Mehmet Akif ERSOY Şiir Kitapçığı Kazım Karabekir Anadolu İmam

Mehmet Akif ERSOY
Şiir Kitapçığı
Kazım Karabekir
Anadolu İmam Hatip Lisesi
Hazırlayan
Editör
Tashih
Kapak
Baskı Tarihi
: Abdulkadir IŞIK
: Erol EREN
: Recep TOPÇU – Zeliha ÖZGENÇ - Esra ŞARIŞAHİN
: Aynur BAKOĞLU
: Şubat 2014
Kazım Karabekir Anadolu İmam Hatip Lisesi
Karadeniz Mah. Mehmet Akif Cad: No:163 Gaziosmanpaşa / İST
Telefon: 0 212 535 30 30 Faks: 0 212 538 78 15
Web: http://kkaihl.meb.k12.tr/
1
“Âsım'ın nesli… diyordum ya… nesilmiş gerçek;
İmam Hatip Liseleri arasında “ÂSIM’IN NESLİ” başlıklı bir yarışma
düzenlemek istedik. Bu yarışmayla öğrencilerimizin “Mehmet Akif
Ersoy’u Anlama/Tanıma”ya özendirilmesi ve öğrencilerimize Büyük
İstiklal Marşı şairinin sevdirilmesini amaçladık.
İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.”
Milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un Çanakkale Savaşı sonrası
yazmış olduğu bu şiiri, birçoğumuz tarafından ezbere bilinir. Şair
yukarıda belirttiğim mısralarda bir nesilden bahseder. Milli mücadeleyi
kazanmamızı sağlayan o güzel özellikleri içinde barındıran bu nesle de
'Asım'ın Nesli' adını vermiştir. Kanaatimce Tevfik Fikret'in Haluk isimli
çocuğunda bütünleştirdiği nesil projesine bir nevi cevaptır Asım. Akif’e
göre Asım, bir semboldür. Müslüman Türk gençliğini temsil eder. İnancı
tamdır. Ülkesini işgal etmek isteyenlere karşı aklıyla, gücüyle mücadele
eder ve bu mücadeleyi kazanır. Bunun en canlı örneği Çanakkale
Savaşı'dır. Çanakkale'de yedi düvele karşı mücadele vermiştir. Çanakkale
Savaşı’nda büyük bir destana imza atan Asım’ın neslini gelecek için ideal
bir gençlik olarak görmesi, Akif’i daha da ümitlendirir. Asım’ın nesli,
Çanakkale Harbi’nde muazzam bir başarı göstermiş ve kendisine olan
güveni boşa çıkarmamıştır.
Elinizdeki kitapçıkta ele aldığımız şiirlerde-beyitlerde kısaca
bunlara değindik. Şüphesiz bu mevzûlara dair söylenecek daha çok söz
var. Fakat önemli olan Asım’ın Nesli üzerinde lâyıkıyla tefekkür ederek
halimizi o yüce neslin hâliyle mizan etmek ve onların güzelliklerini imkan
nisbetinde hâl ve hareketlerimize aksettirmeye çalışmaktır. Yüce
Mevlâmızdan, bu mütevâzı çalışmayı ve yarışmayı teselsül bereketi
etmesini temennî ederim. Yine bu yarışmada emeği geçen tüm idareci,
öğretmen ve öğrencilerimizin samimi gayretlerinin bir sadaka-i câriye
olmasını dilerim. Rabbimiz hâlis niyet ve teşebbüslerimizi ve bu
çalışmamızı katında kabul buyursun; gönderilen kitapçık hükmündeki bu
gayretimizi, maddî-manevî buhranlarla bunalan bütün ruhlara, yorgun
gönüllere teneffüs ve huzur imkanı oluşturacak Asım’ın Nesli’ne mânevî
pencere kılsın.
Kur’an’ı hakkıyla yaşamakla birlikte İslam kültürüne sahip çıkan
bu nesil, bilim ve teknoloji alanında da elde edeceği kazanım ile tarihteki
ihtişamlı günlere yeniden dönüşün müjdecisidir. Asım’ın nesli, hem İslam
kültürünün birikimine sahip çıkacak, aynı zamanda bilim ve teknoloji
alanında yol kat etmiş olan Avrupa’nın bu alanlardaki donanımından uzak
durmayacaktır. Asım, bir bakıma Mehmet Akif'in kendisidir. Vefakârdır.
Sözüne sadıktır. Asım ve neslinin temel vazifesi, ümitsizliğe kapılmadan
azimle çalışmak, milli ve manevi değerlere sımsıkı sarılıp hakkıyla
yaşamak ve ilim yolunda gayret göstermektir. Özetle Mehmet Akif,
Asım’ın nesli ile iman, ilim ve irfan yolunda kendini inşa etmiş, kişilikli,
ahlaklı, dinine ve milletine sımsıkı bağlı ve bunların kalkınması için tüm
imkanlarını seferber eden bir gençliğin hayalini kurmaktadır.
Asım’ın Nesli olabilme çabasıyla bir kez daha ifade ediyorum ki,
bütün kalbimle Üstadı saygı, sevgi ve derin bir hürmetle anıyorum. Bu
vesileyle yarışmaya katılan/katılacak olan okullarımıza ve öğrencilerine
teşekkürü bir borç biliyorum…
Muvaffakiyet, Allah’tandır.
Erdoğan SÖYLEMEZ
Kazım Karabekir
Anadolu İmam Hatip Lisesi Müdürü
Bizler biliyoruz ki, İmam Hatip Lisesi mensupları olarak bize
düşen vazife milli ve manevi değerlerine bağlı Müslüman Türk Milletini
ve onun geleceği olan gençliğini korumaktır. Bu vazifenin başlıca hedefi
de eğitim olmalıdır. Milli manevi değerlerini bilen ve bu değerlere sahip
çıkan Mehmet Akif'in dile getirdiği o yüce nesli 'Asım'ın Nesli’ni'
yetiştirebilmektir. İşte bizler de bu düşüncelerden yola çıkarak,
okulumuz Kazım Karabekir Anadolu İmam Hatip Lisesi olarak, Mehmet
Akif Ersoy’u anma ve tanıma çerçevesinde İstanbul ili sınırları içinde
2
İçindekiler
“Durmayalım” ............................................................................................... 4
“Ayrılık Hissi Nasıl Girdi Sizin Beyninize?” .................................................... 7
“Gitme Ey Yolcu”........................................................................................... 9
“Atiyi Karanlık Görerek Azmi Bırakmak”..................................................... 12
“Ya Rab Bu Uğursuz Gecenin Yok Mu Sabahı?” .......................................... 14
‘’Hiç Bilenlerle Bilmeyenler Bir Olur Mu?’’ ................................................. 17
“Bir Zamanlar Biz De Millet, Hem Nasıl Milletmişiz” .................................. 19
“Uyan” ........................................................................................................ 21
“Müslümanlık Nerede?” ............................................................................. 23
“Şehâmet Dîni, Gayret Dîni; Ancak Müslümanlık'tır”..................................... 25
“Korkma” .................................................................................................... 27
“Yâ Nebî” .................................................................................................... 28
“Zulmü Alkışlayamam” ............................................................................... 30
“Çanakkale Şehitlerine” .............................................................................. 31
“Bülbül” ...................................................................................................... 35
“Bir Gece” ................................................................................................... 38
Yarışma Şartnamesi: ................................................................................... 40
Dikkat: Yarışmada sadece şiirlerin aslından ve kelime anlamlarından
sorumlu olunacaktır. Açıklama kısmı ve hikayecikler bilgi amaçlı
verilmiştir.
3
“Durmayalım”
1
“Durmayalım”
2
Sa’dî diyor ki: “Bir gece biz kârbân ile
Âheste3-seyr iken yolumuz düştü bir çöle
Sa’dî diyor ki: “Bir gece biz kervan ile’
Aheste seyretmekte iken yolumuz düştü bir çöle.
Sür’atle tayyiçin4 o beyâbân-ı vahşeti,5
Hep yolcular fedâ ederek istirâhati,
Süratle geçmek için o çöldeki vahşeti,
Hep yolcular feda ederek istirahatı,
Gitmektelerdi. Bir aralık bende meyşe6 tâb,7
Hiç kalmamış ki düşmüşüm artık zebûn-i hâb8.
Gitmektelerdi. Bir aralık bende yürümeye güç,
Hiç kalmamış ki düşmüşüm artık uykuya yenik.
Âvâre9 bir piyâdeyi10 bekler mi kafile?
Nâçâr11 şedd-i rahl12 edecek tâ be-merhale.13
Avare bir yolcuyu bekler mi kafile?
Çaresiz yola devam edecek ta konak yerine.
Durmuş, diyordu, bir de uyandım ki, sârban:14
“Kalk ey zavallı yolcu, uzaklaştı kârban!"
Durmuş, diyordu, bir de uyandım ki, deveci:
“Kalk ey zavallı yolcu, uzaklaştı kervan!"
Uykum benim de yok değil amma bu deşt-zâr,15
Arâmgâh16 olur mu ki bin türlü korku var?
Uykum benim de yok değil ama bu çöl,
İstirahat yeri olur mu ki bin türlü korku var?
Ser-menzil-i merâma varır durmayıp giden;
Yoktur necât17 ümîdi bu çöller geçilmeden.
Vermek istediği yere varır, durmayıp giden;
Yoktur kurtuluş ümidi bu çöller geçilmeden.
Heyhât, yolda böyle düşen uyku derdine,
Hep yolcular gider de kalır kendi kendine!”
Yazık ki yolda böyle düşen uyku derdine,
Hep yolcular gider de kalır kendi kendine!”
Vak’a hiç bir şey değildir; haklısın, lâkin düşün.
Başka bir düstûr-i hikmet18 var mı, insâf et, bugün?
Gerçi olayın kendisi önemsizdir, bunda haklısın, ancak düşün.
İnsaflı ol, bundan başka hikmet dolu prensip var mı bugün?
1
Sa’di: 1213-1292 yılları arasında yaşamış, Bostan ve Gülistan adlı şaheserleriyle tanınmış ve Mehmet
Akif’in çok etkilediğini ifade ettiği İranlı şair Şeyh Sa’di Şirâzî.
2
Kârbân : Kervan
3
Âheste: Yavaş
4
Tayy: Geçmek
5
Beyâbân-ı vahşet: Vahşet çölü
6
Meyşe: Sallana sallana yürümek
7
Tâb: Güç
8
Zebûn-ı hâb: Zayıf uyku
9
Avâre: Boş
10
Piyâde: Yolcu
11
Nâçâr: Çaresiz
12
Şedd-i rahl: Gitmek, göçmek
13
Be-merhal: Konak yeri
14
Sârbân: Deveci
15
Deşt-zâr: Çöl
16
Arâmgâh: Ebedi istirahat yeri, mezarlık
17
Necât: Kurtuluş
18
4
Düstûr-i hikmet: Kanun, prensip
Varmak istersen -diyor Sa’dî- eğer bir maksada?
Tuttuğun yollar tükenmekten muarrâ19 olsa da;
Varmak istersen -diyor Sa’di eğer maksada
Tuttuğun yollar hiç bitmeyecek gibi olsa da;
Şedd-i rahl20 et, durmayıp git, yolda kalmaktan sakın!
Merd-i sâhib21-azm için neymiş uzak, neymiş yakın?
Yola devam et,’ durmayıp git, yolda kalmaktan sakın!
Mert azim sahibi için neymiş uzak, neymiş yakın?
Hangi müşkildir22 ki himmet olsun, âsân23 olmasın?
Hangi dehşettir ki insandan hirâsân24 olmasın?
Hangi güçlüktür ki gayrete gelince kolaylaşmasın?
Hangi korkunç şey var ki insandan korkmasın?
İbret al erbâb-ı ikdâmın25 bakıp âsârına:26
Dağ dayanmaz erlerin dağlar söken ısrârına.
İbret al gayret sahiplerinin bakıp eserlerine:
Dağ dayanmaz erlerin dağlar söken azmine.
Bir münevvim27 ses değil yer yer hurûşan28 velvele:
Fevc fevc29 akmakta insanlar bütün müstakbele.
Bir uyuklayan ses değil zaman zaman coşan gürültüler:
Akın akın yürümekte geleceğe bütün insanlar.
Nehr-i feyzâfeyz-i insâniyyetin30 âhengine,
Uymadan, kabil31 değildir düşmemek bir engine.
Bereketli insanlık nehrinin ahengine uymayan insanın,
Bir enginde kaybolup gitmemesi mümkün mü?
Menzil-i maksûda32 varmazsın uyanmazsan eğer…
Var mı bak, yollarda hiç bîdâr33 olanlardan eser?
Amaçladığın yere varmazsın uyanmazsan eğer…
Var mı bak, yollarda hiç uyanık olanlardan eser?
İşte âtîdir o ser-menzil34 denen ârâmgâh;
Kârbân akvâm; çöl mâzî, atâlet35 sedd-i râh
İşte gelecek, en son varıp rahata kavuşacağın yer demektir;
Kervan kavimler, çöl geçmiş, tembellik de yoldaki engeldir.
Durma, mâzî36 bir mugaylanzâr-ı dehşetnâktir;37
Git ki, âtî38 korkusuzdur, hem de kudsî39 hâktir!40
Durma, geçmiş bir korkulu dikenliktir;
Git ki, gelecek korkusuzdur, hem de kutsal topraktır.
19
Muarrâ: Uzak
Şedd-i rahl: Gitmek, göçmek
21
Merd-i sâhib-azm: Mert, azim sahibi
22
Müşkil: Zorluk, güçlük
23
Âsân: Kolay
24
Hirâsân: Korkan
25
Erbâb-ı ikdâmın: Gayret sahibi
26
Âsâr: Eserler
27
Münevvim: Sakinleştiren, uyutan
28
Hurûşan: Coşan engin: deniz
29
Fevc fevc: Akın akın
30
Nehr-i feyzâfeyz-i insâniyyet: İnsanlığın feyizle coşan nehri
31
Kabil: Olabilir, kabul eden
32
Menzîl-i maksûda: Hedef edilen yer
33
Bidâr: Uyanık
34
Ser-menzil: Son yer
35
Atâlet: Tembellik
36
Mâzî: Geçmiş
37
Mugaylanzâr-ı dehşetnâk: Korkulu dikenlik
20
38
Âtî: Gelecek
Kudsî: Kutsal
40
Hâk: Toprak
39
5
Çok şedâid41 iktihâm42 etmek gerektir, doğrudur…
Vehleten43 âvâre bir seyyâhı44 yollar korkutur;
Çok sıkıntılara katlanmak gerektir, doğrudur…
Başıboş bir yolcuyu yollar ilk bakışta korkutur;
Korku, lâkin, azmi te’yîd45 eylemek îcâb eder:
Kurtulursun şedd-i rahl etmiş de gitmişsen eğer:
Korku, ama yine de azmi kuvvetlendirmek icap eder:
Kurtulursun, yükünü bağlayıp da ilerlemişsen eğer:
Çünkü düşmüşsün hâyatın -ezkazâ46- feyfâsına,47
Gitmen îcâb eyliyor tâ menzil-i aksâsına.
Çünkü düşmüşsün Allah’ın takdiriyle hayat çölüne,
Gitmekten başka çare yok onun ta en son noktasına.
Düşmemek mâdem elinden gelmemiş evvel senin,
Ölmeden olsun mu ey miskin, bu çöller medfenin?48
Mademki düşmemek elinden gelmemiş evvel senin,
Ölmeden olsun mu, ey miskin, bu çöller mezarın?
İntihâr etmek değilse yolda durmak, gitmemek,
Âsumandan49 refref50 indirsin demektir bir melek!
İntihar etmek değilse yolda durmak, gitmemek,
Gökyüzünden refref indirsin demektir bir melek!
“Leyse li’l-insâni illâ mâ seâ”51 derken Huda;52
Anlamam hiç meskenetten53 sen ne beklersin daha?
“İnsan için çalıştığından başkası yoktur” derken Huda;
Anlamam hiç miskinlikten sen ne beklersin daha?
Davran artık kârbânın arkasından durma, koş!
Mahvolursun bir dakîkan geçse hattâ böyle boş.
Davran artık kervanın arkasından durma, koş!
Mahvolursun bir dakikan geçse hatta böyle boş.
Menzil almışlar da yorgun, belki senden bîmecâl!54
Belki yok, elbette öyle! Sen ne etmiştin hayâl?
İlerleyenler de yorgun belki senden kuvvetsiz!
Belki yok, elbette öyledir! Sen ne etmişsin hayal?
Şöyle gözden geçse bir hilkat55 temâşâ-hânesi:56
Çıkmıyor bir zerre fa’âliyyetin bîgânesi.57
Bir temaşa yeri olan yaratılmışlar dünyası şöyle bir gözden geçirilirse,
Bulunmaz faaliyetten uzak bir zerre.
41
Şedâid: Şiddetli musibetler, sıkıntılar
İktihâm: Dayanmak
43
Vehleten: Ansızın
44
Seyyâh: Yolcu
45
Te’yîd: Kuvvetlendirmek
46
Ezkazâ: Tevafuk, Allah’ın takdiri
47
Feyfâ: Çöl
48
Medfen: Mezar
49
Âsuman: Gök
50
Refref: Hz.Muhammed(s.a.v.)’in Mi’râç gecesinde üzerinde oturup gittiği yeşil yaygı veya manevi bir
binek
51
Kur'an-ı Kerim, Necm Sûresi 39.ayet
52
Hudâ: Allah
53
Meskenet: Miskinlik
54
Bîmecâl: Kuvvetsiz
55
Hilkat: Yaratılmış
56
Temâşâ-hâne: Dünya
57
Bîgâne: Yabancı, dünyayla alakayı kesmiş olan
42
İttihatçılardan birisi I.TBMM’de Akif'in mecliste dini hamiyet ve
gayrete yönelik konuşmalarından rahatsız olur ve ona yaklaşarak
kinayeli bir şekilde sorar:
-Affedersiniz, siz baytar değil miydiniz?
Akif hiç istifini bozmadan cevap verir:
-Evet, yoksa bir tarafınız mı ağrıyordu?
Bu sözden bozulan ittihatçı sesini çıkarmadan çekip gider....
6
Âsumânî, hâkdânî58 cümle mevcûdât59 için
Kurtuluş yok sa’y-i dâimden,60 terakkîden61 bugün.
Gökteki ve yerdeki bütün varlıklar için
Kurtuluş yok sürekli çalışmaktan, ilerlemekten bugün.
Yer çalışsın, gök çalışsın, sen sıkılmazsan otur!
Bunların hakkında bilmem bir bahânen var mı?Dur!
Yer çalışsın, gök çalışsın, sen sıkılmazsan otur!
Bunların hakkında bilmem bir bahanen var mı? Dur!
Mâsivâ62 bir şey midir, boş durmuyor Hâlik63 bile:
Bak tecellî eyliyor bin şe’n-i gûnâgûn64 ile.
Yaratılmışlar da bir şey mi? Boş durmuyor Yaradan bile:
Bak tecellî ediyor türlü türlü bin hadise ile.
Ey, bütün dünya ve mâfihâ65 ayaktayken, yatan!
Leş misin, davranmıyorsun? Bâri Allah’tan utan.
Ey, bütün dünya ve dünyadakiler ayaktayken, yatan!
Leş misin, davranmıyorsun? Bari Allah’tan utan!
Safahat – Birinci Kitap
Sahife 60-65
“Ayrılık Hissi Nasıl Girdi Sizin Beyninize?”
“Ayrılık Hissi Nasıl Girdi Sizin Beyninize?”
Müslümanlık sizi gâyet sıkı, gâyet sağlam,
Bağlamak lâzım iken, anlamadım, anlıyamam,
Müslümanlık sizi gayet sıkı, gayet sağlam
Bağlamak gerekirken, anlamadım, anlayamam.
Ayrılık hissi nasıl girdi sizin beyninize?
Fikr-i kavmiyyeti66 şeytan mı sokan zihninize?
Ayrılık duygusu nasıl girdi sizin aranıza?
Irkçılık fikrini şeytan mı soktu aklınıza?
Birbirinden müteferrik67 bu kadar akvâmı,68
Aynı milliyyetin altında tutan İslâm’ı,
Birbirinden farklı bu kadar kavmi(ırkı),
Aynı milliyetin altında tutan İslamı,
Temelinden yıkacak zelzele,69 kavmiyyettir.
Bunu bir lâhza70 unutmak ebedi haybettir…71
Irkçılıktır temelinden yıkacak zelzele.
Her şey yiter gider, bunu unutsak bir an bile.
58
Hâkdânî: Yer
Mevcûdât: Varlık
60
Sa’y-i dâim: Sürekli
61
Terakkî: İlerleme, yükselme
62
Masiva: Yaratılmışlar dünyası
63
Hâlik: Yaradan
64
Gûnâgûn: Hadise
65
Mâfihâ: Dünyadakiler
66
Fikr-i kavmiyet: Irkçılık fikri
67
Müteferrik: Farklı, ayrı ayrı, dağınık
68
Akvâm: Milletler, uluslar
69
Zelzele: Sarsma, yer sarsıntısı
70
Lâhza: Göz ucu ile bir kere bakıncaya kadar geçen zaman
71
Haybet: Mahrum ve mey’us olma
59
7
Sizi bir âile efrâdı72 yaratmış Yaradan;
Kaldırın ayrılık esbâbını73 artık aradan.
Sizi bir ailenin fertleri gibi yaratmış yaradan;
Kaldırın ayrılık sebeplerini aradan.
Siz bu da’vâda iken yoksa, iyâzen-billah,74
Ecnebîler olacak sâhibi mülkün75 nâgâh.76
Yoksa siz bu davaları güderken, Allah korusun,
Yabancılar olacak sahibi ülkenin ansızın.
Diye dursun atalar: “Kal’a77 içinden alınır.”
Yok ki hiçbir işiten… Millet-i merhûme78 sağır!
Diye dursun atalar: “Kale, içinden alınır.”
Yok ki hiçbir işiten… zavallı millet sağır!
Bir değil mahvedilen devlet-i İslâmiyye…
Girdiler aynı siyâsetle bütün makbereye.79
Mahvedilen İslâm devleti bir tane değil ki…
Hep aynı siyasetle mezara girdiler sanki.
Arnavutlukla, Araplıkla bu millet yürümez.
Son siyâsetse bu, hiç böyle siyâset yürümez!
Arnavutlukla, Araplıkla bu millet yürümez…
Son siyasette bu, hiç böyle siyaset yürümez!
Girmeden tefrika80 bir millete, düşman giremez;
Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.
Girmeden ayrılık bir millete, düşman giremez;
Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.
Bırakın eski hükûmetleri meydandakiler
Yetişir, şöyle bakıp ibret alan varsa eğer.
Bırakın eski hükümetleri meydandakiler
Yetişir, şöyle bakıp ibret alan varsa eğer.
İşte Fas, işte Tunus, işte Cezâyir, gitti.
İşte Îran’ı da taksim ediyorlar 81 şimdi.
İşte Fas, işte Tunus, işte Cezayir, gitti.
İşte İran’ı paylaşıyorlar şimdi.
Safahat – İkinci Kitap
Sahife 356-357
Demir Hafız
Eve döner dönmez hemen entarisini giyer, abdest alır, namaz vakti ise namazını
kılardı. İnziva hayatı senelerce Kuran tercümesiyle meşguliyet, onu takva sahibi
yapmıştı. Kuran’ı su gibi ezber okurdu.
“– Allah’a hamdolsun, demir hafız oldum, derdi. Şimdi Ramazanları teravihi
hatimle kıldırıyorum.”
72
Efrâd: Tek olanlar, bireyle
Esbâb: Sebepler
74
Iyâzen-b’illah: Allah korusun
75
Mülk: Ülke
76
Nâgâh: Vakitsiz, ansızın
77
Kal’a: Kale
78
Millet-i merhûme: Zavallı millet
79
Makber: Kabir, mezar
80
Tefrika: Ayrılma, bozuşma
81
Taksim etmek: Kısımlara ayırmak, paylaşmak
73
“– Hangi camide?”
“– Camide değil, evde. Bizim oğlan cemaat oluyor, ben imam. Beraber kılıyoruz.
Birkaç rekat sonra, bakıyorum, Tahir arkamda yok. O kadar dayanabilmiş. Artık
ben hem imam, hem cemaat oluyorum.
8
“Gitme Ey Yolcu”
“Gitme Ey Yolcu”
Gitme ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım:
Elemim82 bir yüreğin kârı değil, paylaşalım:
Gitme ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım
Elemim bir yüreğin kaldıracağı yük değil, paylaşalım:
Ne yapıp ye'simi83 kahreyliyeyim, bilmem ki?
Öyle dehşetli muhîtimde84 dönen mâtem85 ki!..
Ne yapıp da ümitsizliğimi yok edeyim bilmem ki?
Öyle korkunç çevremde dönen matem ki…
Ah! Karşımda vatan nâmına86 bir kabristan
Yatıyor şimdi… Nasıl yerlere geçmez insan?
Ah! Karşımda vatan namına bir kabristan
Yatıyor şimdi… Nasıl yerlere geçmez insan?
Şu mezarlar ki uzanmış gidiyor, ey yolcu,
Nereden başladı yükselmeye, bak, nerde ucu!
Şu mezarlar ki uzanmış gidiyor, ey yolcu,
Nereden başladı yükselmeye, bak, nerde ucu!,
Bu ne hicrân-ı müebbed,87 bu ne hüsrân-ı mübin…88
Ezilir rûh-i semâ,89 parçalanır kalb-i zemin!
Bu ne sonsuz ayrılık, bu ne kahredici acıdır…
Ezilir göğün ruhu, parçalanır yerin kalbi!
Azıcık kurcala toprakları, seyret ne çıkar:
Dipçik altında ezilmiş, parçalanmış kafalar!
Azıcık kurcala toprakları, bak ne çıkar:
Dipçik altında ezilmiş, parçalanmış kafalar!
Bereden reng-i hüviyetleri90 uçmuş yüzler!
Kim bilir hangi şenâatle91 oyulmuş gözler!
Yara bereden tanınmaz hale gelmiş yüzler!!
Kim bilir nasıl bir vahşetle oyulmuş gözler!
“Medeniyyet” denilen vahşete la’netler eder,
Nice yekpâre92 kesilmiş de sırıtmış dişler!
“Medeniyet” denilen vahşete lanetler eder,
Bir bütün olmuş, sırıtır gibi duran nice dişler!
Süngülenmiş, kanı donmuş nice binlerle beden!
Nice başlar, nice kollar ki cüdâ93 cisminden!
Süngülenmiş, kanı donmuş nice binlerce beden!
Nice başlar, nice kollar ki ayrılmış bedeninden!
Beşiğinden alınıp parçalanan mahlûkât;94
Sonra, nâmûsuna kurbân edilen bunca hayat!
Beşiğinden alınıp parçalanan çocuklar,
Sonra, namusu uğruna kurban edilen bunca can!
82
Elem: Acı, üzüntü, dert, keder
Ye's: Umutsuzluktan doğan karamsarlık, üzüntü
84
Muhît: Çevre, yöre, etraf
85
Mâtem: Yas
86
Nâm: Ad
87
Hicrân-ı müebbed: Sonsuz ayrılık
88
Hüsrân-ı mübîn: Apaçık yenilgi
89
Ruh-i semâ: Göğün ruhu
90
Reng-i hüviyet: Kimliğin rengi
91
Şenâat: İğrençlik, kötülük, alçaklık
92
Yekpâre: Bir parçadan oluşan, tek parça, bütün
93
Cüdâ: Yurt, baba ocağı gibi çok sevilen şeylerden ayrılmış olan, uzak kalmış olan
94
Mahlûkât: Yaratıklar
83
9
Bembeyaz saçları katranlara batmış dedeler!
Göğsü baltayla kırılmış memesiz valideler!
Bembeyaz saçları katranlara batmış dedeler!
Göğsü baltayla kesilmiş memesiz anneler!
Teki binlerce kesik gövdeye âid kümeler:
Saç, kulak, el, çene, parmak… Bütün enkâz-ı beşer!95
Teki binlerce kesik gövdeye ait kümeler:
Saç, kulak, el, çene, parmak… Yığın yığın cesetler.
Bakalım, yavrusu uğrar mı, deyip, karnından,
Canavarlar gibi şişlerde kızarmış nice can!
Bakalım, yavrusu uğrar mı, deyip, karnından,
Canavarlar gibi şişlerde kızarmış nice can!
İşte bunlar o felâket-zedelerdir96 ki, düşün,
Kurumuş ot gibi doğrandı bıçaklarla bütün!
İşte bunlar o felakete uğramışlardı ki düşün,
Kurumuş ot gibi doğrandı bıçaklarla bütün!
Müslümanlıkları bîçârelerin97 öyle büyük
Bir cinâyet ki: Cezâlar ona nisbetle küçük!
Zavallıların Müslümanlıkları öyle büyük
Bir cinayet ki: Cezalar ona nispetle küçük!
Ey, bu toprakta birer na’ş-ı perîşan98 bırakıp,
Yükselen, mevkib-i ervâh!99 Sakın arza bakıp;
Ey, bu toprakta birer parçalanmış ceset bırakıp,
Yükselen ruhlar kafilesi! Sakın yeryüzüne bakıp;
Sanmayın: Şevk-i şehâdetle100 coşan bir kan var …
Bizde leşten daha hissiz, daha kokmuş can var!
Sanmayın: Şehitlik aşkıyla coşan kan var…
Bizde leşten daha duygusuz, daha kokmuş can var!
Bakmayın, hem tükürün çehre-i murdârımıza!101
Tükürün: Belki biraz duygu gelir ârımıza!102
Bakmayın, hem tükürün murdar çehremize!
Tükürün: Belki biraz can gelir utanma duygumuza!
Tükürün cebhe-i lâkaydına103 Şark'ın104, tükürün!
Kuşkulansın, görelim, gayreti halkın, tükürün!
Tükürün kaygısız yüzüne Doğu’nun, tükürün!
Kuşkulansın, görelim, gayreti halkın, tükürün!
Tükürün milleti alçakça vuran darbelere!
Tükürün onlara alkış dağıtan kahbelere!
Tükürün milleti alçakça vuran darbelere!
Tükürün onlara alkış dağıtan kahpelere!
Tükürün Ehl-i Salîb'in105 o hayâsız yüzüne!
Tükürün onların asla güvenilmez sözüne!
Tükürün Haçlıların o utanmaz yüzüne!
Tükürün onların asla güvenilmez sözüne!
95
Enkâz-ı beşer: İnsan yıkıntıları
Felâket-zede: Felakete uğramış (kimse)
97
Bîçâre: Çaresiz, zavallı kimse
98
Na’ş-ı perîşan: Perişan ölüler, cesetler
99
Mevkib-i ervâh: Ruhların kafilesi
100
Şevk-i şehâdet: Şahitlik şevki, isteği
101
Çehre-i murdâr: Kirli yüz
102
Âr: Utanma, utanç duyma
103
Cebhe-i lâkayd: İlgisiz yüz
104
Şark: Doğu
105
Ehl-i Salîb: Hac ehli
96
10
Medeniyet denilen maskara mahlûku görün:
Tükürün maskeli vicdanına asrın, tükürün!
Medeniyet denilen maskara mahluku görün:
Tükürün maskeli vicdanına yirminci yüzyılın, tükürün!
Hele i'lânı zamanında şu mel'un106 harbin,
"Bize efkâr-ı umûmiyesi lâzım Garb'in;107
Hele ilanı zamanında şu lanet olası savaşın,
“Bize kamuoyu desteği lazımdır Batı’nın
O da Allah’ı bırakmakla olur” herzesini,108
Halka iman gibi telkîn ile, dinin sesini
O da Allah’ı bırakmakla olur” safsatasını,
Halka iman gibi aşılayarak, dinin sesini
Susturan aptalın idrâkine bol bol tükürün!...
Yine hicrân109 ile çılgınlığım üstümde bu gün…
Susturan aptalın anlayışına bol bol tükürün!..
Yine ayrılık acısıyla çılgınlığın üstüme bugün…
Bana vahdet gibi bir yâr-ı müsâid lâzım!
Artık ey yolcu bırak… Ben, yalınız ağlıyayım!
Bana vahdet gibi ruhuma uygun bir dost lazım!
Artık ey yolcu bırak… Ben yalnız ağlayayım!
Safahat- Üçüncü Kitap
Sahife 392
30 Ocak 1913
Akif Türk Olarak Yaşadı
Evet, ona tam bir İslam şairi diyebiliriz. Kuvvetli, imanlı, ateşli bir İslam şairi!
Fakat, Türk daima başta kalmak şartıyla. Dört lisanı edebiyatıyla bilen Akif, Türk
olarak yazdı, Türk olarak düşündü, Türk olarak yaşadı ve nihayet Türk olarak
öldü.
Akif'in bir vak'asını hatırlarım: İlk milli kaynaşma ve savaşlarda üstat Balıkesir'e
gelmişti. Onun samimi arkadaşlarından biri Gönen'e teşkilat kurmaya gitmişti.
Dönüşünde o arkadaş dedi ki:
- ( )'ler Türklere cefa ediyorlar. Milli teşkilatı boğmaya çalışıyorlar.
Akif'in o zaman hiç düşünmeden, kükreyerek verdiği cevap şudur:
- Orada bir Türk Ocağı açınız ve mücadele ediniz!
Akif'in beraberinde bulunan İstanbul'dan gelen bir kişi, “Üstat, sizi Türkçü
görüyorum.” demek istedi. Akif'in ağzından alev gibi şu kelimeler çıktı:
- “Ya ne zannediyorsun? Türk'e hiçbir kavmin horoz olmasına tahammül
edemem!”
106
Mel'un: Tanrı tarafından lanetlenmiş olan, lanetli
Garp: Batı
108
Herze: Safsata
109
Hicrân: Bir yerden veya bir kimseden ayrılma, ayrılık
107
11
“Atiyi Karanlık Görerek Azmi Bırakmak”
“Atiyi Karanlık Görerek Azmi Bırakmak”
ِ ‫الرِح‬
‫يم‬
َّ ‫الر ْح َم ِن‬
َّ ‫بِ ْسـ ـ ـ ـ ـ ـ ـ ـ ـ ـ ـ ِـم اﷲ‬
Oğullarım! Gidiniz de Yûsuf’la kardeşini araştırınız; hem sakın
ِ ِ َ ‫سسوا ِمن يوس‬
ِ
‫َسوا ِمن َرْو ِح اللَّ ِه‬
ُ ‫ف َوأَخيه َوالَ تَـ ْيأ‬
ُ ُ
ُ َّ ‫ يَا بَن َّي ا ْذ َهبُوا فَـتَ َح‬Y
Allah´ın inâyetinden ümîdinizi kesmeyiniz. Zîrâ, kâfirlerden
ِ
‫َس ِمن َرْو ِح اللَّ ِه إِالَّ الْ َق ْو ُم الْ َكافِ ُرو َن‬
ُ ‫إنَّهُ الَ يَـ ْيأ‬
başkası Allah´ın inâyetinden ümîdini kesmez."117
Âtîyi110 karanlık görerek azmi bırakmak...
Alçak bir ölüm varsa, emînim, budur ancak.
Geleceği karanlık görerek azmi bırakmak...
Alçak bir ölüm varsa, eminim, budur ancak.
Dünyâda inanmam, hani, görsem de gözümle:
İmânı olan kimse gebermez bu ölümle:
Dünyada inanmam, hani, görsem de gözümle;
İmanı olan kimse gebermez bu ölümle.
Ey dipdiri meyyit!111, “İki el bir baş içindir.”
Davransana... Eller de senin, baş da senindir!
Ey dipdiri ölü! "İki el bir baş içindir"
Davransana... Eller de senin, baş da senindir!
His yok, hareket yok, acı yok... Leş mi kesildin?
Hayret veriyorsun bana... Sen böyle değildin.
Duygu yok, hareket yok, acı yok... Leş mi kesildin?
Hayret veriyorsun bana... Sen böyle değildin.
Kurtulmaya azmin, niye bilmem ki, süreksiz?
Kendin mi senin, yoksa ümîdin mi yüreksiz?
Kurtulmaya azmin, niye bilmem ki, süreksiz?
Kendin mi senin, yoksa ümidin mi yüreksiz?
Âtiyi karanlık görüvermekle apıştın!
Esbâbı112 elinden atarak ye'se113 yapıştın!
Geleceği karanlık görüvermekle apıştın!
Kurtulma çarelerini bıraktın, ümitsizliğe yapıştın!
Karşında ziyâ114 yoksa, sağından, ya solundan
Tek bir ışık olsun buluver... Kalma yolundan.
Karşında ışık yoksa, sağından, ya solundan,
Tek bir ışık olsun buluver... Kalma yolundan.
Âlemde ziyâ kalmasa, halk etmelisin, halk!
Ey elleri böğründe yatan, şaşkın adam, kalk!
Dünyada ışık kalmasa, sen onu icat etmelisin!
Ey elleri böğründe yatan, şaşkın adam, kalk!
Herkes gibi dünyâda henüz hakk-ı hayâtın115
Varken, hani herkes gibi azminde sebâtın?116
Herkes gibi dünyada henüz hayat hakkın
Varken, hani nerde onlar gibi azme sarılışın?
110
Âtî: Gelecek
Meyyit: Ölü
112
Esbâb: Sebepler
113
Ye’s: Ümitsizlik
114
Ziyâ: Işık
115
Hakk-ı hayât: Hayat hakkı
116
Sebât: Direniş
111
117
12
Kur’an-ı Kerim, Yusuf Suresi 87.ayet
Ye's öyle bataktır ki: Düşersen boğulursun.
Ümmîde sarıl sımsıkı, seyret ne olursun!
Ümitsizlik öyle bataktır ki: Düşersen boğulursun.
Ümide sarıl sımsıkı, seyret ne olursun!
Azmiyle, ümîdiyle yaşar hep yaşayanlar;
Me'yûs118 olanın rûhunu, vicdânını bağlar.
Azmiyle, ümidiyle yaşar hep yaşayanlar;
Ümitsiz olanın ruhunu, vicdanını bağlar.
Lânetleme bir ukde-i hatır119 ki: Çözülmez...
En korkulu câni gibi ye'sin yüzü gülmez!
Gönle atılmış öyle lanetli bir düğüm ki: Çözülmez,
En korkulu cani gibi ümitsizin yüzü gülmez!
Mâdâm ki alçaklığı bir, ye's ile şirkin;
Mâdâm ki ondan daha mel'un,120 daha çirkin
Mademki alçaklığı aynı, ümitsizlik ile küfrün;
Mademki ondan daha lanetli, daha çirkin
Bir seyyie121 yoktur sana; ey unsur-i îman,
Nevmid122 olarak rahmet-i mev'ûd-i Hudâ'dan,123
Bir kötülük yoktur sana, ey imanlı toplum,
Allah'ın vaad ettiği rahmetten ümitsiz olarak,
Hüsrâna rıza verme... Çalış... Azmi bırakma;
Kendin yanacaksan bile, evlâdını yakma!
Ziyana razı olma... Çalış... Azmi bırakma;
Kendin yanacaksan bile, evladını yakma!
Evler tünek olmuş, ötüyor bir sürü baykuş...
Sesler de: “Vatan tehlikedeymiş... Batıyormuş!”
Evler tünek olmuş, ötüyor bir sürü baykuş...
Sesler de: “Vatan tehlikedeymiş... Batıyormuş!”
Lâkin, hani, milyonları örten şu yığından,
Tek kol da “Yapışsam…” demiyor bir tarafından!
Lakin, hani, milyonları örten şu yığından,
Tek kol da yapışsam demiyor bir taraftan!
Sahipsiz olan memleketin batması haktır;
Sen sahip olursan bu vatan batmıyacaktır.
Sahipsiz olan memleketin batması haktır;
Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır.
Feryâdı bırak, kendine gel, çünkü zaman dar...
Uğraş ki: Telâfi edecek bunca zarar var.
Feryadı bırak, kendine gel, çünkü zaman dar...
Uğraş ki: Telafi edecek bunca zarar var.
Feryâd ile kurtulması me'mûl124 ise haykır!
Yok, yok! Hele azmindeki zincirleri bir kır!
Feryat ile kurtulma ümidi varsa haykır!
Yok, yok! Hele azmini bağlayan zincirleri bir kır!
“İş bitti... Sebâtın125 sonu yoktur!” deme; yılma.
Ey millet-i merhûme126, sakın ye'se kapılma.
“İş bitti... Direnmenin yararı yoktur!” deme, yılma.
Ey zavallı millet, sakın ümitsizliğe kapılma.
Safahat – Üçüncü Kitap
Sahife 404-407
118
14 Mart 1913
Me’yûs: Ümitsizliğe düşmüş
Ukde-i hatır: Zihin düğümü
120
Mel’ûn: Lanetli
121
Seyyie: Kötülük
122
Nevmid: Ümitsiz
123
Rahmet-i mev'ûd-i Hudâ: Allah’ın vaad ettiği rahmet
124
Me’mûl: Umulan
125
Sebât: Direnme
126
Millet-i merhûme: Rahmete layık millet
119
13
“Ya Rab Bu Uğursuz Gecenin Yok Mu Sabahı?”
“Ya Rab Bu Uğursuz Gecenin Yok Mu Sabahı?”
‫الرِحيم‬
َّ ‫الر ْح َم ِن‬
َّ ‫بِ ْسـ ـ ـ ـ ـ ـ ـ ـ ـ ـ ـ ِـم اﷲ‬
“İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden,
‫الس َف َهاءُ ِمنَّا‬
ُّ ‫أَتُـ ْهلِ ُكنَا بِ َما فَـ َع َل‬
bizi helâk eder misin Allah’ım?”143
Yâ Rab, bu uğursuz gecenin yok mu sabâhı?
Mahşerde mi bîçârelerin127, yoksa felâhı!128
Yâ Rab, bu uğursuz gecenin yok mu sabahı?
Mahşere mi kaldı yoksa çaresiz insanların kurtulması!
Nûr istiyoruz... Sen bize yangın veriyorsun!
“Yandık!”'diyoruz... Boğmaya kan gönderiyorsun!
Nur istiyoruz… Sen bize yangın veriyorsun!
“Yandık!” diyoruz… Boğmaya kan gönderiyorsun!
Esmezse eğer bir ezelî nefha129, yakında
Yâ Rab, o cehennemle bu tûfân arasında,
Esmezse eğer bir ezeli esinti, yakında,
Yâ Rab, o cehennemle bu tufan arasında,
Toprak kesilip, kum kesilip âlem-i İslâm;
Hep fışkıracak yerlerin altındaki esnâm!130
Toprak kesilip, kum kesilip İslam alemi;
Hep fışkıracak yerlerin altındaki putlar!
Bîzâr131 edecek, korkuyorum, Cedd-i Hüseyn'i,132
En sonra, salîb133 ormanı görmek Harameyn'i!..134
Korkarım Hüseyin’in dedesini incitecektir,
Sonunda, haç ormanı görmek Harameyn’i.
Bin üç yüz otuz beş senedir, arz-ı Hicâz'ın,
Âteşli muhîtindeki135 sûzişli136 niyâzın,
Bin üç yüz otuz beş senedir, Hicaz toprağının
Ateşli çevresindeki yanık yakarışın,
Emvâcı hurûş-âver137 olurken melekûta 138
Çan sesleri boğsun da, gömülsün mü sükûta?139
Dalgaları taşıp çıkarırken melekler alemine;
Çan sesleri boğsun da, gömülsün mü sessizliğe?
Sönsün de, İlâhi, şu yanan meş'al-i vahdet 140
Teslîs141 ile çöksün mü bütün âleme zulmet?142
Sönsün de, Allah’ım, şu yanan birlik meşalesi,
Teslis ile çöksün mü bütün aleme karanlık?
127
Bîçâre: Çaresiz
Felâh: Kurtuluş
129
Nefha: Esinti
130
Esnam: Putlar
131
Bîzâr: Tedirgin
132
Cedd-i Hüseyn: Hz. Muhammed(s.a.v.) kastedilmektedir.
133
Salîb: Haç
134
Harameyn: Kâbe’nin bulunduğu Mekke ve Hz. Peygamber’in kabrinin bulunduğu Medine şehirleri.
135
Muhit: Çevre
136
Sûziş: Yakma, yanma
137
Emvâc-ı hurûş-âver: Dalgaların taşıp çıkması
138
Melekut: Melekler
139
Sükût: Sessizlik
140
Meş'al-i vahdet: Birlik meşalesi
128
141
Teslis: Üçleme. Hristiyanlığın, Allah’ın Baba, Oğul ve Kutsal Ruh olmak üzere üç kişiliği bulunduğu
şeklindeki, birlik fikrini yok eden temel inancı.
142
Zulmet: Karanlık
143
Kur'an-ı Kerim, Araf suresi,155.ayet’in bir bölümü
14
Üç yüz bu kadar milyonu canlandıran îman,
Olsun mu beş on sersemin ilhâdına144 kurban?
Üç yüz kadar milyonu canlandıran iman,
Olsun mu beş on sersemin dinsizliğine kurban?
Enfâs-ı habîsiyle145 beş on rûh-i leîmin,146
Solsun mu o parlak yüzü Kur'ân-ı Hakîm'in?
Pis nefesleriyle beş on aşağılık ruhun,
Solsun mu o parlak yüzlü hikmetli Kur’an’ın?
İslâm ayak altında sürünsün mü nihâyet?
Yâ Rab, bu ne hüsrandır, İlâhi, bu ne zillet?
İslam ayakaltında sürünsün mü sonunda?
Yâ Rab, bu ne büyük acıdır, Allah’ım bu ne kötü alçalma?
Mazlûmu nedir ezmede, ezdirmede ma’nâ?
Zâlimleri adlin, hani, öldürmedi hâlâ!
Mazlumu nedir ezmede, ezdirmede mana?
Hani adaletin zalimleri öldürmedi hâlâ!
Câni geziyor dipdiri... Can vermede ma’sûm!
Suç başkasınındır da niçin başkası mahkûm?
Katil geziyor dipdiri… Suçsuz can vermektedir!
Suç başkasınındır da niçin başkası mahkum edilir?
Lâ- yüs'el’e147 binlerce suâl olsa da kurban;
İnsan bu muammâlara148 dehşetle nigeh-ban!149
“Lâ-yüs’el”emrine binlerce soru olsa da kurban,
Bütün bu bilmecelere dehşetle bakmakta insan.
Eyvah! Beş on kâfirin îmânına kandık;
Bir uykuya daldık ki: Cehennemde uyandık!
Eyvah! Beş on kafirin inancına kandık;
Bir uykuya daldık ki: Cehennemde uyandık!
Mâdâm ki, ey adl-i İlâhi, yakacaktın...
Yaksaydın a mel'unları...150 Tuttun bizi yaktın!
Mademki, ey İlahî adalet, yakacaktın…
Yaksaydın o lanetlileri… Tuttun bizi yaktın!
Küfrün o sefil elleri âyâtını sildi:
Binlerce cevâmi'151 yıkılıp hâke152 serildi!
Küfrün o alçak elleri ayetleri sildi:
Binlerce cami yıkılıp toprağa serildi!
Kalmışsa eğer bir iki ma’bed, o da mürted:153
Göğsündeki haç küfrüne fetvâ-yı müeyyed!154
Kalmışsa eğer bir iki mabet, o da din değiştirdi:
Göğsündeki haç, küfrün sağlam delili!
Dul kaldı kadınlar; babasız kaldı çocuklar;
Bir giryede155 bin âilenin mâtemi çağlar!
Dul kaldı kadınlar, babasız kaldı çocuklar,
Bir gözyaşında bin ailenin matemi çağlar!
144
İlhâd: Dinsizlik
Enfas-ı habis: Kötü nefisler
146
Ruh-i leim: Alçak ruh
147
Lâ-yüs’el: Enbiyâ Suresinin 23. ayetine işaret edilmektedir. Ayetin meali: “O (Allah) yaptığından
sorumlu değildir, onlar ise sorumlu tutulacaklardır.”
148
Muamma: Bilmece
149
Nigeh-ban: Gözcü, bekçi
150
Mel’un: Lanetli
151
Cevami: Cami
152
Hâk: Toprak
153
Mürted: Din değiştiren
154
Fetva-yı müeyyed: Sağlam delil
155
Girye: Gözyaşı
145
Doğru Bildiğinden Dönmeyen Adam Akif
Üstat bildiğini iyi bilirdi, bilmediği şeye de hiç karışmazdı.
Hilvan’da Darülfünun müderrislerinden Abdülvehhab Azzam’ın evine gitmiştik.
Ezher hocalarından da birkaç zat vardı. Lügata dair bir bahis açıldı.
Ezherlilerin nokta-i nazarına Üstat itiraz etti. “O kelimenin manası şöyle olsa
gerek?” dedi. Ezherliler fikirlerinde ısrar ettiler. Abdülvehhab Azzam, Kamus’u
getirdi. Kelime Üstat’ın dediği veçhile olduğu anlaşıldı.
15
En kanlı şenâ’atle156 kovulmuş vatanından,
Milyonla hayâtın yüreğinden gidiyor kan!
En kanlı vahşilikle kovulmuş vatanından,
Milyonlarca hayatın yüreğinden gidiyor kan!
İslâm'ı elinden tutacak, kaldıracak yok...
Nâ-hak157 yere feryâd ediyor: Âcize hak yok!
İslam’ı elinden tutacak, kaldıracak yok…
Boş yere feryat ediyor: Güçsüze hak yok!
Yetmez mi musâb158 olduğumuz bunca devâhi?159
Ağzım kurusun... Yok musun ey adl-i İlâhî!160
Yetmez mi başımıza gelen bunca felaket?
Ağzım kurusun… Yok musun ey İlahî adalet!
Safahat Üçüncü Kitap
Sahife 408-411
10 Nisan 1913
Söz Vermek Ne Demektir?
Ben Vaniköyü’nde oturuyordum. Kendisi de Beylerbeyi’nde. Bir gün öğle
yemeğini bende yemeyi kararlaştırmıştık. Öğleden bir saat evvel bana gelecekti.
O gün öyle yağmurlu, boralı bir hava oldu ki her taraf sel kesildi. Merhum
yürümeyi severdi. Havanın bu haliyle karadan gelemeyeceğini tabii gördüm.
Miaddan biraz evvelki vapurdan çıkmadı, diğer vapur bir buçuk saat sonra
gelecekti. Yakın komşulardan birine gittim. Vapur gelmeden döneceğimi de
hizmetçiye söyledim.
Yağmur devam ediyordu. Vaktinde evime döndüm, bir de ne işiteyim, bu arada
sırılsıklam bir halde gelmiş, beni evde bulamayınca, hizmetçi ne kadar ısrar
ettiyse de durmamış, “Selam söyle” demiş, o yağmurda dönmüş gitmiş!
Ertesi gün kendini gördüm. Vaziyeti anlatarak özür dilemek istedim, dinlemedi.
“Bir söz ya ölüm veya ona yakın bir felaketle yerine getirilmezse mazur
görülebilir.” dedi. Benimle tam altı ay dargın kaldı.
156
Şenâ’at: Vahşilik
Nâ-hak: Haksız
158
Musâb: Musibete uğramış
159
Devahi: Felaket
160
Adl-i İlâhi: İlahi adalet
157
16
‘’Hiç Bilenlerle Bilmeyenler Bir Olur Mu?’’
"Hiç Bilenlerle Bilmeyenler Bir Olur Mu?’’
ِ ‫الرِح‬
‫يم‬
َّ ‫الر ْح َم ِن‬
َّ ِ‫بِ ْسـ ـ ـ ـ ـ ـ ـ ـ ـ ـ ـ ِـم اﷲ‬
Rahim ve Rahman Olan Allah'ın Adıyla
ِ َّ
ِ َّ
‫ين َال يَـ ْعلَ ُمو َن‬
َ ‫ين يَـ ْعلَ ُمو َن َوالذ‬
َ ‫َه ْل يَ ْستَ ِوي الذ‬
“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?”168
Olmaz ya… Tabî’î… Biri insan, biri hayvan!
Öyleyse "cehâlet" denilen yüz karasından,
Olmaz ya … Elbette… Biri insan, biri hayvan!
Öyleyse , ‘’cahillik ‘’ denilen yüz karasından,
Kurtulmaya azmetmeli baştan başa millet.
Kâfi mi değil yoksa, bu son ders-i felâket?
Kurtulmaya azmetmeli baştan başa millet.
Yeterli değil mi yoksa bu son ibretli felaket?
Son ders-i felâket neye mâl oldu? Düşünsen:
Beynin eriyip yaş gibi damlardı gözünden!
Son felaket dersi neye mal oldu? Düşünsen:
Beynin eriyip yaş gibi damlardı gözünden!
“Son-ders-i felâket” ne demektir? Şu demektir:
Gelmezse eğer kendine millet, gidecektir!
‘’Son felaket dersi’’ ne demektir? Şu demektir:
Gelmezse eğer kendine millet, gidecektir!
Zîrâ,161 yeni bir sadmeye162 artık dayanılmaz;
Zîrâ, bu sefer uyku ölümdür: Uyanılmaz!
Çünkü, yeni bir darbeye artık dayanılmaz;
Çünkü, bu sefer uyku ölümdür: Uyanılmaz!
Coşkun, koca bir sel gibi, dâim,163 beşeriyyet,164
Müstakbele165 koşmakta verip seyrine şiddet.
Coşkun, koca bir sel gibi, insanlık sürekli,
Geleceğe koşmakta hızlandırarak akışını.
Dağlar, uçurumlar ona yol vermemek ister…
Lâkin, o, ne yüksek, ne de alçak demez örter!
Dağlar, uçurumlar ona yol vermemek ister…
Ancak, o,ne yüksek, ne de alçak demez örter!
Akvâm166 o büyük nehre katılmış birer ırmak…
Elbet katılır… Hangisi ister geri kalmak!
Milletler o büyük nehre katılmış birer ırmak…
Elbet katılır… Hangisi ister geri kalmak!
Bizler ki bu müdhiş, bu muazzam cereyanla,167
Uğraşmadayız… Bak, ne kadar çılgınız anla!
Bizler ki bu müthiş, bu muazzam akışla,
Uğraşıyoruz… Bak, ne kadar çılgınız, anla!
Uğraş bakalım, yoksa işin, hey gidi şaşkın!
Kurşun gibi sür'atli, denizler gibi taşkın,
Uğraş bakalım, yoksa işin, hey gidi şaşkın!
Kurşun gibi süratli, denizler gibi taşkın,
161
Zîrâ: Çünkü
Sadme: Darbe
163
Dâim: Sürekli
164
Beşeriyet: İnsanlık
165
Müstakbel: Gelecek
166
Akvâm: Milletler
167
Cereyan: Akış
162
168
17
Kur'ân-ı Kerim, Zümer Suresi 9.ayet
Bir çağlayanın menba’-ı dehhâşına169 doğru,
Tırmanmaya benzer, yüzerek, başka değil bu!
Bir çağlayanın korkunç kaynağına doğru,
Tırmanmaya benzer, yüzerek başka değil bu!
Ey katre-i âvâre170, bu cûşun171, bu hurûşun,172
Âhengine uymazsan, emîn ol, boğulursun!
Ey başıboş damla, bu coşkunun, bu taşkınlığın,
Ahengine uymazsan emin ol, boğulursun!
Yıllarca, asırlarca süren uykudan artık,
Silkin de: Muhîtindeki173 zulmetleri174 yak, yık!
Yıllarca, yüzyıllarca süren uykudan artık,
Silkin de: Çevrendeki karanlıkları yak, yık!
Bir baksana: Gökler uyanık, yer uyanıktır;
Dünyâ uyanıkken uyumak maskaralıktır!
Bir baksana: Gökler uyanık, yer uyanıktır;
Dünya uyanıkken uyumak maskaralıktır!
Eyvâh! Bu zilletlere175 sensin yine illet…
Ey derd-i cehâlet, sana düşmekle bu millet,
Eyvah! Bu alçaklıklara sebep sensin yine…
Ey cahillik derdi, bu millet sana yakalanınca,
Bir hâle getirdin ki: Ne din kaldı, ne nâmûs!
Ey sîne-i İslâm'a176 çöken kapkara kâbûs,
Onu bir hale getirdin ki: Ne din kaldı, ne namus!
Ey İslam’ın göğsüne çöken kapkara kabus,
Ey hasm-ı hakîkî, seni öldürmeli evvel:
Sensin bize düşmanları üstün çıkaran el!
Ey gerçekten düşman seni öldürmeli evvel:
Sensin bize düşmanları üstün çıkaran el!
Ey millet, uyan! Cehline kurban gidiyorsun!
İslam'ı da "batsın!" diye tutmuş, yediyorsun!
Ey millet uyan! Cahilliğine kurban gidiyorsun!
İslam’ı ‘’batsın’’ diye tutmuş götürüyorsun!
Allah'tan utan! Bâri bırak dîni elinden…
Gir leş gibi topraklara kendin, gireceksen!
Allah’tan utan! Bari bırak dini elinden…
Gir leş gibi topraklara kendin gireceksen!
Lâkin, ne demek bizleri Allah ile iskât?177
Allah'tan utanmak da olur ilim ile… Heyhât!178
Ancak, Allah’tan bahsederek susturmaya çalışma bizi.
Allah’tan utanmak da ilim ile olur… Ne yazık ki!
Safahat - Üçüncü Kitap
Sahife 412-415
24 Nisan 1913
169
Menba-i dehhâş: Korkunç kaynak
Katre-i âvâre: Başıboş damla
171
Cûş: Coşku
172
Hurûş: Taşkınlık, gürültü şamata
173
Muhit: Çevre
174
Zulmet: Karanlık
175
Zillet: Alçaklık
176
Sîne- İslam: İslam’ın göğsü
177
İskât: Susturmak
170
178
ِِ ِ ِ
‫اء‬
َ ‫“ إِنَّ َما يَ ْخ‬Allah’ın kullarından ancak alim olanlar Allah’tan korkar.” Fatır Suresi,
َ ‫شى اللَّهَ م ْن عبَاده ال ُْعل‬
ُ ‫َم‬
ayet 28’in bir bölümü
18
“Bir Zamanlar Biz De Millet, Hem Nasıl Milletmişiz”
“Bir Zamanlar Biz De Millet, Hem Nasıl Milletmişiz”
Rahim ve Rahmân Olan Allah’ın Adıyla
‫الرِحيم‬
َّ ‫الر ْح َم ِن‬
َّ ِ‫بِ ْسـ ـ ـ ـ ـ ـ ـ ـ ـ ـ ـ ِـم اﷲ‬
ِ ‫َّاس تَأْمرو َن بِالْمعر‬
ِ ْ ‫ُكنتم َخيـر أ َُّم ٍة أُ ْخ ِرج‬
‫وف َوتَـ ْنـ َه ْو َن َع ِن ال ُْمن َك ِر َوتُـ ْؤِمنُو َن بِالل ِّه‬
َ
ُْ َ
ُ ُ ِ ‫ت ل لن‬
َْ ُْ
‘’Siz iyiliği emr eyler kötülükten nehy eder, Allah’a inanır olduğunuzdan
insanların hayrı için meydana çıkarılmış en hayırlı milletsiniz…’’200
Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz:
Gelmişiz dünyâya milliyet nedir öğretmişiz!
Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz:
Gelmişiz dünyaya milliyet nedir öğretmişiz!
Kapkaranlıkken bütün âfâkı179 insâniyetin,
Nûr olup fışkırmışız tâ sînesinden180 zulmetin;181
Kapkaranlıkken bütün ufukları insanlığın,
Nur olup fışkırmışız ta göğsünden karanlığın;
Yarmışız edvâr-ı fetretten182 kalan yeldâları;183
Fikr-i ferdâ184 doğmadan yağdırmışız ferdâları!185
Yarmışız karmaşa devirlerinden kalan uzun geceleri;
Gelecek düşüncesi doğmadan yağdırmışız yarınları!
Öyle ferdâlar ki: Kaldırmış serâpâ186 âlemi;
Dîdeler187 bir câvidânî188 fecrin189 olmuş mahremi.190
Öyle yarınlar ki: Kaldırmış baştan başa cihanı;
Gözler yakından seyretmiş sürekli bir tan vaktini
Yirmi beş yıl, yirmi beş bin yıl kadar feyyâz191 imiş!
Bak ne ani bir tekâmül!192 Bak ki: Hâlâ mündehiş193
Yirmi beş yıl, verimli imiş yirmi beş bin yıl kadar!
Bak ne hızlı bir gelişme! Bak ki: Hala şaşar…
Yâd-ı fevka'l-i'tiyâdından194 onun târihler;
Görmemiş benzer o müdhiş seyre, hem görmez beşer.195
O olağanüstü gelişmeyi anarken tarihler;
Görmemiş insanlık bir ilerleme buna benzer.
Bir taraftan dînimiz, ahlâkımız, irfânımız;
Bir taraftan seyfe196 makrun197 adlimiz,198 ihsânımız;199
Bir taraftan dinimiz, ahlakımız, irfanımız;
Bir taraftan kılıca bağlı adaletimiz, cömert yanımız;
179
Âfak: Ufuklar
Sine: Göğüs
181
Zulmet: Karanlık
182
Edvâr-ı fetret: Karmaşa karışık devirler
183
Yelda: Uzun gece
184
Fikr-i ferdâ: Gelecek düşüncesi
185
Ferdâ: Yarınlar, gelecek günler
186
Serâpâ: Baştan başa, bütün olarak
187
Dîde: Gözler
188
Câvidân: Sonrasız sürekli
189
Fecir: Tan vakti (güneşin doğmasından önce beliren ağarma)
190
Mahrem: Yakın
191
Feyyâz: Ok verimli
192
Tekâmül: Gelişme, olgunlaşma
193
Mündehiş: Dehşet içinde kalmış şaşmış
194
Yâd-ı fevka'l-i'tiyâd: Olağanüstü gelişmeyi (adeti huyu durumu) anarken
195
Beşer: İnsan
196
Seyf: Kılıç
180
197
Makrun: Yakın kavuşmuş
Adl: Adalet
199
İhsan: İyilik cömertlik
200
Kur'an-ı Kerim, Al-i İmran Suresi 110.ayetin bir bölümü
198
19
Yükselip akvâmı201 almış fevcfevc202 âgûşuna;203
Hepsi dalmış vahdetin204 âheng-i cûşâcûşuna.205
Yükselip milletleri almış bölük bölük kucağına
Dalıvermiş hepsi birliğin coşkulu uyumuna
Emr-i bi'l-mâ'rûf206 imiş ihvân-ı İslam'ın işi;
Nehy edermiş, bir fenalık görse, kardeş kardeşi.
İyiliği bildirmekmiş Müslüman kardeşlerin işi;
Engel olmakmış, bir kötülük görse kardeş kardeşi.
Kimse haksızlıktan etmezmiş tegâfül207 ihtiyar;208
Ferde râci'209 sadmeden210 efrâd211 olurmuş lerzedâr.212
Bilerek göz yummazmış hiç kimse,
Bir kişiye vurulsa vurulmuş gibi olurmuş herkese.
Bir, neyiz? Seyreyle artık; bir de fikr et, neymişiz?
Din de kürkün aynı olmuş: Ters çevirmiş giymişiz!
Bir bak ki şimdi biz neyiz, bir de düşün neymişiz?
Din de kürkün aynı olmuş: Ters çevirmiş giymişiz!
Nehy-i ma'rûf213 emri münkerdir gezen meydanda bak!
En metin214 ahlakımız, yahud, görüp aldırmamak!
Kötülüğü emretmek, iyiliği yasaklamaktır gezen meydanda bak!
Yahut en sağlam ahlakımız, görüp de aldırmamak!
Yıktı bin mel'un215 kalem nâmûsu, bizler uymadık;
"Susmak evlâdır" deyip sustuk... Sanırsın duymadık!
Yıktı bin lanetli kalem namusu, bizler tınmadık;
‘’Susmak daha iyidir’’deyip sustuk… Sanırsın duymadık
Kustu bin murdar216 ağız Şer'in bütün ahkâmına;
Âh, bir ses bari yükselseydi nefret nâmına!
Kustu binlerce pis ağız şeriatın bütün hükümlerine;
Ah, bari bir ses yükselseydi nefret namına!
Altı yüz bin can gider; milyonla îmân eksilir;
Kimseler görmez! Gören sersem de Allah'tan bilir!
Altı yüz bin can gider; milyonlarca iman eksilir;
Kimseler görmez! Gören sersem de Allah’tan bilir.
Sonra, şâyet şahsının incinse, hattâ, bir tüyü:
Yer yıkılmış zanneder seyr eyleyen gümbürtüyü!
Sonra, şayet şahsının incinse, hatta bir tüyü:
Yer yıkılmış zanneder seyreden gümbürtüyü!
Kırkın aylıktan biraz, yâhud geciksin vermeyin;
Fodla217 çiy kalsın, "pilâv bitmiş" deyin, göstermeyin;
Kırkın aylıktan biraz, ya da geciksin vermeyin;
Ekmek çiğ kalsın ‘’pilav bitmiş’’ deyin, göstermeyin;
201
Şehir Onu Bunaltıyordu
202
Şehirde dolaşmaktan, kalabalıktan, insanlardan çok sıkılırdı.1932'de ilk kez
Mısır'a gittiğim zaman Kahire'nin görülecek yerlerini bana göstermek için birkaç
saat şehirde kalışı onu adeta bunaltmıştı.
Büyük bir izaz olmak üzere, birlikte Ezher'i, müzeyi, Darülfünunu, hayvanat
bahçesini, büyük camileri gezdik, ehramları gördük.
Bir cuma günü de Mısır'ın, belki de İslam aleminin en mümtaz, en güzel okuyan
hafızı, Şeyh Muhammed Rıfat'ı dinledik:
- Bir de buranın en meşhur muganniyesi Ümmü Gülsüm var, onu da bir gece sen
gider, dinlersin, dedi.
Görüyordum ki üstat şehirde bunalıyordu. Kahire'de biraz fazla kaldık mı, çok
sıkılıyordu. Geçirdiği münzevi hayat onu büsbütün şehirden uzaklaştırmıştı.
Akvâm: Kavimler, milletler
Fevcfevc : Bölükbölük akın akın
203
Âgûş: Kucak
204
Vahdet: Birlik
205
Aheng-i cûşâcûş: Coşkulu uyum
206
Emr-i münker: Kötülüğü emretmek
207
Tegâfül: Göz yummak, anlamazlıktan gelme
208
İhtiyâri: Kasıtsız
209
Râci: Dokunma dayanma
210
Sadme: Çarpışma
211
Efrâd: Herkes
212
Lerze: Titreme titreyiş sallantı
213
Nehy-i ma’rûf: İyiliği yasaklamak
214
Metin: Sağlam
215
Melûn: Lanetlenmiş
216
Murdâr: Pis
217
20
Fod: Ekmek
Fes, külâh, kalpak, sarık vermiş bakarsın el ele;
Mi'delerden fışkırır tâ Arş'a aç bir velvele!218
Fes, külah, kalpak, sarık vermiş bakarsın el ele;
Midelerden fışkırır ta göğe aç bir velvele!
Ortalık altüst olurken ses çıkarmazdım, hani,
Öyle bir dernekte seyret gel de artık sen beni!
Ortalık altüst olurken ses çıkarmazdım, hani,
Öyle bir dernekte seyret gel de artık sen beni!
Göster, Allah'ım, bu millet kurtulur, tek mu'cize:
Bir "utanmak hissi" ver gâib219 hazînenden bize!
Allah’ım bu millet kurtulur, yeter ki göster tek mucize:
Bir ‘utanma duygusu’’ver gizli hazinenden bize!
Safahat - Üçüncü Kitap
Sahife 416-419. / 29 Mayıs 1913
“Uyan”
“Uyan”
Baksana kim boynu bükük ağlayan?
Hakk-ı hayâtın220 senin ey Müslüman!
Kurtar o bîçâreyi Allah için,
Artık ölüm uykularından uyan!
Baksana kim boynu bükük ağlayan?
Senin yaşama hakkın senin ey Müslüman!
Kurtar artık o zavallıyı Allah için,
Artık ölüm uykularından uyan!
Bunca zamandır uyudun, kanmadın;
Çekmediğin kalmadı, uslanmadın.
Çiğnediler yurdunu baştan başa,
Sen yine bir kerre kımıldanmadın!
Bunca zamandır uyudun, kanmadın,
Çekmediğin kalmadı, uslanmadın.
Çiğnediler yurdunu baştan başa,
Sen yine bir kez olsun kımıldanmadın!
Ninni değil dinlediğin velvele…221
Kükreyerek akmada müstakbele,222
Bir ebedî223 sel ki zamandır adı;
Haydi katıl sen de o coşkun sele.
Ninni değil dinlediğin velvele…
Kükreyerek akıyor geleceğe,
Bir sonsuz sel ki zamandır adı;
Haydi katıl sen de o coşkun sele.
Karşı durulmaz, cereyan224 sîne-çâk...225
Varsa duranlar olur elbet helâk.
Dalgaların anlamadan seyrini,
Göz göre girdâba226 nedir inhimâk?227
Karşı durulmaz, akıyor yürek paralayarak…
Varsa duranlar elbet yok olacak,
Dalgaların anlamadan akış yönünü,
Akıl kârı mı göre göre girdaba atılmak?
218
Velvele: Gereksiz telaş gürültü, kargaşa
Gâib: Gizli
220
Hakk-ı hayât: Yaşama hakkı
221
Velvele: Gereksiz telaş, gürültü ve heyecan
222
Müstakbel: Gelecek
223
Ebedi: Sonsuz
224
Cereyan: Akmak bir yönde devamlı yol almak
225
Sine-çâk: Yürek parçalanması
226
Girdâb: Göl veya deniz gibi yerlerde birdenbire oluşan ani derinleşmenin meydana getirdiği çevrinti
227
İnhimâk: Bir şeyin üzerine fazlaca düşme , büyük istekle teşebbüs etmek atılmak
219
21
Dehşet-i mâziyi getir yâdına;
Kimse yetişmez yarın imdâdına.
Merhametin yok diyelim nefsine;228
Merhamet etmez misin evlâdına?
Geçmişteki felaketleri getir aklına;
Kimse yetişmez yarın yardımına.
Merhametin yok diyelim kendine;
Merhamet etmez misin çocuklarına?
“Ben onu dünyaya getirdim…” diye,
Kalkışacaksın demek öldürmeye!
Sevk ediyormuş meğer insanları,
Hakkı-ı übüvvet229 de bu cânîliğe!
‘’Ben onu dünyaya getirdim…’’ diye ,
Kalkışacaksın demek öldürmeye!
Sevk ediyormuş meğer insanları,
Babalık hakkı da bu caniliğe!
Doğru mudur ye’s230 ile olmak tebâh?231
Yok mu gelip gayrete bir intibâh?232
Beklediğin subh-i kıyâmet233 midir?
Gün batıyor, sen arıyorsun sabâh!
Doğru mudur ümitsizliğe kapılıp yok olmak?
Yok mu gayrete gelip de uyanmak?
Beklediğin kıyamet sabahı mıdır?
Sen sabahı arıyorsun ama gün batıyor, bak!
Gözleri mâzîye bakan milletin,
Ömrü temâdîsi234 olur nekbetin.235
Karşına müstakbeli dikmiş Hudâ,236
Görmeye, lâkin daha yok niyyetin!
Gözleri geçmişe bakan bir milletin
Hayatında sonu gelmez felaketin.
Karşına geleceği dikmiş Allah,
Görmeye, fakat daha yok niyetin!
Ey koca Şark,237 ey ebedî meskenet!238
Sen de kımıldanmaya bir niyyet et.
Korkuyorum, Garb’ın239 elinden yarın,
Kalmayacak çekmediğin mel’anet.240
Ey koca Doğu, ey bitmeyen miskinlik!
Sen de kımıldanmaya bir niyet et.
Korkuyorum, Batı’nın elinden yarın,
Kalmayacak çekmediğin kötülük.
Hakk-ı hayâtın daha çiğnenmeden,
Kan dökerek almalısın merd isen.
Çünkü bugün ortada hak sahibi,
Bir kişidir: "Hakkımı vermem!" diyen.
Yaşama hakkın daha çiğnenmeden,
Onu kan dökerek almalısın yiğitsen.
Çünkü bugün ortada hak sahibi,
Bir kişidir:’’Hakkımı vermem!’’diyen.
Safahat - Beşinci Kitap
228
Nefs: Kendi
229
Hakkı-ı übüvvet: Babalık hakkı
230
Yeis: Ümitsizlik
231
Tebâh: Mahvolma,harap olma, yok olma
232
İntibâh: Uyanma, uyanıklık
233
Subh-i kıyamet: Kıyamet sabahı
234
Temâdi: Uzama, sürme, devam edip gitme, sona gitme
235
Nekbet: Talihsizlik, şanssızlık, felakete düşme
236
Hüda: Allah
237
Şark: Doğu
238
Meskenet: Miskinlik
239
Garb: Batı
240
Melanet: Kötülük
Sahife 576-579.
22
“Müslümanlık Nerede?”
“Müslümanlık Nerede?”
Rahim ve Rahmân Olan Allah'ın Adıyla
ِ ‫بِس ِم‬
ِ ‫الرِح‬
‫يم‬
َّ ‫الر ْحم ِن‬
َّ ‫اﷲ‬
ْ
ِ
ِ
ِ
ِ
‫س م ْنـ ُه ْم‬
ْ َ‫َوَم ْن ا‬
َ ‫صبَ َح الَ يَـ ْهتَ ُّم بال ُْم ْسلم‬
َ ‫ين فَـلَْي‬
“Kim Müslümanların derdini kendine mal etmezse onlardan değildir.”256
Müslümanlık nerde! Bizden geçmiş insanlık bile…
Dünyayı aldatmaksa maksat, aldanan yok, boşuna!
Müslümanlık nerde! Bizden geçmiş insanlık bile...
Âlem241 aldatmaksa maksad, aldanan yok, nâfile!242
Kaç hakîkî müslüman gördümse: Hep makberdedir;243
Müslümanlık, bilmem amma, gâlibâ göklerdedir!
İstemem, dursun o pâyansız mefâhir244 bir yana...
Gösterin ecdâda245 az çok benziyen bir kan bana!
İsterim sizlerde görmek ırkınızdan yâdigâr,
Çok değil, ancak, necîb246 evlâda lâyık tek şiâr.247
Varsa şâyed, söyleyin, bir parçacık insâfınız:
Böyle kansız mıydı - hâşâ - kahraman eslâfınız?248
Böyle düşmüş müydü herkes ayrılık sevdâsına?
Benzeyip şîrâzesiz249 bir mushafın250 eczâsına,251
Hiç görülmüş müydü olsun kayd-ı vahdet252 târumâr?253
Böyle olmuş muydu millet can evinden rahnedâr?254
Böyle açlıktan boğazlar mıydı kardeş kardeşi?
Böyle âdet miydi, bî -pervâ255, yemek insan leşi?
Irzımızdır çiğnenen, evlâdımızdır doğranan!
Hey sıkılmaz ağlamazsan, bâri gülmekten utan!
Kaç hakiki Müslüman gördümse: Hep kabirdedir;
Müslümanlık, bilmem ama, galiba göklerdedir!
İstemem, dursun o bitmez tükenmez övünülecek şey bir yana…
Gösterin atalarınkine az çok benzeyen bir kan bana!
Keşke sizlerde ırkınızdan yadigar kalmış,
Soylu evlatlara yakışır, çok değil tek bir iz görseydim.
Varsa şayet, söyleyin, bir parçacık insafınız:
Böyle kansız mıydı - haşa – kahraman atalarınız?
Böyle düşmüş müydü herkes ayrılık sevdasına?
Benzeyip şirazesiz bir kitabın yapraklarına,
Birlik bağının darmadağın olduğu hiç görülmüş müydü?
Millet böylesine can evinden hiç yaralanmış mıydı?
Böyle açlıktan boğazlar mıydı kardeş kardeşi?
Böyle adet miydi, hiç çekinmeden, yemek insan leşi?
Irzımızdır çiğnenen, evladımızdır doğranan!
Hey sıkılmaz ağlamazsan, bari gülmekten utan!
241
Âlem: Dünya
Nâfile: Faydasız, boş
243
Makber: Mezar, mezarlık
244
Mefâhir: İftihar edilecek, övünülecek şeyler
245
Ecdâd: Ata
246
Necîb: Soylu, nesli pak olan kimse
247
Şiâr: İz, işaret
248
Eslâf: Memurluk ya da hizmette birinden önce bulunmuş olanlar, geçmişler.
249
Şirâze: Kitap yapraklarını düzgün tutmaya yarayan ince örülmüş şerit
250
Mushaf: Sahife haline getirilmiş şey, kitap
251
Eczâ: Parçalar, kısımlar
252
Kayd-ı vahdet: Birlik bağı
253
Târumâr: Darmadağın
254
Rahnedâr: 1. Eksiği bozuğu olan. 2. zarara uğramış
255
Bî-pervâ: Korkusuz
242
256
23
Hadîs-i Şerif
"His" denen devletliden257 olsaydı halkın behresi:258
Pâyitahtından259 bugün taşmazdı sarhoş na'resi!260
“Duyarlılık” denen o yüksek değerden olsaydı halkın nasibi:
Başkentinden bugün taşmazdı sarhoş narası!
Kurt uzaklardan bakar, dalgın görürmüş merkebi,261
Saldırırmış ansızın yaydan boşanmış ok gibi.
Kurt uzaklardan bakar, dalgın görürmüş eşeği,
Saldırırmış ansızın yaydan boşanmış ok gibi.
Lâkin aşk olsun ki aldırmaz da otlarmış eşek,
Sanki tavşanmış gelen, yâhud kılıksız köstebek!
Fakat aşk olsun ki aldırmaz da otlarmış eşek,
Sanki tavşanmış gelen, yahut kılıksız köstebek!
Kâr sayarmış bir tutam ot fazla olsun yutmayı...
Hasmı262, derken, çullanırmış yutmadan son lokmayı!..
Kar sayarmış bir tutam ot fazla olsun yutmayı…
Düşmanı, derken, çullanırmış yutmadan son lokmayı!..
Bir hakîkattir bu, şaşmaz, bildiğin üslûba sok:
Hâlimiz merkeble kurdun aynı, aslâ farkı yok.
Bir hakikattir bu, şaşmaz, bildiğin üsluba sok:
Halimiz eşekle kurdun aynı, asla farkı yok.
Burnumuzdan tuttu düşman, biz boğaz kaydındayız!
Bir bakın: Hâlâ mı hâlâ ihtiras263 ardındayız!
Burnumuzdan tuttu düşman, biz boğaz derdindeyiz!
Bir bakın: Hala mı hala hırslarımızın peşindeyiz!
Saygısızlık elverir... Bir parça olsun arlanın:
Vakti çoktan geldi, hem geçmektedir arlanmanın!
Saygısızlık yeter… Bir parça olsun utanın:
Vakti çoktan geldi, hem geçmektedir utanmanın!
Davranın haykırmadan nâkus-i izmihlâliniz...264
Öyle bir buhrana sapmıştır ki, zîrâ, hâliniz:
Tehlike çanlarınız çalmadan bir davranınız!
Zira ağır bir krize dönüşmüştür durumunuz;
Zevke dalmak şöyle dursun, vaktiniz yok mâteme!
Davranın zîrâ gülünç olduk bütün bir âleme.
Zevke dalmak şöyle dursun, vaktiniz yok yas tutmaya!
Davranın, zira gülünç olduk bütün bir dünyaya.
Bekleşirken gökte yüz binlerce ervâh265 intikam;
Yerde kalmış, na'şa266 benzer kavm267 için durmak haram!
Bekleşirken gökte yüz binlerce ruhlar, intikam;
Yerde kalmış, cesede benzer bir kavim için durmak haram!
Kahraman ecdâdınızdan sizde bir kan yok mudur?
Yoksa: İstikbâlinizden korkulur, pek korkulur!
Kahraman atalarınızdan sizde bir kan yok mudur?
Yoksa: Geleceğinizden korkulur, pek korkulur!
Safahat - Beşinci Kitap
Sahife 584-587
26 Haziran 1913
257
Devletli: Saadet, refah sahibi, vezir gibi büyük rütbe sahiplerine verilen unvan
Behre: Hisse, pay, nasip
259
Pâyitaht: Başkent
260
Na’re: Nara
261
Merkeb: Binek, eşek
262
Hasım: Düşman
263
İhtiras: Hırs
264
Nâkus-i izmihlâl: Tehlike çanları
265
Ervâh: Canlar, ruhlar
266
Na’ş: Ceset
267
Kavm: Kavim
258
24
“Şehâmet Dîni, Gayret Dîni; Ancak Müslümanlık'tır”
“Şehâmet Dîni, Gayret Dîni Ancak Müslümanlık'tır”
‫الرِحيم‬
َّ ‫الر ْح َم ِن‬
َّ ِ‫بِ ْسـ ـ ـ ـ ـ ـ ـ ـ ـ ـ ـ ِـم اﷲ‬
Rahim ve Rahman Olan Allah'ın Adıyla
ِ َّ
ِ ‫ال ل َُهم الن‬
‫يماناً َوقَالُوا‬
َ ‫َّاس قَ ْد َج َمعُوا لَ ُك ْم فَا ْخ‬
َ ِ‫ش ْو ُه ْم فَـ َزا َد ُه ْم إ‬
َ ‫الذ‬
َ ‫َّاس إ َّن الن‬
ُ ُ َ َ‫ين ق‬
Onlar öyle kimselerdir ki, halk kendilerine, “İnsanlar size karşı ordu
toplamışlar, onlardan korkun” dediklerinde, bu söz onların imanını artırdı
ve “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!” dediler.286
ِ
ِ
‫يل‬
ُ ‫َح ْسبُـنَا اللّهُ َون ْع َم ال َْوك‬
Şuurlu cesaret dini, gayret dini ancak Müslümanlık'tır;
Hakiki Müslümanlık en büyük bir kahramanlıktır.
Şehâmet268dîni, gayret dîni ancak Müslümanlık'tır;
Hakîkî269 Müslümanlık en büyük bir kahramanlıktır.
Korkaklık, miskinlik, dünyada, sığmaz İslam'ın ruhuna...
Allah'ın kitabını şahit tuttum - gördün ya - da'vama.
Cebânet,270 meskenet,271 dünyâda, sığmaz rûh-i İslâm'a...272
Kitâbullâh'ı273 işhâd274 eyledim - gördün ya - da'vâma.
Görürsün, hissedersin varsa vicdanınla imanın:
Ne müthiş bir kahramanlık çarpıyor göğsünde Kur'an'ın!
Görürsün, hissedersin varsa vicdânınla îmânın:
Ne müdhiş bir hamâset275 çarpıyor göğsünde Kur'ân'ın!
O vicdan nerdedir, lakin? O iman kimde var? Yazık!
Ne olmuş, ben de bilmem, pek karanlık şimdi duygular!
O vicdan nerdedir, lâkin? O îman kimde var? Heyhât!276
Ne olmuş, ben de bilmem, pek karanlık şimdi hissiyyât!277
O imandan çok az bile olsaydı millette,
Şu üç yüz elli milyon halkı görmezdim böyle horlanmış halde!
O îmandan velev pek az nasîb olsaydı millette,
Şu üç yüz elli milyon halkı görmezdin bu zillette!278
O iman birleşme isterdi bizden, birlik isterdi...
Nasıl "perçinlenmiş yekpare bir bina" olmamız lazımsa gösterdi.
O îman ittihâd279 isterdi bizden, vahdet280 isterdi...
Nasıl "bünyân-ı mersûs"281 olmamız lâzımsa gösterdi.
Peki! Bizler ne yaptık? Kol kol olduk, darmadağın olduk...
Sonunda alçakça bir vuruşla düştük, yerle bir olduk!
Peki! Bizler ne yaptık? Kol kol olduk, târumâr282 olduk...
Nihayet bir denî283 sadmeyle284 düştük, hâk-sâr285 olduk!
268
Şehâmet: Cesaret
Hakiki: Gerçek
270
Cebânet: Korkaklık
271
Meskenet: Miskinlik
272
Ruh-i İslam: İslam ruhu
273
Kitâbullâh: Allah’ın Kitabı
274
İşhâd: Şahit
275
Hamâset: Kahramanlık
276
Heyhât: Yazık
277
Hissiyât: Duygular
278
Zillet: Horlanmış
279
İttihâd: Birleşme
280
Vahdet: Birlik
281
Bünyân-ı mersûs: Perçinleşmiş yekpare bina
282
Târumâr: Darmadağın
283
Denî: Alçakça
Müderris İhsan Efendi anlatıyor:
269
Bazı Ramazan geceleri biz de Üstat’a cemaat oluyorduk. Yanlışsız
okuyordu.
“– Üstat, hakikaten siz demir hafız olmuşsunuz.” derdik.
“– Evet, derdi, ben bunu hocama da yazdım. Dedim ki: Ben Kuran’ı
himmetinizle takviye ettim, şimdi hatimle teravih kıldırıyorum. Bana
dayanıklı Müslüman gönder.”
284
Sadme: Saldırı
Hâksâr: Yerle bir
286
Kur’an-ı Kerim, Âl-i İmran, ayet 173
285
25
O îman kuvvet ihzâriyle287 emretmişti... Lâkin, biz
" Tevekkelnâ"288 deyip yattık da kaldık böyle en âciz!
O iman kuvvet toplamayı emretmişti... Lakin, biz
"Allah'a sığındık" deyip yattık da kaldık böyle en aciz!
O îman, farz-ı kat’îdir diyor tahsîli irfânın...
Ne câhil kavmiyiz biz müslümanlar, şimdi, dünyânın!
İrfan tahsili kesin bir farzdır diyor o iman...
Ne cahil milletiyiz biz müslümanlar, şimdi, dünyanın!
O îman hüsn-i hulkun289 en büyük hâmîsi290 olmuşken...
Nemiz vardır fezâilden,291 nemiz eksik rezâilden?292
O iman ahlak güzelliğinin en büyük koruyucusu olmuşken...
Faziletlerden neyimiz var, hangisi eksik rezilliklerden?
Demek: İslâm'ın ancak nâmı293 kalmış müslümanlarda;
Bu yüzdenmiş, demek, hüsrân-ı millî294 son zamanlarda.
Demek: İslam'ın ancak adı kalmış müslümanlarda;
Bu yüzdenmiş, demek milletçe kayıplarımız son zamanlarda.
Eğer çiğnenmemek isterseler seylâb-ı eyyâma;295
Rücû'296 etsinler artık müslümanlar Sadr-ı İslâm 'a.297
Eğer çiğnenmemek isterseler zamanımızın sellerinde;
Yeniden dönsünler artık müslümanlar İslam'ın ilk devresine.
O devrin yâd-ı nûrânûru298 bî-pâyan299 şehâmettir;300
Mefâhir301 onların târihidir; ümmet o ümmettir.
O devrin nurlu hatırası sayısız yiğitlikle doludur;
Övünülecek tarih odur; ümmet, o ümmettir.
Ki bir yandan celâdetler302 saçıp dünyâyı titretmiş;
Öbür yandan da insanlık nedir dünyâya öğretmiş.
Ki bir yandan kahramanlıklar gösterip dünyayı titretmiş;
Öbür yandan da insanlık nedir dünyaya öğretmiş.
Değilmiş böyle mahkûmiyyetin timsâl-i pâmâli!303
Şevâhikten304 tenezzül305 eylemezmiş arş-ı iclâli.306
Onlar böyle ayaklar altında mahkum olmanın sembolü değilmiş,
Yüceldikleri makam zirvelerden hiç aşağı düşmezmiş.
Fransızca Bir Makale
287
İhzâr: Toplama
Tevekkelnâ: Allah’a sığındık
289
Hüsn-ü hulk: Ahlâk güzelliği
290
Hâmî: Koruyucu
291
Fezâîl: Faziletler
292
Rezâil: Rezillikler
293
Nâm: Ad
294
Hüsrân-ı millî: Milli kaybedilmişlikler
295
Seylâb-ı eyyâm: Zamanımızın selleri
296
Rücû: Dönmek
297
Sadr-ı İslam: İslamın kalbi
298
Yâd-ı nûrânûr: Nurlu hatıra
299
Bî-pâyân: Sayısız
300
Şehâmet: Yiğitlik
301
Mefâhir: Övünülen
302
Celâdet: Kahramanlık
303
Mahkûmiyetin timsâl-i pâmâli: Ayaklar altında mahkum olmanın sembolü
304
Şevâhik: Zirve
305
Tenezzül: Düşme
306
Arş-ı iclâl: Yücelinen makam
Hüsnü Açıksöz anlatıyor: “Bir gün idarehanede oturuyoruz. O vakit ki İstiklal
Mahkemesi azalarından iki zat ellerinde Fransızca Tan gazetesi olduğu halde
geldiler. Bu nüshada Kuva-yi Milliye hakkında sitayişkâr yazılar vardı. Fransızca
makaleyi cümle cümle okuyarak tercüme etmeye, bana da Türkçesini
yazdırmaya başladılar. Fakat aralarında kelime ve cümle tercümeleri hakkında
ihtilaf baş gösterdi. O zamana kadar pencereden dışarıyı seyreden Üstat, bu
münakaşa üzerine döndü:
“– Müsaade ederseniz ben söyleyeyim de yazsın.” dedi.
Gazeteyi aldı. Fransızcasını hiç söylemeden doğrudan doğruya Türkçesini
yazdırdı. Tercümeye savaşan arkadaşlar bunu görünce:
“– Affedersiniz üstat, biz sizi zahmete sokmak istemezdik.” dediler.
Halbuki Üstat’ın Fransızca bildiğini zannetmediklerini sonradan bana söylediler.
288
26
" Tevekkül" vasfı,307 ancak onların hakkında ma'nîdâr:308
Ki etmiş hepsi dünyâlar kadar âlâmı309 istihkar.310
" Tevekkül" niteliğinin gerçek manası ancak onlarda imiş,
Ki hepsi de acıları dünyalar kadar küçümsemiş.
Çekinmezmiş şedâid311 yağsa, asla, iktihâmından;312
Zeminlerden ölüm fışkırsa dönmezmiş merâmından.313
Onlar bela yağsa katlanmaktan asla çekinmezmiş;
Yerlerden ölüm fışkırsa istediğinden dönmezmiş.
"Hakîkî Müslümanlık en büyük bir kahramanlıktır"
Demiştim... İşte da'vâm314 onların hakkında sâdıktır.315
"Hakiki Müslümanlık en büyük bir kahramanlıktır"
Demiştim... İddiamın doğruluğu işte onlar hakkındadır.
Safahat - Beşinci Kitap
Sahife 596-599 / 29 Ekim 1914
“Korkma”
-Korkma!
“Korkma”
Cehennem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz;
Bu yol ki Hak316 yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz!
Korkma!
Cehennem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz;
Bu yol ki Allah yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz!
317
Düşer mi tek taşı, sandın, harîm-i nâmûsun?
Meğer ki harbe giren son nefer318 şehîd olsun.
Düşer mi tek taşı sandın namus ocağının?
Meğer ki savaşa giren son er şehit olsun.
Şu karşımızdaki mahşer kudursa, çıldırsa;
Denizler ordu, bulutlar donanma yağdırsa;
Şu karşımızdaki mahşer kudursa, çıldırsa;
Denizler ordu, bulutlar donanma yağdırsa;
Bu altımızdaki yerden bütün yanardağlar,
Taşıp da kaplasa âfâkı319 bir kızıl sarsar;320
Bu altımızdaki yerden bütün yanardağlar,
Taşıp da kaplasa ufukları bir kızıl kasırga;
321
Değil mi cebhemizin sînesinde îman bir;
Sevinme bir, acı bir, gâye aynı, vicdan bir;
Değil mi cephemizin göğsünde iman bir;
Sevinme bir, acı bir, gaye aynı, vicdan bir;
Değil mi sînede birdir vuran yürek… Yılmaz!
Cihan yıkılsa, emîn ol, bu cebhe sarsılmaz!
Değil mi göğüste birdir vuran yürek… Yılmaz!
Cihan yıkılsa, emin ol, bu cephe sarsılmaz!
307
Vasıf: Nitelik
Ma’nidâr: Gerçek manası
309
Âlâm: Elemler acılar
310
İstihkâr: Küçük görme
311
Şedâid: Bela
312
İktihâm: Katlanma
313
Merâm: İstek
314
Dâvâ: İddia
315
Sâdık: Doğru
316
Hak: Allah
317
Harîm-i nâmus: Namus ocağı
318
Nefer: Asker
319
Âfâk: Ufuklar
320
Sarsar: Kasırga
321
Sîne: Göğüs
Safahat – Beşinci Kitap
308
Sahife 658-661
27
“Yâ Nebî”
“Yâ Nebî”
322
-Yâ Nebî , şu hâlime bak!
Nasıl ki bağrı yanar, gün kızınca, sahrânın;323
Benim de rûhumu yaktıkça yaktı hicrânın!324
-Ey Nebî, şu halime bak!
Nasıl ki gün kızınca bağrı yanar çölün;
Benim de ruhumu yaktıkça yaktı ayrılığın!
Harîm-i pâkine325 can atmak istedim durdum;
Gerildi karşıma yıllarca âilem, yurdum.
Temiz ocağına can atmak istedim durdum;
Gerildi karşıma yıllarca ailem, yurdum.
"Tahammül et!" dediler... Hangi bir zamana kadar?
Ne bitmez olsa tahammül,326 onun da bir sonu var!
“Tahammül et!” dediler… Hangi bir zamana kadar?
Tahammül ne kadar uzasa da onun da bir sonu var!
Gözümde tüttü bu andıkça yandığım toprak;
Önümde durmadı artık, ne hânumân,327 ne ocak...
Gözümde tüttü bu andıkça yandığım toprak;
Önümde durmadı artık ne ev-bark, ne ocak...
Yıkıldı hepsi... Ben aştım diyâr-ı Sûdân´ı,328
Üç ay "Tihâme!"329 deyip çiğnedim beyâbânı.330
Yıkıldı hepsi… Ben aştım Sudan ülkesini,
Üç ay “Mekke” deyip çiğnedim çölü.
Kemiklerim bile yanmıştı belki sahrâda;
Yetişmeseydin eğer, yâ Muhammed, imdâda:
Kemiklerim bile yanmıştı belki sahrada;
Yetişmeseydin eğer, yâ Muhammed, imdada:
Eserdi kumda yüzerken serin serin nefesin;
Akar sular gibi çağlardı her tarafta sesin!
Eserdi kumda yüzerken serin serin nefesin;
Akarsular gibi çağlardı her tarafta sesin!
İrâdem olduğu gündür senin irâdene râm,331
Bir ân için bana yollarda durmak oldu harâm.
İradem, iradene boyun eğdiği günden beri
Bana yollarda bir an bile durmak haram oldu.
Bütün heyâkil-i hilkatle332 hasbihâl333 ettim;
Leyâle334 derdimi döktüm, cibâli335 söylettim!
Yaratılışın bütün ihtişamlı eserleriyle dertleştim;
Gecelere derdimi döktüm, dağları söylettim!
Yanıp tutuşmadan aylarca yummadım gözümü...
Nücûma336 sor ki bu kirpikler uyku görmüş mü?
Aylarca yanıp tutuşmaktan yummadım gözümü…
Yıldızlara sor ki bu kirpikler uyku görmüş mü?
322
Nebî: Peygamber
Sahrâ: Büyük çöl
324
Hicrân: Ayrılık acısı
325
Harîm-i pâk: Temiz aile, temiz eş, temiz ocak
326
Tahammül: Katlanmak
327
Hânumân: Ev bark, yuva
328
Diyâr-ı Sûdan: Sudan ülkesi
329
Tihâme: Mekke-i mükerreme
330
Beyâbân: Çöl
331
Râm: Boyun eğmek, tabi olmak
332
Heyâkil-i hilkat: Yaradılış heykelleri
333
Hasbihâl: Sohbet, dertleşmek
334
Leyâl: Geceler
335
Cibâl: Dağ
323
336
28
Nücûm: Yıldızlar
Azâb-ı hecrine337 katlandım elli üç senedir...
Sonunda alnıma çarpan bu zâlim örtü nedir?
Ayrılık eziyetine katlandım elli üç senedir…
Sonunda alnıma çarpan bu zalim örtü nedir?
Beş altı sîneyi338 hicrân339 içinde inleterek,
Çıkan yüreklere hüsran340 mı, merhamet mi gerek?
341
Beş altı sineyi ayrılık acısıyla bırakarak,
Sana gelen yüreklere mahrumiyet mi yoksa merhamet mi gerek?
342
Demir nikabını kaldır mezâr-ı pâkinden;
Bu hasta rûhumu artık ayırma hâkinden!343
Demirden örtünü kaldır tertemiz mezarından;
Bu hasta ruhumu artık ayırma toprağından!
Nedir o meş´âle? Nûrun mu? Yâ Resûlallâh!...
Nedir o meş’ale? Nurun mu? Yâ Resûlallah!...
Safahat – Beşinci Kitap
Sahife 674-677
Söz Verdim Bir Kere
Akif sözüne son derece bağlı bir kimse idi. Bir kere söz, ya ölüm ya da
ona yakın bir felaketle yerine getirilmezse insan ancak o zaman
mazur görülebilir derdi.
M. Cemal anlatıyor:
”Meşrutiyetin ilk seneleri bir Cuma günü adam boyu kar yağdı.
Çapa’daki bizim eve o gün sütçü, ekmekçi gibi adamlar bile
gelmediler. Öğlen yemeğinden biraz sonra biz hala ekmekçiyi
beklerken kapı çaldı, fakat... Akif Bey gelmişti! Bıyığının yarısı
donmuştu. Şaşırdım. Nasıl geldiğini merak ettim: Beylerbeyi’nden
nasılsa Beşiktaş’a bir vapur işlemişti. “Bu kadar mı?" dedim. Tabi ki
bu kadardı. Ve tabi ki Beşiktaş’tan Çapa’ya işleyen bir şey yoktu.
Ancak bunu sormaya da lüzum yoktu. Çünkü Beşiktaş’tan Çapa’ya
insanlar yürüyerek de gelirdi. Bu karda, tipide yaya yürünülen
mesafeye ben şaştıkça Akif’te benim hayretime şaşıyordu.
337
Azâb-ı hecr: Ayrılık azabı, eziyeti
Sîne: Bağır, göğüs
339
Hicrân: Ayrılık
340
Hüsrân: Hayal kırıklığı, mahrum olma
341
Nikab: Elbise
342
Mezâr-ı pâk: Temiz mezar
343
Hâk: Toprak
338
“Gelmemem için kar, tipi kâfi değil, vefat etmem lazımdı. Çünkü
geleceğim diye söz vermiştim.”
29
“Zulmü Alkışlayamam”
“Zulmü Alkışlayamam”
Zulmü alkışlayamam, zâlimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdâdıma344 saldırdı mı, hattâ, boğarım!...
Biri atalarıma saldırdı mı, hatta boğarım…
Boğamazsın ki!
-Boğamazsın ki!
Hiç olmazsa yanımdan kovarım.
-Hiç olmazsa yanımdan koğarım.
Üç buçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.
Üç buçuk soysuzun ardından zağarlık345 yapamam;
Hele hak nâmına haksızlığa ölsem tapamam.
Bağımsızlığa aşığım doğduğum günden beri
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın zincir!
Doğduğumdan beridir, âşığım istiklâle;346
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lâle.347
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boynum!
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir, belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim.
Adam aldırma da geç git, diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Adam aldırma da geç git, diyemem, aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım.
Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu...
Gericiliğin şu sizin lehçede anlamı bu mu?
Zâlimin hasmıyım amma severim mazlûmu...
İrticâın şu sizin lehçede ma'nâsı bu mu?
Safahat – Altıncı Bölüm
Sahife 768-769
344
Ecdâd: Atalar
Zağarlık yapmak: Av köpeği gibi iz sürme
346
İstiklal: kurtuluş Bağımsızlık
347
Lâle: Sözlükteki anlamlarından biri ağır hapis mahkûmlarının boynuna geçirilen demir halka zincirdir.
Şiirde kastedilen anlamı kişinin hürriyetini yok sayarak bazı cazip çıkarlar için esaret zincirinin boynuna
takması birilerine kul köle olmayı kabul etmesidir.
345
30
“Çanakkale Şehitlerine”
“Çanakkale Şehitlerine”
348
Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesîf349 orduların yükleniyor dördü beşi,
Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kalabalık orduların yükleniyor dördü beşi,
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’yaKaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd350 ki ufuklar kapalı!
Nerde -gösterdiği vahşetle-“bu: bir Avrupalı!"
Ne yüzsüzce bir yığınak ki ufuklar kapalı!
Nerde -gösterdiği vahşetle- "Bu bir Avrupalı!"
Dedirir- yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi,351 yâhud kafesi!
Dedirir: Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp hapishanesi, yahut kafesi!
Eski Dünyâ, Yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,352
Kaynıyor kum gibi, tufan gibi, mahşer mahşer.
Eski Dünya, Yeni Dünya, insanoğlunun bütün kavimleri,
Kaynıyor kum gibi... tufan gibi, mahşer mahşer…
Yedi iklîmi cihânın duruyor karşına da,
Ostralya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Cihanın yedi iklim dikiliyor karşısına da,
Avustralya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk;
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk;
Sade bir hadise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâ'ûna353 da züldür354 bu rezîl istîlâ!
Kimi Hintli, kimi yamyam, kimi bilmem ne bela...
Hani, veba mikrobunu bile utandırır bu rezil istila!
Ah, o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asîl,355
Ne kadar gözdesi mevcûd ise, hakkıyle sefîl,
Ah, o yirminci yüzyıl yok mu, o soylu yaratık,
Ne kadar gözdesi varsa ise, hakkıyla alçak,
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı356 hayâsızcasına.
Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
Döktü içinde gizlediği şeyleri utanmazcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti357 o yüz…
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Maske yırtılmasa hala bize çok güzel bir yüzdü o yüz…
Medeniyet denilen kahpe, gerçekten, yüzsüz.
348
Harp: Savaş
Kesif: Yoğun, saydam olmayan, sık, kalın.
350
Tehaşşüd: Toplanmak, bir araya gelmek.
351
Mahpes: Hapishane
352
Akvâm-ı beşer: İnsan kavimleri
353
Tâ'ûn: Veba
354
Zul: Rezillik, insana yakışmayan hayat
355
Mahlûk-i asîl: Soylu yaratık
356
Esrâr: Gizler, sırlar
357
Âfet: Güzelliği ile insanı şaşkına çeviren, aklını başından alan kadın. Bela, felaket.
349
31
Sonra mel'undaki358 tahrîbe müvekkel359 esbâb,360
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.
Sonra lanet olasının yakıp yıkmak için kullandığı araçlar,
Öyle korkunç ki: Eder her biri bir ülkeyi harap.
Öteden sâikalar361 parçalıyor âfâkı;362
Beriden zelzeleler363 kaldırıyor â'mâkı;364
Öteden yıldırımlar parçalıyor ufukları;
Beriden zelzeleler kaldırıyor derinlikleri;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;365
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.366
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lâğam,367
Atılan her lâğamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Yerin altında cehennem gibi binlerce ateş,
Atılan her ateşin yaktığı yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkâz-ı beşer...368
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer,
O ne korkunç tipidir: Savrulur insan parçaları...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara, vâdîlere, sağnak sağnak.
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak
Boşanır sırtlara, vadilere, sağanak sağanak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd369 eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar,370 alevden seller.
Saçıyor zırha bürünmüş de o namert eller,
Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sînelere,
Sürü hâlinde gezerken sayısız tayyâre.371
Veriyor yangını, durmuş da açık göğüslere,
Sürü halinde gezerken sayısız uçak.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdîde güler!
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar372 ister, ne siner hasmından;373
Alınır kal'a374 mı göğsündeki kat kat iman?
Ne çelik siperler ister, ne siner düşmanından;
Alınır kale mi göğsündeki kat kat iman?
358
Mel'un: Tanrı tarafından lanetlenmiş olan, lanetli, nefretle karşılanan, kötü
Müvekkel: Vekil tâyin olunmuş olan, vekil edilmiş olan
360
Esbâp: Sebepler
361
Sâika: Sürükleyen, sevkeden, götüren hal, yıldırım
362
Âfâk: Ufuklar
363
Zelzele: Deprem
364
Â'mâk: Derinlikler
365
Siper: Korunulacak, arkasına, altına veya içine girerek saklanılacak yer
366
Nefer: Er
367
Lâğam: Düşmanın kale duvarlarını yıkmak veya düşman ordugâhına zarar vermek amacıyla, düşman
siperlerine doğru yer altından açılan dar yol
368
Enkâz-ı beşer: İnsan yıkıntıları
369
Nâmert: Korkak, alçak, mert olmayan
370
Tûfan: Çok yoğun veya şiddetli şey
371
Tayyâre: Uçak
372
Tabya: Bir bölgeyi savunmak için yapılan ve silahlarla güçlendirilen yapı
359
373
374
32
Hasım: Düşman, yağı
Kal'a: Kale
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?375
Çünkü te'sîs-i İlâhî376 o metîn istihkâm.377
Hangi kuvvet ona, haşa, boyun eğdirebilir ki?
Çünkü o sağlam istihkam Allah'ın eseri.
Sarılır, indirilir mevki'-i müstahkemler,378
Beşerin azmini tevkîf379 edemez sun'-i beşer;
Güçlü yapılmış yerler bile sarılıp indirilir,
Ama insanın azminin yolunu kesemez insan yapısı eserler;
Bu göğüslerse Hudâ'nın380 ebedî serhaddi;381
"O benim sun'-i bedî'im,382 onu çiğnetme" dedi.
Bu göğüslerse İlahi yapının sonsuz sınırı;
Allah 'o benim en güzel eserim, onu çiğnetme dedi
Âsım'ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmiyecek.
Âsım'ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.
Şühedâ383 gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar…
O, rükû384 olmasa, dünyâda eğilmez başlar...
Şehitlerin gövdesinden oluşmuş bir baksana dağlar taşlar
O, namazdaki rükû olmasa, dünyada eğilmez başlar...
Yaralanmış temiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Vurulmuş tertemiz alnından, uzanmış yatıyor
Bir bayrak uğruna, ey Rabbim, ne askerler şehit oluyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdâd385 inerek öpse o pâk386 alnı değer.
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten atalar inerek öpse o temiz anlı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd'i...387
Bedr'in arslanları388 ancak, bu kadar şanlı idi.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor İslam'ı...
Bedr'in arslan gibi askerleri ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
"Gömelim gel seni târîhe" desem, sığmazsın.
Sana dar gelmeyecek mezarı kimler kazsın?
“Gömelim gel seni tarihe" desem, sığmazsın.
Herc ü merc389 ettiğin edvâra390 da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler391 eder istîâb.392
O tarih kitabı altüst ettiğin çağlara da yetmez.
Seni ancak sonsuzluklar kapsayabilir.
375
Râm: Boyun eğen, kendini başkasının buyruğuna bırakan
Te'sîs-i İlâhî: Allah’ın eseri
377
İstihkâm: Düşman saldırısını durdurmak, düşmana karşı savunma yapmak amacıyla düzenlenmiş yer
378
Mevki'-i müstahkem: Sağlam, kuvvetlendirilmiş yer
379
Tevkif: Durdurma, bir suç dolayısıyla birini tutuklama
380
Hudâ: Allah
381
Serhat: Sınır boyu
382
Sun'-i bedî'i: Yeni, eşi benzeri olmayan yapı
383
Şûhedâ: Şehitler
384
Rükû: Öne doğru eğilme
385
Ecdât: Geçmişteki büyükler, atalar
386
Pâk: Temiz
387
Tevhit: Din, Allah'ın birliğine inanma, bir sayma, bir olarak bakma
388
Bedr’in arslanları: Bedir Savaşı’na katılan sahabeler
389
Herc ü merc: Altüst, karmakarışık, darmadağınık, allak bullak, yıkıntı
390
Edvâr: Çağlar, devirler
376
391
392
33
Ebediyet: Sonsuzluk
İstiâb: İçine alma, içine sığdırma
“Bu, taşındır” diyerek Kâ’be'yi diksem başına;
Rûhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
'Bu, taşındır' diyerek Kabe’yi diksem başına
Ruhumun İlahi ilhamını duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da ridâ393 namıyle,
Kanayan lâhdine394 çeksem bütün ecrâmıyle;395
Sonra gök kubbeyi alsam da örtü diye,
Kanayan kabrine sersem bütün yıldızlarıyla;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
Mor bulutlarla açık türbene bir tavan çatsam,
Yedi kandilli Ülker Yıldızı'nı uzatsam oradan;
Sen bu âvîzenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına;
Uzanırken, gece ay ışığını getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvîzeni lebrîz etsem;
Türbenin bekçisi gibi ta güneşin doğuşuna dek bekletsem;
Gündüzün avizeni güneşin taze ışıklarıyla silme doldursam
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana
Tüllenen gurubu, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana
Sen ki, son ehl-i salîbin kırarak savletini,396
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i,397
Sen ki, son Haçlı Ordusu'nun hamlesini kırarak,
Doğunun en sevgili sultanı Salahaddin'i,
Kılıç Arslan398 gibi iclâline399 ettin hayran...
Sen ki, İslâm'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,400
Kılıç Arslan gibi büyüklüğüne hayran ettin...
Sen ki, İslâm'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran etmek üzereyken,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla berâber gezer ecrâmı adın;
O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, cisimlerde dolaşır ruhun ve adın;
Sen ki, a'sâra401 gömülsen taşacaksın... Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Sen ki, bütün yüzyıllara gömülsen taşacaksın... Yazık!
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu savaş...
Ey şehîd oğlu şehîd, isteme benden makber,
Sana âgûşunu402 açmış duruyor Peygamber.
Ey şehit oğlu şehit, isteme benden mezar,
Sana kucağını açmış duruyor Peygamber.
Safahat – Altıncı Kitap
Sahife 824-831
393
Ridâ: Örtü, belden yukarı örtülen şey, çar ve şal
Lâhit: Duvarları taş veya tuğladan, üstü taş bir kapakla örtülü mezar
395
Ecrâm: Ruhsuz büyük varlıklar. Cirmler. Yıldızlar
396
Savlet: Hücum, akın
397
Salâhaddin Eyyûbi(1138-1193):Eyyubiler Devleti’nin kurucusu. Haçlılara karşı İslam dünyasını
korumuş, Kudüs’ü haçlı işgalinden kurtarmış büyük bir İslam kahramanıdır
398
II. Kılıç Arslan(1155-1192):Anadolu Selçuklu Sultanı
399
İclâl: Büyüklük, ululuk. Saygı gösterme, ağırlama, ikram
400
Hüsran: Beklenilen şeyin elde edilememesi yüzünden duyulan acı
401
A'sâr: Eserler
402
Âgûş: Kucak
394
34
“Bülbül”
403
-Basri Bey
“Bülbül”
Basri Bey oğlumuza
oğlumuza
Bütün dünyâya küskündüm, dün akşam pek bunalmıştım;
Nihayet, bir zaman kırlarda gezmiş, köyde kalmıştım.
Bütün dünyaya küskündüm, dün akşam pek bunalmıştım:
Sonunda bir zaman kırlarda gezmiş, köyde kalmıştım.
Şehirden kaçmak isterken sular zaten kararmıştı,
Pek ıssız bir karanlık sonradan vâdiyi sarmıştı.
Şehirden çıkmak isterken sular zaten kararmıştı;
Pek ıssız bir karanlık sonradan vadiyi sarmıştı.
Işık yok, yolcu yok, ses yok, bütün hılkat404 kesilmiş lâl...405
Bu istiğrâkı406 tek bir nefha407 olsun etmiyor ihlâl
Işık yok, yolcu yok, ses yok, bütün varlıklar suskun…
Bu derin suskunluğu bozmuyor, tek bir esinti olsun,
Muhîtin408 hâli "insâniyyet"in timsâlidir,409 sandım;
Dönüp mâzîye tırmandım, ne hicranlar,410 neden andım!
Ortamın durumunu “insanlığın” sembolüdür, sandım;
Dönüp geçmişe tırmandım, ne ayrılık acıları neler andım.
Taşarken haşrolup beynimden artık bin müselsel411 yâd,412
Zalâmın413 sinesinden fışkıran memdûd414 bir feryâd,
Toplanıp beynimden taşarken artık bin zincirleme hatıra,
Karanlığın bağrından fışkıran uzun bir feryat,
O müstağrak,415 o durgun vecdi416 nâgâh417 öyle coşturdu
Ki vâdiden bütün, yer yer, eninler418 çağlayıp durdu.
O suskun, o durgun vecdi birden öyle coşturdu.
Ki bütün vadi, yer yer, iniltilerle çağlayıp durdu.
Ne muhrik419 nağmeler, yâ Rab, ne mevcâmevc420 demlerdi;
Ağaçlar, taşlar ürpermişti, gûya Sûr-i Mahşerdi!
Ne yanık nağmeler, ey Allah’ım ne dalga dalga ahenklerdi
Ağaçlar, taşlar ürpermişti, sanki Mahşer’de üflenecek Sûr idi.
Bu Çanakkale Ne Olacak?
403
Hasan Basri Çağatay: (1887-1964) Mehmet Akif’in çok samimi bir arkadaşıdır. Birinci TBMM’de
Akif’le birlikte milletvekilliğinde bulunmuş ve onunla ilgili fikir ve hatıralarını Akifnâme adlı
eserinde(İst.1966) toplamıştır.
404
Hilkât: Varlıklar
405
Lal: Dilsiz
406
İstiğrâk: Her şeyi kavrama, gömülme
407
Nefha: Esinti
408
Muhît: Ortam, çevre
409
Timsâl: Sembol
410
Hicrân: Ayrılık
411
Müselsel: Zincir halkaları
412
Yâd: Hatıra
413
Zalam: Karanlık
414
Memdûd: Uzun
415
Müstağrak: Dalgın
416
Vecd: Kendinden geçecek kadar coşmak
417
Nâgâh: Ansızın
418
Enîn: İniltiler
419
Muhrik: Yanık, yakıcı
420
Mevcâmevc: Çok dalgalı
Ömer Lutfi Bey anlatıyor: Berlin’de merhumun en büyük endişesi Çanakkale idi.
Gece gündüz Çanakkale cephesini düşünürdü. Her sabah tekrar ederdi:
“– Ömer Bey, bu Çanakkale ne olacak?”
“– Allah bilir amma vaziyet tehlikelidir. Askerlik noktasından düşünülünce ümit
yok. Ancak fen kaidelerinin haricinde, fevkalbeşer bir şey olmalı ki dayanabilsin.”
Ben böyle dedikçe:
“– Eyvah, son istinatgahımız da yıkılırsa ne olur?”
Diyerek çocuk gibi gözlerinden yaşlar dökülmeye başlardı. Çanakkale için
ağlamadığı gün yoktu. Ben kavaid-i harbiyeden bahsettikçe canı sıkılırdı. Onun
böyle askeri muhakemelere tahammülü yoktu. O, daima kati bir kelime isterdi.
“– Bütün dünya toplanıp hücum etse yine Çanakkale sukùt etmez!”
Onun büyük imanı başka bir ihtimale müsait değildi. Onun için tehlikeden
bahsettikçe havsalası yanardı. O zaman ben de kavaid-i harbiyeyi bir tarafa
bırakır, kendisini teselli ederdim. Ne dersiniz bu sözlerim karşısında çocuk gibi
sevinmez miydi?
35
Benim onda gördüğüm yurt sevgisi, o kadar yüksekti ki onu tasvir mümkün
değildir.
-Eşin var, âşiyanın421 var, bahârın var, ki beklerdin;
Kıyâmetler koparmak neydi, ey bülbül, nedir derdin?
Eşin var, yuvan var, baharın var, ki beklerdin:
Kıyametler koparmak neydi, ey bülbül, nedir derdin?
O zümrüd tahta kondun, bir semâvî saltanat kurdun;
Cihânın yurdu hep çiğnense, çiğnenmez senin yurdun,
O zümrüt tahta kondun, göklerde bir saltanat kurdun;
Bütün yurtlar hep çiğnense, çiğnenmez senin yurdun.
Bugün bir yemyeşil vâdi, yarın bir kıpkızıl gülşen,
Gezersin, hânümânın422 şen, için şen, kâinatın şen.
Bugün bir yemyeşil vadi, yarın bir kıpkızıl gül bahçesi
Gezersin, yuvan şen, için şen, evrenin şen
Hazansız423 bir zemîn isterse, şâyed rûh-i ser-bâzın,424
Ufuklar, bu'd-i mutlaklar425 bütün mahkûm-i pervâzın.426
Sonbaharsız bir mekan isterse, eğer pervasız ruhun,
Ufuklar, sonsuz mesafeler kanatlarının hükmü altında bütün.
Değil bir kayda, sığmazsın - kanatlandım mı - eb'âda;427
Hayâtın en muhayyel gayedir ahrâra428 dünyâda,
Sınırlı yerler bir yana, sığmazsın- kanatlandın mı- mesafelere,
Hayatın dünyada en yüksek idealdir, hürriyet aşıklarına.
Neden öyleyse mâtemlerle eyyâmın429 perîşandır?
Niçin bir damlacık göğsünde bir umman hurûşandır?430
Neden öyle matemlerle günlerin perişan geçmekte?
Niçin bir damlacık göğsünde bir okyanus çağlamakta?
Hayır, mâtem senin hakkın değil... Mâtem benim hakkım:
Asırlar var ki, aydınlık nedir, hiç bilmez âfâkım!431
Hayır, matem senin hakkın değil... Matem benim hakkım
Yüzyıllar var ki, aydınlık nedir, hiç bilmez ufuklarım!
Tesellîden nasîbim yok, hazân ağlar bahârımda;
Bugün bir hânümansız serseriyim öz diyârımda!
Teselliden nasibim yok, sonbahar ağlar baharımda,
Bugün evsiz barksız bir serseriyim öz vatanımda!
Ne hüsrandır ki: Şark'ın432 ben vefâsız, kansız evlâdı,
Serâpâ433 Garb’a434 çiğnettim de çıktım hâk-i ecdâdı!435
Ne acıdır ki Doğu’nun ben vefasız, kansız evladı,
Baştan sona Batı’ya çiğnettim de ata yadigarı toprakları!
Hayâlimden geçerken şimdi, fikrim herc ü merc436 oldu,
Salâhaddîn-i Eyyûbî 'lerin, Fâtih'lerin yurdu.
Hayalimden geçerken şimdi, fikrim altüst oldu,
Salâhaddîn-i Eyyûbî437 'lerin, Fâtih'lerin yurdu.
421
Aşiyan: Yuva
Hânümân: Yuva
423
Hazan: Sonbahar
424
Rûh-i ser-bâzın: Pervasız ruh
425
Bu'd-i mutlaklar: Sonsuz mesafeler
426
Mahkûm-i pervâzın: Kanatlarının hükmü
427
Eb'âd: Mesafeler
428
Ahrâr: Hürriyetçiler
429
Eyyâm: Günler
430
Hurûşan: Coşmak
431
Âfak: Ufuklar
432
Şark: Doğu
433
Serâpâ: Baştan sona
434
Garb: Batı
435
Hâk-i ecdâd: Ata toprağı
436
Herc ü merc: Alt üst olmak
422
437
Selahaddin Eyyûbî(1138-1193): Eyyubi Devleti’nin kurucusu. Haçlılara karşı savaşan ve Kudüs’ü haçlı
işgalinden kurtaran İslam ordularının komutanı.
36
Ne zillettir438 ki: Nâkus439 inlesin beyninde Osman’ın;
Ezan sussun, fezâlardan440 silinsin yâdı Mevlâ'nın!
Ne kötü alçalıştır ki: Çan sesleri inlesin beyninde Osman’ın
Ezan sussun, göklerden silinsin hatırası Mevlâ’nın
Ne hicrandır ki: en şevketli bir mâzi serâp olsun;
O kudretler, o satvetler441 harâb olsun, türâb442 olsun!
Ne acıdır ki: En büyük ve şanlı bir geçmiş serap olsun,
O kuvvetler, o ezici güçler yerle bir olsun.
Çökük bir kubbe kalsın ma'bedinden443 Yıldırım Hân'ın;
Şenâ’atlerle444 çiğnensin muazzam Kabri Orhan'ın!
Çökük bir kubbe kalsın mabedinden Yıldırım Han'ın450
En çirkin şekilde çiğnensin büyük kabri Orhan'ın!451
Ne heybettir ki: vahdet-gâhı445 dînin devrilip, taş taş,
Sürünsün şimdi milyonlarca me'vâsız446 kalan dindaş!
Ne yoksunluktur ki dinin hilafet merkezi yıkılıp taş taş,
Sürünsün şimdi milyonlarca sığınaksız kalan dindaş!
Yıkılmış hânümanlar447 yerde işkenceyle kıvransın;
Serilmiş gövdeler, binlerce, yüz binlerce doğransın!
Yıkılmış yuvalar yerde işkenceyle kıvransın;
Serilmiş gövdeler, binlerce, yüz binlerce doğransın!
Dolaşsın, sonra, İslâm'ın harem-gâhında448 nâ-mahrem...
Benim hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın değil mâtem!449
Dolaşsın, sonra, İslam’ın kutsal yerlerinde yabancılar...
Benim hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın değil matem!
Safahat – Yedinci Kitap
Sahife 914-919
7 Mayıs 1921
Kuru Fasulye
Akif Bey hayatında eğilmedi, gerek istibdat devrinde, gerek
Meşrutiyet senelerinde açlığa rıza gösterdi, kimseye eyvallah
etmedi.
Umumi seferberlik zamanı idi, Akif bir arkadaşı ile birlikte
oturmuş, fasulye aşı yiyordu. Nezaret erkanından biri
çıkageldi. Selam tebliğ etti. Yazılarında o derecede ileri
gitmemesini nazikçe söylemek istedi. Akif pür-hiddet dedi ki:
438
Zillet: Kötülük, alçaklık
439
Nâkûs: Çan
440
Fezâ: Gök
441
Satvet: Ezici kuvvetler, zorluklar
442
Türâb: Toprak
443
Ma'bed: Camii
444
Şenâ’at: Fenalık, kötülük
445
Vahdet-gâh: Halifelik merkezi
446
Me'vâ: Sığınak
447
Hânümân: Yuva
448
Harem-gâh: Kutsal yer
449
Bu şiir yazılırken Yunan istilası altındaki topraklarımıza, özellikle Bursa’ya dair acı haberler geliyordu;
bunların doğruluğunu veya yanlışlığını da araştırmanın da imkânı yoktu.
“Nazırına söyle, kendilerini düzeltsinler! Bu gidiş devam
ettikçe bizi susturamazlar. Ben fasulye aşı yemeye razı
olduktan sonra kimseden korkmam!”
450
451
37
Yıldırım Bayezid (1360-1403): Sultan I. Bayezid, Osmanlı padişahı
Orhan Gazi (1281-1362): İkinci Osmanlı sultanı
“Bir Gece”
“Bir Gece”
Ondört asır evvel, yine böyle bir geceydi,
Kumdan, ayın ondördü, bir öksüz çıkıverdi!
On dört asır evvel, yine bir böyle geceydi,
Kumdan, ayın on dördü, bir öksüz çıkıverdi!
Lâkin, o ne hüsrandı ki: Hissetmedi gözler,
Kaç bin senedir halbuki bekleşmedelerdi!
Fakat ne acı bir durum ki: Onu görmedi gözler;
Kaç bin senedir, halbuki bekleşmekteydiler!
Nerden görecekler? Göremezlerdi tabî ’ î;
Bir kerre, zuhûr ettiği452 çöl en sapa yerdi;
Nerden görecekler? Göremezlerdi tabii:
Bir kere ortaya çıktığı çöl en sapa yerdi;
Bir kerre de, ma’mûre-i dünyâ,453 o zamanlar,
Buhranlar454 içindeydi, bugünden de beterdi.
Bir kere de, dünyanın mamur yerleri, o zamanlar,
Bunalımlar içindeydi, bugünden de beterdi.
Sırtlanları geçmişti beşer455 yırtıcılıkta;
Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi!
Sırtlanları geçmişti insanlar yırtıcılıkta;
Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi!
Fevzâ456 bütün âfâkını457 sarmıştı zemînin,
Salgındı, bugün Şark’ı458 yıkan, tefrika459 derdi.
Kargaşa bütün ufuklarını sarmıştı yeryüzünün,
Salgındı, bugün Doğu’yu yıkan bölücülük derdi.
Derken, büyümüş, kırkına gelmişti ki öksüz,
Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi!
Derken, büyümüş, kırkına gelmişti ki öksüz,
Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi!
Bir nefhada460 insanlığı kurtardı o ma'sûm,
Bir hamlede kayserleri,461 kisrâları462 serdi!
Bir solukta insanlığı kurtardı o masum.
Bir hamlede Bizans ve İran hükümdarlarını yere serdi!
Aczin463 ki, ezilmekti bütün hakkı, dirildi;
Zulmün ki, zevâl464 aklına gelmezdi, geberdi!
Güçsüzlüğün bütün hakkı ezilmekti, dirildi;
Zalimlik ki yok olmayı aklına getirmezdi, geberdi.
Âlemlere, rahmetti, evet Şer’-i mübîni,465
Şehbâlini466 adl isteyenin yurduna gerdi.
Evet, alemlere rahmetti apaçık şeriatı,
Kanatlarını adalet isteyenin yurduna gerdi.
452
Zuhur etmek: Görünme, ortaya çıkma
Ma’mûre-i dünyâ: Dünyanın bayındır yerleri
454
Buhran: 1.Nöbet, kriz. 2. mec. bir işin tehlikeli, karışık bir hal alması
455
Beşer: İnsan
456
Fevzâ: Kargaşalık, anarşi
457
Âfâk: Ufuklar, gökle yerin birleşir gibi göründüğü yer
458
Şark: Doğu
459
Tefrika: 1. Ayrılma. 2. bozuşma. 3. gazete ve dergilerde kısım kısım çıkarılan uzun yazı
460
Nefha: Üfürük, nefes üfürme
461
Kayser: Eski Roma ve Bizans imparatorlarının lakabı
462
Kisrâ: İran hükümdarlarının lakabı
463
Acz: Güçsüzlük, zayıflık
464
Zevâl: 1. Ayrılıp gitme. 2. sona erme. 3. öğle vakti
465
Şer’-i mübîn: Açık ve belli olan din kaideleri
466
Şehbâl: Kuşkanadının en uzun tüyü
453
38
Dünyâ neye sâhipse, onun vergisidir hep;
Medyûn467 ona cem’iyyeti,468 medyûn ona ferdi.
Dünya neye sahipse, onun verdikleridir hep:
Toplumu da ferdi de hep ona borçlu.
Medyûndur o ma’sûma bütün bir beşeriyyet…469
Yâ Rab, bizi mahşerde bu ikrâr470 ile haşret.471
Borçludur o masuma bütün bir insanlık…
Yâ Rab, bizi kıyamet gününde bu inanışla dirilt.
Safahat -Yedinci Kitap
Sahife 986-989
28 Ağustos 1928
Biz Söz Verdik, Siz Oturun!
Bir gün Çengelköyü’nde oturduğu Fıstıklı Köşk’te birleştik. Oradan bir
yere gidecektik. Vapurun hareketine de pek az kalmıştı. Bir de baktık,
Hüseyin Kazım, Fatin Hoca, daha bir iki kişi çıkageldiler. Üstat onlara
buyurun dedi, her birine ayrı ayrı iltifattan sonra:
“Müsaadenizi rica ederim. Biz Asım’la bir yere gidiyoruz. Söz verdik.
Mazur görünüz. Siz buyurun, istirahat edin. Başka gün yine görüşürüz
inşallah...”
Dedi. Çıktık. Misafirler evde kaldı. Süratle yokuşu indik, vapura yetiştik.
Bu hareketi benim havsalam pek almadı.
“Üstat, dedim, bu tuhaf bir iş oldu!”
“Hayır, hiç de tuhaf değil. Söz verdik, bizi bekliyorlar. Her medeni insanın
bunu kabul etmesi tabiidir. Hele Hüseyin Kazım böyle şeyleri pekala bilir,
tabii görür.”
Hakikaten birkaç gün sonra Hüseyin Kazım Bey’i gördüğüm zaman
Üstat’ın bu hareketini pek tabii gördüğünü, hatta takdir ettiğini anladım.
467
Medyûn: Borçlu
Cemiyyet: Toplum, topluluk
469
Beşeriyyet: İnsanlık
470
İkrâr: Söyleme, bildirme
471
Haşr: 1.Toplama. 2.ölüleri diriltip mahşere çıkarma
468
39
Yarışma Şartnamesi:
1.
T.C.
İSTANBUL VALİLİĞİ
2013-2014 ÖĞRETİM YILI
İSTANBUL İLİ İMAM HATİP /ANADOLU İMAM HATİP LİSELERİ ARASI
MEHMET AKİF ERSOY ŞİİRLERİNİ EZBERLEME YARIŞMASI ŞARTNAMESİ
YARIŞMAYI
DÜZENLEYEN
KURUM /
KURULUŞ
İSTANBUL VALİLİĞİ
YARIŞMANIN
KONUSU
Mehmet Akif Ersoy’un Safahat isimli eserinden 16 şiiri yazma ve ezbere
okuma
YARIŞMANIN
AMACI
Okulumuz Kazım Karabekir Anadolu İmam Hatip Lisesi tarafından
başlatılan Mehmet Akif Ersoy’u anma ve tanıma çerçevesinde İstanbul ili
sınırları içinde İmam Hatip Liseleri arasında düzenlenen ÂSIM’IN NESLİ
başlıklı yarışmayla öğrencilerin “Mehmet Akif Ersoy’u Anlama/Tanıma” ya
özendirilmesi ve Büyük İstiklal Marşı şairinin sevdirilmesi.
KATILIM ve
BAŞVURU
ŞARTLARI
2.
Başvurular 1 – 18 Nisan 2014 tarihleri arasında gerçekleşecektir.
Başvurular 18 Nisan 2014 Cuma günü saat 17:00’a kadar okulumuzun
internet adresinden (http://kkaihl.meb.k12.tr) yapılacaktır. Bu tarihten
sonra yapılan başvurular kabul edilmeyecektir.
YARIŞMA
ŞARTLARI
1.
Yarışma yazılı ve sözlü olmak üzere iki aşamadan oluşmaktadır.
2.
Yazılı Aşaması, (Yarışma başlama saatinden en fazla 30 dakika
sonrasına kadar gelmeyen öğrenci organizasyona girme hakkını kaybeder.
Yarışmanın başlangıcından itibaren ilk 30 dakika içerisinde öğrencilerin
sınıftan ayrılmasına izin verilmeyecektir.)
3.
Yazılı aşaması değerlendirmesinden sonra Sözlü Sınav aşamasına
puan sıralamasına göre, ilk 30 öğrenci seçilecektir. Seçilen öğrencilerden
22 Mayıs 2014 Perşembe günü saat 11.00’de okulumuzda kendisinden,
daha önceden belirlenen Mehmet Akif Ersoy şiirlerini ezberden okuma ve
kelime anlamlarını ifade etmesi istenecektir. Okunacak şiirler, önceden
belirlenip 30 adet soru zarfı oluşturulacaktır. Şaibeye yol açmayacak
şekilde her öğrenci kendi sorularını seçecek ve bu sorulardan sınav
olacaktır.
4.
Ezberlenecek şiirler okulumuz WEB sitesinde yayınlanacağı gibi
okulların e-mail adreslerine de gönderilecektir.
GAZİOSMANPAŞA KAYMAKAMLIĞI
KAZIM KARABEKİR ANADOLU İMAM HATİP LİSESİ
1.
Yazılı sınavda 100 puan üzerinden 50 adet soru (beyit) olacaktır.
Sorular (beyitler) seçilen bölümlerden mısraların ilk birkaç kelimesi
verilecek, sadece o beytin devamının yazılması istenecektir.
MEB Sosyal Etkinlikler Yönetmeliği 22/C maddesi
YARIŞMANIN
DAYANAĞI
Yarışmalar, sınıf içi, okul içi, okullar arası ve yurt içi düzenlenebileceği gibi
uluslararasında da düzenlenebilir.
TÜRÜ
Şiir Okuma / Yazma Yarışması
HEDEF KİTLE
1.
2013-2014 eğitim öğretim yılında İmam Hatip / Anadolu İmam Hatip
Liselerinde (9,10,11,12. sınıf) okuyan öğrenciler katılabilirler..
1.
YARIŞMA
TAKVİMİ
Bir okul 10 asil öğrenci ile yarışmaya katılır.
2.
DEĞERLENDİRME
Harf hatasından 1, kelime hatasından 2 puan düşülecektir.
3.
Yazılı sınav neticesinde puan sıralamasına göre ilk 30 (OTUZ)a giren
öğrenciler sözlü aşamasına kalacaklardır. Bu öğrenciler sitemizde ilan
edilecektir.
4.
Sözlü bölümde, 100 puan üzerinden 5 soru sorulacak, mısranın ilk
birkaç kelimesi verilecek ve devamı istenecektir. Değerlendirmede ezber,
telaffuz, jest ve mimik, kelime vurguları, kelime anlamları ile şiirsel üslupla
okuma gibi ölçütler esas alınacaktır.
Son Müracaat Tarihi: 18 Nisan 2014 Cuma günü saat 17.00'a kadar.
2.
1.Aşama Yazılı Sınav’a 06 Mayıs 2014 Salı günü 13:30-15:00 saatleri
arasında Kazım Karabekir Anadolu İmam Hatip Lisesinde gireceklerdir.
Yarışmacıların hangi sınav salonunda girecekleri sınav günü okulumuzun
girişinde kendilerine ilan edilecektir.
3.
2.Aşama Sözlü Sınav ise 22 Mayıs 2014 Perşembe saat 11.00’de
gerçekleşecektir.
SONUÇLARA
İTİRAZ
4.
Ödül Töreni: Sözlü sınavdan sonra jürinin sonucu açıklamasından
sonra yapılacaktır.
40
1.
İtirazlar yazılı sınav sonuçlarının açıklandığı günden itibaren bir gün
içinde mesai bitimine kadar Yarışma Organize ve Yürütme Kurulu’na yazılı
olarak yapılacaktır. İtirazlar, iki gün içerisinde değerlendirilecektir. Yazılı
olmayan itirazlar dikkate alınmayacaktır. Yarışma Organize ve Yürütme
Kurulu’nun itiraz üzerine verdiği kararlar kesindir.
2.
Sözlü sınava itirazlar jüri kararını açıkladıktan sonra sözlü olarak
itiraz edebileceklerdir. İtirazlar o anda değerlendirilecektir. Jürinin son
kararı kesin ve bağlayıcıdır.
KAZIM KARABEKİR ANADOLU İMAM HATİP LİSESİ
Karadeniz Mah. Mehmet Akif Cad. No: 163 GOP / İSTANBUL
Telefon: 0 212 535 30 30 Fax: 0 212 538 78 15
İLETİŞİM
BİLGİLERİ
Müdür Yardımcısı Abdulkadir IŞIK muallimkadir@gmail.com
505 627 06 23
Edebiyat Zümre Başkanı: Erol EREN 505 546 93 19
Web: http://kkaihl.meb.k12.tr/
Başkan
: Erdoğan SÖYLEMEZ (Okul Müdürü)
Yarışma Koordinatörü: Abdulkadir IŞIK(Müdür Yardımcısı)
ORGANİZE VE
YÜRÜTME
KURULU
Edebiyat Zümresi
: Erol EREN (Edebiyat Zümre Başkanı),
Esra BAŞARAN (Edebiyat Zümre Üyesi),
Recep TOPÇU (Edebiyat Zümre Üyesi),
Sema SÖZEN (Edebiyat Zümre Üyesi),
SÖZLÜ SINAV
JÜRİSİ
Aziz ERDOĞAN
: Eğitimci Yazar, (Bağcılar MEM Şube Md.)
Bayram KUNDAKÇI
: Gaziosmanpaşa MEM Şube Müdürü)
Hasibe ÇERKO
: Eğitimci Yazar,
Harun KARAKUŞ
: DKAB Öğretmeni, Eğitim Koordinatörü
Ahmet Zeki YUNUSOĞLU : Meslek Dersleri Öğretmeni
Recep TOPÇU
: Edebiyat Öğretmeni
41