DERİN İkinci Sayı İçin Tıklayınız.. - depark

DERİN
SAYI 2 - ISSUE 2
HAZİRAN - JUNE 2 0 1 4
DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ ARAŞTIRMA VE İNOVASYON DERGİSİ DOKUZ EYLUL UNIVERSITY JOURNAL OF RESEARCH AND INNOVATION - SAYI 2 ISSUE 2 - HAZİRAN JUNE 2014
w w w. d e u . e d u .t r
w w w. d e p a r k . co m
D O K U Z E Y L Ü L Ü N İ V E R S İ T E S İ A R A Ş T I R M A V E İ N OVA SYO N D E RG İ S İ
DOKUZ EYLUL UNIVERSITY JOURNAL OF RESEARCH AND INNOVATION
ISSN 2148-1113
DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ
ARAŞTIRMA VE İNOVASYON DERGİSİ
DOKUZ EYLUL UNIVERSITY
JOURNAL OF RESEARCH AND INNOVATION
Eser Adı:
Dokuz Eylül Üniversitesi Araştırma ve İnovasyon Dergisi
Title:
Dokuz Eylül University, Journal of Research and Innovation
Konusu
Araştırma, girişimcilik, alt yapı oluşturma, teknopark, teknoloji transfer ofisleri,
akademi-sanayi işbirlikleri vb.
Subject
Research, entrepreneurship, building infrastructure, technopark, technology transfer offices,
academic-industrial collaborations, etc
Yayına başlama yılı • Year of Publication
Yayın Sıklığı • Publishing Frequency
Yayınlandığı Ortam • Publishing Medium
Dili • Language
2014
Yılda 3 Sayı Çıkar • 3 Issues Per Year
Basılı ve Çevrimiçi • Printed and On-line Türkçe-İngilizce • Turkish-English
Yayının Türü • Type of Publishing
Dergi • Journal
Hedef Kitle • Target Audience
Bilimsel / Akademik / Sanayi • Scientific / Academical / Industrial
İmtiyaz Sahibi • Owner
Dokuz Eylül Üniversitesi adına • On behalf of Dokuz Eylül University
Murat ÖZGÖREN
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü • Editor-in-Chief
Adile ÖNİZ
Yardımcı Editörler • Associate Editors
Asuman ALTAY
Erdal CELIK
Şermin GENÇ
Tuğcan GÜLER
Danışmanlar Kurulu • Advisory Board
Abdurrahman BAYRAM
Adil BAYKASOĞLU
Cem Şeref BEDİZ
Hüsnü ERKAN
Kemal BAYSAL
Nesrin ÖNLÜ
Yönetici Sekreter • Executive Secretary
Ahu PAKDEMİRLİ
Murat AKSOY
E-Posta • E-Mail derindergisi@gmail.com
Bilimsel Yazışma İletişim Bilgileri • Scientific Correspondence Communication
E-Posta • E-Mail sekreter.derin@gmail.com
Telefon • Phone (90-232) 412 4481
Faks • Fax (90-232) 412 4489
Tasarım • Design: Tuğcan GÜLER
Baskı • Print House: Dokuz Eylül Üniversitesi Matbaası
Basım Tarihi • Print Date: 19 Haziran 2014
Basım Yeri Adresi • Print House Address: Dokuz Eylül Üniversitesi Matbaası
DEÜ Sağlık Yerleşkesi Mithatpaşa Cad. No:1606 Balçova 35340 İzmir
Telefon • Phone : (90-232) 412 33 40 - Faks • Fax : (90-232) 412 33 39
© 2014 Dokuz Eylül Üniversitesi
İçindekiler
Index
Önsöz
> Mehmet FÜZÜN
5
Yeni Sayımızda
> Adile ÖNİZ
7
“One Step Further” Bir Adım Ötesi
> Mustafa KARABAĞLI ile söyleşi
8
Bir Girişimcilik Hikayesi
> Burak DOKUZER
Gençlik ve İnovasyon
> Türkiye’nin İnovatif Servikal Yapay Disk Projesi
> Akıllı Robot El Protezi
13
20
24
Geçmişten
> Ord. Prof. Dr. Cahit ARF
25
Haberler
26
Tasarım ve İnovasyon
> Nesrin ÖNLÜ
36
Ramirez
> Sali SALİJİ
48
Önsöz
Mehmet FÜZÜN*
Sevgili DERİN Okurları,
Hazırlayıcısı Hocalarımızın, ‘temellerini akademiden alıp, endüstriyel ve toplumsal boyutta
pek çok rol üstlenerek; uygulanabilir araştırmanın duyurulması, bilginin ve genel yenilikçilik
unsurlarının tüm paydaşlarla buluşmasını sağlamak’ amacıyla yayınlamaya başladıkları DERİN Dergisi’nden sizlere seslenirken, öncelikle
DERİN’e emeği geçen tüm ekibi kutluyorum.
DEPARK (Dokuz Eylül Teknoloji Geliştirme Bölgesi)’nin 3 Ocak 2013 tarihinde Resmi
Gazete’de yayınlanarak resmen kurulması, Üniversitemiz için tarihsel bir dönüm noktası olmuştur. 6 Ağustos 2008 tarihde Rektör olarak
göreve başladığımda, yakın çalışma arkadaşlarım ve Rektör Yardımcılarım Prof. Dr. Hakkı
Bahar, Prof. Dr. Rifat Sami Aksoy, Prof. Dr. Alp
Timur ve Genel Sekreter Prof. Dr. Can Karaca
başta olmak üzere bir grup bilim insanı ile Dokuz Eylül Üniversitesi’nde teknopark kurmaya
yönelik ciddi planlarımız vardı. Bizden önceki
yönetim döneminde çok önemli bir adım atılarak İleri Biyomedikal AR-GE Merkezi’nin
inşasına başlanmıştı. Bu merkezin altyapısı ve
özgün projemizle ilgili bürokratik engellere
takılsak da, kısa sürede kararlı ve ciddi çabalarımız sonuç verdi. Prof. Dr. Cem Terzi’nin gayretleri ile önce Prof. Dr. Kemal Baysal, sonra
Prof. Dr. Mehmet Öztürk gibi bilim dünyasının
çok önemli isimlerinin ve Rektör Yardımcım
Prof. Dr. Halil Köse’nin de aramıza katılmasıyla, Üniversitemize bir değil iki teknopark
birden kazandırdık. Türkiye’nin 35’inci Teknoloji Geliştirme Bölgesi olarak kurulan Dokuz
*Prof. Dr.
Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörü
Eylül Teknoloji Geliştirme Bölgesi, Rektör Yardımcım ve DEPARK Yönetim Kurulu Başkanı
Prof. Dr. Murat Özgören Hocamızın genç ve dinamik yaklaşımı ile şimdiden bilim dünyasının
ilgi odaklarından biri haline geldi. İşte DERİN
Dergisi de, bu başarılı sürecin motivasyonunu
güçlendirecek önemli bir organımızdır.
Değerli Okurlar, Mevlâna Celâleddin Rûmi der
ki; “Dünle beraber gitti cancağızım… Ne kadar
söz varsa, düne ait. Şimdi yeni şeyler söylemek
lazım…”
Bu topraklarda yaşamış, yaşam deneyimini dizelere aktarmış ve yüzyıllardır tüm dünyaya ışık
saçan Mevlâna’nın sözünde anlam bulan ‘yeni
şeyler söyleme’ye dair vurgu, ‘bilim’de her daim
vazgeçilmez bir gereksinimdir… Dünyamız var
oldukça, sürekli devinim, sürekli gelişim yaşayacağız hep birlikte… Bu noktada son yıllarda
bilim dünyasında sıkça sözedilen ‘inovasyon’
konusuna değinmek istiyorum. Türk Dil Kurumu Güncel Sözlük’te karşılığı ‘Yenileşim’ olarak
verilmektedir.
Sloganlaşmış deyimle ‘İnovasyon, farklı bakmakla başlar…’ Artık dünya ile yarışmak için, ülkenin gelirlerini arttırmak durumundayız. Bunun için de inovasyonun gerekliliği tartışılmaz
bir gerçektir. Ülkemizde; sürdürülebilir büyümenin sağlanabilmesi, inovasyon için gereken
ortamın oluşturulmasını zorunlu kılmaktadır.
Bir başka ifade ile; bilginin ekonomik faydaya
dönüştürülmesi olarak da tanımlayabileceğimiz
inovasyon sürecinin başarıyla işleyebilmesi; bi5
reylerde ve toplumda değişime olan istek, yeniliğe açıklık ve girişimcilik ruhuyla özdeşleşen
bir kültür gerektirir.
İşte bizler, Dokuz Eylül Üniversitesi’nde bir
yandan kutsal bir hizmet olarak gördüğümüz
eğitim konusunda kusursuz bir süreci yönetmeye çalışırken, bir yandan da yetiştirdiğimiz yeni
nesillere bilginin toplumsal faydaya dönüşümünde etkin görevler üstlenebilecekleri özgüvenini aşılamaya çalışıyoruz. Onları araştırmacı,
buluşçu olmaya teşvik ediyoruz. Bunun için sanayici ve işadamları ile ilişkilerimizi güçlendiriyoruz. Çünkü biliyoruz ki; bütün inovasyon
programlarında bilgi, ekonomik kalkınmanın
ana motorudur…
Değerli Okurlar, işte bu duygularla DERİN’in
ilk sayısını incelerken, Sorumlu Yazıişleri Müdürü ve DEPARK Sağlık Teknoparkı Koordinatörü Doç. Dr. Adile ÖNİZ Hocamızın,
Amerika’da Drexel Üniversitesi Biyomedikal
Mühendisliği Bölümü Başkanı olarak görev yapan Türk Bilim İnsanı Prof. Dr. Banu Onaral
ile söyleşisi dikkatimi çekti. Sayın Onaral’ın
“Temel bilimler ve mühendislik bir araya gelip
sürdürülebilir, yüksek katma değerli ekonomik
düzenin çalıştığı ekosistemler oluşturmalıdır”
önerisine kulak vermeliyiz. Amerika’da ortaya
çıkmaya başlayan bu ekosistemlerin, Türkiye’de
de ortaya çıkması için başlatmış olduğumuz
öncü çabaları güçlendirmeli ve hız kazanmalıyız. Dokuz Eylül Üniversitesi şu anda sahip
olduğu donanım ve insan potansiyeli itibarıyla
bu konuda Ülkemize öncülük edebilecek güçte ve özgüvendedir. Her zaman söylediğim gibi
“BİRLİKTE DAHA İYİYE” Haydi Dokuz
Eylül, Haydi Türkiye. İnovasyonda da birlikte
daha iyiye…
Dokuz Eylüllüler’in bilimsel çabalarına ilham
kaynağı olacağına ve sayfalarında başarı haberlerimizin parlayacağına inandığım DERİN’in,
derinliğinin artması dileğiyle.
6
DERIN > HAZİRAN / JUNE 2014
DERİN
Yeni Sayımızda
Adile ÖNİZ*
Prometheus… Tanrılardan ateşi çalarak insanlığa armağan eden yarıtanrı. Yaktığı ateş hala insanlığı
aydınlatmakta, bilimin gelişmesinde insanlığa ilham kaynağı ve inovasyona ışık olmaktadır. Prometheus efsanesinde ateşin insanoğluna armağan edilmesinin yanı sıra mitolojik olarak betimlenmiş
olan, insanın dünya üzerindeki serüveninin başlangıcına da rastlarız. Dergimizin kapağında da, Prof.
Dr. Murat Özgören tarafından Kapadokya’da karelenmiş karanlık bir ortamın ışık ile nasıl aydınlandığını gösteren fotoğraf bulunmaktadır. Bilimde aydınlanma, insanlığın ve ülkenin ileriye gidişinde
inovasyon ışığı etkin rol oynamaktadır.
Sanayi, akademi, endüstri, bilim ve inovasyon… Bu sayımızda, farklılıklardan fark yaratmak ve aynı
çizgide değişik perspektifleri yakalamak düşüncesiyle, “inovasyon nedir?” sorusuna yanıt arayarak
başladık. Verilen farklı yanıtların ardındaki gerçek, inovasyonun ruhunu yansıtmaktaydı. Sanayici
Mustafa Karabağlı ile gerçekleştirdiğimiz söyleşimizde ‘one step further- bir adım ötesi benim için
inovasyon demek.’ sözleriyle inovasyonu tanımlarken; Güzel Sanatlar alanından Prof. Dr. Nesrin
Önlü ‘İnovasyonda da tasarımda da farklılığı yakalamak ve yenilik ortaya koymak esastır.’ diyerek
inovasyonu tasarımla bütünleştirdi.
Yılda üç defa yayınlanan dergimizin her sayısında olduğu gibi ilk bölümünde teknolojik gelişmeler
ile ilgili makale ve haberler, söyleşiler, başarı öyküleri; ikinci bölümünde ise hakemli bilimsel yazılar
yer aldı. Bu sayımızla beraber ‘Geçmişten…’ başlıklı köşemizde Türkiye’de bilime ve inovasyona
katkıda bulunmuş bir bilim insanına yer ayrıldı. Bu köşede ilk olarak, matematiğe adını yazdıran
hocaların hocası Ord. Prof. Dr. Cahit Arf ve onun bilimle dolu yaşam öyküsü kaleme alındı. Amerika
Birleşik Devletlerinde öğrenim gören bir Türk gencinin arkadaşlarıyla beraber geliştirdiği robot el
protezinin birincilik ödülü alması ve ülkemizde ilk kez yapay servikal disk yapılması gibi göğsümüzü
kabartan başarı hikayeleri anlatılmaktadır. Keyifle ve merakla okuyacağınız daha pek çok yazı DERİN sayfalarında yer almaktadır.
Siz okurlarımızın ilgisi ve desteği ile güçlenerek devam etmek dileklerimizle...
*Doç. Dr.
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
7
“One Step Further”
Bir adım ötesi
Elektrik Elektronik Yüksek Mühendisi Mustafa Karabağlı* ile DERİN adına söyleşi
Luna Elektrik Elektronik San. ve Tic. A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Karabağlı ile
Çiğli Organize Sanayi Bölgesi’ndeki fabrikasında derinlemesine sohbet ettik. 250 çalışanlı bir
fabrika, 19 patent, pek çok ödül elbet tesadüf
değil! Altında yatan akıllı, çalışkan, yenilikçi,
yaratıcı bir kişilik var. Mustafa Bey, inovatif çalışmalarının temelini babasından aldığı görgüye
ve ODTÜ’deki eğitimine borçlu olduğunu söylüyor.
SANAYIDEKI
ATÖLYESINDE
BUGÜNKÜ
ADIYLA
INOVASYON
ÇALIŞMALARI
YAPAN
ARAŞTIRMACI BIR
BABANIN
OĞLUYUM
Hazırlayan: Ahu PAKDEMİRLİ
Kendi işinizi kurarken nasıl ve nereden
başladınız? Neden bu yola girdiniz?
Bazı yetenekler sonradan geliştirilebilir ama
bazı yetenekler var ki insanın genlerinden gelir.
Sanayideki atölyesinde bugünkü adıyla inovasyon çalışmaları yapan araştırmacı bir babanın
oğluyum. Kendisi demir işleriyle uğraşırdı. O
zamanlar sanayide bir atölyemiz vardı ve babam
çeşitli makinalar geliştirmeye çalışır, bugünkü
anlamıyla inovasyon hareketlerinde bulunmaya
çalışırdı. Ama o zamanlar inovasyon kelimesi
kullanılmıyor daha çok bununla uğraşan kişilere
8
*Luna Elektrik Elektronik San. ve Tic. A.Ş.
Yönetim Kurulu Başkanı
yaratıcı ya da mucit deniyordu. Mucitlik peşinde koşan bir babanın oğlu olarak, babamın yanında geçirdiğim bu süreç benim için bir öğreti,
hem cesaret verici bir adım, hem de babamdan
aldığım genlerimle üzerimde taşıdığım bir özellik oldu. Babamı genç yaşta şanssızlık eseri kaybettim ama o görgü ve algı hep devam etti.
ODTÜ’den mezun olurken törenimizde Rektör
Hocamız Prof. Dr. Ömer Saatçioğlu hala unutamadığım konuşmasında ‘’ülkeler küçük ve orta
boylu işletmeler üzerinden kalkınır ve gelişirler,
büyük şirketler zamanla hantal yapılara kavuşurlar ve ülkelerin gelişimine çok aşırı katkıları olmaz. Bu nedenle Kobiler çok önemlidir.’’
dedikten sonra tüm mezunlara ‘’gidin ve mümkünse kendi işinizi kurmaya çalışın. Cesaretli
olun. Biz sizi burada bunun için eğittik, donattık ve hazırladık.’’ demişti. Rektör Hocamızın
bu konuşması çok cesaret vericiydi. Bizi motive
eden bir konuşmaydı. Tabii kaç mezunu etkiledi bilemem ama benim için rehber bir konuşma niteliğinde oldu. Adeta ilerideki hedefleri
önüme koydu. Mezun olduktan sonra iki sene
mühendis olarak çalıştım ve kendi işimi hemen
kurmadım. İki sebebe dayanıyordu. Biri yüksek
lisansımı yapıyor olmamdı diğeri de iş hayatını
tecrübe etmek istememdi. Araştırma ve geliştirme (AR-GE) mühendisi olarak çalıştığım bu
sürenin son bir yılı hangi konuda odaklanmam
ve hangi işi yapmam gerektiğine kafa yormak ve
beyin fırtınası yapmakla geçti. Sonuçta kendi
işimi kurmak için ayrıldım. Piyasada o günkü
koşullarda gelişen bazı fırsatları gözlemlemiş
ve tespit etmiştim. O fırsatları değerlendirme-
DERIN > HAZİRAN / JUNE 2014
ye karar vererek 1991 yılında henüz askere gitmemiş çiçeği burnunda bir delikanlıyken kendi işimi kurdum. Burada dikkat ettiğim nokta
üniversitede aldığım eğitimin bana sağlayacağı
katkıları kullanabileceğim bir işim olmalısıydı.
Hiçbir zaman gidip bir kebapçı açmayı hayal etmedim oysa bu tarz teklifler de gelmişti!
İnovasyon sizin sektörünüzde tam anlaşıldı mı? İnavosyondan ne anlıyorsunuz?
Benim mesleğim olan elektrik elektronik mühendisliği aslında sürekli yeniliklere açık olan
belki de dünyada en hızlı ilerleyen meslek grubu. Bizler bile bu mesleğin içinde yer alan insanlar olarak dönem dönem dünyadaki gelişmeleri
birebir geliştiği hızda takip etmekte zorlanıyoruz. Sıradan vatandaşın bu hızı takip etmesi
beklenemez, ancak kendine sunulan kadarını,
kullanıma uygun ürünlerden teknolojinin geliştiğini anlayabiliyorlar. Yoksa geri plandaki
gelişmelerden pek haberdar olmuyorlar. Oysa
bir de bu gelişmelerin mutfak tarafı var, işte biz
biraz o mutfak tarafındayız. Bir zamanlar şöyle
bir karşılaştırma yapılmıştı. Mekanik unsurlarla ilgili yapılan AR-GE çalışmaları mekaniksel
hızı 10 kat arttırırken, elektronik ve bileşim tarafında bu hızın 1000 kata çıktığı tespiti vardı.
Demek ki mekanik olarak bir takım ekipman,
motor, makine, alet, edevattaki gelişmenin hemen hemen 100 katı kadar fazla bir gelişme
sağlanıyor bizim sektörümüzde. Bu müthiş bir
hız. Sektörde var olmak istiyorsanız bu gelişim
sürecini takip etmeli ve bu hıza ayak uydurmalısınız. Bu mesleğimin doğasında var. Bu açıdan
da kendimi şanslı görüyorum. Çünkü seçtiğim
mesleğin doğal yeteneklerime uygun olduğunu
düşünüyorum.
Hem mesleğimin getirdiği gelişmeleri takip
etme mecburiyeti hem de yaratıcılık yaşam felsefesi olan insanların için kaçınılmaz gerçek. İngilizce tanımlarsam ‘one step further ‘ bir adım
ötesi benim için inovasyon demek. Yenilikçilik
ve yaratıcılık nedir diye baktığımızda her buluşun aslında inovasyon olmadığını görmekteyiz.
İNGILIZCE
TANIMLARSAM
‘ONE STEP
FURTHER ‘ BIR
ADIM ÖTESI
BENIM IÇIN
INOVASYON
DEMEK
Yenilikçilik, yeni metotlar, yeni teknolojiler,
yeni ürünler bunların hepsine inovasyon demek
için bir adım ötesi diye tanımladığım, yapılan
çalışmaların sonuçlarının ekonomik olarak toplumsal kullanılabilir olmasıdır. Örneğin suyla
çalışan bir uçak yapalım ama bu sadece ayda
gidiyor da burada bizim işimize yaramıyorsa,
ekonomiye katkı sağlamıyor ve firmayı ileriye
taşımıyorsa bana göre bu inovasyon değildir.
Sanayiciler aynı zamanda araştırmacı olmalı mı?
Sanayici kesinlikle araştırmacı olmalı. Lider siyasette de iş dünyasında da çok önemli bir figür.
Lider inovasyona gönül vermişse AR-GE’den
üretim bandındaki işçiye, kapıdaki bekçiye kadar bu hissedilir. Lider; neyi nasıl işaret ediyor,
tanımladığı vizyon ve duruş tüm grubu hatta tüm sistemin nasıl davranması gerektiğini
gösterir. Siyasette de böyle iş dünyasında da.
Her işletme bir nevi siyasi oluşum gibi, çeşitli departmanlar var ve iş yapabilme kapasiteleri, birbirlerine yardımcı olma veya zorlama
tamamen liderin duruşuyla ilgili. Eğer lider
İNOVASYON’a gönül vermişse AR-GE’den
üretim bandındaki işçiye, kapıdaki bekçiye kadar herkes beklenti içinde olur. Bu beklentiye
karşılık vermek gerekir. Lider çevresindekilere
araştırmaya önem verdiğini hissettirmelidir.
Buna olan inancımızla, bizim personel mevcudumuzun %12’si AR-GE personelidir. Bu da
çok önemli bir AR-GE imkanımız olduğunu
gösterir. Personel harcamalarının da %18-20’si
AR-GE personeli içindir. Daha değerli işçilik
grubudur. Sektörde bu oranlar bizimkinin yarısının altında. Sayısal olarak aynı olan vardır ama
oransal olarak altımızdalar. Bizim AR-GE‘ye bakışımızın en somut delilidir bu rakamlar.
Patentli ürünleriniz var mı? Patent alma
sürecini bir sanayici gözüyle anlatır mısınız?
İnovasyonu anlıyor ve bu felsefeyi taşıyorsak
bunu somutlaştırmalıyız. 1860-70’lerde bizim
duayenimiz çok önemli iki bilim insanı Edison ve Tesla’nın buluşlarını faydalı model tescil
9
LIDER
SIYASETTE DE IŞ
DÜNYASINDA
DA ÇOK ÖNEMLI
BIR FIGÜR. LIDER
INOVASYONA
GÖNÜL VERMIŞSE
AR-GE’DEN
ÜRETIM
BANDINDAKI
IŞÇIYE, KAPIDAKI
BEKÇIYE KADAR
BU HISSEDILIR
ettirmesi, ürünlerine patent alması beni çok
şaşırtmıştı. Maalesef Türkiye bu konuda geçmiş yıllarda çok geride kalmış, belgeleme ve
dokümantasyon yapılmamış. 1980’lerden sonra Özal’ın dışa açılma politikalarıyla beraber,
ithalatın serbest kalmasıyla inovasyon sonucu
ortaya çıkmış ürünleri gördük. Biz daha fazla
ne yapabiliriz diye insanlar kendini sorgulamaya başladı. Markaların tescillenmesi ve patentleşme hızlandı. 1990’larda Türkiye bu konuda
atılım yaptı.
Biz yaptığımız çalışmaları patent ve faydalı
model tescillemesi yaptık. Örneğin; sayaçlarda
kullanılan askı ve kilitleme sistemiyle ilgili bir
çalışmanın, sayaç sembol toplu gösterim ekranlarının, aşırı akım ve gerilime karşı korunan
devrelerin, GSM modem ile çalışan akıllı sayaçların, uydu priz gibi çalışmalarımızın patentlerini aldık. Totalde bizim 19 adet tescilli ve patentli ürünümüz bulunmakta. Türkiye’de ne yazık ki
okuma yazma alışkanlığımız çok olmadığından
10
aklımıza gelen ve yaptıklarımızı belgelendirmiyoruz. Türk sanayicisi bu konuya daha önem
vermeli. Yurtdışında fuarda kendi aklına daha
önce gelen veya yaptığı bir ürünü gördüğünde
ancak anlıyor tescillettirmenin önemini!
Belgelendirme alışkanlığı küçük yaşta edinilmeli. Kızım altıncı sınıftayken işitme engellilerle
ilgili bir proje seçti. Son dönem çıkan akıllı telefonların söylenenleri yazmasından esinlenerek
işitme engelli kişinin ismi söylenince titreşim
yapan ve ışığı yanan bir kol bandı yaptı. Bilimin,
buluşun patentlenmesi gerektiğini öğrenmesi
için biz bu ürüne kızım Parla Karabağlı adına
patent aldık. Biz işitme cihazları yapan bir firma değiliz, ama esas mesele çocuğuma patent
alınması gerektiğini göstermekti zaten.
‘Patent almak son derece kolay bir uygulama.
Süreç insanların gözünde büyüttüğü gibi değil.
Harcı yatır, formu doldur, bakanlığa gönder. Aslında bu kadar kolay. 200-300 lira gibi bir tutar
DERIN > HAZİRAN / JUNE 2014
harç, formlar ve açıklayıcı bilgiler de internet
sitesinde var. Müracaatınıza itiraz yoksa 200300 lira belki de ileride 300 milyon dolarlık bir
meblağ olarak size dönecek.
Akıllı sayaç fikri nereden doğdu? Nasıl gelişti?
Ölçümleme ve sonuçlarla çıktılar yaratıp akıllı devreler oluşturmak, halk diliyle makinanın
beynini tasarlamakla uğraştım. Beko ve Arçelik
gibi firmalarla bu anlamda işbirliklerim oldu.
Ölçme ve değerlendirme ki biz buna enstürmantasyon deriz, zaten yaptığımız işti. 2000’li
yıllarda mekanik sayaçların hassasiyetinin iyi
olmadığı konusunda kamuoyunda bir görüş
vardı. Sektörü takip ettik ve sayaçları elektrikliye döndürürsek artılar ve eksiler ne olur çalışması yaptık. İlk etapta amacımız sayaç yapmaktı. Sonraları çalışmamız ilerledikçe sadece
sayaç yapmaktansa, ölçmek ve saymaktan öte
üzerinde başka fonksiyonları da içeren akıllı
sayaç yapma fikri doğdu. Bugünün akıllı sayacı
denilen sayaçları yaptık. Tıpkı akıllı telefonlarda olduğu gibi ‘Alo’ demenin ötesinde! Kendi
fonksiyonunun dışında unsurlar ekledik tabii
hala ilerlemekte bu akıllı sayaçlar. 2000’lerde
yaptığımız akıllı sayaçla bugünküler arasında
IQ farkı var.
Elektronik sayaçları uzaktan okuma sistemi ve 3G hakkında bilgi verir misiniz?
Sayaçların uzaktan okunması geride kaldı artık
hedef okuduğunu değerlendirip yönetebilmek.
Enerjinin uzaktan yönetilmesi esas konu. Enerjinin uzaktan kontrolü birkaç yol ile sağlanabilir. GSM network üzerinden enerji kontrolü
yapabilinir. Bir başka yöntem olan Powerline
enerji nakil hattı üzerinden tüm sayacı kontrol edebilirsiniz. Çünkü elektrik sayacı kablo
ile bağlı, hep bir kablo var ve bunu kullanmak
akıllıca ama çok da kolay bir yöntem değil bu.
Gürültü diye adlandırdığımız enerji kalitesini
bozmaması için uluslararası standartlar ile sınırlandırılmış durumda. Bu tip bir network yapısının kurulması kolay değil ama mümkün. Bizim
de bu konuda yeni çalışmalarımız, uygulamalı
ürünler var. Bunların dışında radyofrekans, ev-
lerde wireless (kablosuz) diye adlandırdığımız
ve Zigbe (bluetooth) gibi yöntemler kullanılabilir. Böylelikle enerjinin kontrolü sağlandığı
gibi enerji tüketim bilgileri öğrenilir ki bu da
üretimin şekillenmesi için çok fazla fayda sağlar. Elektrik enerjisi üretilince tüketilmelidir,
çünkü saklanamaz. Ne kadar tüketildiği bilinirse boşa üretim yapılmaz. Milyar dolarlarla ifade
edilen boşa harcanan elektrik var. Ülkelerin politikalarını bile etkiler bu durum.
PATENT ALMAK
SON DERECE
KOLAY BIR
UYGULAMA.
SÜREÇ
INSANLARIN
GÖZÜNDE
BÜYÜTTÜĞÜ GIBI
DEĞIL
Almış olduğunuz ödüller var mı?
‘’Aldığımız ödüller sadece iktisadi boyutta değil, çünkü bunların altında inovatif çalışmalar
yatmakta.’’ Çalışmalarımız zaman zaman takdir
gördü, çeşitli ödüller aldık. En hızlı gelişen 100
firmadan biri olarak ödül aldık. İstihdam artışı ve vergilendirme konularında ödüller aldık.
Her ne kadar bunlar ekonomik ölçekli unsurlar ve iktisadi anlamlar taşıyor gibi görünse de
yapılmış olan inovatif çalışmaların sonuçlarıdır.
Sanayici olduğumuz için yaptığımız yeni atılımlarla bu noktaya geliyoruz. Tüccar değiliz, 100
tane alıp 100 satmak değil amacımız. 100 tane
üretirken yanına başka unsurlar ekleyip 200’e
çıkartmak sayıları. İnovasyon ile büyümekteyiz.
Bu yüzden de ciromuzda ve vergilendirmede artış olmaktadır.
Üniversite ve sanayinin işbirliğine bakışınız ve bunlar akademiye ve sanayiye ayrı
ayrı neler katacağını düşünüyorsanız? Sizin her hangi bir iş birliğiniz veya planınız
var mı?
TÜBİTAK ve KOSGEB’den faydalandık. TÜBİTAK ile beraber üç proje yaptık. Halen süren İZKA destekli bir projemiz var. KOSGEB
genelde ya strateji yol haritası çizilmesi konusunda hibe verir ya da yatırım destekleri verir.
Bizim TÜBİTAK ile gerçekleşen çalışmaların
olumlu sonuçlanmasıyla KOSGEB’den de destekler aldık.
Dokuz Eylül Üniversitesi Sanayi Danışma Kurulunda görevliyim. Görevli diğer arkadaşlarla
11
ve TÜBİTAK kapsamında yaptığımız araştırmalarda da üniversiteden danışman hocamız
olmakta. En son Yüksek Teknoloji Elektronik
Mühendisliği Bölümü ile böyle bir çalışmamız
oldu.
Üniversite sanayi işbirliği çok önemli bir kavram. Türkiye’de bunun alt yapısının ve bileşenlerinin çok iyi yapıldığına inanmıyorum. Bu konuda devletin daha aktif rol alması lazım. Bütçe
meselesi. Biz sanayici olarak üniversiteye gidip
belli bir bütçe koymamız zor. Oysa Amerika’daki gibi yapılırsa motivasyon artar. Amerika’da
öğretim üyelerine çalıştıkları alana göre sanayi
ile işbirliği yapmak koşulu ile bütçe verilir. Bu
bütçeyi kullanmak için akademisyende de sanayicide de motivasyon artar. Projelerini gerçekleştirmek için gereken para hazırdır. Bizde de
hayata geçirilmeli. Türkiye’deki tüm üniversitelere belki devlet veremez bu parayı ama bir
yerden başlamak gerekir diye düşünüyorum.
Örneğin Teknoparkı olan üniversitelere, belirli
tecrübesi olan bölümlere veya belirli kıstasları
sağlayan öğretim üyelerine devlet teşvik olarak
para verirse biz de sanayici olarak çok daha kolay üniversitelerle işbirliğine gideriz. Türk sanayisine çok ciddi yarar sağlayacağını düşünüyorum.
İnovasyonun sanayiciye getirisi ise yine büyük.
AR-GE faaliyetimiz yoksa katma değerli ürün
satamayız. Eğer hurda demiri yurtdışından alıp
burada eritip ham demir halinde satıyorsanız
ki bugünkü rakamlarla konuşursak; 20-25 sente
12
hurda demir alır, eritir, ham demiri 55-60 sente
satarsın. Ama biz bunu alır çamaşır makinesi,
buzdolabı yaparsak kilosunu yaklaşık beş dolara, araba yaparsak kilosunu 15-20 dolara satarken akıllı telefon yapınca kilosunu 10 bin dolara
satarız. ‘’Biz bu demiri ne yapmalıyız’’ sorusuna
cevap vermeliyiz. Biz de demek ki iphone’lar
samsunglar yapmalıyız. Kore devletinin önemli
bir başarısıdır Samsung. Devletin önemli teşviki ve hissesi var. Samsung bu inovasyonları
önceden yaptığı için bizim de Samsung’larımız
olmalı.
Sayın Mustafa Karabağlı’ya bu güzel söyleşi ve okurlara verdiği içten mesajlar için DERİN Dergisi yayın ekibi olarak teşekkür ederiz.
DERIN > HAZİRAN / JUNE 2014
Bir girişimcilik hikayesi
İnovasyon üzerine
Burak DOKUZER*
İdeal Teknoloji Bilişim Çözümleri A.Ş. firmasında tam anlamıyla inovasyon odaklı bir örgüt
kültürü benimsenmiş ve bu doğrultuda inovasyon kültürü oluşturmak amaçlı sağlam adımlar
atılmış ve gelecek dönemlerdeki hedefler oluşturulmuştur.
Firmamız, 2000 yılında kurulmuş olup kuruluşundan günümüze kadar geçen süreçte, pazarda
farklılık yaratacak çözümler geliştirmeyi başarmıştır. Önceleri ürün odaklı yürütülen inovatif
çalışmalarımız zamanla beraberinde bütün iş
süreçlerimizde inovasyonu hedefleyen bir yaklaşım kazanmıştır. Yine bu dönem içerisinde geliştirmiş olduğumuz ‘Takip Sistemleri’ ile firmamız şu an Türkiye genelinde %60 gibi yüksek
bir pazar payı ile lider konumda bulunmaktadır.
Pek tabii ki bu başarı; yalnızca ürün üzerinde
geliştirdiğimiz ve hâlen geliştirmeye devam ettiğimiz farklılıklar ile değil, üründeki başarıyı
pazara yansıtacak pazarlama faaliyetlerimiz ve
ilgili süreçlerdeki inovatif çalışmalarımızla sağlanmıştır.
Başarılı bir AR-GE firması olarak, AR-GE faaliyetlerimizin odak noktası inovasyon olarak belirlenmiştir. Firmamız, AR-GE sonuçlarımızın
inovasyona dönüştürülüp değer kazanabilmesini hedefleyip teknolojik bir firma olarak farklılığın ve farkındalığın yalnızca teknolojik inovasyon ile mümkün olmadığını bilerek, inovasyon
çalışmalarına, ‘Organizasyonel İnovasyonu’ da
ekleyerek yeni çalışma ve iş yapış yöntemlerinin
geliştirilmesinden ve uyarlanmasından tutun
yeni tasarımların ve pazarlama yöntemlerinin
*İş Geliştirme Müdürü
İdeal Teknoloji Bilişim Çözümleri A.Ş.
geliştirilmesi ve uyarlanması çalışmalarına kadar yayılmış geniş ölçekteki faaliyetlerle pazarda ciddi bir rekabet gücü elde etmiştir.
Firmamız; teknolojiyi, iş süreçlerini ve insan
ilişkilerini inovasyonu destekleyecek ve teşvik
edecek şekilde yönetmektedir. Firmada uzun
vadeli bir bakış açısı, pazar eğilimlerini belirleme ve tahmin etme yeteneği, teknolojik ve
ekonomik bilgileri toplama, işleme ve özümseme yetkinliği sağlanmıştır. Organizasyonel anlamda firmamızın riskleri belirleme ve yönetme
yeteneğinin geliştirilmesi, operasyonel birimler
arasındaki işbirliklerinin kuvvetlendirilmesi,
üniversiteler ile oluşturulan ağın geliştirilip insana yapılan yatırımın kalitesinin ve düzeyinin
artırılması hedeflenmektedir.
İnovasyon ile rekabet avantajını yakalayıp,
bunu korumak ve artırmak firmamızın stratejik
hedefi olup üst yönetim tarafından da sahiplenilmektedir. İnovasyon için çok önemli bir
adım olan risk almak firmamız tarafından özenle uygulanmakta ve olası başarısızlıklar birer fırsat olarak görülmektedir.
İçinde bulunduğumuz pazarlardaki trendlerin
ve çevresel faktörlerin takibi, rekabet analizleri, kendi performansımızın ve gelecek dönem
hedeflerimizin değerlendirilmesi ile inovasyon
sürecimiz başlatılmaktadır. Sonrasında çalışmalarımızın ve odak noktamızın hangi alanlara
yoğunlaşacağı belirlenip seçme aşaması tamamlanarak bilgi edinme ve çözüm geliştirme çalışmaları ile süreç devam ettirilmektedir.
13
Ayakta kalabilmek için yenilikçiliğin bir gereklilikten ziyade bir zorunluluk olduğunun farkında olan firmamız, yetenek ve becerileriyle iyi
analiz edilmiş kişileri işe alarak onları sürekli
geliştirip işe uygun çalışan konusunda taviz
vermemektedir. Olabilecek hızlı değişikliklere
zamanında ayak uydurarak lider kalmak amacı
ile firmamız, insan kaynağını doğru bir şekilde
yapılandırıp yönetebilmek için objektif davranıp bilimsel verileri dikkate almakla birlikte
özel çözüm önerileri geliştirebilen gelişimi ve
değişimi sürekli olarak takip edebilen, kaliteli
hizmete odaklanabilecek potansiyelde profesyonellerle iş birliği yapmaktadır.
İş süreçleri ve inovasyon
Şirket içerisinde inovasyon çalışmaları, bir departman ya da belli kişiler tarafından yürütülmeyip şirket çatısı altında çalışan herkes bu
sürece dahil edilmiştir. Şirket; AR-GE çalışmalarının ticari değer kazanabilmesi, farklılık
yaratabilmesinin sadece teknolojik inovasyonla
mümkün olmadığı gerçeği ile hareket etmektedir. Daha önceleri sadece ürün odaklı yürütülen
inovatif çalışmalar, zamanla bütün iş süreçlerine taşınmıştır. Bunlardan biri de organizasyonel
inovasyondur. Böylelikle, ihtiyaç analizinden
tasarım modellemeye, üretimden satış pazarla-
14
maya yeni süreç yönetimi metodolojileri geliştirilmesi ve uygulanması ile sağlanan verimlilik
artışı yardımıyla pazarda ciddi bir rekabet gücü
kazanılması hedeflenmiştir. Çalışan her bireyin
bu süreçte ortaya koyabileceği inovatif değerlerinin olabileceği düşüncesiyle, çalışanların bu
süreçte başarılı bir şekilde yer alabilmeleri için
bilimsel olarak ispatlanmış bazı yöntemlerden
yararlanılmaya başlanmıştır.
Firmamızda, inovasyon yönetimi için tanımlı iş süreçlerimiz bulunmaktadır. Bu süreçler:
ihtiyaçların tespiti ve analizi, stratejik yanıt
verme, bilgi edinme, çözüm geliştirme, korunma, ticarileştirme aşamalarından oluşmaktadır.
Potansiyel yenilikçi fikirler için sürekli olarak
pazardan ya da çevreden gelebilecek ihtiyaçlar
taranıp saptanarak işlenmektedir. Bu ihtiyaçlar
çok farklı kaynaklı olabileceği gibi dünyanın
herhangi bir yerinde yapılan ya da yapılmakta
olunan araştırmaların doğurabileceği fırsatlar,
rakiplerin yaptıkları çalışmalardan da kaynaklanabilmektedir. Rekabet gücünü kazanabilmek
için firmamız bu tür sinyalleri zamanında tespit
edip işlemektedir. Stratejik yanıt verme sürecimizde ise, çevreden aldığımız inputlar aracılığı
ile edinmiş olduğumuz yenilikçi fikirlerin içlerinden rekabet avantajını en çok sağlayanlara
DERIN > HAZİRAN / JUNE 2014
yanıt verilmektedir. Bu yanıt verme süreci, birçok çalışanımızın bölümleriyle birlikte katıldığı
oturumlarda etkin bir şekilde yönetilerek şekillenmektedir. İlgili seçim yapıldıktan sonraki
aşama ise bu fikrin uygulamaya geçebilmesi için
gerekli olan bilgi birikimine sahip olunup olunmadığı sorgusudur. Duruma göre gerekli kaynakların temin edilmesi gerekmektedir. Firmamız bu süreçte zorunlu gördüğü aşağıdaki sıralı
adımları uygulamaktadır:
• Fırsatların yakalanması: Firmamız, potansiyel inovasyon fikirleri için sürekli olarak fırsatların belirlemesi ve değerlendirmesi çalışmaları
yapmaktadır. Bu fırsatlar, firma çalışanlarının
inovasyon fikirlerinden, müşterilerin değişen
gereksinimlerinden, rakiplerimizin çalışmalarından, yeni geliştirilen teknolojilerden veya
tedarikçilerden kaynaklanabilmektedir; ya da
yurtiçinde veya dışında herhangi bir kuruluş
veya kişi tarafından yapılan bir AR-GE çalışmasının sonuçları veya yeni bir düzenlemeye, kanuna ya da standarda uyma zorunluluğu inovasyon fırsatlarını doğurabilmektedir. Firmamız bu
rekabet gücünü beslemek için bu tür sinyalleri
zaman kaybetmeden değerlendirmektedir.
• Stratejik seçimin yapılması: İnovasyon faaliyetine başlamak amacıyla kaynak ayırmadan
önce yakalanan fırsatlar arasından stratejik açıdan en önemli olanın seçilmesi gerekir. Bu seçimde göz önünde bulundurulacak etkenlerin
başında bizim için müşterilerin gereksinimleri
ve istekleri gelir. İnovasyon için ayrılmış geniş
kaynakları olan büyük şirketler bile tüm fırsatları değerlendiremezler. Firmamız için asıl başarı, en büyük rekabet avantajını sunan fırsatı
seçip inovasyona dönüştürebilmektir.
• Gerekli bilginin edinilmesi: Firmamız, rekabet gücü kazandırmada en yüksek potansiyele
sahip inovasyon fikrini hayata geçirmeye başlamadan önce ihtiyaç duyulan kaynakların ayrılması için gerekli çalışmaları yapar. Bu amaçla,
öncelikle ürün, hizmet veya sürecin geliştirilebilmesi için gerekli bilgileri bir araya getirir.
Bizim için yazılı olan bilginin yanında yazılı
olmayan bilgiye erişmek de büyük önem taşır;
inovasyon faaliyetinin yürütüleceği konuda
yetkin, yerli veya yabancı bir uzmanı işe almak
veya danışman olarak çalıştırmak, yurtiçindeki
veya dışındaki üniversite veya AR-GE kurumlarından hizmet almak, yazılı olmayan bilgiye
ulaşmanın yolları arasındadır. Hangi yol seçilirse seçilsin, edinilen bilgilerin tarafımızdan
özümsenmesi ve mümkün olduğunca yazılı hale
getirilmesi firmamızın yetkinliğinin ve rekabet
avantajının sürdürülmesi açısından önemlidir.
• Çözümün geliştirilmesi ve ticarileştirme:
İnovasyon için gerekli bilgi ve bilgi kaynakları
bir araya getirilip inovasyon projesi tanımlandıktan sonra sıra uygulamaya gelir. Bu aşamada
ürün, hizmet veya süreç son halini alana kadar
çalışmalar sürdürülür. Pazardan sürekli olarak
alınan bilgilerle desteklenen geliştirme çalışmaları, ürünün, hizmetin pazarlanması veya sürecin ticari kullanımı ile devam eder.
• Öğrenme: Bu aşama, diğer tüm aşamalardaki başarı ve başarısızlıkların değerlendirilmesine, gerekli bilgilerin üretilmesine ve bunların
inovasyon sürecini daha iyi yönetmede kullanılmasına olanak sağlar. ‘Öğrenme’nin etkisi
diğer tüm aşamalara yansıdığından inovasyonun
sürekliliği, dolayısıyla da firmamızın rekabet
gücünün sürekliliği açısından büyük önem taşır.
Bu süreçlerin sürekli yeniden yapılandırılması
için firmamız; yazılı ve yazılı olmayan birçok
bilgiye gereksinim duymaktadır ve bu bilgiler
ustalıkla bir araya getirilmektedir. Uygulama
süreci ise, bu bilgi kaynaklarının belirlenmesinden sonra başlamaktadır. Ürün, hizmet ya da süreç ortaya çıkana kadar araştırma ve geliştirme
çalışmalarımız devam ettirilmektedir. Pazardan
almış olduğumuz bilgilerle geliştirme çalışmalarımız; ürünün, hizmetin pazarlanması veya
sürecin ticari kullanımı ile devam etmektedir.
En son süreç aşaması olarak da firmamız, inovasyon süreçlerimizde inovasyon yapabilmek
adına, karşı karşıya kalınan tüm başarı ve başarısızlıkların değerlendirilmesini, gerekli bilgile15
İNOVASYON
SÜRECININ
TETIKLEYICISI,
SÜRÜKLEYICISI
VE
TAMAMLAYICISI
TARTIŞMASIZ
LIDERDIR
rin üretilmesini ve bunların inovasyon sürecini
daha iyi yönetme amacıyla kullanılabilmesini
amaçlamaktadır. Süreçlerin yönlendirilmesinde
kullandığımız yöntem ve teknikler:
• Ürün ve süreçlerinin periyodik aralıklarla nasıl iyileştirilebileceğinin sorgulanması,
• Sorgulama sırasında beyin fırtınası, SWOT
analizi, TRIZ gibi sistematik bir yöntem kullanılması,
• Çalışanların, inovatif fikirlerini üst yönetime
iletebileceği bir platform oluşturulması,
• Çalışanların, inovatif fikirleri için ödüllendirilmesi,
• Çalışanlardan gelen fikirleri değerlendirmek
için stratejimizle bağlantılı kriterler ve prosedürler belirlenip bunların uygulanması,
• Çalışanların fikir üretip fırsatları takip edebilmeleri için fazladan zaman yaratmalarına imkan sağlanması,
• Periyodik aralıklarla ürün ve hizmetlerimiz
için müşteri memnuniyetinin ölçülüp nasıl iyileştirilebileceğinin belirlenmesi,
• Müşterilerimizin, sunmakta olduğumuz ürün
ve hizmetlerimiz için farkında oldukları veya
olmadıkları ihtiyaçlarını tespit edecek mekanizmalar geliştirilmesi ve periyodik olarak uygulanması,
• Rakiplerimizin belirlenmesi, düzenli olarak
neler yaptıklarının izlenip, yazılı bir raporla
toplanması,
• Tedarikçilerle düzenli aralıklarla ürün ve süreçleri iyileştirebilecek ne tür çalışmalar yapılabileceği konusunda ek çalışmalar düzenlenmesi,
• Sektörle ilgili alanlarda çalışmalar gerçekleştiren üniversiteler, araştırma merkezleri gibi
kuruluşlarla düzenli olarak bir araya gelip inovasyon faaliyetlerine yapabilecekleri katkıların
konuşulması,
• Çeşitli destek programları kullanılarak inovasyon projeleri için finansman yaratılması,
• Firmamızın faaliyet alanı ile ilgili konularda
patent, endüstriyel tasarım ve marka tescillerini
takip eden mekanizmamızın düzenli aralıklarla
takip edilmesi,
• Yeni ürün ve hizmet geliştirme sürecinin tanımlanması ve yazılı hale getirilmesi,
• Tüm bu faaliyetleri içerecek bir inovasyon
stratejisi ve eylem planının, iş planına yerleştirilmesi ve tüm çalışanların hazırlık ve uygulama
sürecine dahil olmasının sağlanması,
• Sektör dışındaki alanlardaki teknolojik gelişmeler ve teknoloji alanlarının tespit edilip bu
alanlardaki gelişmelerin takip edilerek bunların
ürün, hizmet ve süreçlere ne tür farklılıklar kazandırabileceğine kafa yorulmasıdır.
Liderlik ve inovasyon
Yeni dünya düzeninde en kaliteli olanı üretmek,
en ucuza üretmek amacının yanında yaratıcı
düşünmek, yaratıcı problem çözmek ve yaratıcı
ürünler geliştirmek olgusundan hareketle şirket
içindeki her türlü yapılanmada inovatif fikir ve
çalışmaların ön plana çıkması ve uygulanması
gayesindeyiz.
http://www.herkonudabilgi.com/?qa=blob&qa_blobid=15150880354053303110
16
Bize göre; bir şirketteki çalışanların hepsi veya
bir kısmı inovasyon için ne kadar istekli olurlarsa olsunlar, doğru liderlik vasıflarına sahip bir
yöneticileri yoksa bu hiçbir işe yaramaz. Dolayısıyla inovasyonda başarı için ön şart, doğru
özelliklere sahip bir liderin varlığıdır.
İnovasyon sürecinin tetikleyicisi, sürükleyicisi
DERIN > HAZİRAN / JUNE 2014
ve tamamlayıcısı tartışmasız liderdir. Şirketimizdeki lider çalışanlar; inovasyon için gereken
farkındalığı yaratan, tüm diğer yöneticileri ve
çalışanları ortak hedefe kilitleyen, iş planındaki
yol haritasının herkesin katkısıyla çizilmesini
sağlayan, gerekli kaynakları ayıran, inovasyonu
teşvik eden atmosferi oluşturan kişilerdir. Bu
amaçla çalışmaktadırlar.
Firmamızda yaratılmaya çalışılan inovatif liderlik özellikleri ile amaçlanan lider tipi aşağıdaki
gibidir:
• İnovasyon konusunda hırslı, istekli ve heyecanlıdır. Bu hırs, istek ve heyecan çevresindekilere de yansır.
• Şirketinde inovasyon için gerekli atmosferin
oluşturulmasının kendi elinde olduğunu bilir ve
buna göre davranır.
• İnovasyon sürecini sahiplenir. Sürecin başarıyla yönetilmesi konusunda kendine güveni
tamdır.
• Şirket içinde ve dışında inovasyon sürecine
dahil olan ve olması gereken herkesi bu konuda
yüreklendirir ve motive eder.
• Esnek ve yapıcıdır. Kuralların ve kalıpların
esiri olmaz, çalışanlarını da bu tür kısıtlamaların içine sokmaz.
• Pozitif düşünür.
• Vizyon sahibidir.
INOVASYONDA
BAŞARI IÇIN
ÖN ŞART,
DOĞRU
ÖZELLIKLERE
Tasarladığımız ürünler, sunmuş olduğumuz hiz- SAHIP BIR
metler ve iç yönetim süreçlerimizle ilgili düzen- LIDERIN
lenen toplantılar, karşılıklı görüşmeler ve diğer VARLIĞIDIR
• Risk alır ama aynı zamanda riski iyi yönetir.
Belirsizlikleri ortadan kaldırır.
• Çalışanlarına inanır ve güvenir. Onlara değer,
yetki ve sorumluluk verir ve onları dinler.
faaliyetlerimizde üst yöneticilerimizin üzerinde
durdukları konuların belki de en önemlisi, temel amacımızın her alanda fark yaratmak ve
faaliyette olduğumuz her alanda bu farklılıkları
uygulayabilmenin önemi ve gerekliliğidir. Yeni
bir ürün ya da hizmetten ziyade, fark yaratabilecek bir ürün ya da hizmetin hedeflenmesinin
önemi vurgulanmaktadır. Bunun da ancak inovasyon süreçlerinin özümsenmesi ile olabileceği
belirtilmektedir.
Şirket yöneticilerimiz bu olgularını gerçekleştirebilmek için sık periyotlarda fikir paylaşımlarının yapıldığı çözüm toplantıları yapmakta, her
seviyeden şirket çalışanı farklılık yaratabileceğini inandığı çözüm önerilerini bu alanda rahatlıkla ifade edilmektedir. Genel katılımla rağbet
gören yaklaşımlar yöneticilerin tecrübeleri ile
desteklenmekte ve doğrudan uygulamaya geçilebilmektedir.
17
YENI VEYA
IYILEŞTIRILMIŞ
ÜRÜN,
HIZMET
VEYA
ÜRETIM YÖNTEMI
GELIŞTIRME,
YENI
DÜŞÜNCELERDEN
DOĞAR
VE
SÜREKLILIK
ARZ EDER
http://innovationcrescendo.files.wordpress.com/2013/05/businessinnovation.jpg
Firma çalışanlarımıza üst yöneticiler tarafından
sürekli olarak inovasyonun öneminden bahsedilmektedir. Öyle ki, yöneticilerimiz inovasyon
sürecinin neden önemli, uzun ve zor bir süreç
olduğunu açıklamakta ve sürecin geliştirilmesi
için çalışanları araştırma ve düşünmeye teşvik
edecek yönlendirmelerde bulunmaktadırlar.
Sahadan ya da çalışanlardan gelen sorunlara anlık çözümler bulmaktansa nasıl bir yenilik yapılabilirin otomatik olarak sorgulanabilmesini
sağlamaktadırlar.
Günümüzün hızla değişen rekabet ortamında
ayakta kalabilmek için şirketimizin ürünlerini, hizmetlerini ve üretim yöntemlerini sürekli
olarak değiştirmesi ve yenilemesi gerekmektedir. Hedeflediğimiz inovasyon anlayışı, yeni
veya iyileştirilmiş ürün, hizmet veya üretim
yöntemi geliştirmek ve bunu ticari gelir elde
edecek hale getirmek için yürütülen tüm süreçleri kapsar. Yeni veya iyileştirilmiş ürün, hizmet
veya üretim yöntemi geliştirme, yeni düşüncelerden doğar ve süreklilik arz eder. Bu nedenle,
firmamız çalışanları tarafından ortaya atılan,
geliştirilerek işler hale getirilen ve sonuçta firmaya rekabet gücü kazandıracak şekilde pazarlanan bu fikirlerin ve sonuçlarının tekrar tekrar
değerlendirilmesi ve yeni getiriler için yaygınlaştırılarak kullanılması amaçlanmaktadır.
18
Şirketimiz yöneticileri, temel inovasyon anlayışımızı bir papatya yapısında tanımlamakta
ve her şirket çalışanına, alanına uygun yeni bir
yaprak oluşturma fırsatı tanımaktadır. Tek koşul ise yeni yaprağın benzersiz olmasıdır. Öyle
ki, şirket temelindeki ürün ve hizmetlerden bağımsız, atık yağların kontrolüne yönelik yeni,
yaratıcı ve inovatif bir hizmet anlayışı çerçevesinde ortaya konan fikir, liderlerimiz tarafından
yeni bir yaprak olabilmesi için ekip, finansman
ve olanak bazında derhal desteklenmiş ve kısa
bir sürede hayata geçirilecek duruma getirilmiştir. Firmamızın inovasyon yetkinliğinin geliştirilmesine yönelik üst yöneticilerimizin sürekli
olarak üzerinde durdukları konu, inovasyonun
tüm firma katmanları tarafından paylaşılan ve
uygulanan bir stratejiye sahip olması gerektiği,
bu sürecin uzun ve zorlu bir maraton olduğu ve
oluşabilecek moral çöküşlerinin kontrol altında
tutulması gerekliliğidir.
Bizim için; inovasyonu başarıyla yöneten firmalar liderlik ve risk alma özelliğine sahiptir.
Firmada çalışan herkese yetkisi olan işin gerçekleşmesi için en yüksek düzeyde sorumluluk
verilir. Tüm çalışanlar büyük sorumluluklarla
yeni roller üstlenir; birbirleriyle sınırlı ilişkileri
olan gruplar yerine işbirliği için bir araya gelmiş ekipler oluşur; daha verimli ve daha etkin
bir ortam yaratılır. İnovasyonun başarıyla yönetimi, sürekli öğrenme süreci ile gerçekleşir.
Öğrenme sürecini hızlandırmak ve etkin hale
getirebilmek için şirketimiz;
• Deneyim paylaşımı ve başarıların yanında
başarısızlıkların da firma içinde tartışılması için
mekanizmalar oluşturmakta,
• İnovasyon yönetimi için geliştirilmiş araç ve
tekniklerin öğrenilip uygulanmasını sağlamakta,
• Basit denemelerle inovasyon yönetiminde
farklı yaklaşımlar geliştirmekte,
• Düzenli olarak firmanın inovasyon yönetim
performansını izleyip değerlendirmekte,
• Bu değerlendirmenin sonuçlarına göre uygulamaları iyileştirme sürecine girmektedir.
DERIN > HAZİRAN / JUNE 2014
Açık iletişim kanalları, risk alma, katılımcılık,
bireylerin birbirlerine saygı göstermesi ve güven
duyması yaratıcılığın teşvik edilmesi açısından
önemlidir. Firmamızda liderin vizyonu, etkili
gruplar geliştirmesi, bunlardan korkmaması ve
katılımcılığı teşvik etmesi yaratıcılık açısından
gerekli temayüller arasında bulunmaktadır.
Bizim için; liderler fikir ifade etme özgürlüğünü tanımalı, çalışanlara orijinal fikirlerini test
etmek için gerekil ortamları da oluşturmalıdırlar. Performans standartlarını da objektif olarak
belirlemeli ve organizasyon çapında bunun uygulanmasını ve benimsenmesini sağlamalıdırlar.
Firmamızda çalışanlar için tatmin edici bir iş ve
yeterli kaynaklar sağlanmaktadır. Uzun dönemli
hedefler, yayvan organizasyon yapısı, çalışanların destekleyici bir şekilde değerlendirilmesi
ve yaratıcı performansın ödüllendirilmesi mekanizması işlemektedir. Firmamıza göre, organizasyon yapısının katı hiyerarşiden oluşması
yaratıcı bireylerin fikirlerini uygulama alanı bulmasını engellemekte ve çalışanların isteklerinin
körelmesine neden olmaktadır.
yaşanmışsa bunu bir hata olarak değerlendirmeyip bunları yaşanması gereken birer olay gibi düşünerek bu yaşanmışlıklardan ne şekilde fayda
sağlayabileceğimizi sorgulamaktadırlar. Şayet
sorunlar uygulamada değil de iş modellerinde
yaşanmakta ise çok radikal bir karar dahi olsa
problemin çözümü için yapılması gerekenler ne
ise bunlar titizlikle yerine getirilmektedir.
İNOVASYONUN
BAŞARIYLA
YÖNETIMI,
SÜREKLI
ÖĞRENME SÜRECI
ILE GERÇEKLEŞIR
Sahiplik duygusunun kazandırılmasına yönelik
çalışmaları ile yöneticilerimiz firmamızı kendi
firmamız gibi hissetmemizi sağlayarak yenilikleri ve farklılıkları hep birlikte kazanacağımız
bir kimlik bilincini oluşturmuşlardır. Güvenli
ve iyi bir şekilde işleyen öneri sisteminin oturtulması ile üst yönetim, bunun kendilerinin öncelikli hedeflerinden biri olduğu gerçeğini vurgulamışlardır.
Yöneticilerimiz, liderliğin inovasyon sürecindeki önemini her kademedeki çalışanların yer
aldığı toplantılarda açıklayarak lider kişinin
yeni bilgilere yatırım yapmasını, doğru inovasyon iş modelini seçerek doğru insanlarla doğru
projelerde yer alması gerektiğini ve kontrollü
riski teşvik etmeye yönelik düşüncelerini belirtmektedirler. Üst yönetimimiz, inovasyon süreci
boyunca takip edilen yöntemlerin uygulaması
ile ilgili eğer gerçekten bir sorun ya da eksiklik
19
GENÇLİK VE İNOVASYON...
Türkiye’nin inovatif servikal yapay
disk projesi
Deniz ERBULUT*
2009 yılında Avustralya’nın Melbourne Üniversitesinde tamamladığı doktorasının ardından
Koç Üniversitesi bünyesinde biyo-mekanik alanında araştırmacı yardımcı doçent olarak çalışmalarını sürdüren Deniz Erbulut projeleri için:
BU PROJENIN
TEMEL AMACI
TÜRKIYE’NIN
DIŞARIDAN
TEMIN ETTIĞI VE
HASTALARA ÇOK
MALIYETLI OLAN
BU DISKLERIN
ÜLKEMIZDE
ÜRETILIP DAHA
UYGUN FIYATLI
VE ULAŞILABILIR
OLMASI IDI
“İlk olarak servikal omurga hastalıkları için bir
yapay disk geliştirme projesi başlattık. Önerilen
projenin amacı boyun bölgesinde bulunan servikal
intervertebral disklerde meydana gelen hastalıklar
için yeni bir servikal omurga disk protezi geliştirmekti. Bu disk protezi Koç Üniversitesi Beyin ve
Sinir Cerrahisi bölümünden Prof. Dr. A. Fahir Özer
tarafından öngörülmüş ve cerrahi/klinik ihtiyaçlar
doğrultusunda besletilmiştir. Bu geliştirilecek olan
disk implantın şu anda piyasadaki birçok yapay diskte (Türkiye’de en fazla kullanılanlar arasında) bulunan problemlere cevap verebilecek nitelikte olması
planlanmıştı. Bu projenin temel amacı Türkiye’nin
dışarıdan temin ettiği ve hastalara çok maliyetli olan
bu disklerin ülkemizde üretilip daha uygun fiyatlı
ve ulaşılabilir olması idi. TUBİTAK tarafından
desteklenmesine karar verilen bu projede geliştirilen
servikal disk için uluslararası patent başvurusu yapılmıştır.” demektedir.
20
Omurga imalatlarının hayata geçmesi için öncelikli olarak biyo-mekanik testlerin yapılmış
olması çok önemli bir yer teşkil etmektedir.
Biyo-mekanik testleri ve standartlara uygunluğu (Wilke, 1998) omurga imalatlarının güvenli
olması ve istenilen işlevin yerine getirilmesi için
gereklidir. Bu testlerin tam olarak tamamlanması ve klinik çalışmalara geçebilmesi, birden
fazla test aşamasının başarılı olmasına bağlı*PhD, Koc University
Deps. of Mechanical Engineering and Neurosurgery
dır. Bu aşamalardan ilk sırada olanı, implantın
malzeme özelliğinin vücut içerisinde kullanıma
uygun (biocompatible) olmasının belirlenmesidir. İkinci aşama ise implantın biyo-mekanik
performansının araştırılmasıdır. Bu performans
kendi içerisinde bölümlere ayrılabilir: mekanik
testler, bilgisayar destekli sonlu eleman (FE)
testleri, kadavra testleri ve hayvan testleri. Anlaşılacağı üzere, sadece bir çeşit biyo-mekanik
testi, implantın karakterini tam olarak değerlendiremez. Bütün bu testlerin başarılı olması,
en son aşama olarak klinik deneylerin başlatılması için yeterli olacaktır (White ve Panjabi,
1990). Bir omurga implantının tam olarak güvenli ya da riskli, işlevini yerine getirip getirmediği ancak klinik çalışmalar sonucunda anlaşılabilir. Biyo-mekanik testler için kullanılan
yöntemler uygulamalı laboratuvar testlerinden
ibarettir ve hiç bir zaman gerçek sonucu (implantın vücut içerisindeki karakterini) %100
yansıtamazlar (Goel, 2006). Bu nedenle klinik
çalışmaların son derece dikkatli hazırlanıp uygulanması gerekmektedir. Başarılı bir klinik
çalışma sadece cerrahların içerisinde olduğu bir
çalışma değildir, aynı zamanda implantın geliştirildiği laboratuvarların, üretildiği fabrikanın,
denetleyici devlet kuruluşlarının da sonuca etkili olduğu bir çalışmadır.
Biyomekanik çalışmaların birinci aşaması olarak
finit element analizleri adı verdiğimiz bilgisayar
destekli çalışmalar yer almaktadır. Omurga finit
element çalışmalarının en önemli kısmı omurganın modelinin çıkarılmasıdır. Bir omurga modeli çıkarmak aylar sürebilir. Bunun sebebi ise
DERIN > HAZİRAN / JUNE 2014
çok karışık bir geometride olması ve çeşitli malzemede olan parçalardan meydana gelmesidir.
Bu parçaların tek tek modellenip daha sonra
aralarında bir temas ilişkisi yaratıp daha sonra
malzeme değerlerini girmek çok fazla omurga
anatomisi, modelleme ve mühendislik bilgisi gerektirmektedir. Bilgisayar 3D modelleme
CT adı verilen bilgisayar görüntüleri yardımı
ile oluşturulmaktadır. CT görüntülerinden MIMICS (Materialise, Ann Arbor, MI) programı
yardımı ile yüzey modeli çıkarılıp daha sonra
STL formatında bulunan yüzey modellemesine
(IA-FEMesh, University of Iowa yardımı ile)
katı modelde çözüm ağı (mesh) atarak ABAQUS (ABAQUS, Inc., Providence, RI) formatına getirilmiştir. Geriye kalan yumuşak doku
ABAQUS programı ile oluşturulmuştur (Şekil
1). Disk implantı bir CAD programı ile dizayn
edilmiştir. Daha sonra gerekli ameliyat aşamaları model üzerinde yapılarak servikal omurga
model üzerine disk implant modeli yerleştirilmiştir. Sınır koşulları normal vücut hareketlerine göre belirlenmiş ve model üzerine uygulanmıştır. Modelleme tam olarak hazır olduğunda
sınır koşulları doğrultusunda statik analizler
yapılmıştır. Servikal omurga modellemesi için
yapılan çalışma yayınladığımız makalede detaylı
olarak anlatılmaktadır (Erbulut, 2014).
İkinci aşamada bilgisayar testindeki analizler
sonucunda malzeme seçimine göre prototip
üretimine geçilmiştir (Şekil 1b). Bu disk implant prototipi üzerinde mekanik testler ikinci
aşamada yapılmıştır. Prototip yorulma ve aşınma testlerine tabii tutulmuştur. Çıkan sonuçlara göre prototip dizaynı ve seçilen malzeme
Şekil 1: Servikal disk modellemesi ve prototip çalışmaları
21
tekrar gözden geçirilecek ve gerektiğinde tekrar bilgisayar destekli analiz çalışmalarına dönülerek iyileştirmeler yapılmıştır.
Ortopedi veya omurga implantları, implantların vücut içerisinde maruz kaldıkları en yüksek
statik ve dinamik yüklenmelere karşı dirençli olmaları, istenilen zaman suresi içerisinde
herhangi bir deformasyona uğramamaları ve
ayni zamanda işlevliklerini bu sure içerisinde
kaybetmemeleri gerekmektedir. Omurga imp-
Şekil 2: Servikal disk için hazırlanmış statik
yükleme testi düzeneği
lantlarının yukarıda sıralanan özelliklerinin test
edilebilmesi için mekanik testler uygulanmaktadır. İmplantlara uygulanan statik testler: aksiyel yükleme, kayma, burulma, lateral yükleme,
fleksiyon yükleme, ekstensiyon yükleme olarak
sıralanabilir. İmplantlara uygulanan dinamik
testler ise implantın uzun süreli dayanım ve bu
süre içerisindeki işlev karakterini belirlemede
kullanılmaktadır. Statik ve dinamik testlerin
yapılması, bazı standartların takibini gerektirmektedir.
22
Bir dinamik implant olarak bilinen disk protezinin testleri esnasında izlenebilecek standart
olarak ASTM F2346-05 “Standard Test Methods for static and dynamic Characterization
of Spinal Artificial Discs” gösterilebilir. ASTM
F2346-05 test standardı ile bir servikal disk
implantı karakterizasyonu laboratuvarımızda yapılmıştır (Şekil 2). Disk implantı ASTM
F2346-05 test standardı içerisinde bulunan şu
aşamalardan geçirildi: 1- statik aksiyel yükleme,
2- statik kayma, 3-dinamik aksiyel yükleme.
Üçüncü aşamada kadavra testleri yer almaktadır. İmplantlar, omurga kadavraları kullanılarak
bir kaç yönden test edilirler. Bu denemelerde
omurganın implantlı ve implantsız durumlarındaki hareketlerinden dolayı oluşacak deplasmanlar incelenir. İmplant omurgaya bir cerrah
tarafından yerleştirildikten sonra omurganın üç
yönlü dönme hareketi ve omurga üzerinde bulunan bir noktanın 3 yöne doğrusal hareketi test
edilebilir. Bunların yanı sıra diğer parametreler,
örneğin: intervertebral disk yükseklik değişiklikleri, intervertebral diskte meydana gelen
yüklenmeler, implantın malzeme özellikleri vb.
hesaplanabilir. Bu çalışma sonrasında bilgisayar
destekli modelleme ve analizlerin doğruluğu
test edilir ve eğer gerekirse disk implantı üzerinde iyileştirmeler yapılır. Şekil 3 de daha önce
yapılmış bir kadavra testi örneği bulunmaktadır. Klinik çalışmalar yukarıda bahsettiğimiz
tüm biyo mekanik çalışmalardan sonra yapılacaktır. Klinik çalışmalara Haziran 2014 yılında
başlanması planlanmaktadır.
Bu proje ile birlikte ortaya sürdüğümüz hipotezler şunlardır:
1-Tek parça halinde dizayn edilecek disk protezi, insan vücudunda tam olarak doğru yere
yerleştirilebilecek ve bundan dolayı ameliyat
esnasında oluşabilecek yerleştirme hataları ortadan kaldırılacaktır. Aynı zamanda tek parça
olan implant, gerekli normal boyun hareketi
olan dönmeyi sorunsuz olarak ve istenilen oranda sağlayabilecektir.
DERIN > HAZİRAN / JUNE 2014
Şekil 3: İmplant testi için hazırlanan taze insan
omurga kadavrası test düzeneği.
2-Rotasyonun anlık ekseni (RAE) olarak adlandırdığımız vertebraların dönme noktasını
mümkün olduğunca implant yerleştirdikten
sonra normal şartlara taşımak ve implantın tam
fonksiyonlu çalışmasını sağlamaktır. Böylece
vertebra üzerine binecek olan hareket ve kafa
ağırlığından dolayı oluşacak yük dağılımı normal şartlarda sağlıklı bir diskte oluşabilecek
yük dağılımına en yakın seviyede elde edilebilecektir.
3- Servikal disk implantın hareket faset eklemlerinde ve komşu segmentlerde oluşabilecek
ekstra yüklenmeler ve omurganın faset eklemlerinde oluşabilecek zedelenmeler böylece engellenmiş olacaktır.
4- Vertebra yüzeyi ile servikal disk protez yüzeyleri arasındaki temas bölgelerine göre yük
dağılımı optimum seviyeye getirilerek, implantın komşu segmentlere yüklenmelerden dolayı
meydana gelecek zedelenmeleri engellenecek.
5- Doğru malzeme seçimleri yaparak implantın
vücut hareketlerinden dolayı doğabilecek aşınma problemini en aza indirgenecektir.
leriyle kıyaslandığında ameliyat esnasında oluşabilecek problemler ve ameliyat sonrasında
oluşan disk protezi dizaynından dolayı meydana
gelebilecek komplikasyonları giderebilecek özgün değeri olan bir disk protezi geliştirdiğimizi
düşünüyoruz. Türkiye’de geliştirilen ilk servikal
disk protezi toplumun sorunlarına çözüm üretebilecek nitelikte bir projedir. Omurga disk
implantlarının her türlüsü yurtdışından geldiği
için, hastalara çok fazla maliyetli olmaktadır.
Örneğin, yurt dışından gelen bir servikal diskin
hastaya maliyeti yaklaşık olarak 5000 Euro’dur.
Disk Türkiye’de üretildiğinde tahmini olarak
1000-1500 Euro daha az maliyetli olacaktır. Bu
proje sayesinde tasarlanıp üretilen omurga implantları Türk toplumuna daha az maliyetli, yurtdışı bağımlılığını gideren bir çözüm olacaktır.
BU PROJE
SAYESINDE
TASARLANIP
ÜRETILEN
OMURGA
IMPLANTLARI
TÜRK
TOPLUMUNA
DAHA AZ
MALIYETLI,
YURTDIŞI
BAĞIMLILIĞINI
GIDEREN
BIR ÇÖZÜM
OLACAKTIR
Referanslar:
Erbulut, D. U., Zafarparandeh, I., Lazoglu, I.,
and Ozer, A. F., Application of an asymmetric finite element model of the C2-T1 cervical
spine for evaluating the role of soft tissues in
stability,” Medical Engineering & Physics, doi:
10.1016/j.medengphy.2014.02.020. [Epub ahead
of print]
White AA ,Panjabi MM 1990. Clinical biomechanics of the spine, Lippincott Philadelphia.
Goel VK, Panjabi MM, Patwardhan AG, Dooris AP ,Serhan H: Test Protocols for Evaluation
of Spinal Implants. The Journal of Bone & Joint
Surgery 88: 103-109,2006
Wilke HJ, Wenger K ,Claes L: Testing criteria
for spinal implants: recommendations for the
standardization of in vitro stability testing of
spinal implants. European Spine Journal 7: 148154,1998
Türkiye’de piyasada bulunan ve her biri yurtdışından getirtilen diğer servikal disk protez23
GENÇLİK VE İNOVASYON...
Amerika’da okuyan gencimizden
büyük başarı
“Akıllı Robot El Protezi” Cornell Cup by INTEL USA 2014 birincilik ödülünü kazandı
Her yıl dünya devi Intel tarafından Amerika
Birleşik Devletleri’nde düzenlenen ileri teknoloji odaklı “Cornell Cup by Intel USA” yarışmasının bu seneki birincilik ödülünü, Worcester
Politeknik Enstitüsü Robot Mühendisliği bölümü son sınıfında okuyan gencimiz Deniz Berk
Özgören’in liderliğini yaptığı “Akıllı Robot El
Protezi” projesi ile yarışmaya katılan araştırma
takımı kazandı. 3 Mayıs 2014 tarihinde açıklanan sonuçlara göre, dört genç mühendisten oluşan grup ayrıca 10,000 dolarlık para ödülünün
de sahibi oldu.
“IRISHAND”
CORNELL CUP BY
INTEL USA
2014 BİRİNCİLİK
ÖDÜLÜNÜ
KAZANDI
Hazırlayan: Murat AKSOY
Projelerinin çıkış noktasının insan ve etrafındaki fiziki çevresi arasında uyumlu bir ara yüz
geliştirmek olduğunu belirten Deniz Berk, geliştirdikleri robot protez el sayesinde özellikle
yüksek maliyet-fayda dengesindeki eşitsizliğin
24
de önüne geçebilecek, kullanıcı dostu ve insanların daha kolay adapte olabilecekleri bir protez
ürettiklerini kaydetti. İçerisinde yarı-otomatik
bir mekanizma barındıran robot protez el, gelişmiş kontrol mimarisi ve sensörleri sayesinde
tutulmak istenen nesneleri algılayarak kullanıcıya rahat bir nesne kavrama deneyimi sunuyor.
Barındırdığı yüksek teknolojinin aksine kullanıcılara son derece kolay anlaşılır ve kullanışlı bir
arayüz sunan IRISHAND, düşük maliyeti sayesinde ihtiyacı olan her hastanın, yüksek işlevselliğin yanında, uygun bir fiyatla ulaşabileceği bir
alternatif olacağa benziyor.
Bu büyük başarıları elde eden gençlerimizi DERİN Dergisi yayın ekibi olarak tekrar kutluyor,
başarılarının devamını diliyoruz.
DERIN > HAZİRAN / JUNE 2014
Geçmişten...
ORD. PROF. DR. CAHİT ARF
Siz değerli okurlarımıza geçmişten günümüze bilim mirasımızı yansıtacak köşemizin ilk konuğu, değerli matematikçi
ve bilim insanı Ord. Prof. Dr. Cahit Arf.
Matematik sevgisini yaşam tarzı ile birleştiren Arf, sadece
matematiğe kattığı bakış açısıyla yeni nesillerle ilham kaynağı olmakla kalmamış, yaydığı bilim ışığı ile etrafını aydınlatan örnek bir bilim insanı ve öğretmen olmuştur. Özellikle
Türkiye ve dünyada matematik denildiğinde akla gelen sayılı
isimlerden biri olarak bilim literatürüne geçmiş, “Hasse-Arf
Teoremi” ve “Arf İnvaryantı” gibi çalışmalarla matematik
dünyasına çok değerli katkılarda bulunmuştur.
Arf ’ın bilimle dolu geçen hayat serüveni 1910 yılında
Selanik’te başladı. Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde hayata gözlerini açan Arf, kargaşanın hakim olduğu
bu dönemde çocukluk yıllarını sırası ile İstanbul, Ankara
ve İzmir’de geçirdi. Henüz çocukluk yıllarında matematiğe olan yatkınlığı ve ilgisi ortaya çıkan Arf, ailesinin de isteği üzerine lise öğrenimini Fransa’da St. Louis Lisesi’nde
tamamladı. Başarılı bir lise öğreniminin sonucu olarak da
Ecole Normale Superieure’de yüksek öğrenim görmek üzere
burs kazandı. 1932 yılında mezun olduktan sonra Paris’ten
İstanbul’a dönerek, bir süre Galatasaray Lisesi’nde matematik öğretmenliği yaptı. 1933 yılına gelindiğinde, dönemin
üniversite reformu sırasında İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’ndeki Matematik Kürsüsü’nden yardımcı doçentlik
teklifi alarak, çalışmalarına 1937 yılına kadar burada devam
etti. Göttingen Üniversitesi’ne doktora öğrenimi için giden
Arf, 1938 yılına gelindiğinde dönemin önemli bilim insanlarından Helmut Hasse’nin danışmanlığı altında doktora tezini tamamladı. Doktora tezi sonucunda, literatüre “Hasse-Arf
Teoremi” olarak geçen çalışmanın ortaya çıkması, kendisinin bilim dünyasında tanınmasına sebep oldu. Bu başarısıyla
Hasse’yi de etkileyen Arf, danışmanının isteği üzerine bir
yıl daha Almanya’da kalarak çalışmalarına devam etmiş, hocasının öngördüğü başarısını doğrularcasına literatüre, “Arf
İnvaryantı” olarak geçen, kendisini dünya çapında tanınan
bir bilim insanı yapan çalışmasını ortaya çıkarmıştır. Parlak
bir doktora döneminin ardından İstanbul Üniversitesi’ne
dönerek, 1943 yılında Profesör ve 1955 yılında ise Ordinaryus Profesör ünvanlarını aldı. 1962 yılına kadar görev yaptığı
süre içerisinde uluslararası çalışmalarını sürdürerek, Maryland Üniversitesi tarafından misafir profesör olarak bir yıl
boyunca ağırlanmış, ayrıca Mainz Akademisi’nden kendisine verilen üyelik ile de prestijli kariyerine devam etmiştir.
1963 yılına gelindiğinde, Robert Koleji’nde matematik üzerine dersler vermeye başladı. Aynı sene Türkiye Bilimsel ve
Teknik Araştırma Kurumu’nun (TÜBİTAK) ilk bilim kurulu başkanı olarak bu görevi 1963-1967 ve 1967-1971 tarihleri arasında başarıyla yürütmüştür. Bu süre içerisinde, ABD,
Princeton’daki İleri Araştırmalar Enstitüsü’nde görev alarak
akademik çalışmalarını sürdürdü. Daha sonra çalışmalarını Kaliforniya Üniversitesi’ne geçerek devam ettirdi. 1967
yılında yurda dönen Arf, Orta Doğu Teknik Üniversitesi
(ODTÜ) matematik bölümünde akademik hayatına devam
etti. 1980 yılında emekli olup, 1983-1989 tarihleri arasında
Türkiye Matematik Derneği başkanlığı yaptı. 26 Aralık 1997
tarihinde, İstanbul’da, geçirdiği kalp krizi sonucu aramızdan
ayrıldı.
Bilime adanan bir ömrün ardından baktığımızda, İnönü
Ödülü (1948), TÜBİTAK Bilim Ödülü (1974), İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) ve Karadeniz Teknik Üniversitesi
(KATÜ) Onur Doktorası (1980), ODTÜ Onur Doktorası
(1981), Türkiye Bilimler Akademisi Onur Üyeliği (1993) ve
Commandeur des Palmes Académiques Ödülü (1994) gibi
çeşitli başarılara ulaştığını görürüz. Bunun da ötesinde Arf,
sayısız genç bilim insanına bir başarı örneği ve idol olmuştur.
Kaynakça
Bilim ve Teknik Özel Eki (1998). Cahit Arf Anısına. Bilim ve
Teknik, 363.
Tozar, Z. (1994). Adını Matematiğe vermiş bir Bilimcimiz: Cahit
Arf. Bilim ve Teknik, 315, 72-80.
25
Hazırlayan: Murat AKSOY
“Gerçekten evrenin sırrını arıyorsanız, benim yaptığım gibi sayılara gelin. Sonsuzluk her şeyin cevabıdır.
Sayı sonsuzdur.”
CAHİT ARF
Haberler...
Türkiye’nin ilk ve tek “sağlık” temalı
teknoparkı, “Zeytin” binasını hizmete açtı!
Zeytinin Ruhu
Teknoloji üretmek için araştımacı insan gücü,
AR-GE faliyetleri, finansal kaynak ve bilgi birikimi gerekir. Teknoloji Geliştirme Bölgeleri
(TGB) ve Teknoparklar kurulması ile bilim ve
sanayinin buluşması, akademisyenlerle sanayicilerin kucaklaşması ve yeni fikirlerin ürüne dönüşmesi hedeflenir.
“DEPARK’I
EVLENDIRME
DAIRESI OLARAK
DÜŞÜNÜN,
SANAYI VE
ÜNIVERSITENIN
BIRLIKTELIĞI
BURADA
OLACAK. BUNUN
SONUCUNDA
DA ÜRÜNLERI
DOĞACAK.”
Sanayide rekabetin artması, fikirlerin patentli
ürünlere dönüşmesi, teknolojik bilginin ticaretleşmesi, üniversite mezunlarına iş imkanı doğması, sanayicilerin de üniversitenin imkanlarından (kütüphane...) yararlanma olanağı ile bilgiye
kolay ulaşımasını sağlayan teknoparklarda kısacası herkes kazanır.
Hazırlayan: Ahu PAKDEMİRLİ
Uluslararası Bilim Parkları Birliği (IASP) ‘Teknopark’ tanımını şöyle yapar; “Bir veya birden
fazla üniversite veya diğer yüksek öğretim ku-
26
rumu ve araştırma merkezleri ile resmi veya faaliyet bazında ilişkili; bünyesinde bilgiye ve ileri
teknolojilere dayalı sanayi firmalarının kurulup
gelişmesini teşvik etmek üzere tasarlanmış;
içinde yer alan kiracı firmalara, teknoloji transferi ve iş idaresi konularında destek sağlayacak
bir yönetim fonksiyonuna sahip, teşvik ve mülkiyete dayalı bir teşebbüstür.”
4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu 2001’de bu amaçlar doğrultusunda çıkartılır. Türkiye’de 2014 itibariyle 53 tane TGB
kurulur. Teknoparklar da TGB’lerin bünyesinde
yer alır. Ülkemizde faaliyetleri gösteren teknoparklardan biri ise ilk ve tek olmasından dolayı
oldukça özel. Dokuz Eylül Üniversitesi SAĞLIK temalı ilk teknoloji geliştirme bölgesi olan
DEPARK’ı mayıs 2013’ten beri hizmet vermekte. Hoş bir tesadüf ki İzmir trafik plakası olan
DERIN > HAZİRAN / JUNE 2014
35 gibi DEPARK Türkiye’de kurulan 35. TGB!
12 Mart 2014’te ise DEPARK’ın ‘Zeytin’ adlı binası hizmete başladı. Binaya isim vererek onu
canlandırıp, adeta ruh vermiş olundu. Bilirsiniz
zeytin Ege Bölgesi’ne hastır, sağlıktır, bilgeliktir, barıştır, hayattır. Zeytin istikrardır ve sürekliliktir; çünkü bin yıl bile geçse meyve verir
zeytin ağacı.
Nasıl yıllanmış zeytin ağacı görkemli olur, işte
binanın açılış töreni de öylesine ihtişamlı oldu.
Dokuz Eylül Üniversitesi Kurucu Üyeler Konferans Salonunda yer kalmayınca merdivenlere
oturdu gelen konuklar. Sanayicisinden akademisyenlere, öğrencilerden İzmir’e yön veren
önde gelen iş adamlarına kadar pekçok kişi vardı o gün o salonda. Dünyanın en prestijli iki üniversitesinde görev yapan Türk bilim insanları da
video konferans ile katıldılar açılış sermonisine.
Massachusetts Institute of Technology Üniversitesi kısaca MIT’den Prof. Dr. Mehmet Toner
ve Harvard Üniversitesi’nden Prof. Dr. Gökhan
Hotamışlıgil DEPARK’ı kutladı. Konuşmalarında ancak böylesi girişimlerle beyin göçünün
önlenebileneceğini hatta tersine çevirip yurtdışındaki Türklerin ülkelerine dönmesi için fırsat
olacağını vurguladılar. Gençliğe önem verilmesi
ve gençliğe yatırım yapılmasının gerekliliğini
anlattılar.
DEPARK Yönetim Kurulu Başkanı ve Rektör
Yardımcısı Prof. Dr. Murat Özgören ve Bilim,
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Bilim ve Teknoloji
Genel Müdürü Doç. Dr. Cevahir Uzkurt da konuşmalarında DEPARK ile insanlığa büyük hizmetler verileceğini söylediler. Rektör hocamız
Prof. Dr. Mehmet Füzün ise yine harika konuşmasıyla noktayı koyan isim oldu. Sanayi ve üniversiteyi birbirine kavuşamayan iki aşığa benzeten rektör hocamız, “DEPARK’ı evlendirme
dairesi olarak düşünün, sanayi ve üniversitenin
birlikteliği burada olacak. Bunun sonucunda da
ürünleri doğacak” dedi. Böylece sağlık teknoparkının işlevini bu güzel örnekle özetledi.
Açılış töreninin ardından Zeytin Binası’na ilerledik ki yol boyunca zeytin fidanları bizlere eşlik etti. Bina ise süprizle doluydu. Binaya adımımızı atığımızda karşımıza kocaman heykeller
ve dev bir zeytin ağacı çıktı. Fotoğraflar, renk
renk koltuklar, etrafa serpiştirilmiş zeytin fidanları... Gezdikçe daha da keyif aldığınız bir
yapı, çünkü her salonda farklı ve beklenmedik
bir sunum, bir hareketle karşılaştık. Bir kapının ardında zeytinin günümüze yolculuğu ve
Lorenzo’nun Yağı adlı film gösterilirken, bir
kapının ardında eski tıbbi cihazlar sergileniyordu. Bir kapıdan girince ilkokul öğrencilerinin
hazırladığı inovasyon ürünleri, birinin ardında 3
boyutlu yazıcı (3D printer) ile organ yapımına
tanık oluyordunuz.
Amerika’dan bir Türk genci Deniz Berk Özgören düğmeye bastı ve İzmir’de Dokuz Eylül Üniversitesi Sağlık Teknoparkı olan DEPARK Zeytin binasındaki 3 boyutlu yazıcıda DEPARK’ın
ilk genç girişimcisi Onur Keskin organ modellemesi yaptı. Şaka değil, bilim kurgu değil, gerçek.
Geçmişten gelece, dünyanın her yerine, kısacası
zaman ve mekandan bağımsız sınır tanımayan,
gençlere fırsat sunan, doğa ve çevre bilinciyle sanatı ruhunda taşıyan, bahçesinde bisiklet
park alanları bulunan, bilimi sanayi ile birleştiren DEPARK ZEYTİN Binasında akıl almaz
işler başarılıyor ve başarılacak.
Sağlıkta inovasyon günümüzün vazgeçilmezi.
Sağlık, sanayi, teknoloji, bilim, araştırma, inovasyon bir olup bundan böyle Zeytin Binası’nda
yeşerecek.
SAĞLIK,
SANAYI,
TEKNOLOJI,
BILIM,
ARAŞTIRMA,
INOVASYON
BIR OLUP
BUNDAN BÖYLE
ZEYTIN
BINASI’NDA
YEŞERECEK
27
Haberler...
Hazırlayan: Murat AKSOY
Bioİzmir Projesi TASSA 2014 Amerika’da bilim
insanlarıyla buluştu
28
Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) yaşayan
bilim insanlarımızın birbirleri ile bilgi alışverişi yaptıkları, birarada güncel bilimsel konuları
masaya yatırdıkları Türk Amerikan Bilim İnsanları ve Akademisyenleri Topluluğu (Turkish
American Scientists and Scholars Association –
TASSA) 2004 yılında Washington, DC, ABD’de
kurulan, özellikle Amerika’da bilimsel çalışmalarını sürdüren bilim insanlarımızın öncülüğünde faaliyetlerini sürdürmekte olan bir sivil toplum örgütüdür. Topluluğun öncelikli vizyonu,
Türkiye ve ABD arasındaki bilimsel faaliyetlerin geliştirilmesi ve sürdürebilir bir hale getirilmesidir. Bu amaçla yola çıkan TASSA, bilgi ve
teknoloji aktarımını gerek bireysel gerekse kurumlar bazında geliştirebilmek amacı ile her yıl
çeşitli konferanslar ve etkinlikler düzenlemektedir. Bu kapsamda her yıl düzenlenen TASSA
Konferansı, bu sene 22-23 Mart tarihleri arasında Maryland Üniversitesi’nde gerçekleştirildi.
TASSA 2014 Konferansı’nın bu seneki temasını
“Küresel Fırsatlar” ve “Bilim, Mühendislik ve
Sosyal Bilimler’de Kadının Yeri” konuları oluştururken, ilk defa TASSA Genç Akademisyen
Ödülü de konferans programında yerini aldı.
TASSA 2014 Konferansı’na Dokuz Eylül Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve aynı zamanda
Dokuz Eylül Teknoloji Geliştirme AŞ (DEPARK) Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr.
Murat Özgören de konuşmacı olarak katılarak,
sağlık ekosistemi kavramını vurguladı. Sayın
Özgören konuşmasında, özellikle Türkiye’deki
sağlık ve biyoteknoloji sektöründeki darboğazlara değinerek, özellikle İZKA tarafından desteklenen Bioİzmir Projesi ile hayata geçirilmesi planlanmakta olan ilgili ihtiyaç ve sorunlara
ilişkin çözüm kümelerini tanıttı. Uluslararası
işbirliğinin önemine değinilerek, bu noktada
özellikle ABD’de yaşayan bilim insanlarımıza
düşen rolün önemine değinildi. Böylece, Bioİzmir kapsamında amaçlanan hedefler ve uygulamaları ABD’de yaşayan akademisyenlere
sunuldu. Ayrıca konferans boyunca yapılan ikili
görüşmeler ve toplantılar sırasında Türkiye’nin
özellikle ABD ile olan sağlık ve biyoteknoloji
ilişkileri çerçevesinde Bioİzmir Ekosistemi’nin
yeri tartışıldı.
Bu kapsamda ABD’yi ziyaret eden iki önemli bilim insanımız İzmir Uluslararası Biyotıp
ve Genom Enstitüsü (İBG) müdürü Prof. Dr.
Mehmet Öztürk ve İBG müdür yardımcısı Prof.
Dr. Neşe Atabey, İzmir’de oluşturulmakta olan
ekosistemi dünyaca tanınan ABD’deki Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) ve Harvard
Üniversitesi gibi önemli akademik merkezlerde
gerçekleştirdikleri ikili temaslarla bilim insanlarına tanıttılar. Ayrıca bu temasları sırasında ülkemizde çalışmak isteyen genç akademisyenlerimizle görüşerek, hayata geçirilmesi planlanan
ekosistemin çerçevesinde oluşması öngörülen iş
ve araştırma fırsatlarını kendilerine aktardılar.
DERIN > HAZİRAN / JUNE 2014
“SMART LIVING CHALLENGE” çalıştayı
Dokuz Eylül Üniversitesi’nin ev sahipliğinde gerçekleştiriliyor!
“SMART LIVING CHALLENGE” şehir yaşamına ait yaşam tarzını sürdürülebilir hale getirmeyi amaçlayan yenilikçi fikirlerin ve fırsatların
geliştirilmesi için ortaya çıkmış, uluslararası
bir inovasyon yarışması olarak dikkat çekiyor.
“Yeni fikirler” ve “mevcut inovasyonlar” adlı iki
ana başlık çerçevesinde düzenlenecek olan yarışma, İsveç Enstitüsü ve Munktel Bilim Parkı
ortaklığı ile gerçekleştiriliyor. Katılımcıları global arenadaki inovasyon rekabetine hazırlamak
amacıyla planlanan ve bir İsveç firması olan
Ericsson’un da katkıları ile gençlerimizle buluşacak olan çalıştay, Dokuz Eylül Üniversitesi’nin
ev sahipliğinde gerçekleştirildi. Çalıştayda 15
Dokuz Eylül Üniversitesi öğrencisi ile Ericsson
firmasının 15 çalışanının ana tema-yaşam ve alt
tema-bağlanabilirlik konularında ortak çalışmalar sundular.
30 Haziran 2014 tarihine kadar katılımların
gerçekleştirileceği bu yarışmaya gençlerimizi
hazırlamak ve her geçen gün artan inovasyon
yarışında gençlerimize uluslararası entegrasyon
konusundaki deneyim ve pratik becerilerini geliştirebilme imkanını sağlaması planlanıyor.
Türk-Amerikan ticaret köprüsü:
Geçtiğimiz Nisan ayında Dokuz Eylül Teknoloji Geliştirme Bölgesi’ni (DEPARK) ziyaret
eden ve temaslarda bulunan Amerika Birleşik
Devletleri (ABD) Ticaret Müsteşarı Michael
Lally, iki ülke arasındaki ticari ilişkilerin geliştirilmesi konusunda, özellikle de biyoteknoloji
sektörüne yönelik fikirlerini paylaşmıştı.
17 Amerikan medikal teknoloji şirketinin yer
aldığı Medikal Teknolojiler Ticaret Heyeti,
özellikle sağlık bilişimi, mobil sağlık ve medikal
ekipman konularında Türkiye’deki şirketlerle
birlikte iki ülke arasında geliştirilmek istenen
ticari ilişkileri masaya yatırdı, fikirlerini ve
ürünlerini anlattı.
4-8 Mayıs tarihlerinde, ABD’nin global pazarlardan sorumlu Ticaret Bakan Yardımcısı ve
ABD Uluslararası Ticaret Genel Direktörü
Arun Kumar’ın başkanlığındaki ticaret heyeti
Ankara, İstanbul ve İzmir’de özellikle medikal
teknoloji alanında faaliyet gösteren şirketlerle görüşmeler gerçekleştirdi. Amerikan Ticaret Heyeti’ne ABD Ticaret Müsteşarı Michael
Lally, ABD Ticaret Ateşesi John Fay de beraberlerindeki uzman grupla eşlik etti.
DEPARK A.Ş. adına Amerikan Ticaret Heyeti
ile temaslarda bulunan Dokuz Eylül Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve Dokuz Eylül Teknoloji Geliştirme AŞ (DEPARK) Yönetim Kurulu
Başkanı Prof. Dr. Murat Özgören, Arun Kumar
ve beraberindeki heyete Türkiye’nin ilk ve tek
sağlık temalı teknoparkını tanıttı ve geçtiğimiz
Şubat ayında kamuoyuna tanıtılan, özellikle
İZKA tarafından desteklenen Bioİzmir Projesi
kapsamında gerçekleştirilen faaliyetlerden ve
ileriye yönelik planlanan gelişmelerden bahsetti.
Hazırlayan: Murat AKSOY
“Tıbbi Teknolojiler Ticaret Heyeti” ziyareti
29
Haberler...
Geleceğin trenini, otomobilini, sınıfını
tasarladılar
SAĞLIK VE EĞİTİM VAKFI İNOVASYON GÜNLERİ
Öğrencilerinin yetenek ve becerilerini kullanabilecekleri inovatif çalışmalara büyük önem
veren SEV (Sağlık ve Eğitim Vakfı) Okulları,
düzenlediği “İzmir SEV İnovasyon Günü”nde
birbirinden güzel çalışmaları vitrine çıkardı, geleceğin bilim insanlarını yetiştirme yönündeki
faaliyet ile beğeni topladı.
Proje kapsamında, tüm SEV okullarındaki öğrenciler, inovasyonun bir paragraflık tanımını
yazdı. Jüri değerlendirmesi sonucunda, SEV’e
bağlı altı okulun öğrencileri arasından en iyi
tanımı yazanlara ödüller verildi. Öğrencilerin
yarattıkları eserlerden oluşan “İnovatif Tasarım
Sergisi” büyük bir ilgiyle izlendi.
Geleceğin trenini, otomobilini, sınıfını tasarlayan, yepyeni fikirlerini çizerek hayal gücünü
geliştiren gençler bu çalışmalarını “İnovasyon
Hazırlayan:
Dr. Özlem ALTAY YÜCESOY*
Nalan ÜLKER
“İNOVASYON
HAYATI
YENILEMEK
VE HAYATIN
GIZEMINI
ÇÖZMEKTIR.
İNOVASYON
MEŞALEDEN
AMPÜLE, POSTA
KUŞUNDAN
CHATLERE,
TEKERLEKTEN
ARABAYA, BIR
DÖNÜŞÜMDÜR.”
30
*SEV, Akademik Koordinatör
Günü”nde sergiledi. Ayrıca, inovasyona getirdikleri farklı tanımlarla kendi bakış açılarını da
yine bu etkinlikte paylaşma fırsatını buldular.
Öğrencilerin tanımlamaları arasında; “İnovasyon hayatı yenilemek ve hayatın gizemini çözmektir”, “İnovasyon meşaleden ampule, posta
kuşundan chat’lere, tekerlekten arabaya, bir
dönüşümdür.” (Atıl Sakbas), “İnovasyon, bir
nesneyi günlük hayattan ilham alarak eski halinden çaba, uğraş ve cesaretle yepyeni bir icat
oluşturmaktır. Bu icat hayal gücümüzün bir
kaynağıdır.” (Melisa Gunduc) gibi anlatımlar
dikkat çekti.
Etkinlikte, SEV Okulları’nın 2002 yılı mezunlarından Türkmen Türkmenoğlu ve Civan
Sözkesen’in, kendi kurdukları inovasyon şirketinde manyetik dalgaların olumsuz etkisini mi-
DERIN > HAZİRAN / JUNE 2014
nimuma indiren, radyasyonu önleyici ve sinyal
kesici cep telefonu kılıfları üreterek yaptıkları
değerli çalışma da anlatıldı.
İnovasyon Günü etkinliğinin açılış konuşmasını
yapan ünlü Oyun ve Oyuncak Tasarımı Uzmanı futurist Yeşim Kunter, ABD’de eğitim aldığı
New York Fashion Institute of Technology’deki deneyimlerini anlattı. Dünyadan inovasyon
örneklerini öğrencilerle paylaşan Kunter, inovatif düşüncenin cesaret gerektirdiğini ve olası olumsuzluklar karşısında asla yılmamak gerektiğini vurguladı. Oyuncak tasarımı eğitimi
aldıktan sonra uzun yıllar Toys R Us, LEGO
ve Hasbro’nun yaratıcı tasarım bölümlerinde
görev yapan Kunter şöyle konuştu: “En genel
anlamıyla İnovasyon; farklı ve değişik fikirler
geliştirerek bunları uygulamaktır. Bilginin ekonomik ve toplumsal faydaya dönüştürülmesi
olarak da tanımlanan inovasyon ile daha önce
çözülmemiş sorunları çözmek ve karşılanmayan
ihtiyaçlara cevap vermek mümkündür.
İNOVASYON
HER ŞEYDEN
ÖNCE
INSANLARIN
YAŞAM KALITESINI
ARTTIRAN,
EKONOMIK
VE SOSYAL
SÜREÇLERE SAHIP,
İNOVASYON GÜNÜ ATÖLYELERİ:
DEĞIŞIME AÇIK,
1. ATÖLYE: DESTINATION-IMAGINATIYARATICILIK
ON-INNOVATION
GEREKTIREN BIR
2. ATÖLYE: SAHNEDE INOVASYON
ALANDIR
Ancak her yenilik ve buluş inovasyon değildir.
İnovasyon her şeyden önce insanların yaşam
kalitesini arttıran, ekonomik ve sosyal süreçlere
sahip, değişime açık, yaratıcılık gerektiren bir
alandır. Sürdürülebilir olmasının koşulu ise bu
değişime olan istek ve girişimcilik ruhuyla bütünleşen bir kültür oluşturmasıdır.”
3. ATÖLYE: YENİDEN YENİLE VE TASARLA
4.ATÖLYE: INNO- MUSIC
5. ATÖLYE: INNOVAMATH
6.ATÖLYE: KENDİ GÖSTERİNİ YARAT
7. ATÖLYE: YUMMY INNOVATION
8. ATÖLYE: INNO-TECHNO
31
Haberler...
DEPARK’ın başarıya koşan girişimcilerine
TEB de omuz verdi
Bilim ve teknolojiyi sanayi ile buluşturma misyonu ile Türkiye’nin ilk sağlık teknoparkını
kuran DEPARK (Dokuz Eylül Teknoloji Geliştirme Bölgesi) Yönetimi, girişimcilere TEB’in
(Türk Ekonomi Bankası) Girişim Bankacılığı
fırsatlarını sunabileceği örnek bir zemin hazırladı.
Hazırlayan:
Ayşegül YAMAN KURT*
Nalan ÜLKER
DEPARK bünyesindeki Teknoloji Transfer
Ofisi’nde (TTO) yerini alarak “iş fikrim var”
diyen herkese ücretsiz eğitim ve danışmanlık
hizmeti sunmaya başlayan TEB Girişim Evi;
teknogirişimcilere işletme yönetimine yönelik
atılması gereken doğru adımları tarif ederek,
gelişmelerine katkıda bulunmak amacıyla eğitimlere başladı.
32
İlk etapta Aralık 2013’te Dokuz Eylül Üniversitesi Sürekli Eğitim Merkezi (DESEM) Mavi
Salon’da, “Teknogirişimcilikte Başarlı İşletme
Yönetimi Eğitimi” konulu eğitim düzenlendi.
Bu çalışmaya katılan girişimcilere:
• ‘Dünyada ve Türkiye’de girişimciliğin geldiği
nokta ve girişimcilik profilleri’,
• ‘Genel girişimcilik ile teknogirişimcilik arasında ne gibi farklar bulunduğu’,
• ‘Teknogirişimciler nerelerde yetersiz kalıyor?’,
• ‘Teknogirişimciler için doğrular neler olmalı?’,
• ‘Hangi adımları atan teknogirisimciler başarılı oluyor?’
konu başlıkları ile sunumlar yapıldı. Düzenlenen etkinliklerde, KOBİ’lere sunulan finansal
ve finansal olmayan ürün ve hizmetler, girişimcilere özel olarak sil baştan kurgulandı. Müşteri
temsilcilerine girişimcilerin dilinden anlayacak
şekilde eğitimler verilirken, yine girişimcilerin
dinamikleri göz önünde bulundurularak özel
bir kredilendirme mekanizması kuruldu. Girişimcilerin ihtiyaç ve beklentileri göz önüne alınarak, kredilendirmede karar verme sürecine,
girişimcilerin projeleri de dahil edildi. Ayrıca
girişimcilere elde ettikleri finansmanla fikirlerini nasıl işe dönüştürebileceklerinden, projelerini nasıl pazarlayacaklarına kadara her konuda
yol gösterildi.
Yılda yaklaşık 3 bin girişimciye ulaşarak 800
saat eğitim veren TEB Girişim Bankacılığı, bir
yılda 20 bin yeni projeye sahip girişimciye ulaştı, hedefin yılda en az 15 bin girişimciye ulaşmak
olduğu belirtildi. Girişimcilere fiziki çalışma ortamı da sağlayan TEB Girişim Evi’nin Kuluçka
Merkezi’nde; bilgisayar, yazılım, internet gibi
IT altyapıları sunulurken, Danışmanlık/Mentorluk, İş Yönetim Danışmanlığı, Networking
Desteği, Akademik Destek, Kurumsal Web Sitesi Oluşturma Desteği, Marka, Patent, Fikir
Tescili Danışmanlık Desteği ve Mali Müşavirlik
Danışmanlık Desteği gibi girişimciler için önem
taşıyan ek hizmetler sunuluyor. E-business, bilişim ve yazılım üzerine projeleri olan girişimcilere kapılarını açan Kuluçka Merkezi’nden 25’i
sürekli, 25’i ise dönemsel olmak üzere 50 civarında girişimci yararlanabiliyor.
*Türkiye Ekonomi Bankası
DERIN > HAZİRAN / JUNE 2014
İnovasyonda “EYLEM” var
EYLEM (Entegre Yenilenebilir Enerji Sistemlerinin İmal Edilmesi ve Ulaştırma
Amaçlı Kullanımının Sağlanması)
15 Haziran 2013 tarihinde İzmir Kalkınma
Ajansı (İZKA) - Yenilenebilir Enerji ve Çevre
Teknolojileri Destek Programı çerçevesinde
çalışmalarına başlanmış olan EYLEM (Entegre
Yenilenebilir Enerji Sistemlerinin İmal Edilmesi ve Ulaştırma Amaçlı Kullanımının Sağlanması) projesi, özellikle yenilenebilir enerji kaynaklarının geliştirilmesi ve taşıtlarda kullanılabilir
hale getirilmesi konularına getirdiği inovatif
çözümlerle, kısa bir süre içerisinde bilim dünyasının ilgi odaklarından biri oldu.
DESUM Merkez Müdürü Prof. Dr. Abdurrahman Bayram tarafından koordine edilen ve yü-
rütülen EYLEM projesi kapsamında, üretimlerine devam eden 3 adet kara taşıtının yanı sıra
1 adet de deniz taşıtı, geliştirilen teknolojiler
sayesinde elektrik enerjisi ile çalışan taşıtlar haline geleceklerdir.
Bunun yanı sıra, SiPV ve Silikon Fotovoltaik
Hücre de EYLEM projesi sayesinde ülkemizde ilk defa üretilebilmişlerdir. Yerli teknoloji
ile inovatif çözümlerin günlük hayatımıza uygulanabilirliğini göstermekte önemli bir adım
olan bu proje, fosil yakıt kullanımının doğurduğu olumsuz sonuçlardan tutun da enerjide
dışa olan bağımlılık gibi çok geniş bir yelpazede
yer alan sorunlarla da baş edebilme potansiyeli
sayesinde nice yeni inovatif projenin de önünü
açacaktır.
Hazırlayan: Murat AKSOY
Elektrikli karasal taşıt, elektrikli tekne, fotovoltaik üretimi ve şarj istasyonları konularındaki üretim işlemlerinin tüm hızıyla devam ettiği
EYLEM projesi, Denizcilik Fakültesi, Mühendislik Fakültesi, DESUM (Dokuz Eylül Üniversitesi Üniversite-Sanayi Uygulama ve Araştırma
Merkezi), EMUM (Dokuz Eylül Üniversitesi
Elektronik Malzemeler Üretim ve Uygulama
Merkezi) ve DEBTAM (Dokuz Eylül Üniversitesi Bilişim Teknolojileri Araştırma ve Uygulama Merkezi) yarattıkları sinerji ile, ülkemizde
her geçen gün artan bilimsel üretkenliğin güzel
bir örneğini bizlere sunmaktalar.
33
Haberler...
DEPARK, uluslararası partnerlerine
bir yenisini daha ekledi
DEPARK-MASSBIO
SIGNED AN
AGREEMENT ON
MAY 16, 2014:
BIOIZMIR
WILL FACILITATE
INTERNATIONAL
SOFT-LANDING
TO TURKEY
IN HEALTH
TECHNOLOGIES
Geçtiğimiz günlerde Türkiye’nin ilk ve tek
sağlık temalı teknoparkını açan Dokuz Eylül
Teknoloji Geliştirme Bölgesi (DEPARK), hızla
genişleyen uluslararası partnerlerine yenilerini
eklemeye devam ediyor. Biyoteknoloji alanında etkin bir kurum olan, merkezi Massachusetts- Amerika Birleşik Devletleri’nde yer alan
MASSBIO (Massachusetts Biyoteknoloji Konseyi) ile DEPARK A.Ş. arasında yapılan anlaşma ile ABD ve Türkiye arasında, özellikle de biyoteknoloji alanındaki uluslararası işbirliği daha
da güçlenmiş oldu.
DEPARK A.Ş. adına Dokuz Eylül Üniversitesi Bilimsel Araştırmalardan Sorumlu Rektör Yardımcısı ve aynı zamanda DEPARK
A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Murat
Özgören’in katıldığı, 16 Mayıs 2014 tarihinde
Massachusetts’te gerçekleştirilen törenle DEPARK A.Ş. ile MASSBIO arasındaki işbirliği
resmiyet kazanırken, özellikle İZKA tarafından
desteklenen Bioİzmir Projesi ile birlikte planlanan gelişmeler için önemli bir adım daha atıldı.
Hazırlayan: Murat AKSOY
MASSBIO
AND
BIOIZMIR
WILL
COLLABORATE
IN INNOVATION,
R&D AND ENTREPRENEURSHIP
34
Tasarım ve İnovasyon
Nesrin ÖNLÜ*
Günümüzün gelişen ve değişen dünyasında ülkeler ve de şirketler sosyal ve ekonomik kalkınma hedeflerini üst sınırlara çekmek, diğerlerinden farklı olup kâr marjlarını arttırabilmek için,
yeni, yenilikçi politikalar geliştirilip ya da geliştirilenleri kullanıp, uygulamaktadırlar.
FARKLI
AŞAMALARIN
BIR BÜTÜNÜ
OLAN
SÜREÇLERIN
YA DA
AŞAMALARININ
DEĞIŞIP,
GELIŞMESI
SONUCU
ORTAYA ÇIKAN
SONUCA
YENILIK/
INOVASYON
DENMEKTEDIR
Bu amaçla, 1990’lı yıllardan itibaren ülkeler,
ülke içinde ve Dünya genelinde iş dünyası, küresel rekabet süreçlerine uyum sağlamaya çalışmak ve rekabet edebilir hale gelebilmek için,
ekonomik ve sosyal kalkınma hedeflerine ulaşmada farklılığı yakalamak amacıyla yenilikçi politikalara, yenilikçi yaklaşımlara yönelmişlerdir.
Bu amaçla da üretim politikaları, ürün grupları,
pazarlama stratejileri gibi pek çok süreci sürekli
değiştirip, geliştirme yoluna gitmişlerdir. Farklı aşamaların bir bütünü olan süreçlerin ya da
aşamalarının değişip, gelişmesi sonucu ortaya
çıkan sonuca yenilik/inovasyon denmektedir.
36
Yenilik/İnovasyon denince akla yeni bir iş fırsatı yaratmak için katma değeri yüksek, pazarlanabilir bir ürün oluşturmak ya da var olan ürünü
katma değeri arttıracak şekilde yeniden biçimlendirmek gelse de, Türkçe karşılığıyla yenilik/
yenilikçilik/yenilenim demek olan inovasyon,
tasarımla birebir özdeşleşen bir kavramdır. İnovasyonda da tasarımda da farklılığı yakalamak
ve yenilik ortaya koymak esastır. Bu konu da
yazılmış pek çok kitap ve makale, tasarımı inovasyonun aşamalarından biri olarak değerlendirmesine, onun biçime bürünmüş hali olarak
tanımlamasına rağmen, tasarımın kendisi başlı
başına bir inovasyon, yeniliktir.
*Prof. Dr.
Dokuz Eylül Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi
Tekstil ve Moda Tasarımı Bölümü
Gerçekte inovasyon sözcüğünün içeriği kullanıldığı alana, işe, sürece bağlı olarak genişler
ya da daralır. Önemli olan inovasyon kavramının özünü yakalayabilmek, ne amaçla yapılması gerektiği ve ne işe yarayacağını doğru belirlemektir. Bu kapsamda inovasyon kavramını
ekonomik anlamda ilk olarak ele alan Joseph
Schumpeter’in tanımı özü yakalar niteliktedir. Schumpeter, inovasyonu, ‘Girişimciye kâr
getiren ve teknolojik gelişmeler sonucu ortaya çıkan her şey,’ olarak ifade etmektedir
(Aktaran:Kılıç,2013,13). Schumpeter’in inovasyon tanımı ekonomiyle bağlantılı olsa da, kâr
getiren her türden gelişme yenilik olarak değerlendirilebilir. Kâr getirmenin değişen ve gelişen
dünyamızda sadece ekonomiyle ilgili değil, geniş anlamda sosyal yapının değişip gelişmesi ve
hatta toplum içinde bireyin değişip gelişmesiyle
de ilgili olabileceği göz ardı edilmemelidir.
İnovasyonu terim olarak incelediğimizde, sözcük Latince ‘innovare’ den gelmektedir ve
Türkçe’ye ‘yeni bir şey yapmak’ olarak çevrilmiştir (Ayrıntılı Bilgi İçin: Gürkan,2013,3). İnovasyon sözcüğü, bu alanda yazılmış pek çok kitapta
çok farklı şekilde tanımlandığı gibi, benzer anlamlarla da karşımıza çıkmaktadır. Tanımlamalarda farklı yaklaşımlar olsa da uzlaşılan temel
konu yeniliktir. İnovasyonla ilgili tanımlardan
bazılarını gözden geçirecek olursak; Thompson
inovasyonu; yeni fikirlerin, süreçlerin, ürünlerin
veya hizmetlerin geliştirilmesi, kabulü ve uygulaması olarak tanımlamaktadır. Wong ve arkadaşları, süreçlerin ve ürünlerin yeni organizasyona etkili uygulaması olarak ifade etmektedir.
DERIN > HAZİRAN / JUNE 2014
Damanpour inovasyonu organizasyon kapsamında ele almış ve dış çevredeki değişikliklere
tepki verme ya da dış çevreyi etkileme bağlamında tanımlamıştır. Amabile ve arkadaşları ise
yaratıcı fikirlerin başarılı şekilde uygulanması
olarak tanımlamaktadır. Dobni ise inovasyonu
yaratıcılık ve değişimle ilişkilendirmekte, ya da
değişime öncülük eden yeni bir şey olarak ele
almaktadır. (Aktaran:Kılıç,2013,13,14).
Erik Roscam Abbing’e göre inovasyon, sürdürülebilir ve zaman zaman var olan teknolojinin
yeni bir uygulama yöntemiyle yeni teknolojinin
icadından ziyade yüksek bir değer yaratmaktır
(Abbing,2010,13). Keskin inovasyonu ürün ve
hizmette farklılık yaratmak olarak tanımlamaktadır (Keskin,2014,17). Gürsu’ya göre inovasyon, kamu ve tüzel kişiler tarafından tasarlanan
ürün, hizmet, organizasyon, satış, süreç ve pazarlama alanında katma değer yaratan yenilik/
yenileşim içeren, değişim yaratan özgün girişimlerdir (Gürsu,2014,44,45). Aslan ise inovasyonun farklı tanımları olduğunu ifade etmektedir. ‘Farklı, değişik, yeni fikirler geliştirmek;
daha önce çözülmemiş sorunları çözmek ya da
daha önce karşılaşılmayan ihtiyaçlara cevap vermek için yapılan çalışmalar’, ‘Yeni değer yaratımı’, ‘Yenilik, yenilikçilik ve yaratıcılığın ticari
bakış açısıyla birleştirilmesi’ (Aslan,2014,15).
Avrupa Birliği inovasyonu; ‘dönüştürme, transformasyon süreci sonunda ortaya konan, pazarlanabilir, yeni ya da geliştirilmiş ürün, yöntem ya da hizmettir,’ biçiminde tanımlarken,
OECD; bir fikri pazarlanabilir bir ürün ya da
hizmete, yeni ya da geliştirilmiş bir imalat
veya dağıtım yöntemine, ya da yeni bir toplumsal hizmete dönüştürmektir biçiminde tanımlamaktadır
(http://www.abprojeakademisi.
com/?Syf=26&Syz=258622&/Yenilik%C3%A7iFikirler-ve-%C4%B0novasyon.....).
İnovasyon ile ilgili tanımlar ve anlatımlar yukarıda sözü edilenlerden ibaret olmamakla
birlikte, ürün, süreç, pazarlama yöntemi veya
organizasyonel yöntemde yapılan her değişim
inovasyon değildir. Ortaya konan değişimin
yenilikçi olarak kabul edilebilmesi için, yaratıcı bir düşünce sonucu oluşturulup, faydaya yönelik, pazarlanabilir ve de tüketici tarafından
kabul görüp, her zamankinden daha fazla kâr
getirebilir olması gerekir. Mevsimler bazında
yapılan değişiklik ve yenilikler, özellikle tüketicinin ilgisini çekebilmek amacıyla ürünlerde
yapılan olağan yenilenme ve değişiklikler gibi
faktörler inovasyon olarak kabul edilemez.
TASARIMDA DA
INOVASYONDA
OLDUĞU
GIBI DEĞIŞIM
YOLUYLA
FARKLILIĞI
YAKALAMAK VE
YENI BIR ÜRÜN
ORTAYA KOYMAK
ESASTIR
İnovasyonda; yukarıda da sözü edildiği gibi,
yeni bir iş fırsatı yaratma, sektörüne ya da firmasına olağan dışı bir kâr sağlama, çok farklı
bir ürün ortaya koyup, alanında öncü olma, var
olan ürünün faydasını önemli ölçüde arttırma
gibi faktörler olmalıdır.
Yukarıdaki tanımların ötesinde, en basit tanımıyla inovasyon; farklı, değişik, yeni fikirler geliştirmek ve bunları uygulamaktır.
İnovasyona ilişkin yazılan yayınlarda tasarım ve
inovasyonun farklı aşamalar olduğu, tasarımın
inovasyona biçim kazandırmak anlamına geldiği söylense de tasarımın özünde tıpkı inovasyon
kavramında olduğu gibi, yeni, farklı bir fikir
oluşturmak vardır. Tasarımda amaç, faydaya
yönelik, işlevi olan yeni, yenilikçi bir fikir ileri
sürüp ona biçim vermek ve üretilebilir hale getirip tüketicinin kullanmasını sağlamaktır.
Tasarım ve inovasyon kelimeleri karşılaştırıldığında, aralarındaki benzerliği algılamak hiç de
zor olmayacaktır. Tasarımda da inovasyonda
olduğu gibi değişim yoluyla farklılığı yakalamak
ve yeni bir ürün ortaya koymak esastır. Bu yeni
ürün bir giysi, çaydanlık, sandalye, otomobil
gibi işlevi olan bir obje de olabilir, bir hizmet
akış planı da olabilir, bir iş planı da. Günümüzde tasarım sadece hayatımızı kolaylaştıran
objeler, nesneler ortaya koymak, var olanlarını
yeniden biçimlendirmek değildir. Yaşantımızla,
yaşadığımız çevre ve toplumla ve kendimizle il37
İNOVASYONDA
OLDUĞU GIBI
TASARIM DA,
YARATICI BIR FIKRI
KATMA DEĞER
YARATABILIR VE
PAZARLANABILIR
BIR ÜRÜNE
DÖNÜŞTÜRME
SÜRECIDIR
gili her şey tasarlanabilir.
Genel kapsamda tasarım; belli bir amaca hizmet etmesi için, malzeme ve biçimden oluşan
bir bütün (Bevlin,1977,3-10), bir tasarlama eylemi sonucunda beliren, asıl ürünün gerçekleştirilmesi sırasında yönlendirici olan proje, çizim,
maket gibi ürünlerin tümü (Sözen, Tanyeli,
2003 ; 231) olsa da, günümüz dünyasında tasarım; istenilen amaca cevap veren, yaratıcılığı ve
problem çözümünün her ikisini de bünyesinde
barındıran bir süreç, bütünü oluşturan parçaların organizasyonudur ( Önlü,2004,86). Tasarım
zihinde yeni, yaratıcı bir fikir olarak ortaya çıkar, çizim, yazı gibi araçlarla görsel bir kimliğe
bürünür. Bu aşamadan sonra faydaya yönelik
işlevi başlar.
lardır. Tasarımın başarı elde edebilmesi için
diğerlerinden farklı ve yeni olması gerekir ki,
kitlelere ulaşıp beğenilsin ve de ürün kâr elde
ettirebilsin. İnovasyonda olduğu gibi tasarım
da, yaratıcı bir fikri katma değer yaratabilir ve
pazarlanabilir bir ürüne dönüştürme sürecidir.
Sektörün alanlarıyla ilgili fuarlara hazırladıkları
yeni ürünlerle katılıp, katma değerlerini arttırmak için pazarlayabilmeyi istemeleri de bunun
bir göstergesidir.
Öte yandan tasarım deyince akla işlevin yanı
sıra estetik bir bütünlük gelmemelidir. Geçmişte olduğu gibi günümüz dünyasında da tasarım
sadece tekstillerin, mobilyaların, otomobillerin
dış görünümlerinin vb. tasarımlanması değildir.
Tasarım demek, insanı ilgilendiren her alanda,
içinde yaşadığı dünyanın her aşamasının A’dan
Z’ye bir bütün olarak tasarlanması demektir.
Tekstillerin, makinelerin, sunulacak hizmetlerin...
Tasarım ve inovasyon ilişkisi
İnovasyon, bir firmanın tanınırlığını ve kâr
marjını arttırmak için olması gereken süreç,
atılım olarak düşünüldüğünde, bunun yolu yine
tasarımdan geçer. Kullanıcı merkezli ve piyasa
odaklı inovasyonda tasarım itici güç olarak kabul edilse de, gerçekte her ikisinde de uygulanan süreç aynıdır.
Tasarımda da inovasyonda da, daha önce çözülmemiş sorunları çözmek veya daha önce karşılanmayan ihtiyaçlara cevap vermek ya da var
olan ürün ve hizmeti daha güzel, daha kullanışlı,
daha çok insanın işine yarayacak hale getirmek
amaçlanır. .Bu fikirlerin hayata geçirilmesi ve
ortak ürün, hizmet veya iş yapış yöntemlerinin
çıkarılması ve ardından bu ürün ve hizmetlerin
satılmaya başlanmasıyla tasarım da inovasyon
da amacına ulaşmış olur.
Tıpkı inovasyon gibi tasarımdan da beklenen,
sektöründe veya alanında katma değer yaratabilecek, yeni, yenilikçi, farklı ve özgün fikirler
ortaya koymak, ürün olarak hızla yaşama geçirmek, katma değer üretmektir. Bu nedenledir
ki, tasarım ve inovasyon iç içe geçmiş kavram38
Bu nedenle bu yazıda tasarım ve inovasyon arasındaki ilişki irdelenecek, konu dikeylemesine
ve yataylamasına inovasyon kapsamında tasarım ürünleri üzerinden örneklendirilerek ele
alınacaktır.
Bir bölgede veya firmada inovasyonun gerçekleşebilmesi için:
• Nitelikli ve girişimci insan gücüne,
• Yeni fikirlerin üretilmesine,
• Fikirlerin yayılmasını sağlayan ortama,
• İnovasyon ve AR-GE’yi destekleyen mekanizmalara,
• Finansal olanaklara ( Vardar, 2008) gereksinim
vardır.
Tasarımın gerçekleşebilmesi için de:
• Nitelikli ve yaratıcı bir tasarımcıya,
• Yeni fikirlerin üretilmesine,
• Fikirler sonucu ortaya çıkacak ürünün ya da
sürecin yayılmasını sağlayan ortama,
• Tasarımı ve AR-GE gibi tasarımı destekleyen
mekanizmalara,
DERIN > HAZİRAN / JUNE 2014
• Finansal olanaklara ihtiyaç vardır.
Tasarımın inovasyondan farklı düşünülüp, sunulması tasarımın yeterince anlaşılmayıp, basite
indirgenmesinden, dar kapsamda düşünülmesinden kaynaklanmaktadır. Tasarımın öncelikle
zihinde gerçekleştirildiği, zihinde sürecin planlandığı ve sonrasında kağıt üzerinde çizgi ve
harflerle biçim kazandığı düşünüldüğünde, yaşamı, insanı ilgilendiren her alan, her konu, ayrı
ayrı tasarlanıp, planlanabilir. Tasarımda öncelikle plan vardır. Katma değeri yüksek bir ürün
ortaya koymayı hedefleyerek fikir üretilir, fikirler doğrultusunda plan yapılır. Sonrasında ona
biçim vermeye başlanır.
Tasarım sadece bir ürünü tasarlamak olarak
değerlendirilse bile, tasarlanan ürün yeni ya da
benzerlerinden farklı (hem işlev açısından var
olan ürünün işlevini arttırma, görünüm açısından diğerlerine benzememesi, yani her iki durumda da benzerlerinden farklı olma) olmalı ve
hedefi bu farklılıkla firmasının katma değerini
ya da markalaşmasını sağlayarak kâr marjını arttırmak olmalıdır. Böyle bir sonuç günümüzün
yeni anlayışı inovasyon ile örtüşen bir sonuçtur.
Tasarımda da inovasyonda da ürün ve hizmette farklılık oluşturmak esastır. Bunun da yolu
farklı bakmaktan geçer. Farklı bakmayı sağlayan
ise insanın içinde yer alan yaratıcı güç, yaratıcı
edimdir.
Tasarım sürecinde de inovasyon/yenilik ortaya
koyma sürecinde de problem çözme vardır. Her
ikisinde de öncelikle problem/sorun araştırılır,
tanımlanır, nasıl çözüleceğine dair tartışmalar
yapılır ve sonuca gidilir.
İnovasyonda problem çözerken farklı inovasyon yapma modellerinden ve türlerinden söz
edilmektedir.
İnovasyon gerçekleştirme yolları ; ‘Dikeylemesine İnovasyon’ ve ‘Yataylamasına İnovasyon’
dur. Bilginin dikeylemesine geliştirildiği AR-
GE’ye dayalı inovasyon modeli tasarım için
olmazsa olmazlar arasındadır. İnovasyonda ARGE belli konularda veya belli bir alanda o güne
kadar hiç üretilmemiş yeni bilgilerin üretilmesi
ve var olan ürünlerin geliştirilmesini hedefliyorken (Keskin, 2012,13), tasarımda AR-GE için de
aynı hedefler geçerlidir. Örneğin, günümüzde
tekstil alanında malzemeye dayalı pek çok ürün
Araştırma Geliştirme birimlerinde tasarlanarak geliştirilirler. Bunlardan birisi de Adidas’ın
spor giyimde ideal vücut sıcaklığını korumayı
ve performansı arttırmayı hedefleyen, aktif serinlik sunan yenilikçi tasarımları ‘Climachill’ dir
FARKLI BAKMAYI
SAĞLAYAN ISE
INSANIN IÇINDE
YER ALAN
YARATICI GÜÇ,
YARATICI
EDIMDIR
http://www.adidas.com.tr/training/Training,tr_TR,sc.ht
ml?prefn1=technologies&prefv1=Climachill
(http://www.adidas.com.tr/).
Lenzing’in TENCEL® ve pamuktan oluşan
iki selüloz elyafın ideal ortaklığı sonucu üretilen Botanic Denim, TENCEL ® nin botanik
konforunu garanti eden, zarif bir parlaklık ve
parlak renklere sahip, rahat, ipeksi hissettiren
ve salonu rahat bir oturma alanına dönüştüren
döşemelik kumaşları yine AR-GE birimlerinde
tasarlanıp, geliştirilmişlerdir.
(http://www.lenzing.com/tr/fibers/haberler/basinbueltenleri/detail/datum/2013/09/17/lenzing-newmarketing-initiative-for-textiles-of-tencelRcotton.
html ).
Nike’ın, 12 Haziran - 13 Temmuz 2014’te Dünya Kupası’nda, Brezilya’da giyecekleri Fransız
39
Milli Takımı’nın yeni formaları da bir AR-GE
çalışması ürünüdür. Nike’ın vücuttaki terin
daha hızlı buharlaşabildiği giysiye aktarılmasını
sağlayan Dri-FIT teknolojisinden ‘burnout’ file
kumaş ve lazer kesimli havalandırma deliklerini
kullanarak tasarlanan formalar, oyuncuların en
ihtiyaç duydukları alanlarda vücudun bölgesel
olarak serin kalmasını sağlamaktadır. Formalarda oyuncuları serin tutmanın yanı sıra, vücuttan
nemi uzaklaştırmak için en üstün özelliklere
sahip giysileri yaratmak amacıyla koton ve geri
dönüştürülmüş polyesterden oluşan yeni çift
örgülü kumaş kullanılmıştır. Tasarım ve performansa yönelik bir yenilikçilik sunan Fransız
milli formaları, ülkenin doğuştan gelen tarzını
ve milli gururunu sofistike bir görünüşle de birleştirmeyi hedeflemiştir. Fransız Milli Takım
formasının kumaşında kullanılan ayrıntılar, modern denim kumaşın (kot kumaş) doğduğu yer
olan Nîmes şehrinden esinlenerek tasarlanmıştır. Geçmişten beri tekstili ve desenleriyle tanı-
http://store.nike.com/us/en_us/pw/france-soccer-clothing/bgdZ896Zaz9
nan Nimes, hem günümüzdeki kot kumaşlarına
hem de 18. yüzyılda Avrupa’da yaygın bir şekilde kullanılan ipek şallara ilham vermiştir. Ham
kot ve zarif ipek arasındaki bu tezat, Fransız
milli forması için göz alıcı bir tasarım estetiği
yaratma isteğiyle birebir örtüşmüştür. Nîmes’in
kumaş hikâyesi, fitilli dokuyla 45 derece açılı
klasik kot kumaşı göz alıcı ustalıkla birleştirilmiştir.
Concordia ve Londra Üniversitelerinden
Prof.B. Layne ile Prof. J. Jeffries ise AR-GE
çalışmalarıyla oldukça özel bir interaktif giysi
sistemi geliştirmişlerdir. Araştırmacıların giysi
40
sistemi tamamen giyenin duygularının kontrolünde; üzgün, öfkeli veya gergin bir kullanıcı
bu duygularıyla, bir “anı” veri tabanında önceden oluşturulmuş kişisel anı sistemini harekete
geçirmekte ve o anda yanında olmasını istediği
ve/veya sesini duymak istediği sevdikleriyle ilgili anılar- ki aile fotoğrafları, çocuğunun (veya
çocuklarının) sesli-yazılı mesajları, sevilen şarkılar, videolar...vs. olabilir- giysinin dikişleri, ön
bedeni, kolları gibi farklı yerlere yerleştirilen
özel sensörler, hoparlörler, LED ekranlar...vs.
aracılığı ile anında kullanıcıya ulaştırılmaya başlanmaktadır.
Araştırmacılar bu giysi sistemini “giyilebilir
yokluk” (wearable absance) olarak adlandırmışlardır. Sistemde yer alan cihazların, bugüne kadar akıllı tekstillerde kullanılanlardan oldukça
farklı olduğunun özellikle altını çizen Layne ve
Jeffries; özel olarak tasarlanmış adaptör vs. uygulamalarının, modaya uygun bir giysi tasarımı
ile bir araya getirilmesi yanında; anılan giysinin kablosuz (wireless) iletişim teknolojileri ve
“anıları” canlandıracak duygularla ilişkilendirilebilecek vücut fonksiyonlarını (vücut sıcaklığı,
kalp atışı, nefes alma sıklığı vs.) algılayacak bioyoklama cihazlarını da içerdiğini belirtiyorlar.
Tekstil, elektronik, iletişim ve toplum bilim
gibi pek çok disiplini bir araya getiren bu giysi sisteminin; özellikle tıp (hasta psikolojisi ile
ilgili olarak) ve rahatlık (well being) sağlayan
tekstiller alanında önemli bir kullanım potansiyeli olduğu düşünülmektedir. “Anı” sistemi
devreye girdiğinde gömlek yakasından “babacığım/anneciğim” diye bir ses, ceket ceplerinden
bir melodi yükselirken, ceket kollarından tatil
fotoğrafları geçmeye başlayabilecek (Geleceğin
Kumaşları, http://www.teksad.org/publishing/akilligiysiler0905-mail.pdf).
Her ne kadar yaşadığımız yüksek teknoloji dünyası yenilikçi yaklaşımlar ve hem kendi adlarına
hem de çalıştıkları firmalara katma değer katmak için tasarımcılara ilham vermeye devam
etse de; daha doğal ve sürdürülebilir üretim yön-
DERIN > HAZİRAN / JUNE 2014
temlerine doğru bir kayma eğilimi olduğu bir
gerçektir. Her aşamada inovasyon gerçekleştirebilmek, farklılık yaratarak yenilik getirmeleri
için, bilim adamları, sanatçılar ve tasarımcılar,
bir araya gelmeye ve moda dünyasının sonu gelmez, “Uygun fiyatlı, ancak çevre dostu ve doğal
giysi” talebini karşılamak üzere alternatif üretim yöntemleri geliştirmeye zorlanmaktadırlar.
Bu tip işbirliklerinin en güzel örneklerinden bir
tanesi TIME dergisinin, “2010 Yılının En İyi
50 İcadı,” listesinin “konfeksiyon-moda” bölümünde yer alan “Biocouture” ve “sıvı-kumaş
giysiler” dir.
Saint Martins Sanat ve Tasarım Üniversitesi’nde
araştırmacı olarak çalışan ve bir moda tasarımcısı olan Suzanne Lee’nin, çevreye zarar vermeden ve minimum kaynak kullanarak alternatif
giysi üretme yöntemi geliştirmek amacıyla kurguladığı projenin adı Biocouture. Şekerli yeşil
çayı, mayalı bir tür içeçek olan Kombucha’ya
dönüştürmede kullanılan bakterilerin; şekeri
sindirmeleri sırasında bir tür selüloz tülbenti
oluşturduğunu belirleyen Lee, bu tülbentin belli bir yüzeyde toplanabileceğini ve kurutulması
halinde giysiye dönüştürülebileceğini görüyor.
Bakterilerin kumaşların giysiye dönüştürülebilecek kalınlığa ulaştırabilmeleri için 2-4 hafta
arasında değişen bir çoğalma-büyüme süresine ihtiyaçları oluyor. Bu süreç sonunda kumaş
özel bir yöntemle kurutularak ya tahta bir kalıp
üzerinde ya da daha klasik bir yöntem olan di-
Geleceğin Kumaşları http://www.teksad.org/publishing/akilligiysiler0905-mail.pdf
Geleceğin Kumaşları http://www.teksad.org/publishing/akilligiysiler0905-mail.pdf
Geleceğin Kumaşları http://www.teksad.org/publishing/akilligiysiler0905-mail.pdf
Geleceğin Kumaşları http://www.teksad.org/publishing/akilligiysiler0905-mail.pdf
kişle giysiye çevrilebiliyor. Bakteri kumaş, nasıl
muamele edildiğine bağlı olarak kağıt veya sert
ince deri hissi veren bir tuşeye sahip olabiliyor.
Doğal veya kimyasal boyalarla boyanması mümkün olan bu kumaşın dayanıklılık ve benzeri
özelliklerinin de iyileştirilmesine çalışılıyor. Yakın gelecekte biocouture; mühendis-tasarımcı
işbirliklerine yenilikçi bir yaklaşım getirecek
gibi görünüyor.
AR-GE çalışmalarıyla tasarım inovasyon ilişkisine bir başka örnek de Bursa firması olan
Akbaşlar Tekstil’in üzerinde AR-GE çalışmaları
yaptığı, ‘serinlik hissi veren kumaş projesi’ dir.
41
Gelişen teknoloji ile insanların yaşam kalitesini arttıran tekstil ürünlerine yenilikçi yaklaşımlar kazandırmanın hedeflenmesine yönelik
olan projede iki farklı Faz Değiştiren Materyal
(FDM) mikro kapsülü kullanılarak yaz aylarında serinlik hissi veren kumaş geliştirmek amaçlanmıştır. İzlenen yöntem, FDM’in kullanım
amacına yani serinlik hissi veren kumaş yapımına uygun olarak belirlenmiştir. Bu çalışmada,
termal konfor sağlayacak bir kumaş yapılması
amaçlanmış, hedefe ulaşmak için dikkat edilmesi gereken parametreler açıklanmıştır. Sıcak
havalarda ve ortamlarda serinlik hissi vermek
için tasarlanan kumaşın sektörde büyük talep
göreceği düşünülmektedir.
(http://www.turkchemonline.com/Haber/SerinlikHissi-Veren-Kumas-Tasarimi.html ).
Menfateks firmasının geliştirdiği vücudu serinletme ve günlük hayatta kolaylıkla giyilebilme
özelliğine sahip, moda ve tasarım birlikteliğiyle ısırgan otundan üretilen kumaşlar AR-GE’de
tasarım ve inovasyon çalışmalarına bir başka örnektir. Isırgan otunun hem tekstil sektörü için
yeni ve maliyet olarak pamuktan daha avantajlı
bir malzeme olması hem de üretilen ürünlerin
Ortadoğu ve Afrika pazarında büyük ilgi görmesine neden olmuştur. Üstelik Menfateks firması bu sayede 20 ülkeye ihracata başlamıştır
(Ayrıntılı Bilgi İçin:http://www.halkbankkobi.
com.tr/NewsDetail/Isirgan-otlu-kumasla-Afrika-yifethetti/768).
Var olan bilginin başka bilgilerle kaynaştırılması, var olandan esinlenilerek farklı, yeni bir
ürün ortaya konması ya da ürüne yeni, farklı bir
özellik kazandırılması demek olan yataylamasına inovasyona (Ayrıntılı Bilgi İçin Bakınız ;Keskin,2013,14) tasarımla bağlantılı en iyi örnekler
doğanın taklit edilmesi olan ‘biomimesis’ yaklaşımı ile gerçekleştirilen yenilikçi tasarımlar
ve ürünlerdir. Bu tür tasarım ve ürünlere en iyi
örneklerden bir tanesi Lotus çiçeğinin yapraklarının kendi kendini temizleme özelliğinden
esinlenilerek tasarlanan ve üretilen kumaşlardır.
42
Lotus yaprakları kendi kendini temizleyebilme
özelliğine sahiptir. Çamur ve de araştırmacılar
tarafından uygulanan zor lekeler dahi yağmur
damlaları ile kolayca temizlenebilmektedir.
Yaprağın nano yapısının bilinmesi ile birlikte bu
özellikten yola çıkılarak geliştirilen malzemeler
bina kaplamaları, uçaklar, arabalar ve tekstiller
gibi birçok alanda kullanılmaya başlanmıştır
(Ayrıntılı Bilgi İçin;Özdoğan,2006,287).
Tekstillerde lotus etkili yüzeyler suyun hareketiyle kendi kendini temizleyebilen hidrofob
ve nano yapılı yüzeylerdir. Bu özellikten yola
çıkılarak kir itici, kire dayanıklı, kendi kendini
temizleyebilen gibi her biri birbirinden farklı
yüzey özelliklerine sahip kumaşlar tasarlanmış
ve geliştirilmiştir.
Çevresine ışık saçan, gece görünürlüğüne sahip tekstillerin tasarımı da yine doğadan
esinlenilerek
oluşturulmuş,
yataylamasına
inovasyon tasarım ilişkisine bir başka örnektir. Bilindiği gibi ateş böcekleri bahar ve yaz
aylarında geceleri uçarken yanıp sönen ışıklarıyla bilinirler (http://tr.wikipedia.org/wiki/
Ate%C5%9F_b%C3%B6ce%C4%9Fi ). Benzer
şekilde bazı mantar türleri de karanlıkta ışık
saçarlar. Gece görüşüne sahip tekstiller de
muhtemelen bu tür canlılardan esinlenilerek
tasarlanmış ve üretilmişlerdir. Elbette öncelikle malzeme/iplik bazında bu tür etkiler verecek
ürünler geliştirilmiştir. Bu ürünlerden bir tanesi de retro-reflective/ışığı yansıtıcı özelliklere
sahip ipliklerle dokunmuş şeritlerin yer aldığı
koruyucu amaçlı giysilerdir. Işığı kaynağına geri
yansıtma özelliği nedeniyle bu tür giysileri giyen
kişileri karanlıkta görünür haline getirmesi, bu
tür koruyucu giysiler için önemli bir yeniliktir
(Ayrıntılı Bilgi İçin; http://www.swicofil.com/
innovationretroreflective.html). Bu tür malzemeler ve ipliklerle dokunan kumaşlar günümüzde daha çok trafik polisi giysileri gibi koruyucu
amaçlı giysiler için kullanılmaktadır. Benzeri
iplik ya da malzemelerin günlük giysilerde de
kullanımları tasarım açısından başlı başına bir
inovasyondur ve yataylamasına inovasyon gru-
DERIN > HAZİRAN / JUNE 2014
Gün ışığında
Nesrin Önlü, 2010
2006.KB.SOS.003 nolu ‘Yüksek Teknoloji Ürünü Lif
ve İpliklerin Giysilik Kumaşlara Tasarım Açısından
Getirdiği Yenilikler’ başlıklı BAP Projesi
Işık kaynağına maruz kalmadığında
Gece ışık kaynağı karşısında
Nesrin Önlü, 2010
2006.KB.SOS.003 nolu ‘Yüksek Teknoloji Ürünü Lif
ve İpliklerin Giysilik Kumaşlara Tasarım Açısından
Getirdiği Yenilikler’ başlıklı BAP Projesi
Çözgü: 20/2 pamuk
Atkı: 17 Nm Retro Reflective yarn, elastanlı 28/1Nm
PES (%60 PES/ %40lycra)
Armürlü Dokuma Kumaş
buna girer.
DEÜ Bilimsel Araştırmalar Şube Müdürlüğü’nce
desteklenen 2006.KB.SOS.003 nolu proje kapsamında gerçekleştirilen, ‘Yüksek Teknoloji Ürünü Lif ve İpliklerin Giysilik Kumaşlara
Tasarım Açısından Getirdiği Yenilikler’ başlıklı projede yapılan kumaşlarda retro-reflective iplikler kadın dış giyimi için kullanılmıştır.
Retro-reflektive ipliklerin yansıtıcı özelliğiyle
kumaşlarda farklı görsel etkiler elde edebilmek
amaçlanmakla birlikte, gece, karanlıkta fark
Işık kaynağına maruz kaldığında
Nesrin Önlü, 2010
2006.KB.SOS.003 nolu ‘Yüksek Teknoloji Ürünü Lif
ve İpliklerin Giysilik Kumaşlara Tasarım Açısından
Getirdiği Yenilikler’ başlıklı BAP Projesi
Çözgü: 20/2 pamuk
Atkı: 17 Nm Retro Reflective yarn, 28/1Nm PES/
ELASTAN (%60 PES/ %40lycra)
Armürlü Dokuma Kumaş
edilebilme özelliği de artısı olacaktır. Bu tür ipliklerin koruyucu giysiler yerine bayan giysilik
kumaşlarda kullanımı bu tür tasarım inovasyo43
BIR ÜRÜNÜ
TEKNIK OLARAK
OLUŞTURMAK
VE TEKNOLOJI
GELIŞTIRMEK DE
BIR TASARIMDIR
Sedef Acar, 2009
Kaynak: 2009.KB.SOS.003 .nolu ‘Yünlü Dokuma Kumaşların Keçeleştirilmesi ve Giysi Biçimlerinde
Sağladığı Tasarım Olanakları’ başlıklı BAP Projesi
nuna ya da diğer bir değişle ürün inovasyonuna
örnek olarak verilebilir. Mikro prizma şeklinde
cam boncuklarının yer aldığı Retro Reflective
ipliklerle dokunan kumaşlar özellikle bayan dış
giyim gece giysilerine bir alternatif olarak düşünülmüştür.
Yine DEÜ Bilimsel Araştırmalar Şube
Müdürlüğünce desteklenen 2009.KB.SOS.003
.nolu proje kapsamında, Doç. Sedef Acar’ın,
‘Yünlü Giysi Tasarımında Bölgesel Keçeleştirme
Yöntem ve Uygulamaları’ başlıklı Sanatta Yeterlilik tezine bağlı olarak gerçekleştirilen ‘Yünlü
Dokuma Kumaşların Keçeleştirilmesi ve Giysi
Biçimlerinde Sağladığı Tasarım Olanakları’
başlıklı bir başka projede yünün keçeleşme
özelliği sonucu birbirlerine kenetlenmesinden
esinlenilerek gerçekleştirilen dikişsiz yünlü giy44
silerdir. Patent başvurusu yapılan bu proje ve giysiler, iplik ve dikiş kullanımını ortadan kaldırdığı
için, yine giyim tasarımı alanında önemli bir ürün
inovasyonudur.
SONUÇ
Günümüzün
değişen
yaşam
biçimleri,
disiplinlerarasılık düşünüldüğünde, tasarım sadece faydaya yönelik, işlevi olan bir obje tasarlayıp,
ona estetik bir görünüm verip tüketicinin
beğenisine sunmak ve o ürünü sattırmak değildir.
Bir ürünü teknik olarak oluşturmak ve teknoloji
geliştirmek de bir tasarımdır. Bu nedenledir
ki tasarımı bütünün parçalarını oluşturan bir
süreç olarak düşünmek gerekir. Çünkü tasarım
yeni bir fikir demektir. Onu zihinde oluşturup
süreci planlamaktır. Bu nedenle tasarım; AR-GE
çalışmaları yapan, kullanıcı ve piyasa odaklı ürün-
DERIN > HAZİRAN / JUNE 2014
ler ortaya koyan firmaların olmazsa olmazıdır.
Kullanıcı ve piyasa odaklı ürünlere ilişkin AR-GE
çalışmalarında tasarım, gerçek anlamda bir yenilik/inovasyon için en üstte olması gereken bir
konudur. Bu türden AR-GE çalışmalarında süreç,
tasarım merkezli gerçekleştirilmeli ve süreç bu
doğrultuda planlanıp, şekillenmelidir. Farklı bir
açıdan baktığımızda, inovasyonla ilişkili olsun
ya da olmasın ve hatta ortaya konulan inovasyon ister dikey ister yatay olsun, ortaya konulan
kullanıcı ya da piyasa odaklı ürün tasarımının
başarılı olabilmesi ve katma değer yaratabilmesi için nitelikli bir AR-GE çalışmasına gereksinim vardır. Çünkü AR-GE sadece yenilikçi
bir fikir ortaya koyabilmek için yapılması gereken bir çalışma değildir, olmamalıdır. Mevcudu
geliştirmek, rutin, mevsimlik, yıllık değişimlere
yönelik çalışmaların tüketicinin gereksinimlerine gerçek anlamda cevap verebilmesi ve
sürdürülebilir olması için de AR-GE çalışmaları
yapılması gerekir. Günümüzde AR-GE uzun
vadeli yatırım ve yüksek risk demekse de, ARGE, açık anlamıyla ‘Araştırma ve Geliştirme’,
yenilik getirilmesi düşünülen alanla ilgili, faydaya
yönelik, disiplinlerarası çalışmalar, araştırmalar
yapıp, onu tek bir potada birleştirmektir. Kaldı
ki bu bizi yine yenilik ortaya koymaya, diğer
adıyla inovasyona götürür. Yenilik demek, yeni
bir fikir ortaya koymak, onu önce zihinde, sonra
kağıt üzerinde, sonra da ürün olarak tasarlamak
demektir. Bu nedenle tasarım başlı başına bir
inovasyondur.
AR-GE’nin
sadece
bilginin
dikeylemesine geliştirildiği dikeylemesine inovasyonun
bir parçası olarak da düşünülmesi doğru bir
yaklaşım değildir. Var olan bilginin başka bir
bilgiyle kaynaştırılması, sektörün başka bir
sektörden etkilenmesi veya bir ürünün farklı
bir sektördeki üründen esinlenilerek yeni özellikler kazandırılması olan yataylamasına inovasyonla (Kesin, 2013,14) AR-GE’yi ayrı düşünmek
yapılması düşünülen inovasyonun başarısını
olumsuz etkileyecektir. Yataylamasına inovasyonun tüm aşamalarında ayrıntılı bir AR-GE
YENILIK DEMEK,
YENI BIR FIKIR
ORTAYA
KOYMAK, ONU
ÖNCE ZIHINDE,
SONRA KAĞIT
ÜZERINDE, SONRA
DA ÜRÜN OLARAK
TASARLAMAK
DEMEKTIR
çalışmasına gereksinim vardır. Örneğin, otomotiv sektöründe kullanılan elektrostatik boyanın
kolay çıkmadığını gören bir makyaj firmasının bu
malzemeyi kendi firmasında kullanıp uygulaması
yataylamasına inovasyon olarak kabul ediliyor
(Keskin,2013, 15). Böyle bir etkileşimde, konu üzerinde derinlemesine bir araştırma ve yeni ürün
geliştirme ve deneme çalışmaları yapılmadan
böyle bir makyaj malzemesini pazara/tüketicinin
hizmetine sunmak büyük risk demektir. Bu tür
bir malzeme yenilikçi bir malzemedir lâkin,
başarılı sonuç verebilmesi AR-GE çalışmasıyla
olasıdır. Yukarıda yatay inovasyona örnek olarak
verilen tüm çalışmalar araştırma ve geliştirme
sonucu ortaya konmuş çalışmalardır. Çünkü
yatay inovasyonda sözü edilen tüm eşleştirmeler
disiplinlerarasılık demektir. Disiplilerarasılık da
AR-GE çalışmalarıyla örtüşen bir yaklaşımdır.
Tasarım ve inovasyon ilişkisi irdelendiğinde
yapılan en büyük yanlışlardan bir tanesi de ÜRGE/Ürün Geliştirmeyi AR-GE den bağımsız,
ayrı bir birim olarak düşünmektir. Yenilikçi, fark
yaratan, tasarımcısına ve firmasına katma değer
kazandıran bir ürün geliştirmenin yolu başarılı
bir AR-GE çalışmasından geçer. Bu nedenle;
hem inovasyonda hem de tasarımda AR-GE
ve ÜR-GE yi birbirinden ayrı düşünmek doğru
değildir. Çünkü AR-GE (Araştırma Geliştirme)
ve ÜR-GE (Ürün Geliştirme) iç içe geçmiş
çalışma süreçleridir. AR-GE’de yapılan her
araştırma ve çalışmanın hayata geçirilemediği
fikrinden yola çıkılarak ÜR-GE yi AR-GE’den
ayıranlar ürün geliştirme çalışmalarının başlangıç
noktasının AR-GE birimleri olduğunu göz ardı
etmektedirler. Yeni bir ürün ya da var olan ürünü
geliştirmek için o ürün hakkında detaylı bir
araştırma yapılıp, artı değer kazandırılacak özellikler ortaya konup, ön denemeleri yapıldıktan
sonra ürünü üretmek gerekir.
Yakın zamana kadar artı değer kazandırılmış
‘Katma Değeri Yüksek Ürün’ deyince akla
‘Tasarım’ gelirken, popüler kültürün de etkisiyle ‘Katma Değeri Yüksek Ürün’ deyince
45
akla ‘İnovasyon/Yenilik’ gelmektedir. Oysa
İnovasyon/Yenilik tasarımın kendisidir. Yenilik
yapmanın yolu tasarımdan geçer. Nasıl ki buluş/
icat yapmak, inovasyon/ yenilik değilse, çizgi ya
da harflerle biçim verilen ürün ya da hizmetin
tümü ‘Tasarım’ değildir. Bir ürün ya da hizmette
farklılık varsa ve bu farklılıkla farkındalık
yaratılıp ürün/hizmet sahibi kişi ya da kurumlar
ekonomik, sosyal, kültürel vb. pek çok açıdan
kâr elde edebiliyorlar, tanınırlıkları artıyor ve onlara katma değer sağlıyorsa tasarım gerçekleşmiş
ve amacına ulaşmış demektir. Aksi takdirde ortaya konan ürün ya da hizmet bir tasarım değil
sadece çizgi ya da sözcüklerle biçim vermekten
ibaret olur.
Bu nedenle başarılı, amacına ulaşmış bir
tasarımda yaratıcılığın üst düzeyde harekete
geçirilerek yeni bir ürün ya da hizmet tasarlamak ve bu yeni ürün ya da hizmetle toplumun her seviyesine ulaşabilmek ve de toplum
tarafından kabul görebilmesi gerekmektedir.
Toplum tarafından kabul görmek demek topluma fayda sağlamak ya da toplumun ilgisini
fazlasıyla çekebilmek demektir. Toplumdaki bireylerin ilgisini çekebilir, ürün ya da hizmetinizle
inandırıcı olup tüketiciyi memnun edebilirseniz
sizin sunduğunuz ürünleri de satın alırlar hizmeti
de. Tüm bu süreci başarmanın yolu yaratıcılıktan
geçer. Lâkin, yeni fikirlerin ortaya çıkabilmesi
için, güncel tanımlamasıyla yeni ve başarılı bir
inovasyon gerçekleştirebilmek için toplumların
sosyo-ekonomik ve kültürel farklılıklarının,
yaşadıkları ülke ve şehirlerin coğrafi özelliklerinin, ruhsal etkileşimlerinin gibi uzayıp gidecek
pek çok etkenin en ince ayrıntısıyla bilinmesi,
dünya genelinde güncelle birlikte eski ve yeninin
takip edilmesi gerekir. Çünkü neredeyse yeni icat
edilmiş hiçbir şey yoktur denilebilir. Teknolojinin gelişimiyle bilgiye daha hızlı ulaşıldıkça icat
edilmemiş ya da yeni hiçbir şey kalmadığının
farkına varılmaktadır. Pek çoğunun sadece
teknolojilerinin geliştirildiği, sosyo-ekonomik ve
kültürel değişimlere bağlı olarak alışkanlıkların
değişmesi nedeniyle aşırı tüketim toplumu ha46
line gelmemizden de kaynaklanan moda-marka
ve etkili tanıtım tuzaklarıyla ‘yeniymiş’ gibi gösterilen fikir, tasarım, ürün ve hizmetler vardır.
Toplum her açıdan gereksiniminin çok üstünde
tüketmeye o kadar alıştırılmıştır ki, istekleri
karşılanamaz olmuştur.
Böyle bir sonuç da iş dünyasını ayakta kalabilmek için ‘inovasyon’ denilen yeni bir kavrama
yöneltmiş ve inovasyon denilen rüzgârın peşine
sürüklemiştir ki toplumun ilgisini çekip katma
değeri olan ürünler üretip bir adım önde olabilsinler.
Yararlanılan, taranan kaynaklar
• Abbing, Erik Roscam (2010),Brand-Driven
İnnovation/Strategies
for Development and Design,Ava
Publishing,Switzerland
• Aslan,Meryem(2014),İnovasyon,Finansal
Kültür sanat Yayınları
• Bevlin,Elliot Marjorie(1977),Design
Through Discovery,Holt Rinehart and
Winston,Newyork.
• Gürkan,Güney,Çetin(2013), İnovasyon
ve Fikir Kaynağı Olarak Yönlendiren Kullanıcılar,Paradikma Akademi
Yayınları,İstanbul
• Johanson, Frans(2013),Yaratıcılık ve
İnovasyon/Medici Etkisi Yaratmak,Kapital
Medya Şirketi A.Ş.
• Gürsu,Hakan(2014),Sahi İnovasyon Neden
Bize Bu Kadar Uzak, İstanbul
• Keskin,Salih(2013), İnovasyon Nasıl Yapılır,
Mavi Yayıncılık,İstanbul.
• Kılıç,Serkan(2013), Yeni ürün Geliştirmede
İnovasyon, Seçkin Yayıncılık,Ankara
• Kılıç,Serkan(2013), İnovasyon ve İnovasyon
Yönetimi, Seçkin Yayıncılık,Ankara
• Nooyi,K.Indra, Çeviren:H. Can Utku(2012),
Ters İnovasyon, Modus Kitap,Pasifik Ofset
Ltd.,İstanbul
• Önlü,Nesrin(2004),Tasarımda Yaratıcılık
ve İşlevsellik/Tekstil Tasarımındaki
Konumu,AtatürkÜniversitesi Sosyal Bilimler
DERIN > HAZİRAN / JUNE 2014
Enstitüsü Dergisi,Cilt :3,Sayı:1,Erzurum
• Özdoğan E., Demir A., Seventekin N.
(2006),“Lotus Etkili Yüzeyler” Tekstil ve Konfeksiyon Dergisi, , Sayı 1, İzmir .
• Özözer,Yekta;Rakıcı,Gökhan,Arif(2014),Doğ
ada İnovasyon, Artan Yayınevi,İstanbul
• Seelin,Tina(2009),İnovasyon/Girişimcilik
Üzerine Yaratıcı Çalışmalar,Kuraldışı
Yayıncılık,İstanbul
• Sözen,Metin; Tanyeli,Uğur(2003),Sanat
Kavram ve Terimleri Sözlüğü,Remzi
Kitabevi,İstanbul
• Önlü,Nesrin, (2006), Yüksek Teknoloji
Ürünü Lif ve İpliklerin Giysilik Kumaşlara
Tasarım Açısından Getirdiği Yenilikler, 2006.
KB.SOS.003 nolu D.E.Ü. Bilimsel Araştırmalar
Şube Müdürlüğü/BAP Projesi
• Önlü,Nesrin;Acar,Sedef (2009), Yünlü
Dokuma Kumaşların Keçeleştirilmesi ve Giysi
Biçimlerinde Sağladığı Tasarım Olanakları,
2006.KB.SOS.003 nolu D.E.Ü. Bilimsel
Araştırmalar Şube Müdürlüğü/BAP Projesi
• Utterback, James;Vedin,Bengt-Arne;
Alverez,Eduardo; Ekman,Sten; Sanderson,Susan
Walsh;Tether,Bruce;Verganti,Roberto(2008
),TasarımaDayalı İnovasyon,Çevire:Yıldırım
Özdemir, Ledo Yayıncılık,İstanbul.
• http://www.abprojeakademisi.
com/?Syf=26&Syz=258622&/Yenilik%C3%A7iFikirler-ve-%C4%B0novasyon
• http://www.swicofil.com/innovationretroreflective.html
• www. Teknolojide.com/inovasyonnedir_4929.
aspx
• Vardar, Prof. Dr. Fazilet Sukan ( 2008),
İzmir’de Ar-Ge, İnovasyon ve Üniversite
& Sanayi İşbirliği,İzmir Kalkınma Ajansı,
http://library.medibtikar.eu/Med_docs/
AX_4/15_0825%20June-%200814Nov_Izmir_
Pilot/presentations/EBILTEM.pdf
• http://www.adidas.com.tr/
• http://www.adidas.com.tr/training/
Training,tr_TR,sc.html?prefn1=technologies&pr
efv1=Climachill
• http://www.ajansspor.com/2014dunyakupasi/
Eleme%20Gruplar%C4%B1/h/20131122/fransanin_dunya_kupasi_formasi_tanitildi.html
• http://store.nike.com/us/en_us/pw/francesoccer-clothing/bgdZ896Zaz9
• Geleceğin Kumaşları, http://www.teksad.org/
publishing/akilligiysiler0905-mail.pdf
• (http://www.turkchemonline.com/Haber/
Serinlik-Hissi-Veren-Kumas-Tasarimi.html
• http://www.halkbankkobi.com.tr/NewsDetail/Isirgan-otlu-kumasla-Afrika-yi-fethetti/768
• http://tr.wikipedia.org/wiki/
Ate%C5%9F_b%C3%B6ce%C4%9Fi
47
Ramirez
Sali SALİJİ*
SIZE
ÖNEREBILECEĞIM
SLOGAN:
“HAYAL GÜCÜ
IŞ BAŞINDA”
Reçete
Bu yazıyı yazmamdaki amaç, siz okurların onu
okuduktan sonra, bir filmin çekimlerini birleştirir, yani kurgu yapar gibi onu oluşturmak
zorunda kalacak olmanızdır. Aksi takdirde ne
gösterilmek istenen film izlenir, ne de bu yazı
anlaşılır veya ondan zevk alınır. Size bu yazılı
malzemeyi vererek, neredeyse hiç okumadığınız
senaryodan ve çekimlerinden haberdar olmadığınız filmin kurgusunu tek başınıza yapmanızı
istiyorum. Böylece bu filmle en az alakası olan
siz, söz konusu olan filmi yaratmak zorunda kalacaksınız. Şu anda, muhtemelen, okuyor olduğunuz için, bundan sonra size önerebileceğim
slogan: “Hayal gücü iş başında” sözleriyle özetlenebilir. Çünkü devamını okuyacağınız yazı, sizi
şiddetli bir şekilde, sinema ve sanatla alakası olmadığına inandırmaya gayret edecektir.
Rüya
“Hitler – (içeri girmiştir) Tanrıdan selam…
Herzl – Görürsen benden de selam.” (1)
Borges yanılıyordu. Diğerleri de öyle. Çünkü
onlarca, hatta belki de daha fazla kişinin aynı
anda, aynı rüyayı görmesi imkansızdı. Bütün
bunları nereden mi biliyorum? Biliyorum, çünkü aynı olayın (özellikle rüya demiyorum) tanığı
ben de olmuştum.
48
Evet, yer Felsefe ve Edebiyat Fakültesi’ydi, zamanda gün batımına doğru. Ben 1. Sınıf Edebiyat
Bölümü öğrencisiydim ve okul bahçesinin bir
bankında oturuyordum. Okula başka bir şehirden geldiğim için henüz kimseyi tanımıyordum.
*Yrd. Doç. Dr.
Dokuz Eylül Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi
Film Tasarım Bölümü
Bu yüzden de oturduğum bankın geri kalan iki
üç kişilik yeri boştu. Ben de, özellikle biri otursun diye bankın bir ucunda oturmuştum. İnsan
avlıyordum. Kendime de “farklı” süsü vermek
için (hangi mantıktan geldiyse) dindar olan annemin buraya gelirken elime sıkıştırdığı (oldukça büyük boydaki) İncil’i okuyor(muş) gibi yapıyordum. İçinde ise Borges’in bir hikâye kitabı
vardı ve şu anda sözünü ettiğim hikâyesini (2)
yeni okumaya başlamıştım. Burada şunu da belirtmekte yarar var, bazen İncil’in içine erotik
dergiler de koyuyordum, hatta bir keresinde neredeyse yakalanıyordum. Bu yüzden de zamanla
bu tip şeyleri İncil’in içine koymaktan vazgeçtim. Demek istediğim, İncil o kadar büyüktü ki
içine ne koyarsam koyayım dışardan görülmezdi. Çoğu zaman ortalıkta hep İncil’i okuyor gibi
görünüyordum. Tuhaf boyuttaki İncil ayrılmaz
parçam olmuştu. Belki de bunu söylememem
gerekirdi, çünkü onunla ortalıkta dolaşmamın
sebebini biraz önce açıklamıştım. Neyse, daha
sonra edindiğim arkadaşlardan, uzun zaman
hiçbir arkadaşımın olmayışının nedeninin de
o (İncil) olduğunu öğrendim. Hatta, öğrenciler
aralarında bana, “deli papaz” diyorlarmış.
Olaya tekrar dönmek istiyorum. Bunları anlatırken hatırladım ki “bu” gün, (Borges’in söz ettiği ve benim de ilerde söz edeceğim) olay günü
değil, ondan tam bir gün öncesiydi. Tam da bir
arkadaş edindiğimi zannettiğim gün. Borges’in
“o” hikâyesini okumaya başlamıştım ki biri sormadan, bankın diğer ucuna oturmuştu. Ben de
o anda (çikolatasını vermeyen) küçük bir çocuk
gibi İncil’i yanıma oturandan saklayarak kapattım. Ama nedense yanımda oturanın İncil’i
DERIN > HAZİRAN / JUNE 2014
okumadığımı anladığından emindim. Ha, şey
yüzünden, oturduğum bank alçaktı ve ayaktayken biri çok kolay İncil’in içinde başka bir
kitabın olduğunu görebilirdi. Bankın diğer ucuna oturduktan biraz sonra, bana bakmadan ne
okuduğumu sormuştu. Ona elimdeki koca kitabı göstererek, İncil demiştim. Hafif gülümseyerek bana döndü (gerçekten de Borges’in anlattığı gibi görünüyordu: dar alınlı, büyük sarı dişli,
bıyıklı ve kalın dudaklı) (3) ve, “Onu demiyorum,
içindekini sordum?!” dedi. Ayrıca da şunları ilave
etti, “Bugün anladığım kadarıyla çıplaklık yok,
ben ise onun için gelmiştim!?” Utançtan yüzüm
kıpkırmızı olmuştu, yerimden kımıldayamıyordum, konuşmayı ise o anda unutmuştum. Demek ki İncil’i okumadığımı gerçekten anlamıştı
veya biliyordu. Peki ama erotik dergileri nerede
veya ne zaman gördü ki?! Hiç kimsenin görmediğinden emindim!!? Durumu kabul ederek,
onunla tanıştım, adı Ramirez’di. Onu okulda ilk
defa o gün görmüştüm. Tamam, 1. sınıf öğrencisiydim, ama yine de az çok okulda olanların
yüzlerini tanıyordum. Yanılmamıştım, çünkü
Ramirez gerçekten öğrenci değildi ve okula da
ilk defa “yarınki” bir iş için gelmişti. En azından o gün bana öyle söylemişti. Utancımdan
İncil’deki dergileri nereden bildiğini soramamıştım. Yalnız bir ara onun her şeyi bildiğini,
kendini beğenmiş gibi söylemesi tuhafıma gitmişti. Ciddiye alınmayacak bu lafını, her nedense ciddiye alarak onun sivil polis olduğunu
zannetmiştim. Çünkü neredeyse bir saniyede
gözleriyle her yeri yoklayabiliyordu, bu da beni
şüphelendirdi. Ben bunları düşünürken, Ramirez elime kartvizite benzer bir şey sıkıştırdı ve
bir şey söylemeden oradan uzaklaştı. Daha doğrusu, geldiği gibi gitti. Elime sıkıştırdığı kartın
orta üst kısmında bir pentagram yıldızı vardı.
Yıldızın tam altında Sancho Garcia Ramirez
ismi yazılıydı. İsmin altında da daha küçük
harflerle medyum yazıyordu. Bu tür kartlarda
adresin yazıldığı yerde, hayatımda ilk defa duyduğum bir şehrin ismi yazıyordu. Bir süre sonra
kartı kaybettiğimden, kendimi defalarca şehrin ismini hatırlamak için zorladım ve bunun
sonucunda aklımdan hep, “Golinor” gibi bir
isim geçiyordu. Demek ki Ramirez de benim
gibi bu şehrin yabancısıydı. Neyse, kartın arkasında hiçbir şey yazmıyordu. Yalnız tuhaftı ve
lunaparktaki komik aynalara benziyordu. Biraz
inceledikten sonra, kartı İncil’in içine koydum.
Ardından da içinden düşer ve kaybederim diye
pantolonumun arka cebine koydum.
Ertesi, yani Borges’in esas olarak bahsettiği
günün gün batımına doğru okulun önündeki
aynı banka oturdum. Elimde yine İncil ve içinde Borges’in aynı hikâye kitabı vardı. Dün yeni
okumaya başladığım hikâyeyi okumak üzere
önce İncil’i ardından da Borges’in hikâye kitabını açtım. İlk anda fark etmediğim bir şeyle
karşılaştım, annemin bana verdiği ve hep yanımda taşıdığım İncil’in sayfaları bomboştu.
Üzerlerinde artık tek bir harf bile yazmıyordu.
Bir kaç sayfayı çevirdikten sonra bütün İncil’in
aynı hale geldiğini anlamıştım. O artık yazılmamış günlüklere benzer, kalın kaplı çizgisiz bir
deftere dönüşmüştü. Borges’in hikâye kitabındaki yazılar ise olduğu gibi duruyordu. İncil’i
bir anlığına kapağına bakmak için kapattım.
Kapağın üzerinde latin alfabesiyle yazılı “İncil”
yazısı hâlâ yerinde duruyordu. Tekrar içine baktım, az önceki gibiydi, bembeyaz kâğıttan başka bir şey yoktu. Tekrar kapağına baktım, bu
sefer “İncil” yazısı da kaybolmuştu. Borges’in
kitabına baktım, onda bir sorun yoktu. İncil
ise artık az önce söylediğim gibi tam anlamıyla siyah kaplı, çizgisiz bir deftere veya günlüğe
dönüşmüştü. Bunun bir mucize olduğunu düşünmüştüm, bilirsiniz içine koyduğum dergiler
yüzünden… Birden bire İncil’in içine koyduğum
kartviziti hatırladım. Ceplerimi karıştırmaya
başladım ve az sonra da kartviziti arka cebimden çıkardım. Olayın şaşkınlığını yaşarken ve
kartvizite bakarken, okulun bahçesinde birden
bire bir kalabalık oluşmaya başladı. Kalabalığın ortasında da Borges’in dediği gibi beş değil (Borges’in diğerleri gibi yanıldığı nokta), bir
kişi vardı o da Ramirez’di. Etrafında toplanan
kalabalığa bağıra bağıra bir şeyler anlatıyordu.
49
Bir şeyler diyorum, çünkü ne söylediğini duymak için yeterince uzaktaydım. Ramirez o esnada galiba bir şeyin üzerine çıkmıştı, çünkü
bankta oturduğum halde onu belden yukarı görebiliyordum. Öyle tahmin ediyorum ki o gün
Borges de o kalabalığın içindeydi. Kısa bir süre
sonra Ramirez, dün fark etmediğim yırtık ceketinin sağ cebinden, bilim kurgu filmlerindeki
tabancalara benzer bir şey çıkardı. Bu yüzden
de ilk anda plastikten olduğunu sanmıştım.
Şunun altını çizerek söylüyorum, Ramirez’den
başka kimsenin elinde tabanca yoktu. Oysa ki
Borges, bu olayı anlatırken, “öldürdük” ve “tabancaları çektik” gibi, çoğulu ifade eden kelimeleri kullanmaktadır. Ben ise, yani orada bulunan bir başka şahit olarak, bir tek Ramirez’in
tabancayı çıkardığından eminim. Çünkü o ara,
meraktan, bende kalabalığın içine karışmıştım,
hatta tabancayı çıkardığı sırada en öndeydim.
İşte ne olduysa o an oldu, Ramirez çok keyifli
bir şekilde tabancasından ateş etti demeyeyim,
çünkü elindeki silahtan ışın veya ıslatmayan
suya benzer bir şey çıktı. O anda orada bulunan herkesi öldüren veya daha doğrusu uyutan
bu maddenin renkleri neredeyse saniyede bir
değişiyordu. Bazen gökkuşağını andırıyordu bazense tek bir renk oluyordu. Bu ışın veya suya
benzer şeyi saçtıktan sonra Ramirez birden bire
ortalıktan kayboldu. Ramirez’in tabancasından
galiba bir tek ben etkilenmemiştim ya da bana
öyle geliyordu. Çünkü gördüğüm kadarıyla benim dışımda, orada bulunan herkes ayakta uyuyordu. Sizin de tahmin edeceğiniz gibi, benim
uyanık kalmam galiba Ramirez’in bana verdiği
kartvizitle ilgiliydi. Özellikle de kartın arkasındaki aynaya benzettiğim görünümü nedeniyle.
Çünkü Ramirez’in ateş (ya da her ne yaptıysa)
açtığı sırada bana verdiği kartvizit elimdeydi. Daha sonra da o kartı kaybettim, zaten o
olaydan sonra bir daha da işime yaramadı (yaradıysa?). Yine uzatmaya başladım… Uyutulan
herkes uyandığında gerçekte yaşananları, rüyada gördüğünü sanıyordu. Tanrılar’ı rüyalarında
öldürdüklerini sanıyordu orada bulunan insanlar. Borges bile bu olayı böyle anlatıyordu veya
50
yorumluyordu. Tanrılar’ı ise öldürmeye gerek
yoktu, çünkü Ramirez onları zaten öldürmüştü
(bunu İncil’imdeki yazıların kaybolmasıyla anlamıştım daha sonra). Aslında o suçu başkalarının üzerine atmaya çalışıyordu ve bana kalırsa
bunu yapmayı başardı. Çünkü Borges’i kandırdıktan sonra, herkesi kandırabilirdi. Daha sonra anladım ki, Ramirez Tanrılar’ı öldürdükten
sonra, dünyayı ele geçirmeye çalışan şeytanın
ta kendisiydi. Ben de Borges gibi bilinçli veya
bilinçsiz bir şekilde ona yardımcı oldum. Bütün
bu olanlardan sonra eminim ki elimde İncil’in
yerinde herhangi başka bir kutsal kitap olsaydı
– sonuç yine değişmezdi. Çünkü, zamanın ruhu
olması gerekeni yapmıştı. Birinin artık gerçekten Tanrılar’ı öldürmesi gerekti.
Sonuç: Tanrılar artık yok – öldü. Bu ölümün
gerçekleşebilmesi bizzat ölümü yaşatmak gerekiyor, bu ise ancak gerçekleşen ölümün kâbul
edilmesiyle mümkün olmaktadır. Borges, Ramirez (bunu büyük bir gururla söylüyorum) ve
ben, bunu yaptık:
“Ağır tabancalarımızı çektik (nereden çıktılarsa, tabancalar da girdi rüyaya) ve neşeyle, keyifle öldürdük
Tanrılar’ı.” (4)
Bijuteri dükkânı
“Benzer nedenler yüzünden yani orijinalini
koruma bahanesiyle Lascaux mağaralarının
ziyareti yasaklanmış ancak beş metre öteye
aynı mağaraların tıpatıp benzeri inşa edilerek
ziyarete açılmıştır (ziyaretçiler dikiz deliğinden önce gerçek mağaraya göz attıktan sonra kopyasının tamamını ziyaret edebilmektedir).”
(5)
Koruma sebebiyle (bahanesiyle) ortadan bütün
orijinalleri kaldırırsak – geride orijinallerin tıpkılarından (sahtelerinden) başka bir şey kalmaz.
Bunlar da kendi varlıklarını orijinalleri koruma
göreviyle (object guard) haklı çıkarmaktadır.
Biz ise “bijuteri dükkânına” girmiş ve sahtenin
“sahte”, göz kamaştırıcı (gerçeği kadar) güzelli-
DERIN > HAZİRAN / JUNE 2014
ğine kapılmış bir vaziyette, gerçeği unutmaktayız ve hatta ona ihtiyaç duymamaktayız. Çünkü
“bijuteri” de artık diğeri (orijinal) kadar tatmin
edici ve haz verici. Kaldı ki “bijuteri” orijinal
gibi görünmek için ondan daha fazla çaba harcamaktadır. Bu çaba yüzünden sahte orijinalden daha orijinal görünmektedir, öyle ki kimi
zaman sahte ile orijinali ayırt etmek neredeyse
imkânsız hale gelebiliyor. Orijinalin ise orijinal
olmak için hiçbir zaman bijuteri vb. kadar olma
iddiasi ve çabası olmamıştır. Bijuteriyi tercih etmemizdeki en büyük etken orijinalden yüzlerce
kat daha ucuz olmasıdır. Bu mantıkta bir çeşit
“dolandırıcılık” ve “haz” ön planda olduğu için
ve onu bir tek “karşı tarafı” dolandırmak tatmin
ettiği için bijuteri vb. bol bol tüketilmekte ve
kullanılmaktadır. Böylece bijuteri dükkânından
ne alırsak alalım kazançlı çıkarız, daha doğrusu
satıcıyı (karşı tarafı) hep bir nevi “dolandırmış”
oluruz. Bu alışveriş hırsızlıktan daha kazançlıdır, en azından onun riskini yaşatmaz. Macera
aramayanlar için…
ne olan mesafe ise azalmaktadır. Azaldıkça da
“gerçeğin kopyaları” daha fazla üretilmektedir
ve biz onları istediğimiz yakınlıktan görebilmekteyiz. Hatta dilersek burun buruna bile
gelebiliriz. Sergideki görevlilere ya da copy
guard’lara çaktırmadan dokunabiliriz, resimlere dokunabiliriz, düşünsenize!? Sonra da bize,
alarm sayesinde copy guard’lar dokunmaya başlarlar. Bütün bunlar, dediğim gibi, sahteye daha
da fazla yaklaşmaktan ve orijinalden uzaklaşmaktan başka bir işe yaramaz.
Günümüzde gittikçe (yine orijinali koruma bahanesiyle) sanat eserlerinden bir “fiziksel” uzaklaştırma veya mesafe yaratma çabası vardır. Bunun sonucunda, özellikle resim vb. uzak durma
mesafesi gittikçe artmaktadır. Tıpkı “fotoğraf
çekme” yasaklarının artması gibi. Bu gidişatla
sergilere gittiğimiz zaman resimlere neredeyse dürbünle bakmak zorunda kalacağız gibime
geliyor. Lascaux mağarasındaki uygulama bu
anlamda başlı başına bir örnek teşkil ediyor.
Kim bilir belki de bu tür uygulamalar yüzünden
bir gün onları (orijinalleri) hiç göremez oluruz.
Çünkü kutsal olan bu Tanrılar’ın (resimler) her
Tanrı gibi soyut ve görünmez olmaları gerekir.
Bu yüzden de onları göremememizde (orijinali korumak) bir tuhaflık yok. Her şey anormal.
Belki de bir gün bu resimler (orijinaller) yok olmasın diye kendi kendimize nefes almayı bile
yasaklarız. İnsanı değil resimleri koruyan gaz
maskeleriyle sergiyi dolaşanları kafanızda canlandırın. Bu “korumacılığın” sonucunda orijinal
ile mesafe artarken, onun kopyası veya sahtesi-
Fakat bu şeyler ona susacaktır her za
man,
Zira bu taşlar asla yüksek sehpalardan
İnerek canlı hayat içine katılamazlar.
Sanat perilerine, onları sıcak sıcak
Bağrında taşıyanlar sahip olacak ancak.
Vandallar için onlar sadece bir taştır
lar.” (6)
Dr. Tulp’un Anatomi Dersi
“Yunan sanatkârlarının yarattıkları bir
Fransız elde silah alıp götürebilir.
Paris’in göbeğine, Seine nehrin yanına;
Eline geçirdiği bu anıtları parlak,
Saray gibi muhteşem müzelere koyarak,
Gösterebilir şaşkın bakan vatandaşları
na!
Rembrandt’ın resmi, ‘Dr. Tulp’un Anatomi
Dersi Üzerine’ “bilim adamları” tarafından yıllarca çok dikkatli bir şekilde (yabancı kaynaklar özellikle “perfect precise” ifadelerini kullanmaktadırlar) sürülen boyalarla kurtarılmaya
çalışılmıştır. Sonuç başarılı oldu mu derseniz,
oldu derler. Ancak, bu işlem sonucunda resim
Rembrandt’tan başka en az yirmi kişiye daha ait
oldu. Bu resmin üzerine sürülmüş boyalar, bize
hâlâ Rembrandt’ın resmi olarak sunulmaktadır,
daha doğrusu yutturulmaya çalışılmaktadır. Bilim maalesef bu örnekle de son derece acımasız
olabildiğini göstermekte ve kanıtlamaktadır.
51
Ruhlara ve metafizik dünyaya pek kulak asmayan bilim, belki tarihte “ilk defa” Rembrandt’ın
ruhunu çağırarak, resmindeki soluyan renkleri
tamir etmeye çalışmıştır. Bu yüzden de bize
ısrarla hâlâ bu resmin Rembrandt’a ait olduğu
iddia edilmektedir. Belki de bu ruh çağırma
töreninde (ya da boyaları süren bilim adamının
transında) en büyük eksik, Rembrandt’ın yanına fırçalarını ve boyalarını getirememesidir.
Çünkü bilim bu deneyle, ruhla (Rembrandt)
beraber, maddeyi (boyaları, fırçaları, paletleri
vs.) de öteki dünyadan getirmeye çalışmıştır.
Deney başarısızlıkla sonuçlandı ve biz kaybeden olduk. Rembrandt gibi önemli bir ressamın en değerli resimlerinden birini kaybettik.
Acaba Rembrandt’ın bu resmi doğal yaşasaydı,
daha uzun ömrü olmaz mıydı? Bu naïf soru aslında hiç de naïf değil. Çünkü bilim tarafından
düzenlenen bu kurtarma operasyonu “öldürmekten” başka bir sonuç vermemeye baştan
mahkum. Esasında, resmin kime ait olduğunu
Rembrandt’ın fırça darbelerinden başka kimse
bilmemektedir. Söz konusu fırça darbeleri de
öldürüldüğü için bize bir şey söyleyememektedirler… Sonuç olarak, Dr. Tulp’un Anatomi Dersi adlı resmin “orijinali” artık yok veya bundan
böyle yalnız Rembrandt’a ait değil. Dolayısıyla
Rembrandt’ın kendisi bile bu resmini unutmalı. Bu ölüm o kadar kuvvetli üzerimize geldi ki
herhangi bir zamanın içerisindeki varoluşundan
bile şüphelenmeye başladık. Tam da bu noktada
bilim son derece başarılı oldu – kusursuz bir cinayet işledi. Buna şapka çıkarmak lazım, çünkü
ortada ne ölü ne de şüpheli var, yalnız kusursuz
bir ölüm. Tıpkı Rembrandt’ın resmi üzerindeki
“yeni” fırça darbeleri gibi.
YARATICILIK ISE
ANCAK BIZI
OLDUĞUMUZ
YERDE
SAYMAKTAN
(KISIR DÖNGÜ)
KURTARABILIR
Archi-copy
Umberto Eco hipergerçekçilikten söz ederken,
Amerika’daki bir sürü “kopya” mimari eserini
anlatmaktadır. (7) Bunlar genelde eski Yunan ve
Roma’dan esinlenerek (kopyalanarak) yapılmıştır. Bu yapılara eser demekten vazgeçiyorum,
çünkü eser biçimin yanında içeriğe de sahiptir,
anlatılmakta olan yapılar ise bir tek biçimsel dü52
zeyde var olmaktadırlar. İçerikleri ise Yunan ve
Roma’dan kaldığı için, mükemmelliklerine rağmen yoktur. Zaten orijinallerin kopyalarından
bahsederken onların (olmayan) içeriklerinden
konuşmak, orijinallerle dalga geçmek anlamına
gelmektedir. Peki bu anlamsız (içeriği olmayan)
“şey”lere ihtiyaç mı duyuluyor da yapılıyorlar
(çünkü yaratılmıyorlar). Yani gerçeğe sahip olmak varken sinema dekoruyla (Amerika) tatmin
oluyor (muy)uz (?). Doğru olarak bildiğimiz ve
kâbul ettiğimiz en iyi kopyanın en kötü orijinalden daha kötü olduğudur. Eski Mısırlılar söz
konusu olmadığı için – biz (Mısırlı olmayanlar)
neyin ölümüne karşı (kopya üreterek) çıkmaktayız ve neden? Bizim düşünüp yaratmadığımız
eserlerin ölümüne karşı mı, yoksa onların yok
olmasıyla bizim de yok olabileceğimizi mi düşünüyoruz? Bu gereksiz ve anlamsız mumyalama
işlemi mumyalayamamaktan başka bir işe yarayamamaktadır. Mısırlılar kendilerine “ait olanları” mumyalayarak ölüme karşı çıkıyorlardı.
Bunun sayesinde de günümüze kadar ulaşabildiler (dolayısıyla mumyanın da bir anlamı vardı). Biz ise bize “ait olmayanları” mumyalamaya
çalışıyoruz. Bu arada da mumyalama yöntemini
(process) daha yeni öğreniyoruz. Bu mantığın
ise getirdiği bir tek şey var o da tutuculuktur
veya yeniliğe karşı gelmektir. Bu durumda ise
yenilik kutsal olandır – yaratıcılıktır (teknikten söz etmiyorum). Yaratıcılık ise ancak bizi
olduğumuz yerde saymaktan (kısır döngü) kurtarabilir. O halde kendimize ve takıntılarımıza
rağmen bir şeyler yaratmaya başlayabiliriz. Bırakalım “orijinaller” (Tanrılar) kendi kendilerini
korusun, zamanın da yürümesine izin verelim.
Doğal ölüme karşı çıkmakla ancak ölümü hızlandırabiliriz (kızdırabiliriz) – bu da uzatmak
istediğimiz ömrün kısalmasıdır veya bizim fosilleşmemizdir. Anka Kuşu efsanesi hoşumuza
gitmiş olabilir, belki de onun gerçek olduğuna
inananlar da var ama bu kadar da mitoloji yeter,
fazla abartmaya gerek yok. Hiper olan her şeye
burada son vermek gerekir! Kendimizi dolandırmayalım, gelişme(k) her zaman yaratıcılık sayesinde gerçekleşmektedir. Bu da gerçeği yoke-
DERIN > HAZİRAN / JUNE 2014
den sahteleri (gerçekten daha gerçek “görünen”
Tanrılar’ı) daha da çok üretmek (kopya üretilir –
to produce) anlamına gelmemektedir. Buna karşın sahteleri (Tanrılar’ı) yok edecek “gerçekleri”
yaratalım (gerçek yaratılır – to create) anlamına
gelmektedir.
Another Brick In The Wall
Gerçek gerçeklerin nerede olduğunu sorarsanız, cevabın çok basit olduğunu size söyleyebilirim. Çünkü cevap ve onunla ilgili her şey bizde,
hem sahte hem gerçek içimizde yaşamaktadır.
İkisinin de kaynağı biziz – insanlar. Yaşam, yaratıcılığın hammadde üreticisidir. Sistem (düzen) ise yaşamı belirlemektedir. Var olan sistem
sayesinde yaşamın kendisi yaratıcı değil, bununla beraber yaratıcılığı da harekete geçiremiyor.
Gerçek ise bu durumda “ayının kış uykusunu”
yazın ortasında bile uyuyabilmektedir. Böylece
gerçek yok olmakta, daha doğrusu uyumakta ve
önemli olan “kollektif illüzyon” üretilememektedir. İllüzyön bireysel olduğunda, yani herkes
tek başına (bunun beraberinde farklı bir şeyler)
hayal etmeye başladığı zaman ortada halüsinasyon ve simulasyondan başka bir şey olmaz. Bu
da bir tek var olan sistemin işine yaramaktadır.
Duvardaki diğer tuğla olmayalım – bu duvarı yıkalım, yenisini de inşa etmeyelim (özgürlükten
söz etmiyorum) çünkü gerçeğe ulaşmanın yolu
bu süreçten geçmektedir.
Refraine
Dünyada, görüntüler aracılığıyla öldürülen tarihin, sinema aracılığıyla tekrar (nakaratı ifade
eden bir kelime anlamında) canlanması dalgası,
Türk sinemasını da (her şeyi etkilediği gibi) etkiledi. Çünkü, “İstanbul Kanatlarımın Altında”
gibi bir filmle (tiyatro) yeniden “canlanan” bu
sinemayı başka nasıl açıklayabiliriz. Çoğu zaman (istisnalar dışında) kopya çeken bu sinema
başka nasıl açıklanabilir. Çok fazla uzatmadan,
demek istiyorum ki Türk sineması canlanmadı.
Canlanan bir şey var ise o da birilerinin cepleridir. Bu son 10-15 yılda kimi istisnai filmler
ve yönetmenler çıktı, onların haklarını teslim
etmek lazım, ancak bu durumda da istisnalar kaideyi bozamamaktadır. Bence günümüz
Türk sineması inanılmaz derecede hazırcı ve
Dünya sinemasına bakarak onların bir çeşit “a
la turca”larını (rondo değil ama) yeniden üretmektedir. Yanlış anlaşılma olmasın, etkilenme
ve esinlenmeye karşı tabii ki değilim. Karşı
olduğum “kopya çekmektir”, çünkü bu sıkça
yapılan şey aslında kolaya kaçıştır. Yaratıcılıkla
alakası yoktur. Bu yüzden de ben bu sinemanın
“Neo Yeşilçam” diye adlandırılmasına katılmamaktayım. Bu sinemanın “Neo” olması için,
önce Türk sinemasına, ardından da Dünya sinemasına “Yeni” bir şey getirmesi gerekir. Örneğin bir “İtalyan Yeni Gerçekçiliği” veya “Fransız
Yeni Dalgası” gibi. Türkiye’de yapılan filmler
ise benim gördüğüm kadarıyla ancak “eski tas,
eski hamam” (bize özgü olan) zihniyetiyle çekilmektedir. 80’li yıllarda arabesk şarkıcılar bir
albüm çıkarınca, bir hatta bazen birden fazla
film çekerlerdi. Günümüzde ise bu albümlerin
yerini diziler aldı. Bunun belki de en önemli kanıtı dizilerin özellikle Orta Doğu ve Balkanlarda izleniyor olmasıdır – bu durum, söz konusu
bölgelerde, 80’li yıllardaki arabesk filmlerine
olan ilgiyi hatırlatmaktadır. Kaldı ki bir dizi
çoğunlukla, oyuncu kadrosu, hikâye veya şirkete baktığımızda bir kaç filmin çekilmesine yol
açar. Bu filmlerin çoğu da maalesef son derece
başarısız filmlerdir. Türkiye’de şu anda bir furya
var, filmin sayısında ciddi bir artış var, gişe hasılatları inanılmaz rakamlara ulaşmaya başladı.
Amerikan sineması bile geride kalmış vaziyette.
Ancak nicelik asla nitelik konusunda sağlıklı bir
bilgi vermez. Çoğu zaman da onunla ilgisi yoktur. Bir ülke sineması evrensel boyutta ne ölçüde film verirse o ölçüde de Dünya sinemasının
bir parçası olabilmektedir. Bir sinema dünyayı
hedeflemiyorsa ve kendi dünyasını da (çoğu zaman) ülke sınırlarıyla şekillendiriyorsa o zaman
ben şahsen sinemanın ne olduğunu merak ederim. Herkesin bildiği bir şey var, Hint sineması
ya da Bollywood, yani Hollywood’un savaş kaybettiği nadir yerlerden biri. Ancak bu sinemayı
(tek tük örneklerin dışında) Hintlilerden başka
YAŞAM,
YARATICILIĞIN
HAMMADDE
ÜRETICISIDIR.
SISTEM (DÜZEN)
ISE YAŞAMI
BELIRLEMEKTEDIR
53
izleyen yok. Tabii ki her ülkede yalnızca o ülke
insanlarının anlayabileceği ve algılayabileceği filmler de olacaktır. Ancak unutmayalım ki
sanat ve onun en etkili dalı olan sinemanın en
temel özelliklerden biri evrenselliktir. Evrensel
olmayan bir sinema da ne derece ulusal olabilir
o da başka bir tartışma konusu.
Aslında bizim sinemamız bir şarkının içindeki “nakarat”tır, en azından onun özelliğini
taşımaktadır – yani bir tekrardır. Ortaya bir
şarkı çıkar, tutulur… Türk sineması (istisnalar
dışında) nakaratta takılıp kalmış bir bozuk plağı andırmaktadır. Bizde hep şarkıyı (galiba bu
şarkıyı bir yerde duydum?) hatırlamaya çalışıyoruz, ama hatırlayamayız, çünkü o şarkı çok eski.
Yaratıcılar ise hep yeni şarkı yapmayı becerirler,
tabii ki de, nakaratıyla beraber. Bırakalım nakaratı hayranlar mırıldansın, biz ise şarkı yapalım,
evet, bizim şarkımızı. Yoksa, “nakarat sineması”
olmaya mahkumuz.
Ölüm
Bir sinema bileti, bir CD, DVD veya kitap satın
aldığınızda birilerini zengin ettiğinizi hiç düşündünüz mü? Ne bileyim, o para başka birinin
cebine geçeceğine en azından sizin cebinizde
kalır. Bakarsınız ileride de o aynı para “sizin”
işinize yarar. Bu arada da “sanatçı” adı altındaki
canlıları, sizi uyuşturdukları şekilde öldürebilirsiniz.
Borges haklıydı – Tanrılar’ı öldürelim yoksa taptığımız bu yontulara (canlı, put da diyebiliriz,
bir tek kişi veya sanatçı maalesef diyemeyiz)
tapmaya devam edersek biz de yontu olmaya
mahkumuz. Görüldüğü gibi ortaya öldürme kelimesi atılınca ben de kendimi sizinle karıştırmaktayım. Bu ölümün acil gerçekleşmesi gerekmektedir ve bu ölüm ancak düşünce ve zihniyet
boyutunda gerçekleşirse etkili olur. Zihinsel
ve sembolik bir ölümden söz ediyoruz – fakat
diğer taraf için ise söz konusu olan gerçek bir
ölümün ta kendisidir. Bu sembolik ölümün arkasında ise insana özgü ve temel özelliklerden
biri yatar o da düşünme yetisidir. Onu bir an
önce harekete geçirmeliyiz, çünkü her şey as54
lında orada başlıyor ve bitiyor. Aklımızı ve hayal
gücümüzü kullanmaya çalışalım mı? O halde…
BAŞLANGIÇ
(Şimdi sıra sizde)
Filmin adı:
RAMİREZ
Alıntı ve dipnotlar:
(1)Georg Tabori, Kavgam, Can Yayınları, İstanbul, 1991, s.11
(2)Jorge Luis Borges, Yolları Çatallanan Bahçe
(Ragnarok adlı hikaye), Çev. Fatih Özgüven,
Can Yayınları, İstanbul, 1985, s.105
(3)Jorge Luis Borges, a.g.y., s.105
(4) Jorge Luis Borges, a.g.y., s.105
(5)Jean Baudrillard, Simülakrlar ve Simulasyon,
Çev. Oğuz Adanır, Dokuz Eylül Yayınları, İzmir,
1998, s.21
(6) Haz. Hasan Aktaş, Alman Şiiri Antolojisi,
Çev. Burhanettin Batuman, Pasifik yayınları,
Samsun, 1993, s.27
(7)Umberto Eco, Günlük Yaşamdan Sanata,
Çev. Kemal Atakay, Adam Yayınları, 1991