2-) nisan-mayıs-haziran sayısı

İ Çİ ND EK İ L ER
Yıl: 51 • Sayı: 4-5-6 • NİSAN/MAYIS/HAZİRAN 2014
TMMOB Orman Mühendisleri Odası
Adına Sahibi
Ali KÜÇÜKAYDIN
Yayın Sorumlusu
Prof. Dr. Devlet TOKSOY
2
BAŞYAZI
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Okan ÇANÇİN
Yayın Kurulu
Sevda ERGİZ
Prof. Dr. Ender MAKİNACI
Orman Yük. Mühendisi
İstanbul Üniv. Orm. Fak.
Zeki KAMACI
Prof. Dr. Erol BURDURLU
Orman Yük. Mühendisi
Gazi Üniv. Tek. Eğt. Fak.
Hüseyin AYTAÇ
Prof. Dr. Mustafa AVCI
Orman Mühendisi
Süleyman Demirel Üniv. Orm. Fak.
Ali İzzet BAŞER
Prof. Dr. Özden GÖRÜCÜ
Orman Mühendisi
Sütçü İmam Üniv. Orm. Fak.
Fatih SARAÇ
Prof. Dr. Selman KARAYILMAZLAR
Ağaç İşleri End. Yük. Mühendisi
Bartın Üniv. Orm. Fak.
Emre TOPBAŞ
Prof. Dr. Semra ÇOLAK
Orman End. Mühendisi
Karadeniz Teknik Üniv. Orm. Fak.
Prof. Dr. Sezgin AYAN
Kastamonu Üniv. Orm. Fak.
Yayın Koşulları
Dergimizde yayınlanması istenilen yazılar bilgisayarda yazılmalı, daha önce başka bir yerde basılıp,
yayınlanmamış olmalıdır. İmzalı bir dilekçe ekinde kağıda yazılı olarak, ayrıca elektronik ortamda
dergimizin yönetim yerine posta ile gönderilmelidir. Yazılar 7 sayfayı (A4) geçmemelidir. 7 sayfayı
aşan yazıların birbirini izleyen sayılarda yayınlanabileceği düşünülerek bölümlere ayrılmalıdır.
Fotoğraf net ve temiz olmalı, slayt dışında sayısal gönderilecek fotoğrafların çözünürlüğü yüksek
olmalıdır. Yazılarda Türkçe kelimeler kullanılmalı ve Türkçe dil kurallarına uyulmalıdır. Yayınlanacak
yazı ve çevirilerdeki düşünsel ve teknik sorumluluk yazarına ait olup,oda yönetimini ve Dergi
Yayın Kurulunu sorumlu tutmaz. Dergide yayınlanan yazılardan kaynak göstermek koşulu ile alıntı
yapılabilir. Dergiye gönderilen yazılar yayınlansın ya da yayınlanmasın geri verilmez. Yazılar Yayın
Kurulu tarafından incelenir. Yayın Kurul yayınlanacak yazılarda gerekli düzenlemeleri yapabilir ve
uygun görülen yazıları yayınlar.
Yönetim Yeri
Beştepeler Mah. 31. Sok. No: 3
Beştepe-Yenimahalle/ANKARA
Tel: (0312) 215 00 33 pbx
Belgegeçer: (0312) 215 01 81
e-posta: yayin@ormuh.org.tr
www.ormuh.org.tr
TMMOB Orman Mühendisleri Odası
Garanti Bankası Meşrutiyet Caddesi Şubesi
TR70 0006 2000 5280 0006 2981 35
Tasarım-Baskı
MRK Baskı ve Tanıtım Hiz. Tic. Ltd. Şti.
Uzayçağı Cad. 355. Sok. No: 2
Ostim/ANKARA
Tel: (0312) 354 54 57
ISSN 1301-3572
ORMAN MÜHENDİSLİĞİ
ORMAN ENDÜSTRİ MÜHENDİSLİĞİ
AĞAÇ İŞLERİ ENDÜSTRİ MÜHENDİSLİĞİ
Kapak: Şener FAKIOĞLU
4
ODAMIZDAN
45. DÖNEM İLK DANIŞMA KURULU
TOPLANTISI GERÇEKLİŞTİRİLDİ
SONUÇ BİLDİRGESİ
Oda Yönetim Kurulumuz Rotasyon
Konusunu Orman Genel Müdürü İle
Görüştü...
TAŞ BİNA
BASIN VE KAMUOYUNA
ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ PERSONEL
ATAMALARINDAKİ ROTASYON UYGULAMASI
KIYIMA DÖNÜŞTÜ, BU HUKUKSUZLUK
YETMİYORMUŞ GİBİ İLK DEFA ATANACAK
MÜHENDİSLERDE DE TORPİL DÖNEMİ
BAŞLATILDI.
11
Coşkun Okan GÜNEY
Batı Ankdeniz Ormancılık
Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü
ÜLKEMİZDE VE
KASTAMONU’DA
SU PROBLEMİ
Yrd. Doç. Dr. Miraç AYDIN
Kastamonu Üniversitesi
Orman Fakültesi
ORMAN ALANLARINDA
ZARARLI AKDENİZ
ÇAM KABUK BÖCEĞİ
Rasim YAŞAR
Kahramanmaraş Orman Bölge Müdürlüğü
Deniz BEYAZGÜL
Gaziantep Orman İşletme Müdürlüğü
Serpil KARADAĞ
Antepfıstığı Araştırma İstasyon Müdürlüğü
DAĞ VE ORMAN
KÖYLERİNDE KADININ
EKONOMİK, SOSYAL
VE FOLKLORİK DURUMU
Dr.Nurettin ELBİR
Orman Yüksek Mühendisi
KÜLTÜR HAYATIMIZLA
İÇ İÇE OLAN SADIK
KOMŞUMUZ:
DUTLA SÖYLEŞİ
(Morus ssp.)...
Dr. Said DAĞDAŞ
Orman Yüksek Mühendisi
HABERLER
YAYIN KURULUNDAN
13
19
26
30
36
40
ORMAN
YANGINLARINDA
TUTUŞMA RİSK
HARİTALARI
VE KULLANMA
OLANAKLARI
Değerli Okurlarımız;
Bir yangın sezonu daha geldi çattı.
“yangın sezonu” ne demekse…
Ormancılığın doğasında var olan belki de en temel olgu.
Orman yangınları.
Ama olsun biz ormancılar her yıl nisan, mayıs ayları geldiğinde başlarız hazırlanmaya. Araçlar gereçler çıkarılır, temizlenir, bakımları yapılır, işçiler toparlanır. Yangına duyarlı
yerlerde özellikle yol kenarları yanıcı maddelerden temizlenir,
uyarı levhaları asılır ve bu döngü yıllardır sürer gider.
Allah hepimizi bu afetlerden korusun.
Allah ateşi ocakta, suyu bardakta göstersin.
Bu yılda gerekli her türlü önlemler alındı, ellerde kazma kürek, dillerde dua, ürkütücü, korkutucu afetler beklenmeye başlandı ki; bu yıl afet beklediğimiz gibi poyrazla gelmedi, Orman
Genel Müdürlüğü’nden “Rotasyon Yönetmeliği” ve açıktan
mühendis atamalarında “sözlü sınav” kararı ile geldi. Bu mevsimde bu uygulamalar, hangi vatansever kadroların kararıydı
bilemiyoruz.
Bu sayımızda;
Orman Genel Müdürlüğü’nde görevli meslektaşlarımızı
yakından ilgilendiren rotasyon konusunda Genel Merkez Yönetim Kurulu Üyelerimizin, Orman Genel Müdürü ile yaptığı
görüşmesini, Mahkemeye bu konuda açtığı dava ve basın
açıklamasını yayınlanıyoruz.
Coşkun Okan Güney’in “Orman Yangınlarında Tutuşma
Risk ve Haritaları Kullanma Olanakları “ konulu yazısı ile biz
de yangın sezonunu açıyoruz. En büyük dileğimiz bu sezonu
sadece teknik yazılar düzeyinde kalarak kapatmak.
İklim değişikliği etkilerini yakından yaşıyoruz. “Ülkemizde
ve Kastamonu’da Su Problemi” konulu yazı ile Yrd. Doç. Dr. Miraç Aydın, sadece ülkemiz ve Kastamonu örnek gösterilse de
bundan böyle dünya çapında kuraklığa hazırlıyor hepimizi.
Verdiği zararla orman yangınlarını aratmayan çam kabuk
böceği konusunda çalışmalar devam ediyor. Rasim Yaşar, Deniz Beyazgül ve Serpil Karadağ’ın birlikte yürüttükleri deneme
sonuçlarını “Orman Alanlarında Zararlı Akdeniz Çam Kabuk
Böceği” yazısı ile paylaşıyoruz.
Orman köylerinde kadınımızın sergilediği çok renkli yaşam
biçimini, üretime katkısını, kültür ve folklorumuza etkilerini en
güzel fotoğraflarla Dr. Nurettin Elbir bizlere sunuyor.
Anadolu’nun her köşesinde ağzımızı tatlandırmak için
kolayca ulaşıverdiğimiz dut ağacını Dr. Said Dağdaş farklı bir
deneme ile bizlere tanıtıyor.
Yayın Kurulu ve siz okurlarımız adına kendilerine teşekkür
ediyoruz.
Dergimizin yayına hazırlandığı dönemde başlayan mübarek Ramazan Ayı güzel bir bayramla sonlanacak. Yayın kurulu
olarak tüm okurlarımızın Ramazan Bayramını tebrik ediyor
daha nice bayramlarda birlikte olmak dileğiyle
Kalın sağlıcakla…
Orman Mühendisliği Dergisi
Yayın Kurulu
2014 NİSAN/MAYIS/HAZİRAN ORMAN MÜHENDİSLİĞİ
1
B AŞ YAZI
Saygıdeğer Meslektaşlarımız,
Diyarbakır 2. Hava Taktik Komutanlığı’nda bağımsızlığımızın sembolü, onurumuz, şanlı bayrağımızın gönlerden indirilmesi bizleri derinden yaralamıştır. Bu vahim olay karşısında şanlı bayrağımızı basit bir bez parçası olarak gören ve klişeleşmiş
sözlerle hadiseyi geçiştirmeye çalışanları, o şanlı bayrağımızı indiren ve indirilmesine göz yumanları Orman Mühendisleri
Odası olarak şiddetle kınıyoruz. Vatan, millet ve bayrak düşmanlarına, Arif Nihat ASYA (1904-1975)’nın “Bayrak” şiirindeki şu
dörtlükler ile cevap vermek istiyoruz.
Ey, mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü,
Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü!
Işık ışık, dalga dalga bayrağım,
Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.
Sana benim gözümle bakmayanın
Mezarını kazacağım.
Seni selamlamadan ucan kuşun
Yuvasını bozacağım….
Onüçbini aşan üyesi ile orman, orman endüstri ve ağaç işleri endüstri mühendislerinin en üst mesleki temsil yeri olan
meslek odasının ülke gündeminden ve kamu vicdanından soyutlanamayacağı gerçeğiyle, böyle vahim bir hadiseye değinmeden geçemezdik ve başyazımıza bu konudaki duygu ve düşüncelerimizi ifade ederek başladık.
Daha dün yaşanan ve yetmişaltı milyonu derinden sarsan Soma maden faciasında 301 işçimizi kaybettik. Şehitlerimize
rahmet milletimize ve yakınlarına başsağlığı diliyoruz. Aradan kısa zaman geçmesine rağmen gündem çok çabuk değişti.
Maden kazalarına karşı alınması gereken önlemler konusunda yöneticilerimizin zihniyeti değişmedi. Aslında Soma faciası
çalışma hayatının, denetim mekanizmasının, standardın, kısaca sistemin çöktüğünün bariz göstergesidir. Soma’daki aksaklıkları gidermek için TBMM’ne gelen torba yasa tasarıları çuvala dahi sığmadı. Soma faciasında; çalışanların yargı hakkının
elinden alınmasını içeren maddeler dâhil, her şey tasarıya girdi, ancak madencilikte yaşamsal öneme sahip “yaşam odaları”
teklifi ret edildi. Böylece tasarıyı getirenler istismarın dışında, insana dönük, çalışma hayatına dönük zihniyette bir yenilenmenin olmadığını net olarak gösterdiler.
Saygıdeğer Meslektaşlarımız,
Bilindiği üzere yangın sezonunun ortalarına gelmiş bulunmaktayız. Şu ana kadar çok büyük boyutlarda orman yangını
ile karşılaşılmaması bizleri ziyadesiyle memnun etmiştir. Bu vesile ile orman yangınları ile mücadeleyi ülke savunması olarak
gören ve fedakarca, gece-gündüz demeden başarılı bir şekilde yangınla mücadele eden tüm meslektaşlarımızı cani gönülden tebrik ediyoruz. Yangın sezonun kazasız belasız geçirilmesini temenni ediyoruz.
Ancak yangın sezonunun ortalarına geldiğimiz ve istatistiklere göre orman yangınları konusunda en kritik döneme girmiş olduğumuz bu günlerde, 2009 yılından bu yana adeta çalışanlarını huzursuz etmek için çıkarılmaya çalışılan adaletten,
hakkaniyetten ve liyakatten uzak “Orman Genel Müdürlüğü Personelinin Atama ve Yer Değiştirme Esaslarına İlişkin Yönetmeliği” devreye sokularak rotasyon adı altında OGM’de çalışan meslektaşlarımızın kıyımına başlanmıştır.
Şu ana kadar; atamalara 4 üncü ve 3 üncü bölgelerden başlanacağı, yer değiştirmelerin mart ve ekim aylarında yapılacağı, yer değiştirmelerde boş veya boşalacak kadrolar, hizmet gerekleri ve ihtiyaç durumu, daha önce görev yapılan
hizmet bölgesi, tercih sırası, öğrenimi, uzmanlığı, iş tecrübesi, mesleki bilgisi, liyakati vb. kriterlerin dikkate alınması gerekirken bu ilkelerin tümden ihlal edildiği görülmektedir. Ne acıdır ki OGM’nin yöneticileri, atama ve yer değiştirmelerde,
her türlü platformda sakat olduğunu belirttiğimiz bu yönetmeliğe dahi uymamışlardır. Rotasyon uygulaması adı altında ve
malum sendikanın yönlendirmesiyle, özellikle de odamız üyesi, yönetici ve temsilcilerini hedef alan keyfi tayinlerin yapıldığı
görülmektedir. Mevcut yönetmenliğe göre tayin dönemi olmamasına rağmen, yangın mevsimi itibariyle en kritik döneme
girdiğimiz yaz ortasında yapılan bu tayinler ile Orman Teşkilatının yöneticilerinin vebal aldıkları açıktır. Zamansız yapılan bu
tayinler ve uzman deneyimli yönetici ve personelin görevden alınmış olması sebebi ile koruma ve yangınlara müdahalede
zafiyet oluşacaktır.
Nitekim konu ile ilgili olarak Odamız tarafından mevcut yönetmeliğin iptali için açmış olduğumuz ve Danıştay 2 inci
Dairesi tarafından ret edilen davanın reddi için bir üst mahkeme olan “Danıştay İdari Mahkeme Davaları” kuruluna müracaat
edilmiştir. Ayrıca kişisel dava açmak isteyen meslektaşlarımıza yardımcı olmak amacıyla odamızda Ar-Ge komisyonu ve hukukçularımızdan oluşan bir komisyon kurulmuştur. Yapılan tayinlerde yönetmeliğe aykırı olarak işlem yapılan ve kişisel dava
açmayı düşünen meslektaşlarımızın tayinleri ile ilgili olarak belge ve bilgileri odamıza ulaştırılmaları halinde dava dilekçelerinin hazırlanması gibi teknik konularda destek verileceğinin bilinmesini isteriz.
Orman Genel Müdürlüğü’nün rotasyon adı altında yapmakta olduğu kıyım devam ederken Orman ve Su İşleri Bakanlığı
’da 04.07.2014 tarih ve 29050 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan yönetmelik değişikliği ile rotasyon uygulamasını başlatmıştır. Bakanlığın rotasyon uygulamalarının da odamız tarafından yakından takip edileceğini, haksız uygulamalar için hukuki
zeminde mücadeleden taviz verilmeyeceğinin bilinmesini isteriz.
Orman Teşkilatındaki bu adaletsiz atamalar ve tayinler yetmiyormuş gibi Mart 2002 den bu yana kamu kurumlarına ilk
defa yapılacak atamalarda torpili kaldıran “Kamu Görevlerine İlk Defa Atanacaklar İçin Yapılacak Sınavlar Hakkında Genel
2
ORMAN MÜHENDİSLİĞİ NİSAN/MAYIS/HAZİRAN 2014
Yönetmelik’te de değişiklik yapılarak OGM’ye ilk defa atanacak mühendislerin sözlü sınav ile alınabileceğine dair
bir hüküm getirilmiştir. Böylece torpil dönemi yeniden hortlatılacak, açıktan atanacak mühendisler siyasetçinin
ve malum sendikanın kucağına itilecektir. Odamızca meslektaşlarımızı siyasetçinin kucağına atan bu yönetmelik
değişikliğinin iptali için en kısa sürede Danıştay’da iptal davası açılacaktır.
Saygıdeğer Meslektaşlarımız,
Yine ormanlarımızın korunması, mesleğimizin saygınlığının arttırılması amacıyla, ormancılığımız ve mesleğimiz aleyhine yapılan uygulamaların yürürlüğünün durdurulup iptalleri için hukuki ve idari zeminlerdeki mücadelemiz aralıksız devam etmektedir.
Bu kapsamda;
1-) 18/04/2014 tarihli ve 28976 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren maden arama, işletme
ve toprak dökümüne dair izinleri düzenleyen “Orman Kanunun 16 ıncı Maddesinin Uygulanma Yönetmeliği”nin
orman alanlarında hazır beton ve asfalt işleme tesislerine izin veren hükümleri ile toprak dökümüne dair hükümlerin yürürlüğünün durdurulması ve iptali gerekçesiyle, toprak dökümünün kanuni dayanağının anayasaya
aykırı olduğu ve Anayasa Mahkemesine götürülmesi istemli olarak Danıştay 8. Dairesinde dava açılmıştır.
2-) 18/04/2014 tarihli ve 28976 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan, “Orman Kanununun 17/3 ve 18 inci Maddelerinin Uygulanma Yönetmeliği”nin 6831 sayılı Kanun hükümleri genişletilerek orman alanlarında kanuna,
anayasa ve bu konudaki Anayasa Mahkemesi kararlarına aykırı olarak bazı tesislere izin veren madde hükümlerinin yürütmesinin durdurulup iptali gerekçesiyle, ayrıca bu maddelerin dayanağı olan Kanun hükmünün
Anayasaya aykırılığı nedeniyle Anayasa Mahkemesine götürülmesi istemli olarak, Danıştay 8. Dairesinde dava
açılmıştır.
3-) Kültür ve Turizm Bakanlığınca “Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığı Kurulması Hakkında
Kanun Tasarısı” hazırlanmış ve Meclis Genel Kurula’na gönderilmiştir. Tasarı ile söz konusu alanın milli park statüsü kaldırılarak yönetimi Kültür ve Turizm Bakanlığı’na verilmektedir. Orman Mühendisleri Odası olarak bu kanun
tasarısına karşı olduğumuzu öncelikle belirtmek isteriz. Çünkü birçok gelişmiş ülkelerde milli park alanları ve
diğer korunan alanlar, doğa koruma ve milli parklar ile ilgili kurum ve kuruluşlar tarafından yönetilir. Ülkemizde
de bu görevi Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü yürütmektedir. Bu Genel Müdürlük bu Milli Park
alanını koruyamamakta mıdır, yönetememekte midir ki alanın yönetimi Kültür ve Turizm Bakanlığı’na verilmek
istenmektedir. Tabi ki amaç bu olmasa gerek.
Tasarının incelenmesinde yapılmak istenenin bu alanın korunması, geliştirilmesi ve sürdürülebilir yönetiminin olmadığı aşikârdır. Asıl amaç, 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu ve 6831 sayılı Orman Kanunu’nun korumacı ve
kısıtlayıcı hükümlerinden kurtularak alanı tamamen kullanıma açmak, istedikleri şekilde yapılaşmalara zemin
hazırlamaktır.
Oda olarak bu tasarısının kanunlaşmaması gerektiğini buradan bir kez daha tekrar ediyoruz. Bu tasarı kanunlaştığı takdirde, ecdat yadigarı, 1915 Çanakkale deniz ve kara muharebelerinin cereyan ettiği Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkının tarihi, kültürel değerleri ile orman ve bitki örtüsü yok edilecek ve Türk vatan savunmasının ve doğanın güzel bir örneği olarak uluslararası barışa hizmet etmekte olan bu alan beklenen görevini
yerine getiremeyecektir.
Saygıdeğer Meslektaşlarımız,
Bazı tarihi değeri olan varlıklar, kurumların sembolü halini alır. O kurum zikredildiği zaman insanın aklına
doğrudan o değer gelir ve o kurum o sembolle anılır. İşte ormancılar içinde; cumhuriyetin ilk yapılarından olan
‘’TAŞ BİNA’’ olarak bilinen taşınmaz da bunlardan birisidir. Bu binanın kullanımı geçici olarak Türkiye Büyük Millet
Meclisine verilmiş ve kullanıma dair ikinci uzatma süresi Haziran 2014’de sona ermiştir. Ancak, mülkiyeti Orman
Genel Müdürlüğü’ne ait olan TAŞ BİNAMIZIN Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne devredileceğine dair bir takım duyumlar alınmaktadır.
Gazi Yerleşkesinin Başbakanlığa devri ile yersiz, yurtsuz kalan orman idaresi çalışanları, değişik semtlerde
kiralık binalarda hizmet vermeye gayret etmektedirler. Bu şartlar altında büyük bir özveri ile çalışan tüm ormancı
personelin kanayan yarasına bir nebze de olsa merhem olması için, TAŞ BİNAMIZIN ormancılık tarihine ve mesleğimize hizmet etmesini arzu etmekteyiz. Bu amaçla, Orman Mühendisleri Odasının 41.Olağan Genel Kurulunda
oy birliği ile alınan karar doğrultusunda Tarihi Taş Binanın; ORMANCILIK TARİHİ MÜZESİ VE ORMANCILIK SİMÜLASYON MERKEZİ olarak kullanılması yönünde karar alınması için ilgili ve yetkililere sesleniyor, kamuoyunun
duygu ve düşüncelerini buradan bir kere daha dile getiriyoruz..
Saygılarımızla
Orman Mühendisleri Odası
Yönetim Kurulu
2014 NİSAN/MAYIS/HAZİRAN ORMAN MÜHENDİSLİĞİ
3
ODAMI ZDAN
45. DÖNEM İLK DANIŞMA KURULU
TOPLANTISI GERÇEKLEŞTİRİLDİ
Orman Mühendisleri Odası
Ana Yönetmeliğinin 48 inci maddesine göre, Odanın her faaliyet
dönemi içinde en az bir kez yapılması gereken Danışma Kurulu toplantısının 45 inci Faaliyet
Döneme ilişkin olanı 16-18/Mayıs/2014 tarihleri arasında Batı
Karadeniz Şubesinin merkezi
Kastamonu’da yapılmıştır.
Danışma Kurulu toplantısı; kurul üyeleri Orman Mühendisleri
Odası Yönetim Kurulu, Onur Kurulu ve Denetleme Kurulu üyeleri ile
AR-GE merkezi Başkanı, Oda Genel Sekreteri, şube başkanları ile
şube sayman ve yazman üyeleri,
4
ORMAN MÜHENDİSLİĞİ NİSAN/MAYIS/HAZİRAN 2014
“
Soma maden kazasında şehit
olan madencilerimize
Allahtan rahmet dileriz.
Kazada kusuru bulunanların bir
an önce bağımsız yargı önününe
çıkarılmalarını bekliyoruz.
”
si Esnasında Uyulması Zorunlu
Mesleki Mevzuat ve Kurallar” ve
“5531 Sayılı Kanuna İlişkin Mesleki Hizmet Alımı İhaleleri” konulu
iki adet sunum yapmış ve soruları
cevaplandırılmıştır.
Daha sonra, Oda mali konuları üzerinde Oda Genel Saymanı
Cengiz NAHARCI ve idari konular üzerinde Oda Genel Yazman
İ. Cengiz METİN sunumlarını yapmışlardır. Cengiz NAHARCI Oda
Yönetim Kurulunca kabul edilen
“Şubeler Mali İşler Tebliği’ni kurul
üyelerine açıklamıştır.
Odanın il ve bölge temsilcilerinin
iştiraki ile yapılmıştır.
Toplantı; Atatürk, İstiklal Savaşı
şehitleri ile Soma’daki maden faciasında şehit olan madencilerimiz
ve ormancı şehitlerimiz adına saygı duruşu ile başlamış, Batı Karadeniz Şube Başkanı Cengiz DİK’in
açılış konuşmasını takiben Oda
Genel Başkanı Ali Küçükaydın’ın
konuşması ile devam etmiştir.
Oda Genel Başkanı Ali Küçükaydın konuşmasına Soma
maden kazasında şehit olan madencilerimize Allahtan rahmet
dileyerek konuşmasına başlamış,
Özetle “yer altında ne kadar işçi bulunduğunun bilinmediğini, işverenin kendini savunduğunu, sendikaların hiç konuşmadığını, STÖ’lerin
susturulduğunu, yetkililerin madenin güvenli olduğu hususlarında
savunmalar yaptıklarının medyada
yer almasını sorgulanması gereken
acı bir gerçektir.
Teknik personel haksız ve adaletsiz
rotasyon uygulamasına tabi tutuluyor. Yeterince meslek bilincini
oluşturulamıyor. 5531 sayılı Meslek
Yetki Kanununu tam olarak uygulamaya aktarılmıyor. Ormancılık
mesleği mühendislik hizmetleri uygulamasının merdiven altına inmemesi için kurallar tam olarak uygulanmalıdır.” diyerek konuşmasını
tamamlamıştır.
Genel başkanın konuşmasından sonra, gündem gereğince
17/05/2014 günü Odamız AR-GE
Merkezi Başkanı Eşref GİRGİN;
“Mesleki Hizmetlerin Üretilme-
Toplantının ilk gününde şube
yöneticileri ile İl temsilcileri, değişik mesleki konularda ve oda
çalışmaları hakkında görüşlerini
açıklamışlardır.
Danışma Kurulu üyelerince,
18/5/2014 günü birinci gündeki
konuşmalar dahil değerlendirmeler yapılmış ve sonuç bildirisinde
yer alması gereken konular tartışılmış, 45. Dönem Danışma Kurulu Sonuç Bildirisi kabul edilerek
kamuoyu ile paylaşılması, ilgili kurum ve kuruluşlara gönderilmesi
kararlaştırılmıştır.
Bizler de kendimizi sorgulamalıyız. Sadece meydanlara çıkmak ve
yürümekle olmaz. Acaba kendimiz
ne yapıyoruz. Ormancılar olarak
kurumsallaşamadık. Torba Kanunlarla ormanlar ranta açılıyor.
2014 NİSAN/MAYIS/HAZİRAN ORMAN MÜHENDİSLİĞİ
5
ODAMI ZDAN
SONUÇ BİLDİRGESİ
Orman Mühendisleri Odası Ana Yönetmeliğinin 48 inci maddesi uyarınca, 45. Dönem Danışma Kurulu 1. olağan toplantısı, Genel Merkez Yönetim, Onur, Denetim Kurulları üyeleri, Şube
temsilcileri ile Oda bölge ve il temsilcilerinin katılımlarıyla 16.5.2014 - 18.5.2014 tarihleri arasında
Kastamonu’da yapılmıştır.
Danışma Kurulu toplantısı Oda Genel Başkanı Ali Küçükaydın’ın konuşmasıyla açılmış, Soma’daki maden kazasında resmi rakamlara göre şehit olan 301 madencimize Allahtan rahmet, geride
bıraktığı ailelerine ve milletimize baş sağlığı dileklerinde bulunulmuş, bu elim maden kazası nedeniyle çalışma hayatındaki keşmekeşliğin ve sistemsizliğin düzeltilmesi, başta iş güvenliği ve mühendislik hizmetlerinin standartlaştırılması, bağımsız denetim mekanizması mevzuatının oluşturulması hususlarının danışma kurulu sonuç bildirisinde yer alması belirtildikten sonra, gündemde
yer alan konularda konuşmacılar sunumlarını yapmış, şube başkanları görüşlerini açıklamış, sorular cevaplanmış, yapılan tartışmalar ve katkılar sonunda aşağıdaki tavsiye kararları alınmıştır.
Buna göre;
1- Soma maden kazası faciasından son kez ders çıkarılarak kayıpların minimize edilmesi ve bu ko-
nuların Devlet politikası haline getirilebilmesi için; başta iş güvenliği ve mühendislik hizmetleri
olmak üzere, çalışma hayatı girdilerinin standartlaştırılması, ödünsüz uygulamaya aktarılması,
uluslararası kriterlere uygun bağımsız denetim mekanizmasının oluşturulması, taşeronların ve
işverenin insafına bırakılmadan insan emeği ve iş hayatının korunması için radikal yasal tedbirlerin alınması,
2- 657 sayılı Devlet Memurları Kanunun personel hareketlerinde zorunlu kıldığı ehliyet, liyakat
ve kariyer ilkelerinin hiç dikkate alınmadığı, hukuka aykırı birçok hükümleri içeren ve bu nedenle yürürlüğünün durdurulması ve iptali için Danıştay’da davası devam eden “Orman Genel
Müdürlüğü Personelinin Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği”, vazettiği ve kabulü mümkün
olmayan anılan Yönetmelik maddelerine dahi uyulmadan, öncelikle seçimle işbaşına gelmiş
Odamız şube ve temsilciliklerinde görev alan üyelerimizden başlayarak Odamız üyelerinin kazanılmış hakları ihlal edilmek suretiyle rotasyon uygulamasının acımasız biçimde uygulanmaya
konulmasının endişe ile takip edildiğini, mesleki uzmanlığı ihlal eden mesleğimizin geleceği
ve ormancılığımızın sürdürülebilirliği açısından tehlikeli sonuçlar doğuracak bu uygulamanın
kamuoyuyla paylaşılmasının zorunluluğunu, bu hukuksuz uygulamanın kabul edilmediğini ve
haksızlığa uğrayan tüm üyelerimizin yanında olunduğunu, bu konudaki hukuk mücadelemizin
bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da aralıksız şekilde sürdürüleceğinin bilinmesi,
3- Kamuoyundan gizlenen görüşmeler sonucunda ormancılığımızın kurumsal kimliği ve mesleki
hafızasını yok eden, Orman Genel Müdürlüğünün yersiz ve yurtsuz duruma düşüren birinci derece tarihi ve doğal sit koruma statüsüne sahip olan Gazi Yerleşkesi ile taş binanın elden çıkarıldığı gibi; bu kez, torba kanunlar ile kendi içinde uyumu bozularak yamalı bohça haline getirilen
6831 sayılı Orman Kanunu, yine benzer şekilde kamu oyundan gizlenerek orman tanımı dahil
Kanununun tümünün değiştirilerek yeni bir kanun yapılmasına yönelik hazırlık çalışmalarının
6
ORMAN MÜHENDİSLİĞİ NİSAN/MAYIS/HAZİRAN 2014
yapıldığı duyumlarının alındığı, böylece 175 yıllık mesleki birikimleri bir kalemde ortadan kaldırabilecek yasal düzenlemenin üniversiteler, sivil toplum örgütleri, meslek odaları, çevreci
kuruluşlar, sendikalar vb. örgütlerle paylaşılıp katkıları alınmadan yapılmasının çok tehlikeli
sonuçlar doğuracağını ve 1951 yılında çıkarılmak istenen orman kanununun engellenmesine
yönelik, halkımızın desteklerinin sağlandığı ormancılık tarihinin en büyük mesleki dayanışması olan “Yeşil Kitap Orman Davamız” direnişinin hatırlatılması,
4- Orman İdaresinde; başta silvikültürel çalışmalar olmak üzere, 5531 sayılı Orman Mühendisliği,
Orman Endüstri Mühendisliği ve Ağaç İşleri Endüstri Mühendisliği Hakkında Kanun’da belirtilen diğer ormancılık mesleki faaliyetlerine yönelik mühendislik mesleki hizmet alımlarının,
4734 sayılı Kanunu ile 5531 sayılı Kanun ve ikincil mevzuat hükümlerine uygun olarak, daha
etkin ve sürekliliği sağlanacak biçimde yapılmasını, dolaylı yoldan personel istihdamına yönelik mühendis alımı gibi ihale mevzuatına aykırı uygulamalardan vazgeçilmesi,
5- Anayasa Mahkemesi kararında da belirtildiği üzere, mesleğimizin kurumsallaşması için Odanın
yürürlüğe koyduğu, örgütleri ve üyeleri bağlayıcı mesleki kurallara eksiksiz uyulması, Orman
ve Su İşleri Bakanlığınca yapılan denetim raporunda da belirtildiği üzere, mühendislik mesleki
hizmet çıktılarının denetimi amaçlı yapılan vize uygulamasında şube ve temsilciliklerin gerekli
titizliği göstermesi, bir anlamda mali disiplini de ilgilendiren mesleki çıktılarda vize bulunup
bulunmadığının öncelikle mesleki kamu kurumu olan Orman İdaresince aranmasının hukuk
devleti olma ilkesinin gereği olduğu hususunun bilinmesi,
6- Odanın 44 üncü Dönem Danışma Kurulunda alınan tavsiye kararında açıkça belirtildiği üzere;
Başbakanlığın 27/5/2013 tarih ve 2885 sayılı yazıları ekinde TBMM ne gönderdiği, 16/5/2012
tarih ve 6306 sayılı “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun”a hayatiyet kazandırmak için, Devlet Ormanlarından arsa üretilip Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın
kullanımına tahsis edilmek amacıyla hazırlanan “Orman Kanunu ile Bazı Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” nın Anayasa’nın 169 ve 170 inci
maddelerine açıkça aykırı olduğu, bu tasarıyla 6831 sayılı Orman Kanunu yerine 7269 sayılı
Afetler Kanununda değişiklik yapılmak suretiyle, biyolojik çeşitliliğin en zengin olduğu, endemik türlerin yer aldığı, yaban hayatının en çok yararlandığı, karbon yutak deposu olan doğal
bozuk orman alanları ile maki sahaları başta olmak üzere, benzer nitelikteki orman alanlarının
rant uğruna daraltılmak istendiği ve yeni 2/B ler çıkarmayı öngören düzenlemenin kabulünün
mümkün olmadığı ve bu konunun en geniş biçimde kamuoyuyla paylaşılmasına yönelik hassasiyetimizin aynen korunduğunun hatırlatılması,
7- Odanın 44 üncü Dönem Danışma Kurulunda alınan tavsiye kararında belirtildiği üzere; 3234
sayılı Orman Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Orman Genel Müdürlüğüne görev olarak verilen, 5531 sayılı Orman Mühendisliği, Orman Endüstri Mühendisliği ve
Ağaç İşleri Endüstri Mühendisliği Hakkında Kanun ile yasal güvenceye alınan, Orman Mühendisleri ile Orman Endüstri Mühendislerinin uzmanlık alanlarına ilişkin mesleki hak ve yetkilerinde bulunan, ormancılık karantinası ve bitki pasaportu konularının uygulamaya aktarılması
için, Orman Genel Müdürlüğünde bekletilen ilgili yönetmelik taslaklarının Resmi Gazete’de
yayımlanması beklenirken, TBMM sunulan torba kanun taslağı ile bu görevlerin Gıda Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığına verilmesi yönündeki düzenlemenin mesleki haklarımızın ihlali yönünde atılmış bir düzenleme olduğunu, bu konunun yasa tasarısından çıkartılmasını, yayımlan-
2014 NİSAN/MAYIS/HAZİRAN ORMAN MÜHENDİSLİĞİ
7
ODAMI ZDAN
mayı bekleyen ilgili yönetmelik taslaklarının Resmi Gazeteye gönderilmesi yönünde Oda olarak
her türlü destek ve katkının yapılacağını, bu konudaki mesleki beklentimizin, idari ve hukuki
takibimizin devam ettiğinin bilinmesini,
8- Orman Kanunun 18’inci maddesine göre ormana dört kilometre mesafedeki şerit ve hizarlar ile
mesafeye bakılmaksızın kereste fabrikalarının izinle kurulması gerekirken; Kanunda her hangi
bir değişiklik yapılmadığına göre, OGM ce 60 yıldan bu yana aranmakta olan şerit-hizar izin
raporu uygulamasının kaldırılıp bu tesislerin orman dışında olduğunu belirten bir yazı ile izin
verilmiş sayılmasına ilişkin olarak 18/4/2014 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan “Orman Kanunun 17/3 ve 18 inci Maddelerinin Uygulama Yönetmeliği” hükümleri ile izin raporları düzenlemesinin kaldırılmasının yasal olmadığını, bu durumun düzeltilerek mevcut uygulamaya devam
edilmesi hususunun Orman Genel Müdürlüğüne bildirilmesi,
9- Oda olarak ormanlar ve doğal dokuların tahrip edilmesi konusunda taşıdığımız hassasiyeti
meslektaşlarımızın özlük hakları konusunda da taşıdığımızı, bu bağlamda orman idaresi başta
olmak üzere diğer kamu kurum ve kuruluşlarında genç Orman Mühendisi, Orman Endüstri Mühendisi ve Ağaç İşleri Endüstri Mühendislerinin istihdamı yönündeki girişimlere aralıksız devam
edilmesi, bu kurumlarda çalışan üyelerimizin mesleki hak ve yetkilerinin korunması çalışmalarının titizlikle sürdürülmesi, Orman Endüstri Mühendisleri ile Ağaç İşleri Endüstri Mühendislerinin 5531 sayılı Kanuna göre mesleki hak ve yetkilerinin inşaatlardaki ahşap imalatın kontrollerinde uygulayabilmeleri için yapı denetim heyetlerinde yer alması yönünde Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı nezdinde girişimlerde bulunulması,
10-Orman Genel Müdürlüğü taşra kadrolarında yer alan başmühendislere tanınan özlük hakların,
başmühendis kadrosu ile Orman Kadastro Komisyon Başkanı görevlerini yürüten orman mühendislerine de verilmesi, 21/4/2014 tarih ve 2014/6302 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile 2/B arazi satışları ve iade işlemleri bağlamında Maliye Bakanlığı personeline verilen fazla mesai ücretinin, bu hizmetin yükünü arazide çeken Orman Kadastro komisyonunda çalışan Orman Genel
Müdürlüğü personeline de verilmesi için ilgili makamlarda girişimlerde bulunulması,
11-Ormancılığımız ve meslektaşlarımızı ilgilendiren mahkeme kararları başta olmak üzere diğer
tüm mahkeme kararlarının hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti olma ilkesinin gereği olarak
mutlaka tavizsiz uygulanması,
Gerektiği hususlarında kamuoyu, uygulayıcı kurum ve kuruluşlara duyurulması yönünde tavsiye kararları alınmıştır. 18/05/2014
ORMAN MÜHENDİSLERİ ODASI DANIŞMA KURULU ÜYELERİ
8
ORMAN MÜHENDİSLİĞİ NİSAN/MAYIS/HAZİRAN 2014
Oda Yönetim Kurulumuz Rotasyon Konusunu
Orman Genel Müdürü İle Görüştü...
Bilindiği üzere, özellikle son
günlerde
meslektaşlarımızı
büyük bir huzursuzluğa sevk
eden Orman Genel Müdürlüğü Personelinin Atama ve Yer
Değiştirme Esaslarına İlişkin
Yönetmeliğe bağlı olarak yapılan rotasyon işlemleri ile ilgili
olarak Yönetim Kurulumuzca
26/Mayıs/2014 Pazartesi günü
Orman Genel Müdürü Sayın
İsmail ÜZMEZ ile Bakanlık binasındaki makamında görüşüldü.
Yapılan görüşmede özetle;
“13/Ekim/2013 tarih ve 28794
sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren atama ve
yer değiştirme yönetmeliğinin
bazı maddelerinin yürütmesinin durdurulması ve iptali için
Odamız tarafından Danıştay
2’inci Dairesine 2013/11168
Esas sayı ile dava açıldığı, rotasyon işlemi için en azından
yargılamanın sonuçlanmasını
beklemek gerekirken ilana çıkıldığı, ancak yapılan ilanın da
yönetmeliğe uygun olmadığı
belirtilerek,
1. “Orman Genel Müdürlüğü Personelinin Atama ve
Yer Değiştirme Esaslarına
İlişkin Yönetmeliğin” yü-
rürlüğe girmiş olduğu 13/
Ekim/2013 tarihinden bu
yana yapılan atamaların hukuki olmadığı, bu durumun
gözden geçirilmesi gerektiği,
2. Boş olan bazı kadroların
ilan edilmediği, bu şekilde
o kadrolara tercih yapma
imkanının ortadan kaldırıldığı, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 86’ıncı
maddesine göre görevlendirme yapılan kadrolarda
dahil olmak üzere tüm boş
kadroların şeffaf olarak ilan
edilmesi gerektiği,
3. Özellikle toplamda ve faklı
bölgelerdeki hizmet sürelerinin tespitinde hataların
olduğu, puanlamanın hangi sisteme göre yapıldığının
anlaşılamadığı, yönetmelik
ekindeki puanlama kriterlerine riayet edilmediği ve
bunun gibi birçok maddi
hataların yapıldığı,
4. Bazı mahkeme kararları eksik ve hatalı yorumlanarak,
eşleri özel sektörde çalışan
meslektaşlarımızın eş durumu mazeretlerinin dikkate
alınmadığı ve rotasyon kapsamına sokulduğu,
5. Odamız merkez ve şubelerinde, yönetim ve diğer
organlarında görev alan
meslektaşlarımızın, meslek
odasında yaptıkları görevin
“KAMU GÖREVİ” niteliğinin
yargı kararlarıyla sabit olduğunun bilinmesine rağmen
rotasyona tabi tutulduğu
ifade edilmiştir.
Bu durumun meslektaşlarımızı büyük bir huzursuzluğa
sevk ettiği, teşkilatımızı adeta felce uğrattığı, Danıştay’ca
olası verilebilecek yürütmenin
durdurulması veya yönetmeliğin iptali kararlarında meslektaşlarımız açısından telafisi
mümkün olmayan yaraların
açılacağının aşikâr olduğu vurgulanarak yukarıda belirtilen
hususların dikkate alınmasını
ve söz konusu yönetmeliğin
yürütmesinin yargı kararı neticeleninceye kadar durdurulması istenmiştir.”
Orman Mühendisleri Odası
olarak yukarıda belirtilen hususların takipçisi olacağımızı
tüm meslek kamuoyu tarafından bilinmesini isteriz. Saygılarımızla…
OMO Yönetim Kurulu
2014 NİSAN/MAYIS/HAZİRAN ORMAN MÜHENDİSLİĞİ
9
ODAMI ZDAN
TAŞ BİNA
Ormancılar tarafından ‘’TAŞ
BİNA’’ olarak bilinen ve kamuoyunda ormancılık denildiğinde
ilk olarak göz önüne getirilen
mekânlardan olan Atatürk Bulvarı No:153 Bakanlıklar/ANKARA adresindeki mülkiyeti Orman Genel Müdürlüğü’ne ait
olan taşınmaz, 2006 yılından
buyana geçici olarak Türkiye
Büyük Millet Meclisi’nin kullanımındaydı.
1940’lı yıllardan itibaren ormancılık hizmetlerine aralıksız
ev sahipliği yapmış ve kamuoyunda ormancılık ile özdeşleşmiş olan orman camiasının
tarihi taş binasının kullanım
süresi Haziran/2014’de sona
ermektedir.
“Orman
Mühendisleri
Odası olarak; orman camiasının kalbi, teşkilatımızın
kurumsal hafızası konumun-
10 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ NİSAN/MAYIS/HAZİRAN 2014
daki OGM Gazi Yerleşkesinin
Başbakanlığa devri ile kiralık binalarda hizmet vermek
için büyük bir özveri ile çalışan orman teşkilatının kanayan yarasına bir nebzede
olsa merhem olması için, TAŞ
BİNAMIZIN ormancılık tarihine ve mesleğimize hizmet
etmesini arzu etmekteyiz.”
Konu ile ilgili olarak Odamız tarafından Orman ve Su
İşleri Bakanı Sayın Prof. Dr.
Veysel EROĞLU’ na şahsına
27/05/2014 tarih ve 20.00/41
sayılı yazı gönderilmiştir.
OMO Yönetim Kurulu
BASIN VE KAMUOYUNA
ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ PERSONEL ATAMALARINDAKİ
ROTASYON UYGULAMASI KIYIMA DÖNÜŞTÜ,
BU HUKUKSUZLUK YETMİYORMUŞ GİBİ İLK DEFA ATANACAK
MÜHENDİSLERDE DE TORPİL DÖNEMİ BAŞLATILDI.
Orman Genel Müdürlüğünde; 657 sayılı Kanunun
personel atamalarına dair
kriterler ihlal edilerek yürürlüğe giren ve Danıştay’da iptal davası devam eden, aynı
zamanda 13/10/2013 tarihli
Resmi Gazete’de yayımlanan
“Orman Genel Müdürlüğü Personelinin Atama ve Yer Değiştirme Esaslarına İlişkin Yönetmelik” hükümlerine dahi
uyulmadan, orman yangını
mevsimi dikkate alınmadan,
rotasyon uygulaması adı altında ve malum sendikanın
yönlendirmesiyle, özellikle
Odamız yönetici ve temsilcilerini hedef almak, dik duruş
gösteren Odamız üyesi mühendisler üzerinde manevi
baskı oluşturmak, kurumda
kadrolaşmak ve yönetimi
keyfileştirmek için, kıyım derecesine ulaşan hukuk dışı
atamalar sürdürülmektedir.
Orman Genel Müdürlüğü;
teknik personel atamalarına
dair yönetmelikler üzerinde
yaptığı keyfi düzenlemelerinin
birincisini 25/5/2009 da, ikincisini 12/3/2011 de ve üçüncüsünü 22/6/2012 tarihinde yürürlüğe koymuş, ancak Odamızın
Danıştay’da açtığı davalar sonucunda yürürlükleri durdu-
rulmuştur. Nihayet unvanlı
teknik personel atamalarına
yönelik düzenlemeler yönetmelikten çıkarılmış ve Bakanlık
oluru ile yapılmaya başlanmıştır. Rotasyona dayalı yer değiştirme esasları ise, 13/10/2013
tarihli Yönetmelik ile sürdürülmektedir. Bu Yönetmeliğin de
adil olmayan hükümlerinin iptali için Danıştay’da dava açılmıştır.
Orman Genel Müdürlüğü Personelinin Atama ve Yer
Değiştirme Esaslarına İlişkin
Yönetmeliğin 13/10/2013 de
yayımlandığı ve bu yönetmeliğe göre; atamaların 4 üncü ve
3 üncü bölgelerden başlanarak yapılacağı, boş ve boşalacak kadroların her yıl Ocak ve
Ağustos aylarının sonlarına
kadar ilan edileceği, rotasyon başvurularının Ocak ve
Ağustos aylarında birimlere
yapılacağı, yer değiştirmelerin Mart ve Ekim aylarında yapılacağı, puanlamaların
hizmet yapılan yerlere göre
merkezce yapılacağı, yer değiştirme değerlendirmelerinin
boş veya boşalacak kadrolar,
hizmet gerekleri ve ihtiyaç durumu, daha önce görev yapılan hizmet bölgesi, tercih
sırası, öğrenimi, uzmanlığı,
iş tecrübesi, mesleki bilgisi, liyakati vb. kriterler dikkate
alınarak kamu yararı çerçevesinde puanlamaya öncelik
verilmek suretiyle personelin
atanacağı hizmet bölgesi belirlenerek atamaya yetkili amirin onayına sunulacağına amir
olmasına rağmen bu ilkeler
tümden ihlal edilmiş, ne acıdır ki, atama ve yer değiştirmelerde bu Yönetmeliğe
dahi uyulmamıştır.
Şöyle ki;
1- Orman Genel Müdürlüğü internet sayfasında yer
alan duyurularda, Yönetmeliğe aykırı olarak başvuruların
önce 23/5/2014, daha sonra
30/5/2014 ve en son 6/6/2014
tarihine kadar yapılacağı belirtilmiş, böylece başvuruların
Ocak ve Ağustos aylarında
yapılacağı kuralına uyulmayarak atamalar yapılmış ve
yapılmaya devam edilmektedir.
2- Atamaların 4’üncü ve
3’üncü bölgelerden başlayarak yapılması gerekirken,
sendika baskısıyla bu kural
ihlal edilmiş, onurlu duruş
sergileyen kıdemli teknik personel 4 üncü bölgeye atanır-
2014 NİSAN/MAYIS/HAZİRAN ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 11
ODAMI ZDAN
ken, yeni işletme müdürü olan
bazı yandaşlar himaye edilerek
1 inci bölgeye atanabilmiştir.
3- Rotasyon uygulamalarında, meslek örgütlerindeki
demokratik haklarını hukukun
üstünlüğüne dayanarak özgürce kullanan teknik personel
yaptıkları tercihlere yerleştirilmez iken, bazı yandaşlar için
kurallar ihlal edilerek istedikleri yerlere yerleştirilmiştir.
4- Orman Genel Müdürlüğünde; orman yangını mevsiminde, rotasyona tabi tutulan yaklaşık 1400 civarındaki
mühendisin, hukuksuzluk ve
sendikal himaye nedeniyle
çalışma motivasyonu bozulmuş, verimliliği düşmüş
ve adeta görev yapamaz hale
gelmişlerdir. Bu bağlamda Antalya Kumluca Adrasan’da
28/06/2014 günü çıkan
orman yangını öncesinde
mıntıkanın Orman İşletme
Müdürü de rotasyona tabi tutulanlar arasındadır.
İdareyi yönetenler, daha
doğrusu yönettiğini sananlar;
hukukun üstünlüğünü değil
de, son aylarda memurlar aleyhine düzenlenen Danıştay Kanunundaki değişiklik ve TBMM
de yasalaşmayı bekleyen torba kanun ile güçlendirilen
üstünlerin hukukuna dayanarak, adaletten ve haktan
uzak atamaları hızla gerçekleştirerek kadrolaşmayı
tamamlamak ve muhtemel
tazminatları da Devletin sırtına
yüklemek çabasını sürdürmektedirler.
12 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ NİSAN/MAYIS/HAZİRAN 2014
Orman Genel Müdürlüğü
rotasyon düzenlemeleri gibi,
“Orman ve Su İşleri Bakanlığı Personelinin Yer Değiştirme
Suretiyle Atanmalarına İlişkin Yönetmelik”te 04.07.2014
tarihli ve 29050 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanan Yönetmelik ile değişiklik yapılmış
ve rotasyon uygulaması getirilmiştir. Odamız, Bakanlığın
da rotasyon uygulamalarını
yakından takip edecek ve haksız uygulamalar için hukuki
zeminde mücadelesine devam
edecektir.
çöplüğüne atılan torpil dönemi hortlatılacak, açıktan
atanacak mühendisler siyasetçinin ve malum sendikanın
kucağına itilecektir. Odamız,
bu Yönetmelik değişikliğinin
iptali için zaman geçirmeden
Danıştay’da iptal davası açacaktır. Böylece Odaların denetiminde başı çeken Orman ve
Su işleri Bakanlığı, bu düzenlemeyle de kamu kurumlarına
mühendis alımlarında torpilin
de başını çekmiştir.
Ancak haktan adaletten
uzaklaşanların; yaptıkları hakKurumdaki bu adaletsiz ata- sız tasarrufları için mahkemeyi
ma uygulaması yetmiyormuş adres göstererek zulmü meşgibi, bu kez Mart-2002 den rulaştırdıklarını, “hakkını helal
bu yana kamu kurumlarına et” gibi yapmacık söylemlerle
ilk defa yapılacak atamalarda kul hakkını ödeyemeyecektorpili kaldıran “Kamu Görev- lerini, onurlu meslektaşlalerine İlk Defa Atanacaklar İçin rımızı sindiremeyeceklerini
Yapılacak Sınavlar Hakkında bilmelerini ve hiç akıllarından
Genel Yönetmelikte Değişiklik çıkarmamalarını açıkça duyuYapılmasına Dair Yönetmelik” ruyoruz.
de; 05.07.2014 tarihli ve 29051
Odamız; meslektaşlarımızın
sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Yönetmelik değişikliği ile hak ve hukukunu korumakta
eklenen “EK MADDE 8 – Dev- kararlı olup, bu bağlamda Oda
let Su İşleri Genel Müdürlüğü Genel Merkezinde, üyelerimize
ve Orman Genel Müdürlüğü yönelik olarak her türlü teknik
mühendis kadrolarına, KPSS desteği verecek çalışmalarını
(B) grubu puan sırası dikka- sürdürmektedir.
te alınarak, açıktan atama
Kamuoyuna saygı ile duyuyapılacak kadro sayısının üç rulur. 07. Temmuz.2014
katına kadar belirlenecek
adaylar arasından, yapılacak
yazılı ve/veya sözlü sınavdaTMMOB Orman Mühendisleri Odası
ki başarı sırasına göre ilgili
Yönetim Kurulu Adına
Genel Müdürlüklerce atama
Ali KÜÇÜKAYDIN
yapılır.” düzenlemesiyle, OGM
Genel Başkan
e ilk defa atanacak mühendisler yazılı ve/veya sözlü sınav
ile alınacaktır. Böylece tarihin
ORMAN YANGINLARINDA TUTUŞMA RİSK
HARİTALARI VE KULLANMA OLANAKLARI
Coşkun Okan GÜNEY
Batı Akdeniz Ormancılık Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü
Özet
Son yıllarda dünyada ve ülkemizde orman yangınlarının sayısında önemli bir artış gözlemlenmektedir.
Ülkemizde orman yangınlarıyla mücadele politikası daha çok yangının çıkmasını önlemek üzerine değil,
çıkan bir yangını söndürmek üzerine planlanmaktadır. Orman yangınına hassas olan bölgelerde sabit ve
değişken faktörlere göre farklılık gösteren tutuşma riskinin yani yangın çıkma ihtimalinin tespit edilmesi
gerekmektedir. Dünyadaki çalışmalara bakıldığında tutuşmaya etki eden faktörlerin belirlenerek, bunlar ile
tutuşmanın gerçekleştiği ve bazen de gerçekleşmediği noktaların ilişkilendirilmesi ve bunların coğrafi bilgi
sistemleri kullanarak haritalanması ve modellenmesi şeklinde ortaya konulduğu görülmektedir. Ülkemiz
içinde oluşturulacak tutuşma riski haritaları, yangın yöneticilerinin yangın önleme ve mücadele planlamalarını daha sağlıklı yapmasına olanak sağlayacak ve karar destek sistemi vazifesi görecektir. Bölgesel olarak
yapılacak olan tutuşma risk haritaları ile yangın riskinin yüksek olduğu alanlara daha fazla yoğunlaşılacak
ve yangınla mücadele konusunda çok daha etkin önlemler alınabilecektir. Bu çalışmada tutuşma risk haritalarının oluşturulması aşamaları ve genel olarak hangi değişkenlerin kullandığı, oluşturulan haritaların
nasıl kullanması gerektiği, yapılan çalışmaların sonuçlarına göre tutuşmanın nerelerde yüksek olduğu ve
bunlara göre de alınması gereken önlemlerin neler olması gerektiği konuları üzerinde durulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Orman yangını, yangın riski, tutuşma riski, risk haritası
Giriş
Son yıllarda dünya genelinde çıkan orman yangınlarında
yangın sayısı ve yanan alan miktarlarında önemli bir artış olduğu görülmektedir. 1825 yılında
Kanada’nın New Brunswick eyaletinde meydana gelen 1.200.000
ha’lık orman yangını dünyanın
en büyük orman yangını olduğu kabul edilmektedir. 2007 yılında Yunanistan’da 371.350 ha,
2009’da Avusturalya’da 450.000
ha, 2010’da Rusya’da 500.000 ha,
Bolivya’da 25.000 ha ve ülkemizde 2008 yılında 16.000 ha büyüklüğünde önemli orman yangınları
meydana gelmiştir (Özkazanç vd.,
2011).
Türkiye’nin batı bölgelerindeki
kış yağışlarının son elli yıl içinde
büyük düzeyde azaldığı ve yaz
sıcaklarının ise özellikle ülkemizin batı ve güney kesimlerinde
önemli bir miktarda arttığı, 2007
yılında yayınlanan Türkiye İklim
Değişikliği 1. Ulusal bildiriminde
belirtilmiştir (Apak ve Ubay, 2007).
Küresel iklim değişikliğinden en
fazla etkilenecek ülkelerden biride Türkiye’dir (Öztürk, 2002).
Ülkemizde Orman Genel
Müdürlüğü’nün orman yangınlarına karşı mücadele politikası
ağırlıklı olarak çıkan yangınların
söndürülmesine yöneliktir. Son
yıllarda Orman Genel Müdürlüğü orman yangınları ile mücadele konusunda daha başarılı sonuçlar almaktadır. Orman Genel
Müdürlüğü’nün bu başarısı daha
çok çıkan yangınların zararlarının
en aza indirilmesi yönünde olup,
yangın çıkma riskinin düşürülmesine yönelik etkin çalışmaları içermemektedir. Bu durumun sebebi
Orman Genel Müdürlüğü’nün
bölgesel olarak yangın çıkma risk
analizleri ve haritalamalarına yönelik çalışmalarının niteliksizliği
ve yetersizliğidir (Güney, 2013).
2014 NİSAN/MAYIS/HAZİRAN ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 13
UZMAN S AH AS I
Orman yangınına hassas olan
bölgelerde sabit ve değişken olan
faktörlere göre farklılık gösteren
yangın risk ve tehlikesinin sağlıklı
bir şekilde tespitinin yapılması gerekmektedir. Yapılacak olan yangın planlarının yangın çıkabilecek
potansiyel alanların belirlenmesi
ve bunların önlenmesi, meydana
gelen zararların en aza indirilmesi
ve yangın söndürme çalışmaları
sırasında faydalanılabilir düzeyde
olması gerekmektedir (Başaran
vd., 2004).
Coğrafi bilgi sistemlerinden,
ormancılıkta; yönetim ve karar
destek sistemleri içerisinde faydalanılmaktadır. Uzaktan algılama
verilerinin coğrafi bilgi sistemleri ile kullanılmasıyla yangınların
önceden tahmin edilmesi, modellenmesi, yangın davranışının
izlenmesi, söndürme iş ve işlemlerinin planlanması ve yanan alanlarının tespiti için bütün verilerin
sistemli bir biçimde kullanılması
sağlanmaktadır (Erten, 2005).
Coğrafi bilgi sistemlerinin en
önemli özelliklerinden biriside
planlama, yönetim ve karar mekanizmasında yani karar destek
sistemleri içerisinde önemli bir
araç olarak kullanılmasıdır. Ancak
Orman Genel Müdürlüğü coğrafi
bilgi sistemleri kullanarak ve modelleme ile oluşturulmuş yangın
risk haritalarından mahrumdur.
Özellikle yangına hassas bölgelerde yangın risk ya da tutuşma
risk haritalarının oluşturulması
gerekmektedir. Bu sayede sadece
yangın çıktıktan sonra mücadele
edilmeyecek, yangın çıkmadan da
gerekli önlemler sağlıklı bir şekilde alınabilecektir (Güney, 2013).
Yangın Tehlike Oranları Sistemi ve Tutuşma Riski Kavramı
Orman yangını; “ormanda yaşam birliğinin üyeleri olan, canlı
ve cansız bütün yanabilen var-
14 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ NİSAN/MAYIS/HAZİRAN 2014
lıkları yok edebilen ateş” olarak
veya “orman yangını, çevresi açık
olması nedeniyle serbest yayılma
eğiliminde olan ve ormandaki yanıcı maddeleri (çalı, kuru ve ince
dal, kuru kütük, yaprak ile belirli
oranda canlı ağaçları da) yakan
yangındır” diye tanımlanmaktadır
(Bilgili, 2011).
Tanımında belirttiği üzere orman yangını, yangın rejimini de
içerir. Tutuşma ise yangının büyümesi ile ilgili olmayıp, yangın
davranışını etkileyen faktörleri
içermemekle birlikte yangın tehlikesinin belirlenmesinde temel bir
bileşendir (Finney, 2005). Tutuşma
riski; orman yangının başlamasına
etki eden faktörlerin varlığı ile belirlenmektedir (FAO, 1986).
“Yangın tehlikesini etkileyen
faktörlere bağlı olarak, mevcut
şartlar altında oluşabilecek muhtemel bir yangının potansiyelinin
belirlenmesi Yangın Tehlike Oranı”
olarak tanımlanır. Özellikle A.B.D.,
Kanada, ve Avustralya gibi bazı
ülkelerde yangınla mücadele organizasyonları, bir yerdeki yangın
çıkma olasılığı ile çıkan yangının
davranışının nasıl olacağı konularını içeren sistemler yardımıyla
oluşturulmaktadır. Bu sistemler
yangın yöneticileri için karar destek sistemleridir (Bilgili vd., 2001).
Günümüzde Kanada’da kullanılan Yangın Tehlike Oranları
sistemini çeşitli ülkeler kendine
uyarlayarak kullanmaktadırlar. Bu
sistem üç ana bölümden oluşur.
Yangın çıkma ihtimalini tahmin sistemi (tutuşma)
Meteorolojik yangın indeksi
sistemi (hava halleri)
Yangın davranışını tahmin sistemi (topoğrafya ve yanıcı madde) (Bilgili vd., 2001).
Bu sistemin ilk ayağını oluşturan yangın çıkma ihtimalini tahmin sistemi; meteorolojik faktörler ile başta insan faktörü olmak
üzere yangının başlamasına etki
eden değişik çevresel faktörlerin
analiz edilmesiyle hangi bölgelerde yangın çıkma ihtimalinin olduğunu, risk haritaları modellemesi
ile tahmin etmeye yarayan bir sistemdir (Şekil 1).
Şekil 1. Orman Yangın Tehlike Oranları Sisteminin Yapısı ve Bileşenleri
(Bilgili vd., 2001)
Literatür Özeti
Başaran vd., (2004), tarafından
Antalya-Manavgat
bölgesinde
yapılan çalışmada coğrafi bilgi
sistemleri kullanarak daha önce
bölgede belli bir periyotta çıkmış
yangınların koordinatlarını, eğim,
bakı, yükseklik gibi topoğrafik
faktörleri, iklim verilerini, örnek
alanlar alarak yanıcı yükü miktarını, yerleşim yerlerini, tarım orman
ara kesitlerini, yolları, enerji nakil
hatlarını dikkate alarak yangın
risk haritası oluşturmaya çalışmışlardır.
Karabulut vd., (2013), tarafından Kahramanmaraş Başkonuş
dağında coğrafi bilgi sistemleri kullanarak bitki örtüsü, eğim,
bakı, yola olan mesafe ve yerleşime olan mesafe gibi değişkenler
kullanarak yangın risk haritası
oluşturmaya çalışmışlardır.
Vasconcelos vd. (2001), tarafından yapılan çalışmada Portekiz’in
Tabua, Oliveira, Arganil, Gbis ve
Pampilhosa bölgelerini içeren bir
çalışma alanında tutuşma riskinin
modellenmesi logistik regresyon
analizi ve genetik algoritmalar
kullanılarak gerçekleştirilmiştir.
Bu çalışmada tutuşma gerçekleşen noktalar yani yangın çıkan
noktalar koordinatları ile belirlenmiştir. Bununla birlikte, incelemeye aldıkları yıllar olan 19921995 yılları arasında tutuşmanın
gerçekleşmediği noktaları da
koordinatları ile kaydetmişlerdir.
Sonuçta tutuşma gerçekleşen ve
gerçekleşmeyen noktalar koordinatları ile kaydedilmiş ve bölgenin tutuşma risk modellemesini
gerçekleştirmeye çalışmışlardır.
Bu çalışmada altlık veri olarak;
arazi kullanımı, yükselti, yol yoğunluğu, eğim, yola olan mesafe
ve tarım alanlarına olan mesafe
gibi değişkenler kullanılarak sonuca gidilmiştir.
Diğer bir çalışmada, Braun vd.
(2010), Kanada’nın Ontario Boreal bölgesinde tutuşma ve yangın
çıkma ihtimali değerlendirmesi
genelleştirilmiş eklemeli model
kullanılarak gerçekleştirilmiştir.
Bu çalışmada coğrafi verilere
dayalı tutuşma ve yanan alan verilerini kullanmışlardır.
Darmawan (2001), ise yaptığı
çalışmada Endonezya’da coğrafi
bilgi sistemleri ve uzaktan algılama kullanarak yanan alanları
haritalandırmışlar ve yol, arazi durumu, yerleşim yeri gibi değişkenlerle orman yangınlarında tehlike
modellemesi yapmaya çalışmışlardır.
Jaiswal vd. (2002), ise
Hindistan’da yangın risk bölgelerini coğrafi bilgi sistemleri ve
uzaktan algılama yöntemleriyle
modellemeye çalışmışlardır. Risk
analizini; yollar, yerleşim yerleri,
eğim, bakı, topoğrafik indeks gibi
değişkenlerle harita katmanları
oluşturarak gerçekleştirmişlerdir.
Risk analizi sonucunda riski 4 gruba ayırmışlar ve çalışma alanının
% 30’nun yüksek ve çok yüksek
risk taşıyan bölgeler olduğu ortaya çıkmıştır.
İspanya’nın
Catalonia
bölgesinde Badia-Perpinya vd.
(2006), yaptığı çalışmada, o bölgede meydana gelen yangınlarda
tutuşmanın mekânsal dağılımını
haritalamışlar ve bunu yaparken
de yollar, yerleşim yerleri, topoğrafya gibi değişkenler kullanılmıştır ve sonuçta tutuşma riskini analiz etmeye çalışmışlardır.
Güney Avrupa ülkeleri içinde çıkan yangın sayısı en yüksek
olan Portekiz’de Carty vd. (2009),
yapmış olduğu çalışmada, 5 yıllık periyotta çıkan yangınları
incelemişler ve logistik regresyon
yöntemi kullanılarak tutuşma risk
haritası üretmeye çalışmışlardır.
Yunanistan’da Leskos adasında Vasilakos vd. (2008), yapmış
olduğu çalışmada ise tutuşma risk
haritaları oluşturmak için logistik
regresyon yöntemi yerine yapay
sinir ağları yöntemi kullanmışlardır.
Burada özellikle tutuşma
risk haritaları üzerine hazırlanan
çalışmalara değinilmiştir. Ancak
burada değinilmese de orman
yangını risk ya da tutuşma risk
haritalaması üzerine yapılmış çok
sayıda çalışma vardır. Son yıllarda araştırmacılar coğrafi bilgi sistemleri ve uzaktan algılama yöntemlerini kullanarak risk haritası
oluşturma konusuna yoğunlaşmışlardır.
Tutuşma Risk Haritalarının
Oluşturulması
Tutuşma risk haritalarının
oluşturulabilmesi için çeşitli altlık
verilere ihtiyaç duyulmaktadır. İlk
aşamada çalışma alanında belirli bir periyotta meydana gelmiş
yangınların çıkış noktalarının koordinatlarıyla birlikte verilerine ihtiyaç duyulur. Bu veriler tutuşmanın gerçekleştiği noktalarda “var”
verisi olarak kullanılır (Şekil 2). Diğer yandan literatüre baktığımızda tutuşmanın gerçekleşmediği
noktaların koordinatlarının da
“yok” verisi olarak kullanıldığı çalışmalara da rastlanabilmektedir.
İkinci aşamada ise çalışma
alanında tutuşmaya etki eden
değişkenlerin saptanması ve
buna ait verilerin hazırlanması
gerekmektedir. Bu verileri iki
gruba ayırmak gerekirse ilk grup
iklim verilerinden oluşmaktadır.
Yıllık ortalama sıcaklık, en sıcak
ayın en yüksek sıcaklığı, en soğuk
ayın en düşük sıcaklığı, yıllık yağış
miktarı, en kurak ayın yağışı, en
nemli ayın yağışı vb. gibi iklim
değişkenine ait veriler hazırlanır.
2014 NİSAN/MAYIS/HAZİRAN ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 15
UZMAN S AH AS I
Şekil 2. Yangın çıkan yani tutuşmanın gerçekleştiği noktalar (Vasilakos vd., 2008), (Braun vd., 2010).
İklim değişkenleri genellikle
kendi arasında yüksek ilişkilere
sahiptir. Bu yüzden yapılacak
olan analizlerde sonuçların daha
güvenilir çıkması amacıyla temel
bileşenler analizi gibi yöntemler
uygulanarak iklim değişkenleri
içerisinde birbirini temsil edebilecek değişken/değişkenler belirlenerek az değişkene indirgenmesi
daha yararlı olmaktadır.
Tutuşmaya etki edebilecek
ikinci grup değişkenler ise genel
olarak arazi değişkenleridir. Bunlar genellikle eğim, bakı, yükselti,
arazi formu, anakaya ve bunlardan üretilen topoğrafik pozisyon
indeksi ile bakı uygunluk indeksi
gibi değişkenler ile meşcere tipleri, yollar, yerleşim yerleri, enerji
nakil hatları gibi tutuşmaya etki
edebilecek değişkenlerdir.
Bütün bu değişkenlerin analizlerde kullanılabilmesi için veri
matrislerinin ya da sayısal haritalarının hazırlanması gerekmektedir. Bununla birlikte her bir hücreye ait değerlerin belirlenebilmesi
için yapılması düşünülen işlemlerde kullanılmak üzere çalışmanın hassaslığına bağlı olarak belirlenen büyüklükte (örneğin 100 x
16 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ NİSAN/MAYIS/HAZİRAN 2014
100 m) bir ızgara şebekesi oluşturulması gereklidir. Bu hazırlanan
ızgara şebekesi bütün değişkenler için oluşturulan haritalara uygulanarak, bütün değişkenlerin
hücre sayılarının eşit olması sağlanmalıdır ve daha sonra bunların
özteknik dosyaları hazırlanmalıdır. Yol ve enerji nakil hattı gibi çizgisel veri içeren değişkenlerin etki
alanları belirlenmeli (örneğin 100
m) ve CBS programları aracılığıyla
özteknik dosyaları hazırlanmalıdır. Sonuç olarak tüm değişkenler
için eşit sayıda ve eşit büyüklükte
hücreler elde edilmeli ve istatiksel
işlemlerde kullanılmak üzere hazır
hale getirilmelidir.
Bundan sonraki aşamada ise
yapılması düşünülen istatiksel
analizler ( örneğin; nitelikler arası ilişki ve logistik regresyon gibi)
yapılarak bağımlı değişkenler ile
bağımsız değişkenler kümesi arasındaki ilişkiyi tanımlayacak genel
olarak kabul edilen modeli kurmak gerekmektedir. Oluşturulan
bu modellerin arasından en geçerli ve güvenilir olan seçilmelidir.
Bütün bu işlemlerin sonucunda
da tutuşma risk haritası ortaya
çıkmış olacaktır.
Sonuç ve Öneriler
Hem ülkemizde kısıtlı sayıda yapılan çalışmalarda hem de
yurtdışında yapılan çalışmalarda
tutuşmayı etkileyen faktörler birbirini destekler niteliktedir.
Örneğin; Başaran vd., (2004)
tarafından
Antalya-Manavgat
yöresinde yapmış oldukları çalışmanın sonuçlarına bakıldığında
yangın riskini arttıran faktörlerin
nüfus ve nüfus hareketleri, tarımsal faaliyetler, tarım alanı orman
ara kesitleri ve yollar olduğu ortaya çıkmıştır (Şekil 2).
Gugliette vd., (2011), ile Vasconcelos vd., (2001), tarafından
yapılan çalışmalarda yangın çıkma olasılığının (tutuşma riskinin)
yüksek olduğu yerlerin, yoğun
insan faaliyetlerinin olduğu yerler
ile yol ağının yüksek olduğu yerler
olduğu ortaya çıkmıştır.
Ramon vd., (2011), yaptıkları
çalışmada İspanya’nın Catalonia
bölgesinde tutuşmanın yoğun
olduğu yerleri yol yoğunluğunun
fazla olduğu yerler, tarım-orman
ara kesitleri, yerleşim yeri çevreleri
ve rakımın az olduğu kıyı bölgeleri
yani insan etkisinin yoğun olduğu
Şekil 3. Tutuşma risk haritaları (Badiya-Perpinya vd. 2006), (Carty vd., 2009).
yerler olarak göstermiştir.
Carty vd., (2010), Portekiz’de
yaptıkları çalışmada yangınların
büyük çoğunluğunun tarım ve
kırsal alanlarda başladığını, yola
yakın yerlerde çıktığını ortaya
koymuşlardır. Bu çalışma sonucunda, tutuşma için en etkili faktörlerin nüfus yoğunluğu, yollara
mesafe ve yükseklik olarak ortaya
çıkmıştır (Şekil 3).
Dong vd., (2006), tarafından
Çin’de yapılan bir çalışmada ise
tutuşmaya etki eden en önemli
faktörlerin yollar, yerleşim yerleri,
tarım alanları ile yükseklik, bakı ve
eğim olduğu ortaya çıkmıştır.
Kalabodikis vd., (2007), tarafından Yunanistan’da yapılan
çalışmada ise yangın dinamikleri
üzerinde insan baskısı ile topoğrafyanın etkili olduğu sonucu ortaya çıkmıştır.
Güney, (2013), tarafından
Antalya’da Manavgat yöresinde
yapılan çalışmada ise tutuşmaya
etki eden faktörler araştırılarak tutuşma risk haritası oluşturulmaya
çalışılmıştır. Bu çalışmanın sonuçlarına göre; kızılçamın yayılış gösterdiği denize yakın ormanlarda,
yol yoğunluğunun fazla olduğu
yerlerde, nüfusun yoğun olduğu
yerleşim yeri çevrelerinde, tarım
orman ara kesitlerinde tutuşmanın daha fazla olduğu ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte diğerleri
kadar yüksek olmasa da enerji nakil hatlarının da tutuşma ile ilişkisi
oluğu belirlenmiştir.
Sonuç olarak; tutuşma riskinin en yüksek olduğu yerlerin
nüfus yoğunluğunun en fazla
olduğu yerleşim yerleri çevrelerinin, tarım-orman ara kesitlerinin, yol ağının fazla olduğu insanın ulaşabildiği alanların, enerji
nakil hatlarının geçmiş olduğu
güzergâhların ve özellikle ülkemiz
için alçak rakımda yayılış gösteren kızılçam ormanlarının olduğu
söylenebilir.
Bu sonuçlara göre tutuşma riskinin yüksek olduğu bu alanlarda
bazı önlemler almak gerekmektedir. Örneğin, yol yoğunluğunun
fazla olduğu alanlarda çıkabilecek bir yangına en hızlı şekilde
ulaşabilmek için var olan yolların
bakımlı halde tutulması gerekmekte ve yangına ilk müdahaleyi
kolaylaştıracak her türlü önlem
alınmalıdır.
Yangın çıkma ihtimali yüksek
yerleşim yerleri çevrelerinde ve
tarım-orman ara kesitlerinde yapılacak olan dikimlerde yangına
dirençli olduğu bilimsel olarak kanıtlanmış türleri seçerek, bunların
zonal bitkilendirme yöntemiyle
dikilmesi sağlanmalıdır. Ancak
ülkemizde maalesef yangına dirençli bitki türleri ile ilgili yapılmış
araştırma çalışmaları neredeyse
yoktur. Bu konuya önem verilmesi
gerekmektedir.
Tutuşma
riskinin
yüksek olduğu enerji nakil hatları
güzergâhlarının temiz tutulması,
kolay tutuşabilecek bitkilerden
arındırılması, eğer mümkünse
enerji nakil hatlarının orman içinden değil yol kenarlarından ya
da toprak altından geçirilmesinin
sağlanması gerekmektedir.
Tutuşma riskini arttıran en
önemli faktörün “insan” olduğunun bilincinde olarak orman
içinde ya da etrafında yaşayan
insanları bilinçlendirmeye yönelik
faaliyetlere önem verilmesi gerekmektedir.
Ülkemiz ormanları Akdeniz
kuşağında yangın riski yüksek
ormanlardan
oluşmaktadır.
Yangınla mücadele konusunda;
ağırlıklı olarak çıkan bir yangının
söndürülmesine
yönelik
çalışmalar yapılmakta ancak
yangının çıkmaması için önleyici
2014 NİSAN/MAYIS/HAZİRAN ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 17
UZMAN S AH AS I
faaliyetlere
gereken
önem
verilmemektedir. Yangın tehlike
oranları sistemi ve bu bağlamda
tutuşma risk haritaları yangın
yöneticilerine bilgi veren ve
altlık veri oluşturan karar destek
sistemleridir. Bu yüzden tutuşma
risk haritalarının bölgesel düzeyde
oluşturulması büyük önem arz
etmektedir. Ülkemizde tutuşma
risk haritaları ile ilgili yapılan
çalışmalar yok denecek kadar
azdır. Bu konudaki çalışmalara
gereken önem verilmelidir.
Kaynaklar
Apak, G., Ubay, B., 2007. Türkiye İklim Değişikliği Birinci Ulusal
Bildirimi, Ankara.
Badiya-Perpinya, A., PallaresBarbera, M., 2006. Spatial Distribution of İgnitions in Mediterranean
Periurban and Rural Areas: the
Case of Catalonia. İnternational
Journal of Wildland Fire, 15, 187196.
Başaran, M.Ali., Sarıbaşak, H.,
Cengiz, Y., 2004. Yangın Söndürme Planı Temel Esaslarının Belirlenmesi (Manavgat Örneği), Batı
Akdeniz Ormancılık Araştırma
Enstitüsü, Teknik Bülten No : 18.
Bilgili, E., Sağlam, B., Başkent,
E.Z., 2001. Yangın Amenajmanı
Planlamalarında Yangın Tehlike
Oranları ve Coğrafi Bilgi Sistemleri. Fen ve Mühendislik Dergisi,
4(2), 88-97.
Bilgili, E., 2011. Orman Koruma Dersi Notları, Erişim Tarihi :
14.10.2012, http://www.orman.
ktu.edu.tr/om/abds/oentomolojisi/orman_koruma/Ders_2_Orman_Yanginlari_2012_2013.pdf.
Braun, W.J., Jones, B.L., Lee,
J.S.W., Woolford, D.G., Wotton
B.M., 2010. Forest Fire Risk Assessment: An Illustrative Example
From Ontario, Canada. Journal of
Probability and Statistic, volüme.2010, 1-26
Carty, F.X., Rego, F.C., Bacao,
18 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ NİSAN/MAYIS/HAZİRAN 2014
F.L., Moreira, F., 2009. Modelling
and Mapping Wildfire İgnition
Risk in Portugal. İnternational Journal of Wildland Fire, 18, 1-11.
Carty, F.X., Rego, F.C., S.Silva,
J., Moreira, F., Camia, A., Ricotta,
C., Conedera, M., 2010. Fire Starts
and Human Activities. Towards Integrated Fire Management-Outcomes of the Europen Project Fire
Paradox, Europen Forest Institu
Research Report 23, 9-22.
Darmawan, M., 2001. Forest
Fire Hazard Model Using Remote Sensing and Geographic Iinformation Systems: Toward Understanding of Land and Forest
Degradation in Lowland Areas of
East Kalimantan, Indonesia. Paper
Presented at the 22nd Asian Conferance on Remote Sensing, 5-9
Nowember, Singapore, 1-6.
Dong, X., Shao, G., Limin, D.,
Zhanging, H., Lei, T., Hui, W., 2006.
Mapping Forest Fire Risk Zones
With Spatial Data and Principal
Component Analysis. Science in
China: Series E Technological Sciences, Vol 49, Supp.I, 140-149.
Erten, E., Kurgun, V., Musaoğlu, N., 2005. Uzaktan Algılama ve
Coğrafi Bilgi Sistemleri Kullanarak Orman Yangını Bilgi Sisteminin Kullanılması. TMMOB Harita
ve Kadastro Mühendisleri Odası,
10.Türkiye Harita Bilimsel ve Teknik Kurultayı, 28 Mart-1 Nisan, Ankara, 1-8.
FAO, 1986,. Wildland Fire Management Terminology. 70.
Finney, M.A., 2005. The Challenge of Guantitative Risk Analysis
For Wildland Fire. Forest Ecology
and Management, 211, 97-108.
Gugliette, D., Conedera, M.
Mazzolenıs, S., Ricotta, C., 2011.
Mapping Fire İgnition Risk in A
complex Anthropogenic Landscape. Remote Sensing Letters,
Vol.2.No.3, 213-219.
Güney, C.O., 2013. AntalyaManavgat Yöresi Ormanlarında
Tutuşma Riskinin Coğrafi Dağılım
Modellemesi. S.D.Ü. Fen Bilimleri
Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi.
Jaiswal, R.K., Mukherjee, S.,
Raju, K.D., Saxena, R., 2002. Forest Fire Risk Zone Mapping
From Satellite İmagery and GIS.
İnternational Journal of Applied
Earth Observation and Geoinformation, 4, 1-10
Kalabodikis, K.D., Koutsias, N.,
Konstantinidis, P., Vasilakos, C.,
2007. Multivariate Analiysis Of
Lanscape Wildfire Dynamics in A
Mediterranean Ecosystem Of Greece. Area, 39(3), 392-407.
Karabulut, M., Karakoç, A.,
Gürbüz, M., Kızılelma, Y., 2013.
Coğrafi Bilgi Sistemleri Kullanarak
Başkonuş Dağında (Kahramanmaraş) Orman Yangını Risk Alanlarının Belirlenmesi. Uluslararası
Sosyal Araştırmalar Dergisi. 6(24),
171-179.
Ramon, J., Olabarria, G., Mola-Yudego, B., Pukkala, T., Palahi,
M., 2011. Using Multiscale Spatial Analysis To Assess Fire İgnition
Density İn Catalonia, Spain. Annals Of Forest Science, 68, 861871.
Özkazanç, N., Ertuğrul, M.,
2011. Orman Yangınlarının Fauna
Üzerine Etkileri. Bartın Orman Fakültesi Dergisi, 13(19), 128-135.
Öztürk, K., 2002. Küresel İklim
Değişikliği ve Türkiye’ye Olası Etkileri. G.Ü. Gazi Eğitim Fakültesi
Dergisi, 22(1), 47-65.
Vasconcelos, M.J.P., Silva,
S., Tome, M., Alvim, M., Pereira,
J.M.C., 2001. Spatial Prediction of
Fire Ignition Probabilities: Comparing Logistic Regression and
Neural Networks. Photogrammetric Engineering & Remote Sensing, 67(1), 73-81.
Vasilakos, C., Kalabokidis, K.,
Hatzopoulos, J., Matsinos, I., 2008.
Idenfity Wildland Fire İgnition
Factors
Through
Sensitivity
Analysis of a Nerural Network. Nat
Hazards, 50, 125-143.
ÜLKEMİZDE VE KASTAMONU’DA
SU PROBLEMİ
Yrd. Doç. Dr. Miraç AYDIN
Kastamonu Üniversitesi Orman Fakültesi
DÜNYADAKİ SUYUMUZ
Dünyamızdaki suyun durumuna
baktığımızda, çoğu insanın beklentilerinin çok altında bir kullanılabilir
su potansiyelinin olduğunu görmekteyiz. Dünyadaki suyun büyük bir
çoğunluğunun (% 96.50) denizlerde
bulunduğu ve canlı yaşamları için kullanılamaz nitelik taşıdığı, buna karşın
çok az bir kısmının (%3.5) karalarda
bulunduğu ve bunun da buzullardaki
depolanan tatlı suları (%1.74) dikkate
almazsak sadece %1.76’sının yer altı
suları (%1.66), göller, akarsular ve atmosferde (%0.10) bulundukları ve tatlı
su olarak kullanılabilir oldukları ortaya
çıkmaktadır.
DÜNYADA SUSUZLUKTAN
NE OLUYOR?
Bir insan gündelik su gereksinimi
ortalama olarak 25 litre olarak kabul
edilmektedir. Fakat dünyamızda bazı
bölgelerde insanlar gündelik su gereksinimlerini karşılayabilmekte sıkıntı
yaşamaktadırlar. Birkaç örnek verecek
olursak Kanada’da bir aile günde 350
litre, Avrupa’da 165 litre tüketirken
Afrika’da sadece 20 litre su tüketildiğini görmekteyiz.
Dünyamıza baktığımızda doğal
kaynakların dünya coğrafyası üzerinde eşit dağılmadığını görmekteyiz.
Nasıl ki geçmişten bugüne kadar petrol, kömür ve doğalgaz gibi doğal kaynakların dünyamızda alan ve miktar
bakımından farklılıklar gösterdiğini
söyleyebiliyorsak bu durumu su kaynakları açısından da söyleyebilmemiz
mümkündür. Baktığımızda BM (Birleşmiş Milletler) istatistiklerine göre 6
milyarlık dünya nüfusu içerisinde 1.5
milyar (%25) insanın temiz su sıkıntısı
çektiği, 500 bin insanın (%8) kronik temiz su noksanlığı yaşadığı belirtilmektedir. Yine her yıl 200 milyon insanın
kirli sulardan kaynaklanan hastalıklara
yakalandığı ve çoğu yoksul olan 2.2
milyon kişinin yaşamlarını kaybettikleri bilinmektedir.
Dünyadaki ülkelerin durumuna
bakıldığında şu anda 26 ülkenin su sıkıntısı ile karşı karşıya olduğu ve yine
yapılan tahminlerde 2050 yılında su
sıkıntısı çeken ülkelerin sayısına 50
ülkenin de katılacağı öngörülmektedir. Bu açıdan bakıldığında çok yakın
bir zamanda dünya nüfusunun yarısından fazlasının ciddi şekilde bir su
sıkıntısı ile karşı karşıya olduğu aşikardır.
SU ZENGİNİ BİR ÜLKE
DEĞİLİZ
Ülkemiz su kaynakları bakımından
yakın zamana kadar herhangi bir su
sorunu olmadığı sanılan fakat dikkatlice değerlendirdiğimizde su kaynakları
yönünden sınırlı olarak değerlendirebileceğimiz bir durumdadır. Rakamlara baktığımızda ülkemizde kişi başına
düşen yıllık kullanılabilir su miktarının
1430 m3 olduğunu (Kişi başına düşen
kullanılabilir su miktarı 1000 m3’ten
az ise su fakiri, 1000-2000 m3 arasında su azlığı çeken ve 2000 m3’ten çok
ise su zengini ülkeler olarak sınıflandırılmaktadır) ve su azlığı çeken ülkeler
arasında yer aldığını söyleyebiliriz. Şu
andaki nüfus artış hızın dikkate alarak
çok değil 15 yıl sonra nüfusumuz 100
milyona ulaştığında maalesef su fakiri
ülkeler arasında yer almamız muhtemel görünmektedir. Elbette gerçekle-
şen yağışların miktarında bir azalma
ya da kullanılabilir su miktarımızda bir
değişiklik olmadığını varsaydığımızda
bu tablo ile karşı karşıya kalacağız.
Eğer diğer şartlarda olumsuz yönde
bir değişiklik olursa bu tablonun ülkemiz için daha da kötüye doğru gidebileceği görülebilmektedir.
YAĞIŞIN NE KADARINI
KULANABİLİYORUZ?
Ülkemizdeki yağış potansiyelimize baktığımızda, yıllık yağış ortalamasının 679 mm ve buna karşılık gelen
su potansiyelinin ise 528 milyar m3
olduğunu görmekteyiz. Peki biz bu
gerçekleşen yağışın tamamını kullanabilmekte miyiz? Maalesef bu yağış
miktarının arazi üzerinde akışa geçen
ve kullanılabilme potansiyeline sahip
olan kısmı 181 milyar m3 (245 mm)
olmaktadır. Bu da bize ülkemizde yağış-akış katsayısının 0.36 olduğunu,
daha açık bir ifade ile yağışlarla yeryüzüne ulaşan suyun %64’ünün evaporasyon (toprak ve su yüzeyinden
buharlaşma), transpirasyon (terleme),
intersepsiyon (bitkilerin dal, gövde ve
yapraklarında tutulması) gibi nedenlerle yer üstü akım haline geçemeyip
yeniden atmosfere geri döndüğünü
ve gerçekleşen yağışın canlılar açısından kayıp kısmını oluşturduğunu göstermektedir.
BARAJLAR GEREKLİ
MİDİR?
Barajların işlevleri irdelendiğinde, genellikle içme ve kullanma suyu
sağlama, enerji üretimi, sel ve taşkın
kontrolü ile özellikle tarım arazilerini
sulama amaçlı olduklarını söyleyebil-
2014 NİSAN/MAYIS/HAZİRAN ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 19
UZMAN S AH AS I
mekteyiz. Barajların yapısını ana hatları ile değerlendirdiğimizde baraj havzasından meydana gelen sedimentin
depolanması için “ölü hacim” denilen
kısım ile gelen suyun depolanması
ve farklı amaçlarla kullanımı için “aktif
hacim” denilen kısımdan oluştukları
görülmektedir. Barajlar özellikle içme
ve kullanma suyu ile enerji üretimi
açısından ülkemizde önemli bir görev
üstlenmekte ve ayrıca bazı bölgelerde
sel-taşkın kontrolünde yerleşim yerleri ve tarım arazilerini korumaktadırlar.
Ülkemizde akışa geçen suyun
potansiyel kullanılabilir miktarı 107.2
milyar m3 olmakta fakat şu anda bu
potansiyelin ancak 38.9 milyar m3’lük
kısmını kullanabilmekteyiz. Yani gerçekleşen yağış içerisinde kullanabileceğimiz su potansiyelini tam olarak
kullanamamakta ve kullanamadığımız
suyun akarsular ile birlikte denizlere
ulaşmasına izin vermekteyiz. Şu andaki mevcut verilere baktığımızda ülkemizde 200’ü büyük baraj olmak üzere
toplamda 500 adet baraj olduğunu
görmekteyiz. Fakat su potansiyelimizi
dikkate aldığımızda su potansiyelimize karşılık olarak ülkemizde 730 adet
baraj yapılması öngörülmektedir. Şu
anda ülkemizde baş gösteren su ve
enerji sıkıntısı dikkate alındığında
değerlendiremediğimiz su potansiyelinin değerlendirilmesi büyük önem
taşımaktadır.
BARAJLARIN DURUMU
Ülkemizde enerji ihtiyacı, içme ve
kullanma suyu, sel-taşkın kontrolü ve
tarımsal alanların sulanması açısından
doğaya ve çevreye zarar verilmeden
yapılacak barajların mevcudiyetine
ihtiyaç bulunmaktadır. Ancak barajlarımızın bu işlevlerini yerine getirmesi
konusunda ülke genelinde geçmişten
günümüze kadar bir sıkıntı yaşanmaktadır. Barajlarımızın bulunduğu havzalarda hatalı arazi kullanımları, özellikle
ormanlık alanlar üzerindeki sosyal
baskı neticesinde ormanlık alanların
azalması ya da ormanlık alanların koru
20 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ NİSAN/MAYIS/HAZİRAN 2014
ormanı niteliğini kaybederek bozuk
nitelikte ormanlık alanlara dönüşmesi,
tarım ve mera alanlarında erozyonu
önleyici ve toprağı tutmaya yönelik tedbirlerin alınmaması barajlara
erozyon nedeniyle tahmin edilenden
daha fazla materyal taşınmasına neden olmaktadır. Daha fazla materyal
taşınması barajlarda ölü hacmin daha
erken dolmasına taşınan materyalin
aktif hacmi doldurmaya başlaması
ile barajların işlevlerini yerine getirememelerine ve ekonomik ömürlerini
daha erken doldurmaları sonucunu
ortaya çıkarmaktadır. Ülkemizde maalesef bunun birçok örneklerine de
rastlanmaktadır. Ülkemizin en büyük
barajlarından biri olan Atatürk barajının havzasından baraja taşınan toprak
miktarının 10 bin ton civarında olduğu ve bu durumun barajın ekonomik
ömrünü planlanan süreden daha erken tamamlayacağı öngörülmektedir.
Diğer barajlarımızda da durum pek
farklı değildir. Örneğin Cumhuriyet
döneminde yapılan ilk barajlardan
olan ve Ankara’nın su ihtiyacını karşılamaya yönelik yapılan Çubuk-I barajının ölü hacmi 30 yılda, 1958 yılında
faaliyete geçen Aydın-Kemer hidroelektrik sulama barajının ölü hacmi 31
yılda erozyon nedeniyle taşınan materyal ile dolarak işlevlerini tam olarak
yerine getiremez hale gelmişlerdir.
İstanbul’da ise Alibey, Elmalı, Ömerli,
Sazlıdere gibi barajlar için de gerekli tedbirler alınmadığı takdirde bu
tehlike çok uzak görünmemektedir.
Barajlarımızın genelinde tespit edilen erozyon ve materyal taşınması ile
gerçekleşen bu tehlike barajların aktif
hacimlerini kaybetmelerine ve dolayısıyla baraja gelen suyun depolanmadan denizlere akıtılması ve gerek içme
ve kullanma suyu ve gerekse enerji
üretiminde depolanamayan sudan
faydalanılamaması anlamına gelmektedir. Bu durum hem su hem de enerji
sıkıntısı bulunan ülkemizde dikkate
alınması gerekli bir husustur.
KÜRESEL ISINMA VE İKLİM
DEĞİŞİKLİĞİ
Özellikle sanayi alanındaki gelişmelere paralel olarak günümüze
kadar gelinen süreçte küresel ısınma
(sera etkisi) ve küresel ısınmanın neden olduğu iklim değişikliği birçok
bilim çevreleri tarafından artık kabul
görmektedir. Buradan hareketle 1988
yılında BM’ye bağlı olarak faaliyet
gösteren WMO (Dünya Meteoroloji
Örgütü) ve UNEP (Birleşmiş Milletler
Çevre Programı) tarafından desteklenen iklim değişikliği ile mücadele ve
iklim değişikliğine uyum konularında
karar vericilere yol göstermek amacıyla dünya çapında 800’ü aşkın bilim
adamının ortak çalıştığı IPCC (Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli)
kurulmuştur.
IPCC tarafından Ekim 2013’te
açıklanan İklim Değişikliği Raporunda iklim değişikliğinin insan kaynaklı
olduğu belirtilmekte, 1951-2010 yılları arasında gözlemlenen ortalama
sıcaklık artış değerlerinin yarısından
fazlasına insanların neden olduğu ve
hükümetlerin bu konuda acil önlem
alınmasının gerekliliğine vurgu yapılmaktadır. Yine bu raporda 1901-2012
yılları arasında ortalama sıcaklığın
0.9°C’lik bir artış gösterdiği, buzulların
hızla erimekte olduğu, deniz seviyesinin 1901-2010 döneminde 19 cm yükseldiği, geçen 30 yılın küresel ölçekte
1850’den beri en sıcak ardışık 30 yıl ve
21. Yüzyılın ilk 10 yılının ise en sıcak
10 yıl olduğu belirtilmektedir. Ayrıca
iklim değişikliğine neden olan CO2
(Karbondioksit), NH4 (Metan) ve N2O
(Diazotmonoksit) gazlarının atmosferik birikimlerinin bugün itibari ile son
800.000 yıllık dönemde hiç olmadığı
kadar yüksek bir seviyeye yükseldiği
bildirilmektedir.
Dünyamızda son yıllarda yaşanan
iklim değişikliğinin dolayı bazı hava
ve iklim parametrelerinde değişimler
gözlenmektedir. Buzulların eriyerek
kutuplara doğru çekilmesi, deniz su
seviyesinin yükselmesi, havadaki kir-
leticilere karşı hassas olan narin kuş
türlerinin azalması, ağaçlardaki yaş
halkalarının daha hızlı bir büyüme
göstermesi, son 1400 yılın en sıcak yılları olarak kabul edilen 1900’lü yılların
ardı sıra gelmesi gibi göstergeler küresel iklim değişikliğine bir işaret olarak
kabul edilmektedir. Bunun haricinde
günümüzde ABD’ye ilkbaharın 3 hafta
erken gelmesi, İngiltere’de 20 kuş türünün daha önceki yıllara göre yuvalarını 9 gün önce yapması, sıcaklığın artması ile birlikte ağaçların, sincap vb.
hayvanların Kanada’nın kuzeyine doğru göç etmesi de değişen mevsimlerin
işareti olarak kabul edilmektedir.
YAĞIŞLAR NEDEN
AZALIYOR
İklim değişikliğinin bir diğer etkisi
de dünyadaki yağış rejimleri üzerinde
olmaktadır. İklim değişikliği dünya
üzerinde farklı coğrafyalarda farklı etkiler ile karşımıza çıkmaktadır. Bunun
neticesinde dünyamızda bazı bölgelerde yağış miktarlarında aşırı artışlar
gözlemlenirken diğer bazı bölgelerde ise yağış azlığı ortaya çıkmaktadır. ICPP’nin 2007 yılında yayınladığı
raporda Türkiye’nin de bulunduğu
Akdeniz bölgesi civarındaki ülkelerde %5-40 arasında bir yağış azlığının
meydana gelebileceği öngörülmüştür.
Günümüze baktığımızda ülkemizde yaşanan yıldan yıla yağış miktarlarında yaşanan düzensiz değişimler ve
bazı yıllarda gerçekleşen yağış azlığının nedeninin iklim değişikliğinden
kaynaklandığını söyleyebilmekteyiz.
SU KAYNAKLARIMIZIN
DURUMU NE OLACAK?
İklim değişikliğinin su kaynakları
üzerindeki muhtemel etkileri temelde
iki farklı yönden etkileyebilmektedir.
Birincisi yağış miktarlarındaki düşüşe bağlı olarak yağış azlığı neticesinde su kaynaklarımızın yeterli derecede beslenememesi
İkincisi artan sıcaklıklara bağlı ola-
rak yağışın yeryüzüne ulaşan kısmı dışında kalan su kaybının (evaporasyon,
transpirasyon ve intersepsiyon ile kayıp) artış göstermesi ve kullanılabilir
su miktarımızın düşüş göstermesi şeklinde olmaktadır.
İklim öğeleri içerisinde en önemli
iki unsur olan yağış ve sıcaklıklardaki
belirgin değişimler ülkemizde bulunan su kaynaklarının, barajlarımızın
kullanılabilir su potansiyelini önemli
ölçüde azaltabilecek ve beraberinde
enerji, içme ve kullanma suyu, tarımsal sulama gibi alanlarda su sıkıntısına
yol açabilecektir.
BARAJLARIMIZ ALARM
VERİYOR
Günümüzde ülkemizde yağışların
istenilen seviyede gerçekleşmemesinden dolayı birçok bölgede ve ilde su
sıkıntısının baş gösterdiği görülmektedir. İstanbul ve Bursa başta olmak
üzere, Kastamonu, Aksaray, Manisa,
Kocaeli ve Samsun olarak başlıca sayabileceğimiz illerden barajların olması gereken kapasitelerinin çok
altında oldukları bilinmektedir. Şu andaki mevsim şartları devam ettiği ve
özellikle kış aylarında kar yağışlarının
gerçekleşmemesi durumunda belirtilen illerde ciddi bir su sıkıntısının olacağı aşikardır. Özellikle bazı illerimizin
sanayi ve nüfus bakımından önemli
bölgelerde bulunması bu bölgelerdeki su sıkıntısının daha ciddi sonuçlara
neden olabileceğini göstermektedir.
NE YAPMALIYIZ?
Günümüzdeki gelişmelere iklim
değişikliği, yağış miktarlarındaki azalma, sıcaklıkların artması, su sıkıntısı
perspektifinden baktığımızda ortaya
maalesef pek iç açıcı bir tablo çıkmamaktadır. Ülkemiz gibi gelişmekte
olan ülkelerde hızla sanayi alanındaki
ilerlemeler, nüfusun sürekli artış göstermesi fakat buna karşın su kaynaklarımızdaki en olumlu senaryoda sabit
kalması en olumsuz senaryoda günümüzdeki seviyesinden daha da azal-
ma göstermesi neticesinde ilerleyen
zamanlarda ciddi bir su sıkıntısı ile karşılaşma olasılığımız yüksek olacaktır.
Bu bağlamda küresel iklim değişikliği neticesinde yağış miktarlarındaki azalmaya ve sıcaklıklardaki artışa
direkt bir müdahalenin söz konusu
olamayacağından yapmamız gereken
doğal kaynaklarımızın daha etkin ve
verimli bir şekilde kullanımını sağlamak olacaktır. Doğada gerçekleşen
su üretimini incelediğimizde; orman,
mera, dağ ve yüksek dağ ekosistemlerinde olmaktadır. Bu ekosistemlere
düşen yağış şekilleri, yağmur ve kar
şeklinde olmaktadır. Özellikle yüksek
dağ ekosistemlerinde gerçekleşen kar
şeklinde yağışlar havzanın toplam su
potansiyelinin %50-60’ını oluşturabilmektedir. Ormanlık bir havzanın
su verimi; havza üzerine düşen yağış,
intersepsiyon, gövdeden akış, infiltrasyon, yüzeysel akış, transpirasyon ve
evaporasyon gibi faktörlerin denge ve
karşılıklı etkileşimleriyle şekillenmektedir. Dolayısıyla ormanların, suyun
kalitesi, miktarı ve rejimi üzerinde
birçok etkileri bulunmaktadır. Bu nedenle özellikle baraj havzalarında bütüncül havza yönetimi esaslarının dikkate alınarak havza bazında ulaşılmak
istenen amaca yönelik orman ekosistemlerinin planlanması ve yönetimi
gerekmektedir.
SU SORUNUNDA ÇÖZÜM
VE ÖNERİLER
Su azlığı çeken ve iklim koşullarının günümüzdeki şartları ile aynı kalması halinde dahi 15 yıl içerisinde “su
fakiri” bir ülke olma ihtimalimizin yüksek olduğu ve küresel iklim senaryolarının bu durumu daha dramatik bir
hale dönüştürebileceği düşünülürse
ülkemizde artık bir “su sorunu”’nun olduğunu kabul etmek gerekmektedir.
Akabinde su sorununun çözümünde
gerekli idari ve teknik tedbirlerin ve
uygulamaların acilen alınması artık
zorunluluk halini almaktadır.
2014 NİSAN/MAYIS/HAZİRAN ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 21
UZMAN S AH AS I
Baraj Havzalarında Bütüncül
Havza Yönetimi:
Ülkemizdeki baraj havzalarını
değerlendirdiğimizde, genellikle orman, tarım ve mera olmak üzere üç
farklı arazi kullanım şeklinin olduğunu
görmekteyiz. Fakat havza içerisinde
yürütülen faaliyetlere baktığımızda
tarım ve mera alanlarında Gıda Tarım
ve Hayvancılık Bakanlığının, orman
alanlarında Orman ve Su İşleri Bakanlığı bünyesinde bulunan Orman Genel
Müdürlüğü’nün ve mera alanlarında
ise yapılacak tesisler er iki bakanlığın
da etkin oldukları görülmektedir. Yine
DSİ’nin de baraj havzalarında akarsular üzerinde materyal taşınmasını önleyici ve suyun tutulmasını sağlayıcı
tesislerin yapılmasında etkin rol oynadığı görülmektedir. Fakat uygulamalara bakıldığında kurumların arasında
koordinasyon eksikliklerinin olduğu,
havza içerisinde gerçekleştirilen uygulamalarda farklı çalışmaların bazen
kurumlar arasında iletişim olmaksızın
gerçekleştiği, gerçekleşen çalışmaların da baraj havzasında bütüncül havza yönetimi stratejisi sağlanamadığı
için istenilen sonuçlara ulaşılamadığı
görülmektedir.
Bu nedenle baraj havzalarında
bütüncül havza yönetimi esas alınarak su üretimini ve kalitesini düzenleyici önlemlerin belki bu kurumların
da üzerinde uzman kişilerden oluşan
havza yönetimi heyeti oluşturularak
yapılması gereken çalışmaların bu heyet tarafında belirlenerek daha sonra
havza içerisinde çalışmada bulunan
kurumlar ile birlikte çalışılması daha
iyi sonuçlar verebilecektir.
Baraj havzalarında oluşturulacak
havza yönetimi heyeti ülkemizde
özellikle su probleminin ciddi boyutlarda yaşandığı yerlerde bulunan baraj havzalarında gerçekleştirilmelidir.
Bu şekilde hem baraj havzalarında
havza bazında değerlendirme ve çözümleri üzerinde daha etkin kararlar
verilebilecek hem de kurumlar arasındaki bazen yaşanan eşgüdüm eksikliği bertaraf edilmiş olacaktır.
22 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ NİSAN/MAYIS/HAZİRAN 2014
Baraj Havzalarındaki Ormanlık
Alanlarda Havza Bazında Çalışılması:
Ülkemizdeki baraj havzalarında
ormanlık alanlar üzerinde idari yönden
(OBM) Orman Bölge Müdürlükleri’nin
etkin oldukları görülmektedir. Fakat
baraj havzalarında yapılan çalışmalar
değerlendirildiğinde, havza bazında çalışma yapılmamasından dolayı
havzada ormancılık faaliyetlerinin
diğer ormanlık alanlar ile aynı yönetim stratejisi ile gerçekleştirildiği
görülmektedir. Son yıllarda OBM’nin
suyun miktarını ve kalitesini arttırıcı
yönde hidrolojik fonksiyon olarak ayrılmış bulunan alanlar olmasına karşın
baraj havzasının tamamında aynı yönetim stratejisi olmadığından yapılan
çalışmaların etkisi çok sınırlı seviyede
kalmakta ve beklenen sonuçlar elde
edilememektedir. Oysa ki havza bazında çalışmalar planlandığında baraj
havzası içerisinde kalan bütün ormanlık alanların tamamının su üretimini ve
kalitesini arttırıcı yönde planlanması
ve buna göre işletilmesi gerekmektedir. Çünkü bütüncül havza yönetiminde havzayı bir bütün olarak ele almak
ve değerlendirmek gerekmektedir.
Baraj Havzalarındaki Yerleşim,
Tarım ve Mera Alanlarında Havza
Bazında Çalışılması:
Baraj havzalarımızı arazi kullanımı
yönünden incelediğimizde genellikle
havzanın ormanlık alanlar haricinde
yerleşim yeri, tarım ve mera arazileri olarak kullanıldığını görmekteyiz.
Havza bazında düşündüğümüzde bu
alanlarda yapılacak çalışmaların da
havzadaki su üretimine ciddi derecede etki edeceği aşikardır. Örneğin
yerleşim alanlarında suyun kullanımı,
tarım alanlarında yapılan tarımsal faaliyetlerde su kullanımı, mera alanlarında gerçekleştirilen otlatma ve hayvancılık gibi çalışmalar havzadan baraja
ulaşacak suyun miktarı ve kalitesi üzerinde etkili olabilmektedir.
Baraj Havzalarındaki Ormanlık
Alanlarda Yapılması Gerekenler:
Baraj havzalarında su üretimine ve
kalitesine etki eden en önemli alanlar ormanlık alanlardan oluşmaktadır.
Özellikle dağlık alanlarda bulunan
orman ekosistemleri suyun kalitesi
ve üretimi üzerinde son derece etkili
olduğundan bu alanlarda yapılacak
çalışmalar baraja ulaşan suyun miktarı
ve kalitesi üzerinde son derece etkili
olabilmektedir.
Bu bakımdan değerlendirildiğinde, farklı orman ekosistemlerinin suyun üretimi ve kalitesi üzerindeki etkileri farklılıklar arzetmektedir. Örneğin
yapraklı meşcerelerden oluşan orman
ekosistemleri ibrelilerden oluşanlara
oranla transpirasyon, intersepsiyon ve
evaporasyon ile kaybedilen su miktarı
daha az olmasından dolayı havzanın
su potansiyeline daha fazla katkıda
bulunmaktadır. Benzer şekilde ağaç
türleri arasında sığ kök yapanlar, yaprak yüzeyi daha dar olanlar gibi su
miktarı üzerinde etkili olan etmenler
de havzadaki su potansiyeli üzerinde
olumlu katkıda bulunabilmektedir.
Yine su üretimi açısından düşünüldüğünde, orman ekosistemlerinde ağaçların oluşturduğu kapalılığın
(ağaçların alanı kaplama oranı) daha
düşük olması tercih edilmektedir.
Ormanlarda odun üretimi açısından
ağaçların arazi yüzeyini iyi derecede
kaplaması ve kapalılığın yüksek olması tercih edilirken, su üretimi açısından
tam tersini söylemek mümkündür.
Çünkü baraj havzasında orman ekosistemlerinde kapalılığın yüksek oluşu
havzada üretilen su miktarını azaltmakta ve baraja ulaşan suyun azalmasına yol açmaktadır. Tabiî ki kapalılığın
düşürülmesi çalışmalarında suyun
kalitesi üzerindeki olumsuz etkiler ile
erozyon ve sedimentasyon problemleri de dikkate alınmalıdır.
Örneğin İstanbul’da Ömerli barajının doğal bitki örtüsü su üretimine
katkıda bulunabilecek olan yapraklı
ağaç türlerinden oluşmasına rağmen tür değişikliğine gidilerek yapı-
lan ağaçlandırmalarda ibreli türlerin
kullanıldığı bilinmektedir. Bu durum
baraj havzasında su potansiyelinin
azalmasına ve günümüzde barajdaki
suyun kritik seviyelere gelmesine yol
açmaktadır. Özellikle baraj havzalarında yapılacak ağaçlandırmalarda bu
hususlara dikkat edilmesi gerekmektedir.
Bu nedenle, baraj havzalarında
su tüketimini azaltıcı ve havzanın su
potansiyeline olumlu katkıda bulunabilecek orman ekosistemlerinin tercih
edilmesi ve gerekirse tür değişikliğine
gidilerek havzada baraja ulaşabilecek
su miktarının arttırılması düşünülmelidir.
Su Üretimi Konusunda Proje ve
Çalışma Eksikliği:
Ülkemizde su üretimi açısından
çalışmalara bakıldığında uygulamaya
yönelik çalışmaların istenilen düzeyde olmadığı görülmektedir. Maalesef
ülkemiz ormanlarında özellikle baraj
havzalarında bulunan orman ekosistemlerinde su üretimine yönelik
olarak hangi orman ekosistemlerinin,
hangi ağaç türlerinin, hangi kapalılık
düzeylerinin ne ölçüde su üretimi etki
ettiği konusunda uygulamada kullanılabilecek bilimsel çalışmalar sonucunda elde edilmiş veriler mevcut bulunmamaktadır.
Bu konuda yapılan çalışmalar
genellikle idari ve kültürel önlemler
alınmasında etkili olabilmekte, fakat
özellikle baraj havzalarında su üretiminde önemli bir etkisi bulunan orman ekosistemlerinde uygulanması
gerekli tedbirler konusunda temel
oluşturabilecek bilimsel çalışmalar yetersiz kalmaktadır.
Baraj havzalarında su üretimini ve
kalitesini arttırıcı çalışmalarda bulunmak için bu konuda yapılacak olan çalışmalara özellikle destek verilmelidir.
Özellikle su sıkıntısının olduğu bölgelerde bulunan baraj havzaları için bu
bölgelerde bulunan OBM, Araştırma
Kurumları, Üniversitelere ait Orman
Fakültelerinin havza yönetimi ve or-
man ekosistemleri üzerine çalışmalarda bulunan akademisyenlerle acil olarak orman ekosistemlerini su üretimi
amaçlı işlevlerini belirlemek amacıyla
araştırmalarda ve çalışmalarda bulunması gereklidir.
Bugünkü duruma baktığımızda
görmekteyiz ki, baraj havzalarının
bulunduğu illerde mevcut olan OBM
ve Orman Fakülteleri ve diğer araştırma kurumları arasında bir işbirliği
ve ortak çalışma yetersiz kalmaktadır.
Hatta Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın
ülkemizde bulunan 26 büyük havza
için yapmakta olduğu havza yönetimi
ile ilgili çalışma ve projelerde Orman
Fakülteleri’nin ve diğer olması gereken araştırma kurumlarının çalışmalara dahil edilmediği görülmektedir. Bu
durum su sıkıntısı yaşanan bölgelerde
yapılan çalışmaların birbirinden haberdar olmadan münferit çalışmalar
olarak kalmasına, bu konuda çalışmada bulunan akademisyen ve uzmanlardan yeterince faydalanılmamasına
ve sorunun çözümünde kayda değer
bir aşama gerçekleşmemesine neden
olmaktadır.
SONUÇLAR
Ülkemizin şu anda su azlığı çeken
ülkeler arasında yer aldığı ve 15 yıl gibi
yakın bir zaman içerisinde iklim şartları aynı kalması halinde dahi gelişen
sanayi ve artan nüfus baskısı altında
su sıkıntımızın gittikçe artan derecede
artış göstereceği ve su fakiri bir ülke
olacağımız açıkça görülmektedir. Ayrıca günümüzde yadsınamaz bir gerçek
olan iklim değişikliği ve ülkemiz için
öngörülen senaryoların su potansiyelimizin azalması yönündeki tahminlerini dikkate aldığımızda yakın bir
gelecekte ciddi bir su problemimizin
olacağı aşikardır.
Ülkemizdeki su probleminin çözümü için havza yönetimi esasları dikkate alınarak havza bazında çalışmalar
yapılması, bütüncül havza yönetimi
stratejisinin uygulanması ve yapılacak
uygulamalarda dikkate alınması gerekmektedir.
Günümüzde özellikle barajlarımız
içme ve kullanma suyu ile tarımsal
sulamada çok önemli bir yere sahip bulunmaktadır. Barajlarımızdaki
suyun azalması, sağlık problemleri,
tarımsal sulamada problemler ve tarımsal ürünlerin azalması gibi etkilerle
birlikte birçok alanda tetikleme etkisi
oluşturacak ve bunun da toplum ve
çevrenin tüm alanlarında olumsuz etkileri olacaktır.
Baraj havzalarımızın havzalarda
faaliyetlerde bulunan diğer kurumların üzerinde bir bütüncül havza yönetimi stratejisi ile planlanması ve havza
içerisinde gerçekleştirilecek tüm faaliyetlerin kurumlar üstü bir havza yönetim heyeti tarafından yürütülmesi
gerekmektedir. Bunun gerçekleşmesi
halinde baraj havzalarında su üretimi
ve kalitesinin arttırılmasına önemli
katkılarda bulunacaktır.
Ülkemizde su üretimi konusunda
gerçekleştirilen çalışmaların yetersiz
kalışı bu konuda yapılacak uygulamalarda referans eksikliğine neden
olmaktadır. Bu nedenle baraj havzalarında su üretimine yönelik olarak
konu hakkında uzman olan kişilerin ve
ilgili kurumların işbirliği ile acil olarak
uygulamaya katkıda bulunabilecek
projelere ve bilimsel çalışmalara destek verilmelidir.
Baraj havzalarında tarım, orman
ve mera alanlarında suyun miktarını
ve kalitesini arttırmaya yönelik uygulamalar ivedilikle belirlenmeli, bu
havzalarda ana amaç olan su üretim
amacı dışında bir amaç gözetilmeksizin yapılacak tüm çalışmalar su üretimini ve kalitesini arttırmaya yönelik
olmalıdır. Bu nedenle ilgili arazi kullanımlarında söz sahibi olan kurumlar
su üretimi konusunda yapılacak çalışmaları belirlemeli ve ivedilikle hayata
geçirmelidir.
Baraj havzalarında su üretimi ve
kalitesi açısından önemli katkısı bulunan orman ekosistemlerinin OBM
tarafından havzanın sadece bir kısmında değil de tüm havzada bütüncül havza yönetimi dikkate alınmak
2014 NİSAN/MAYIS/HAZİRAN ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 23
UZMAN S AH AS I
suretiyle havza bazında çalışmaların
yapılması ve havzadaki tüm orman
ekosistemlerinin ana amaç olan su
üretimi amacına yönelik planlanması
ve çalışmaların bu amaca yönelik yürütülmesi gerekmektedir.
KASTAMONU’DA SU
PROBLEMİ
Kastamonu yağışların fazla gerçekleştiği Karadeniz Bölgesinde bulunmasına rağmen bölgedeki iller
ile karşılaştırıldığında Bayburt ve
Tokat ile birlikte en az yağış alan iller
arasında yer almaktadır. Ülkemizin
ortalama yağış miktarı 643 mm, Karadeniz Bölgesinin ortalama yağış
miktarı 910 mm civarında olmasına
karşılık Kastamonu’da yıllık yağış miktarı 490 mm civarında bulunmaktadır.
Kastamonu ilinin sosyo-ekonomik yapısına baktığımızda, genelinde
ormancılık ve tarım faaliyetlerinin ön
planda olduğu görülmektedir. Özellikle tarımsal alanda yapılan faaliyetler
yörede yaşayan insanlar açısından oldukça önem arzetmektedir. ,
İçme ve kullanma suyu ile tarımsal
sulamada kullanılan su bakımından
değerlendirdiğimizde Kastamonu’da
suyun hayati nitelikte önem taşıdığı
görülmektedir. DSİ’nin bu amaçlara
yönelik il genelinde 6 adet baraj (1
adet enerji üretimi, 5 adet içme ve
kullanma suyu amaçlı), 8 adet sulama amaçlı gölet ve 8 adet sulama
tesislerinin inşa edilmiş olduğu görülmektedir. Burada özellikle Karaçomak
havzası üzerinde inşa edilmiş olan
Karaçomak barajı içme ve kullanma
suyu yanında taşkın koruma amacı ile
de inşa edilmiş bulunan ve özellikle
Kastamonu’daki yerleşim birimlerinin
içme suyu ihtiyacını karşılaması bakımından olukça önem arzetmektedir.
Kastamonu genelindeki baraj ve
göletler değerlendirildiğinde, içinde
bulunduğumuz yılın kurak geçmesi
ve yeterli yağışın gerçekleşmemesinden dolayı yeterli su depolaması yapamadığı görülmektedir. Şu anda Karaçomak barajında doluluk oranının
24 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ NİSAN/MAYIS/HAZİRAN 2014
%30’lara kadar düşmesi, yine Daday
ilçesinde bulunan göletlerde doluluk
oranlarının düşük seviyelerde kalması
ilimizde bulunan barajlarda yeterli su
depolamasının gerçekleşmediğinin
bir göstergesidir.
Orman Fakültesi, Orman Mühendisliği Bölümü, Havza Yönetimi anabilim dalında Kastamonu’da Karaçomak
havzası, Daday’da Taşçılar ve geçen
yıl faaliyete geçen Bezirgan göletleri
havzasında Kastamonu Üniversitesi
tarafından proje bazında desteklenen
ve Daday Orman İşletme Müdürlüğü ortak işbirliği içerisinde yürütülen
çalışmalar neticesinde de yörede baraj ve göletlerde yaşanan su sıkıntısı
açıkça tespit edilmekte ve gözlemlenmektedir. Bu amaçla Ünivesitemiz
ve Daday Orman İşletme Müdürlüğü
tarafından desteklenen ve ormanların
su üretimi üzerindeki etkilerini ortaya
koymak amaçlı proje çalışması geçen
sene başlamış ve halen işbirliği içerisinde devam ettirilmektedir.
Daday orman İşletme Müdürlüğü
bünyesinde Bezirgan ve Taşçılar göleti
havzalarında yürütülen çalışmalarda
farklı orman ekosistemlerinin su üretimine etkileri araştırılmakta olup ağaç
türlerinin su üretimine etkileri bilimsel
çalışmalar sonucunda ortaya çıkarılmaktadır. Yarıca Daday Orman İşletme Müdürlüğü’nde iklim değerlerini
de izlemek için Bezirgan havzasında
meteoroloji istasyonu kurulmuş ve
izlenmeye geçen sene nisan ayından
itibaren başlanmıştır.
Daday ilçesinde Taşçılar göleti
hem sulama hem de içme-kullanma
suyu amaçlı olarak kullanılan, Bezirgan göleti ise inşası geçen yıl bitirilen
ve su tutmaya geçen sene başlamış
olan sulama amaçlı göletlerdir.
Çalışmalar sırasında elde edilen
bilgilerde geçen sene yeni su tutmaya
başlamış olan Bezirgan göletinin yaz
mevsiminde yaşan kuraklıktan dolayı
su sıkıntısının baş göstermesi ve yörede yaşayan halkın özellikle tarımsal
alanlardaki sulama ihtiyacı nedeniyle
göletteki su tarımsal sulama için kul-
lanılmaya başlanmıştır.
Yine Karaçomak barajının durumuna baktığımızda özellikle kentin
içme ve kullanma suyu bakımından
önem arzeden bir baraj olduğunu fakat yaz mevsiminde yaşanan kuraklığın ve devamında günümüzde yağışlarda yaşanan azlığın barajın doluluk
oranını %30‘lara kadar düşürdüğünü
görmekteyiz.
Yaşanan bu olumsuzluklar Karaçomak barajında şu anda mevcut bulunan suyun kentin su ihtiyacını en fazla
3 aylık bir süre için sağlayabileceği ve
kış mevsiminde kar yağışının gerçekleşmemesi durumunda yakın zamanda ciddi bir su sıkıntısı ile karşı karşıya
kalacağımızı göstermektedir.
NE YAPILMALIDIR
Kastamonu’da su üretimi ve depolama amaçlı baraj ve göletleri değerlendirdiğimizde, bu tesislerin bulunduğu havzalarda su üretimine yönelik
yeterli çalışmaların yapılmadığı görülmektedir. Baraj ve göletlerin bulunduğu havzalarda su üretimi amaçlı olarak
acil eylem planlarının hayata geçirilmesi gerekmektedir.
Yapılan baraj ve göletlerde hem
materyal taşınmasını önlemek adına
hem de su üretimini ve kalitesini arttırmak adına bütüncül havza yönetimi
dikkate alınarak havzanın tamamında
ana amacı su üretimi olan çalışma ve
faaliyetlerde bulunulması gereklidir.
Özellikle ormanlık alanlarda, -baraj ve göletlerin bulunduğu havzalarda ormanlık alanların önemli bir
yer kapladığı düşünüldüğünde- su
tüketimini azaltıcı yönde etkide ve su
üretimini arttırıcı nitelikte olan orman
ekosistemlerine ve ağaç türlerine yer
verilmesine ihtiyaç bulunmaktadır. Bu
amaçla planlama ve çalışmalarda bulunurken baraj ve gölet havzalarının
sadece bir kısmında değil havzanın
tamamında su üretimi amaçlı çalışma
yapılması ve buna yönelik tedbir ve
faaliyetlerin yürütülmesi önemlidir.
Çünkü havzanın sadece bir bölümünde su üretimi amaçlı yapılan çalış-
malar havzanın genel su potansiyeli
üzerinde herhangi bir etkide bulunmamakta ve üstelik diğer alanlarda
farklı amaçlarla planlanan ve yürütülen çalışmalar havzanın su üretim
potansiyelini olumsuz etkilemektedir.
İlimizde şu anda içme ve kullanma
suyu bakımından önem arzeden Karaçomak barajı havzası incelendiğinde, havzanın mansap ve su toplama
kısımlarının genelinde tarım ve yerleşim alanlarının bulunduğu, su üretimi
açısından ayrı bir öneme sahip olan
dağlık alanların orman ekosistemlerinin bulundu ormanlık alanlar ile kaplı
olduğu görülmektedir.
Bu açıdan düşünüldüğünde özellikle suyun kalitesi üzerinde olumsuz
etkiye sahip olan tarım alanlarında yürütülen tarımsal faaliyetlerin kontrol
altında tutulması, kullanılacak gübre,
ilaç gibi kimyevi maddelerin su kaynaklarını kirletici etkide bulunmasına
izin verilmemelidir. Ayrıca yine bu
alanlarda su üretimi arttırıcı yönde etkide bulunan tarımsal ürünlerin ekim
ve dikimleri sağlanmalı gerekirse yörede yaşayan insanlara bu konuda teşvikler verilmelidir.
Karaçomak barajı ormanlık alanlarını incelediğimizde, iyi nitelikte
ormanlık alanların genel itibari ile
havzanın memba kısmında dağlık
alanlarda bulunduğu, bozuk nitelikte
ormanlık alanların ise genellikle havzada baraja yakın mansap kısmında
bulundukları görülmektedir. Orman
ekosistemleri olarak ağaç türleri bakımından değerlendirildiğinde havzada
memba kısmında genellikle ibreli türlerin bulunduğu, mansap kısmına yakın yerlerde ise yapraklı ve ibreli ağaç
türlerinin karışım halinde oldukları
görülmektedir.
Karaçomak havzasında bulunan
orman ekosistemleri su üretim amaçlı
değerlendirildiğinde, su üretimi açısından çok da arzu edilen orman ekosistemlerinin olmadığı görülmektedir.
Havzada ekolojik şartların uygun olduğu alanlarda su üretimini arttırmak
için yapraklı ağaç türlerine yer veril-
mesi, ibreli ağaç türlerinin bulunduğu
özellikle memba kısmındaki alanlarda
daha az su tüketen ağaç türlerinin
orman ekosistemlerinde bulunulmasının sağlanması ve özellikle bu alanlarda su üretimini arttırmak amacıyla
orman kapalılığın belli oranlarda azaltılarak baraja ulaşan su miktarının arttırılması yönünde çalışmalar yapılması
gerekmektedir.
Bir diğer husus olarak ülkemiz
genelinde mevcut olan sorun olan
kurumlar arasındaki işbirliği ve ortak
çalışmalar yapılması gerekliliği Kastamonu’daki kurumlar arasında da sağlanmalıdır. Özellikle su üretimi ile ilgili
yapılacak çalışmalarda ilgili çalışmaları bulunan Üniversitede bulunan fakülte ve bölümler ile baraj havzasında
faaliyetlerde bulunan diğer kurumlar
arasında işbirliği ve birlikte proje çalışmaları yapılmalıdır.
SONUÇ
Su sıkıntısına dünya ve ülkemiz
ölçeğinde baktığımızda ciddi bir
problem ile karşı karşıya olduğumuzu
görebilmekteyiz. Dünyanın şu anda
su sıkıntısı çeken birçok ülkesine ilerleyen yıllarda gelişen sanayi ve artan
nüfusun etkisiyle birlikte daha fazla
ülke eklenecek ve maalesef ki bu ülkeler arasında bizim ülkemizin de yer
alamsı muhtemel görünmektedir.
Özellikle içme ve kullanma suyu
ve tarımsal sulama amaçlı kullanımda
büyük öneme sahip olan barajlarımızda su miktarlarının iklim elemanlarından yağış ve sıcaklıkların arzu edilen
seviyelerde olmamasından dolayı
günümüzde su sıkıntısı birçok bölgemizde ve Kastamonu’da yaşanabilmektedir.
Bu bağlamda ülkemizdeki mevcut
su potansiyelinin değerlendirilmesi
açısından barajlarımızın üstlendiği
görev önemli görünmektedir. Fakat
barajlarımızın bulunduğu havzalarda
özellikle su üretimi amaçlı çalışmalarda bulunmadığımız, barajların işlevlerini yerine getirememesinde en
önemli etkenlerden biri olan erozyon
ve materyal taşınmasını önleyemediğimiz takdirde iklim açısından bir
kıskaçta bulunan kullanılabilir suyun
arttırılması anlamında herhangi bir
ilerleme kaydetmemiz mümkün görünmemektedir. Çünkü barajlarımızda
sedimentasyon probleminin olması
barajların ekonomik ömürlerini erken
doldurmalarına, ve bu da barajlardan
enerji ve su üretimi bakımından elde
edeceğimiz faydanın ortadan kalkmasına yol açmaktadır.
Ülkemizin su potansiyelini değerlendirme bakımından uygun
bölgelerde barajların yapılması su
potansiyelinin kullanılabilir kısmına
yazabileceğimiz artı bir puan olacaktır. Fakat mevcut olan barajlarımızda gerekli idari ve teknik tedbirlerin
alınmaması, bu havzalarda bütüncül
havza yönetimi yaklaşımı ile hareket
edilmemesi, özellikle büyük yerleşim
alanlarına içme ve kullanma suyu
sağlayan barajlarda su üretimi amaçlı havza planlaması ve çalışmalarının
yapılmaması mevcut barajlarımızdan
elde edebileceğimiz faydanın çok düşük seviyelerde kalmasına hatta faydalanmayı olanaksız hale getirmektedir. Bu nedenle öncelikle mevcut
baraj havzalarımızda gerekli idari ve
teknik tedbirlerin alınarak su üretimi
ve kalitesi bakımından elde edilecek
faydayı üst seviyelere çıkarmamız gerekmektedir. Aksi halde elde edeceğimiz sonuç bir bankaya olan kredi kartı
borcunun diğer bankadan alınacak
kredi ile kapatılmasına benzer bir hareket tarzı olmaktan öteye gidemeyecek, su sıkıntısının artması ile birlikte
sürekli olarak yeni baraj ve göletlerin
inşası söz konusu olacaktır. Bu da hem
su probleminin çözümünde kalıcı bir
etkiye sahip olmamakla birlikte artı
olarak ekonomik açıdan yeni maliyetlerin oluşmasına ve çevreye daha fazla
müdahalenin gerçekleşmesi sonucunu ortaya çıkarabilecektir.
2014 NİSAN/MAYIS/HAZİRAN ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 25
UZMAN S AH AS I
ORMAN ALANLARINDA
ZARARLI AKDENİZ ÇAM KABUK BÖCEĞİ
Orthotomicus Erosus (WOLL) (COL.:SCOLYTİDAE)’A KARŞI MÜCADELEDE
ETHANOL VE ETHANOL+ REÇİNE KARIŞIMININ ETKİNLİĞİNİN
ARAŞTIRILMASI
Rasim YAŞAR
Kahramanmaraş
Orman Bölge Müdürlüğü
Deniz BEYAZGÜL
Gaziantep
Orman İşletme Müdürlüğü
Serpil KARADAĞ
Antepfıstığı
Araştırma İstasyon Müdürlüğü
Özet
Bu çalışma 2012 da Orthotomicus erorsus (Woll) ile bulaşık olduğu bilinen Gaziantep İli, Şahinbey İlçesi
Narlıca kızılçam plantasyon ormanlarında iki yıl süre ile denenmiştir. Bu çalışma ile O. erorsus’ un kitle yakalamasına yönelik Ethanol ve Ethanol+reçine karışımının ruhsatlı feromon tuzaklarla karşılaştırılmış ve
deneme sonunda feromondan daha etkili cezbedici oldukları belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Akdeniz çam kabuk böceği, Orthotomicus erosus, Coleoptera, Sycolotidae, Ethanol, Reçine
GİRİŞ
Türkiye de toplam orman alanı 21 188 746 hektardır. Bunun
11 403 791 hektarını ibreliler
(çam ormanları) oluşturmaktadır
(Anon.,2012). Orman alanlarının
en önemli zararlılarından birisi de
kabuk böcekleridir. Ormanlarımızda değişik böcek türleri zarar yapmakta olup, bu zararlılar ile yılda
ortalama 500-600 bin hektar alanda mücadele yapılmakta ve bu
faaliyetler için yılda 8-10 milyon
TL harcama yapılmaktadır (Anon.,
2009). Ülkemizde şu ana kadar
tespit edilmiş Scolytinae türlerinin sayısı 114’tür( Selmi 2011).
Kabuk böceklerinin vermiş oldukları zararlar neticesinde meşçere
yapıları zarar görmekte ve olağan
dışı kesimler ile birlikte normal iş
düzenleri bozulmaktadır. Ürünlerin piyasaya daha düşük değerlerden arz olmasından dolayı ekonomide maddi kayıplar da yüksek
olmaktadır(Can 2005). Ülkemizde
26 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ NİSAN/MAYIS/HAZİRAN 2014
zararlı olduğu tespit edilen böcek
sayısı ise 31’dir (Sertkaya 2010).
Kabuk böceklerinin zararı kambiyum tabakasında beslenme ve
üreme amacıyla galeriler açılması
dolayısı ile sekonder zarar teşkil
etmektedir. O. erosus (Woll.) ibreli
odun zararlısı olarak bilinmektedir ve Marmara, Ege, Karadeniz,
İç Anadolu ve Akdeniz bölgelerinde çam, göknar, ladin ve sedir
türlerinde tespit edilmiştir Schedl
(1961), Çanakçıoğlu ve ark (2013)
. Ülkemiz ormanlarında görülen
kabuk böceklerinin çoğu sekonder zararlılardır. Kabuk böcekleri
orman ağaçlarının fırtına sonucu
devrilmesi, fazla yağan karların
dalları kırması, orman yangınları,
yaprakların diğer böcekler tarafından yenmesi, kuraklık ve özellikle temiz işletme uygulaması
yapılmaması gibi durumlarda ormanlar için büyük tehlike oluşturmaktadır. Bu gibi durumlarda yaz
sıcak ve kurak geçerse kabuk böcekleri kitle üremesi yapabilmek-
tedir. Uygun ortamı bulduğunda
ise sağlıklı ağaçlara da giderek
primer zararlı konumuna geçebilmektedirler Can (2005), İnanç ve
ark.(2001), Sarıkaya (2006).
Zararlıya karşı mücadelede
temiz işletmeciliğin yanı sıra zararlının yoğun olarak bulunduğu
alanda feromon tuzaklarla kitle
yakalama yöntemi kullanılmaktadır (Serez 1987). Feromonlar
yurt dışından ithal edilmekte bu
nedenle pahalı bir yöntem olarak
karşımıza çıkmaktadır.
MATREYAL VE YÖNTEM
Materyal
Çalışmanın ana materyalini
Gaziantep İli, Şahinbey İlçesi Narlıca kızılçam plantasyon ormanları
Orthotomicus erorsus un erginleri,
huni tipi tuzak, ethanol, reçine
(Ormandaki çam ağaçlarından
elde edilmiştir), şeffaf poşetler ve
zararlıya ruhsat almış bir feromon
oluşturmuştur.
Metod
Deneme, Kızılçam ve İran
çamlarının bulunduğu 555.0 ha
ormanlık alanda tesadüf parselleri deneme desenine göre 5 yenilemeli olarak kurulmuştur. 2011
yılı denemesinde
Denemede
ruhsat almış feromon ile birlikte Ethanol (%96) kulanılarak eş
yapma deneme desenine göre
yapılmıştır. Feromon ( A1,2,3,4,5 )
Ethanol (%96) ( B1,2,3,4,5 ) tuzaklar
“T” şeklinde yapılan bir düzenek
üzerine çaprazvari ( A1 B1, B2A2,
A3B3, B4A4, A5 B5 şeklinde) şekilde
deneme alanının derinliği doğ-
Resim 1. Ethanol içeren tuzakların asılması
rultusunda 1 hat üzerine, yerden
2 metre yüksekliğe, hâkim rüzgâr
yönüne yerleştirilmiştir. Tuzakların arasında en az 30 metre
mesafe bırakılmıştır. 2012 yılı denemesi Ethanol(%96), Ethanol
+reçine karışımı ve kontrol olarak
feromon kullanılmıştır. Deneme
kurulurken her tuzak arasında 30
m mesafe bırakılmıştır. Çoklu karşılaştırılma yapılmış varyans analizi uygulanmıştır.
BULGULAR VE
TARTIŞMA
Nisan 2012 de yapılan çalışmada Feromon ve Ethanol içeren
tuzaklar 19 Nisan 2012 yılında
orman alanına asılmıştır. Ethanol
200 cc hazırlanmış süngerlere
emdirilerek şeffaf poşetler içerisine konmuş poşet bağlanmıştır.
Ethanolun hızlı buharlaşmasını
engellemek için şeffaf poşetler bir
kaç yerinden delinmiş huni tipi
tuzakların içerisine asılmıştır (Resim 1)
Haftalık olarak tuzaklar ayrı
ayrı sayımlar yapılmış ve kaydedilmiştir. Sayımlar 5 hafta sürmüştür.
Sayım sonuçları Tablo 1 de verilmiştir.
2014 NİSAN/MAYIS/HAZİRAN ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 27
UZMAN S AH AS I
Tablo1.Gaziantep Narlıca kızılçam plantasyon ormanında ethanol ve feromon denemesi
Uygulamalar (Tuzaklara yakalana birey sayısı)
Tarih
E
F
E
F
E
F
E
F
E
F
26.04.2011
21
1
17
12
2
2
5
14
12
7
05.05.2011
3
0
0
1
2
0
5
2
9
5
11.05.2011
8
1
7
0
9
4
23
3
5
6
18.05.2011
10
0
7
2
10
0
18
2
7
9
26.05.2011
2
0
0
0
0
0
10
0
0
0
TOPLAM
44
2
31
15
23
6
61
21
33
27
E %96 Ethanol
F Ruhsatlı Feromon
Tablo 2. Farklı uygulamalarda tuzaklara yakalanan Orthotomicus erosus ergin birey sayıları
Uygulamalar (Tuzaklara yakalanan birey sayıları)
Sayım
Tarihleri
F
E
E+R F
E
E+R F
E
E+R F
E
E+R F
E
E+R
15.06.2012 105 189
176
23
42
48
66
87
80
58
56
79
102
176
198
22.06.2012 55
60
62
5
11
17
9
21
28
6
9
23
13
28
34
29.07.2012 22
89
135
155 168
170
36
44
57
8
13
34
18
32
45
06.07.2012 10
87
177
27
32
43
8
12
19
15
14
17
12
19
26
13.07.2012 7
14
90
0
6
5
5
12
45
0
8
23
10
18
23
20.07.2012 5
21
33
3
13
8
3
7
8
0
5
12
3
23
25
Toplam
F: Feromon
204 460 673 213 272 291 127 183 237 87 105 188
E: Ethanol
158 296 351
E+R: Ethanol+Reçine
Tablo1.Gaziantep Narlıca kızılçam plantasyon ormanında ethanol ve feromon denemesi
Tablo 1 in incelenmesinden
de anlaşılacağı gibi beş hafta
süren sayımlar sonucu toplam
263 birey yakalanmış bunlardan
192 birey saf ethanol içeren tuzaklar tarafından yakalanır iken
71 adedi ise feromon tuzaklara
yakalanmıştır. Ethaol % 73 daha
fazla birey çekmiştir. O.erosus birden fazla döl vermektedir. İnanç
(2001) Andırında yaptıkları çalışmada O. erosusun ilk erginlerinin
Tablo 3. Farklı uygulamaların Orthotomicus erosus u yakalama oranları
Tekerrürler
Uygulamalar
1
2
3
4
5
Otalama
Feromon
204
213
127
87
158
157,8 b
Ethanol
460
272
183
105
296
263,2 ab
Ethanol+Reçine
673
291
237
188
351
348 a
CV (%5)
0,46
LSD %5
75,85
28 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ NİSAN/MAYIS/HAZİRAN 2014
ne karşı kullanılan ruhsatlı feromonların 1 adedinin tanesi 2012
fiyatları itibariyle 30 TL. dir. Feromonlara karşı alternatif olarak
denenen tuzak için 1 adet şeffaf
poşet (0.01 TL.) , 250 ml. %98’lik
ethanol (1.25 TL.), 1 adet bulaşık
süngeri (1.00 TL.) ve 10 g. Çam reçinesi (ormandan temin ediliyor)
gerekmektedir. 2012 fiyatlarıyla 1
adet ruhsatlı feromon için 30,00
TL. gerekirken, alternatif olarak
hazırlanan ethanol tuzağı için yalnızca 2,26 TL. maliyet gerekmektedir. Ülkemizdeki bu tuzakların
toplamı düşünüldüğünde arada
milyonlarla ifade edilecek bir miktar ortaya çıkmaktadır.
Resim 2. Kitlesel yakalama tuzaklarının asılması
15 Nisan 2001 tarihinde çıktığını
belirtmektedir.
Gaziantep yöresinde ise çıkışlar 2012 yılında 19 nisan tarihinde
başlamıştır. Zararlının 2. dönem
dölü Gaziantep yöresinde 8 haziran tarihinde çıkmaya başlamış
tuzaklar asılmıştır (Resim 2).
Çalışmada Ethanol, Ethanol +
Reçine ve kontrol olarak satışı yapılan yurt dışından ithal gelen feromonlar huni tipi tuzaklarda kullanılmıştır. Tuzaklar haftalık olarak
sayılmış sayım sonuçları Tablo 2
de verilmiştir.
Yapılan sayım sonuçlarına İstatistiksel analiz uygulanmış en
iyi sonuç Ethanol+Reçine karışımından elde edilmiş Ethanol tek
başına her iki tuzak arasında yer
almıştır. analiz sonucu Tablo 3 de
verilmiştir.
MALİYET KIYASLAMASI
Ülkemizde kabuk böcekleri-
SONUÇ
Tablo 3 ün incelenmesinden
de anlaşılacağı gibi Ethanol (%98)
+ 10 g. reçine karışımı ile hazırlanan tuzaklar O. erosus için kitlesel
yakalama tuzaklarında cezbedici olarak kullanılabilecek ithal
feromonlara alternatif olacağı kanaatindeyiz.
1- Mücadele yöntemlerin çeşitliliği artacaktır.
2- Biyoteknik mücadelede mevcut yöntem olan Feromonlara
alternatif kitle yakalama tuzağı olarak kullanılabilecektir.
3- Feromonun maliyeti göz
önünde bulundurulduğunda,
Ethanol (%98) + 10 g. reçine
kullanımının oldukça ucuz bir
mücadele yöntemi olacaktır.
Ayrıca feromona göre daha
etkili olabilecektir.
4- Tuzağı ve cezbediciyi uygulamaya aktararak orman alanlarda Akdeniz kabuk böceği
zararını azaltılacaktır.
ci bir mücadele yapılacaktır.
6- Yurt dışına bağımlılığı en aza
indirilmiş olacaktır.
7- Hem ülke ekonomisine katkıda bulunmak hem de etkili
bir mücadele sağlanacaktır.
KAYNAKLAR
ANONİM 2012 Orman Zararlıları ile Mücadele Faaliyetleri Raporu, (2009). http://www.ogm.gov.tr,
(19.02.2012).
ANONİM, 2009 Orman Zararlıları
ile Mücadele Faaliyetleri Raporu,
CAN, P., 2005 Türkiye ormanlarında son yıllarda görülen kabuk böcekleri (Coleoptera, Curculionidae,
Scolytinae) sorunu üzerinde bir değerlendirme. Orman ve Av Dergisi,
Sayı: 4, 4-11
ÇANAKÇIOĞLU, H., MOL, T.,
2013Orman Entomolojisi Zararlı ve
Yararlı böcekler, İstanbul Üniversitesi
Orman Fakültesi Yayınları No: 4063,
İstanbul, 208-263 (1998). BAÜ Fen Bil.
Enst. Dergisi Cilt 15(1) 1-10.
İNANÇ, S. VE LAZ, B., 2001.Kahramanmaraş Andırın kızılçam ormanlarında Akdeniz çam kabuk böceği
(Orthotomicus erosus (Woll.)’ne karşı
feromon denemesi, K.S.Ü Fen ve Mühendislik Dergisi, 4(1), 86-91
SARIKAYA, O. VE AVCI, M., 2006
Kabuk böceklerine karşı Ormanlarımızda alınabilecek koruyucu önlemler. Orman Mühendisliği Dergisi, 43(13), 26-31.
SCHEDL, K.E., 1961 Borkenk fer
aus der Türkei, II. Mitteilung 190. Beitrag zur morphologie and systematik
der Curculionoidea, 34(12), 184-188.
SELMİ E., 2011Scolytinae of Turkey. http://www.orman.istanbul.edu.
tr/node/10552 , (15.08.2011) .
SEREZ, M., 1987 Bazı önemli kabuk böcekleriyle savaşta feromonların kullanılma olanakları” K.T.Ü Orman
Fakültesi Dergisi, 10;(1-2), 99-131.
5- Kitle yakalama tuzağı kullanarak doğa ile uyumlu çevre-
2014 NİSAN/MAYIS/HAZİRAN ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 29
ÜYEL ER İ Mİ ZD EN
DAĞ VE ORMAN KÖYLERİNDE KADININ
EKONOMİK, SOSYAL VE FOLKLORİK DURUMU
Dr.Nurettin ELBİR
Orman Yüksek Mühendisi
1970 Adana Pos
Ormanları’nda ailesi için
ekmek yapan kız
1966 Bolu Sarımustan
saf sarıçam meşçeresi
(ortalama 52 mt.
Boyunda)
Türkiye, coğrafi konumu itibari ile Avrupa ile Asya arasında
uzayan bir yarım adadır. Avrupa
ile balkanların uzantısı olarak birleşmiş, Asya ile Kafkasya ve İran
yaylalarının devamı olarak bütünleşmiştir. Bu coğrafi konum,
Türkiye’yi İç ve Doğu Anadolu
yaylaları ve üçbin metre yük-
30 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ NİSAN/MAYIS/HAZİRAN 2014
sekliği aşan dağları ile dağlık bir
ülke olarak karakterize eder. Diğer yönden, Kuzeyde Karadeniz
dağ silsileleri, Güneyde Toroslar
ve antitoros dağları ile Anadolu
denize kapanır. Egedeki dağ sil-
sileleri denize dik indiklerinden,
vadiler biraz içerilere kadar uzanır.
Bu dağlık yapısı nedeni ile Türkiye
KURAK ve YARI KURAK bir iklim
bölgesinde yer almasına rağmen,
Karadeniz ve Akdenize paralel
1971 Kahramanmaraş’ta
yaylaya çıkan Karakeçili
Yörükleri
2002 Artvin Madenli
Köyü üniversite öğrencisi
köylü kızları
uzayan dağlar ve egeye dik inen
dağ silsileleri, iç Anadolu step sınırına kadar ormanlarla kaplıdır.
Bu coğrafi yapı, Türkiye’nin
kırsal kesim yerleşiminde etkin
rol oynamaktadır. Zira, Asya ile
Avrupa arasında köprü vazifesini
gören Anadolu, asırlardır doğudan ve batıdan gelen göçler ve
tarihteki büyük istilalar nedeni
ile halkın önemli bir bölümünün
dağlık araziye yerleşmesine sebep
teşkil etmiştir. Özellikle, Balkan
harbi ve Birinci Dünya Savaşından
sonra, (birde Kırım-Rus harbinin
hemen ardından) balkanlardan ve
Kafkasya’dan Türkiye’ye kitle halinde göçler olmuştur.
20.
Yüzyılın
başında
Anadolu’nun nüfus yoğunluğu
çok azdı ve Türkiye tamamıyla
bir tarım ülkesi idi. Bu nedenle
Osmanlı İmparatorluğunun yıkılış yıllarında, Anadolu’ya doğudan ve batıdan gelen göçler,
Anadolu’nun ormanlık, dağ bölgelerine yerleştirilmiş, ormanlar
ve etekleri gelen göçmenlerin ya-
şamını sağlayacak kaynak görevini de görmüştür.
Bu coğrafi ve tarihi olgularla
Anadolu’ya yerleşen kırsal kesim
sakinleri hayvancılık ve ormandan
açtıkları topraklarda tarım yaparak yaşamlarını sürdürmüşlerdir.
Gelişmemiş hayvancılık ve
ektansif tarımın sağladığı kıt gelir imkânları ile geçinebilmek için
dağlık ve ormanlık alanda yerleşmiş olan köylü kadını devamlı olarak çalışmış ve erkeği ile arasında
iş ayrımı yapmamıştır.
Yapılan son istatistiklere göre,
halen Türkiye nüfusunun % 23’ü
kırsal kesimde yaşamaktadır. Bu
nüfusun, yaklaşık 1/3’ü dağ ve orman köylerindedir. Orman ve Su
İşleri Bakanlığının yaptırdığı son
araştırmalara göre halen 18.000’i
aşkın orman köyünde 7 milyonu
aşkın köylüsü yaşamaktadır.
Oran olarak, köylerimizde kadın ve erkek nüfusu birbirine eşittir. Dağ ve orman köylerimizdeki
kadınlarımızın, kırsal kesimdeki
ekonomik rolü, tamamen üretkenliğe dayanmaktadır. Diğer bir
1967 Bolu Dirgine Çift
süren köylü kadınları
1970 Adana Gülek
Geçidi’nde kıl çadırları
önünde orman köylüsü
2014 NİSAN/MAYIS/HAZİRAN ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 31
ÜYEL ER İ Mİ ZD EN
ma alanı ile yaptığı işler, erkeğin
yaptığı üretim dallarını kapsadıktan başka, kadına özgü üretim
etkinlikleri ile birlikte, ekonomik
üretkenlikte erkeğin önünde yer
almaktadır.
Örnek vermek gerekirse:
Dağlık kırsal kesimdeki kadın;
çobanlıktan, çift sürmeye, bahçe
1959 Adana Pos
Ormanları’nda tomruk
biçen ana-kız
1968 Bartın Ürünlerini
pazarda değerlendiren
köylü kadınları
deyimle, orman köylüsü kadın,
yalnız evinin işini yapan ve çocuk
büyüten, yarı tüketici değildir.
Kurtuluş Savaşı ve Türkiye
Cumhuriyetinin
kuruluşundan
sonra, türk toplumunun geçirdiği
ekonomik ve sosyal evrimde, kadının rolü ön planda olmuştur.
Halen, milli gelirden en küçük
payı alan dağ ve orman köylerinde, kadının üretime dayalı çalış-
1969 Çanakkale
Serçeler Köyü’nde
harman dönüşü
32 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ NİSAN/MAYIS/HAZİRAN 2014
RAP, orman köylüsünün değişmeyen kıyafet folkloru özelliğidir.
MARMARA YÖRESİ
Marmara yöresinde; Çanakkale orman köylerindeki alevi kadınların renkli kuşak ve kemerleri
ile Bursa’da Kestel yöresinde yerleşen, Orta Asya’dan gelmiş ALPAGUT’ların işlemeli fes üzerine
çevrilmiş baş örtüleri, örme kuşak
ve renkli şalvarları benzer sitilde
kıyafetlerdir.
Diğer taraftan, Erdek yöresindeki Trakya göçmenlerinde kırmızı renkli şalvardaki giysi benzerliği, baş örtüsünde değişir. Beyaz
1966 Balıkesir Erdek
defne yaprağı toplayan
köylü kızları
çapalama, ürettiği ürünü ambara
taşımaktan, hasat etme, kurutma,
depolama, pazara naklederek
pazarlamaya,
dokumacılıktan,
dikiş, nakış, temizlik ve ev işleri,
sulama, ormanda odun üretme,
odun toplama, ağaç kesme ve
biçme, toprak hazırlayarak, fidan
dikme, velhasıl yaşadığı kırsal kesimin özelliğine uyan her türlü
ekonomik işlendirmeyi içine alan,
ailesi ve toplumun ihtiyacını karşılayan her türlü işi yapmaktadır.
Orman köylerinde, yine kadın;
evinin kilimini, halısını, heybesini,
şalını kendisi dokumakta, yattığı
yatağı, yorganından yastığına, kıl
çadırından, gelinliğine ve günlük
giysisine kadar, hepsini kendisi
üretmektedir.
Günlük ev işleri, aile ve çocuğun bakımı ile yemek yapma, ekmek pişirme gibi kadına özgü hizmetler, hepimizin bildiği, kadının
yaptığı üretkenliklerdendir.
Hernekadar, ülkemizde sanayiye geçiş döneminde, şehirlerde
kadının çalışma statülerinde değişmeler olmuşsa da, kırsal kesimde kadının üretkenliğe katkısında
bir eksilme olmamıştır.
Köylü kadınının, lokali, kahvesi yoktur. O kendini yuvasına,
çocuklarına ve işine adamış, üretkenliği en büyük zevk edinmiştir.
1970 Adana Pos
Ormanları’nda orman
işçisi Tahtacı ailesi
DAĞ VE ORMAN
KÖYLERİNDE KADININ
FOLKLORİK DURUMU
Dağ ve orman köylerimizde
kadın, folklorik bir zenginliğe sahiptir. Elli yıllık bir süreç içinde
yaptığım araştırmalar dayalı olarak, köylü kadınımızın folklorik
özelliklerinden bazı örnekler vermek istiyorum.
Anadolu göçler ülkesidir. Bu
nedenle, değişik asırlarda, Orta
Asyadan gelen göç gurupları
Anadolu medeniyetleri ile kaynaşarak; mimarisinden, kültürüne,
töresinden giyim folkloruna kadar zengin bir mozaik meydana
getirmiştir.
KARADENİZ YÖRESİ
Doğu Karadenizli KADIN’ın giyiminde PEŞTAMAL ve YÜN ÇO2014 NİSAN/MAYIS/HAZİRAN ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 33
ÜYEL ER İ Mİ ZD EN
ayrı ayrı iki önlük takar ve belde
kuşağı sırtında cepkeni, başında
başlığı ile evinde ve işinde çalışır.
Balıkesir Burhaniye yöresinde Trakya göçmenlerinin siyah
entari ve baş örtüleri folkloru
değişik bir moda olarak görülür
EGE YÖRESİ
İzmir Bergama Kozak yöresinde köylü kadınları başlarını
başlık yerine yazma ile örterler.
Tarlada ve doğada çalışmaya en
uygun düşen şalvarı değişmez
giysisidir.
AKDENİZ YÖRESİ
1967 Mersin Mut
Ormanları’nda el yapımı
tezgâhta köylü kadınları
34 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ NİSAN/MAYIS/HAZİRAN 2014
2002 Artvin Madenli
Köyü Ahşap köylü evi.
yazma modanın bir parçası olur.
Çanakkale yöresinde, Asya
kökenli Türkmenlerde, sıkı bir giyim dikkati çeker. Türkmen ana,
şalvarının üstünde, ön ve arkasına
Toroslarda, tahtacılar ve kara
kıl çadırları ile özdeşleşen Yörüklerin renkli kadın giysilerinde,
şalvar ve sıkı örtünme karakteristiği değişmemektedir.
1966 Bingöl Yaylalarında
ormansızlaşma sonucu evine
geven götüren köylü aile
Urfa Harran’a indiğimizde Mezopotamya kültürü hemen kadın
giysisini etkiler. Renk renk desenli
entari ve yazma baş örtüsü ön
plana çıkar.
Ev işlerinde, mutfağında, tarlada ormanda, ağılda çalışan, bahçesinde yetiştirdiği ürünü pazara
götürerek değerlendiren dağ ve
orman köylüsü ana kırsal kesimdeki öncü üretkendir.
2008 Balıkesir
Burhaniye-Hacıaslanlar
Köyü’nde kutlama yemeği
DOĞU VE İÇ ANADOLU
YÖRESİ
Doğu ve İç Anadolu’ya geldiğimizde başlık modası yerini yine
yazma ve leçek alır.
2008 Balıkesir Burhaniye
Hacıaslanlar Köyü’nde
üniversiteli gelin
GÜNEYDOĞU ANADOLU
YÖRESİ
1961 Balıkesir Bandırma
Kızıksa Köyü’nde
Torunlarının torunlarını
kucaklayan 2100 yaşında
çınar
Güneydoğu Anadolu’da ise bu
motifler daha çok iç içe girmiştir.
Diyarbakır, Mardin yöresinde
işlemeli kaftan ve cepken moda
ağırlığı taşırken, Muş, Bingöl, Bitlis yörelerinde entari ve yazma
ön plana çıkar. Üzeri ipek kumaşlarla çevrelenmiş başlık şapkalar, Mardin, Diyarbakır yöresinde
cepkenin tamamlayıcı moda aksesuarıdır. Kahramanmaraş’tan,
2014 NİSAN/MAYIS/HAZİRAN ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 35
ÜYEL ER İ Mİ ZD EN
KÜLTÜR HAYATIMIZLA İÇ İÇE OLAN SADIK KOMŞUMUZ:
DUTLA SÖYLEŞİ (Morus ssp.)...
Dr. Said DAĞDAŞ
Orman Yüksek Mühendisi
- Bir orman mühendisi kimliğiyle, dut zamanı “dut yemiş bülbül gibi susmak” bize yakışmaz! Biz dut yemiş bülbül değiliz! Niye dutla
bülbül arasındaki ilişki, “susmak” eylemi ile
açıklanır bilmeyiz ama, bizler tam da mevsimi
gelmişken hem Haziran’da dut yeriz, hem de
“bülbül gibi” duttan bahsederiz. Hakkı olana,
hakkını veririz!..
- Her ne kadar kelimenin kökeni Güncel
Türkçe Sözlük’te Farsça (Anonim, 2014a), bir
diğer kaynakta Arabca “tût” - hatta Aramice/
Süryanice “tût” olduğu yazılsa da (Nişanyan,
2014a), başta ve özellikle Türk milletinin olmak
üzere bütün Ortadoğu insanının, İpek Yoluna
can veren bütün milletlerin, halkların en yakınındaki ağaç türüdür “dut” ya da “tut” –“tût”…
Sultan Fatih’in fethedip Osmanlı topraklarına
kattığı Mora Yarımadasının adının bile “dut”tan
geldiğini (Rumca Μouria) (Anonim, 2014b) biliyoruz. Nihayet dut kelimesi, dilimizde sıkça
kullanılan “Dut gibi olmak” ((a) Çok sarhoş
olmak; (b) Utanmak, mahcup olmak anlamlarında), “Dut yemiş bülbüle dönmek” (Sesi-soluğu çıkmaz olmak), vb. deyimlerimizin yanı
sıra “Sabırla koruk helva olur!” ve inadına
sabrın sonucunun mutlaka olumlu olacağını
ifade eden “Sabırla koruk helva olur, dut yaprağı atlas!” vb. atasözleriyle, nasıl Türkçenin öz
malı bir kelimeye dönüştüğünü, deyimlere ve
atasözlerine tat verdiğini ispat eder.
- Anadolu ve Rumeli Türkiye’sinde neredeyse her evin bahçesinde birer dut ağacı vardır. Dut varsa bir yerde, orada mutlaka sürekli
cıvıldaşan serçeler ve hayatın sakince yaşanması gerektiğini hatırlatan kumrular da vardır
tabii ki. Çoğu pınarın - çeşmenin başında da
görebilirsiniz dut ağaçlarını. Bu ve benzeri yönleri ile aslında en evcil ağaç türü duttur bizim
ülkemizde... Evin - mahallenin nirengisidir bile
denilebilir. Ali Çolak’ın aşağıdaki “… Kim bilir
kaç kere yazdım, mahallenin ağaçları, güngörmüş, devran sürmüş ihtiyarlardan farksızdır. Köşe
başına bağdaş kurup günlerin akışını izler durur-
36 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ NİSAN/MAYIS/HAZİRAN 2014
lar. Çoluk çocuğu gözetir, yaşlıyı, yorgunu buyur
ederler. Gelip geçeni onlardan sorabilirsiniz,
hikâyeleri boldur anlatacak. Gölgelerin uzadığı
akşam üstülerde neşelerine diyecek yoktur…”
(Çolak, 2014, s. 23) şeklinde devam eden edebî
ifadelerinde herhangi bir “ağaç”a vurgu yapılmıştır ama, üstteki ifadeler sanki sadece dut
için yazılmış gibidir.
- Herşey dut ağacının etrafında şekillenir
çoğu kez kırsaldaki evlerimizde. Gölgesinde
oturup hem dinlenir, hem çalışır, hem sohbet
eder bizim insanımız - bizim köylümüz - kentlimiz. Bazı köylerde ise, yaz gelince dut gölgesinde koyun sürüleri yatar öğle sıcağından
ikindi serinliğine kadar bilirsiniz. Bayramlarda
ise, dallarına urganlar asılır, salıncaklar kurulur.
Kadın-erkek, genç-yaşlı her yaştan insanımız ya
çocukluğunu - gençliğini hatırlar, ya da bayramı kızlı-erkekli ergen gençlerle birlikte doyasıya ve neşeyle yaşar dut dalları arasında kuşlar
gibi yay çizerken korkusuzca…
- Ak dutla başlar ziyafet Haziran’da! Hem
insanlara, hem de kuşlara… Zamanı gelir olgunlaşır, altına çarşaflar serilir. Ankara pazarlarında “Ayaş Dudu” adıyla tezgahlara iner. Olgunlaşan dutları toplamak için dallarını ırlayıp
altta serili yazgıları dolduran ve ağaca iyi çıkan,
fazla kilolu olmayanlar, arada bir dut ağaçlarına yine çıkar bu sefer pekmez yapmak üzere
silkelerler dalları… Kimi aileler - uzak görüşlü
analar, kurusunu da (Erzincan civarında “çemiç”
derler) hazırlar kışa destek olsun diye veya pazarda üç-beş kuruş kazanmak amacıyla. Kara
dutlar ise, kalın ve etli yapraklarının altında gizli
gizli büyüyen meyveleriyle Ağustos’un sonuna
kadar cezbeder meraklılarını. Evlerde kurbanlık
kuzular-erkeçler varsa, yaz sonunda dallarını
kesip yapraklarıyla onları beslemeye gelir nihayet sıra...
- Mer’alardaki su başlarında, yolların bekleme noktalarında mutlaka dut dikilir maharetli
eller ve bilge kişiler - yaşlılar tarafından. Gerek
duyulursa aşılanır seçilmiş fertlerden - üstün
ağaçlardan kalem alarak kış çıkışı ya da genç
fidanlarda göz aşısı ile gün dönümüyle birlikte. Hem gölgelik olur yaz sıcağında, hem
yağmurdan korur rahmet yağdığında, hem
meyvesi yenir, hem de kuşların barınağıdır her
daim (Resim 1-2)… Yeter ki birazcık su bulsun
“tut”unacağı!..
- Biraz yaşlanınca ana dalları kesilir hemen.
Hatta yülenir kafadan. Yeniden sürgün versin-fışkın versin, üretsin diye… Biraz göz yaşı
döker ama yine de bana mısın demez!.. Tekrar
sürgünlerini uzatır iştahla, acelesi varmış gibi
bahar gelince…
- Hele sadece kendi yapraklarından beslenecek kadar seçici olan ipek böceğinin gıdası
olmasına ne demeli? Hanımlar için dünyanın
en kıymetli giyim eşyalarının hammaddesini
üretir… Eskiden daha çok, daha yaygın olsa
da halen Türkiye’mizin çoğu yerinde devam
eden ipek böceği yetiştiriciliği de ev ortamı
ile iç içedir. Dut yapraklarıyla beslenen ipek
böceklerinin beyaz renkli ya da pembe renkli
kozalarını ördüğü evler, sadece Anadolu veya
Rumeli coğrafyamızda değil, Kıbrıs adamızda
da yaygındır ve meşhurdur…
- Dut ağacı şehirlidir aynı zamanda (Resim
3-4)… Gölge yapsın diye sıra sıra dikilen dutların dalları uzatılır, birbirlerine sarılır, hatta şekil
verilir. Boydan boya uzanan dükkânlar boyunca kesintisiz gölge oluşturur dut dalları ve irice
yaprakları yaz boyunca...
- Sıra gelir yaşlanan ağaçlara. Türkülerimize türkü tadını veren, bir anlamda vazgeçilmezi olan milli çalgılarımızdan saz imal etmek
için (Anonim, 2014c), bilhassa sazının teknesi
duttan olsun diye kütüğü aranan ağaçtır dut.
Sadece saz değil, dutar, tar, kopuz, rubab, kemençe teknesi (Gürsoy, 2012, s. 49-51) de duttan yapılır. İlle de dut kütüğü aranır çok değerli
tek parça – yekpare saz yapmak için. Sivas’ımızın yanık sesi, rahmetli Aşık Veysel’in “Sazıma”
adlı türküsünde ise kişileşir sanki! Bizden biridir
artık “Bahçede dut iken bilmezdin sazı,..” ve his
Resim 1: Ankara-Beypazarı - “Dutlu-Tahtalı İçmeceleri”
Tesislerinde, Yöreye Adını Veren Yaşlı Karadut Ağaçları
(Said Dağdaş, 9 Nisan 2014).
Resim 2: Ayaş dudu aşılı dutlar (Ankara-Behiçbey Orman Fidanlığı Bahçesi) (Said Dağdaş, Mart 2014).
sahibi de oluverir ardından “Ben bir insanoğlu,
sen bir dut dalı, Ben babamı, sen ustanı unutma!” dizelerinde…
- Meyvesi olduğu kadar, yaprakları da şifa
kaynağıdır. Maharetli bilgeler kullanır yeri geldiğinde.
- Kış gelmeden kesilen kalın dallar, sobaya,
ocağa girecek şekilde kesilir, doğranır kırsalda.
Bu sefer yakacak olarak kullanılır. Odunu is yapmaz. Yufka yaparken tercih eder bu yüzden,
yufka yürekli analar…
- O kadar evcil ve üretkendir ki, köklerini
uzatmadığı, adı gibi “tut”madığı köşe yoktur
bahçelerde, yol boylarında… O yüzden kolay kolay kurumaz. Büyür de büyür. “Şah”laşır.
Tacikistan’da böylesi yaşlı dutlara “Şah Dut”
denilmesi (Resim 5-6) boşuna değildir. Mutlaka bulur gıdasını… Ama, evin büyükleri aramızdan ayrılmış, evde yaşayan da kalmamışsa,
mahzun ve çaresiz - evinin bahçesinin önünde hâlâ mekânı bekleyen yine dut ağaçlarıdır. Tüm
sevdikleri ayrılsa bile, evlerini hiç terk etmezler… Ama aslında Kokarağaç gibi vîranelerin
değil, mamûrelerin ağacıdır dut. Kuşların kolayca taşıdığı tohumları hemen çimlenir. Bahar
gelince her yerde bitiveren fideleri, üç-beş yıl
sonra koskoca fidanlara dönüşüverir.
- Ağlar kolları kesilince ama, ağlaması da
kendincedir. Sakince ıslanır göz kapakları. Küsmez evine, insanına, ev sahibine...
- Her sabah erkenden-namazla birlikte serçelerin ve kumruların cıvıltılarıyla doldurduğu
dut ağaçları, hem kuşları besler dut mevsimi
boyunca, hem de yavrularının saklanmasına ve
büyüyüp kanatlanmalarına kadar ev sahipliği
yapar keyifle. Ana gibidir. Masum, sakin, sabırlı,
olgun, dirençli ve daima verimker ve üretken…
- İnsanımıza neredeyse herşeyini veren,
kollarını uzatan ve fakat karşılığında bir talepte de bulunmayan bu tür, öylesine bir ağaçtır
ki, kültürümüzde-hayatımızda insanımızın en
yakınına kadar kedi gibi sokulabilmeyi de başarmıştır... Hatta yine Ali Çolak’ın aşağıdaki “…
Mahremine girmişiz birbirimizin. Birlikte yiyip
içmişiz, dal budak salmış, kol atıp güçlenmişiz.
Ölümlerde ağlamış, doğumda gülmüşüz. Evin
ağacı, uğur getirir, kut getirir demişler. Öyle inanmışız, kimi de beklermiş evleri bir evliya gibi…”
(Çolak, 2014, s. 23) ifadelerinde ne kadar içlidışlı olduğumuz iyice gün yüzüne çıkarılmış gibidir. Hikâyelerimize - romanlarımıza da usulca
girmiştir. Sözgelimi Refik Halid’in 1919 yılında,
Haymana’da tam da orak zamanı - dut zamanı
geçen Yatık Emine hikâyesinde olduğu gibi “…
Lakin bir gün, hapishane bahçesindeki ağaçta
dutlar oldu…” (Karay, 1919 (2009), s. 13) cümlesiyle başlayan bölümün kahramanı da bir dut
ağacıdır.
- Türkülere, manilere, deyimlere, atasözlerine, hikayelere de girivermiştir sakince. Türkçenin konuşulduğu her yerde ergen gençlerin
dilindedir “Dut ağacı boyunca, Dut yemedim
doyunca,..” veya “Dut ağacı dut verir, Yaprağını gıt verir,..” mısraları ile başlayan çok sayıda
türkümüz. Velhasıl hayatımızda girmediği yer
yoktur… En sadık komşumuzdur her haliyle!..
- Dut aynı zamanda en bereketli işbirliğinin de sembolüdür-simgesidir. Boşuna İpek
Yolu denmez ak dudun yetiştiği topraklara.
Nankörlük etmez asla yaprakları arasında kozasını ören tırtıllara. Ve asıl İpek Yolu, kozanın içindedir aslında. Öyle bir koza örülür ki bu sabırlı
işbirliğinin sonunda, zarafetin, refahın ve istikrarın simgesi olan bir ipliğe dönüşür. Türkçenin
“su” gibi, en güzel kelimelerinden birisi olan
“ipek” adını alır artık. Genç kızların ve hanımların en kıymetli elbiseleri, başörtüleri oluverir
“ipeğe dönüşmek” gibi zorlu-zahmetli ve sabırlı
bir yolculuğun ardından. “Sabırla koruk helva
olur, dut yaprağı atlas!” atasözüne kaynaklık
etmesi de, boşuna değildir bu yüzden.
- “Dut giyindi, soyun; dut soyundu, giyin!” ve Yesâri’ye ait olan “Dut yaprağı olur gi-
Resim 3-4: Selçuklu Dönemi Şaheserlerinden, Sivas-Divriği-Ulu Cami Girişinde, Şah Olmasa da Yaşlı Bir Ak Dut ile
Cami Önünde Dut Öbeği (Said Dağdaş, 1 Mayıs 2014).
derek kemha, Sabreden mûrada erer demişler!” dizelerinde olduğu gibi (Soykut, 1974’e
atfen Gürsoy, 2012, s. 48, 49) dut, hem yazın habercisidir hem de güzün. Aynı zamanda daima
sabır ve murada ermekle birlikte anılmayı hak
eden komşumuzdur.
- Yaygınlığı, işlevleri, özellikleri coğrafyamızda o kadar baskındır ki, yabancı misafirler
Türkiye’den ayrılırken sadece derin tarihimizi,
bize özgü kültürümüzü, güler yüzümüzü, misafirperverliğimizi, çayımızı - kahvemizi, tatlılarımızı, sürekli yenilenen kentlerimizi değil, Türkiye denilince dutumuzu da hatırlarlar.
- Çok sayıda mevki adı, yerleşim adında da
bizimle beraberdir dut. Dutlu dere, Dut dere, Dut
ağacı, Dutluk, Dut önü, Dut burnu,.. gibi belki
binlerce yer adının yanı sıra, ilçe merkezi dahil
çok sayıda yerleşimin de (Çizelge 1) adına (Anonim, 2014d; Nişanyan, 2014b) imzasını koymuştur yüzyıllar öncesinden… Hem ağzımızın
tadı, hem dilimizin tadı oluvermiştir…
- Dut bizi unutmaz asla! Biz de Aşık
Veysel’in dizelerine eşlik edip “dut”un” elinden
“tut”up bırakmayalım. Biz de unutmayalım!
- Demirok’un da vurguladığı üzere (Demirok, 2014); meyvesinden yaprağına, dalları ve
kerestesinden gölgesine ve gizli hazinesi ipeğe
kadar ürettiği her birimi (gıda-ilaç ve tekstil sanayii, saz ve benzeri müzik aletleri imalatı, doğal
gıda boyası olarak, vb.) katma değere dönüşen
- örnek bir “çok amaçlı tür olan “dut”, yeniden
keşfedilmeyi hak ediyor. Hem başta Orman Genel Müdürlüğü olmak üzere kamuda, hem de
özel girişimcilerin projelerinde…
2014 NİSAN/MAYIS/HAZİRAN ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 37
ÜYEL ER İ Mİ ZD EN
Resim 5-6: Şah Dut adıyla bilinen, yaklaşık 150 yaşındaki
karadut fertleri (Yukarı Şahdut (Shahtuti Bolo) köyü - Nurabat - Tacikistan (Ruziye Aliyeva, Eylül 2012).
- Kültürümüzün önemli isimlerinden
Ahmet Yesevî, yüzlerce sene evvelinden Hacı
Bektaş-ı Velî’ye: “… Git; seni Rum ülkesine
gönderiyoruz! Sana oturacağın yer olarak
Sulucakarahöyük’ü veriyor ve seni Rum
Abdallarına baş kılıyoruz... Bir yerde eğlenmeden heman var.” diye öğütler talebesine.
Ahmet Yesevî’nin Anadolu topraklarına görevli
gönderdiği Hacı Bektaş-ı Velî, ertesi gün gün
doğarken hocası Ahmet Yesevi’den izin alarak
yola düşer Anadolu’ya doğru. Varışını Anadolu
topraklarına bildirmek için ise, dervişlerden biri
yanan bir odun parçasını batıya - uzaklara doğru havaya fırlatır. Bu bir dut dalıdır. Konya yakınlarına düşer ve Hak Ahmed Sultan adlı ermiş
bir kişi onu alıp, şimdi Bektaşilerin tekkesi olan
yerin eşiğine diker…” (Anonim, 2014e; Gürsoy,
2012, s. 51, 52) . Yine bir diğer kaynakta; “yedi
asırdan beri her sene meyve verdiği belirtilen
Hacı Bektaş-ı Velî’nin türbesindeki kara dutun
Horasan’dan geldiği ve “- Bu ağaç dut verdikçe bilesiniz Anadolu bizimdir...” şeklinde bilgi
verdiği rivayet edilir (Derman, 2014).
- Hacı Bayram-ı Veli’nin akrabalarından ve
asıl adı Şeyh Duran olan, Dut Dede (Düt Dede)
lakaplı bir velinin adına Ankara’nın Bala ilçesi
Afşar Kasabasında, her sene Mart sonu-Nisan
ortası içinde yapılan “Geleneksel Dut Dede (Düt
Dede) Bereket, Şükür ve Yağmur Duası” (Anonim,
2014f; Gürsoy, 2012, s. 53) yapılmaktadır. Şükür veya Yağmur Duasında her sene 200-300
baş hayvan kesilerek ikram edilmektedir. Dut
Dede Tepesinde, karadut ve alıç ağaçları bulunmaktadır. Avşar Kasabası ile Dut Dede Tepesi
38 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ NİSAN/MAYIS/HAZİRAN 2014
arasında da Dut Dede Deresi vardır. Eğer Dut
Dede Tepesindeki alıç ağaçlarından koparılır
– kesilirse, kesenin o gece yatağında rahat yatamayacağı, korkutulacağı şeklinde hakim bir
halk inanışı ve koruması vardır (1965’li Avşar’lı
OGM çalışanı Yusuf Güngör’den alınan bilgi).
Görüldüğü üzere bu örnek de, dudun İslâm ile
yoğrulan ve kimlik bulan kültürümüz içindeki
yerini öne çıkaran bir diğer önemli göstergedir.
Not (1) - İnsanoğlunun seçip yerleştiği
- yerleştirildiği nadir coğrafyalardan birisidir
Anadolu toprakları. Boşuna “Medeniyetlerin
Beşiği” denmez ülkemize. “Cennetten Seçilmiş
Bir Köşe”dir her özelliği ile... Sadece “Medeniyetlerin Beşiği” değil, aynı zamanda buğday,
arpa, yulaf dahil, zeytin, incir, kayısı, elma, dut,
vb. türlerin de doğal beşiğidir - anavatanıdır,
anavatanlarındandır. Sözgelimi, M. Ö. III. yüzyılda kayısıya, Akadlar tarafından “Armanu”, kayısı
yetişen topraklara da “Armani” denildiği belirtilmektedir. O dönemlerde, “Armanu”, Ermeni
demektir. “Armani” ise kayısının yetiştiği ülke
anlamında kullanılmıştır. Günümüz Ermenistanında da kayısı halen kutsal kabul edilmektedir.
Bu nedenle Ermenistan’da bağı-bahçesi olan
bir evde yaşayan herkesin ilk yaptığı şeyin, eğer
yoksa oraya en az bir kayısı fidanı dikmek olduğu belirtilmektedir. Ermenistan bayrağındaki
üç renkten birisi de kayısı rengidir (Ozinian,
2013, s. 22). Ermenilerin kayısıya sahip çıkmaları anlaşılabilir. Ancak gerek Selçuklu, gerek
Osmanlı, gerekse günümüz Türkiyesi dünyada
hem kayısısı, hem inciri, hem zeytini, hem cevizi, hem fındığı,.. ile tanınan-bilinen bir Türk
coğrafyasıdır. Üstteki örneklerden hareketle
dut ağacına da, biz Türklerin ve bizimle birlikte
ilelebet kader birliği yapan halkların ortak kültüründe Orta Asya’dan – Kafkaslara - Balkanlara
öteden beri - içten içe bir tür kutsallık verildiği
de (Gürsoy, 2012, s. 48, 49; Yılmaz, 2011) söylenebilir...
- Önceden belirtildiği üzere kırsaldaki
evlerimizin büyük çoğunluğunda dut ağacı,
evlerimizin ayrılmaz parçasıdır. Bu nedenle dut
ağacı sadece dilimizde değil, günlük hayatımızın - kültürümüzün daima içindedir... Öyle
ki; yine üstteki yayında yer verilen “Evin ruhu
olarak adlandırılan dut ağacı, evin huzurunun,
istikbalinin ve bereketinin de sembolüdür. Türk
geleneksel yapısında evin temeli atılmadan etrafına duygulu olarak adlandırılan dut, nar, iğlek,
iğde, söğüt, turunç gibi ağaçlar dikilir.” ifadeleri
de (Ergun,2004:238’e atfen Gürsoy, 2012, s. 49),
dudun kültürümüzdeki yerini perçinleyen değerlendirmeler yansıtmaktadır.
Not: İğlek, erkek incir ağacı ve meyvesidir.
Bünyesinde ürettiği sinekler sayesinde hem
incirde döllenmeyi ve hem de daha kaliteli
ürün elde edilmesini sağlar. Bu amaçla; Aydın,
Denizli ve İzmir gibi kurutmalık incir üretiminin
fazla olduğu bölgelerde iğlek piyasası kurulur
ve ortalama 40 gün devam eder (Mayıs sonuTemmuz ortası) (Anonim, 2014g).
Not (2) - Bu coğrafyayı vatan bilen herkesin, Malatyalılar gibi kayısı sevdasını sürekli
geliştirmelerinde olduğu gibi, yöre yöre dut
sevdasını da geliştirmeleri gerekmektedir görüşündeyiz. İlginçtir üstteki yayında Türkiye’de
ceviz ağacından yapılan ve adına “mey” adı verilen üflemeli çalgının (düdüğün), Azerbaycan’da
dut ağacından yapıldığı ve adının “balaban” olduğu belirtilir. Aynı çalgının Dağıstan’da kızılcık
ağacından yapıldığı ve adının “yastı balaban”
olarak bilindiği, Ermenistan’da ise bu çalgının
ceviz, dut veya kızılcık yerine kayısı çubuğundan yapıldığı ve adının da yine Türkçe “duduk”
olduğu bilgisi de (Ozinian, 2013, s. 22) verilmektedir.
- Kültürel etkileşimin birbiriyle bu denli iç
içe girmesi, aslında Türklerle Ermeniler arasındaki ilişkilerde ve günlük hayatta daha da belirgindir, hatta Osmanlı Devletimizin son dönemine kadar “kayısı” tadındadır bile denilebilir…
Bu tadın sadece damaklarda değil, gönüllerde
de hak ettiği yeri yeniden alması için, “Kıyametin kopacağını bilseniz dahi, elinizdeki
fidanı toprağa kavuşturunuz!” diyen Son Peygamberin-Peygamberimizin uyarısına biz de
kesintisiz uyalım. İsteyen kayısı diksin, isteyen
dut, isteyen zeytin, isteyen Kızılçam,.. Yeter ki
evlerimiz - bağlarımız - bahçelerimiz şenlensin
dikilen ve yetişen fidanlarla. Hatta bilhassa her
evliliğin ardından dikilecek iğne yapraklı ve dut
fidanı dahil yapraklı birer fidan, evliliğin değerli
ve anlamlı hatıraları olarak daima geçmişten
günümüze hem kalıcı birer hatıra ve hem de
kurulan beraberliği pekiştirici olacaktır...
- 2015’de Orman Bölge Müdürlüklerimizde uygulamaya aktarılacak Dut Eylem Planı
kapsamında da en azından kokarağaç ve adi
akçaağaç yerine dut dikelim her köşemize.
Fidanlıklarımızda kokar ağaç ve adi akçaağaç
fidanı üretimlerine son verip dut fidanı yetiştirelim-üretelim! Hem yerli! Hem de tepeden
tırnağa tipik bir çoğul amaçlı türümüz! Hem
kendi bahçelerimize, hem camilerimizin,
okullarımızın bahçelerine, çarşılarımıza, yol
boylarına, pınar başlarına,.. Büyüsünler! “Şah
Dut” olsunlar, sadece Türkiye’de değil, Balkanlarda, Azerbaycan’da, İran’da, Türkmenistan’da,
Özbekistan’da, Tacikistan’da,.. ortak adıyla Ulu
Türkistan’da. Kısaca boydan boya adını verdiği
İpek Yolu coğrafyasında… 07 Haziran 2014.
Çizelge 1: Dut Adını Taşıyan Bazı Yerleşim Birimleri Listesi
(Anonim, 2014d; Nişanyan, 2014b).
KAYNAKÇA
Anonim, 2014a: Güncel Türkçe Sözlük. http://
w w w.tdk .gov.tr/index.php?option=com_
gts&view=gts (S.Z.T.:07.06.2014).
Anonim, 2014b: Morus (plant). http://
en.wikipedia.org/wiki/Morus_(plant) (Son Ziyaret
Tarihi: 07.06.2014).
Anonim, 2014c: Gaziantep’de Dut Ağacını Bağlamaya Dönüştüren Eller. http://www.ekolojimagazin.com/?id=87&s=magazin (Son Ziyaret Tarihi: 07
Haziran 2014).
Anonim, 2014d: YerelNET - Yerel Yönetimler Portalı. http://www.yerelnet.org.tr/ (S.Z.T.: 07 Haziran
2014).
Anonim, 2014e: Vilâyetname. http://www.hacibektas.com/index.php?id=vialyetname (S. Z. T.: 07
Haziran 2014).
Anonim, 2014f: Dut Dede Türbesi’nde Yağmur
Duası Yapılacak. http://www.haberler.com/dutdede-turbesi-nde-yagmur-duasi-yapilacak-haberi/
(S. Z. T.: 07 Haziran 2014).
Anonim, 2014g: İğlek Pazarı Hareketli. http://
www.milliyet.com.tr/iglek-pazari-hareketli-aydinyerelhaber-249190/
Çolak, A., 2014: Bilmez isen ağaççayı… http://
www.zaman.com.tr/ali-colak/bilmez-isen-agaccayi-_2222751.html 7 Haziran 2014, Cumartesi, (Son
Ziyaret Tarihi: 07 Haziran 2014).
Gürsoy, Ü., 2012: Türk Kültüründe Ağaç Kültü ve
Dut Ağacı. Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi/2012/61, s. 43-54. (Son Ziyaret Tarihi: 07
Haziran 2014). http://www.hbvdergisi.gazi.edu.tr/
index.php/TKHBVD/article/view/184/177
Demirok, N., 2014: Çok Amaçlı Dut Yetiştiriciliği.
Para Dergisi. http://www.myfikirler.org/cok-amaclidut-yetistiriciligi.html (Son Ziyaret Tarihi: 07 Haziran
2014).
Derman, M., 2014: Gönül Gözünde Hacı Bektaş-ı
Velî.
http://www.tasavvuf.info/hbektas2.htm
(S.Z.T.:7.6.2014).
Karay, R. H., 1919 (2009): Memleket Hikâyeleri.
İnkılap Kitapevi Baskı Tesisleri, İstanbul, 197 s.
Nişanyan, S., 2014a: NişanyanSözlük. http://
www.nisanyansozluk.com/? (Son Ziyaret Tarihi: 07
Haziran 2014)..
Nişanyan, S., 2014b: Index Anatolicus - Türkiye’de
Yerleşim Birimleri Envanteri. http://nisanyanmap.
com/ (Son Ziyaret Tarihi: 07 Haziran 2014).
Ozinian, A., 2013: Kayısı, Ermenistan, Sinema
ve Gerçek İsimlerimiz. http://www.zaman.com.
tr/yorum_kayisi-ermenistan-sinema-ve-gercekisimlerimiz_2116958.html 4 Ağustos 2013, s. 22,
(S.Z.T.: 07 Haziran 2014).
Yılmaz, K., 2011: Darende’den Derbent’e Bir
Hayat Hikâyesi: Türk Rüstem. http://www.yagmurdergisi.com.tr/archives/konu/darendedenderbente-bir-hayat-hikayesi-turk-rustem- Yağmur
Dergisi, Temmuz-Ağustos 2011, Sayı: 55 (Son Ziyaret
Tarihi: 07 Haziran 2014).
Yerleşim Yerinin Adı
(Settlement Name)
ilçesi
(District)
Vilayeti
(Province)
Aşağıtut
Dutağacı
Dutağaç
Dutağaç
Dutçakallı
Dutdibi
Dutköy
Dutlar
Dutliman
Dutlu
Dutlu
Dutlu
Dutlu
Dutlu
Dutlu
Dutluca (Belde (Municipality))
Dutluca
Dutluca
Dutluca
Dutluca
Dutluca
Dutluca
Dutluca
Dutluca
Dutluca
Dutluca
Dutluca
Dutluca
Dutluca
Dutluk
Dutluk
Dutluoluk
Dutlupınar
Dutözü
Dutözü
Dutpınar
Duttepe
Dutveren
Karadut
Karadut
Karadut
Tut (ilçe Merkezi (District Center))
Tutlu
Tutluca
Ünlüce (Tuti)
Yaprakköy (Tûte (Dutlu anlamında))
Kağızman
Sandıklı
Bozdoğan
Merkez
Merkez
Reşadiye
Kahta
Yığılca
Bandırma
Kemah
Nizip
Şavşat
Akören
Akçadağ
Oltu
Sulusaray
Bozkurt
Ulubey
Oğuzeli
Musabeyli
İnönü
Orhangazi
Harmancık
Burhaniye
Gördes
Bozova
Akseki
Sarıçam
Kemaliye
Taşova
Bozova
Çine
Ceyhan
Kazan
Varto
Maden
Bulancak
Silvan
Kahta
Koçarlı
Suruç
Tut
Günyüzü
Alaca
Baykan
Lice
KARS
AFYONKARAHISAR
AYDIN
ÇANKIRI
ÇORUM
TOKAT
ADIYAMAN
BOLU
BALIKESİR
ERZİNCAN
GAZİANTEP
ARTVİN
KONYA
MALATYA
ERZURUM
TOKAT
DENİZLİ
UŞAK
GAZİANTEP
GAZİANTEP
ESKİŞEHİR
BURSA
BURSA
BALIKESİR
MANİSA
ŞANLIURFA
ANTALYA
ADANA
ERZİNCAN
AMASYA
ŞANLIURFA
AYDIN
ADANA
ANKARA
MUŞ
ELAZİZ
GİRESUN
DİYARBAKIR
ADIYAMAN
AYDIN
ŞANLIURFA
ADIYAMAN
ESKİŞEHİR
ÇORUM
DİYARBAKIR
DİYARBAKIR
2014 NİSAN/MAYIS/HAZİRAN ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 39
H AB ER L ER
BATI KARADENİZ ŞUBEMİZ YENİ YERİNDE
Batı Karadeniz Şubesi için kiralanan dairenin açılışı; Danışma Kurulu üyeleri, Kastamonu Üniversitesi
Orman Fakültesi Öğretim Üyeleri ve çok sayıda meslektaşlarımızın iştirakleriyle yapılmıştır.
OVA KARAAĞACI (ULMUS MINOR MILL.)’ NIN
TÜRKİYE’DE DOKU KÜLTÜRÜ İLE YETİŞTİRİLMESİ
Ülkemizde karaağaç servetleri karaağaç ölümü hastalığıyla yıldan yıla hızla azalmaktadır. Ceratocystis ulmi en büyük düşmanıdır.
Bu değerli ağacın en uygun yetişme muhitlerinde büyük ölçüde kültive edilmesi silvikültürel bir zorunluluk olarak görülmektedir.
Ova karaağacı türü (Ulmus minor Mill.) Ankara dolaylarında yaygın olup alt tür olarak Ulmus minor Miller subsb minor Syn:Ulmus campestris bulunmaktadır. Bu tür, Türkiye de ilk defa İç Anadolu Ormancılık Araştırma Müdürlüğünde yürütülen bir proje ile köklendirilmiş
ve toprağa alıştırılmıştır. Yetiştirilen bitkiler üç yıldır yaşamaktadır.
Biyologlar Dayanışma Derneği; 1. Ulusal Biyoloji Kongresi’ne katılım
ve desteklerinden, Biyoloji bilimine hizmet ve Ova Karaağacı (Ulmus
minor Mill.) Türkiye de Doku kültürü ile yetiştirip doğaya ilk adapte
etmeyi başaran projede, proje lideri Moleküler Biyoloji Uzmanı Alihan Akın’ı takdir belgesi ile ödüllendirdi.
Başkan Tarık Batuhan tarafından Ödülün verilişinde meslektaşlarımız Yunus Şeker ve Salim Sığırcı da
hazır bulundular.
Çalışma arkadaşımızı kutluyor başarılarının devamını diliyoruz.
40 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ EKİM/KASIM/ARALIK 2013
EMEKLİ
1998 yılından bu yana Orman
Mühendisleri Odası Genel Merkezinin emektarı İzzettin Çakmak.
Yaklaşık on altı yıldır Genel
Merkez’in onca yükünü severek,
koşarak büyük bir içtenlikle omuzlayan İzzettin Çakmak.
“Dinlenme zamanım geldi” dedi
ve emekliye ayrıldı.
Bundan sonraki yaşamında
sağlık, mutluluk, huzur diliyoruz.
Şükranlarımızı sunuyoruz.
Uğurlar olsun İzzettin Çakmak.
İSTİFA
Orman Mühendisleri Odası Genel Merkezine
Yazılı olarak üyelikten ayrılma isteklerini bildiren;
1153 Oda Sicil No’lu Mehmet Emin AKGÜL, 30/05/2014,
6959 Oda Sicil No’lu İsmail ŞAFAK, 29/05/2014,
5173 Oda Sicil No’lu Süleyman DURUSOY 05/06/2014,
11395 Oda Sicil No’lu Derya KILIÇ 19.06.2014 tarihlerinde
Yönetim Kurulunun 10/6, 10/7, 11/4 ve 18/4 sayılı kararları ile istifa talepleri
uygun görülerek kabul edilmiştir.
Oda Ana Yönetmeliğinin 11nci maddesi gereği dergimizde yayınlanarak
meslek kamuoyuna duyurulur.
VEFAT
Erdal ÖZPİNECİ 02.05.2014, Yahya ALANKUŞ 20.05.2014,
Abdullah YOĞURTÇU 10.06.2014, Hasan AKAYDIN 10.06.2014 ve
Metin ŞENUÇAR 11.06.2014
tarihlerinde aramızdan ayrılmışlardır.
Kendilerine rahmet, ailelerine ve meslektaşlarımıza başsağlığı dileriz.
TMMOB Orman Mühendisleri Odası Genel Merkez Yönetimi
2013 EKİM/KASIM/ARALIK ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 41
TMMOB
ORMAN MÜHENDİSLERİ ODASI
Beştepeler Mah. 31. Sok. No: 3 • Beştepe-Yenimahalle/ANKARA
Tel: (0312) 215 00 33 pbx • Belgegeçer: (0312) 215 01 81
e-posta: yayin@ormuh.org.tr
www.ormuh.org.tr