DERİN SAYI 2 - ISSUE 2 HAZİRAN - JUNE 2 0 1 4 DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ ARAŞTIRMA VE İNOVASYON DERGİSİ DOKUZ EYLUL UNIVERSITY JOURNAL OF RESEARCH AND INNOVATION - SAYI 2 ISSUE 2 - HAZİRAN JUNE 2014 w w w. d e u . e d u .t r w w w. d e p a r k . co m D O K U Z E Y L Ü L Ü N İ V E R S İ T E S İ A R A Ş T I R M A V E İ N OVA SYO N D E RG İ S İ DOKUZ EYLUL UNIVERSITY JOURNAL OF RESEARCH AND INNOVATION ISSN 2148-1113 DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ ARAŞTIRMA VE İNOVASYON DERGİSİ DOKUZ EYLUL UNIVERSITY JOURNAL OF RESEARCH AND INNOVATION Eser Adı: Dokuz Eylül Üniversitesi Araştırma ve İnovasyon Dergisi Title: Dokuz Eylül University, Journal of Research and Innovation Konusu Araştırma, girişimcilik, alt yapı oluşturma, teknopark, teknoloji transfer ofisleri, akademi-sanayi işbirlikleri vb. Subject Research, entrepreneurship, building infrastructure, technopark, technology transfer offices, academic-industrial collaborations, etc Yayına başlama yılı • Year of Publication Yayın Sıklığı • Publishing Frequency Yayınlandığı Ortam • Publishing Medium Dili • Language 2014 Yılda 3 Sayı Çıkar • 3 Issues Per Year Basılı ve Çevrimiçi • Printed and On-line Türkçe-İngilizce • Turkish-English Yayının Türü • Type of Publishing Dergi • Journal Hedef Kitle • Target Audience Bilimsel / Akademik / Sanayi • Scientific / Academical / Industrial İmtiyaz Sahibi • Owner Dokuz Eylül Üniversitesi adına • On behalf of Dokuz Eylül University Murat ÖZGÖREN Sorumlu Yazı İşleri Müdürü • Editor-in-Chief Adile ÖNİZ Yardımcı Editörler • Associate Editors Asuman ALTAY Erdal CELIK Şermin GENÇ Tuğcan GÜLER Danışmanlar Kurulu • Advisory Board Abdurrahman BAYRAM Adil BAYKASOĞLU Cem Şeref BEDİZ Hüsnü ERKAN Kemal BAYSAL Nesrin ÖNLÜ Yönetici Sekreter • Executive Secretary Ahu PAKDEMİRLİ Murat AKSOY E-Posta • E-Mail derindergisi@gmail.com Bilimsel Yazışma İletişim Bilgileri • Scientific Correspondence Communication E-Posta • E-Mail sekreter.derin@gmail.com Telefon • Phone (90-232) 412 4481 Faks • Fax (90-232) 412 4489 Tasarım • Design: Tuğcan GÜLER Baskı • Print House: Dokuz Eylül Üniversitesi Matbaası Basım Tarihi • Print Date: 19 Haziran 2014 Basım Yeri Adresi • Print House Address: Dokuz Eylül Üniversitesi Matbaası DEÜ Sağlık Yerleşkesi Mithatpaşa Cad. No:1606 Balçova 35340 İzmir Telefon • Phone : (90-232) 412 33 40 - Faks • Fax : (90-232) 412 33 39 © 2014 Dokuz Eylül Üniversitesi İçindekiler Index Önsöz > Mehmet FÜZÜN 5 Yeni Sayımızda > Adile ÖNİZ 7 “One Step Further” Bir Adım Ötesi > Mustafa KARABAĞLI ile söyleşi 8 Bir Girişimcilik Hikayesi > Burak DOKUZER Gençlik ve İnovasyon > Türkiye’nin İnovatif Servikal Yapay Disk Projesi > Akıllı Robot El Protezi 13 20 24 Geçmişten > Ord. Prof. Dr. Cahit ARF 25 Haberler 26 Tasarım ve İnovasyon > Nesrin ÖNLÜ 36 Ramirez > Sali SALİJİ 48 Önsöz Mehmet FÜZÜN* Sevgili DERİN Okurları, Hazırlayıcısı Hocalarımızın, ‘temellerini akademiden alıp, endüstriyel ve toplumsal boyutta pek çok rol üstlenerek; uygulanabilir araştırmanın duyurulması, bilginin ve genel yenilikçilik unsurlarının tüm paydaşlarla buluşmasını sağlamak’ amacıyla yayınlamaya başladıkları DERİN Dergisi’nden sizlere seslenirken, öncelikle DERİN’e emeği geçen tüm ekibi kutluyorum. DEPARK (Dokuz Eylül Teknoloji Geliştirme Bölgesi)’nin 3 Ocak 2013 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanarak resmen kurulması, Üniversitemiz için tarihsel bir dönüm noktası olmuştur. 6 Ağustos 2008 tarihde Rektör olarak göreve başladığımda, yakın çalışma arkadaşlarım ve Rektör Yardımcılarım Prof. Dr. Hakkı Bahar, Prof. Dr. Rifat Sami Aksoy, Prof. Dr. Alp Timur ve Genel Sekreter Prof. Dr. Can Karaca başta olmak üzere bir grup bilim insanı ile Dokuz Eylül Üniversitesi’nde teknopark kurmaya yönelik ciddi planlarımız vardı. Bizden önceki yönetim döneminde çok önemli bir adım atılarak İleri Biyomedikal AR-GE Merkezi’nin inşasına başlanmıştı. Bu merkezin altyapısı ve özgün projemizle ilgili bürokratik engellere takılsak da, kısa sürede kararlı ve ciddi çabalarımız sonuç verdi. Prof. Dr. Cem Terzi’nin gayretleri ile önce Prof. Dr. Kemal Baysal, sonra Prof. Dr. Mehmet Öztürk gibi bilim dünyasının çok önemli isimlerinin ve Rektör Yardımcım Prof. Dr. Halil Köse’nin de aramıza katılmasıyla, Üniversitemize bir değil iki teknopark birden kazandırdık. Türkiye’nin 35’inci Teknoloji Geliştirme Bölgesi olarak kurulan Dokuz *Prof. Dr. Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörü Eylül Teknoloji Geliştirme Bölgesi, Rektör Yardımcım ve DEPARK Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Murat Özgören Hocamızın genç ve dinamik yaklaşımı ile şimdiden bilim dünyasının ilgi odaklarından biri haline geldi. İşte DERİN Dergisi de, bu başarılı sürecin motivasyonunu güçlendirecek önemli bir organımızdır. Değerli Okurlar, Mevlâna Celâleddin Rûmi der ki; “Dünle beraber gitti cancağızım… Ne kadar söz varsa, düne ait. Şimdi yeni şeyler söylemek lazım…” Bu topraklarda yaşamış, yaşam deneyimini dizelere aktarmış ve yüzyıllardır tüm dünyaya ışık saçan Mevlâna’nın sözünde anlam bulan ‘yeni şeyler söyleme’ye dair vurgu, ‘bilim’de her daim vazgeçilmez bir gereksinimdir… Dünyamız var oldukça, sürekli devinim, sürekli gelişim yaşayacağız hep birlikte… Bu noktada son yıllarda bilim dünyasında sıkça sözedilen ‘inovasyon’ konusuna değinmek istiyorum. Türk Dil Kurumu Güncel Sözlük’te karşılığı ‘Yenileşim’ olarak verilmektedir. Sloganlaşmış deyimle ‘İnovasyon, farklı bakmakla başlar…’ Artık dünya ile yarışmak için, ülkenin gelirlerini arttırmak durumundayız. Bunun için de inovasyonun gerekliliği tartışılmaz bir gerçektir. Ülkemizde; sürdürülebilir büyümenin sağlanabilmesi, inovasyon için gereken ortamın oluşturulmasını zorunlu kılmaktadır. Bir başka ifade ile; bilginin ekonomik faydaya dönüştürülmesi olarak da tanımlayabileceğimiz inovasyon sürecinin başarıyla işleyebilmesi; bi5 reylerde ve toplumda değişime olan istek, yeniliğe açıklık ve girişimcilik ruhuyla özdeşleşen bir kültür gerektirir. İşte bizler, Dokuz Eylül Üniversitesi’nde bir yandan kutsal bir hizmet olarak gördüğümüz eğitim konusunda kusursuz bir süreci yönetmeye çalışırken, bir yandan da yetiştirdiğimiz yeni nesillere bilginin toplumsal faydaya dönüşümünde etkin görevler üstlenebilecekleri özgüvenini aşılamaya çalışıyoruz. Onları araştırmacı, buluşçu olmaya teşvik ediyoruz. Bunun için sanayici ve işadamları ile ilişkilerimizi güçlendiriyoruz. Çünkü biliyoruz ki; bütün inovasyon programlarında bilgi, ekonomik kalkınmanın ana motorudur… Değerli Okurlar, işte bu duygularla DERİN’in ilk sayısını incelerken, Sorumlu Yazıişleri Müdürü ve DEPARK Sağlık Teknoparkı Koordinatörü Doç. Dr. Adile ÖNİZ Hocamızın, Amerika’da Drexel Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Bölümü Başkanı olarak görev yapan Türk Bilim İnsanı Prof. Dr. Banu Onaral ile söyleşisi dikkatimi çekti. Sayın Onaral’ın “Temel bilimler ve mühendislik bir araya gelip sürdürülebilir, yüksek katma değerli ekonomik düzenin çalıştığı ekosistemler oluşturmalıdır” önerisine kulak vermeliyiz. Amerika’da ortaya çıkmaya başlayan bu ekosistemlerin, Türkiye’de de ortaya çıkması için başlatmış olduğumuz öncü çabaları güçlendirmeli ve hız kazanmalıyız. Dokuz Eylül Üniversitesi şu anda sahip olduğu donanım ve insan potansiyeli itibarıyla bu konuda Ülkemize öncülük edebilecek güçte ve özgüvendedir. Her zaman söylediğim gibi “BİRLİKTE DAHA İYİYE” Haydi Dokuz Eylül, Haydi Türkiye. İnovasyonda da birlikte daha iyiye… Dokuz Eylüllüler’in bilimsel çabalarına ilham kaynağı olacağına ve sayfalarında başarı haberlerimizin parlayacağına inandığım DERİN’in, derinliğinin artması dileğiyle. 6 DERIN > HAZİRAN / JUNE 2014 DERİN Yeni Sayımızda Adile ÖNİZ* Prometheus… Tanrılardan ateşi çalarak insanlığa armağan eden yarıtanrı. Yaktığı ateş hala insanlığı aydınlatmakta, bilimin gelişmesinde insanlığa ilham kaynağı ve inovasyona ışık olmaktadır. Prometheus efsanesinde ateşin insanoğluna armağan edilmesinin yanı sıra mitolojik olarak betimlenmiş olan, insanın dünya üzerindeki serüveninin başlangıcına da rastlarız. Dergimizin kapağında da, Prof. Dr. Murat Özgören tarafından Kapadokya’da karelenmiş karanlık bir ortamın ışık ile nasıl aydınlandığını gösteren fotoğraf bulunmaktadır. Bilimde aydınlanma, insanlığın ve ülkenin ileriye gidişinde inovasyon ışığı etkin rol oynamaktadır. Sanayi, akademi, endüstri, bilim ve inovasyon… Bu sayımızda, farklılıklardan fark yaratmak ve aynı çizgide değişik perspektifleri yakalamak düşüncesiyle, “inovasyon nedir?” sorusuna yanıt arayarak başladık. Verilen farklı yanıtların ardındaki gerçek, inovasyonun ruhunu yansıtmaktaydı. Sanayici Mustafa Karabağlı ile gerçekleştirdiğimiz söyleşimizde ‘one step further- bir adım ötesi benim için inovasyon demek.’ sözleriyle inovasyonu tanımlarken; Güzel Sanatlar alanından Prof. Dr. Nesrin Önlü ‘İnovasyonda da tasarımda da farklılığı yakalamak ve yenilik ortaya koymak esastır.’ diyerek inovasyonu tasarımla bütünleştirdi. Yılda üç defa yayınlanan dergimizin her sayısında olduğu gibi ilk bölümünde teknolojik gelişmeler ile ilgili makale ve haberler, söyleşiler, başarı öyküleri; ikinci bölümünde ise hakemli bilimsel yazılar yer aldı. Bu sayımızla beraber ‘Geçmişten…’ başlıklı köşemizde Türkiye’de bilime ve inovasyona katkıda bulunmuş bir bilim insanına yer ayrıldı. Bu köşede ilk olarak, matematiğe adını yazdıran hocaların hocası Ord. Prof. Dr. Cahit Arf ve onun bilimle dolu yaşam öyküsü kaleme alındı. Amerika Birleşik Devletlerinde öğrenim gören bir Türk gencinin arkadaşlarıyla beraber geliştirdiği robot el protezinin birincilik ödülü alması ve ülkemizde ilk kez yapay servikal disk yapılması gibi göğsümüzü kabartan başarı hikayeleri anlatılmaktadır. Keyifle ve merakla okuyacağınız daha pek çok yazı DERİN sayfalarında yer almaktadır. Siz okurlarımızın ilgisi ve desteği ile güçlenerek devam etmek dileklerimizle... *Doç. Dr. Sorumlu Yazı İşleri Müdürü 7 “One Step Further” Bir adım ötesi Elektrik Elektronik Yüksek Mühendisi Mustafa Karabağlı* ile DERİN adına söyleşi Luna Elektrik Elektronik San. ve Tic. A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Karabağlı ile Çiğli Organize Sanayi Bölgesi’ndeki fabrikasında derinlemesine sohbet ettik. 250 çalışanlı bir fabrika, 19 patent, pek çok ödül elbet tesadüf değil! Altında yatan akıllı, çalışkan, yenilikçi, yaratıcı bir kişilik var. Mustafa Bey, inovatif çalışmalarının temelini babasından aldığı görgüye ve ODTÜ’deki eğitimine borçlu olduğunu söylüyor. SANAYIDEKI ATÖLYESINDE BUGÜNKÜ ADIYLA INOVASYON ÇALIŞMALARI YAPAN ARAŞTIRMACI BIR BABANIN OĞLUYUM Hazırlayan: Ahu PAKDEMİRLİ Kendi işinizi kurarken nasıl ve nereden başladınız? Neden bu yola girdiniz? Bazı yetenekler sonradan geliştirilebilir ama bazı yetenekler var ki insanın genlerinden gelir. Sanayideki atölyesinde bugünkü adıyla inovasyon çalışmaları yapan araştırmacı bir babanın oğluyum. Kendisi demir işleriyle uğraşırdı. O zamanlar sanayide bir atölyemiz vardı ve babam çeşitli makinalar geliştirmeye çalışır, bugünkü anlamıyla inovasyon hareketlerinde bulunmaya çalışırdı. Ama o zamanlar inovasyon kelimesi kullanılmıyor daha çok bununla uğraşan kişilere 8 *Luna Elektrik Elektronik San. ve Tic. A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı yaratıcı ya da mucit deniyordu. Mucitlik peşinde koşan bir babanın oğlu olarak, babamın yanında geçirdiğim bu süreç benim için bir öğreti, hem cesaret verici bir adım, hem de babamdan aldığım genlerimle üzerimde taşıdığım bir özellik oldu. Babamı genç yaşta şanssızlık eseri kaybettim ama o görgü ve algı hep devam etti. ODTÜ’den mezun olurken törenimizde Rektör Hocamız Prof. Dr. Ömer Saatçioğlu hala unutamadığım konuşmasında ‘’ülkeler küçük ve orta boylu işletmeler üzerinden kalkınır ve gelişirler, büyük şirketler zamanla hantal yapılara kavuşurlar ve ülkelerin gelişimine çok aşırı katkıları olmaz. Bu nedenle Kobiler çok önemlidir.’’ dedikten sonra tüm mezunlara ‘’gidin ve mümkünse kendi işinizi kurmaya çalışın. Cesaretli olun. Biz sizi burada bunun için eğittik, donattık ve hazırladık.’’ demişti. Rektör Hocamızın bu konuşması çok cesaret vericiydi. Bizi motive eden bir konuşmaydı. Tabii kaç mezunu etkiledi bilemem ama benim için rehber bir konuşma niteliğinde oldu. Adeta ilerideki hedefleri önüme koydu. Mezun olduktan sonra iki sene mühendis olarak çalıştım ve kendi işimi hemen kurmadım. İki sebebe dayanıyordu. Biri yüksek lisansımı yapıyor olmamdı diğeri de iş hayatını tecrübe etmek istememdi. Araştırma ve geliştirme (AR-GE) mühendisi olarak çalıştığım bu sürenin son bir yılı hangi konuda odaklanmam ve hangi işi yapmam gerektiğine kafa yormak ve beyin fırtınası yapmakla geçti. Sonuçta kendi işimi kurmak için ayrıldım. Piyasada o günkü koşullarda gelişen bazı fırsatları gözlemlemiş ve tespit etmiştim. O fırsatları değerlendirme- DERIN > HAZİRAN / JUNE 2014 ye karar vererek 1991 yılında henüz askere gitmemiş çiçeği burnunda bir delikanlıyken kendi işimi kurdum. Burada dikkat ettiğim nokta üniversitede aldığım eğitimin bana sağlayacağı katkıları kullanabileceğim bir işim olmalısıydı. Hiçbir zaman gidip bir kebapçı açmayı hayal etmedim oysa bu tarz teklifler de gelmişti! İnovasyon sizin sektörünüzde tam anlaşıldı mı? İnavosyondan ne anlıyorsunuz? Benim mesleğim olan elektrik elektronik mühendisliği aslında sürekli yeniliklere açık olan belki de dünyada en hızlı ilerleyen meslek grubu. Bizler bile bu mesleğin içinde yer alan insanlar olarak dönem dönem dünyadaki gelişmeleri birebir geliştiği hızda takip etmekte zorlanıyoruz. Sıradan vatandaşın bu hızı takip etmesi beklenemez, ancak kendine sunulan kadarını, kullanıma uygun ürünlerden teknolojinin geliştiğini anlayabiliyorlar. Yoksa geri plandaki gelişmelerden pek haberdar olmuyorlar. Oysa bir de bu gelişmelerin mutfak tarafı var, işte biz biraz o mutfak tarafındayız. Bir zamanlar şöyle bir karşılaştırma yapılmıştı. Mekanik unsurlarla ilgili yapılan AR-GE çalışmaları mekaniksel hızı 10 kat arttırırken, elektronik ve bileşim tarafında bu hızın 1000 kata çıktığı tespiti vardı. Demek ki mekanik olarak bir takım ekipman, motor, makine, alet, edevattaki gelişmenin hemen hemen 100 katı kadar fazla bir gelişme sağlanıyor bizim sektörümüzde. Bu müthiş bir hız. Sektörde var olmak istiyorsanız bu gelişim sürecini takip etmeli ve bu hıza ayak uydurmalısınız. Bu mesleğimin doğasında var. Bu açıdan da kendimi şanslı görüyorum. Çünkü seçtiğim mesleğin doğal yeteneklerime uygun olduğunu düşünüyorum. Hem mesleğimin getirdiği gelişmeleri takip etme mecburiyeti hem de yaratıcılık yaşam felsefesi olan insanların için kaçınılmaz gerçek. İngilizce tanımlarsam ‘one step further ‘ bir adım ötesi benim için inovasyon demek. Yenilikçilik ve yaratıcılık nedir diye baktığımızda her buluşun aslında inovasyon olmadığını görmekteyiz. İNGILIZCE TANIMLARSAM ‘ONE STEP FURTHER ‘ BIR ADIM ÖTESI BENIM IÇIN INOVASYON DEMEK Yenilikçilik, yeni metotlar, yeni teknolojiler, yeni ürünler bunların hepsine inovasyon demek için bir adım ötesi diye tanımladığım, yapılan çalışmaların sonuçlarının ekonomik olarak toplumsal kullanılabilir olmasıdır. Örneğin suyla çalışan bir uçak yapalım ama bu sadece ayda gidiyor da burada bizim işimize yaramıyorsa, ekonomiye katkı sağlamıyor ve firmayı ileriye taşımıyorsa bana göre bu inovasyon değildir. Sanayiciler aynı zamanda araştırmacı olmalı mı? Sanayici kesinlikle araştırmacı olmalı. Lider siyasette de iş dünyasında da çok önemli bir figür. Lider inovasyona gönül vermişse AR-GE’den üretim bandındaki işçiye, kapıdaki bekçiye kadar bu hissedilir. Lider; neyi nasıl işaret ediyor, tanımladığı vizyon ve duruş tüm grubu hatta tüm sistemin nasıl davranması gerektiğini gösterir. Siyasette de böyle iş dünyasında da. Her işletme bir nevi siyasi oluşum gibi, çeşitli departmanlar var ve iş yapabilme kapasiteleri, birbirlerine yardımcı olma veya zorlama tamamen liderin duruşuyla ilgili. Eğer lider İNOVASYON’a gönül vermişse AR-GE’den üretim bandındaki işçiye, kapıdaki bekçiye kadar herkes beklenti içinde olur. Bu beklentiye karşılık vermek gerekir. Lider çevresindekilere araştırmaya önem verdiğini hissettirmelidir. Buna olan inancımızla, bizim personel mevcudumuzun %12’si AR-GE personelidir. Bu da çok önemli bir AR-GE imkanımız olduğunu gösterir. Personel harcamalarının da %18-20’si AR-GE personeli içindir. Daha değerli işçilik grubudur. Sektörde bu oranlar bizimkinin yarısının altında. Sayısal olarak aynı olan vardır ama oransal olarak altımızdalar. Bizim AR-GE‘ye bakışımızın en somut delilidir bu rakamlar. Patentli ürünleriniz var mı? Patent alma sürecini bir sanayici gözüyle anlatır mısınız? İnovasyonu anlıyor ve bu felsefeyi taşıyorsak bunu somutlaştırmalıyız. 1860-70’lerde bizim duayenimiz çok önemli iki bilim insanı Edison ve Tesla’nın buluşlarını faydalı model tescil 9 LIDER SIYASETTE DE IŞ DÜNYASINDA DA ÇOK ÖNEMLI BIR FIGÜR. LIDER INOVASYONA GÖNÜL VERMIŞSE AR-GE’DEN ÜRETIM BANDINDAKI IŞÇIYE, KAPIDAKI BEKÇIYE KADAR BU HISSEDILIR ettirmesi, ürünlerine patent alması beni çok şaşırtmıştı. Maalesef Türkiye bu konuda geçmiş yıllarda çok geride kalmış, belgeleme ve dokümantasyon yapılmamış. 1980’lerden sonra Özal’ın dışa açılma politikalarıyla beraber, ithalatın serbest kalmasıyla inovasyon sonucu ortaya çıkmış ürünleri gördük. Biz daha fazla ne yapabiliriz diye insanlar kendini sorgulamaya başladı. Markaların tescillenmesi ve patentleşme hızlandı. 1990’larda Türkiye bu konuda atılım yaptı. Biz yaptığımız çalışmaları patent ve faydalı model tescillemesi yaptık. Örneğin; sayaçlarda kullanılan askı ve kilitleme sistemiyle ilgili bir çalışmanın, sayaç sembol toplu gösterim ekranlarının, aşırı akım ve gerilime karşı korunan devrelerin, GSM modem ile çalışan akıllı sayaçların, uydu priz gibi çalışmalarımızın patentlerini aldık. Totalde bizim 19 adet tescilli ve patentli ürünümüz bulunmakta. Türkiye’de ne yazık ki okuma yazma alışkanlığımız çok olmadığından 10 aklımıza gelen ve yaptıklarımızı belgelendirmiyoruz. Türk sanayicisi bu konuya daha önem vermeli. Yurtdışında fuarda kendi aklına daha önce gelen veya yaptığı bir ürünü gördüğünde ancak anlıyor tescillettirmenin önemini! Belgelendirme alışkanlığı küçük yaşta edinilmeli. Kızım altıncı sınıftayken işitme engellilerle ilgili bir proje seçti. Son dönem çıkan akıllı telefonların söylenenleri yazmasından esinlenerek işitme engelli kişinin ismi söylenince titreşim yapan ve ışığı yanan bir kol bandı yaptı. Bilimin, buluşun patentlenmesi gerektiğini öğrenmesi için biz bu ürüne kızım Parla Karabağlı adına patent aldık. Biz işitme cihazları yapan bir firma değiliz, ama esas mesele çocuğuma patent alınması gerektiğini göstermekti zaten. ‘Patent almak son derece kolay bir uygulama. Süreç insanların gözünde büyüttüğü gibi değil. Harcı yatır, formu doldur, bakanlığa gönder. Aslında bu kadar kolay. 200-300 lira gibi bir tutar DERIN > HAZİRAN / JUNE 2014 harç, formlar ve açıklayıcı bilgiler de internet sitesinde var. Müracaatınıza itiraz yoksa 200300 lira belki de ileride 300 milyon dolarlık bir meblağ olarak size dönecek. Akıllı sayaç fikri nereden doğdu? Nasıl gelişti? Ölçümleme ve sonuçlarla çıktılar yaratıp akıllı devreler oluşturmak, halk diliyle makinanın beynini tasarlamakla uğraştım. Beko ve Arçelik gibi firmalarla bu anlamda işbirliklerim oldu. Ölçme ve değerlendirme ki biz buna enstürmantasyon deriz, zaten yaptığımız işti. 2000’li yıllarda mekanik sayaçların hassasiyetinin iyi olmadığı konusunda kamuoyunda bir görüş vardı. Sektörü takip ettik ve sayaçları elektrikliye döndürürsek artılar ve eksiler ne olur çalışması yaptık. İlk etapta amacımız sayaç yapmaktı. Sonraları çalışmamız ilerledikçe sadece sayaç yapmaktansa, ölçmek ve saymaktan öte üzerinde başka fonksiyonları da içeren akıllı sayaç yapma fikri doğdu. Bugünün akıllı sayacı denilen sayaçları yaptık. Tıpkı akıllı telefonlarda olduğu gibi ‘Alo’ demenin ötesinde! Kendi fonksiyonunun dışında unsurlar ekledik tabii hala ilerlemekte bu akıllı sayaçlar. 2000’lerde yaptığımız akıllı sayaçla bugünküler arasında IQ farkı var. Elektronik sayaçları uzaktan okuma sistemi ve 3G hakkında bilgi verir misiniz? Sayaçların uzaktan okunması geride kaldı artık hedef okuduğunu değerlendirip yönetebilmek. Enerjinin uzaktan yönetilmesi esas konu. Enerjinin uzaktan kontrolü birkaç yol ile sağlanabilir. GSM network üzerinden enerji kontrolü yapabilinir. Bir başka yöntem olan Powerline enerji nakil hattı üzerinden tüm sayacı kontrol edebilirsiniz. Çünkü elektrik sayacı kablo ile bağlı, hep bir kablo var ve bunu kullanmak akıllıca ama çok da kolay bir yöntem değil bu. Gürültü diye adlandırdığımız enerji kalitesini bozmaması için uluslararası standartlar ile sınırlandırılmış durumda. Bu tip bir network yapısının kurulması kolay değil ama mümkün. Bizim de bu konuda yeni çalışmalarımız, uygulamalı ürünler var. Bunların dışında radyofrekans, ev- lerde wireless (kablosuz) diye adlandırdığımız ve Zigbe (bluetooth) gibi yöntemler kullanılabilir. Böylelikle enerjinin kontrolü sağlandığı gibi enerji tüketim bilgileri öğrenilir ki bu da üretimin şekillenmesi için çok fazla fayda sağlar. Elektrik enerjisi üretilince tüketilmelidir, çünkü saklanamaz. Ne kadar tüketildiği bilinirse boşa üretim yapılmaz. Milyar dolarlarla ifade edilen boşa harcanan elektrik var. Ülkelerin politikalarını bile etkiler bu durum. PATENT ALMAK SON DERECE KOLAY BIR UYGULAMA. SÜREÇ INSANLARIN GÖZÜNDE BÜYÜTTÜĞÜ GIBI DEĞIL Almış olduğunuz ödüller var mı? ‘’Aldığımız ödüller sadece iktisadi boyutta değil, çünkü bunların altında inovatif çalışmalar yatmakta.’’ Çalışmalarımız zaman zaman takdir gördü, çeşitli ödüller aldık. En hızlı gelişen 100 firmadan biri olarak ödül aldık. İstihdam artışı ve vergilendirme konularında ödüller aldık. Her ne kadar bunlar ekonomik ölçekli unsurlar ve iktisadi anlamlar taşıyor gibi görünse de yapılmış olan inovatif çalışmaların sonuçlarıdır. Sanayici olduğumuz için yaptığımız yeni atılımlarla bu noktaya geliyoruz. Tüccar değiliz, 100 tane alıp 100 satmak değil amacımız. 100 tane üretirken yanına başka unsurlar ekleyip 200’e çıkartmak sayıları. İnovasyon ile büyümekteyiz. Bu yüzden de ciromuzda ve vergilendirmede artış olmaktadır. Üniversite ve sanayinin işbirliğine bakışınız ve bunlar akademiye ve sanayiye ayrı ayrı neler katacağını düşünüyorsanız? Sizin her hangi bir iş birliğiniz veya planınız var mı? TÜBİTAK ve KOSGEB’den faydalandık. TÜBİTAK ile beraber üç proje yaptık. Halen süren İZKA destekli bir projemiz var. KOSGEB genelde ya strateji yol haritası çizilmesi konusunda hibe verir ya da yatırım destekleri verir. Bizim TÜBİTAK ile gerçekleşen çalışmaların olumlu sonuçlanmasıyla KOSGEB’den de destekler aldık. Dokuz Eylül Üniversitesi Sanayi Danışma Kurulunda görevliyim. Görevli diğer arkadaşlarla 11 ve TÜBİTAK kapsamında yaptığımız araştırmalarda da üniversiteden danışman hocamız olmakta. En son Yüksek Teknoloji Elektronik Mühendisliği Bölümü ile böyle bir çalışmamız oldu. Üniversite sanayi işbirliği çok önemli bir kavram. Türkiye’de bunun alt yapısının ve bileşenlerinin çok iyi yapıldığına inanmıyorum. Bu konuda devletin daha aktif rol alması lazım. Bütçe meselesi. Biz sanayici olarak üniversiteye gidip belli bir bütçe koymamız zor. Oysa Amerika’daki gibi yapılırsa motivasyon artar. Amerika’da öğretim üyelerine çalıştıkları alana göre sanayi ile işbirliği yapmak koşulu ile bütçe verilir. Bu bütçeyi kullanmak için akademisyende de sanayicide de motivasyon artar. Projelerini gerçekleştirmek için gereken para hazırdır. Bizde de hayata geçirilmeli. Türkiye’deki tüm üniversitelere belki devlet veremez bu parayı ama bir yerden başlamak gerekir diye düşünüyorum. Örneğin Teknoparkı olan üniversitelere, belirli tecrübesi olan bölümlere veya belirli kıstasları sağlayan öğretim üyelerine devlet teşvik olarak para verirse biz de sanayici olarak çok daha kolay üniversitelerle işbirliğine gideriz. Türk sanayisine çok ciddi yarar sağlayacağını düşünüyorum. İnovasyonun sanayiciye getirisi ise yine büyük. AR-GE faaliyetimiz yoksa katma değerli ürün satamayız. Eğer hurda demiri yurtdışından alıp burada eritip ham demir halinde satıyorsanız ki bugünkü rakamlarla konuşursak; 20-25 sente 12 hurda demir alır, eritir, ham demiri 55-60 sente satarsın. Ama biz bunu alır çamaşır makinesi, buzdolabı yaparsak kilosunu yaklaşık beş dolara, araba yaparsak kilosunu 15-20 dolara satarken akıllı telefon yapınca kilosunu 10 bin dolara satarız. ‘’Biz bu demiri ne yapmalıyız’’ sorusuna cevap vermeliyiz. Biz de demek ki iphone’lar samsunglar yapmalıyız. Kore devletinin önemli bir başarısıdır Samsung. Devletin önemli teşviki ve hissesi var. Samsung bu inovasyonları önceden yaptığı için bizim de Samsung’larımız olmalı. Sayın Mustafa Karabağlı’ya bu güzel söyleşi ve okurlara verdiği içten mesajlar için DERİN Dergisi yayın ekibi olarak teşekkür ederiz. DERIN > HAZİRAN / JUNE 2014 Bir girişimcilik hikayesi İnovasyon üzerine Burak DOKUZER* İdeal Teknoloji Bilişim Çözümleri A.Ş. firmasında tam anlamıyla inovasyon odaklı bir örgüt kültürü benimsenmiş ve bu doğrultuda inovasyon kültürü oluşturmak amaçlı sağlam adımlar atılmış ve gelecek dönemlerdeki hedefler oluşturulmuştur. Firmamız, 2000 yılında kurulmuş olup kuruluşundan günümüze kadar geçen süreçte, pazarda farklılık yaratacak çözümler geliştirmeyi başarmıştır. Önceleri ürün odaklı yürütülen inovatif çalışmalarımız zamanla beraberinde bütün iş süreçlerimizde inovasyonu hedefleyen bir yaklaşım kazanmıştır. Yine bu dönem içerisinde geliştirmiş olduğumuz ‘Takip Sistemleri’ ile firmamız şu an Türkiye genelinde %60 gibi yüksek bir pazar payı ile lider konumda bulunmaktadır. Pek tabii ki bu başarı; yalnızca ürün üzerinde geliştirdiğimiz ve hâlen geliştirmeye devam ettiğimiz farklılıklar ile değil, üründeki başarıyı pazara yansıtacak pazarlama faaliyetlerimiz ve ilgili süreçlerdeki inovatif çalışmalarımızla sağlanmıştır. Başarılı bir AR-GE firması olarak, AR-GE faaliyetlerimizin odak noktası inovasyon olarak belirlenmiştir. Firmamız, AR-GE sonuçlarımızın inovasyona dönüştürülüp değer kazanabilmesini hedefleyip teknolojik bir firma olarak farklılığın ve farkındalığın yalnızca teknolojik inovasyon ile mümkün olmadığını bilerek, inovasyon çalışmalarına, ‘Organizasyonel İnovasyonu’ da ekleyerek yeni çalışma ve iş yapış yöntemlerinin geliştirilmesinden ve uyarlanmasından tutun yeni tasarımların ve pazarlama yöntemlerinin *İş Geliştirme Müdürü İdeal Teknoloji Bilişim Çözümleri A.Ş. geliştirilmesi ve uyarlanması çalışmalarına kadar yayılmış geniş ölçekteki faaliyetlerle pazarda ciddi bir rekabet gücü elde etmiştir. Firmamız; teknolojiyi, iş süreçlerini ve insan ilişkilerini inovasyonu destekleyecek ve teşvik edecek şekilde yönetmektedir. Firmada uzun vadeli bir bakış açısı, pazar eğilimlerini belirleme ve tahmin etme yeteneği, teknolojik ve ekonomik bilgileri toplama, işleme ve özümseme yetkinliği sağlanmıştır. Organizasyonel anlamda firmamızın riskleri belirleme ve yönetme yeteneğinin geliştirilmesi, operasyonel birimler arasındaki işbirliklerinin kuvvetlendirilmesi, üniversiteler ile oluşturulan ağın geliştirilip insana yapılan yatırımın kalitesinin ve düzeyinin artırılması hedeflenmektedir. İnovasyon ile rekabet avantajını yakalayıp, bunu korumak ve artırmak firmamızın stratejik hedefi olup üst yönetim tarafından da sahiplenilmektedir. İnovasyon için çok önemli bir adım olan risk almak firmamız tarafından özenle uygulanmakta ve olası başarısızlıklar birer fırsat olarak görülmektedir. İçinde bulunduğumuz pazarlardaki trendlerin ve çevresel faktörlerin takibi, rekabet analizleri, kendi performansımızın ve gelecek dönem hedeflerimizin değerlendirilmesi ile inovasyon sürecimiz başlatılmaktadır. Sonrasında çalışmalarımızın ve odak noktamızın hangi alanlara yoğunlaşacağı belirlenip seçme aşaması tamamlanarak bilgi edinme ve çözüm geliştirme çalışmaları ile süreç devam ettirilmektedir. 13 Ayakta kalabilmek için yenilikçiliğin bir gereklilikten ziyade bir zorunluluk olduğunun farkında olan firmamız, yetenek ve becerileriyle iyi analiz edilmiş kişileri işe alarak onları sürekli geliştirip işe uygun çalışan konusunda taviz vermemektedir. Olabilecek hızlı değişikliklere zamanında ayak uydurarak lider kalmak amacı ile firmamız, insan kaynağını doğru bir şekilde yapılandırıp yönetebilmek için objektif davranıp bilimsel verileri dikkate almakla birlikte özel çözüm önerileri geliştirebilen gelişimi ve değişimi sürekli olarak takip edebilen, kaliteli hizmete odaklanabilecek potansiyelde profesyonellerle iş birliği yapmaktadır. İş süreçleri ve inovasyon Şirket içerisinde inovasyon çalışmaları, bir departman ya da belli kişiler tarafından yürütülmeyip şirket çatısı altında çalışan herkes bu sürece dahil edilmiştir. Şirket; AR-GE çalışmalarının ticari değer kazanabilmesi, farklılık yaratabilmesinin sadece teknolojik inovasyonla mümkün olmadığı gerçeği ile hareket etmektedir. Daha önceleri sadece ürün odaklı yürütülen inovatif çalışmalar, zamanla bütün iş süreçlerine taşınmıştır. Bunlardan biri de organizasyonel inovasyondur. Böylelikle, ihtiyaç analizinden tasarım modellemeye, üretimden satış pazarla- 14 maya yeni süreç yönetimi metodolojileri geliştirilmesi ve uygulanması ile sağlanan verimlilik artışı yardımıyla pazarda ciddi bir rekabet gücü kazanılması hedeflenmiştir. Çalışan her bireyin bu süreçte ortaya koyabileceği inovatif değerlerinin olabileceği düşüncesiyle, çalışanların bu süreçte başarılı bir şekilde yer alabilmeleri için bilimsel olarak ispatlanmış bazı yöntemlerden yararlanılmaya başlanmıştır. Firmamızda, inovasyon yönetimi için tanımlı iş süreçlerimiz bulunmaktadır. Bu süreçler: ihtiyaçların tespiti ve analizi, stratejik yanıt verme, bilgi edinme, çözüm geliştirme, korunma, ticarileştirme aşamalarından oluşmaktadır. Potansiyel yenilikçi fikirler için sürekli olarak pazardan ya da çevreden gelebilecek ihtiyaçlar taranıp saptanarak işlenmektedir. Bu ihtiyaçlar çok farklı kaynaklı olabileceği gibi dünyanın herhangi bir yerinde yapılan ya da yapılmakta olunan araştırmaların doğurabileceği fırsatlar, rakiplerin yaptıkları çalışmalardan da kaynaklanabilmektedir. Rekabet gücünü kazanabilmek için firmamız bu tür sinyalleri zamanında tespit edip işlemektedir. Stratejik yanıt verme sürecimizde ise, çevreden aldığımız inputlar aracılığı ile edinmiş olduğumuz yenilikçi fikirlerin içlerinden rekabet avantajını en çok sağlayanlara DERIN > HAZİRAN / JUNE 2014 yanıt verilmektedir. Bu yanıt verme süreci, birçok çalışanımızın bölümleriyle birlikte katıldığı oturumlarda etkin bir şekilde yönetilerek şekillenmektedir. İlgili seçim yapıldıktan sonraki aşama ise bu fikrin uygulamaya geçebilmesi için gerekli olan bilgi birikimine sahip olunup olunmadığı sorgusudur. Duruma göre gerekli kaynakların temin edilmesi gerekmektedir. Firmamız bu süreçte zorunlu gördüğü aşağıdaki sıralı adımları uygulamaktadır: • Fırsatların yakalanması: Firmamız, potansiyel inovasyon fikirleri için sürekli olarak fırsatların belirlemesi ve değerlendirmesi çalışmaları yapmaktadır. Bu fırsatlar, firma çalışanlarının inovasyon fikirlerinden, müşterilerin değişen gereksinimlerinden, rakiplerimizin çalışmalarından, yeni geliştirilen teknolojilerden veya tedarikçilerden kaynaklanabilmektedir; ya da yurtiçinde veya dışında herhangi bir kuruluş veya kişi tarafından yapılan bir AR-GE çalışmasının sonuçları veya yeni bir düzenlemeye, kanuna ya da standarda uyma zorunluluğu inovasyon fırsatlarını doğurabilmektedir. Firmamız bu rekabet gücünü beslemek için bu tür sinyalleri zaman kaybetmeden değerlendirmektedir. • Stratejik seçimin yapılması: İnovasyon faaliyetine başlamak amacıyla kaynak ayırmadan önce yakalanan fırsatlar arasından stratejik açıdan en önemli olanın seçilmesi gerekir. Bu seçimde göz önünde bulundurulacak etkenlerin başında bizim için müşterilerin gereksinimleri ve istekleri gelir. İnovasyon için ayrılmış geniş kaynakları olan büyük şirketler bile tüm fırsatları değerlendiremezler. Firmamız için asıl başarı, en büyük rekabet avantajını sunan fırsatı seçip inovasyona dönüştürebilmektir. • Gerekli bilginin edinilmesi: Firmamız, rekabet gücü kazandırmada en yüksek potansiyele sahip inovasyon fikrini hayata geçirmeye başlamadan önce ihtiyaç duyulan kaynakların ayrılması için gerekli çalışmaları yapar. Bu amaçla, öncelikle ürün, hizmet veya sürecin geliştirilebilmesi için gerekli bilgileri bir araya getirir. Bizim için yazılı olan bilginin yanında yazılı olmayan bilgiye erişmek de büyük önem taşır; inovasyon faaliyetinin yürütüleceği konuda yetkin, yerli veya yabancı bir uzmanı işe almak veya danışman olarak çalıştırmak, yurtiçindeki veya dışındaki üniversite veya AR-GE kurumlarından hizmet almak, yazılı olmayan bilgiye ulaşmanın yolları arasındadır. Hangi yol seçilirse seçilsin, edinilen bilgilerin tarafımızdan özümsenmesi ve mümkün olduğunca yazılı hale getirilmesi firmamızın yetkinliğinin ve rekabet avantajının sürdürülmesi açısından önemlidir. • Çözümün geliştirilmesi ve ticarileştirme: İnovasyon için gerekli bilgi ve bilgi kaynakları bir araya getirilip inovasyon projesi tanımlandıktan sonra sıra uygulamaya gelir. Bu aşamada ürün, hizmet veya süreç son halini alana kadar çalışmalar sürdürülür. Pazardan sürekli olarak alınan bilgilerle desteklenen geliştirme çalışmaları, ürünün, hizmetin pazarlanması veya sürecin ticari kullanımı ile devam eder. • Öğrenme: Bu aşama, diğer tüm aşamalardaki başarı ve başarısızlıkların değerlendirilmesine, gerekli bilgilerin üretilmesine ve bunların inovasyon sürecini daha iyi yönetmede kullanılmasına olanak sağlar. ‘Öğrenme’nin etkisi diğer tüm aşamalara yansıdığından inovasyonun sürekliliği, dolayısıyla da firmamızın rekabet gücünün sürekliliği açısından büyük önem taşır. Bu süreçlerin sürekli yeniden yapılandırılması için firmamız; yazılı ve yazılı olmayan birçok bilgiye gereksinim duymaktadır ve bu bilgiler ustalıkla bir araya getirilmektedir. Uygulama süreci ise, bu bilgi kaynaklarının belirlenmesinden sonra başlamaktadır. Ürün, hizmet ya da süreç ortaya çıkana kadar araştırma ve geliştirme çalışmalarımız devam ettirilmektedir. Pazardan almış olduğumuz bilgilerle geliştirme çalışmalarımız; ürünün, hizmetin pazarlanması veya sürecin ticari kullanımı ile devam etmektedir. En son süreç aşaması olarak da firmamız, inovasyon süreçlerimizde inovasyon yapabilmek adına, karşı karşıya kalınan tüm başarı ve başarısızlıkların değerlendirilmesini, gerekli bilgile15 İNOVASYON SÜRECININ TETIKLEYICISI, SÜRÜKLEYICISI VE TAMAMLAYICISI TARTIŞMASIZ LIDERDIR rin üretilmesini ve bunların inovasyon sürecini daha iyi yönetme amacıyla kullanılabilmesini amaçlamaktadır. Süreçlerin yönlendirilmesinde kullandığımız yöntem ve teknikler: • Ürün ve süreçlerinin periyodik aralıklarla nasıl iyileştirilebileceğinin sorgulanması, • Sorgulama sırasında beyin fırtınası, SWOT analizi, TRIZ gibi sistematik bir yöntem kullanılması, • Çalışanların, inovatif fikirlerini üst yönetime iletebileceği bir platform oluşturulması, • Çalışanların, inovatif fikirleri için ödüllendirilmesi, • Çalışanlardan gelen fikirleri değerlendirmek için stratejimizle bağlantılı kriterler ve prosedürler belirlenip bunların uygulanması, • Çalışanların fikir üretip fırsatları takip edebilmeleri için fazladan zaman yaratmalarına imkan sağlanması, • Periyodik aralıklarla ürün ve hizmetlerimiz için müşteri memnuniyetinin ölçülüp nasıl iyileştirilebileceğinin belirlenmesi, • Müşterilerimizin, sunmakta olduğumuz ürün ve hizmetlerimiz için farkında oldukları veya olmadıkları ihtiyaçlarını tespit edecek mekanizmalar geliştirilmesi ve periyodik olarak uygulanması, • Rakiplerimizin belirlenmesi, düzenli olarak neler yaptıklarının izlenip, yazılı bir raporla toplanması, • Tedarikçilerle düzenli aralıklarla ürün ve süreçleri iyileştirebilecek ne tür çalışmalar yapılabileceği konusunda ek çalışmalar düzenlenmesi, • Sektörle ilgili alanlarda çalışmalar gerçekleştiren üniversiteler, araştırma merkezleri gibi kuruluşlarla düzenli olarak bir araya gelip inovasyon faaliyetlerine yapabilecekleri katkıların konuşulması, • Çeşitli destek programları kullanılarak inovasyon projeleri için finansman yaratılması, • Firmamızın faaliyet alanı ile ilgili konularda patent, endüstriyel tasarım ve marka tescillerini takip eden mekanizmamızın düzenli aralıklarla takip edilmesi, • Yeni ürün ve hizmet geliştirme sürecinin tanımlanması ve yazılı hale getirilmesi, • Tüm bu faaliyetleri içerecek bir inovasyon stratejisi ve eylem planının, iş planına yerleştirilmesi ve tüm çalışanların hazırlık ve uygulama sürecine dahil olmasının sağlanması, • Sektör dışındaki alanlardaki teknolojik gelişmeler ve teknoloji alanlarının tespit edilip bu alanlardaki gelişmelerin takip edilerek bunların ürün, hizmet ve süreçlere ne tür farklılıklar kazandırabileceğine kafa yorulmasıdır. Liderlik ve inovasyon Yeni dünya düzeninde en kaliteli olanı üretmek, en ucuza üretmek amacının yanında yaratıcı düşünmek, yaratıcı problem çözmek ve yaratıcı ürünler geliştirmek olgusundan hareketle şirket içindeki her türlü yapılanmada inovatif fikir ve çalışmaların ön plana çıkması ve uygulanması gayesindeyiz. http://www.herkonudabilgi.com/?qa=blob&qa_blobid=15150880354053303110 16 Bize göre; bir şirketteki çalışanların hepsi veya bir kısmı inovasyon için ne kadar istekli olurlarsa olsunlar, doğru liderlik vasıflarına sahip bir yöneticileri yoksa bu hiçbir işe yaramaz. Dolayısıyla inovasyonda başarı için ön şart, doğru özelliklere sahip bir liderin varlığıdır. İnovasyon sürecinin tetikleyicisi, sürükleyicisi DERIN > HAZİRAN / JUNE 2014 ve tamamlayıcısı tartışmasız liderdir. Şirketimizdeki lider çalışanlar; inovasyon için gereken farkındalığı yaratan, tüm diğer yöneticileri ve çalışanları ortak hedefe kilitleyen, iş planındaki yol haritasının herkesin katkısıyla çizilmesini sağlayan, gerekli kaynakları ayıran, inovasyonu teşvik eden atmosferi oluşturan kişilerdir. Bu amaçla çalışmaktadırlar. Firmamızda yaratılmaya çalışılan inovatif liderlik özellikleri ile amaçlanan lider tipi aşağıdaki gibidir: • İnovasyon konusunda hırslı, istekli ve heyecanlıdır. Bu hırs, istek ve heyecan çevresindekilere de yansır. • Şirketinde inovasyon için gerekli atmosferin oluşturulmasının kendi elinde olduğunu bilir ve buna göre davranır. • İnovasyon sürecini sahiplenir. Sürecin başarıyla yönetilmesi konusunda kendine güveni tamdır. • Şirket içinde ve dışında inovasyon sürecine dahil olan ve olması gereken herkesi bu konuda yüreklendirir ve motive eder. • Esnek ve yapıcıdır. Kuralların ve kalıpların esiri olmaz, çalışanlarını da bu tür kısıtlamaların içine sokmaz. • Pozitif düşünür. • Vizyon sahibidir. INOVASYONDA BAŞARI IÇIN ÖN ŞART, DOĞRU ÖZELLIKLERE Tasarladığımız ürünler, sunmuş olduğumuz hiz- SAHIP BIR metler ve iç yönetim süreçlerimizle ilgili düzen- LIDERIN lenen toplantılar, karşılıklı görüşmeler ve diğer VARLIĞIDIR • Risk alır ama aynı zamanda riski iyi yönetir. Belirsizlikleri ortadan kaldırır. • Çalışanlarına inanır ve güvenir. Onlara değer, yetki ve sorumluluk verir ve onları dinler. faaliyetlerimizde üst yöneticilerimizin üzerinde durdukları konuların belki de en önemlisi, temel amacımızın her alanda fark yaratmak ve faaliyette olduğumuz her alanda bu farklılıkları uygulayabilmenin önemi ve gerekliliğidir. Yeni bir ürün ya da hizmetten ziyade, fark yaratabilecek bir ürün ya da hizmetin hedeflenmesinin önemi vurgulanmaktadır. Bunun da ancak inovasyon süreçlerinin özümsenmesi ile olabileceği belirtilmektedir. Şirket yöneticilerimiz bu olgularını gerçekleştirebilmek için sık periyotlarda fikir paylaşımlarının yapıldığı çözüm toplantıları yapmakta, her seviyeden şirket çalışanı farklılık yaratabileceğini inandığı çözüm önerilerini bu alanda rahatlıkla ifade edilmektedir. Genel katılımla rağbet gören yaklaşımlar yöneticilerin tecrübeleri ile desteklenmekte ve doğrudan uygulamaya geçilebilmektedir. 17 YENI VEYA IYILEŞTIRILMIŞ ÜRÜN, HIZMET VEYA ÜRETIM YÖNTEMI GELIŞTIRME, YENI DÜŞÜNCELERDEN DOĞAR VE SÜREKLILIK ARZ EDER http://innovationcrescendo.files.wordpress.com/2013/05/businessinnovation.jpg Firma çalışanlarımıza üst yöneticiler tarafından sürekli olarak inovasyonun öneminden bahsedilmektedir. Öyle ki, yöneticilerimiz inovasyon sürecinin neden önemli, uzun ve zor bir süreç olduğunu açıklamakta ve sürecin geliştirilmesi için çalışanları araştırma ve düşünmeye teşvik edecek yönlendirmelerde bulunmaktadırlar. Sahadan ya da çalışanlardan gelen sorunlara anlık çözümler bulmaktansa nasıl bir yenilik yapılabilirin otomatik olarak sorgulanabilmesini sağlamaktadırlar. Günümüzün hızla değişen rekabet ortamında ayakta kalabilmek için şirketimizin ürünlerini, hizmetlerini ve üretim yöntemlerini sürekli olarak değiştirmesi ve yenilemesi gerekmektedir. Hedeflediğimiz inovasyon anlayışı, yeni veya iyileştirilmiş ürün, hizmet veya üretim yöntemi geliştirmek ve bunu ticari gelir elde edecek hale getirmek için yürütülen tüm süreçleri kapsar. Yeni veya iyileştirilmiş ürün, hizmet veya üretim yöntemi geliştirme, yeni düşüncelerden doğar ve süreklilik arz eder. Bu nedenle, firmamız çalışanları tarafından ortaya atılan, geliştirilerek işler hale getirilen ve sonuçta firmaya rekabet gücü kazandıracak şekilde pazarlanan bu fikirlerin ve sonuçlarının tekrar tekrar değerlendirilmesi ve yeni getiriler için yaygınlaştırılarak kullanılması amaçlanmaktadır. 18 Şirketimiz yöneticileri, temel inovasyon anlayışımızı bir papatya yapısında tanımlamakta ve her şirket çalışanına, alanına uygun yeni bir yaprak oluşturma fırsatı tanımaktadır. Tek koşul ise yeni yaprağın benzersiz olmasıdır. Öyle ki, şirket temelindeki ürün ve hizmetlerden bağımsız, atık yağların kontrolüne yönelik yeni, yaratıcı ve inovatif bir hizmet anlayışı çerçevesinde ortaya konan fikir, liderlerimiz tarafından yeni bir yaprak olabilmesi için ekip, finansman ve olanak bazında derhal desteklenmiş ve kısa bir sürede hayata geçirilecek duruma getirilmiştir. Firmamızın inovasyon yetkinliğinin geliştirilmesine yönelik üst yöneticilerimizin sürekli olarak üzerinde durdukları konu, inovasyonun tüm firma katmanları tarafından paylaşılan ve uygulanan bir stratejiye sahip olması gerektiği, bu sürecin uzun ve zorlu bir maraton olduğu ve oluşabilecek moral çöküşlerinin kontrol altında tutulması gerekliliğidir. Bizim için; inovasyonu başarıyla yöneten firmalar liderlik ve risk alma özelliğine sahiptir. Firmada çalışan herkese yetkisi olan işin gerçekleşmesi için en yüksek düzeyde sorumluluk verilir. Tüm çalışanlar büyük sorumluluklarla yeni roller üstlenir; birbirleriyle sınırlı ilişkileri olan gruplar yerine işbirliği için bir araya gelmiş ekipler oluşur; daha verimli ve daha etkin bir ortam yaratılır. İnovasyonun başarıyla yönetimi, sürekli öğrenme süreci ile gerçekleşir. Öğrenme sürecini hızlandırmak ve etkin hale getirebilmek için şirketimiz; • Deneyim paylaşımı ve başarıların yanında başarısızlıkların da firma içinde tartışılması için mekanizmalar oluşturmakta, • İnovasyon yönetimi için geliştirilmiş araç ve tekniklerin öğrenilip uygulanmasını sağlamakta, • Basit denemelerle inovasyon yönetiminde farklı yaklaşımlar geliştirmekte, • Düzenli olarak firmanın inovasyon yönetim performansını izleyip değerlendirmekte, • Bu değerlendirmenin sonuçlarına göre uygulamaları iyileştirme sürecine girmektedir. DERIN > HAZİRAN / JUNE 2014 Açık iletişim kanalları, risk alma, katılımcılık, bireylerin birbirlerine saygı göstermesi ve güven duyması yaratıcılığın teşvik edilmesi açısından önemlidir. Firmamızda liderin vizyonu, etkili gruplar geliştirmesi, bunlardan korkmaması ve katılımcılığı teşvik etmesi yaratıcılık açısından gerekli temayüller arasında bulunmaktadır. Bizim için; liderler fikir ifade etme özgürlüğünü tanımalı, çalışanlara orijinal fikirlerini test etmek için gerekil ortamları da oluşturmalıdırlar. Performans standartlarını da objektif olarak belirlemeli ve organizasyon çapında bunun uygulanmasını ve benimsenmesini sağlamalıdırlar. Firmamızda çalışanlar için tatmin edici bir iş ve yeterli kaynaklar sağlanmaktadır. Uzun dönemli hedefler, yayvan organizasyon yapısı, çalışanların destekleyici bir şekilde değerlendirilmesi ve yaratıcı performansın ödüllendirilmesi mekanizması işlemektedir. Firmamıza göre, organizasyon yapısının katı hiyerarşiden oluşması yaratıcı bireylerin fikirlerini uygulama alanı bulmasını engellemekte ve çalışanların isteklerinin körelmesine neden olmaktadır. yaşanmışsa bunu bir hata olarak değerlendirmeyip bunları yaşanması gereken birer olay gibi düşünerek bu yaşanmışlıklardan ne şekilde fayda sağlayabileceğimizi sorgulamaktadırlar. Şayet sorunlar uygulamada değil de iş modellerinde yaşanmakta ise çok radikal bir karar dahi olsa problemin çözümü için yapılması gerekenler ne ise bunlar titizlikle yerine getirilmektedir. İNOVASYONUN BAŞARIYLA YÖNETIMI, SÜREKLI ÖĞRENME SÜRECI ILE GERÇEKLEŞIR Sahiplik duygusunun kazandırılmasına yönelik çalışmaları ile yöneticilerimiz firmamızı kendi firmamız gibi hissetmemizi sağlayarak yenilikleri ve farklılıkları hep birlikte kazanacağımız bir kimlik bilincini oluşturmuşlardır. Güvenli ve iyi bir şekilde işleyen öneri sisteminin oturtulması ile üst yönetim, bunun kendilerinin öncelikli hedeflerinden biri olduğu gerçeğini vurgulamışlardır. Yöneticilerimiz, liderliğin inovasyon sürecindeki önemini her kademedeki çalışanların yer aldığı toplantılarda açıklayarak lider kişinin yeni bilgilere yatırım yapmasını, doğru inovasyon iş modelini seçerek doğru insanlarla doğru projelerde yer alması gerektiğini ve kontrollü riski teşvik etmeye yönelik düşüncelerini belirtmektedirler. Üst yönetimimiz, inovasyon süreci boyunca takip edilen yöntemlerin uygulaması ile ilgili eğer gerçekten bir sorun ya da eksiklik 19 GENÇLİK VE İNOVASYON... Türkiye’nin inovatif servikal yapay disk projesi Deniz ERBULUT* 2009 yılında Avustralya’nın Melbourne Üniversitesinde tamamladığı doktorasının ardından Koç Üniversitesi bünyesinde biyo-mekanik alanında araştırmacı yardımcı doçent olarak çalışmalarını sürdüren Deniz Erbulut projeleri için: BU PROJENIN TEMEL AMACI TÜRKIYE’NIN DIŞARIDAN TEMIN ETTIĞI VE HASTALARA ÇOK MALIYETLI OLAN BU DISKLERIN ÜLKEMIZDE ÜRETILIP DAHA UYGUN FIYATLI VE ULAŞILABILIR OLMASI IDI “İlk olarak servikal omurga hastalıkları için bir yapay disk geliştirme projesi başlattık. Önerilen projenin amacı boyun bölgesinde bulunan servikal intervertebral disklerde meydana gelen hastalıklar için yeni bir servikal omurga disk protezi geliştirmekti. Bu disk protezi Koç Üniversitesi Beyin ve Sinir Cerrahisi bölümünden Prof. Dr. A. Fahir Özer tarafından öngörülmüş ve cerrahi/klinik ihtiyaçlar doğrultusunda besletilmiştir. Bu geliştirilecek olan disk implantın şu anda piyasadaki birçok yapay diskte (Türkiye’de en fazla kullanılanlar arasında) bulunan problemlere cevap verebilecek nitelikte olması planlanmıştı. Bu projenin temel amacı Türkiye’nin dışarıdan temin ettiği ve hastalara çok maliyetli olan bu disklerin ülkemizde üretilip daha uygun fiyatlı ve ulaşılabilir olması idi. TUBİTAK tarafından desteklenmesine karar verilen bu projede geliştirilen servikal disk için uluslararası patent başvurusu yapılmıştır.” demektedir. 20 Omurga imalatlarının hayata geçmesi için öncelikli olarak biyo-mekanik testlerin yapılmış olması çok önemli bir yer teşkil etmektedir. Biyo-mekanik testleri ve standartlara uygunluğu (Wilke, 1998) omurga imalatlarının güvenli olması ve istenilen işlevin yerine getirilmesi için gereklidir. Bu testlerin tam olarak tamamlanması ve klinik çalışmalara geçebilmesi, birden fazla test aşamasının başarılı olmasına bağlı*PhD, Koc University Deps. of Mechanical Engineering and Neurosurgery dır. Bu aşamalardan ilk sırada olanı, implantın malzeme özelliğinin vücut içerisinde kullanıma uygun (biocompatible) olmasının belirlenmesidir. İkinci aşama ise implantın biyo-mekanik performansının araştırılmasıdır. Bu performans kendi içerisinde bölümlere ayrılabilir: mekanik testler, bilgisayar destekli sonlu eleman (FE) testleri, kadavra testleri ve hayvan testleri. Anlaşılacağı üzere, sadece bir çeşit biyo-mekanik testi, implantın karakterini tam olarak değerlendiremez. Bütün bu testlerin başarılı olması, en son aşama olarak klinik deneylerin başlatılması için yeterli olacaktır (White ve Panjabi, 1990). Bir omurga implantının tam olarak güvenli ya da riskli, işlevini yerine getirip getirmediği ancak klinik çalışmalar sonucunda anlaşılabilir. Biyo-mekanik testler için kullanılan yöntemler uygulamalı laboratuvar testlerinden ibarettir ve hiç bir zaman gerçek sonucu (implantın vücut içerisindeki karakterini) %100 yansıtamazlar (Goel, 2006). Bu nedenle klinik çalışmaların son derece dikkatli hazırlanıp uygulanması gerekmektedir. Başarılı bir klinik çalışma sadece cerrahların içerisinde olduğu bir çalışma değildir, aynı zamanda implantın geliştirildiği laboratuvarların, üretildiği fabrikanın, denetleyici devlet kuruluşlarının da sonuca etkili olduğu bir çalışmadır. Biyomekanik çalışmaların birinci aşaması olarak finit element analizleri adı verdiğimiz bilgisayar destekli çalışmalar yer almaktadır. Omurga finit element çalışmalarının en önemli kısmı omurganın modelinin çıkarılmasıdır. Bir omurga modeli çıkarmak aylar sürebilir. Bunun sebebi ise DERIN > HAZİRAN / JUNE 2014 çok karışık bir geometride olması ve çeşitli malzemede olan parçalardan meydana gelmesidir. Bu parçaların tek tek modellenip daha sonra aralarında bir temas ilişkisi yaratıp daha sonra malzeme değerlerini girmek çok fazla omurga anatomisi, modelleme ve mühendislik bilgisi gerektirmektedir. Bilgisayar 3D modelleme CT adı verilen bilgisayar görüntüleri yardımı ile oluşturulmaktadır. CT görüntülerinden MIMICS (Materialise, Ann Arbor, MI) programı yardımı ile yüzey modeli çıkarılıp daha sonra STL formatında bulunan yüzey modellemesine (IA-FEMesh, University of Iowa yardımı ile) katı modelde çözüm ağı (mesh) atarak ABAQUS (ABAQUS, Inc., Providence, RI) formatına getirilmiştir. Geriye kalan yumuşak doku ABAQUS programı ile oluşturulmuştur (Şekil 1). Disk implantı bir CAD programı ile dizayn edilmiştir. Daha sonra gerekli ameliyat aşamaları model üzerinde yapılarak servikal omurga model üzerine disk implant modeli yerleştirilmiştir. Sınır koşulları normal vücut hareketlerine göre belirlenmiş ve model üzerine uygulanmıştır. Modelleme tam olarak hazır olduğunda sınır koşulları doğrultusunda statik analizler yapılmıştır. Servikal omurga modellemesi için yapılan çalışma yayınladığımız makalede detaylı olarak anlatılmaktadır (Erbulut, 2014). İkinci aşamada bilgisayar testindeki analizler sonucunda malzeme seçimine göre prototip üretimine geçilmiştir (Şekil 1b). Bu disk implant prototipi üzerinde mekanik testler ikinci aşamada yapılmıştır. Prototip yorulma ve aşınma testlerine tabii tutulmuştur. Çıkan sonuçlara göre prototip dizaynı ve seçilen malzeme Şekil 1: Servikal disk modellemesi ve prototip çalışmaları 21 tekrar gözden geçirilecek ve gerektiğinde tekrar bilgisayar destekli analiz çalışmalarına dönülerek iyileştirmeler yapılmıştır. Ortopedi veya omurga implantları, implantların vücut içerisinde maruz kaldıkları en yüksek statik ve dinamik yüklenmelere karşı dirençli olmaları, istenilen zaman suresi içerisinde herhangi bir deformasyona uğramamaları ve ayni zamanda işlevliklerini bu sure içerisinde kaybetmemeleri gerekmektedir. Omurga imp- Şekil 2: Servikal disk için hazırlanmış statik yükleme testi düzeneği lantlarının yukarıda sıralanan özelliklerinin test edilebilmesi için mekanik testler uygulanmaktadır. İmplantlara uygulanan statik testler: aksiyel yükleme, kayma, burulma, lateral yükleme, fleksiyon yükleme, ekstensiyon yükleme olarak sıralanabilir. İmplantlara uygulanan dinamik testler ise implantın uzun süreli dayanım ve bu süre içerisindeki işlev karakterini belirlemede kullanılmaktadır. Statik ve dinamik testlerin yapılması, bazı standartların takibini gerektirmektedir. 22 Bir dinamik implant olarak bilinen disk protezinin testleri esnasında izlenebilecek standart olarak ASTM F2346-05 “Standard Test Methods for static and dynamic Characterization of Spinal Artificial Discs” gösterilebilir. ASTM F2346-05 test standardı ile bir servikal disk implantı karakterizasyonu laboratuvarımızda yapılmıştır (Şekil 2). Disk implantı ASTM F2346-05 test standardı içerisinde bulunan şu aşamalardan geçirildi: 1- statik aksiyel yükleme, 2- statik kayma, 3-dinamik aksiyel yükleme. Üçüncü aşamada kadavra testleri yer almaktadır. İmplantlar, omurga kadavraları kullanılarak bir kaç yönden test edilirler. Bu denemelerde omurganın implantlı ve implantsız durumlarındaki hareketlerinden dolayı oluşacak deplasmanlar incelenir. İmplant omurgaya bir cerrah tarafından yerleştirildikten sonra omurganın üç yönlü dönme hareketi ve omurga üzerinde bulunan bir noktanın 3 yöne doğrusal hareketi test edilebilir. Bunların yanı sıra diğer parametreler, örneğin: intervertebral disk yükseklik değişiklikleri, intervertebral diskte meydana gelen yüklenmeler, implantın malzeme özellikleri vb. hesaplanabilir. Bu çalışma sonrasında bilgisayar destekli modelleme ve analizlerin doğruluğu test edilir ve eğer gerekirse disk implantı üzerinde iyileştirmeler yapılır. Şekil 3 de daha önce yapılmış bir kadavra testi örneği bulunmaktadır. Klinik çalışmalar yukarıda bahsettiğimiz tüm biyo mekanik çalışmalardan sonra yapılacaktır. Klinik çalışmalara Haziran 2014 yılında başlanması planlanmaktadır. Bu proje ile birlikte ortaya sürdüğümüz hipotezler şunlardır: 1-Tek parça halinde dizayn edilecek disk protezi, insan vücudunda tam olarak doğru yere yerleştirilebilecek ve bundan dolayı ameliyat esnasında oluşabilecek yerleştirme hataları ortadan kaldırılacaktır. Aynı zamanda tek parça olan implant, gerekli normal boyun hareketi olan dönmeyi sorunsuz olarak ve istenilen oranda sağlayabilecektir. DERIN > HAZİRAN / JUNE 2014 Şekil 3: İmplant testi için hazırlanan taze insan omurga kadavrası test düzeneği. 2-Rotasyonun anlık ekseni (RAE) olarak adlandırdığımız vertebraların dönme noktasını mümkün olduğunca implant yerleştirdikten sonra normal şartlara taşımak ve implantın tam fonksiyonlu çalışmasını sağlamaktır. Böylece vertebra üzerine binecek olan hareket ve kafa ağırlığından dolayı oluşacak yük dağılımı normal şartlarda sağlıklı bir diskte oluşabilecek yük dağılımına en yakın seviyede elde edilebilecektir. 3- Servikal disk implantın hareket faset eklemlerinde ve komşu segmentlerde oluşabilecek ekstra yüklenmeler ve omurganın faset eklemlerinde oluşabilecek zedelenmeler böylece engellenmiş olacaktır. 4- Vertebra yüzeyi ile servikal disk protez yüzeyleri arasındaki temas bölgelerine göre yük dağılımı optimum seviyeye getirilerek, implantın komşu segmentlere yüklenmelerden dolayı meydana gelecek zedelenmeleri engellenecek. 5- Doğru malzeme seçimleri yaparak implantın vücut hareketlerinden dolayı doğabilecek aşınma problemini en aza indirgenecektir. leriyle kıyaslandığında ameliyat esnasında oluşabilecek problemler ve ameliyat sonrasında oluşan disk protezi dizaynından dolayı meydana gelebilecek komplikasyonları giderebilecek özgün değeri olan bir disk protezi geliştirdiğimizi düşünüyoruz. Türkiye’de geliştirilen ilk servikal disk protezi toplumun sorunlarına çözüm üretebilecek nitelikte bir projedir. Omurga disk implantlarının her türlüsü yurtdışından geldiği için, hastalara çok fazla maliyetli olmaktadır. Örneğin, yurt dışından gelen bir servikal diskin hastaya maliyeti yaklaşık olarak 5000 Euro’dur. Disk Türkiye’de üretildiğinde tahmini olarak 1000-1500 Euro daha az maliyetli olacaktır. Bu proje sayesinde tasarlanıp üretilen omurga implantları Türk toplumuna daha az maliyetli, yurtdışı bağımlılığını gideren bir çözüm olacaktır. BU PROJE SAYESINDE TASARLANIP ÜRETILEN OMURGA IMPLANTLARI TÜRK TOPLUMUNA DAHA AZ MALIYETLI, YURTDIŞI BAĞIMLILIĞINI GIDEREN BIR ÇÖZÜM OLACAKTIR Referanslar: Erbulut, D. U., Zafarparandeh, I., Lazoglu, I., and Ozer, A. F., Application of an asymmetric finite element model of the C2-T1 cervical spine for evaluating the role of soft tissues in stability,” Medical Engineering & Physics, doi: 10.1016/j.medengphy.2014.02.020. [Epub ahead of print] White AA ,Panjabi MM 1990. Clinical biomechanics of the spine, Lippincott Philadelphia. Goel VK, Panjabi MM, Patwardhan AG, Dooris AP ,Serhan H: Test Protocols for Evaluation of Spinal Implants. The Journal of Bone & Joint Surgery 88: 103-109,2006 Wilke HJ, Wenger K ,Claes L: Testing criteria for spinal implants: recommendations for the standardization of in vitro stability testing of spinal implants. European Spine Journal 7: 148154,1998 Türkiye’de piyasada bulunan ve her biri yurtdışından getirtilen diğer servikal disk protez23 GENÇLİK VE İNOVASYON... Amerika’da okuyan gencimizden büyük başarı “Akıllı Robot El Protezi” Cornell Cup by INTEL USA 2014 birincilik ödülünü kazandı Her yıl dünya devi Intel tarafından Amerika Birleşik Devletleri’nde düzenlenen ileri teknoloji odaklı “Cornell Cup by Intel USA” yarışmasının bu seneki birincilik ödülünü, Worcester Politeknik Enstitüsü Robot Mühendisliği bölümü son sınıfında okuyan gencimiz Deniz Berk Özgören’in liderliğini yaptığı “Akıllı Robot El Protezi” projesi ile yarışmaya katılan araştırma takımı kazandı. 3 Mayıs 2014 tarihinde açıklanan sonuçlara göre, dört genç mühendisten oluşan grup ayrıca 10,000 dolarlık para ödülünün de sahibi oldu. “IRISHAND” CORNELL CUP BY INTEL USA 2014 BİRİNCİLİK ÖDÜLÜNÜ KAZANDI Hazırlayan: Murat AKSOY Projelerinin çıkış noktasının insan ve etrafındaki fiziki çevresi arasında uyumlu bir ara yüz geliştirmek olduğunu belirten Deniz Berk, geliştirdikleri robot protez el sayesinde özellikle yüksek maliyet-fayda dengesindeki eşitsizliğin 24 de önüne geçebilecek, kullanıcı dostu ve insanların daha kolay adapte olabilecekleri bir protez ürettiklerini kaydetti. İçerisinde yarı-otomatik bir mekanizma barındıran robot protez el, gelişmiş kontrol mimarisi ve sensörleri sayesinde tutulmak istenen nesneleri algılayarak kullanıcıya rahat bir nesne kavrama deneyimi sunuyor. Barındırdığı yüksek teknolojinin aksine kullanıcılara son derece kolay anlaşılır ve kullanışlı bir arayüz sunan IRISHAND, düşük maliyeti sayesinde ihtiyacı olan her hastanın, yüksek işlevselliğin yanında, uygun bir fiyatla ulaşabileceği bir alternatif olacağa benziyor. Bu büyük başarıları elde eden gençlerimizi DERİN Dergisi yayın ekibi olarak tekrar kutluyor, başarılarının devamını diliyoruz. DERIN > HAZİRAN / JUNE 2014 Geçmişten... ORD. PROF. DR. CAHİT ARF Siz değerli okurlarımıza geçmişten günümüze bilim mirasımızı yansıtacak köşemizin ilk konuğu, değerli matematikçi ve bilim insanı Ord. Prof. Dr. Cahit Arf. Matematik sevgisini yaşam tarzı ile birleştiren Arf, sadece matematiğe kattığı bakış açısıyla yeni nesillerle ilham kaynağı olmakla kalmamış, yaydığı bilim ışığı ile etrafını aydınlatan örnek bir bilim insanı ve öğretmen olmuştur. Özellikle Türkiye ve dünyada matematik denildiğinde akla gelen sayılı isimlerden biri olarak bilim literatürüne geçmiş, “Hasse-Arf Teoremi” ve “Arf İnvaryantı” gibi çalışmalarla matematik dünyasına çok değerli katkılarda bulunmuştur. Arf ’ın bilimle dolu geçen hayat serüveni 1910 yılında Selanik’te başladı. Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde hayata gözlerini açan Arf, kargaşanın hakim olduğu bu dönemde çocukluk yıllarını sırası ile İstanbul, Ankara ve İzmir’de geçirdi. Henüz çocukluk yıllarında matematiğe olan yatkınlığı ve ilgisi ortaya çıkan Arf, ailesinin de isteği üzerine lise öğrenimini Fransa’da St. Louis Lisesi’nde tamamladı. Başarılı bir lise öğreniminin sonucu olarak da Ecole Normale Superieure’de yüksek öğrenim görmek üzere burs kazandı. 1932 yılında mezun olduktan sonra Paris’ten İstanbul’a dönerek, bir süre Galatasaray Lisesi’nde matematik öğretmenliği yaptı. 1933 yılına gelindiğinde, dönemin üniversite reformu sırasında İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’ndeki Matematik Kürsüsü’nden yardımcı doçentlik teklifi alarak, çalışmalarına 1937 yılına kadar burada devam etti. Göttingen Üniversitesi’ne doktora öğrenimi için giden Arf, 1938 yılına gelindiğinde dönemin önemli bilim insanlarından Helmut Hasse’nin danışmanlığı altında doktora tezini tamamladı. Doktora tezi sonucunda, literatüre “Hasse-Arf Teoremi” olarak geçen çalışmanın ortaya çıkması, kendisinin bilim dünyasında tanınmasına sebep oldu. Bu başarısıyla Hasse’yi de etkileyen Arf, danışmanının isteği üzerine bir yıl daha Almanya’da kalarak çalışmalarına devam etmiş, hocasının öngördüğü başarısını doğrularcasına literatüre, “Arf İnvaryantı” olarak geçen, kendisini dünya çapında tanınan bir bilim insanı yapan çalışmasını ortaya çıkarmıştır. Parlak bir doktora döneminin ardından İstanbul Üniversitesi’ne dönerek, 1943 yılında Profesör ve 1955 yılında ise Ordinaryus Profesör ünvanlarını aldı. 1962 yılına kadar görev yaptığı süre içerisinde uluslararası çalışmalarını sürdürerek, Maryland Üniversitesi tarafından misafir profesör olarak bir yıl boyunca ağırlanmış, ayrıca Mainz Akademisi’nden kendisine verilen üyelik ile de prestijli kariyerine devam etmiştir. 1963 yılına gelindiğinde, Robert Koleji’nde matematik üzerine dersler vermeye başladı. Aynı sene Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu’nun (TÜBİTAK) ilk bilim kurulu başkanı olarak bu görevi 1963-1967 ve 1967-1971 tarihleri arasında başarıyla yürütmüştür. Bu süre içerisinde, ABD, Princeton’daki İleri Araştırmalar Enstitüsü’nde görev alarak akademik çalışmalarını sürdürdü. Daha sonra çalışmalarını Kaliforniya Üniversitesi’ne geçerek devam ettirdi. 1967 yılında yurda dönen Arf, Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) matematik bölümünde akademik hayatına devam etti. 1980 yılında emekli olup, 1983-1989 tarihleri arasında Türkiye Matematik Derneği başkanlığı yaptı. 26 Aralık 1997 tarihinde, İstanbul’da, geçirdiği kalp krizi sonucu aramızdan ayrıldı. Bilime adanan bir ömrün ardından baktığımızda, İnönü Ödülü (1948), TÜBİTAK Bilim Ödülü (1974), İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) ve Karadeniz Teknik Üniversitesi (KATÜ) Onur Doktorası (1980), ODTÜ Onur Doktorası (1981), Türkiye Bilimler Akademisi Onur Üyeliği (1993) ve Commandeur des Palmes Académiques Ödülü (1994) gibi çeşitli başarılara ulaştığını görürüz. Bunun da ötesinde Arf, sayısız genç bilim insanına bir başarı örneği ve idol olmuştur. Kaynakça Bilim ve Teknik Özel Eki (1998). Cahit Arf Anısına. Bilim ve Teknik, 363. Tozar, Z. (1994). Adını Matematiğe vermiş bir Bilimcimiz: Cahit Arf. Bilim ve Teknik, 315, 72-80. 25 Hazırlayan: Murat AKSOY “Gerçekten evrenin sırrını arıyorsanız, benim yaptığım gibi sayılara gelin. Sonsuzluk her şeyin cevabıdır. Sayı sonsuzdur.” CAHİT ARF Haberler... Türkiye’nin ilk ve tek “sağlık” temalı teknoparkı, “Zeytin” binasını hizmete açtı! Zeytinin Ruhu Teknoloji üretmek için araştımacı insan gücü, AR-GE faliyetleri, finansal kaynak ve bilgi birikimi gerekir. Teknoloji Geliştirme Bölgeleri (TGB) ve Teknoparklar kurulması ile bilim ve sanayinin buluşması, akademisyenlerle sanayicilerin kucaklaşması ve yeni fikirlerin ürüne dönüşmesi hedeflenir. “DEPARK’I EVLENDIRME DAIRESI OLARAK DÜŞÜNÜN, SANAYI VE ÜNIVERSITENIN BIRLIKTELIĞI BURADA OLACAK. BUNUN SONUCUNDA DA ÜRÜNLERI DOĞACAK.” Sanayide rekabetin artması, fikirlerin patentli ürünlere dönüşmesi, teknolojik bilginin ticaretleşmesi, üniversite mezunlarına iş imkanı doğması, sanayicilerin de üniversitenin imkanlarından (kütüphane...) yararlanma olanağı ile bilgiye kolay ulaşımasını sağlayan teknoparklarda kısacası herkes kazanır. Hazırlayan: Ahu PAKDEMİRLİ Uluslararası Bilim Parkları Birliği (IASP) ‘Teknopark’ tanımını şöyle yapar; “Bir veya birden fazla üniversite veya diğer yüksek öğretim ku- 26 rumu ve araştırma merkezleri ile resmi veya faaliyet bazında ilişkili; bünyesinde bilgiye ve ileri teknolojilere dayalı sanayi firmalarının kurulup gelişmesini teşvik etmek üzere tasarlanmış; içinde yer alan kiracı firmalara, teknoloji transferi ve iş idaresi konularında destek sağlayacak bir yönetim fonksiyonuna sahip, teşvik ve mülkiyete dayalı bir teşebbüstür.” 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu 2001’de bu amaçlar doğrultusunda çıkartılır. Türkiye’de 2014 itibariyle 53 tane TGB kurulur. Teknoparklar da TGB’lerin bünyesinde yer alır. Ülkemizde faaliyetleri gösteren teknoparklardan biri ise ilk ve tek olmasından dolayı oldukça özel. Dokuz Eylül Üniversitesi SAĞLIK temalı ilk teknoloji geliştirme bölgesi olan DEPARK’ı mayıs 2013’ten beri hizmet vermekte. Hoş bir tesadüf ki İzmir trafik plakası olan DERIN > HAZİRAN / JUNE 2014 35 gibi DEPARK Türkiye’de kurulan 35. TGB! 12 Mart 2014’te ise DEPARK’ın ‘Zeytin’ adlı binası hizmete başladı. Binaya isim vererek onu canlandırıp, adeta ruh vermiş olundu. Bilirsiniz zeytin Ege Bölgesi’ne hastır, sağlıktır, bilgeliktir, barıştır, hayattır. Zeytin istikrardır ve sürekliliktir; çünkü bin yıl bile geçse meyve verir zeytin ağacı. Nasıl yıllanmış zeytin ağacı görkemli olur, işte binanın açılış töreni de öylesine ihtişamlı oldu. Dokuz Eylül Üniversitesi Kurucu Üyeler Konferans Salonunda yer kalmayınca merdivenlere oturdu gelen konuklar. Sanayicisinden akademisyenlere, öğrencilerden İzmir’e yön veren önde gelen iş adamlarına kadar pekçok kişi vardı o gün o salonda. Dünyanın en prestijli iki üniversitesinde görev yapan Türk bilim insanları da video konferans ile katıldılar açılış sermonisine. Massachusetts Institute of Technology Üniversitesi kısaca MIT’den Prof. Dr. Mehmet Toner ve Harvard Üniversitesi’nden Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil DEPARK’ı kutladı. Konuşmalarında ancak böylesi girişimlerle beyin göçünün önlenebileneceğini hatta tersine çevirip yurtdışındaki Türklerin ülkelerine dönmesi için fırsat olacağını vurguladılar. Gençliğe önem verilmesi ve gençliğe yatırım yapılmasının gerekliliğini anlattılar. DEPARK Yönetim Kurulu Başkanı ve Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Murat Özgören ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Bilim ve Teknoloji Genel Müdürü Doç. Dr. Cevahir Uzkurt da konuşmalarında DEPARK ile insanlığa büyük hizmetler verileceğini söylediler. Rektör hocamız Prof. Dr. Mehmet Füzün ise yine harika konuşmasıyla noktayı koyan isim oldu. Sanayi ve üniversiteyi birbirine kavuşamayan iki aşığa benzeten rektör hocamız, “DEPARK’ı evlendirme dairesi olarak düşünün, sanayi ve üniversitenin birlikteliği burada olacak. Bunun sonucunda da ürünleri doğacak” dedi. Böylece sağlık teknoparkının işlevini bu güzel örnekle özetledi. Açılış töreninin ardından Zeytin Binası’na ilerledik ki yol boyunca zeytin fidanları bizlere eşlik etti. Bina ise süprizle doluydu. Binaya adımımızı atığımızda karşımıza kocaman heykeller ve dev bir zeytin ağacı çıktı. Fotoğraflar, renk renk koltuklar, etrafa serpiştirilmiş zeytin fidanları... Gezdikçe daha da keyif aldığınız bir yapı, çünkü her salonda farklı ve beklenmedik bir sunum, bir hareketle karşılaştık. Bir kapının ardında zeytinin günümüze yolculuğu ve Lorenzo’nun Yağı adlı film gösterilirken, bir kapının ardında eski tıbbi cihazlar sergileniyordu. Bir kapıdan girince ilkokul öğrencilerinin hazırladığı inovasyon ürünleri, birinin ardında 3 boyutlu yazıcı (3D printer) ile organ yapımına tanık oluyordunuz. Amerika’dan bir Türk genci Deniz Berk Özgören düğmeye bastı ve İzmir’de Dokuz Eylül Üniversitesi Sağlık Teknoparkı olan DEPARK Zeytin binasındaki 3 boyutlu yazıcıda DEPARK’ın ilk genç girişimcisi Onur Keskin organ modellemesi yaptı. Şaka değil, bilim kurgu değil, gerçek. Geçmişten gelece, dünyanın her yerine, kısacası zaman ve mekandan bağımsız sınır tanımayan, gençlere fırsat sunan, doğa ve çevre bilinciyle sanatı ruhunda taşıyan, bahçesinde bisiklet park alanları bulunan, bilimi sanayi ile birleştiren DEPARK ZEYTİN Binasında akıl almaz işler başarılıyor ve başarılacak. Sağlıkta inovasyon günümüzün vazgeçilmezi. Sağlık, sanayi, teknoloji, bilim, araştırma, inovasyon bir olup bundan böyle Zeytin Binası’nda yeşerecek. SAĞLIK, SANAYI, TEKNOLOJI, BILIM, ARAŞTIRMA, INOVASYON BIR OLUP BUNDAN BÖYLE ZEYTIN BINASI’NDA YEŞERECEK 27 Haberler... Hazırlayan: Murat AKSOY Bioİzmir Projesi TASSA 2014 Amerika’da bilim insanlarıyla buluştu 28 Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) yaşayan bilim insanlarımızın birbirleri ile bilgi alışverişi yaptıkları, birarada güncel bilimsel konuları masaya yatırdıkları Türk Amerikan Bilim İnsanları ve Akademisyenleri Topluluğu (Turkish American Scientists and Scholars Association – TASSA) 2004 yılında Washington, DC, ABD’de kurulan, özellikle Amerika’da bilimsel çalışmalarını sürdüren bilim insanlarımızın öncülüğünde faaliyetlerini sürdürmekte olan bir sivil toplum örgütüdür. Topluluğun öncelikli vizyonu, Türkiye ve ABD arasındaki bilimsel faaliyetlerin geliştirilmesi ve sürdürebilir bir hale getirilmesidir. Bu amaçla yola çıkan TASSA, bilgi ve teknoloji aktarımını gerek bireysel gerekse kurumlar bazında geliştirebilmek amacı ile her yıl çeşitli konferanslar ve etkinlikler düzenlemektedir. Bu kapsamda her yıl düzenlenen TASSA Konferansı, bu sene 22-23 Mart tarihleri arasında Maryland Üniversitesi’nde gerçekleştirildi. TASSA 2014 Konferansı’nın bu seneki temasını “Küresel Fırsatlar” ve “Bilim, Mühendislik ve Sosyal Bilimler’de Kadının Yeri” konuları oluştururken, ilk defa TASSA Genç Akademisyen Ödülü de konferans programında yerini aldı. TASSA 2014 Konferansı’na Dokuz Eylül Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve aynı zamanda Dokuz Eylül Teknoloji Geliştirme AŞ (DEPARK) Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Murat Özgören de konuşmacı olarak katılarak, sağlık ekosistemi kavramını vurguladı. Sayın Özgören konuşmasında, özellikle Türkiye’deki sağlık ve biyoteknoloji sektöründeki darboğazlara değinerek, özellikle İZKA tarafından desteklenen Bioİzmir Projesi ile hayata geçirilmesi planlanmakta olan ilgili ihtiyaç ve sorunlara ilişkin çözüm kümelerini tanıttı. Uluslararası işbirliğinin önemine değinilerek, bu noktada özellikle ABD’de yaşayan bilim insanlarımıza düşen rolün önemine değinildi. Böylece, Bioİzmir kapsamında amaçlanan hedefler ve uygulamaları ABD’de yaşayan akademisyenlere sunuldu. Ayrıca konferans boyunca yapılan ikili görüşmeler ve toplantılar sırasında Türkiye’nin özellikle ABD ile olan sağlık ve biyoteknoloji ilişkileri çerçevesinde Bioİzmir Ekosistemi’nin yeri tartışıldı. Bu kapsamda ABD’yi ziyaret eden iki önemli bilim insanımız İzmir Uluslararası Biyotıp ve Genom Enstitüsü (İBG) müdürü Prof. Dr. Mehmet Öztürk ve İBG müdür yardımcısı Prof. Dr. Neşe Atabey, İzmir’de oluşturulmakta olan ekosistemi dünyaca tanınan ABD’deki Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) ve Harvard Üniversitesi gibi önemli akademik merkezlerde gerçekleştirdikleri ikili temaslarla bilim insanlarına tanıttılar. Ayrıca bu temasları sırasında ülkemizde çalışmak isteyen genç akademisyenlerimizle görüşerek, hayata geçirilmesi planlanan ekosistemin çerçevesinde oluşması öngörülen iş ve araştırma fırsatlarını kendilerine aktardılar. DERIN > HAZİRAN / JUNE 2014 “SMART LIVING CHALLENGE” çalıştayı Dokuz Eylül Üniversitesi’nin ev sahipliğinde gerçekleştiriliyor! “SMART LIVING CHALLENGE” şehir yaşamına ait yaşam tarzını sürdürülebilir hale getirmeyi amaçlayan yenilikçi fikirlerin ve fırsatların geliştirilmesi için ortaya çıkmış, uluslararası bir inovasyon yarışması olarak dikkat çekiyor. “Yeni fikirler” ve “mevcut inovasyonlar” adlı iki ana başlık çerçevesinde düzenlenecek olan yarışma, İsveç Enstitüsü ve Munktel Bilim Parkı ortaklığı ile gerçekleştiriliyor. Katılımcıları global arenadaki inovasyon rekabetine hazırlamak amacıyla planlanan ve bir İsveç firması olan Ericsson’un da katkıları ile gençlerimizle buluşacak olan çalıştay, Dokuz Eylül Üniversitesi’nin ev sahipliğinde gerçekleştirildi. Çalıştayda 15 Dokuz Eylül Üniversitesi öğrencisi ile Ericsson firmasının 15 çalışanının ana tema-yaşam ve alt tema-bağlanabilirlik konularında ortak çalışmalar sundular. 30 Haziran 2014 tarihine kadar katılımların gerçekleştirileceği bu yarışmaya gençlerimizi hazırlamak ve her geçen gün artan inovasyon yarışında gençlerimize uluslararası entegrasyon konusundaki deneyim ve pratik becerilerini geliştirebilme imkanını sağlaması planlanıyor. Türk-Amerikan ticaret köprüsü: Geçtiğimiz Nisan ayında Dokuz Eylül Teknoloji Geliştirme Bölgesi’ni (DEPARK) ziyaret eden ve temaslarda bulunan Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Ticaret Müsteşarı Michael Lally, iki ülke arasındaki ticari ilişkilerin geliştirilmesi konusunda, özellikle de biyoteknoloji sektörüne yönelik fikirlerini paylaşmıştı. 17 Amerikan medikal teknoloji şirketinin yer aldığı Medikal Teknolojiler Ticaret Heyeti, özellikle sağlık bilişimi, mobil sağlık ve medikal ekipman konularında Türkiye’deki şirketlerle birlikte iki ülke arasında geliştirilmek istenen ticari ilişkileri masaya yatırdı, fikirlerini ve ürünlerini anlattı. 4-8 Mayıs tarihlerinde, ABD’nin global pazarlardan sorumlu Ticaret Bakan Yardımcısı ve ABD Uluslararası Ticaret Genel Direktörü Arun Kumar’ın başkanlığındaki ticaret heyeti Ankara, İstanbul ve İzmir’de özellikle medikal teknoloji alanında faaliyet gösteren şirketlerle görüşmeler gerçekleştirdi. Amerikan Ticaret Heyeti’ne ABD Ticaret Müsteşarı Michael Lally, ABD Ticaret Ateşesi John Fay de beraberlerindeki uzman grupla eşlik etti. DEPARK A.Ş. adına Amerikan Ticaret Heyeti ile temaslarda bulunan Dokuz Eylül Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve Dokuz Eylül Teknoloji Geliştirme AŞ (DEPARK) Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Murat Özgören, Arun Kumar ve beraberindeki heyete Türkiye’nin ilk ve tek sağlık temalı teknoparkını tanıttı ve geçtiğimiz Şubat ayında kamuoyuna tanıtılan, özellikle İZKA tarafından desteklenen Bioİzmir Projesi kapsamında gerçekleştirilen faaliyetlerden ve ileriye yönelik planlanan gelişmelerden bahsetti. Hazırlayan: Murat AKSOY “Tıbbi Teknolojiler Ticaret Heyeti” ziyareti 29 Haberler... Geleceğin trenini, otomobilini, sınıfını tasarladılar SAĞLIK VE EĞİTİM VAKFI İNOVASYON GÜNLERİ Öğrencilerinin yetenek ve becerilerini kullanabilecekleri inovatif çalışmalara büyük önem veren SEV (Sağlık ve Eğitim Vakfı) Okulları, düzenlediği “İzmir SEV İnovasyon Günü”nde birbirinden güzel çalışmaları vitrine çıkardı, geleceğin bilim insanlarını yetiştirme yönündeki faaliyet ile beğeni topladı. Proje kapsamında, tüm SEV okullarındaki öğrenciler, inovasyonun bir paragraflık tanımını yazdı. Jüri değerlendirmesi sonucunda, SEV’e bağlı altı okulun öğrencileri arasından en iyi tanımı yazanlara ödüller verildi. Öğrencilerin yarattıkları eserlerden oluşan “İnovatif Tasarım Sergisi” büyük bir ilgiyle izlendi. Geleceğin trenini, otomobilini, sınıfını tasarlayan, yepyeni fikirlerini çizerek hayal gücünü geliştiren gençler bu çalışmalarını “İnovasyon Hazırlayan: Dr. Özlem ALTAY YÜCESOY* Nalan ÜLKER “İNOVASYON HAYATI YENILEMEK VE HAYATIN GIZEMINI ÇÖZMEKTIR. İNOVASYON MEŞALEDEN AMPÜLE, POSTA KUŞUNDAN CHATLERE, TEKERLEKTEN ARABAYA, BIR DÖNÜŞÜMDÜR.” 30 *SEV, Akademik Koordinatör Günü”nde sergiledi. Ayrıca, inovasyona getirdikleri farklı tanımlarla kendi bakış açılarını da yine bu etkinlikte paylaşma fırsatını buldular. Öğrencilerin tanımlamaları arasında; “İnovasyon hayatı yenilemek ve hayatın gizemini çözmektir”, “İnovasyon meşaleden ampule, posta kuşundan chat’lere, tekerlekten arabaya, bir dönüşümdür.” (Atıl Sakbas), “İnovasyon, bir nesneyi günlük hayattan ilham alarak eski halinden çaba, uğraş ve cesaretle yepyeni bir icat oluşturmaktır. Bu icat hayal gücümüzün bir kaynağıdır.” (Melisa Gunduc) gibi anlatımlar dikkat çekti. Etkinlikte, SEV Okulları’nın 2002 yılı mezunlarından Türkmen Türkmenoğlu ve Civan Sözkesen’in, kendi kurdukları inovasyon şirketinde manyetik dalgaların olumsuz etkisini mi- DERIN > HAZİRAN / JUNE 2014 nimuma indiren, radyasyonu önleyici ve sinyal kesici cep telefonu kılıfları üreterek yaptıkları değerli çalışma da anlatıldı. İnovasyon Günü etkinliğinin açılış konuşmasını yapan ünlü Oyun ve Oyuncak Tasarımı Uzmanı futurist Yeşim Kunter, ABD’de eğitim aldığı New York Fashion Institute of Technology’deki deneyimlerini anlattı. Dünyadan inovasyon örneklerini öğrencilerle paylaşan Kunter, inovatif düşüncenin cesaret gerektirdiğini ve olası olumsuzluklar karşısında asla yılmamak gerektiğini vurguladı. Oyuncak tasarımı eğitimi aldıktan sonra uzun yıllar Toys R Us, LEGO ve Hasbro’nun yaratıcı tasarım bölümlerinde görev yapan Kunter şöyle konuştu: “En genel anlamıyla İnovasyon; farklı ve değişik fikirler geliştirerek bunları uygulamaktır. Bilginin ekonomik ve toplumsal faydaya dönüştürülmesi olarak da tanımlanan inovasyon ile daha önce çözülmemiş sorunları çözmek ve karşılanmayan ihtiyaçlara cevap vermek mümkündür. İNOVASYON HER ŞEYDEN ÖNCE INSANLARIN YAŞAM KALITESINI ARTTIRAN, EKONOMIK VE SOSYAL SÜREÇLERE SAHIP, İNOVASYON GÜNÜ ATÖLYELERİ: DEĞIŞIME AÇIK, 1. ATÖLYE: DESTINATION-IMAGINATIYARATICILIK ON-INNOVATION GEREKTIREN BIR 2. ATÖLYE: SAHNEDE INOVASYON ALANDIR Ancak her yenilik ve buluş inovasyon değildir. İnovasyon her şeyden önce insanların yaşam kalitesini arttıran, ekonomik ve sosyal süreçlere sahip, değişime açık, yaratıcılık gerektiren bir alandır. Sürdürülebilir olmasının koşulu ise bu değişime olan istek ve girişimcilik ruhuyla bütünleşen bir kültür oluşturmasıdır.” 3. ATÖLYE: YENİDEN YENİLE VE TASARLA 4.ATÖLYE: INNO- MUSIC 5. ATÖLYE: INNOVAMATH 6.ATÖLYE: KENDİ GÖSTERİNİ YARAT 7. ATÖLYE: YUMMY INNOVATION 8. ATÖLYE: INNO-TECHNO 31 Haberler... DEPARK’ın başarıya koşan girişimcilerine TEB de omuz verdi Bilim ve teknolojiyi sanayi ile buluşturma misyonu ile Türkiye’nin ilk sağlık teknoparkını kuran DEPARK (Dokuz Eylül Teknoloji Geliştirme Bölgesi) Yönetimi, girişimcilere TEB’in (Türk Ekonomi Bankası) Girişim Bankacılığı fırsatlarını sunabileceği örnek bir zemin hazırladı. Hazırlayan: Ayşegül YAMAN KURT* Nalan ÜLKER DEPARK bünyesindeki Teknoloji Transfer Ofisi’nde (TTO) yerini alarak “iş fikrim var” diyen herkese ücretsiz eğitim ve danışmanlık hizmeti sunmaya başlayan TEB Girişim Evi; teknogirişimcilere işletme yönetimine yönelik atılması gereken doğru adımları tarif ederek, gelişmelerine katkıda bulunmak amacıyla eğitimlere başladı. 32 İlk etapta Aralık 2013’te Dokuz Eylül Üniversitesi Sürekli Eğitim Merkezi (DESEM) Mavi Salon’da, “Teknogirişimcilikte Başarlı İşletme Yönetimi Eğitimi” konulu eğitim düzenlendi. Bu çalışmaya katılan girişimcilere: • ‘Dünyada ve Türkiye’de girişimciliğin geldiği nokta ve girişimcilik profilleri’, • ‘Genel girişimcilik ile teknogirişimcilik arasında ne gibi farklar bulunduğu’, • ‘Teknogirişimciler nerelerde yetersiz kalıyor?’, • ‘Teknogirişimciler için doğrular neler olmalı?’, • ‘Hangi adımları atan teknogirisimciler başarılı oluyor?’ konu başlıkları ile sunumlar yapıldı. Düzenlenen etkinliklerde, KOBİ’lere sunulan finansal ve finansal olmayan ürün ve hizmetler, girişimcilere özel olarak sil baştan kurgulandı. Müşteri temsilcilerine girişimcilerin dilinden anlayacak şekilde eğitimler verilirken, yine girişimcilerin dinamikleri göz önünde bulundurularak özel bir kredilendirme mekanizması kuruldu. Girişimcilerin ihtiyaç ve beklentileri göz önüne alınarak, kredilendirmede karar verme sürecine, girişimcilerin projeleri de dahil edildi. Ayrıca girişimcilere elde ettikleri finansmanla fikirlerini nasıl işe dönüştürebileceklerinden, projelerini nasıl pazarlayacaklarına kadara her konuda yol gösterildi. Yılda yaklaşık 3 bin girişimciye ulaşarak 800 saat eğitim veren TEB Girişim Bankacılığı, bir yılda 20 bin yeni projeye sahip girişimciye ulaştı, hedefin yılda en az 15 bin girişimciye ulaşmak olduğu belirtildi. Girişimcilere fiziki çalışma ortamı da sağlayan TEB Girişim Evi’nin Kuluçka Merkezi’nde; bilgisayar, yazılım, internet gibi IT altyapıları sunulurken, Danışmanlık/Mentorluk, İş Yönetim Danışmanlığı, Networking Desteği, Akademik Destek, Kurumsal Web Sitesi Oluşturma Desteği, Marka, Patent, Fikir Tescili Danışmanlık Desteği ve Mali Müşavirlik Danışmanlık Desteği gibi girişimciler için önem taşıyan ek hizmetler sunuluyor. E-business, bilişim ve yazılım üzerine projeleri olan girişimcilere kapılarını açan Kuluçka Merkezi’nden 25’i sürekli, 25’i ise dönemsel olmak üzere 50 civarında girişimci yararlanabiliyor. *Türkiye Ekonomi Bankası DERIN > HAZİRAN / JUNE 2014 İnovasyonda “EYLEM” var EYLEM (Entegre Yenilenebilir Enerji Sistemlerinin İmal Edilmesi ve Ulaştırma Amaçlı Kullanımının Sağlanması) 15 Haziran 2013 tarihinde İzmir Kalkınma Ajansı (İZKA) - Yenilenebilir Enerji ve Çevre Teknolojileri Destek Programı çerçevesinde çalışmalarına başlanmış olan EYLEM (Entegre Yenilenebilir Enerji Sistemlerinin İmal Edilmesi ve Ulaştırma Amaçlı Kullanımının Sağlanması) projesi, özellikle yenilenebilir enerji kaynaklarının geliştirilmesi ve taşıtlarda kullanılabilir hale getirilmesi konularına getirdiği inovatif çözümlerle, kısa bir süre içerisinde bilim dünyasının ilgi odaklarından biri oldu. DESUM Merkez Müdürü Prof. Dr. Abdurrahman Bayram tarafından koordine edilen ve yü- rütülen EYLEM projesi kapsamında, üretimlerine devam eden 3 adet kara taşıtının yanı sıra 1 adet de deniz taşıtı, geliştirilen teknolojiler sayesinde elektrik enerjisi ile çalışan taşıtlar haline geleceklerdir. Bunun yanı sıra, SiPV ve Silikon Fotovoltaik Hücre de EYLEM projesi sayesinde ülkemizde ilk defa üretilebilmişlerdir. Yerli teknoloji ile inovatif çözümlerin günlük hayatımıza uygulanabilirliğini göstermekte önemli bir adım olan bu proje, fosil yakıt kullanımının doğurduğu olumsuz sonuçlardan tutun da enerjide dışa olan bağımlılık gibi çok geniş bir yelpazede yer alan sorunlarla da baş edebilme potansiyeli sayesinde nice yeni inovatif projenin de önünü açacaktır. Hazırlayan: Murat AKSOY Elektrikli karasal taşıt, elektrikli tekne, fotovoltaik üretimi ve şarj istasyonları konularındaki üretim işlemlerinin tüm hızıyla devam ettiği EYLEM projesi, Denizcilik Fakültesi, Mühendislik Fakültesi, DESUM (Dokuz Eylül Üniversitesi Üniversite-Sanayi Uygulama ve Araştırma Merkezi), EMUM (Dokuz Eylül Üniversitesi Elektronik Malzemeler Üretim ve Uygulama Merkezi) ve DEBTAM (Dokuz Eylül Üniversitesi Bilişim Teknolojileri Araştırma ve Uygulama Merkezi) yarattıkları sinerji ile, ülkemizde her geçen gün artan bilimsel üretkenliğin güzel bir örneğini bizlere sunmaktalar. 33 Haberler... DEPARK, uluslararası partnerlerine bir yenisini daha ekledi DEPARK-MASSBIO SIGNED AN AGREEMENT ON MAY 16, 2014: BIOIZMIR WILL FACILITATE INTERNATIONAL SOFT-LANDING TO TURKEY IN HEALTH TECHNOLOGIES Geçtiğimiz günlerde Türkiye’nin ilk ve tek sağlık temalı teknoparkını açan Dokuz Eylül Teknoloji Geliştirme Bölgesi (DEPARK), hızla genişleyen uluslararası partnerlerine yenilerini eklemeye devam ediyor. Biyoteknoloji alanında etkin bir kurum olan, merkezi Massachusetts- Amerika Birleşik Devletleri’nde yer alan MASSBIO (Massachusetts Biyoteknoloji Konseyi) ile DEPARK A.Ş. arasında yapılan anlaşma ile ABD ve Türkiye arasında, özellikle de biyoteknoloji alanındaki uluslararası işbirliği daha da güçlenmiş oldu. DEPARK A.Ş. adına Dokuz Eylül Üniversitesi Bilimsel Araştırmalardan Sorumlu Rektör Yardımcısı ve aynı zamanda DEPARK A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Murat Özgören’in katıldığı, 16 Mayıs 2014 tarihinde Massachusetts’te gerçekleştirilen törenle DEPARK A.Ş. ile MASSBIO arasındaki işbirliği resmiyet kazanırken, özellikle İZKA tarafından desteklenen Bioİzmir Projesi ile birlikte planlanan gelişmeler için önemli bir adım daha atıldı. Hazırlayan: Murat AKSOY MASSBIO AND BIOIZMIR WILL COLLABORATE IN INNOVATION, R&D AND ENTREPRENEURSHIP 34 Tasarım ve İnovasyon Nesrin ÖNLÜ* Günümüzün gelişen ve değişen dünyasında ülkeler ve de şirketler sosyal ve ekonomik kalkınma hedeflerini üst sınırlara çekmek, diğerlerinden farklı olup kâr marjlarını arttırabilmek için, yeni, yenilikçi politikalar geliştirilip ya da geliştirilenleri kullanıp, uygulamaktadırlar. FARKLI AŞAMALARIN BIR BÜTÜNÜ OLAN SÜREÇLERIN YA DA AŞAMALARININ DEĞIŞIP, GELIŞMESI SONUCU ORTAYA ÇIKAN SONUCA YENILIK/ INOVASYON DENMEKTEDIR Bu amaçla, 1990’lı yıllardan itibaren ülkeler, ülke içinde ve Dünya genelinde iş dünyası, küresel rekabet süreçlerine uyum sağlamaya çalışmak ve rekabet edebilir hale gelebilmek için, ekonomik ve sosyal kalkınma hedeflerine ulaşmada farklılığı yakalamak amacıyla yenilikçi politikalara, yenilikçi yaklaşımlara yönelmişlerdir. Bu amaçla da üretim politikaları, ürün grupları, pazarlama stratejileri gibi pek çok süreci sürekli değiştirip, geliştirme yoluna gitmişlerdir. Farklı aşamaların bir bütünü olan süreçlerin ya da aşamalarının değişip, gelişmesi sonucu ortaya çıkan sonuca yenilik/inovasyon denmektedir. 36 Yenilik/İnovasyon denince akla yeni bir iş fırsatı yaratmak için katma değeri yüksek, pazarlanabilir bir ürün oluşturmak ya da var olan ürünü katma değeri arttıracak şekilde yeniden biçimlendirmek gelse de, Türkçe karşılığıyla yenilik/ yenilikçilik/yenilenim demek olan inovasyon, tasarımla birebir özdeşleşen bir kavramdır. İnovasyonda da tasarımda da farklılığı yakalamak ve yenilik ortaya koymak esastır. Bu konu da yazılmış pek çok kitap ve makale, tasarımı inovasyonun aşamalarından biri olarak değerlendirmesine, onun biçime bürünmüş hali olarak tanımlamasına rağmen, tasarımın kendisi başlı başına bir inovasyon, yeniliktir. *Prof. Dr. Dokuz Eylül Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi Tekstil ve Moda Tasarımı Bölümü Gerçekte inovasyon sözcüğünün içeriği kullanıldığı alana, işe, sürece bağlı olarak genişler ya da daralır. Önemli olan inovasyon kavramının özünü yakalayabilmek, ne amaçla yapılması gerektiği ve ne işe yarayacağını doğru belirlemektir. Bu kapsamda inovasyon kavramını ekonomik anlamda ilk olarak ele alan Joseph Schumpeter’in tanımı özü yakalar niteliktedir. Schumpeter, inovasyonu, ‘Girişimciye kâr getiren ve teknolojik gelişmeler sonucu ortaya çıkan her şey,’ olarak ifade etmektedir (Aktaran:Kılıç,2013,13). Schumpeter’in inovasyon tanımı ekonomiyle bağlantılı olsa da, kâr getiren her türden gelişme yenilik olarak değerlendirilebilir. Kâr getirmenin değişen ve gelişen dünyamızda sadece ekonomiyle ilgili değil, geniş anlamda sosyal yapının değişip gelişmesi ve hatta toplum içinde bireyin değişip gelişmesiyle de ilgili olabileceği göz ardı edilmemelidir. İnovasyonu terim olarak incelediğimizde, sözcük Latince ‘innovare’ den gelmektedir ve Türkçe’ye ‘yeni bir şey yapmak’ olarak çevrilmiştir (Ayrıntılı Bilgi İçin: Gürkan,2013,3). İnovasyon sözcüğü, bu alanda yazılmış pek çok kitapta çok farklı şekilde tanımlandığı gibi, benzer anlamlarla da karşımıza çıkmaktadır. Tanımlamalarda farklı yaklaşımlar olsa da uzlaşılan temel konu yeniliktir. İnovasyonla ilgili tanımlardan bazılarını gözden geçirecek olursak; Thompson inovasyonu; yeni fikirlerin, süreçlerin, ürünlerin veya hizmetlerin geliştirilmesi, kabulü ve uygulaması olarak tanımlamaktadır. Wong ve arkadaşları, süreçlerin ve ürünlerin yeni organizasyona etkili uygulaması olarak ifade etmektedir. DERIN > HAZİRAN / JUNE 2014 Damanpour inovasyonu organizasyon kapsamında ele almış ve dış çevredeki değişikliklere tepki verme ya da dış çevreyi etkileme bağlamında tanımlamıştır. Amabile ve arkadaşları ise yaratıcı fikirlerin başarılı şekilde uygulanması olarak tanımlamaktadır. Dobni ise inovasyonu yaratıcılık ve değişimle ilişkilendirmekte, ya da değişime öncülük eden yeni bir şey olarak ele almaktadır. (Aktaran:Kılıç,2013,13,14). Erik Roscam Abbing’e göre inovasyon, sürdürülebilir ve zaman zaman var olan teknolojinin yeni bir uygulama yöntemiyle yeni teknolojinin icadından ziyade yüksek bir değer yaratmaktır (Abbing,2010,13). Keskin inovasyonu ürün ve hizmette farklılık yaratmak olarak tanımlamaktadır (Keskin,2014,17). Gürsu’ya göre inovasyon, kamu ve tüzel kişiler tarafından tasarlanan ürün, hizmet, organizasyon, satış, süreç ve pazarlama alanında katma değer yaratan yenilik/ yenileşim içeren, değişim yaratan özgün girişimlerdir (Gürsu,2014,44,45). Aslan ise inovasyonun farklı tanımları olduğunu ifade etmektedir. ‘Farklı, değişik, yeni fikirler geliştirmek; daha önce çözülmemiş sorunları çözmek ya da daha önce karşılaşılmayan ihtiyaçlara cevap vermek için yapılan çalışmalar’, ‘Yeni değer yaratımı’, ‘Yenilik, yenilikçilik ve yaratıcılığın ticari bakış açısıyla birleştirilmesi’ (Aslan,2014,15). Avrupa Birliği inovasyonu; ‘dönüştürme, transformasyon süreci sonunda ortaya konan, pazarlanabilir, yeni ya da geliştirilmiş ürün, yöntem ya da hizmettir,’ biçiminde tanımlarken, OECD; bir fikri pazarlanabilir bir ürün ya da hizmete, yeni ya da geliştirilmiş bir imalat veya dağıtım yöntemine, ya da yeni bir toplumsal hizmete dönüştürmektir biçiminde tanımlamaktadır (http://www.abprojeakademisi. com/?Syf=26&Syz=258622&/Yenilik%C3%A7iFikirler-ve-%C4%B0novasyon.....). İnovasyon ile ilgili tanımlar ve anlatımlar yukarıda sözü edilenlerden ibaret olmamakla birlikte, ürün, süreç, pazarlama yöntemi veya organizasyonel yöntemde yapılan her değişim inovasyon değildir. Ortaya konan değişimin yenilikçi olarak kabul edilebilmesi için, yaratıcı bir düşünce sonucu oluşturulup, faydaya yönelik, pazarlanabilir ve de tüketici tarafından kabul görüp, her zamankinden daha fazla kâr getirebilir olması gerekir. Mevsimler bazında yapılan değişiklik ve yenilikler, özellikle tüketicinin ilgisini çekebilmek amacıyla ürünlerde yapılan olağan yenilenme ve değişiklikler gibi faktörler inovasyon olarak kabul edilemez. TASARIMDA DA INOVASYONDA OLDUĞU GIBI DEĞIŞIM YOLUYLA FARKLILIĞI YAKALAMAK VE YENI BIR ÜRÜN ORTAYA KOYMAK ESASTIR İnovasyonda; yukarıda da sözü edildiği gibi, yeni bir iş fırsatı yaratma, sektörüne ya da firmasına olağan dışı bir kâr sağlama, çok farklı bir ürün ortaya koyup, alanında öncü olma, var olan ürünün faydasını önemli ölçüde arttırma gibi faktörler olmalıdır. Yukarıdaki tanımların ötesinde, en basit tanımıyla inovasyon; farklı, değişik, yeni fikirler geliştirmek ve bunları uygulamaktır. İnovasyona ilişkin yazılan yayınlarda tasarım ve inovasyonun farklı aşamalar olduğu, tasarımın inovasyona biçim kazandırmak anlamına geldiği söylense de tasarımın özünde tıpkı inovasyon kavramında olduğu gibi, yeni, farklı bir fikir oluşturmak vardır. Tasarımda amaç, faydaya yönelik, işlevi olan yeni, yenilikçi bir fikir ileri sürüp ona biçim vermek ve üretilebilir hale getirip tüketicinin kullanmasını sağlamaktır. Tasarım ve inovasyon kelimeleri karşılaştırıldığında, aralarındaki benzerliği algılamak hiç de zor olmayacaktır. Tasarımda da inovasyonda olduğu gibi değişim yoluyla farklılığı yakalamak ve yeni bir ürün ortaya koymak esastır. Bu yeni ürün bir giysi, çaydanlık, sandalye, otomobil gibi işlevi olan bir obje de olabilir, bir hizmet akış planı da olabilir, bir iş planı da. Günümüzde tasarım sadece hayatımızı kolaylaştıran objeler, nesneler ortaya koymak, var olanlarını yeniden biçimlendirmek değildir. Yaşantımızla, yaşadığımız çevre ve toplumla ve kendimizle il37 İNOVASYONDA OLDUĞU GIBI TASARIM DA, YARATICI BIR FIKRI KATMA DEĞER YARATABILIR VE PAZARLANABILIR BIR ÜRÜNE DÖNÜŞTÜRME SÜRECIDIR gili her şey tasarlanabilir. Genel kapsamda tasarım; belli bir amaca hizmet etmesi için, malzeme ve biçimden oluşan bir bütün (Bevlin,1977,3-10), bir tasarlama eylemi sonucunda beliren, asıl ürünün gerçekleştirilmesi sırasında yönlendirici olan proje, çizim, maket gibi ürünlerin tümü (Sözen, Tanyeli, 2003 ; 231) olsa da, günümüz dünyasında tasarım; istenilen amaca cevap veren, yaratıcılığı ve problem çözümünün her ikisini de bünyesinde barındıran bir süreç, bütünü oluşturan parçaların organizasyonudur ( Önlü,2004,86). Tasarım zihinde yeni, yaratıcı bir fikir olarak ortaya çıkar, çizim, yazı gibi araçlarla görsel bir kimliğe bürünür. Bu aşamadan sonra faydaya yönelik işlevi başlar. lardır. Tasarımın başarı elde edebilmesi için diğerlerinden farklı ve yeni olması gerekir ki, kitlelere ulaşıp beğenilsin ve de ürün kâr elde ettirebilsin. İnovasyonda olduğu gibi tasarım da, yaratıcı bir fikri katma değer yaratabilir ve pazarlanabilir bir ürüne dönüştürme sürecidir. Sektörün alanlarıyla ilgili fuarlara hazırladıkları yeni ürünlerle katılıp, katma değerlerini arttırmak için pazarlayabilmeyi istemeleri de bunun bir göstergesidir. Öte yandan tasarım deyince akla işlevin yanı sıra estetik bir bütünlük gelmemelidir. Geçmişte olduğu gibi günümüz dünyasında da tasarım sadece tekstillerin, mobilyaların, otomobillerin dış görünümlerinin vb. tasarımlanması değildir. Tasarım demek, insanı ilgilendiren her alanda, içinde yaşadığı dünyanın her aşamasının A’dan Z’ye bir bütün olarak tasarlanması demektir. Tekstillerin, makinelerin, sunulacak hizmetlerin... Tasarım ve inovasyon ilişkisi İnovasyon, bir firmanın tanınırlığını ve kâr marjını arttırmak için olması gereken süreç, atılım olarak düşünüldüğünde, bunun yolu yine tasarımdan geçer. Kullanıcı merkezli ve piyasa odaklı inovasyonda tasarım itici güç olarak kabul edilse de, gerçekte her ikisinde de uygulanan süreç aynıdır. Tasarımda da inovasyonda da, daha önce çözülmemiş sorunları çözmek veya daha önce karşılanmayan ihtiyaçlara cevap vermek ya da var olan ürün ve hizmeti daha güzel, daha kullanışlı, daha çok insanın işine yarayacak hale getirmek amaçlanır. .Bu fikirlerin hayata geçirilmesi ve ortak ürün, hizmet veya iş yapış yöntemlerinin çıkarılması ve ardından bu ürün ve hizmetlerin satılmaya başlanmasıyla tasarım da inovasyon da amacına ulaşmış olur. Tıpkı inovasyon gibi tasarımdan da beklenen, sektöründe veya alanında katma değer yaratabilecek, yeni, yenilikçi, farklı ve özgün fikirler ortaya koymak, ürün olarak hızla yaşama geçirmek, katma değer üretmektir. Bu nedenledir ki, tasarım ve inovasyon iç içe geçmiş kavram38 Bu nedenle bu yazıda tasarım ve inovasyon arasındaki ilişki irdelenecek, konu dikeylemesine ve yataylamasına inovasyon kapsamında tasarım ürünleri üzerinden örneklendirilerek ele alınacaktır. Bir bölgede veya firmada inovasyonun gerçekleşebilmesi için: • Nitelikli ve girişimci insan gücüne, • Yeni fikirlerin üretilmesine, • Fikirlerin yayılmasını sağlayan ortama, • İnovasyon ve AR-GE’yi destekleyen mekanizmalara, • Finansal olanaklara ( Vardar, 2008) gereksinim vardır. Tasarımın gerçekleşebilmesi için de: • Nitelikli ve yaratıcı bir tasarımcıya, • Yeni fikirlerin üretilmesine, • Fikirler sonucu ortaya çıkacak ürünün ya da sürecin yayılmasını sağlayan ortama, • Tasarımı ve AR-GE gibi tasarımı destekleyen mekanizmalara, DERIN > HAZİRAN / JUNE 2014 • Finansal olanaklara ihtiyaç vardır. Tasarımın inovasyondan farklı düşünülüp, sunulması tasarımın yeterince anlaşılmayıp, basite indirgenmesinden, dar kapsamda düşünülmesinden kaynaklanmaktadır. Tasarımın öncelikle zihinde gerçekleştirildiği, zihinde sürecin planlandığı ve sonrasında kağıt üzerinde çizgi ve harflerle biçim kazandığı düşünüldüğünde, yaşamı, insanı ilgilendiren her alan, her konu, ayrı ayrı tasarlanıp, planlanabilir. Tasarımda öncelikle plan vardır. Katma değeri yüksek bir ürün ortaya koymayı hedefleyerek fikir üretilir, fikirler doğrultusunda plan yapılır. Sonrasında ona biçim vermeye başlanır. Tasarım sadece bir ürünü tasarlamak olarak değerlendirilse bile, tasarlanan ürün yeni ya da benzerlerinden farklı (hem işlev açısından var olan ürünün işlevini arttırma, görünüm açısından diğerlerine benzememesi, yani her iki durumda da benzerlerinden farklı olma) olmalı ve hedefi bu farklılıkla firmasının katma değerini ya da markalaşmasını sağlayarak kâr marjını arttırmak olmalıdır. Böyle bir sonuç günümüzün yeni anlayışı inovasyon ile örtüşen bir sonuçtur. Tasarımda da inovasyonda da ürün ve hizmette farklılık oluşturmak esastır. Bunun da yolu farklı bakmaktan geçer. Farklı bakmayı sağlayan ise insanın içinde yer alan yaratıcı güç, yaratıcı edimdir. Tasarım sürecinde de inovasyon/yenilik ortaya koyma sürecinde de problem çözme vardır. Her ikisinde de öncelikle problem/sorun araştırılır, tanımlanır, nasıl çözüleceğine dair tartışmalar yapılır ve sonuca gidilir. İnovasyonda problem çözerken farklı inovasyon yapma modellerinden ve türlerinden söz edilmektedir. İnovasyon gerçekleştirme yolları ; ‘Dikeylemesine İnovasyon’ ve ‘Yataylamasına İnovasyon’ dur. Bilginin dikeylemesine geliştirildiği AR- GE’ye dayalı inovasyon modeli tasarım için olmazsa olmazlar arasındadır. İnovasyonda ARGE belli konularda veya belli bir alanda o güne kadar hiç üretilmemiş yeni bilgilerin üretilmesi ve var olan ürünlerin geliştirilmesini hedefliyorken (Keskin, 2012,13), tasarımda AR-GE için de aynı hedefler geçerlidir. Örneğin, günümüzde tekstil alanında malzemeye dayalı pek çok ürün Araştırma Geliştirme birimlerinde tasarlanarak geliştirilirler. Bunlardan birisi de Adidas’ın spor giyimde ideal vücut sıcaklığını korumayı ve performansı arttırmayı hedefleyen, aktif serinlik sunan yenilikçi tasarımları ‘Climachill’ dir FARKLI BAKMAYI SAĞLAYAN ISE INSANIN IÇINDE YER ALAN YARATICI GÜÇ, YARATICI EDIMDIR http://www.adidas.com.tr/training/Training,tr_TR,sc.ht ml?prefn1=technologies&prefv1=Climachill (http://www.adidas.com.tr/). Lenzing’in TENCEL® ve pamuktan oluşan iki selüloz elyafın ideal ortaklığı sonucu üretilen Botanic Denim, TENCEL ® nin botanik konforunu garanti eden, zarif bir parlaklık ve parlak renklere sahip, rahat, ipeksi hissettiren ve salonu rahat bir oturma alanına dönüştüren döşemelik kumaşları yine AR-GE birimlerinde tasarlanıp, geliştirilmişlerdir. (http://www.lenzing.com/tr/fibers/haberler/basinbueltenleri/detail/datum/2013/09/17/lenzing-newmarketing-initiative-for-textiles-of-tencelRcotton. html ). Nike’ın, 12 Haziran - 13 Temmuz 2014’te Dünya Kupası’nda, Brezilya’da giyecekleri Fransız 39 Milli Takımı’nın yeni formaları da bir AR-GE çalışması ürünüdür. Nike’ın vücuttaki terin daha hızlı buharlaşabildiği giysiye aktarılmasını sağlayan Dri-FIT teknolojisinden ‘burnout’ file kumaş ve lazer kesimli havalandırma deliklerini kullanarak tasarlanan formalar, oyuncuların en ihtiyaç duydukları alanlarda vücudun bölgesel olarak serin kalmasını sağlamaktadır. Formalarda oyuncuları serin tutmanın yanı sıra, vücuttan nemi uzaklaştırmak için en üstün özelliklere sahip giysileri yaratmak amacıyla koton ve geri dönüştürülmüş polyesterden oluşan yeni çift örgülü kumaş kullanılmıştır. Tasarım ve performansa yönelik bir yenilikçilik sunan Fransız milli formaları, ülkenin doğuştan gelen tarzını ve milli gururunu sofistike bir görünüşle de birleştirmeyi hedeflemiştir. Fransız Milli Takım formasının kumaşında kullanılan ayrıntılar, modern denim kumaşın (kot kumaş) doğduğu yer olan Nîmes şehrinden esinlenerek tasarlanmıştır. Geçmişten beri tekstili ve desenleriyle tanı- http://store.nike.com/us/en_us/pw/france-soccer-clothing/bgdZ896Zaz9 nan Nimes, hem günümüzdeki kot kumaşlarına hem de 18. yüzyılda Avrupa’da yaygın bir şekilde kullanılan ipek şallara ilham vermiştir. Ham kot ve zarif ipek arasındaki bu tezat, Fransız milli forması için göz alıcı bir tasarım estetiği yaratma isteğiyle birebir örtüşmüştür. Nîmes’in kumaş hikâyesi, fitilli dokuyla 45 derece açılı klasik kot kumaşı göz alıcı ustalıkla birleştirilmiştir. Concordia ve Londra Üniversitelerinden Prof.B. Layne ile Prof. J. Jeffries ise AR-GE çalışmalarıyla oldukça özel bir interaktif giysi sistemi geliştirmişlerdir. Araştırmacıların giysi 40 sistemi tamamen giyenin duygularının kontrolünde; üzgün, öfkeli veya gergin bir kullanıcı bu duygularıyla, bir “anı” veri tabanında önceden oluşturulmuş kişisel anı sistemini harekete geçirmekte ve o anda yanında olmasını istediği ve/veya sesini duymak istediği sevdikleriyle ilgili anılar- ki aile fotoğrafları, çocuğunun (veya çocuklarının) sesli-yazılı mesajları, sevilen şarkılar, videolar...vs. olabilir- giysinin dikişleri, ön bedeni, kolları gibi farklı yerlere yerleştirilen özel sensörler, hoparlörler, LED ekranlar...vs. aracılığı ile anında kullanıcıya ulaştırılmaya başlanmaktadır. Araştırmacılar bu giysi sistemini “giyilebilir yokluk” (wearable absance) olarak adlandırmışlardır. Sistemde yer alan cihazların, bugüne kadar akıllı tekstillerde kullanılanlardan oldukça farklı olduğunun özellikle altını çizen Layne ve Jeffries; özel olarak tasarlanmış adaptör vs. uygulamalarının, modaya uygun bir giysi tasarımı ile bir araya getirilmesi yanında; anılan giysinin kablosuz (wireless) iletişim teknolojileri ve “anıları” canlandıracak duygularla ilişkilendirilebilecek vücut fonksiyonlarını (vücut sıcaklığı, kalp atışı, nefes alma sıklığı vs.) algılayacak bioyoklama cihazlarını da içerdiğini belirtiyorlar. Tekstil, elektronik, iletişim ve toplum bilim gibi pek çok disiplini bir araya getiren bu giysi sisteminin; özellikle tıp (hasta psikolojisi ile ilgili olarak) ve rahatlık (well being) sağlayan tekstiller alanında önemli bir kullanım potansiyeli olduğu düşünülmektedir. “Anı” sistemi devreye girdiğinde gömlek yakasından “babacığım/anneciğim” diye bir ses, ceket ceplerinden bir melodi yükselirken, ceket kollarından tatil fotoğrafları geçmeye başlayabilecek (Geleceğin Kumaşları, http://www.teksad.org/publishing/akilligiysiler0905-mail.pdf). Her ne kadar yaşadığımız yüksek teknoloji dünyası yenilikçi yaklaşımlar ve hem kendi adlarına hem de çalıştıkları firmalara katma değer katmak için tasarımcılara ilham vermeye devam etse de; daha doğal ve sürdürülebilir üretim yön- DERIN > HAZİRAN / JUNE 2014 temlerine doğru bir kayma eğilimi olduğu bir gerçektir. Her aşamada inovasyon gerçekleştirebilmek, farklılık yaratarak yenilik getirmeleri için, bilim adamları, sanatçılar ve tasarımcılar, bir araya gelmeye ve moda dünyasının sonu gelmez, “Uygun fiyatlı, ancak çevre dostu ve doğal giysi” talebini karşılamak üzere alternatif üretim yöntemleri geliştirmeye zorlanmaktadırlar. Bu tip işbirliklerinin en güzel örneklerinden bir tanesi TIME dergisinin, “2010 Yılının En İyi 50 İcadı,” listesinin “konfeksiyon-moda” bölümünde yer alan “Biocouture” ve “sıvı-kumaş giysiler” dir. Saint Martins Sanat ve Tasarım Üniversitesi’nde araştırmacı olarak çalışan ve bir moda tasarımcısı olan Suzanne Lee’nin, çevreye zarar vermeden ve minimum kaynak kullanarak alternatif giysi üretme yöntemi geliştirmek amacıyla kurguladığı projenin adı Biocouture. Şekerli yeşil çayı, mayalı bir tür içeçek olan Kombucha’ya dönüştürmede kullanılan bakterilerin; şekeri sindirmeleri sırasında bir tür selüloz tülbenti oluşturduğunu belirleyen Lee, bu tülbentin belli bir yüzeyde toplanabileceğini ve kurutulması halinde giysiye dönüştürülebileceğini görüyor. Bakterilerin kumaşların giysiye dönüştürülebilecek kalınlığa ulaştırabilmeleri için 2-4 hafta arasında değişen bir çoğalma-büyüme süresine ihtiyaçları oluyor. Bu süreç sonunda kumaş özel bir yöntemle kurutularak ya tahta bir kalıp üzerinde ya da daha klasik bir yöntem olan di- Geleceğin Kumaşları http://www.teksad.org/publishing/akilligiysiler0905-mail.pdf Geleceğin Kumaşları http://www.teksad.org/publishing/akilligiysiler0905-mail.pdf Geleceğin Kumaşları http://www.teksad.org/publishing/akilligiysiler0905-mail.pdf Geleceğin Kumaşları http://www.teksad.org/publishing/akilligiysiler0905-mail.pdf kişle giysiye çevrilebiliyor. Bakteri kumaş, nasıl muamele edildiğine bağlı olarak kağıt veya sert ince deri hissi veren bir tuşeye sahip olabiliyor. Doğal veya kimyasal boyalarla boyanması mümkün olan bu kumaşın dayanıklılık ve benzeri özelliklerinin de iyileştirilmesine çalışılıyor. Yakın gelecekte biocouture; mühendis-tasarımcı işbirliklerine yenilikçi bir yaklaşım getirecek gibi görünüyor. AR-GE çalışmalarıyla tasarım inovasyon ilişkisine bir başka örnek de Bursa firması olan Akbaşlar Tekstil’in üzerinde AR-GE çalışmaları yaptığı, ‘serinlik hissi veren kumaş projesi’ dir. 41 Gelişen teknoloji ile insanların yaşam kalitesini arttıran tekstil ürünlerine yenilikçi yaklaşımlar kazandırmanın hedeflenmesine yönelik olan projede iki farklı Faz Değiştiren Materyal (FDM) mikro kapsülü kullanılarak yaz aylarında serinlik hissi veren kumaş geliştirmek amaçlanmıştır. İzlenen yöntem, FDM’in kullanım amacına yani serinlik hissi veren kumaş yapımına uygun olarak belirlenmiştir. Bu çalışmada, termal konfor sağlayacak bir kumaş yapılması amaçlanmış, hedefe ulaşmak için dikkat edilmesi gereken parametreler açıklanmıştır. Sıcak havalarda ve ortamlarda serinlik hissi vermek için tasarlanan kumaşın sektörde büyük talep göreceği düşünülmektedir. (http://www.turkchemonline.com/Haber/SerinlikHissi-Veren-Kumas-Tasarimi.html ). Menfateks firmasının geliştirdiği vücudu serinletme ve günlük hayatta kolaylıkla giyilebilme özelliğine sahip, moda ve tasarım birlikteliğiyle ısırgan otundan üretilen kumaşlar AR-GE’de tasarım ve inovasyon çalışmalarına bir başka örnektir. Isırgan otunun hem tekstil sektörü için yeni ve maliyet olarak pamuktan daha avantajlı bir malzeme olması hem de üretilen ürünlerin Ortadoğu ve Afrika pazarında büyük ilgi görmesine neden olmuştur. Üstelik Menfateks firması bu sayede 20 ülkeye ihracata başlamıştır (Ayrıntılı Bilgi İçin:http://www.halkbankkobi. com.tr/NewsDetail/Isirgan-otlu-kumasla-Afrika-yifethetti/768). Var olan bilginin başka bilgilerle kaynaştırılması, var olandan esinlenilerek farklı, yeni bir ürün ortaya konması ya da ürüne yeni, farklı bir özellik kazandırılması demek olan yataylamasına inovasyona (Ayrıntılı Bilgi İçin Bakınız ;Keskin,2013,14) tasarımla bağlantılı en iyi örnekler doğanın taklit edilmesi olan ‘biomimesis’ yaklaşımı ile gerçekleştirilen yenilikçi tasarımlar ve ürünlerdir. Bu tür tasarım ve ürünlere en iyi örneklerden bir tanesi Lotus çiçeğinin yapraklarının kendi kendini temizleme özelliğinden esinlenilerek tasarlanan ve üretilen kumaşlardır. 42 Lotus yaprakları kendi kendini temizleyebilme özelliğine sahiptir. Çamur ve de araştırmacılar tarafından uygulanan zor lekeler dahi yağmur damlaları ile kolayca temizlenebilmektedir. Yaprağın nano yapısının bilinmesi ile birlikte bu özellikten yola çıkılarak geliştirilen malzemeler bina kaplamaları, uçaklar, arabalar ve tekstiller gibi birçok alanda kullanılmaya başlanmıştır (Ayrıntılı Bilgi İçin;Özdoğan,2006,287). Tekstillerde lotus etkili yüzeyler suyun hareketiyle kendi kendini temizleyebilen hidrofob ve nano yapılı yüzeylerdir. Bu özellikten yola çıkılarak kir itici, kire dayanıklı, kendi kendini temizleyebilen gibi her biri birbirinden farklı yüzey özelliklerine sahip kumaşlar tasarlanmış ve geliştirilmiştir. Çevresine ışık saçan, gece görünürlüğüne sahip tekstillerin tasarımı da yine doğadan esinlenilerek oluşturulmuş, yataylamasına inovasyon tasarım ilişkisine bir başka örnektir. Bilindiği gibi ateş böcekleri bahar ve yaz aylarında geceleri uçarken yanıp sönen ışıklarıyla bilinirler (http://tr.wikipedia.org/wiki/ Ate%C5%9F_b%C3%B6ce%C4%9Fi ). Benzer şekilde bazı mantar türleri de karanlıkta ışık saçarlar. Gece görüşüne sahip tekstiller de muhtemelen bu tür canlılardan esinlenilerek tasarlanmış ve üretilmişlerdir. Elbette öncelikle malzeme/iplik bazında bu tür etkiler verecek ürünler geliştirilmiştir. Bu ürünlerden bir tanesi de retro-reflective/ışığı yansıtıcı özelliklere sahip ipliklerle dokunmuş şeritlerin yer aldığı koruyucu amaçlı giysilerdir. Işığı kaynağına geri yansıtma özelliği nedeniyle bu tür giysileri giyen kişileri karanlıkta görünür haline getirmesi, bu tür koruyucu giysiler için önemli bir yeniliktir (Ayrıntılı Bilgi İçin; http://www.swicofil.com/ innovationretroreflective.html). Bu tür malzemeler ve ipliklerle dokunan kumaşlar günümüzde daha çok trafik polisi giysileri gibi koruyucu amaçlı giysiler için kullanılmaktadır. Benzeri iplik ya da malzemelerin günlük giysilerde de kullanımları tasarım açısından başlı başına bir inovasyondur ve yataylamasına inovasyon gru- DERIN > HAZİRAN / JUNE 2014 Gün ışığında Nesrin Önlü, 2010 2006.KB.SOS.003 nolu ‘Yüksek Teknoloji Ürünü Lif ve İpliklerin Giysilik Kumaşlara Tasarım Açısından Getirdiği Yenilikler’ başlıklı BAP Projesi Işık kaynağına maruz kalmadığında Gece ışık kaynağı karşısında Nesrin Önlü, 2010 2006.KB.SOS.003 nolu ‘Yüksek Teknoloji Ürünü Lif ve İpliklerin Giysilik Kumaşlara Tasarım Açısından Getirdiği Yenilikler’ başlıklı BAP Projesi Çözgü: 20/2 pamuk Atkı: 17 Nm Retro Reflective yarn, elastanlı 28/1Nm PES (%60 PES/ %40lycra) Armürlü Dokuma Kumaş buna girer. DEÜ Bilimsel Araştırmalar Şube Müdürlüğü’nce desteklenen 2006.KB.SOS.003 nolu proje kapsamında gerçekleştirilen, ‘Yüksek Teknoloji Ürünü Lif ve İpliklerin Giysilik Kumaşlara Tasarım Açısından Getirdiği Yenilikler’ başlıklı projede yapılan kumaşlarda retro-reflective iplikler kadın dış giyimi için kullanılmıştır. Retro-reflektive ipliklerin yansıtıcı özelliğiyle kumaşlarda farklı görsel etkiler elde edebilmek amaçlanmakla birlikte, gece, karanlıkta fark Işık kaynağına maruz kaldığında Nesrin Önlü, 2010 2006.KB.SOS.003 nolu ‘Yüksek Teknoloji Ürünü Lif ve İpliklerin Giysilik Kumaşlara Tasarım Açısından Getirdiği Yenilikler’ başlıklı BAP Projesi Çözgü: 20/2 pamuk Atkı: 17 Nm Retro Reflective yarn, 28/1Nm PES/ ELASTAN (%60 PES/ %40lycra) Armürlü Dokuma Kumaş edilebilme özelliği de artısı olacaktır. Bu tür ipliklerin koruyucu giysiler yerine bayan giysilik kumaşlarda kullanımı bu tür tasarım inovasyo43 BIR ÜRÜNÜ TEKNIK OLARAK OLUŞTURMAK VE TEKNOLOJI GELIŞTIRMEK DE BIR TASARIMDIR Sedef Acar, 2009 Kaynak: 2009.KB.SOS.003 .nolu ‘Yünlü Dokuma Kumaşların Keçeleştirilmesi ve Giysi Biçimlerinde Sağladığı Tasarım Olanakları’ başlıklı BAP Projesi nuna ya da diğer bir değişle ürün inovasyonuna örnek olarak verilebilir. Mikro prizma şeklinde cam boncuklarının yer aldığı Retro Reflective ipliklerle dokunan kumaşlar özellikle bayan dış giyim gece giysilerine bir alternatif olarak düşünülmüştür. Yine DEÜ Bilimsel Araştırmalar Şube Müdürlüğünce desteklenen 2009.KB.SOS.003 .nolu proje kapsamında, Doç. Sedef Acar’ın, ‘Yünlü Giysi Tasarımında Bölgesel Keçeleştirme Yöntem ve Uygulamaları’ başlıklı Sanatta Yeterlilik tezine bağlı olarak gerçekleştirilen ‘Yünlü Dokuma Kumaşların Keçeleştirilmesi ve Giysi Biçimlerinde Sağladığı Tasarım Olanakları’ başlıklı bir başka projede yünün keçeleşme özelliği sonucu birbirlerine kenetlenmesinden esinlenilerek gerçekleştirilen dikişsiz yünlü giy44 silerdir. Patent başvurusu yapılan bu proje ve giysiler, iplik ve dikiş kullanımını ortadan kaldırdığı için, yine giyim tasarımı alanında önemli bir ürün inovasyonudur. SONUÇ Günümüzün değişen yaşam biçimleri, disiplinlerarasılık düşünüldüğünde, tasarım sadece faydaya yönelik, işlevi olan bir obje tasarlayıp, ona estetik bir görünüm verip tüketicinin beğenisine sunmak ve o ürünü sattırmak değildir. Bir ürünü teknik olarak oluşturmak ve teknoloji geliştirmek de bir tasarımdır. Bu nedenledir ki tasarımı bütünün parçalarını oluşturan bir süreç olarak düşünmek gerekir. Çünkü tasarım yeni bir fikir demektir. Onu zihinde oluşturup süreci planlamaktır. Bu nedenle tasarım; AR-GE çalışmaları yapan, kullanıcı ve piyasa odaklı ürün- DERIN > HAZİRAN / JUNE 2014 ler ortaya koyan firmaların olmazsa olmazıdır. Kullanıcı ve piyasa odaklı ürünlere ilişkin AR-GE çalışmalarında tasarım, gerçek anlamda bir yenilik/inovasyon için en üstte olması gereken bir konudur. Bu türden AR-GE çalışmalarında süreç, tasarım merkezli gerçekleştirilmeli ve süreç bu doğrultuda planlanıp, şekillenmelidir. Farklı bir açıdan baktığımızda, inovasyonla ilişkili olsun ya da olmasın ve hatta ortaya konulan inovasyon ister dikey ister yatay olsun, ortaya konulan kullanıcı ya da piyasa odaklı ürün tasarımının başarılı olabilmesi ve katma değer yaratabilmesi için nitelikli bir AR-GE çalışmasına gereksinim vardır. Çünkü AR-GE sadece yenilikçi bir fikir ortaya koyabilmek için yapılması gereken bir çalışma değildir, olmamalıdır. Mevcudu geliştirmek, rutin, mevsimlik, yıllık değişimlere yönelik çalışmaların tüketicinin gereksinimlerine gerçek anlamda cevap verebilmesi ve sürdürülebilir olması için de AR-GE çalışmaları yapılması gerekir. Günümüzde AR-GE uzun vadeli yatırım ve yüksek risk demekse de, ARGE, açık anlamıyla ‘Araştırma ve Geliştirme’, yenilik getirilmesi düşünülen alanla ilgili, faydaya yönelik, disiplinlerarası çalışmalar, araştırmalar yapıp, onu tek bir potada birleştirmektir. Kaldı ki bu bizi yine yenilik ortaya koymaya, diğer adıyla inovasyona götürür. Yenilik demek, yeni bir fikir ortaya koymak, onu önce zihinde, sonra kağıt üzerinde, sonra da ürün olarak tasarlamak demektir. Bu nedenle tasarım başlı başına bir inovasyondur. AR-GE’nin sadece bilginin dikeylemesine geliştirildiği dikeylemesine inovasyonun bir parçası olarak da düşünülmesi doğru bir yaklaşım değildir. Var olan bilginin başka bir bilgiyle kaynaştırılması, sektörün başka bir sektörden etkilenmesi veya bir ürünün farklı bir sektördeki üründen esinlenilerek yeni özellikler kazandırılması olan yataylamasına inovasyonla (Kesin, 2013,14) AR-GE’yi ayrı düşünmek yapılması düşünülen inovasyonun başarısını olumsuz etkileyecektir. Yataylamasına inovasyonun tüm aşamalarında ayrıntılı bir AR-GE YENILIK DEMEK, YENI BIR FIKIR ORTAYA KOYMAK, ONU ÖNCE ZIHINDE, SONRA KAĞIT ÜZERINDE, SONRA DA ÜRÜN OLARAK TASARLAMAK DEMEKTIR çalışmasına gereksinim vardır. Örneğin, otomotiv sektöründe kullanılan elektrostatik boyanın kolay çıkmadığını gören bir makyaj firmasının bu malzemeyi kendi firmasında kullanıp uygulaması yataylamasına inovasyon olarak kabul ediliyor (Keskin,2013, 15). Böyle bir etkileşimde, konu üzerinde derinlemesine bir araştırma ve yeni ürün geliştirme ve deneme çalışmaları yapılmadan böyle bir makyaj malzemesini pazara/tüketicinin hizmetine sunmak büyük risk demektir. Bu tür bir malzeme yenilikçi bir malzemedir lâkin, başarılı sonuç verebilmesi AR-GE çalışmasıyla olasıdır. Yukarıda yatay inovasyona örnek olarak verilen tüm çalışmalar araştırma ve geliştirme sonucu ortaya konmuş çalışmalardır. Çünkü yatay inovasyonda sözü edilen tüm eşleştirmeler disiplinlerarasılık demektir. Disiplilerarasılık da AR-GE çalışmalarıyla örtüşen bir yaklaşımdır. Tasarım ve inovasyon ilişkisi irdelendiğinde yapılan en büyük yanlışlardan bir tanesi de ÜRGE/Ürün Geliştirmeyi AR-GE den bağımsız, ayrı bir birim olarak düşünmektir. Yenilikçi, fark yaratan, tasarımcısına ve firmasına katma değer kazandıran bir ürün geliştirmenin yolu başarılı bir AR-GE çalışmasından geçer. Bu nedenle; hem inovasyonda hem de tasarımda AR-GE ve ÜR-GE yi birbirinden ayrı düşünmek doğru değildir. Çünkü AR-GE (Araştırma Geliştirme) ve ÜR-GE (Ürün Geliştirme) iç içe geçmiş çalışma süreçleridir. AR-GE’de yapılan her araştırma ve çalışmanın hayata geçirilemediği fikrinden yola çıkılarak ÜR-GE yi AR-GE’den ayıranlar ürün geliştirme çalışmalarının başlangıç noktasının AR-GE birimleri olduğunu göz ardı etmektedirler. Yeni bir ürün ya da var olan ürünü geliştirmek için o ürün hakkında detaylı bir araştırma yapılıp, artı değer kazandırılacak özellikler ortaya konup, ön denemeleri yapıldıktan sonra ürünü üretmek gerekir. Yakın zamana kadar artı değer kazandırılmış ‘Katma Değeri Yüksek Ürün’ deyince akla ‘Tasarım’ gelirken, popüler kültürün de etkisiyle ‘Katma Değeri Yüksek Ürün’ deyince 45 akla ‘İnovasyon/Yenilik’ gelmektedir. Oysa İnovasyon/Yenilik tasarımın kendisidir. Yenilik yapmanın yolu tasarımdan geçer. Nasıl ki buluş/ icat yapmak, inovasyon/ yenilik değilse, çizgi ya da harflerle biçim verilen ürün ya da hizmetin tümü ‘Tasarım’ değildir. Bir ürün ya da hizmette farklılık varsa ve bu farklılıkla farkındalık yaratılıp ürün/hizmet sahibi kişi ya da kurumlar ekonomik, sosyal, kültürel vb. pek çok açıdan kâr elde edebiliyorlar, tanınırlıkları artıyor ve onlara katma değer sağlıyorsa tasarım gerçekleşmiş ve amacına ulaşmış demektir. Aksi takdirde ortaya konan ürün ya da hizmet bir tasarım değil sadece çizgi ya da sözcüklerle biçim vermekten ibaret olur. Bu nedenle başarılı, amacına ulaşmış bir tasarımda yaratıcılığın üst düzeyde harekete geçirilerek yeni bir ürün ya da hizmet tasarlamak ve bu yeni ürün ya da hizmetle toplumun her seviyesine ulaşabilmek ve de toplum tarafından kabul görebilmesi gerekmektedir. Toplum tarafından kabul görmek demek topluma fayda sağlamak ya da toplumun ilgisini fazlasıyla çekebilmek demektir. Toplumdaki bireylerin ilgisini çekebilir, ürün ya da hizmetinizle inandırıcı olup tüketiciyi memnun edebilirseniz sizin sunduğunuz ürünleri de satın alırlar hizmeti de. Tüm bu süreci başarmanın yolu yaratıcılıktan geçer. Lâkin, yeni fikirlerin ortaya çıkabilmesi için, güncel tanımlamasıyla yeni ve başarılı bir inovasyon gerçekleştirebilmek için toplumların sosyo-ekonomik ve kültürel farklılıklarının, yaşadıkları ülke ve şehirlerin coğrafi özelliklerinin, ruhsal etkileşimlerinin gibi uzayıp gidecek pek çok etkenin en ince ayrıntısıyla bilinmesi, dünya genelinde güncelle birlikte eski ve yeninin takip edilmesi gerekir. Çünkü neredeyse yeni icat edilmiş hiçbir şey yoktur denilebilir. Teknolojinin gelişimiyle bilgiye daha hızlı ulaşıldıkça icat edilmemiş ya da yeni hiçbir şey kalmadığının farkına varılmaktadır. Pek çoğunun sadece teknolojilerinin geliştirildiği, sosyo-ekonomik ve kültürel değişimlere bağlı olarak alışkanlıkların değişmesi nedeniyle aşırı tüketim toplumu ha46 line gelmemizden de kaynaklanan moda-marka ve etkili tanıtım tuzaklarıyla ‘yeniymiş’ gibi gösterilen fikir, tasarım, ürün ve hizmetler vardır. Toplum her açıdan gereksiniminin çok üstünde tüketmeye o kadar alıştırılmıştır ki, istekleri karşılanamaz olmuştur. Böyle bir sonuç da iş dünyasını ayakta kalabilmek için ‘inovasyon’ denilen yeni bir kavrama yöneltmiş ve inovasyon denilen rüzgârın peşine sürüklemiştir ki toplumun ilgisini çekip katma değeri olan ürünler üretip bir adım önde olabilsinler. Yararlanılan, taranan kaynaklar • Abbing, Erik Roscam (2010),Brand-Driven İnnovation/Strategies for Development and Design,Ava Publishing,Switzerland • Aslan,Meryem(2014),İnovasyon,Finansal Kültür sanat Yayınları • Bevlin,Elliot Marjorie(1977),Design Through Discovery,Holt Rinehart and Winston,Newyork. • Gürkan,Güney,Çetin(2013), İnovasyon ve Fikir Kaynağı Olarak Yönlendiren Kullanıcılar,Paradikma Akademi Yayınları,İstanbul • Johanson, Frans(2013),Yaratıcılık ve İnovasyon/Medici Etkisi Yaratmak,Kapital Medya Şirketi A.Ş. • Gürsu,Hakan(2014),Sahi İnovasyon Neden Bize Bu Kadar Uzak, İstanbul • Keskin,Salih(2013), İnovasyon Nasıl Yapılır, Mavi Yayıncılık,İstanbul. • Kılıç,Serkan(2013), Yeni ürün Geliştirmede İnovasyon, Seçkin Yayıncılık,Ankara • Kılıç,Serkan(2013), İnovasyon ve İnovasyon Yönetimi, Seçkin Yayıncılık,Ankara • Nooyi,K.Indra, Çeviren:H. Can Utku(2012), Ters İnovasyon, Modus Kitap,Pasifik Ofset Ltd.,İstanbul • Önlü,Nesrin(2004),Tasarımda Yaratıcılık ve İşlevsellik/Tekstil Tasarımındaki Konumu,AtatürkÜniversitesi Sosyal Bilimler DERIN > HAZİRAN / JUNE 2014 Enstitüsü Dergisi,Cilt :3,Sayı:1,Erzurum • Özdoğan E., Demir A., Seventekin N. (2006),“Lotus Etkili Yüzeyler” Tekstil ve Konfeksiyon Dergisi, , Sayı 1, İzmir . • Özözer,Yekta;Rakıcı,Gökhan,Arif(2014),Doğ ada İnovasyon, Artan Yayınevi,İstanbul • Seelin,Tina(2009),İnovasyon/Girişimcilik Üzerine Yaratıcı Çalışmalar,Kuraldışı Yayıncılık,İstanbul • Sözen,Metin; Tanyeli,Uğur(2003),Sanat Kavram ve Terimleri Sözlüğü,Remzi Kitabevi,İstanbul • Önlü,Nesrin, (2006), Yüksek Teknoloji Ürünü Lif ve İpliklerin Giysilik Kumaşlara Tasarım Açısından Getirdiği Yenilikler, 2006. KB.SOS.003 nolu D.E.Ü. Bilimsel Araştırmalar Şube Müdürlüğü/BAP Projesi • Önlü,Nesrin;Acar,Sedef (2009), Yünlü Dokuma Kumaşların Keçeleştirilmesi ve Giysi Biçimlerinde Sağladığı Tasarım Olanakları, 2006.KB.SOS.003 nolu D.E.Ü. Bilimsel Araştırmalar Şube Müdürlüğü/BAP Projesi • Utterback, James;Vedin,Bengt-Arne; Alverez,Eduardo; Ekman,Sten; Sanderson,Susan Walsh;Tether,Bruce;Verganti,Roberto(2008 ),TasarımaDayalı İnovasyon,Çevire:Yıldırım Özdemir, Ledo Yayıncılık,İstanbul. • http://www.abprojeakademisi. com/?Syf=26&Syz=258622&/Yenilik%C3%A7iFikirler-ve-%C4%B0novasyon • http://www.swicofil.com/innovationretroreflective.html • www. Teknolojide.com/inovasyonnedir_4929. aspx • Vardar, Prof. Dr. Fazilet Sukan ( 2008), İzmir’de Ar-Ge, İnovasyon ve Üniversite & Sanayi İşbirliği,İzmir Kalkınma Ajansı, http://library.medibtikar.eu/Med_docs/ AX_4/15_0825%20June-%200814Nov_Izmir_ Pilot/presentations/EBILTEM.pdf • http://www.adidas.com.tr/ • http://www.adidas.com.tr/training/ Training,tr_TR,sc.html?prefn1=technologies&pr efv1=Climachill • http://www.ajansspor.com/2014dunyakupasi/ Eleme%20Gruplar%C4%B1/h/20131122/fransanin_dunya_kupasi_formasi_tanitildi.html • http://store.nike.com/us/en_us/pw/francesoccer-clothing/bgdZ896Zaz9 • Geleceğin Kumaşları, http://www.teksad.org/ publishing/akilligiysiler0905-mail.pdf • (http://www.turkchemonline.com/Haber/ Serinlik-Hissi-Veren-Kumas-Tasarimi.html • http://www.halkbankkobi.com.tr/NewsDetail/Isirgan-otlu-kumasla-Afrika-yi-fethetti/768 • http://tr.wikipedia.org/wiki/ Ate%C5%9F_b%C3%B6ce%C4%9Fi 47 Ramirez Sali SALİJİ* SIZE ÖNEREBILECEĞIM SLOGAN: “HAYAL GÜCÜ IŞ BAŞINDA” Reçete Bu yazıyı yazmamdaki amaç, siz okurların onu okuduktan sonra, bir filmin çekimlerini birleştirir, yani kurgu yapar gibi onu oluşturmak zorunda kalacak olmanızdır. Aksi takdirde ne gösterilmek istenen film izlenir, ne de bu yazı anlaşılır veya ondan zevk alınır. Size bu yazılı malzemeyi vererek, neredeyse hiç okumadığınız senaryodan ve çekimlerinden haberdar olmadığınız filmin kurgusunu tek başınıza yapmanızı istiyorum. Böylece bu filmle en az alakası olan siz, söz konusu olan filmi yaratmak zorunda kalacaksınız. Şu anda, muhtemelen, okuyor olduğunuz için, bundan sonra size önerebileceğim slogan: “Hayal gücü iş başında” sözleriyle özetlenebilir. Çünkü devamını okuyacağınız yazı, sizi şiddetli bir şekilde, sinema ve sanatla alakası olmadığına inandırmaya gayret edecektir. Rüya “Hitler – (içeri girmiştir) Tanrıdan selam… Herzl – Görürsen benden de selam.” (1) Borges yanılıyordu. Diğerleri de öyle. Çünkü onlarca, hatta belki de daha fazla kişinin aynı anda, aynı rüyayı görmesi imkansızdı. Bütün bunları nereden mi biliyorum? Biliyorum, çünkü aynı olayın (özellikle rüya demiyorum) tanığı ben de olmuştum. 48 Evet, yer Felsefe ve Edebiyat Fakültesi’ydi, zamanda gün batımına doğru. Ben 1. Sınıf Edebiyat Bölümü öğrencisiydim ve okul bahçesinin bir bankında oturuyordum. Okula başka bir şehirden geldiğim için henüz kimseyi tanımıyordum. *Yrd. Doç. Dr. Dokuz Eylül Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi Film Tasarım Bölümü Bu yüzden de oturduğum bankın geri kalan iki üç kişilik yeri boştu. Ben de, özellikle biri otursun diye bankın bir ucunda oturmuştum. İnsan avlıyordum. Kendime de “farklı” süsü vermek için (hangi mantıktan geldiyse) dindar olan annemin buraya gelirken elime sıkıştırdığı (oldukça büyük boydaki) İncil’i okuyor(muş) gibi yapıyordum. İçinde ise Borges’in bir hikâye kitabı vardı ve şu anda sözünü ettiğim hikâyesini (2) yeni okumaya başlamıştım. Burada şunu da belirtmekte yarar var, bazen İncil’in içine erotik dergiler de koyuyordum, hatta bir keresinde neredeyse yakalanıyordum. Bu yüzden de zamanla bu tip şeyleri İncil’in içine koymaktan vazgeçtim. Demek istediğim, İncil o kadar büyüktü ki içine ne koyarsam koyayım dışardan görülmezdi. Çoğu zaman ortalıkta hep İncil’i okuyor gibi görünüyordum. Tuhaf boyuttaki İncil ayrılmaz parçam olmuştu. Belki de bunu söylememem gerekirdi, çünkü onunla ortalıkta dolaşmamın sebebini biraz önce açıklamıştım. Neyse, daha sonra edindiğim arkadaşlardan, uzun zaman hiçbir arkadaşımın olmayışının nedeninin de o (İncil) olduğunu öğrendim. Hatta, öğrenciler aralarında bana, “deli papaz” diyorlarmış. Olaya tekrar dönmek istiyorum. Bunları anlatırken hatırladım ki “bu” gün, (Borges’in söz ettiği ve benim de ilerde söz edeceğim) olay günü değil, ondan tam bir gün öncesiydi. Tam da bir arkadaş edindiğimi zannettiğim gün. Borges’in “o” hikâyesini okumaya başlamıştım ki biri sormadan, bankın diğer ucuna oturmuştu. Ben de o anda (çikolatasını vermeyen) küçük bir çocuk gibi İncil’i yanıma oturandan saklayarak kapattım. Ama nedense yanımda oturanın İncil’i DERIN > HAZİRAN / JUNE 2014 okumadığımı anladığından emindim. Ha, şey yüzünden, oturduğum bank alçaktı ve ayaktayken biri çok kolay İncil’in içinde başka bir kitabın olduğunu görebilirdi. Bankın diğer ucuna oturduktan biraz sonra, bana bakmadan ne okuduğumu sormuştu. Ona elimdeki koca kitabı göstererek, İncil demiştim. Hafif gülümseyerek bana döndü (gerçekten de Borges’in anlattığı gibi görünüyordu: dar alınlı, büyük sarı dişli, bıyıklı ve kalın dudaklı) (3) ve, “Onu demiyorum, içindekini sordum?!” dedi. Ayrıca da şunları ilave etti, “Bugün anladığım kadarıyla çıplaklık yok, ben ise onun için gelmiştim!?” Utançtan yüzüm kıpkırmızı olmuştu, yerimden kımıldayamıyordum, konuşmayı ise o anda unutmuştum. Demek ki İncil’i okumadığımı gerçekten anlamıştı veya biliyordu. Peki ama erotik dergileri nerede veya ne zaman gördü ki?! Hiç kimsenin görmediğinden emindim!!? Durumu kabul ederek, onunla tanıştım, adı Ramirez’di. Onu okulda ilk defa o gün görmüştüm. Tamam, 1. sınıf öğrencisiydim, ama yine de az çok okulda olanların yüzlerini tanıyordum. Yanılmamıştım, çünkü Ramirez gerçekten öğrenci değildi ve okula da ilk defa “yarınki” bir iş için gelmişti. En azından o gün bana öyle söylemişti. Utancımdan İncil’deki dergileri nereden bildiğini soramamıştım. Yalnız bir ara onun her şeyi bildiğini, kendini beğenmiş gibi söylemesi tuhafıma gitmişti. Ciddiye alınmayacak bu lafını, her nedense ciddiye alarak onun sivil polis olduğunu zannetmiştim. Çünkü neredeyse bir saniyede gözleriyle her yeri yoklayabiliyordu, bu da beni şüphelendirdi. Ben bunları düşünürken, Ramirez elime kartvizite benzer bir şey sıkıştırdı ve bir şey söylemeden oradan uzaklaştı. Daha doğrusu, geldiği gibi gitti. Elime sıkıştırdığı kartın orta üst kısmında bir pentagram yıldızı vardı. Yıldızın tam altında Sancho Garcia Ramirez ismi yazılıydı. İsmin altında da daha küçük harflerle medyum yazıyordu. Bu tür kartlarda adresin yazıldığı yerde, hayatımda ilk defa duyduğum bir şehrin ismi yazıyordu. Bir süre sonra kartı kaybettiğimden, kendimi defalarca şehrin ismini hatırlamak için zorladım ve bunun sonucunda aklımdan hep, “Golinor” gibi bir isim geçiyordu. Demek ki Ramirez de benim gibi bu şehrin yabancısıydı. Neyse, kartın arkasında hiçbir şey yazmıyordu. Yalnız tuhaftı ve lunaparktaki komik aynalara benziyordu. Biraz inceledikten sonra, kartı İncil’in içine koydum. Ardından da içinden düşer ve kaybederim diye pantolonumun arka cebine koydum. Ertesi, yani Borges’in esas olarak bahsettiği günün gün batımına doğru okulun önündeki aynı banka oturdum. Elimde yine İncil ve içinde Borges’in aynı hikâye kitabı vardı. Dün yeni okumaya başladığım hikâyeyi okumak üzere önce İncil’i ardından da Borges’in hikâye kitabını açtım. İlk anda fark etmediğim bir şeyle karşılaştım, annemin bana verdiği ve hep yanımda taşıdığım İncil’in sayfaları bomboştu. Üzerlerinde artık tek bir harf bile yazmıyordu. Bir kaç sayfayı çevirdikten sonra bütün İncil’in aynı hale geldiğini anlamıştım. O artık yazılmamış günlüklere benzer, kalın kaplı çizgisiz bir deftere dönüşmüştü. Borges’in hikâye kitabındaki yazılar ise olduğu gibi duruyordu. İncil’i bir anlığına kapağına bakmak için kapattım. Kapağın üzerinde latin alfabesiyle yazılı “İncil” yazısı hâlâ yerinde duruyordu. Tekrar içine baktım, az önceki gibiydi, bembeyaz kâğıttan başka bir şey yoktu. Tekrar kapağına baktım, bu sefer “İncil” yazısı da kaybolmuştu. Borges’in kitabına baktım, onda bir sorun yoktu. İncil ise artık az önce söylediğim gibi tam anlamıyla siyah kaplı, çizgisiz bir deftere veya günlüğe dönüşmüştü. Bunun bir mucize olduğunu düşünmüştüm, bilirsiniz içine koyduğum dergiler yüzünden… Birden bire İncil’in içine koyduğum kartviziti hatırladım. Ceplerimi karıştırmaya başladım ve az sonra da kartviziti arka cebimden çıkardım. Olayın şaşkınlığını yaşarken ve kartvizite bakarken, okulun bahçesinde birden bire bir kalabalık oluşmaya başladı. Kalabalığın ortasında da Borges’in dediği gibi beş değil (Borges’in diğerleri gibi yanıldığı nokta), bir kişi vardı o da Ramirez’di. Etrafında toplanan kalabalığa bağıra bağıra bir şeyler anlatıyordu. 49 Bir şeyler diyorum, çünkü ne söylediğini duymak için yeterince uzaktaydım. Ramirez o esnada galiba bir şeyin üzerine çıkmıştı, çünkü bankta oturduğum halde onu belden yukarı görebiliyordum. Öyle tahmin ediyorum ki o gün Borges de o kalabalığın içindeydi. Kısa bir süre sonra Ramirez, dün fark etmediğim yırtık ceketinin sağ cebinden, bilim kurgu filmlerindeki tabancalara benzer bir şey çıkardı. Bu yüzden de ilk anda plastikten olduğunu sanmıştım. Şunun altını çizerek söylüyorum, Ramirez’den başka kimsenin elinde tabanca yoktu. Oysa ki Borges, bu olayı anlatırken, “öldürdük” ve “tabancaları çektik” gibi, çoğulu ifade eden kelimeleri kullanmaktadır. Ben ise, yani orada bulunan bir başka şahit olarak, bir tek Ramirez’in tabancayı çıkardığından eminim. Çünkü o ara, meraktan, bende kalabalığın içine karışmıştım, hatta tabancayı çıkardığı sırada en öndeydim. İşte ne olduysa o an oldu, Ramirez çok keyifli bir şekilde tabancasından ateş etti demeyeyim, çünkü elindeki silahtan ışın veya ıslatmayan suya benzer bir şey çıktı. O anda orada bulunan herkesi öldüren veya daha doğrusu uyutan bu maddenin renkleri neredeyse saniyede bir değişiyordu. Bazen gökkuşağını andırıyordu bazense tek bir renk oluyordu. Bu ışın veya suya benzer şeyi saçtıktan sonra Ramirez birden bire ortalıktan kayboldu. Ramirez’in tabancasından galiba bir tek ben etkilenmemiştim ya da bana öyle geliyordu. Çünkü gördüğüm kadarıyla benim dışımda, orada bulunan herkes ayakta uyuyordu. Sizin de tahmin edeceğiniz gibi, benim uyanık kalmam galiba Ramirez’in bana verdiği kartvizitle ilgiliydi. Özellikle de kartın arkasındaki aynaya benzettiğim görünümü nedeniyle. Çünkü Ramirez’in ateş (ya da her ne yaptıysa) açtığı sırada bana verdiği kartvizit elimdeydi. Daha sonra da o kartı kaybettim, zaten o olaydan sonra bir daha da işime yaramadı (yaradıysa?). Yine uzatmaya başladım… Uyutulan herkes uyandığında gerçekte yaşananları, rüyada gördüğünü sanıyordu. Tanrılar’ı rüyalarında öldürdüklerini sanıyordu orada bulunan insanlar. Borges bile bu olayı böyle anlatıyordu veya 50 yorumluyordu. Tanrılar’ı ise öldürmeye gerek yoktu, çünkü Ramirez onları zaten öldürmüştü (bunu İncil’imdeki yazıların kaybolmasıyla anlamıştım daha sonra). Aslında o suçu başkalarının üzerine atmaya çalışıyordu ve bana kalırsa bunu yapmayı başardı. Çünkü Borges’i kandırdıktan sonra, herkesi kandırabilirdi. Daha sonra anladım ki, Ramirez Tanrılar’ı öldürdükten sonra, dünyayı ele geçirmeye çalışan şeytanın ta kendisiydi. Ben de Borges gibi bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde ona yardımcı oldum. Bütün bu olanlardan sonra eminim ki elimde İncil’in yerinde herhangi başka bir kutsal kitap olsaydı – sonuç yine değişmezdi. Çünkü, zamanın ruhu olması gerekeni yapmıştı. Birinin artık gerçekten Tanrılar’ı öldürmesi gerekti. Sonuç: Tanrılar artık yok – öldü. Bu ölümün gerçekleşebilmesi bizzat ölümü yaşatmak gerekiyor, bu ise ancak gerçekleşen ölümün kâbul edilmesiyle mümkün olmaktadır. Borges, Ramirez (bunu büyük bir gururla söylüyorum) ve ben, bunu yaptık: “Ağır tabancalarımızı çektik (nereden çıktılarsa, tabancalar da girdi rüyaya) ve neşeyle, keyifle öldürdük Tanrılar’ı.” (4) Bijuteri dükkânı “Benzer nedenler yüzünden yani orijinalini koruma bahanesiyle Lascaux mağaralarının ziyareti yasaklanmış ancak beş metre öteye aynı mağaraların tıpatıp benzeri inşa edilerek ziyarete açılmıştır (ziyaretçiler dikiz deliğinden önce gerçek mağaraya göz attıktan sonra kopyasının tamamını ziyaret edebilmektedir).” (5) Koruma sebebiyle (bahanesiyle) ortadan bütün orijinalleri kaldırırsak – geride orijinallerin tıpkılarından (sahtelerinden) başka bir şey kalmaz. Bunlar da kendi varlıklarını orijinalleri koruma göreviyle (object guard) haklı çıkarmaktadır. Biz ise “bijuteri dükkânına” girmiş ve sahtenin “sahte”, göz kamaştırıcı (gerçeği kadar) güzelli- DERIN > HAZİRAN / JUNE 2014 ğine kapılmış bir vaziyette, gerçeği unutmaktayız ve hatta ona ihtiyaç duymamaktayız. Çünkü “bijuteri” de artık diğeri (orijinal) kadar tatmin edici ve haz verici. Kaldı ki “bijuteri” orijinal gibi görünmek için ondan daha fazla çaba harcamaktadır. Bu çaba yüzünden sahte orijinalden daha orijinal görünmektedir, öyle ki kimi zaman sahte ile orijinali ayırt etmek neredeyse imkânsız hale gelebiliyor. Orijinalin ise orijinal olmak için hiçbir zaman bijuteri vb. kadar olma iddiasi ve çabası olmamıştır. Bijuteriyi tercih etmemizdeki en büyük etken orijinalden yüzlerce kat daha ucuz olmasıdır. Bu mantıkta bir çeşit “dolandırıcılık” ve “haz” ön planda olduğu için ve onu bir tek “karşı tarafı” dolandırmak tatmin ettiği için bijuteri vb. bol bol tüketilmekte ve kullanılmaktadır. Böylece bijuteri dükkânından ne alırsak alalım kazançlı çıkarız, daha doğrusu satıcıyı (karşı tarafı) hep bir nevi “dolandırmış” oluruz. Bu alışveriş hırsızlıktan daha kazançlıdır, en azından onun riskini yaşatmaz. Macera aramayanlar için… ne olan mesafe ise azalmaktadır. Azaldıkça da “gerçeğin kopyaları” daha fazla üretilmektedir ve biz onları istediğimiz yakınlıktan görebilmekteyiz. Hatta dilersek burun buruna bile gelebiliriz. Sergideki görevlilere ya da copy guard’lara çaktırmadan dokunabiliriz, resimlere dokunabiliriz, düşünsenize!? Sonra da bize, alarm sayesinde copy guard’lar dokunmaya başlarlar. Bütün bunlar, dediğim gibi, sahteye daha da fazla yaklaşmaktan ve orijinalden uzaklaşmaktan başka bir işe yaramaz. Günümüzde gittikçe (yine orijinali koruma bahanesiyle) sanat eserlerinden bir “fiziksel” uzaklaştırma veya mesafe yaratma çabası vardır. Bunun sonucunda, özellikle resim vb. uzak durma mesafesi gittikçe artmaktadır. Tıpkı “fotoğraf çekme” yasaklarının artması gibi. Bu gidişatla sergilere gittiğimiz zaman resimlere neredeyse dürbünle bakmak zorunda kalacağız gibime geliyor. Lascaux mağarasındaki uygulama bu anlamda başlı başına bir örnek teşkil ediyor. Kim bilir belki de bu tür uygulamalar yüzünden bir gün onları (orijinalleri) hiç göremez oluruz. Çünkü kutsal olan bu Tanrılar’ın (resimler) her Tanrı gibi soyut ve görünmez olmaları gerekir. Bu yüzden de onları göremememizde (orijinali korumak) bir tuhaflık yok. Her şey anormal. Belki de bir gün bu resimler (orijinaller) yok olmasın diye kendi kendimize nefes almayı bile yasaklarız. İnsanı değil resimleri koruyan gaz maskeleriyle sergiyi dolaşanları kafanızda canlandırın. Bu “korumacılığın” sonucunda orijinal ile mesafe artarken, onun kopyası veya sahtesi- Fakat bu şeyler ona susacaktır her za man, Zira bu taşlar asla yüksek sehpalardan İnerek canlı hayat içine katılamazlar. Sanat perilerine, onları sıcak sıcak Bağrında taşıyanlar sahip olacak ancak. Vandallar için onlar sadece bir taştır lar.” (6) Dr. Tulp’un Anatomi Dersi “Yunan sanatkârlarının yarattıkları bir Fransız elde silah alıp götürebilir. Paris’in göbeğine, Seine nehrin yanına; Eline geçirdiği bu anıtları parlak, Saray gibi muhteşem müzelere koyarak, Gösterebilir şaşkın bakan vatandaşları na! Rembrandt’ın resmi, ‘Dr. Tulp’un Anatomi Dersi Üzerine’ “bilim adamları” tarafından yıllarca çok dikkatli bir şekilde (yabancı kaynaklar özellikle “perfect precise” ifadelerini kullanmaktadırlar) sürülen boyalarla kurtarılmaya çalışılmıştır. Sonuç başarılı oldu mu derseniz, oldu derler. Ancak, bu işlem sonucunda resim Rembrandt’tan başka en az yirmi kişiye daha ait oldu. Bu resmin üzerine sürülmüş boyalar, bize hâlâ Rembrandt’ın resmi olarak sunulmaktadır, daha doğrusu yutturulmaya çalışılmaktadır. Bilim maalesef bu örnekle de son derece acımasız olabildiğini göstermekte ve kanıtlamaktadır. 51 Ruhlara ve metafizik dünyaya pek kulak asmayan bilim, belki tarihte “ilk defa” Rembrandt’ın ruhunu çağırarak, resmindeki soluyan renkleri tamir etmeye çalışmıştır. Bu yüzden de bize ısrarla hâlâ bu resmin Rembrandt’a ait olduğu iddia edilmektedir. Belki de bu ruh çağırma töreninde (ya da boyaları süren bilim adamının transında) en büyük eksik, Rembrandt’ın yanına fırçalarını ve boyalarını getirememesidir. Çünkü bilim bu deneyle, ruhla (Rembrandt) beraber, maddeyi (boyaları, fırçaları, paletleri vs.) de öteki dünyadan getirmeye çalışmıştır. Deney başarısızlıkla sonuçlandı ve biz kaybeden olduk. Rembrandt gibi önemli bir ressamın en değerli resimlerinden birini kaybettik. Acaba Rembrandt’ın bu resmi doğal yaşasaydı, daha uzun ömrü olmaz mıydı? Bu naïf soru aslında hiç de naïf değil. Çünkü bilim tarafından düzenlenen bu kurtarma operasyonu “öldürmekten” başka bir sonuç vermemeye baştan mahkum. Esasında, resmin kime ait olduğunu Rembrandt’ın fırça darbelerinden başka kimse bilmemektedir. Söz konusu fırça darbeleri de öldürüldüğü için bize bir şey söyleyememektedirler… Sonuç olarak, Dr. Tulp’un Anatomi Dersi adlı resmin “orijinali” artık yok veya bundan böyle yalnız Rembrandt’a ait değil. Dolayısıyla Rembrandt’ın kendisi bile bu resmini unutmalı. Bu ölüm o kadar kuvvetli üzerimize geldi ki herhangi bir zamanın içerisindeki varoluşundan bile şüphelenmeye başladık. Tam da bu noktada bilim son derece başarılı oldu – kusursuz bir cinayet işledi. Buna şapka çıkarmak lazım, çünkü ortada ne ölü ne de şüpheli var, yalnız kusursuz bir ölüm. Tıpkı Rembrandt’ın resmi üzerindeki “yeni” fırça darbeleri gibi. YARATICILIK ISE ANCAK BIZI OLDUĞUMUZ YERDE SAYMAKTAN (KISIR DÖNGÜ) KURTARABILIR Archi-copy Umberto Eco hipergerçekçilikten söz ederken, Amerika’daki bir sürü “kopya” mimari eserini anlatmaktadır. (7) Bunlar genelde eski Yunan ve Roma’dan esinlenerek (kopyalanarak) yapılmıştır. Bu yapılara eser demekten vazgeçiyorum, çünkü eser biçimin yanında içeriğe de sahiptir, anlatılmakta olan yapılar ise bir tek biçimsel dü52 zeyde var olmaktadırlar. İçerikleri ise Yunan ve Roma’dan kaldığı için, mükemmelliklerine rağmen yoktur. Zaten orijinallerin kopyalarından bahsederken onların (olmayan) içeriklerinden konuşmak, orijinallerle dalga geçmek anlamına gelmektedir. Peki bu anlamsız (içeriği olmayan) “şey”lere ihtiyaç mı duyuluyor da yapılıyorlar (çünkü yaratılmıyorlar). Yani gerçeğe sahip olmak varken sinema dekoruyla (Amerika) tatmin oluyor (muy)uz (?). Doğru olarak bildiğimiz ve kâbul ettiğimiz en iyi kopyanın en kötü orijinalden daha kötü olduğudur. Eski Mısırlılar söz konusu olmadığı için – biz (Mısırlı olmayanlar) neyin ölümüne karşı (kopya üreterek) çıkmaktayız ve neden? Bizim düşünüp yaratmadığımız eserlerin ölümüne karşı mı, yoksa onların yok olmasıyla bizim de yok olabileceğimizi mi düşünüyoruz? Bu gereksiz ve anlamsız mumyalama işlemi mumyalayamamaktan başka bir işe yarayamamaktadır. Mısırlılar kendilerine “ait olanları” mumyalayarak ölüme karşı çıkıyorlardı. Bunun sayesinde de günümüze kadar ulaşabildiler (dolayısıyla mumyanın da bir anlamı vardı). Biz ise bize “ait olmayanları” mumyalamaya çalışıyoruz. Bu arada da mumyalama yöntemini (process) daha yeni öğreniyoruz. Bu mantığın ise getirdiği bir tek şey var o da tutuculuktur veya yeniliğe karşı gelmektir. Bu durumda ise yenilik kutsal olandır – yaratıcılıktır (teknikten söz etmiyorum). Yaratıcılık ise ancak bizi olduğumuz yerde saymaktan (kısır döngü) kurtarabilir. O halde kendimize ve takıntılarımıza rağmen bir şeyler yaratmaya başlayabiliriz. Bırakalım “orijinaller” (Tanrılar) kendi kendilerini korusun, zamanın da yürümesine izin verelim. Doğal ölüme karşı çıkmakla ancak ölümü hızlandırabiliriz (kızdırabiliriz) – bu da uzatmak istediğimiz ömrün kısalmasıdır veya bizim fosilleşmemizdir. Anka Kuşu efsanesi hoşumuza gitmiş olabilir, belki de onun gerçek olduğuna inananlar da var ama bu kadar da mitoloji yeter, fazla abartmaya gerek yok. Hiper olan her şeye burada son vermek gerekir! Kendimizi dolandırmayalım, gelişme(k) her zaman yaratıcılık sayesinde gerçekleşmektedir. Bu da gerçeği yoke- DERIN > HAZİRAN / JUNE 2014 den sahteleri (gerçekten daha gerçek “görünen” Tanrılar’ı) daha da çok üretmek (kopya üretilir – to produce) anlamına gelmemektedir. Buna karşın sahteleri (Tanrılar’ı) yok edecek “gerçekleri” yaratalım (gerçek yaratılır – to create) anlamına gelmektedir. Another Brick In The Wall Gerçek gerçeklerin nerede olduğunu sorarsanız, cevabın çok basit olduğunu size söyleyebilirim. Çünkü cevap ve onunla ilgili her şey bizde, hem sahte hem gerçek içimizde yaşamaktadır. İkisinin de kaynağı biziz – insanlar. Yaşam, yaratıcılığın hammadde üreticisidir. Sistem (düzen) ise yaşamı belirlemektedir. Var olan sistem sayesinde yaşamın kendisi yaratıcı değil, bununla beraber yaratıcılığı da harekete geçiremiyor. Gerçek ise bu durumda “ayının kış uykusunu” yazın ortasında bile uyuyabilmektedir. Böylece gerçek yok olmakta, daha doğrusu uyumakta ve önemli olan “kollektif illüzyon” üretilememektedir. İllüzyön bireysel olduğunda, yani herkes tek başına (bunun beraberinde farklı bir şeyler) hayal etmeye başladığı zaman ortada halüsinasyon ve simulasyondan başka bir şey olmaz. Bu da bir tek var olan sistemin işine yaramaktadır. Duvardaki diğer tuğla olmayalım – bu duvarı yıkalım, yenisini de inşa etmeyelim (özgürlükten söz etmiyorum) çünkü gerçeğe ulaşmanın yolu bu süreçten geçmektedir. Refraine Dünyada, görüntüler aracılığıyla öldürülen tarihin, sinema aracılığıyla tekrar (nakaratı ifade eden bir kelime anlamında) canlanması dalgası, Türk sinemasını da (her şeyi etkilediği gibi) etkiledi. Çünkü, “İstanbul Kanatlarımın Altında” gibi bir filmle (tiyatro) yeniden “canlanan” bu sinemayı başka nasıl açıklayabiliriz. Çoğu zaman (istisnalar dışında) kopya çeken bu sinema başka nasıl açıklanabilir. Çok fazla uzatmadan, demek istiyorum ki Türk sineması canlanmadı. Canlanan bir şey var ise o da birilerinin cepleridir. Bu son 10-15 yılda kimi istisnai filmler ve yönetmenler çıktı, onların haklarını teslim etmek lazım, ancak bu durumda da istisnalar kaideyi bozamamaktadır. Bence günümüz Türk sineması inanılmaz derecede hazırcı ve Dünya sinemasına bakarak onların bir çeşit “a la turca”larını (rondo değil ama) yeniden üretmektedir. Yanlış anlaşılma olmasın, etkilenme ve esinlenmeye karşı tabii ki değilim. Karşı olduğum “kopya çekmektir”, çünkü bu sıkça yapılan şey aslında kolaya kaçıştır. Yaratıcılıkla alakası yoktur. Bu yüzden de ben bu sinemanın “Neo Yeşilçam” diye adlandırılmasına katılmamaktayım. Bu sinemanın “Neo” olması için, önce Türk sinemasına, ardından da Dünya sinemasına “Yeni” bir şey getirmesi gerekir. Örneğin bir “İtalyan Yeni Gerçekçiliği” veya “Fransız Yeni Dalgası” gibi. Türkiye’de yapılan filmler ise benim gördüğüm kadarıyla ancak “eski tas, eski hamam” (bize özgü olan) zihniyetiyle çekilmektedir. 80’li yıllarda arabesk şarkıcılar bir albüm çıkarınca, bir hatta bazen birden fazla film çekerlerdi. Günümüzde ise bu albümlerin yerini diziler aldı. Bunun belki de en önemli kanıtı dizilerin özellikle Orta Doğu ve Balkanlarda izleniyor olmasıdır – bu durum, söz konusu bölgelerde, 80’li yıllardaki arabesk filmlerine olan ilgiyi hatırlatmaktadır. Kaldı ki bir dizi çoğunlukla, oyuncu kadrosu, hikâye veya şirkete baktığımızda bir kaç filmin çekilmesine yol açar. Bu filmlerin çoğu da maalesef son derece başarısız filmlerdir. Türkiye’de şu anda bir furya var, filmin sayısında ciddi bir artış var, gişe hasılatları inanılmaz rakamlara ulaşmaya başladı. Amerikan sineması bile geride kalmış vaziyette. Ancak nicelik asla nitelik konusunda sağlıklı bir bilgi vermez. Çoğu zaman da onunla ilgisi yoktur. Bir ülke sineması evrensel boyutta ne ölçüde film verirse o ölçüde de Dünya sinemasının bir parçası olabilmektedir. Bir sinema dünyayı hedeflemiyorsa ve kendi dünyasını da (çoğu zaman) ülke sınırlarıyla şekillendiriyorsa o zaman ben şahsen sinemanın ne olduğunu merak ederim. Herkesin bildiği bir şey var, Hint sineması ya da Bollywood, yani Hollywood’un savaş kaybettiği nadir yerlerden biri. Ancak bu sinemayı (tek tük örneklerin dışında) Hintlilerden başka YAŞAM, YARATICILIĞIN HAMMADDE ÜRETICISIDIR. SISTEM (DÜZEN) ISE YAŞAMI BELIRLEMEKTEDIR 53 izleyen yok. Tabii ki her ülkede yalnızca o ülke insanlarının anlayabileceği ve algılayabileceği filmler de olacaktır. Ancak unutmayalım ki sanat ve onun en etkili dalı olan sinemanın en temel özelliklerden biri evrenselliktir. Evrensel olmayan bir sinema da ne derece ulusal olabilir o da başka bir tartışma konusu. Aslında bizim sinemamız bir şarkının içindeki “nakarat”tır, en azından onun özelliğini taşımaktadır – yani bir tekrardır. Ortaya bir şarkı çıkar, tutulur… Türk sineması (istisnalar dışında) nakaratta takılıp kalmış bir bozuk plağı andırmaktadır. Bizde hep şarkıyı (galiba bu şarkıyı bir yerde duydum?) hatırlamaya çalışıyoruz, ama hatırlayamayız, çünkü o şarkı çok eski. Yaratıcılar ise hep yeni şarkı yapmayı becerirler, tabii ki de, nakaratıyla beraber. Bırakalım nakaratı hayranlar mırıldansın, biz ise şarkı yapalım, evet, bizim şarkımızı. Yoksa, “nakarat sineması” olmaya mahkumuz. Ölüm Bir sinema bileti, bir CD, DVD veya kitap satın aldığınızda birilerini zengin ettiğinizi hiç düşündünüz mü? Ne bileyim, o para başka birinin cebine geçeceğine en azından sizin cebinizde kalır. Bakarsınız ileride de o aynı para “sizin” işinize yarar. Bu arada da “sanatçı” adı altındaki canlıları, sizi uyuşturdukları şekilde öldürebilirsiniz. Borges haklıydı – Tanrılar’ı öldürelim yoksa taptığımız bu yontulara (canlı, put da diyebiliriz, bir tek kişi veya sanatçı maalesef diyemeyiz) tapmaya devam edersek biz de yontu olmaya mahkumuz. Görüldüğü gibi ortaya öldürme kelimesi atılınca ben de kendimi sizinle karıştırmaktayım. Bu ölümün acil gerçekleşmesi gerekmektedir ve bu ölüm ancak düşünce ve zihniyet boyutunda gerçekleşirse etkili olur. Zihinsel ve sembolik bir ölümden söz ediyoruz – fakat diğer taraf için ise söz konusu olan gerçek bir ölümün ta kendisidir. Bu sembolik ölümün arkasında ise insana özgü ve temel özelliklerden biri yatar o da düşünme yetisidir. Onu bir an önce harekete geçirmeliyiz, çünkü her şey as54 lında orada başlıyor ve bitiyor. Aklımızı ve hayal gücümüzü kullanmaya çalışalım mı? O halde… BAŞLANGIÇ (Şimdi sıra sizde) Filmin adı: RAMİREZ Alıntı ve dipnotlar: (1)Georg Tabori, Kavgam, Can Yayınları, İstanbul, 1991, s.11 (2)Jorge Luis Borges, Yolları Çatallanan Bahçe (Ragnarok adlı hikaye), Çev. Fatih Özgüven, Can Yayınları, İstanbul, 1985, s.105 (3)Jorge Luis Borges, a.g.y., s.105 (4) Jorge Luis Borges, a.g.y., s.105 (5)Jean Baudrillard, Simülakrlar ve Simulasyon, Çev. Oğuz Adanır, Dokuz Eylül Yayınları, İzmir, 1998, s.21 (6) Haz. Hasan Aktaş, Alman Şiiri Antolojisi, Çev. Burhanettin Batuman, Pasifik yayınları, Samsun, 1993, s.27 (7)Umberto Eco, Günlük Yaşamdan Sanata, Çev. Kemal Atakay, Adam Yayınları, 1991
© Copyright 2024 Paperzz