5. HAFTA PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ Prof. Dr. Zeki TEKİN ztekin@karabuk.edu.tr KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ İçindekiler Eğitimde İlk Yenileşme Hareketleri Dönemi (1776‐1839) ..................................................... 3 Yenileşme döneminde açılan askerî okullar ....................................................................... 3 Mühendishane‐i Bahri‐i Hümâyûn (1776) ....................................................................... 4 Mühendishane‐i Berri‐i Hümâyûn (1795) ........................................................................ 5 Tıphane‐İ Âmire ve Cerrahhane‐i Mamure (1827) ......................................................... 7 Mekteb‐i Fünûn‐ı Harbiye (1834) ...................................................................................... 8 Mızıka‐ı Hümâyûn Mektebi (1834)................................................................................. 10 Yenileşme döneminde açılan sivil okullar ......................................................................... 10 Rüşdiye mektepleri (1839) ............................................................................................... 10 Mekteb‐i Maarif‐i Adliye (1839) ...................................................................................... 11 Mekteb‐i Ulûm‐i Edebiye (1839) ..................................................................................... 11 Tercüme Odasının Kurulması ve Yabancı Dil Öğretimi ............................................. 12 Beşiktaş Cemiyet‐i İlmiyesi .............................................................................................. 12 İlköğretim zorunlu hale gelmesi ..................................................................................... 14 Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’nın eğitim ıslahatı ......................................................... 16 Avrupa’ya öğrenci gönderilmesi .................................................................................... 16 Sümbülzade Vehbiʹnin Türk eğitim tarihindeki yeri ................................................... 18 Tuhfe‐i Vehbi (tuhfe : armağan) ...................................................................................... 18 Nuhbe‐i Vehbi (nuhbe : seçilmiş, her şeyin en iyisi) .................................................... 18 Lûtfiyye‐i Vehbi ................................................................................................................. 19 Kaynakça ................................................................................................................................ 20 KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 2 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ Eğitimde İlk Yenileşme Hareketleri Dönemi (1776‐1839) Osmanlı Devleti bir dizi yenilgiden sonra, önce askerî alanda bazı yenileşmelere girişmeyi gerekli görmüştür: 1734ʹte kısa ömürlü bir askerî okul (Hendesehane), 1776ʹda bir Askerî Deniz Okulu (Mühendishane‐i Bahri~i Hümâyûn ) açılmıştır. |. Abdülhamit (1774‐1789), III. Selim (1789‐1807), II. Mahmut (1808‐1839) dönemlerinde yenileşmeler sürmüştür.Böylece, askerî eğitimle başlayan bu yenileşmeleri ve özellikle Askerî Deniz Okulu’nun açılışını yeni bir dönemin başlangıcı saymak uygun olur. Bu dönem eğitiminin temel özellikleri şunlardır: 1.Eğitimde yenileşmeye askerî okullar açılarak başlanmıştır. Buralarda yabancı öğretmenlere de görev verilmiş, ilk kez Batı dilleri (Fransızca, İngilizce) programla‐ra girmiştir. Bu okullarla, İlk kez Osmanlıda Batı müspet bilimini öğrenme yolunda bir kapı açılmıştır. 2.1826ʹda Yeniçeri Ocağı kaldırılmıştır. ʺHayırlı olayʺ anlamında buna Vakʹa‐i Hayriye denir. Medrese zihniyeti böylece önemli bir destekçisini kaybetmekle bera‐ber yine güçlü biçimde sürmektedir. 3.İlköğretim zorunluluğu ilk kez bu dönemde getirilmiştir. 4.Batı ile ilişkiler artmış ve ilk kez 1830ʹlarda Avrupaʹya öğrenci gönderilmiştir. 5.Türkçe yayınlanan ilk gazete, Takvim‐i Vekayi adıyla bu dönemde çıkmıştır (1831). Süreli yayınlar zamanla toplumun eğitim ve kültür düzeyini etkilemişlerdir. Yenileşme döneminde açılan askerî okullar Osmanlılarda eğitim‐öğretim alanındaki ilk yenileşmeler, Batı örneğine benzetilmeye çalışılan askerî okulların açılması şeklinde görülür. Yenileşmelere askerî eğitim‐ öğretimden başlanmasının temel nedenleri şunlardır : 1.OsmanlIlar, savaşlarda yenilgileri çoğaldıkça, bunu öncelikle Avrupa subay ve askerlerinin iyi yetişmiş olmalarına, kendilerinin bu alanda geri kalmalarına KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 3 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ bağlamışlar, önce, Avrupa tarzında bazı askerî yenileşmelere girişmeyi gerekli görmüşlerdir. 2.18. yüzyılda Osmanlılara gelen yabancı uzmanlar da öncelikle askerî yenileşmeyi tavsiye etmişlerdir. 3. Yenilgiler nedeniyle askerî eğitim‐öğretimde yenileşmelere gidilmesine medreseliler bir şey diyemediğinden önce bu alanda çalışılması mümkün olmuştur. Mühendishane‐i Bahri‐i Hümâyûn (1776) İlk askerî deniz okuludur. Rus donanması, Mayıs 1770ʹte, Çeşme limanında demirli bulunan Osmanlı donanmasını bir baskınla yakmıştı. Bu felâketin, gecikmeden ve öncelikle bir askerî deniz okulu açılmasında etkisi olduğu kesindir. Riyaziye derslerinin ʺHendeseʺ adı altında okutulmasından dolayı buna ve yirmi yıl sonra açılacak askerî kara okuluna Mühendishane denmiştir. Deniz okulunun ilk hocası Cezayirli Seyit Haşan adında, Batı dillerini bilen, usta bir denizciydi; Okulda Fransız öğretmenler ve ulemâdan bazı kişiler ders vermiştir. Osmanlılarda Batıya açılan ilk pencere olan bu okula, önceleri, kaynak olacak bir okul bulunmadığı için, okuma ve yazma bile bilmeyen küçük çocuklar alınıyordu. Programı, günümüzdeki ilk ve kısmen orta öğretim düzeyinde idi: Çocuklara önce okuma yazma, Arapça, Farsça, Fransızca öğretilir, sonra Matematik ve Denizcilik bilgileri verilirdi. Daha sonra kaptan ve subayların 13‐16 yaşında olan, Kurʹan ʹı okumuş, sülüs yazı yazabilen çocukları alınmaya başlandı. Süresi 3 yıldı. 1. ve 2. sınıflarda öğrenciler beraberce şu dersleri görürlerdi: İlmihal, Arapça, Hesap, Hendese, Cebir, Resim. Üçüncü sınıfta uzmanlık sınıflarına ayrılırlar ve ilgili dersleri okurlardı. 1842ʹlerden itibaren Fransızca seçimlik, İngilizce zorunlu hale getirildi. Askerî Deniz Okulu I. Abdülhamit döneminde açılmıştı. Kendisinden önce hü‐küm süren kardeşi III. Mustafa Astrolojiye aşırı düşkündü. Gönderdiği elçisiyle, Prusya Kralı II. Frederikʹten üç iyi ʺmüneccimʺ istemişti; nedeni de, Kralın iyi müneccimler KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 4 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ sayesinde devlet işlerinde başarılı olduğunu düşünmesiydi. Kral, elçiye şu cevabı verdi: ʺBaşarımın üç sırrı vardır: 1. Tarih okumak ve geçmişin derslerin‐den yararlanmak 2. İyi bir orduya sahip olmak ve barışta, onu, hemen savaşa girecek gibi eğitmek 3. Hâzineyi dolu tutmak. Benim müneccimlerim işte bunlardır. Padişah dostuma böylece bildiriniz.ʺ Mühendishane‐i Berri‐i Hümâyûn (1795) III. Selim tarafından açtırıldı. O, babası III. Mustafaʹdan bazı yenileşme fikirleri almıştı. Bu Askerî Kara Okulu, daha çok, topçuluk, istihkâm, haritacılık öğretimi yapıyordu. Nizamnamesinde kuruluş amaçları şöyle anlatılmıştır: ʺHendese, Hesap, Hikmet ve Coğrafya tenlerinin yayılması ve Devlet‐i aliyeye çok gerekli olan sanayi‐ i harbiyenin tâlim ye taallümü ile uygulamaya konmasıʺ. Yeniçerilerin kuşkulu ve düşmanca bakışlarına rağmen böyle bir okulun açılması çok önemli bir gelişmedir. Okula önce, lağımcı (istihkâm) ocağı neferlerinden 50 ve humbaracı (topçu) ocağı neferlerinden 30 nefer olmak üzere toplam 80 kişi alınmış, bunlara bir hoca, beş kalfa ve bir Fransızca muallimi ve mütercim tayin edilmiştir. Mühendishane‐i Bahri‐i Hümâyûn daha sonra Mühendishane‐i Berri‐i Hümâyûn ile usûl‐i tahsili birleştirilmiştir. Mühendishane‐i Berri‐i Hümâyûnʹun öğretim süresi 4 yıl idi. Sınıf‐ı rabi* (l.sene) Sınıf‐ı sâlis (2. sene) Sınıf‐ı sâni (3. sene) Sıntf‐ı evvel (4. sene) Hüsn‐i Hat İmlâ Resim Arabî Mukaddimat‐ı Hendese Rakam Fransızca llm‐i Hesap Usûl‐i Hendese Coğrafya Arabî Fransızca Coğrafya Müsellesat‐ı Müsteviye Cebir Tahlit‐i Arazi Tarih‐i Harb Fenn‐i Mahrutiyat Hesab‐ı Tefazulî veTamamî KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 5 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ Cerr‐i Eşkal llm‐i Heyet Fenn‐i Remi Fenn‐i Lağım Tâlim Nazariyatı İstihkâm Nizamnamede sınıflara verilen adlar, rabi, sâlis, sâni, evvel terimleriyle terstir. Şöyle ki, rabi 4. anlamında olduğu halde 1. sene (ilk yıl) anlamında kullanılmıştır. Şâkirdan, salı ve cuma günleri dışında okulda bulunacak, pazartesi ve perşembe günleri bir sahraya çıkarak arz (zemin, yer) üzerinde ʺameliyat‐ı fünûnu meşk ve tâlim edeceklerdirʺ. Böylece, önemli ölçüde uygulamaya yer verildiği görülüyor. Böyle önemli bir askerî okulun açılması ve dönemin sayılı hocalarının orada toplanması Avrupaʹnın ilgisini çekmiş ve her devletten pek çok kitap hediye edilmiştir. Hatta, Padişahın yakınlığını daha çok kazanmak için Napoleon (Fr) hepsinden çök hediye göndermiştir. Okulda tunçtan yapılmış Hendeseye dair çeşitli ölçme ve hesap âletleri vardı. Şâkirdandan gerekenleri tedip ve terbiye için her dershanede bir falaka bulun‐ maktaydı. Mühendishane‐i Berri‐i Hümâyûnʹun ilk hocaları şunlardır: Kırımlı Büyük Hüseyin, İshak, Abdurrahman, Sakıp, Yahya, Ömer Efendiler. Bunlar Batı dillerini, müsbet bilimleri iyi bilen dönemin en erdemli hocaları idi. En tanınmışı, okulun ikinci Başhocası İshak Efendidir (öl. 1834). Çeşitli müsbet bilim kitapları yanında Matematik ve tabiî ilimlere ilişkin dört ciltlik Mecmua‐i Ulûm‐i Riyaziye adında bir eseri vardır. Bu eser, Osmanlılara ilk kez Avrupaʹnın yüksek Matematiğini, modern Fizi‐ğini kısmen soktuğu için önem taşır. Bu bilimlerin o günkü Türkçe terimlerini de yi‐ne o tesbit etmiştir. 1848ʹde çıkarılan bir nizamnamede okuldaki hocaların derslerini güzel ve açık biçimde anlatmaları, çok önemli engeller hariç derslerini terk etmemeleri, soru soran ya da KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 6 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ anlamadığı bir konu bulunan öğrencilere ders dışında ve mütalaa sırasında yardımcı olmaları vs. istenmektedir. Mühendishane‐i Berri‐i Hümâyûnʹun sınıf‐ı evvel (4. sene yani son sınıf) öğrencileri, istihkâm, yol, bina, köprü vs. gibi devlet inşaat ya da tamiri için taşraya giderlerdi. Bunlardan, gittikleri yerlerin haritalarını çıkarıp okula getirmeleri istenmiştir. Böylece Osmanlı ülkelerinin genel haritalarının yapılabileceği düşünülmüştür. Tıphane‐İ Âmire ve Cerrahhane‐i Mamure (1827) 1805ʹte İstanbulʹda Rumlara bir Tıpokulu kurulması izni verilmişse de bunun 1812ʹde kapatıldığı sanılıyor. Ocak 1807’de, lIl. Selimʹin saltanatının son günlerinde çıkarılan bir nizamname ile İstanbul Tersanesi içinde bir Tıp Mektebi kurulmuştur. Öğretim İtalyanca yapıla‐cak ve yavaş yavaş Fransızcaya geçilecekti. Yetişecek tabipler donanma ile sefere çıkacaklardı. Bu teşebbüs, Mayıs 1807ʹde Kabakçı isyanı yüzünden sönmüştür. Tıp ve cerrahlık öğretimi yapan, Müslümanlardan tabip ve cerrah yetiştirmeyi amaçlayan bir başka askerî okul II. Mahmut döneminde 14 Mart 1827’de açılmıştır. Tıphane‐i Âmire ve Cerrahhane‐i Mamure denen bu okulun süresi 4 yıl ve programı, kısaca şöyle idi: Arapça, Türkçe, Fransızca Sarf ve Nahiv, İmlâ, Kitâbet, ilaçların, bitkilerin ve hastalıkların Arapça ve Türkçe adları, boş zamanlarda Din dersleri, Cerrahlık uygu‐ laması, Fransızca olarak şekillerle Anatomi ve Tıp bilimine giriş, sonra yeteneklilerin seçilip hastanede cerrahlık uygulaması yapmaları. Mekteb‐i Tıbbiyeʹde öğretim Fransızca, Cerrahhaneʹde Türkçe yapılıyordu. II. Mahmut, 1838ʹde okulda öğrencilere hitaben söylediği nutukta, Tıp öğretiminin son zamanlarda Avrupaʹda geliştiğini, şimdilik Fransızca olarak öğretimin kaçınılmaz olduğunu, fakat, zamanla Tıp öğretiminin Türkçe yapılması için şimdiden çaba harcanması gerektiğini KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 7 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ ifade etmişti. Okulda, Viyanaʹdan getirilen Dr. Bernard vb. ya‐bancı hocalar ders vermişlerdi. Mekteb‐i Fünûn‐ı Harbiye (1834) Zamanla bozulan Yeniçeri Ocağı, II. Mahmut’un Batı yöntemlerine göre eğitilmiş yeni bir ordu oluşturmasını ya da kendisinin böyle bir ordu içine alınmasını istemi‐yordu. Yeniçerilere göre, yeni yöntemlerle askerî eğitim “gâvur işi” idi. Sonunda II. Mahmut halkın ve medrese öğrencilerinin de desteğini aldı ve, 15 Haziran 1826’da Yeniçeri kışlalarını topa tutarak Ocağı söndürdü. Bu olaya “vak’a‐i hayriye” (hayırlı olay) denir. Bu olaydan sonra kurulan Asâkir‐i Mansure‐i Muhammediye adını taşıyan yeni ordu içinde yaşları küçük fakat yetenekli er, onbaşı ve çavuşlardan bir kısmı ayrıla‐rak Mektep ya da Sıbyan Bölükleri adı ile teşkilâtlandırılmış ve bunlara okuma yazma öğretimi yapılmıştır (1831). Kısa bir süre Talimhane adı verilen bir binada bazı acemi erlere okuma yazma, dinî bilgiler, harb bilgileri öğretilmiştir. Ayrıca, Avrupaʹdan tâlimci subaylar getirildiği de olmuştur. Yararlı da olsa bu girişimler, hâlâ muazzam Osmanlı İmparatorluğunun büyük ordularını daha eğitilmiş duruma sokmak için yeterli değildi. Mühendishane‐i Berri‐i Hümâyûn’dan da senede ancak bir kaç subay yetişiyordu. Bu nedenle, bizzat padişahın isteği İle önemli bir askerî okul açılması kararlaştırıldı. Mektep ya da Sıbyan Bölükleri denen ve kısa bir süre önce teşkilâtlandırılan askerler ayrı bir binaya yerleştirildi ve bunlara daha ciddî bir program uygulanmaya başladı ve Mekteb‐i Harbiye kurulmuş oldu (1834). Okulun ilk öğrencileri, böylece ordunun bir taburunu teşkil ediyordu. Mekteb‐i Harbiyeʹnin iki kısımdan oluştuğu anlaşılıyor. Önce 8 adet hazırlık sını¬fı vardı. İkinci kısımda meslekî bilgiler veriliyordu.Okul kurulduktan hemen sonra bazı öğrencileri Viyana, Paris ve Londraʹya tahsile gönderilmiş, Avrupaʹdan öğretmen getirilmiştir. KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 8 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ I.KISIM 1.Sınıf (Müptediler): Kum üzerine parmakla sülüs ve rakam meşk ve talimi, nısıf dairelerde * İki harfli lûgatlar ile Elifba cüzü kıraati. 2.ve 3. Sınıflar: Üç harfli lûgatlar ile Amme Cüzü tâlimi. 4. ve 5. Sınıflar: llm‐i Hai ve Akâid‐i Islâmiye ve diniyeyi taş tahtalan‐ na tahrir ve nısıf dairelerde * takrir ederler. 6.Sınıf: Askerî talimname ve kanunname. 7.ve 8. Sınıflar: Tuhfe, Nuhbe, Sarf, Rikʹa yazı ve müsvedde yazma tâlim ederler. II.KISIM 8.Sınıfın yetenekli erlerinden 100 kişi seçilerek bu kısma alınır ve kendilerine aşağıdaki dersler tedris ve tâlim ettirilir: İlm‐i Hesap, Mecmuatû’l Mühendisin, Harita Tersimi, Topografya Ameliyatı, Ameliyât‐ı Hendese, İlm‐i Hendese. Tablo 6. Mekteb‐i Harbiyeʹnin kuruluşunda 1, ve 2. kısım dersleri. Okulun kuruluşunda okutulması kararlaştırıldığı halde ancak 1847ʹlerden itiba¬ren okutulabilen dersler şunlardır: Hendese lim‐i Hal ve Terkib‐i Ecsam Cebir ve Mukabele Fransızca Cebirin Hendeseye Tatbiki llm‐i Menâzır lstihkâmât‐ı Hafife ve Sakile Tombaz Köprü kurmak İlm‐i KutÛ‐ı Mahrutiyât Resim llm‐i Tefazulî ve Tamamî Harita inşası Cerr‐i Eşkal Top ve Tüfek ve Şiş Tâlimleri llm‐i Heyet Piyade ve Süvari Tâlimleri llm‐i Hikmet‐i Tabiiye llm‐i Sibahat KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 9 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ Mekteb‐i Harbiye giderek çağına göre ileri bir öğretim kurumu haline gelmiş, oradan çıkan subayların sivil okullarda müsbet bilim derslerini okuttukları sık görülmüştür. Böyiece Mekteb‐i Harbiye/sadece subay yetiştirerek değil, uzun yıllar, bir öğretmen kaynağı olarak da eğitim tarihimizde etkinlik göstermiştir. Mızıka‐ı Hümâyûn Mektebi (1834) 1826ʹda Yeniçeri Ocağının kaldırılması ile eski Mehterhane de ortadan kalkmıştı. Bu nedenle ordunun ihtiyacı olan yeni bir mızıka mektebi 1834ʹte açılmıştır. Yenileşme döneminde açılan sivil okullar Rüşdiye mektepleri (1839) 1776’dan itibaren açılan askerî okullarda öğrencilere önce Türkçe okuma yazma öğretilmesi, öğretimi geciktiriyor, düzeyi düşürüyordu. Fakat sıbyan mekteplerinden böyle bir eksiklikle gelen öğrenciler için bu gerekli idi. Sıbyan mekteplerinde yenileşme yapmak, onların öğretim düzeyini yükseltmek biçiminde bir yola gidilse medreselilerin tepkisi ile karşılaşılacaktı. Bu nedenle sıbyan mektepleri ile askerî okullar arasında yer alan ve adına Rüşdiye denen yeni bir okul kurulması daha kolay göründü (Şubat 1839) Değerli eğitim tarihi araştırıcısı Osman Ergin, ʺsıbyan mektepleri denen ana mekteplerine el sürülmeden Rüşdiye adında ilk mektepler açıldı ve bugünkü ilk mekteplerin temeli atıldıʺ der. Sıbyan mektepleri gerçekten ana okulu ve Rüşdiyeler ilkokul mu idiler? 5‐6 yaşındaki çocukları alan, onlara 3‐4 yıl boyunca, Kurʹan okumayı, bazen yazı yazmayı, namaz kılmayı ve bazı duaları öğreten sıbyan okulları ana okulu sayılabilir mi? Zaten yazar, bu okullardan bahsederken böyle bir görüş ileri sürmüyor. Rüşdiyeleri açıklarken bunların ilkokul, sıbyan mekteplerinin ana okulu olduğunu söylüyor. Bu tartışılabilir. Sıbyan mektepleri kanımızca, kimi 3‐4 yaşlarındaki çocukları annelerinin bıraktığı bir yer gibi işlev görse de, esasta, ana okulları değil, çok basit bir eğitim‐öğretim veren ilkokullar olarak görünüyor. Rüşdi‐ KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 10 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ yeler ise kuruldukları zaman bu ilkokulların uzantısı gibi düşünülmüş, daha üst düzeyde eğitim‐öğretim veren üst sınıflar durumunda İdi. Fakat Rüşdiyeler, çok geçmeden orta öğretimin en alt düzeyi durumuna geldiler. Çocukların rüşt yaşına kadar bu yeni okullarda okumaları düşünüldüğü için bunlara Rüşdiye adını II. Mahmut vermiştir. Böylece 14 yaşında Rüşdiye bitirilmiş olacaktı. Süresi o zamanlar 2 yıl olan bu okullara sıbyan mektebini bitiren ve tanınmış ya da devlet hizmetinde bulunanların çocukları seçilerek alınacaktı. Çocukların sıralarda oturup, sıbyan mekteplerindeki gibi teker teker değil, sınıf sınıf ders yapmaları öngörülmüştü. İlk Rüşdiyelerin programları şöyleydi: Arapça, Sarf ve Nahiv, Nuhbe‐i Vehbi, Farsça ve Tuhfe‐i Vehbi, Türkçe İnşa, Hat, Lügat, Ahlâk. İlk açılan ve kendine özgü yönleri bulunan Rüşdiye mektepleri, Mekteb‐i Maarif‐i Adliye ve Mekteb‐i Ulûm‐i Edebiye ʹdir. Genel Rüşdiyeler ise, Şubat 1839ʹda kurulmaları kararlaştırıldığı halde, 1846ʹdan sonra açılmaya başlanmıştır. Mekteb‐i Maarif‐i Adliye (1839) Rüşdiye düzeyinde olan ve özellikle sivil memur yetiştirmeyi amaçlayan bu okul, II.Mahmut’un mahlası ʺadlîʺ olduğu için bu adı almıştır ve hukukî bilgilerle ilişkisi yoktur (Şubat 1839). Okulun programı şöyleydi: Arapça Sarf ve Nahiv, Farsça ve Tuhfe‐i Vehbi, Gülistan, Hat (ve çeşitleri: Sülüs, Divanî, Rik’a, Siyakat), Kara Cümle, Darp, Taksim vs. Türkçe İnşa. Öğrencilerin bu alanlarda ʺoldukçaʺ ilerlemelerinden sonra Fransızca Gramer ile ufak Hendese, Coğrafya, Tarih ve Politika kitaplarının da okutulması öngörülmüştür. Mekteb‐i Ulûm‐i Edebiye (1839) Rüşdiye düzeyinde olan ve gerek halka gerek memur olacaklara yanlışsız yazı yazabilme, bir konuyu kaleme alabilme öğretimi yapmak üzere kurulmuştur (Mart KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 11 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ 1839). Öğrenciler 18 yaşlarına kadar okulda kalabilecek ve kabiliyetlerine göre değişen miktarda bir aylık (burs) alacaklardı. Tercüme Odasının Kurulması ve Yabancı Dil Öğretimi Bu dönemde, yabancı dil öğretimi ile ilgili bir girişim vardır: 19. yüzyıla kadar, Türkler, Batı dillerini öğrenmeye ilgi göstermemişler, Devletin tercümanlık işleri vs. İstanbulʹda Fener Rumlarının eline verilmiştir. Devlet, ekseriya farkına bile varmadan, bundan büyük zararlar görmüştür. Nihayet, 1820ʹlerde Yunan isyanının patlamasında İstanbulʹdaki Rum Patrikhanesinin ve Rumların öteden beri önemli katkılarının olduğu ‐çok geç olarak‐ anlaşılmıştır. Bunun üzerine, Devletin tercümanlık işleri Rumlardan alınıp bu kez Ermenilere ve Yahudilere teslim edilmiştir. Fakat, bir taraftan da, Bâb‐ı Âli içinde bir Tercüme Odası açılarak, Türk gençlerine Fransızca öğretilmeye başlanmıştır. Osmanlılarla ticarî ve siyasî ilişkilerinde Batılıların uygulamasına bakınca ne görürüz? Örneğin Venedik, 1551ʹden beri Türkçe öğrenmeleri için kendi gençlerinden birkaçını İstanbulʹa gönderiyor, Osmanlılarla ilişkilerinde onların tercümanlığından yararlanıyordu. Fransa da, 1669ʹlardan itibaren ve özellikle de 1721ʹlerden sonra daha ciddî biçimde, Fransaʹdan İstanbulʹdaki elçiliğine 12 kadar erkek çocuk gön‐dererek, onların Türkçeyi ve Doğu sorunlarını öğrenmelerini sağlıyordu. Bu çocuklar Parisʹte bir kolejde belli bir öğrenim gördükten sonra İstanbulʹa geliyorlar, Fransız elçiliğinde ve bir Fransız misyoner örgütü olan Kapüsen kolejinde hem Fransız ve katolik kültürünü, hem de Türkçe ve Arapça öğreniyor, Türkleri ve Doğu sorunlarını daha iyi tanıyorlardı. Fransızların bu şekilde kendi gençlerini İstanbulʹda tercüman yetiştirmek için açtığı okul ya da kursa Dil Oğlanları Mektebi denir. Beşiktaş Cemiyet‐i İlmiyesi 19.yüzyılın başlarında İstanbulʹun Beşiktaş semtinde, üst düzeyde, serbest ve ileri görüşlü, bazı müsbet bilimleri bilen, onların OsmanlIlar için önemini kavramış bir KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 12 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ bilim adamları ve aydınlar topluluğu oluşmuştu. Fatih semtinde ulemâ oturduğu gibi, Beşiktaş semtinde de daha çok ulemâdan müsbet bilimleri de öğrenenlerin ve ediblerin yerleştikleri gözlenmekte idi. Bazı gençler, Beşiktaşʹta oda kiralayıp kalıyor, onların konaklarına devam ederek bilgilerinden yararlanıyorlardı. Bu bilginler‐den özellikle dördü, Beşiktaş Cemiyet‐i İlmiyesi adı verilen bir topluluk oluşturmuş, konaklarında, evlerinde kendilerine başvuran öğrencilere ve öğrenmek İsteyen her‐kese dersler veriyorlardı. Bu cemiyet, adına rağmen, daha sonra Osmanlılarda da görülen, hukuken ve şeklen cemiyet denen kuruluşlardan farklı, sadece bir topluluktur ve faaliyetleri, Osmanlılarda her dönemde rastlanan, evlerde, konaklarda yapılan eğitim ve kültür çalışmalarına benzer. Fakat topluluğun 1815‐1826 yılları arasında düzenli ve etkili biçimde faaliyetlerini sürdürmesi, bazı müsbet bilimler ve Batı bilim düşüncesinin de verilen derslerin konusunu oluşturması, döneminin dört bilgininin bir araya gelerek uyumlu biçimde ders vermeleri nedeniyle Beşiktaş Cemiyet‐i İlmiyesiʹnin yine de farklı bir durumu vardır. Bu topluluğu oluşturan bilginler şunlardır: İsmail Ferruh Efendi: 1797‐1800 yılları arasında Londraʹda Osmanlı Devletinin büyükelçiliği görevini yapmıştı. Kırımlı olup Ticaret öğrenimi görmüştü. Şanizâde Ataullah Mehmet Efendi: Medrese öğreniminden sonra Süleymaniye Darüttıbbıʹnda Tıp, Mühendishane’de de Matematik ve Mühendislik öğrenmişti. Osmanlı ulemâsı arasında en yüksek düzeyde olanlardandı. Melekpaşazâde Abdülkadir Bey: Osmanlı ulemâsının önde gelenlerinden idi. Kethüdazâde Mehmet Arif Efendi: Ulemânın önde gelenlerinden İdi. Medrese öğreniminden başka Gelenbevî İsmail Efendiden Riyaziyat, Palabıyık Mehmet Efendiden Heyet öğrenmişti. Bu bilginlerin yetişmesinde Mühendishanelerin (1776, 1795), bazılarının Avru‐paʹyı görmelerinin, yabancılarla ve azınlıklarla dostluk kurmalarının da yeri vardı. KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 13 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ Beşiktaş Cemiyet‐i İlmiyesi, müsbet bilim anlayışının Osmanlılara girmesine katkıda bulunmuş, sonradan vezirlik ve sadrazamlık gibi görevlere yükselen bir çok öğrenci yetiştirmiştir. Kethüdazâdeʹnin görüşlerinden bazıları kısaca şöyledir: O,ʺİran’da, Turan’da talebem varʺ der, yetiştirdiği öğrencilerin çokluğunu ve başka ülkelerden bile geldiklerini anlatmak istermiş... Cerr‐i Eşkal denen Mekanik için şunları şöyler : iki bin yıl önce bu bilimin kitapları yazılmış, uzun süre böyle kalmıştır. Daha sonra Avrupalılar bu kitaplarla meşgul olmuş ve bu bilimi ileri götürmüşlerdir. Fabrikalar, vapurlar, makinalar... Mekanik ile yapılır. Avrupalılar bu bilimi okurlar ve deneyler yaparlar. Osmanlılar ise okusalar bile deneye gitmezler, bunun için masraf yapmak istemezler. ʺBizde makam ve mevki sahipleri para almaya alışıktır, (uygun yerlere) vermeye alışık değildir.ʺ Bu konu üzerinde önce Padişah ve ileri gelen yöneticiler durmalı, teşvik etmelidir. Alt düzeydekiler onlara ba‐kar. Avrupa böyle ilerlemiştir. Burada Kethüdazâdeʹnin, Batı bilim ve tekniğinin bizde de okutulmasının yanın‐da, deneylerle geliştirilmesi ve devletin bunu desteklemesi gerektiği gibi yepyeni bir fikir ortaya attığı görülüyor. Beşiktaş Cemiyet‐i İlmiyesi, o sırada kaldırılan Yeniçeri Ocağı ile ilgili görülen Bektaşilikʹe mensup olmakla ve devlete karşı harekette bulunmakla suçlanıp 1826ʹda dağıtılmıştır. Bu iddiaların aslı yoktu. Gerçek, iftiracıların bu bilim adamla¬rını çekememeleri ve yararlı çalışmalarını ve derslerini durdurma isteği idi. İlköğretim zorunlu hale gelmesi İlköğretim zorunluluğu ile ilgili bir girişim eğitimde ilk yenileşme dönemine rastlar. Bu, II Mahmutʹun 1824ʹte yayınladığı bir fermandır. Daha önceki dönemlerde de okuma yazmanın gereği üzerinde duran fermanlar çıkarılmışsa da, 1824 fermanı bu konuyu geniş olarak ele aldığı için zorunluluğu getiren ilk belge kabul edilmektedir. 1824 fermam günümüz Türkçesi şöyle özetlenebilir: KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 14 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ Bütün Müslümanlar için önce dinini öğrenip sonra dünya işlerine yönelmek gerekir. Oysa, bir zamandan beri halkın çoğu, ana babalarının yüzünden kendileri cahil kaldığı gibi, çocuklarının da cahil kalacağını düşünmeyerek, dünyanın rızkını veren (rezzâk‐ı âlem) Tanrıʹya da güven duymayarak para kazanma derdine düşüp çocuklarını 5‐6 yaşında iken okuldan alıp sanatkâr yanına çırak olarak (şakirtliğe) verdiklerinden çocukları cahil kalıyor ve bunlar sonra da okuyup öğrenmeye bir arzu duymuyorlar. Bunun günahı ana babalarının boynunadır; onlar kıyamet gününde sorumlu olacaklardır. Bu yüzden halkın çoğu dininden habersizdir ve bu Tanrıʹnın yardımının kesilmesine ve Oʹnun şiddetli bir ceza vermesine yol açabilir. Din yolunda utanmak doğru olmadığı için yetişkin cahiller dinî bilgilerini artırmaya çalışmalıdırlar ve kimse çocuğunu bülûğa ermeden (12 yaşından önce) ve İslâmî‐dinî bilgileri gereği gibi öğrenmeden okuldan alıp usta yanına vermemelidir. Bülûğa erişen ve çırak verilecek çocuklar, oturdukları yere göre İstanbul, Eyüp, Üsküdar, Galata Kadısına velisi ve hocası tarafından götürülecek ve mühürlü bir izin belgesi alındıktan sonra çırak verilebileceklerdir. Ustalar ve esnaf kethüdaları da elinde böyle belge bulunmayan çocukları çırak almayacaklardır. Eğer ana babalar ve ustalar buna uymazlarsa, okulun hocası yahut mahallenin imamı doğrudan kadılara durumu bildireceklerdir. Kadılar durumu araştırıp, fermana uymayanları ceza görmeleri için hükümete getireceklerdir. Yetim ve öksüzler zorunlu olarak çıraklık yapıyorlarsa onlar da günde iki kez okula gidip bülûğa erişinceye kadar okuyacaklardır. Öğretmenlerin de çocukları ʺgüzelce okutmalarıʺ gerekir. Çocuklara okutulacak dersler şunlardır: Kurʹan, sonra her çocuğun yeteneğine göre Tecvid, İlmihal gibi risaleler, İslâmın şartları ve Din dersleri. Bu ferman sözü geçen yerlerin kadılarına, İstanbulʹdaki tüm mahalle imamlarına, öğretmenlere, esnaf kethüdalarına, çağırılarak tebliğ edilecek, birer örneğin kendilerine verilecektir.” ifade biçiminden yalnızca İstanbul için ilköğretimi zorunlu gördüğü kesin olan bu fermanın illere de bildirildiği anlaşılmıştır. Ne var ki, İstanbulʹda bile ferman 1839 yıllarına kadar yeterince uygulanamamıştır. Bunda Yeniçeri Ocağının kaldırılması KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 15 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ ile ilgili uğraşılar, Rus, Mısır savaşları etken olmuştur. Her şeye rağmen 1824 fermanı eğitim tarihimizde büyük değer taşır. Tüm ülkeyi kapsar biçimde ilköğretim zorunluluğunun getirilmesi ise Tanzimat dönemine rastlar. Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’nın eğitim ıslahatı 1805ʹde III. Selim tarafından Mısır Valisi atanan Kavalalı Mehmet Ali Paşa (1769‐1849), okuma yazma bilmez, fakat zeki, çalışkan bir yöneticiydi. Mısır’da tarım, ticaret ve askerî eğitim öğretim... alanlarında önemli yenilikler yaptı. Merkeze askerî hizmetlerde de bulundu. Fakat 1831ʹde baş kaldırdı, Osmanlı ordusunu yenilgilere uğrattı. Çünkü, Yunan isyanı (1821‐1829), Yeniçerilerin kaldırılması (1826), Navarin limanında Osmanlı donanmasının Fransız, İngiliz ve Rus donanmaları tarafından yakılması (1827), Rusyaʹnın saldırısı (1828‐1829) gibi olaylar ve felâketler nedeniyle Devlet toparlanıp yeni ordular kurmaya zaman bulamamıştı. Mehmet Ali Paşanın eğitimde giriştiği yenilikler özetle şöyledir : •Ordunun eğitimi için Fransız subaylar getirilmesi. •Fransaʹya öğrenci gönderilmesi (1826). •Tıp okulu açılması (1827). •Gazete çıkarılması (1828). Mısır’daki yenilikleri kısa bir süre sonra İstanbulʹda benzerleri izledi. Bu, II. Mahmutʹun, onlardan ilham ve cesaret aldığı şeklinde yorumlanmaktadır. Ancak, Paşa da, III. Selim döneminde ve daha önce başlatılan askerî eğitim çalışmalarından ilham alsa gerek. Ayrıca o, bir vilayet olan Mısırʹı Osmanlı Devletine rakip bir Devlet haline getirmeyi de amaçladığından, bu düşüncesini gerçekleştirmek için de ciddî ve uzun vadeli çabalara girişmiştir. Avrupa’ya öğrenci gönderilmesi II.Mahmut (1808‐1839) döneminin son on beş yılında, yabancılarla ilişkiler ve Avrupa usûllerine yönelmeler her geçen gün önem kazanmaya başlamıştır. Bu şe‐kilde, KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 16 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ ʺzamanın zorlamasıʺ sonucu, Batının yeni bilimlerini öğrenmiş memurlara ve bilgili insanlara ihtiyaç artmıştı. Bunların yetiştirilmesi için, Padişahın emri ile, Tıbbiye ve Enderunʹdan seçilerek 150 Müslüman çocuğun Avrupaʹya öğrenime gönderilmesine karar verilmiştir. Ancak, bu teşebbüs, o sıralarda halkın gözüne ʺpek çirkinʺ görünmüş, hükümet de halktan çekinerek bunlardan değil, Harbiye ve Mühendishaneʹden öğrenci göndermiştir (1829‐30 yılları). 1834ʹten itibaren, Viyana, Paris ve özellikle Londra’ya gittikçe artan sayıda askerî öğrenci ve genç subay gönderilmiştir. Amaç : a) Harbiye ve öteki askerî okullara yetenekli, bilgili öğretmen yetiştirmek, b) Kültürlü ve teknik bilgi sahibi subay yetiştirmek, c ) Tophane, Baruthane, Fişekhane, Dökümhane gibi askerî fabrikalara mühendis subay yetiştirmek idi. İngiltereʹye giden genç Osmanlı subayları bir yılda İngilizce öğrenerek Woolwich Kraliyet Harp Akademisi ʹne alınmışlar ve topçurluk, deniz subaylığı, deniz inşaat mühendisliği öğrenimi görmüşlerdir. Ayrıca, Av‐ rupaʹdan öğretmen subaylar, teknik elemanlar getirilmiştir. Tanzimattan sonra, askerlik dışında çeşitli alanlarda Batıya, özellikle Fransaʹya, çok sayıda öğrenci, ayrıca nitelikli işçiler ustalar yetiştirmek için çeşitli zanaatlarda (torna, döküm, makina, terzilik...) çıraklar gönderilmiştir. Bu dönemde Avrupaʹya gönderilen öğrencilerin %70’i Müslüman, %30’u Hıristiyan tebaadandır. Görülüyor ki Devlet, milliyet ve din ayrımı yapmamıştır. Paris’te 1857‐1864 yılları arasında faaliyet gösteren Mekteb‐i Osmanî, Fran¬saʹdaki Osmanlı öğrencilerine yardımcı olmaya çalışmıştır. Avrupa’da okuyanlar, dönünce, önemli görevler üstlenmişler, yararlı hizmetlerde bulunmuşlardır. Böyiece, Askerlik, Mühendislik, Tıp, Güzel Sanatlar, Edebiyat... alanında ülkede yenilikler görülmüş, Devletin iç ve dış siyasetine Batı anlayış ve yöntemleri girmeye başlamıştır. Eğitimde ise, özellikle Kimyager Derviş Paşa, Selim Sabit ve Hoca Tahsin Efendilerin önemli çalışmaları olmuştur. KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 17 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ Sümbülzade Vehbiʹnin Türk eğitim tarihindeki yeri Maraşʹta doğan ve İstanbul’da ölen (1809) Sümbülzade Vehbi, İranʹda elçilik ve çeşitli kentlerde kadılık görevlerinde bulunmuştur. Onun eğitim tarihimizde bir yer tutması, Tuhfe‐i Vehbi, Nuhbe‐i Vehbi ve Lûtfiyye‐i Vehbi adlarındaki kitapları ne‐deniyledir. Bu kitaplardan ilk ikisi Cumhuriyet yıllarına kadar okullarda Farsça ve Arapça öğretimi kitapları olarak okutulmuştur. Üçüncüsü ise bir ahlâk ve davranış kitabı olarak yine etkili olmuştur. Bu kitaplar, ezberlenmesi kolay olsun diye nazım biçiminde yazılmıştır. Şair bunları ʺgülistanʺa (gül bahçesi) benzetir ve ʺbülbülʺ gibi okunup ezberlenmesini salık verir. Tuhfe‐i Vehbi (tuhfe : armağan) Farsçayı kelime ezberleterek öğretmek için yazılmış bir tür sözlüktür. Kitabın yöntemini daha iyi anlamak için bazı örnekler verelim:Cahile nâdan, müraî sofuya sâlûs de İffet ehli pakdâmen, ehli takva parsa (Bilgisize nâdan, iki yüzlü sofuya sâlûs, namuslu temiz kişilere pakdâmen ve Tanrı’dan korkanlara parsâ denir) Hûbân güzeller, gülücü handan Bûsîden öpmek, ahd oldu peymân (Hıbân, güzeller demek, handan gülücü demektir. Bûsîden öpmek demektir ve yemine peymân denir) Bînend mârâ bizi görürler Bakmak nigâh ve gözcü nigehbân Nuhbe‐i Vehbi (nuhbe : seçilmiş, her şeyin en iyisi) Arapçayı kelime ezberleterek öğretmek için yazılmış bir tür sözlüktür. Cadde ulu yol imiş, cemʹi de gelmiş cuvâd (Cadde büyük yol, bunun çoğulu cuvâdʹdır) Sümbülzade, Farsça ve Arapça sözcükleri veren mısra ve beyitlerinin arasına öğretici, uyarıcı amaçla Osmanlıca şiirler de sıkıştırır. Bizi ilgilendirebilecek bazıları şöyledir. Örneğin Nuhbe ʹde şunları söyler: Okumaya yazıdan çok sây ef Ki kalır nakışla cahil hattat (Yazıdan çok okumaya çalış, çünkü hattat süslü yazarken cahil kalır). Bu beyitte, hattatların yazdıkları güzel yazıların anlamını her zaman bilmedikleri, okuma¬nın, güzel yazı KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 18 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ yazmadan daha önemli olduğu anlatılmak isteniyor.Ne kadar âlim isen cahili etme techii (Ne kadar bilgili isen, cahilin bilgisizliğini yüzüne vurma) Tecavüz eyleme haddi, nasihat eyle kabûl Cihanda tâ olasın hüsn‐i halle makbûl (Sınırı, ölçüyü aşma, öğüt kabul et. Dünyada güzel davranışlarla kendini herkese benimset) Tuhfe ʹde yer alan bazı mrsralar da şöyledir: Her ne ister isen iste daima Allahʹtan Hakʹdır ancak kail olmağa hem uymağa seza (Ancak Tanrı kendisine boyun eğmeye ve itaata lâyıktır) Lûtfiyye‐i Vehbi Bu kitap bir ahlâk ve davranış kitabıdır. Nabiʹnin Hayriyyeʹsinden ilham alına‐rak yazılmıştır. Şair, önce, çeşitli bilimlerin yararını tartışmaktadır. Örneğin, ona gö‐re Hendese gibi müsbet bir bilim gerekli değildir. Şöyle der: İtibar eyleme pek Hendeseye Düşme ol daire‐i vesveseye (Hendeseye pek önem verme, şüphe ve tereddüt içine düşme) Tıp bilimi de şaire, uğraşmaya değer görünmez : Kendi derdin bırakıp da âdem Ne belâ, gayriye sürmek merhem (İnsanın kendi derdini bırakıp başkasının yarasına ilaç sürme belâsı ile uğraşması neyine) Şaire göre, en yüce ve değerli ilimler Edebiyat, Tarih, Siyerʹdir: Onlar ile nice mânâ bilinir Dehrin ahvâli ne râʹna bilinir (Onlarla insan nice mânâları öğrenir. Dünyanın durumunu apaçık bilir) Müsbet bilimlere ilişkin bu olumsuz görüşler, gerileme döneminin anlayışını yansıtmaktadır. Fakat bunların gerilemenin sürüp gitmesine katkıda bulunduğu da bir gerçektir. Bu kitapta yer alan insan davranışlarına ilişkin bazı tavsiyeler de şöyledir: Mutavassıt ola hâl ve malın (Toplumdaki yerin ve malın oria düzeyde olmalı) KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 19 PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ Burada, Nabiʹnin ʺorta insanʺ görüşü aynen benimsenmiştir. Câhını gâh bilip dünyânın Öyle pek üstüne düşme ânın (Dünyadaki makam ve mevkileri bir kuyu bilip onlara pek düşkün olma) Kaynakça Akyüz, Yahya. Türk eğitim tarihi. Ankara: Pegem Akademi Yayınları (2008). Binbaşıoğlu, Cavit. Türkiye’de eğitim bilimleri tarihi. İstanbul: Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları 2795 (1995). Güven, İsmail. Türk eğitim tarihi. Naturel yayıncılık, 2010. Özkan, Selim Hilmi. Türk eğitim tarihi ders notları. İstanbul, 2014. Sağlam, Mustafa. Türk eğitim tarihi. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayını, 2007. KBUZEM Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi 20
© Copyright 2024 Paperzz