Buradan - Aile Hekimi

Sayı 1
Ocak-Mart 2015
MAG
Hareketli Hayatı
Teşvik Projesi ve
aile hekimlerinin rolü
Egzersiz İlaçtır
New York ve
Şanlıurfa’nın
yeniden keşfi
Sporun ruh sağlığına ve iş hayatına
olumlu etkileri
Futbolun öteki yüzü
Sinemadaki hareketli hayatlar
Amerika’daki
aile hekimliği uygulamaları
Önsöz
Pilot bölge olarak seçilen Düzce’de 2005 yılında başlayan, 2011 yılında tüm
Türkiye’de uygulanan aile hekimliği sisteminin üçüncü yılında, siz değerli aile
hekimlerinin karşısına sadece size özel bir dergiyle çıkmanın mutlululuğunu
ve heyecanını yaşıyoruz.
2
Fiziksel Aktivite Liderlik Programı
Üç ayda bir yayımlanacak dergimizde öncelikle aile hekimlerine yer vermeyi,
hekimleri bilgilendirmeyi ve beklentilerini karşılamayı hedefledik. Bunun yanı
sıra ilgi alanlarına ilham vermeyi ve gündelik yaşamlarına renk katmayı da
amaçladık. İş yaşamı, sosyal ve özel yaşam dengesini kurma düşüncesiyle
yola çıkarak; sağlıklı yaşam, gezi, teknoloji, sanat, kişisel gelişim, spor gibi
birçok konuda ilginç makaleleri sizler için hazırladık. Güncel aile hekimliği
konularıyla ilgili faydalı bilgilere ulaşabilmenizi de dikkate aldık. OKSİJEN
MAG’ın ilk sayısında bu yıl hayata geçen “Hareketli Hayatı Teşvik Projesi”
kapsamında fiziksel aktiviteyle ilgili yapılan ve yapılması planlanan birçok
uygulamaya ilişkin bilgilere ulaşabileceksiniz. İstanbul’da görev yapmakta
olan aile hekimiyle yaptığımız keyifli sohbete de dikkat çekmek isteriz.
Hekimlerimizin tecrübeleri şüphesiz hepimize ışık tutacaktır.
İlk sayımızda peygamberler şehri olarak da bilinen, tarihi dokusuyla son
derece etkileyici bir şehre, Şanlıurfa’ya yakından baktık. Oradan ABD’ye
uzandık ve New York’u keşfettikten hemen sonra ABD’deki aile hekimliği
uygulamalarının tarihini ve bugününü ele aldık. OKSİJEN MAG’ı ilk sayısından
itibaren “ailenizin” bir parçası olarak görmenizi, içeriğini birlikte geliştirmeyi,
zenginleştirmeyi umut ediyoruz.
Bir arada güzel adımlar atmak dileğiyle, sağlıklı ve mutlu günler dilerim.
Mehmet Ersoy
Sağlıklı Hayatı Teşvik ve Sağlık Politikaları Derneği
başvuru için liderlik@saglikliturkiye.org
1
3
OKSİJEN MAG SAYI 1 KÜNYE
İmtiyaz Sahibi: Sağlıklı Hayatı Teşvik ve Sağlık Politikaları Derneği adına Mehmet Ersoy
Yazı İşleri Müdürü: Mehmet Ersoy
Genel Yayın Yönetmeni: Mehmet Ersoy
Yayıncı: Sağlıklı Hayatı Teşvik ve Sağlık Politikaları Derneği İktisadi İşletmesi
Yönetim Yeri: Sağlıklı Hayatı Teşvik ve Sağlık Politikaları Derneği, Mustafa Kemal Mah. 2131 Sok. 16/8
Çankaya / ANKARA Tel: 0312 219 82 14 Faks: 0312 219 82 18 info@saglikliturkiye.org
Yapım: Luxus
Yayın Yönetmeni: Nida Nevra Savcılıoğlu
Proje Koordinatörü: Dila Tapan
Yazı İşleri: Dila Tapan, Volkan Erkan, Selin Yanık
Katkıda Bulunanlar: Gülçin Karabağ, Eda Büyükakkaş
Luxus İletişim: Refik Saydam Cad. Akarca Sok. 39/4 Tepebaşı / İstanbul Tel: O212 237 06 91
www.ajansluxus.com
Grafik Tasarım: Pekâlâ İşler Tasarım Ajansı
Baskı ve Cilt: Bilnet Matbaacılık ve Ambalaj San. A.Ş. Y.Dudullu Org.San.Sit. 1.Cadde No:16
Ümraniye / İST. Tel: 444 44 03 Faks: 0216 365 99 07
ISSN No: 2148 - 9785
Yayın Türü: Yaygın süreli yayın
Oksijen Mag’ın imtiyaz ve yayın hakkı, yazı ve fotoğrafların tüm hakları Sağlıklı Hayatı Teşvik ve
Sağlık Politikaları Derneği’ne aittir. Yayımlanan ilanların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir.
Obeziteyle mücadele için
harekete geçme zamanı
ve aile hekimlerinin kritik rolü üzerine
Dünyada hareketsizlikten
kaynaklanan ölüm oranı %6. Bu
da toplam 3.2 milyon kişinin
hareketsizliğe bağlı hastalıklardan
yaşamını yitirdiği anlamına geliyor.
Hareketsizlik yüzünden milyonlarca
insanın hayatını kaybettiği
günümüzde daha sağlıklı ve mutlu
bir yaşam için artık harekete geçme
zamanı!
Haberlerde üzülerek izlediğimiz
trafik kazaları nedeniyle,
dünyada yılda 1.3 milyon
kişi hayatını kaybediyor.
Aşırı hareketsizliğin getirdiği
ölümlerin oranı trafik
kazalarından kaynaklanan
ölümlerin oranının üç katına
yakın. Fiziksel inaktiviteye
karşı ciddi önlemler alınması
gerektiği açıkça ortada.
Yılda 3.2 milyon insan
fiziksel inaktivite kaynaklı
hastalıklardan ölüyor!
Aile hekimlerinin kritik rolleri
2011 yılı sonunda 81 ilde aktif hale gelen aile hekimliği
uygulamasıyla Türkiye, nüfus bazlı hastalık ve sağlık takibi
yapma adına önemli bir adım attı. Böylelikle
yaklaşık 22.500 aile hekimi 76 milyon
nüfusa birinci basamakta sağlık hizmetleri
vermeye başladı.
4
Bireylerin sağlık durumlarının takibi,
koruyucu sağlık hizmetlerinin daha
verimli hale getirilmesi ve hekimbirey iletişiminin güçlendirilmesiyle
ciddi başarılar elde edildi. Artık
vatandaşlar aile hekimleri tarafından
doğru tedaviye yönlendirileceklerini
biliyorlar.
Hareketli Hayatı Teşvik Projesi ve
aile hekimlerimizin kritik
rolü üzerine
Büyük ölçüde hareketsizliğin sebep olduğu
obezite dünyada ve ülkemizde yüzyılın en önemli
sorunlarından biri. Türkiye’de 12 yaş üzerinde olan
ve düzenli fiziksel aktivite yapan kişi sayısı sadece
2.5 milyon! Bu sonuç ne yazık ki 55 milyon kişinin
hareketsiz olduğunu ortaya çıkarıyor.
Ülkemizde yapılan
araştırmalar obezitenin
%30 seviyelerine
ulaştığını gösteriyor.
%30
Erkeklerde %21, kadınlarda %41
oranında görülen obezite sorunuyla
karşılaşma ihtimali yüksek olan
kesimin durumu da dikkat çekiyor.
%21
%41
19 yaş üstü bireylerin
yaklaşık %35’i hafif kilolu
sınıfında yer alıyor.
Düzensiz beslenme
ve hareketsizlik
sonucunda bu bireylerin
ileride obezite sorunu
yaşamaları kaçınılmaz
olarak görülüyor.
Bu durumun sonuçlarına
baktığımızda Türkiye’nin ve
dünyanın en önemli halk sağlığı
sorunu olan obezite ve fiziksel
inaktivite ile mücadelenin en kritik
rollerinden birinin de aile hekimlerinde
olduğu görülüyor.
Koruyucu sağlık hizmetleriyle ilgili
uzmanlıkları, vatandaşla güvene dayalı
iletişimleri, bunun getirdiği doğal sonuç
olarak vatandaşın en çok sözünü
dinlediği hekim grubu ve nüfus erişimi
en yüksek sağlık ekibi olmaları, bu
mücadelede aile hekimlerinin rolünü
güçlendirmektedir.
5
Hareketli Hayatı Teşvik
Projesi nasıl doğdu?
Fiziksel aktivitenin küçük yaşlardan
itibaren bir yaşam tarzı olarak kabul
edilmesi gerekir. Birçok hastalığın
önlenmesi açısından fiziksel aktivite
oldukça önemli bir etkendir. Bu
bilgiden hareketle Sağlıklı Hayatı
Teşvik ve Sağlık Politikaları Derneği,
fiziksel aktiviteyi ülke çapında
yaygınlaştırmak, bilinci artırmak
ve daha hareketli bir Türkiye’nin
oluşmasına destek olmak amacıyla
Hareketli Hayatı Teşvik Projesi’ni
başlattı.
6
Amaç
Türkiye’yi harekete
geçirmek
Hareketli Hayatı Teşvik
Projesi ile obeziteyle mücadele
kapsamında ülke
genelinin hareketli
hayata teşvik edilmesi
hedefleniyor.
Farklı odak gruplara yönelik eğitimler
“Hastalık yoktur, hasta vardır”, tıp dünyasının bildiği
anlamlı sözlerden biri. Fiziksel aktivitenin bireylere
tavsiye edilmesi noktasında da benzer şekilde “her
bireye durumuna, özelliklerine ve kapasitesine uygun
fiziksel aktivite” yaklaşımı son derece önemli.
Fiziksel aktiviteyle ilgili tüm eğitimler proje
kapsamında uzmanlarca hazırlanarak aile
hekimlerinin ve vatandaşların kullanımına sunulacak.
Çocuklar, yetişkinler, yaşlılar ve engelli vatandaşlar
ana başlıkları altında toplam 14 farklı eğitim
verilecek.
Bu eğitim prodüksiyonlarına, kısa tanıtım filmlerine
ve bilgilere www.fizikselaktivite.gov.tr adresinden
ulaşılabilecek.
Fiziksel Aktivite Liderlik
Programı
Projenin en önemli parçalarından biri
de aile hekimlerinin katılacağı Fiziksel
Aktivite Liderlik Programı. 2014 yılında
50 aile hekiminin katıldığı programa
başvurular devam ediyor.
Çok paydaşlı bir mücadele için Sağlık
Bakanlığı, sivil toplum kuruluşları ve aile
hekimlerinin birlikte hareket etmelerini
hedefleyen proje ile ilgili gelişmeleri
dergimizin ilerleyen sayılarında
bulabilirsiniz.
7
Öncelikli amacımız insan sağlığını
koruyan sağlık sistemini geliştirmek. Bunun
için de özel sektör, kamu ve dernekler gibi
farklı paydaşlarla iletişime geçiyor, birlikte
projeler geliştiriyor ve bu çalışmaları kamu
yararına yürütüyoruz.
Hareketli hayat diyoruz, çünkü...
Kronik hastalıklarla, hastalık ortaya
çıkmadan önce kişi, kurum ve kuruluşların
neler yapması gerektiği konusunda
araştırmalar yaparak ve projeler geliştirerek
mücadele edilebilir. Sağlıklı Hayatı Teşvik
ve Sağlık Politikaları Derneği olarak
misyonumuz sadece devlete teşvik ve öneri
sunmak değil, bireylerin sağlık açısından
sorumluluk almalarını da sağlamak.
Dünya Sağlık Örgütü’nün yayınladığı
raporda diyabet, hipertansiyon,
kanser gibi kronik hastalıkların yaşam
süresini kısalttığı, dolayısıyla ölüm
nedenlerinin başında geldiği belirtiliyor.
Aynı raporda gelişmiş ve gelişmekte
olan ülkelerde, kronik hastalıklara bağlı
ölümlerin yükselişte olduğu belirtiliyor.
Konuyu sadece ölüm oranları bazında
değerlendirmemek gerekiyor. Bu noktada
hem sürdürülebilir bir sağlık sisteminin
geliştirilmesi hem de devletin dolaylı
maliyetlerinin düşürülmesi gerekliliği önem
kazanıyor.
8
Türkiye’de sivil toplum
kuruluşları
Türkiye, son yıllarda hem gelişen ekonomisi
hem de sivil toplum örgütlenmeleri alanında
attığı önemli adımlarla dikkat çekiyor. Sivil
toplum kuruluşlarıyla ilgili yapılan
çalışmalar hız kazansa da hâlâ yetersiz
düzeyde. Günümüzde AB’de 40, ABD’de 190
kişiye bir sivil toplum kuruluşu düşerken,
Türkiye’de yapılan son araştırmalara göre
701 kişiye 1 sivil toplum kuruluşunun
düştüğünü görüyoruz. AB ülkelerinde,
özellikle Fransa’da her 10 kişiden 4’ü aktif
bir şekilde sivil toplum kuruluşlarında görev
alıyor ya da bu kuruşlara destek veriyor.
Türkiye’de bu rakam da oldukça düşük
seviyelerde. Ayrıca Türkiye’de sağlık alanında
sivil toplum kuruluşu sayısının nüfusa oranla
oldukça az olduğu görülüyor. Sivil toplum
kuruluşlarının bireyler ve devlet tarafından
desteklenmesi gerektiği açık.
Sürdürülebilir farkındalık
Derneğimizin kuruluş amacı
Sağlıklı Hayatı Teşvik ve Sağlık Politikaları
Derneği olarak, Türkiye’de sağlık sisteminin
geliştirilmesi gibi önemli bir misyonu
üstleniyor ve bu gelişimin sadece devletin
sorumluluğunda olmadığını vurguluyoruz.
Bireylerin, hekimlerin, özel sektörün ve sivil
toplum örgütlerinin beklentilerini
değerlendiriyor ve sağlıklı hayatı teşvik
etmeye yönelik projeler geliştiriyoruz. Sağlık
alanında farklı uzmanlıkları olan üyelerden
oluşan derneğimiz, geçtiğimiz yıl Ankara’da
kuruldu. Bünyesinde aktif görev alan genç,
dinamik, birikimli, uzman ve danışman
kadrosuyla kısa süre içinde büyük yol kat
etti.
Türkiye’de diyabet ve obezitenin kronik
hastalıklar kapsamında büyük bir tehdit
unsuru olduğunu görüyoruz. Obezite
bir hastalık olarak kabul edilmese de
hastalıklara neden olan, yaygınlaşan ve
çözülmesi gereken bir sorun. Türkiye
nüfusunun da %30’u obezite sorunuyla
karşı karşıya. Özellikle kadınlarda yaygın
olarak görülen obezitenin farklı alt
katmanlarına bakmak ve obeziteye neden
olan etkenleri ele almak gerekiyor. Aşırı ve
dengesiz beslenme, fiziksel aktivite azlığı
obezitenin başlıca sebepleri arasında yer
alıyor.
Fiziksel aktivite, bu nedenle derneğimizin
odaklandığı ve projeler ürettiği bir alan.
Fiziksel aktivite konusunda farklı projeler
geliştiriliyor, ancak sürdürülebilirlik
noktasında önemli başarılar elde
edilemiyor. Projelerin sürdürülebilir
olmamasının temel nedenlerinden biri,
bireylerin sürecin içine dâhil edilmeyişi…
Kamu spotları ve reklamların faydası göz
ardı edilemese de anlık bilgilendirme ve
farkındalığı artırmaya yönelik çalışmalar
istenilen sonuçlara erişim için yeterli
olmuyor. Ancak, davranış değişikliğine
odaklanıldığında, takip yöntemleri
geliştirildiğinde, hastalarla güçlü bir iletişim
kurulduğunda ve doğru geri bildirim
yapıldığında sonuç alınabildiği görülüyor.
Dolayısıyla bireylerin fiziksel
aktiviteyi bir yaşam biçimi olarak
benimsemelerini sağlamak konusunda
aile hekimlerinin kilit rol oynadığını
düşünüyoruz.
9
Bir yaşam koçu olarak aile
hekimi
10
Aile hekimlerinin hastalarını tanıma
becerileri ve doğru fiziksel aktiviteyi
önerme konusundaki yetkinlikleri, obezite
tedavisinde hızlı sonuç alınmasını
sağlıyor. Önemli olan obezitenin zararlarını
anlatmaktan ziyade hastaları takip
etmek ve gelişim noktalarını göstermek.
Dolayısıyla fiziksel aktiviteye taktiksel
olarak bakmak yerine kavramsal olarak
bakmakta ve bir tedavi seçeneği olarak
görmekte fayda var. Kişilerin yaşam
koşullarını göz önünde bulundurmak ve
doğru bir program önerisi geliştirmek bu
noktada önem kazanıyor.
Özetle
Hareketli hayat dışında
odaklandığımız alanlar
Aşılama hizmetleriyle, bulaşıcı hastalıklar
konusunda Türkiye önemli bir yol kat etti.
Çocuk felci ve kızamık gibi nadir görülen
bulaşıcı hastalıkların engellenmesiyle
ilgili çalışmalar netice verdi. Ancak daha
sonra kronik hastalıklar yoğunlaşılması
gereken bir alan haline geldi. Afrika’ya
bakıldığında durumun oldukça farklı
olduğunu görüyoruz. Sıtma, ortalama
yaşam süresinin 45 olduğu Sudan’da
görülen çocuk ölümlerinin hâlâ başlıca
sebeplerinden biri. Farklı ülkelerde önleyici
tedavilerle ilgili neler yapılabileceğine
ilişkin projeler üretiyor ve bu bölgelerde
faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları
ve devlet kurumlarıyla işbirliği yapıyoruz.
Sağlığı bir bütün olarak ele alıyor ve kapsayıcı bir bakış açısıyla çalışıyoruz. Bir tarafın
sözcülüğü yerine, sağlığın geliştirilmesine odaklanıyoruz. Sürdürülebilir projeler üreterek
farklılaşmak istiyoruz. Konu ve faaliyet odaklı olmaya çalışıyoruz. Dernek olarak herhangi
bir kuruluşla rekabet halinde değil, tüm paydaşlarla iletişim ve paylaşım halinde olmayı
hedefliyoruz.
11
Aile hekimliğinin temelleri genel
pratisyenlik olarak İngiltere’de atıldı.
Eğitimi ve uygulamasına yönelik
kurallar oluşturuldu, kolonileşmeyle
birlikte İngiltere’den Amerika’ya taşındı.
Genel pratisyenler İngiltere ve Amerika’da
1800’lerin sonuna kadar, stajyer-çırak
ilişkisiyle eğitildiler. Stajyerler deneyimli
doktorların yanında çalışmaya, kısa
süreli kurslara ve uygulamalı çalışmalara
katılmaya başladılar. Amerika’daki
halkın büyük çoğunluğu küçük kasabalarda
yaşıyor, çiftçilikle uğraşıyorlardı. Doktorlar
evleri ziyaret ediyor, ailelerin tüm sağlık
problemleriyle ilgileniyorlardı.
Şehirler büyümeye başlıyor,
pratisyenlere duyulan ihtiyaç
artıyor!
1800’lerin sonlarına doğru şehirlerin
büyümeye başlaması tıp eğitiminin
standartlarının oluşma sürecini de
hızlandırdı. Tıp okulları bu dönemde açıldı
ve 1900’lerin başında genel pratisyenler
üniversite eğitimi almaya başladılar.
İlerleyen yıllarda standartlar oluşturuldu,
uzmanlık alanları belirlendi, hastane
ve tıp okullarında eğitim buna göre
şekillendirilmeye başlandı ancak genel
pratisyenlik rağbet görmedi. 1960’a kadar
üniversitelerin bu bölümüne olan
başvuruların sayısı hızla azaldı. Nüfusun
artması ve yeterli sayıda pratisyen hekimin
olmaması büyük bir sorun haline geldi.
Amerikan Genel Pratisyenlik
Akademisi kuruluyor
12
Amerikan Genel Pratisyenlik Akademisi
(The American Academy of General
Practice) 1947’de kuruldu, 1958’de Genel
Pratisyenliğe Olan İlginin Azalması konulu
bir rapor yayınladı ve yeni bir uzmanlık
alanı olacak aile hekimliğiyle ilgili görüş
bildirdi. Bu raporun ve 1966’da hazırlanan
Millis, Folsom ve Willard raporlarının
etkisiyle 1969’da aile hekimliği yeni bir
uzmanlık alanı olarak kabul edildi. Aile
Hekimliği Asistanlığı İzleme Komitesi
oluşturuldu ve 1970’te Amerikan Genel
Pratisyenlik Akademisi, Amerikan Aile
Hekimleri Akademisi olarak anılmaya
başladı.
Aile hekimliğinin bir uzmanlık alanı
olmasının ardından, aile hekimlerinin sayısı
hızla arttı. Hastalığın değil, hastanın
odakta olduğu bu uzmanlık dalının önemi
kısa sürede anlaşıldı. Bugün aile hekimleri
toplum sağlığı konusunda aldıkları
önemli rolün bilincinde olarak özverili
çalışmalarına devam ediyorlar.
Eğitimli aile hekimleri yetişiyor
ABD’de eğitimli aile hekimlerinin
yetiştirilmesine 1969 yılında asistanlık
programıyla başlandı. 1973 yılında 164
programda 1754 asistan eğitim görüyorken,
1981’de bu sayı 386 programda 7.000
asistana yükseldi. 1996’da asistanlık
programlarındaki asistan sayısı 10.102’ye
ulaştı. 1970-2001 tarihleri arasında 63.930
hekim asistanlık sürecini tamamlayarak aile
hekimliği uzmanı oldular.
2014 yılına geldiğimizde ABD’deki
275.000 dolaylarındaki birinci basamak
hekiminin yaklaşık %39’unun aile hekimi
olduğunu görüyoruz. Diğer birinci basamak
hekimlerini geriatri, genel pratisyen, genel
dahiliye, genel pediatri doktorları
oluşturuyor. Aile hekimleri birinci
basamak bakım hizmetlerinin yaklaşık
yarısını yerine getiriyorlar. 2012 yılında
yayımlanan bir rapora göre bir aile hekimine
kayıtlı ortalama 2.300 kişi bulunuyor.
Aile hekimlerinin izlemesi
gereken yollar
13
ABD’de tüm tıp fakültelerine kayıt olmanın
ön koşulu önce liseden sonra kolejden
mezun olmak. Tıp eğitimi dört yıl sürüyor ve
öğrenciler tıp doktoru (MD) ya da osteopati
doktoru (DO) olarak mezun oluyorlar. Klinik
eğitimi sahada, hastanelerde ve çalışan
aile hekimliği uzmanlarının ofislerinde
gerçekleşiyor.
Aile hekimliğine ilişkin en büyük meslek
kuruluşu olan American Academy of Family
Physicians üyeliklerini koruyabilmek için aile
hekimlerinin 3 yılda 150 saat süren
eğitim etkinliklerine katılmaları gerekiyor.
Her yedi yılda bir yeterlik sınavına giren
aile hekimleri, yeterlik sertifikasını (Board
Certified Status) bu yolla yeniliyorlar.
Amerika Birleşik Devletleri’nin büyüyen, aynı
zamanda yaşlanan nüfusu, birinci basamak
hizmetlerine olan talebin artacağını
gösteriyor. Bu durum pek çok ülke için de
geçerli.
Referanslar
1. http://www.aafpfoundation.org/online/etc/medialib/found/documents/programs/chfm/ foundationgutierrezpaper.
Par.0001.File.tmp/foundation-gutierrezpaper.pdf
2. http://www.history-ofgeneralpractice.org/
3. http://www.ailehekimligi.com.tr/?Ctrl=HTML&HTMLID=3867&t=Amerika_Birlesik_Devletleri_nde_Aile_Hekimligi_
4. http://ailehekimligi.gov.tr/aile-hekimlii/duenyada-aile-hekimlii.html
5. http://kff.org/other/state-indicator/total-active-physicians/
6. http://www.ahrq.gov/research/findings/factsheets/primary/pcwork1/index.html
7. http://www.aafp.org/about/policies/all/workforce-reform.html
8. http://www.annfammed.org/content/10/5/396.full
Havalimanının kapısından çıktığınız andan,
tıka basa doldurduğunuz bavullarınızla
güvenlik kontrolüne ilerlediğiniz son
dakikaya kadar New York’ta geçirdiğiniz
zamanın nasıl geçtiğine inanamayacaksınız.
Gezilecek en az 3-5 müze, gidilecek onlarca
restoran, alışveriş yapılacak yüzlerce dükkân
varken bu renkli şehir bırakılıp dönülür mü?
Dikkat, sizi kendine çekebilir!
14
Dikkat, sizi kendine çekebilir!
New York ile ilgili bugüne kadar izlediğiniz
filmler ya da diziler eminiz şehirle ilgili
beklentinizi artırmıştır. Bunun bir sakıncası
yok. Hayal kırıklığına uğramayacak, aklınıza
her geldiğinde New York’a tekrar gitmeyi
arzulayacaksınız. New York’un sihri tam
da burada. Frank Sinatra’nın şarkısında
söylediği gibi “uyumayan şehirde uyanmak”
ve her zaman bir hayalin içinde yaşamak
istemekle ilgili bir durum bu.
15
New Yorker olmak başka şey
Dünyanın en popüler metropollerinde
benzer dertler var: Hava kirliliği, kalabalık,
trafik... Kendilerini “New Yorker” olarak
adlandıran şehirliler, bu şehirle o kadar
gurur duyuyorlar ki hepsi birer turizm elçisi
durumunda. Bu nedenle hiç çekinmeyin
ve sorularınızı art arda sıralayın. Bazen
ters tuttuğunuz haritanızı düzeltip “upper
east side, lower west side” diyerek, gitmek
istediğiniz noktayı hiç sıkılmadan tarif
edecekler, bundan emin olabilirsiniz.
Hangi New York?
Sıkça yapılan bir hatayı şimdiden
düzeltelim: New York eyaleti ve New York
şehri iki farklı şey. New York şehrinde bir
Manhattan var ki işte hepimizin New York
olarak bildiği yer aslında burası. Filmlerde
gördüğünüz, kitaplarda okuduğunuz bu
meşhur yerde NYC’de yapılması gereken on
şeyin dokuzunu yapabilirsiniz.
16
New York’un arka bahçesi
Türk nüfusun yoğun olduğu Brooklyn,
olayların eksik olmadığı Queens ve
Bronx; turistlerin asla uğramadığı ve New
Yorker’ların çok azının gittiği Staten Island,
New York’un meşhur bölgeleri arasında.
Bir de halk arasında Garden State (bahçe
eyalet) olarak anılan, seni uzaktan sevmek
aşkların en güzeli diyerek New York’u
izleyeceğiniz en güzel noktaya ev sahipliği
yapan komşu şehir New Jersey var. New
Yorklular “bahçe” ifadesini komşularını
küçümsemek amacıyla kullansalar da
son 5-6 yıldır ekonomik krizin de etkisiyle
Manhattan’da yaşayan pek çok kişinin evini
New Jersey’e taşıdığını da eklemek gerek.
Bu kitlenin mesai bitiminde otobüslerle
Lincoln tünelini aşarak bir saatlik
yolculuk sonunda New Jersey’e geçtiğini
görebilirsiniz. Bu göç sabah saatlerinde
ters yönde akar. New Jersey’de yeşil
alanlar daha fazladır, insanlar burada büyük
şehrin karmaşasından uzakta sakin bir
yaşam sürer. Buna karşın bu şehrin tercih
edilmesinin asıl nedeni New York’tan çok
daha ucuz bir yaşam fırsatı sunmasıdır.
Taksi!
Şehri yukarıdan ve bütün renkleriyle görmenin en güzel
yöntemi NYC Taxi’lere binmek. Bütün şehir için değil elbette
ama kısa bir mesafe de olsa sarı taksilere binmeden dönmek
olmaz. New York uzun yürüyüşler şehri, bu sebeple yanınıza
yürüyüş ayakkabılarınızı mutlaka almanızı öneririz.
Aşağı Manhattan için en az
üç gün gerek
Filmlerden, dizilerden aşina
olduğumuz SOHO (South of
Houston River/Houston nehrinin
güneyi) ve komşusu NOLITA (North
of Little Italy/Küçük İtalya’nın
kuzeyi) birer alışveriş cenneti. Bu
bölgede ikinci el mağazaları ve pek
çok tasarım dükkânı bulunuyor.
NOLITA’nın şehrin kalabalığından
uzak, bohem bir havası var,
dolayısıyla buraları mesken
tutmuş pek çok sanatçı ve ünlüyle
karşılaşmanız an meselesi. Tribeca
ise son on yıldır Robert De Niro’nun
oteli ve restoranı, ayrıca film
festivaliyle meşhur.
China Town (Çin Mahallesi) ve
Little Italy (Küçük İtalya) birbiriyle
kesişen sokakları, Çince ve
İtalyancanın bir arada kullanıldığı
mahalleleriyle görülmeye değer.
Outlet köylerinde
Methini çok duyduğunuz o outlet köylerinin en meşhurları New Jersey sınırları içinde
yer alıyor ve pek çok otel bu köylere ulaşmanız için turlar düzenleniyor. Bunlardan birine
katılarak ya da araba kiralayarak bir tam gününüzü alışverişe ayırabilir, bu programla
meşhur Atlantic City’yi de ziyaret etme imkânı bulabilirsiniz. “Köy” olarak tanımlanan bu
alanlarda alışveriş merkezlerinin kasvetli havasından uzaklaşabilir, “alışveriş yapmayı
sevmem” deseniz bile seçeneklerin, indirimlerin ve atmosferin cazibesine kapılabilirsiniz.
Genelde yorgunluktan ya da çok
fazla alternatif sunmamasından
dolayı es geçilen iki önemli bölgeye
mutlaka gitmenizi tavsiye ederiz.
Bunlar Meat Packing Area ve
Chelsea Market. Meat Packing
en popüler gece kulüplerine ev
sahipliği yaparken, Chelsea seçici
damaklara sonsuz alternatifler
sunuyor.
Manhattan’dan
Brodway’e
Manhattan adası
kuzeyden güneye
inen bulvarlardan
ve bu bulvarları dik
kesen caddelerden
oluşuyor. Bulvarlar
da caddeler
de rakamlarla
tanımlanmış ve sadece Central Park çevresindeki
bulvarlara isim verilmiş, Madison Avenue gibi.
Brodway bulvarı adayı boydan boya ikiye bölüyor ve
kafa karışıklığı yaratıyor. Harita üzerinde çalışmaya
başladığınız anlarda bu bilgilerin ne kadar önemli
olduğunu göreceksiniz. Daha sonra birkaç kere
yanlış metro durağından çıkıp, aynı gökdelenin
etrafında daireler çizince artık Manhattan’ı
çözdüğünüzü düşünmeye başlayacaksınız ve
ikinci gün turistlere yer tarif eden biri olarak
kendinizi görecek ve şaşıracaksınız. Özetle burada
kaybolsanız da çok eğleneceksiniz.
New York sürprizlerini kaybolanlara göstermeyi
seven bir şehir. Kendinizi gökdelenler arasında
gizli bir parkta, çalışan kesimle öğle yemeğinizi
yerken bulmanız mümkün ve muhtemelen menüde
inanılmaz lezzetli bir sosisli sandviç (hot dog)
olacak. Aynı parkta bir klasik müzik dinletisine
dalıp gitmeniz ve tüm öğleden sonranızı bu parkta
geçirmeye karar vermeniz de beklenen bir durum.
17
Özgürlük Anıtı ve
Battery Parkı
18
Sadece şehrin değil ABD’nin
sembolü olmuş bu anıt,
Fransızların Amerikalılara
hediyesi. Manhattan
adasının en güneyinde (Wall
Street ziyareti yapacağınız
gün bu geziyi de organize
Dilerseniz üç günlük bir iş seyahati
edebilirsiniz) Battery
için gitmiş olun ya da yıllık izninizi
Park’ta Özgürlük Anıtı ve
kullanın New York’ta görmeden
göçmenlerin Amerika’ya
gelmemeniz gereken çok yer var!
alınmadan önce kayıt olmak
zorunda oldukları
Time Square
Ellis Adası’na feribot turları
Hemen hemen her Hollywood
düzenleniyor. Bu turlardan
filminde kahramanımızın bir
satın alıp Ellis Adası’ndaki
şekilde uğradığı “dünyanın en
müzeyi de gezebilirsiniz ya
meşhur meydanı”. Frank
da “ben sadece bir selfie
Sinatra’nın New York New
çekip döneceğim” derseniz,
feribotlardan birine de
York şarkısında atıfta
atlayabilirsiniz. Normal
bulunduğu yerin de burası
şartlarda Manhattan’dan
olması muhtemel. Çünkü
Staten Adası’ndaki
Time Meydanı 24 saat
evlerine dönen yerel halkın
uyumuyor. Günün her saati
kullandığı feribotlar, daha
ışıl ışıl ve binlerce insan bir
çok sizin gibi düşünen
arada.
turistler için de hizmet
Brooklyn Köprüsü
veriyor. Vaktinize ya da
Manhattan adası ve Brooklyn’i ilginize göre tercihinizi
birbirine bağlayan bu köprü de yapabilirsiniz ama her iki
şehrin simgelerinden biri. Yaya tur için de en az 1.5 saati
ve bisiklet trafiğine açık olan
gözden çıkarmanız gerekir.
köprüden yürüyerek
geçip köprü ayağındaki
Brooklyn Bridge Parkı’ndan
Manhattan manzarasını
keyifle izleyebilirsiniz.
Fifth Avenue
(Beşinci Cadde)
Özellikle 40. ve 59. cadde
arasında dünyanın en lüks ve
en ünlü mağazalarına ev
sahipliği yapan caddenin
en meşhur mağazalarından
birinin önünde “Tifanny’de
Wall Street
Kahvaltı” hayranlarının
Broadway’den güneye sekiz blokluk alana yayılan dünyanın
Audrey Hepburn pozu
finans merkezinin civarında stresli borsacıları görme zamanı! verdiklerini görebilirsiniz.
Sanatın kalbine yolculuk
New York’a gidip bir Broadway müzikali
izlemeden dönerseniz bunu kimseye
söylemeyin ya da yılın her dönemi
popüler olan oyunlardan birine bilet alıp
bu muhteşem deneyimi yaşayın. Yalnız
bütçenizin önemli bölümünü bu aktiviteye
ayırmanız gerekebilir. Oyunun popülerliği
ve koltuğunuzun konumuyla doğru
orantılı olarak 150-200 doları gözden
çıkarmaya hazırlıklı olun. En iyisi son
dakikaya kalmamak ve istediğiniz yerden
oyunu izlemek için seyahatinizden önce
biletlerinizi online olarak satın almak.
Müzikallerden hoşlanmayanlar ve daha
bağımsız ve sanatsal gösteriler arayanlar
“Off-Broadway” oyunlarını inceleyebilir.
Bütçenizi fazla zorlamamak için hazır
buralara kadar gelmişken, TKTS (Theatre
Development Fund / Tiyatro Geliştirme
Fonu) gişelerinde biraz vakit geçirmeniz
gerekiyor. En işlek şubesi Times
Meydanı’nda, kırmızı merdivenlerin altında.
Turistlerin meydanın ortasında güneşlenip
dinlenmelerine de imkân veren bu merdiven
ve sandalyeler TKTS’ye ait. Buradan sadece
aynı gün içindeki Broadway oyunlarına
%50 indirimli bilet alabiliyorsunuz ve erken
giderseniz en iyi yeri kapıyorsunuz.
Carnegie Hall
Tchaikovsky ve Leonard Bernstein’dan
Beatles’a kadar pek çok müzisyenin sahne
almaktan gurur duyduğu, 1891‘den bu
yana hizmet veren konser salonu Carnegie
Hall’da konser izlemenin keyfi paha
biçilemez!
Radio City Music Hall
Rockefeller ailesi tarafından yaptırılmış ve
Rockefeller Center’ın gölgesinde yaşayan
bu Art Deco tiyatroda hâlâ film gösterimleri
yapılıyor ve konserler düzenleniyor.
Grammy ve Tonny ödüllerine ev sahipliği
yapan bu muhteşem binayı rehberli tur ile
gezmenizi öneririz.
19
Escape from New York
(New York’tan Kaçış)
John Carpenter, 1981
1997’de suç artışları sebebiyle New
York’un nasıl dev bir ceza evine
dönüştüğünü anlatan film, fantastik
kurgusu ve aksiyonu bol sahneleriyle
izlemeye değer.
Breakfast at Tiffany’s
(Çılgınlar Kraliçesi)
Blake Edwards, 1961
Sade topuzu ve siyah elbisesiyle
hafızalarımıza kazınan Audrey
Hepburn’un rol aldığı unutulmaz
filmin bir diğer başrol oyuncusu da
New York’tu.
20
The French Connection
(Kanunun Kuvveti)
William Friedkin,1971
Beş dalda Oscar ödülünün sahibi olan The
French Connection tüm zamanların en iyi
polisiye filmlerinden biri olarak
kabul ediliyor. Film, New York
sokaklarında geçen takip sahneleriyle dikkat
çekiyor.
Taxi Driver (Taksi Şoförü)
Martin Scorsese, 1976
“You talking to me” repliği ile hafızalara
kazınan Taxi Driver kült filmlerin başında
geliyor. Robert De Niro, Martin Scorsese ve
New York bu filmden sonra da birçok kez bir
araya geldi.
New York New York
Martin Scorsese, 1977
New York New York, Oscar ödüllü
oyuncular Liza Minnelli ve Robert De
Niro’nun rol aldığı Big Apple’ın (büyük
elma) big band dönemini anlatan
görkemli bir müzikal. Geçmişte
müzisyenlerin New York’a elma adını
verdiklerini ekleyelim.
Manhattan
Woody Allen, 1979
New Yorklu bir yazar olan Isaac’ın
yaşamından ilginç kesitler sunan
Manhattan, New York’a gitmeden önce
izlenmesi gereken bir Woody Allen filmi.
New York’u siyah beyaz görüntüler
eşliğinde sunan Manhattan’ın Diane
Keaton ve Meryl Streep gibi iki
değerli kadın oyuncusu olduğunu da
hatırlatalım.
Radio Days (Radyo Günleri)
Woody Allen, 1987
New York, caz ve 1940’ların karmaşık
ortamı ve radyonun altın günleri
üzerine ilginç bir film eski New York’la
ilgili çok şey söylüyor.
Ghost (Hayalet)
Jerry Zucker, 1990
Öldükten sonra sevgilisini korumak için
geri dönen hayaletin trajedisi, New York’un
90’lardaki ışıltısıyla romantik bir hikâyeye
dönüşüyor. Demi Moore’un ilk filmlerinden
biri olan Ghost, en iyi müzik kategorisinde
Oscar ve Altın Küre ödüllerinin sahibi.
King Kong
Pater Jackson, 2005
Elinde çırpınan sarışın bir güzelle Empire
State’e tırmanan dev gorili hatırlamayan
var mı? 1933’te başlayan King Kong
macerası, Peter Jackson ile sürmüştü.
Goodfellas (Sıkı Dostlar)
Martin Scorsese, 1990
Goodfellas mafya konulu en iyi kült
filmler arasında bulunuyor. Scorsese
bu filmle New York’un karanlık
dünyasını beyaz perdeye taşıyor.
Eternal Sunshine of the Spotless Mind
(Sil Baştan)
Michel Gondry, 2006
Jim Carrey ve Kate Winslet’in
başrollerini paylaştığı Eternal Sunshine
of the Spotless Mind, hafıza ve aşk acısı
üzerine fantastik bir film.
21
Yıllardır size bakan, sizi
büyüten dadınızın bir gün
dünyaca ünlü bir
fotoğrafçı olduğunu
öğrenseniz ne yaparsınız?
Hollywood senaryolarını
aratmayacak bu gizemli
hikâyenin baş karakteri,
hayatını dadılık yaparak kazanan
ancak ölümünden sonra ardında
bıraktığı negatif ve filmlerle
fotoğraf dünyasını derinden
sarsan Vivian Maier.
22
1926 Yılında New York’ta doğan Vivian
Maier çocukluğunun büyük bölümünü
Fransa’da geçiriyor. 1950’lerde yeniden
Amerika’ya dönen Maier, New York
ve Chicago’da sürdürdüğü yaşamı
boyunca dadılık yaparak geçimini
sağlıyor.
Dadı olarak işe başladığı evlerde
odasına kilit konulmasını şart koşan
Maier’in fotoğraf tutkusu, yaşadığı süre
boyunca ne ailesi ne de arkadaşları
tarafından fark ediliyor. Maier’in
ölümünün ardından ortaya çıkan
yüzlerce fotoğraf ve negatif film,
Maier’in hayatı boyunca en büyük
tutkusunun fotoğraf olduğunu ortaya
koyuyor.
Amerika’nın sokak hâlleri
Bu sır perdesi, 2007 yılında John
Maloof adlı 26 yaşındaki amatör bir
koleksiyonerin bir müzayedede 380
dolar ödeyerek aldığı bir sandık dolusu
negatif ve film ortaya çıkınca aralanıyor.
Selfie çılgınlığının tavan yaptığı günümüzde, Maier’in
on yıllar önce çektiği otoportrelerin güzelliği ve eşsizliği
karşısında büyülenmemek elde değil.
Maier’e ait olduğu tespit edilen çoğu
basılmamış yüzlerce film ve fotoğraf,
1950’li ve 60’lı yılların Amerika’sının sokak
hallerini her yönüyle yansıtıyor. Çoğu New
York ve Chicago’da çekilmiş fotoğraflar,
ince detayları ve çarpıcı kompozisyonlarıyla
fotoğraf eleştirmenlerini şaşkınlığa uğratıyor.
2009’daki ölümünden sonra John Maloof’un
çabaları sayesinde Maier’in fotoğrafları
dünya çapında üne kavuşuyor. Aynı yıl
New York, Los Angeles, Berlin gibi pek çok
şehirde Maier’in fotoğrafları sergileniyor.
2011 yılında piyasaya çıkan “Vivian
Maier: Street Photographer” ve 2013’te
yayımlanan “Vivian Maier: Oto-portraits”
albümleri fotoğrafseverler tarafından
ilgiyle karşılanıyor. Sıradan bir dadı olarak
yaşamını sürdüren Maier’in ardında bıraktığı
fotoğrafların şöhreti her geçen gün artarken,
The New York Times, Maier’i Amerika
Birleşik Devletleri’nin en yetenekli sokak
fotoğrafçılarından biri olarak tanımlıyor.
Otoportlere yansıyan bir iç
dünya
Fotoğraf dünyasını derinden sarsan bu
hikâyede en çok tartışılan konu ise Maier’in
fotoğraf tutkusunu nasıl olup da yıllarca
herkesten saklayabildiği.
John Maloof’un, yapımcı Charlie Siskel ile
Maier’in gizemli öyküsünün peşinden
giderek hazırladığı 2013 yapımı belgesel
film “Vivian Maier’i Bulmak”ta, fotoğrafçının
bakımını üstlendiği çocuklar ve ailelerinin
ve hatta en yakın arkadaşlarının bile bu
durumdar bihaber olduğunu şaşkınlıkla
öğreniyoruz.
Belgeselde, Maier’in içe dönük bir kişiliği
olduğunu öğreniyor ve yakın bir arkadaşının
sorduğu şu soruya tanık oluyoruz: “Neden
bana çektiği bu lanet şeyleri göstermedi hâlâ
anlamış değilim, arkadaşız sanıyordum.”
Maier’in fotoğrafları arasında, New York ve
Chicago sokaklarından insan portreleri
kadar dikkat çeken bir başka özellik ise
uzun yıllardır üzerinde çalıştığı otoportreleri.
Selfie çılgınlığının tavan yaptığı günümüzde,
Maier’in on yıllar önce çektiği otoportrelerin
güzelliği ve eşsizliği karşısında
büyülenmemek elde değil.
Belki fotoğraflarına baktığımızda, “Vivian
Maier bu yeteneğini neden herkesten
sakladı?” sorusuna cevap bulamıyoruz
ama bu sırlarla dolu fotoğrafçının gizemli
dünyasına tanık olmanın heyecanını
yaşıyoruz.
23
Büyük başarıların arkasında her zaman heyecan
verici bir öykü vardır.
24
Efsane boksörlerin hayat mücadeleleri, her dönem sinema
için ilham kaynağı olmayı
başarıyor. Hiç şüphesiz 1976
yapımı Rocky, bunlar arasında
herkesi etkilemeyi başarmış
unutulmaz bir film. Altı serilik
bir film olan Rocky, yoksul ve
kimsesiz bir boksörün hayatını
anlatıyor. Harekete geçmek için
filmin müziklerini dinlemek bile
yeterli.
Martin Scorsese’nin boksör Jack La
Motta’nın şampiyonluktan bar
komedyenliğine uzanan hikâyesini
anlattığı Rangingbull (Kızgın Boğa),
bu kategorinin klasikleri arasında yer
alıyor. Jack La Motta’yı canlandıran
Robert De Niro’nun kendini rolüne
fazla kaptırarak oyuncu arkadaşı Joe
Pesci’nin kaburgalarından birini kırdığını
hatırlatalım. Film için 20 kilo alan Robert
De Niro’nun Rangingbull ile en iyi erkek
oyuncu Oscar’ını aldığını da eklemek
gerek.
2004 yapımı Million Dollar Baby (Milyonluk Bebek), bir kadın boksörün
yaşamını konu ettiği için bu kategori arasında hakkında en çok konuşulan
filmlerden biri. Hilary Swank, Clint Eastwood ve Morgan Freeman’ın başrollerini
paylaştığı film, azimle imkansızlıkların üstesinden nasıl gelinebileceğinin altını
çiziyor.
2005 tarihli Cinderella Man
(Külkedisi Adam) de boks
filmleri tutkunları için
vazgeçilmezler arasında yer
alıyor. Ailesini bir arada tutmak
için ringlere dönen eski boksör
James Braddock’u, Oscar
ödüllü Russell Crowe
canlandırıyor.
Mark Walberg ve Christian
Bale’in başrollerini paylaştığı
The Fighter (Dövüşçü) da
boks filmleri koleksiyonunun
nadide bir parçası olmaya
aday. Gerçek bir hikâyeden
uyarlanan 2010 yapımı The
Fighter, ringde verilen
mücadelenin yanı sıra
dağılmakta olan bir aileyi de
konu ediyor.
Boks tutkunları için seçenek oldukça
fazla. Will Smith’in canlandırdığı
Ali, Güney Kore sinemasının en iyi
dramlarından biri olan Crying Fist,
1997 yılı yapımı, Daniel Day Lewis’in
baş rolünde yer aldığı The Boxer,
oldukça eğlenceli bir Brad Pitt filmi
olan Snatch, Denzel Washington’ın bir
boksörü canlandırdığı The Hurricane
ve başrolünde Adam Carolla’nın yer
aldığı komedi türündeki The Hammer
izleyebileceğiniz diğer boks temalı
filmler.
25
”Futbol bir ölüm kalım meselesi değildir.
Ondan çok daha önemlidir.”
Futbol sadece yeşil sahalarda değil, hayatın her alanında
karşımıza çıkıyor, sinemada olduğu gibi. İskoç yönetmen
Bill Forsyt’in kendi ergenlik yıllarını anlattığı Gregory’s Girl
(Gregory’nin Kızı), En İyi 100 İngiliz Filmi Listesi’nde
yer alıyor. Filmde sıradan bir lise futbol takımının
kadrosuna bir kız katılıyor ve olaylar karışıyor.
Futbolun başrol olduğu film Escape to
Victory (Zafere Kaçış), Nazilerin, esirlerinden
kurulan bir takımla kendi takımları arasında
bir gösteri maçı düzenlemesini anlatıyor. Her
sahnesiyle olay yaratan filmde ünlü futbolcu
Pele de yer alıyor.
Üç serilik bir film olan Goal (Gol) ise her
bölümüyle farklı ülkelerin futbol hikâyelerini
beyaz perdeye taşıyor.
26
İran’ın yasaklı yönetmeni Cafer Penahi imzalı
Offside ise bu kategorideki en ilgi çekici
filmlerden biri. Filmde bir grup kız, İran’ın Dünya
Kupası maçındaki rakibi Bahreyn’le yaptığı maçı
izleyebilmek için yalnızca erkeklerin girebildiği bir
stadyuma girmeye çalışıyor.
İzlemenizi önerdiğimiz futbol temalı son film 2009
yapımı Looking for Eric (Hayata Çalım At). Filmde
yaşadığı sıkıntılarla hayalinde yarattığı futbolcu Eric
Cantona ile konuşarak mücadele eden sıradan
bir adamın hikâyesi, mizahi ve derinlikli bir dille
anlatılmış.
Başarının gizli
kahramanları
Antrenörler sadece sporu
değil hayatı da öğretirler.
Bunun en iyi örneği ise Coach
Carter (Koç Carter). Gerçek
bir hikâyeden uyarlanan filmin
sunduğu istatistikler oldukça
tedirgin edici. Amerika’da
yaşayan zencilerin yalnızca
%18’i liseden mezun
olabiliyor. Eski okuluna
antrenör olarak gelen Carter
bu istatistikleri basketbolla
yerle bir ediyor.
Nelson Mandela’nın ilham verici hayatından
bir kesit sunan Invictus ise sporla çözülemez
sanılan problemlerin üstesinden gelinebileceğini
kanıtlayan bir film. “Kaderimin efendisi benim,
ruhumun komutanı benim.” William Ernst
Henley’in Invictus isimli şiirinde geçen bu dizelerin
filme ilham kaynağı olduğunu da ekleyelim.
Sandra Bullock’a en iyi kadın oyuncu Oscar’ını
kazandıran The Blind Side, sevginin gücünü
anlatan samimi bir film. Dışlanan zenci bir çocuk
anlayışlı bir aileyle beraber yaşamaya başlıyor ve
saklı kalan yeteneklerini keşfediyor. The Blind Side
en iyi antrenörün aile olduğunu kanıtlıyor.
Alışılmış spor filmlerinin aksine sahanın dışında
verilen bir savaşı anlatan, Brad Pitt’in başrolde
olduğu Moneyball, son zamanların en ses getiren
başarı hikâyesi olmayı başaran yapımlar arasında.
Film, Oakland A beysbol takımını parasızlığa
rağmen modern matematikle yoktan var eden
yöneticiyi anlatıyor.
27
Her biri hayat dersi
niteliğinde olan filmlerin
anlatmak istediği aslında
çok basit:
Sahalarda verilen
mücadele yaşamın bir
yansımasıdır. Efsane
boksör Muhammet Ali’nin
de dediği gibi “Başarı
çalışmaktan öte istemekle
elde edilir”.
Fotoğrafçılığın yeni trendlerinden biri olan ışıkla
boyamayla tanıştınız mı? Kalıpları olmayan
bu çekim tekniğiyle, elinize bir fener alarak
eğlenceli ve yaratıcı fotoğraflar çekebilirsiniz.
28
Fotoğraf, Latincede “ışıkla resim
çizmek” anlamına gelir. Fotoğrafa
hayat veren ışığı gündüz
saatlerinde pozlama değerleriyle
ya da ek yardımcı ekipmanlarla
kontrol edebilirsiniz. Işık
yetersizse diyaframı açabilir ya da
ISO’yu artırabilirsiniz. Işık fazlaysa
değerleri tam tersi kısabilirsiniz.
Geceleriyse her yerde büyük
ve ağır ışık kaynaklarıyla
dolaşamayacağınız için işiniz
biraz daha zorlaşabilir. Bu durumu
lehinize çevirebilirsiniz. Işıkla
boyama tekniğini kullanarak
sıradışı fotoğraflar çekmeniz
mümkün.
Işıkla resim çizmek için pahalı
bir fotoğraf makinesine
ihtiyacınız yok. Pozlama süresini
ayarlayabileceğiniz bir fotoğraf
makinesi yeterli. Sabit bir kuralı
ve objesi olmayan bu çekim
tekniğiyle doğaçlama, ilgi çekici
fotoğraflar elde edebilirsiniz.
Işıkla boyama
tekniğini
uygulamak için
öncelikle
tamamen karanlık
bir ortama
ihtiyacınız var.
Işıkla boyama tekniğini
uygulamak için öncelikle
tamamen karanlık bir ortama
ihtiyacınız var. Bunun için akşam
saatlerinde evinizin bir odasını
kullanabilirsiniz. Fotoğraf
makinenizi tripoda, yoksa düz bir
zemine sabitleyin. Pozlamanızı
uzun ayarlayın. Deneme çekimleri
için sabit bir obje kullanabilir
ya da arkadaşınızdan destek
alabilirsiniz.
Elinize herhangi bir ışık
kaynağı alın, mesela el feneri
kullanabilirsiniz. Işık kaynaklarının
farklı renklerde ve güçlerde
olmaları yaratıcılığınızı artırabilir.
Gerekli ekipmanları hazırladıktan
sonra çekime başlayabilirsiniz.
Fotoğraf makinenizin
zamanlayıcısını (timer) başlatın.
Elinize ışık kaynağınızı alın ve
makinenizin kadrajına giren
alana resim çizer gibi şekiller
çizin ya da adınızı yazın. Sık sık
deneme yapmanız, yeni yöntemler
keşfetmenizi sağlayacaktır.
29
Dikkat!
Işıkla boyama yaparken objenizi nereden
itibaren boyamaya başladığınızı ve en
son hangi noktayı boyadığınızı aklınızda
tutmaya çalışın. Açık havada çekim
yapacaksanız, ışık kaynağınızın yeterli
derecede güçlü olmasına dikkat edin.
Özellikle sizden belirli bir uzaklıkta olan
nesneleri boyayacaksınız bu noktaya iki kat
dikkat etmeniz gerekiyor.
30
Fotoğraflarınızda gren (kumlanma)
oluşumunu engellemek için ISO ayarını
düşük (ISO 100 gibi) tutmanızda yarar
var. Son olarak, ışık kaynağı konusunda
da kendinizi kısıtlamamanız gerektiğini
hatırlatalım. Maytap, çakmak, renkli ışıklar
ve fenerlerle ilginç fotoğraflar çekebilirsiniz.
31
Neler boyanabilir?
Işıkla boyama tekniğinde kendinizi
sınırlandırmayın. Gecenin karanlığı sizin için
yeterli. Sadece ışık düzeyini mümkün olduğunca
en aza indirmeye çalışın.
Deneme çekimleriniz için bir kişiyi seçin. Çekim
için gerekli ortamı oluşturduktan sonra elinizde
fenerle hazır durumda bekleyin. Makinenizin
deklanşörüne basmanızla pozlamayı
başlatabilirsiniz. Bu süre içinde fener yardımıyla
seçtiğiniz kişiyi boyayın. Dışarıda çekim yapmak
isterseniz, aydınlatmanın az olduğu yerleri
seçmenizde yarar var. Deneme çekimleri için
sokaktaki arabaları, duvarları kullanabilirsiniz.
Sokak duvarlarını elinizde boya varmışçasına
resimleyebilirsiniz. Deneme çekimlerine devam
ettiğinizde gün geçtikçe daha iyi sonuçlar
elde edeceğinizi göreceksiniz. Arabaları
boyamayı da mutlaka deneyin, jantları renkli
fenerlerle boyadığınızda eğlenceli sonuçlar elde
edeceğinizi göreceksiniz.
www.fizikselaktivite.gov.tr yayında!
Hareketli Hayatı Teşvik Projesi kapsamında
hazırlanan Türkiye Fiziksel Aktivite Rehberi
ve Fiziksel Aktivite internet sitesi (www.
fizikselaktivite.gov.tr) 24 Eylül 2014’te
Ankara Sheraton Oteli’nde düzenlenen
bir toplantıyla tanıtıldı. Sağlık Bakanlığı
Halk Sağlığı Kurumu, Yıldırım Beyazıt
Üniversitesi ve Sağlıklı Hayatı Teşvik ve
Sağlık Politikaları Derneği’nin düzenlediği
toplantıya çeşitli bakanlıklardan ve kamu
kurum ve kuruluşlarından bürokratlar,
akademisyenler; Türkiye Halk
Sağlığı Kurumu çalışanları ve basın
mensuplarından oluşan 150 kişi katıldı.
32
Sağlık Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı
Hüseyin Çelik, Türkiye Halk Sağlığı Kurumu
Başkanı Prof. Dr. Seçil Özkan, Yıldırım
Beyazıt Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Metin
Doğan ve Sağlıklı Hayatı Teşvik ve Sağlık
Politikaları Derneği Başkanı Mehmet Ersoy
organizasyona ev sahipliği yaptılar. Bu iki
önemli projenin tanıtıldığı oganizasyonda
Türkiye Fiziksel Aktivite Rehberi editörleri
Prof. Dr. Haydar Demirel, Prof. Dr. Elif
Özmert, Prof. Dr. Hülya Kayıhan ve Doç. Dr.
Asuman Doğan da sunumlarıyla yer aldılar.
Ayrıca, Türkiye Halk Sağlığı Kurumu
Obezite Diyabet ve Metabolik Hastalıklar
Daire Başkanı Doç. Dr. Nazan Yardım da
“Türkiye’de fiziksel aktivitenin durumu ve
önemi” konusunda bilgi verdi.
Sağlıklı Hayatı Teşvik ve Sağlık Politikaları
Derneği adına R. Murat Aydın’ın
konuşmasıyla devam eden toplantı, Sağlık
Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Hüseyin
Çelik’in ve Yıldırım Beyazıt Üniversitesi
Rektörü Prof. Dr. Metin Doğan’ın
konuşmalarıyla sona erdi. Toplantının
ardından Hüseyin Çelik, Prof. Dr. Metin
Doğan, Prof. Dr. Seçil Özkan ve Türkiye
Fiziksel Aktivite Rehberi editörleri basın
mensuplarının sorularını yanıtladılar. Proje
tanıtımlarında rol alan Aktif ve İnaktif adlı
iki çizgi karakter de toplantıya renk kattı.
Türkiye Fiziksel Aktivite Rehberi ve Fiziksel
Aktivite internet sitesi tanıtımlarında yer
alan “Aktif Çocuk” büyük ilgi gördü. Siz de
www.fizikselaktivite.gov.tr’yi ziyaret ederek
Aktif ve İnaktif aileleriyle tanışabilir ve
projeyle ilgili detaylı bilgi alabilirsiniz.
33
“Sağlıklı Hayatı Teşvik ve Sağlık
Politikaları Derneği ile
işbirliğimiz derinleşerek devam
edecek.”
Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Başkanı
Prof. Dr. Seçil Özkan
“Yapılan çalışmalarla ilgili herkes
desteğimize teşekkür etti ama asıl ben
bu çalışmaları yürütenlere teşekkür
ediyor ve onları alkışlıyorum.”
Sağlık Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Hüseyin Çelik
“Bu projeler sayesinde Türkiye daha
hareketli bir Türkiye olacak. Bunun bir
parçası olmaktan gurur duyuyorum.’’
Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Rektörü
Prof. Dr. Metin Doğan
Hekimlik mi eğitmenlik mi sizi daha fazla
tatmin ediyor?
İkisinin de tatmin edici yönleri var. Hasta
memnuniyeti ve hastaların olumlu geri
dönüşü oldukça güçlü bir manevi tatmin
sağlıyor. Hastalarımla iletişim kurmayı
ve onlarla vakit geçirmeyi seviyorum.
Ayrıca eğitimci olarak meslektaşlarımla
iletişim halinde olmaktan ve öğrenme
sürecimin devam etmesinden dolayı
memnun oluyorum. Türkiye’nin dört bir
yanında görev yapan sağlık personelleriyle
iletişime geçmek ve deneyimleri hakkında
bilgi almak benim için son derece önemli.
Eğitmenlik de hekimlik de bana çok şey
kazandırdı, kendimi son derece şanslı
hissediyorum.
“Aile hekimliğinin
en güzel tarafı
hastaları tanıyor
olmanız”
Aile hekimi Senem Şener’i
çalıştığı Beykoz Soğuksu
Aile Sağlığı Merkezi’nde
ziyaret ettik. Yirmi yıllık
hekimliğinin yanı sıra eğitimci
kimliğiyle de öne çıkan
Doktor Şener’den tecrübelerini
anlatmasını istedik.
34
Aile Hekimi
Senem Şener
Sizi tanıyabilir miyiz?
1993 yılında Marmara Üniversitesi Tıp
Fakültesi’nden mezun oldum. Evliyim ve
15 yaşında bir oğlum var. Eşim kalp damar
cerrahı. Kayseri’de zorunlu hizmetimi
yaptıktan sonra İstanbul Kadıköy Ana-Çocuk
Sağlığı ve Aile Planlaması Merkezi’nde,
ardından Kanlıca Ana-Çocuk Sağlığı ve Aile
Planlaması Merkezi’nde görev yaptım. Daha
sonra Beykoz İlçe Sağlık Grup Başkanlığı’nda
idari görevlerde yedi yıl çalıştım. Kasım
2010’dan bu yana Aile Hekimi olarak
çalışmaktayım. 1997’de aldığım RİA Eğitimci
Eğitimi Sertifikası’yla eğitmenlik yapmaya
başlamıştım. Üreme sağlığı, güvenli
annelik, bebek dostu hastane gibi birçok
projede görev alarak eğitmenliğe devam
ettim. Öğretim görevlilerinden hemşirelere,
meslektaşlarımdan sağlık görevlilerine
kadar birçok kişiye eğitim verdim. Ayrıca
İstanbul’un bebek dostu il, Beykoz’un da
ilk bebek dostu ilçe olmasında rolümün
bulunması mutluluk verici. Aile hekimliği
uygulaması üzerine de eğitim almış olmam,
aile hekimliği eğitimlerinde koçluk yapmama
imkan tanıdı. Dört yıldır Beykoz Soğuksu Aile
Sağlığı Merkezi hekimlerinden biriyim.
Çalıştığınız aile sağlık merkezine kayıtlı
olan hastalarınızın özelliklerinden
bahseder misiniz?
Büyük bir ilçe olan Beykoz, sosyoekonomik
olarak karma bir nüfusa sahip. Beykoz’da
yaşamını hayvancılıkla kazananları,
entelektüelleri, bürokratları bir arada
görmeniz mümkün. On dokuz yıldır
burada çalıştığım, eğitmenlik yaptığım ve
denetlemelerde bulunduğum için her hasta
grubuna aşinayım. Soğuksu Aile Hekimliği
ise Beykoz’un en zor bölgelerinden birinde
bulunuyor.
Bulunduğunuz merkezin mesleki olarak
size neler kattığını düşünüyorsunuz?
Buradaki karma hasta grubundan çok
şey öğreniyorum. Eğitmenlik haliyle bir
iletişim becerisi kazandırıyor. Bu sebeple
okuma yazma bilmeyen biriyle de öğretim
görevlisiyle de iletişim kurabildiğimi
görüyor ve kendimi iyi hissediyorum.
Detaylı muayeneyi ve
hastalarımla iletişim kurmayı
sevdiğim için günde
30 hastanın yeterli olduğunu
düşünüyorum.
Günde kaç hastaya hizmet
veriyorsunuz, hasta takibini kolaylıkla
yapabiliyor musunuz?
İlk zamanlar günde 60 hastaya kadar
ilgilendiğim oluyordu. Fakat hastalarım
bilinçlenip verdiğimiz hizmetin amacını
anlayınca bu sayı azaldı. Detaylı
muayeneyi ve hastalarımla iletişim
kurmayı sevdiğim için günde 30 hastanın
yeterli olduğunu düşünüyorum. Sayı
45-50’ye yükseldiğinde hastalarımla
ilgilenemediğimi ve yetersiz kaldığımı
düşünüyorum.
Bulunduğunuz bölgede en sık hangi
şikâyetlerle karşılaşıyorsunuz?
50 yaş ve üzeri hastalarım özellikle eklem
ağrılarıyla geliyor. Depresyon şikayetiyle
gelen hastalarımın sayısı da yüksek. Yaş ve
sosyal sınıf farkı olmaksızın hastalarımdan
gelen şikayetlerden biri de obezite.
35
Obezite ile mücadele için neler yapıyorsunuz?
Hastalarımda obezite çok yaygın. Bu konuda
çok fazla okur, araştırırım. Öncelikle hastalarıma diyet ve
sporun dış görünümü değiştirmek için değil, kaliteli
bir hayat için önemli olduğunu anlatıyorum.
Aile hekimliğinin en güzel tarafı hastaları tanıyor
olmanız. Yaşam şeklini, ruh halini ve ailesini tanıyıp
ona göre ilerlemek daha olumlu sonuçlar veriyor. Önce
hastalarımın boy ve kilo endeksine göre bir plan
çıkarıyorum ve takibe başlıyorum. Oldukça iyi geri
dönüşler alıyorum.
36
Hastalarınızı spora teşvik ediyor musunuz?
Beykoz’un düz bir arazi yapısı olmadığı için yürüş yapmaya müsait bir bölge değil. Bu
nedenle hastalarıma belli bir noktaya taşıtla gitmelerini vardıkları düz alanlarda yürüyüşler
yapmalarını öneriyorum. Hastalarım da istekliyse birlikte çizdiğimiz planı uygulayarak
çok iyi sonuçlar elde ediyoruz. Obez çocuklarımızı ise endokrinoloji kliniğiyle birlikte takip
ediyoruz. Bu daha fazla dikkat gerektiren bir grup, öncelikle aileleri bilinçlendirmemiz
gerekiyor. Obez çocuklarımızın mutlaka spor yapmaları gerektiği
konusunda bir ikna süreci oluyor. Bu konuda Beykoz Belediyesi
hastalarımıza birçok imkan sunuyor.
Bölgenizin zorlukları üzerine konuştuk,
mesleğinizin zorlukları hakkında neler
söyleyebilirsiniz?
Özellikle son altı ayda çok yıprandığımı itiraf
etmeliyim. Aile hekimleri acilde de görev almak
zorunda. Bu uygulamanın doğru olduğunu
düşünmüyorum. Kendi bölgemde gördüğüm
kadarıyla acile ciddi rahatsızlıklar sebebiyle
başvurulmuyor. Hastalarda acil bilinci
henüz oluşmadı. Acillerdeki yoğunluğu aile
hekimlerinden destek alarak halletmeyi
amaçlayan projeyi sorunlu buluyorum.
Öncelikle hastalara acilin gerçekten acil
müdahale için hizmet verdiğini anlatmak
gerekiyor. Uzman hekimlerin aile hekimlerine
karşı önyargılı oluşları da mesleğimin zorlayıcı
taraflarından bir diğeri. Bir kesime göre aile
hekimi sadece ilaç yazmak için var. Bu görüş
mesleğimizin saygınlığını zedeliyor.
Mesleğinizle ilgili araştırmalar
yapmayı sürdürüyor musunuz?
Araştırmayı ve öğrenmeyi çok seven
bir insan olduğum için takip ettiğim
birçok mecra var. The American
Journal of Medicine ve British Journal
of Medicine gibi yabancı kaynakları
takip ediyorum. Aynı zamanda
bunların mobil uygulamaları da
mevcut. Bu arada konferans ve eğitim
kalitesi yüsek sempozyumlara da
katılmaya çalışıyorum.
37
Bulunduğunuz bölgeye özgü bir zorluk yaşadığınızı
düşünüyor musunuz?
Burada çok sayıda mutsuz, yalnız yaşayan ve ekonomik
koşulları yetersiz yaşlı hastayla karşılaşıyoruz. Benim
için zor olan kısmı onlar için yeterli olamadığımı
düşünmek. Çünkü detaylı bakıma ihtiyaçları var.
Beykoz’da devlet destekli bir huzurevi projesinin
hayata geçmesini çok isterim. Beykoz, köyleri ve
yeşil alanları olan, bu proje için son derece uygun bir
bölge.
Yaşadığımız zorluklardan bir diğeri hastalarımızın
ilk zamanlarda görevimizi tam olarak
kavrayamamış olmalarıydı. Her bir hastamla
en az 15 dakika ilgilenmeyi tercih ederim.
Başlangıçta sırasını bekleyen hastalardan taciz
boyutunda şikayetler alıyorduk. İçeride çay,
kahve içtiğimizi ve sohbet ettiğimizi düşünenler
vardı. Fakat daha sonra kendileriyle de detaylı
ilgilenen, onlara ilaç yazıp geçmeyen, onları
detaylı bir şekilde bilgilendiren bir doktorla
karşılaşınca bu durum azaldı.
Çalışma saatleri dışında neler yapıyorsunuz? Ne yapmaktan hoşlanıyorsunuz?
Sinema tutkunuyum. Özellikle dram ve komedi filmlerini tercih ederken şimdi oğlum
sayesinde bilim kurgu filmlerine merak sardım. Spor yapmayı da ihmal etmiyorum.
Haftanın iki günü kardiyo, bir günü pilates yapıyorum. Aynı zamanda yine oğlumla birlikte
değişik müzisyenleri keşfediyoruz. Yemek yapmak da ayrı bir tutku benim için özellikle
cheesecake’im meşhurdur.
Geçtiğimiz günlerde birinci yaşını dolduran
Hareketli Hayatı Teşvik Projesi’nin önemli
bileşenlerinden biri olan Fiziksel Aktivite
Liderlik Programı ile hedeflenen:
• Aile hekimlerinin, fiziksel aktivitenin
önemini takip ettikleri nüfusa
aktarmalarına öncülük etmek,
• Tedavinin bir parçası olarak fiziksel
aktivitenin rolünü benimsetmek,
• Ülke çapında fiziksel aktivite oranının
artması konusunda liderlik ve sözcülük
rolünün benimsenmesini sağlamak.
2014 yılı için 50 kişiyle sınırlı katılımcı
sayısının, önümüzdeki yıllarda artması
hedefleniyor. Başvuran ilk 50 aile hekimi
ile aralık ayında başlayan program
kapsamında farklı profillere yönelik fiziksel
aktivite önerileri, bireylerde davranış
değişikliğine dair ipuçları, hastalarla etkili
iletişim, temel iletişim becerileri, araştırma
teknikleri ve bioistatistik gibi konular ele
alındı.
38
www.nevraoner.com
Hareketli Hayatı
Teşvik Projesi
kapsamında
çalışmalar yürüten
Fiziksel Aktivite
Liderlik Programı
sözcülerinden Nevra
Öner Varol sizi daha
hareketli bir Türkiye için
öncü olmaya davet
ediyor! Hareket edin,
hareket ettirin.
Katılımcı aile hekimlerinin Fiziksel Aktivite
Liderleri olarak sertifika aldıkları programın
ilk toplantısı 13-14 Aralık 2014 tarihlerinde
İstanbul’da gerçekleşti. 2015 yılında
programa katılacak aile hekimlerinden
biri olmak için Ad Soyad, Görev Yapılan
Aile Sağlığı Merkezi, İkametgah Adresi,
Cinsiyet, Yaş, Cep Telefonu Numarası,
Kayıtlı Nüfus Sayısı bilgilerinizi e-posta ile
liderlik@saglikliturkiye.org adresine iletin
ve Fiziksel Aktivite Lideri olmak için
ilk adımı atın.
Gelin, daha
hareketli bir
Türkiye için
birlikte çalışalım!
Hareketli Hayatı Teşvik
Projesi kapsamında
çeşitli çalışmalar yürüten
Nevra Öner Varol’un
sözcülüğünü üstlendiği
Fiziksel Aktivite Liderlik
Programı’na katılacak aile
hekimleri, Fiziksel
Aktivite Liderleri olarak
proje kapsamında
hazırlanacak olan
tanıtım filmlerinde,
röportaj çalışmalarında,
belgesel filmlerde,
çeşitli yayınlarda ve
düzenlenecek
etkinliklerde yer alarak,
daha hareketli bir
Türkiye için yürütülecek
çalışmalara öncülük
edecekler.
liderlik@saglikliturkiye.org
39
Anadolu’nun en eski güzel
sanatlar atölyesi... 12.500
yıllık bir geçmişe ev sahipliği
yapan dünyanın ilk tapınağı
Göbeklitepe... Zamanda
yolculuğa çıkmaya hazır
mısınız? Her durakta
olağanüstü renkler ve
tatlarla karşılaşacaksınız.
Görmek istediğiniz yerlerin
bir listesini çıkarın, Şanlıurfa
o listede yoksa bu sayfayı
dikkatle okuyun ve listenizi
gözden geçirin.
40
Zamanda yolculuk
Şanlıurfa çarşıları, hanları, Balıklıgöl’ü, kerpiçten
yapılma Harran evleri ve ilk medeniyetlere ev
sahipliği yapmış bereketli topraklarıyla dillere
destan bir şehir. Bu güzel şehrin görülmesi gereken
o kadar çok yeri, tadılması gereken o kadar çok
lezzeti var ki!
Üç semavi dinin atası sayılan İbrahim Peygamber’in
doğduğu bu bereketli topraklar dünya tarihini
yakından ilgilendiriyor. Şanlıurfa şehir merkezinin
yaklaşık 15 km kuzeyinde, Örencik Köyü
yakınlarında bulunan Göbeklitepe dünyanın en eski
medeniyetine ev sahipliği yapıyor.
12.500 yıl önce inşa edildiği düşünülen Göbeklitepe,
Türk ve Amerikalı arkeologların ortak çalışmasıyla
1963’te keşfedildi. Bölgenin tahrip olmadan bugüne
gelmesinin sebebi oldukça gizemli. Araştırmacılara
göre Göbeklitepe, inşa edildikten 2.000 yıl sonra
esrarengiz bir şekilde kapatıldı.
Yeryüzündeki cennet
bahçesi
Hz. İbrahim’in Kudüs’teki
türbesi bölgedeki gerilime
rağmen büyük ilgi görüyor,
ancak İbrahim Peygamber’in
doğduğu bu topraklar hak ettiği
gibi el üstünde tutulmuyor.
Bu sebeple keşfedildiğinde
tarihçilerin ve arkeologların
ezberini bozan Göbeklitepe’nin
neden bu kadar özel bir bölge
olduğunu bilmek son derece
önemli.
“Bereketli Hilal”in ve Mezopotamya’nın tam
ortasında bulunan Şanlıurfa’nın yeryüzündeki
cennet bahçesi olduğu düşünülüyor.
Hz. Adem ve Havva’nın yaşadığı cennet
bahçesinin burası olduğuna dair kanıtlar
İncil’in Yaradılış bölümünde yer alıyor. Cennet
Bahçesi’nin Asur’un batısında olduğuna dair
çeşitli rivayetler bulunuyor. Göbeklitepe’nin
Asurların yaşadığı bölgenin batısında
bulunması da dikkat çekici. Tevrat’ta Cennet
Bahçesi’nin dört nehirle çevrildiği, bunlardan
ikisinin Fırat ile Dicle olduğu, bahçenin
Suriye’nin kuzeyinde bulunduğu belirtiliyor.
Göbeklitepe’nin Harran Ovası’nda bulunması
Cennet Bahçesi’nin burası olabileceğini
düşündürüyor.
41
Harran: Mezopotamya’nın kalbi
Gizemini koruyan sır
Göbeklitepe’deki kazı çalışmalarında bugüne
kadar Neolitik döneme ait, üzerinde yabani
hayvan figürleri bulunan T biçimli dikili taşlar;
kalker taşından yapılma insan, aslan, domuz,
boğa ve kurbağa başı heykelleri ve çeşitli
hayvan rölyefleri bulundu. Mısır piramitlerinin
yapımından 7.000 yıl önce bu tapınak için
40-60 ton ağırlığındaki taşların hangi yolla
taşındığı hâlâ merak konusu.
Dünyanın her yerinden turistler Mısır piramitlerini ve Britanya’daki Stonehenge’yi görmek
için bu ülkelere akın ediyor. Tarihin yeniden
yazılmasına neden olacak Göbeklitepe bu
iki arkeolojik alandan daha eski olmasına
rağmen ne yazık ki pek bilinmiyor.
Derde derman sular
Keşfedecek çok şey var!
Urfa’da keyifli vakit geçirmek için seyahat
planınızı eylül-kasım ya da nisan-mayıs
aylarında yapmanızı tavsiye ederiz. Mutlaka
görmeniz gereken yerlere geçmeden önce
pul biber, biber salçası, nar ekşisi, mırra
ve şamfıstığı satın almadan dönmemeniz
gerektiğini hatırlatalım.
42
Şanlıurfa’yı
ilk kez ziyaret
edecekseniz
şehri
keşfetmeye
Balıklıgöl’den,
diğer adıyla
Aynzeliha’dan ve
Halil-ür Rahman
göllerinden
başlayabilirsiniz.
Bir efsaneye tanıklık etmek
Rivayete göre İbrahim Peygamber, hükümdar Nemrut
tarafından cezalandırılarak bugün kalenin bulunduğu
yerden ateşe atılır. Ateş bir anda suya, odunlar da
balığa dönüşür. Nemrut’un kızı Zeliha, İbrahim’e
inandığı için ateşe atılan peygamberin arkasından
atlar. Aynzeliha gölünün Zeliha’nın ateşe atladığı
noktada olması, zamanla gölün de balıkların da halk
tarafından kutsal sayılması Urfa’ya dair bilmeniz
gereken ilginç hikâyelerden biri.
Şanlıurfa’yı ilk kez ziyaret edecekseniz şehri
keşfetmeye Balıklıgöl’den, diğer adıyla Aynzeliha
ve Halil-ür Rahman göllerinden başlayabilirsiniz.
Gölün kuzey tarafında 1717 yılında inşa edilen tarihi
bir camiyi, caminin yakınlarında ise 17. yüzyıldan
kalma Şazeli Ali Dede Türbesi’ni göreceksiniz. Bu
bölgede yer alan Mevlid-i Halil mağarasının İbrahim
Peygamber’in doğduğu yer olduğuna inanılıyor.
Buradan çıkan suyun şifalı olduğuna dair rivayetler
olduğunu da ekleyelim.
Eyüp Nebi Mağarası, Eyüp
Peygamber’in çile çektiği ve şifa
bulduğu yer olarak biliniyor. Yerli
ve yabancı turistlerin en çok
ilgi gösterdiği duraklardan biri
olan bu mağara şifalı sularıyla meşhur. Bu şifalı sularda
yıkanan hastaların iyileşeceğine
inanılıyor.
Şanlıurfa şehir merkezinden yaklaşık 45 km
uzaklıkta bulunan Harran’da sizi neler mi
bekliyor? Kerpiç evler, Ay tanrısı Sin’in kutsal
tapınağı, dünyanın ilk üniversitesinin kalıntıları ve
çok daha fazlası...
İlginç dokusuyla hayranlık uyandıran Harran,
kerpiç evleriyle ünlü. Bu evler insanoğlunun
doğa şartlarıyla başedebilmek için nasıl hünerler
sergileyebileceğini açıkça gösteriyor. Evler
yağmur suyundan etkilenmesin, sular akıp gitsin
diye yapılan konik kubbeler dikkat çekiyor.
Ters külahı andıran bu sevimli evlerin harcında
pişirilmiş toprak, yumurta ve saman yağı
kullanılmış. Bunlarla birlikte gül yağı da
hazırlanan çamur harca karıştırılmış. Harran’da
yağmur yağdığında toprak tavanların gül kokması
da işte bu yüzden. Yazın serin, kışın sıcak tutma
özelliği olan bu evlerle ilgili ilginç bir inanıştan
da bahsetmek gerek. Harranlılara göre kerpiç
evlerde tavuklar daha çok yumurtluyor, hayvanlar
daha uysal oluyor. Masalsı kerpiç evlerin gizemini
keşfettikten sonra sıra Sin Tapınağı’nda!
43
Rengârenk çarşılar
Urfa tarihi dokusunu korumayı
başarmış özel bir şehir. 1563’te
Urfa Sancakbeyi Halhallı Behram
Paşa tarafından yaptırılan ve Evliya
Çelebi’nin Seyahatname’sinde
“Yetmiş Hanı” olarak geçen Gümrük
Han’ı görmenizi tavsiye ederiz.
Aynı bölgedeki Sipahi Pazarı,
Kazaz Pazarı ve Hüsniye Çarşısı da
görülmesi gereken kapalı çarşılar.
Bedesten olarak da bilinen Kazaz
Pazarı’nda rengârenk yöresel
kıyafetlerin satıldığını da belirtelim.
Sipahi Pazarı ise halı, kilim, keçe
ve yöresel hediyelik eşyalar
bulabileceğiniz özel bir çarşı.
Kutsal Sin tapınağı
44
Sin Tapınağı Harran’daki anıtsal yapıların
en önemlisi. Babil ve Asur’da Ay tanrısı
olarak bilinen Sin, krallıklar arasındaki
savaşlarda bir tür hakem olarak kabul
edilirdi. Bu nedenle de bölgeye gelen
krallar Sin tapınağını mutlaka ziyaret
ederlerdi. Tapınağa ve Sin’e atfedilen bu
değer Harran’ın çağlar boyunca kutsal
sayılmasını sağladı. Harran’ın önemi ve
gizemi bununla da sınırlı değil. Harran
aynı zamanda bir bilim yuvasıydı. Hatta
dünyanın ilk üniversitesi burada kuruldu.
Dünyanın ilk üniversitesi
İlkçağdan beri varlığı bilinen ve 718913 tarihleri arasında bilim ve sanatta
doruk noktaya ulaşan Harran Okulu’nda
birçok bilim adamı yetişti. Dünyanın
ilk üniversitesi olarak bilinen Harran
Okulu’nda astrofizik, matematik, felsefe,
din ve tıp eğitimleri verildi. Abbasi
halifesi Harun Reşid zamanında daha da
gelişerek ününü tüm dünyaya duyuran
Harran Okulu, 7. yüzyılın ilk yarısında
önemli bilim adamlarına kapılarını açtı.
Helenistik dönemde İskenderiye’deki
bilim ve felsefe okulu dağıtılınca buradaki
bilginler Antakya ve Harran’daki okullara
yerleştirildi.
45
Bunları
biliyor muydunuz?
46
Etli ve acılı yemeklerle aranız iyiyse
Şanlıurfa sizin için bir cennet. Binbir
özen ve zahmetle hazırlanan Urfa kebabı,
zingil, tırnaklı ekmek, patlıcanlı kebap,
kazan kebabı, borani ve çiğ köftenin
tadına bakmadan şehirden dönmemenizi
öneririz. Elbette ciğer, lahmacun ve
şıllık tatlısı da tadacaklarınız arasında
yer almalı. Yemeklerden sonra ikram
edilen, yöresel bir kahve olan “mırra”nın
sert hatta biraz acı bir tadı var. Mırrayı
tek yudumda içmenizin şart olduğunu
hatırlatalım.
İpucu: Yemeğinizi daha keyifli
hale getirmek isterseniz
mutlaka sıra gecesi yapılan
bir mekân seçin. Urfa
türküleri eşliğinde yiyeceğiniz
yemek Urfa’da geçirdiğiniz
günleri unutulmaz kılacak.
Arkeolojik araştırmalara göre Şanlıurfa’nın
geçmişi tam 12.500 yıl öncesine
dayanıyor.
Bereketli toprakları ve su
potansiyelinden dolayı bölge, yerel
halk tarafından “Bereketli Hilal” olarak
anılıyor.
Şanlıurfa, dünyanın bilinen en eski
yerleşim yeri olan Göbeklitepe’ye ev
sahipliği yapıyor.
Anadolu’nun en eski heykel atölyesine
Göbeklitepe’de 1995-1996 yılları
arasında yapılan kazılarda rastlandı.
Şanlıurfa dünyanın en asil Arap atlarının
yetiştirildiği bölgeler arasında yer alıyor.
Urfalılar atı uğurlu sayarlar ve “at
beslemeye gücün yetmiyorsa, komşunun
duvarından bir delik aç, hiç olmazsa
evine soluğu girsin” derler.
Birecik, nesli tükenmekte olan kelaynak
kuşları için bir cennet. Kelaynakların tek
eşli olduklarını ve eşleri öldüğünde intihar
ettiklerini biliyor muydunuz?
Hangi tür seyahatler için uygun?
Kültür-tarih
İnanç
Gastronomi
Doğa
47
Yeni antrenman koçunuz
Samsung, yeni akıllı saati Gear Fit ile göz
kamaştırıyor. Düzenli spor yapmak için bir
“koç”a ihtiyacınız olduğunu düşünüyorsanız
kavisli Süper AMOLED ekranlı bu akıllı
saat tam size göre! Üstelik sadece 27 gr
ağırlığında.
Ergonomik boyutlardaki bu akıllı saat spor
aktivitelerinizi pratik biçimde hesaplıyor.
Gear Fit, bir önceki Gear modeline
kıyasla da çok daha sportif ve çok daha
akıllı. Alt kısmında yer alan sensörüyle
nabzınızı 10 saniyede ölçebiliyor,
adımsayar uygulamasını kullanarak
adımlarınızı hesaplayabiliyor, günde
kaç adım yürüyeceğinize dair hedefler
belirleyebiliyorsunuz.
48
Akıllı saatin egzersiz seçenekleri arasında
koşu, yürüyüş, bisiklet ve doğa yürüyüşü
bulunuyor. Örneğin koşu modunu
seçtiğinizde hem nabzınızı hem de ne
kadar sürede kaç km koştuğunuzu ekran
üzerinden takip edebiliyorsunuz. Ürünün
bir başka sıradışı özelliğiyse uyku modu.
Uyku modunu seçtiğinizde uyku anındaki
tüm hareketleriniz cihaza kaydediliyor.
Bu da sporda dinlenmenin öneminin es
geçilmediğini gösteriyor. Son derece şık
tasarımıyla bir aksesuar olarak da kullanılan
Gear Fit ile yapabilecekleriniz bunlarla da
sınırlı değil. Samsung’un Galaxy serisi
akıllı telefon modelleriyle entegre olarak
kullanabileceğiniz bu akıllı saatle çağrı ve
mesaj alıp gönderme, mesajlara hızlı yanıt
verme gibi temel fonksiyonları kolayca
kontrol edebilirsiniz.
49
Akıllı saatler ve bilekliklerle artık herkesin bir spor eğitmeni var.
Profesyonel karşılaşmalarda da teknoloji kullanımının artmasıyla
sıradışı değişimler yaşanıyor. Son dönemde spor dünyasına
el atan giyilebilir teknolojilerdeki son gelişmeleri sizler için
değerlendirdik.
Maksimum yüzme performansı
Sabahlar artık daha
keyifli
Her adımınızda yanınızda
olan, kat ettiğiniz mesafeleri,
yaktığınız kalorileri ve tüm
günlük aktivitelerinizi ölçen
bir yardımcı hiç de fena
olmazdı değil mi? Trendbit
Fitbit Flex akıllı bileklik tüm
bunları sizin için yapıyor.
Bununla birlikte geceleri
uykunuzu izleyerek ne
kadar süre uyuduğunuzu
ve uykunuzun kalitesini
de tespit ediyor. Can sıkıcı
alarmlara iyi bir alternatif
olabilecek bu akıllı bileklik,
hafif bir titreşimle sizi
uyandırıyor.
Kemeriniz sizi seviyor!
Lumoback akıllı kemer dik oturmadığınız
her saniye sizi titreşimle uyararak,
yanlış oturmadan kaynaklı sorunların
önüne geçiyor. Kemerinizi akıllı
telefonunuzla senkronize etmeniz
durumunda günde kaç adım attığınız, ne
kadar süre oturduğunuzla ilgili detayları
anında görüntüleyebiliyorsunuz.
Dünyaca ünlü yüzme ekipmanları üreticisi
Speedo, LZR Racer modeliyle büyük bir çığır açıp
2008 Pekin Olimpiyatları’na damgasını vurmuştu.
19 Olimpiyat madalyalı Michael Phelps de
Speedo’nun mayosunu seçmiş ve rekor kırmayı
başarmıştı. Pekin Olimpiyatları’nda yüzücülerin
çoğunun LZR Racer mayolarını tercih etmesi ve
23 farklı dalda dünya rekoru kırılması bir anlamda
Speedo’nun başarısını tescillemişti. Londra’da
2012’de düzenlenen son olimpiyatlarda
Speedo, Fatskin3 modeliyle de yüzücülerin
performanslarını maksimuma çıkaran bir modele
imza attı. Saliselerin önemli olduğu yüzme
müsabakalarında suyla en ufak bir sürtünme
bile son derece önemli. NASA ile ortak üretilen
modelde poliüretan ve elastane adı verilen
sentetik bir lif kullanıldı. Poliüretan sayesinde
yüzücüler yüzerken, suyu geri ittiklerinde
pozisyonlarını koruyabiliyorlar. Bu sayede kaslara
giden oksijen akışı dengelenmiş oluyor.
50
51
Profesyoneller için
teknoloji
Spor yapmak daha eğlenceli
hale nasıl gelebilir, bunu dijital
spor eğitmenleriyle keşfettik.
Peki, teknoloji dünyası
profesyonel sporculara, spor
müsabakalarına ne gibi artılar
kattı, birlikte göz atalım.
Kürekçilere büyük kolaylık
Kürek sporunda genellikle ayakların önemsiz
olduğu düşünülür. Aksine, omuz ve kol bölgesi
kadar bacakların doğru kullanımı da oldukça
önemlidir. Sporcunun bacak kasları ne kadar
gelişmişse başarı o denli artar. Bacakların
başarıya etkisinden bahsederken tam bu
noktada bacakların kürek çekerken sabit
kalmasının önemli olduğunu ekleyelim. Adidas
üretimi olan AdiStar kürek ayakkabısı da
sporculara bu konuda destek olmak için üretildi.
Ayakkabının son derece hafif olan tabanı,
ayaklardan aldığı gücü yüzeyinde dağıtarak,
gücün bacak kasları aracılığıyla kol kaslarında
daha etkin kullanılmasını sağlıyor. Giyilebilir
teknolojiler günlük yaşam alışkanlıklarıyla birlikte
profesyonel spor dünyasını da bir hayli değiştirdi,
değiştirmeye de devam edecek gibi görünüyor.
Amerikan Spor Hekimliği Derneği
tarafından 2007 yılında ABD’de başlatılan
‘Egzersiz İlaçtır’ hareketi, birkaç yıl içinde
akademisyenlerin, tıp derneklerinin, sivil
toplum kuruluşlarının ve kamu sağlığı
çalışanlarının öncülüğünde yayılarak, çok
uluslu bir harekete dönüştü.
2010-2013 yılları arasında 39 ülkede
başlayan hareket bugün Kuzey Amerika,
Güney Amerika, Avrupa, Afrika, Güneydoğu
Asya, Çin ve Avustralya olmak üzere 7 farklı
bölgede kurulan merkezlerden koordine
ediliyor.
Eğitim, politika oluşturma ve izleme, klinik
entegrasyon, sürdürülebilirlik, ilerleme,
araştırma ve değerlendirme gibi farklı
alanlara odaklanan hareket, egzersizin
tedavinin bir parçası olarak hekimler
tarafından reçete edilen ilaçlarla birlikte
hastalara önerilmesini hedefliyor. Bu
hareketle egzersizin bir “ilaç” olduğuna dair
bilinç oluşturulması, toplumun ve sağlık
uzmanlarının fiziksel aktiviteye
yönlendirilmesi ve düzenli fiziksel
aktivitenin toplumun tüm katmanlarında
yaygınlaştırılması; hekimlere egzersiz
reçetesi yazma konusunda programlar
düzenlenmesi, sağlıklı bir hayat için
egzersizin bir yaşam biçimi olarak
benimsetilmesi ve teşvik edilmesi
amaçlanıyor.
52
“Egzersiz İlaçtır Hareketi”, 21. yüzyılın en önemli halk
sağlığı sorunlarından biri olan fiziksel inaktiviteye çözüm olması
amacıyla başlatılan dünya çapında bir hareket.
Spor eğitmeni Dila Ulaş, “Egzersizin ilaç olabilmesi için haftada 5
gün, günde 30 dakika yürümek yeterli oluyor” diyor.
www.dilaulas.com
2002 Dünya Sağlık Raporu’na göre fiziksel
inaktivite, gelişmiş ülkelerdeki 10 ölüm
nedeni arasında sigara, tansiyon, alkol,
kolesterol, obezite ve yetersiz beslenmeden
sonra 7. sırada yer alıyorken, Dünya Sağlık
Örgütü’nün 2010 verilerinde küresel ölüm
faktörleri arasında 4. sıraya yükselmiş
durumda.
Hareketsiz yaşam hızla büyüyen bir kamu
sağlığı sorunu olarak görülüyor, çünkü
obezite, diyabet ve kanser dahil olmak üzere
pek çok kronik hastalığa yol açıyor. Özellikle
gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler başta
olmak üzere tüm dünyada hareketsizlik
düzeyinin endişe verici boyutlarda olduğu
da bilinen bir gerçek. Araştırmalar, doğru
yoğunlukta ve doğru sürede yapılan
egzersizin yaşam kalitesini artırabileceğini,
kronik sağlık sorunlarını ve obeziteyi
azaltabileceğini gösteriyor.
Türkiye’de Egzersiz İlaçtır
Birçok ülkede benimsenmiş olan
‘Egzersiz İlaçtır Hareketi’ Türkiye’de
Sağlıklı Hayatı Teşvik ve Sağlık
Politikaları Derneği tarafından
başlatılıyor. “Egzersiz yapmanın ilaç
kadar etkili olabileceğini tüm nüfusa
anlatmak gerekiyor” diyen Dernek
Başkanı Mehmet Ersoy hareketin
amacını şöyle açıklıyor, “Egzersizi
tedavilerin bir parçası olarak
reçetelenen bir hale dönüştürmek
istiyoruz.”
Dünya, hareketsizlik salgınıyla
karşı karşıya
Spor eğitmeni Dila Ulaş, egzersizin ilaç
olabilmesi için sıklık, yoğunluk, tür ve süreye
ilişkin aşağıdaki ipuçlarını veriyor:
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre 2010
yılında dünya üzerinde 5 milyon kişinin
hayatını kaybetmesine neden olan fiziksel
inaktivite, günümüzde ölüm nedenleri
arasında dördüncü sırada sırada yer alıyor.
Sıklık – Haftada 5 gün
Yoğunluk – Şarkı söyleyemeyecek ancak
konuşabilecek kadar
Tür – Büyük kas gruplarını çalıştıran
egzersizler: yürüyüş, tenis, bahçe işleri
Süre – Aralıksız 30 dakika
53
54
Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Hareketli Hayatı Teşvik
Projesi paydaşlarından biri. Üniversitemizin rektörü Sayın
Prof. Dr. Metin Doğan ile Yıldırım Beyazıt Üniversitesi ve
Hareketli Hayatı Teşvik Projesi üzerine konuştuk.
Sayın Doğan, öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
1967 Bolu, Gerede doğumluyum. 1990
yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden
mezun oldum. Uzmanlığımı 1995 yılında
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi ve
Travmatoloji Anabilim Dalı’nda tamamladım.
1996-1999 yılları arasında Gerede ve
Bolu İzzet Baysal Devlet Hastanesi’nde
uzman doktor olarak görev yaptım. Askerlik
görevimi Girne Asker Hastanesi’nde yedek
subay olarak tamamladığım 2000 yılından
2004 yılına kadar Dr. M.Ü. Acil Yardım
ve Travmatoloji Hastanesi Ortopedi ve
Travmatoloji Kliniği’nde uzman doktor, baş
asistan ve baştabip yardımcısı görevlerini
üstlendim. Doçentlik ünvanını aldığım 2005
yılına kadar kuruluş çalışmalarında görev
aldığım Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma
Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji
Kliniği’nde baştabip yardımcısı olarak
çalıştım. 2010 yılına kadar Ankara
Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi
başhekimliğini ve Ortopedi ve Travmatoloji
Kliniği’nin klinik şefliğini birlikte yürüttüm.
2010 yılında Yıldırım Beyazıt Üniversitesi
kuruluş çalışmalarını kurucu rektör
ünvanıyla yönettim. Bu süreçte profesör
doktor ünvanıyla Sakarya Üniversitesi Tıp
Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Ana
Bilim Dalı’nda da öğretim üyesi olarak görev
yaptım. 2011 yılından bu yana Yıldırım
Beyazıt Üniversitesi Rektörü ve Yıldırım
Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi
ve Travmatoloji Ana Bilim Dalı’nda öğretim
üyesi olarak çalışmalarımı sürdürmekteyim.
Yıldırım Beyazıt Üniversitesi’ni kısaca
tanıtır mısınız?
Üniversitemiz Temmuz 2010’da Ankara’nın
beşinci devlet üniversitesi olarak rekabetçi
temelde kurumsallaşmasını gerçekleştiren,
küresel ölçüde elit ve uluslararası bir
araştırma üniversitesi olma vizyonuyla
kuruldu. Eleştirel düşünme, araştırma
odaklılık, toplumsal sorumluluk, girişimcilik
ve rekabetçi anlayış değerlerini temel alan
üniversitemizin misyonu, bilimsel bilginin
üretilmesi ve yayılması amacıyla eleştirel
düşünme geleneği üzerine kurulu eğitim
ve araştırmalar yapmak, bilimsel fikirleri
ürünlere dönüştürecek ve piyasalaştıracak
girişimler gerçekleştirmek ve bu amaçlar
doğrultusunda yönetim, örgütleme,
kurumsal altyapı ve çalışma kültürü
geliştirmek.
Üniversitenizin yerleşkeleri ve akademik
birimlerine ilişkin bilgi alabilir miyiz?
Üniversitemiz, Ankara merkezde Cinnah,
Ulus, Bilkent, Etlik, Keçiören ve Esenboğa’da
bulunan toplam on yerleşkede eğitim
veriyor. Bilkent kampüsünde yer alan
Üniversite Hastanesi, Sağlık Uygulama ve
Araştırma Merkezi olarak hizmet veriyor.
TÜBİTAK ULAKBİM basılı koleksiyonunda
yer alan 1983-2013 yıllarına ait bir
milyona yakın basılı süreli bilimsel yayın
üniversitemize devredildi. Esenboğa
Yerleşkesi’ndeki Uluslararası
Dökümantasyon Merkezi’nden bu
yayınlara ulaşmak mümkün. Esenboğa
yerleşkemizde inşaat çalışmaları halen
devam ediyor ve çalışmaların Aralık
2015’te tamamlanması hedefleniyor. Bu
yerleşkelerde hizmet veren üniversitemiz
çatısı altında 11 fakülte, 2 yüksekokul, 1
devlet konservatuarı, 4 enstitü bulunuyor.
Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi,
Rekabet Araştırma Merkezi, İstatistik
Danışma Merkezi, Uzaktan Eğitim Merkezi,
Tamamlayıcı Tıp Uygulama ve Araştırma
Merkezi, Medikal Metroloji Araştırma ve
Uygulama Merkezi, Dil Eğitim Uygulama ve
Araştırma Merkezi ve Deneysel Uygulama
ve Araştırma Merkezi de yerleşkemizde yer
alıyor. Ayrıca Yükseköğretim Araştırmaları
Merkezi ile Göç Politikaları Araştırma ve
Uygulama Merkezi için de kuruluş teklifi
yapıldı.
Üniversitenizin lisans ve lisansüstü
programlarına ilişkin neler söylemek
istersiniz?
Üniversitemiz bünyesinde 33 lisans ve 91
lisansüstü programı bulunuyor. Lisans
programları kadar lisansüstü programları
da önem verdiğimiz alanlardan biri.
2014 YÖK verilerine göre 490 doktora
öğrencisiyle üniversitemiz, 2000 yılından
sonra kurulan üniversiteler arasında
birinci oldu ve 1992 yılından sonra kurulan
13 devlet üniversitesinin önünde, tüm
üniversiteler arasında 34. sırada yer aldı.
Bu, bizim için gurur verici bir tablo.
55
Üniversitenizin yürüttüğü projelere
ve işbirliklerine ilişkin neler söylemek
istersiniz?
Üniversitemizde 2013 yılında 95, 2014
yılında ise 236 bilimsel araştırma projesi
yürütüldü. Aile Hekimleri’ne yönelik
AHUZEM eğitimleri; beşeri tıbbi ürün
tanıtım elemanlarına (ÜTE) yönelik ÜTE
yeterlilik eğitimleri; 21 ilde 33 hastanede
yürüttüğümüz radyolojik görüntüleme
cihazlarının kalite kontrol testi projeleri ile
üniversitemizin adından sıklıkla bahsedildi.
Üniversite yönetimi olarak odaklandığımız
bir diğer önemli konu da üniversitelerle
yürütmekte olduğumuz öğrenci ve
öğretim üyesi değişim programları.
Dünya genelinde saygın üniversitelerle
değişim programlarımız devam ediyor.
43 üniversiteyle uluslararası ikili işbirliği
anlaşması, 22 üniversiteyle Erasmus
ikili anlaşması, 19 üniversiteyle Mevlana
Değişim Programı ikili anlaşması ve 2
üniversiteyle Farabi Değişim Programı
ikili anlaşması çerçevesinde toplam 86
üniversiteyle işbirliği halindeyiz.
56
Üniversitenizde öğrenim gören öğrenci ve görev
yapmakta olan personel sayılarına ilişkin
bilgi alabilir miyiz?
2014-2015 döneminde lisans ve lisansüstü
programlarda toplam 8.753 öğrenci eğitim görüyor.
Bu öğrencilerin 6.303’ü lisans, 2.450’si lisansüstü
programlara devam ediyor. 2013-2014 akademik yılına
göre toplam öğrenci sayımız %45 oranında arttı. Gerek
öğrenci sayımız, gerekse üniversitemiz bölümlerinin giriş
puanlarında görülen artışa dikkat çekmek isterim. 20142015 yılında kontenjan/kesin kayıt oranımız %100 arttı.
Bu tablo da üniversite yönetimi olarak bizleri sevindiriyor.
Öğrenci sayılarımıza ilişkin vurgulamak istediğim bir
başka nokta ise 75 farklı ülkeden 821 uluslararası
öğrenciye kapılarımızı açmış olduğumuz. Bu rakam,
üniversitemizin kısa süre içinde geldiği noktaya dikkat
çekmek açısından da önemli. Uluslararası öğrenci oranı
açısından da üniversitemiz ilk 4 içinde yer alıyor.
Üniversitemizde 797 akademik personelin görev
yaptığını da ekleyeyim. Öğrencilerimize 184 idari ve 147
sözleşmeli personelle hizmet veriyoruz.
“Mezuniyet sonrası meslek edinme destek
programı, üniversite eğitimleri boyunca seçkin
kamu ve özel sektör kurumlarında staj imkânları
ile kariyer açısından öğrencilerimizi destekliyoruz.”
75
farklı ülkeden
821
öğrenci
Üniversitenizin sosyal etkinliklerine ilişkin
bilgi alabilir miyiz?
Öğrencilerimizin akademik alanlar dışında
sosyal alanlarda da gelişim göstermesi,
üniversitemizin önemle üstünde durduğu
konulardan biri. 50 sosyal kulübümüzde
öğrencilerimiz sosyal ve bilimsel
faaliyetlerini sürdürüyor. Erkek basketbol,
erkek voleybol, bayan voleybol, erkek futbol
takımlarımız ve atletizm alanında bireysel
olarak yarışan öğrencilerimiz üniversitemizi
başarıyla temsil ediyorlar. Ayrıca
Kafkas ekibimiz üniversitemizin gurur
kaynaklarından biri. Ayrıca ilkini 20122013 akademik yılında gerçekleştirdiğimiz
Bilim ve Bahar Şenliği’ni düzenlemeyi de
sürdürüyoruz.
Üniversiteniz öğrencilere ne tür sosyal ve
ekonomik imkânlar sağlıyor?
Öğrencilerimize kısmi zamanlı çalışabilme
imkânı sağlıyor ve yemek bursu veriyoruz.
Ayrıca sportif faaliyetler, öğrenci kulüpleri,
kültürel geziler ve eğitici seminerlerle
pek çok alanda gelişimlerini sağlamayı
amaçlıyoruz. Mezuniyet sonrası meslek
edinme destek programı, üniversite
eğitimleri boyunca seçkin kamu ve
özel sektör kurumlarında staj imkânları
ile kariyer açısından öğrencilerimizi
destekliyoruz. Üniversitemiz
öğrencilerimizin ilk üç tercihinden biri ise
bu öğrencilerimize asistanlıkta öncelik
fırsatı sunuyoruz.
57
58
Üniversitenizin aile hekimlerine bakış
açısını ve aile hekimleriyle olan ilişkisini
sizden dinleyebilir miyiz?
Aile hekimleri, koruyucu sağlık hizmetleri
ve birinci basamak tedavi hizmetleri
açısından sağlık sektörüne önemli
katkılar sağlayan bir hekim grubu. Yaşam
stili nedeniyle oluşan ve gelişen kronik
hastalıklarla mücadele konusunda
aile hekimlerinin çok önemli bir rol
üstlendikleri ortada. Türkiye Halk Sağlığı
Kurumu ile üniversitemiz arasındaki
Sağlıkta Dönüşüm Programı: Sürekli
Mesleki Gelişim Çerçevesinde Aile
Hekimlerinin Durum Tespiti ve Eğitim
Sonucu Gelişimlerinin İzlenmesi konulu
protokol çerçevesinde, 23.330 aile
hekimine ve aile hekimliği uzmanına
AHUZEM kapsamında Aile Hekimlerinin
Sürekli Mesleki Gelişim Eğitimleri verildi.
15 modül ve 167 dersten oluşan eğitim
programı kısa sürede hazırlanmasına
ve çoğu altyapı sağlayan kurumdan
kaynaklanan bazı aksaklıklara rağmen
başarıyla tamamlandı. Sağlık sektöründe
önemi tartışılmaz olan aile hekimlerine
yönelik olarak hazırlanmış bu eğitim
programının üniversitemiz tarafından
yürütülmüş olması bizler için ayrı bir gurur
kaynağı.
Sayın Doğan, son olarak, paydaşları
arasında bulunduğunuz Hareketli Hayatı
Teşvik Projesi’ne ilişkin söylemek
istedikleriniz ve aile hekimlerine iletmek
istediğiniz mesajlar nelerdir?
Günümüzde hareketsiz yaşam
biçimi nedeniyle ortaya çıkan sağlık
sorunlarının ve kronik hastalıkların yol
açtığı ölüm oranları hızla artıyor. Bu
konudaki rakamlar, fiziksel aktivitenin bir
yaşam biçimi olarak benimsenmesi ve
yaygınlaşması gerekliliğini ortaya koyuyor.
Fiziksel aktivitenin bir yaşam biçimi olarak
algılanmasının sağlanması, toplumun
bu konudaki farkındalığının artırılması ve
fiziksel aktivitenin ülke nüfusu genelinde
yaygınlaştırılmasını amaçlayan Hareketli
Hayatı Teşvik Projesi, üniversite olarak
önem verdiğimiz ve desteklediğimiz
bir proje. Hekimlik rollerinin yanı sıra
hastalarıyla yakın ilişkiler geliştirerek
birer kanaat önderi olma rolünü de
başarıyla yerine getiren aile hekimlerinin,
ülkemiz genelinde fiziksel aktivitenin
yaygınlaşması konusunda liderlik
yapacaklarına inanıyorum. Bu projeler
sayesinde Türkiye’nin daha hareketli bir
ülke olacağını düşünüyor ve bunun bir
parçası olmaktan dolayı da memnuniyet
duyuyorum.
Sayın Doğan, bu keyifli söyleşi için yoğun
temponuza rağmen bize ayırdığınız
zaman ve verdiğiniz bilgiler için çok
teşekkür ederiz.
59
Reformer’la vücudunuzu keşfedin
Dilimizdeki karşılığı “iyileşme” olan reformer, sporun ötesinde alternatif bir tedavi yöntemi.
Reformer, I. Dünya Savaşı’nda Joseph Pilates tarafından yaralı askerleri yatakta tedavi
etmek için tasarlanan alet ve hareketlerden oluşuyor.
Tedavinin en eğlenceli yolu
Reformer ekipmanları, vücudunuzun
duruşunu ve dengesini düzenleyecek
hareketler üzerine tasarlanmış. Tek bir
alette yatarak, oturarak, diz üstünde
ve ayakta 500′den fazla hareket
yapılabiliyor. Yaylar, makaralar ve
çubuklardan oluşan ekipmanlar iç
kaslara ve iskelet sistemine odaklanıyor.
Yapılan bilimsel çalışmalar, doğru
duruş ve hareketlerle kalp-dolaşım,
endokrin ve kas-iskelet sisteminde
karşılaşılabilecek sorunlardan uzak
kalınabileceğini gösteriyor. Reformer
aynı zamanda var olan rahatsızlıkların
hızlı iyileşmesi konusunda modern
tıbbın önemli bir destekçisi.
60
61
Reformer’ın önemli özelliklerinden biri de egzersizlerin her yaşta ve her fiziksel durumda
güvenle yapılabilmesi. IDEA Sağlık ve Fitness Derneği kurucusu Kim Kraushar, doğum
öncesi ve sonrasında hamileler için de reformer’ı öneriyor.
Sporun
en keyifli hali
Yürüme bandı çok sıkıcı,
bisiklet çok zor,
spor salonları bana göre
değil diyenlerden misiniz?
Son zamanlarda
oldukça popüler olan
alternatif sporlara
bakmadan karar vermeyin.
Aklınızı kullanmayı unutmayın
Zihinsel gücü ise reformer’ın iki ana prensibi
olan nefes ve konsantrasyon artırıyor.
İzmir Üniversitesi Fizyoterapi Bölümü
Öğretim Görevlisi Uzm. Fzt. Hülya Özlem
Şener’e göre akıl ve vücut birlikteliğinin
sağlanmasıyla vücudun farkındalığı artıyor.
Böylece konsantrasyonla vücut, sağlığa
ve ideal görünüme daha hızlı kavuşuyor.
Reformer ile nefes alma teknikleri üzerinde
çalışarak vücut zihin koordinasyonunu
geliştirebilir, vücudunuzu yeniden
keşfedebilirsiniz.
Hemen başla!
Reformer salonları, ülkemizde hemen
hemen her şehirde bulunuyor. Aletle yapılan
egzersizlerden oluşan reformer, her
beden için farklı bir antrenman programı
gerektiriyor. Bu sebeple en iyi sonuç,
eğitmenler eşliğinde yapılan reformer
derslerinden elde ediliyor. Aletleri internet
üzerinden alarak egzersizleri evde yapmak
da mümkün.
•Zaman *
•Zorluk *
•Kalori * *
*
•Keyif * *
Bağımlılık yapan crossfit
Crossfit vücudun bütün kaslarını çalıştıran;
kardiyo, ağırlık kaldırma ve jimnastik gibi temel
hareket unsurlarını birleştiren bir egzersiz
programı. Profesyonel sporcuların günlük
programında bulunan crossfit günümüzde
birçok kişi için vazgeçilmez bir spor ritüeli
haline geldi.
Azar azar hepsinden
Oldukça kısa bir süre içinde güç ve kondisyonu artıran crossfit egzersiz programları çok
çeşitli hareketler sunuyor. Bu çeşitlilik yapılan hareketler sırasında sıkılmayı önlüyor ve
crossfit’e olan ilgiyi artırıyor.
Bu egzersiz türü 10 temel gelişimi hedefliyor: Kardiyovasküler dayanıklılık ve akciğerin
dayanıklılığı, iş görme kapasitesi, güç, esneklik, patlayıcı kuvvet, hız, hareket eşgüdümü,
çeviklik, denge ve vücut kontrolü.
Kısa sürede mükemmel vücut
Crossfit antrenmanı haftada 3-5 defa
yapıldığında bir ay içinde vücuttaki değişim
fark ediliyor. Crossfit vücudu yapay bir
görünümden de uzak tutuyor. Antrenman,
hızlı tempoda yapılan yoğun kondisyon
egzersizlerini kapsıyor ve bu sayede
daha fazla kalori yakılması sağlanıyor.
Antrenman yoğunluğu kişisel dayanıklılığa
göre düzenlenerek her seansta artırılıyor. Bu
sebeple daha önce hiç spor yapmayan kişiler
için crossfit iyi bir başlangıç olarak kabul
ediliyor.
62
Hemen başla!
Crossfit kendi başınıza yapabileceğiniz en uygun egzersizlerden biri. Eğitmenlerle
yapacağınız bir aylık çalışmaysa vücudunuzu daha iyi tanımanızı sağlıyor. Crossfit bireysel
bir spor ancak grupla yapıldığında daha iyi motive olabileceğinizi ekleyelim.
Dünyada oldukça popüler olan reformer ve crossfit
alternatif egzersiz önerilerinden sadece ikisi. Siz de
kendinize en uygun sporu bulun ve hemen başlayın.
Keyifli antrenmanlar!
*
•Zaman *
*
•Zorluk **
**
•Kalori ***
•Keyif * *
63
Bir antidepresan olarak spor
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre spor, ruh
sağlığını koruyucu önlemler arasına
bulunuyor. Düzenli spor yapmak
endorfin, melatonin ve dopamin gibi
mutluluk hormonlarının salgılanmasına
sebep oluyor. Harvard Üniversitesi’nin
yaklaşık 50 bin kadının katılımıyla 1992
ve 2006 yılları arasında yaptığı araştırma,
egzersizin kadınların depresyona girme
riskini %20 azalttığını ortaya koydu.
Washington Üniversitesi’nden Paul
Crane’nin 2 bin denek ile gerçekleştirdiği
bir başka araştırmaya göre ise spor
yapmak Alzheimer’a yakalanma riskini
%38 oranında azaltıyor.
İş hayatında başarıyı
sporla yakalayın!
Florida Saint Leo Üniversitesi profesörü
Russell Clayton, Ocak 2014’te yayınladığı
makalesinde fiziksel aktivite ve iş
hayatındaki başarı arasında açık bir
ilişki olduğunu açıkladı. Egzersizle içte
bastırılmış olan stres serbest bırakılıyor
ve gerginlik ortadan kalkıyor. Clayton,
makalesinde bir saatlik egzersizin vücut
ve ruh sağlığına olumlu etkilerinden
bahsediyor ve bu etkinin spordan sonra da
uzun saatler görüldüğünü açıklıyor. Sporun
beyinde oksijeni artırması ve oksijenin de
hafızayı güçlendirmesi bunun en önemli
sebepleri arasında yer alıyor. Bu sebeple
güne spor yaparak başlayanlar gün içinde
daha zinde oluyor.
64
Toplantı mı?
Hadi yürüyüşe çıkalım!
Günümüzde insanlar günlerinin 9.3
saatini oturarak geçiriyorlar ki bu 7.7
saat olan ortalama uyuma süresinden
fazla. Bu durum meme kanseri ve kolon
kanseri gibi ciddi sağlık sorunlarının
yanı sıra ruhsal problemlere de ortam
hazırlıyor.
2013 TED konuşmacısı Nilofer Merchant
hareketsizliğe karşı dikkat çekici bir
öneride bulunuyor: Sosyal ilişkileri
düzenlemek. Merchant’a göre
toplantılarınızı ya da arkadaşlarınızla olan
görüşmelerinizi yürüyüşler düzenleyerek
yapabilirsiniz. Kapalı alışveriş merkezleri
ya da floresan ışıklı konferans salonları
yerine park, orman ya da yürüyüş
parkurlarında sosyal ilişkilerinizi
yürütebilirsiniz. Böylece haftalık 40 km
yürüyebilir, açık havada geçirdiğiniz
süreyi artırarak daha çok oksijenle daha
sağlıklı kararlar alabilirsiniz.
Araştırmalar spor yapan çocukların
birer yetişkin olduklarında daha
başarılı, kendine güvenen ve
topluma daha kolay uyum
sağlayan bireyler olduğunu ortaya
koyuyor. Derslerdeki başarısı
düşük olan çocukların spora
yönlendirilmesi gerektiği de artık
bilinen bir gerçek.
Kaliforniya Önleyici Tıp Araştırma Enstitüsü
kurucusu Dean Michael Ornish, 2008 yılında
tamamladığı araştırmasında spor ve sağlıklı
beslenmeyle çocukların genetik hastalıklara
ve aileden devralınan ruhsal bozukluklara
yakalanma riskinin sıfıra kadar düşebileceğini
açıklıyor. Organize olmayı ve rekabeti sporla
öğrenen çocuklar ruh hastalıklarına karşı da
daha dirençli oluyorlar.
65
Çocukların kas ve beceri gelişimine göre
AKTİVİTE ÖNERİLERİMİZ:
2-3 yaş
4-6 yaş
66
Koşma, yakalama, sıçrama gibi birçok
temel hareketi becerebilseler
bile bu yaş grubundaki çocuklarda
denge gelişimi devam eder. Bu sebeple
hareketli nesneleri izlerken zorlanırlar.
Herhangi bir şeye uzun süre
odaklanamazlar. Taklit ederek
öğrenirler.
Bu gruba dahil olan çocuklar bireysel
oyunlar yerine grup oyunlarına
yönlendirilebilirler.
•Dans, yakalama
•İp atlama
•Bisiklet
Bu gruptaki çocuklar temel hareket
becerileri edinirler. Hafızaları ve karar
verme yetileri gittikçe geliştiği için
çoğu oyunun stratejisini kavrayabilirler.
•Bisiklet
•Top oyunları
•Tenis
•Masa tenisi
•Paten
•Dans
•Jimnastik
•Futbol
•Yüzme
Bu yaş grubundaki çocuklar daha
karmaşık takım oyunlarına
katılabilirler. Ergenliğe kadar uzun
mesafe koşmamalıdırlar. Tüm kaslarını
geliştirebilecekleri aktivitelere
yönlendirilmeleri gerekir.
•Organize takım sporları
•Koşu
•Paten
•Bisiklet
•İp atlama
•Aerobik
•Yüzme
•Kürek
•Atletizm
7-10 yaş
10 yaş
ve üzeri
•Bahçede veya oyun alanında
koşu, salıncak
•Su içinde oyunlar
•Yuvarlanma
Sporun bireyler ve çocuklar üzerindeki etkisi
azımsanmayacak kadar fazla. Sağlıklı beden
ve zihinler için sporu amaç yerine hayatın bir
parçası haline getirmek ve toplumları bu konuda
bilinçlendirmek hepimizin görevleri arasında olmalı.
67
Futbolu basit bir
spordan çok daha
fazlası yapan hikâyelere
göz atmaya ve
futbolun öteki yüzüyle
tanışmaya ne dersiniz?
Futbol tarihi hafızalardan
silinmeyen birçok unutulmaz
maç, büyük başarı öyküleri ve
futbolu bir yaşam
biçimine döndüren futbol
sevdalılarının ilginç öyküleriyle
dolu.
Baskının birleştirici gücü
La Liga’nın iki köklü kulübü Real Sociedad
ve Athletic Bilbao aynı zamanda ligin iki
“düşman” takımı. Bask bölgesinin temsilcisi
iki ekip arasında geçen mücadele çoğu
zaman futbol maçından çok bir savaş
havasında geçiyor. İki kulübün de Bask
milliyetçiliği konusundaki tutumları oldukça
sert olabiliyor. Örneğin Athletic Bilbao,
kadrosunda sadece Bask bölgesinden
futbolculara yer vermesi ve dışarıdan
transfer yapmamasıyla ünlü bir kulüp.
Bu iki ezeli rakip arasındaki dişe diş
mücadele, 1976 yılında kısa bir süre için de
olsa yerini dostluğa bıraktı. O yıllarda baskıcı
Franco rejiminin etkileri yoğun olarak
hissediliyordu.
Öyle ki Katalan, Bask gibi halkların kendi
dilini konuşması, bölgelerine ait bayrakların
açılması, hatta insanların kendini
“Katalan, Basklı” şeklinde tanımlaması
bile ciddi yaptırımları olan bir suçtu.
1976-1977 sezonunda Bask derbisinde
karşı karşıya gelen Sociedad ve Bilbao,
kalabalığın hayret dolu bakışları arasında
sahaya ellerinde Bask bayrağıyla çıkarak bu
baskıya karşı sembolik bir duruş sergilediler.
Olayın şokunu atlatan taraftarlarsa çılgına
dönmüşçesine kendi dillerinde yaptıkları
tezahüratlarla bu müthiş olayı destekledi.
Ardından tüm tribün, söylenmesi yasak
olan Bask milli marşını hep bir ağızdan
söyleyerek sahaya çıkan oyuncuları
destekledi. Bu maç ülke tarihinde de bir
kırılma noktası oldu ve o tarihten günümüze
dek iki kulüp de statlarına Bask bayrağı
çekmeye devam etti.
Endüstriyel futbola
karşı Ultras
Ultras, futbolseverlerin
adını çok sık duyduğu bir
oluşum. Birçok ülkede
farklı kulüplere ait tribün
grupları kendilerine
Ultras adını verip bu
oluşumun dinamiklerine
göre hareket ediyor.
68
69
Klasik taraftarlık anlayışının Ultras’ın doğuşu
olarak İtalya’da doğan Ultras, günümüzde
biraz dışında olan bu yapı, İlk
onlarcasına rastladığımız “tribün
protest tavırları ve muhalif grubu” kavramının da temellerini atan bir oluşum.
söylemleriyle dikkat çekiyor. O dönem “her şartta en iyi şekilde takımlarının
yanında olmak” motivasyonuyla hareket eden
Öncelikli motivasyonu yapı, organize bir şekilde kulübü hem iç sahada
takımlarını her şartta hem de deplasmanda desteklemek amacıyla
desteklemek olan, çoğu kurulan tribün gruplarından oluşuyordu. Bu
oluşum tüm dünyada karşılık bularak farklı
zaman şiddete başvurmaktan sosyal yapı ve siyasi görüşlerin etkisinde varlığını
çekinmeyen, haliyle polisle sürdürdü. Ultras bugün temelinde endüstrileşen
arası hiç iyi olmayan bir yapı futbola tepki gösteren bir üst kimlik. Kendine
Ultras adını veren tribün gruplarıysa hem sol
Ultras. Peki, kim bu insanlar? hem de sağ görüşte olabiliyor, üstelik marjinal
Endüstriyel futbola tepki kabul edilebilecek bir çizgide kendilerini
Bu anlamda Ultras
olarak doğan, günümüzdeyse konumlandırabiliyor.
oluşumuyla ilgili olarak tek bir tanım yapmak zor.
birçok farklı kimliği ve görüşü Ancak futbolun bir “zenginler kulübü” olmasını
temsil eden bu “futbol protesto eden, amatör ruhu yaşatmaya çalışan;
kulüp yönetimlerine değil, takıma sahip çıkan bu
ötekileri”yle tanışmaya ne oluşumun ideolojik görüşü bu
dersiniz? haliyle “sol” olarak nitelendirilebilir.
Renkli bir yapı
Irkçı söylemin yoğun olarak karşılık
bulduğu İsrail gibi ülkelerde, maçlarda
İsrail bayrağı açmayı reddederek “biz
İsrail’i değil, kulübü destekliyoruz,
ülkenin ırkçı politkalarını reddediyoruz!”
diyebilen Hapoel Tel Aviv’in Ultras’ları, bu
yapılanmanın en güzel örnekleri arasında
yer alıyor. Organize ettikleri yardım
kampanyaları, 90 dakika boyunca
şarkılar, tezahüratlar ve hazırladıkları
pankartlarla tribünlere kattıkları renkse
Ultras’ı futbolun ayrılmaz bir parçası haline
getiren güzelliklerden sadece bazıları.
Ultras manifestosunda dikkat çeken
söylemler arasında alt yapıya önem
verilmesi, para için kulübüne ihanet eden
futbolcuya bir yıl men cezası verilmesi,
deplasman taraftarına ayrılan biletlerin
turizm acentelerine verilmemesi
gibi amatör yapıyı destekleyen ve futbolun
ticarileşmesine karşı bir tavır öne çıkıyor.
Bu kültürde ayrıca tribünlerde farklı
grupların olmasını destekleyen, polisin
ya da kulübün maddi ve manevi tüm
yardımlarını reddeden, diğer Ultras
gruplarıyla birlikte hareket edip yayıncı
kuruluşlara karşı mücadeleyi
öğütleyen, yasaklara karşı çıkan
özgürlükçü bir kimlik de yaşatılmaya
çalışılıyor. Maalesef Ultras kültürü
temellendirildiği eşitlik ve özgürlük
kavramlarından çok şiddet olaylarıyla
gündeme geliyor. Özellikle katı milliyetçi
Ultras gruplarının karıştığı şiddet
olaylarında birçok insanın hayatını
kaybetmesi, bu yapılanmaya olan tepkiyi
her geçen gün artırıyor. “Takımın her şartta
en iyi şekilde desteklenmesi” prensibini
holiganizm noktasına taşıyan bazı
Ultras yapılanmaları bu kimliğin
marjinalleşmesindeki en önemli faktör.
Yine de günümüz tribün kültürü ve
taraftarlık anlayışının temellerini atan bu
sıradışı oluşum futbolun öteki yüzünü en
iyi yansıtan renklerden biri.
Nevra Öner Varol
Fiziksel Aktivite Liderleri
“Daha hareketli bir Türkiye”
için bir araya geldiler
”Harekete Liderlik Et!” sloganıyla
13-14 Aralık 2014 tarihlerinde
İstanbul’da bir araya gelen aile hekimleri,
‘Fiziksel Aktivite Liderlik Programı’nı
şekillendirdiler.
70
Mehmet Ersoy
“Harekete liderlik etme
amacıyla yola çıktık ve
Fiziksel Aktivite Lideri olarak
daha hareketli bir Türkiye
yaratmak için gönüllü olan
hekimlerimizle bir araya geldik.
Bu program ile liderlerimizin
yardımıyla, onların temas ettiği
yaklaşık 170,000 kişilik nüfusa
fiziksel aktivitenin günlük
yaşamın bir parçası olarak
benimsenmesi gerektiğine
ve herkese uygun bir fiziksel
aktivite türünün bulunduğuna
ilişkin mesajlarımızı paylaşma
fırsatı bulduğumuzu düşünüyor
ve bunu özellikle vurgulamak
istiyorum. Sayısı hergün
artacak olan liderlerimizle
birlikte daha yapacağımız çok
iş var.”
Türkiye’nin farklı illerinden 43 hekimin katılımıyla
gerçekleşen, ‘Fiziksel Aktivite Liderlik Programı’nın
bu ilk toplantısında, birçok ülkede uygulanmakta
olan ‘Egzersiz İlaçtır Programı’nın lansmanı da
gerçekleştirildi. Sağlıklı Hayatı Teşvik ve Sağlık
Politikaları Derneği tarafından yürütülmekte olan
Fiziksel Aktivite Liderlik Programı’nın
ilk toplantısında Dernek Yönetim Kurulu Başkanı
Mehmet Ersoy önemli değerlendirmelerde bulundu.
71
Prof.Dr.Haydar Demirel
İki günlük program süresince liderler ile
birlikte olan Prof.Dr.Haydar Demirel, farklı
profillere yönelik fiziksel aktivite önerilerini
aktardı ve Egzersiz İlaçtır Programı’nı
tanıttı. Fiziksel aktivitenin, tedavinin bir
parçası olarak ilaç gibi reçetelenmesinin
önemini vurgulayan Demirel, her profile
uygun bir fiziksel aktivite türünün
olduğunu şu sözleriyle özetledi:
“Fiziksel aktivite
yapmak için
spor kıyafeti
giyip, yürüyüş
parkurlarında
yürümek şart
değildir. Kişinin
düzenli olarak
işine giderken
yapacağı bir
yürüyüş de fiziksel
aktivitedir.”
72
Dila Ulaş
Prof.Dr.Yavuz Sanisoğlu
Programa konuşmacı olarak
katılan, aktif yaşam koçu
ve spor eğitmeni Dila Ulaş,
liderlere; fiziksel aktiviteyi
günlük yaşamın bir parçası
olarak benimsememek
için üretilen bahanelerden
bahsetti ve bu bahanelerle
mücadele etmekte
kullanılabilecek ipuçları verdi.
Program kapsamında liderler
ile birlikte sahilde yürüyüş
yapan Ulaş, yürüyüşün
ardından programın
katılımcılarına ve katılmak
isteyen vatandaşlara kısa bir
egzersiz de yaptırdı.
Programa konuşmacı
olarak katılan Prof.Dr.Yavuz
Sanisoğlu, liderlere araştırma
teknikleri ve bioistatistik
yöntemlerine ilişkin kısa
bilgiler verdi ve dünyada
yaygın olarak kullanılan
PAR-Q Testi’ni tanıttı.
Sanisoğlu, testin, liderler
tarafından temas ettikleri
nüfusun fiziksel aktivite
algısını ve katılımını ölçmek
amacıyla bir anket olarak
kullanılabileceğini belirtti.
Nihal Şirin
Programın
konuşmacılarından biri
olan Nihal Şirin, keyifli bir
sunumla fiziksel aktivite
liderlerine, etkili iletişim
tekniklerine ilişkin bilgiler
aktardı.
2015 yılında Egzersiz İlaçtır
Programı’nı tanıtmak üzere
kurulacak olan ekipte yer
almaya aday olan kişiler
de, iki günlük program
süresince liderler ile birlikte
eğitimlere katıldılar ve
programın ikinci gününde
liderlere tanıtım yaptılar.
Liderler, Egzersiz İlaçtır
Programı tanıtım ekibinde
görev yapacak kişileri
Egzersiz İlaçtır Tanıtım Ekibi yaptıkları puanlamayla
belirlediler.
Liderler, Fiziksel Aktivite Liderleri
Manifestosu’nu oluşturdular!
Gruplara ayrılarak dört
farklı konuyu tartışan
fiziksel aktivite liderleri;
fiziksel aktivitenin aile
hekimleri arasında
iletişimi nasıl yapılmalı,
fiziksel aktivite bireylere
nasıl aktarılmalı, Egzersiz
İlaçtır tanıtım ekibinin
çalışma prensipleri neler
olmalı, fiziksel aktivite
aile hekimlerinin yoğun
gündeminde nasıl yer
bulabilir konularını ele
alarak Fiziksel Aktivite
Liderleri Manifestosu’nu
oluşturdular.
Fiziksel Aktivite Liderleri
sabah yürüyüşünde
Sahilyolu’nda
gerçekleştirilen
etkinlikte fiziksel
aktivite liderleri,
Dila Ulaş ile birlikte
yürüyüş ve egzersiz
yaptılar. Kurulan
çadırda, fiziksel aktivite
önerilerini çevre
sakinleri ile paylaşan
liderler, yürüyüş yapan
kişilere yeşil elma
ikram ettiler.
73
Liderler, katılımcıların
% 92’sinin çok başarılı
olarak değerlendirdiği
Fiziksel Aktivite
Liderlik Programı
organizasyonu için
neler dediler?
Biraz da eğlence...
Tıbbi malpraktis nedir?
“Bugüne kadar katıldığım
ulusal kongreler de dahil olmak
üzere, bulunduğum en başarılı
organizasyondu.”
Dr. Emel Öztürk / Eskişehir
74
Fiziksel aktivite liderlik programına
katıldığım için çok şanslı
hissediyorum. Egzersizin toplum
kültürünün bir parçası haline
gelmesi gerektiğini bir süredir
düşünüyordum. Bu konuyu düşünen
ve bu konuda çalışmalar yürüten bir
ekibin var olduğunu bilmek beni çok
mutlu etti. Egzersiz Nefestir, Egzersiz
İhtiyaçtır, Egzersiz Bir Kültürdür.''
Dr. Nilüfer Aktura / İstanbul
Fiziksel aktivite liderleri, iki günlük yoğun çalışma
temposunun arasında, teknede yedikleri akşam
yemeği ile hem dinlenme fırsatı buldular, hem de
boğazın eşsiz güzelliklerini seyrettiler.
Sağlıklı Hayatı Teşvik ve Sağlık
Poltikaları Derneği Yönetim
Kurulu Başkanı Mehmet Ersoy,
Fiziksel Aktivite Liderlik
Programı’nın ilk toplantısının
ardından şunları söyledi:
“Yoğun programları
içerisinde fırsat yaratarak
iki günlük Fiziksel Aktivite
Liderlik Programı’na
katılan tüm liderlere
katılımlarından ve
sağladıkları katkılardan
ötürü teşekkür ediyorum. Hep birlikte
önemli bir çalışmaya imza attık ve Fiziksel
Aktivite Liderleri Manifesto’sunu oluşturduk.
Bu manifesto ışığında çalışmalarımıza
önümüzdeki günlerde devam edeceğiz.
Programa katılan tüm liderlere, manifesto,
programda yer alan sunumlar, programdan
fotoğraf kareleri, Egzersiz İlaçtır
Reçetesi, Action Quide ve Par-Q Test gibi
faydalanabilecekleri dökümanlar önümüzdeki
hafta içerisinde gönderilecektir.”
Tıbbi malpraktis, hekimin hatalı
uygulamaları; bilgi, beceri ve
özen eksikliği ya da ihmali
sonucu hastanın zarar görmesi
durumudur.
Tıbbi komplikasyon nedir?
Tıbbi komplikasyon yapılan tıbbi
uygulamanın önlenemeyen,
beklenen, hekime bağlı olmayan,
kabul edilebilir riskini ifade eder.
Tıbbi malpraktis ve tıbbi
Hekimin sorumluluğu ve
komplikasyon arasında nasıl bir yükümlülüğü ile
ilişki var?
anlatılmak istenen nedir?
Tıbbi malpraktis ve tıbbi komplikasyon
ayrımı önemlidir. Örneğin, IM ilaç
enjeksiyonunun hastaya uygulanması
sonrasında anaflaksi meydana gelmesi bir
komplikasyondur.
Ancak anaflaksiye müdahalede bulunmak
için gerekli tıbbi malzemenin hazır olarak
bulundurulmaması ve hastanın zarar
görmesi bir malpraktisdir. Tıbbi malpraktis,
hekime hukuki anlamda sorumluluk
yüklerken, tıbbi komplikasyon durumunda
hekimin hukuki sorumluluğu yoktur.
Tıbbi malpraktis kapsamında
değerlendirilen hatalar neler?
Bulguların atlanması ve/veya yapılan
tetkik sonuçlarının yeterli
şekilde incelenmemesi nedeniyle ortaya
çıkan hatalı teşhisler ya da yanlış ilaç
uygulamaları tıbbi malpraktis
kapsamında değerlendirilir.
Hekim, mesleğin bütün kurallarına
uymak, kanıta dayalı araştırma, inceleme
yapmak ve tanı ile tedaviyi buna uygun
olarak saptamakla yükümlüdür.
Hekimin performansının, ortalama
performansın (aynı koşullarda, aynı
uzmanlık alanındaki ortalama bir
hekimin göstereceği performans) altına
indiği ve bu nedenle hastanın zarar
gördüğü durumlarda, hekim kusurlu
kabul edilir.
Hekimin sorumluluğu sonuçtan çok,
izlediği yolun doğru olup olmadığıyla
ölçülür.
Hangi tıbbi malpraktis
davalarıyla daha sık
karşılaşılıyor?
Miyokard infarktüs, meme kanseri,
apandisit, akciğer kanseri ve kolon
kanseri tıbbi malpraktis davalarında
sıklıkla karşılaşılan sağlık problemleri
arasındadır.
75
Tıbbi malpraktis davalarının
sayısı neden artıyor?
Ulaşılabilir sağlık hizmeti alma hakkının,
garanti edilemeyen sağlıklı olma ve kalma
hakkı ile karıştırılıyor olması, davaların
sayısının artmasına yol açıyor. Sağlık
hizmetlerinden beklentinin artması da
davaların sayısını artıran bir başka etken.
Tıbbi malpraktis ile ilgili
davaların sayısının artması
hekimleri nasıl etkiliyor?
76
Tıbbi malpraktis nedeniyle hekimler
aleyhine açılan davaların sayısı gün
geçtikçe artıyor ve oluşan zararın telafi
edilmesi için sağlık bütçelerinden giderek
daha fazla kaynak aktarılması gerekiyor.
Malpraktis olgularının hekim-hasta
ilişkisini zedelediği ve sağlık pratiğinin
giderek daha fazla savunmacı (defansif) bir
tutum benimsediği ileri sürülüyor.
Ayrıca, hekimlerin dava açılmasından
kaçınmak için gereksiz tanı ve tedavi
yöntemleri uygulamaları ya da riskli
hastalardan kaçınmaları, tıbbi malpraktis
davalarının hekimler ve sağlık sistemi
üzerinde yarattığı olumsuz sonuçlar
arasında.
Aydınlatılmış rıza nedir?
Tıbbi malpraktis davaları
genellikle nasıl sonuçlanıyor?
Hekim, koyduğu tanı ve uygulayacağı tedavi yöntemleriyle
ilgili açıklama yapmak, özel risk varsa hastanın
“aydınlatılmış rıza”sını almak durumundadır. Aile hekimliği
uygulaması açısından değerlendirildiğinde kişinin hekime
anamnez vermesi, hastanın muayeneye izin verdiğini
gösterir.
Hekim çoğunlukla maddi tazminat
ödemeye mahkûm ediliyor. Tazminat tutarı
hesaplanırken, meydana gelen zararın
hastanın malvarlığı üzerindeki etkisi
dikkate alınıyor.
İşlem yapmayarak tıbbi malpraktisten
korunmak mümkün mü?
Tıbbi malpraktis
davalarının açılması nasıl
engellenebilir?
Malpraktis olgularında yargılama, suçun
kanıtlanmasını yani tedavinin olağan
istenmeyen sonuçlarının ihmalden ayırt
edilmesini gerektirdiğinden uzun süreli
ve sorunlu bir süreç. Bazı ülkelerin yasal
sistemlerinde yargıya başvurmadan, zarar
gören hasta ve zarar verdiğini iddia ettiği
kişi ve kurumlar arasında anlaşma
sağlayacak uzlaşma birimlerinin
oluşturulması gündeme geldi ve
uygulanmaya başladı. Uzlaşma
yönteminin, yargılama süresini kısalttığı ve
daha tasarruflu olduğu için durumun adil
bir yolla çözülmesini kolaylaştırdığı ileri
sürülüyor. Ülkemizde de uzlaşma yöntemi
uygulanıyor.
Tıbbi yanlış uygulama, yapılması gerektiği halde
yapılmayan işlemleri de kapsar. Bu nedenle tıbbi
malpraktisten işlem yapmayarak korunmak mümkün
değil. Hekim, görevi ve uzmanlığı ne olursa olsun, gerekli
tıbbi girişimlerin yapılmadığı durumlarda ilkyardımda
bulunmak zorundadır.
Aile hekimi, olası ve gerçek
risklerin belirlenmesi
değerlendirilmesi ve
yönlendirilmesi amacıyla
sağlık sisteminde klinik risk
yönetimini sistematik olarak
uygulayabilmeli. Bu sayede
hastanın zarar görmesi ve
malpraktis önlenebilir.
“Hastaya zarar vermemek”
tıp etiğinin temel prensibidir.
Hastalarla iyi ilişkiler kurmak,
sağlık ekibiyle uyumlu
çalışmak, klinik yeterliliği
sürdürmek, düzenli ve yeterli
kayıt şikayet edilme riskini
azaltacaktır.
Risk yönetimi neleri kapsamaktadır?
Risk yönetimi, hastalara şefkatle yaklaşmayı, hastalarla
iyi iletişim kurmayı, hekimlik mesleğini ustalıkla yerine
getirmeyi, klinik yeterliliği sürdürmeyi; dürüst, açık ve
objektif kayıt tutmayı ve planlı çalışmayı kapsar.
Görev alanına girmeyen tıbbi
uygulamalarda neye dikkat edilmelidir?
Hekim, görev alanına girmeyen tıbbi uygulamalarda
çeşitli sebeplerle girişimde bulunması durumunda,
tıbbi malpraktis oluşmasa bile yaşanabilecek olası
komplikasyonlara karşı, hastayı bilgisi ve deneyimi
daha fazla olan bir başka uzmana göndermemesi
nedeniyle sorumlu tutulabilmektedir.
Görevini yaptığı sırada bir suçun
işlendiği yönünde bir belirtiyle
karşılaşması durumunda hekimin
yükümlülüğü nedir?
Görevini yaptığı sırada bir suçun işlendiği
yönünde bir belirtiyle karşılaşmasına rağmen,
durumu yetkili makamlara bildirmeyen veya bu
konuda geciken sağlık görevlisi bir yıla
kadar hapis cezasıyla cezalandırılabilir. Aile
hekimlerinin şiddete maruz kalması sıkça
görülen bir durumdur. Şiddetle karşılaşılması
durumunda hekimin, yetkili makamlara
bildirimde bulunması gerekir.
Tıbbi malpraktis durumunda
hastanın sorumluluğu var mıdır?
Hekim, hastayı aydınlattıktan sonra
önerilerine aykırı yapılan iş ve işlemlerden
sorumlu tutulamaz. Bilgilendirilmiş rızası
alınan hasta sorumluluğu kendi üzerine
alarak kararını vermiştir.
77
İlk otopsi
İlk otopsi 1302 yılında İtalya’nın Bologna
kentinde, cinayet sebebiyle ölen bir kişiye
yapıldı. Hollanda’da 1555 yılına kadar teşrih
işlemine izin verilmiyordu. Bu sebeple
tüm Avrupa’da olduğu gibi bu ülkede
de sanatçılar ve hekimler sık sık mezar
hırsızlığı yapıyordu. 17. yüzyıldan itibaren
durum değişti.
Dr. Tulp’un önlenemez
yükselişi
Dr. Tulp, Amsterdam’da hilkat
garibeleri üzerinde tıbbi araştırmalar yapan
bir bilimadamıydı. İsviçreli hekim Gaspard
Bauhin’e atfedilse de kalınbağırsak ve
incebağırsak arasındaki kapakçığı Tulp’un
tanımladığı daha sonra ortaya çıktı. Doktor
Tulp 1628 yılında eğitmen olarak Cerrahlar
Loncası’na davet edildi. Loncadaki
görevlerinden biri de her yıl bir defa halka
açık anatomi dersi vermekti.
Resimdeki suçlu ve o kitap
Asılarak idam edilmiş suçlulara ait
kadavraların bozulmaması için dersler kış
aylarında yapılıyordu. Resimdeki kadavra
da silahlı soygun suçundan idam cezası
verilmiş Aris Kindt adlı bir suçluya aitti.
Resmin sağ alt köşesinde açık olarak
yer alan kitap ise Andreas Vesalius’un
ilk gerçekçi anatomi atlası olarak bilinen
ve 1543 yılında yayımlanan “De Humani
Corporis Fabrica” (İnsan Vücudunun Yapısı
Üzerine Yedi Kitap) adlı çalışmasıydı.
78
Nereye bakıyorlar?
Operasyona katılanların farklı noktalara
baktığı fark edilir. Açık duran kitaba dikkat
kesilenler ve hayret içinde Dr. Tulp’a
odaklananlar... Figürlerin yerleşimi ve ışığın
yönü dikkatimizi Dr. Tulp’un eline çeker.
Birbirinden farklı yüz ifadeleri her bir cerrahın
aynı duruma nasıl farklı tepkiler verdiğinin
ustalıkla işlendiğini gösterir. Resimde
vurgulanmak istenen ifadeler güçlü bir
ışıkla belirtilirken, geri planda kalması istenen
nesneler karartılmıştır. Sanatçı grup
portresinden oluşan kompozisyonu kapalı
bir mekâna yerleştirmiştir. Çakışan iki üçgen
yapının doruk noktasını geniş kenarlı siyah
şapkasıyla Dr. Tulp oluştururken diğer
üçgenin tepesindeki portrenin Rembrandt’a
ait olduğu düşünülür.
Dr. Tulp ve Rembrandt
1652’ye kadar cerrahlık yapan Dr. Tulp bu
tarihten sonra ceza mahkemesi yargıcı olarak
onlarca mahkûmu otopsi masasına gönderen
karara; Rembrandt ise bu tablodan sonra
“Johann Deyman’ın Anatomi Dersi” adlı bir
başka yapıta imza attı.
Bu resim sadece renkleri açısından farklı
olmakla kalmadı, diseksiyonla ilgili önemli
bir belge oldu. Resimdeki kadavra Feleming
Johan Fonteyn adlı bir suçluya aitti. Her iki
resim de halen Amsterdam’daki
Rijksmuseum’da görülebilir.
Anatomik olarak yanlış ama...
İnsan duygularını derinden
özümsemesi, resimde ışığa ayrı bir
boyut kazandırması ve kusursuz
işçiliği Rembrandt’ın, Hollanda’nın
Shakespeare’i olarak anılmasının
nedeni. “Dr. Tulp’un Anatomi Dersi”
adlı tablosuna dikkatle baktığınızı
umarız. Bu tablo gördüğünüzden
fazlasını anlatıyor, neden mi?
Kamuya açık otopsi
Dr. Tulp’un Anatomi Dersi, Rembrandt’ın
Amsterdam’da aldığı ilk işlerden biriydi.
Tablo, Cerrahlar Odası üyesi ve öğretim
görevlisi Dr. Nicolaes Tulp’un 1632 yılında
gerçekleştirdiği halka açık anatomi dersini
konu edecekti. Doktorların yanı sıra belli
bir ücret karşılığında öğrenciler ve halk da
bu derslere katılabiliyordu. Yaklaşık 300
kişinin huzurunda yapılan operasyonu beş
sanatçı resmetti. Bunlardan en bilineni
Rembrandt’ınki oldu.
Operasyonun resimde görüldüğü gibi
yapılıp yapılmadığı konusunda birtakım
şüpheler var. Bugün her tıp öğrencisi,
otopsinin santraldan perifere, yani öncelikle
üst gövdeden başlayarak kol ve bacak gibi
uzuvlara devam etmesi gerektiğini bilir.
Ayrıca resimde kadavrayı diseksiyon
işlemine hazırlamakla görevli kişinin
bulunmayışı dikkat çekicidir. Diseksiyon için
gerekli olan aletlerden herhangi birinin de
görülmemesi, resimde odaklanılması
istenenin şeyin operasyona katılan
cerrahlar olduğu düşüncesini uyandırır.
Nicolaes Tulp
Rembrandt
79
Yılın çok satan kitapları
80
Son iki senedir en çok satan kitaplar
listesinde başı çeken Aynı Yıldızın Altında
elinizden düşüremeyeceğiniz bir John
Green romanı. Hikâye 16 yaşındaki kanser
hastası Hazel’in, ailesinin zoruyla katıldığı
bir destek grubunda eski beyzbol
oyuncusu Augustus’la tanışması ve
değişen hayatını anlatıyor. Günümüzde
oldukça popüler olan fantastik hikâyelerin
en yenisi Uyumsuz, yine en çok okunan
kitaplardan biri. Bu fantastik dünyada
on altı yaşına gelenler, hayatlarının geri
kalanını geçirecekleri grubu seçmek
zorunda kalıyor. Yazar Veronica Roth,
kitabında seçimler, ihanetler ve aşklarla
dolu karanlık bir dünya yaratıyor. Listede
üçüncü sırada yer alan Kitap Hırsızı ise II.
Dünya Savaşı Almanyası’nda yaşayan lise
öğrencisi Meminger’in hayatını anlatıyor.
Markus Zusak’ın ustaca kurguladığı
roman, savaşın hayatı dönüştürme
gücünü ve sebep olduğu trajedileri gözler
önüne seriyor. Amerikan Kütüphaneciler
Birliği tarafından yüzyılın en iyi romanı
seçilen Bülbülü Öldürmek de son dönemin
popüler kitaplardan. Harper Lee’nin
1960’ta yayımlanan Pulitzer Ödülü’ne
sahip romanında olaylar ABD’de bulunan
Maycomb adlı kurgusal bir
kasabada geçiyor. Liste, Sarah Jio’nun
üçüncü romanı Böğürtlen Kışı ile
tamamlanıyor. Romanın başkahramanı
olan gazeteci, 1933 yılında üç
yaşındaki bir çocuğun kayboluşundaki
sırrı seksen yıl sonra çözüyor, kendi
hayatı da bu olayla değişiyor.
Kitaplığınızda birbirinden heyecanlı bu beş
kitaba yer vermeye ne dersiniz?
Karekod
(QR) ile
tanışın!
Gazete, dergi ve billboardlarda her geçen
gün daha sık görebileceğiniz karekod (QR
kod) ile tanıştınız mı? Karekod’u mobil
cihazlarla okunabilen bir barkod sistemi
olarak tanımlayabiliriz. Herhangi bir
karekodu, akıllı telefon ya da tabletinize
yükleyeceğiniz QR Droid, QR Code
Reader gibi uygulamalarla okutabilirsiniz.
Cihazınızın kamerasını kullanarak
yapacağınız bu işlem sonrasında
okuttuğunuz kod sizi bir internet sitesine,
e-posta adresine, telefon numarasına,
bir görsele ya da videoya yönlendirebilir.
Karekod sistemi kullanılarak son derece
yaratıcı projeler hazırlanabiliyor. Karekod
genellikle ticari ve reklam amaçlı olarak
kullanılsa da siz de önceden hazırlanmış
karekod uygulama örneklerinden
ilham alarak kendi yaratıcı fikrinizi
oluşturabilirsiniz. Örneğin Amerika’da
bir genç, sevgilisine doğum günü için
portresinin olduğu bir fotoğraf gönderiyor.
Dudaklarının olduğu kısımda bir karekod
bulunuyor. Karekod telefona okutulduğunda
bir video açılıyor.
Telefon fotoğrafın üzerine, dudakların
olduğu kısma yerleştirildiğinde, gencin sesli
mesajının olduğu görüntü fotoğrafa bir
dinamizm kazandırıyor. Ticari amaçlarla
kullanılan en yaratıcı çalışmalardan biriyse
Tesco Market’e ait. Metro istasyonunda yer
alan billboardlarda markette satılan
ürünlerin görselleri yer alıyor. Her ürünün
yanında da bir karekod bulunuyor.
Koreliler, satın almak istedikleri ürünlerin
karekodlarını telefonlarına okutuyor.
Alışverişlerini tamamlamak istediklerinde
telefonları üzerinden ödemeyi
gerçekleştiriyorlar ve marketin nakliye
araçları, karekodla satın alınan ürünleri
adrese iletiyor. Yabancı bir firmanın
Türkiye’de de satışa sunduğu çocuk
pijamalarının desenleri üzerinde de
karekod kullanıldı. Karekod akılı telefona
okutulduğunda çocukların ilgisini çekecek
masal videoları açılıyor. Eğlenceli ve merak
uyandırıcı bir etkisi olan karekodun yakın
zamanda kullanım alanlarının artması
bekleniyor. Karekodu henüz deneme fırsatı
bulamadıysanız bir an önce denemenizi
tavsiye ederiz.
81
Kişiye özel tasarımlar:
Kendin Yap projeleri
82
Kendin Yap (do it yourself-DIY) hiç
eskimeyen, hatta hızla tüm dünyaya yayılan
bir geri dönüşüm projesi. Kendin Yap projeleri
kullanmadığınız malzemeleri ve satın
alınabilecek düşük bütçeli ürünleri yeniden
tasarlayarak, farklı aksesuarlara dönüştürmek
anlamına geliyor. Giyim, aksesuar ve
dekorasyon dünyasında sıklıkla kullanılan
bu “kişiye özel” tasarımlar, geri dönüşüm
açısından da oldukça önemli. 1970’lerde punk
kültürünün yükselişiyle ortaya çıkan Kendin
Yap, aslında “kendi kendine yaptığın her şey”
anlamını taşıyor.
Tablet mi dizüstü mü?
Ev aksesuarları tasarlamak, giysi dikmek,
araba tamir etmek gibi işler DIY
projelerinden yalnızca birkaçı. Takı, giysi,
ev aksesuarları tasarlayabileceğiniz ve
kişiye özel olması sebebiyle sevdiklerinize
değerli hediyeler yapabileceğiniz Kendin
Yap projeleri aynı zamanda oldukça
ekonomik. Siz de bütçenizi sarsmadan
evinizde bulunan ipler, kumaşlar, hasırlar
ve boncukları değerlendirerek yeni
tasarımlar yapabilir ve hızla yükselen
bu trende geç kalmadan ayak
uydurabilirsiniz.
Mobil cihazlar konusunda hızlı değişim rüzgârları esiyor. Bu
değişim özellikle mobil cihazların popülerliğini artırmış durumda.
Son dönemde hemen herkes ergonomik boyutlardaki akıllı mobil
cihazlarıyla geçmişte saatler alabilen işlemlerini kolayca
halledebiliyor. Akıllı telefon dünyasında su geçirmeyen, ultra
yüksek çözünürlüklü fotoğraflar çekebilen modeller oldukça ilgi
gördü. Büyük ekranlarıyla öne çıkan tabletlerin kullanım oranı
da bu süreçte artış gösterdi. Dijital kitapların tabletlerde rahatça
okunabilir olması, yakın bir gelecekte bu artışın katlanacağının
sinyallerini veriyor. Mobil teknolojiler konusunda yılın en çok
ses getiren gelişmesiyse hibrit teknolojili bilgisayarlar... Özellikle
gezginlere hitap eden hibrit bilgisayarlarda hem klavye üzerinde
hem de ekran üzerinde donanım bulunuyor. Bu sayede cihazın
ekranı tek başına bir tablet olarak kullanılıyor, ekran takılıyken
ultra güçlü bir dizüstü bilgisayara dönüşüyor. Dilerseniz sadece
klavyeyi daha büyük bir ekrana bağlayarak harici bir kasa olarak
da kullanabiliyorsunuz. Bu da cihazınızı gelişmiş bir medya
oynatıcısına çeviriyor. Bu özelliği sayesinde klavye bölümünü
kolaylıkla projektörünüze ya da televizyonunuza
bağlayabilir, büyük ekranda oyun oynamanın ya da film
izlemenin tadını çıkarabilirsiniz. İhtiyacınıza göre şekillenen
bu cihazı seyahatlerinizde tablete, oyun oynarken dizüstüne
dönüştürmeniz işinize yarayabilir. İyi eğlenceler!
Giyilebilir teknoloji furyası
Google, sesli komutla çalışan Google Glass
ile giyilebilir teknolojilere öncülük etti. Bilişim
devinin bu hamlesine rakiplerinden cevaplar
gecikmedi. CES 2014 Bilişim Fuarı’nda Çinli
Rockchip firması Google Glass’tan daha
kullanışlı olduğunu iddia ettikleri gözlüklerini
incelemeye sundu. Giyilebilir teknoloji
furyasına akıllı gözlüklerden sonra cep
telefonlarıyla senkronize çalışan akıllı saatler
katıldı. Halihazırda birçok ünlü teknoloji
üreticisi akıllı saatlerini piyasaya sunmuş
durumda. Akıllı saatlerin sosyal medyayla
entegre olması dışında çağrı ve mesajlaşma
fonksiyonları da bulunuyor. Bilim kurgu
filmlerinde sıkça kullanılan akıllı saatlerin
izleyicilere zaman ötesi teknoloji olarak
yansıtılması satış patlaması yaşanmasının
nedeni olarak gösterilebilir.
Bilezik tasarımlı Embrace+ ile beklediğiniz bir
aramayı, mesajı ya da maili kaçırma korkunuz
ortadan kalkıyor. Akıllı telefonunuza kablosuz
senkronize olan bilezik, telefonunuza bir
mesaj iletildiğinde yeşile, bataryanız bitmek
üzereyken maviye, Facebook bildirimindeyse
kırmızıya dönüyor. Son dönemdeyse sağlık
alanında giyilebilir teknolojiler gündemdeki
yerini aldı. Google, sağlık alanında çığır
açacak lensini duyurdu. Mini çip yerleştirilen
lensler, parmaktan kan alınarak glukoz
ölçümü yapılmasını tarihe karıştıracak
gibi görünüyor. Lensler ölçümü gözyaşları
üzerinden hızlıca yapabiliyor. Uluslararası
Diyabet Derneği’nin desteğini alan projenin
hayata geçmesi durumunda diyabet
hastaları glukoz ölçümlerini zahmetsizce
yapabilecekler.
83
Müzikte kişisel zevklerinizi
konuşturun!
84
Peş peşe çıkan albümleri artık takip
etmekte zorlanıyorsanız size bir
haberimiz var! Akıllı cihazlara
yüklenen uygulamalar sayesinde artık
herkes müzik yapabiliyor, parçaları
yeniden düzenleyip sosyal medyada
paylaşabiliyor. Youtube gibi video
sitelerinde çok sık karşılaştığımız remix
ve kişiye özel besteler, artık tablet ve akıllı
telefonlara indirilebilen uygulamalarla
kısa sürede yapılabiliyor. Adeta bir
müzik sisteminin önündeymiş gibi
yapmak istediğiniz müziğin melodisini
çıkarabiliyor, üzerine çeşitli enstrümanlar
ekleyebiliyor, ekolayzır
ayarlarını düzenleyip hazır bir
parça haline getirebiliyorsunuz. Bu
uygulamalardan en çok tercih
edileni FL Studio. Ses kaydederek
üzerinde düzenleme yapma imkânı
sağlayan bu uygulama hem Android
hem de iOS işletim sistemli cihazlarda
kullanılabiliyor. Bir diğer uygulama ise
müzik yapmayı eğlenceye dönüştüren
Musyc. Kullanıcı uygulama ekranında
şekiller çizerek melodiler oluşturuyor
ve bu şekillerin yerlerini değiştirebiliyor.
Ayrıca bu uygulama iOS işletim
sisteminde ücretsiz olarak indirilebiliyor.
Figure ise ses ve nota konusunda hiçbir
bilgiye gereksinim duymadan müzik
yapabileceğiniz bir uygulama. Müzik
yapmaya yeni başlayanlar için daha
uygun olan Figure’ü istediğiniz her an, her
yerde kullanabilirsiniz. Bu
uygulamalarla siz de yükselen bu trende
ayak uydurabilir, kendi müziğinizi herkesle
paylaşabilirsiniz.
Öne çıkan akıllı uygulamalar
Popüler akıllı uygulamalarla günlük
yaşamınızı çok daha keyifli, çok daha
konforlu hale getirmeye ne dersiniz?
Ücretsiz mesajlaşmak ya da telefon
görüşmeleri yapmak isterseniz Line ya
da Viber’ı akıllı telefonunuza yüklemeyi
unutmayın. Kullanıcı bazlı popülarite
oranları dikkate alındığında Tictoc’un bu iki
uygulamayla birlikte WhatsApp’ın liderlik
tahtını zorladığı söylenebilir. Fotoğrafta,
sosyal medya üyelikleriyle senkronize olan
uygulamalar popülerliğini koruyor.
Son dönemde kaliteli filtre ve efektleriyle
öne çıkan; panorama çekim, kolaj
oluşturma olanağı tanıyan Wondershare
PowerCam oldukça popüler. Uygulamayı
kullanarak çekilen fotoğraflar sosyal
medya hesaplarından kolayca
paylaşılabiliyor. Detaylı değişikler için
gelişmiş fonksiyonları bulunan Photoshop
Touch ücretli olmasına rağmen ilgi
görmeye devam ediyor. Farklı spor
dallarıyla ilgili gelişmeleri canlı olarak takip
etmek isterseniz SofaScore uygulamasını
kullanabilirsiniz. Uygulama Süper Lig,
Türkiye Kupası, Şampiyonlar Ligi de dâhil
olmak üzere Türkiye I. Basketbol Ligi’nden
Euroleague, Buz Hokeyi, Roland Garros
ve Wimbledon tenis turnuvaları; hentbol,
voleybol, masa tenisi ve bilardoya kadar
spor dallarıyla ilgili detayları içeriyor.
Seyahatleriniz için bir uygulama
arıyorsanız son dönemin gözde
uygulaması Highlights’ı öneririz.
Bulunduğunuz şehirde mutlaka görmeniz
gereken yerler, şık restoranlar, keyifli
kafeler, adresler hakkında bir rehbere
ihtiyacınız varsa bu uygulamayı
kullanabilirsiniz.
85
86