Untitled

ISBN 978-605-4538-34-8
100 Yeşil Adım
© bzd Yayın ve ‹letişim Hizmetleri
Optimist Yay›nlar›
Telefon : 0216 481 29 17-18
Faks
: 0216 521 10 64
e-posta: optimist@optimistkitap.com
www.optimistkitap.com – www.iskitaplari.com
facebook.com/optimistkitap
twitter.com/optimistkitap
www.youtube.com/OptimistKitap
www.optimistkitapblog.com
EKOIQ Kitaplığı yay›n no.: 07
Konu
: Çevre/Ekoloji
Yay›na haz›rlayan
: Ayşe Bilge Dicleli
Bas›m Düzenleme ve
kapak tasarımı
Dü­zel­ti
Bas­k› ve cilt
: May›s 2012, ‹stanbul
: Selim Talay
: Ahmet Ant
: Tor Ofset San. Tic. Ltd. Şti.
Hadımköy Yolu Akçaburgaz Mah.
4. Bölge 9. Cadde 116. Sokak. No: 2
Esenyurt - ‹STANBUL
Tel: 0212 886 34 74
İÇİNDEKİLER
Önsöz... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 7
Giriş..... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 9
TÜKETEREK ÜRETEN İNSAN . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 13
BİR ÇEVRE TAHLİLİ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 19
ALIŞKANLIKLARI DEĞİŞTİRMEK . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 27
AZYEKUGE (3R) İLE YEŞİL YOL . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 31
YEŞİL ALIŞVERİŞ .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 35
SORULARLA KÜRESEL ISINMA .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 41
BUZULLAR İKLİM GÖSTERGESİ .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 55
DAHA AZ SU .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 59
DAHA AZ ENERJİ .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 67
MOTORSUZ ULAŞIM .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 75
GERÇEKTEN ESKİTİN .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 79
GERİ KAZANIMLA TANIŞIN .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 87
YEŞİL İŞ ORTAMI .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 95
BİRLİK DOĞAYA YARAR .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 103
Sonsöz... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 105
Sözlük... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 107
Kaynakça.. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 117
ÖNSÖZ
Avrupa ve Amerika’da toplumu ve ekonomiyi yönetmeye aday
olanların en önemli vaatleri arasında çevreyle ilgili konular yer
alıyor. Somut hedef ve vaatler bunlar. Örneğin ABD Başkanı
Barack Obama, adaylığı sırasında karbondioksit emisyonlarında 2050 yılı itibarıyla yüzde 80 azaltma sağlanacağını vaat etmişti. Bu hedef şu ana kadar çevreyle ilgili konmuş en ileri, en
güçlü hedeflerden biridir. Obama’nın temiz enerjiye 150 milyon
dolar yatırmak gibi bir planı da bulunuyordu. Bu vaatler halkın oyunu almak için yapılan vaatlerdi. Halkın ekonomik refah
düzeyini yükseltmek, her evlenen gence bir ev temin etmek,
emekliye zam, elektrikte ve doğalgazda indirim gibi seçim vaatleri arasında bizim seçim kampanyalarımızda rastlamadığımız
bu “iş görmez” hedeflerin ne işi vardı?
Bildiğiniz gibi, Obama başkan oldu! Bu örnek, Obama’nın
başarısını kanıtlamak için verilmiş bir örnek değil elbette. Ancak Obama zaferi kazandığına göre, işin özünde çevresel vaatlere de itibar eden, teveccüh gösteren hatta bu yönde beklentileri olan bir toplumdan söz ediyoruz demektir. Bazı toplumlar artık çevreyi yaşamlarının her alanına sokmuş durumda. Alışverişten eğitime, ekonomiden sanayiye, trafikten turizme, hayatın her alanında çevre en önemli kriterlerden biri olarak kabul ediliyor. Yoksa dünyanın en önemli markalarından
biri olan Levi’s’in geri dönüşümlü kumaş kullanmaya başlaması başka nasıl açıklanabilir?
Neredeyse her bölgesinde, her ilinde, her ikliminde bulunduğum, her kültürel ve sosyal yapısından beslendiğim ülkemde gezegenin geleceğini korumaya ilişkin çok az bireysel çaba-
8
Ö N S ÖZ
ya tanık oluyorum. Eğitim düzeyi ve sosyal statüsü ne olursa olsun, çevre bilincine sahip bireylerin nüfusa oranı gezegenin ve
onun üzerinde bulunan ülkemizin korunma ihtiyacıyla ölçüldüğünde, devede kulak misali.
Peki, bu manzaradan kim sorumlu? Bu sözcüğü bilinçli olarak kullanıyorum. Çünkü insanların doğayla bütünleşmesi, çevre bilincinin “çimlere basmayalım”ın ötesine geçmesi, yeşil yatırımların teşvik edilmesi, kalkınma hedeflerinin
“sürdürülebilirlik”le uyumlaştırılması ve çevreyle ilgili uluslararası antlaşmaların imzalanması için çalışmak hepimizin işi olmalı. Sadece bizlerin değil, yerel yönetimlerin, siyasi partilerin ve tabii ki hükümetlerin, kamu kuruluşlarının ve irili ufaklı tüm şirketlerin.
Ben bu kitapta kendimi, şirket ve kurum çalışanları olarak
neler yapabileceğimizle ilgili önerilerle sınırlıyorum. Bizler çevreyle ilgili olarak ne kadar bilgilenirsek, toplumsal kurumları
etkileme kapasitemiz de o ölçüde artar. Ve o zaman seçim kazanmak isteyenler de Obama’nın kampanyalarının çok ötesinde vaatlerle karşımıza çıkar. Hayalim, budur!
Desteklerinden dolayı, Arda Arıkan ve Gülizar Büyükkara’ya
teşekkürlerimle…
Temel Karataş
2012 İstanbul
GİRİŞ
Dünya sistemi modern insana göre kurgulu değil, bunu biliyoruz. Gezegen için sorumluluk üstlenmek zorunluluğu ise,
yalnızca insana verilen bir ceza, sadece onun ödemesi gereken bir bedel aslında. Bir filin, yaşadığı bu gezegen için
herhangi bir sorumluluk almasına gerek yok. Çünkü o doğal
bir yaşamın içinde. İnsanoğlu ise yaşadığı gezegene o kadar yabancılaştı ki, kendi türünü (hayvanları) belgesellerde
“doğal yaşam” olarak sunuyor, izliyor, izletiyor.
Bir ağaç, bir prensten daha soyludur.
—Alexander Pope
İnsanı doğadaki diğer canlılardan ayıran en önemli fark satranç
oynayabilmesi! Ancak bu kadar meziyet içinde, bazı meseleleri kavraması epey güç oluyor. Bunlardan biri, hatta en ilginci
de yaşadığı yer hakkındaki bilgi eksikliği. Hepimiz bu arızayla malûlüz. Hayır, yaşadığımız muhiti tanımamaktan söz etmiyorum. Sözünü ettiğim şey çok daha büyük bir kavram. Ve bu
“büyüklük” bu konudaki idrakimizi zorlayan en büyük açmaz:
Gezegen! Hani şu “gaz ve toz bulutundan” diye başlayarak tanımlanan, sonraları oluşumu big-bang teorisiyle açıklanan gezegen: Dünya…
Dünya, hemen hemen bütün pozitif bilimlerin konusudur.
Daha ötesi felsefenin de… Varoluş, yaşam, inançlar ve daha
onlarca kavram… Velhasıl Dünya’yı, yani üzerinde yaşadığımız
10
GİRİŞ
bu dev alanı tanımak, anlamak çaba gerektirir. Ve bu da çoğumuza “pek zor”muş gibi gelebilir.
Oysa kendi yaşam alanlarımız söz konusu olduğunda, ne kadar da ilgiliyiz. Öyle bir ilgi ki bu, farkında bile değiliz. Çoğu
davranışlarımız otomatik! Çünkü bizi buna mecbur eden bir şey
var… Bu şey, yaşam tarzımızı belirleyen temellerin başında geliyor: İklim! Örneğin karın eksik olmadığı bir iklimde yaşıyorsak
ısınma önemli bir meseledir. Bu nedenle yakacak temini yaşamın bir parçasıdır. Aksatılmaması gereken bir iştir. Bu tür iklimlerde yaşayan insanlar, yakacak temin edip etmemek konusunda asla kararsızlığa düşmez. Ya da yılın çoğu ayının 50 dereceyi aşan sıcaklıklar altında geçirildiği bir çölde iş gören develeri
gıda olarak değerlendirmek kimsenin aklının ucundan geçmez.
Her ne kadar iki uç iklimden söz etsek de, birbirine tamamen zıt bu iki hava koşulu birbirinden bağımsız değildir; aynı
sistemin, küresel bir iklimin parçasıdır. Kutuptaki Eskimo ile
çöldeki Bedevi aynı sistemin havasını solur. Bu küresel iklim,
bizim “canlı” oluşumuzun temel nedenidir. Doğadaki tüm canlı
ve cansızlar olarak, varlığımızı yerkürenin en soğuk ve en sıcak
ısı derecelerinin ortalaması olan 14 dereceye borçluyuz.
Gariptir, yaşadığımız çevrenin birçok unsurunu belirleyen
bu devasa sistem, hiç de sanıldığı kadar dayanıklı değildir. Milyarlarca insanın, trilyonlarca canlının içinde barındığı bu gezegen, biz insanların yol açtığı küresel ısınma nedeniyle öngörülemeyecek ölçüde büyük felaketlerle karşı karşıya gelebilir.
Uluslararası Enerji Ajansı Baş Ekonomisti Fatih Birol’un
İstanbul’da açıkladığı 2011 Dünya Enerji Görünümü Raporu’na göre, nispeten idare edebileceğimiz yeryüzü çapındaki 2
derecelik ısı artışını geride bırakmak üzereyiz. Yeryüzü hızla 6
derece ısınmaya doğru gidiyor.
O halde, nasıl yaşadığımız mikro iklimlere uygun davranışlar
geliştirmişsek ve bunları sorgulamadan, otomatikman yapıyorsak, makro iklim için de artık benzer davranışlar oluşturmak zo-
GİRİŞ
11
rundayız. Binlerce yıllık insanlık tarihi boyunca böyle bir gereklilik yoktu da neden son birkaç yılda omzumuza böyle bir sorumluluk yüklendi? Yanıt basit: Tabiat bizi yargıladı. Cezalıyız!
Dünya sistemi modern insana göre kurgulu değil, bunu biliyoruz. Gezegen için sorumluluk üstlenmek zorunluluğu ise,
yalnızca insana verilen bir ceza, sadece onun ödemesi gereken
bir bedel aslında. Bir filin, yaşadığı bu gezegen için herhangi
bir sorumluluk almasına gerek yok. Çünkü o doğal bir yaşamın
içinde. İnsanoğlu ise yaşadığı gezegene o kadar yabancılaştı ki,
kendi türünü (hayvanları) belgesellerde “doğal yaşam” olarak
sunuyor, izliyor, izletiyor. “Doğal yaşam” denince, aklımıza bir
aslan, maymun ya da bir kangurunun “tabiat” adlı bir fondaki
türlü halleri geliyor. Peki, ne oldu da biz doğal yaşamın dışına
attık kendimizi? Yoksa atıldık mı? Aslında doğayı yok edebilecek güce sahip olduğumuz gün dışlandık doğadan.
İşte tüm bu nedenler yüzünden insan, yeniden bilinçlenmesi gereken bir canlı türüdür.
Bebekler yüzme yetisine sahip olarak doğar. Öğrenme yetileri geliştikçe de yüzmeyi unuturlar. Yıllar sonra bin bir çabayla yeniden öğrenirler yüzmeyi. Şimdi insanlık bu durumda! Ait
olduğu gezegeni yeniden tanımak, anlamak, neler olup bittiğini fark etmek, silkinmek ve yeni alışkanlıklarla yeni bir yaşam
tarzına başlamak zorunda.
Bu kitap, insanlığın uzun yıllar önce unuttuğu değerleri hatırlatma amacı taşıyor. Çevrenin, bir grup, bir zümre ya da bir
ülkenin meselesi olmadığını ve olamayacağını, herkesin payına sorumluluk düştüğünü ve bu sorumluluğu yerine getirmenin
ahlaki bir konu olmanın ötesinde yaşamsal bir mesele olduğunun altını çizmek istiyor.
TÜKETEREK
ÜRETEN İNSAN
Tüketerek üreten insanın gezegende açtığı yaranın bedelini ödemek şimdi tüm insanlığa düşüyor. Bundan kaçış yok.
Kimin daha fazla kirlettiği, bedeli kimin ödediği ya da ödeyeceği konusunda yapılan siyasetin de felsefenin de hiçbir
anlamı yok. Çünkü iklim parsellenemez! Az kirleten, çok kirleten ve hiç kirletmeyen (masum sokak kedilerini düşünün),
herkes aynı havayı soluyor.
İnsanın doğal yaşamla arasına büyük bir mesafe koyması ve ait
olduğu doğaya dışarıdan bakar hale gelmesi Sanayi Devrimi’yle
sıçrama yaptı. Fabrika bacaları üçer beşer yükseldi, makineler
ve teknolojik buluşlarla üretim daha da artırıldı, doğal kaynaklar paylaşıldı. Avrupa’yı ve giderek bütün dünyayı heyecana
boğan Sanayi Devrimi, sonunda insanı doğadan kopardı. İnsan
ürettikçe tüketmeye, tükettikçe üretmeye o denli odaklandı ki,
havanın ve yeryüzünün giderek kirlendiğini, dünyanın ısındığını, doğal afetlerin hızla arttığını ve tüm kaynakların tükenmeye
başladığını fark edemedi.
Üretici olarak insan, “ne üretiyoruz?” sorusunu hep yanlış
anlamıştı. Teknik terimlerden, makine icadından, üretim şekillerinden, üretim sistemlerinden söz edip duruyordu. Ürün üretirken, yanı sıra atık da ürettiğini, üretirken doğal kaynak tükettiğini, doğayı kirlettiğini hasıraltı ediyor, hatta çoğu kez aslında
neyin tükendiğini idrak bile edemiyordu. Eğer etseydi, bugünün en önemli yaklaşımını, “sürdürülebilirlik” kavramını kesinlikle başına taç yapardı.
14
TÜKETEREK ÜRETEN İNSAN
Acıdır ki, bugün, tüketici olarak insan da “ne tüketiyoruz?”
sorusunu anlamak istemiyor.
Üretmek için ihtiyaç duyulan başlıca unsur olan enerjiyi elde
etmek için fosil yakıtları tüketerek üreten insan, bu yakıtların
ortaya çıkardığı karbondioksit ve benzeri gazları soluduğumuz
havaya salıyor; tüketirken doğayı tahrip ediyor, su kaynaklarını
zehirliyor, deniz ve akarsuları kirletiyor.
Tüketerek üreten insanın gezegende açtığı yaranın bedelini
ödemek şimdi tüm insanlığa düşüyor. Bundan kaçış yok. Kimin
kirlettiği, bedeli kimin ödediği ya da ödeyeceği konusunda yapılan siyasetin de felsefenin de anlamı yok. Çünkü iklim parsellenemez! Az kirleten, çok kirleten ve hiç kirletmeyen (masum
sokak kedilerini düşünün), herkes aynı havayı soluyor. Görünen o ki, bu mesele savaşları bile dünyanın ikincil sorunu haline getirecek. Yapılması gereken tek şey var: Küresel ısınmayı durduracak önlemleri bir an önce almak! Bu da hem hükümetlerin, hem yerel yönetimlerin, hem de işvereni ve çalışanıyla tüm üretici ve tüketicilerin üretme/tüketme/yaşama tarzlarını
kökten değiştirmesiyle mümkün. Ben bu kitapta çalışan bireyler olarak (işverenleri de buraya katıyorum) yapabileceklerimiz
üzerinde duruyorum.
“Çevre sorunları çok karmaşıktır, anlaşılması zordur” şeklinde bir anlayış yaygın nedense. Üretip havaya saldığımız zehirli
gazların, denizlere, göllere, akarsulara saldığımız zehirli atıkların giderek artması, temiz su kaynaklarının hızla azalması, toprağın kirlenmesi… Ve küresel ısınma sonucu meydana gelen
iklim değişikliği kâbusu. Bunları anlamak çok mu zor?
Hayır, bu konular sanıldığı kadar karmaşık ve anlaşılamaz
değil. Çevrecilik, yüzmeyi öğrenmekten daha kolaydır. Doğayla barışmaktır. Ve gezegenin bize sunduğu, emanet ettiği kaynakları korumaktan başka bir şey değildir.
İlk önce, yerküre’nin çok büyük hatta sınırsız olduğu algısından kurtulmak, onun güneş sistemi içinde küçük ve hassas
TÜKETEREK ÜRETEN İNSAN
15
bir gezegenden başka bir şey olmadığını anlamak ve kabullenmek! Sonra doğanın yaşamsal döngü ve süreçlerini insan tarafından bozulmadan devam ettirmesi, biyolojik kapasitesini yeniden oluşturması ve ilişkide olduğu diğer varlıklarla birlikte
bütünlüğünü sürdürmesi için yapılması gereken alışkanlık değişikliklerine hazır olmak! Ve tabii bu yaşam tarzı değişikliklerini yaygınlaştırmanın önemini kavramak!
Okura iletmek istediğim davetiye budur.
Felaket Senaryosu Değil, Yapılabilecekler
Gezegeni korumakla ilgili uygulama alanları konusunda bir
ufuk turuna çıkarken, fantezilere ve kıyamet senaryolarına değil, ağırlıklı olarak yapılabileceklere değineceğim. Çünkü bu felaket senaryolarından sıkça ve uzunca söz etmek, çevre meselesini bir bilim kurgu gerçek dışılığına çeviriyor.
Çevre bilinci oluşturmak için bu kötü gelecek senaryolarını
aktarmanın, izletmenin birey üzerindeki etkisinin bir korku filminden daha uzun sürmediğini ve kimseyi de harekete geçirmediğini defalarca gözlemledim.
Görev aldığım bir sanayi kuruluşundaki çevreyi koruma konusundaki faaliyetler arasına bir de film gösterimi koymayı denemiştik. Film herkesin bildiği, küresel ısınmayla ilgili en kötü
senaryolardan birini anlatan “Yarından Sonra1”ydı. Her ne kadar filmin anlattıkları bilim insanları tarafından genel kabul görmese de, insanları harekete geçirebileceğini umduğum bir görsel şovdu. Film, küresel ısınmanın olası etkileri içinde aklın al-
1 Yönetmenliğini Roland Emmerich’in üstlendiği, orijinal adı “TheDayAfterTomorow” olan 2004 yapımı filmle ilgili ayrıntılı bilgi http://www.imdb.
com/title/tt0319262/ linkinden alınabilir. Küresel ısınmanın sonuçlarının
nerelere varabileceğini görsel olarak anlatabilmesi açısından izlenmesinde
yarar görüyorum.