KARAVAN karavandakiadam.com YENİ BİR EDEBİYAT DERGİSİ Hakan Koç | Yeni Bir Dergicik : Karavan Nihal Tali | Kartpostallar Çağdaş Mehmetali Sakalı | Türk Dili ve Etimoloji Rukiye Yakar | İzmarit Fatma Begüm Dalga | Yeni Umutların Peşi Sıra İlerlemek Hakan Koç | Uzak Diyarlardaki Bir Karavan Hakan Koç | E-Kitap ve Okur Hakan Koç | Simona: 1973 Aralık 2014 | Sayı: 1 İÇİNDEKİLER YENİ BİR DERGİCİK: KARAVAN 3 KARAVANDAKİ SESLER 4 ÇAĞDAŞ MEHMETALİ SAKALLI 4 TÜRK DİLİ VE ETİMOLOJİ 4 ÇAĞDAŞ MEHMET ALİ SAKALLI’DAN OKURLARA BİR MESAJ. 6 RUKİYE YAKAR 7 İZMARIT 7 FATMA BEGÜM DALGA 8 YENİ UMUTLARIN PEŞİ SIRA İLERLEMEK 9 NIHAL TALI 10 KARTPOSTALLAR 10 HAKAN KOÇ 11 UZAK DİYARLARDA BİR KARAVAN 11 E-KİTAP VE OKUR 13 SIMONA: 1973 14 OBLOVMOGRAFİ: KİM BU OBLOMOVLAR? 2 16 YENİ BİR DERGİCİK: KARAVAN Bundan yaklaşık bir yıl önce bir Oblomov KaraYazan: Hakan Koç vandaki Adam’ı kurdu. Ardından Karavandaki Adam’a bir Oblomov daha eklendi. Bu Oblomovların kim olduğuna dair olabilecek olası merakınızı sonlandırmak istediğinizde karşınıza cevap olarak güzel yazıp dergimize koyacağız. Diyelim ki çok Çağdaş ve ben geleceğiz. İkimiz Karavandaki Adam’ı beğendiniz dergimizi hemececik okuyuverdiniz. Yeni Oblomovluğa yakışır şekilde bunca zamandır ilerle- sayıyı merakla bekler oldunuz. Bu sorun değil elbet- tiyoruz. İlk başlarda sadece benim Oblomovluğumla te çünkü bir de Karavandaki Adam olacak. Bu arada sonralarıda Çağdaş’ın Oblomovluğunun da eklen- bu projelerimiz Karavandaki Adam ve Karavan ile mesiyle hiçbir zaman Karavandaki Adam ile yoğun sınırlı kalacak yanılgısına düşmeyin lütfen. İlerleyen şekilde ilgilenmedik. Ama ilgilendiğimiz vakitler içe- vakitlerde bir bakmışsınız yepyeni şeyler ile karşınıza risinde her zaman var olan edebiyat bloglarının hari- çıkıvermişsiz. cinde işler yapmaya, insanların ihtiyaç duyduğu ko- Ama tüm bu süre içerisinde ”Karavan”, Karavan- nulara değinmeye çalıştık. Bu doğrultuda yaptığımız daki Adam’ın bir kolu olarak faaliyetine devam ede- tüm işlerde hiçbir maddi gaye gütmeden insanlara cek. Birçok konuda yazılar yazma hedefindeyiz. yardım amaçlı yaptık. Sonraları içimizdeki üretme he- Bazen yazdığımız bir hikayeyi sizinle paylaşabiliriz vesi körüklenmiş olacak ki bir e-dergi çıkarmaya ka- veya bir şiir. Kısacası güzel olan tüm şeyleri sizlerle rar verdik. Ücretsiz olsun herkes okusun, bir de güzel paylaşacağız. Yazımı bitirmeden önce Karavandaki konularda yazılar olsun dedik. Ama sonra bir sorunla Adam’ı açtığımda yazdığım ”Hakkında” bölümüne karşılaştık. Sorun şuydu ki, bize daha fazla Oblomov ait kısmı şimdi buraya uyarlayıp yazıyı sona erdirmek gerekiyordu. Bulduk mu? Elbette. Şöyle iyisinden üç istiyorum. tane daha Oblomov bulduk. Gelin dedik hep birlikte ”Son olarak acemi yazarlar olduğumuzu tekrar bir dergi kuralım. ”Kuralım kurmasına da ne yazacağız hatırlatmak istiyorum. Bu hadiseden kaynaklana- ?” dedi Oblomovlar. Bu soruyu sormakta haklı bulduk cak acemilik belirtileri ve hatalarını affetmenizi de onları. Dedik ki yazın istediğiniz gibi özgür bir dergi sizden rica ediyorum. Hayatınıza bizden gelecek en olsun ”Karavan”. Bu arada dergi ismimiz ”Karavan”. Ne- ufak bir katkı, dergi yolculuğumuzda bizi sonsuz bir den diye soracak olursanız şöyle özetleyebiliriz: Kara- mutluluğa ulaştıracağını da bilmenizi isteriz.” vandaki Adam’ı tanıyoruz, peki ya Karavan’ını? Oblomovluk Nedir? Başlıkta ”dergicik” dedim. Böyle dedim çünkü Ivan Gonçarov’un Oblomov adlı romanının baş kahramanı Oblomov adında bir Rus soylusudur. Oblomov kendisi için hep yeni projeler üzerine düşünür ama tembelleğinden bir türlü bunları hayata geçiremez. Durumu daha da kötüye gitmeye ve toprağını kaybetmeye başlar. Olga’ya olan büyük aşkı bile değişmesine sebep olmaya yetmez. Oblomov aslında yazarın Rus aristokrasisine bir eleştirisidir. Romanın kahramanlarından Stoltz ise disiplin ve çalışkanlığıyla Avrupa’yı simgeler. Oblomov’un karakteri ”Oblomovluk” diye bir kavramın doğmasına da yol açmıştır. Bu kavram aşırı tembelliğin en güzel ifadesidir. Ayrıca Oblomov çok dürüst, saf, insanların iyiliğini isteyen ve sadık bir insandır. -arkadaşlarım bana ne kadar katılır bilemiyorum- henüz tam bir dergi olduğumuz söylenemez. Biz acemiyiz, dergimiz, yazılarımız da öyle. Ama sanılmasın hep acemi kalacağız. Şunun surasında birkaç sayı daha dergicik olarak kalacağız. Unutmadan belirteyim dergimiz aylık olacak. Her ay sizin için güzel güzel 3 TÜRK DİLİ VE ETİMOLOJİ Dil gerçekten önemli bir konu mudur? Türkçe’nin değeri nedir? Dil Nedir? Yazan: Çağdaş Mehmetali Sakallı Dil hakkında bir şeyler söyleyebilmek için öncelikle dilin ne olduğunu biraz olsun tartışmamız gerekir. Dil en yalın hâliyle iletişimi sağlayan bir araçtır. Dilden kastımız duyu organı olan dil değil elbette. Ki nimser. Mesela, Türk Dil Kurumu bundan sonra ek bence ona verilen isim çok saçma olmuş. Sebebine kullanmayacaksınız gibi bir kural getirse halk bunu gelecek olursak: evet; insanlar konuşarak anlaşır an- uygulayamaz. Yani dil bunu kabul etmez. Ancak Ara- cak yazarak, jest ve mimik kullanarak, eski çağlardaki pça ve Farsça tamlamalar birleşik yazılır gibi kuralları, gibi dumanla hatta bizim toplumumuzda şu an dil kabul eder. gözlemlediğimiz gibi ”kornayla” iletişim kurulabiliyor. Türk Dili İletişim kurmak için dil gerekli ancak bu duyu organı olan dil değil anlayacağınız. İletişim kurmaya yarayan Dil hakkında birkaç kısa bilgi verdikten sonra Türk hemen her şeye dil denebilir. Ancak biz daha çok konuşma dili ve yazı dili üzerinde duracağız. dili hakkında bilgi vermek istiyorum. İlk olarak Türkçenin yalnızca Türkiye’de konuşulan bir dil olmadığını Dilin Özellikleri Nedir? belirtmekte fayda var. Güney Sibirya’dan Güneydoğu Dil, her şeyden önce yaşayan bir oluşumdur. coğrafyada dilimiz ”aktif” bir şekilde konuşulmaktadır. Sürekli değişir. Özellikle de kelimeler... Mesela eski Dünyada yaklaşık 220 milyon insanın Türkçe Türkçede ”saf” kelimesi insanlar için dürüst temiz konuştuğu tahmin edilmektedir. Peki ya konuşu- anlamında kullanılırken günümüzde ”salak” kelime- lan Türkçe bizim konuştuğumuz Türkçe mi ya da sinin daha kibar hâli olarak kullanılmakta. Ya da eski rahatlıkla anlayabilir miyiz bu Türkçeyi? Kesinlikle Türkçedeki ”ana” kelimesi zamanla ”anne” kelimesine hayır! Türkçe kendi arasında birçok gruba ayrılmıştır. dönüşmüştür. ”Ana” kelimesi dilden tam olarak si- Azerbaycan Türkçesini bile anlamakta kimi zaman linmese de ciddi bir anlam değişikliğine uğramıştır. güçlük çekerken bir Altay, Çuvaş Türkçesini anlamak- Örneğin: Ana kart, anayasa, ana haber... Bu örnekler ta ne kadar zorlanacağımızı tahmin edebilir misiniz? çoğaltılabilir. Burada anlatmak istediğim şey şu: Azerice, Kazakça, Asya’ya, Çin’den Orta Avrupa’ya kadar olan geniş Dil belli kurallara sahiptir. Ve insanlar bu kuralların Kırgızca, Çuvaşça... bunlar birbirinden apayrı diller birçoğuna farkına varmadan uyarlar. Örneğin, hiç değil, konuştuğumuz Türkiye Türkçesi gibi Türkçenin kimse sesleri bir uyum içinde çıkartmadan konuşa- birer kolu. Birbirleriyle çok benzer yanları olmasına maz ya da kimse kaşlarını çatarak karşısındakine min- rağmen çok ayrı yönleri de var. Bunlara daha sonraki nette bulunmaz. Dil doğaldır, her müdahâleyi kabul yazılarımda değineceğim. etmez. Dil sadece yapısına uygun olan kuralları be- Dilimiz Altay dil ailesinde yer almaktadır. Bu dil aile- 4 sinde; Türkçe, Moğolca Mançuca, Tunguzca, Korece ve Japonca yer almaktadır. Yani kulağınıza oldukça korkutucu gelen Japoncayı öğrenmek bir Türkçe bilen biri için çok da zor değil. Altay dil ailesini diğer dil ailelerinden ayıran en büyük özellik sondan eklemeli diller grubuna girmesidir. Aynı zamanda bu diller arasında öge sıralaması her zaman aynıdır. Dilimize en yakın dil ise Moğolcadır. ”Türkçe Dünyanın En Eski Dillerinden Biridir” Evet, yanlış okumadınız; Türkçe dünyanın en eski dillerinden biri. Bilinen en eski Türkçe yazılı kaynaklar bildiğiniz üzere milattan sonra 8. yüzyılda yazılan Orhun Yazıtları’dır. Ve bu yazıtlarda olağanüstü bir edebi dil kullanılmıştır. Dilbilimciler bu denli bir edebi dilin oluşması için dilin 8-10 yüzyıl kullanılması gerektiğini iddia ediyor. Yani Türkçenin doğuşunu milada dayandırabiliriz. Daha da ilginç bir bilgi vermem gerekirse, Türkçenin kullanımının bilinen en eski yazılı dil olan Sümerceyle aynı döneme kadar gittiği bilgisini verebilirim. Sümerceyle Türkçe arasında bir ilişki Türkçenin konuşduğu yerler. olduğu mutlak. Bu ortak kelimelere dayanıyor. (Bu ortak kelimeleri Prof. Dr. Osman Nedim Tuna’nın ”Sümerce- Türkçe ilişkisi” adlı makalesinde inceleyebilirsiniz.) Bu da demek oluyor ki Türkçe ya Sümerceden kelime aldı ya da Sümerceye kelime verdi. Her ikisi de olabilir. Bu yazımda size dilin ne olduğunu ve Türkçenin hafife alınmaması gereken,köklü bir dil olduğundan bahsettim. Bunlar ilerleyen zamanlarda gelecek olan yazılarımın kökü niteliğindeydi. Gelecek ay görüşme dileğiyle, iyi günler sevgili okur. 5 Çağdaş Mehmetali Sakallı’dan Okurlara Bir Mesaj Sevgili Karavan okurları, ben Çağdaş Mehmetali Sakallı. 1 Kasım 1996 tarihinde İstanbul’da doğdum. Reşit olmadan üniversiteye başladım, neyse ki geçtiğimiz günlerde reşit oldum ve üzerimden büyük bir yük kalkmış oldu. Kendimden bahsetmem gerekirse inanılmaz derecede üşengeç ve dağınık bir insanım. Disiplinli olmam nerdeyse imkansız. Bu dergide bir yazar olarak yaklaşık bir yıldır roman okumadığımı söylemekten utanıyorum. Bir kitabı beğenmeyince uzun süre kitap okumaya küsme gibi bir özelliğim var, umarım yakın zamanda aşarım. İstanbul Üniversitesi, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları bölümü öğrencisiyim. Bu bölümün ne olduğunu soracak olursanız Orta Asya’daki Türk ülkelerinin ve Türk özerk bölgelerin şive ve ağızlarını, edebiyatlarını ve yaşam şekillerini inceleyen bir bölüm. Neden bu bölümü seçtiğimi soracak olursanız Türk dilini çok sevip Türk edebiyatına ilgim olmamasından kaynaklı. Edebiyat dersleri şu an beni zorlamakta ama olsun. Bu bölümde daha çok karşılaştırmalı olarak inceliyoruz lehçeleri. Henüz birinci sınıf olduğumdan bölümü sevip sevemediğim hakkında söyleyecek bir şey bulamıyorum. Blogu takip edenleriniz bilir ki sevgili dostum Hakan Koç’un yazdığı blog yazılarının editölüğünü yapmaktayım aynı zamanda dergimiz olan Karavan’ın da editörlüğünü yapacağım ve Türk Dili ve Etimoloji başlığı altında yazılar paylaşacağım. Karavandakiadam.com olarak bir yıldır mevcut olan blogumuzta yaklaşık son altı aydır aktif olarak yazılar paylaşmaktayız. Doğrusunu söylemek gerekirse büyük bir özen gösteremedik blog için. Günde ortalama 80 ziyaretçinin eriştiği bir blog için, bir dergi çıkarmak takdir edersiniz ki biraz cesaret isteyen bir iş. Fakat biz karavandakiadam.com olarak bunu bir iş değil de bir uğraş, hobi olarak görmekteyiz. Sizlere fayda sağlayalım yeter. Bu yüzden ne kadar okunduğumuz değil de ne kadar faydalı olduğumuzu önemsemekteyiz. Bizi mutlu eden, tıklanmaktan çok bize gelen teşekkür mesajları. Bu sebepten teşekkürlerinizi bizden esirgemeyin. 6 İZMARİT Kısa bir hikaye. Ciğerlerine doldurduğu dumanı düşündü. Zehrini ciğerlerine nakşetmek için üç saniyeye ihtiyacı olan dumanı... Sessizce üfledi geceye. Aslında bu gece, bu sokakta, bu sokak lambasının altında ciğerlerine dolan şey sigarasının acı dumanı değil; gökyüzüydü. Parmak uçlarının arasında tuttuğu beyaz kağıda sarılı birkaç tütün Yazan: Rukiye Yakar zerreciğine kaydı gözleri. Alıyor muydu ondan derdini? Unutmak için fırsat verebiliyor muydu? Hayır. Daha Tanrı’ya bile inamanıp ondan medet ummazken şu tütün yaprağından yardım dilediği için utandı kendinden, utandı derdinden. Başını ağır ağır kaldırdı doğruca gökyüzüne. Simsiyah boşluğa okkalı bir küfür savurdu, soluksuzca. Gittiği geceye benzediği için, aşık olduğu geceye benzediği için, ona benzediği için... Bitmeye yüz tutmuş sigarasının son dumanını çekti feri sönmüş ciğerlerine. Izmaritini ayak ucuna atıp acımasızca üstüne bastı, sanki az önce dert arkadaşı baskasıymış gibi. Ikincisini yakmak için derin ceplerinde sigarasının paketini aradı ancak bulamadı. Tabii ya, bu son sigarasıydı. ”Dilek sigarası”. Her seferinde aynı şeyi dilemekten hiç vazgeçmeyecekti. Yaşamı boyunca tek bir dilek hakkı olsaydı onu tam da bu gece harcardı, biliyordu. ”Mesafeler...” demişti. ”Mesafeler olmasaydı belki bir sonumuz olurdu ama şimdi gitmem gerek. Uzaklaşmalıyım.’” Bomboş gözlerle terk edişinin yegâne şahidi olmuştu. Bazı anlar yaşamak ölmekten daha zordur, terk edildiği saniyelerde olduğu gibi. Gözleri bileğindeki yıldızlarda takılı kalmıştı. Birbirlerine kazıdıkları siyah yıldızlara... Ne kadar da inanmıştı, birlikte geçirecekleri otuz seneleri olduğuna. Nasıl bilebilirdi ki yarım kalacağını, yarım bırakılacağını... Bel7 ki de Tanrı’ya bu yüzden inanmıyordu; gidene ”Dur!” demediği için, bu karanlıkta onu tek başına derin sessizliği kucaklamasına sebep olduğu için... YENİ UMUTLARIN PEŞİSIRA İLERLEMEK Şu bir gerçek ki uzun uzun, gelecek hakkında düşünmek yalnızca endişeye yol açıyor. İnsanın düşüncelerinde yaşadığı karmaşanın ve Yazan: Fatma Begüm Dalga duygularıyla aklı arasındaki çatışmaların ardından düşülen umutsuzluk boşluğundakilere sesleniyorum. Burada o ürkütücü boşluktan iplerini koparmış ve umudun kıyısına kürek çeken biri var! Ben. lerde biz insanlar daha çok kabuğumuza çekiliyoruz. Melankolinin ve ümitsizliğin boyunduruğu altında Aksine, kendi sınırlarını aşmak pahasına el âlemin ne ezilen insanoğlu nasıl yapmalı da kurtulmalı bu diyeceğine aldırmama pahasına ortaya çıkmalıyız. hastalıklı hücreden? Nereden güç almalı, hangi Mesela hayatımıza şekil verdiğine inandığımız ve bize dala tutunmalı, nasıl çekilmeli bir kuytuya; huzu- bir yaşama felsefesi kazandırdığını düşündüğümüz, run kucağına? Şu bir gerçek ki uzun uzun, gelecek ayrıca uzun zamandır aramadığımız bir öğretmenimizi hakkında düşünmek yalnızca endişeye yol açıyor. En- arayıp, onun mutluluğuyla kısa yoldan biz de mutlu dişelerse git gide büyüyerek korkuyu doğuruveriyor. olabiliriz. Öğretmenimizin söyleyeceği birkaç motive Hayatımızda bir şeylerin değişmesini istiyorsak, sa- edici söz, belki bize biraz şevk verir. Ne dersiniz he? Ya atler hatta günler süren düşünme faslının ağlarından da çıkıp doğanın cömertliğine kavuşmak. Büyük şe- temizlenmek ve harekete geçmek gerekiyor bir an hirlerde istiflenip kaldığımız harç kokulu, aynı tip, bir önce. Korkunun eşiğinden kurtulmaya çalışırken sen- hayli toplu(!) konutlardan sıyrılıp; dinginliğin yumuşak delemek olağandır kuşkusuz fakat geriye bakmadan, kollarında teskin olmak sizce de umut dolu değil mi? kararlı ve emin adımlara ulaşmaya çalışmalıyız. “Kolay “Kitabımı kahvemi yanımdan ayırmıyorum fa- mı?” sorularının doğduğunu hissedebiliyorum zihni- kat artık bana kitaplar bile umut ışığı olmuyor.” nizde. Ancak, “Şüphesiz, her zorlukta bir kolaylık her diyorsanız söylemek istediğim şu: kurtulun artık şu kolaylıkta bir zorluk vardır.” sözü umut ışığını çıkarmıyor kitap&kahve kalıbından. Kitabınızın yanına yeni dem- mu gün yüzüne? Biz istedikten sonra bakışlarımızı lenmiş ıhlamurunuzu alın mesela. Hele ki bahardan değdirdiğimiz birçok varlığı, bizi aydınlığa kavuştura- yaza geçilen o güzel dönemde çiçekleri açmış bir cak kaynak hâline getiremez miyiz? Elbette getirebi- ıhlamur ağacının gölgesinde oturmuş ve hafif hafif liriz! En sarp kayalıkların çatlaklarından minik yeşille- esip ıhlamur kokusuyla ortalığı şenliğe dönüştüren rin filizlendiğine tanık olabiliyorsak pek tabii buna da bir rüzgar eşliğinde kitap okumuşluğunuz varsa me- şahit olabiliriz. Geriye sadece karanlığı delip geçecek vsim ne olursa olsun, aldığınız o bir yudum ıhlamur umut ışığının kaynağının ne olduğuna karar vermek çevirdiğiniz sayfalara kenetlenmenize ve huşu içinde kalıyor. okumanıza yardımcı olacaktır. Burada sizlerle birkaç naçizane fikrimi paylaşmak Her insanın bir özgürleşme macerası olduğuna istiyorum. Öncelikle sizi bu kör kuyularda tutsak eden inananlardanım ve bu meşakkatli yolda yanına deste- yapmayı farz edindiğiniz davranışlarınızdan kurtul- kçi olarak şiiri seçenlerden… Bize öğretildiğinin aksi- mak için yeni alışkanlıklar kazanmalısınız. Kanaatimce, ne buz mavisi yahut gök mavisi değil, şiir mavisinin böyle ruhsal çöküntü ve kargaşanın yaşandığı dönem- umudun rengi olduğuna inananlardanım. “Şiir gibi!” 8 sözüyle anlamlandırdığımız nice somut varlıkların yanında neden ruhumuzu da bu benzetmeyle adlandırmayalım ki? Şiirin umudu ruhumuzu taşımaz mı avuçlarında aydınlığın tahtına? Taşır dostlarım, taşır... Okuyun da görün hele… Severek okuyun, bağlanarak, umarak… Sevdiğim şairlerden olan Orhan Veli’nin “Hürriyete Doğru” şiirinden bir bölümü sizlerle paylaşmak istiyorum. Yeni hayat serüvenimde yol göstericim, desteğim, “Heeey! (…) Ne duruyorsun be, at kendini denize Geride bekleyenin varmış aldırma Görmüyor musun her yanda hürriyet Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol Git gidebildiğin yere...” pusulam oldu bu şiir benim. Sizin de düşünerek içinden çıkılmaz hale dönüşmüş fikirlerinize anahtar olabilir Hürriyete Doğru… Eğer yeni bir hayat, yeni bir siz istiyorsanız; Orhan Veli’nin de dediği gibi “Gidin gidebildiğiniz yere!” Emin olabilirsiniz ki “uzaklar” diye tabir ettiğiniz o yerlerde alabildiğine özgürlük sizin yollarınızı gözlüyor. Yeter ki siz bu tekdüzelikten kurtulmak isteyin; umudun çekici ışığı siz adım atmaya yeltendiğiniz an itibariyle kollarını boynunuza dolamış oluyor çoktan… Unutmayın: Bir şiir hayatınızı değiştirebilir, bir tiyatro gösterisi de… Tıpkı küçük bir kız çocuğunun derin ve hisli bakışlarının bir hayatı kökünden değiştirebileceği gibi… 9 Kartpostallar İlkokula gittiğim dönemlerde babam Acıkmış olabileceğimi düşünerek bana tost alırdı babam. iş yerinin arabasıyla beni aldıktan son- Ağabeyin kara elleriyle döktüğü çayla beraber babamı beklerken ra, iş yerine yakın olan sanayi sitesinin yerdim tostumu. Bir de kartpostal alırdı bana oyalanayım diye. Sahi bir dükkânına bırakırdı. Gördüğüm nerede şimdi o kartpostallar? Kartpostallarımın konusu çoğu za- en karanlık dükkândı orası. Karşı man pastoraldi. Doğrusu güzel manzara resimleriydi. Kimi zaman tarafımda başka dükkânlar da vardı gerçek bir mekânın fotoğrafı yahut karakalem çalışması şeklindey- son derece modern, gıcır gıcır… Ama di kartpostallarım. İki poşet kartpostala sahiptim. Bazen annemle ben o karanlık ve eski kafalı olan sanayi atışırdık ama kötü atışırdık. O zaman kartpostallarımı çıkarırdım. dükkânında babamı beklerdim. Dük- Kendime bir gün kavgaların olduğu can sıkıcı evimden giderek her- kân sahibi bir ağabey vardı babamla hangi bir kartpostalımda yaşayacağıma dair telkinlerde bulunur- yaşıt. Elleri her daim motor yağından dum. Ayakta ve umutlu kalmayı buna borçluyum diyebilirim.güzel kapkara, yanağında da kocaman, koyu kıyafetler, güzel yemekler… renkli bir ben lekesi vardı. Dükkânın Lakin size bunları sessiz, sakin, yemyeşil ve yağmur kokan doğadaki ürkütücü havasını yumuşatan sanırım ahşap evimden yazmıyorum. Ne acıdır ki gidemedim ve hala ağabeyin o beniydi. Mizacına tuhaf bir bulunduğum yerdeyim. Bu çok acı verici öyle değil mi? Koca koca sevimlilik tuhaf bir yumuşaklık katardı. insan olmuş bizlerin hala yerinde sayması… Hadi ama eminim ki sizin de pek çok, pek güzel hayalleriniz vardır. Belki birçoğumuz hâlâ kuruyoruz o hayalleri. Ama olduğumuz yerde sayıyoruz hâlâ. Şunu Yazan: Nihal Tali hepimiz diyoruz “İş güç sahibi olayım hepsini gerçekleştireceğim.” İş güç sahibi olunca da bu kez emekliliğe atıyoruz hayallerimi- zi. Kurduğumuz o hayaller bizi sadece psikolojik bir buhrandan kurtarıyor hepsi bu. Sıradan planlar bizim için daha mühim meseleler çünkü. Büyük bir evde yaşamak, son model araba, iyi maaşlı bir iş, güzel kıyafetler, güzel yemekler… Sonuç olarak farkında olmadan varla yok arası rutin bir yaratığa dönüşüyoruz. Doğada yaşamak için o kadar çok güzel yer varken -hem de herkese yetecek kadar- elektrik, doğalgaz, internet gibi pek çok modern ıvır zıvırla donatılmış beton yığınlarına hapsoluyoruz kendi isteğimizle. Git gide bencilleşmemiz de cabası… Olana bitene karışmıyoruz yeter ki bizim yaşama şartlarımız iyi(!) olsun. Hâlbuki dünyayı bir dakikada değiştirme özelliğimiz bizde mevcutken… Ben hepimizi birer çıtaya benzetmekteyim. Morfinle uyutulan birer çıtayız hepimiz. İlacın etkisi geçse de birisi sokağa çıksa uyandırmaya çalışsa bizi hemen deli damgası yapıştırırız. Buna bu yüzden ben bile cesaret edemiyorum. Tamam, dünyayı bir dakikada değiştiremeyiz henüz. Çünkü onun için yeteri kadar ne gücümüz ne de cesaretimiz var. Ama yavaş yavaş başlayabiliriz. Pekala size bahsettiğim o kartpostallarım kadar güzel bir dünya mümkün olabilir. Evvela bu işe kendimizi değiştirerek başlayabilirsek eğer… Birisi değişse sonra çevresindekileri değiştirse çevresindekiler de başkalarını… Böyle böyle dünya değişmez mi zaten? Bunları gecenin bir vaktinde gülümseyerek yazıyorum. Siz de umarım ki gülümseyerek okursunuz. Umarım içinizdeki o umuda dokunabilmişimdir. İçimden bir ses bunu başarabileceğimi söylüyor. Burada yeterince vakit harcadık. Artık vakit sokağa çıkıp karşımıza çıkan ilk insana gülümseme vaktidir! 10 SIMONA: 1973 ”Keşke bunu bilseymişim: Çok güçlü görünen şeyler, Geldi ve gitti.” Zaman hiçbirimize sorma- dan hızlıca geçip gidiyor. Simona yaşlanıyor, yaşlanıyor, biz arkadaşlarımız yaşlanıyoruz daha da kötüsü yaşadıklarımız yaşlanıyor. Bazıları zamanın karşı konulmaz etkisiyle unutulup gidiyor, başkaları da tıpkı şarkıda anlatıldığı gibi eskisi kadar güçlü gözükmüyorlar gözümüze. ”Simona, Ciddi olmanı umut ediyorum. Bu yüzden şu an açıkca görebiliyorum, Yağmur dindi.” Simona, James Blunt’un All Lost Souls (Tüm Kayıp Ruhlar) albümde yer alan 1973 adlı şarkısında anlatılan bir karakter. Blunt, şarkıyı İspanya’da yer alan Pacha Ibiza adlı ”Simona; yaşlanıyorsun, Tatilin cildinde iz bırakmış.” Yıllar geçiyor, Simona ortaya çıkıveriyor. Fakat Simona; yaşlanmış, hayat yolunda aldığı darbeler yüzüne kazınmış. Blunt, şöyle özetliyor; belki de hayatının en genç, en dolu, en içten ve en eşsiz yıllarının ardından hissettiklerini: bir bardan tanıdığı bir kıza itafen yazımış. Şarkının adı da barın tam ”Her Cumartesi seni arardım, isminden geliyor denilebilir. Tabii asıl mesele şarkının yazılma Ve sabah ışıklarına kadar dışarıda kalırdık. hikayesi değil elbette. 1973’ü ile ”Here We Go Again”i söylerdik. ilgili bir yazı yazmaya sebebiyet Zaman geçip giderken, veren husus, şarkının sözlerinin Ben hep bir kulüpte seninle olacağım; 1973’te, geçmişte kalmış bir insana ve o insanla geçirilen vakitlere duyulan özlemi çok güzel dile getirmesi. 11 Çoğumuz geçmişimizi istemeden de olsa unutmaya mahkum kalıyoruz. En güzel hatıralarımızı arzu ettiğimiz şekilde hatırlamıyoruz. Bazen eskisi kadar etkileyemiyor eski anılar bizi. Kalbimizi taşlaşmış gibi hissediyoruz onları hatırlamaya çalışınca. ”Simona, Tahminimce bitti. Hafızam aynı eski şarkı çalmayı bitirdi.” 1973, kısacası geçmişe duyulan bir özlemi sözleriyle oldukça güzel anlatmış şarkının sözleri ve 1970’lerin dünyası şarkının klibine o kadar güzel uyarlamış ki, şarkının başarısını klibe de yansıtmış. Klip boyunca James, Simona ile beraber vakit geçirdikleri sokaklarda yürüyor. Bardan geçiyor. Tüm bu anlarda eski vakitler canlandırılıyor. James tüm klip boyunca o yerleri geçiyor ve klip sonunda duruyor. Durduğu nokta ise Simona ile konuştukları yer oluyor. Eminim siz de geçmişe dair bir özlem duyuyorsu- orsunuz. İşte 1973 de tam böyle hisseden bir bireyi nuz. Hatta belki de siz de bir Simona’ya sahipsiniz.O anlatıyor. Keyifle dinlemeniz dileğiyle... Simona’nızla geçirdiğiniz her bir anıyı geçmişinizin en özel anları olarak görüyorsunuz. Belki de özel olduğunu her ne kadar bilseniz de o anlardaki gibi his- Yazan: Hakan sedemiyor, zamanın kalbinizi taşlaştırdığını fark ediy- 12 Koç E-KİTAP VE OKUR Okurlar E-Kitaba Nasıl Yaklaşmalı? 3 Temel Unsurun Üzerinden E-Kitap Değerlendirmesi E-kitaba nasıl yaklaşmalıyız? Sırf manevi değeri olmadığı için onu yok mu saymalıyız? Basılı kitaba göre ne tür avantajları var? Bu türden soruların sayıları elbette artırılabilir. Ama bir gerçek var ki basılı kitap okurları kabullenmese de e-kitap dünyası güçlenmeye devam ediyor. Gün geçtikçe e-kitap, basılı kitap üzerindeki etkisini artıracak. Hatta çoğu okur e-kitap kullanmaya devam edecek. Her ne kadar ben de basılı kitap taraftarı olsam da bu gerçeği göz ardı edemiyorum. Çünkü tıpkı aşağıda listelediğim gibi e-kitap oldukça iyi avantajlara sahip. Eğer siz de e-kitap hakkında tam bilgiye sahip değilseniz. Karavandaki Adam’da yayımlanan ”E-kitap mı Basılı Kitap mı?” yazısına göz atmanızı öneriyorum. 1 Taşınabilirlik • E-Kitap okuyucuları çoğu kitaptan daha hafiftir. • E-Kitap okuyucuları çoğu kitaptan daha incedir. • Basılı bir kitap ağırlığı ve boyutuna karşılık binlerce e-kitap. 2 Ulaşılabilirlik • Basılı kitaplara ulaşmak e-kitaplara ulaşmaktan zor olabiliyor. 1 • Bir kitap mı okumaya karar verdiniz, saniyeler içerisinde o kitabı okumaya başlayabilirsiniz. • E-kitaplar basılı kitaplara göre daha ucuzdur. 3 Kullanışlılık • Gece hiçbir ışık kullanmadan kitap okuyabilirsiniz. • Kalın kitapları elde tutma gibi sorunlar e-kitap okuyucularda yok. • Not alma gibi işlemleri oldukça basit bir şekilde e-kitap okuyucularda gerçekleştirebilirsiniz. 2 • Tıpkı bazı basılı kitapları e-kitap olarak bulamazken, bazen de bazı • Onlarca kitabı yanınızda kolayca taşıyabilirsiniz. kitapları e-kitap olarak bulup basılı kitap olarak bulamayabilirsiniz. Yazan: Hakan 1 Kargo, kitapların temin edilmesi veya fiziksel mağazaya gidiş süresi gibi şeyler dikkate alındığında. 2 %20-25’lik bir oranla ucuz olduğunu söylemek yanlış olmaz. 13 Koç Uzak Diyarlarda Bir Karavan Los Angeles’daki gayri resmi şubemiz için bir yazı. Henüz fiziksel bir oluşuma girmedik. Ama fiziksel olarak bizi bulmak isteyenler için bir önerimiz de yok değil. Yolunuz eğer Los Angeles semalarına düşerse ”Caravan Book Store” adlı gayri resmi kitap mağazamıza sizi mutlaka bekliyoruz. Şubemiz ilk 15 Mayıs 1954’te Grand Caddesi üzerinde kendine yer edindi. Yani 60 yıldır varlığını sürdürüyor. Yaklaşık 12.000 kitap bardıran ve sahaf özelliği ağır basan şubemizde dünyalar tatlısı bir amcamız olan Leonard Bernstein’i bulmanız mümkün. Kendisi aynı zamanda şubemizin sahibidir. Ona da babasından kaldığına dair bilgilerimiz de mevcut. Şubemiz oldukça küçük görünüyor olsa da içersinde birçok eski ve önemli kitap mevcut. Bu da çok sevgili amcamız Berstein’in bir başarısı. Kendisi Caravan Book Store’u ikinci evi olarak tanımlıyor. Haksız da sayılmaz, insan bu kadar güzel bir yerin sahibi olunca dışarı çıkmak istemez. mekte- fiyatlarımızda maalesef ucuz olamıyor. Küçük, kalabalık ve rahat mağazamızda Abraham Lincoln’e dair eserlerini ve denizcilik tarihi açısından önemli eserleri bulabilirsiniz. Maalesef dergimiz basılı olarak yayımlanmadığı için dergimizi orada satışa sunamadık. Ama basılı olarak satışa sunmaya başladığımızda Los Angeles’ta yaşayan okularımız dergimizi oradan da temin edebilecek. Sevgili amcamız Leonard’ın hayatının orada geçmesi sebebiyle, kendisiyle konuştuğunuzda edebiyat ve kitaplara dair bir hazine keşfetmeye hazır olun. Şakayı bir kenara bırakırsak, böyle bir şubemiz yok; ama onun haricinde anlattıklarımızın çoğu gerçek. Geçenlerde keşfettiğimiz bu ufak ve güzel mağazaya hayran kaldık. Yolumuz oralara düşerse mutlaka uğrayacağız. O vakte dek fotoğraflarına bakmaktan, hakkında yazılan yazıları okumaktan başka çaremiz yok gibi gözüküyor. Kim bilir belki bir gün gerçekten dergimizi oradan satın alabilirsiniz... Her ne kadar fiyat politikasına biz karışmasak da sevgili amcamız Leonard pazarlık yapma konusunda size şans tanıyacaktır. Kış vaktinde giderseniz biraz da ısınma bahanesiyle kitapları bol bol incelemeye koyulabilirsiniz. Bu durumda illa size uygun bir şeyler çıkacaktır. Söylemeyi de unutmak istemiyoruz, Türkçe kitap bulabilir misiniz bilmiyoruz ama yine de şansınızı denemekte fayda var. Şubemizin gün içerisinde fazla kalabalıklaştığı söylenemez, bu yüzden rahatça içeride vakit geçirebilirsiniz. İşlerimiz şu sıralar pek iyi gitmiyor, hoşunuza giden bir iki kitap da alırsanız seviniriz. Sonuçta böylesine özel ve marjinal mekanları ayakta tutmak belli bir maddi kaynak istiyor. Fiyatlarımız hakkında kesin bilgi veremiyoruz ama çok da ucuz olmamızı beklemeyin lütfen. Halihazırda 1747’den kalma yemek kitaplarımız mevcutken -farkı türlerdeki kitaplarda bu tarih 1500’lere kadar gitmek- Yazan: Hakan Koç Leonard Bernstein 14 15 Oblovmografi: Kim Bu Oblomovlar? Oblomovların bol olduğu bir diyardan itinayla seçilmiş bu Oblomovlar kim? Hakan Koç Kendisini baş Oblomov diye adlandırsak yanlış olmaz diye tahmin ediyoruz. Ayrıca kendisi ”Hiçbir Şey Yapmama Sanatı” üzerine yoğunlaşmış ve bu alanda emektar olmuş bir isim. Ne şüphe var ki kendisini Karavandaki Adam’dan tanımak mümkün. Yanlış hatırlamıyorsak Karavandaki Adam’da yer alan ”Hakkımda” kısmında bir hayli gevezelik yapmıştı. Şimdi onun için biz de gevezelik yapmayacağız. Çağdaş Mehmetali Sakallı Şu koca zaman zarfında Hakan’a rakip olabilecek nitelikte Çağdaş’tan başka bir Oblomov yoktur herhalde. Kendisinin hayat politikası olan Oblomovluğu dergimiz için bir hayli yok saydık. Kendisi derginin hem editörlüğünü hem yazarlığını hem de fikir babalığını yapıyor... Burayı fazla uzatmanın anlamı yok kendisi zaten bu sayı içerisinde kendisini tanıttı ama onu yakından görmek isterseniz kendisinin hayatının büyük kısmı yollarda geçtiği için bir metrobüsün içerisinde ona rastlamanız mümkün. Dipnot: Çağdaş ve Esra’nın birinci yıl dönümlerini, Karavan ve Karavanki Adam ailesi olarak en içten tebriklerimiz ile kutluyoruz. Nice mutlu yıllara çocuklar! Fatma Begüm Dalga Yeni bir Oblomov o. En azından profesyonel anlamda. Yoksa kendi hayatında Oblomovluğunu gayet güzelce devam ettirmiştir. .”Ben yazamam edemem güzel olmaz.” diyordu ama o da kendini birden dergide buluverdi. Öyle ya bir Oblomov’u ikna edebilecek yalnızca başka bir Oblomov’dur. Unutmadan dergiye yazıyı gönderen ilk o oldu. Aramızdaki en kötü Oblomov olduğu için kendisini kınamakta fayda var. Rukiye Yakar Bir Oblomov kendini klasik bir şekilde anlatamaz. En azından bu bölümde. O yüzden o tür tanıtımlar beklemeyin hele ki Rukiye için hiç beklemeyin deriz. Kendisi profesyonel bir Oblomov’dur. Blog işlerine bizden önce girişmiş ve işinin hakkını vermiştir. ”kedilipijama.blogspot.com” adındaki ilginç blogu okunmaya değer. Nihal Tali Bir Oblomov keşfettiğinizde ilk öncelikle onun Oblomovluk derecesini tahmin etmek gerekiyor. Bizde Nihal’i tanıdığımızda bu tür bir derecelendirme arayışı içerisine girmedik değil. Sonuç mu ne oldu? 2. dereceden yüksek ehemmiyetli Oblomov. Ama kendisinin derecesini artırmadan kopardık ve dergiye getirdik. Kendisi profesyonel Oblomov’luk geçmişine sahip değil. Sorun değil elbette. Dergimiz onu da zamanla profesyonel bir Oblomov yapacak. 16 Hakan Koç | Genel Yayın Yönetmeni ve Yazar hakankoc@karavandakiadam.com Çağdaş Mehmetali Sakallı | Editör ve Yazar cagdassakalli@gmail.com Fatma Begüm Dalga | Yazar begum_dalga_@hotmail.com Nihal Tali | Yazar nihaltal@outlook.com Rukiye Yakar | Yazar rukiyeyakar@gmail.com karavandakiadam.com
© Copyright 2024 Paperzz