) PLATOSUNDA DERLENEN BAZI
YEREL KELİMELERİN ETİMOLOJİSİ ÜZERİNE BİR
DEĞERLENDİRME*
Fahri DAĞI**
ÖZET
Bu çalışmada, zaman zaman çeşitli şekillerde gündeme gelen Nur
Dağı (Gavur Dağı)’nın doğusunda yaşayan halkın kullandığı bazı yerel
kelimeler incelenmiştir. Araştırma alanı Gaziantep’in İslâhiye ve
Nurdağı ilçe merkezleri, belde ve köyleri ile Kahramanmaraş’ın Türkoğlu
ilçe merkezi, belde ve köylerini kapsamaktadır. Bölge, Nur Dağı (Gavur
Dağı)nın doğusunda yer alıp güneyden kuzeye doğru uzanır. Osmanlı
Devleti’nin 1865-1866 yılları arasında göçebe Türkmen aşiretlerini
yerleşik hayata geçirmek için yapmış olduğu Fırka-i İslâhiye iskân
harekâtına kadar bu coğrafyada küçük yerleşim yerleri dışında halkın
çoğunluğu, konar-göçer olarak yaşamaktaydı. Osmanlı Devleti’nin
yapmış olduğu bu iskân neticesinde Nur Dağlarının hem batısında hem
de doğusunda irili ufaklı yerleşim merkezleri kurulmuştur.
Araştırmaya konu olan bölgede, halkın çoğunluğu bugün dahi
eski Türk inançlarını muhafaza etmekte; eski Türkçeden günümüze
kadar gelen birçok kelimeyi kullanmaktadır. Yapılan alan araştırması ve
bazı yerel kaynakların taranması neticesinde bölgede konuşulan
yaklaşık 1000 kelime derlenmiştir. Bu kelimelerden 100 tanesi anlam,
köken, yapı ve şekil açısından incelenmiş, bunların yüzde 89’unun
Türkçe olduğu tespit edilmiştir. Bölgede yaklaşık 150 yıl öncesine kadar
konar-göçer yaşayan Türk aşiretleri, kültür ve dillerini dış tesirlerin
etkisi altında kalmadan günümüze kadar ulaştırmayı başarmışlardır.
Ayrıca 40 kelimenin de tarihi gelişim süreci incelenmiş ve bu
kelimelerin bugün Anadolu ağızlarındaki durumları üzerinde
durulmuştur.
Anahtar Kelimeler:
Kelimeler, Etimoloji
*
Nur
Dağı,
Gavur
Dağı,
Türkçe,
Yerel
Bu makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu
tespit edilmiştir.
**
Yrd. Doç. Dr. Gaziantep Üniversitesi Nizip Eğitim Fakültesi Türkçe Öğretmenliği Bölümü, El-mek:
fahridagi@gmail.com
716
Fahri DAĞI
A REVIEW OF SOME LOCAL WORDS COMPILED FROM ON
THE ETYMOLOGY AT MOUNT NUR (GAVUR DAĞI) PLATEAU
ABSTRACT
This article examined some local words used by the people living
in the east of Mount Nur (Gavur Mountain), which is raised in various
ways debates. The study zone encompassed the centers, towns and
villages of İslahiye and Nurdağı districts of Gaziantep, and the center,
towns and villages of Türkoğlu district of Kahramanmaraş city. The
region is located in the east of Mount Nur (Gavur Mountain) and it lies
from south to north. The majority of the people, except some little
settlement places, had been living as nomads until the Fırka-i İslahiye
settlement action between 1865-1866 by Ottoman Empire to make
nomad Turkmen tribes settled. As a result of this settlement, some large
and small settlement places were founded both in the east and west of
Nur Mountains.
The majority of the people subject to this study still conserve old
Turkish beliefs and they still use many words from old Turkish. By
surveying the related literature and some local sources, nearly a
thousand words were determined in the present study, and a hundred
of them were examined in terms of their meanings, origins, structures
and forms. It was determined that nearly 90% of these words are
Turkish. Türk tribes, who were leading nomad lives in the region until
150 years ago, managed to bring their cultures and languages without
any influence from other cultures to our days. However, the historical
development process of 40 words also examined and their current
status in Anatolian accents were examined.
Key Words: Nur Mountain, Gavur Dağı (Gavur Mountain),Turkish
Local Words,etymology.
Giriş
Konar-göçer Türkmen oymaklarının geçiĢ güzergâhında bulunan Nur Dağı (Gavur Dağı),
Hatay‟dan KahramanmaraĢ‟a doğru uzanan dağların adıdır. Konar-göçer Türkmenler bu dağları
yüzyıllarca yaylak olarak kullanmıĢ; Osmanlı devletinin 1865-1866 yıllarında gerçekleĢtirdiği
ıslahat ve iskân projesi ile bir kısım Türkmen boyları bölgeye yerleĢtirilmiĢtir (Yıldırım 2006:
14).XIX. yüzyıla gelindiğinde ıslahat bölgesindeki belli baĢlı Türkmen oymakları Ģunlardır: AvĢar,
Varsak, Reyhanlı, Tâcirlü, Cerid, Sırkıntılı, Oruçlu, Karacalar, Yagbasan, Bozdoğan, UlaĢlı, Kapılı,
Delikanlı, Çelikanlı, Kırıntılı, Lek, Hacılar, Karafakılı, ġıhlar, Okçu Ġzzeddinlü, Amikî (Sümer
1963: 85; Halaçoğlu 1973: 3–5; Yıldırım 2006: 14). Bu Türkmen aĢiretlerinden bir kısmının
yerleĢtirildiği Ġslâhiye, Nurdağı (Gaziantep) ve Türkoğlu (KahramanmaraĢ) ilçelerinden derlenen
yerel kelimelerden 100 tanesi bu araĢtırmanın konusunu teĢkil etmektedir.
Ġslâhiye ilçesi tarihin en eski dönemlerinden itibaren birçok medeniyete ev sahipliği
yapmıĢ, birçok topluluğu bünyesinde toplamıĢtır. 9 ve 10. yüzyıllarda Ġslâhiye çevresinde Türk
nüfusunun artması Selçukluların bölgede hâkim olmasının altyapısını oluĢturmuĢtur. Hanoğlu
Harun, AfĢin, Sanduk, Karlu, Atsız ve Söklü Beyler gelerek bölgeyi 1065 yılında ele geçirdiler.
1071 yılında yapılan Malazgirt Zaferinden sonraki 5 -10 yıl içinde Anadolu‟nun hemen hemen her
tarafı Türkler tarafından fethedildi. KutalmıĢoğlu Süleyman ġah, Anadolu‟ya gelip Ġznik merkez
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/13 Fall 2013
Nur Dağı (Gavur Dağı) Platosunda Derlenen Bazı Yerel Kelimelerin Etimolojisi…
717
olmak üzere ve Büyük Selçuklu Devletine bağlı kalmak Ģartıyla, Anadolu Selçuklu Devletini
kurdu. Süleyman ġah Anadolu‟yu ele geçirdikten sonra güneye yönelerek 1084 yılında Antakya ve
çevresini de fethetti. Buradan Suriye üzerine yürüdüğünde karĢısına Suriye Selçuklu Hükümdarı ve
MelikĢah‟ın kardeĢi TutuĢ çıktı. Halep yakınında yapılan savaĢı kaybeden Süleyman ġah 1086
yılında öldü, bu olayın sonrasında Ġslâhiye ve çevresi bir müddet Suriye Selçuklularının elinde
kaldı.
1268‟de Memlük Sultanı Baybars, Anadolu Selçuklu Sultanının yardım isteği üzerine
bölgeye gelerek Antakya‟yı fethettikten sonra Ġslâhiye de dâhil olmak kaydıyla Kayseri‟ye kadar
olan yerleri kontrolü altına aldı. Sultan Baybars‟ın Anadolu‟dan çekilmesinden sonra Moğolların
baskıları Türkmenler üzerinde artarak devam etmesi sonucunda Hassa ve Ġslâhiye‟ye yoğun bir
Türkmen göçü meydana geldi.
Osmanlı Devleti‟nin kurulup güçlendiği dönemlerde bölge, Memluklar ve Osmanlılar
arasında sınır vazifesi görür.
Fırka-i Ġslâhiye‟ye kadar Ġslâhiye‟de yerleĢik bir hayat yoktu. Cevdet PaĢa‟nın bildirdiğine
göre Ġslâhiye kazasının ilk kuruluĢ yılı olan 1866‟da nüfus sayımı Ģöyledir: 28 Gayrimüslim, 2021
Müslim olmak üzere 2049‟dur. Ġslâhiye kazasının kuruluĢundan sonra yine bu bölgenin en önemli
aĢiretlerinden beĢ oymağa ayrılmıĢ olan UlaĢlı‟ya bağlı Karayiğitoğulları, Kaypakoğulları,
Centoğulları, Alibekiroğulları ile Kalmanoğulları itaat altına alınarak Gavur Dağlarının en önemli
aĢiretleri iskân edildi (http://www.islahiye.gov.tr/tarih.asp).
Ġslâhiye‟ye bağlı bir köy olan Nurdağı, 1976 yılında bucak 1990 yılında da ilçe olmuĢtur.
Türkoğlu, 1960 yılında ilçe olduktan sonra bu adı almıĢtır. Ġlçenin eski ismi Ġloğlu‟dur.
Oğuzların Tacirli koluna bağlı konar- göçer Ġloğlu obası da Fırka-i Ġslâhiye hareketiyle yerleĢik
hayata geçirilmiĢtir. 1861 tarihli bir belgede Ġloğlu oymağının MaraĢ yakınındaki yaylalara
çıktıkları ve denetim altına alınmaları istenmektedir. Osmanlı arĢivlerinden öğrendiğimize göre
Ġloğlu oymağı 400 hane olup, bunlardan 47 hanesi 1865-1867 yıllarında bugünkü Türkoğlu ilçesine
zorunlu olarak iskân ettirilmiĢtir (Gökhan-Koç 2009: 1).
Eski Türkçe Dönemine ait kelimelerle bölgeden derlenen kelimelerin karĢılaĢtırmalı olarak
incelendiği bu çalıĢmada birçok kelimenin ses, Ģekil ve anlam bakımından değiĢmeden günümüze
kadar ulaĢtığı görülmüĢtür. Bölgeden derlediğimiz yaklaĢık 1000 kelimeden, 100 tanesi anlam,
köken ve yapısına göre sınıflandırılmıĢtır. Daha sonra bu kelimelerden 40 tanesinin Türkçenin
tarihi seyri içinde geliĢimi ve bugün Anadolu ağızlarındaki durumları verilmiĢtir.
A. Kelimelerin Anlamı, Kökeni ve Kelime Türleri
Bölgeden derlediğimiz kelimelerden 100 tanesi anlam, köken ve yapısına göre
incelenmiĢtir. Bu kelimelerden89 tanesi Türkçe kökenlidir. Bazı kelimelerin ise Türkçe olup
olmadığı tespit edilememiĢtir. Bu kelimelerin sayısı dokuz olup soru iĢaretiyle (?) gösterilmiĢtir.
Ayrıca incelenen kelimelerden biri Arapça, biri de Farsça kökenlidir. AĢağıdaki tabloda bu 100
kelime alfabetik olarak verilmiĢtir.
Kelime
Kökeni
İsim Fiil
Abara:
Küçük
çağlayan.
Su Türkçe
X
değirmenlerinde suyun basıncını
çoğaltmak için yapılan, büyük bir
huni Ģeklindeki hazne (DS 1993/I)
Adıbatasıca:
Domuz.
Bölgede Türkçe
X
domuz demek yasak olduğu için bu
ad kullanılır.
Alayı: Hepsi, tamamı.
Türkçe
X
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/13 Fall 2013
718
Fahri DAĞI
Anarya: Geri gitmek. Genellikle Türkçe
arabalar geri geri giderken kullanılır.
Antirik: Ġcat çıkarma.
(?)
X
Apaç: Bacak arası. Apaçı ayrıldı,
yere düĢtü.
Arsili: Tertemiz. Ardan geliyor
olmalıdır. Malatya‟da da aynı
anlamda kullanılmaktadır (Gülseren
2000).
Arisilli: Tamamını, hepsini yapma,
yergi için kullanır.
Bastık: Ġncirin kurutulmuĢu.
BaĢĢakçı: Bağ bozumundan sonra
geride kalanları toplayan kiĢi.
Bayak: Az önce, demin. Bölgede
hâlâ çok yaygın kullanılmaktadır.
Bazlama: Yufkanın kalını.
Bibi: Hala.
Biti: Az, Azıcık.
Börekene: BaĢa takılan Ģapka, börk.
Bülük: Erkeklik organı. Küçük
çocuklar için kullanılır.
Çelet: Yaramaz çocuk.
Çemkir-:
Saygısız insanların
konuĢma tarzı için söylenir.
Çepel: BulaĢık.
Cere: 1. Toprak testi. 2. Toprak küp.
Türkçe
X
Türkçe
X
(?)
X
Türkçe
Türkçe
X
X
Türkçe
X
Türkçe
Türkçe
Türkçe
Türkçe
Türkçe
X
X
X
X
X
Türkçe
Türkçe
X
X
X
Türkçe
X
(?) Farsça X
olabilir.
eĢek gibi Türkçe
X
çoğunlukla
Çılbır: At, öküz,
hayvanlara
takılan,
zincirden olan yular.
Çim-: Yıkanmak.
Çömçek: Tahta, bakır kaĢık.
Çör: Öksürmek.
Çöz: Koyun, keçi gibi hayvanların iç
yağı.
Dala-: Hayvanlar ve kötü kiĢiler
tarafından
saldırıya
uğramak.
Çocuğu köpek dalamış.
Dalan-: Kavga etmek için bahane
arayanlar için söylenir. O, dalanıp
duruyor.
Damdazlak: Çırılçıplak.
DeĢir-: Dilenmek, toplamak.
Dillikle-: Parmaklamak.
Dombalak at-: Takla atmak.
Döl: Genellikle erkek çocuklara
Türkçe
Türkçe
Türkçe
Türkçe
X
X
X
X
Türkçe
Türkçe
Türkçe
Türkçe
Türkçe
Türkçe
X
X
X
X
X
X
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/13 Fall 2013
Nur Dağı (Gavur Dağı) Platosunda Derlenen Bazı Yerel Kelimelerin Etimolojisi…
söylenir.
Dulda: Ev, ağaç, duvar gibi
nesnelerin gölge kısımları.
Ede: Erkek kardeĢ.
Eğrek:
Büyük
ve
küçükbaĢ
hayvanlar için yapılan gölgelik.
Eke: BilmiĢ, ukala. YaĢından büyük
söz söyleyen çocuk.
Elbiz: Örümcek ağı. . (DS 1972/V).
Kanamanın durdurulması için yaraya
tampon uygulamak için kullanılır.
Emlik:1. Emme yaĢındaki çocuk, 2.
Süt kuzusu ve oğlağı
Erkeç: Dört yaĢında erkek keçi.
Evrengeç: Ekmek piĢirirken ekmeği
çevirmek için kullanılan demir veya
uzun tahta. (DS 1972/VI).
Gabalak: OlmamıĢ meyve ve sebze.
Kabaktan geliyor.
Garbi: Batıdan esen nemli rüzgâr.
Nur Dağı (Gavur Dağı)‟ında yazın
serin esen rüzgâr.
Gerik: Ġncirin ham hâli (DS
1972/VI). Koruktan gelme.
Türkçe
X
Türkçe
Türkçe
X
X
Türkçe
X
Türkçe
X
Türkçe
X
Türkçe
Türkçe
X
X
Türkçe
X
Arapça
X
Türkçe (?)
Azeri
ağızlarında
gora, gura.
Orta Türkçe
döneminde
koruğa
Ģeklinde
olup, kökeni
bilinmemekt
edir
(Eren
1999: 253).
yemek. Türkçe
X
Gevilcen:
Bir
Ģeyi
Gevelemek.
GıĢĢık: KarıĢıklık. Saçları gışşık gibi
olmuş.
Hıllangaç: Salıncak.
KabiĢ: Kabak.
Kalın: BaĢlık parası, çeyiz.
Kele: kadınlar arasında kullanılan
seslenme edatı.
Kıngılıkıç: Tahterevalli, dönme
dolap Ģeklinde olanları da vardır.
KırtıĢ: Yüzdeki kırıĢıklık.
Kirtik: Pek az, azıcık, bir parça.
Kösüre: Kesici araçları bilemeye
yarayan bir çeĢit taĢ, bileği taĢı.
Türkçe
X
Türkçe
Türkçe
Türkçe
Türkçe
X
X
X
X
Türkçe
X
Türkçe
Türkçe
Türkçe
X
X
X
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/13 Fall 2013
719
720
Fahri DAĞI
Kundalız:
Pantolonunun
bacak
arasını sürekli sökülenlere denir.
Kuzlaçı: Gebe büyük ve küçükbaĢ
hayvan. Kuzulamaktan gelmektedir.
Kürtün: EĢek, katır gibi yük
hayvanlarına
vurulan
samansız
semer.
Okuntu:
Düğüne
davet
için
gönderilen hediye.
Omça: Çam kütüğü.
Öğür: EğitilmiĢ hayvan.
Ök: Anne, eli yanan kiĢilerin
söylediği bir ünlem.
Örk: Hayvanın ayağına bağlanan ip.
Ötürük: Ġshal olmak.
Pus-: 1. Sinmek. 2. Korkmak. 3. Bir
Ģeyi kendine siper edip saklanmak.
Püsük: Kedi.
Sası: BozulmuĢ, kokmuĢ.
Satır: Su taĢıma kabı.
Sırkıntı: 1.Yoğurt, pekmez, su gibi
sıvıların kaplarından sızan son
damlalar, sızıntı. 2.Sıvıların kapta
bıraktığı tortu.
Sin-: 1. Kendini göstermemek için
büzülmek, saklanmak, pusmak. 2.
Korku, yılgınlık vb. sebeplerle
konuĢmamak, hareket etmemek veya
tepki göstermemek.
Soğukluk: Semizotu.
Soku:
Buğday
dövmek
için
kullanılan çukur taĢ.
ġor: Dedikodu, laf.
Sömelek: Çocuk kundağı.
Süksün: Ense.
Süvük: Dam saçağı.
ġeĢ: Tülbent.
ġiĢik: Kuzulama dönemine girmiĢ ya
da doğurmuĢ sütlü koyun.
TaĢkala: KarıĢıklık, telaĢ.
Toyga/Tolga: Ayran ve dövmeyle
yapılan çorba.
Tum-: Suya salmak.
Tuman: Don.
Tohoh: ġaĢırma edatı. Beceriksiz
birinin yapamayacağı biri iĢe
Türkçe
X
Türkçe
X
Türkçe
X
Türkçe
X
Türkçe
Türkçe
Türkçe
X
X
X
Türkçe
Türkçe
Türkçe
X
X
Türkçe
Türkçe
(?)
Türkçe
X
X
X
X
Türkçe
Türkçe
Türkçe
X
X
X
(?)
Farsça X
olabilir.
Türkçe
X
Türkçe
X
(?)
Farsça
Türkçe
X
X
X
Türkçe
Türkçe
X
X
Türkçe
Türkçe
Türkçe
X
X
X
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/13 Fall 2013
Nur Dağı (Gavur Dağı) Platosunda Derlenen Bazı Yerel Kelimelerin Etimolojisi…
kalkıĢmasını eleĢtirmek amacıyla
söylenen bir ünlem.
Uç uç: ÜĢüyünce söylenen bir edat.
Ujlukla-: Ġğneyi ipliğe takmak. Uç
kelimesinden
gelmektedir
(DS
1979/XI),
Sayrı: Hastalık
Üt-:1. Oyunda kazanmak, 2. Koyun,
keçi, sığırın baĢını kızgın saçla
dağlamak.
Yağır: Yara.
Yağlık: Mendil, havlu, baĢörtüsü.
Yakağan: Isırdığı zaman çok acı
veren çok küçük bir sinek.
Yapağı: Saçın, yünün karıĢması.
Yazı: Ova, düzlük, düz.
Yeğ: Ġyi.
Yeğni: Hafif.
Yolağın ağzı: Kapının önü.
Yorganın ibiği: Yorganın köĢesi.
Yörep: YokuĢ.
Yu-: Yıkamak
YumuĢ: ĠĢ buyurma.
Yülek: KeskinleĢtirmek.
Yülü-: TıraĢ etmek.
Zınar-: Oyun bozucu.
Zırlıkı: Deli gibi, densiz, dengesiz
kiĢi.
Türkçe
Türkçe
X
Türkçe
Türkçe
X
Türkçe
Türkçe
Türkçe
X
X
X
Türkçe
Türkçe
Türkçe
Türkçe
Türkçe
Türkçe
Türkçe
Türkçe
Türkçe
Türkçe
Türkçe
(?) Arapça
(?) Kökenini
bilinmiyor.
Türkçe
olabilir.
Yansıma bir
kelime
olduğunu
düĢünüyoruz.
X
X
X
X
X
X
X
X
721
X
X
X
X
X
X
X
B. Bazı Yerel Kelimelerin İncelenmesi
Bu bölümde incelenen 40 kelimenin tamamı Türkçe olup, kaynaklardan tespit edildiği
kadarıyla kelimelerin tarihi geliĢimi ve kullanıldığı bölgeler verilmeye çalıĢılmıĢtır. Türk inanç
sisteminde üç, yedi, dokuz gibi sayılarının yanında 40 sayısı da kutsanmaktadır. Eski çağlardan
itibaren Türkler 40 sayısına kutsiyet atfetmiĢ, Ġslam‟a girdikten sonra da bu kutsallık değiĢmeden
günümüze kadar ulaĢmıĢtır. Alevî BektaĢî geleneğinde “Kırklar Meclisi”ne Hz. Ali baĢkanlık
etmektedir. Kısaca söylemek gerekirse kırk sayısı, doğumdan ölüm sonrasına kadar Türk
halkbiliminde önemli bir yere sahiptir. Ayrıca destan, halk hikâyesi, masal, efsane gibi halk
anlatılarında da kırk sayısı sıkça geçmekte; olgunluğu, sınamayı, sabrı, baĢarıya ulaĢma gibi
unsurları kapsayarak kutu simgelemektedir.
Bölge ağzındaki kelimelerin tarihi geliĢimini ve günümüzdeki durumlarını gösterirken
müracaat ettiğimiz kaynaklar, Orhun Abideleri, Divanü Lûgati‟t Türk, Kutadgu Bilig, Dede Korkut
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/13 Fall 2013
722
Fahri DAĞI
Kitabı, Türkiye‟de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü, Tarama Sözlüğü, Türkçe Sözlük, OsmanlıcaTürkçe Sözlük ve bazı etimolojik sözlüklerdir.
1. Abara:Küçük çağlayan. Suyun taşkın hâli. apar- fiililin ses değiĢikliğine uğramıĢ hâli.
Derleme Sözlüğü‟nde anlamı: Yıkamak, temizlemek. Su değirmenlerinde suyun basıncını
çoğaltmak için yapılan, büyük bir huni şeklindeki hazne. Tokat Zile; KahramanmaraĢ AfĢin,
Elbistan, Göksu; Hatay Dörtyol; Sivas Çepni, Gemerek; Yozgat GökçekıĢla, Osmaniye Bahçe (DS
1993/I: 10). Yeni Tarama Sözlüğü‟nde aparmak: Götürmek, alıp götürmek (TS 1983: 11) olarak
verilmiĢtir.
2. Anarya: Yön bildiren bu kelime bölgede geri, arka anlamlarında kullanılmaktadır.
Anarya gel. Eski Türkçedeki anar: ona, onlara (Tekin: 2008: 122) / angaru: ona doğru, ona karşı
(Ergin 2006: 103); anğa/anğar: ona (KâĢgarlı Mahmud 2006/IV: 25) kelimesinden geldiği
düĢülebilir. Ayrıca DLT‟de naru: bir taraf, yan, bir yana; nere, nereye Ģeklide de görülmektedir
(KâĢgarlı Mahmud 2006/IV: 418). Dede Korkut‟ta kelime anaru (Ergin 2008:77; Gökyay 2007:
23)Ģeklindedir. Gökyay kelimenin anlamını: Öte, Öteye; bir şeyin cephesi ön kısmı olarak açıklar
(Gökyay 2007: 213).Derleme Sözlüğünde anarı: 1. itibaren, -den beri (yer ve zaman hkk.), 2.-den
doğru, yönünden, tarafından, 4. karşı taraf, karşı yaka, 5.öteye, öte taraf, öte (DS/I 1993:252);
TS‟de anaru (anarı): öte, ileriye doğru, o bir taraf (TS 1983: 9) Ģeklinde verilmiĢtir. Aysu Ata
Derleme Sözlüğü’nde Geçen En Eski Türkçe Kelimeler adlı çalıĢmasında konuya değinmiĢtir (Ata
2000: 76).
3. Bayak:Az önce, demin. Eski Türkçe döneminden itibaren görülmektedir. DLT‟de baya
Ģeklinde geçmekte olup anlamı az önce olarak verilmiĢtir (KâĢgarlı Mahmud 2006/IV:76). Ayrıca
kelime Divan‟da baya-ok Ģeklinde olup, iki kelimenin kaynaĢmasından oluĢmuĢtur (Sertkaya 2006:
124). Kelimenin eski Türkçedeki Ģekil ve anlam olarak değiĢmeden gelmesi dikkat çekicidir.
Sertkaya, kelimenin eski Uygur metinlerinde baya-kınya Ģeklinde geçtiğini bildirerek anlamın da az
önce olduğunu söyler (Sertkaya 2006: 124). Orta Türkçe döneminde bayağı Ģeklinde görülen
kelimenin anlamı değiĢmemiĢtir (Eyuboğlu 2000: 78; Kanar 2005: 101). Dede Korkut‟ta baya ve
bayak Ģeklilerinde iki kullanıĢı vardır (Egin 2008: 41; Gökyay 2007: 23). Gökyay kelimeyi Ģu
Ģekilde açıklar: Anadil. Azerbaycan. Radloff. Söz.demin, biraz önce, eskiden, geçenlerde (Gökyay
2007: 229).
Kelime, ağızlarda da demin, az önce, şimdi (DS 1965/II: 576; TS 1983: 28) anlamlarında
kullanılmaktadır. Balıkesir Karacalar, MustafakemalpaĢa; Bursa Akyazı ve çevresi; Sakarya Tosya;
Kastamonu ÇerkeĢ Kayadibi; Çorum Ġskilip; Samsun Vezirköprü; Amasya Akyazı ve çevresi,
Lâdik; Tokat Niksar, Erbaa, Çayır, Zile ve çevresi; Ordu Ünye, Sarıca, Gölköy; Giresun
ġebinkarahisar; Tirebolu ve köyleri, Trabzon; KırĢehir; Erzurum Pasinler; Erzincan Refahiye ve
çevresi; Bitlis Ahlât; Diyarbakır; Malatya Gözene; Antalya Serik ve çevresi; Kilis; ġanlıurfa
Halfeti; KahramanmaraĢ Elbistan, Göksu ve köyleri; Reyhanlı ve Amik ovası Türkmenleri; Hatay
Yayladağı, Erzin, Dörtyol; Sivas Yıldızeli, Kangal; Ankara Bala, ġereflikoçhisar; KırĢehir; Kayseri
AvĢar, PınarbaĢı, Develi, Hisarcık; Konya Doğanbeyli; Osmaniye Kadirli, Kozan, Bahçe (DS
1965/II: 576).TS‟de de demin, az önce, şimdi (TS 1983: 28) olarak verilmiĢtir).
4. Bazlama:Saçta pişirilen yufkadan kalın ekmek. Dede Korkut‟ta bazlamaç (Ergin 2008:
76; Gökyay 2007: 22) Ģeklindedir. Gökyay kelimenin Türkçe olduğunu söyledikten sonra maddeyi
çeĢitli yönleriyle açıklar (Gökyay 2007: 230). Anadolu‟da oldukça yaygın bir kullanılıĢı vardır (DS
1965/II: 578-579; TS 1983: 29). Eren kelimenin anlamını: 1. Şaç ekmeği, pide; 2. Tatlısı bol kalın
gözleme olarak vermiĢtir (Eren 1999: 45).
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/13 Fall 2013
Nur Dağı (Gavur Dağı) Platosunda Derlenen Bazı Yerel Kelimelerin Etimolojisi…
723
5. Çelet:Şımarık, hırçın, atılgan, haylaz çocuk. Ağızlarda da aynı anlamdadır (DS 1968/III:
1122). Kilis; KahramanmaraĢ Göksun; Hatay Reyhanlı ve Amikovası Türkmenleri; Ankara
Kızılcahamam; Adana; Edirne (DS 1968/III: 1122). Yeni Tarama Sözlüğü‟nde tespit edilememiĢtir.
6. Çepel:Bulaşık, yemeğin tabakta ve kazanda kalan kısmı.Eski Türkçedeki Çalpak: kir,
pis‟ten türemiĢ olabilir (KâĢgarlı Mahmud 2006/IV: 133). Derleme Sözlüğü‟nde çamur, pislik,
bulaşık, kir olarak açılanmıĢtır(DS 1968/III; Eren 1999: 85; OkumuĢ 2006: 182). Hasan Eren
kelimenin kökünün çöpten geldiğini söylemektedir (Eren 1999: 85). Burdur Kozluca; Aydın
KuĢadası; Ġzmir ÇeĢme; Balıkesir Susurluk; Çanakkale; Bursa MustafakemalpaĢa; Kütahya
AltıntaĢ; EskiĢehir Sivrihisar; Kocaeli Kandıra; Sakarya Akyazı; Düzce; Kastamonu Ġnebolu;
Çankırı Saray; Samsun; Diyarbakır; Kilis; Yozgat SolakuĢağı; Ankara ġereflikoçhisar, Polatlı;
Niğde; Konya Ereğli; Adana Karaisalı; Ġçel Tarsus; Muğla Yerkesik; Tokat ġarköy (DS 1968/III:
1141). TS çepel: 1. Kirli, pis, mundar. 2. Pislik. 3. Balaklık (TS 1983: 53).
7. Çılbır: At, öküz, eşek gibi hayvanlara takılan, çoğunlukla zincirden olan yular. Orta
Türkçe Döneminden beri takip edilebilen bir kelimedir. Dede Korkut‟ta da geçen bu kelime zincir,
atın zincirden yular sapı (Gökyay 2007: 257) olarak açıklanmıĢtır. DS‟de çılbır: 1. Hayvanların
yular başlığının çene altındaki halkasına bağlanan ip veya takılan zincir. (DS 1968/III); TS‟de
Yular, yular sapı (TS 1983: 83).
8. Çomça:Bakırdan ve tahtadan yapılmış tahta kaşık.Çömçe, Susak. DLT‟de Çöçe: kepçe
Ģeklinde geçmektedir (KâĢgarlı Mahmud 2006/I: 417). Bugün hemen hemen tüm Türk lehçelerinde
görülen bu kelime eski Kıpçakça‟da da çömçe Ģekilinde görülmektedir (Eren 1999: 99). Ağızlarda
Çomça: Kepçe, büyük tahta kaşık. Çankırı KurĢunlu; Maruf; Samsun, Ankara Kızılcahamam (DS
1968/III: 1266). TS‟de çam kütüğü (TS 1983: 58).
9. Çöz: Koyun, keçi gibi hayvanların iç yağı, bumbar yağı. Türkmencede iç yağı, karın
yağı anlamlarına gelmektedir (Eren 1999: 101). Bağırsak, bumbar. Isparta Eğridir ve köyleri;
Denizli Sarayköy; Manisa; Tokat, EskiĢehir; Samsun ÇarĢamba; Hatay Antakya; Niğde Bor; Konya
Ermenek ve Köyleri; Osmaniye Kadirli, Bahçe; Ġçel Anamur; Ġzmir ÖdemiĢ; Manisa; Balıkesir
Susurluk; Amasya; Ordu; Gaziantep; Kayseri PınarabaĢı AvĢar aĢiretleri ve köyleri; Niğde Bor;
Konya; Ġçel Silifke (DS 1968/III:1299). İşkembe ve bağırsağı kaplayan yağ tabakası (TS 1986:
59).
10.Dombalak at-:Takla atmak. Anadolu ağızlarında çeĢitli çekileri vardır (DS 1969/IV:
1550). Hasan Eren dombalak kelimesinin top‟tan geldiğini bildirmektedir (Eren 1999: 118).
11. Dulda:Ev, ağaç, duvar gibi nesnelerin gölge kısımları. Derleme Sözlüğü‟nde de anlamı
buna yakın verilmiĢtir: Yağmur, güneş ve rüzgârın etki yapamadığı gizli, kuytu yer, kenar,
saklanılacak yer, ağaç, bina gölgesi, gölge (DS 1969/IV: 1596-1597; Türkçe Sözlük 2005: 575;
Gökhan-Koç 2009: 317). TS dulda (dalda): Saye, himaye (TS 1983: 73).
12. Eğrek:Büyük ve küçükbaş hayvanlar için yapılan gölgelik. Hayvanların yazın öğle
sıcağında toplanıp dinlendikleri yer. (DS 1972/V: 1682; OkumuĢ 2006:184). TS egrek: 1. Su
toplanan yer. 2. Sürü hayvanlarının dinlendiği gölge yer (TS 1986: 78).
13. Eke:Bilmiş, ukala. Eski Türkçede büyük kız kardeş anlamına gelmektedir (KâĢgarlı
Mahmud 2006/I: 86). Bu kelimeden türediği anlaĢılan ekeç: akıllı küçük kız, büyüklük eseri
gösteren küçük kız (KâĢgarlı Mahmud 2006/I: 52). Yaşı küçük olduğu halde sözleri ve işi büyük
olan çocuk (DS 1972/V: 1692-1693). TS‟de tesbit edilememiĢtir.
14. Elbiz:Örümcek ağı (DS 1972/V: 1704). Bölgede kanamanın durdurulması için yaraya
tampon uygulamak için kullanılır. El ve bez kelimelerinden oluĢan birleĢik bir isimdir.TS‟de tesbit
edilememiĢtir.
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/13 Fall 2013
724
Fahri DAĞI
15. Evrengeç: Ekmek piĢirirken ekmeği çevirmek için kullanılan demir veya tahta araç.
Eski Türkçede ewürgen: evirip çevirmek (KâĢgarlı Mahmud 2006/IV: 208-209) Ģeklinde
gördüğümüz bu kelime bölgede canlı bir Ģekilde yaĢamaktadır. Ağızlarda da anlamı ayındır (DS
1972/IV).TS‟de tesbit edilememiĢtir.
16. Gevilcen: Ateş karşısında fazla ısınmaktan yüz, el ve bacaklarda meydana gelen
kırmızı benekler (DS 1972/VI: 2011–2012; TS 1986: 93).
17. Kabiş (Kabış): 1.Boynuzu çıkmayan küçükbaş ya da büyükbaş hayvan. 2.
Kel.Kabakkelimesiyle ses ve anlam iliĢiklisi vardır.. DLT‟de kabak(g) Ģeklinde görülmektedir
(KâĢgarlı Mahmud 2006/I: 382). Kabak Kelimesi eski Türkçeden beri görülen Türkçe kökenli bir
kelimedir (Eren 1999: 276). Ayrıca Tonyukuk Yazıtı‟nda kabış- Ģeklinde geçen bu fiil
1.toplanmak bir araya gelmek, 2. politik ve askeri ittifak yapmak mânâlarına gelmektedir (User
2010: 365). TS‟de tesbit edilememiĢtir.
18. Kalın: Başlık parası, çeyiz. Eski Türkçeden beri bütün Türk lehçelerinde görülen bir
kelimedir. Orhun Yazıtlarında kalın: mal, servet, kalın, çeyiz (Tekin 2008: 146; Ergin 2006: 117).
DLT‟de kalınğ: öncü mihir olarak verilen çeyiz (KâĢgarlı Mahmud 2006/I: 382). Ağızlarda da
anlamı aynıdır(DS 1982/XII: 4530). Kalın kelimesi Elazığ ve Diyarbakır‟da da baĢlık parası olarak
kullanılmaktadır (Gülensoy-Buran 1994; Erten 1994). Nikâhta kız tarafına verilen ağırlık, para,
başlık (TS 1983: 123).
19. Kele kele: 1. Ayol, hey, yahu anlamında ünlem. 2.Kız ya da kadın çığırma ünlemi. (DS
1975/VIII: 2725). Orhun Yazıtları ve DLT‟de görülen kel- (gel-) fillinden türemiĢ olabilir (?)
(Tekin, 2008: 149; Ergin 2006: 118 KâĢgarlı Mahmud 2006/I 2006: 26).
20.Kırtış: İnsan yüzünde oluşan kırışıklıklar. Eski Türkçede de kırtış Ģeklinde olup yüz
rengi, yüz,deri, ten,renk anlamına gelmektedir (KâĢgarlı Mahmud 2006/I: 460; Yusuf Has Hacib
2008: 538).Yüzü, boynu buruşuk adam (DS 1975/VIII: 2978).
21. Kirtik:Pek az, azıcık, bir parça: Bir kirtik ekmek ver. Eski Türkçeden beri görülen
kertik kelimesinden gelmektedir (KâĢgarlı Mahmud 2006/I: 478). Isparta Tahtacı; Çorum
Mezitözü; Ordu; Giresun; Malatya Hekimhan; Kayseri Bünyan (DS 1982/XII: 4561).
22. Kürtün: Eşek, katır gibi yük hayvanlarına vurulan samansız semer, otla doldurulmuş
palan (Türkçe Sözlük 2005:1287; DS 1975/VIII: 3046–3047; TS 1983: 151). Hasan Eren
kelimenin eski Kıpçakçada da kürtün Ģeklinde olduğunu söylemektedir (Eren 1999: 276).
23. Öğür: DLT‟de ögür Ģeklinde olup; koyun, deve, geyik gibi hayvanların toplu halde
bulunması, bunların sürüsü, bölük anlamına gelmektedir (KâĢgarlı Mahmud 2006/III: 6). 1. Göğüs.
2. Aynı yaşta olanlar, yaşıt. 3. Arkadaş, dost, eş. 4. Birbirine benzeyen, aynı türden olan. 5.
Birbirinden ayrılmayan, birbirine alışık, yakın (insan ya da hayvan). 6. Yoldaş, arkadaş. (DS
1977/IX: 3321). Eş, birbirine alışmış olan (TS 1986: 167).
24. Ök:Anne. Bölgede, eli yanan kiĢiler, o anda acılarını ifade etmek için ök ök derler. Ġlk
yazılı kaynaklarımız olan Orhun Abidelerinde gördüğümüz ög kelimesinin anlamı: anne/üvey
annedir (Tekin 2008: 162; Ergin 2006: 126). Ayrıca ök eski Türkçede kuvvetlendirme edatı; kendi,
bizzat anlamına gelmektedir (Ergin 2006: 126). DLT‟de de ök: akıl ve anlayış; kendi olarak
veriliĢtir(KâĢgarlı Mahmud 2006/IV: 453). ). Akıl, hatır, zihin (TS 1983: 166).Eski Türkçeden
günümüze kadar hem anlamını hem de Ģeklini koruyan bu kelime, Türkiye‟nin çeĢitli bölgelerinde
anne mânâsındadır. Kütahya; Sinop Boyabat; Samsun; Ardahan Göle; KırĢehir; ġanlıurfa Harran;
Sivas ġarkıĢla; Niğde Bor; Mersin Ayvageldi (DS 1977/IX: 3324
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/13 Fall 2013
Nur Dağı (Gavur Dağı) Platosunda Derlenen Bazı Yerel Kelimelerin Etimolojisi…
725
25. Örk:Hayvanın ayağına bağlanan ip. Eski Türkçe„de örk (KâĢgarlı Mahmud 2006/I:
43; TS 1983: 169) Ģeklinde gördüğümüz bu kelime Türkmencede de örk Ģeklindedir (Eren 1999:
317). Karaman ve çevresinde örük olarak görmekteyiz (Sakaoğlu 2012: 274).
26. Püsük: Kedi. Ağızlarda çokça rastlanan bir kelimedir. (DS 1977/IX). Eski Türkçedeki
püsüğ: pusudan (KâĢgarlı Mahmud 2006/IV: 476) geliyor olabilir. Kedilerin pusması. Pisi,büsük,
Pisik, Püsük: Kedi (1983: 173).
27. Sası:Bozulmuş, kokmuş. DLT‟de kelimenin anlamı kokmuş olarak verilmiĢtir (KâĢgarlı
Mahmud 2008/I: 372). Dede Korku‟ta, Yidi bin kaftanınun adı yırtuhlu yarımından kara saçlu sası
dinlü din düşmeni alaca atlu kâfir bindi Ģeklinde geçmektedir (Ergun 2008: 96). Kokmuş,
bayatlamış (DS 1978/X); 1. Fena, murdar. 2. Pis kokulu (TS 1983: 181).
28. Sırkıntı: 1.Yoğurt, pekmez, su gibi sıvıların kaplarından sızan son damlalar, sızıntı.
2.Sıvıların kapta bıraktığı tortu. 3.Kocamış erkeğin son çocuğu. (DS 1978/X: 3617). Bölgede bir
ailenin lakabı olarak kullanılmaktadır. Sırkıntılı aĢiretine bağlı küçük bir kol Ġslâhiye‟nin FevzipaĢa
beldesinde yaĢamaktadır. Nuran Dağı‟dan öğrendiğimize göre babasına Sırkıntı ÖkkeĢ, büyük
babasına Sırkıntı Ahmet, büyükbabasının babasına ise Sırkıntı Mustafa derlermiĢ. Yazılı
kaynaklarda ilk olarak 16. yüzyılda karĢılaĢtığımız Sırkıntlı aĢireti 1965-1866 yıllarında yapılan
zorunlu iskâna kadar Suriye ve Çukurova bölgelerinde göçebe olarak yaĢayan büyük bir Türkmen
aĢiretidir (Sümer 1999: 286; Halaçoglu1973: 3–5; Yıldırım 2006: 14).
29. Sin-: Derleme yaptığımız bölgede, çekinmek, korkmak anlamında kullanılır. Erzurum
ağzında da kelime sin-: gizlenmek; saklanmak anlamlarına gelmektedir (Gemalmaz 1995). Eski
Türkçe döneminden itibaren görülen kelime DLT‟de sinğ biçiminde görülmektedir: sinmek,
hazmedilmek; işlemek, girmek; saklanmak, sahibine sormadan bir yere girip sinmek (KâĢgarlı
Mahmud 2006/III: 391). Gizlenmek, saklanmak (DS 1982/XII).
30. Şişik: Kuzulama dönemine girmiş ya da doğurmuş sütlü koyun (DS 1978/X: 3789).
ġiĢek‟ten gelmektedir. Şişek: İki yaşında koyun (TS 1983: 198).
31. Toyga: Yoğurt ve döğme denilen kabuğu çıkarılmış buğdayla yapılan yemek.Yoğurtlu
pirinç, buğday ya da bulgur çorbası (DS 1978/X: 3975). Eski Türkçedeki toy-: doymak (KâĢgarlı
Mahmud 2006/III: 244) fillinden yapılmıĢ yemek adı. Toyka: Ziyafet vermek, yedirip içirmek,
ağırlamak (TS 1983: 211). Toy-: Doymak (DLT 2006/IV: 642) fiilinden türemiĢtir.
32. Tum-:Suya batmak, dalmak. (DS 1978/X: 3991) Suda görülmeyecek şekilde olmak
Eski Türkçedeki tun-: kapanmak, tıkanmak, bulutlanmak fiilinden geliyor olabilir (?) (KâĢgarlı
Mahmud 2006/III: 137; Yusuf Has Hacib 2008: 1278).
33. Üt-: Bölgede kelime iki anlamda kullanılmaktadır. 1.Çocuklar oyun oynarken üttüm,
yuttum derler. 2. Koyun, keçi gibi hayvanların kıllarını yakmak. Eski Türkçede üt: kıl yakmak ve
ütüş: bir çeşit çocuk oyunu; oyunda ütme yutma Ģeklileri görülmektedir (KâĢgarlı Mahmud
2006/IV: 719). Oyunda, kumarda kazanmak (DS 1979/XI: 4079; TS 1983: 225).
34. Yağrı: Sırt, sırtın yan tarafı. DLT‟de yağrınla- Ģeklinde ve yan, sırt mânâlarına
gelmektedir (KâĢgarlı Mahmud 2006/III: 343). 1. Hayvanların sırtında çıkan yara. 2. Sırt yaraları
(hayvanların) (TS 1983: 20) 1. Yük ve binek hayvanının sırtında, eğer ve semerin açtığı yara. 2.Sırt
(DS 1979/XI: 4119).
35. Yazı: Yörede Ova, düzlük, düz mânâsına gelmektedir. Orhun Yazıtlarında yazı: ova,
step Ģeklindedir (Tekin 2008: 187; Ergin 2006: 139:). KâĢgarlı Mahmud kelimeyi yazı: kır, ova,
boĢ ve açık yer, boĢluk, açıklık, alan olarak açıklar (KâĢgarlı Mahmud 2006/IV: 765). Türkiye‟nin
çeĢitli yerlerinde de yazı kelimesi aynı anlamda kullanılmaktadır (DS 1979/XI: 4216). Ova, sahra
ıssız kır (1983: 240).
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/13 Fall 2013
726
Fahri DAĞI
36. Yeğ: İyi. Bilge Kağan yazıtında yeg: daha iyi Ģeklinde gördüğümüz bu kelime anlam ve
Ģekil değiĢikliğine uğramadan günümüze kadar gelmiĢtir (Tekin 2008: 187). DLT‟de de yeg
Ģeklinde görülen kelime: yeğ, üstün, daha iyi, iyi, hayırlı (KâĢgarlı Mahmud 2006/I: 59); Dede
Korkut‟ta da iyi, daha iyi, üstün, müraccah, mükemmel anlamlarına gelmektedir (Gökyay 2007:
445). Anadolu ağızlarında Ģekil ve anlam olarak bir değiĢiklik yoktur (DS 1979/XI: 4221). Yeg
(Yig): 1. Daha iyi, üstün. 2. Kuvvetli, şiddetli (TS 1983: 245).
37. Yeğni:Hafif. Dede Korku‟ta, Erün ağrısın yiynisin at bilür (Ergin 2008: 75) Ģeklinde
olup ağır olmayanhafif, yünül anlamlarına gelmektedir (Gökyay 2007: 450;DS 1979/XI: 4323).
38. Yumuş:İstekte bulunmak, hizmet etmesini istemek. Eski Türkçede Yumuş: hizmet,
vazife; elçilik, iki ve ikiden artık kimse arasında elçilik (KâĢgarlı Mahmud 2006/III: 12). Kutadgu
Bilig‟te de kelime hizmet, vazife anlamına gelmektedir (Yusuf Has Hacib 2008: 484).Dede
Korkut‟ta hizmet, iş (Gökyay 2007: 456; Özsoy 2006: 419). İş, hizmet buyruğu, görev, ödev (DS
1979/XI: 4367; TS 1983: 252; Sakaoğlu 2012: 275). Hemen hemen tüm Türk lehçelerinde görülen
bu kelime Türkmencede yumuş: iş, hizmet, ödev; Kazan Tatar Türkçesinde yomış; BaĢkurt
Türkçesinde yomış; Kazak Türkçesinde jumıs; Kırgız Türkçesinde cumuş; Kara Kalpak
Türkçesinde Jumıs; Özbek Türkçesinde yumuş; Tuva Türkçesinde çımış; ÇuvaĢ Türkçesinde
samal. Eski Kıpçak Türkçesinde yumuş (Eren 1999: 459).
39. Yüleği: Ustura, keskinlik DLT‟de yüligü Ģeklinde gördüğümüz bu kelime saç tıraş
eden ustura anlamına gelmektedir (KâĢgarlı Mahmud 2006/III: 90). Ağızlarda da sıkça
görülmektedir (DS 1979/XI: 4329).
40. Yülü-:Tıraş etmek. DLT‟te yüli: yülümek, traş etmek (KâĢgarlı Mahmud 2006/III: 90).
KB‟de yülüg: saçı sakalı düzgün. Günümüze kadar anlamı ve Ģekil değiĢmeden gelmiĢtir. Derleme
Sözlüğü‟nde de aynı anlamda kullanılmıĢtır: Tıraş etmek, kazımak (DS 1979/XI: 4345; TS 1983:
254).
Sonuç
YaklaĢık bin yıldan beri Türk yurdu olan Nur Dağı (Gâvur Dağı) platosu, bir yandan siyasî
ve iktisadî çatıĢmalara sahne olurken diğer yandan Anadolu‟nun Orta Doğuya açılan kapısıdır.
Buna rağmen, saf ve duru bir Türkçeye ev sahipliği yapmaktadır.
Bölgeden derlenen kelimelerin Eski Türkçeyle mukayesesinin yapıldığı bu çalıĢmanın
neticesinde birçok kelimenin ses, Ģekil ve anlam bakımından Eski Türkçedeki durumunu koruduğu
tespit edilmiĢtir. Yaptığımız sınırlı çalıĢmaya rağmen Abara, bayak, börekene, çepel, çomça,
dombalak, eğrek, eke, evrengeç, kabiş, kalın, kesire, öğür, ök, örk, sin-, şişik, toyga, tum-, yağrı,
yazı, yeğ, yül, yumuş gibi birçok kelimenin sözlü kültürde hiç değiĢmeden günümüze kadar ulaĢtığı
görülmüĢtür.
Türkistan‟dan binlerce kilometre uzakta ve yaklaĢık 1000 yıl gibi uzun bir süre bölgede
yaĢayan konargöçer Türklerin, bu zaman zarfında küçük birkaç ses ve Ģekil değiĢikliği dıĢında
dillerini muhafaza etmeleri Türk dilinin gücünün en büyük göstergesidir. Türk milleti,
kültürünüMehmet Kaplan‟ın da dediği gibi “dil kabı”na koyarak yerden yere ve nesilden nesile
hiçbir Ģey kaybetmeden nakletmiĢtir.
KâĢgarlı Mahmud‟un yaklaĢık 950 yıl önce, ileri düzeyde bir dil bilimci hassasiyeti ile
yazdığı Divanü Lûgati‟t Türk‟le ağızlarda yapılacak mukayeseli çalıĢmalar, eski Türkçenin
Anadolu sahasında çok canlı bir Ģekilde yaĢadığını ortaya koyacaktır. Anadolu‟nun küçük bir
kasabasına giderek yöre halkıyla konuĢanlar, Türk milletinin ve Türkçenin köklü ve canlı bir
Ģekilde yaĢadığını göreceklerdir. Türk milletinin ve Türkçenin inkâr edilmeye çalıĢıldığı
bugünlerde en güzel cevabı yine Türkçe verecektir.
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/13 Fall 2013
Nur Dağı (Gavur Dağı) Platosunda Derlenen Bazı Yerel Kelimelerin Etimolojisi…
727
KISALTMALAR
DLT: Divanü Lûgati‟t Türk
DS: Türkiye‟de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü
KB: Kutadgu Bilig
TS: Yeni Tarama Sözlüğü
KAYNAKÇA
ATA, Aysun (2000). Derleme Sözlüğü’nde Geçen En Eski Türkçe Kelimeler, Ankara: Türkoloji
Dergisi, C.XIII, S.1, s. 67-99.
EREN, Hasan (1999). Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğü, Ankara: Bizim Büro Basım Evi.
ERGĠN, Muharrem (2006). Orhun Abideleri, Ġstanbul: Boğaziçi Yayınları.
ERGĠN, Muharrem (2008). Dede Korkut Kitabı-1, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
ERTEN, Münir (1994). Diyarbakır Ağzı, Ġnceleme-Metinler-Sözlük, Ankara: Türk Dil Kurumu
Yayınları.
EYUPOĞLU, Ġsmet Zeki (2004). Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğü, Ġstanbul: Sosyal Yayınları.
GEMALMAZ, Efrasiyap (1995). Erzurum Ġli Ağızları, Ġnceleme-Metinler-Sözlük ve Dizinler I-III,
Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
GÖKHAN, Ġlyas, Kemalettin Koç (2009). Tarihi Coğrafyası ve Kültürüyle Türkoğlu, Ankara:
Öncübasımevi.
GÖKYAY, Orhan ġaik (2007). Dedem Korkudun Kitabı, Ġstanbul: Kabalcı Yayınevi.
GÜLENSOY, Tuncer-Ahmet Buran (1994). Elâzığ Yöresi Ağızlarından Derlemeler, Ankara: Türk
Dil Kurumu Yayınları.
GÜLSEREN, Cemil (2000). Malatya Ġli Ağızları, Ġnceleme - Metinler - Sözlük ve Dizinler,
Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
HALAÇOĞLU, Yusuf (1973). Fırka-İslâhiye ve Yapmış Olduğu İskân, Tarih Dergisi, S. 27, s. 1–
20.
http://www.islahiye.gov.tr/tarih.asp
KANAR, Mehmet (2005). Etimolojik Osmanlı Türkçesi Sözlüğü, Ġstanbul: Derin Yayınları.
KÂġGARLI Mahmud (2006). Divanü Lûgat-it-Türk I-IV, (çev. Besim Atalay), Ankara: Türk Dil
Kurumu Yayınları.
OKUMUġ, Mustafa (2006). Beyoğlu Beldesi, KahramanmaraĢ: Sakınmaz Ofset.
ÖZSOY, Bekir Sami (2006). Dede Korkut Kitabı, Ankara: Akçağ Yayınları.
SAKAOĞLU, Saim (2012). Konya Ağzı Üzerine AraĢtırmalar, Konya: Kömen Yayınları.
SERTKAYA, Osman Fikri (2006). Dede Korkut Kitabı Dresden Nüshasının “GiriĢ” Bölümü,
Ġstanbul: Ötüken NeĢriyat.
SÜMER, Faruk. (1963). Çukurova Tarihine Dair Araştırmalar (Fetihten XVI. Yüzyılın 2.Yarısına
Kadar), TAD. , s. 1- 111.
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/13 Fall 2013
728
Fahri DAĞI
SÜMER, Faruk (1999). Oğuzlar (Türkmenler) Tarihleri-Boy TeĢkilatı, Destanlar, Ġstanbul: Türk
Dünyası AraĢtırma Vakfı.
TEKĠN, Talat (2008). Orhon Yazıtları, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
Türkçe Sözlük (2005). Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
Türkiye‟de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü I (2.Baskı 1993),
Yayınları.
Ankara: Türk Dil Kurumu
Türkiye‟de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü II (1965), Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
Türkiye‟de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü III ( 1968), Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
Türkiye‟de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü VI (1972), Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
Türkiye‟de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü VII (1974), Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
Türkiye‟de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü VIII (1975), Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
Türkiye‟de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü IX (1977), Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
Türkiye‟de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü X (1978), Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
Türkiye‟de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü XI (1979), Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
Türkiye‟de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü XII (1982), Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
USER, Hatice ġirin (2010). Köktürk ve Ötüken Uygur Kağanlığı Yazıtları, Konya: Kömen
Yayınları.
Yeni Tarama Sözlüğü (1983). (dzl. Cem Dilçin), Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
YETĠġKĠN, Mehmet. (2007). Osmanlının Son Döneminde Maraş, Atatürk AraĢtırma Merkezi
Dergisi, C. XXIII,S. 67–68–69, Mart-Temmuz-Kasım.
YILDIRIM, Faruk (2006). Adana ve Osmaniye Ġlleri Ağızları, Ankara: Türk Dil Kurumu
Yayınları.
Yusuf Has Hacib (2008). Kutadgu Bilig, ( çev. ReĢid Rahmeti Arat), Ġstanbul: Kabalcı Yayınları.
Kaynak Şahıs
Nuran Dağı, 1943, Gaziantep/Ġslâhiye/FevzipaĢa, okuma yazma biliyor.
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/13 Fall 2013