Ocak-Şubat-Mart 2015 Sayı 2 ISSN: 2148-807X a d n ı r a l a t o k r e Şek . . . m ı y a s i r e g Haber Röportaj Şekerin kalbi Londra’da attı Adana Çiftçiler Birliği Genel Sekreteri Oana Çorat Beslenme ve Sağlık Gıda teknolojileri, daha sağlıklı yaşam talebiyle gelişiyor. içindekiler 4 10 Ekonomi FAO: 2014’te Dünya tahıl üretiminde rekor Haberler Düşük maliyetli Avrupa şekeriyle rekabet zor... 14 26 Kapak 28 Bilimsel Mısır şekeri daha fazla acıkmamıza mı neden oluyor? “Şeker kotalarında geri sayım” Haber 18 Beslenme ve Sağlık Gıda teknolojileri, daha sağlıklı yaşam talebiyle gelişiyor. 30 Beslenme ve Sağlık Röportaj Şekerin Kalbi Londra’da attı Gıda bağımlılığı değil yeme bağımlılığı 22 Adana Çiftçiler Birliği Genel Sekreteri Oana Çorat 31 Tarım ve Hayvancılık Zararlılarla mücadele eden böceklerden ekonomiye 43 milyon dolar katkı Yayının Adı : Koçan Dergisi Yazı İşleri : Kıvanç Yarangümeli, Mehmet Ali Çıtak İmtiyaz Sahibi : Nişasta ve Glikoz Üreticileri Derneği Adına Rint Akyüz Grafik Tasarım : Figen Kocaman S. Yazı İşleri Müdürü : Murat Tarakçıoğlu Baskı : Elma Teknik Basım, Matbaacılık Çatal Sokak No:11/A İdare Merkezi : Kısıklı Cad. Tekin Ak İş Merk. No:3/7 K:2 Üsküdar İstanbul İçerik ve Tasarım 0 216 651 86 81 : Comart Kurumsal İletişim Hizmetleri Ltd. Şti. Yayının Türü Maltepe - ANKARA Tel: 0312 229 92 65 Fax: 0312 231 67 06 : Yaygın, Süreli Yayın Tarihi: Ocak 2015 Rint Akyüz Nişasta ve Glikoz Üreticileri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Kotalı şeker politikalarında sona doğru… Avrupa Birliği (AB) Ortak Tarım Politikasında bugüne kadar birçok alanda reforma gitti. Bu reformlar sonrasında başta ham madde olmak üzere dünya piyasalarına sürdüğü gıda ürünlerinin fiyatları düştü. ‘Bunun AB’ye geri dönüşü nedir?’ diye soracak olursanız; AB’nin çok uzun süredir dünyanın en büyük gıda ve içecek ürünleri ihracatçısı olmasını gösteririm. Dolayısıyla AB, bu rekabetçi yapısını her alanında korumak istiyor. Bugün Birliğin eski tarım politikalarından kalan iki istisna ise süt ve şeker politikası. AB, üretimini kota ile sınırladığı bu ürünlerde; 2015 Mart ayı itibariyle süt, 2017 Eylül ayı itibariyle de şeker üretiminin önündeki engelleri kaldırıyor. Dolayısıyla AB, bir anlamda hem bu sektörlerin hem de AB gıda ve içecek endüstrisinin elini ayağını bağlayan zincirlerden de kurtulmuş olacak. Bu durum, Kasım ayında gerçekleştirilen ve bizim de NÜD olarak tüm tartışmalarını yakından takip ettiğimiz Uluslararası Şeker Örgütü’nün (ISO) 23. Konferansı’nın gündem maddelerinden biriydi. Dile getirilen en önemli husus; AB’nin 1970 yıllarından bu yana uyguladığı dışa kapalı, pancar ve şeker üretiminin sübvanse edildiği şeker rejimini, dünya ile entegre hale getirmek ve rekabetçi bir yapıya kavuşturmak istediği oldu. AB bunu gerçekleştirmek yolunda güçlü adımlar atıyor. Dolayısıyla 2017 yılında AB’deki kotalar kalktığında şekerde kota uygulamasını devam ettiren tek ülke olarak Türkiye kalacak. Londra’daki toplantıları izleyen Şeker Kurumu Başkanı Hüsnü Tekin; Türkiye şeker sektörünün dünya ile rekabet edebilmesi açısından önünde hiçbir engel olmaması gerektiğini, pazarı rekabete açmanın yolunun ise devletin elindeki şeker fabrikalarının özelleştirilmesinden geçtiğini vurguladı. Başkanın bu çok yerinde tespitine karşın, şeker piyasası ve özellikle özelleştirmeler, bizim uzun yıllardır pozisyon almakta güçlük çektiğimiz bir alan olmaya devam ediyor. Özelleştirmede çok önemli bir zaman kaybedildi. Dolayısıyla, bugün 25 şeker fabrikası ve diğer tesisleriyle birlikte Türkşeker’in özelleştirme işlemlerine, farklı ve yatırımcıyı cezbedecek yeni bir stratejiyle devam edilmesi gerekiyor. Bu noktada bir öneri olarak, pancar işleme kotalarının satışı yoluyla ihaleye çıkılmasının, bu fabrikalara olan ilgiyi yeniden artıracağını düşünüyorum. Ancak piyasayı rekabete açmanın en önemli unsuru, kotaların da kaldırılması konusudur. Var olan piyasa düzeni ne yazık ki sektördeki rekabeti önleyici niteliktedir. Bu konuda da AB örneğinde olduğu üzere, gereken adımların bir an önce atılması gerektiğini düşünüyoruz. Eğer AB süreciyle eşzamanlı olarak şeker sektörümüzde gerekli adımları atmazsak, hem şeker sanayimiz hem de bağlantılı olarak gıda sanayimiz istenmedik piyasa şoklarına maruz kalabilir. Bunu söylerken, üretim yapımızın AB’ye uyumlaştırılmasını kastetmiyorum. Zaten, Birliğin getirilerinden biri de üye ülkelerin üretim yapılarının çeşitliliğinden kaynaklanmakta. Türkiye’deki uygulamalarda farklılıklar olması kaçınılmaz, çünkü her şeyden önce piyasa yapılarımız farklıdır. Ancak bu durum, tarımda verimlilik, çiftçimizin korunması ve sanayimizin rekabetçi ve üretken hale gelmesini sağlayacak tedbirlerin alınmasına yönelik yapısal düzenlemelerin yapılmaması anlamına da gelmemektedir. Aksi takdirde hem mısır ve pancar üreticilerimiz, hem şeker sanayimiz hem de başta gıda sanayimiz olmak üzere pek çok sanayi kolu gelişmesini sürdüremeyecek, rekabetçi yapısını koruyamayacak duruma gelecektir. 3 2 www.nud.org.tr haberler “Düşük maliyetli Avrupa şekeriyle rekabet zor” 2014’te yaklaşık 6 milyon ton dane mısır üretildi Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), bitkisel üretime ilişkin tahminleri içeren 2014 yılı Bitkisel Üretim İstatistikleri, 2014 verilerini açıkladı. TÜİK’in belirlemelerine göre, 2013 yılında 63.7 milyon ton olan tahıllar ve diğer bitkisel ürünlerde üretim miktarı, geçen yıl %6,6 azalarak 59.6 milyon tona düştü. Meyvelerde 2014 yılı üretimi %6,2 azalışla 17.1 milyon ton olarak gerçekleşti. 2014 yılında artış görülen tek bitkisel ürün grubu olan sebzelerde ise bir önceki yıl 28.5 milyon ton olan üretim miktarı, %0,4 gibi düşük bir oranda artarak 28.6 milyon tona çıktı. Tahıl üretim miktarının bir önceki yıla göre %12,7 oranında azalmayla yaklaşık 32.7 milyon ton olarak gerçekleştiği 2014 yılında, üretim artışı yaşanan tek tahıl cinsi mısır oldu. Geçen yıl dane mısır üretimi 2013 yılına göre %0,8 oranında artışla yaklaşık 6 milyon ton olurken, buğday üretimi %13,8 oranında azalışla 19 milyon ton, arpa üretimi %20,3 oranında azalışla 6.3 milyon ton, çeltik üretimi %7.8 oranında azalışla 830 bin ton oldu. Kayseri Şeker Fabrikası Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Akay, Avrupa’ya göre Türkiye’de şeker üretiminde maliyetlerin yüksek olduğunu belirterek, 2017’de kotaların kaldırılmasıyla şeker sektörünün düşük maliyetli Avrupa şekeriyle rekabette zorlanacağını söyledi. Dünya Gazetesi’nden Hülya Keskin’in haberine göre, 2017 yılına iyi hazırlanılmaması halinde, Avrupa’da daha düşük maliyetlerle üretilen şekerin Türkiye’de tercih edileceğini vurgulayan Akay, şeker sektörünün büyük bir darbe alacağını vurguladı. Devletin elindeki şeker fabrikalarında düşük verim, yüksek maliyetli üretime dikkat çeken Akay, şunları kaydetti: “Özelleştirme için daha önce yapılan iki ihale iptal edildi. Bu fabrikaların kapasiteleri az, üretim maliyetleri yüksek. Ülkedeki şeker fiyatlarını da onlar belirliyor. Verimi ve kapasitesi düşük olan, yılda 10 gün çalışan fabrikalar var. Yüksek maliyetler nedeniyle tüketici de yüksek bedellerle şeker tüketmek zorunda kalıyor. Eğer verimlilik dikkate alınacaksa, küçük kapasiteli fabrikaların bazılarının devre dışı kalması gerekli. 8’i özel, 33 şeker fabrikasından 12-13’ü Türkiye’nin ihtiyacını karşılar. Türkiye, bir an önce Avrupa ile arasındaki açığı kapatmalı.” “Mısır Grubu”, Şanlıurfa’daydı GAP TEYAP Şanlıurfa İl Koordinatörlüğü tarafından davet edilen “Sıcak İklim Tahılları Gezici Çalışma Grubu”, Şanlıurfa Ziraat Odası’nda mısır konulu bir toplantı yaptı. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına bağlı Tarımsal Araştırmalar Genel Müdürlüğüne bağlı çeşitli Enstitülerin yetkili ve uzmanlarından oluşan ve bölgede yapılan mısır tarımı hakkında araştırma yapmak ve bölge çiftçisinin karşılaştığı sorunları tespit etmek üzere kente gelen 23 kişilik heyet, Şanlıurfa Ziraat Odası’nı da ziyaret etti. Toplantıda tarım alanlarında yaptıkları inceleme gezileri hakkında bilgi veren GTHB Tarımsal Araştırmalar Genel Müdürlüğü’nden Şube Müdürü Vicdan Acar, program dahilinde bölge çiftçisinin sorunları, mısır tarımı araştırmaları gibi konularda özel sektör ve tarım paydaşı kurum ve kuruluşlarla görüş alışverişinde bulunduklarını söyledi. Şeker fiyatlarının önlenemez düşüşü! Küresel piyasalarda şeker fiyatlarındaki düşüş, 2014 yılı Kasım ayında da devam etti. BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) Şeker Fiyat Endeksi, Kasım 2014’te bir önceki aya göre 7,6 puan (%3,2) gerileyerek, 230 puan seviyesinde oluştu. Şeker fiyatları, 2013 yılı Kasım ayına göre ise yaklaşık %8 oranında daha düşük seyrediyor. FAO’nun açıklamasına göre, Kasım ayında şeker fiyatlarında yaşanan düşüşün temel nedeni, dünyanın en büyük üreticisi ve ihracatçısı Brezilya’daki şeker üretim bölgelerinde yağışların yeniden başlaması. Bu du- Şekerleme Sektörünün Dubai çıkarması Dubai’de 2014 yılında sekizincisi düzenlenen Sweets & Snacks Middle East 2014 Fuarı, 8-11 Kasım 2014 tarihleri arasında 38 ülkeden 231 firmanın katılımıyla gerçekleştirildi. rum, ülkede uzun süredir devam eden kuraklık nedeniyle oluşan endişeleri azaltırken, üretimin neredeyse yarıya inmesine rağmen ülkenin para birimi Real bazında şeker fiyatlarının son dokuz yılın en düşük seviyelerine inmesi, ülke ekonomisini zora soktu. Brezilya’nın şeker üretiminde %90’lık paya sahip Merkez Güney bölgesinde üretim, Kasım ayının ikinci yarısı için 76 bin 200 tona düşerek geçen yılın aynı dönemine göre %47 oranında azaldı. Bu düşüşle birlikte bölge üretimi 32,5 milyon tonda kalarak, geçen yıla kıyasla %4,9’luk bir düşüş gösterdi. verimini düşüren kuraklık nedeniyle, işlenen kamış miktarı da, 2013 yılına göre %40 azalarak 2014’te 15.57 milyon tona geriledi. Ancak Uluslararası Şeker Örgütü ISO, kuraklığın etkilerine rağmen işlenen kamış miktarının halen tahminlerin üzerinde olduğunu açıkladı. Brezilya şeker üretimindeki azalmanın bir nedeni de, üretilen şeker kamışının %40’ından azının etanol yerine şeker üretiminde kullanılması oldu. 2013 yılında bu oran %43,8’tü. Hasadın hızlanmasını sağlayan, ancak şeker Kasım 2014’ün sonunda üretimin yavaşlamasının bir nedeni de kamış bulamayan fabrikaların sezonu erken kapatması. 2013 yılında 73 fabrika sezonu kapatmışken, 2014 yılının aynı döneminde sayı 136’ya çıktı. Tüm bu olumsuzlukların yanında Brezilya Reali de 2005’ten bu yana en düşük seviyesini görerek fiyat baskısını artırdı. Brezilya ulusal para biriminin dolar karşısında değer kaybetmesi, bu ülkenin büyük oyuncu olduğu sektörlerdeki varlıkların da değer kaybetmelerine neden oluyor. Ortadoğu ve Körfez ülkeleri ile Kuzey Afrika ve Doğu Afrika ülkelerinden çok sayıda iş adamı ziyaret etti. İşadamları fuarda iş görüşmeleri de yaptılar. Ekonomi Bakanlığı tarafından desteklenen fuara, milli katılım organizasyonu kapsamında, ülkemizden şekerleme ve atıştırmalık alanlarında faaliyet gösteren 19 firma ve Şekerleme Tanıtım Grubu katılım sağlarken, 12 firma da bireysel olarak fuara katıldı. Fuardaki Türkiye alanını, başta S. Arabistan, Yemen, Katar olmak üzere 4 5 www.nud.org.tr haberler Avrupalı nişasta üreticilerinden Komisyon’a övgü TİGEM’den dane mısır satışı Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü (TİGEM) Ceylanpınar İşletmesi’nde üretilen 20 bin ton dane mısır, Şanlıurfa’da ihaleyle satıldı. Şanlıurfa Merkez, Beyazkule ve Gümüşsu işletmelerinde 2014 yılında üretilen 20 bin ton dane mısırın satış ihalesi, çok sayıda alıcı firmanın katılımıyla Şanlıurfa Ticaret Borsası Buğday Pazarı’nda gerçekleştirildi. 80 parti halinde gerçekleştirilen ihalede, dane mısırın kilogramı 0,65 liradan işlem gördü. Avrupa Nişasta Üreticileri Derneği Starch Europe (eski adıyla AAF), Avrupa Komisyonu’nun kıtanın ekonomik yönden kalkınması için gösterdiği çabaları desteklediğini açıkladı. Avrupa’da Endüstriyel Rönesans Bildirgesi, Komisyon’un ekonomik büyümeyi engelleyen zayıflıkları aşma konusundaki kararlılığının göstergesi olarak değerlendirilmiş, Avrupa Komisyonu’nun yeni başkanı Jean Claude Juncker, bu konuda sektörün desteklenmesine öncelik vereceklerini belirtmişti. Brüksel’de düzenlenen bir organizasyonda konuşan Starch Europe Başkanı Gustav Deiters, önde gelen bir mısır, buğday ve patates nişastası ve nişasta ürünleri üreticisi olan Avrupa nişasta sektörünün, AB ekonomisine ciddi katkıları olduğunu söyledi. Komisyonun endüstriyel modernizasyon yolunda yenilikçi yatırımlara, verimli kaynak kullanımına ve yeni teknolojilere verdiği değeri saygı ile karşıladıklarını belirten Deiters, Endüstriyel Rönesans’ın, Avrupa endüstrisinin ve tüketicilerin çıkarlarının yanında olduklarını kaydetti. Deiters, Avrupa nişasta sektörünün beklentilerini de şu şekilde sıraladı: “2017’ye kadar AB şeker ve izoglukoz üreticileri arasında eşit rekabet alanı sağlanması, AB biyo-ekonomi stratejileri ve lider pazar girişiminin uygulamaya konulması, Patates nişastası üreticileri arasında adaletli rekabete izin verilmesi, AB yasalarına uyumdan kaynaklanan üretim maliyetlerinin düşürülmesi, Nişasta ürünleri için uygulanan ithalat vergilerinin devam etmesi, AB ve üye ülkelerdeki sağlık ve beslenme politikalarının sağlam bilimsel temellere oturtulması.” Toplantıda konuşan Starch Europe Genel Müdürü Jamie Fortescue de, “2017 sonunda Avrupa şeker rejiminin sonlanması ile izoglukoz üretiminde artış beklenmesi yanında, biyoteknoloji bazlı ürünlerin öncüsü ve AB biyo-ekonomi stratejisinin destekçisi olmamız nedeniyle ortak tutumumuz, AB’nin endüstriyel rönesans hedeflerine katkıda bulunma yönündedir.” görüşünü dile getirdi. Avrupa nişasta sektörü, 2013’te 22 milyon tonluk AB tarımsal ürününü 10 milyon ton nişasta ve nişasta ürününe çevirmiş; nişasta yan ürünlerinin 5 milyon tonu çeşitli gıda, yem ve endüstriyel uygulamalarda kullanılmıştı. Doğrudan 15 bin 600, dolaylı olarak da 100 bin kişiye istihdam sağlayan sektörün 2013’te yaptığı Ar-Ge yatırımları 180 milyon avroya ulaşmıştı. Çin, ABD’den GDO’lu mısır ve soya ithalatına izin verdi Çin, ABD ile ilişkilerinde 2014’ün ikinci yarısında başlayan iyileşmenin bir yansıması olarak, daha önce bloke ettiği GDO’lu mısır ve soya fasulyesi ithalatını onayladı. Reuters’in haberine göre, ABD Tarım Bakanı Tom Vilsack Aralık ayında yaptığı açıklamada, Çin’in İsveçli Syngenta tarafından geliştirilen ve ABD’de üretilen MIR 162 olarak bilinen GDO’lu Viptera mısırı ile DuPont Pioneer ve Bayer CropsScience tarafından geliştirilen GDO’lu soya fasulyesi ithalatına onay verdiğini bildirdi. Çinli yetkililer, dış menşeli GDO teknolojilerine aşırı bağımlı hale gelme riskinden dolayı, GDO’lu ürünlerin ithalatına karşı çekince gösteriyorlar. Çin Tarım Bakanı Han Changfu, Mayıs 2014’te yaptığı açıklamada, hükümetin gıda güvenliğini sağlamak için kendi GDO teknolojisini geliştirmesi gerektiğini belirtmişti. Analistler, Çin’in GDO’lu mısır ve soya ithalatı konusundaki kararını; Pekin ile Washington arasında Asya-Pasifi Ekonomik İşbirliği (APEC) forumunda karbon emisyonunun sınırlandırılması için işbirliğine gidilmesi ve teknoloji ürünlerine uygulanan vergilerin kaldırılmasına ilişkin uzlaşmayla iki ülke ilişkilerinde gözlenen iyileşmenin son emaresi olarak nitelendirdiler. 6 7 www.nud.org.tr haberler Tatlandırıcılar da Şeker Kurumu’nun takibinde! kontrol edebilecek ve bunlardan numune alabilecek. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın 22 Ekim 2014 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan “Şeker Kotalarının Düzenlenmesine İlişkin Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliği” ile Şeker Kurumu’na tatlandırıcıları da piyasada izleme ve denetleme yetkisi verildi. Yönetmeliğe göre, Şeker Kurumu, tatlılık vermek amacıyla kullanılan, tatlılık derecesi yüksek sakarin, aspartam gibi yüksek yoğunluklu tatlandırıcılar ile şekerin yerine kullanılan ve şeker piyasasını etkileyen diğer şeker alternatifi tatlandırıcıları piyasada izleyebilecek, Kurum, bu görevleri yerine getirirken gerekli gördüğü her türlü bilgi ve belgeyi şirketler ve bünyesindeki fabrikalar ile piyasada mal veya hizmet üreten, pazarlayan ve satan gerçek ve tüzel kişiler ile bunların her türlü birliklerinden isteyebilecek. İstenen bilgiler, kurumun belirleyeceği süre içinde verilmek zorunda olacak. Noksan, yanlış ya da yanıltıcı bilgi veya belge verilmesi, bilgi veya belgenin belirlenen süre içinde ya da hiç verilmemesi veya yerinde incelemenin engellenmesi ya da zorlaştırılması durumunda şirketlere, Şeker Kanunu’nun ilgili maddesinde belirlenen idari yaptırımlar uygulanacak. Kota tahsis edilmemiş olan şirketler ile piyasada mal veya hizmet üreten, pazarlayan ve satan gerçek ve tüzel kişilere ve bunların her türlü birliklerine bu hükmün uygulanmasında, ilgili pazarlama yılında Şeker Kurulu tarafından en az kota tahsis edilmiş olan şirketin A kotası dikkate alınacak. Şirketler, Şeker Kurulu’nun kurmuş olduğu ölçüm sistemlerini etkileyecek yeni bir hat tesis edemeyecek. Şirketlerden tutulması Glikozdan yeni bir ürün daha! talep edilen her türlü defter, belge ve kayıtların, kurumun belirlediği şekilde tanzim edilerek, belirlenen dönemlerde bildirilmesi zorunlu olacak. Şeker depolarının ve stoklarının kurulca belirlenen süre içerisinde kuruma bildirilmemesi, eksik ya da yanlış bildirilmesi durumunda, bildirilmeyen veya eksik ya da yanlış bildirilen miktar için yine kanundaki cezalar uygulanacak. Şirketlerin A ve B kotası dışında üretim yapıp yapmadığının tespitinde, üretim miktarı, ham madde, yardımcı malzeme, enerji sarfiyatı, yan ürünler, işçi sayısı ve maaş bordrosu gibi üretilen şeker miktarı ile ilgili tüm verilerden yararlanılacak. Sevk irsaliyesi ilgili mevzuatına uygun ve eksiksiz olarak doldurulacak, bu bilgiler kurulun belirleyeceği usul ve esaslar dahilinde düzenli olarak kuruma bildirilecek. 19 Eylül 2014 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Ham madde ve Şeker Fiyatları Yönetmeliği’nde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğe göre de, şirketlerin sözleşme yapmaksızın veya ekim alanı dışından Şeker Kurumu’nun denetimi ve izni olmaksızın pancar temin ettiklerinin tespiti halinde, bu pancar C pancarı, bu pancardan üretilen şeker miktarı, A kotası üretim miktarı tamamlansın veya tamamlanmasın C şekeri olarak kayda alınacak ve A kotasından düşülecek. Global Bioenergies Grubu, doğrudan fermantasyon yoluyla glikozdan propilen üretimi yapmayı başardığını açıkladı. Plastik üretiminde temel yapı taşları arasında olan propilen, bu yöntemle ilk defa herhangi bir kimyasal adım içermeden tamamıyla biyolojik olarak üretilmiş oldu. RubberWorld sitesindeki habere göre firma, 2010 yılında izobutan ve 2014 yılı başında da butadien üretiminden sonra laboratuvar ölçeğinde glikozdan propilen üretebilen tescilli bir prototip geliştirdiğini açıkladı. Global Bioenergies İş Geliştirme Başkanı Thomas Buhl, nafta parçalama kapasitesinde yaşanan düşüşle birlikte hafif olefinler, özellikle de propilen üretimi için değişik arayışlara girildiğini, bu kapsamda biyo-propilen üretimi için attıkları adımla daha iyi, sürdürülebilir ve çevre dostu bir üretim yapısı oluşturulmasına katkıda bulunduklarını ifade etti. Etilenden sonra petrokimya endüstrisinde önemli bir yere sahip olan ve yıllık 80 milyon metrik ton üretilen propilenin, küresel ölçekte 100 milyar dolarlık bir piyasası bulunuyor. Propilen şimdiye kadar yalnızca fosil kaynaklardan üretilmekte ve esas olarak naftanın parçalanması yoluyla elde edilmekteydi. Bitki koruma ürünlerinde yeni düzenleme Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından hazırlanan “Bitki Koruma Ürünlerinin Önerilmesi, Uygulanması ve Kayıt İşlemleri Hakkında Yönetmelik”, 3 Aralık 2014 tarihli Resmi Gazete’de yayımlandı. Bitkisel üretimde kullanılan bitki koruma ürünlerinin (pestisit) uzman kişilerce önerilmesi, uygulanması ve gerekli kayıtlar tutularak güvenilir gıda üretimi ve izlenebilirliğin sağlanması amacıyla çıkartılan yönetmelikle, reçete uygulamasının geliştirilmesi, profesyonel uygulayıcıların etkin kılınması ve risk bazlı bir yönetim sistemi kurulması hedeflendi. Farklı yıllarda yayınlanmış, aynı amaca hizmet eden üç yönetmeliği yürürlükten kaldıran Yönetmelik ile getirilen yenilik ve düzenlemeler şöyle: “Reçete yazma yetkisi için merkezi sınav sistemi kaldırıldı. Ziraat mühendisleri Bakanlık İl Müdürlüklerine başvurarak Bitki Koruma Ürünü Reçete Yazma Yetki Belgesi alabilecekler. Yönetmeliğe tabi olacak bitkisel ürünler ve pestisitler bakanlıkça risk esaslı olacak şekilde her yıl yeniden belirlenerek, Ocak ayında kamuoyuna duyurulacak. Geçmişte ayrı olarak bulunan reçete, kayıt defteri ve uygulama defteri tek bir kayıt sitemi olan “Üretici Kayıt Defterinde” bir araya getirilerek basitleştirildi ve izlenebilirlik kolaylaştırıldı.Biri ‘Bitki Koruma Bölümü Mezunu”’olmak üzere en az iki ziraat mühendisi bulunan ve teknik altyapısı uygun zirai ilaç bayi- leri, ‘Yetkili Bitki Koruma Ofisi (YBKO)’ olabilecek. YBK Ofisleri, sözleşme imzaladıkları üreticilere zararlı organizma teşhisi, reçete yazılması, BKÜ uygulaması gibi hizmetleri sunacakları gibi bitki koruma ürünlerini de satmaya devam edebilecekler. Bitki Koruma Ürünlerinin uygulaması esnasında üreticilerin zarar görmelerini engellemek, uygulama hatalarını ve çevre üzerine olan riskleri azaltmak için Bitki Koruma Ürünlerinin uzman ‘Profesyonel Uygulayıcılar’ tarafından uygulanmasına yönelik gerekli düzenlemeler yapıldı. Yönetmelik kapsamında yetkilendirilen kişilere ihbarı zorunlu olan zararlı organizmaları Bakanlığa bildirme mecburiyeti getirildi.” 8 9 www.nud.org.tr ekonomi FAO: 2014’te Dünya Tahıl Üretiminde Rekor İri taneli tahılların ticareti 10,7 milyon ton düşerek 148 milyon tona inebilir. Yüksek mısır üretimi Son göstergelere göre dünya tahıl üretimi 2014 yılında 2,5 milyar tonun üzerine çıkarak tüm zamanların rekorunu kırıyor. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün son Ürün Tahminleri ve Gıda Durum Raporu’na göre, Avrupa’da artan verim ve ABD’de rekor düzeyde mısır hasadı sonucu tahıl rekoltesinin 2.532 milyar ton olması bekleniyor. Rekor üretimin 2014/15 döneminde oluşması beklenen tüketimi geçeceği, bu sayede stokların artarak 2000 yılından beri en yüksek seviyeye ulaşacağı öngörülüyor. Böylelikle arz koşullarının en önemli göstergesi olan stok/kullanım oranı da %25,2 ile 13 yıldır en yüksek seviyesine ulaşacak. Ancak raporda bazı ülkelerde iç çatışmalar, iklim şartları ve Ebola hastalığı nedeniyle gıda güvencesi sorununun arttığı da belirtiliyor. 29’u Afrika’da yer alan 38 kadar ülkede gıda güvencesi riski var. Bu ülkelerin başında Suriye geliyor. FAO terk edilen tarım arazileri, iş gücü yetersizliği, hasar gören enerji santralleri ve kanallar yanında kuraklığın da etkisiyle üretimde ciddi bir düşüş olacağını öngörüyor. sonucu AB ithalatındaki Mısır üretiminde Durum Bunun da etkisiyle Kasım Küresel iri taneli tahıl üretiminin 1 milyar 312 milyon ton olması bekleniyor. Bunun 1 milyar 20 milyon tonu mısır. Rekor üretim gören 2013’e göre 2014’te %1 artış var. Bunda en büyük pay, Amerika’daki rekor üretim yanında AB ve Güney Afrika bölgesindeki üretim artışının olacak. ABD’de mısır hasadının 366 milyon tonu bulacağı tahmin ediliyor. Bu miktar bir önceki yıla göre %3,5 oranında yüksek. Verimin yüksek olması, beklendiği üzere daralan ekim alanlarından doğan kaybı karşıladı. Avrupa’da ise üretim 120,4 milyon tona ulaşarak, önceki yıla göre %3 oranında bir artış gösterecek. Bu artışın kaynağı, artan ekim alanları ve olumlu iklim koşulları ile Rusya Federasyonu oldu. Ukrayna üretimindeki %15’lik düşüş de bu sayede karşılandı. Asya bölgesinde mısır üretimi Hindistan’daki %10 ve Çin’deki %1’lik düşüşler nedeniyle önceki yıla göre %1 düşüş bunda etkili olacak. 2014’te ihracat fiyatlarında geçen yılın aynı ayına göre %11’lik bir azalma görüldü. oranında azalarak 300,4 milyon ton olacak. Düşüşün nedeni iklim koşulları olacak. Kuraklık Batı ve Doğu Afrika’yı vuracak. Batı’da iklim koşulları yanında Ebola salgını sonucunda %5 oranında olan düşüş, Doğu’da da uzun süredir beklenen yağışların gelmemesi nedeniyle %7 oranlarına varacak. Güney yarım kürede mısır hasadı ise bitti. Güney Amerika’da üretim başta Brezilya hasadındaki azalma nedeniyle önceki yılın rekor düzeyinin %3 altına inerek 119,8 milyon tona geriledi. Güney Afrika Bölgesinde üretim %21 gibi ciddi bir oranda artarak 27,4 milyon 10 11 www.nud.org.tr ekonomi Türkiye Ziraatçiler Derneği’nin 2014 yılı raporuna göre düşen üretimle birlikte fiyatı %32 oranında artan yemlik mısır, hayvancılık sektörü üzerinde de baskı oluşturdu. Türkiye’deki Gelişmeler TÜİK verilerine göre Türkiye’nin tarım sektöründe 2013 yılının aynı dönemine göre oluşan %4,9’luk daralma, büyüme verilerine -%0,78 oranında yansıdı. Daralmanın nedeni kuraklık yanında girdi fiyatlarındaki artışın tarımsal üretimdeki karlılık oranını düşürmesi ve sektörün cazibesini alması olarak değerlendirildi. tona çıktı. En büyük artış Güney Afrika Cumhuriyeti’nden kaynaklandı. Güney yarım kürenin en büyük üreticileri Arjantin, Brezilya ve Güney Afrika’da 2015 sezonu ekimi başlamak üzere. İlk tahminlere göre düşük fiyatlar ve çiftçilerin daha fazla gelir getiren ürünlere yönelmesi ile ekim alanlarında bir daralma yaşanacak. Tüketim ve Ticaret Tahminleri FAO raporuna göre 2014/15 dönemi tahıl tüketimi üretimin altında, 2465 milyon ton seviyesinde olacak. Bu seviye geçen yıla göre %2 oranında yüksek. Bundaki önemli etkenlerden biri toplam yemlik kullanımın %3 oranında artarak 876 milyon tona ulaşması olacak. Son tahminlerindeki artışta, AB ve Meksika’da yemlik mısır kullanımındaki artış rol oynadı. göre %57,6 oranında artan mısır fiyat endeksi 2014’te bir önceki yıla göre %26,8 oranında düşmüş oldu. Gıda Güvencesi Endişeleri İri taneli tahılların ticareti 10,7 milyon ton düşerek 148 milyon tona inebilecek. Yüksek mısır üretimi sonucu AB ithalatındaki düşüş, bunda etkili olacak. Bunun da etkisiyle Kasım ayı ihracat fiyatlarında geçen yılın aynı ayına göre %11’lik bir azalma görüldü. ABD No.2 Yellow mısırın tonu Kasım ayında 178 Dolar’dan işlem gördü. Mısır fiyatları ABD’deki üretim artışı yanında soya piyasasındaki yükselmeden de etkilendi. 2011’de önceki yıla Raporda özellikle vurgulanan konu; dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşayan insanların gıdaya erişimlerindeki engeller. 2014’te özellikle Latin Amerika ve Karayipler’de mısıra bağlı ekonomiler oluşan kuraklık nedeniyle sıkıntılarla karşılaşma riski içerisindeler. El Salvador, Guatemala, Haiti ve Honduras’ta binlerce ailenin gıda güvencesinden ciddi şekilde mahrum kalacağı belirtilerek bu konuda bulunulabilecek girişimler tartışılıyor. Rapora göre Türkiye’nin tahıl üretimi kötü hava koşulları nedeniyle 37,5 milyon tondan 32,9 milyon tona düştü. Bu ciddi düşüş, AB ve Rusya Federasyonu’ndaki üretim artışı ile dengeleniyor. Geçen yıla göre %12 gibi yüksek bir oranda olan bu düşüşe rağmen 2014 üretimi yine de son 5 yılın ortalamasının %5 üzerinde seyrediyor. Suriye çevresindeki ülkeler olan Mısır, Irak, Ürdün, Lübnan ve Türkiye’ye giriş yapan 3,3 milyon mültecinin de Dünya Gıda Programı’nın yardımlarına rağmen stoklar üzerinde baskı oluşturması bekleniyor. Raporda gıda enflasyonunun Ağustos 2014’teki 14,4 seviyesinden Ekim 2014’te 12,6’ya düştüğü belirtiliyor. Türkiye’nin tahıl stoklarının ise 2013’teki 4,2 milyon ton seviyesinden 5,2 milyon tona çıkacağı öngörülüyor. TÜİK verilerine göre Türkiye’nin tarım sektöründe geçen yılın aynı dönemine göre oluşan %4,9’luk daralma büyüme verilerine -%0,78 oranında yansıdı. Daralmanın nedeni kuraklık yanında girdi fiyatlarındaki artışın tarımsal üretimdeki karlılık oranını düşürmesi ve sektörün cazibesini alması olarak değerlendirildi. Türkiye Ziraatçiler Derneği’nin 2014 yılı raporunda göre düşen üretimle birlikte fiyatı %32 oranında artan yemlik mısır, hayvancılık sektörü üzerinde de baskı oluşturdu. 12 13 www.nud.org.tr kapak n i ç i ı r a l a t o k eker Ş Avrupa Şeker Sektörünün Görünümü geri sayım... Avrupa Birliği 2013 yılı Haziran ayında yapılan toplantıda Ortak Tarım Politikasının revizyonu konusunda anlaşmaya vardı. Bu anlaşmanın maddeleri arasında şeker kotalarının 2017’de sona erdirilmesi kararı da yer aldı. Hem pancar şekeri hem nişasta bazlı şekerler üzerindeki kota baskısının kalkmasının sonuçları ne olacak? Ortak Tarım Politikası Avrupa’da son dönemde gıda konusundaki tartışmaların en önemli bölümünü Ortak Tarım Politikası (Common Agricultural Policy - CAP) reformu oluşturuyor. Avrupa Birliği’nin ortak tarımsal politikası olarak ortaya koyulan CAP, tarımsal teşvikler, fiyat müdahaleleri ve diğer koruyucu önlemleri içeren programların bir bütünü olarak tanımlanıyor. Temelleri 1957’de Roma Anlaşması ile atılan ve o günden beri Avrupa ve dünya tarımında görülen gelişmelerle uyumlu olarak çeşitli revizyonlar geçiren CAP rejiminin amaçları, şu şekilde özetleniyor: Teknik gelişim ve iş gücü dahil tüm üretim faktörlerinin en uygun şekilde kullanılmasının sağlanması ile verimliliğin artırılması, tarım topluluğunun adil yaşam standartlarına sahip olmasının sağlanması, pazarın kararlı hale getirilmesi, arzın devamlılığının sağlanması, tüketicilere uygun fiyatlı gıdaların sağlanması. Son derece akılcı görünen bu amaçlar, tartışmaları da ateşliyor. Değişen üretim ve ticaret ortamında söz konusu amaçların gerçekleştirilmesi ve sürdürülebilir olması, ancak bazı sektörlerde yapılacak köklü değişikliklerle mümkün olabiliyor. Ülkemizdeki ile benzerlik gösteren Avrupa şeker sektörünün de değişim zamanı gelen sektörlerden biri olduğu görüşü, son toplantı ile nihai karara bağlanmış oldu. Avrupa Birliği dünyanın en büyük pancar şekeri üreticisi. Toplam pancar şekerinin %50’si AB’de üretiliyor. Rekabette en önde gelen üretici ülkeler ise Fransa, Almanya, İngiltere ve Polonya. Yürürlükte olan şeker kotalarının 13,3 milyon ton ile sınırlandırdığı üretim, birlik üyesi 19 ülke tarafından paylaşılıyor. Bu miktarı geçen üretim ise Dünya Ticaret Örgütü’nün belirlediği sınıra kadar (1,35 milyon ton) ihraç edilebiliyor, biyoyakıt gibi diğer endüstriyel uygulamalara aktarılıyor ya da gelecek yılın kotasına mahsup edilebiliyor. Bunun yanı sıra AB’de 670 bin tonluk bir de izoglokoz (nişasta bazlı şeker) kotası da bulunuyor. AB aynı zamanda önemli ham şeker ithalatçılarından da biri. İthal edilen ham şeker, AB ülkelerindeki şeker fabrikalarında işlenerek piyasaya sunuluyor. İthalatın büyük bölümü Ekonomik Ortaklık Anlaşmalarına dahil Afrika, Karayipler ve Pasifik Grubu ülkelerinden yapılıyor (%69). İthalatın %18’lik bölümünü ise Orta Amerika, Kolombiya, Peru ve Brezilya’dan gerçekleştirilen alımlar oluşturuyor. dünya sakaroz fiyatları, Avrupa’daki fiyatlara göre oldukça düşük seyrediyor. 2014’ün Eylül ayında AB beyaz şeker fiyatları ton başına 510 avroya yakın iken, dünya fiyatları ton başına 340 avro civarında gerçekleşti. Bu durum şeker üreticilerinden başka önemli bir sektörü daha ilgilendirmektedir: Avrupa gıda endüstrisi. Gıda Endüstrisinin Bakışı Dünya Ticaret Örgütü’nün Avrupa Birliği’nin şekerde damping yaptığı yönündeki suçlaması sonucu 2006’da şeker politikaları reformu yürürlüğe konulmuş, AB bu tarihten itibaren uluslararası şeker piyasasında küçük bir oyuncu haline gelmiştir. Brüksel’in şeker üretim kotaları, AB pancar şekeri üretimini iç talebin sadece %85’i ile sınırlandırmış, bu da bir dönem dünyanın ikinci büyük şeker ihracatçısı olan Avrupa’yı net ithalatçı konumuna kaydırmıştır. Bu şekilde düşen üretim ve artan fiyatlar, Avrupa gıda üreticilerini istikrar ve maliyet açısından zor durumda bırakmaktadır. sektörünün temsilcisi olan Avrupa Şeker Kullanıcıları Komitesi CIUS, özellikle son yılda Avrupa ekonomisinin yeniden ayağa kalktığına dikkat çekerek, bunun şeker tüketim miktarlarına yansıyabileceğini, bu nedenle pazarın düzenli olarak takip edilmesi gerektiğini belirtmiştir. Avrupa yiyecek ve içecek üreticileri en çok tedarik güvencesi konusunda sıkıntı içerisinde olduklarını, ekonomik büyüme ve iş güvencesi için şeker kotalarının kalkmasının şart olduğunu vurgulamaktadır. Avrupa Nişasta Endüstrisi Derneği Starch Europe (eski AAF) de benzer yönde bir açıklama ile kotaların kalkması kararını desteklediğini bildirdi. Açıklamaya göre, AB şeker rejimi ortak pazarın işlemesini engellemekte, izoglukoz (nişasta bazlı şeker) talep olan bölgelerde ve gereken miktarlarda üretilememektedir. İzoglukoz Kotası Yiyecek ve içecek endüstrisinin en önemli girdilerinden biri de nişasta bazlı şekerlerdir. Avrupa’da başta mısır Avrupa’nın toplam şeker tüketiminin %70’ini kapsayan yiyecek ve içecek Gerek arz bolluğu, gerekse üretim maliyetlerinin düşüklüğü nedeniyle 14 15 www.nud.org.tr kapak olmak üzere patates ve buğdaydan elde edilen nişasta kullanılarak üretilen şekere ‘izoglukoz’ adı verilmektedir. İzoglukoz glukoz ve fruktoz karışımını ifade etmekte, glukoz şurupları ise bu tanıma da, kota sınırlamasına da girmemektedir. Bu durum Avrupa şeker rejimi ile Türkiye’deki uygulamayı ayıran en önemli detaylardan biridir. Bir diğer detay da AB’de kota hesaplanması sırasında kristal şeker eşdeğeri ağırlığın, Türkiye’de ise sulu piyasa ağırlığının dikkate alınmasıdır. lirsiz faktörler. Ancak Starch Europe’a göre pazar potansiyeli 2-3 milyon ton civarında. Kotalar Kalktığında Ne Olacak? Halen AB şeker kotası izoglukoz üretimini, şeker kotasının yaklaşık %5’i ile sınırlandırmaktadır. Bu miktar döneme göre 670-720 bin ton (kuru madde) arasında değişmektedir. Starch Europe Başkanı Jamie Fortescue, şeker kotalarının kaldırılması ile birlikte, uzun vadede izoglukoz üretiminde dört katlık bir artış olacağını öngörüyor. Mısır şekerinin her ülke pazarında tuttuğu yer ayrı. Örneğin ABD’de şeker pazarının %50’si mısır şekerinden oluşuyor. Bu Avrupa için olası bir gelecek olmasa da, Fortescue’ya göre pazarın %20’sinin mısır şekeri olduğu Japonya örneği Avrupa’ya rahatlıkla uyarlanabilir. Gelecek yıllarda Avrupa’da izoglukoz talebinin ne yönde şekilleneceğini, hangi hızda artacağını tahmin etmek kolay değil. Burada tüketicilerin ürünü ne kadar benimseyeceği, yiyecek ve içecek üreticilerinin ne kadarının sakaroz kullanımından nişasta bazlı şekerlere geçeceği be- Avrupa’nın nişasta bazlı şeker konusunda gidişatını etkileyecek faktörler bunlarla sınırlı kalmıyor. Artan ihtiyacın karşılanması için mevcut fabrikaların kapasitesinin artırılması ve yeni fabrikaların kurulması gerekli ve çoğu firma henüz bu yönde yatırım yapma konusunda karar vermiş değil. Avrupa Komisyonu da nişasta üreticileri ile paralel bir görüşte. Komisyon’un 2014 başında yayınladığı bir rapora göre yıllık 600 bin ton olan izoglukoz tüketiminin 2023 yılında 2,2 milyon tona, ortalama 700 bin ton civarında olan üretimin ise 2,4 milyon tona yükselmesi bekleniyor. Pancarın Geleceği Buna karşın sakaroz tüketiminin 2023’e kadar sadece %3,9 oranında düşerek 17,1 milyon tona gerileyeceği tahmin ediliyor. İzoglukozun pazar payının Meksika ve Kanada’daki %25 oranının altında kalacağı öngörülen raporda şu anda net ithalatçı olan AB’nin kotaların kalkma- sı ile ihtiyacı kadar sakaroz üretmeye başlaması, hatta dönem dönem net ihracatçı konumuna geçmesi bekleniyor. Komisyon raporunda, 2023’te üretimin 15,6 milyon tondan 17,1 milyon tona yükselmesi ile ton başına 500 avrodan fazla olan fiyatların 400 avro seviyesine inerek, küresel fiyatları yakalayacağı belirtiliyor. Bağımsız analiz şirketi Rabobank’ın da değerlendirmesi de bu yönde. Kotalar kalktıktan sonra AB şeker üretiminin %15 oranında büyüyeceğini öngören Rabobank analisti Ruud Schers, bunda en büyük payı %25 oranında büyüme ile Fransa’nın alacağını belirtiyor. Schers’e göre, Avrupa Birliği 2017’de 1,37 milyon tonluk ihracat limitini kaldırarak üretimini artıracak ve bölge pazarında belirleyici oyuncu konumuna gelecek. Marex Specton şeker analisti Robin Shaw da, Avrupa’nın potansiyel olarak belirsiz bir pazarı kararlı hale getirebilecek esnekliğe sahip olduğunu söylüyor. Buna göre fiyatlar kötü olduğunda üretimin 13 milyon tona indiği, yüksek olduğunda ise 22 milyon tona kadar çıkabildiği bir ortam oluşabilir. Bu değişimler maliyetleri düşük ve rekabetçi fiyatlarla üretimlerini artırabilen pancar çiftçisinin yararına olabilir. Ancak oluşacak piyasa şartlarının özellikle Güney Avrupa’da yer alan yüksek maliyetli üreticileri ticaretin dışına itebilir. Öngörülere göre, üretimdeki artış, ithalatta düşüşe neden olabilir. Ancak Komisyon net ihracatçı olmanın ithalatın tamamı ile bitmesi anlamına gelmediğini, mevsim etkilerine göre bazı dönem ve bölgelerde ciddi miktarlarda ithalat ihtiyacı doğabileceğini belirtiyor. ABD, Meksika ve Çin gibi örneklere bakıldığında, nişasta bazlı şekerlerin pancar şekerinin yerini kolayca almış olduğu görülebiliyor. Ancak AB’de izoglukoza olan gerçek talebi belirleyecek olan sektör, içecek sektörü olacak. Avrupa’da izoglukozun bağlı olacağı diğer faktör de, fiyatları doğrudan etkileyen mısır ve buğday fiyatları olacak. Tahıl fiyatlarında son 7 yıldır görülen dalgalanmaların önümüzdeki dönemde de süreceği izoglukoz üreticilerinin aklının bir köşesinde duracak. http://ec.europa.eu/agriculture/sugar/in- İhtimaller Olumlu Yönde dex_en.htm Pancar şekeri açısından zengin Fransa, Almanya, İngiltere gibi bölgelerin aksine Doğu Avrupa nişasta bazlı şeker üretiminde AB’de başı çekiyor. Araştırma şirketi Rabobank’ın analizine göre, nişasta bazlı şekerler özellikle nişasta açısından verimli ve sakaroz açısından yetersiz ülkeler olan Macaristan, Romanya ve Bulgaristan gibi birlik ülkelerinde yükselişe geçebilir. Bu yükselişin hızı ve miktarı ise belirtildiği gibi şeker fiyatlarına, gıda üreticilerinin nişasta bazlı şekere geçme konusundaki istekliliğine ve tüketicilerin tercihlerine bağlı olacak. http://www.starch.eu/ eu-starch-industry-statement-on-abolition-ofproduction-quotas-on-sugar-and-isoglucose/ http://www.ft.com/cms/s/0/5fd8023e-539911e4-929b-00144feab7de.html#axzz3LUJKO4at http://www.foodnavigator.com/Market-Trends/ Will-European-sugar-users-switch-toisoglucose-when-quotas-end http://www.bloomberg.com/news/2014-01-14/ eu-sweetener-demand-set-to-triple-as-quotasend-damps-sugar-use.html https://www.rabobank.com/en/press/ search/2014/20140812-Rabobank-Report-EUIsoglucose-production-to-take-off-post-2017. html 16 17 www.nud.org.tr gündem Şekerin kalbi Londra’da attı Rint Akyüz “Gıda sanayinin en önemli ham maddelerinden birisi şekeridir. AB gıda sanayicileri tarafından rekabetçi fiyat- NÜD Heyeti de Katılımcılar Arasındaydı Dünya şeker sektörünün liderleri, Kasım 2014’te yapılan Uluslararası Şeker Örgütü ISO’nun 23’üncü toplantısında bir araya geldi. Şekerin geleceğinin değerlendirildiği toplantılarda şeker kamışı ve pancarı üretici örgütleri, şeker sanayicileri ve sektörün paydaşları yer aldılar. Türkiye’yi resmi olarak Pankobirlik’in temsil ettiği organizasyonda Nişasta ve Glikoz Üreticileri Derneği de katılımcı olarak yer aldı. Şekerin geleceğinin masaya yatırıldığı ve 2 gün süren toplantılarda odaklanılan konular sağlık ve üretim kotaları oldu. ISO ve Dünya Pancar ve Kamış Üreticileri Birliği WABCG tarafından 25-26 Kasım tarihlerinde Londra’da düzenlenen toplantıda, mısır şekeri dahil dünya şeker tüketiminin son yıllarda azalmasına rağmen obezitede artış olduğuna dikkat çekildi. Toplantıda ayrıca AB’de pancar ve mısır şekerleri için uygulanan üretim kotalarının 2017’de kaldırılmasının dünya piyasalarına olası etkileri tartışıldı. Toplantıya tüm dünyadan şeker pazarının paydaşları katıldı. Nişasta ve Glikoz Üreticileri Derneği (NÜD) Başkanı Rint Akyüz toplantılardan sonra yaptığı açıklamada, Avrupa Komisyonu’nun kotaların kalkmasına yönelik süreci çok iyi yönettiğini ifade etti. Akyüz’e göre genel kanı, kotaların kalkması ile AB şeker üreticilerinin serbest piyasa koşullarında rekabet edeceği ve bu sayede sektörün ayakta kalabileceği doğrultusunda. AB’de pancar ve mısır şekeri üretimine yönelik kota uygulamasının kalkmasını Türk gıda sanayi açısından da değerlendiren Akyüz, 2017 yılından sonra kota sisteminin sadece Türkiye’de uygulanıyor olacağını, kota kalktıktan sonra AB iç piyasa fiyatlarının serbest piyasa koşullarında şekillenerek dünya seviyelerine inebileceğini belirtti. şekerin Türkiye’de çok daha yüksek fiyattan tüketilmesi nedeniyle Türk gıda sanayinin hem iç hem de dünya pazarlarındaki rekabetçi gücünün giderek düşeceğinin altını çizdi. Türk gıda sanayinin önümüzdeki birkaç yıl içerisinde en büyük sektör olacağını öngördüklerini ifade eden Akyüz, kota uygulaması devam ettiği sürece gıda sanayinin aynı ivme ile büyümesinin mümkün olamayacağını da sözlerine ekledi. Şeker Kurumu Açıklaması Akyüz, gıda sanayinin en önemli ham maddelerinden birisinin şeker olduğunu, AB gıda sanayicileri tarafından rekabetçi fiyatlarla kullanılan Konferansa katılan Şeker Kurumu Başkanı Hüsnü Tekin ise toplantıya ilişkin yaptığı değerlendirmede, AB’de kota uygulamasının kaldırılması yönünde larla kullanılan şeker, Türkiye’de çok daha yüksek fiyattan tüketilmekte, bu nedenle Türk gıda sanayinin hem iç hem de dünya pazarlarındaki rekabetçi gücü giderek düşmektedir. Türk gıda sanayinin önümüzdeki birkaç yıl içerisinde en büyük sektör olacağını öngörmekteyiz. Ancak kota uygulaması devam ettiği sürece gıda sanayinin aynı ivme ile büyümesi mümkün olmayacaktır.” başlatılan reform sürecini takip ettiklerini belirterek, Türkiye şeker sektörünün dünya ile paralel geliştiğini ifade etti. Türkiye şeker sektörünün dünya ile rekabet edebilmesi açısından önünde hiçbir engel olmaması gerektiğini vurgulayan Tekin, AB’de devam etmekte olan reform sürecinin son aşamasını teşkil eden, kotaların kaldırılmasıyla ilgili kararın netleşmesini müteakip, Türk Şeker Sanayine de yansımalarının değerlendirileceğini kaydetti. Şeker fabrikalarının özelleştirilmesi konusuna da değinen Şeker Kurumu Başkanı Hüsnü Tekin, sürecin Özelleştirme İdaresi tarafından yürütüldüğünü ve Kurum olarak süreci yakından takip ettiklerini bildirdi. Şeker ve Sağlık Toplantının ilk gününde şeker ve sağlık konusundaki tartışmalar ele alındı. İlk konuşmacı Czarnikow Group kıdemli analisti Stephen Geldart, dünya medyasında şekerin alkol ve yağı geride bırakarak en fazla tartışılan gıda maddesi haline geldiğini söyledi. Şekerin çok eskiden beri sağlıklı beslenmede 18 19 www.nud.org.tr gündem Toplantının ikinci gününde düzenlenen AB panelinde, kotaların kalkmasından sonra beklenen gelişmeler ele alındı. Avrupa Komisyonu Tarım Genel Direktörlüğü, Genel Direktör Yardımcısı Joost Korte, 2006’da yapılan AB şeker reformunun şeker üreticilerini daha rekabetçi hale getirdiğini, 2017’de kotaların kalkması ile rekabet şansının küresel anlamda da gelişeceğini söyledi. yer aldığını belirten Geldart, şekerin önemini II. Dünya Savaşı’nda ilk karneye bağlanan gıda maddesi olması ile örneklendirdi. Geldart, İngiltere’de kişi başına düşen sakaroz tüketiminin 1970’lerden bu yana keskin bir düşüş göstermesine rağmen obezite oranlarının durmadan arttığına dikkat çekti. Verilere göre ABD’de ve Avustralya’da şeker tüketimi en üst seviyesinden %15 ve %17 oranlarında düşüş göstermiş de olsa, bu ülkelerde de 70’li yıllardan beri kilo artışı devam etti. Geldart bu artışları, refah düzeyindeki ve gıda tüketimindeki yükselme ve insanı giderek hareketsizleştiren yaşam koşullarına bağladı. Hareketlilik Önemli Günün ikinci konuşmacısı Sugar Nutrition’dan Dr. Alison Boyd ise 1 gram yağın 9, alkolün 7, şekerin ise 4 kalori olduğuna dikkat çekti. İngiliz Beslenme Bilimsel Danışma Kurulu’nun araştırmalarına göre şeker ile tip 2 diyabet ve kalp-damar has- talıkları arasında ilişki bulunmadığını belirten Boyd, şeker ya da herhangi bir gıda maddesinin insanlarda bağımlılık yapmadığını, söz konusu olgunun yeme bağımlılığı olduğunu sözlerine ekledi. Boyd mısır şekeri ile sakaroz arasında fark olmadığını belirterek, gıdalarda şekerlerin azaltılmasının her zaman daha düşük kalori anlamına gelmediğini söyledi. Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) eklenmiş şekerleri günlük kalori alımının %5’ine indirme önerisini doğrulayan Boyd, bu önerinin temel aldığı çalışmanın ise yine WHO tarafından düşük kaliteli olarak nitelendirildiğini de vurguladı. Dr. Boyd’a göre kilo kontrolünde en önemli noktalar; toplam enerji alımını azaltmanın yanı sıra hareket etmek yolu ile biriken enerjiyi vücuttan atabilmek. Avrupa Birliği’nde Kotalar Toplantının ikinci gününde düzenlenen AB panelinde, yapılacak reform sonrasında beklenen gelişmeler ele alındı. İlk konuşmacı, Avrupa Komisyonu Tarım Genel Direktörlüğü, Genel Direktör Yardımcısı Joost Korte, 2006’da yapılan AB şeker reformunun şeker üreticilerini daha rekabetçi hale getirdiğini, 2017’de kotaların kalkması ile rekabet şansının küresel anlamda da gelişeceğini söyledi. Tarım danışmanlığı konusunda uzman İngiliz şirketi LMC’nin Genel Müdürü Martin Todd da 2017’den sonra üreticilerin üretimlerini artırabileceklerini, böylelikle pancar şekeri, izoglukoz ve ithal şeker arasında rekabetin sağlıklı bir seviyeye gelebileceğini belirtti. Mısır şekerinin Avrupa’da kullanılan ticari ismi izoglukoz ile aynı başlığı taşıyan konuşmada ise üretimle ilgili verilere değinildi. Buna göre Avrupa nişasta ve tatlandırıcı sektörünce kullanılan 17 milyon ton tahılın 10-11 milyon tonundan sıvı şeker üretimi yapılırken, bu tahılların sadece 1,5 milyon tonu izoglukoz üretiminde kullanılıyor. Avrupa Şeker Üreticileri Komitesi Başkanı Johann Marihat ise konuya olumsuz yaklaşımıyla toplantıda büyük tartışmalara neden oldu. Marihat, AB’de şeker ithalatının yıllık %8 oranında arttığını, referans ve piyasa fiyatlarının ise giderek düştüğünü belirterek, kotaların kalkması ile büyük bir çöküş yaşanacağını söyledi. Kotaların kalkacağı 2017’den sonra yaklaşık 600 bin ton kotasız şekerin AB’ye gireceğini savunan Marihat, piyasaların bu miktarı kaldıramayacağını, Avrupa Komisyonu’nun AB otomotiv sektörüne avantajlı pozisyon elde etmek için şeker endüstrisini kurban ettiğini iddia etti. Johann Marihat Brezilya’da doğal maliyet avantajının yanında devletin şeker kamışı sektörüne ciddi oranda yardımları olduğunu ve devlet eli ile gelişmiş bir etanol üretim programının sürdürüldüğünü de vurguladı. ISO tarafından düzenlenen Seminer’de konuşulan diğer konular; sürdürülebilir şeker üretimi, yatırımlar ve ticaret oldu. Toplantıda Brezilya’yı ele alan bir panel de yer aldı. 20 21 www.nud.org.tr röportaj Oana ÇORAT Adana Çiftçiler Birliği Genel Sekreteri Hayali; tarımda kendi kendine yeten bir ülke! Adana Çiftçiler Birliği Genel Sekreteri Oana Çorat; dünya tarımındaki gelişmeleri yakından takip eden, sahip olduğu topraklarda modern tarım tekniklerini uygulayan bir isim. “ArGe ve biyoteknolojinin önü açılmayan bir ülke, körelmeye mahkûmdur. Sürekli yeniliklerin takip edilmesi, hem ülke hem de işletmelerimiz açısından çok önemli” diyen Çorat, hayalini de, “Türkiye’nin tarımda kendi kendine yeten bir ülke haline gelmesi” şeklinde özetliyor. A dana, Mersin, Osmaniye ve Hatay illerini kapsayan Çukurova, sadece ülkemizdeki değil, dünyadaki tarıma en elverişli alanlar arasında yer alan önemli bir bölge. Adana Çiftçiler Birliği ülkemizin en eski sivil toplum kuruluşlarından birisi. Birliğin çalışmaları ve buradaki görevinizden bahseder misiniz? Uygun iklim koşulları ile verimli tarım arazilerinde birçok ürünün yetiştirildiği Çukurova’da, hem tarımsal üretimi hem de bu ürünleri işleyen sanayinin varlığıyla Adana’nın özel ve önemli bir yeri var. 1930 yılında kurulan Adana Çiftçiler Birliği, Cumhuriyet’ten sonra kurulan ilk sivil toplum örgütü. Burada esas amacımız; ürün gözetmeksizin tarım sektöründe yaşanan sıkıntıları anlayıp, değerlendirerek, çözüm önerileri ile birlikte gerekli tüm resmi, gayri resmi mercilere iletmektir. Pamuk, mısır, tahıl üretimiyle öne çıkan Adana’daki üreticileri çatısı altında toplayan Adana Çiftçiler Birliği; 1930 yılında kurulmuş, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk sivil toplum kuruluşu olarak öne çıkıyor. Bilgilendirme toplantıları yapmak, paydaşları bir araya getirmek, ovamızın sorunlarını yansıtan ses olmak, Birlik olarak başlıca görevimizdir. Adana Çiftçiler Birliği, kendisini sadece bir fikir platformu ya da bir arayış grubu olarak değil; görüş, öneri ve çözümleriyle yaşanan sorunlara çözüm üreten bir STK olarak konumlandırmış durumda. Koçan olarak Birlik Genel Sekreteri Oana Çorat ile Adana Çiftçiler Birliği’ni, tarımdaki ve tabii ki tarıma dayalı sanayideki gelişmeleri konuştuk. Bir Adanalı olarak, tarımsal üretimde ülkemizin önde gelen bölgelerinden Çukurova’yı ve Çukurova’da çiftçi olmayı bize anlatır mısınız? Çukurova’nın kendine has bolluğu ve bereketi vardır. Yüksek teknolojinin kullanıldığı, hatta hassas tarımın öncülüğünü yapan ovadır Çukurova. Bir yandan verimli topraklarda bir yılda 22 23 www.nud.org.tr röportaj “Bilim odaklı çalışmalar, ülkemizde hem tarımsal üretimin hem de tarıma dayalı sanayinin gelişmesinde gerekli bilimsel altyapıyı sağlayacaktır. Yetkin bilim adamlarımızın yurt dışına gitmek yerine ülkemizde araştırmalarını sürdürmeleri, çok önemlidir.” üretimi bildiğiniz kadar, yurt dışındaki gelişmeleri de yakından izliyorsunuz. Ziyaretlerinizdeki gözlemlerinize, araştırmalarınıza dayanarak, ülkemiz tarımı bağlamındaki değerlendirmelerinizi bizimle paylaşır mısınız? Oana Çorat, pamuk, mısır, tahıl üretimiyle öne çıkan Adana’da Çiftçiler Birliği’nin Genel Sekreterliği’ni sürdürüyor. birden fazla ürün almayı sağlayan iklim koşulları üretime olumlu etki yapmakta, ancak diğer yandan aşırı sıcaklık ve rutubet ne yazık ki zararlı popülasyonunu arttırmaktadır. Bölgemizdeki topraklar, üretim bakımından yadsınamayacak kadar kaliteli topraklardır. Kapalı sulama sistemi bu ovaya tatbik edilirse, eminim ki Çukurova, tam anlamı ile örnek bir ova haline gelecektir. Rekoltesi günden güne artan mısır; bölge için ne anlama geliyor? Mısırın rekoltesi günden güne artıyor, bu doğrudur, ancak maliyetler aynı oranda maalesef artmamaktadır. Ha- lihazırda tarla ziraatinde yüksek verim ile birlikte en yüksek getiriyi sağlayan ürün mısırdır. Mısırın katma değer yaratan sanayi alanı, şu an ovamızda hayvancılıkta kullanılan silajdır. Ancak mısır ziraatine tek taraflı bakmamak lazım. Diğer ürünlere nazaran daha fazla su ve gübre talep eden mısır bitkisi, zaman geçtikçe toprağı tek taraflı yormaktadır. Mısır, nişasta sektöründe de kullanılmaktadır. Geriye kalan bölüm ise kanatlı ve büyükbaş hayvan yetiştiriciliği için yem sektörünün kullanımına sunulmaktadır. Münavebe ekiminin, soya ve pamuk gibi kazık köklü bitkilerin ekim nöbetine girmesi şarttır. Mısır üretiminde kök hastalıkları ortaya çıkmaya başlamıştır ve maalesef bunun zamanla artacağı kanaatindeyim. Alternatif enerjilerin daha da önem kazanacağı gelecekte, Konya’da olduğu gibi ethanol fabrikalarının mısırı kullanımı da mevzubahis olacaktır. Ancak petrol fiyatlarının bu denli düşmesi, mısır için böyle gıda alternatifini ortaya çıkartmayacaktır. Mısırın getirisini, ekimini yaptığınız diğer ürünlerle kıyaslar mısınız? Türkiye’de ve bölgenizdeki tarımsal Ülkemizde olsun, yurt dışında olsun fuarları takip etmekteyim. Ülkemizin tarımsal üretim teknolojileri yönünden çok geride olduğunu söyleyemem. Yurt dışında tarımda kullanılan teknoloji, işçilik maliyetlerinin yüksekliği ve işletmelerde arazi büyüklüğünün yüksek olmasının mecburi yansımalarıdır. Ülkemizde tarım arazilerinde toplulaştırma çalışmaları ve son olarak tarım arazilerinin miras yoluyla bölünmesinin önüne geçilmesi amacıyla Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nda yapılan düzenlemelerle beraber, arazilerimiz bundan böyle küçülmeyecek ve üretim için daha rasyonel işletmeler haline gelecektir. Tarımda mekanizasyon, Ar-Ge ve biyoteknolojinin önemine inanan birisi olduğunuzu biliyoruz. Bu kapsamda size özgü uygulamalarınızı, geliştirdiğiniz yöntemleri ve hayalinizdeki tarımı anlatabilir misiniz? Ar-Ge ve biyoteknolojinin önü açılmayan bir ülke, körelmeye mahkûmdur. Sürekli yeniliklerin takip edilmesi, hem ülke hem de işletmelerimiz açısından çok önemlidir. Ülkemizde artık daha bilinçli gübreleme yapılmaktadır. Çünkü uygun gübreleme için gerekli toprak ve yaprak analizleri yapılmaktadır. Zararlılarla, zirai ilaçlarla kimyasal mücadele yerine biyolojik mücadele önem kazanmaktadır. Çünkü zararlılarla mücadelede zirai ilaçların kullanımında artık ruhsatlı ilaç uygulaması ve rezidü limit kısıtlamaları devrededir. Daha teknolojik alet ve ekipmanların kullanımı sayesinde daha az akaryakıt sarf edilerek, daha verimli zirai üretim öne çıkmaktadır. Hayalim, Türkiye’nin tarımda kendi kendine yeten bir ülke haline gelebilmesidir. Mümkün mertebe de sadece biyolojik mücadele ile ziraat yapılarak “Çukurova, üretim bakımından yadsınamayacak kadar kaliteli topraklara sahip.” doğal dengenin korunması, doğal dengenin bozulduğu alanlarda da yeniden bu dengenin oluşturulmasıdır. Bir diğer hayalim, bir an evvel yeşil enerjiye dönüşüm için gerekli alt yapıların hazırlanması ve bu alanda yetkin bilim adamlarımızın yurt dışına gitmek yerine ülkemizde kalıp, bizlerle kol kola araştırmalarını sürdürmeleri ve bizleri ileriye götürmeleridir. Bilim odaklı çalışmalar, ülkemizde hem tarımsal üretimin hem de tarıma dayalı sanayinin gelişmesinde bize gerekli bilimsel alt yapıyı sağlayacaktır. Bir yandan insanımız için yeterli üretimle sürdürülebilir gıda güvenliği ve güvencesini sağlarken, diğer yandan ülkemizin tarımsal ihracatını artırarak, dünya ölçeğinde hak ettiği yeri alması ve bu konumunu sürdürmesi için bilimin yol göstericiliğine ihtiyacımız var. 24 25 www.nud.org.tr bilimsel “Mısır şekeri daha fazla acıkmanıza mı neden oluyor?” Bu soru sağlıkla ilgili bir yazıda bu şekilde başlığa taşındığında, kendi cevabını da vermiş oluyor. Yazının sadece başlığını okuyup geçen kişilerin aklında bu soru değil, yan yana iki ifade kalıyor: “Mısır şekeri” ve “Daha fazla acıkmaya neden olmak”. Kaldı ki yazının içeriği okunsa bile bu ifadelerin bilinçaltında birleştirilmesini engelleyecek bir veri sunulmuyor. Türkiye’de sıkça örneği görülüyor ama bunların kaynağı genellikle yabancı siteler. Yukarıdaki başlığı veren site de ABD’de halkın merak ettiği tıbbi konular hakkında bilgi ve resmi olmayan tavsiyeler almak için kullandıkları WebMD (İnternet Doktoru olarak çevrilebilir) sitesi. “Mısır şekeri” ifadesini içeren bu başlıkla başlayan yazı, hemen ardından “Yeni bir araştırmaya göre fruktoz (yiyecek ve içeceklerin birçoğunda bulunan bir çeşit şeker) fazla yemeye teşvik edebilir” şeklinde devam ediyor. Araştırma, mısır şekeri yanında pancar şekerini de oluşturan iki bileşenin, yani fruktoz ve glukozun karşılaştırılmasından ibaret. Deneklere glukoz ya da fruktoz içeren içecekler verilerek beyin tepkileri manyetik rezonans yöntemi ile izlenmiş, ancak pancar şekeri sakaroz ya da mısır şekeri HFCS’nin etkileri karşılaştırılmamış. Çalışmanın sonucu da fruktoz ile daha geç doyulduğu, bunun obeziteye neden olabileceği şeklinde yorumlanmış. Peki, bunun mısır şekeri ile isim dışında ilgisi var mı? Varsa, yarısı fruktozdan oluşan pancar şekeri ile benzer ilgiden neden bahsedilmemiş? Mısır şekerinin iki türü %42 ve %55 oranlarında, yani %50 oranında fruktoz içeren pancar şekerinden daha az ya da daha fazla miktarda fruktoz içerebilir. Ancak iki şeker genel olarak eşdeğer içerikte olarak kabul edilmektedir. Zaten bağlantıya tıklayarak izlenen yazının ikinci sayfasında, çalışmanın başında yer alan Dr. Kathleen Page’in bu minvaldeki sözlerine de yer verilmiş: “Mevcut bulgular başlangıç aşamasındadır. Mamul gıdalarda şekerlerin açlığı ne şekilde etkilediği ve obezite riski konusunda bir sonuca varmak için daha fazla çalışma yapılması gerekmekte... Fruktozun ve glukozun HFCS’de de sofra şekerinde de yaklaşık aynı oranlarda bulunduğunun altını çizmek önemli. Henüz beynin HFCS’ye, glukoz veya sakaroza (sofra şekerine) gösterdiğinden farklı bir tepki gösterip, göstermediğini bilmiyoruz.” Bilimsel hataları esprili bir dille ortaya koymayı amaçlayan junkscience.com sitesi ise bu sözlere kinayeli bir cevap vermiş: “Öyle görünüyor ki yine de yanıltıcı bir manşet atmaya yetecek kadar şey biliyoruz.” İşin subjektif yorumlama ve manipülasyon kısmı bir tarafa bırakıldığında ise bilimsel veriler tüm açıklığı ile karşımıza çıkmaktadır. Bu konuda en kısa ve öz derlemelerden biri Amerikan Tarım Bakanlığı, Tarım Araştırmaları Servisi’nden Dr. David M. Klurfeld ile aralarında konunun uzmanlarından Dr. James M. Rippe’nin de bulunduğu ekip arkadaşları tarafından yayınlanan görüş bildirisi. “Yüksek fruktozlu mısır şurubunun obezite sebebi olduğu yönünde kanıt eksikliği” başlığını taşıyan yazı HFCS, diğer adıyla mısır şekeri ve hakkındaki iddiaların kısa tarihçesini veriyor. 35 yıl boyunca herhangi bir sorunla bağdaştırılmayan mısır şekeri 2004 yılında Bray, Popkin ve Nielsen tarafından yayınlanan bir yazıda obezite ile arasında potansiyel bir bağ olabileceği iddiası ile bir anda tartışmaların odak noktası haline geliyor. Bray ve arkadaşları iddialarını, mısır şekeri tüketimi ile obezite artışının aynı döneme denk gelmesine bağlıyor. Bu çıkarım sadece ‘ekolojik yanılgı’ denilen istatistiki hatanın bir örneği olsa da iddialar ve tartışmalar bu makale sonrasında ciddi oranda artıyor, saf fruktozun glukozla karşılaştırılmasına dayanan çalışmalarla endişeler körükleniyor. Mısır şekerinin başına gelen bir diğer talihsizlik ise İngilizce adında geçen geçen “yüksek fruktoz” ifadesi oluyor. Ancak günümüzde mısır şekerinin obeziteye kendine özgü bir katkısı olduğu görüşü çoğu araştırmacıya anlamsız gelmektedir. Fruktoz ve glukoz neredeyse hiçbir zaman tek başlarına tüketilmedikleri için fruktozun glukoz ile karşılaştırıldığı çalışmaların insan beslenmesine uyarlanması ikna edici olmamaktadır. Benzer oranda fruktoz içeren sakaroz (%50) ve mısır şekeri (%42-55) benzer şekilde sindirilmekte ve metabolizmaya girmektedir. Sakaroz yapısında fruktoz ve glukoz arasında olan bağ sindirim sisteminde hızla parçalanmakta, bu bileşenler serbest halde kana karışmaktadırlar. Geçtiğimiz 10 yılda yapılan klinik araştırmalarda mısır şekeri ve sofra şekerinin metabolik göstergelere etkisi arasında bir fark görülememiştir. Bunun yanında son 10 yılda mısır şekeri tüketiminde görülen düşüşün obezite görülme sıklığında herhangi bir değişime yol açmaması da iki olgunun paralellik gösterdiği iddiasını çürütmektedir. Bunu G. Harvey Anderson en iyi şekilde özetlemiştir: “İçeceklerdeki sakaroz yerine mısır şekeri kullanılmasının obezitede nedensel bir rol oynadığı hipotezi bunların bileşimi, biyolojik aktiviteleri veya gıda tüketimine etkilerince desteklenmemektedir. Hipotez ters şekilde, yani içeceklerdeki mısır şekeri yerine sakaroz kullanılmasının obezite sorununa çözüm olacağı şeklinde ifade edilseydi sonuç daha açık görülürdü. Daha basit bir anlatımla, sakaroz içeren içeceklere dönüşün obezite sorunu için akılcı bir çözüm olacağı yönünde bir önerme doğrudan reddedilirdi.” Bu konuda bilimsel tartışmalar sona ermiş gibi görünse de toplumsal tartışma henüz sona ermedi. İnternette yer alan ve hatalı bilgiler içeren binlerce bağlantı yanında bazı gıda üreticilerinin de reklam amacıyla bu konudaki temelsiz iddiaları destekleyecek şekilde tavır almaları, mısır şekerini obezite tartışmalarının odağında tutuyor. Bu konudaki gerçekler halka ulaştıkça tartışmaların obezitenin daha olası nedenlerine yönelmesi bekleniyor. 26 27 www.nud.org.tr beslenme ve sağlık Gıda teknolojileri, daha sağlıklı yaşam talebiyle gelişiyor Gıda endüstrisi, toplumun yeterli ve dengeli beslenme ile daha sağlıklı bir yaşam sürme talebine, gıda teknolojilerindeki gelişmeler ile karşılık veriyor. Bu kapsamda gıda üretiminde katkı maddelerinin, tarımsal üretimde ise biyoteknoloji yöntemlerinin kullanımının güvenilir olduğu bildirildi. Sağlık ve beslenme ilişkisi, Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu, Herkes İçin Sağlık Derneği ile Beslenme Eğitimi ve Araştırma Vakfı (BESVAK) tarafından 12-14 Kasım 2014 tarihlerinde düzenlenen İstanbul Sağlık ve Beslenme Bienali’nde ele alındı. Bienal’in açılışında konuşan Gazi Üniversitesi Rektörü ve Herkes İçin Sağlık Derneği Başkanı Prof. Dr. Süleyman Büyükberber, beslenme, gıda ve sağlık ilişkisi konusunda medyada yer alan birçok haberin bilimsellikten uzak olduğunu, akademik unvana sahip bazı kişilerin de uzmanı olmadıkları halde yaptıkları açıklamalarla halkı infiale sürüklediklerini söyledi. Büyükberber, “Bizlere, yani sağlık, beslenme ve gıdanın uzmanlarına düşen, bu temelsiz iddia ve ithamlara karşı toplumu, bilimsel temelde doğru bilgilerle ay- dınlatmaktır. Çünkü bugün bilgi kirliliği üzerine oluşturulmuş şehir efsaneleri ve mitler; kişinin hatta giderek toplumun bedensel, ruhsal ve sosyal iyilik halini tehdit etmektedir. Beslenme ile ilgili sorunların çözümünde birtakım yasaklamalar yerine, sistemli ve sürdürülebilir bir yaklaşımı ortaya koymak gereklidir.” diye konuştu. BESVAK Başkanı Prof. Dr. Ayşe Baysal da, medyada yer bulan “Şunu yemeyin, bunu yiyin” gibi önerilere dikkat çekti, “Bu önerilerle, toplumda ileriki yıllarda çok önemli sağlık sorunları oluşabilecek.” uyarısında bulundu. Herkesin gıda, beslenme ve sağlık konusunda yorum yapma hakkını kendisinde gördüğünü vurgulayan Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Gıda ve Kontrol Genel Müdürü Prof. Dr. İrfan Erol ise “Doğru bilgilerin aktarılma- sında üniversite öğretim üyelerimize, konunun paydaşı kuruluşlara çok önemli görevler düşüyor.” dedi. Bienalin “2030 Yılında Dünya” başlıklı ilk oturumunda konuşan Mc Larty Enstitüsü’nden Eric Trachtenberg, 2050 yılına kadar gıda üretiminin %70 artırılması gerektiğine işaret ederek, “İnsanların gıda güvenliği konusunda artan kaygılarına karşı yapılacak şey, bilime sadık kalmaktır.” dedi. Avrupa ile ABD’nin gıda güvenliği yaklaşımlarındaki farklılığa dikkat çeken Trachtenberg, “Amerika’da güvenli gıdaya erişimi sağlayacak ürünleri istiyoruz. Avrupa ise biyogüvenlik konusunda yasakçı.” ifadelerini kullandı. “Kötü yemek yok, aktif olunmalı” “Sağlık ve Beslenme Stratejileri” oturumunda konuşan Avrupa Komisyonu Sağlık Belirteçleri Bölüm Başkanı Philip Roux ise beslenmede kültürel farklılıklara dikkat çekti. Roux, “Kötü yemek’ diye bir şey yok. Önemli olan aktif olmak. ‘Bir gün beslenmeden, ertesi gün aktif olmaktan bahsedelim’ diye bir şey yok.” diye konuştu. Prof. Dr. Aziz Ekşi de, “Tuzu azaltalım, şekeri azaltalım’ demek, yasakçı, bana göre tek taraflı bir yaklaşım. Tütünü, alkolü yasaklayabilirsiniz ama gıdayı yasaklamanın kolay olmayacağını düşünmek lazım. Çünkü yaşamak için gıda almamız gerekiyor. Gıda sanayini içine almayan bir stratejiyle sorunu çözmek mümkün değil.” diye konuştu. “Değişen Dünya, Gelişen Teknolojiler” oturumundaki sunumunda medyadaki haberlere dikkat çeken Onkolog Prof. Dr. İsmail Çelik ise “Kanserin nedenlerinden tütün, diyet, kalori alımı, alkol gibi unsurlar unutturulmak isteniyor, beslenme öne çıkartılıyor.” dedi. Genetiği değiştirilmiş gıdaların kanser riskini artırdığına dair bilimsel bulgu olmadığını kaydeden Çelik, “Keşke kanserli hücreye giderek yok eden bir GDO olsaydı da bunu kullansaydık.” dedi. Biyoteknolojinin en geniş anlamıyla canlı organizmaları kullanarak yeni ürünler elde edilmesi olduğunu belirten Prof. Dr. Selim Çetiner ise bilimsel analizlerin, onay verilen GDO’ların en az klasik ürünler kadar güvenli olduğunu ortaya koyduğunu, uluslararası kuruluşların son 18 yıldır üretilen GDO’ların bir alerji ya da rahatsızlığa yol açmadığını bildirdiğini kaydetti. Çetiner, GDO karşıtları tarafından bir korku stratejisi izlendiğini belirterek, Biyogüvenlik Kanunu’nun AB müktesebatı ile uyumlu hale getirilmesi gerektiğini söyledi. Ulusal Gıda Teknoloji Platformu Başkanı Prof. Dr. Vural Gökmen de, tatlı yemeyi seven insanın önüne tatlı bir ürün koymak gerektiğini, endüstrinin de bunu yaptığını kaydetti. 28 29 www.nud.org.tr beslenme ve sağlık “Gıda bağımlılığı” değil “Yeme bağımlılığı” Gıda bağımlılığı son zamanlarda birçok yeme bozukluğunun açıklanması için kullanılan bir terim haline geldi. Gıda bağımlılığı çerçevesinde odak noktasına yerleştirilen gıda bileşenlerinin en önemlisi ise şeker oldu. Bunu öne süren kişilerin iddiası, gıdalardaki şekerin ve özellikle de şekerin daha tatlı bileşeni olan fruktozun bağımlılık yaptığı ve insanları fazla yemek yemeye yönlendirdiği. Bu iddianın temellerini insanların neden fruktoz yönünden çok zengin meyveleri tüketme konusunda bağımlılık geliştirmediğini sorgulamakla mümkün, ancak konuyu kişiselleştirmemek için bilimsel çalışmalara atıf yapmak daha etkili olabilir. Bu bilimsel çalışmaların sonuncusu Almanya’daki Essen Üniversitesi’nde gerçekleştirilerek Neuroscience & Biobehavioral Reviews dergisinde yayınlandı. Aralarında Türk bilim insanı Özgür Albayrak’ın da bulunduğu bilimsel ekip, çalışmalarında öncelikle bağımlılığın bir tanımını ortaya koyuyor, daha sonra da gıdaların içerisindeki maddelere gösterilen tepkiyle yeme eylemini karşılaştırıyor. Araştırmada özellikle şeker, yağ ve tuza olası bağımlılıklar mercek altına alındı. Çalışmanın sonucunda bu maddelerin bağımlılık yarattığı yönünde bir kanıt olmaması nedeniyle “gıda bağımlılığı” teriminin hatalı olduğu belirtiliyor. Grup bunun yerine, yeme eyleminin yarattığı bağımlılık etkilerini vurgulayarak, “yeme bağımlılığı” terimini öneriyor. Konuyla ilgili açıklama yapan psikiyatrist Özgür Albayrak, fareler üzerinde gerçekleştirilen deneylerde şeker şurubunun bağımlılık yaptığının gözlemlendiğini, ancak insanlarda aynı etkinin oluşmadığını ifade etti. Bu durum hayvan deneylerinde elde edilen sonuçların doğrudan insanlara uyarlanamayacağının da bir göstergesi oldu. diklerimizin miktarı ile ilgili. Genel kanı günümüzde eskiye göre çok daha fazla yiyecek tüketildiği. Stanford Üniversitesi’nden Dr. Uri Ladabaum ise bunun tersini söylüyor. Amerika’da tutulan en önemli sağlık istatistiklerinden biri olan NHANES programındaki verileri inceleyen Ladabaum, 1988 ve 2010’daki beslenme miktarlarını karşılaştırdı. Sonuçlar, günümüzde 20 yıl öncesindekinden daha fazla yemediğimizi gösteriyor. Dr. Ladabaum fazla yiyor olabileceğimizi, ancak kalori alımımızın hızla artmadığını söylüyor. Yani 1988’de de önceki yıllara göre çok fazla ka- lori alıyor olabiliriz, ancak günümüzle aradaki en önemli fark fiziksel aktivite olarak ortaya çıkıyor. 1998’de Amerikan halkının %80-90 arası boş zamanlarında herhangi bir fiziksel aktivite yaptığını söylerken, günümüzde toplumun %50’den fazla bir kesimi hiçbir şekilde aktif olmadığını belirtiyor. Ladabaum’a göre bu oran daha yüksek, çünkü insanların yaptıkları işleri gözlerinde büyütme eğiliminde olduğu biliniyor. Aktif olmayan kesim sadece günün büyük bölümünde masa başında oturan orta yaşlı çalışanları değil, gençleri de içeriyor. Tüm yaş gruplarında hareketsizlik artmış durumda, ancak en büyük artış 18-39 yaş arasında görülmekte. Bu yaş grubunda hiçbir aktivitesi olmayan beyaz ve siyahi ırktan kadın- ların sayısı geçen yıllar içerisinde 3 katına çıkmış durumda. Erkeklerde bu oran biraz daha fazla. Ladabaum, bu durumun yine de aşırı yiyecek tüketmeyi aklamayacağını vurguluyor: “Bazı arkadaşlarım konuyu ‘oburluk mu tembellik mi?’ noktasına getirmekte. Ancak A ya da B şeklinde basit bir çözüm arayanlar bulamayacak, çünkü açıkça her ikisi de sorunun parçası.” Lousiana Eyalet Üniversitesi’nden Dr. Tim Church’de yetersiz aktivite sorununun değişen iş ortamı ile daha da üst seviyeye çekildiğini belirtiyor. Church’e göre, 1960’larda her iki Amerikalıdan biri fiziksel aktivite gerektiren bir işte çalışmaktaydı. 2008 yılına gelindiğinde çok az insan sürekli oturmayı gerektirmeyen işlerde çalışır oldu. Araştırmalarda her beş Amerikalıdan birinin hareketli bir işe sahip olduğunun ortaya çıktığını söyleyen Church, asıl miktarın 10’da 1 civarında olduğunu düşündüğünü ekliyor. Church çalışmalarında erkeklerin eskiye oranla günde 140, kadınların 120 kilokalori daha az harcadıklarını ortaya koymuş. Bu miktarlar az gibi görünse de her gün tekrar tekrar tüketildiğinde birikiyor. Peki, masa başı işte çalışanların ne yapması gerek? Church, iş yerinde hareketliliği kısıtlı olan bu kişilerin iş sonrasında aktif olmalarını öneriyor. Günde yarım saat, normal bir tempoda yürümenin 140 kilokalori harcamaya eşdeğer olduğunu belirten Dr. Church, daha sağlıklı olmak isteyen insanların yaşam tarzlarını değiştirmek için atabilecekleri adımların bu kadar basit olduğunun da altını çiziyor. h t t p : / / w w w. n p r. o r g / b l o g s / h e alth/2014/08/04/336337337/ what-makes-us-fat-is-it-eating-toomuch-or-moving-too-little Söz konusu çalışma, yeme bağımlılığının madde bağımlılığından farklı olarak bir alışkanlık olduğunu gösteren birçok araştırmadan en sonuncusu. Dolayısıyla, daha önce gıdalarda yıllardır yer alan bazı bileşenlere atfedilen obezite gibi rahatsızlıklara yönelik araştırma ve önlemlerde yeme alışkanlığının dikkate alınması, çözüme varılması yönünden olumlu bir adım olacak. Bu arada bir diğer tartışma da ye- 30 31 www.nud.org.tr Tarım ve Hayvancılık Zararlılarla mücadele eden böceklerden… Ekonomiye 43 milyon dolar katkı! Tarım alanlarındaki zararlılara karşı kimyasal mücadeleye alternatif olarak böceklerle yürütülen biyolojik mücadele, çevreye dost bir yöntem olmasının yanı sıra ekonomiye de 43 milyon dolar katkı sağladı. Kimyasal mücadeleye alternatif biyolojik mücadele ile bitki zararlıları, yine doğal düşmanları böcekler tarafından bertaraf edilebiliyor. Bu mücadele sadece faydalı böceklerin üretilip salınmasını değil, doğada mevcut olan faydalı organizmaların korunmasını da içeriyor. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından kitle üretimi yapılarak üreticinin hizmetine sunulan bu doğal silahlar, özellikle turunçgil, mısır ve buğday zararlılarında kullanılıyor. Ajan ya da avcı olarak da adlandırılan böceklerin üretimi 2003 yılında 7 milyon 700 bin iken, 2013 yılında bu rakam yaklaşık 19 milyon oldu. Zararlılarla mücadele için tarlalara salımı yapılan ajan böcekler sayesinde kimyasal ilaç kullanımı önemli ölçüde azalırken, turunçgil torbalı koşnili, turunçgil beyaz sineği, turunçgil unlu biti ve mısır kurdu zararlılarına karşı uygulanan biyolojik mücadele, ülke ekonomisine toplam 43 milyon dolar katkıda bulundu. 2006 yılında Bakanlığın uçakla ilaçlamayı yasaklamasıyla birlikte daha da önem kazanan biyolojik mücadele, çiftçilerin ilaçlama maliyetlerini %50’ye kadar düşürebiliyor. Örneğin Çukurova’da mısır kurduna karşı uygulanan biyolojik mücadeleyle birlikte hem maliyetler düşürülürken hem de gelecek yıllarda ilaçsız mısır üretiminin yapılması hedefleniyor. Yine organik tarımda da yaygın olarak kullanılan biyolojik mücadelenin yaygınlaştırılmasını hedefleyen Bakanlık, üreticilere bu konuda çeşitli desteklemelerde de bulunuyor. Güneydoğu Anadolu, İç Anadolu ve Trakya bölgesindeki ekim alanlarında sıkça görülen ve hububat alanlarına büyük zarar veren süneye karşı 2006 yılında başlatılan doğaya böcek bırakma çalışmaları kapsamında, toplam 84 milyon 204 bin parazit üretimi yapılarak, doğaya bırakıldı. Faydalı böceklerin daha uygun eko sistemde Çukurova’da mısırkurduna karşı yapılan biyolojik mücadeleyle birlikte maliyetler düşürülürken, gelecek yıllarda ilaçsız mısır üretiminin yapılması hedefleniyor. yaşamaları için de 2004 yılından itibaren 6 milyon 400 bin fidan dikildi. Faydalı böceklerin doğaya bırakılmasıyla birlikte doğal denge yeniden sağlanarak, %90 oranında ekonomik zarar önlendi. Orta Anadolu bölgesinde zarar eşiğinin düşürülmesiyle birlikte süne emgi oranları ortalama %1’e düştü. Böylece kimyasal mücadele, böcekler yumurtadayken en az etkilendikleri dönemde ve faydalılara yan etkisi en düşük olan yer aletleri ile yapılabildi. Faydalı böcekler için oluşturulan yeşil alanlarla birlikte faydalıların etkinliği daha da artırılarak biyolojik mücadelenin devamlılığı da sağlandı. Kimyasalların miktarının düşmesi doğal dengeyi sağlarken, sadece 2014 yılında 2,3 milyon dekar alanda kimyasal mücadele yapılmayarak, Türkiye ekonomisine 9.2 milyon dolar kazandırıldı. Biyolojik mücadele çalışmaları sonucunda ürün kalitesi, buna bağlı olarak da ürün fiyatları da yükseldi. 32 www.nud.org.tr www.kocandergi.com çiftçimizin emeğine değer katıyoruz...
© Copyright 2025 Paperzz