7. HAFTA PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ Prof. Dr. Zeki TEKİN ztekin@karabuk.edu.tr KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ İçindekiler I.MEŞRUTIYET DÖNEMI EĞITIM ALANINDAKI GELIŞMELER (1876‐1908) ........... 4 Meşrutiyet dönemi eğitiminin temel özellikleri; ................................................................ 5 Kanun‐i Esasîʹde eğitimle ilgili hükümleri .......................................................................... 5 MUTLAKIYET DÖNEMİ ....................................................................................................... 6 Mutlakıyet dönemi eğitiminin temel özellikleri ................................................................. 6 Mutlakıyet döneminde ilköğretimde yenilik ve gelişmeler .............................................. 8 Mutlakıyet döneminde orta öğretimde yenilik ve gelişmeler ........................................ 12 Öğrenci disiplini .................................................................................................................... 13 Cezalar ................................................................................................................................. 13 Ödüllendirmeler ................................................................................................................. 14 Sınav sistemi ........................................................................................................................... 15 Okulların çalışma süreleri ve tatil düzeni: ......................................................................... 16 Mutlakıyet döneminde meslekî ve teknik eğitimde yenilik ve gelişmeler ................... 18 Lisan Mektebi (1883). ......................................................................................................... 18 Ticaret Mektebi (1884). ...................................................................................................... 18 Fenn‐i Resim ve Mimarî Mektebi (1887). ........................................................................ 18 Amelî Ziraat Mektepleri (1887). ....................................................................................... 18 Polis Dershanesi (1889). .................................................................................................... 18 Aşı Memurları Mektebi (1892). ........................................................................................ 18 Gümrük Memurları Mektebi (1892). ............................................................................... 19 Tüccar Kaptan Mektepleri (1886). ................................................................................... 19 Aşiret Mektebi (1892). ....................................................................................................... 19 Çoban Mektebi (1898). ....................................................................................................... 20 Darülhayr‐ı Âlî (1903). ...................................................................................................... 20 Mutlakıyet döneminde özel öğretim, azınlık ve yabancı okulların durumu ............... 21 Türklerin giriştiği özel öğretim kurumları ........................................................................ 21 Azınlıkların giriştiği özel öğretim kurumları .................................................................... 22 KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 2 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ Yabancıların giriştiği özel öğretim Kurumları .................................................................. 22 Katolik okulları ...................................................................................................................... 22 Protestan okulları .................................................................................................................. 22 Protestan okullarının kuruluşu ve sayısı: ....................................................................... 23 Protestan okullarının programlan ve amaçları: ............................................................. 24 Protestan okullarının denetimi: ....................................................................................... 24 Yabancı okullar ve Müslüman halk .................................................................................... 26 Azınlık ve Yabancı okullarla ilgili bazı anılar ................................................................... 27 Sultan Abdülhamit’in anıları ........................................................................................... 27 Halit Ziya Uşaklıgil’in anıları........................................................................................... 27 Azınlık ve yabancı okulların Osmanlı toplumundaki etkileri ........................................ 29 Olumsuz etkileri ................................................................................................................. 29 Olumlu etkileri ................................................................................................................... 30 Mutlakıyet döneminde özel eğitimde yenilik ve gelişmeler ........................................... 30 Mutlakıyet döneminde öğretmen yetiştirme politikası ................................................... 30 Eğitimin idarî teşkilâtlanması .............................................................................................. 34 Müdahaleler ........................................................................................................................... 34 Sürülen öğretmenler .............................................................................................................. 37 Mutlakıyet döneminde Maarif Nezaretinin kitap yasaklanmasına ilişkin girişimleri .............................................................................................................................................. 38 Gizli hürriyet hareketlerine katılan ve çevrelerine yeni fikirler aşılayan öğretmenler39 Gizli hürriyet hareketlerine katılan öğretmenler .......................................................... 39 Öğrencilerine ve çevrelerine yeni fikirler aşılayan öğretmenler ................................. 40 Atatürk, Mutlakıyet dönemi öğretmenleri için söyledikleri ....................................... 41 Münif Paşa’nın Türk eğitim tarihindeki yeri ................................................................. 42 Sait Paşa’mn Türk eğitim tarihindeki yeri ..................................................................... 43 Ahmet Mithat Efendinin Türk eğitim tarihindeki yeri ................................................ 44 Ahmet Rıza Bey’in Türk eğitim tarihindeki yeri ........................................................... 46 Kaynakça ................................................................................................................................. 47 KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 3 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ I.MEŞRUTIYET DÖNEMI EĞITIM ALANINDAKI GELIŞMELER (1876‐ 1908) 1876 başlarında, Devletin karşı karşıya bulunduğu dış ve iç meseleler, malî sıkıntılar çok büyük boyutlara ulaşmıştı. Ayrıca, ʺGenç OsmanlIlarʺ denen aydınların bir süredir giriştikleri fikrî ve siyasî mücadelenin etkileri de yayılmaya başlamıştı. 10 Mayıs 1876ʹda, İstanbulʹda medrese öğrencileri, iç ve dış olumsuz gelişmelerden Devlet adamlarını sorumlu tutup derslerini bıraktılar ve Bâb‐ı Âliye saldırdılar. Padişah Abdülaziz, Sadrazam Mahmut Nedim Paşayı vb. görevden almak zorunda kaldı. Fakat, yeni hükümeti kuranlar, Padişahı da devirmek istiyorlardı: 30 Mayıs 1876ʹda bunu başardılar ve V.Muratʹı tahta çıkardılar. Ancak o da, aklî dengesi yerinde olmadığı anlaşıldığından, indirilip II.Abdülhamit Padişah yapıldı (31 Ağustos 1876). Abdülhamit, Islahhanelerin, Sanayi mekteplerinin kurucusu ve başarılı bir Vali olan Mithat Paşayı Sadrazam atadı (Aralık 1876) ve hükümdarın mutlak idaresini sınırlayan, Parlâmentolu Meşrutiyet yönetimini getiren bir Anayasayı (Kanun‐i Esasi) kabul ve ilân etti (23 Aralık 1876). Böylece, I.Meşrutiyet dönemi başladı. Bu siyasî gelişmeler, Tanzimatın doğal bir sonucu olarak, devlet şeklinin de AvrupalI hale sokulması hareketidir; fakat kısmen de, Avrupa devletlerinin baskıları ve istekleri doğrultusunda düşünülmüştür.Ne var ki, Abdülhamit, çok kısa bir süre sonra, Mithat Paşayı azledip İstanbulʹdan uzaklaştırdı (Şubat 1877). İlk Osmanlı Parlâmentosu 19 Mart 1877ʹde toplandı.Ancak, Rusya, Nisan 1877ʹde Osmanlı Devletine savaş açtı (buna ʺ93 Harbiʺ de denir) ve bir yıl boyunca OsmanlIlar, Rusyaʹnın ve Balkan Hıristiyanlarının saldırılarına tek başlarına karşı koymak durumunda kaldılar; Plevneʹde vs. bazı zaferler kazanmakla beraber sonuçta yenildiler. Bu yenilgide Osmanlı Devlet adamları ve subayları arasında çekememezlik ve sen‐ben kavgası önemli bir etken olmuştur. KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 4 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ Ruslar İstanbul önlerine kadar geldiler, Kars, Ardahan, Batumʹu da aldılar. Savaşın acıları, felâketleri, siyaset, eğitim ve öteki alanlardaki gelişmeleri durdurdu. Abdülhamit özellikle savaş bahanesiyle Parlâmentoyu süresiz kapatarak, Meşrutiyete son verdi (13 Şubat 1878). I.Meşrutiyet çok kısa ömürlü (1 yıldan az fazla) olduğu için bu dönemde örgün ve yaygın eğitimden ayrıntılı olarak söz edilmeyip, eğitim özelliklerinden sonra bir tek konu ele alınacaktır. Meşrutiyet dönemi eğitiminin temel özellikleri; 1.Osmanlı Devletinin ilk Anayasası olan Kanun‐i Esasî’ye eğitimle ilgili önemli maddeler girmiştir. 2.Savaş nedeniyle eğitime ilişkin çalışmalar yapılamamıştır. Kanun‐i Esasîʹde eğitimle ilgili hükümleri 1876 tarihli Kanun‐i Esasî ʹnin üç maddesi eğitimle ilgilidir. Bunlardan ilk ikisi özel öğretime, üçüncüsü ilköğretim zorunluluğuna ilişkindir: •15.maddede, ʺemr‐i tedris serbestir, muayyen olan kanuna tebaiyyet şartıyla her Osmanlı umumî ve hususî tedrise mezundurʺ hükmü yer alır. Anlamı: ʺÖğretim işini (konusunu) herkes özgürce yapabilir: ilgili kanuna uymak şartıyla her Osmanlı vatandaşı genel ve özel öğretim yapmaya izinlidir.ʺ •16. maddede, Osmanlı ülkesinde bulunan çeşitli toplumların ʺumur‐ı itikadiyelerine müteallik olan usûl‐i tâlimiyeye halel getirilmeyecektirʺ denir. Bu, ʺülkedeki çeşitli dinsel inanışlardaki toplumların din ve inanışlarına ilişkin öğretim yöntemi ve biçimine dokunulmayacaktırʺ anlamındadır. Aynı madde, ülkedeki tüm mekteplerin Devletin denetiminde olduğunu da belirtir. •114. madde şöyledir: ʺOsmanlı efradının (bireylerinin) kâffesince (tümü için) tahsil‐i maarifin (öğrenimin) birinci mertebesi (ilköğretim) mecburî (zorunlu) olacak ve bunun derecat ve teferruatı (ayrıntıları) nizam‐ı mahsus (ayrı bir düzenleme) ile tâyin kılınacaktır (belirlenecektir).ʺ KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 5 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ MUTLAKIYET DÖNEMİ Abdülhamitʹin 13 Şubat 187’de Parlâmentoyu süresiz tatil etmesinden 23 Temmuz 1908ʹe kadar geçen döneme Mutlakıyet dönemi denir. Abdülhamitʹin Parlâmentoyu kapatması ve uzun saltanat dönemindeki tutumuna ilişkin, o dönemleri yaşayan bir eğitimcimiz şu değerlendirmeleri yapar (1922): ʺBundan 14 yıl önce (1908’de) hiç Meşrutiyet terbiyesi görmemiş bir millete en serbest bir Parlâmento usûlü verdik. Sanki, yalnızca Meşrutiyetin ilânı herşeyi çözmeye yeterli bir tılsımdı. Oysa Meşrutiyet herşeyi karıştıran bir âlet olunca ‘eyvah, Abdülhamitʹin hakkı varmış, bu millet daha Meşrutiyetle yönetilmeye lâyık değilmiş!’ dedik. ʺGerçekten Abdülhamit de, 1878ʹde Parlâmentoyu kapatırken: ‘Bu millet daha çocuktur!’ demişti... ʺBu sözü söyleyen Padişaha da bu millet daima ʹbaba’ dedi. Ne var ki, her babanın görevi çocuğunu büyütüp eğitmekken, o baba istedi ki bu çocuk daima çocuk kalsın! Otuz üç sene o çocuk, bir yaş bile kazanmadı! O baba istedi ki bu çocuk Meşrutiyeti hiç aklına getirmesin: Onun için mekteplerden tarihleri, kitaplardan kelimeleri, sözlüklerden isimleri kaldırdılar. Her ağıza bir kilit, her düşünene bir sürgün, her konuşana bir hapishane hazırlandı. Meşrutiyet konuşulmasın diye her yerde bir hafiye, odalarda fısıltı olmasın diye her duvarda bir kulak, evlâdın bile babaya güveni kalmasın diye her adımda bir jurnal vardı. ʺUzun süre ayakları bağlanıp oturtulan bir mahpusu birdenbire salıverin: İlk ya‐pacağı şey sendelemektir. Otuz üç yıllık bîr kötürümlükten sonra 1908ʹde apansız Meşrutiyete çıkınca bizim de ayaklarımız yürümesini şaşırdı.ʺ Mutlakıyet dönemi eğitiminin temel özellikleri 1.Bir çok meslek ve sanat okulu açılmıştır. Bu, Mutlakıyet dönemi eğitiminin en belirgin özelliğidir. KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 6 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ 2.Üstün zekâlı vs. Hıristiyan çocuklarının eğitimi için kurulmuş olan Enderun Mektebi’nden sonra ilk kez özel eğitim alanında bir girişim olmuş, sağır, dilsiz ve körler için bir okul açılmıştır. 3.Türk, azınlık ve yabancı özel öğretim büyük gelişme göstermiştir. Ancak, azınlık ve yabancı özel öğretim kurumlarının denetlenememesi çok önemli sakın‐caları da beraberinde getirmiştir. 4.Genel eğitimde ve okuIların yaygınlaşmasında önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Rejimin ilk yılları içinde, bu alandaki çabaların daha yoğun olduğu görülür. 5.Orta öğretim (Rüşdiye) düzeyinde kızların eğitiminde gelişmeler sağlanmıştır. 6.Rüşdiye ve İdadiyelerin yaygınlaştırılmasına önem verilmiş, ancak, özellikle parasal kaynak yetersizliği nedeniyle ilköğretime aynı özen gösterilmemiştir. 7.Nicelik bakımından gözlenen başarılar eğitimin niteliğini yükseltmek gibi bir amaçla beraber yürütülmemiştir. Azınlık ve yabancı öğretim kurumlan hariç, okullar, öğretmenler, programlar, kitaplar, basın sıkı bir denetim altına alınmış, yeni düşünceler engellenmeye çalışılmıştır. 8.Bu dönemde yetiştirilmek istenen insan tipi, Tanzimatın ʺOsmanlılıkʺ idealine bağlı, dindarlık, itaatkârlık, Padişah Abdüihamife sadakat...özellikleri güçlendirilmeye çalışılan bir insan tipidir. Eğitimin amaçları, ders kitapları, programlarda buna özen gösterilmiştir. Ancak, azınlıklar ve yabancılar, millî, dinî, siyasî, ayrılıkçı emellerini yine de eğitim yoluyla sürdürmüşlerdir. 9.Programlardan hayata dönük ve bazı başka dersler çıkarılmış, Din ve Ahlâk derslerinin saatleri artırılmıştır. 10.Öğretmenliğin meslekleşmesine ilişkin kâğıt üzerinde de kalsa bazı önemli hukukî düzenlemelere başlandığı görülür. 11.Ordunun eğitimi Alman subaylarına teslim edilmiştir. 12.Maarif Nezareti, 1894‐1895ʹten itibaren, ilk kez ülke çapında eğitim istatistikleri yayınlamaya başlamış ve yine ilk kez, 1898‐1904 yılları için Salname‐i Nezaret‐i Maarif‐ i Umumiye adıyla, ülke çapında önemli eğitim, öğretim yıllıkları yayınlanmıştır. Bu KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 7 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ belgeler, ülkenin eğitim durumunu rakamsal olarak ve topluca gösterdikleri için, eğitim sorunlarının daha iyi anlaşılıp değerlendirilmesine yardımcı olmuştur. Mutlakıyet döneminde ilköğretimde yenilik ve gelişmeler Mutlakıyet döneminde bazı eğitimcilerin yazdıkları kitaplarla usûl‐i cedîd hareke‐ti gelişme göstermekte ve yeni açılan ilkokullar için artık mekâtib‐i iptidaiye, iptidaî mektepler, usûl‐i cedide mektepleri terimleri kullanılmaktadır. Bu okullar Maarif Ne‐ zaretine bağlıdırlar. Evkaf Nezaretine bağlı olan ve eski durumlarını koruyanlara ise ya yine sıbyan mektepleri, ya da usûl‐i atîka mektepleri denilmektedir. Maarif Nezaretinin ilköğretimdeki düzenlemeleri bu okulları hemen hiç etkilemiyor, bunla¬rın öğretmenleri, eğitim ve öğretimdeki yeni gelişmelere ya kayıtsız kalıyor, ya da onları engellemeye çalışıyorlardı. İlkokullar için 1892ʹde çıkarılan bir Talimat, bunlar ve öğretmenleri hakkında yeni ve önemli düzenlemeler getirmiştir: 1892 tarihli Tâlimat’ın 4. maddesine göre, iptidaî mekteplere muallim tayin edileceklerin Darülmuallimîn‐i İptidaîden şehadetname almış bulunmaları ya da bir sınav sonunda yeterliliklerini kanıtlamış olmaları, ayrıca iyi ahlâklı olmaları gerekir. Tâlimat, İstanbul ve kasaba iptidaî mekteplerinin ʺ4 sınıfʹ olduğunu söylüyorsa da ders çizelgesinde yalnızca üç sınıfın dersleri yer alıyor ve belgede sürekli olarak üç sınıftan söz ediliyor. Bu nedenle ʺ4 sınıfʹ ifadesinin hata eseri yazıldığı, bu okulların 3 sınıf olduğu anlaşılıyor. Bu sınıflarda okutulacak dersler ve her birinin haftalık ders saati sayısı şöyledir: İlköğretimin masrafları daha önce belirtildiği gibi, esas olarak mahalleri halkı trafından yüklenilmişti. Tüm öteki kaynaklarla beraber ilköğretim gelirleri şunlardır: a)Var ise avarız parasından belirli olmayan bir hisse. b)Hayırlı işlere vasiyet edilen paralardan hisse. c)Verilirse alınacak kurban derisi ve fitre. d)Salma. e)Öğrencilerden alınan ücret. KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 8 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ f)Varsa ve Evkaftan alınabilirse evkaf‐ı münderise gelirleri. Evkaf‐ı münderise, yıkılmış vakıflar demektir ve 1882ʹde bir padişah fermanı ile bunlar ilkokulların masrafları karşılığı olarak Maarif Nezaretine terkedilmişti. Mutlakıyet döneminde, hatta daha sonraki dönemlerde de uzun yıllar, ilköğretimin temel sorunu kaynak yetersizliği olmuştur. Aydın Maarif Müdürü 1890’da Eğitim Bakanlığına şunları yazmıştı (özetle ve bugünkü dille): “Yüksek okullar ve İdadiyeler her gün artıp gelişirken, parasal kaynak bulunamadığı için taşrada ilkokulların yaygınlaştırılıp geliştirilememesi, devletin öğretimini yalnızca büyük kentler halkına götürme ve köylülerin bilgisizlik içinde kalmalarına yol açıyor. Aydın ilinde bazı köylüler kendi aralarında para toplayarak hem namazlarını kıldırmak, hem çocuklarını okutmak üzere öğretmenler tutmuşlarsa da bunlar çoğunlukla çocuklardan daha çok eğitime muhtaçtırlar. Bu öğretmenlerden ders gören öğrenciler, yıllarca çalıştıkları halde hiçbir şey öğrenemediklerinden öğrenimlerini bırakıyorlar. Başka bir deyişle, bilgisizlikte para ile devam ediliyor. Çözüm, devletin ilkokulların yönetim işini halktan alıp kendisinin üstlenmesidir. Yoksa, bu gidişle, eğitimin temeli olan ilkokullar yaygınlaşıp gelişemez.” Beyrut Maarif Müdürü ise, 1894’te Eğitim Bakanlığına, o ilde ilköğretimin acınacak durumunu ve bunun, oralarda sayıları çok olan yabancı okullar karşısında ortaya çıkaracağı siyasî, dinî sakıncaları ve tehlikeleri şöyle açıklıyordu (özetle ve bugünkü dille): “Beyrut ilinde kız ve erkek çocukları için ilkokul ve rüşdiyeler yeterli sayıda de‐ğildir, mevcutlar da parasızlık nedeniyle işlevsiz haldedir. Oysa, Beyrut ilinde çok sayıda yabancı okul vardır ve Devletin bıraktığı eğitim boşluğunu yabancılar doldurmakta, müslüman çocukları da onlara meyletmektedirler. Bunun siyasî ve dinî pek çok sakıncaları ortaya çıkacaktır...” Bursa Maarif Müdürü Ahmet Rıza Bey, Maarif Nezaretinin isteği üzerine bu vilâyet merkezindeki okullara ilişkin 1889ʹda bir rapor hazırlayıp Nezarete sunmuştur. Bu rapor sınırları İstanbul’a bitişik ve ondan sonra en önemli kentlerden olan Bursa’da bile KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 9 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ ilköğretimin acınacak halde bulunduğunu göstermekte, başka vilâyetlerde durum bundan daha iyi olamayacağından o dönemde ülkedeki ilköğretimin genel durumunu da aydınlatmaktadır: 1889ʹda Bursa merkezinde 23 ilkokul ve 1200 öğrenci vardır. 23 okuldan ikisi hariç ötekiler sağlığa zararlı, karanlık, rütubetli, viran birer yer odasından ibarettir (Yalnızca kızlara özgü bir okul yoktur. Bunların bazıları özel evlerde okumaktadır). Semtlere göre okulların öğrenci sayısı 10‐80 arasında değişmektedir. Hocalar genellikle öğrenciden aldıkları haftalıklarla idare etmektedir. Bazıları ayda 20 kuruş maaşa razı olur, bazıları 10 para fazla getiren çocuğa daha çok özen gösterir. Halk son derece fakir olduğundan öğrencilerin büyük bölümü hocaya haftada 10 para veya iki yumurta getirir. İçlerinde 40 para, 2 kuruş verenler de bulunur. Hoca, eski yönteme göre Elifba, Kurʹan, Tecvid, Muhammediʹye, İnşa, Bina, Maksut okutur. Hafız yetiştirmek hocanın önde gelen amaçlarından olduğu için mektepte 15‐16 yaşma kadar öğrenci bulunur. Raporda, hocaların çoğunun ʺbilgisiz, ilerleme ve yenilik düşmanıʺ mahalle İmamı oldukları, mekteplerin onların iş ve keyiflerine göre açık ya da kapalı bulunduğu belirtilmekte ve öğrenciler için şöyle denilmektedir: ʺÖğrenci yalın ayak, baldırı çıplak, üstü başı pis bir halde ve ufak bir minder üzerinde bağdaş kurmuş, aralık vermeden sallanmaktadır. 5‐6 yaşındaki çocukların bile başlarında tulumbacı yemenisi, bellerinde koca bir kuşak sarılıdır. Okulun içi gayet pistir. Hocaların sözlerini anlamak imkânı yoktur. Falakaya yatırılmış bir ço‐cuğun çığlıkları, değnek sesi bu gürültüyü biraz değiştirir.ʺ Ahmet Rıza Bey, annelerin eğitim anlayışını da dile getirir: ʺAnneler 4 yaşındaki bir çocuğun okumayı öğrenemeyeceğini ve okulda sekiz saat kapalı kalmasının vücuduna zararlı olduğunu bilmediklerinden, sadece evlerinde rahat oturmak veya komşuya gezmeye yalnız gidebilmek için çocuklarını başlarından savmak amacıyla okula gönderirler (...) Böyle bir okula gitmekten fikir ve sağlık yönünden doğabilecek zarara eski düşünceli halk akıl erdirmekten âcizdir. Çünkü KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 10 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ okula evlâdını insanlık değerlerini öğrenmek maksadiyle değil, sadece ʹçocuğum okula gidiyor, dinî görevlerini öğreniyorʹ diyebilmek için yolluyor.ʺ Ahmet Rıza Bey, bu açıklamalardan sonra şu sonuca varır: ʺOkulları bu durumda bırakmak veya bu gibi okullara vatan evlâdını göndermek insanlığa karşı bir suçtur. 4‐5 yaşında zekâ örneği olarak okula gelen sağlam bir çocuk, zihne anlayışsızlık getiren, kavranması güç derslerle ahmaklaşmış, rütubet ve kokudan benzi solmuş, sallanmaktan beyni sulanmış, hocanın edebe aykırı davranışlarıyla ahlâkı bozulmuş, acınacak bir durumda okuldan çıkıyor. Vatan okullara, medreselere ne gönderiyor, bunlar vatana neleri geri veriyor? Bu, insafla incelenmedikçe okulları gerçekten düzeltme işine güçlü bir kararlılıkla girişilemez.ʺ Ahmet Rıza Bey, ilkokulların masraflarını karşılamak için Maarif Nezaretine ter‐ kedilen evkâf‐ı münderisenin (yıkılmış vakıfların) Bursaʹda zorbaların ve eşrafın elinde bulunduğunu, bunların tesbiti ve geri alınmasını engellemek için Bursaʹda Maarif Meclisi üyelerinin istifa edip görevlerini bıraktıklarını söyler. Ona göre, evkâf‐ı münderiseden eğitimin tamamiyle yararlanabilmesi, önce eğitimi seven cesur bir valinin, ikinci olarak vatan için çalışma tutkusu olan hamiyetli kişilerden oluşan bir komisyonun varlığına bağlıdır. Usûl‐i cedîd hareketine de katkıda bulunan öğretmenlerden Abdi Kâmil Efendinin 1314 (1898) tarihli Elifba kitabında verdiği bir okuma parçası örneği, o dönemde ilkokullardaki disiplin anlayışını yansıtması bakımından çok anlamlıdır. Bu okuma parçasında iki öğrenci aralarında konuşmaktadır: —ʺMektebimizin hocaları pek hiddetli adamlar. Karşılarında bizi düşman zanne‐derek daima başımıza bağırıyorlar. Biz dahi korkudan söylediğimizi söyleyeceğimi‐zi büsbütün şaşırıyoruz. Sonra dersini bilenler, çalışmayan çocuklar sırasında (gibi) dayak yiyor. İşte bu sebepten zihnime durgunluk geldi, günden güne hevesim aza‐ lıyor, mektepten soğumaya başladım.ʺ KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 11 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ Mutlakıyet döneminde orta öğretimde yenilik ve gelişmeler 1882‐1890 yılları arasında Rüşdiyeyi de içine alan İdadilerin yaygın olarak taş‐rada da açıldığı görülür. Bunlar, il merkezlerinde Rüşdiye ile birlikte 7, sancak mer‐kezlerinde Rüşdiye ile birlikte 5 yıllık İdadîlerdir. Böylece gelişen orta öğretim, kaza ve büyük bucak merkezlerine kadar yayılan Rüşdiyelerle birlikte kent ve kasaba halkı arasında yüksek öğretime öğrenci ve serbest meslekler, mahallî ve resmî hizmetler için de görevliler yetiştiren kaynaklar olmuştur. Taşrada, Girit hariç başka yerde açılamayan Sultaniyelerden beklenenleri işte bu İdadiler yerine getirmiştir. Abdülhamit dönemi sonlarında ülkede 619 Rüşdiye mektebi vardı. Bunların 74ʹü kızlara ait idi. Tüm Rüşdiyelerde 40 bin kadar öğrenci bulunuyordu. İdadilerin sayısı da, bu dönem sonlarında 109 ve öğrenci sayısı 20 bin kadardı. İdadiler Rüşdiyelerin üzerinde orta öğretim kurumlan olduğu, bazan onları kapsar biçimde açıldıkları için resmî belgelerde bu iki okulun programları beraber verilmektedir. Adıgeçen Salnameʹde tablonun altındaki nota göre, bu yedi yıllık programın tümü vilâyetlerdeki leylî idadilerine, ilk 5 yıl vilâyetlerdeki niharî İdadilere, 4‐7. seneleri Mülkiye Mektebi idadî sınıfları ve İstanbul, Üsküdar niharî İdadilerine, 1‐3. seneleri İstanbul ve tüm vilâyetler Rüşdiyelerine mahsustur. Elsine dersinden amaç, bazı İdadilerde icaba göre okutturulan Rumca, Ermenice, Bulgarcaʹdır. 1902ʹde vilâyet merkezlerindeki yatılı İdadiler, temel dersler birlikte okutulmak ve öğrenim süresi Ziraat için 6ʹya indirilmek, diğerleri için 8ʹe çıkarılmak suretiyle bir kısmına Ziraat, bir kısmına Ticaret ve Sanayi şubeleri... konup çok amaçlı okullar haline getirilmiştir. 1906ʹda bundan vazgeçilip İdadiler tekrar 7 yıl olarak eski durumlarına döndürülmüştür. Bu dönemde, Münif Paşanın Maarif Nazırlığı zamanında İstanbul’da İdadî düzeyinde bir kız okulunun açıldığı görülür (1880). Batılı bir anlayışla, genel kültür dersleri, Türkçe, Fransızca, Almanca, İngilizce, Musikî, el ve ev işleri gibi dersleri programına alan bu okul iki yıl öğretimden sonra halkın ilgisizliği nedeniyle kapanmakla beraber, KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 12 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ kızlara ait orta öğretim alanında önemli bir atılım sayılmalıdır. O sırada basında çıkan bir yazıya göre okula üç kız öğrenci kaydolmuştur. Yazıda, ana babaların kızlarını kaydettirmeleri, kızları olmayanların da okula yardım etmeleri istenmektedir. Yazıya göre, bu ilgisizliğin nedeni ʺtâife‐i nisaya (kızlar ve kadınlara) tahsîl‐i ilim etmek lezâizini (lezzetlerini) daha tamamiyle tattıramamış olmamızdır ve artık bu misillû (bunun gibi) bir fikr‐i batılı (çürük, boş düşünceyi) bertaraf edip kızlarımıza tahsil‐i hüner ve maarifet ettirmek esbabına (yollarına) teşebbüs ve gayret etmeliyiz.ʺ Ayrıca, sayıca çoğaltılmaya çalışılan Rüşdiye ve İdadilerin programlarında yapılan değişikliklerle Din ve Ahlâk derslerine ağırlık verilmiş, Sait Paşanın koydurduğu Fransızca Rüşdiyelerden kaldırılmıştır. Mutlakıyet dönemi başlarında İzmir Rüşdiyesinde okuyan Halit Ziya Uşaklıgil, anılarında Rüşdiyeyi bitirenlerin Arapça, Farsça konuşup anlayamadıklarını, harita üzerinde Parisʹi bulsalar bile Türkiyeʹyi tanımadıklarını, ancak basit aritmetik işlemlerini yapabildiklerini söyler. Yabancı ve azınlık okulları öğrencileri harıl harıl çalışır, defterler dolusu ev ödevleri yaparken Rüşdiye öğrencileri gündüz biraz Gülistan, İzhar vs. okumuş olarak ve kendilerine ödev verilmeden eve dönerlerdi. Türk gençleri iş âlemine atılırsa işte bu bilgilerle azınlık vs. gençlerinin bilgisiyle boy ölçüşeceklerdi. Tanzimat döneminin en eski sivil okulu olan Rüşdiyeler ve onların devamı otan İdadilerde öğrenci disiplini, sınav sistemi, okulların çalışma süreleri ve tatil düzenine değinmekte yarar vardır. Bu hükümler değişikliklere uğrasa da, Cumhuriyet yıllarına kadar orta öğretimde geçerliliğini korumuştur. Öğrenci disiplini Cezalar O dönemlerde öğrencilere verilen başlıca cezalar, gittikçe ağırlaşan derecelerine göre şöyledir: KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 13 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ İhtar ve tenbih: Dersini bilmeyen, ʺküçük yaramazlıkʺ yapan öğrenciye öğretmen tarafından yapılan sözlü uyarı. Tekdir: İhtar ve tenbihe rağmen hatalı davranışlarını sürdüren öğrenciye okul müdürünün odasında yaptığı uyarı. Tevkif: Daha ağır suç işleyen öğrencinin yemek teneffüsünden mahrum bırakı‐lıp, ayrılmış bir dershanede yazı yazması cezası. Alenen tekdir: Tevkif ile yola gelmeyene açıkça yapılan uyarı. İhbar ve şikâyet: Yukarıdaki cezalara rağmen yola gelmeyen öğrencilerin velilerine okul müdürünün durumu sözlü ya da yazılı bildirmesi. İhrac‐ı muvakkat: Öğrencinin 1 haftadan 1 aya kadar okula alınmaması, ihrac‐ı kati: Öğrencinin okuldan çıkarılması. Bu ceza, Maarif Nezaretine danışı‐larak verilir ve Nezaretten cevap gelinceye kadar öğrenci okula alınmaz. İhraç cezaları hariç, ötekiler bazan affedilebilir. Bu, ceza alan öğrencinin, önceden kazandığı ödül kağıtlarının geri alınıp öğrencilerin gözü önünde yırtılması şeklinde olur. Örnek: ihtar ve tenbih bir âferin’in, tevkif cezası bir tahsin ya da dört âferin’in geri alınıp iptali ile affedilebilir vs. Ödüllendirmeler O dönemlerde öğrencilere, başarılı oldukları ya da uygun davranışlar gösterdik‐leri zaman küçük kağıt parçaları verilirdi. Bunlara evrâk‐ı takdiriye (ödüllendirme kâğıtları) denirdi. Bunlar basılı olur ve üzerine öğrencinin adı ve verilme nedeni öğ‐ retmen tarafından yazılır ve imzalanırdı. Derecelerine göre renkleri farklı olan bu ödüllendirme belgeleri, gittikçe artan değerlerine göre şunlardır: Aferin: Çalışkan ve uslu öğrencilere öğretmeni ve müdürü tarafından verilir. Belge 12. ll.Meşrutiyet döneminde 1917ʹde Edremit idadisinde verilmiş bir Aferin ödül kâğıdı (kişisel belgelerimizden. Y.Akyüz). ʺEdremit İdadi Mektebine Mahsus Aferin Idadî sınıf 1 talebesinden 56 numaralı Mustafa Efendi(ye) Ziraat dersinde verdiği güzel bir cevaptan mükâfaten ita olunmuştur. 25 Kânun‐i evvel 332ʺ (=7 Ocak 1917) Not: Belgenin yan tarafında öğretmenin imzası ve okul müdürlüğünün mühürü vardır. Sol üst köşede daireye KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 14 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ benzer boşluk içinde Osmanlı Devletinin arması görülmektedir. ʺMektebine Mahsusʺ yazısı sülüs, ʺÂferinʺ yazısı talik, ötekiler rik’a ile yazılmıştır. Belgenin rengi kırmızıdır. Tahsin, Tahsinname: İmtihan‐ı hususîlerde (ara sınavlarında) birinci olan öğrencilere öğretmeni ve müdürü tarafından verilir. Dört aferin değerindedir. İmtiyaz: Sekiz âferin veya iki tahsin değerindedir ve yine öğretmen ve müdür ta‐ rafından verilir. Levha‐i iftihar: Dört tahsin değerindedir. Bu, basılı bir kağıt değildir. Bu ödülü kazanan öğrencinin adı büyük yazılarla bir levhaya yazılıp sınıfa asılır; Mükâfat: İki levha‐i iftihar değerindedir ve basılı bir kâğıttır. Bunu Rüşdiyelerde Mekâtib‐i Rüşdiye Müdürü imzalar. Üç mükâfat alan öğrenciye, bu daireden bir memur okuluna giderek öğretmenleri ve arkadaşları önünde övücü sözler söyler ve öğrenci, sağ kolunun üstüne sarı bir şerit takmaya hak kazanır. Sınav sistemi Bir okula giriş (duhûl) sınavı dışında sınavlar ikiye ayrılır: İmtihan‐ı hususî, İmtihan‐ı umumî. İmtihan‐ı hususî: Ara sınavı anlamındadır ve üç ayda bir dersin öğretmeni tarafından yapılır. İmtihan‐ı umumî: Her sene‐i tedrisiye (öğretim yılı) sonunda, Rüşdiye ya da idadî mektepleri idaresince tayin edilen mümeyyizler vasıtasıyla yapılır. Mümeyyiz¬ler genellikle başka okulların öğretmenlerinden oluşur. Sınav tarihi on gün öncesin¬den öğrencilere duyurulur ve bu süre zarfında ders öğretmenleri ve sınıf başılar öğ‐ rencileri müzakere yaptırarak sınava hazırlarlar. Mümeyyizler sınavı şifahen yapar. ʺŞâkirdin derece‐i iktidarına göre takdir olunup cetvele derç olunan kıymet lâyete‐ gayyerdir.ʺ (Öğrencinin başarı derecesine göre verilen ve listeye geçirilen not de‐ğeri asla değiştirilemez, kesindir). Notlar şöyledir: 9‐10: Aliyyülâlâ (Pekiyi) / 8: Âlâ (İyi) / 6‐7: Karib‐i Âlâ (İyiye yakın) / 5: Vasat (Orta) / 4: Karîb‐i Vasat (Ortaya yakın) / 3: Zayıf /1‐2: Edna (Pek zayıf). KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 15 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ İmtihan‐ı umumîde, terfi‐i sınıf (sınıfı geçmek) için her dersten en az 4 almak, aynı zamanda not ortalamasının 5 olması gerekir. Şehadetname almak için ise, not ortalamasının 6 olması şarttır. Öğrencinin ortalama notu 5 ve daha yüksek, fakat iki fenden (dersten) notu 4ʹten dûn (aşağı) ise, yıl sonu imtihanlarından hemen sonra o iki dersten tekrar imtihan edilir. Bu sınavda öğrenci bir dersten bile başarısız ol‐duğu takdirde sınıfında ibka olunur (bırakılır)... Üssümizan denen bu sistem bazı okullarda çok uzun süre geçerli kalmıştır. Örneğin Siyasal Bilgiler Fakültesinde, 1960ʹlardan sonra bile bu sistem uygulanmıştır. Orada not ortalamasının 10 üze‐rinden en az 7 ve asgarî notun 5 olması gerekli idi ve 7 ortalama not orta derece sayılıyordu. Böylece geçmişte, not bakımından öğrenciden oldukça yüksek başarı isteyen bir sınav sistemi vardı. Okulların çalışma süreleri ve tatil düzeni: Bu konu, 1869 tarihli Maarif‐i Umumiye Nizamnamesiʹnın 25. maddesinde, Müs‐lim ve Gayrimüslim Rüşdiye ve İdadî mektepleri için şöyle düzenlenmiştir: Okullarda dersler Temmuz başında kesilir ve onbeş gün boyunca müzakereden sonra ikinci yarısında imtihanlar yapılır. 1‐22 Ağustos arasında okullar tatil‐i umumî (genel tatil) yaparlar ve 23 Ağustosta tekrar açılırlar. Müslüman okulları, Ramazan ayının Darülfünûn‐ı Şâhâne adıyla açılan bu kurumun o yıllarda yüksek tahsil çağına gelmiş bir çok gencin yasağa rağmen Avrupa üniversitelerine kaçıp gitmelerini önlemek için bir tedbir oiarak açıldığı anlaşılmaktadır. Okul, Mekteb‐i Mülkiye‐i Şâhâne binasına yerleştirilmiş, yönetimi de bu okulun müdürüne bırakılmıştır. Ancak, yöneticiler Darülfünuna uğramıyorlardı ve burada, öteki yüksek okullar‐dan daha geniş bir ʺhürriyetʺ gözleniyordu. Bu da öğrencileri çekiyordu. Kurumda, ʺilim ilim içindirʺ ve ʺTürkiye ilim ile kurtulacakʺ düşüncelerini savunmayı rejimle bir çeşit mücadele gibi görüp benimseyen hocalar vardı: Riyaziyeci Salih Zeki ve Yusufyan, Nebatatçı Dr. Esat Şerafettin, Kimyacı Vasil Naum vb. Okullara yönetimin müdahaleleri açıklanırken, KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 16 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ Maarif Nazırı Haşim Paşanın Darülfünûnun adının etkisiyle çok öğrenci çektiğini vs. ileri sürerek ʺkapatılmasınıʺ teklif ettiği görülecektir. O dönemde açılan ya da geliştirilen başlıca yüksek okullar da şunlardır: • 1880ʹde Mekteb‐i Hukuk‐ı Şâhâne kurulmuştur. Öğretim süresi 4 yıldır. Açılı‐ şından iki yıl önce 1878ʹde çıkarılan nizamnamesinde, okulun Osmanlı kanunları ve siyasetinin ve hukuk biliminin öğretimiyle uğraşacağı belirtilmiştir. • Mekteb‐i Mülkiye‐i Şâhâne bu dönemin önemli bir okulu olarak öğretimini sürdürmüş, mezunlarına, öteden beri yapageldikleri kaymakamlıkların yanında idadilere öğretmen ve müdür atanma imkânı da tanınmıştır. Böylece Mülkiyeden yetişen bir çok genç önemli eğitim görevleri alarak da yararlı olmuşlardır. Abdülhamit Mekteb‐i Mülkiye ve Mekteb‐i Sultanîye özel bir ilgi göstermiş, bu okulların başarılı öğrencilerini her yıl gümüş saat vs. gibi hediyelerle ödüllendirmiştir. • 1867’de Askerî Tıbbiyenin içinde kurulan Mekteb‐i Tıbbiye‐i Mülkiye, bu dönemde ayrı bir okul halinde gelişmiştir. • 1889’da veteriner yetiştirmek üzere Mülkiye Baytar Mektebi kurulmuştur. • Mekteb‐i Harbiye de bu dönemde gelişme göstermiştir. Almanya’dan çağrılan Von Der Goltz Paşanın bunda büyük katkısı olmuştur. Okul, Askerî Rüşdiye ve As‐kerî İdadilerden gelen iyi öğrencilerle besleniyordu. Abdülhamit, illerden İstanbulʹa gelen gençlerin sayısını azaltmak ve daha çok subay yetiştirmek için 1904ʹten itiba‐ren ordu merkezi olan Edirne, Manastır, Erzincan, Şam ve Bağdat’da Askerî İdadî binaları içinde birer Harb Okulu daha açtırmıştır. 1875’de İstanbulʹdaki Mekteb‐i Harbiyenin içinde Menşe‐i Muallimin adında bir okul açılmıştır. 1877ʹde kapatılan bu okul, medrese tahsili görmekte olan gençlerin yeteneklilerini alıp, onları askerî okulların meslek dışı derslerine sivil öğretmen olarak yetiştirecekti. Mekteb‐i Harbiye içinde, bu dönemde, şehzadeler ve Devletin ileri gelenlerinin çocukları için Zadegan sınıfları ile, Arap, Kürt ve Arnavut eşraf ve aşiret reisleri ço‐cuklarının subay olarak yetişmeleri için Aşiret sınıfları açılmıştır. KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 17 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ Mutlakıyet döneminde meslekî ve teknik eğitimde yenilik ve gelişmeler Bu dönemde açılan başlıca meslekî ve teknik okullar şunlardır: Sanayi‐i Nefise (Güzel Sanatlar) Mektebi (1882). Hendese‐i Mülkiye Mektebi (1883). (İstanbul Teknik Üversitesinin temeli). Lisan Mektebi (1883). Memurlara (özellikle dış işlerinde çalışanlara) yabancı dil öğretmek ve mütercimler yetiştirmek üzere açılmıştır. Burada, Fransızca, İngilizce, Almanca, Rusça, Arapça, Farsça öğretimi yapılmıştır. Ticaret Mektebi (1884). Devlet, yalnızca sivil ve askerî memuriyetlere ve din gö‐revliliğine yönelen Müslüman halkın bir kısmının ticarete yönelmesini gerekli göre‐rek bu okulu açmıştır. İlk müdürü Grati Efendidir. Fenn‐i Resim ve Mimarî Mektebi (1887). Bağ ve Aşı Ameliyat Mektebi (1887). Bağ hastalıklarını önlemek ve bağcılığı ge‐ liştirmek için açılmıştır. Amelî Ziraat Mektepleri (1887). Önce Selânikʹte, sonra başka illerde açılan, Rüşdiyelerden öğrenci alan okullardır. Bursaʹda, böyle bir Ziraat Mektebine bağlı İpekböcekçiliği Mektebi de açılmıştır. Polis Dershanesi (1889). Polislere hukukî bilgiler kazandırmak için açılmıştır. Aşı Memurları Mektebi (1892). Çiçek hastalığına karşı aşı yapabilen, sağlık memurları yetiştirmek için açılmıştır. KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 18 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ Gümrük Memurları Mektebi (1892). Mutlakıyet döneminde açılan dört ilginç okul vardır. Bunlar, kendilerinden bekle‐neni tam veremeseler de, önemli eğitim uygulamalarıdır: Tüccar Kaptan Mektepleri (1886). Abdülhamit döneminde önemli bir ihtiyacı gidermek için açılan bu ilginç meslek okullarının amacı, ülkede sivii gemiciliği elinde bulunduran bilgisiz ve yeteneksiz Yunan ve Ermeni kaptanların yerine Müslü‐ manlardan gerekli bilgilerle donatılmış, uzman kaptanlar yetiştirmekti. Bu yolla hem deniz ticaretinin gelişmesi, hem de gemi ulaşım güvenliği sağlanacaktı. 1886ʹda İstanbul’da Heybeliadaʹda açılan leylî (yatılı) mektebin süresi 4 yıldır ve her yıl 25 öğrenci alınacaktır. Aynı tarihte, 2 yıl süreli mevcut sivil kaptanlara kurs ve hizmetiçi eğitim vermek amacıyla Haliç Tersanesinde niharî (gündüzlü) bir mektep daha açılmıştır. Bartın, Ünye, Sakız, Beyrut’da da vs. Rüşdiye mekteplerinden yararlanılarak bu tür mekteplerin açıldığı anlaşılıyor. Tüccar Kaptan Mektepleriʹnöe Matematik, Geometri, teknik denizcilik bilgileri, deniz ticaret hukuku, Coğrafya, Fransızca ve isteğe bağlı Rumca... gibi dersler okutulmuştur. Ancak, buralardan mezun olan kaptanlara iş bulmakta başarılı olunamamış ve 1900’de niharî mektep, 1908’de de leylî mektep kapatılmıştır. Aşiret Mektebi (1892). Amacı bakımından Enderunʹu andırır. Ancak, bu kez, Müslüman Arap, Kürt ve Arnavut eşrafı ve aşiret reislerinin çocukları İstanbulʹda bu mektepte okutulup, bölgelerine döndüklerinde askerî ve idari memuriyetlere, öğretmenliklere atanacaklardı. Mektebin süresi 5 yıl, düzeyi kısmen iptidaî ve Rüşdiye sınıfları idi. Sayıları 300‐500ʹü bulan tüm öğrencileri yatılı idi. Amaç, bu yolla, aşiretleri bölücü dış propaganda ve tahriklere karşı koruyup Osmanlı birliği İçinde tutmak, karışıklık çıkarmalarını önlemekti. Mektebin askerî bir özelliği bulunmadığından, buradan mezun olan bazıları Harbiye ʹde Aşiret sınıflarıma alınıp yüzbaşı olarak çıkarılmışlar, KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 19 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ bir kısmı Mülkiye Mektebine alınmıştır. Mektep, 1907ʹde kapatıldı. Aynı binada Kabataş İdadisi açıldı. Çoban Mektebi (1898). Ankaraʹda Nümune Çiftliğinde tiftik keçilerinin bakım ve ıslahını öğretmek için açılmıştır. Ankara ilinde o dönemlerde tiftik keçisi yetiştirmeye ve tiftik ticaretine çok önem verildiği, bu ticaretin Ankaraʹya kadar çekilen demir‐yolu ile İstanbul ve Avrupaʹyla kolayca yapıldığı düşünülürse, Ankara’da bir Çoban Mektebi’rim açılmasının uygulama ve üretime dönük ne kadar önemli bir eğitim olayı olduğu anlaşılır. Bu olaydan tam 93 yıl sonra, 1991ʹde Ordu İli Tarım Müdürlüğünce çobanlar için bir ʺseminerʺ düzenlenmiştir. 60 çobanın katıldığı bu seminerde bir yetkilinin şu sözleri konunun önemini güzel belirtmektedir: ʺHiç kimse çobanlık deyip geçmesin! Çobanlık başlıbaşına ihtisas isteyen bir meslektir. Eğitimden geçen çobanlar, hay‐van yetiştiricilerince tercih edilecek, onların aldıkları ücretler bile böyle bir eğitim almamışlara göre farklı olacaktır.ʺ Darülhayr‐ı Âlî (1903). Kimsesiz Müslüman çocukların hem korunma ve bakım altına alınıp kendilerine okul bilgileri kazandırılması, hem de çeşitli mesleklerin öğ‐retilmesi amacıyla açılmış çok amaçlı bir okuldur. Öğretimini 6 yıl sürdürebilen okul Ağustos 1909ʹda kapatılmıştır. Bu nedenle, ancak ara sınıflardan bazı öğrenci¬lerini mezun edebilmiş ve bu mezunlar mesleğe atanmışlardır. Örneğin, Telgrafçı¬lık, Şimendifercilik derslerini alan 59 öğrenci Hicaz Demiryoluʹnda kondüktör olarak görevlendirilmiştir. Ülkeye meslekî öğrenim görmüş eleman sağlamakta çok yetersiz de kalsa, bu okul korunmaya muhtaç çocuklara ilişkin geliştirilen politika ve uygulama açısından önemlidir. Bu açıdan Darülhayr‐ı Âli, Tanzimatın son yıllarında açılıp sanayi Mekteplerine dönüşen Islahhaneler ile II. Meşrutiyet döneminde açılacak KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 20 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ Darüleytamlar ve Cumhuriyet döneminin Çocuk Esirgeme Kurumlan arasında bir köprüdür. Bu dönemde, illerdeki Islahhaneler ve Sanayi Mekteplerinin adı, genellikle, Pa‐dişaha nisbetle, Hamidiye Mekteb‐i Sanayi‐i Âlisi haline getirilmiş, kız sanat mek‐ tepleri de açılıp geliştirilmiştir. Mutlakıyet döneminde özel öğretim, azınlık ve yabancı okulların durumu Bu dönemde tüm özel okullar büyük gelişme göstermişlerdir. Azınlık ve yabancı okulları rahatça zararlı eylemlere girişebilmişler, Devletin denetimi kâğıt üzerinde kalmıştır. Türklerin giriştiği özel öğretim kurumları 15 Ocak 1884ʹte İstanbul’da açılan Şemsülmaarif adındaki okul, Rüşdiye düze‐yinde muhtemelen ilk Türk özel okuludur (Bu kurum sonradan İstanbul Erkek Lisesi’nin temelini teşkil etmiştir). Kurucuları, Abdi Kâmil Efendi adında, usûl‐i cedîd hareketini başlatanlardan bir öğretmenle, emekli bahriye yüzbaşısı Mehmet Nadir Beydir. Mehmet Nadir Bey, 1885’te de Nümûne‐i Terakki adında bir başka özel okul kurmuştur.1882’de Mekteb‐i Hamidî adında önemli bir özel okul daha açılmıştır. Okulun ip‐tidaiye ve Rüşdiye sınıfları vardı. Kız ve erkek öğrenci alıyordu. 150 öğrenci ile açı‐lan okulun mevcudu on yıl içinde 500’e yaklaşmıştı.Öteki bazı okullar şunlardır: Rehber‐i Marifet (1884’ten sonra), Ravza‐i Terakki (1885), Bürhan‐i Terakki (1888) vs. Cemiyet i Tedrisiye‐i İslâmiye tarafından kurulan (1873) Darüşşafaka da asıl bu dönemde gelişme göstermiştir. 1903 yılında İstanbulʹda 28 özel Türk okulu vardı. Bunların hemen hepsinin iptidaiye ve Rüşdiye sınıfları bulunuyordu. Tümünün öğrenci sayısı 4500 kadardı. Selânik başta, bazı büyük Rumeli kentlerinde de Türk özel okullarında önemli gelişmeler görülür. Buralarda, Bulgar, Rum, Ermeni, Yahudi azınlıkların özel okullarıyla hemen her milletten yabancı okulların bulunuşu ve onların daha iyi eğitim öğretim yapmaları, Türk öze! okullarının gelişmesine ve Türk KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 21 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ öğretmenlerinin uyan‐masına ve çocukları uyandırmalarına sebep oluyordu. Bunların başlıcaları, Feyz‐i Sıbyan , Mekteb‐i Terakki, Selimiye , Feyziye adını taşıyan özel okullardır Azınlıkların giriştiği özel öğretim kurumları Rum, Ermeni ve Yahudi mektepleri de bu dönemde İstanbulʹda ve taşrada büyük gelişme göstermişlerdir. Azınlıklar, Tanzimat döneminde incelendiği gibi, Devletin ʺeğitim yoluyla Osmanlılıkʺ politikasına ilgi duymamışlar, kendi okullarını çoğaltıp geliştirerek, ayrılıkçı emellerini güçlendirme politikalarını sürdürmüşlerdir. Yabancıların giriştiği özel öğretim Kurumları Tanzimat dönemi sonlarından itibaren OsmanlI ülkelerinde Sırp, Bulgar, Rus, Alman, Avusturya, Macaristan ve İranlIların . okullar açmaya başladıkları görülür. Örneğin 1868’de İstanbul’da bir Alman Lisesi açılmıştır. Eskiden beri açılmakta olan Katolik ve Protestan okulları da çok güçlenmişlerdir. Burada iki tür okullara değinilecektir. Katolik okulları Fransız misyoner okulları Abdülhamit döneminde büyük gelişme göstermişler ve pek çoğu izinsiz olarak sayıları 1900’ün başlarında 300’e yaklaşmıştır. Sonuçta Fransızca ve Fransız kültürü Osmanlı aydınları arasında çok yayılmıştır. Protestan okulları Başbakanlık Osmanlı Arşivinde bulunan bir belge, 1893 yılında Osmanlı ülke‐sindeki Protestan okulları hakkında çok geniş bilgi vermektedir ve Türk eğitim tari‐hinde son derece önemlidir. Bu, o sırada Maarif Nazırı olan Zühtü Paşanın Padişa‐ha sunduğu bir rapordur. Rapordaki bilgiler üç başlık altında toplanabilir: KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 22 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ Protestan okullarının kuruluşu ve sayısı: Zühtü Paşa, Protestan ve öteki yabancı okulların Osmanlı ülkesinde serbestçe açılabileceği yolunda eski ya da yeni antlaşmalarda bir hüküm bulunmadığını, aksine bu okulların, 1869 tarihli Maarif‐i Umumiye Nizamnamesinin 129. maddesine uygun olarak Padişahın fermanı ile açılabileceğini söylüyor. Hukukî durum böyle olmakla beraber, Nazır uygulamanın bambaşka bir yolda cereyan ettiğini, göz yumma ve kayıtsızlığın yabancı okulların açılmasında en önemli nedenler olduğunu belirtiyor. Nazırın ifadesiyle, ʺMemâlik‐i mahrusa‐i şâhânede (Osmanlı ülkesinde) elyevm (o sırada) zükûr ve inasa mahsus leylî ve niharî 392 bab (adet) Protestan ve Amerikan mekâtibi mevcut olup, bunlardan 284 adedi tevârih‐i muhtelife ile (çeşitli tarihlerde) evvelce ve 108 adedi cülûs‐ı meymenet menus cenab‐ı pâdişâhiden (Abdül‐ hamitʹin tahta çıkmasından) sonra küşad edilmişlerdir (açılmışlardır.)ʺ Görüldüğü gibi Nazır, o tarihte ülkede 392 Protestan ve Amerikan okulu bulun‐ duğunu, bunlardan 108ʹinin Abdülhamit döneminde, 284ʹünün ise daha önce açıl¬dığını söylüyor. Demek ki, 1876‐1893 arasındaki 17 yıllık Abdülhamit döneminde 108 tane sadece Protestan ve Amerikan okulu açılmıştır. Bu okulların açılış iznine gelince: ʺ33ʹü fermân‐ı âlî (Padişahlık makamının fer‐manı), 7 adedi emr‐i sâmi (Sadaret makamının emri)ʺ ile ruhsat almışlar, 11’ine de Maarif Nezareti tarafından ruhsatname verilmiştir. Geri kalan 341 Protestan okulu ise ʺmahalleri memurîn‐i hükümetinin müsamahasından bilistifade (yerel hükümet memurlarının hoşgörüsünden yararlanarak) vaktiyle bilâ ruhsat (izinsiz) tesis ve küşad olunmuşlardırʺ. Okulların hemen hepsinin kuruluşunda merkezi New Yorkʹta bulunan Amerikan Board misyoner örgütü öncülük etmiş ve ʺkülliʺ (çok ) para yardımında bulunmuştur. Bazılarını da zengin Ermeniler veya Ermeni cemaati kendi maddî imkânlarıyla ve yine Amerikan Board’ın desteği ile kurmuşlardır. Tezkereye ilişkin Defterde bu 392 Protestan okulunun Amerikan, İngiliz ve Pro‐testan Ermeni okulları olduğu görülüyor. Defterde yalnızca Bağdat, Kastamonu, Yanya, KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 23 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ İşkodra, Cezâir‐i Bahr‐i Sefîd (Ege Adaları) vilâyetlerinde bu okullardan bulunmadığı belirtiliyor. Öteki vilâyetlere ve Anadoluʹnun en ücra yerlerine, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadoluʹya bu okulların yayıldıkları görülmektedir. Protestan okullarının programlan ve amaçları: Maarif Nazırı Zühtü Paşanın Abdülhamitʹe sunduğu tezkerede bu okulların prog‐ram ve amaçları şöyle gösterilmiştir: ʺMekâtib‐i mezkûre (adı geçen okullar), İptidaî ve Rüşdî ve İdadî olmak üzere esasen üç kısım üzerine müessesdir (kurulmuştur). ʺKısm‐ı iptidaî ve Rüşdî dersleri, Anadoluʹda İngilizce ve Ermenice ve Arabis‐tanʹda Arapça ve İngilizce lisanlarının mukaddimatiyle, Ulûm‐i diniye ve Hesap ve Coğrafya ve bazan Türkçe ve Fransızca ve Tarih ve İlm‐i Nebatat ve Hayvanat ve Teşrih ve Malûmat‐ı Fenniye. ʺKısm‐ı İdadî, Sarf ve Nahiv‐i Türkî ve Arabî ve Farisî ile İngilizce ve Ermenice ve Fransızca ve Akâid‐i diniye ve Coğrafya ve Tarih ve Hukuk‐ı Düvel ve Usûl‐i idare ve Hikmet ve Kimya ve Cebir ve Hendese ve Heyet ve Hıfzıssıhha ve Cimnastik ve İlm‐i Ruh ve ilm‐i Ahlâk ve Musikîden ibaret olup ancak en mühim dersler Ulûm‐i Diniye ve Tarih ve İngilizcedir.ʺ Zühtü Paşa, en önemli dediği bu üç derste ve genel olarak derslerde izlenen amaçları özetle ve bugünkü dille, şöyle açıklıyor: 1. Türkiyeʹde Protestanlığı yaymak 2. Zihinleri karıştırıp halkın merkezî yönetime bağlılığını sarsmak 3. Öteki yabancı ve özellikle Fransız okullarının kültürel etkisi ile mücadele etmek, bu etkiyi silip kendi etkilerini ön plâna çıkarmak. Bu okulların öğrencilerinin çoğu Türk ve Müslüman ailelerin çocukları idi... Protestan okullarının denetimi: Maarif Nazırı Zühtü Paşa, bu okulların kitap ve programlarını, öğretmenlerini denetleyemediklerini, okul kapılarının müfettişlerin yüzüne çarpıldığını, yabancıla¬rın KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 24 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ ʺtam bir fırsat ve meydan bulduklarınıʺ söyler. Böylece Abdülhamit döneminde yabancı devletlerin ne ölçüde Devletin içişlerine karışıp sözlerini geçirdiğini itiraf etmekte ve Devletin acınacak halini dile getirmektedir. Yabancı ve azınlık okullarının denetlenememesinin nedenlerinden biri olarak şu belirleme çok düşündürücüdür: ʺ1887ʹde kurulan Gayrimüslim ve Yabancı Okullar Müfettişliği uzun yıllar sadece 1 kişi ile hizmet vermişti ve birçok ilde eğitim Örgütü bulunmuyordu.” Bir başka arşiv belgesi 1898ʹde Anadolu Genel Islahat Müfettişi Şakir Paşanın Amasyaʹdan yine Padişahın Sekreterliğine gönderdiği bir lâyihadır (rapor): Şakir Paşa Anadoluʹda yabancı okulların zararlı eylemlerini çok iyi gözlemiş ve bunları raporunda yazmıştır. Bunların zararlarına ve azınlıkların da okulları kanalıy¬la ülkenin ticaret ve sanayiini tümüyle ellerine geçirme tehlikesine karşı Şakir Paşa, ya bu okulların tamamen kapatılmasını, veya hiç değilse hükümetçe sıkı bir dene¬time tabi tutulmalarını ve bu önlemlerin yanında Doğu Anadoluʹda Türk Sanat Okul¬ları açılmasını tavsiye eder. Paşa, yabancı okulları kapatmanın büyük siyasî prob¬lemler doğuracağı şüphesiz olduğu için bu yolun tutulamayacağını, bu nedenle ikinci yolun seçilmesi gerektiğini söyler. Böylece ona göre önce Erzurum ve Amasya’da Medrese‐i Sanayi adıyla ʺmükemmel mektepʺ kurulması, bunların faydası görülünce Harput ve Kilisʹte daha sonra da Anadoluʹnun öteki merkezlerinde bu okulların açılması son derece iyi bir girişim olacaktır. Erkek ve kız çocuklar için ayrı ayrı açılacak olan bu okullarda onlara biraz Osmanlıca, biraz Hesap, Coğrafya ve Dinî Bilgiler öğretilecek, fakat asıl amaç çocuklara geçerli bir takım hünerler ve küçük sanatlar öğretmek olacaktır. Şakir Paşanın, öğretilmesini istediği sanatlardan bazıları şunlardır: 1866 İngilizce, Fransızca, Arapça, Hesap, Kitab‐ı Mukaddes, Tarih, Coğrafya, Felsefe, Teşrih, Cebir, İlahiyat, Hende¬se, Tarih‐İ Kadîm, Mü‐ sellesat, Kimya, Ilm‐i Hayvanat, Taba‐katül Arz, Ilm‐i Nebatat, Teş‐rih, Hıfzıssıhha, Em‐ raz‐ı cildiye, Kimya, Ilm‐i Vilâdet, Emraz‐ün Nisa, Fizyoloji, Emraz‐ı ayniye ve üzniye, Ilm‐i Hayvanat. İşbu KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 25 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ mektep gayet cesîm olup, Tıbbî, İlmî, Lahûtî itibariyle üç kıs¬ma münkasemdir (Gayet büyük olan bu okul, Tıp, Müsbet bilimler, ilahiyat olarak üç kısma ayrılmıştır). Bazı yabancı yayınlara göre, bu okul, ABDʹli rahip Danie! Bliss tarafından Suriye Protestan Koleji adıyla kurulmuştur. 1905’ten itibaren bazı bölümlerine kızlar da alınmaya başlanmıştır. Bilim, siyaset ve sanat alanında binlerce Arap genci yetiştirerek Arap dünyasının uyanışında çok etkin bir ʺocakʺ rolü oynamıştır (Y.Akyüz). Erkek çocuklar için: Terzilik, Doğramacılık, Yorgancılık, Demircilik, Kunduracılık, Saraçlık, Mücellitlik, Dericilik, Dökmecilik, Şişe ve Cam yapımı, Duvarcılık, Boyacılık. Kız çocuklar için: Çocuk Bakımı, Yemek Pişirmek, Dikiş Dikmek, Kadın elbise biçiciliği, Oya, Nakış ve Kanaviçe, Her Nevi Kumaş ve Bez Dokumak, Halı ve Seccade yapmak. Şakir Paşa, halkın bu tür okullar açılmasını çok istediğini de söylemekte, bu okulların yönetim ve öğretimi ile ilgili çok ayrıntılı bir Nizamname taslağını lâyihasına eklemektedir. Bir başka belgede ise 1895 yıllarındaki Ermeni ayaklanmasında Protestan okullarının ʺmedhal‐i küllisi (çok katkısı) sabit olmuştur (kesindir)ʺ denilmekte ve Mardinʹdeki Protestan okulu öğretmenlerinin ʺevrak‐ı muzırraʺ (zararlı yayınlar) yayın‐ladıkları söylenmektedir. Yabancı okullar ve Müslüman halk Bir belgede Müslüman halkın çocuklarını yabancı okullara göndermesine şu ne‐denler gösterilmektedir: ʺMekâtib‐i İslâmiyede okutturulan derslerin çok olduğu hal¬de ecnebî mekteplerin programlarının sâde ve müfit (yararlı) bir surette mürettep bulunması (düzenlenmesi)...ʺ Bir İslâm düşünürü, yabancı okullara gösterilen rağbeti ve bu okulların zararlı etkilerini şöyle açıklar: ʺMüsiümanfar, çocuklarını, dünyevî refah açısından yararlı olduğu zannedilen bazı ilimler öğretilir tamaʹıyla buralara göndermekten asla çekinmiyorlar ve hatta zarurî addediyorlar. Bu vurdumduymazlık sadece cahil halkta değil, dinine bağlı dindarlarda ve hatta bazı yüksek dinî rütbelerde bulunanlarda da KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 26 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ görülmektedir. Gençlik çağının heyecanlı dönemlerinde yabancı okullara giren Müslüman çocukları yalnızca, Islama ters düşen şeyler duyup öğreniyor, bunları ister istemez benimsiyorlar; ayrıca kalpleri yabancılara sevgi ile dolup fikir ve arzularında onların aldatmacalarının esiri oluyorlar.ʺ Azınlık ve Yabancı okullarla ilgili bazı anılar Sultan Abdülhamit’in anıları Abdülhamit, kimi tarihçilerce gerçekliliğinden şüphe duyulan anılarında, öteden beri “affedilmez bir kayıtsızlıkla” yabancılara her zaman ve her yerde okul açma hakkı verildiğini, Devletin bu hoşgörüsüne karşı, bu okullarda İslâm dinine ve Devlete karşı “nefret” öğretildiğini yazar ve şunları ekler (bugünkü dille): “Eğitim Bakanının bu konudaki ilgisizliği affedilemez. Belki de harekete geçmek için cesareti yoktur. Fakat her zaman her şeyi benim yalnız başıma yapmam da beklenemez. Kuşkusuz bu okullara müdahale etmenin her zaman pek kolay olmadığı da bir gerçektir. Pek çok defa bu okullar kendi elçi ve konsoloslarının arkasına sığınmaktadırlar.” Bu anılar, eğer gerçekliliği varsa, çok ilginç değerlendirme ve yorumlara müsaittir. Halit Ziya Uşaklıgil’in anıları Azınlık ve yabancıların modern ve etkili eğitim, öğretimleri yoluyla çevrelerinde ekonomik üstünlüğü nasıl ele geçirip korudukları, Türklerin eğitim sisteminin bu ba‐ kımdan ne kadar cılız ve amaçsız kaldığı, Mutlakıyet dönemi başlarında İzmir Rüşdiyesinde okuyan H.Z. UşaklıgiPin anılarından açıkça görülüyor: ʺO dönemde İzmir’de Ermenilerin ve Rumların bir çok bilgi kurumlarından başka lise derecesinde birer çok büyük, mükemmel mektepleri vardı ki her türlü öğretim araçları ile tamamlanmış oldukları gibi, her birinin iktidarları, liyakatları ile ta¬nınmış muallimleri vardı. Hele Rumların bir Aya Fotini Mektebi vardı ki Rumluk âleminde âdeta bir üniversite imişcesine övünmeye sebep olurdu. Erkek liselerinden başka kız KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 27 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ liseleri de vardı. Ermeni kız lisesi, Ermeni fakirleri koruma cemiyetinin beş altı yüz kişilik balolarının da yapıldığı geniş bir yerdi. Protestanların, en çok da İzmirʹde önemli bir varlık sayılan Katoliklerin kurumlan ise bu yerli Hıristiyanların mekteplerine bakılınca daha büyük ve öğretim bakımından çok daha önemli idi. Frerler’in bir saray kadar büyük ve mükemmel mektebinden daha yüksek bir bilgi kurumu olmak üzere Lazarist papazlarının propaganda mektebi vardı. Bunlarla aynı derecede kız mektepleri de vardı ki, başlıcaları Sion ve Diyakones rahibelerinin ida‐relerinde idi. Katolik ve Protestanların tıpkı Rumlar ve Ermenilerinki gibi hemen her mahallede birer ikişer hususî mektepleri de vardı. Musevilerin mektebi ise hepsinden çok dikkate değer olanıydı. Bu Alliance Israelite Mektebi garip bir rastlama ile tam Rüşdiye mektebinin karşısında idi. Böyle biri yüksek, büyük yüzü ile, öteki bodrum katı yarı bırakılmış tek katlı küçük ve utangaç görünüşüyle karşı karşıya dururken, birinden tatil saatinde alay alay yüzlerce Musevî çocuğu dalgaları taştığı sırada, ötekinden mevcudu nihayet yüze zor varan Türk çocuklarının seyrek kafileleri etrafa dağılırdı. Bu zıtlık, pek acı bir dille hali anlatırdı. Sonraları, burada muallim olan sekiz on kişi tanıdım. Rahiplerin arasında Kimyada, Fizikte, Kozmografyada, Matematikte geniş iktidar sahipleri vardı ki, mektebin mükemmel laboratuvarlarında ve rasathanesinde bir yandan talebelerine bilimin feyzini verirken, bir yandan kendileri incelemelerine devam ederlerdi. Alliance Israelite ʹin bir çok muallimleri Paris merkezinde öğrenimlerini bitirince gönde¬ilmiş, mesleklerine âşık, zekâlarının ve milletine yararlı olma sevdasının kıvılcımlarıyla gözleri ışıldayan gençlerdi. Bu çeşitli milletlerin mekteplerinden her yıl liseyi bitirip İzmirʹin çalışma yerlerine atılan yüzlerce genç vardı. Bir yandan bankalarda, ticaret evlerinde, ailelerinin işlerinde hayat savaşı için ellerinde olan silâhları denerken, bir yandan da deneme dersini geçirenler bu şehrin gürültülü ticaret âlemini, içine başka bir taraftan giriş imkânı bırakmayan çelik bir ağ ile örerlerdi. Yalnız İzmir yetişmez, Kasaba (Turgutlu) KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 28 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ ve Aydın demiryolları onlara bilgilerinin, tecrübelerinin ortaya konabileceği geniş ve rakipsiz kapılarını açardı. Bu gençler iş yapmak, para kazanmak, her an daha ileri gitmek için bir okuma sermayesi ile kuvvet almışlardı. Her şeyden önce pratik hayat için ne lâzımsa onu öğrenmişlerdi: Birkaç dili konuşur, yazarlardı. İktisat ve Coğrafya bilgilerine katılan Hesap kuvvetiyle iş dünyasına atılmak onlar için pek kolaydı. Yalnız bir şey bilmezlerdi: Türkçe. Biraz bilseler bile, bilmiyor görünmek bir süs gibiydi. Ne lüzumu vardı? Madem ki iş arasında, karşılarında Türk bulmayacaklardı! Türkler, palamut, incir, üzüm işlenen yerlerde onların idaresi altında ve onlara para kazandırmak için çalışacaklardı! Azınlık ve yabancı okulların Osmanlı toplumundaki etkileri Azınlık ve özellikle de yabancı okulların Osmanlı toplumu üzerinde olumsuz ve olumlu birçok etkileri olmuştur. Çok kısaca bazı belirlemeler yapılabilir. Olumsuz etkileri Yabancı okulların az yukarıda Zühtü Paşanın Abdülhamit’e sunduğu 1893 tarihli raporunda açıkladığı gibi Türkiye’de Protestanlığı yaymak, halkın Padişaha ve Devlete bağlılığını sarsmak gibi amaçlarının yanında Hıristiyan azınlıklarının dillerini geliştirip millî duygularını uyandırarak onları Devlete karşı başkaldırmaya teşvik, Müslüman halkın kendi kültüründen kopması ve kültürel erozyona uğraması, Müslüman halkta Batılı Hıristiyan devletlerin güçlü ve üstün oldukları inancını pekiştirmek, özellikle aydınlarda Batı hayranlığı ve taklitçiliği yaratmak, bundan yararlanıp Osmanlı ülkelerinde kendi Devletlerinin en geniş anlamda çıkarlarını gerçekleştirmek... gibi pek çok amaçları vardı ve bu alanlarda çok zararlı etkilerde bulundular. Osmanlı aydınlarının kendi vatanlarına ve kültürlerine yabancılaşmaları konusunda yaptıkları etkiler Tanzimat döneminde bu konular incelenirken Mörebbiye ve Pervaneler başlıklı romanlar örnek verilerek açıklanmıştı. Yabancı ve azınlık okullarının Osmanlı ülkesini KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 29 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ ekonomik alanda da nasıl sömürge haline getirmeye çalıştıkları, az yukarıda Uşaklıgil’in anılarında görülmüştü. Olumlu etkileri Azınlık ve özellikle de yabancı okulların bazı olumlu etkilerinden de söz edilmektedir: Toplumda yabancı dil bilenlerin artması, kızların eğitimine katkıları, açtıkları yetimhaneler vs. ile çocukları korumaları, kurdukları hastaneler ve sağlık ocaklarında verdikleri hizmetler, bazı sanayi ve tarım âletlerinin topluma girmesi, yaptıkları meslek ve iş eğitimi türünden çalışmalar, Batılı eğitim ve öğretim anlayışı ve yöntemlerinin tanıtılması... gibi etkiler olumlu olarak değerlendirilmektedir. Ancak, bunların da yabancılara kendi propagandaları için fırsatlar sağladığı unutulmamalıdır. Örneğin, onların hastanelerinde tedavi gören Müslümanlardan, çevrelerinde, kendilerini tedavi eden yabancı doktor ve misyonerlerin propaganda‐larını yapanlar olmuştur. Mutlakıyet döneminde özel eğitimde yenilik ve gelişmeler Hıristiyan tebaadan bir kısım üstün yetenekli çocukların yetiştirildiği Enderun Mektebi ile, bazı tedavi yöntemleri bir kenara bırakılırsa, Osmanlılarda genel amaçlı ilk özel eğitim kurumu, 1889ʹda dilsiz ve sağırlar için açılan Dilsiz(ler) Mektebi ’dir. AvusturyalI Grati Efendinin girişimi ile, İstanbul’da, caret Mektebi içinde açılmış ve müdürlüğü ile bazı derslerinin öğretmenliğine Grati Efendi getirilmiştir. Bu zat, bir yıl sonra da, aynı yerde, Âmâ(Körler) Mekte‐ btni açmıştır. O sırada Maarif Nazırı bulunan Münif Paşanın ilgisi ile de bu okullar gelişmekte iken, 1891ʹde Nazırlığının son bulması ve Grati Efendinin ölümü ile, eski ilgi gösterilmemiş ve Âmâ Mektebi 1898ʹde kapatılmıştır. Mutlakıyet döneminde öğretmen yetiştirme politikası DarCUmuallimînlerin kuruluş düzeni ve 1869 tarihli Maarif‐i Umumiye Nizamna‐ mesindeki ilgili hükümler Ekim 1891 ve Mayıs 1892ʹde değiştirilmiştir. Darülmual‐ ; KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 30 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ limîn, İdadî şubesi kapatılarak İptidaiye, Rüşdiye, Âliye şubeleri şeklinde ve her şube 2 yıl olarak yeniden düzenlenmiştir. Böylece oluşturulan Darülmuallimîn‐i Âli‐ye ilk Yüksek Öğretmen Okulu’dur. İptidaiye şubesine girebilmek için Sarf ve Nahiv, Kıraat‐ı Türkî, Hat, İmlâʹdan bir sınav vermek, iyi ahlâklı olmak, 18ʹden aşağı ve 30’dan yukarı yaşta olmamak, sakat, özürlü ve hastalıklı olmamak lâzımdır. Okul burslu olduğu için, mezun olduktan sonra öğretmenlik yapmayanlar aldıkları bursu iade ederler. Rüşdiye şubesine, İptidaiye şubesinden mezun olanlarla İdadî mezunları sınavsız alınırlar. O yıllarda henüz çok geniş topraklara sahip Osmanlı Devletinde taşrada öğ‐retmen yetiştiren kurumların durumu budur... Taşra öğretmen okullarının ihtiyacı karşılamaktan çok uzak oluşu nedeniyle bazı kurslar açılması yoluna gidilmiştir. Örneğin, Trabzon Darülmuallimîninde 1890 yıllarında köy ve kazalardan gelen 358 imam ve öğretmene ʺusûl‐i cedîde üzereʺ eğitim formasyonu verilmiştir. Arşivdeki bazı belgeler bu tür çalışmaların başka yerlerde de yapıldığını gösteriyor: Örneğin, Aydın vilâyetinin her tarafına ʺkaide‐i cedîde üzere usûl‐i tedrisiyeyi neşr ve tamim etmek için mümkün mertebe hoca yetiştirilmek üzereʺ İzmirʹde kurulan Darüimuallimîne, vilâyetin dört köşesinden ʺmüstait (yetenekli) adamlarʺ gönderilmiştir. 1888 tarihli bir belgede Meclis‐i Maarif reisi Ali Haydar Efendinin, ʺasıl ihtimama (özen gösterilmeye) şayan (lâyık, gerekli) mekteplerin İstanbulʹdakilerden ziyade taşradaki kura (köylerin) mektepleri bulunduğunuʺ yazması ve buralara yeni yöntemleri bilen öğretmen yetiştirilmesi için vilâyet merkezlerinde Medrese‐i Muallimin adıyla birer Darülmuallimîn açılması ʺkatiyyen (kesinlikle) lâzımdırʺ demesi ilginçtir. Böylece o yıllarda taşrada açılmaya başlayan İlköğretmen okullarının yeni yöntemleri bilir çok sayıda öğretmen yetiş‐tirme amacı güttüğü anlaşılmaktadır. Ancak taşra öğretmen okulları bu önemli görevi yapabilecek güçte değillerdir. Çünkü bu okullar genellikle imamlar ve medrese öğrencilerince doldurulmuş ya da bazan öğretmensiz ve öğrencisiz kalmışlardır. Sözü geçen belgede Ali Haydar Efendi, o tarihe (1888) kadar açılan taşra öğretmen okullarının acınacak durumunu şöyle anlatmaktadır: KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 31 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ ʺDarülmuallimînlerden istifade olunamadığı bahsine gelince, çünkü bunlara girecek olanlar talebe‐i ulûmdan (medrese öğrencilerinden) bulunduğundan köylerden kalkıp vilâyet merkezlerine gelmek ve orada da tahsil için birkaç sene kalmak lâzımgelip, halbuki, talebe‐i ulûmun fakr‐ı halleri (yoksul durumları) bu kadar masraf ihtiyarına (...katlanmaya) müsait olmadığından bunlardan rağbet eden bulunmamış ve Darülmuallimînler sıbyan mektebinden talebe kabul ederek büsbütün vaziyetinden çıkmıştır (bozulmuştur)...ʺ Bursa Darülmuallimîn‐i Sıbyanı hakkında Bursa Maarif Müdürü Ahmet Rıza Beyin yazdıkları, taşrada bu okulların mezunlarını göreve yerleştirmede imamlardan gelen engellerle karşılaşıldığını, bu bakımdan da gelişmediklerini dile getiriyor: ʺİlkokulları tekeline alan mahalle imamlarını bu hizmetlerinden çıkarmak kolay başarılabilecek bir şey olmadığından, ilköğretmen Okulundan çıkanlar ilkokullara yerleştirilemiyordu. Bu nedenle buraya girmek isteyenler azalmış ve kişisel bir garaz üze‐ine İlköğretmen Okulu bir süre kapalı kalmıştı. Bu dönemde, öğretmenliğin meslekleşmesi için çok önemli bir Talimat çıkarılmıştır. Bu belge, Mutlakıyet döneminin olumlu eğitim çalışmalarından biridir. Muallimlikte Meslek‐i İhtisas Tesisine Dair Tâlimat başlığını taşıyan bu belgenin temel hükümleri şunlardır: Md. 1. ʺMeslek‐i tâlime duhûl için şerâit‐i âtiye mevzudur: 1. Hüsn‐i ahlâk ve sîret 2. Vazife‐i tedristen başka bir hizmet veya memuriyet ile adem‐i meşguliyet 3. Uhdesine ihale olunacak derste mezid‐i intisap ve ihtisasa riayettir.ʺ Bu maddenin bugünkü dille anlamı şöyledir: Öğretmenlik mesleğine giriş için şu şartlar konmuştur: 1. iyi ahlâk ve davranışlı olmak 2. Öğretim görevinden başka bir görev ya da memuriyetle uğraşmamak 3. Kendine verilecek derse bağlılık ve ihtisasa uymak. Görüldüğü gibi, bu hükümlerle, öğretmenliğin meslekleşmesi için çok önemli şartlar getirilmiştir. Bu şartlar bugün bile değerlerini korumaktadırlar. KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 32 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ Talimat, ʺmeslek‐i tâlime duhûl hakkı Darülmuallimîn mezunlarına münhasırdır (yalnızca onlara aittir)ʺ demekte, fakat bunun öteden beri uygulanan hakk‐ı rüçhan’dan farklı olmadığı anlaşılmaktadır. Çünkü yüksek öğretim yapmış olanlardan bir fende ihtisas sahibi olanların o alanda muallim atanabilecekleri Talimatta yer almaktadır. Darülmuallimîni bitirenler önce İstanbul mekteplerinde öğretmenlerin yanında en az altı ay uygulama gördükten sonra göreve atanacaklardır. Tâlimat, öğretmenleri daimî (kadrolu) ve seyyar (ek görevli) olarak ikiye ayırmakta ve daimî öğretmenlerin her zaman mektepte bulunup öğretim görevi yanında öğrencilerin ahlâk terbiyelerine ve mektebin idare ve disiplinine dikkat ve nezaret etmelerini şart koşmakta, bunların başka mekteplere ek görevle derse gidemeyeceklerini belirtmektedir. 16. maddeye göre bir öğretmene birden fazla ders verilmesi halinde, bu derslerin arasında mümkün olduğu kadar bir ilişki bulunmasına dikkat edilecektir. Aralarında ilişki bulunan ders grupları şöyle gösterilmiştir: Ulûm‐i diniye, Arabî, Ahlâk / Farisî / Türkçe, Kıraat, Kavâid‐i Lisaniye, İmlâ / İnşa, Kitabet, Edebiyat / Coğrafya‐yı Umumî, Coğrafya‐yı Osmanî, Tarih‐i Osmanî, Tarih‐i İslâm / Hesap, Hendese, Cebir, Müsellesat, Kozmografya / İlm‐i Mevâlid, Mihanik, Fizik, Kimya, Dürûs‐i Eşya, Hıfzıssıhha / Resim, Resmin envai (türleri) / Hüsn‐i Hat, Hutut‐ı mütenevvia / ilm‐i Hukuk, Usûl‐i Kavânin, İlm‐i Servet, Usûl‐i Defterî, Fenn‐i Mâlî/ Fransızca, gerekirse öteki diller. 1869 Maarif‐i Umumiye Nizamnamesinin bazı maddelerini değiştiren ve Hicrî 1316 (1898‐1899) tarihli Maarif Salnamesi ʹnde yer alan bir hüküm de çok önemlidir. Bu, Cumhuriyet döneminin başında ʺmeslekte aslolan muallimliktirʺ biçiminde ifade edilen ilkenin, eğitim tarihimizde daha önceden benimsenip ifade edildiğini ortaya koymaktadır. 1316 tarihli Salnameʹde yer alan hüküm şöyledir: ʺDarülmuallimînden mezun olanlar iptida muallimlik sınıfı meyanında terakki edip sonra mekâtib‐i idadiye ve maarif müdürlüğü gibi maarifçe münasibi veçhile her nevi memuriyete tayin olunacaklardır. Fakat, terakkiyat‐ı mevʹude beş sene ifa‐yı hüsn‐i hizmete KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 33 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ mütevakkıftır.ʺ Bu hükmün bugünkü dille anlamı şöyledir: ʺDarülmuallimîni bitirenler önce öğretmenlik sınıfı (mesleği) içinde ilerleyip sonra İdadî mektepleri ve maarif müdürlükleri gibi uygun bir göreve atanacaklardır. Fakat vaad edilen bu yükselme için öğretmenlikte beş yıl iyi hizmet vermiş olmak şarttır.ʺ Görüldüğü gibi bu hüküm, eğitim yöneticiliği görevinin, bazı şartlarla, öğretmenlere verileceğini ifade ediyor ki, daha sonra, günümüze kadar da hep böyle olagelmiştir. Eğitimin idarî teşkilâtlanması 1872ʹde Meclis‐i Kebir‐i Maarif iki daire halinden çıkarılarak bir tek meclis halin‐de birleştirilmiştir. Temmuz 1879’da Nezaret merkez teşkilâtı, öğretim basamakla‐rına göre daireler halinde düzenlenmiş ve bu, temelde, Cumhuriyet döneminde de geçerli kalmıştır: 1. Mekâtib‐i Âliye 2. Mekâtib‐i Rüşdiye 3. Mekâtib‐i Sıbya‐ niye 4. Telif ve Tercüme 5. Matbaalar (yayın). 1882ʹde Telif ve Tercüme Dairesinin yerine Encümen‐i Teftiş ve Muayene geçmiş, bu bir sansür organı olarak çalışmış, yayın işlerine de bakmıştır. O tarihte, ilköğretimle ilgili Daire, Mekâtib‐i İptidaiye adını almıştır. 1884ʹde Meclis‐i Maarif sürekli bir daire olarak yeniden düzenlenmiş‐tir. 1886ʹda bağımsız bir daire halinde Mekâtib‐i Gayrimüslime ve Ecnebiye Müfettişliği kurulmuş ve başına Rum bir Paşa getirilmiştir. 1892ʹde Mekâtib‐i Âliye Dairesi kaldırılarak yerine Mekâtib‐i İdadiye Dairesi kurulmuştur. Teftiş, sansür vs. amaçlarıyla bir çok komisyon ve daireler de kurulmuştur. Mutlakıyet döneminde bazı Maarif Nazırları şunlardır: Münif Paşa : 1877,1878‐1880, 1885‐1891 (toplam 9 yıl 3 ay) Zühtü Paşa : 1891‐1902 (10 yıl 7 ay) Haşim Paşa: 1903‐1908 Müdahaleler Maarif Nezareti, öğretmenleri sürekli gözetim altında tutmak, millî bir ruhla yetişmesini engelleyecek önlemleri almakla uğraşmıştır. Öğretmenlerden istenen, KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 34 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ düzenin savunuculuğunu yapmak ve medresenin yetiştiregeldiği tip insan yetiştirmektir. Maarif Nezareti ve Saray, özellikle Mülkiye, Harbiye, Tıbbiyeden ürkmektedir. Az ileride görüleceği gibi bu okullar rejime karşı fikirlerin ocağı halindedir. Saray, 1886ʹda Hükümete gönderdiği bir iradede, Mülkiye ve diğer okullardan çıkan öğrencilerin dinî inançlarında zayıflama görüldüğünden yakınmış, bunun ders kitaplarından ileri geldiğini iddia etmiş ve Şeyhülislâmın başkanlığında ve Mülkiye müdür yardımcısının katılmasıyla bir komisyon kurularak, Mülkiye ve öteki okulların programlarının öğrencilerin dinî inanışlarını güçlendirecek şekilde düzenlenmesini istemiştir. 1891 tarihli bir irade ile de Saray, Mülklyenin, Devlete sadık memurlar yetiştirmek amacıyla açıldığı halde öğrencilerin böyle yetişmediğinden yakınmış ve her sınıfta Akâid ve Ahlâk dersleri okutulmasını istemiştir. Sarayın bu müdahaleleri üzerine Mülkiye Nizamnamesi ve ders cetvelleri değiş‐ tirilmiş, dinî dersler artırılmış, Hikmet (Felsefe), Tabiiye programdan çıkarılarak diğer müspet bilimlerin de saatleri azaltılmıştır. Tarih‐i Umumî ile Osmanlı Tarihi bir‐ leştirilmiş ve programda az yer alabilmişlerdir. 1899ʹda Medhal‐i Hukuk (Hukuka Giriş) ile Tarih ve 1895’te Edebiyat ve bazı dersler tamamen kaldırılarak boşalan saatler dinî derslere ayrılmıştır. Ayrıca, 1891’de Mülkiye Mektebi, Galatasaray Lisesi ve İdadilerin müdür ve öğ‐ retmenlerinin hareket tarzını belirleyen bir kararname hazırlanmıştır. Buna göre müdür ve öğretmenler ʺsadakat ve istikamet erbabıʺ arasından seçilecek, öğretmenler derslerde çeşitli vesilelerle öğrencilerine, Devlete ʺsadakat ve istikametʺ telkin edecekler, dinî bilimleri öğretmekte özel çaba gösterecekler, dersin dışında hiçbir konuya değinmeyeceklerdir. Bütün bu hususları Maarif Nezareti sürekli denetleyecektir. Nitekim Nezaret Mülkiyeye özel bir müfettiş atamıştır. Program değişiklikleri her düzeydeki okullarda da yapılmış, öğretmenlerin davranışları sıkı bir gözetim altına alınmıştır. Bir arşiv belgesinden 1899ʹda sekizi ulemâdan, dördü memurîn‐i mülkiyeden oniki kişilik bir ʺteftiş heyetiʺ kurulduğu KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 35 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ bili¬niyor. Görevleri şöyle gösteriliyor: Maarife bağlı tüm okullarda öğretmenlerin du¬rumlarını ve programları, gereksiz ve ahlâksızlığa neden olabilecek derslerin okutu¬lup okutulmadığını denetlemek; Osmanlı Tarihinin okutulmasını denetlemek. ʺHikmete müteallik (Felsefe grubuna ilişkin) dersler ekseriya Felsefe kısmının tâlimin¬den ibaret kalarak, bu ise kütüb‐i diniyenin tetebbuu ile ikmâl‐i tahsil edemeyenlerce (dinî kitaplar da okuyup öğrenimlerini tamamlayamayanlar için) bazı mertebe muzır (zararlı) olacağı derkâr (ortada, açık) olduğundan bu derste bazı cihâtın (yönlerin) nazar‐ı dikkate alınıp alınmadığının tahkiki.ʺ 1895ʹlerde yayınlanan İstanbul ilkokulları Tâlimatnamesinde, öğretmenlerden çocuklara ʺsürekli dinî öğütlerde bulunmaları, onları Padişaha, Devlete sadık ve iyi Müslümanlar olarak yetiştirmeleriʺ istenmektedir. ʺProgram da kil erin dışında hiç bir kitap okutulmayacak, okutan öğretmenler azledilecektir.ʺ Ders programlarına ve öğretmenlere yapılan müdahalelere ilişkin önemli bir bel‐ge mevcuttur Bu, Abdülhamit’in Maarif Nazırı Haşim Paşanın 1906ʹda Padişaha gönderdiği bilgi sunucu bir yazıdır ve esas olarak şu görüş ve önerilere yer vermektedir (Belge 14): a)Okullarda din ve ahlâkça arzulanan niteliklere sahip öğrenci ye‐ tiştirilememektedir. b)Bu nedenle tüm okulların programları değiştirilmiş, Din ve Ahlâk dersleri ar‐tırılmış, İlm‐i Eşya gibi ʺlüzumsuzʺ bazı dersler kaldırılmıştır. ʺLüzumsuzʺ gerekçesiyle programdan çıkarılan ʺİlm‐i Eşya ʺ nedir? Bu, bir müspet bilim dersidir ve yağmur, kar vs. gibi atmosfer olaylarını, kaldıraç, çıkrık vs. gibi basit Fizik konularını, toprak, kayalar, canlılar vs. gibi çeşitli konuları kapsar. Bu ders, II.Meşrutiyet döneminde Dürûs‐i Eşya ve Cumhuriyet döneminde Eşya Dersi, Tabiat Tetkiki, Tabiat Bilgisi adıyla okutulan, çocuğun maddî ve sosyal çevresi ile ilgili çok yararlı bir dersti... c)Yüksek ve orta dereceli okullara din adamlarından ʺikinci müdürlerʺ atanmıştır. KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 36 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ d)Okullardan din ve ahlâkça arzulanan niteliklere sahip öğrenci yetişmemesi ilk kez Galatasaray Lisesinin açılması ve yönetim ve öğretiminin ʺsadakati şüpheliʺ kişilere verilmiş olması, sonradan öteki okullarda da bu yola gidilmiş olmasındandır. e)Bundan sonra okul açılması işine ilkokullardan başlanmalı, okulların tüm memur ve öğretmenlerinin iyi ahlâklı ve dindar kişilerden olmalarına özen gös‐termelidir. f)Üniversite, ʺadının etkisiyleʺ çok öğrenci çekmekte ve ʺöğrencilerin ahlâkını bozmaktadırʺ. Bu nedenle ʺkapatılmalıʺ ve öğrencileri Mülkiye, Hukuk ve Darül‐ muallimîn‐i Âliyeye aktarılmalıdır... Dönemin ünlü Sadrazamı Sait Paşa, daha sonra yayınlanan anıla‐rında, bu tür müdahalelerin eğitime zarar vermiş olduğunu itiraf etmiştir. Sürülen öğretmenler Eğitim ve öğretmenlere çeşitli müdahalelerin yanında bazı öğretmenler de işten çıkarılmış, sürülmüşlerdir. II. Meşrutiyetin ilânından bir kaç gün sonra bir yazar di‐ yordu ki: ʺEn ateş zeban olanlar (eleştiriciler) meslek‐i tedristen tebʹid edildi (uzak‐ laştırıldı). Ağızları tutuldu, kalemleri kırıldı. Yerlerine değerli muallimler yetişmesinin önünü almak için saati 60 paraya, aylığı 40 kuruşa (yani çok düşük ücretlerle) mu‐ allimler tayin olundu. Bununla da yetinilmeyip, muallimleri sürekli gözetim altında tutmak için ders sırasında müfettişler bulunduruldu. Talebeden casuslar yetiştiril‐di.ʺ Bazı örnekler arasında, İstanbul’da Tarih öğretmeni iken devrimci hareketlere katıldığı için Urfaʹya sürülen İhsan Şerifi, Fransız devriminden söz ettiği için Trab‐ lusşamʹdan Diyarbakırʹa değin dolaşmak zorunda bırakılan Hüseyin Hüsnüʹyü, İz‐mirʹde Frerler Mektebinde öğretmenken Parisʹte Ahmet Rıza Beyle İlişki kurduğu ve Paris gazetelerinden birine Abdülhamit aleyhinde yazılar gönderdiği için Acıpa‐yam’a sürülen Mustafa Reşitʹi vb. görüyoruz. Cezalandırılan öğretmenler arasında Selim Sabit Efendi de vardır. O, Darülmu‐ allimîndeki bir dersinde Ali Suavî’nin adını zikrettiği için (1878‐1880 yılları) yalnızca KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 37 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ evi ile okul arasında dolaşmaya mahkûm edilmişti. Başka bir yere uğramaması için arkasına casuslar takılmıştı. Rejimin, İmparatorluğun dört bucağına sürdüğü öğretmenlerin taşrada yeni fikir‐lerin yayılmasında etkili oldukları bir gerçektir. II. Meşrutiyet döneminin yurtsever kuşağının yetişmesinde bu öğretmenlerin rolü olmuştur. M. Erişirgilʹin dediği gibi, ʺtaşraya tayin edilen Meşrutiyet taraflısı bir memur veya öğretmen, yahut da oraya gönderilen aydın bir sürgün, hürriyet ve Meşrutiyet ülküsünü yayıyordu. Bunda güçlük de yoktu. Fikir ve duygularında tezat içinde olan gençler, aydın bir memurun veya sürgün olarak kasabaya gelenin etrafına kolaylıkla toplanabiliyorlar ve günden güne gevşeyen idarenin takiplerinden doğan korku bunu önleyemiyordu. Kasaba gençliğinin vicdanında, sürgün olan her insan İstanbulʹdaki hükümetin bir mağduru sayıldığı için onunla temasın doğuracağı tehlike önemsenmiyor, onunla konuşmakla, dertleşmekle, bilgisinden faydalanmakla gönüllerde ferahlık olabileceği, şüphe ve tereddütlerin kalkacağı umuluyordu. Bunlar eliyle, yahut askerî ve sivil okulların öğretmenleri vasıtasıyla gelen Namık Kemalʹin eserleri gibi yasak edilmiş kitaplar ve şiirler elden ele dolaşıyor, hatta bazan Avrupaʹya kaçanların orada çıkardıkları gazeteler de bu yollarla gelerek gizlice okunabiliyordu.ʺ Mutlakıyet döneminde Maarif Nezaretinin kitap yasaklanmasına ilişkin girişimleri Mutlakıyet döneminde kitap basımı Maarif Nezaretinin iznine bağlı idi ve kitapların üstüne ʺMaarif Nezaret‐i Celîlesinin ruhsatnamesini haizdirʺ yazılırdı. Bu nedenle ʺzararlıʺ görülen kitaplara basım izni verilmez, gizlice basılanlar toplatilırdı. Yasak ve toplatılan kitaplarla ilgili olarak iki belgede ilginç bilgiler yer alıyor. Birincisi, Saray Baş Kitabet Dairesinden (Padişahın Sekreterliğinden) Başbakanlığa, İçişleri ve Eğitim Bakanlıklarına gönderilen tezkeredir (1902). Belgede, bazı fıkıh ve din kitaplarının bir takım memurlar ve görevlilerin ʺcehaletleriʺ nedeniyle toplattırıldıklarının Padişahın kulağına gittiği ve bu durumun onu son derece üzdüğü belirtilmekte ve bu tür kitapların toplattırılmak şöyle dursun aksine KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 38 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ çoğaltılmasına çalışmak gerektiği söylenmektedir. Oysa, yasaklanması gereken kitaplar, ʺhalkın zihnini bozmaya yarayanʺ türden olanlardır. Bunlar da Namık Kemal, Ziya Paşa, Ebüzziya Tevfikʹin kitap ve yazılarıdır. Belgede, ʺzararlıʺ kitapla‐rın yayınlanmaması ve toplatılması için Tetkik Heyetinin güçlendirildiği yazılıdır. İkinci belge, bir jurnaldir (1894ʹten sonra). Harbiyeʹde öğretmen Binbaşı olan yazarı, özellikle Ermeni kitapçıların yasak yayınları sattığını, böyle bir kitapçıda Namık Kemalʹin bazı yasak kitaplarını gördüğünü, ʺPadişaha hizmet amacıylaʺ bunlardan birer nüsha satın alarak yazısına eklediğini söylemektedir. Gizli hürriyet hareketlerine katılan ve çevrelerine yeni fikirler aşılayan öğretmenler Maarif Nezareti ve Sarayın müdahaleleri, baskıları nedeniyle öğretmenlerin okulda ve toplum içinde yenileştirici bir etkinlikte bulunmaları güçtü. Aslında, öğretmenlerin çoğunluğu medrese zihniyetinde idiler. Fakat, az sayıda da olsa, etkileri küçümsenmeyecek, yeni fikirli öğretmenler vardı. Bunlardan bir kısmı gizli hürriyet hareketlerine katılarak, öğrencilerine ve çevrelerine siyasal nitelikte yeni fikirler aşılayarak etkilerini duyuruyorlardı. Gizli hürriyet hareketlerine katılan öğretmenler Bu öğretmenlerden başlıcaları, Mustafa Kemal Atatürkʹün önce Suriyeʹde kur‐duğu Vatan ve Hürriyet Cemiyetinin şubesini açmak için Selânikʹe gidince (1906) kendisine katı lan lardır: Selânik Askerî Rüşdiyesi Tarih ve Edebiyat öğretmeni Hakkı Baha (Pars), Askerî Rüşdiyenin müdürü ve sonradan İttihat ve Terakki Fırkasının önemli adamlarından Bursalı Tahir, Selânik Darülmuallimîni müdürü Hoca Mahir (İsmail Mahir Efendi), Atatürkʹün Fransızca öğretmeni Nakiyüddin (Yücekök). Bu öğretmenler Atatürkʹün girişimine ilk katılanlardır. İsmail Mahir Efendinin evi ve Selânik Darülmuallimîni, İttihat ve Terakki Fırkasına alınacakların yemin ettirildikleri yerlerdi. KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 39 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ Öğrencilerine ve çevrelerine yeni fikirler aşılayan öğretmenler Bunlar bazı orta dereceli sivil okullarla Tıbbiye, Harbiye, Mülkiye gibi yüksek okulların öğretmenleridir. O zamanlar öğrenciler törenlerde, bayramlarda ʺPadişahım çok yaşa!ʺ diye ba‐ ğırtılırdı. Galatasaray Sultanîsine ait bir anıda büyük çoğunluğun ʺPadişahım baş aşağıya!ʺ diye haykırdığı yazılıdır. Böyle bağıranlar arasında Nazırların bile çocukla¬rı vardı. Padişahı, ona yakın çevrelerin gençleri bile sevmiyorlardı. Öğrencileri bazı öğretmenler etkilemekteydi. •Tıbbiye, 1890ʹlarda, içinde ʺhürriyet kazanı kaynayanʺ bir ocak haline gelmiş‐ti. İttihat ve Terakki Cemiyeti de 1889ʹda Tıbbiye öğrencileri tarafından kurulmuş ve okulun hürriyetperver öğretmenlerinden destek görmüştür. •Harbiye’de de 1896‐1897 yıllarında bazı öğretmenler öğrencileri rejime karşı kışkırtıp komiteler kurmaya teşvik etmişlerdir. •Öğrencilerine yeni fikirler aşılamak yoluyla etkinlik gösteren öğretmenlerin başında Mülkiye Mektebi öğretmenleri gelir. Mülkiye özellikle 1878‐1895 arasında bazı değerli öğretmenlerin varlığı ile yeni fikirlerin ocağı olmuştu. Mülkiye Mektebinde o yıllarda etkinlik göstermiş başlıca öğretmenler şunlardır: Murat Bey: Tarih öğretmenidir. Çıkardığı Mizan gazetesi dolayısıyla ʺMizancıʺ diye anılır. Devrimler, tarihin gelişme çizgisi gibi konuları özellikle işlemiştir. Hekimbaşı Salih Efendi: Nebatat öğretmenidir. Bu dersi deneysel olarak yaptırır, öğrencilerin kafasından batıl inanışları silmeye çalışırdı. Portakal Paşa, Sakızlı Ohanis Efendi: Maliye ve Ekonomi okutan, Azınlıklardan olan bu öğretmenler, ulusların gücünün çalışmaya dayandığı fikrini aşılamışlardır. Abdurrahman Şeref Bey: Mülkiyede müdürlük yapmış, Coğrafya, Ahlâk, İstatistik... okutmuş, çeşitli Nazırlıklarda bulunmuştur. Öğrencileri, okulu, siyasî baskılara karşı korumaya çalışmıştır. KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 40 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ Atatürk, Mutlakıyet dönemi öğretmenleri için söyledikleri Atatürk, Eylül 1924ʹte Samsunʹda öğretmenlere hitaben yaptığı bir konuşmada ʺilham ve kuvvetiniʺ geniş ölçüde Askerî Rüşdiyedeki Fransızca öğretmeni Nakiyüddin Beyden aldığını söylemiş ve Mutlakıyet dönemi ve o dönemin öğretmenleri için şu değerlendirmeyi yapmıştır: ʺGerçi biz, belki burada bulunanların kâffesi (tümü) dünyaya geldiğimiz zaman bu topraklar üzerinde yaşayanlarla beraber kahhar (kahredici, öldürücü) bir istibdadin (zulüm ve baskı yönetiminin) pençesi içinde idik. Ağızlar kilitlenmiş gibi idi. Mu‐ allimler, mürebbiler yalnız bir noktayı dimağlara yerleştirmeye mecbur tutulmakta idi: Benliğini, her şeyini unutarak bir heyulaya (hayale) boyun eğmek, onun kölesi olmak. Bununla beraber tahattur etmek (hatırlamak) lâzımdır ki, o tazyik (baskı) altında dahi, bizi bugün için yetiştirmeye çalışan hakikî ve fedâkâr muallimler, mü‐rebbiler eksik değildi. Onların bize verdiği feyiz (bilim, irfan) elbette esersiz (sonuçsuz, ürünsüz) kalmamıştır. Şimdi burada bir zat‐ı âliye (yüce, saygıdeğer bir kişiye) tesadüf ettim. O benim Rüşdiye birinci sınıfında muallimim idi. Bana henüz iptidaî şeyler öğretirken istikbal (gelecek) için ilk fikirleri de vermişti.ʺ Atatürk, mesleğinde başarılı, mesleğin gerektirdiği özellikleri taşıyan öğretmenlere sahip olmuştur ki bu kendisi ve Türk milleti için büyük bir mutluluktur. Öğret‐menleri Oʹnu çok değişik biçimlerde etkilemiş, Oʹna çok yararlı bir rehberlik yapmışlardır: Şemsi Efendi: Atatürk’ün ilk öğretmenidir. Eğitim tarihimizde yeni pedagojik yöntem ve uygulamaları, ilk deneyenlerdendir. Öğrencileri bir üst düzeyde okul olan Rüşdiyedeki öğrencilerden daha bilgili yetişiyorlardı. Atatürkʹün dinde bağnazlığa karşı görüşlerinde, yenilikçi fikirlerinde, disiplin duygularının gelişmesinde Şemsi Efendinin öğretim ve uygulamalarının şüphesiz payı vardır. Yüzbaşı Mustafa Bey: Atatürkʹün, Selânik Askerî Rüşdiyesinde Matematik öğretmenidir. Öğrencisinin yeteneklerini sezip O’na Kemal adını takmıştır. Bu şekilde Oʹnun kendisinden ve arkadaşlarından farklı ve üstün durumunu tespit etmiş, Oʹna, daha iyiye, daha güzele doğru gitmek için sürekli bir teşvik nedeni sağlamıştır. Bu çok KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 41 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ önemli tarihî olayı, Mustafa Kemal Atatürk’ü sürekli, daha büyük başarı ve erdemler peşinde koşmaya iten bir destek olarak değerlendirmek gerekir. Yüzbaşı Nakiyüddin Bey: Askerî Rüşdiyede Fransızca öğretmenidir ve Atatürkʹe ʺgeleceğe ilişkin ilk fikirleriʺ vermiştir. Mehmet Âsim Efendi: Manastır Askerî İdadîsinde Kitabet öğretmenidir ve öğrencisinin askerliğe biraz ters düşen Edebiyata fazla kapılmasını engellemiştir.Topçu Kolağası Mehmet Tevfik Bey: Askerî idadîde Tarih öğretmenidir ve Atatürk’te Tarih sevgisi oluşturmuş, Oʹna yeni ufuklar açmıştır. Harb Okulundaki başlıca öğretmenleri şunlardır: Fransızca öğretmeni Necip Âsim Bey, Tâlim öğretmeni Rahmi Paşa ve Yüzbaşı Naci Bey. Harb Akademisindeki başlıca öğretmenleri de şunlardır: Eski Osmanlı Seferleri öğretmeni Ahmet Muhtar Paşa , Napoleon Savaşları öğretmeni Kurmay Binbaşı Refik Bey, Yüksek Matematik öğretmeni Kurmay Yarbay Macit Bey, Tabiye öğretmeni Kurmay Yarbay Nuri Bey... Harb Okulu ve Akademisindeki öğretmenleri Atatürkʹün özellikle askerlik bilgilerini genişletmesinde etkili olmuşlardır. Münif Paşa’nın Türk eğitim tarihindeki yeri Münif Paşa (1830‐1910) Antep’te doğmuştur. Kahire ve Şamʹda medrese öğre‐nimi görmüş, Berlinʹde elçilik kâtibi iken Üniversitede Felsefe, Hukuk, Politika ders‐lerini izlemiş ve Batıyı tanımıştır. Ticaret ve üç kez Maarif Nazırlığı yapmıştır. Özel‐likle, Hukuk, İktisat, Eğitim alanında yazıları ve eserleri vardır. Mecmua‐i Fünûriüa 1862ʹde yayınladığı “Ehemmiyet‐i Terbiye‐i Sıbyan” başlıklı yazısında özetle der ki: Halkın çoğu eğitimin önemini anlamamakta, ailelerinde nasıl gördülerse öyle davranmaktadır. Bizde bazı babalar, çocuklarının doğum, sünnet ve evlenmelerin¬de çok masraf yaptıkları halde, sıra eğitime gelince, bunun parasız ya da çok az bir para ile yapılmasını istemek gibi bir çelişkiye düşerler. KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 42 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ Çocukların eğitim ve öğretimi, bir ülkenin servet, mutluluk ve gücünün kaynağıdır. Dünya ve ahirette insanın mutluluğu iyi bir eğitim öğrenim görmesine bağlıdır. Bu nasıl bir eğitim öğretim olacaktır? Münif Paşaya göre artık aileler çocuklarının yalnızca biraz okuma yazma öğrenmelerini sağlamakla yetinmemelidirler. Gerçi, çocuğun okuma, yazma, hesap öğrenmesi çok gereklidir. Fakat, bu bilgiler, başka bazı önemli müsbet bilimleri (fünûn‐ı nâfia) öğrenmek için araç olmalıdır. Aileler çocuklarını, geleceği düşünerek yetiştirmeli, onlara müsbet, teknik bilgiler ve bir meslek kazandırmalıdırlar. Aslında hangi meslekte olursa olsun, onu alışkanlıkla öğre‐nip yapagelenler pek çoktur. Ama böyle kimseler yalnızca taklitçidirler. Bu durumun sonucu olarak ülkemizde sanayi durgun bir hale gelmiş, bu gidişle kaçınılmaz biçimde gerileyecektir. Çünkü, sanayide, yaratıcılığın yolu, Avrupaʹda görüldüğü gibi, bilimsel bilgiden geçer. İşte bizim de çocuklarımıza bilimsel bilgiyi kazandırmamız gerekir. Münif Paşa, kızların eğitimi, özel eğitim, ticaret eğitimi, kütüphanecilik, öğretmen yetiştirme... alanında bazı kurumlar açarak eğitimimize katkıda bulunmuştur. O, yeni öğretim yöntemlerini bilen öğretmenlerin yetişmesi için çaba harcamıştır. Öğrenci disiplini konusunda der ki: Okullarımızda çocukların dövülmesi çok yanlıştır. Oysa artık suçlular bile dövülmüyor. Dayak eşeğe yakışır. Çocuklar uygun dille uyarılmalı, yine de tembellik gösterenlere dersleri bir çok kez yazdırılmalıdır. Sait Paşa’mn Türk eğitim tarihindeki yeri Abdülhamit döneminde altı kez, II. Meşrutiyet döneminde üç kez Sadrazamlık yapan Mehmet Sait Paşa (1838‐1914), döneminde, eğitime en çok hizmet eden devlet adamı olarak tanınır. Başlıca çalışmaları özetle şunlardır: O, Osmanlı Devletinin kurtuluşunu eğitimin geliştirilmesinde görmüş ve bunu Padişaha verdiği lâyihalarda dile getirmiştir. Birinde şöyle der: ʺMaarif, hâkimiyetin birinci şartı olup, cehl (bilgisizlik) ise, mahkûmiyeti dâi (esaretin nedeni) bulundu‐ ğundan bir kaç sene daha ehl‐i İslâmın şu hâl‐i cehalette kalması müellim ahvale netice KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 43 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ verir (acılı durumlara yol açar). Terbiye‐i umumiyentn ihmalinden Devlet‐i aliyeye ve Müslüman halka erişen felâketler sayısızdır.ʺ Bu düşünce ile ve orta öğretim kurulmadan Darülfünûn açılmasının bir ürün vermediğini bilerek, Sait Paşa genel orta öğretime ve meslekî eğitime önem ver‐miş, bir çok oku! açmıştır. İstanbulʹda 17, vilâyetlerde 119 Rüşdiye ve 30 kadar İdadî açtırdığını, Rüşdiyelerde Fransızcayı zorunlu ders olarak koydurduğunu söyler. O dönem açıldığını gördüğümüz orta ve yüksek dereceli okulların çoğu onun eseridir. Sabah akşam okul binalarının yapımını denetlediğini de söylemektedir. 1884ʹde Bayezid Devlet Kütüphanesinin açılmasını da gerçekleştirmiştir. 1880 yıllarında aşarʹa ek olarak bir maarif vergisi alınması yoluna gitmiştir. Ahmet Mithat Efendinin Türk eğitim tarihindeki yeri Ahmet Mithat Efendi (1844‐1913): Rumeliʹde Niş Rüşdiyesini bitirmiş, Tuna Va¬lisi Mithat Paşanın ilgisini çekerek, onun koruyuculuğu altında yetişmiştir. Mithat paşa Bağdat Valisi olunca onu da beraberinde götürdü (1868). Orada, Mithat Paşanın açtığı sanat mektepleri için Hâce‐i Evvel ve Kıssadan Hisse başlıklı ders kitapları yazdı. Ahmet Mithat Efendi bir yazar olarak halkın kültür düzeyini yükseltmeye çalıştı, medrese zihniyeti ile mücadele etti. 1873ʹte, Namık Kemal ve arkadaşları sürülürken o da Rodosʹa sürüldü. Rodosʹta bir okul açarak yeni yöntemlerle öğretim yaptı. İstanbulʹda birçok gazete çıkardı (Tercüman‐1 Hakikat, vs.), binlerce makale ve 160 kadar kitap yayınladı. 1908ʹden sonra Darülfünunda Umumî Tarih, Dinler Tarihî, Felsefe dersleri, Darülmuallimatta Pedagoji dersini okuttu. Ahmet Mithat Efendi, ʺrejimʺ meselesini ön plânda görmemiş ve bu alanda mü‐cadele edenlerden ayrılmıştır. Ona göre, öncelikli sorun, halkı okutmak, bilgilendirmektir. 1872’de, yeni Sadrazam olan Mithat Paşaya hitaben gazetesinde şöyle bir açık mektup yayınladı: ʺ...Biz maarif istiyoruz, adam olmak istiyoruz. Hükümet, ’bunların maarif ile göz‐leri açılırsa zapt‐u raptları (disiplin altında tutulmaları) müşkül olur’ diye bizden ma‐arifi KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 44 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ imsak ediyor (kısıtlıyor). Pekâlâ, gözümüz açılırsa neyi göreceğiz? Bir fenalık var da onu göreceksek, o fenalık niçin oluyor?.. Herkes bize ʹbarbarʹ diyor, çünkü bizi fakir, cahil görüyorlar. Ah, biz bu hakareti görecek babaların evlâdı mıyız? Bizi okut, sanat öğret, zengin et, ta ki biz de göğsümüzü gere gere ʹOsmanlıyızʹ diyebi‐lelim. Terakki (ilerleme) isteriz ey Vezir‐i azam, terakki isteriz! Esbabını (bunun yol‐larını) sen bulup irae edeceksin (göstereceksin), biz de bulduğun esbaba tevessül edeceğiz (uyacağız). Sen mektep yap, eğer okumazsak kabahat bizim. Sen bize hürriyet ver, kötüye kullanırsak kabahat bizim...ʺ Ahmet Mithat Efendi, akıllı ve ciddî bir çalışma ile Dikenin gelişeceğine inanır ve bunun için önce geniş halk kitlelerinin asgarî bir eğ iti m‐öğreti m den geçirilmesi ge¬rektiğini ileri sürer. O kendisini ʺhâce‐i evvelʺ olarak vasıflandırmış, bunu ʺilkokul öğretmeniʺ anlamında kullanmıştır. O, en çok yazmış, en çok okunmuş, etkisi yurt dışındaki Türklere de ulaşmış bir halk öğretmeniydi. ʺEserlerini saçlı sakallı adam‐ lar, ev bark sahibi kadınlar okuyordu. Fakat bunların bilgi seviyesi bir ilkokul çocu‐ ğundan farksızdı. O da kendini bir ilkokulda hoca farzetti. Vatan geniş bir ilkokul, halk muhtelif yaşta ve muhtelif meslekte ilkokul çocukları... İlkokul öğretmeni nasıl baştan öğrencilerini eğlendirecek masal ve hikâyelerle işe başlarsa, Ahmet Mithat da öyle yaptı. Öğrencilerin seviyesi yükseldikçe eserlerin de şekli değiştiği gibi o da okuyucularına büyük romanlar verdi. Öğretmenin vazifesi nasıl öğrencilerini eğlendirmek değil onları bilgiyle yetiştirmekse, o da romanlarında fırsat getirip geniş geniş bilgi vermekten çekinmedi. Fakat, öğretmenin vazifesi nasıl yalnız öğretmek değil, belki ondan da fazla, terbiye etmekse, o da romanlarında daima okuyucularına ahlâk telkinlerinde bulundu.ʺ Ahmet Mithat Efendi OsmanlIların Orta Asyaʹdan gelirken konuştukları Türkçeyi koruyup geliştirmemekle büyük bir hataya düştüklerini, Osmanlıca denen, halk kitlelerinin anlamadığı dilin sadeleştirilmesi gerektiğini söyler. Ona göre Farsça‐ Arapça tamlama ve çoğullar, kelimelerin eril ya da dişil kullanılma şartı vs. atılmalıdır. Örneğin, ʺa’mâl‐i hayriyeʺ yerine ʺhayırlı a’mâr, onun yerine de ʺhayırlı amellerʺ KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 45 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ demek daha güzeldir. Türkçe karşılığı bulunan yabancı kelimeler hiç kullanılmamalıdır: Güvercin ve örümcek sözcükleri varken kebûter ve ankebut dememelidir. Kendisi de mümkün olduğu ölçüde sade ve anlaşılır dille yazmıştır. Böylece o, halkçılık ve dilde sadeleştirme akımının da öncüleri arasında yer almaktadır. Ahmet Mithat Efendi, Pedagoji ve Eğitim Bilimine ilişkin, çeviri‐uyarlama yoluyla hazırladığı yazı ve eserleriyle de eğitimimize hizmet etmiştir. O, en çok, Fransız eğitimcisi Compayreʹnin etkisinde kalmıştır. Ahmet Mithat Efendiye göre, iyi ana baba ve eğitimci olmanın ilk şartı, Pedagoji ilmini hakkıyla bilmektir. Bir asker nasıl topografyasını (yüzey şekillerini) bildiği bir arazi üzerinde başarılı olarak savaşabilirse, bir cihad (savaş) olan çocuk eğitiminde başarılı olmak için de ʺçocuğun topografyasınıʺ bilmek gerekir ki, bu da onun fizyolojik ve psikolojik durumudur. Ana‐baba çocuklarıyla ilgilenmek için mutlaka zaman ayırmalıdır. Çocukları ile İlgilenmek onlar için aslında bir zevktir, ama bunu özellikle babalara anlatabilmek gerekir. Ahmet Rıza Bey’in Türk eğitim tarihindeki yeri Ahmet Rıza Bey (1858‐1930), Galatasaray Lisesinde okudu. Köylünün ilkel yön‐ temlerle tarım yaptığı için yoksul kaldığını düşünen babası tarafından tarım öğre‐nimi görmek üzere Paris’e gönderildi. Tarım öğrenimini bitirip yurda dönen Ahmet Rıza Osmanlı Ziraat Nezaretine başvurunca “iş yok” cevabını aldı. Bu kez Maarif Nezaretine başvurdu: Önce Bursa İdadisi (Lisesi) Müdürlüğü ile Kimya öğretmenli‐ ğine, kısa bir sure sonra da Bursa Eğitim Müdürlüğüne atandı. Bu görevde iken (1886‐ 1889 yılları) ilde ilköğretim ve öğretmen sorunlarını korkusuz bir dille Bakanlığa bildirdi. İlköğretim ile ilgili başlıca belirlemeleri ve önerileri şöyledir: Bursaʹda azınlıkların okullarından başka 4 Protestan, 1 Katolik okulu vardır. Bu kurumlar Bursaʹda ticaret ve sanayiin tamamen Hıristiyanların ellerine geçmesinde etkili olmaktadırlar. Ayrıca bu okulların misyoner öğretmenleri köylere kadar dağılarak, öksüz Müslüman çocuklarını toplamakta, onlar ve aileleri üzerinde zararlı KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 46 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ pro‐pagandalar yapmaktadırlar. Bu kurumların faaliyetlerine karşı bir tedbir olarak, öksüz kız ve erkek Müslüman çocuklar için iki ayrı yatılı Darüşşafaka açılmalıdır. İlköğretime terkedilen evkâf‐ı münderise (yıkılmış, ortadan kalkmış vakıfların) gelirleri zorba ve eşrafın elinde kalmıştır. Bunların geri alınması ancak eğitimi seven cesur bir Valinin atanması ile mümkündür. Ayrıca ilkokul öğretmenlerinin maaşları Rüşdiye ve idadilerde olduğu gibi Maarif Sandığından sağlanmalıdır. İlkokullar sayıca dağınıklıktan kurtarılmalı, az sayıda fakat öğrencisi kalabalık, öğretmen kadrosu geniş okullar haline sokulmalıdır. Eğitim ve öğretimin niteliği an‐cak bu şekilde yükseltilebilir. Eğer bu tedbirler alınmayacaksa, Eğitim Müdürlüğü kaldırılmalıdır, çünkü şimdiki halde eğitim işlerini bir muhasebeci ve bir kâtip yürütebilir. Ahmet Rıza Bey, önerdiği hususların yapılmadığını ve ʺbu gidişle eğitime hizmet edilemeyeceğiniʺ görünce görevinden ayrılmış ve Parisʹe kaçarak ıslahat mücadelesini dışarıdan sürdürmüştür. Yurt dışında Meşveret gazetesini çıkarmış, siyasî ve eğitimsel yazılar yayınlamıştır. Görüşlerinde kısmen Pozitivizmin etkisinde kalmıştır. Padişaha lâyihalar göndererek eğitim alanında önerilerde bulunmuştur. Bu yazı ve lâyihalarında Devletin kurtuluşunu kitlelerin eğitilmesinde, kızların okutulmasında, eğitimin niteliğinin yükseltilmesinde görür ve Türkçeye önem verilmesini, bir Türk Dili Akademisi açılmasını ister. O, II. Meşrutiyet döneminde de, önemli siyasî görevlerde bulunmuştur. Kaynakça Akyüz, Yahya. Türk eğitim tarihi. Ankara: Pegem Akademi Yayınları (2008). Binbaşıoğlu, Cavit. Türkiye’de eğitim bilimleri tarihi. İstanbul: Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları 2795 (1995). Güven, İsmail. Türk eğitim tarihi. Naturel yayıncılık, 2010. Özkan, Selim Hilmi. Türk eğitim tarihi ders notları. İstanbul, 2014. Sağlam, Mustafa. Türk eğitim tarihi. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayını, 2007. KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 47 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 48
© Copyright 2024 Paperzz